T.C. EGE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ İktisat

advertisement
T.C.
EGE ÜN VERS TES
SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ
ktisat Anabilim Dalı
EKONOM K ST KRAR ARAYI LARINDA DÖV Z KURU
S STEMLER N N ROLÜ:
2000 YILI TÜRK YE DENEY M
YÜKSEK L SANS TEZ
Mehmet GÜÇLÜ
DANI MANI : Doç. Dr. A. Ay en KAYA
ZM R-2004
Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlü üne sundu um “Ekonomik stikrar
Arayı larında Döviz Kuru Sistemlerinin Rolü: 2000 Yılı Türkiye Deneyimi” adlı
yüksek lisans tezinin tarafımdan bilimsel, ahlak ve normlara uygun bir
ekilde
hazırlandı ını, tezimde yararlandı ım kaynakları bibliyografyada ve dipnotlarda
gösterdi imi onurumla do rularım.
Mehmet GÜÇLÜ
TUTANAK
Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim Kurulu’nun 07/07/2004
tarih ve 24/7 sayılı kararı ile olu turulan jüri ktisat anabilim dalı yüksek lisans
ö rencisi Mehmet Güçlü’nün “Ekonomik
stikrar Arayı larında Döviz Kuru
Sistemlerinin Rolü: 2000 Yılı Türkiye Deneyimi” ba lıklı tezini incelemi ve adayı
27/07/2004 günü saat 10.00’da 60 dakika süren tez savunmasına almı tır.
Sınav sonunda adayın tez savunmasını ve jüri üyeleri tarafından tezi ile ilgili
kendisine yöneltilen sorulara verdi i cevapları de erlendirerek tezin ba arılı oldu una
oybirli iyle karar vermi tir.
BA KAN
Prof. Dr. OSMAN AYDO U
Ba arılı
X
Ba arısız
ÜYE
ÜYE
Doç Dr. A. Ay en Kaya
Ba arılı
Ba arısız
X
Yrd. Doç. Dr. smail Mazgit
Ba arılı
Ba arısız
Not: Yüksek Lisans Tezi Savunma Süresi asgari 45 dakika - azami 90
dakikadır.
X
Ç NDEK LER
TABLO L STES ....................................................................................................... iv
GRAF K L STES ...................................................................................................... v
EK L L STES ........................................................................................................ vi
KISALTMALAR ...................................................................................................... vii
GR
.......................................................................................................................... 1
B R NC BÖLÜM
1. EKONOM K ST KRAR ARAYI I VE ST KRAR PROGRAMLARI ............ 3
1.1 Ekonomik stikrar ve stikrar Programı li kisi ............................................... 3
1.2 stikrar Programlarının Sınıflandırılması......................................................... 5
1.2.1 Makro Ekonomi Politikalarının Genel Çerçevesine Göre stikrar
Programlarının Sınıflandırılması ............................................................ 8
1.2.1.1 Ortodoks stikrar Programları..................................................... 8
1.2.1.2 Heteredoks stikrar Programları.................................................. 9
1.2.2 Nominal Çapaya Göre stikrar Programlarının Sınıflandırılması .......... 14
1.2.2.1 Paraya Dayalı stikrar Programları ........................................... 14
1.2.2.2 Döviz Kuruna Dayalı stikrar Programları ................................ 19
1.2.3 Uluslararası Kurulu ların Deste ine Göre stikrar Programlarının
Sınıflandırılması .................................................................................. 23
1.2.3.1 IMF Tipi stikrar Programları ................................................... 23
K NC BÖLÜM
2. DÖV Z KURU S STEMLER , AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI .... 29
2.1 Döviz Kuru Sistemleri .................................................................................. 29
2.1.1 Katı Sabit Kur Sistemleri ..................................................................... 32
2.1.1.1 Ayrı Bir Yasal (Ulusal) Paranın Olmadı ı Sabit Kur Sistemleri 33
i
2.1.1.1.1 Dolarizasyon.............................................................. 33
2.1.1.1.2 Parasal Birlik ............................................................. 38
2.1.1.2 Para Kurulu.............................................................................. 42
2.1.2 Gev ek Sabit Kur Sistemleri ................................................................ 49
2.1.2.1 Di er Geleneksel Sabit Kur Sistemi ......................................... 49
2.1.2.2 Yatay Bantlar çinde Dalgalanan Sabit Kur Sistemi.................. 50
2.1.2.3 Sürünen Parite Sistemi ............................................................. 50
2.1.2.4 Sürünen Bantlar çinde De i ken Kur Sistemi .......................... 52
2.1.3 Dalgalı Kur Sistemleri ........................................................................ 57
2.1.3.1 Kur De i melerinin Önceden Belirlenmemi Oldu u Yönetimli
Dalgalanma .............................................................................. 57
2.1.3.2 Ba ımsız Dalgalanma .............................................................. 60
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3. KUR S STEM TERC H , SAB T KUR S STEM VE KR Z L K S ......... 63
3.1 Kur Sistemi Tercihi ve Belirlenmesi ............................................................. 63
3.2 Seçilmi Ülke Örnekleri ............................................................................... 67
3.2.1 Sabit Kur Tercihi ve 1990’ların Krizleri............................................... 67
3.2.2 Seçilmi Ülkeler .................................................................................. 72
3.2.3 Meksika Krizi ...................................................................................... 73
3.2.4 Asya Krizi ........................................................................................... 79
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
4. 2000 YILI TÜRK YE DENEY M : DÖV Z KURUNA DAYALI ST KRAR
ARAYI I ................................................................................................................... 90
4.1 1980-2000 Dönemi Türkiye Ekonomisi........................................................ 91
4.2 2000 Yılı Döviz Kuruna Dayalı stikrar Programının Ana Hatları................. 97
4.3 Kasım 2000 ve ubat 2001 Krizleri ............................................................ 105
4.4 Kasım 2000 ve ubat 2001 Krizlerinin Ampirik Analizi ............................. 119
ii
4.4.1 Yöntem.............................................................................................. 120
4.4.2 De i kenler........................................................................................ 121
4.4.3 Model Tahmin Sonuçları ................................................................... 122
SONUÇ VE DE ERLEND RME.......................................................................... 128
KAYNAKÇA .......................................................................................................... 136
EKLER.................................................................................................................... 148
iii
TABLO L STES
Tablo 1.1 stikrar Programları Sınıflandırması .............................................................. 7
Tablo 1.2 Döviz Kuruna ve Paraya Dayalı Ba lıca stikrar Programları....................... 16
Tablo 3.1 Kur Sistemi Tercihini Etkileyen Öznel Ko ullar……………………... …...64
Tablo 3.2 Kriz Öncesi ve Kriz Sonrası Uygulanan Kur Sistemleri............................... 70
Tablo 3.3 Meksika’nın Temel Makro Ekonomik Göstergeleri ..................................... 74
Tablo 3.4 Meksika’nın Finansal Kırılganlı ına li kin Bazı Göstergeler...................... 77
Tablo 3.5 Asya Ülkelerinin Temel Makro Ekonomik Göstergeleri ............................. 81
Tablo 3.6 Asya Ülkelerinde Cari Açı ın Ülkelerin GSY H’larına Oranı (%)............... 84
Tablo 3.7 Asya Ülkelerinde Kısa Vadeli Dı Borçların Döviz Rezervine Oranı (%) .. 85
Tablo 3.8 Asya Ülkelerinde M2 / Döviz Rezervi Oranı ............................................... 87
Tablo 4.1 1990-2002 Arası Türkiye’nin Temel Makro Ekonomik Göstergeleri........ ..95
Tablo 4.2 2000 Yılı stikrar Programının Temel Makro Ekonomik Hedefleri .............. 98
Tablo 4.3 2000 Yılı stikrar Programı Altında Döviz Kuru Sepeti Hedefleri.............. 100
Tablo 4.4 TÜFE’de Bir Önceki Aya Göre De i im (%) (1994=100) ......................... 105
Tablo 4.5 Aylık Cari Açı ın Döviz Rezervine Oranı (%) .......................................... 109
Tablo 4.6 Eylül 1999-Aralık 2001 Döneminde Türkiye’de Aylık Sermaye Hareketleri
(Milyon $) ............................................................................................... 110
Tablo 4.7 Kısa Vadeli Dı Borcun Döviz Rezervine Oranı (%) ................................. 111
Tablo 4.8 Bankalar Net Yabancı Para Pozisyonu (Açık Pozisyon) (Milyon $)........... 112
Tablo 4.9 Probit Model De i kenleri ........................................................................ 122
Tablo 4.10 Probit Regresyon Sonuçları, 1992:01-2001:12........................................ 125
Tablo 4.11 Probit Model, 1992:01-2001:12............................................................... 126
iv
GRAF K L STES
Grafik 3.1 Meksika’nın Sermaye Hareketleri (GSY H’nın Yüzdesi Olarak)................ 76
Grafik 3.2 Asya-5 Ülkelerinin Toplam Sermaye Hareketlerinin Toplam GSY H’ya
Oranı ......................................................................................................... 83
Grafik 4.1 2000 Yılı stikrar Programı Altında Aylık Devalüasyon Oranları……..….101
Grafik 4.2 D BS Yıllık Ortalama Bile ik Faiz Oranı ve Üç Aylık Tasarruf Mevduatı
Faiz Oranı................................................................................................ 105
Grafik 4.3 2000 stikrar Programı Altında TÜFE ve Döviz Kuru Sepeti Aylık De i imi
(%) .......................................................................................................... 107
Grafik 4.4 12 Aylık Cari Dengenin GSY H’ya Oranı (%) ......................................... 108
Grafik 4.5 Türkiye’nin Aylık Sermaye Hareketleri (Milyar $)................................... 111
Grafik 4.6 Döviz Piyasası Baskı Endeksi (I).............................................................. 124
v
EK L L STES
ekil 1.1 stikrar Programları Sınıflandırması ............................................................... 6
ekil 2.1 Döviz Kuru Sistemleri Sınıflandırması.……………………………………...32
ekil 3.1 mkansız Üçleme……………………………………………………………..66
ekil 4.1 2000 Yılı stikrar Programına Göre Temmuz 2001-Aralık 2002 Döneminde
Uygulanacak Kur Bandı…………………………………………………..102
vi
KISALTMALAR
ABD
: Amerika Birle ik Devletleri
CFA
: Afrika Kolonileri Frank Bölgesi
D BS
: Devlet ç Borçlanma Senetleri
ECU
: Avrupa Para Birimi (European Currency Unit)
EVDS
: Elektronik Veri Da ıtım Sistemi
GEGP
: Güçlü Ekonomiye Geçi Programı
GSMH
: Gayri Safi Milli Hasıla
GSY H
: Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
IFS
: International Financial Statistics
IMF
: Uluslararası Para Fonu (Internaional Monetary Fund)
KT
: Kamu ktisadi Te ebbüsleri
KKBG
: Kamu Kesimi Borçlanma Gere i
MB
: Merkez Bankası
NDV
: Net Dı Varlıklar
NV
: Net ç Varlıklar
SDR
: Özel Çekme Hakları
TCMB
: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası
TEFE
: Toptan E ya Fiyat Endeksi
TL
: Türk Lirası
TÜFE
: Tüketici Fiyat Endeksi
UNCTAD
: United Nations Conference on Trade and Develepment
WDI
: World Development Indicators
vii
GR
Sermaye hareketlerinin serbestle tirilmesi ve finans piyasalarının birbiriyle hızla
bütünle mesi özellikle 1990 sonrasında bir çok ülkede ekonomik istikrarı zora sokmu
ve hatta finansal krizlerin ya anmasına yol açmı tır. Kriz ya ayan ülkeler
incelendi inde ise bunların, genelde ekonomik istikrar arayı ı içerisinde olan ve bu
amaçla bir tür gev ek sabit kur sistemini (soft peg) uygulayan ülkeler oldu u
görülmü tür. Söz konusu ülkeler, bir istikrar programı içerisinde veya herhangi bir
istikrar programına dayanmaksızın genelde yüksek enflasyon sorunu ile mücadele
edebilmek için sabit kur sistemlerini tercih etmi lerdir. Bu tercihin altında yatan temel
neden ise, sabit kurun, kısa sürede ba ta yurtiçi fiyatlar ve döviz kuru olmak üzere bir
çok makro ekonomik de i kene istikrar kazandıraca ı dü üncesidir. Buna kar ın,
1990’lı yıllarda ya anan finansal krizler (Meksika, Asya, vb. gibi), söz konusu kur
sistemlerinin istikrar sa layıcı bu rolünün tersine döndü ünün iddia edilmesine yol
açmı tır. Yukarıdaki iddiaya gösterilen kanıtlardan en sonuncusu da, Türkiye
ekonomisinde döviz kuruna dayalı bir istikrar programının uygulandı ı 2000-2001
döneminde ya anan krizler olmu tur.
Bu çalı manın amacı, Türkiye’nin 2000 yılındaki istikrar arayı ını ve sonrasında
ya anan krizleri, daha önceden benzer krizler ya amı ülke örneklerinden elde edilen
bulgular ı ı ında ve istikrar programlarının kuramsal çerçevesi içerisinde özelikle döviz
kuru sistemleri açısından de erlendirmek ve ampirik olarak incelemektir. Bu amaç
do rultusunda birinci bölümde ekonomik istikrar kavramına de inilmi ve istikrar
programları sistematik bir ekilde açıklanmı tır. kinci bölümde, farklı döviz kuru
sistemleri avantaj ve dezavantajları ile birlikte verilerek, ba ta sabit kur sistemleri olmak
üzere çe itli kur sistemlerinin istikrara katkısının ne olabilece i belirlenmeye
çalı ılmı tır. Üçüncü bölümün ilk kısmında, farklı kur sistemlerinin tercih edilmesinin
altında yatan nedenler kısaca açıklanmı tır. Daha sonra, sabit kur sistemlerini tercih
etmi ve krizlere girmi ülke örnekleri (Meksika, Tayland, Endonezya, Malezya, Kore
ve Filipinler) incelenmi tir. Dördüncü bolümde, ülke örneklerinden çıkarılan dersler
ı ı ında sabit kur sistemi ile Türkiye’nin istikrar arayı ı arasındaki ili ki
1
de erlendirilmi ve ardından söz konusu ili ki probit model yardımıyla ampirik olarak
belirlenmeye çalı ılmı tır.
2
B R NC BÖLÜM
1. EKONOM K ST KRAR ARAYI I VE ST KRAR PROGRAMLARI
stikrar programı, ekonomik dengesizliklerle (yüksek enflasyon, ödemeler
bilançosu dengesizlikleri vb. gibi) kar ı kar ıya kalan ülkelerin bu dengesizliklerle
mücadele etmek için kullandıkları bir dizi önlemler paketidir. Sözü edilen programlar,
genelde sıkı para ve maliye politikası temeline dayanmakta ve içerdikleri politikaların
özelliklerine göre, ortodoks ve heteredoks olmak üzere iki temel çerçevede
de erlendirilmektedirler. Ayrıca, bu programlar, seçilen nominal çapaya göre de, döviz
kuruna dayalı veya paraya dayalı istikrar programları eklinde ikinci bir sınıflandırmaya
da tabi tutulabilmektedirler. Adı geçen istikrar programları uzun yıllardan bu yana
Türkiye’nin sürekli gündeminde olmu ve 2000 yılı ba ında bir kez daha böyle bir
programının uygulanmasına karar verilmi tir. Söz konusu program, heteredoks
özellikler ta ıyan döviz kuruna dayalı bir istikrar programı eklinde düzenlenmi tir.
Bu bölümde, istikrar programlarına kuramsal bir temel olu turmak ve 2000 yılı
programının
daha
iyi
anla ılmasını
sa lamak
amacıyla
istikrar
programları
sınıflandırılarak geni bir ekilde açıklanacaktır. Ancak, burada 2000 yılında Türkiye’de
uygulanan programa de inilmeyecek, daha önce de belirtildi i gibi sadece istikrar
programlarının kuramsal çerçevesi verilecektir. 2000 yılı programı dördüncü bölümde
ayrıntılarıyla incelenecektir. A a ıda öncelikle ekonomik istikrar kavramına ve bir
ülkeyi bu tür bir program uygulamaya iten nedenlere de inilecek, daha sonra da çe itli
istikrar programları hakkında açıklamalara yer verilecektir.
1.1 Ekonomik stikrar ve stikrar Programı li kisi
Ekonomik istikrar kavramının tanımlanabilmesi için öncelikle iç ve dı istikrar
kavramlarının açıklanması gerekmektedir. Tam istihdam ve fiyat istikrarının birlikte
sa lanması iç denge veya iç istikrar anlamına gelirken, ödemeler bilançosunun dengede
olması dı denge ya da dı istikrar anlamına gelmektedir. ç ve dı ekonomik dengenin
3
(istikrarın) birlikte sa lanması halinde ekonomik istikrarın varlı ından söz edilebilir
(Eker, Altay ve Sakal, 1997: 102-6). Ekonomik istikrarı sa lamaya yönelik hazırlanan
programlara da “istikrar programı” adı verilmektedir.
Ülkeleri istikrar programları uygulamaya iten nedenlerin ba ında yüksek
enflasyon (kronik ve hiperenflasyon), ödemeler dengesi darbo azları, finans ve reel
piyasalardaki bozukluklar vb. gibi iktisadi dengesizlikler gelmektedir. Söz konusu
dengesizlikleri ya ayan bir çok geli mekte olan ülke, uzun yıllardan beri çe itli istikrar
programları ile bu türden sorunlarla mücadele etmeye çalı mı ve halen çalı maktadır.
1970’lerin ortalarından bu yana istikrar programlarını defalarca kez uygulamak zorunda
kalan ülkelerin ba ında sürekli yüksek enflasyon sorunu ile kar ı kar ıya kalan ili,
Arjantin, Brezilya, Meksika, Peru,
srail ve Türkiye gibi geli mekte olan ülkeler
gelmektedir.
Ne tür bir istikrar programının tercih edilece i sorusu ile mücadele edilecek
enflasyonun
iddeti (kronik enflasyon, yüksek kronik enflasyon, hiperenflasyon)
arasında yakın bir ili ki vardır. Çünkü, hiperenflasyon ile kronik enflasyon süreçlerinin
birbirinden farklı özelliklere sahip olması, bu süreçlerden çıkı yollarını, istikrar
programlarının unsurlarını ve yapılarını birbirinden farklı hale getirmektedir. Bu
nedenle, farklı türdeki istikrar programlarının daha iyi anla ılabilmesi için öncelikle
kronik enflasyon ve hiperenflasyon tanımlarının verilmesinde ve aralarındaki farkların
belirtilmesinde fayda vardır. Kronik enflasyon, birbirini takip eden be yıl boyunca
enflasyon oranının yıllık yüzde 20 veya daha üzerinde gerçekle mesi
eklinde
tanımlanmaktadır (Calvo ve Végh, 1994: 35). Birbirini takip eden bu yıllarda aylık
enflasyon oranı yüzde 5 ile yüzde 20 arasında gerçekle iyor ya da yıllık üç haneli
rakamlara ula ıyorsa bu, yüksek kronik enflasyondur. Aylık fiyat artı ları yüzde 50’yi
geçiyor ise, buna da hiperenflasyon denilmektedir (Bruno, 1990: 2-3). Kronik enflasyon
ile hiperenflasyon enflasyonu birbirinden ayıran üç önemli fark bulunmaktadır (Telatar,
2000: 461):
4
i)
Hiperenflasyon aylar ile ölçülen sürelerde hakim olurken, kronik enflasyon
on yıllar boyunca devam edebilmektedir.
ii)
Kronik enflasyonun oldu u ülkelerde çe itli endeksleme mekanizmaları
(enflasyonist sürecin devamlılık kazanmasına neden olan) yaratılmakta,
bunun sonucunda yüksek ve atalet kazanmı bir enflasyon ile ya amaya
alı ılmaktadır.
iii)
Kronik enflasyonda zaman içerisinde hızlanma e ilimi gözlenmemekte veya
kısa sürede tekrar istikrarlı bir düzeye oturmaktadır.
Hiperenflasyon ile kronik enflasyon süreçlerinin birbirinden farklı özelliklere
sahip olması, bunlarla mücadele için de farklı istikrar programlarının uygulanmasına
neden olmaktadır. Bu ba lamda, hiperenflasyonla mücadele etmek isteyen ülkeler
genelde ortodoks istikrar programlarını tercih ederken, yüksek kronik enflasyonla
mücadele etmek isteyen ülkeler de heteredoks istikrar programlarını tercih
etmektedirler. A a ıda, istikrar programları çe itli kriterlere göre sınıflandırılmakta ve
yukarıda adı geçen istikrar programları ayrıntılı bir ekilde anlatılmaktadır.
1.2 stikrar Programlarının Sınıflandırılması
Son yirmi be içerisinde uygulanan istikrar programları dikkate alındı ında, bu
programların sınıflandırılması iki ana kritere göre yapılabilmektedir (Bofinger, 1996,
664): lk kriter, makro ekonomi politikalarının genel çerçevesi; ikinci kriter, para
politikası ara hedefi olarak seçilen nominal çapadır1 (Bkz. ekil 1.1). lk kritere göre
istikrar programları, ortodoks ve heteredoks olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Ortodoks
istikrar programları, istikrarı sa lama görevinin sadece para ve maliye politikasına
verildi i programlardır. Heteredoks istikrar programları ise, istikrarın sa lanmasında
para ve maliye politikaları yanında gelirler politikasının da yer aldı ı programlardır.
1
ngilizce de anchor olarak ifade edilen kavram, Türkçe literatürde kimi yazarlar tarafından “çıpa” kimi
yazarlar tarafında da “çapa” eklinde kullanılmaktadır (farklı kullanımlar için bkz. Parasız, 1996: 111 ve
Telatar, 2000: 460-486). Bu çalı mada anchor’un kar ılı ı olarak “çapa” tercih edilmi tir.
5
stikrar Programları Sınıflandırması
Makro Ekonomi
Politikalarının Genel
Çerçevesine Göre
Nominal Çapaya
Göre
Ortodoks stikrar
Programı
Paraya Dayalı stikrar
Programı
Heteredoks stikrar
Programı
Döviz Kuruna Dayalı
stikrar Programı
Uluslararası
Kurulu ların
Deste ine Göre
IMF Tipi
stikrar
Programı
- Paraya Dayalı Ortodoks stikrar Programı
- Paraya Dayalı Heteredoks stikrar Programı
- Döviz Kuruna Dayalı Ortodoks stikrar Programı
- Döviz Kuruna Dayalı Heteredoks stikrar Programı
Kaynak: Çalı mada kullanılan kaynaklardan yararlanılarak hazırlanmı tır.
ekil 1.1 stikrar Programları Sınıflandırması
kinci kriter dikkate alındı ında istikrar programları, paraya dayalı ve döviz
kuruna dayalı programlar eklinde ikiye ayrılmaktadır (Bkz. ekil 1.1). Para politikası
için ara hedefi ifade eden nominal çapa, bir parasal büyüklük ise, söz konusu programa,
paraya dayalı istikrar programı adı verilmekte; e er nominal çapa olarak döviz kuru
seçilmi se, bu tip programlara da döviz kuruna dayalı istikrar programı denilmektedir.
ili (1978), Arjantin (1978, 1985), srail (1985), Brezilya (1986, 1994) ve Türkiye
(2000)’de uygulanan istikrar programları döviz kuruna dayalı istikrar programlarına
örnek te kil ederken, ili (1975), Arjantin (1989), Brezilya (1990) ve Peru (1990)’da
uygulanan programları da paraya dayalı istikrar programlarına örnek te kil
etmektedirler (Bkz. Tablo 1.2; s:16).
stikrar programları ister ortodoks isterse heteredoks olsun uygulamada ya bir
parasal büyüklü e ya da sabit bir döviz kuruna dayalı olarak gerçekle mektedir. Bu
dü ünceden hareketle, Bofinger (1996: 664), istikrar programlarının yukarıda sözü
6
edilen iki kriterin bir araya getirilmesi ile a a ıdaki gibi sınıflandırılabilece ini
söylemektedir:
(i)
Paraya Dayalı Ortodoks stikrar Programları,
(ii)
Paraya Dayalı Heteredoks stikrar Programları,
(iii)
Döviz Kuruna Dayalı Ortodoks stikrar Programları ve
(iv)
Döviz Kuruna Dayalı Heteredoks stikrar Programları.
