Kadın ve Sağlık Kadın hassas bir yapıdır, duygusaldır; ruhu, okşanmak ister. Kadın insana “Heyt” çektiren “testosteron”un değil, zerafet ve inceliği ruha/gönüle dolduran, sinirliliği ve öfkeyi öteleyen ”östrojen”in kontrolündedir. Her kadın doğal olarak dişi doğar, algıları ve tepkileri erkekten farklıdır. Erkeğin istekleri, beklentileri bellidir, anlamak kolaydır; zira, bir bilinmeyenli denklem gibidir. Kadının beklentileri, istekleri, bakış açısı farklıdır, anlamak zordur; zira, iki bilinmeyenlidir, XX kromozomu taşır. Ayrıca, erkekte her zaman kanda normal bir seviyeyi koruyan testosteron varlığına karşın, kadında hormon düzeyi döngüsel bir seyir gösterir. Bu durum doğal olarak “iç dünyası”nın da döngüsel bir “med-cezir/gel-git” olayı yaşamasına neden olur. Kadın depresyona, kaygı bozukluklarına (anksiyete), panik ataklara daha yatkındır. Yaşadığı toplumun kuralları -erkeklere nispetle- kadını daha bir zorlayıcı olup ona “toplumda kabul gören bir kadınkimliği” yükler. Yüklenen bu kimlik kadınların doğal dişi yaratılışlarıyla ne kadar uyumsuz ise kadın da o kadar çok psikolojik ve sosyal sorunlara açıktır. Örneğin, bizim toplumsal kültürümüzde kadın erkeğin “namus”udur, özelidir; bu kuralın çiğnenmesi, her türlü toplumsal baskıyı davet edebilir. Dahası, çok yanlış ve kabul edilemez bir algı şeklinde “kadına şiddet”e dönüşebilir. Kadın kimliği ona birçok zorunluluğu da yükler: örneğin, mutfakta iyi olmalıdır, iyibir anne, kocasını mutlu eden iyi bir eş, evinin tertip ve düzenini sağlayan iyi bir ev hanımı. Ve günümüzde, tüm bu ağır görevlere ilaveten çok iyi bir çalışan olma, çalışan kadın olma… Kadıneşinin, toplumun ve çevrenin kendisinden olan bu beklentilerine “benden bu kadar” diyebilir. Ancak, bazı kadınlar bu beklentileri daha da ileri taşıyıp, fazlasıyla yerine getirmeye çalışabilir. Bu hal, tüm bu beklentilerin hepsinin yerine getirilmesi süper kadın olmayı gerektirir; yani, bunu başarabilenlere “süper kadın” diyoruz. Ancak, bunu başarabilmek, başarılsa da sürdürebilmek, sürdürülebilse de ne kadar mutluluk getirecek kestirmek zor. Süper kadınlığa iddialı kadınlar veya bu yolla sosyal üstünlük elde edebileceklerini düşünenler daha yatkın. Bir de sosyal baskılara (Kabul görme, beğenilme vs.) daha açık olanlar. Çocukluktan genç kızlığa geçiş, genç kızlıktan anneliğe ve yuvayı yapan “dişi kuş” olmaya, erkeğini mutlu etmeye ve de moda deyimiyle “çocukta yaparım kariyer de” durumuyla bir dolu ev içi görev yükü yanında ev dışı göreve, daha da ağırı kariyer yapmaya, iş kadınlığına… Mükemmel, dört dörtlük yürütülmeye çalışılan bu ağır ve boyutu farklı görevler yanında, bütün bunlar yetmezmiş gibi- daha hayatın baharındayken menopoza giriş ile de apayrı bir travma yaşamak!..Hasılı, bu bakış açısıyla kadınlık, kadın olmak zor! Kadın “önce insan” olduğu bilinciyle davranmalıdır. Doğası gereği olan görevleri iyi bir anne olmak, erkeğini mutlu edebilen iyi bir eş olmak ve iyi bir ev hanımı olmaktır. Bu sorumluluklarını yürütürken, iyi bir de “çalışan, akademisyen, yönetici” olabilir. Doğal olarak, bu durum -erkeğinin anlayış ve desteği ile birlikte- özel bir fedakarlık da gerektirir. Aksi takdirde, çok hassas ve narin olan kadın bünyesinin psişik ve somatik bozukluk ve hastalıklara maruz kalması işten bile değildir. Kadının psikolojik veya bedensel hastalığı önce aileyi, ailedeki çocuğu ve nihayet toplumu, toplumun sağlık, huzur ve verimliliğini bozar. Kadın sevgili olur, eş olur, anne olur.Kadın doğurur, evladı için her fedakarlığı yaptıran”annelik” duygusuyla gece uykularının bölünmesine, gündüz yorulmalarına aldırmaksızın bebeğini eler-beler, emzirir; ruhen, bedenen sütüyle, şevkatiyle, ana sevgisi ve merhametiyle besler, büyütür. Bebek çağda öyle de çocukken farklı mı; yemez yedirir, giymez giydirir. Koruyuculuğu bambaşkadır.Her fedakarlığıyaptıran”annelik” sıfatı onundur. O benzetme ne güzel de bir anneyi özetler: hani, anne karnında “cenin” ”Allahım, dünyaya gideceğim,orada beni kim karşılayacak!?” der. Rabbi, O’na “seni orada bir MELEK karşılayacak” der. Cenin tekrar sorar: bu meleğin ismi ne? Rab cevap verir: adının önemi yok, sen O’na “ANNE” diyeceksin. Hz. Peygamber’in “Cennet anaların ayağı altındadır” der. Böyle “melek”lik sıfatına ve “cennetle müjdelenme”ye layık görülen kadın Tanrı’nın biz erkeklere en nadide emanetidir. O ince ruh ve duygu yüklü kalbe sahip vefakar, fedakar kadınlarımızı,annelerimizi bu gerçeklerin farkında olarak ve her daim yüreğimizde hissederek minnet ve saygıyla anmalı, davranışlarımızı bu duygularla ayarlamalıyız. Sağlıklı ve mutlu bir kadın, sağlıklı ve mutlu bir aile, sağlıklı ve mutlu bir toplum demektir.