Tablo 1.1 stikrar Programları Sınıflandırması
Nominal Çapa
Ortodoks
Paraya Dayalı
Rusya (1994 / 1995)
Kazakistan (1994 / 1995)
Ukrayna (1994 / 1995)
Döviz Kuruna Dayalı
Arjantin (1978)
ili (1978)
Uruguay (1978)
Arjantin (1991)*
Bolivya (1985)**
Heteredoks
Letonya (1992)
Litvanya (1993)
Peru (1990)
Bulgaristan (1991 / 1992)
Romanya (1991 / 1992)
Slovenya (1992)
Arjantin (1985)
Brezilya (1986,1987,1989)
Çek Cumhuriyeti (1991)
Estonya (1992)
srail (1985)
Meksika (1987)
Peru (1985)
Polonya (1990)
Kaynak: Bofinger, 1996: 665.
* Bruno (1993: 189)’ya göre 1991 Arjantin Konvertibilite Planı bazı heteredoks unsurları da içerisinde
barındırmaktadır.
** Bolivya’nın uyguladı ı istikrar programının hangi grupta yer alması gerekti ine ili kin farklı de erlendirmeler
bulunmaktadır. Sachs ve Larrain (1993: 755)’ya göre, Bolivya istikrar programında hiçbir heteredoks unsur
kullanılmadan yüksek enflasyon sorunu çözülmü tür. Morales (1988: 322) ise, Bolivya istikrar programı için
tamamen farklı bir ifade kullanarak, heteredoks politikaların bir bile eni olan kamu kesiminde ücretlerin
dondurulmasının, Bolivya’da güvenirli i artıran ve dolayısıyla enflasyonu dü üren bir unsur oldu unu söylemi tir.
Tablo 1.1’de 1978-1995 yılları arasında çe itli ülkelerde uygulanan istikrar
programları yukarıdaki sınıflandırmaya uygun bir
ekilde verilmi tir. Buna göre,
1994-1995 yılları arasında Rusya’da, Kazakistan’da ve Ukrayna’da uygulanan
programlar, paraya dayalı ortodoks istikrar programları içerisinde yer alırken; Letonya
(1992)’da, Litvanya (1993)’da, Peru (1990)’da Bulgaristan (1991-1992)’da, Romanya
(1991-1992)’da ve Slovenya (1992)’da uygulanan programlar da paraya dayalı
heteredoks istikrar programları içerisinde yer almaktadırlar.
7
Bazı ülkeler, istikrar programlarının hazırlanmasında ve uygulanmasında IMF
(Uluslararası Para Fonu- International Monetary Fund) gibi uluslararası kurulu ların
deste ine ihtiyaç duymaktadırlar. Bu nedenle, yukarıda yapılan sınıflamalara ilave
olarak, IMF tipi istikrar programları eklinde bir di er sınıflamanın yapılması da
mümkündür (Bkz.
ekil 1.1).
stikrar programları, yukarıda sözü edilen tüm
sınıflandırma kriterlerine göre a a ıda ayrıntılı bir ekilde açıklanmaktadır.
1.2.1
Makro
Ekonomi
Politikalarının
Genel
Çerçevesine
Göre
stikrar
Programlarının Sınıflandırılması
Bir ülkeyi ekonomik istikrar programı uygulamaya iten faktörlerin içsel ya da
dı sal kökenli, geçici ya da kalıcı oldu unun bilinmesi, bu programların hazırlık,
uygulama ve sonuç a aması açısından önem ta ımaktadır. Çünkü, istikrar programları
bu faktörleri dikkate alan bir makro ekonomik çerçeve etrafında ekillendirilir ve
yürütülür. stikrar programları, makro ekonomi politikalarının genel çerçevesi açısından
ortodoks ve heteredoks olmak üzere iki ekilde sınıflandırılmaktadırlar.
1.2.1.1 Ortodoks stikrar Programları
Ortodoks istikrar programları, istikrarı sa lama görevinin sadece para ve maliye
politikasına verildi i programlardır. Bu tür istikrar programlarının temel amaçları; (i)
ödemeler dengesinin sürekli olarak iyile tirilmesi, (ii) enflasyon oranının hızla
dü ürülmesi, (iii) kısa bir sürede hiperenflasyonun hafifletilmesi ve (iv) hızla ok
politikasının izlenmesi eklinde sıralanmaktadır. Kısa vadede enflasyonun dü ürülmesi
için sıkı para ve sıkı maliye politikalarının izlenmesi, sübvansiyonların kaldırılması ve
yatırım te viklerinin verilmesi ortodoks istikrar politikalarının temel özellikleridir
(Parasız, 2001: 127, 142). Bunlara ek olarak, kamu kesimin küçültülmesi, iç ve dı
piyasalarda liberalizasyona gidilmesi gibi unsurlara da bu tip istikrar programlarda yer
verilmektedir.
8
Yukarıda bahsedilen politikaların izlenmesi sonucu enflasyonda ve ödemeler
bilançosunda önemli iyile melerin görülmesi ve bunların kalıcı olması beklenmektedir.
Buna kar ın, ortodoks istikrar programlarının uygulama sonuçları genelde beklendi i
gibi olmamaktadır. Parasız, (1996: 93) bu tür programlarının sonuçlarını u ekilde
özetlemi tir: Ortodoks istikrar programları genelde,
(i)
GSMH (Gayri Safi Milli Hasıla)’nin büyüme oranını dü ürmekte,
(ii)
Endüstriyel büyüme oranını dü ürmekte,
(iii)
Ekonomide i sizlik yaratmakta,
(iv)
Atalet kazanmı enflasyonu göz ardı etmektedir.
stikrarın sa lamasında ortodoks politikaların önemli bir yerinin oldu unun
dü ünülmesi, bu programların uluslararası kurulu lar tarafından da genel kabul gören
programlar olmasını sa lamı tır. Ortodoks programlar reel dengenin kurulmasında ve
bütçe açı ının kapatılmasında ba arılı olmakta fakat, fiyatlar (mal ve hizmet fiyatları,
ücret, faiz ve döviz kuru) arasındaki dengenin kurulmasında ba arıları tartı ılmaktadır.
Bu noktada, fiyat ve ücret politikaları gündeme gelmektedir (Bahçeci, 1997: 5).
1.2.1.2 Heteredoks stikrar Programları
Ortodoks istikrar programlarının uygulandı ı ülkelerde varolan sosyal ve
ekonomik bunalımların daha da derinle mesi, 1980’li yıllardan itibaren ortodoks istikrar
politikaları araçları yanında gelirler politikası araçlarını (fiyat ve ücretleri kontrollerini)
da içeren heteredoks istikrar programlarının uygulamasına neden olmu tur.
Heteredoks istikrar programlarında gelirler politikasına geçici olarak yer
verilmekte ve bu ekilde, üretim ve istihdam düzeyinde bir gerileme yaratmadan
enflasyonun hızlı bir ekilde dü ürülmesi amaçlanmaktadır (Köksel, 1998: 39-40). Bu
programlar, genellikle yüksek kronik enflasyonun ya andı ı (di er bir ifadeyle,
enflasyonun atalet kazandı ı) ekonomilerde tercih edilmektedir. Enflasyon ataleti, uzun
süreli ücret sözle melerinden, geriye do ru resmi veya gayri resmi endeksleme
mekanizmalarından ve geçmi
enflasyona dayalı ücret ve fiyat ayarlamalarından
9
kaynaklanmaktadır. Ekonomideki tüm aktörler e er enflasyonun, yakla ık olarak
geçmi enflasyon olaca ına inanır ve tüm sözle meler buna göre yapılırsa, sonunda
geçmi
enflasyon bugünkü enflasyon olarak gerçekle ecektir. Di er bir ifadeyle,
geçmi e dönük endeksleme mekanizmaları ve gelece e dönük enflasyonist beklentiler,
bir dönem önceki enflasyonun sürekli ileriye ta ınmasına neden olur.
politikalarının içindeki heteredoks unsurların temel amacı, geçmi
stikrar
enflasyon ile
bugünkü enflasyon arasındaki bu ba lantıyı keserek, enflasyon ataletini ortadan
kaldırmaktır (Esen, 1989: 35).
Gelirler politikası, heteredoks istikrar programlarının geçici bir bile enidir ve
genellikle programın ilk a amasında yer almaktadır. Dozu dikkatli ayarlanan ve geçici
olması sa lanan güvenilir bir gelirler politikasının enflasyon ataletinin kırılmasında
önemli bir rolü bulunmaktadır. Programın ba ında fiyat ve ücretlerin bir anda
dondurulmasıyla enflasyonun kısa sürede kontrol altına alınaca ı varsayılmaktadır. Bir
ba ka ifadeyle, fiyat ve ücret kontrolleri ile kısa sürede fiyat-ücret spiralinin kırılaca ı
beklenmektedir. Bu nedenle, heteredoks istikrar programlarında öncelikle kamu
fiyatlarında
bir
defalık
bir
ayarlama
yapılarak,
fiyatlar
belli
bir
dönem
dondurulmaktadır. Ayrıca, hükümet, i verenler ve sendikalar arasında sa lanan bir
anla ma çerçevesinde özel sektörde de fiyat ve ücretler endeksleme yerine
dondurulmakta veya bir hedefe saptanarak a amalı bir ekilde ayarlanmaktadır (Yay,
2001: 76).
Fiyatlar donduruldu u için bu tür bir programın ba ında enflasyon hızla dü erek,
programın kamuoyu üzerinde güvenirlili i artmaktadır. lk ba larda fiyat kontrolleri
nedeniyle enflasyonun hızla dü mesi ile birlikte, istikrarın maliyetinin dü ük oldu u,
ekonomide dengenin hızla kuruldu u ve fiyat kontrollerinin maliye politikalarını ikame
edebilece i izlenimini olu abilmektedir. Çünkü, bu dönem i sizlik ve ekonomik
daralma anlamında bir maliyetin hemen hemen söz konusu olmadı ı bir dönemdir.
Ancak, asıl önemli olan ise, bu kontroller kaldırıldı ında dü ük fiyat seviyesinin
korunabilmesidir. E er enflasyonu dü ük düzeylerde tutmak için gerekli yapısal ve
kurumsal reformlar yapılmamı sa programın ilk a amasında yaratılan olumlu ortam ve
10
kaynaklar israf edilmi olacaktır (Parasız, 2001: 135; Bahçeci, 1997: 7).
Gerekli
önlemler alınmaması halinde kontrollerin gev etilmesi ile birlikte baskı altında tutulan
talebin tekrar canlanarak, enflasyonu eski yüksek düzeyine çekme riski bulunmaktadır.
Bu nedenle, gelirler politikası enflasyonun temel nedenlerini ortadan kaldırmaya
yönelik politikaların yerini almamalıdır.
Fiyat kontrolleri serbest piyasa mekanizmasının i leyi ine ters dü mesi
nedeniyle genel kabul görmemektedir. Mal çe itlili inin yüksek oldu u bir ekonomide
tüm malların fiyatlarının tek tek kontrol edilmesi kolay ve etkin bir yöntem gibi
gözükmemektedir. Dolayısıyla, uygulamada tüm mal fiyatları de il, petrol, temel gıda
maddeleri vb. gibi bazı malların fiyatlarının kontrol edilmesi tercih edilmektedir. Fiyat
kontrollerinin bir kez uygulanması, kaldırılmasını zorla tırmaktadır. Kontrollerin
kaldırılması durumunda da bunun a ama a amamı yoksa bir defada mı gerçekle ece i
sorusu gündeme gelmektedir. E er a amalı yöntem tercih edilecekse bu kez de do ru
zaman sorunu ortaya çıkmaktadır (Parasız, 2001: 142).
Heteredoks istikrar programlarında uygulanan fiyat kontrollerinin, kaynak
da ılımını olumsuz yönde etkileme, kıtlı a ve karaborsaya yol açma olasılı ı ele tirilere
neden olmaktadır. Ancak, üç haneli bir enflasyon bulundu u bir ortamda da kaynak
da ılımının etkin olaca ını söylemek oldukça zordur. Bu ele tiri, kontrollerin uzun
dönemli uygulandı ı ülkeler için geçerli olmakla birlikte, geçici ve kısa
dönemli
(programın ilk a amasını olu turan 8-10 aylık süre için) kontrollerin bu tür bir etkisi çok
önemli görülmemektedir.
Ücretlerin ve fiyatların dondurulmasında ortaya çıkan bir ba ka sorun da,
fiyatların
yeniden
intibak
sürecinde
bir
e
zamanlamanın
olmamasından
kaynaklanmaktadır. Örne in, Brezilya’da sözle meler birbirinden farklı sürelerle (ücret
sözle meleri altı aylık, kira sözle meleri bir yıllık, hükümet tahvilleri birer aylık
sürelerle) yeniden ayarlanmaktadır. Brezilya’da ücret ve fiyatların yakın bir zaman önce
donduruldu unu varsayılırsa, ücret ve fiyat ayarlamalarını yeni yapan i çi ve
giri imciler bu durumdan kazançlı çıkarken, henüz ayarlama yapmamı olanlar zararlı
11
çıkacaklardır. Böyle bir sorun, eski para birimi ile ba lanmı sözle melerin yeni para
birimine göre ayarlanmasına imkan veren bir para reformuyla çözülebilir (Esen, 1989:
37).
Heteredoks programlarda kullanılan bir di er araç ise, sabit döviz kuru
politikasıdır. Programın ilk a amasında ücret ve fiyatlarla birlikte, döviz kuru da
sabitlenmektedir. Ekonomideki nominal de i kenlerin denge de erinin belirlenmesi
amacıyla sözü edilen de i kelerden birinin de erinin dı sal olarak belirlenip
sabitle tirilmesine çapa politikası denilmektedir (Parasız, 1996: 8). Döviz kurunun
sabitlenmesinin altında yatan temel dü ünce, ekonomideki karar birimlerinin fiyatlama
karalarını do rudan etkileyen temel de i kenlerden birinin de erinin önceden dı sal
olarak belirlenerek (sabitlenerek), belirsizli in azaltılması ve enflasyonist bekleyi lerin
kırılmasıdır. Bunun yanında kurun sabitlenmesi, ithal mal fiyatlarını da yerel para
cinsinden sabitlemektedir. Dolayısıyla, nominal kur artı larından dolayı ithal mal
fiyatlarında meydana gelecek artı ların yurtiçi enflasyon oranları üzerindeki olası etkisi
de sınırlandırılmı olmaktadır.
Döviz kurunun geçici bir süre için mi yoksa, süresiz mi sabitlenece i sorusu,
bazı güçlükler içermektedir. Geçici bir süre için yapılan sabitlemeden ne zaman
vazgeçilece inin bilinmemesi ve keyfi bir devalüasyon olasılı ı, yüksek risk primlerine
neden olarak faiz oranlarını artıracaktır. Di er taraftan, enflasyonun uluslararası bir
düzeye inece ini varsayarak ve reel döviz kurunun sürdürülebilir bir düzeyde
kalabilece ini umarak, belirsiz bir süre için döviz kurunu sabitlemek de oldukça
tehlikeli bir te ebbüs olmaktadır (Yay, 2001: 75). Enflasyon oranının uluslararası fiyat
düzeyine dü ürülememesi ulusal paranın a ırı de erlenmesine neden olabilir. Bu
nedenle
rekabet
gücü
kaybına
u rayan
ülkede
önemli
ödemeler
bilançosu
dengesizlikleri ortaya çıkabilir
Heteredoks programlarda enflasyonla mücadelenin maliyeti, fiyat kontrollerinin
gev emesiyle birlikte ortaya çıkabilir. Kur ile birlikte fiyat ve ücretler sabit tutuldu u
için, kontroller kaldırıldı ında kur de erlenmi ve reel ücretler dü mü olabilir. Bu
12
nedenle, ekonomide bir daralma, ihracatta bir azalı ve ithalatta bir artı görülebilir.
Bozulan dı dengenin düzeltilmesi amacıyla yapılacak bir devalüasyon da enflasyonu
artırarak, istikrar programına yönelik güvenin azalmasına neden olabilir (Bahçeci, 1997:
7). Böyle bir güvensizlik ise, istikrar programından vazgeçilmesine kadar varabilecek
geli melere yol açabilir.
Yüksek enflasyon ortamında bütçe açıkları do rudan enflasyonun bir fonksiyonu
haline gelir. Heteredoks programların uygulanmaya ba landı ı ilk a amada enflasyonun
dü mesi ile birlikte bütçe açıkları azalmaya ba lar. Artan reel vergi gelirlerinin de bunda
önemli bir payı vardır. Yani, “Olivera-Tanzi Etkisi” tersine i lemektedir2. Verginin
yapısına ba lı olarak bu etkinin büyüklü ü de i mektedir. Dolaylı vergilerin a ırlıklı
oldu u bir yapı içerisinde bu etki küçük; dolaysız vergilerin a ırlıklı oldu u bir yapı
içinde ise bu etki büyük olacaktır. Vergi gelirlerindeki bu artı ın etkisiyle mali dengenin
kuruldu u izlenimi olu abilir. Ancak, mali dengenin sürdürülebilirli i açısından bu
yanılgıya dü meden sıkı (mali) önlemlerin uygulanmasına ve gerekli yapısal reformların
yapılmasına devam edilmelidir (Bahçeci, 1997: 7; Esen, 1989: 38).
Sıkı maliye politikası ve bütçe disiplini heteredoks programların en temel
unsurlarıdır. Ancak, fiyat dü ü leri sonucu ya anan olumlu bir ortamda geli mekte olan
ülkelerde hükümetler harcamalarının artırılması yönünde bir baskı olu turmakta ve sıkı
maliye politikası izlenmesinde güçlükler ya anmaktadır (Parasız, 1996: 84).
Heteredoks istikrar programlarının en azından ilk a amasında, ortodoks
programlara göre daha büyük bir büyüme ve daha az i sizlik görülmektedir. Bu nedenle,
ekonomik büyüme konularına duyarlılık gösteren geli mekte olan ülkeler, tercihlerini
heteredoks istikrar programlarından yana koymaktadırlar (Parasız, 2001: 144). Buna
kar ın, heteredoks istikrar programları da bir defalık bir anstır. E er do ru ve disiplinli
bir ekilde uygulanırsa ba arılı olur. Aksi taktirde enflasyon sorununun daha da
büyümesine yol açar (Bahçeci, 1997: 9).
2
Olivera-Tanzi etkisine göre, yüksek enflasyon, kamu gelirlerini azaltan bir etkendir. E er vergi
tahakkuk ve tahsilatı arasında gecikme varsa, yüksek enflasyon nedeniyle reel vergi geliri kaybı
olu acaktır (Bahçeci, 1997: 8-9).
13
1.2.2 Nominal Çapaya Göre stikrar Programlarının Sınıflandırılması
stikrar programlarının sınıflandırılmasında kullanılan bir di er kriter, para
politikası ara hedefi olarak seçilen nominal çapadır. Nominal çapaya göre istikrar
programları, paraya dayalı ve döviz kuruna dayalı programlar olmak üzere iki ekilde
sınıflandırılmaktadır. Adı geçen istikrar programları hakkında açıklamalara geçmeden
önce seçilecek nominal çapaya ili kin kısaca bilgi verilmesinde fayda vardır. Nominal
çapa olarak ifade edilen ara hedef seçiminde, ara hedefin (parasal büyüklük, döviz kuru,
faiz oranı gibi) nihai hedefle (fiyat istikrarı, tam istihdam, dı ödemeler bilançosu
dengesi, ekonomik büyüme vb. gibi) uyumlu olması, ara hedefin ölçülebilirlili i,
kontrol edilebilirlili i ve de erinin izlenebilme sıklı ı gibi kriterler göz önünde
bulundurulmalıdır (Altu , 1999: 10-2). Bunlar kısaca u ekilde açıklanmaktadır:
(i)
Nihai Hedefle Uyumlu Olması: Ara hedef ile nihai hedef de i keni arasında
yüksek bir ili kinin olması gerekir.
(ii)
Ölçülebilirlili i: Nihai hedefe ula mada ara hedef de i keni kullanılacaksa,
bu de i kene ili kin kesin bilgilerin sa lanması ve bu de i kenin çabuk
bulunabilmesi gereklidir.
(iii)
Kontrol Edilebilirlili i: Ara hedef de i kenin merkez bankası tarafından
kontrol edilebilmesi nihai hedef de i keninin ba arılabilmesi açısından
önemlidir.
(iv)
De erinin zlenebilme Sıklı ı: Ara hedef de i keninin de erinin hangi
sıklıkta elde edildi i hedef de i keninin ba arılmasında önem arz eder. Bazı
de i kenlerin de erlerinin çok çabuk bulunabilmesine kar ın, bazılarının
de erlerinin daha uzun dönemlerde elde edilebilmesi ekonominin nereye
gitti iyle ilgili bilginin geç ö renilmesine neden olur.
1.2.2.1 Paraya Dayalı stikrar Programları
Para arzı seviyesinin veya artı oranının sabit tutuldu u programlara paraya
dayalı istikrar programları denir. Söz konusu programlarda temel prensip, para arzının
dı sal olarak belirlenmesi ve bu ekilde para otoritelerinin para arzı üzerinde belirli bir
14
kontrole sahip olmasıdır. Kolay izlenebilir olması ve para otoritesine içi denge
amaçlarıyla daha fazla u ra abilme imkanı tanıması, parasal bir nominal çapanın en
önemli iki avantajıdır.
Bu tür programlarda para arzı sabit tutulurken, kur dalgalanmaya bırakılır. Bu
nedenle ödemeler dengesi problemine pek rastlanmaz. Yüksek kronik enflasyon
ya ayan ülkelerde çok geni uygulama alanı bulmu tur. ili (1975), Arjantin (1989Bonex), Brezilya (1990-Collor), Peru (1990) istikrar programları paraya dayalı istikrar
programları örneklerinden bazılarıdır (Bkz. Tablo 1.2). Ülke uygulamaları dikkate
alındı ında programların ilk a amasında paraya dayalı istikrardan daha sonra döviz
kuruna dayalı istikrara geçildi i gözlemlenmi tir (Bahçeci, 1997: 23).
Para arzının sabit tutulaca ına yönelik verilen taahhüdün güvenirlili i, istikrar
programının sonucunu etkilemektedir. Bu durumda yüksek güvenirlilik, enflasyonda
büyük oranlı ve hızlı bir dü ü e neden olurken, aksi durumda enflasyondaki dü ü
küçük oranlı ve yava olmaktadır. ster döviz kuruna dayalı olsun isterse paraya dayalı
olsun yeterli güvenirlili in sa lanamaması her iki programda da önemli bir sorun te kil
etmektedir.
Paraya dayalı istikrar programlarının ba ında ekonomide bir resesyon
ya anmakta (recession now) iken, kura dayalı programlarda resesyon daha sonraki
a amada (recession later) ortaya çıkmaktadır (Calvo ve Végh, 1997: 19-20; Bahçeci,
1997: 24).
imdi-sonra resesyon (recession-now versus reseccion-later) hipotezi’nin
do rulu unun kanıtlanması, kronik enflasyon ya ayan ülkelerde uygulanacak istikrar
programının türünü de etkilemektedir. Örne in, kura dayalı bir istikrar programını,
siyasi iktidar süresinin sonuna yakla mı veya kamuoyunun gözünde itibarını artırmayı
amaçlayan bir hükümetin seçme olasılı ı daha fazladır. Buna kar ın, yeni göreve gelmi
ve iktidar da iken izleyece i politikaların sonuçlarını görmeye yetecek kadar görevde
kalma umuduna sahip olan bir hükümetin paraya dayalı bir programı tercih etme
olasılı ı daha yüksektir (Telatar, 2000: 475).
15
Tablo 1.2 Döviz Kuruna ve Paraya Dayalı Ba lıca stikrar Programları
YILLIK ENFLASYON ORANI (%)
ÜLKE
ili*
BA LANGIÇ
TAR H
Nisan 1975
DÖV Z KURU S STEM / PARASAL DÜZENLEME
Yönetimli Dalgalanma (Kur Geçmi Enflasyona Göre ayarlanmı tır)
Programın
Ba langıcında
Programın
Üçüncü
Yılında
2000
Yılında
394,3
---
---
52,1
28,7
4,5
Program, Kur Çökü ü (Currency Crash) ile mi Sona Erdi?
Hayır. Aralık 1977’de program sona erdi
/ Parasal Büyüklük Kontrolü
ili (Tablita)
ubat1978
ubat 1978-Haziran: 1979 Sürünen Parite Sistemi;
Haziran 1979-Haziran 1982 Sabit Kur sistemi
Arjantin (Tablita)
Aralık 1978
Sürünen Parite
Evet. Rezervlerin yakla ık yüzde 65’i kaybedilirken, ubat 1983’e kadar ulusal para
yüzde 55 oranında devalüe edilmi tir.
169,9
131,3
---
Evet. Nisan
1982’ye kadar rezervlerde yüzde
71 oranında azalma gözlenirken,
ulusal para yüzde 410 oranında de er kaybetmi tir.
Arjantin (Austral)
Haziran 1985
Haziran 1985-Mart 1986: Sabit Kur Sistemi;
1.128,9
---
---
Mart 1986-Eylül 1986 Sürünen Parite Sistemi
srail
Brezilya (Cruzado)
Meksika
Temmuz 1985
ubat 1986
Aralık 1987
Sabit Kur, Sürünen Parite, Geni leyen Bant Sistemleri
Sabit Kur Sistemi
ubat 1988-Aralık 1988: Sabit Kur; Ocak 1999-Kasım 1991 Sürünen
Evet. Eylül 1987’ye kadar rezervler yüzde 75 oranında azalırken, aylık enflasyon
10’un üzerine çıktı.
445,4
16
0,3
286
---
---
Hayır. Enflasyon a amalı bir ekilde dü emeye devam etti
Evet. Mart 1987’ye kadar rezervler yüzde 57 oranında azaldı ve Aralık 1987’ye kadar
aylık enflasyon yüzde 21’e yükseldi.
143,7
29,9
8,9
Parite, Kasım 1991-Aralık 1944: Geni leyen Bant Sistemi
Evet. ubat 1994 ile Ocak 1995 arasında rezervler yüzde 85 oranında azaldı, 1994 yılı
Kasım ayında yapılan devalüasyondan sonra ulusal para dört ay içerisinde yüzde 100
de er kaybına u radı.
Arjantin (Bonex)*
Aralık 1989
Dalgalı Kur Sistemi / Parasal Büyüklük Kontrolü
Polonya
Ocak 1990
Sabit Kur, Sürünen Parite, Geni leyen Bant Sistemi
Brezilya (Collor)*
Mart 1990
Yönetimli Dalgalanma / Parasal Büyüklük Kontrolü (Sıkı para
4.923,3
---
---
Hayır. Program Ocak 1991’de sona erdi.
639,6
39,8
8,6
Hayır.
5.747,3
---
---
Hayır. Program Ocak 1991’de sona erdi.
politikası uygulandı, kur geçmi enflasyona göre ayarlanarak pasif bir
rol üstlendi)
Peru*
A ustos 1990
Kirli Dalgalanma / Parasal Büyüklük Kontrolü
12.377,8
48,5
3,7
Hayır
Arjantin
Nisan 1991
Para Kurulu
287,4
4,3
0,1
Evet 2001.
4.92,6
6,1
6
225
5,5
20,2
Evet (A ustos 1998).
1.502,8
8,6
11,4
Hayır.
99,1
---
39
(Konvertibilite)
Brezilya (Cardoso)
Temmuz 1994
Yönetimli Dalgalanma , Sürünen Parite Sistemi
Rusya
Temmuz 1995
Bant, Sürünen Bant Sistemi
Bulgaristan
Temmuz 1997
Para Kurulu
Türkiye
Ocak 2000
Sürünen Parite Sistemi
Evet (Ocak 1999).
Evet ( ubat 2001).
Kaynak: Calvo ve Végh, 1997: 78-9; IMF, 2001: 139.
* Paraya Dayalı stikrar Programı
16
Tüm iktisadi aktörler istikrar programının mantı ını kolayca anlayabiliyor ve
izleyebiliyorsa (yani, effafsa), aynı zamanda verilen taahhütlerin gerçekle tirilece ine
inanıyorsa (yani, güvenirlili i yüksekse), enflasyonist beklentiler kırılacak ve kontratlar
daha uzun vadeli yapılacaktır. Bunun sonucunda da önemli üretim maliyetleri
olu maksızın enflasyon dü ürülebilecektir. E er uygulanan program effafsa, program
hedefleri, ekonomik aktörlere gelecekte enflasyonun ne olaca ı hakkında açık bir mesaj
verecektir. Parasal hedeflemenin kamuoyu tarafından anla ılması döviz kuru
hedeflemesinden daha zordur. Di er bir ifadeyle, kur hedeflemesi (çapası) daha
effaftır. Bununla beraber, paraya dayalı istikrar programlarının güvenirlili i de döviz
kuruna dayalı programlara göre daha azdır. Parasal kısıtlamanın dozunun a ılması, reel
faiz oranlarının çok yüksek düzeylere ula masına, reel sektörde önemli sıkıntıların ba
göstermesine ve böyle bir politikanın daha fazla sürdürülemeyece ine ili kin bir
dü üncenin hakim olmasına neden olmaktadır. Kısacası,
effaflık ve güvenirlilik
açısından paraya dayalı istikrar programları yetersiz kalmaktadır (Bofinger, 1996: 6667).
Kronik enflasyon ya ayan ülkelerde para ikamesi yaygın bir olgudur. Para
ikamesinin yaygın oldu u bir ekonomide nominal çapa seçimi önemlidir. Yüksek
oranda dolarizasyonun ya andı ı ekonomilerde genellikle döviz kurları nominal çapa
olarak tercih edilmektedir. Çünkü, yerli ve yabancı para arasındaki ikame esnekli i çok
yüksek ise, sistem, dalgalı kur altında bir nominal çapadan mahrum kalabilmektedir.
Dolayısıyla, para arzı kontrol edilememekte ve kurun de erine göre ayarlanmaktadır.
Ancak ikame esnekli i çok yüksek de il ise, dalgalı kur oranlarının nominal çapa görevi
görebilmektedir. Bununla beraber, paraya dayalı istikrar programlarının ba ında tersine
para ikamesinin i lemesiyle birlikte di er programlara oranla likidite sıkı ıklı ı ve
ekonomik daralma daha fazla olmaktadır. Bu nedenlerle, para ikamesi altında, di er
artlar sabitken, nominal döviz kuru çapasının daha elveri lidir (Calvo ve Végh, 1994:
44).
Paraya dayalı ortodoks istikrar programlarının temel felsefesini monetarist
yakla ım olu turmaktadır. Monetarist yakla ımla hazırlanmı bir programın yapısı çok
17
basit görünmektedir: Parasal hedefin belirlenmesi için gereken tek
ey, de i im
denklemenin ortaya konarak, bunun içine reel üretim miktarı, fiyat düzeyi ve paranın
dola ım hızıyla ilgili gerekli verilerin yerine yerle tirilmesidir. Bofinger (1996: 665-6)’e
göre gerçekler bu kadar basit de ildir. Bu durum, Bundesbank ve IMF’nin de i im
denkleminde reel üretim terimin tanımlanmasında ortaya koydukları farklı görü ler ile
daha açık bir
ekilde ifade edilebilir. Bundesbank, monetarist yakla ımın temel
felsefesine uygun bir biçimde orta vadeli bir yakla ımı benimseyerek, parasal hedefleme
için dikkate aldı ı reel üretimi, reel GSY H (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla)’nın orta vade
trend de eri (potansiyel üretimin büyüme oranına e it) eklinde tanımlamaktadır. Buna
kar ın, IMF’nin, Kazakistan, Rusya ve Ukrayna’daki programlarda parasal hedefleme
için kullandı ı yakla ımın tamamen farklı oldu u gözlemlenmektedir. IMF, söz konusu
ülkelerin programlarında parasal hedefleme için reel üretim tanımı olarak, fiili GSY H
öngörülerini (forecast) kullanmı tır. Bu tip ülkelerde öngörü hatalarının çok yüksek
olaca ına üphe yoktur.
Bir di er zorluk, paranın dola ım hızı ile ilgilidir. Bundesbank, Almanya’da para
talebinin istikrarlı oldu u dü üncesinden hareketle, dola ım hızını, uzun dönem trend
de eri olarak hesaplamaktadır. Ancak, istikrarlı para talebinin olmadı ı Kazakistan,
Rusya ve Ukrayna gibi geçi ülkelerinde dola ım hızına ili kin öngörü de erlerinin
kullanılması gerekmektedir. IMF, söz konusu ülkelerde istikrar programı süresince sabit
(veya artan) bir dola ım hız varsayımından hareket ederek, programın gere inden fazla
gev ek olması probleminden kaçınmaya çalı maktadır fakat, hem ekonomik teori hem
de ba arılı bir çok istikrar programı deneyimi göz önüne alındı ına bu dü üncenin
yanlı oldu u belirtilmelidir. Bu ko ullar altında, dola ım hızının sabit veya artan
oldu u varsayımına dayalı programlar daha sıkı olacaktır. Bu durum, paraya dayalı
programların ba langıç a amalarında gözlemlenen “likidite baskısı”nı (liquidity crunch)
ve yüksek reel faiz oranlarını da açıklayabilecektir.
Calvo ve Végh (1994: 40),
ili (1975), Arjantin (1989-Bonex), Brazilya (1990-
Collar), Peru (1990) ve Dominik Cumhuriyeti (1990)’nde uygulanan paraya dayalı
18
istikrar politikalarını inceleyerek, bu tip programların uygulama sonuçları hakkında u
sonuçlara varmı lardır:
(i)
Enflasyon, para arzı artı oranına yava ça yakınsamakta,
(ii)
Yerel parada reel de erlenme söz konusu olmakta,
(iii)
Dı ticaret dengesinde ve cari i lemler hesabında belirgin tepki ortaya
çıkmamakta. Dı denge de iyile meler gözlemlenebildi i gibi kötüle meler
gözlemlenebilmekte,
(iv)
Programın ilk a amalarında ekonomik faaliyetlerde daralma meydana
gelmekte,
(v)
Para arzının sabit tutulmasından dolayı ba langıçta yurtiçi faiz oranları
yükselmektedir.
1.2.2.2 Döviz Kuruna Dayalı stikrar Programları
Kur düzeyinin sabit tutuldu u ya da kurdaki de i im oranının kontrol altına
alındı ı programlara döviz kuruna dayalı istikrar programları denilmektedir. Genelde
kronik enflasyonla mücadele etmek isteyen ülkeler, kur çapasını tercih etmektedirler.
Bu ülkeler arasında Arjantin, Brezilya, ili, srail, Meksika ve Türkiye sayılabilir (Bkz.
Tablo 1.2). Ortodoks bir programda döviz kuru tek ba ına nominal çapa görevi
görürken, heteredoks programlarda döviz kuru çapasına, ücret ve fiyat kontrolleri de
eklenmektedir. Parasal büyüklükler yerine sabit döviz kurunun nominal çapa olarak
tercih edilmesinde, para talebinin istikrarlı olmadı ı görü ü ile döviz kurunun daha
güvenilir ve kolay izlenebilir bir çapa oldu u dü üncesi yatmaktadır (IMF, 1997: 89).
Döviz kuru çapasının tercih edilmesindeki bir di er neden ise, ekonominin yüksek
düzeyde dolarize olmasıdır. Yüksek düzeyde dolarizasyonun söz konusu oldu u
ekonomilerde para otoritesinin para arzı üzerindeki etkinli i azalırken, enflasyonunun
kontrol edilmesi de zorla maktadır.
Kur çapasının ba arısı, çapaya duyulan güvene ba lıdır. Para otoritesi kur çapası
tercihiyle, enflasyonu dü ürmek için ba ımsız bir para politikası izleme olana ından
vazgeçecek kadar kararlı oldu unu göstermekte ve böyle bir sabit kur taahhüdüyle
19
güvenirlili inin artaca ını beklemektedir. Kur çapasına tam güvenin sa landı ı ve bu
politikadan vazgeçilmeyece ine inanılan bir ortamda, devalüasyon oranının azalmasıyla
birlikte enflasyon da dü ecektir. E er taahhüt yeterince güvenilir de ilse, di er bir
ifadeyle, yüksek oranlı devalüasyonların ilerde de devam edece i beklenmekteyse,
dü en nominal faiz oranları (tam sermaye hareketlili inden dolayı) bugünkü tüketimi
gelece e oranla daha ucuz hale getirerek, toplam talepte, dı ticaret açı ında ve
üretimde bir artı a neden olacaktır. Bu geli meler sonucunda a ırı ısınan ekonomi,
enflasyon oranını devalüasyon oranının üzerinde tutarak, kurun reel olarak
de erlenmesine yol açacaktır. Ulusal paranın a ırı de erlenmesi belirli bir süre sonunda
yurtiçi mallara olan talebi azaltarak, üretim dü ü üne neden olacak ve sonunda ekonomi
bir resesyona girecektir (Calvo ve Végh, 1994: 40-2).
Mishkin (1997: 11-2)’e göre kurun çapa olarak seçilmesiyle bir zaman
tutarsızlı ı3 (time-inconsistency) sorunundan da kaçınılması mümkündür. E er
politikacıların, kısa vadede üretimi artırmak veya i sizli i azaltmak amacıyla para arzını
artırmak eklinde bir niyetleri varsa, bu durumda zaman tutarsızlı ı sorunu ortaya
çıkacaktır. Di er taraftan, para otoritesi sabit kur taahhüdünde yeterince kararlı ise, para
politikası otomatik bir mekanizmaya göre i leyecek ve zaman tutarsızlı ı sorununu
ortaya çıkaran bir ihtiyari para politikası izleme imkanı da ortadan kalkacaktır. Ulusal
para de er kaybetme e iliminde ise bu durumda sıkı para politikası izlenecek, aksi
durumda ise geni leyici para politikası izlenecektir. Dolayısıyla, para otoritesi artık kısa
vadeli amaçlar için geni leyici bir para politikası izleyemeyecektir. Politikalara yeterli
güvenirlilik sa lanması halinde enflasyonist beklentiler kırılarak, enflasyon a a ıya
do ru çekilecektir. Kur çapası aynı zamanda ithal malların fiyatlarını yerel para cinsiden
sabitleyerek de enflasyonun kontrol altına alınmasına yardımcı olacaktır.
Sabit döviz kurunun nominal çapa olarak seçilmesiyle birlikte, para politikası
ba ımsızlı ının sınırlanması, ekonominin spekülatif saldırılara açık hale gelmesi,
ekonominin oklar kar ısındaki direncinin azalması, ulusal paranın a ırı de erlenmesi
3
Zaman tutarsızlı ı; hükümetin, özel ki i ve i letmelerin bekleyi lerini kırmak üzere politikalarını
önceden ilan etmeleri ve bekleyi lerin kırılmasından sonra farklı politikalar uygulamalarına verilen addır
(Seyido lu, 2001a: 478).
20
gibi bazı sorunlar ortaya çıkabilmektedir. A ırı de erlenmi bir kur da bir dı denge
sorununa yol açabilmektedir. Özellikle sürünen parite sisteminde (crawling peg)
enflasyon hedefine ula manın birkaç yıl alması nedeniyle bu sorunlarla mücadele
edebilmek için politik deste in çok güçlü olması gerekmektedir.
Sabit kur sisteminin uygulanmasına karar verildi inde, ulusal paranın tek bir
yabancı ülke parasına mı yoksa bir sepetine ba lanması gerekti i sorusu gündeme
gelmektedir. Ulusal paranın tek bir ülke parasına ba lanması durumunda, yerel paranın
di er ülke paraları kar ısındaki kur riski hale devam etmektedir. Bu risk, ticaret ve
sermaye akımlarını olumsuz yönde etkileyecektir. Kur, bir yabancı para sepetine
endekslendi inde ise bu sorun büyük ölçüde a ılacaktır.
Bahçeci (1997: 21)’ye göre kura dayalı istikrar programlarında aynı anda kur ve
enflasyonun istikrarını hedeflemek kendi içinde sorunlu olabilir. Çünkü, hem teoriye
hem de ülke uygulamalarına bakıldı ında, enflasyonu dü ürmenin kaçınılmaz sonu
yerel paranın a ırı de erlenmesi olmaktadır. Bununla beraber, iki hedefin aynı anda
gerçekle tirilmeye çalı ılması kamuoyunda güvenirlilik soruna yol açarak, enflasyonun
dü mesini daha da zorla tırmaktadır. srail ve Meksika (1987) örneklerinde kura dayalı
programlarda ekonominin temel de i kenleri kontrol altına alınıncaya kadar, kur
stabilizasyonunun bir süre ertelenmesi gerekti i ortaya çıkmı tır. Ulusal paranın reel
de erlenmesinin etkilerini bir ölçüde azaltmak için ilk anda yapılan yüksek oranlı
devalüasyonlar srail ve Meksika’da etkili olmu tur.
Döviz kuruna dayalı istikrar programlarının ya am süreleri kısa olmaktadır.
Klein ve Marion (1994) tarafından yapılan 1957 ile 1991 yılları arasında sabit kur
sistemi uygulayan Latin Amerika ülkelerini kapsayan çalı maya göre, kurun reel olarak
a ırı de erlenmesi ve ekonominin açıklık derecesi sabit kurdan vazgeçilmesini etkileyen
en temel unsurlardır. Aynı ara tırmaya göre, sabit kurun ortalama ya am süresi yakla ık
10 aydır. Bu ülkelerin üçte biri ilk yedi ay içerisinde sabit kur terk ederken, yarıdan
daha fazlası ilk yılın sonunda sabit kur terk etmektedir. Bankaların net dı pozisyonları
ve politik geli meler de sabit kurdan vazgeçme zamanını etkileyen di er unsurlardır. Bu
21
nedenle, kur çapasından ne zaman vazgeçilece i konusunda bir strateji geli tirebilmek
için hükümetlerin, cari i lemler hesabını, kurun reel olarak de erlenme oranını ve
sermaye giri lerinin türünü yakından incelemeleri gerekmektedir.
Ba arısızlıkla sonuçlanmı istikrar giri imleri kronik enflasyonu dü ürmenin
kolay bir i olmadı ını göstermi tir. Nominal kur çapasıyla enflasyonu dü ürmeyi
amaçlayan programlarda, kuru sabit tutmanın enflasyon üzerinde hemen etkili olmadı ı,
genellikle kurun reel olarak de erlendi i, ço unlukla sürdürülemez oldu u ve dı ticaret
açıklarının arttı ı gözlemlenmi tir. Artan dı ticaret açıkları ilk zamanlarda artan
sermaye giri leri (yüksek faiz oranları ve sabit kur taahhüdünün yakın gelecekte de
sürdürülece ine ili kin güvenden kaynaklı) ile finanse edilebilmektedir. Ancak, belli bir
dönem sonunda yatırımcılar, cari açı ın ve kurdaki a ırı de erlenmenin artık
sürdürülemez oldu unu algılamaya ve büyük oranlı bir devalüasyonu beklemeye
ba lanmaktadırlar. Böyle bir beklenti, yüksek bir devalüasyonla sonuçlanabilecek ve
ödemeler bilançosu krizini tetikleyebilecek bir sermaye çıkı ına yol açabilmekte ve
ardından sabit kurdan ve/veya programdan tamamen vazgeçilmesi gündeme
gelebilmektedir.
Bu nedenle, enflasyonist süreç ile mücadele için sabit kur çapasının yanında
gelir politikası da kullanılmaktadır. Ancak, ücret ve fiyat kontrollerinin bazı sakıncaları
bulunmaktadır. Yine de bu kontrollerinin kısa dönemli yararları, göreli fiyat yapısının
bozulmasından kaynaklanan problemlerden daha fazla olabilmektedir. Kur çapası
altında ba arısızlı ın maliyetinin daha da yüksek oldu u unutulmamalıdır. Mali
politikalarla yeterli bir ekilde desteklenmeyen sabit kura dayalı programlar enflasyonda
çabuk fakat, geçici dü ü ler sa lamaktadır. Bu programların ba arısız olması halinde
enflasyonun ba langıçtaki oranının da üstüne çıktı ı gözlemlenmi tir (Bahçeci, 1997:
21-2).
Calvo ve Végh (1994: 35), kronik enflasyon ya ayan ülkelerde uygulanan kura
dayalı istikrar programlarını inceleyerek, bu tip programların ortak özelliklerini u
ekilde sıralamı tırlar:
22
(i)
Enflasyon oranı devalüasyon oranına yava ça yakınsamakta,
(ii)
Enflasyon oranı ile devalüasyon oranı arasında olu an farkın kümülatif
toplamı yerel paranın a ırı de erlenmesine neden olmakta,
(iii)
Ticaret bilançosunda (özellikle dayanıklı tüketim malları ithalatının
artmasından kaynaklı) ve cari i lemler hesabında bozulmalar gözlenmekte,
(iv)
Ba langıçta ekonomik faaliyetlerde bir canlanma meydan gelirken ilerleyen
dönemde bu canlanma yerini bir daralmaya bırakmakta,
(v)
Yurtiçi faiz oranlarının ne yönde hareket edece i tam kestirilememektedir.
Örne in, Arjantin’in 1978 (Tablita) ve 1991 (Konvertibilite) yıllarında
uyguladı ı istikrar programlarının ilk a amasında reel faiz oranları dü erken,
ili (1978)’de uygulanan programda faiz oranları çok yüksek düzeylerde
seyretmi tir.
1.2.3
Uluslararası
Kurulu ların
Deste ine
Göre
stikrar
Programlarının
Sınıflandırılması
stikrar programlarının uygulanmasında bazen önemli oranda dı deste e ihtiyaç
duyulmaktadır. Bu a amda IMF’den alınan deste in hatırı sayılır bir yeri
bulunmaktadır. stikrar programı uygulayacak ülke ile IMF arasında imzalanan bir
anla ma sonucunda istikrar programı uygulamaya konmaktadır. Bu tip programlar, IMF
tipi istikrar programları eklinde tanımlanmaktadırlar.
1.2.3.1 IMF Tipi stikrar Programları
IMF, uluslararası para sisteminin düzenli bir biçimde i lemesini amaçlayan ve
ödemeler bilançosu güçlükleri ya ayan ülkelere, bu sorunu çözmeleri için yardımda
bulunan uluslararası bir kurulu tur. Daha öncede belirtildi i gibi istikrar programlarının
ba arısında uluslararası finansman deste inin önemli bir yere bulunmaktadır. Tabi ki bu
dı finansmanın sa lanmasında da IMF’nin belirleyici bir rolü vardır. Bu nedenle,
geli mekte olan ülkeler genelde IMF tarafından yönlendirilen istikrar programlarını
uygulamak zorunda kalmaktadırlar (Çelebi, 1998: 56).
23
Geli mekte olan ülkelerin genellikle dı
finansman deste i sa lamak için
uygulamak zorunda kaldı ı IMF programları, ülkenin dı
ekonomik dengesini
düzeltmeyi amaçlayan e güdümlü para, maliye ve döviz kuru politikasından
olu maktadır. Bu tür istikrar programları, programının resmile mesiyle birlikte
performans kriterlerine ba lı olarak, ilgili ülkeye dilimler halinde ve belirli aralıklarla
krediler sa lanarak (kredi dilimlerinin IMF tarafından serbest
bırakılması)
yürütülmektedir.
IMF tipi programların içerdi i politikalar u ekilde özetlenebilir (Parasız, 2001:
148-150; Bahçeci, 1997: 10-3).
(i)
Para Politikası: Bu tip programlarda sıkı bir para politikası uygulanarak, para
arzı ve kredi hacminin geni lemesi kontrol altına alınır. Sıkı para politikasının
amacı yurtiçi enflasyonun kontrolü ve toplam talebin azaltılmasıdır. Piyasa faiz
oranlarının yükseltilmesi suretiyle, sermaye kaçı ının önlenmesi, tasarrufların
te viki,
tüketimin
kısılması
ve
dolayısıyla
toplam
talebin
kısılması
hedeflenmektedir.
(ii)
Maliye Politikası: Genelde bütçe açı ını kapatmak, toplam talep baskılarını
azaltmak ve bütçe açı ının para basılarak kapatılmasını engellemek amacıyla,
kamu harcamalarının kısılması, kamu gelirlerinin artırılması (sübvansiyonların
azaltılması, kamu mal ve hizmetlerine zam yapılması, vergilerin artırılması)
eklindedir.
(iii)
Kur Politikası: Yapılan devalüasyonla ticarete konu olan mallarla ticaret konu
olmayan mallar arasındaki nispi fiyat yapısı de i tirilerek, ticarete konu malların
üretimini daha karlı hale getirilmektedir. Di er bir ifadeyle, devalüasyonla
ihracat ucuzlatılırken, ithalat daha pahalı hale getirilmektedir. Artan ihracat ve
azalan ithalatla dı ödemeler bilançosu açıklarının kapatılması amaçlanmaktadır.
Ancak, devalüasyonun çok yönlü etkisinin, ihracat ve ithalatın talep esneklikleri
ile ticarete konu olan ve olmaya malların üretim içindeki paylarına ba lı oldu u
da unutulmamalıdır.
24
(iv)
Ticaret Politikası: Gümrük tarifelerinin, ihracat sübvansiyonlarının ve miktar
kısıtlamalarının azaltılması gibi ticareti liberalle tirmeye yönelik politikaları
içermektedir. Böyle bir yakla ım ilk bakı ta kamu gelirlerini azalttı ı için
çeli kili gibi görünmektedir. Ancak, buradaki temel dü ünce yerel üreticileri
uluslararası rekabetle kar ı kar ıya bırakarak, verimlili i artırmak ve yerli
üreticilerin ithal girdileri daha dü ük maliyetle kullanmalarını sa lamaktır.
IMF, ödemeler dengesi krizine giren ülkeye kredi vermek için bazı ko ullar ve
performans kriterleri öne sürmektedir. Ülkenin bunları kabul etmesi ve gerçekle tirmeyi
taahhüt etmesi durumunda “Stand-by” anla ması imzalanmakta ve dı
kredi
sa lanmaktadır. Program süresi içinde IMF kredileri, periyodik aralıklarla (genellikle
üçer aylık) belirlenen performans hedeflerine ula ılmasına göre verilmektedir. Hedefler
tutturulamazsa, IMF, kredi vermeyi kesebilir veya hedeflerin tekrar gözden
geçirilmesini
isteyebilir.
Bazı
durumlarda
ülkeler
programdan
tamamen
vazgeçebilmektedirler.
Kantitatif performans hedefleri, reel GSMH, enflasyon oranı, döviz kuru, kamu
kesimi borçlanma gere i (KKBG) ve cari açık gibi IMF ve ilgili ülkenin kabul etti i
de i kenler göz önünde bulundurularak belirlenir. IMF’nin kantitatif performans
hedefleri; (i) kamunun iç ve dı
rezervlerinde istenen minimum artı
borçlanma sınırı, (ii) Merkez Bankası (MB)
ve (iii) MB’nın net iç varlıklarına getirilen
sınırdan olu maktadır. Kamunun borçlanmasına sınır getirilmesi aynı zamanda
hükümetin merkez bankasından da borçlanmasını sınırlandırmaktadır. Kamunun dı
borçlanmasına bir sınır getirilirken, beraberinde MB’nin rezervlerinde minimum bir
artı ın istenmesi, bu rezerv artı ını sadece dı borçlanma ile olmayaca ı anlamına
gelmektedir. MB’nın net iç varlıklarına getirilen sınır, zımnen parasal tabanın
büyümesini de sınırlandırmaktadır.
Ödemeler dengesi sorunun çözülmesi IMF tipi istikrar programlarının genelde
birincil amaç olmu tur. kincil amaç ise, enflasyonla mücadeledir. Bu nedenle, IMF
programlarında, dı
denge düzeltilirken geçici de olsa enflasyonda bir artı
25
ya anmaktadır. Çünkü, devalüasyonun enflasyonist bir baskı olu turması söz
konusudur. Devalüasyon ve yüksek reel faizler kamu reel borç servisini artırarak,
KKBG’yi artırır. Bunun sonucunda, kısa sürede istikrar giri iminde istenmeyen
sonuçlar do ar. Bu noktada enflasyon ataletiyle mücadele edecek ücret ve fiyat
kontrolleri gibi heteredoks ö elere gerek duyulmaktadır. Ancak, IMF’nin ortodoks
istikrar programlarında bu ö elere pek fazla yer verilmemesi yıllarca ciddi ele tirilere
neden olmu tur (Bahçeci, 1997: 12-3).
IMF tipi istikrar programlarına yapılan ele tiriler genel olarak
u
ekilde
özetlenebilir (Parasız, 2001: 151-2):
(i)
IMF’ye göre dı denge her zaman fazla talep ve kredi geni lemesi sonucu
bozulmaktadır. Böyle bir yakla ım bu programlarının en çok tartı maya neden
olan noktasıdır. Bu yakla ımın bir uzantısı olarak IMF tarafından ortaya konan
tek çözüm de, kredilerin sınırlandırılması ve yurtiçi talebin baskı altına alınması
olmaktadır. Bununla beraber, IMF’nin ortaya koydu u katı performans kriterleri
nedeniyle programların devamlı kesintiye u ramsı da, söz konusu programlarını
daha tartı malı hale gelmesine yol açmaktadır.
(ii)
Sıkı para ve maliye politikası yurtiçi talebi azaltarak, kısa dönemde ücret ve
fiyatların esnek olmaması nedeniyle, kısa ve orta vadede üretim dü ü üne ve
i sizli in artmasına neden olmaktadır. Aynı zamanda IMF tipi politikalar, gelir
da ılımında da bozulmalara yol açmaktadır.
(iii)
IMF tipi istikrar programlarının, ülkelerin sosyo-ekonomik yapısı, politik yapısı
gibi unsurları dikkate alınmaksızın tek tip hazırlanması ve çözüm önerisi olarak
tüm ülkelere sunulması bir di er ele tiri nedenidir.
Daha öncede de inildi i gibi IMF ile üye ülke arasında bir Stand-by anla ması
yapılabilmesi için bazı ko ulların üye ülke tarafından kabul edilmesi ve performans
kriterlerinin tutturulması gereklidir. IMF programlarının mevcut ko ulları zaten çok
tartı malı iken, son
yıllarda bu ko ullara yapısal reform olarak adlandırılan yeni
ko ulların eklenmesi, bu konudaki tartı maları daha da alevlendirmi tir. 1990 yıllarda
26
nerdeyse tüm IMF programları yapısal ko ul içermeye ba lamı tır. 1980’lerde ve
1990’lı yılların ba ında yapısal programların amacı özelle tirme ve piyasa
mekanizmasının önündeki engellerin kaldırılması iken, son yıllarda bu kavramın içeri i
hızla geni lemi tir. Örne in, 1990 yıllarda Türkiye ile IMF arasında yapılan yakın
izleme anla masında 15 yapısal kriter varken, 2002 Stand-by anla masında 145 yapısal
önlem yer almı tır. (Esen, 2002: 1-3). Yapısal ko ulların sayısının artmasının altında
yatan nedenler olarak unlar gösterilmi tir (Goldstein, 2000: 64-8; Esen, 2002: 3-4):
(i)
1970’lerde ve 1980’li yılların ba larında geli mekte olan ülkelerde uygulanan
IMF programları, ço unlukla talep yönlü ve çok kısa ömürlü oldu u, ekonomik
büyümeyi, gelir da ılımını ve arz yönlü politikaları göz ardı etti i için yo un
ele tirilire hedef olmu tur. Uygulanacak yapısal reformlar ile bu programlarının
eksik olan arz yönünün tamamlanaca ı dü ünülmektedir.
(ii)
1970’li
yıllarda
IMF’nin
denetim
sorumluluklarının
(surveillance
responsibilities) geni letilmesi, Fona, üye ülkedeki ekonomik geli meleri ve
olasılıkları daha geni bir ekilde de erlendirme imkanı vermi tir. Buda, yapısal
politikaların IMF programlarda yer almasına daha fazla kolaylık sa lamı tır.
(iii)
Özellikle 1990’ların ba larında geçi ekonomilerinin kar ı kar ıya kaldı ı büyük
dönü üm, bu ülkelerde piyasa mekanizmasının altyapısının hazırlanması ve
yapısal politikaların gerçekle tirilmesi gibi sorunlarının ortaya çıkmasına yol
açmı tır. Bunların gerçekle tirmesindeki teknik yardım ve dı
kredinin
sa lanması konuları önemli bir sorun haline gelmi ; söz konusu yardım ve dı
kredinin sa lamasının merkezinde de IMF yer almı tır. Bu geli me, gerekli
teknik deste in ve kredinin sa laması için IMF’nin daha fazla yapısal ko ul ve
denetim istemesine neden olmu tur. Çünkü IMF’ye göre gerekli yapısal
reformlar yapılmadan söz konusu ülkelere yeni kredi finansmanının sa lanması
kaynak israfı anlamına gelmektedir.
(iv)
Bu tip programların tamamlanma oranının dü ük olması, IMF’yi bu sorunun
ancak daha kapsamlı ve ayrıntılı yapısal ko ullara a ılabilece i dü üncesine sevk
etmi tir.
27
(v)
Makro ekonomik performansın büyük ölçüde yapısal ko ullara ba lı oldu u
dü üncesinin IMF’de hakim bir görü haline gelmesi de bu konudaki bir di er
nedendir.
IMF destekli istikrar programlarına yöneltilen ele tirilerin, programlara daha
fazla yapısal ko ul eklenmesiyle giderilece i dü ünülse de, bunların yeterli olmadı ı ve
programlara yönelik ele tirilerin artarak devam etti i görülmü tür4.
Bu bölümde 2000 yılında Türkiye’de uygulanan istikrar programının ve
alternatiflerinin kuramsal çerçevesi verilerek, söz konusu dönemde enflasyon ile
mücadelede neden (heteredoks özellikler ta ıyan) sabit döviz kuruna dayalı bir istikrar
programının tercih edildi i, böyle bir programla neyin amaçlandı ı ve ne gibi sonuçlara
ula ılmak istendi ine ili kin bir çerçeve sunulmaya çalı ılmı tır. kinci bölümde ise,
istikrar programları içerisinde önemli bir yeri olan sabit kur sistemleri, alternatif di er
kur sistemleri, avantaj ve dezavantajlarıyla birlikte anlatılacaktır.
4
Yapısal ko ulların artması sonucu IMF tipi istikrar programlarına yöneltilen ele tiriler için bkz.
Goldstein, 2000: 4-8.
28
K NC BÖLÜM
2. DÖV Z KURU S STEMLER , AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI
Son dönemde uygulanan istikrar programları incelendi inde a ırlı ın daha çok
döviz kuru çapasına dayalı programlarda oldu u görülmektedir. Bu e ilime paralel bir
ekilde Türkiye’nin 2000 yılı istikrar programı da döviz kuru çapasına dayandırılmı ve
kurun önceden ilan edildi i sürünen parite sistemiyle enflasyonla mücadelede önemli
mesafeler kat edilece i varsayılmı tır. Döviz kuru çapası (ara hedef) ile fiyat istikrarı
(nihai hedef) arasında yüksek düzeyde bir ili kinin bulunması ve kur çapasının, di er
alternatif çapalara oranla daha kolay kontrol edilebilmesi, ölçülebilmesi ve
izlenebilmesi sabit döviz kurunun çapa olarak tercih edilmesinde en önemli etkenler
olmu tur. Tabi ki sabit kur sistemlerinin sahip oldu u di er avantajlarının da bu tercihte
önemli bir rolü bulunmaktadır. Buna kar ın, söz konusu kur sistemlerinin
dezavantajlarının bu istikrarı tehlikeye dü ürecek nitelikte oldu unun iddia edilmesi ve
bu iddialara da 1990 yıllarda geli mekte olan ülkelerde ya anan finansal krizlerinin
kanıt gösterilmesi, Türkiye’nin ilgili dönemde ne kadar do ru bir tercih yaptı ının
sorgulanmasına yol açmı tır. Bu nedenle, a a ıda tüm kur sistemleri avantajları ve
dezavantajlarıyla birlikte verilerek, ba ta sabit kur sistemleri olmak üzere çe itli kur
sistemlerinin ekonomik istikrarı sa lamada nasıl bir rolünün bulundu u belirlenmeye
çalı ılmı tır. Bu amaçla ilk önce istikrar programları sınıflandırılmı ve ardından da
çe itli kur sistemleri ile ilgili açıklamalara yer verilmi tir.
2.1 Döviz Kuru Sistemleri
Ülkeler arasında ekonomik ve finansal ili kiler söz konusu oldu unda, iki
ülkenin farklı para birimlerini kullanıyor olması kar ımıza “döviz” kavramını
çıkarmaktadır. Döviz, yabancı ülke paralarına verilen addır. Ülkeler arasında ekonomik
ve finansal i lemlerin gerçekle ebilmesi için iki ülkenin para birimi arasında bir de i im
oranın bulunması gereklidir. Bu de i im oranına da döviz kuru adı verilmektedir
(Seyido lu, 1999a: 135-7). ki ülke para birimi arasındaki de i im oranının (döviz
29
kurunun) belirlenmesinde izlenebilecek farklı döviz kuru sistemleri mevcuttur. Döviz
kuru sistemi ise, bir ülkede döviz kurlarının olu umu ile dı aleme kar ı ödemeleri
düzenleyen kurallar ve kurumlar bütünü olarak tanımlanmaktadır (Seyido lu, 2001a:
168). ktisat teorisi içersinde döviz kuru sistemleri genellikle sabit ve esnek döviz kuru
sistemleri olmak üzere iki ayrı ba lık altında ele alınmaktadır. Sabit döviz kur sistemi,
ülke parasının dı de erinin örne in dolar gibi büyük bir ülke parasına, altın gibi
de erli bir madene veya Özel Çekme Hakları (Special Drawing Rights, SDR) gibi
de eri sabit bir hesap birimine ba landı ı bir sistemdir. Esnek döviz kuru sistemi ise,
döviz kurlarının piyasa arz ve talebine ba lı biçimde olu tu u, kur olu umu üzerinde
hükümet müdahalesinin bulunmadı ı bir uygulamadır (Seyido lu, 2001a: 188-9).
Her ne kadar teoride kur sistemleri iki genel ba lık altına indirgenmi olsa da
ülke uygulamalarına bakıldı ında bu iki uç sistem arasında uzla tırıcı bir çok modele
rastlanmaktadır. Günümüzde döviz kuru sistemleri tanımlamaları çok çe itlilik
göstermektedir. Döviz kuru sistemlerinin sayısı ve tanımlaması hakkında iktisatçılar
arasında tam bir görü birli i bulunmamaktadır (Bkz. Altay, 2003: 3-6). Bazı iktisatçılar
çalı malarında kur sistemlerini genel hatlarıyla tanımlayarak, bunların sayısını 4-5 ile
sınırlı tutarken; bazıları ayrıntılı sınıflamalar yaparak, bu sayıyı 10-11’e kadar
çıkarabilmektedirler. Bu çalı mada, döviz kuru sistemlerinin tanımlamalarında bir
bütünlük olu turulabilmesi amacıyla Uluslararası Para Fonu’nun 1999 yılından itibaren
kullanmaya ba ladı ı yeni sınıflama ve tanımlar dikkate alınacaktır. Kur sistemlerinin
ana grupları da Fischer (2001)’e göre olu turulacaktır.
Ayarlanabilir sabit kur sistemi olan Bretton Woods’un 1973 yılında yıkılması ile
birlikte ülkelerin döviz kuru uygulamaları çe itlilik göstermeye ba lamı tır. Bugün
döviz kurlarına ili kin uygulamalar katı sabit kur sistemlerinden dalgalı kur sistemlerine
kadar uzanan geni bir yelpaze içerisinde olu makta ve ülkeler, IMF’ye bilgi vermek
ko uluyla bu geni yelpaze içerisinden diledi ini uygulamakta ve daha sonra da diledi i
de i ikli i yapmakta serbesttir. IMF, 1999 yılında kur sistemleri sınıflamasında yaptı ı
30
de i iklik ile mevcut kur sistemlerinin sayısını artmı ve bunları en katı olandan en
esnek olana do ru u ekilde sıralamı tır5. (IMF, 2003: 117-9):
1- Ayrı Bir Yasal (Ulusal) Paranın Olmadı ı Sabit Kur Sistemleri
a. Dolarizasyon
b. Parasal Birlik
2- Para Kurulu
3- Di er Geleneksel Sabit Kur Sistemi
4- Yatay Bantlar çinde Dalgalanan Sabit Kur Sistemi
5- Sürünen Parite Sistemi
6- Sürünen Bantlar çinde De i ken Kur Sistemi
7- Kur De i melerinin Önceden Belirlenmemi Oldu u Yönetimli Dalgalanma
8- Ba ımsız Dalgalı Kur Sistemi
5
1950-2001 yılları arasında çe itli dönemlerde IMF tarafından yapılan kur sistemleri sınıflamaları için
bkz. Reinhart ve Rogoff, 2002: 9.
31
DÖV Z KURU S STEMLER
KATI SAB T KUR
S STEMLER
Ayrı Bir
Yasal (Ulusal)
Paranın Olmadı ı
Sabit Kur Sistemleri
Dolarizasyon
Parasal Birlik
Para Kurulu
GEV EK SAB T KUR
S TEMLER
veya
ARA REJ MLER
DALGALI KUR
S STEMLER
Di er Geleneksel Sabit
Kur Sistemleri
Kur De i melerinin Önceden
Belirlenmemi Oldu u
Yönetimli Dalgalanma
Ba ımsız Dalgalı
Yatay Bantlar çinde
Dalgalanan Sabit Kur
Sistemi
Ba ımsız Dalgalanma
Sürünen Parite Sistemi
Sürünen Bantlar çinde
De i ken Kur Sistemi
Kaynak: IMF, 2003: 117-120 ve Fischer, 2001: 2’den yararlanılarak hazırlanmı tır.
ekil 2.1 Döviz Kuru Sistemleri Sınıflandırması
Yukarıdaki bu ayrıntılı sınıflama üç ana grup altında toplanabilmektedir. Fischer
(2001), 1 ve 2 nolu uygulamaları katı sabit kur sistemleri (hard pegs); 3, 4, 5, 6 nolu
uygulamaları gev ek sabit kur sistemleri (soft pegs) veya ara rejimler (intermediate
regimes); 7 ve 8 nolu uygulamaları da dalgalı kur sistemleri (floating) grubuna dahil
etmi tir (Bkz.
ekil 2.1). Bunlar, a a ıda avantajları ve dezavantajlarıyla birlikte
sistematik bir ekilde açıklanmaktadır.
2.1.1 Katı Sabit Kur Sistemleri
Katı sabit kur sistemleri (hard pegs), ayrı bir yasal (ulusal) paranın olmadı ı
sabit kur uygulamalarından (exchange rate arrangements with no separate legal tender)
ve para kurulu (currency board) uygulamasından olu maktadır. Adı geçen kur sistemleri
esneklik derecesi bakımından en katı döviz kuru uygulamalarıdır. Bu tip sistemler,
32
özellikle uzun dönemli parasal dengesizliklerin, mali disiplin eksikli inin ve yüksek
enflasyonun bulundu u ülkelere önerilmektedir (UNCTAD, 2001: 116).
2.1.1.1 Ayrı Bir Yasal (Ulusal) Paranın Olmadı ı Sabit Kur Sistemleri
Bir ülkede yasaya göre borçların ödenmesinde kabul edilmesi zorunlu olan
paraya (ka ıt ve madeni paralar), ülkenin yasal parası (legal tender) adı verilmektedir
(Seyido lu, 2001a: 270). Ayrı bir yasal (ulusal) paranın olmadı ı sabit kur sistemi,
yasal para (legal tender) olarak ba ka bir ülkenin parasının dola ımda olması
(dolarizasyon) ya da üyeler tarafından aynı yasal paranın kullanıldı ı bir parasal birli e
üye olunması eklinde tanımlanmaktadır (IMF, 2003: 117). Tanımdan da anla ılaca ı
gibi söz konusu kur sistemi dolarizasyon ve parasal birlik olmak üzere iki alt ba lıktan
olu maktadır. Bu nedenle, söz konusu kur sistemi a a ıda iki ayrı ba lık altında
incelenecektir.
2.1.1.1.1 Dolarizasyon
Dolarizasyon6 (dollarization), ulusal paranın tedavülden kaldırılarak, ba ka bir
ülke parasının yasal para olarak dola ıma sokuldu u bir tür katı sabit kur uygulamasıdır
(Ya cı, 2001: 7). Sözü edilen kur sistemi, kur rejimleri esneklik sıralamasında en sonda
yer almaktadır. Bu sistemde yasal ödeme aracı olarak kabul edilecek yabancı paralar,
dolar, euro, yen vb. gibi paralar arasından seçilebilir. A a ıdaki açıklamaları daha
basitle tirebilmek amacıyla dolarizasyon uygulayan ülkenin yasal ödeme aracı olarak
ABD (Amerika Birle ik Devletleri) doları’nı seçti ini varsayaca ız.
6
Literatürde dolarizasyon terimi, para ikamesi kavramı yerine ve aynı zamanda bir tür kur sistemini
tanımlamak üzere iki ekilde kullanılabilmektedir. Para ikamesi anlamında kullanılan dolarizasyon,
yüksek enflasyondan dolayı paranın sürekli de er kaybetti i bir ekonomide tasarruf ve i lem amaçları ile
ulusal paranın yerine dolar gibi sa lam paraların kullanılması eklinde tanımlanmaktadır (Seyido lu,
2001a: 115) Aynı zamanda para ikamesi yerine gayri resmi dolarizasyon terimi de kullanılabilmektedir.
Bu durumda ülkenin ulusal parası hala dola ımda bulundu u unutulmamalıdır. Dolarizasyon teriminin bir
di er kar ılı ı, resmi dolarizasyon veya tam dolarizasyon eklinde de kullanılabilen bir tür kur sistemini
tanımlamaktadır (farklı kullanımlar için bkz. Goldstein, 2002: 33 ve Berg ve Borensztein, 2000a: 39).
Genelde kısaca dolarizasyon olarak kullanılmaktadır. Bir tür kur sistemi olan dolarizasyon, yasal para
olarak ülkenin kendi parası yerine ba ka bir ülkenin parasını dola ımda bulundurması eklinde
tanımlanmaktadır (Ya cı, 2001: 7).
33
Dolarizasyon uygulamasına geçi iki taraflı bir anla ma veya tek taraflı bir karar
ile gerçekle tirilebilmektedir. ki taraflı anla ma ile dolarizasyona geçi , senyoraj
gelirinin (ABD’nin ilgili ülke için basaca ı paradan elde edece i senyoraj geliri)
payla ılması, ABD Merkez Bankası’nın reeskont penceresinin kullanılabilmesi vb. gibi
konularda iki ülkenin kar ılıklı anla malar yapması sonucunda mümkündür7. Buna
kar ın, tek taraflı kararla dolarizasyona geçi , ABD’nin resmi onayı alınmaksızın
doların, yerel para yerine dola ıma sokulmasıyla gerçekle mektedir (Curutchet, 2001:
7).
Dolarizasyon uygulamasıyla ulusal paranın terk edilmesi, di er paralar
kar ısında ulusal paranın de erini gösteren bir döviz kurunun sürdürülmesi zorunlulu u
da ortadan kaldırmaktadır. Di er bir ifadeyle, dolarizasyon aslında “nasıl bir sistem
kullanılarak döviz kurunun yönetilece i” sorusunu rafa kaldırmaktadır (Özel, 2000: 99).
Dolarizasyon’un kabulüyle para otoritesi para basma tekelini, ABD’ye (parasını
yasal para olarak kabul etti i yabancı ülkeye) devretmektedir. Bu uygulamada para arzı
ödemeler bilançosuna göre otomatik bir ekilde belirlenmektedir. Di er bir ifadeyle,
ödemeler bilançosu fazlası para tabanında bir artı a yol açarken, ödemeler bilançosu
açı ı da bir azalmaya yol açacaktır.
Dolarizasyon, istikrarsız bir ulusal paranın, yüksek düzeyde para ikamesinin ve
büyük kom usuyla yüksek düzeyde entegrasyonun söz konusu oldu u küçük ülkeler
için uygun bir kur rejimidir (Ya cı, 2001: 6; Joint Economic Committee, 1999: 3).
Dolarizasyon uygulayan ülkeler 2003 yılı Aralık ayı itibariyle uygulayıcıları, Panama,
Ekvador, El Salvador, San Marino, Palau, Marshal Adaları, Kiribati ve Mikronezya’dır
(IMF, 2003: 118).
7
E er yasal para olarak Japon yen’i seçilseydi tüm bu anla maların ABD yerine Japonya ile yapılması
gerekirdi.
34
Dolarizasyon’un kabul edilmesiyle birlikte ilgili ülkenin bazı kazanımları
olacaktır. lem maliyetlerinde dü ü , kur riskinin ortadan kalkması ve güvenirlilik artı ı
bu kazanımların ba lıcalarıdır:
(i)
lem Maliyeti: Dolarizasyon’un ilk avantajlarından biri i lem maliyetlerinde
meydana getirdi i azalmadır. Genel anlamda i lem maliyeti ile kast edilen, yerel
paranın yabancı ülke paralarına çevrilmesi ile ilgili maliyetlerdir. Büyük ticaret orta ı
olan bir ülkenin parasının yasal ödeme aracı olarak kabul edilmesi halinde, bu ülkeyle
yapılacak ticari i lemler için ulusal paranın söz konusu ülke parasına çevrilmesine gerek
kalmayacaktır. Ayrıca, dolar gibi uluslararası ödeme gücü olan bir paranın yasal para
olarak seçilmesiyle, dı ekonomik ili kilerde kullanılmak üzere ulusal paranın yabancı
paraya dönü türme gereklili i ve bununla ili kili maliyetlerde de önemli oranda
azalmalar meydana gelecektir.
(ii) Kur Riski: Dolarizasyon’un
kaldırmasıdır.
bir
di er
faydası
kur
riskini
ortadan
leriki bir tarihte döviz geliri elde edecek ya da döviz ödemesi
yapacakların bu süre içerisinde döviz kurlarında ortaya çıkacak olumsuz bir de i meden
dolayı zarara u rama olasılıklarına kur riski denilmektedir (Seyido lu, 1999a :138).
Dolarizasyon uygulamasında yerli paranın terk edilmesiyle ulusal paranın devalüasyon
riski ortadan kalkmaktadır. Kur riskinin ortadan kalkmasının beklenen getirisi, ülkenin
risk priminin ve dolayısıyla faiz oranlarının dü mesi, kamu borçlanma maliyetinin
azalması, yatırımların artması ve büyümenin te vikidir (Berg and Borensztein, 2000a:
39). Dolara kar ı kur riskinin ortadan kalktı ı ifade edilirken, euro, yen vb. gibi paralar
kar ısında bu riskin hala devam etti i de unutulmamalıdır.
(iii) Güvenirlilik: Politikalara ve karar alıcılara duyulan güven (credibility),
uygulanan politikaların ba arısında oldukça önemli bir unsurdur.
Dolarizasyon,
politikalara ve politikacılara yüksek düzeyde güvenirlilik sa layacaktır. Çünkü,
dolarizasyon uygulamasından vazgeçmek di er sabit kur sistemlerinden vazgeçmekten
çok daha zor ve maliyetlidir. Bu nedenle, yurtiçi politikalara olan güven di er kur
sitemlerine oranla daha yüksek olmaktadır. Sistemin güvenirlili in üç nedeni
35
bulunmaktadır (Chang, 2000: 10). Bunlardan ilki, bu sistemde devalüasyon riskinin
olmayı ıdır. Ekonomik aktörler açısından böyle bir riskin olmayı ı, politikalara ve
gelece e ili kin daha fazla güvence sa lamaktadır. Güvenirlilik artı ına neden olan bir
di er neden de bütçe açıklarının para basarak finanse edilememesidir. Çünkü, para
otoritesi para basma yetkisini tamamen ABD’ye devretmi tir. Üçüncü neden de u
ekilde açıklanabilir: Di er kur sistemlerinde merkez bankası, dü ük enflasyon için
güvence vermesine kar ın beklenmeyen bir ekilde yüksek enflasyona yol açabilir.
Dolarizasyon sisteminde merkez bankasının para arzını a ırı bir ekilde artırarak,
enflasyona neden olması mümkün de ildir. Çünkü, daha öncede belirtildi i gibi para
basma yetkisi tamamen elinden alınmı tır. Aynı zamanda, ABD doları gibi sa lam bir
paranın kabulü ile ABD para otoritesinin yüksek güvenirlili i ve dü ük enflasyon
oranları bu ülkeden ithal edilir. Hatta yurtiçi enflasyon ABD’nin enflasyon oranlarıyla
aynı seviyeye bile gelebilir (Curutchet, 2001: 11). Tüm bu faktörlerin, ekonomideki
aktörlerin
beklentilerini
olumlu
yönde
etkileyerek,
politikalara
ve
politika
uygulayıcılarına olan güveni ve dolayısıyla izlenen politikaların ba arı ansını artıraca ı
iddia edilmektedir.
Dolarizasyon’un sa ladı ı bu avantajlar yanında ilgili ülke ekonomisinde
meydana getirece i bazı sorunlar bulunmaktadır. Dolarizasyon’un dezavantajları olarak
da adlandırabilece imiz bu sorunlar a a ıda belirtilmi tir:
(i) Senyoraj Geliri Kaybı: Dolarizasyon’un dezavantajlarının ba ında senyoraj
kaybı gelmektedir. Senyoraj, kar ılıksız ka ıt (fiyat) para rejiminde devletin, para
basma tekeline sahip olması nedeniyle para basmanın maliyeti ile nominal de eri
arasındaki farktan elde etti i gelire verilen addır (Gültekin ve Yılmaz, 1996: 34).
Dolarizasyon’un kabul edilmesi sonucunda (tek taraflı bir geçi le) senyoraj gelirinin
tamamı veya (çift taraflı bir anla ma ile geçi le) önemli bir kısmı kaybedilmektedir.
Senyoraj, özellikle yüksek enflasyonlu ülkelerde devletin önemli gelir kaynakları
arasında yer almaktadır. Örne in, 1993-1995 döneminde Brezilya, Estonya, Türkiye,
Yunanistan ve Bolivya için senyoraj gelirinin GSMH’ya oranı sırasıyla yüzde 7, yüzde
4,1, yüzde 3,2, yüzde 2,4 ve yüzde 1,8 olarak hesaplanmı tır (Aktan, Utkulu ve Togay,
36
1998: 54). Senyoraj gelirinin bu derece yüksek oldu u ülkelerde bu gelirden
vazgeçilmesi oldukça zor görünmektedir.
Yabancı bir parayı yasal ödeme aracı olarak kabul eden bir ülkede senyoraj
geliri kaybı stok ve akım olmak üzere iki ekilde gerçekle mektedir (Goldstein, 2002:
37; Berg ve Borensztein, 2000b: 15-7). Birincisi, bireylerin ve bankaların elindeki yerel
para stokunun kar ılı ı olan yeterli miktardaki yabancı paranın (ABD doları’nın) elde
edilme çalı maları sırasında ortaya çıkmaktadır. Gerekli döviz rezervinin bulunmasının
ve yerel parayla de i tirilmesinin önemli bir maliyeti vardır. Örne in, Arjantin ve
Meksika için sırasıyla (1993-1997 dönemine ili kin) stok maliyeti GSY H’nın yakla ık
yüzde 4’ü ve yüzde 3,5’ü kadar iken, Brezilya için (1995-1997 dönemine ili kin) bu
rakam yakla ık GSY H’nın yüzde 2,1’i kadardır (Chang, 2000: 4-5). kincisi, para
talebindeki artı ı kar ılamak için her yıl basılacak yeni para akı ından do acak
gelecekteki senyoraj gelirinden vazgeçilmesinden kaynaklanmaktadır. Arjantin,
Meksika (1993-1997 dönemi) ve Brezilya (1995-1997 dönemi) için bu rakam sırasıyla
yakla ık GSY H’nın yüzde 0,3; yüzde 0,9 ve yüzde 1,3’ü kadardır (Chang, 2000: 3-5).
Böyle önemli bir gelir kaybı, özellikle geli mekte olan ülkelerde bu kaybın nereden ve
nasıl telafi edilece i sorusu gündeme getirmektedir. Bununla beraber, özellikle senyoraj
gelirinin yüksek oldu u ülkelerde bu gelir kaybı bütçe açıklarının daha da artırmasına
neden olabilir.
(ii) Para Politikası Ba ımsızlı ının Sınırlanması: Dolarizasyonun en önemli
maliyetlerinden bir tanesi, ba ımsız bir para politikası izleme esnekli inin tamamen
ortadan kaldırmasıdır. Merkez bankası, para tabanında (dola ımdaki ka ıt ve bozuk para
miktarı ile banka mevduatında) de i iklik yaparak, reel ekonomi ve enflasyon üzerinde
etkili olabilmektedir. Dolarizasyon’un kabulüyle merkez bankası en önemli araçlarından
biri olan para tabanını belirleme yetkisini kaybetmektedir. Di er bir ifadeyle, ba ımsız
bir para politikası izleme imkanı olamayan bir para otoritesinin, faiz oranlarını ve
fiyatlar genel düzeyini etkileyebilme veya devre kar ıtı bir politika izleyebilme olana ı
kalmamaktadır. Gerekli durumlarda ba ımsız bir para politikası izlenememesi ülke
ekonomisinin zarar görmesine yol açabilir.
37
(iii) Son Borç Mercii Fonksiyonunun Sınırlanması: Merkez bankalarının ortaya
çıkabilecek bir bankacılık krizi kar ısında likidite sıkıntısı çeken fakat, ödeme gücü
bulunan mevduat kurulu larına kredi açma eklinde bir fonksiyonu bulunmaktadır
(Seyido lu, 2001a: 271). Merkez bankalarının bu i levine son borç mercii fonksiyonu
adı verilmektedir. Ekonomide genel bir güvensizli in ya anmasıyla bankalara bir
hücum olması (kapanacak korkusuyla bankalardaki hesaplardan büyük miktarlarda
paralar çekilmesi) durumunda bankalar bir likidite sıkıntısı içine dü eceklerdir. Böyle
bir durumda likidite sıkıntısının a ılması için para otoritesinin para basması gerekebilir.
Ancak, dolarizasyonun uygulandı ı bir sistemde merkez bankası böyle bir i leve sahip
de ildir. Çünkü, merkez bankasının para basarak likidite yaratma ansı yoktur (Berg ve
Borensztein, 2000b: 21). Bu nedenle, önce finansal sistemde ve daha sonrada reel
ekonomide çok büyük zararlar olu abilir. Buna kar ın, e er ülkenin dolarizasyona
geçi i, çift taraflı bir anla ma ile gerçekle mi ise, likidite sıkı ıklı ı durumunda ABD
merkez bankasının reeskont penceresi kullanılabilir. Likidite sıkı ıklı ı, bir krize ve
büyük zararlara yol açamadan önlenebilir.
(iv) oklara Kar ı Esneklik Sorunu: Dolarizasyonun ele tirilere hedef olan en
önemli dezavantajlarından bir tanesi de oklara kar ı esnek olmayı ıdır. Büyük oklar,
döviz kurunda büyük oranlı ayarlamaların yapılmasını gerektirebilir. Dalgalı kur
sistemlerinin uygulandı ı ülkelerde kademeli ve sarsıntı yaratmayan bir ekilde ulusal
para birimlerinin de er kaybetmesine göz yumularak, bu ayarlamanın yapılması
mümkündür. Ancak, dolarizasyon bu türden bir ayarlamaya imkan veren esnekli ine
sahip de ildir. Dolayısıyla, okların, reel sektörde büyük zararlara yol açması oldukça
yüksek bir olasılıktır.
2.1.1.1.2 Parasal Birlik
Parasal birlik (currency union), ortak bir merkez bankası tarafından çıkarılan
aynı parayı kullanan ülkelerin olu turdu u bir döviz kuru politikaları koordinasyonudur.
Parasal birli e geçi a amalı bir ekilde gerçekle mektedir. Ba langıç a amasında
birli e üye ülkeler, ulusal paralarını sabit kurlarla birbirine kar ı ba layıp, di er ülkelere
38
kar ı dalgalanmaya bırakırlar. Bunun yanında her ülke kendi para birimini kullanmaya
devam eder. Daha sonraki a amada tüm birlik üyesi ülkeler ulusal para birimlerini terk
ederek, yeni (ortak) para birimini kullanmaya ba larlar (Seyido lu, 1999a: 469).
Parasal
birli in
teorik
çerçevesi
“optimal
para
sahası”
dü üncesine
dayanmaktadır (Birinci, 2001: 5). Optimal para sahası, ülkelerin bireysel kur
politikalarından vazgeçerek, ortak bir para kullanımından fayda elde etme durumunu
ifade etmektedir8. Optimum para sahası’nın olu turulabilmesi için dört kriter
bulunmaktadır (Kang ve Wang, 2002: 24-7): i) Ülkeler arasında yüksek düzeyde dı
ticaret ili kisi bulunmalıdır; ii) ülkelerin aynı konjonktür artlarını (symmetric bussines
cycles) ta ımaları gerekmektedir; iii) ülkeler arasında faktör (özellikle emek) mobilitesi
bulunmalıdır ve iv) ülkelerin makro politikaları (hedefleri) birbirine yakın olmalıdır.
Optimal para sahası teorisine dayanan parasal birlik, daha çok aralarında yüksek
düzeyde ticaret ve di er ekonomik ili kilerin bulundu u ülkeler için uygundur (Ya cı,
2001: 6). Parasal birli in günümüzdeki en önemli örne i Avrupa Para Birli i’dir.
Birli e üye tüm ülkeler, parasal birlik çerçevesinde olu turulan Avrupa merkez bankası
tarafından çıkarılan euro’yu yasal para (legal tender) olarak kullanmaktadırlar. Di er
parasal birlik örnekleri, 14 ülkeden olu an Fransa’daki Afrika Kolonileri Frank Bölgesi
(Colonies Françoise en Afrique (CFA) Franc Zone) ve 6 ülkeden olu an Do u Karaip
Parasal Birli i’dir (Frankel, 2002: 8; IMF, 2003: 118).
Parasal birlik uygulaması dolarizasyonla benzer avantajlara sahip olan bir kur
sistemidir. Bu avantajlar, i lem maliyeti, kur riski, güvenirlik
ve para politikası
ba ımsızlı ı ba lıkları altında toplanabilir:
(i)
lem Maliyeti: Parasal birli in önemli avantajlarının ba ında dolarizasyonda
oldu u gibi i lem maliyetlerinin azalması gelmektedir. Ülke parasının di er bir ülke
parasına çevrilmesinin, komisyon ücretlerinden ve döviz alım-satımı fiyatı arasındaki
farktan dolayı bir maliyeti vardır. Yapılan hesaplamalar göre, bir ki i Brüksel’den
40.000 Belçika frangı ile seyahat etmeye ba lar ve tüm Avrupa ba kentlerini
8
Ayrıntılı açıklama için bkz. Seyido lu, 1999a: 441
39
(Lüksembourg ve Dublin hariç) dola ırsa, yolculuk sonunda i lem maliyeti (Belçika
Frangı’nın seyahat edilen her ülkenin parasına dönü türülmesi) nedeniyle parasının
yakla ık yüzde 47’sini kaybetmektedir (Kang ve Wang, 2002: 13). Avrupa parasal
birli inde ortak bir para biriminin kullanılmasıyla birlikte bölge içerisinde ülke
paralarının birbirine dönü türülme maliyeti ortadan kalkmı tır. Mendizábal (2002)’ın
yaptı ı hesaplamalara göre, Avrupa Para Birli i’nin i lem maliyetlerinde meydana
getirdi i kazanç, Birlik GSY H’nin yakla ık yüzde 0,69’una kadar ula maktadır.
Ülkeler arasındaki ticaret ne kadar fazlaysa i lem maliyetinden dolayı kazançta o kadar
fazla olacaktır. Kısacası, aralarında yüksek düzeyde ekonomik ili kilerin bulundu u
ülkeler arasında bir parasal birli in kurulması, bölge ülke paralarının bir birine
dönü türme maliyetini ortadan kaldırmakta ve önemli kazançlar sa lamaktadır.
(ii) Kur Riski ve Ticaret: Döviz kurunda meydana gelen dalgalanmalar dı
ekonomik ili kilerde belirsizlik ve risk yaratmaktadır. Tek bir para biriminin
kullanılması ile kur riski ortadan kalkarken, ülkeler arasında fiyat kar ıla tırmaları da
daha kolay ve effaf hale gelmektedir.
lem maliyetlerinin ve kur riskinin ortadan
kalkmasından ve fiyat kar ıla tırmalarının daha effaf hale gelmesinden dolayı bölge
içinde ticaretin ve finansal i lemlerin artaca ı beklenmektedir. Bu etkiyi ölçmek
amacıyla Rose (1999), 1970-1990 yılları için 186 ülkeyi kapsayan ekonometrik bir
çalı ma yapmı tır. Çalı manın sonuçlarına göre, aynı para birimini kullanan ülkeler
arasında ticaret, farklı iki parayı kullanan ülkeler arasındaki ticaretten üç kat daha fazla
olmaktadır. Frankel ve Rose (2000) tarafından yapılan bir di er çalı mada da benzer
sonuçlara ula ılmı tır. Söz konusu çalı mada parasal birli in ticareti artırıcı yönde bir
etkisi oldu u tespit edilmi tir. Aynı zamanda, incelenen dönemde ticaretin GSY H
içerisindeki payında yüzde 1’lik bir artı ın, ki i ba ına gelirde yüzde 0,33’lük bir artı a
neden oldu u sonucuna ula ılmı tır.
(iii) Güvenirlilik ve Fiyat stikrarı: Para politikasının, enflasyonla i sizlik
arasındaki kısa dönemli ili ki için kullanılması, enflasyonist beklentileri ve enflasyonu
yükseltecektir. Parasal birlik uygulamasında para basma üzerinde bir kısıtlamanın
bulunması (üye ülkelerin bölge içinde ba ımsız para politikası izlemesine imkanının
40
olmaması), kısa dönemli amaçlara yönelik para politikası uygulanmasını sınırlayarak,
dü ük ve sürdürülebilir bir fiyat düzeyi gibi uzun dönemli amaçlara uygun hareket
edilmesini sa lar. Bu durumda parasal birlik üyesi ülke, kendisini güvenirlili i yüksek
bir kısıt altına sokmu olmaktadır. (Inter-American Development Bank, 2002: 194).
Ayrıca, parasal birlik, kamu açıklarının finanse edilmesini de kısıtlayarak, güvenirlilik
artı ını daha da peki tirmektedir. Güvenirlilik artı ı, uygulanacak politikalarda ba arı
sa lanmasında ve hedeflere ula ılmasında kritik bir rol oynamaktadır.
Parasal birli in ba lıca dezavantajları sayılacak olursa bunların ba ında para
politikasının ba ımsızlı ının ve merkez bankasının son borç mercii fonksiyonunun
sınırlandırılması gelmektedir:
(i) Para Politikası Ba ımsızlı ı: Etkin ve ba ımsız bir para politikası,
konjonktür dalgalanmalarının etkilerini azaltmak için kullanılabilir. Ancak, parasal
birlik uygulamasında bir çok ülkenin tek bir para birimini kullanıyor olması, ülkelerin
tek ba larına ba ımsız bir para politikası izleme imkanını ortadan kaldırmaktadır. Para
politikası, uluslar üstü bir otoriteye (Avrupa Merkez Bankası gibi) devredilmektedir. Bu
nedenle, Birlik ülkeleri aynı dönemde asimetrik oklara maruz kaldıkları zaman, bu
oklarla mücadele için kullanabilecekleri ba ımsız bir para politikasına sahip
de ildirler.
(ii) Son borç mercii fonksiyonu: Daha öncede belirtildi i gibi bankaların likidite
sıkıntısına dü mesi halinde merkez bankaları, para basmak suretiyle likidite yaratarak,
bu sorunun a ılmasına yardımcı olurlar. Parasal birlik uygulamasında emisyon miktarı
Avrupa Merkez Bankası gibi ortak bir para otoritesi tarafından belirlenir. Paranın
ihracını ise, ulusal merkez bankaları ve ortak merkez bankası birlikte yapar (Birinci,
2001: 37). Bu nedenle, bir likidite sıkı ıklı ı anında ulusal merkez bankalarının son
borç mercii fonksiyonu bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bir likidite sıkı ıklı ının
büyüyerek ekonomide önemli zararlara yol açma riski bulunmaktadır.
41
2.1.1.2 Para Kurulu
Para kurulu, tamamı yabancı bir rezerv para9 tarafından desteklenen, sabit bir
kur üzerinden ve talep halinde tamamı rezerv paraya çevrilebilen ka ıt ve bozuk parayı
tedavüle çıkaran parasal bir kurumdur (Hanke ve Schuler, 2001: 3). Para kurulu sistemi,
ulusal paranın, sabit bir kur üzerinden belirli bir rezerv paraya dönü türülece ine ili kin
yasal bir taahhüdün bulundu u ve bu yasal zorunlulu un yerine getirilmesini sa lamak
amacıyla emisyon kurumu (para kurulu) üzerine getirilmi sıkı kısıtlamaların oldu u bir
kur rejimidir (IMF, 2003: 117). Daha basit bir ifadeyle, söz konusu kur sistemi, yerli
paranın emisyonunun sabit bir kur üzerinden belirli bir rezerv paraya ba landı ı ve
ulusal paranın ancak döviz kar ılı ı çıkartılabildi i (dola ımda oldu u sürece de yabancı
varlıklarla desteklendi i) bir sistemidir (Seyido lu, 2001b: 30).
Para kurulu sisteminde önceden belirlenen sabit kurun süreklili i esastır. Döviz
kuru, para kurulunun yükümlülüklerini gösteren tüzükte yazılabilir (Hanke ve Schuler,
2001: 7). Para kurulu parası, tam konvertibil bir paradır. Bu sistemde tam
konvertibilitenin anlamı10, Kurul tarafından çıkarılan ka ıt veya bozuk paranın talep
halinde sabit bir kur üzerinden sınırsız bir ekilde rezerv paraya dönü türülmesidir.
Para kurulu, kanunen, tedavüldeki ka ıt para ve bozuk para miktarının yüzde 100’üne
denk veya ondan biraz daha fazla (yüzde 105 veya yüzde 110’nu kadar) bir rezervi
elinde tutar. Yüzde yüzün üzerinde rezerv tutmanın amacı, rezerv para cinsinden tutulan
menkul kıymetlerin de er kaybına kar ı bir korunma marjı olu turmaktır. Para
kurulunun ka ıt ve bozuk para miktarını belirleme yetkisi ve ihtiyari para politikası
izleme olana ı yoktur. Para kurulu tarafından yapılan tüm i lemeler otomatik ve pasiftir.
Hiçbir özel ve kamu kurulu una (hazine ve bankalar dahil) kredi vermez. Para kurulu
altında hükümet harcamalarının finansman kayna ı sadece vergiler ve borçlanmadır
9
Para kurulu sisteminde yerli paranın sabit kur üzerinden endekslendi i paraya “rezerv para”, ülkeye de
“rezerv ülke” denilmektedir.
10
Tam konvetibilite, bir ülkenin ulusal parasının dileyen herkes tarafından hiçbir sınırlamaya tabi
olmaksızın diledi i amaç için ve diledi i miktarda ba ka ülke parasına dönü türebilmesidir (Seyido lu,
1999a: 347). Para kurulu sitemi altında tam konvertibilite ise, ulusal paranın hiçbir sınırlamaya tabi
olmaksızın sadece rezerv para kar ılı ında alınıp satılabilmesi anlamına gelmektedir. Di er paralar için
böyle bir durum söz konusu de ildir.
42
(Hanke ve Schuler, 1993: 14-5). Para kurulunun en basit türü, mevduat kabul etmez ve
menkul kıymet çıkarmaz. lk para kurulu, 1849 yılında Hint Okyanusundaki ngiliz
Kolonisi olan Mauritius’ta kurulmu tur.
Ortodoks para kurulu ve esnek para kurulu sistemi (di er bir ifadeyle, para
kurulu benzeri sistem) olmak üzere iki çe it para kurulu uygulaması mevcuttur (Hanke
ve Schuler, 2001: 73). Ortodoks para kurulu sisteminin özellikleri arasında tek bir para
otoritesinin bulunması, son borç merciinin olmaması, yüzde yüz kar ılık sisteminin ve
ihtiyari para politikası izleme imkanının bulunmaması sayılabilir (Akyazı, 1999: 55).
Bankacılık sistemine likidite sa lama, bütçe açıklarının finansmanı veya i sizli in
azaltılması gibi konular ortodoks para kurulunun sorumlulu u altında de ildir (Carlson
ve Valev, 2001: 582). Di er bir ifadeyle, ortodoks para kurulu, sadece döviz ve döviz
cinsi varlıklar kar ılı ında sabit kur üzerinden piyasaya para arz eder. Bunun dı ında
ba ka hiçbir bir görevi yoktur (Hanke ve Schuler, 1993: 15). Para tabanındaki de i im
do rudan döviz rezervlerindeki de i ime ba lıdır. Para kurulunun emisyon üzerinde
herhangi bir inisiyatifi bulunmamaktadır. Ortodoks para kurulu halen Cayman
Adalarında, Falkland Adalarında, Faroe Adalarında ve Cebelitarık’ta uygulanmaktadır.
Para kuruluyla beraber merkez bankasının da varlı ını sürdürmesi, yüzde yüz
kar ılık sisteminin bulunması, son borç mercii fonksiyonunun olması ve sınırlıda olsa
ihtiyari para politikası izleme olana ının bulunması, esnek para kurullarını ortodoks
para kurullarından ayıran en önemli özelliklerdir (Akyazı, 1999: 55). Örne in, 1997
yılında esnek para kurulu sistemi uygulamaya ba layan Bulgaristan da merkez
bankasının varlı ına tamamen son verilmemi tir. Bunun yerine, merkez bankasının son
borç mercii fonksiyonu para kuruluna devredilmi tir. Dolayısıyla, Bulgaristan’ın para
kurulu uygulamasında ihtiyari para politikası izleme imkanı tamamen ortadan
kalkmamı , sadece sınırlandırılmı tır (Carlson ve Valev, 2001: 584). 1990’lı yıllarda
esnek para kurulu sistemlerini uygulayan ülkeler, Arjantin (1991), Estonya (1992),
Litvanya (1994), Bosna (1997) ve Bulgaristan (1997)’dır (Hanke ve Schuler, 2001: 745).
43
Para kurulu sistemi, özellikle parasal dengesizliklerin, yüksek enflasyonun ve
dü ük güvenirlili e sahip politikacıların bulundu u ülkelere tavsiye edilmektedir
(Ya cı, 2001: 4). Mundell (1993: 28)’a göre söz konusu sistem, daha çok küçük ve açık
ekonomiler için uygun iken, kapalı ve büyük ekonomiler için uygun de ildir11.
Para kurulunun bir ekonomiye sa layaca ı avantajlar a a ıdaki gibidir:
(i) Parasal ve Mali Disiplinin Sa lanması: Para arzının otomatik bir
mekanizmaya ba lanması, ihtiyari para politikası izleme imkanın bulunmaması ve
döviz kurunun sabitle tirilmesi, para kurulu sisteminde parasal disiplini sa layan ba lıca
unsurlardır. Para kurulu siteminde merkez bankasının para yaratarak, bütçe açıklarını
finanse etmesinin yasak olmasından dolayı bütçe açıklarının finansmanı için
kullanılacak en önemli araçlarından biri olarak geriye borçlanma kalmaktadır. Bu
nedenle, yurt içinde ve yurt dı ında yapılabilecek borçlanma miktarı kadar bütçe açı ı
verilmesi gerekmektedir (Mundell, 1993: 27). Para kurulu, senyoraj gelirini kaybeden
hükümeti, bütçe sınırlarında kalmaya zorlayarak, mali disiplinin sa lanmasına yardımcı
olacaktır. Hükümet, yurtiçinden ve yurtdı ından borçlanmakta zorlanmakta ise bütçesini
dengelemek zorunda kalacaktır (Williamson, 1995: 15).
Geli mekte olan ülkelerin ço unda yüksek enflasyonun nedeninin, parasal
dengesizlikler ve bütçe açıkları oldu u dü ünülürse12, parasal ve mali disiplinin
sa lanması enflasyonun dü ürülmesi açısından önemli bir geli medir. Sa lanan
disiplinle ekonomik birimlerin sisteme olan güveninin artması ve enflasyonist
beklentilerin kırılması bu uygulamanın beklenen getirilerinden biri olacaktır.
(ii) Otomatik Dı Ödemeler Dengesi Mekanizmasının Kurulması: Bu sistemin
bir di er avantajı, teorik anlamda da olsa dı dengenin kendili inden sa lanmasına
11
Bu görü e kar ı çıkan bir tartı ma için bkz. Hanke ve Schuler, 2001: 155.
Örne in, 1984 yılında Bolivya hükümetinin faiz dı ı bütçe açı ının GSYH’nin % 23,5’ine ula mı
olması ve bu açı ın yakla ık % 90’nın merkez bankasınca kar ılanması, 1984 yılında % 1.281 olan
enflasyon oranını bir sene sonra % 11.750’ye yükseltmi tir (Gültekin ve Yılmaz, 1996: 27-8).
12
44
imkan vermesidir13. Otomatik dengenin sa lanmasında iki etki söz konusudur. Birincisi,
yurtiçi faizlerdeki de i iklik sonucu harekete geçen kısa vadeli sermaye hareketlerinin
etkisi; di eri de yurtiçi ve yurt dı ı mallara olan talepteki de i ikli in etkisidir.
Dı ticaret fazlası veren ülkelerin paraları döviz piyasalarında de er kazanırken,
ticaret bilançosu açık veren ülkelerin paraları da de er kaybeder (Seyido lu, 1999b:
383, 523-4). Bu ba lamda, para kurulu uygulaması altında dı açık veren ülkede döviz
talebinde artı , döviz rezervlerinde ve para arzında bir azalma meydana gelecektir. Para
arzındaki azalma yurtiçi faiz oranlarında bir yükselmeye neden olarak, (tam sermaye
hareketlili i varsayımı altında) kısa vadeli sermayenin ülkeye gelmesine yol açacaktır.
Faizlerdeki artı ın bir di er etkisi de yurtiçi talebin daralması eklinde olaca ı için
fiyatlar genel seviyesinde de bir dü ü meydana gelecektir. Bu etki nedeniyle ihracat
artarken, ithalat azalacaktır (Williamson, 1995: 17; Gültekin ve Yılmaz, 1996: 30).
Sonuç olarak, gerek kısa vadeli sermaye hareketleri gerekse ihracat gelirlerindeki artı
ve ithalat harcamalarındaki azalı nedeniyle ödemeler dengesi açıkları kendili inden
kapanacaktır. Bu nedenle, uzun vadede bir dı dengesizlik sorunu ya anmayaca ını
dü ünen para otoritesinin de, bu dengesizli i a mak amacıyla piyasalara müdahale
etmesine gerek kalmayacaktır.
(iii) Ulusal Paraya Olan Güvenin Tekrar Sa lanması: Hanke ve Schuler (2001:
3)’e göre günümüzde geli mekte olan ülkelerin ço u sa lam paraya (sound money)
sahip de ildirler. Sa lam olmayan bu paralar, geli mekte olan ülkelerde iç ve dı
yatırımları
ile
iktisadi
geli imi
engellemektedirler.
Adı
geçen
iktisatçıların
tanımlamasına göre sa lam bir para, istikrarlı, itibarlı, ve tam kovertibil olan paradır.
Yıllık enflasyonun nispeten dü ük (tek haneli) olması paranın istikrarını; para
otoritesinin enflasyonu gelecekte dü ük düzeyde tutaca ına ili kin güven tesis etmi
olması paranın itibarını; ve herhangi bir kısıtlama olmaksızın yerli paranın, yabancı
para, mal ve hizmetleri satın alabilmesi, paranın tam konvertibilitisini tanımlamaktadır.
13
Otomatik dı ödemeler dengesi mekanizmasının i leyebilmesi için, tam sermaye hareketlili inin
bulunması, fiyat ve ücretlerin esnek, ülkenin dı a açık ve di ticarete konu olan GSMH içindeki payının
yüksek olması gerekir (Akyazı, 1999: 74).
45
Para kurulu sisteminde para tabanının tamamının yabancı rezervlerle
desteklenmesi ve paranın konvertibilitesinin garanti altına alınması, ulusal paraya olan
güveni (özelliklede yüksek enflasyonun ya andı ı ülkelerde) artıracaktır. Yerel paraya
artan güven devalüasyon riskini azaltarak, risk primini ve faizleri dü ürecek, yurt
dı ında ve yastık altında duran tasarrufların ekonomiye dönmesini sa layarak, mali
sistemin derinle mesine yardımcı olacaktır (Gültekin ve Yılmaz, 1996: 31). Kısaca, para
kurulu sisteminin ulusal paraya, sa lam para özelliklerinin tekrar kazandırmasıyla,
ülkenin iktisadi geli imi olumlu yönde etkilenecektir.
(iv) effaf ve Siyasal Baskıdan Uzaktır: Para kurulunun asıl i levi, tedavüldeki
ka ıt ve bozuk para miktarını kar ılayacak kadar rezerv para cinsinden menkul
kıymetlerinin saklandı ı bir depo görevini görmektir. Bu açıdan i lemleri sade ve
effaftır. Aynı zamanda, kurala ba lı ve effaf olmasından dolayı siyasal baskıdan da
uzaktır. Para kurullarına atanan yöneticiler sadece parasal konularda denetime
tabirdirler ve önceden belirlenen görev sürelerinden önce görevden alınamazlar. “Siyasi
bakımdan en ba ımsız merkez bankaları bile kimi zaman a ır siyasi baskılara boyun
e erler” (Hanke ve Schuler, 2001: 10-1). Para kuru i lemlerindeki basitlik ve effaflık,
enflasyonist beklentileri kırarak, enflasyonun dü ürülmesine katkıda bulunacaktır.
Para kurulu sisteminin sa layaca ı tüm bu olumlu geli meler yanında,
beraberinde getirmesi muhtemel sorunlar da mevcuttur. Bu sorunlar; senyoraj gelirinin
azalması, ulusal paranın a ırı de erlenmesi,
oklara kar ı para politikasının
kullanılamaması, son borç merciinin bulunmaması eklinde sıralanabilir:
(i) Senyoraj Gelirinde Azalma: Para kurulu sisteminde para arzı döviz
kar ılı ına ba landı ı için hükümet, kar ılıksız para basarak senyoraj geliri elde etme
imkanını kaybetmektedir. Bu kaybın her yıl devam edece i dü ünülürse, ileride bunun
daha büyük rakamlara ula ması söz konusudur. Sonunda senyoraj geliri kaybı
denkle tirilemez ise bütçe açı ının daha da artması gündeme gelecektir (Akyazı, 1999:
77). Mundell (1993: 28)’e göre küçük ve dı a açık ekonomilerde para kurulunun
sa layaca ı istikrarın getirisi senyoraj kaybını a acaktır. Büyük ekonomilerde ise, para
46
kurulu uygulamasının yarataca ı senyoraj kaybı oldukça yüksektir. Bu nedenle, para
kurulu bu ekonomiler için uygun bir sistem de ildir.
Para kurulu sisteminde senyoraj gelirinin tamamının kaybedilece i dü üncesi,
tüm rezervlerin likit tutuldu u varsayımı altında do rudur. Buna kar ın, bir para
kurulunun, para tabanına kar ılık olarak tuttu u rezervlerinden gelir elde etmesi
mümkündür. Kurul, elinde bulundurdu u rezervlerini hayli likit ve faiz getirisi olan
aktiflere yatırarak bir gelir elde edebilir. Bu gelir, para kurulunun brüt senyoraj
geliridir. Net senyoraj geliri ise, para kurulunun elinde tuttu u rezerv para cinsinden
menkul kıymetlerin getirirsi ile ka ıt ve bozuk paranın tedavüle çıkarılması (aynı
zamanda tedavülde tutulması) harcamaları arasındaki farktır. Ancak, para kurulunun
rezervlerinden elde edilecek gelir, hükümetin senyoraj kaybını telafi edecek boyutta
olmamaktadır.
(ii) Ulusal Para Biriminin A ırı De erlenmesi: Yüksek enflasyon ya ayan bir
ülkenin, ulusal parasını dü ük enflasyonlu bir rezerv ülke parasına sabitlenmesi halinde
ulusal paranın a ırı de erlenme riski vardır. Geçmi e dönük endeksleme alı kanlı ı,
daha önceden yapılmı kontratların bulunması ve enflasyonist beklentiler nedeniyle
yıllardır yüksek kronik enflasyon ya anan bir ülkede, para kurulunun, enflasyon oranını
kısa sürede rezerv ülke enflasyon oranına dü ürmesi oldukça zor görünmektedir.
Enflasyon oranın rezerv ülke düzeyine dü memesi ulusal para biriminin reel olarak
de er kazanmasına neden olacaktır14. Yerel paranın a ırı de erlenmesi ülkenin rekabet
gücünü olumsuz etkileyerek, ödemeler dengesinde büyük açıklara neden olabilir.
(iii) oklara Kar ı Para Politikasının Kullanılamaması: Para kurulu sisteminin
kabul edilmesiyle kısa vadeli konjonktür dalgaları ile mücadele için gerekli etkin ve
hızlı bir para politikası uygulama imkanı ortadan kalkmaktadır. Bu durumda, ba lıca
14
Nominal ve reel kur eklinde iki farklı döviz kuru tanımı vardır. Herhangi bir anda piyasada geçerli ilan
kur, nominal döviz kurudur. Reel döviz kuru (R) ise, nominal kurun (E) zaman içinde yurt dı ı ve yurtiçi
enflasyon oranına göre düzeltilmesinden elde edilen kurdur. R= E x Pf / P eklinde formüle edilebilir.
Belirli bir dönem sonunda ülkedeki göreceli enflasyonun dı ülkelerden daha yüksek olması (P > Pf )
durumunda, reel kur nominal kurun altında kalacaktır. Bu durum ulusal paranın reel olarak a ırı
de erlenmesi eklinde tanımlanmaktadır (Seyido lu,1999b: 474).
47
müdahale aracı bütçe politikası olacaktır. Ancak, oklara kar ı bütçe politikalarının
uygulanabilmesi için bütçede yapılacak bazı yasal de i ikliklere ihtiyaç duyulmaktadır.
Bu nedenle, bütçe politikaları, para politikaları gibi kısa sürede devreye sokulamazlar.
Aynı zamanda bütçe politikasının etkilerinin para politikasına göre daha uzun dönemde
ortaya çıkması, bu politikanın kısa dönemde ba arılı olma ansını da sınırlandırmaktadır
(Gültekin ve Yılmaz, 1996: 36).
Aktif para politikası uygulama imkanın olmaması ve para kurulu uygulayan ülke
ile rezerv ülkenin farklı konjonktürleri ya aması istikrarın sa lanmasını engelleyebilir.
Örne in, 1990’lı yılların ba ında mali piyasalarında spekülasyon ya ayan ve menkul ve
gayri menkul fiyatlarında hızlı bir artı görülen Hong Kong, aynı dönemde durgunluk
ya ayan ABD’den dü ük faiz oranlarını ithal etmi tir. Faiz oranlarının dü ük kalmasını
sa layan böyle bir para politikası, durgunluk ya ayan ABD için uygun iken, farklı bir
konjonktürü ya ayan Hong Kong için uygun de ildi. Bir çok iktisatçıya göre o dönemde
Hong Kong için uygun olan politika, faiz oranlarının yükseltilmesi gerekti i eklinde
idi. Hong Kong para otoritesinin yerel faiz oranlarını etkileyememesi, borsada ve
gayrimenkul piyasalarında istikrarın sa lanmasını engellemi tir. Piyasalar ancak üç yıl
gecikmeyle 1994 yılında ABD’nin faiz oranlarını dü ürmesiyle istikrara kavu abilmi tir
(Williamson, 1995: 25).
(iv) Son Borç Mercii’nin Bulunmayı ı: Para kurulu sisteminin kabulüyle merkez
bankasının son borç mercii fonksiyonuna son verilmektedir. Özellikle mali sistemleri
zayıf geli mekte olan ülkeler için bu fonksiyon oldukça önemlidir. Son borç mercii
fonksiyonunun bulunmaması, herhangi bir kriz anında likidite sıkıntısı içindeki
bankaları zor durumda bırakabilir. Hatta likidite krizi kısa sürede bir mali krize
dönü ebilir15 (Akyazı, 1999: 78).
15
Para kurulu sisteminin son borç mercii fonksiyonun bulunmamasından dolayı bu ülkelerin finansal
paniklerden daha çabuk ve daha fazla etkilenece i görü üne kar ı çıkan bir tartı ma için bkz. Hanke ve
Schuler, 2001: 112-5.
48
2.1.2 Gev ek Sabit Kur Sistemleri
Ara rejimler olarak da ifade edilen gev ek sabit kur sistemleri içerisinde di er
geleneksel sabit kur, yatay bantlar içinde dalgalanan sabit kur, sürünen parite ve sürünen
bantlar içinde dalgalanan kur sistemleri yer almaktadır. Gev ek sabit kur sistemleri,
genellikle uluslararası finans piyasaları ile sınırlı ba ı bulunan, ihraç ürünlerinin
çe itlili i dü ük olan, parasal disiplin ile güvenirlilik eksikli i bulunan ve sı finans
piyasaların bulundu u geli mekte olan ülkeler için uygundur (Ya cı, 2001: 5). Adı
geçen kur sistemleri, esneklik dereceleri açısından birbirlerinden ayrılmakla birlikte,
genelde benzer avantaj ve dezavantajlara sahiptirler. lgili kur sisteminin esneklik
derecesi, avantajın veya dezavantajın etkisini artırmakta veya azaltmaktadır. Bu
nedenle, bu bölümde söz konusu kur rejimlerinin avantaj ve dezavantajları bir arada
verilerek, her kur sistemi için bunların tekrarından kaçınılacaktır.
2.1.2.1 Di er Geleneksel Sabit Kur Sistemi
IMF (2003), di er geleneksel sabit kur sistemini (other conventional fixed peg
arrangements), ulusal paranın sabit bir oranda yabancı bir ülke parasına ya da para
sepetine (resmi yada fiili olarak) ba landı ı ve bu paranın de erinin, resmi veya fiili
merkezi kur etrafında ± yüzde 1’den daha dar bir aralık içinde de i im gösterebildi i
bir kur rejimi eklinde tanımlamaktadır.
Geleneksel sabit kur sisteminde para sepeti, ülkenin, ba lıca ticaret ve finansal
ili kilerde bulundu u ülkelerin ulusal paralarından olu turulabilmektedir. Sepet
içerisinde ki para a ırlıkları, bu ülkelerle olan ticaret, hizmet ve sermaye akımlarının
yo unlu una göre belirlenmektedir. Bu amaçla SDR ve ECU (European Currency UnitAvrupa Para Birimi) gibi standart para sepetleri ve hesap birimleri de kullanılabilir.
Gerekli durumlarda devalüasyon yapılabilmesi, sisteme bir “çıkı noktası” sunarken,
oklar kar ısında da kısmen koruma ve esneklik sa lamaktadır (Ghosh, Gulde ve Wolf,
2002: 3). Para otoritesinin, sabit pariteyi sürdürmek için piyasalara müdahale etmesi,
para politikası uygulamalarındaki serbestlik derecesini azaltmaktadır. Buna kar ın,
49
geleneksel sabit kur sistemi para kurulu ve parasal birlik uygulamalarından daha
esnektir. Çünkü, bu sistemde geleneksel merkez bankası fonksiyonları kısıtlıda olsa
mümkündür ve para otoritesi çok sık olmasa da döviz kurlarında ayarlama
yapabilmektedir. Günümüzde Malezya, Iran, Birle ik Arap Emirlikleri, Türkmenistan
gibi ülkelerinde aralarında bulundu u toplam 41 ülkede uygulanmaktadır (IMF, 2003:
117-8; Seyido lu, 2001b: 31).
2.1.2.2 Yatay Bantlar çinde Dalgalanan Sabit Kur Sistemi
Yatay bantlar içinde dalgalanan sabit kur sistemi (pegged exchange rates within
horizantal bands), ulusal paranın de erinin yasal veya fiili sabit bir merkezi kur
etrafında en az ± yüzde 1’lik bir aralık içinde dalgalanabildi i bir kur sistemidir (IMF,
2003: 117). Bu sistemde sabit bir merkezi kur bulunmaktadır. Döviz kurunun, sabit
merkezi kur etrafında belirlenen aralık içerisinde serbestçe dalgalanmasına izin
verilmektedir. Kurların bu aralık içerisinde dalgalanabilmesi dı sal okların etkisini
azaltmaktadır. Ancak, söz konusu sisteminin uygulandı ı ülkenin uluslararası sermaye
hareketlerine açık olması, bu kur sisteminin finansal krizlere e ilimli olmasına yol
açmaktadır (Ya cı, 2001: 4).
Yatay bantlar içinde dalgalanan sabit kur sisteminde dalgalanma aralı ının
belirlenmesi tartı malı bir konudur. Çünkü, dalgalanma aralı ının çok dar oldu u ve
makro politikaların ilgili kur sistemine uyumlu olmadı ı durumda spekülatif saldırılar
söz konusu olabilmektedir (Edwards ve Savastano, 1999: 6). Uygulanan bant
geni li ine ba lı olarak para politikası esneklik derecesi de i ebilir. 2003 yılı Aralık ayı
verilerine göre Danimarka, Kıbrıs, Sudan, Tonga ve Macaristan olmak üzere toplam be
ülkede uygulanmaktadır (IMF, 2003: 118).
2.1.2.3 Sürünen Parite Sistemi
Sürünen parite sistemi (crawling peg), ulusal paranın yabancı para(lar)
kar ısındaki de erinin, önceden ilan edilen sabit oranda veya belirli sayısal
50
göstergelerdeki (geçmi dönem enflasyonunun ticaret ortaklarıyla kar ıla tırmalı farkı
veya hedeflenen enflasyonla ba lıca ticaret ortaklarında beklenen enflasyon oranları
arasındaki fark gibi) de i ikliklere göre, periyodik bir ekilde ve küçük miktarlarda
yeniden ayarlandı ı bir kur sistemidir (IMF, 2003: 117). Sürünen parite sisteminde
ulusal paranın de eri sabitlenmi tir. Bu sabit de er, belirli aralıklarla ve küçük
miktarlarda de i tirilmektedir. De i im, önceden belirlenen sabit bir oranda olabilece i
gibi çe itli sayısal göstergelerdeki de i iklere göre de yapılabilir. Ulusal paranın
de erindeki ayarlamaların gerçekle en enflasyona (geçmi e dönük) veya beklenen
enflasyona (gelece e yönelik) göre de yapılması mümkündür (IMF, 2003: 117). Bu kur
sisteminde, döviz kurlarında yapılacak de i ikli in hangi tarihte ve hangi oranda
yapılaca ı önceden bilinmektedir. Ayarlamalarda amaç, ülkedeki enflasyon oranı ile
ülkenin ba lıca ticaret orta ı ülkelerdeki enflasyon oranları arasındaki farkın ortadan
kaldırılmasıdır. Sürünen parite sisteminin temel hedefi, ekonomideki belirsizli in
azaltılmasına ve enflasyonun dü ürülmesine yardımcı olmaktır.
Adı geçen kur sistemi, sürünen sabit bantlar içinde dalgalı kur sisteminden daha
katı bir yapıya sahiptir. Ancak, sabit kur üzerinde bir baskı olu ması halinde, gerekli
ayarlamaların bir anda de il belirli aralıklarla ve sıklıkla yapılıyor olması bu sistemi
di er sabit kur uygulamalarından farklı kılmaktadır. Aynı zamanda, bir dalgalanma
aralı ının olmaması belirsizlikleri azaltmaktadır.
Sürünen parite sisteminde kurun yıllık de i iminin yıl içindeki dönemlere
da ıtılmasının bazı sorunları vardır. Döviz kurundaki yıllık de i im üç aylık ya da altı
aylık dönemlerde açıklanmak üzere aylara da ıtılabilir. Bu, ekonomi yönetimine belli
bir
esneklik
sa larken,
enflasyonist
bekleyi lerin
kısa
dönemde
kırılmasını
zorla tırabilir. Buna kar ın, de i imlerin ay ba larında ilan edilerek günlere da ıtılması
da mümkündür fakat, bu durumda da ba ka sorunlarla kar ıla ılabilmektedir. Örne in,
yılın ilk aylarında enflasyon hedeflerinde bir sapma varsa, yıl sonu enflasyon hedefini
tutturulması için, enflasyon öngörüsünün yanlı çıktı ı ayı takip eden aylarda kurdaki
de er kaybının, öngörü ile gerçekle me arasında fark kadar azaltılması gerekecektir. Bu
durum, mevcut enflasyonist bekleyi lerle çeli erek, kur hedeflerinin yılın geri kalan
51
kısmında de i tirilece i beklentisini yaratır. Böyle bir geli me rezervlerde bir azalma ile
sonuçlanabilir (Kıpıcı ve Yılmaz, 1994: 6).
Bu sistem, 1960 ve 1970’lerde ili, Kolombiya ve Brezilya da uygulanmı tır.
Günümüzde Bolivya, Kosto Rika, Nikaragua, Tunus ve Solomon Adalarında
uygulanmaktadır. Sürünen parite sistemi 2000 yılı istikrar programıyla Türkiye de
uygulanmı , ancak 2001 yılının ubat ayında ya anan krizle birlikte bu uygulamadan
vazgeçilmi tir.
2.1.2.4 Sürünen Bantlar çinde De i ken Kur Sistemi
Sürünen bantlar içinde de i ken kur sistemi (exchange rates within crawling
bands), ulusal paranın de erinin merkezi bir kur etrafında en az ± yüzde 1’lik bir
dalgalanma marjı içerisinde sürdürüldü ü ve merkezi kurun, seçilmi
sayısal
göstergelerdeki de i ikliklere göre (veya önceden ilan edilen sabit bir oranda) düzenli
aralıklarla ayarlandı ı bir kur rejimidir (IMF, 2003: 117). Söz konusu kur sisteminde
nominal döviz kuru, önceden açıklanan bir merkezi parite etrafında serbestçe dalgalanır.
Kurdaki de i im oranının belirlenmesinde geçmi e dönük (örne in geçmi enflasyon
farklarına dayanan) veya gelece e yönelik (örne in, beklenen veya hedef enflasyon
oranına dayanan) olmak üzere iki yakla ım mevcuttur. Sapmalarda (dalgalanma
aralı ının dı ına çıkılması durumunda) para otoritesi kura müdahale eder. Söz konusu
kur sistemi, sabit ve dalgalı kur sistemlerinin bir bile imi eklinde dü ünülebilir. Bant
geni li i azaldıkça sabit kur sistemine, geni ledikçe dalgalı kur sistemine yakla ır. Bant
geni li i ise, sürünen merkezi kurun (crawl central parity) etrafında simetrik olabilece i
gibi, alt ve üst yönlerde farklı geni liklerde (asimetrik) olabilir. Bu sistemde kur
taahhüdünün bulunması, para politikası üzerine bazı sınırlamalar getirmektedir. Para
politikasının ba ımsızlı ı bant geni li ine göre de i ir. Sabit kur üzerinde bir baskı
olu ması halinde, gerekli kur ayarlamaları bir anda de il belirli aralıklarla ve sıklıkla
yapılabilmektir. Bu özellik sözü edilen kur sisteminin sürünen parite sistemine
benzeyen yönüdür fakat, iki sistem kar ıla tırıldı ında sürünen bantlar içinde de i ken
kur sistemi daha esnektir. Sistemin esnekli i daha çok bir dalgalanma aralı ına sahip
52
olmasından kaynaklanmaktadır. Kurda ayarlamaların yapılabilmesi spekülatif ataklar
için gerekli zeminin olu masını engelleyebilir.
Bu sistemde kurdaki de i im oranın belirlenmesi önemli riskler ta ır. Geçmi e
dönük bir yakla ım sistemde enflasyon ataleti (inflation inertia) yaratabilir. Buna kar ın
gelece e yönelik yanlı bir enflasyon hedefi de ulusal paranın a ırı de erlenmesine ve
spekülatif ataklara neden olabilir (Edwards ve Savastano, 1999: 6). Beyaz Rusya, srail,
Romanya,
Uruguay,
Venezualla
ve
Honduras
bu
sistemin
günümüzdeki
uygulayıcılarıdırlar (IMF, 2003: 117-9).
Daha öncede belirtildi i gibi gev ek sabit kur sistemleri genelde esneklik
dereceleri bakımından bir birinden ayrılmaktadırlar. Esneklik derecesindeki farklılıklar
benzer avantaj ve dezavantajın etkisini artırmakta veya azaltmaktadır. Bu nedenle
a a ıda ara rejimlerin avantaj ve dezavantajları ayrı ayrı de il, genele yönelik olarak
verilmi tir.
(i) Nominal Çapa Fonksiyonu: Bir ülkenin ulusal parasını yabancı bir ülke
parasına sabitlemesinin nedenlerinin ba ında sabit kur uygulamalarının nominal çapa
özelli inin bulunması gelmektedir. Yüksek enflasyon ile mücadele etmek isteyen
merkez bankaları ulusal paralarını güçlü bir yabancı ülke parasına sabitleyerek,
güvenirlilik artı ı sa lamaya ve özel sektör beklentilerini yönlendirmeye çalı ırlar.
Gev ek sabit kur sistemleri, merkez bankalarının geni leyici bir para politikası
izlemesini engelleyici bir taahhüt içerirler. Taahhüt yeterince güçlü ise, merkez
bankasının geni leyici para politikasını engelleyecek kurala dayalı bir para politikası var
demektir. Kurala dayalı para politikasına göre, ulusal paranın yabancı para(lar)
kar ısında de er kazanma e ilimi var ise geni letici para politikası, aksi durumda ise
daraltıcı para politikası uygulanacaktır. Daha basit bir ifadeyle, güçlü bir sabit kur
taahhüdü, kurala dayalı bir para politikası izlemeyi gerekli kılarken, kısa vadeli amaçlar
(örne in, yüksek bir büyüme ve i sizlikle mücadele) için para politikasının
kullanılmasını engellemektedir (Mishkin, 1998: 3-4). Bu taahhüde dayanarak, gelecekte
enflasyonun
dü ük
olaca ını
algılayan
i çilerin
ve
firmaların
enflasyonist
53
bekleyi lerinde bir azalmanın olması beklenir. Enflasyonist bekleyi lerdeki azalma
ücret ve fiyatlara yansıyarak enflasyonun dü ürülmesine yardımcı olacaktır.
(ii) Disiplin ve Güvenirlilik Etkisi: Hükümetler
sabit
döviz
kurunu
benimsemekle iki taahhütte bulunurlar. Birincisi, emisyon ve kamu finansmanı
arasındaki ba lantıyı sona erdirecek finansal politikalar; di eri de kurun sabit
tutulmasıdır (Qurik, 1996: 43). Di er bir ifadeyle, merkez bankalarının bütçe açıklarını
finanse etmesi kısıtlanır. Bu, bütçe açıklarının finansmanının, kamu borçlanma ka ıtları,
vergi artı ları ve/veya kamu harcamalarının azaltılmasıyla sa lanaca ı anlamına
gelmektedir. Dolayısıyla, maliye politikası sabit kur sistemiyle uyumlu olmak
durumundadır. Böyle politikalar politikacıların “ellerini ba layarak”, dü ük ve
sürdürülebilir bir enflasyon taahhüdünün güvenirlili ini artıracaktır (IMF, 1997: 88).
Güvenirlik artı ı enflasyonist bekleyi lerin kırılmasını sa layarak, enflasyonun
dü ürülmesine yardımcı olacaktır.
(iii) Kur Belirsizli inin Azaltılması: Gelecekteki kur de i melerine ili kin
belirsizlikler uluslararası ticaret ve yatırımlar üzerinde caydırıcı bir etkiye sahiptir.
Ulusal paranın güçlü bir paraya ba lanmasıyla döviz kurunun gelecekteki de erine
ili kin belirsizlik azalmaktadır. Kur belirsizli inin azalmasının dı ticaret ve yatırımlar
üzerinde olumlu bir etkisi vardır (Obstfeld ve Rogoff, 1995: 6; Frankel, 2002: 12).
Ara rejimlerde, para politikası ba ımsızlı ının sınırlanması, ekonominin
spekülatif saldırılara açık ve krizlere e ilimli hale gelmesi, oklara kar ı esnekli in
azalması, dı borçlanmanın te vik edilmesi, yerel paranın a ırı de erlenmesi ve yüksek
düzeyde döviz rezervine ihtiyaç duyulması bu sistemlerin dezavantajlarıdır:
(i) Para Politikası Ba ımsızlı ı: Gev ek sabit kur sistemlerinde para otoritesi
öncelikle taahhüt etti i sabit kur düzeyini sürdürmeye çalı ır. Bu nedenle, sabit kurda
istenilenin dı ına çıkılmaması için para otoritesi döviz piyasalarına müdahalelerde
bulunmak zorundadır. Bu durum, para otoritesinin di er amaçlar için ba ımsız bir para
politikası izleme olana ına önemli bir sınırlama getirmektedir.
54
(ii) Spekülatif Saldırılara Açıklık ve Kriz E ilimi: Mevcut sabit kurun daha fazla
sürdürülemeyece i dü üncesiyle kitleler halinde zayıf ulusal parayı satarak kar ılı ında
sa lam dövizler alan ve ulusal paranın devalüe edilmesine yol açan hareketlere
spekülatif saldırı adı verilmektedir (Seyido lu, 2001a: 447). Spekülatör, de erinin
dü ece ini tahmin etti i parayı, ilerde daha dü ük bir fiyattan satın alarak kar etmek
amacıyla bugünden, anında veya gelecekte teslim kaydıyla satı yapar. Dengeleyici bir
i lem yapmayarak kur riskini de üstlenir. Örne in, sarsıntı geçiren bir paranın revalüe
edilme olasılı ı söz konusu de ildir. Bu durumda söz konusu para ya devalüe edilir ya
da hükümet elinden geldi ince resmi kuru sürdürmeye çalı ır. Dolayısıyla, spekülasyon
hemen hemen risksizdir. Sabit kur sistemlerinde, spekülatörler ulusal paranın devalüe
veya revalüe edilece ini bekliyorsa, o paraya kar ı büyük spekülatif akımlar
ba latabilirler (Seyido lu, 1999a: 547; Seyido lu, 1999b: 323). Ülke uluslararası
sermaye hareketlerine açıksa spekülatif saldırı çok büyük boyutlara ula arak, bir
finansal krize neden olabilir. Bu nedenle, ara rejimler potansiyel olarak spekülatif
saldırılara açık ve finansal krizlere e ilimlidirler.
(iii) Yüksek Düzeyde Döviz Rezervi Gereklili i: Merkez bankası, döviz kurunun
istenilen düzeyde olu masını sa lamak amacıyla, döviz piyasasına yapaca ı
müdahaleler de (döviz alım ve satım i lemleri için) kullanmak üzere yüksek düzeyde
döviz rezervine ihtiyaç duymaktadır. Özellikle de spekülatif saldırılar kar ısında sabit
kurun sürdürülebilmesi ve bu tip saldırıların caydırılması açısından önemli
görülmektedir. Buna kar ın, ba ımsız dalgalı kur siteminde böyle bir gereksinime
ihtiyaç yoktur. Çünkü, döviz piyasasına yapılan müdahaleler sadece kurlardaki a ırı
dalgalanmaları engellemek içindir. Bu nedenle yüksek düzeyde döviz rezervi tutma
gereksinimini önemli oranda azaltmaktadır.
(iv)
oklara Kar ı Esneklik: Negatif dı
oklar kar ısında nominal kurlarda
büyük oranlarda ayarlamalar yapılması gerekebilir. Gev ek sabit kur sistemlerinin
oklar kar ısındaki esneklik dereceleri sınırlıdır. Ba ımsız dalgalı kur sistemi bu tür
oklar kar ısında gerekli de i imlerin nominal kurlara do rudan yansımasına imkan
verirken, ara rejimlerde kur de i ikli i (devalüasyon yapılmadı ı sürece) çok dar bir
55
bant içinde olabilmekte veya hiç de i tirilememektedir. Nominal kur ayarlamalarının
sınırlı kalması, okların reel sektörde büyük zararlar olu turmasına
neden olabilir
(Ya cı, 2001: 5).
(vi) Yerli Paranın De erlenme Riski: Geçmi e dönük endeksleme alı kanlı ı,
önceden
yapılmı
kontratlar,
enflasyonist
bekleyi lerin
kırılamaması
politikalara ve politikacılara olan güvenin yeterince sa lanamamı
ve/veya
olması gibi
nedenlerle enflasyon beklenenden daha yava bir dü ü gösterebilir. Bundan dolayı
enflasyon artı hızı nominal döviz artı hızından daha fazla gerçekle ebilir. Yani, ulusal
paranın reel olarak a ırı de erlenme riski söz konusudur. Ulusal paranın a ırı
de erlenmesi rekabet gücü kaybına neden olacaktır. Di er bir ifadeyle, ülkenin ihraç
malları uluslararası pazarlarda pahalı hale gelirken, ithalatı da ucuzlayacaktır.
Pahalıla an ihraç mallarına olan talep dü erken, ucuzlayan ithal mallarına olan talep
artacaktır. Sonunda dı
ticaret açıklarının büyüyerek, sürdürülemez hale gelmesi
mümkündür.
(vii) Dı Borçlanmanın Te viki: Gev ek sabit kur sistemlerinde gelecekteki kur
de i melerinin
önceden
belirlenmi
olması
kura
belirli
oranda
bir
istikrar
kazandırmaktadır. Kurun istikrar kazandı ı dü üncesi ve bu istikrarın sürdürülece ine
yönelik taahhüt, yabancı para cinsinden borçlanmanın riskini nispeten azaltacaktır.
Yani, bugünden yabancı para cinsinden borçlanacak bir ki i ödeme günü geldi inde
döviz kurunun ne olaca ını biliyor veya yakla ık bir tahminde bulunabiliyorsa, kurda
ani bir yükselme olmayaca ı dü üncesiyle (güvencesiyle), yabancı para cinsinden
borçlanmayı çok riskli görmeyecektir. Ayrıca, sanayile mi ülkelere oranla bir çok
yükselen piyasa ekonomisinde reel faiz oranlarının daha yüksek olması uluslararası
yatırımcılara ve kredi verenlere kısa vadeli arbitraj imkanı sunmaktadır. Yurtdı ındaki
yatırımcının söz konusu arbitrajdan yararlanma iste i ve bu yolla yerli firmaların
(yurtdı ından) dü ük maliyetli fonlara ula abilme dü üncesi dı borçlanmayı te vik
edecektir (UNCTAD, 2001: 111-2).
56
Sabit kurun sa ladı ı bu örtük güvenceye dayanarak, döviz cinsinden borçlanma
miktarında önemli oranlarda artı lar meydana gelebilmektedir. Aynı zamanda, yabancı
para cinsinden borç artı ı döviz yükümlülüklerinin döviz varlıklarını a ması eklinde bir
dengesizli e (currecny mismatch) de yol açabilmektedir. Döviz yükümlülükleri ile
varlıkları arasındaki dengesizlik, büyük oranlı bir devalüasyon yapılması veya sabit kur
sisteminden vazgeçilerek dalgalı kur sistemine geçilmesi durumunda (döviz kurunun bu
sistemde yukarı do ru hareket gösterdi i varsayımı altında) yerel ekonomide önemli bir
risk yaratmaktadır. Nominal kurda (beklenmedik) a ırı yükselmeler olması halinde
yukarıdaki gibi bir dengesizlik ekonomide büyük ve derin yaraların olu masına neden
olacaktır.
2.1.3 Dalgalı Kur Sistemleri
Dalgalı kur sistemleri 1990’larda ya anan krizler sonrasında, ülkelerin bir
ço unun tercih etti i kur rejimleri haline gelmi lerdir. Ba ımsız dalgalı (independent
floating) kur sistemi ve yönetimli dalgalı (managed floating) kur sistemleri bu grup
içersinde yer almaktadır.
2.1.3.1 Kur De i melerinin Önceden Belirlenmemi Oldu u Yönetimli Dalgalanma
Kur de i melerinin önceden belirlenmemi
oldu u yönetimli dalgalanmayı
(managed floating with no predetermined path for the exchange rate) IMF (2003)
tarafından para otoritesinin, döviz kurunun izleyece i yolu (zaman içinde alaca ı
de erleri) önceden ilan etmedi i ve aktif müdahalelerle kur hareketlerini etkiledi i bir
sistem olarak tanımlanmaktadır. Kur rejimleri esneklik sınıflamasında ikinci en esnek
kur rejimidir. Bu çalı mada söz konusu kur sistemi kısaca yönetimli dalgalanma olarak
adlandırılacaktır.
Yönetimli dalgalanma sistemi, ba ımsız dalgalı ve sabit kur sistemlerinin bir
karması olarak da de erlendirilebilir. Kurun dalgalanmasına izin verilmesi, bu sistemin
ba ımsız dalgalı kur uygulamasına benzeyen yönünü olu tururken, kura istikrar
57
kazandırma çabası da sabit kur uygulamasına benzeyen yönünü olu turmaktadır. Döviz
kurunun (kontrollü bir
ekilde) dalgalanmasına izin verilmesi, dı
dengenin
sa lanmasında yardımcı olurken, kura istikrar kazandırma çabası da belirsizlikleri
azaltarak, ticaret ve yatırımlar üzerindeki olumsuz etkinin azaltılmasını amaçlamaktadır
(Seyido lu, 1999b: 325).
Yönetimli dalgalanmada kurun, zaman içinde alaca ı de er önceden ilan
edilmemekte ve para otoritesinin kontrolü altında dalgalanmasına izin verilmektedir.
Di er bir ifadeyle, para otoritesi tarafından döviz kurunun öngörülen uzun dönem denge
de erinden
sapmalar
görülmedi i16
sürece
kurun
dalgalanmasına
müdahale
edilmemektedir. Kur ayarlamaları genelde ödemeler dengesi, uluslararası rezervler ve
paralel piyasa17 geli meleri gibi bazı göstergelerdeki de i ikler dikkate alınarak
yapılmaktadır, otomatik olarak gerçekle memektedir (IMF, 2003: 117). Gerçekle en
enflasyon ve enflasyonist bekleyi ler de bu göstergeler arasında sayılabilir. Yönetimli
dalgalanma, genellikle yükselen piyasa ekonomileri için uygun bir sistemdir. Aynı
zamanda, görece güçlü finans piyasalarının bulundu u ve makro politikalarda disiplinin
sa landı ı geli mekte olan ülkeler için uygundur (Ya cı, 2001: 4). Aralık 2003 tarihi
itibariyle bu kur sistemi Endonezya, Tayland, Singapur ve Rusya Federasyonu gibi
ülkelerinde içinde yer aldı ı toplam 42 ülkede uygulama alanı bulmu tur (IMF, 2003:
119).
Söz konusu sistem merkez bankasına hem bir dalgalı kur hem de bir sabit kur
uyguluyor gibi hareket etme imkanı verir. Bu nedenle iki sistemin olumlu yanlarının
içerisinde barındırır. Ba lıca avantajları a a ıda açıklandı ı gibidir:
(i) Kur Belirsizli inin Azalması: Yönetimli dalgalanma sisteminde piyasa
güçlerinin döviz kurları üzerindeki etkisinin sınırlandırılması (para otoritesinin
16
Para otoritesi çe itli göstergeleri dikkate alarak kurun olması gereken düzeyi hakkında bir öngörüye
sahip olur fakat, bu öngörü hakkında kamuoyu bilgilendirilmez. Kur düzeyine ili kin öngörüler
do rultusunda döviz piyasalarına müdahale edilir.
17
Paralel piyasa terimi, resmi piyasanın yanında olu an serbest döviz piyasasını veya kara borsa döviz
piyasasını tanımlamak üzere kullanılan bir kavramdır.
58
öngörüsünün dı ına çıkması durumunda müdahale edilerek) ile, gelece e yönelik
belirsizliklerin ve risklerin azalarak, yatırımları ve ticareti olumlu yönde etkilemesi
beklenmektedir.
(ii) Dı
oklara Kar ı Esneklik: Yönetimli dalgalanma sisteminde önceden ilan
edilen ve sürdürülmesi gereken bir kur taahhüdünün bulunmaması ve belirli sınırlar
içinde dalgalanmaya izin verilmesi, sisteme esneklik kazandıran unsurlardır. Bu
esneklik oklara ve spekülatif hareketlere kar ı kısmen koruma sa lamaktadır.
(iii)Rekabet Gücünün Korunması: Bu sistemde para otoritesinin, enflasyonu
dikkate alarak nominal kurda ayarlamalar yapabilmesi ulusal paranın a ırı
de erlenmesini engelleyerek, ülkenin rekabet gücü kaybını ve bu nedenle olu acak bir
cari açık tehlikesini önleyebilir.
Sabit kur sistemlerinde oldu u gibi yüksek düzeyde döviz rezervine ihtiyaç
duyması ve serbest dalgalı kur sistemi gibi de kurun gelecekteki de eri konusunda
belirsizlik içermesi yönetimli dalgalanmanın en önemli dezavantajlarıdır:
(i) Yüksek Döviz Rezervi Gereksinimi: Yönetimli dalgalanma sisteminde kurun,
para otoritesi tarafından öngörülen uzun dönem denge de erinde bir sapma var ise,
döviz piyasasına müdahale edilir. Bu amaçla yapılacak müdahaleler (döviz alım ve
satım i lemleri) için yüksek düzeyde döviz rezervine ihtiyaç duyulur.
(ii) Kura Yapılan Müdahalelerde Belirsizlik: Yönetimli dalgalanma rejiminde
para otoritesinin döviz piyasasına yapaca ı müdahalelerin neye göre ve ne miktarda
yapılaca ı
konusunda
bir
belirsizlik
vardır.
Bu
konuda
kamuoyu
bilgilendirilmemektedir. Merkez bankasının hareketinin effaf olmayı ı piyasalarda
belirsizli e neden olabilir (Edwards ve Savastano, 1999: 6) Bunun sonucunda para
otoritesinin güvenirlili ini olumsuz yönde etkilenerek, politika hedeflerinin tutturulması
ve politikalarda ba arı sa lanmasını zorla abilir.
59
2.1.3.2 Ba ımsız Dalgalanma
Ba ımsız dalgalı kur sistemi, kurun piyasa güçleri tarafından belirlendi i ve
döviz piyasasına yapılan müdahalelerin amacının kur düzeyini belirlemek yerine kurda
meydana gelen a ırı dalgalanmaları yumu atmak oldu u bir sistemdir. (IMF, 2003:
117). Bu kur sistemi, IMF tarafından yapılan kur rejimleri esneklik sınıflamasında en
üst sırada yer almaktadır. Ba ımsız dalgalanma uygulamasında para otoritesinin
sürdürmesi gereken bir kur hedefi bulunmamaktadır. Döviz kuru, piyasada olu an arz ve
talebe göre belirlenmektedir. Para otoritesinin müdahalelerinin tek amacı kurda
meydana gelen a ırı dalgalanmaları engellemektir. Bu tip rejimlerde para politikası ilke
olarak ba ımsızdır.
Söz edilen kur sistemi, büyük ve orta büyüklükteki sanayile mi ülkeler için
uygundur. Ayrıca, nispeten uluslararası ticarete kapalı fakat, uluslararası sermaye
piyasalarıyla bütünle mi , çe itlenmi ürün ve ticaret yapısına sahip, büyük ve derin
finans piyasalarının bulundu u yükselen piyasa ekonomileri için de uygundur (Ya cı,
2001: 4).
ubat 2001’de ya anan krizin ardından Türkiye’de de serbest dalgalı kur
sistemi uygulanmaya ba lanmı ve
halen devam etmektedir. 2003 yılı aralık ayı
itibariyle toplam 36 ülkede uygulanmaktadır. En önemli uygulayıcıları, ulusal
paralarının uluslararası alanda da ödeme gücü olan ABD ve Japonya dır. Bu kur
sisteminin avantajları a a ıdaki gibidir:
(i) Otomatik Dı Ödemeler Bilançosu Dengesi: Ba ımsız dalgalı kur sisteminde
dı açık veya dı fazlanın do rudan kurlara yansımasıyla dı denge kendili inden
sa lanır. Dı
ticaret fazlası veren ülkelerin paraları döviz piyasalarında de er
kazanırken, ticaret bilançosu açık veren ülkelerin paraları da de er kaybeder. Dı ticaret
açı ı durumunda ulusal paranın de eri dü erek (nominal kur yükselerek) ülkenin
rekabet gücü artacaktır. Rekabet gücü artı ı ihraç mallarını daha ucuz hale getirirken,
ithalatı da pahalıla tıracaktır. Dolayısıyla, ülkenin ihracatı yükselirken, ithalatı
azalacaktır. Dı denge de otomatik olarak sa lanacaktır (Seyido lu, 1999b: 383, 523-4).
60
(ii) Para Politikası Uygulamasında Ba ımsızlık: Ba ımsız dalgalı kur
sisteminde para otoritesinin, belirli bir kur düzeyini (sabit pariteyi) sürdürmek gibi bir
taahhüdünün bulunmaması, para politikası araçlarının ba ımsız bir ekilde iç denge
amaçları için kullanılmasına imkan verir. Dı
denge kur de i meleri yoluyla
kendili inden sa lanaca ı için, para politikası ödemeler bilançosundan ba ımsız bir
ekilde, i sizlik ve enflasyon gibi iç denge amaçlarıyla me gul olabilir.
(iii) Ekonomiyi Dı
oklardan Koruma: Ba ımsız dalgalı kur sistemi, okların
meydana getirdi i etkinin do rudan nominal kurlara yansımasını sa layarak, di er kur
sistemlerine oranla daha yüksek koruma sa lar.
(iv) Döviz Rezervi htiyacının Azalması: Sabit bir kur taahhüdün olmaması ve
döviz kurunun tamamen piyasa güçleri tarafından belirlenmesi, merkez bankasının
döviz piyasasında yapaca ı alım ve satımlar için döviz rezervi tutma gereklili ini
ortadan
kaldırmaktadır.
Bu
durumda
rezerv
ihtiyacı
sadece
kurlarda
a ırı
dalgalanmaların yumu atılması için olacaktır.
(v) Ulusal Paranın Gerçek De erini Yansıtması: Ba ımsız dalgalı kur rejiminde
döviz kuru arz ve talep dengesine göre olu tu u için ulusal para gerçek de erini
yansıtacaktır. Ba langıçta döviz kuru, ulusal paranın gerçek de erini yansıtmıyor olsa
bile arz ve talepte ki de i imler kuru bir süre sonra denge de erine getirecektir.
Bu sistemde, yatırımlar ve ticaret üzerinde caydırıcı bir etkinin olu ması,
beklentilere yön verecek bir nominal çapanın olmayı ı ve enflasyonist baskının
meydana gelmesi sistemin ba lıca potansiyel dezavantajlarıdır:
(i)Yatırımları ve Ticareti Caydırıcı Etki: Ba ımsız dalgalı kur sistemi,
gelecekteki kur de i imi konusunda belirsizlik içerir ve uluslararası ekonomik
i lemlerde riski artırır. Ba ka bir ifadeyle, kur de i melerindeki belirsizlik, ithalat ve
ihracat i lemleri bedelinin, dı yatırımların maliyet ve getirisinin önceden sa lıklı bir
ekilde tahminini zorla tırarak, riski yükseltmektedir. Bu nedenle, gelecekteki kur
61
belirsizli inin ticaret üzerinde caydırıcı bir etkisi bulunmaktadır (Seyido lu, 1999b:
321).
(ii) Beklentilere Yön Verecek Çapa Eksikli i: Sabit kur sistemlerinde döviz
kurunun beklentilere yön verecek nominal çapa özelli i bulunmaktadır. Ba ımsız
dalgalı kur sisteminde döviz kuru bu özelli ini yitirir. Bu nedenle, söz konusu kur
sistemi enflasyona elveri li hale gelebilir. Ba ımsız dalgalanma uygulamasında
enflasyon hedeflemesi, parasal hedefleme gibi döviz kuru dı ında bir çapaya ihtiyaç
duyulur.
(iii) Enflasyonist Baskı: Ba ımsız dalgalı kur sistemi, hükümetlere ödemeler
bilançosundan ba ımsız bir ekilde para ve maliye politikası izleme kolaylı ı sa lar.
Rezerv kaybı endi esi ta ımayan (otomatik denkle me mekanizmasından dolayı) bu
ba ımsızlık, para arzının kontrolsüz bir ekilde artmasını sa layarak, enflasyon artı ına
neden olabilir (Seyido lu, 1999b: 324) Bu tür bir kur sistemine kar ı olanlar ba ımsız
dalgalı kur rejiminin fiyatlar üzerinde yukarıya do ru tek yönlü etkisi oldu u iddia
etmektedirler. Nominal kurlardaki bir yükseli (ulusal paranın de er kaybetmesi),
yurtiçi maliyetleri ve fiyatları artıracaktır. Buna kar ın, bu ki iler tarafından nominal
kurlardaki bir dü ü ün (ulusal paranın de er kazanması) yurtiçi maliyetlerde bir azalı a
neden olurken, yurtiçi fiyatlarda a a ı yönlü bir harekete neden olmayaca ını iddia
etmektedirler (Seyido lu, 1999b: 323).
62
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3. KUR S STEM TERC H , SAB T KUR S STEM VE KR Z L K S
Türkiye’de sabit döviz kuru dayalına bir sistemin (sürünen partie sistemi)
bulundu u
2000-2001
döneminde
ya anan
krizlerin
nedenlerinin
daha
iyi
anla ılabilmesi için bu bölümde, öncelikle kur sistemi tercihini belirleyen unsurların
neler oldu u açıklanmaya çalı ılacaktır. Daha sonra, 1990’lı yıllarda ortaya çıkana
geli meler ile finansal krizler arasındaki ili kilere de inilecektir. Bunu takip eden
bölümde, 1990’lı yıllarda sabit kur tercihi yapan ve bu nedenle finansal krize girdi i
iddia edilen ülke örnekleri incelenecektir. Ülke örneklerinden elde edilecek bulgular ile
dördüncü bölümde incelecek olan Kasım 2000 ve ubat 2001 krizlerine ı ık tutulmaya
çalı ılacaktır.
3.1 Kur Sistemi Tercihi ve Belirlenmesi
Döviz kuru, bir ülkenin mal, hizmet ve sermeye akımlarını etkilerken aynı
zamanda da ödemeler bilançosu, enflasyon ve di er makro ekonomik de i kenler
üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir. Bu nedenle, ekonomik istikrarı sa lamak, rekabet
gücünü korumak ve istikrarlı bir büyümeyi gerçekle tirmek için hangi döviz kuru
sisteminin tercih edilece i ve bu kur sisteminin idaresi ekonomi yönetiminin önemli bir
sorunudur (Ya cı, 2001: 1).
Kur sistemi tercihini etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Bunlardan ilki,
ekonominin büyüklü ü, dı a açıklık derecesi, ürün çe itlili i, ekonomik ve finansal
geli mi lik derecesi gibi her ülke için farklı olabilecek öznel ko ullardır. kincisi de,
tüm ülkeler için geçerli olan “imkansız üçleme” (impossible trinity) hipotezidir.
Kur sistemi tercihini etkileyen öznel ko ullar, dalgalı (esnek) ve sabit kur
sistemi açısından iki alt grupta incelenmektedir. A a ıdaki tabloda bir ülkenin öznel
ko ullarına göre, tercih edece i kur sisteminin esneklik derecesinin nasıl olması
63
gerekti i özetlenmi tir. Buna göre, bir ekonominin büyüklü ü, finansal geli mi lik
derecesi, ihraç ürünlerinin çe itlili i, yurtiçi ve yurtdı ı enflasyon arasındaki fark
arttıkça esnek kur sistemleri yönündeki tercih daha a ır basacaktır. Aksi durumda ise
sabit kur sistemlerine do ru bir yönelim olacaktır.
Tablo 3.1 Kur Sistemi Tercihini Etkileyen Öznel Ko ullar
EKONOM N N
ÖZELL KLER
Ekonominin
Büyüklü ü
Dı a Açıklık
Derecesi
hraç Ürünleri
Çe itlili i /
hracat Yapısı
Ticaretin Co rafi
Yo unlu u
Yurtiçi Enflasyon
ile Yurt Dı ı
Enflasyon
Arasındaki Fark
Ekonomik ve
Finansal
Geli mi lik
Derecesi
DÖV Z KURU S STEM N N ARZU ED LEN ESNEKL K DERECES
Ekonominin büyüklük derecesi arttıkça esnek kur sistemleri yönündeki e ilim
daha a ır basacaktır
Ekonominin dı a açıklık derecesi arttıkça esnek kur sistemleri daha az tercih
edilecektir.
hraç ürünlerinin çe itlili i arttıkça esnek kur sistemlerine yönelik tercih daha
fazla olacaktır.
Dı ticaretinin büyük bir bölümü tek bir büyük ülkeyle yapılır hale geldikçe,
ulusal paranın söz konusu yabancı ülke parasına sabitlenme e ilimi artacaktır.
Yurtiçi enflasyon oranı ile ana ticaret orta ının enflasyon oranı arasındaki fark
arttıkça kur ayarlamalarına daha sık ihtiyaç duyulacaktır. [Bu durumda esnek kur
sistemi daha uygun olabilir] (Fakat a ırı yüksek enflasyonun oldu u bir ülke için
sabit kur, politikalarda daha fazla disiplin ve istikrar programı için güvenirlilik
sa layabilir)
Ekonomik ve finansal geli mi lik derecesi arttıkça esnek kur sistemleri daha fazla
uygulanabilir hale gelecektir.
Ücretlerin ve fiyatların a a ı yönlü yapı kan oldu u bir ekonomide emek
hareketlili i arttıkça, dı oklara kar ı sabit kurda ayarlama yapmak daha zor
(daha maliyetli) olacaktır.
Sermaye hareketlili i arttıkça, sabit fakat ayarlanabilir kur sisteminin
Sermaye
sürdürülmesi zorla acaktır.
Hareketlili i
Nominal dı okların artması halinde, esnek kur sistemleri daha fazla tercih
Nominal Dı
edilecektir.
oklar
Nominal ç oklar Nominal iç oklar arttıkça sabit kur sistemleri daha cazip hale gelecektir.
Ekonomide reel ok (dı veya iç ok) üphesi arttıkça esnek kur sistemi daha
Reel oklar
avantajlı hale gelecektir.
Karar alıcıların enflasyonu dü ürme konusundaki güvenirlilikleri azaldıkça sabit
Karar Alıcıların
kur sistemleri yönündeki tercih daha cazip olacaktır.
Güvenirlili i
Kaynak: IMF,1997: 83.
Emek
Hareketlili i
Yukarıdaki tabloda verilenleri daha geni bir biçimde anlatacak olursak ülkeleri
dalgalı kur sistemlerine yönelten öznel ko ullar u ekilde açıklanabilir (Seyido lu,
1999b: 537):
i)
Büyük ülkeler daha ba ımsız olma e ilimindedirler. Bu nedenle, iç ekonomik
politika hedeflerini bir sabit kur taahhüdüne ba lamaya daha az isteklidirler.
64
ii)
Büyük ülkelerde, dı ticaretin GSY H içersindeki payı küçük ülkelere oranla
dü üktür. Bu nedenle, söz konu ülkeler, kur de i melerinden daha az kaygı
duymaktadırlar.
iii)
Sabit kur sistemi, yüksek enflasyonlu bir ülke ile dü ük enflasyonlu bir ba ka
ülke arasında yüksek enflasyonlu ülke aleyhine rekabet gücü kaybına yol
açabilir. Rekabet gücü kaybının önlenmesi amacıyla ilgili ülkenin sık sık
kurlarda ayarlama yapması gerekebilir. Bu nedenle, söz konusu ülkelerde
esnek kur tercihi daha a ır basacaktır.
iv)
E er ekonomide bir reel ok (verimlilik veya ticaret hadlerinden kaynaklı) söz
konusu ise, bu durumda ekonominin nispi denge fiyat de i imlerine (ticarete
konu olan mallarla ticarete konu olmayan mallar arasındaki nispi fiyat gibi)
kar ılık vermesi gerekir. Dalgalı kur sistemleri, bu tür bir ayarlamaya daha
hızlı kar ılık verebilmektedirler. Bu nedenle, bu tür oklar kar ısında dalgalı
kur sistemleri daha fazla tercih edilecektir (Calvo ve Mishkin, 2003: 6-7).
Di er taraftan, ülkeleri sabit kur sistemlerine yönelten öznel ko ullar da
mevcuttur. Bu ko ullar a a ıda açıklanmı tır (Seyido lu, 1999b: 537-8):
v)
Dı
ticaretin GSY H içerisindeki payı (di er bir ifadeyle, dı a açıklık
derecesi) arttıkça, ithal malların yurtiçi fiyatlar üzerindeki etkisi (dolayısıyla,
döviz kurlarındaki de i imin yurtiçi fiyatlardaki etkisi) de artmaktadır. Dı
okların yurtiçi fiyatlar üzerindeki etkisini en aza indirmek amacıyla bu tip
ülkeler, sabit kur sistemlerine yönelmektedirler.
vi)
Dı ticaretinin önemli bir bölümünü büyük bir ülkeyle yürüten ülkeler, ithalat
ve ihracat fiyatlarına istikrar kazandırmak amacıyla ulusal paralarını söz
konusu ülkenin parasına ba lama e ilimindedir.
vii)
Para arz ve talebinden kaynaklı bir nominal ok, ekonomide enflasyona neden
olmakta ise, böyle bir ok aynı zamanda döviz kurunun yükselmesine de
neden olacaktır. Bununla beraber, kurdaki yükseli nominal okun bir reel
oka dönü mesini sa layacaktır. Bu nedenle, e er ekonomi bir parasal
65
(nominal) okla kar ı kar ıya ise, sabit kur rejimi tercihi daha fazla öne
çıkacaktır (Calvo ve Mishkin, 2003: 6).
Di er taraftan, Frankel (1999)’e göre, bu öznel ko ullar ne olursa olsun bütün
ülkelerin göz önünde bulundurmak zorunda oldukları “imkansız üçleme” hipotezi
bulunmaktadır.
mkansız üçleme hipotezine göre, bir ülkede istikrarlı kur, para
politikalarında ba ımsızlık ve uluslararası finans piyasalarıyla bütünle me eklinde üçlü
bir amacın aynı anda bulunması mümkün de ildir. Bu amaçların en az birinden
vazgeçilmelidir. mkansız üçleme hipotezini temsil eden
ekil 3.1’in her bir kö esi
yukarıda sayılan hedeflerin en fazla ikisini bir araya getirebilmekte ve hedeflerden
birinden vazgeçilmesini zorunlu kılmaktadır.
Tam Sermaye Kontrolü
Para Politikalarında Ba ımsızlık
Ba ımsız
Dalgalanma
Artan Sermaye
Hareketlili i
Tam Finansal Entegrasyon
stikrarlı Kur
Parasal Birlik
Kaynak: Frankel, 1999: 8.
ekil 3.1 mkansız Üçleme
Örne in, ba ımsız dalgalı kur rejiminin oldu u kö enin tercih edildi i bir
ekonomide, para politikalarında ba ımsızlık ve uluslararası finans piyasaları ile
bütünle me hedeflerine ula ılırken, istikrarlı kur hedefinden vazgeçilmektedir. Benzer
ekilde, tam sermaye kontrolünün oldu u kö enin tercih edilmesi halinde de uluslararası
finans piyasaları ile bütünle me hedefinden uzakla mak pahasına, para politikalarında
ba ımsızlık ve döviz kuru istikrarı hedeflerine e anlı ula ılabilmektedir. Ancak,
unutulmamalıdır ki, son dönemde artan sermaye hareketlili i ülkeleri tam finansal
66
entegrasyona do ru sürüklemektedir. Uluslararası finans piyasalarıyla bütünle me
derecesi artan ülkelerin de, ya kur istikrarından ya da parasal ba ımsızlıktan vazgeçmesi
zorunlu hale gelmektedir.
Yukarıda bir ekonomide kur sistemi tercihini etkileyen unsurlar ve 1990’lı
yıllarda imkansız üçleme eklinde ortaya atılan görü hakkında bilgiler verilmi tir.
A a ıda ise tüm bu bilgiler ı ı ında 1990’lı yıllarda sabit kur sistemlerini tercih eden ve
bunun sonucunda krizlere giren ülkeler analiz edilmeye çalı ılacaktır.
3.2 Seçilmi Ülke Örnekleri
Bu bölümde, 1994 yılında Meksika’da ve 1997 yılında Asya’da ya anan
krizlerden yola çıkarak, istikrar arayı ı, (gev ek) sabit kur sistemleri ve kriz ili kisini
incelemeye çalı aca ız. Meksika ve Asya deneyimlerinin incelenmesi öncesinde
1990’ların krizleri hakkında genel bilgiler verilerek, bu krizlerde görülen ortak
özellikler ve süreçler ortaya konulmaya çalı ılacaktır.
3.2.1 Sabit Kur Tercihi ve 1990’ların Krizleri
Bir çok ülke (özellikle geli mekte olan ülkeler) bir istikrar programı içerisinde
veya herhangi bir istikrar programına dayanmaksızın ekonomik istikrara katkıda
bulunabilece i dü üncesiyle (di er politikalar yanında) uygulayaca ı kur politikalarına
özel bir önem vermektedir. 1990’lı yıllarda istikrar arayı ı içinde olan geli mekte olan
ülkelerin kur sistemi tercihi incelendi inde e ilimin genelde gev ek sabit kur sistemleri
yönünde oldu u görülmektedir. Bu tercihin nedeni olarak, gev ek sabit kur
sistemlerinin nominal çapa özelli inin bulunması, kur belirsizli ini azaltması, ekonomi
politikalarının güvenirlili ini artırması ve disiplin etkisinin bulunması sayılabilir (Bkz.
ikinci bölüm ss.53-56). Özellikle portföy yatırımı eklindeki yabancı sermayenin te vik
edilebilmesi için gerekli ön ko ullardan birinin kur riskinin ortadan kalkması veya
dü ük düzeylere indirilmesi oldu u dü ünüldü ünde, sabit kur tercihinin bir di er
nedeninin de yabancı sermaye giri inin te vik edilmesi oldu u söylenebilir. Sabit kur
67
sistemlerinden öncelikle beklenen, ulusal paranın iç ve dı
de erine istikrar
kazandırmasıdır. Çünkü, güçlü ve sa lam bir ekonomi yönetimi, ulusal paranın yurt içi
ve yurt dı ı de eriyle yakından ilgilidir. Ulusal paranın istikrarı sa lanabildi i sürece
makro ekonomik istikrarın sürdürülebilmesi mümkün olabilmektedir (IMF, 1997: 78).
1990’lar bir çok geli mekte olan ülkenin yurtiçi finans piyasalarını ve sermaye
hesabını serbestle tirirken, bu piyasalar üzerinde yeterli düzenlemeleri ve kontrolleri
gerçekle tirmedikleri yıllar olmu tur. Söz konusu dönemin bu özellikleri gev ek sabit
kur sistemlerinin istikrar sa lama rolünü zora sokmu hatta bu rolü tersine çevirerek,
istikrar bozucu bir hal almasına neden olmu tur. Di er bir ifadeyle, sermaye
hareketlili inin yüksek oldu u bir ortamda hem sabit kuru muhafaza etmek, hem de iç
ve dı dengeyi bir arada sa lamak mümkün olmamaya ba lamı tır (Ça lar, 2003: 74).
1990’lı yıllarda sabit kur tercihi ile finansal serbestle me arasında yakın bir ili ki
oldu unu söylenebilir. Yabancı sermaye çekebilmenin (özellikle portföy yatırımı
eklinde) ön ko ullarından biri, finansal serbestle menin gerçekle tirilmi olması; di eri
de sabit kur taahhüdüdür. Yabancı sermayenin bir ülkeye gelmesinde en önemli unsur,
sermayenin ülkeye giri ve çıkı ında bir engelin bulunmamasıdır. Finansal serbestle me,
sermaye giri inin önündeki böyle bir engeli ortadan kaldırmaktadır. Ancak, sermayenin
bununla yanında endi e etti i bir di er konu, yabancı bir ülkede yüksek faiz gelirinden
yararlanırken öngörülmeyen bir kur yükseli i nedeniyle zarara u ramaktır. Bu sorunu
a abilmek için de döviz kurlarına istikrar kazandırılması gerekmektedir (Seyido lu,
1999b: 585). Gev ek sabit kur sistemlerinden birinin tercih edilmesiyle böyle bir sorun
da a ılmı olmaktadır.
1980’lerden sonra ülkelerin finans piyasaları üzerindeki kısıtlamaları kaldırarak
finansal serbestle tirmeyi gerçekle tirmesi, bankacılık teknikleri, haberle me ve
teknolojideki geli melerle birle ince tüm uluslararası piyasalar adeta bir bütün haline
gelmi tir. Bunun sonucunda, sıcak para fonları olarak da adlandırılabilen kısa vadeli
yabancı fonların, faiz oranlarındaki ve döviz kurlarındaki de i ikliklere göre bir ülkeden
bir di erine kayması ucuz ve sıradan bir hal almı tır (Seyido lu, 1999b: 584-5). Ancak,
68
sıcak para akımlarının iddetli ve ani bir ekilde gerçekle ebilmesi, bu yabancı sermaye
akımlarının finansal krizlerin çıkmasında ve yayılmasında önemli bir rolünün
bulundu unun iddia edilmesine yol açmı tır. Bu ba lamda, krizlere neden oldu u iddia
edilen sıcak para akımlarının yönünü belirleyen en önemli faktörlerden birinin ülkede
uygulanan kur ve faiz politikası oldu u unutulmamalıdır. Çünkü, yüksek faiz ve sabit
kur politikası uygulanan bir ülkede ulusal paranın de erinin di er paralar kar ısında
sabit tutulaca ı (veya istikrarlı kalaca ı) garantisinin verilmesi ile kısa vadeli sermaye
giri lerini özendirilmektedir (Seyido lu, 1999b: 585).
1990 sonrası sabit kur sistemlerini uygulayan ülkeler incelendi inde (Meksika,
Brezilya, Asya ülkeleri vd.) belirli bir dönem ulusal paralarının iç ve dı de erinin
göreli bir istikrar kazandı ı gözlemlenmi tir. Bu ülkelerde sabit kurun nominal çapa ve
güvenirlilik etkisi enflasyon oranın dü mesine ve fiyat istikrarının sa lanmasına
yardımcı olmu tur. Aynı zamanda, sabit kurun mali disiplini zorunlu kılması bütçe
açıklarının kapanmasına neden olurken, kur belirsizli ini azaltması da ülkeye (belirli bir
dönem büyümeyi te vik eden) yabancı sermaye giri ini hızlandırdı ı söylenebilir.
Ancak, ilerleyen dönemde çe itli nedenlerle sabit kurun istikrar sa layıcı bu rolü tersine
dönerek, istikrar bozucu bir hal aldı ı gözlemlenmi tir. Sabit kur, ulusal paranın reel
olarak a ırı de erlenmesine, büyük cari açıkların olu masına, kısa vadeli dı borçların
a ırı artmasına, ekonomide yabancı para cinsinden varlık-yükümlülük uyu mazlı ı
(currency mismatch) vb. gibi sorunların çıkmasına neden olmu tur. Sabit kurun istikrar
bozucu bu yeni rolü ülkenin di er ekonomik, yapısal ve politik sorunlarıyla birle ince
ekonomide bir krizin olu ması ve/veya derinle mesi gündeme gelmi tir.
Gev ek sabit kur sistemlerinin istikrar sa layıcı rolünün sorgulanmasına 1990’lı
yıllarda Meksika (Tekila krizi-1994), Asya (1997), Rusya (1998), Brezilya (1999),
Türkiye (2000-2001) gibi ülkelerde ya anan finansal krizler neden olmu tur. Çünkü, bu
ülkelerin hepsinde bir tür gev ek sabit kur sistemi uygulanırken kriz ya anmı ve kriz
sonrası bu kur sistemleri terk edilmi tir (Bkz. Tablo 3.2). Bir çok iktisatçı tarafından söz
konusu krizlerde tek sorumlu olmasa da bu ülkelerde uygulanan gev ek sabit kur
sistemlerinin önemli bir rolünün bulundu u iddia edilmi tir (Edwards, 1997; Osakwe ve
69
Schembri, 1998; Mishkin, 1999; Fischer, 2001). Hatta bazı iktisatçılar daha da ileri
giderek, bu kur sistemlerinin her zaman finansal krizlere e ilimli ve sürdürülemez
oldu unu iddia etmi lerdir (Kazmer ve Konrad, 2001; Joint Economic Committee,
2002). Krizin tek sorumlusu tabi ki uygulanan kur rejimi de ildir. Ülkenin di er makro
ekonomik, yapısal ve politik sorunları da krizin olu masında önemli bir yere sahiptirler.
Ancak, burada çalı manın kapsamı gere i di er sorunlardan bahsedilmeden sadece
krizlerle kur sistemi ili kisine dikkat çekilmeye çalı ılacaktır.
Tablo 3.2 Kriz Öncesi ve Kriz Sonrası Uygulanan Kur Sistemleri
Kriz Öncesi Uygulanan Kur
Sistemi
Ülke
Kriz Sonrası Uygulanan Kur Sistemi *
Sürünen Parite Sistemi
Ba ımsız Dalgalanma (Aralık 1994)
Ulusal para fiili olarak dolara (resmi
olarak bir para sepetine)
Ba ımsız Dalgalanma (Temmuz 1997)
Tayland
sabitlenmi tir
Ulusal para fiili olarak (resmi olarak
bir bara sepetine sabitlenmi tir)
Ba ımsız Dalgalanma (Temmuz 1997), Di er
Malezya
geleneksel sabit kur sistemine (Eylül 1998).
± yüzde 1’lik bir dalgalama marjı
ile dolara sabitlenmi tir.
Sürünen Partie Sistemi (fiili olarak)
Ba ımsız Dalgalanma (A ustos 1997)
Endonezya
Önceden lan Edilen Sürünen Bant
Yönetimli Dalgalanma (Eylül 1998)
Rusya
Sistemi
Sürünen Parite Sistemi
Ba ımsız Dalgalanma (Ocak 1999)
Brezilya
Sürünen Parite Sistemi
Ba ımsız Dalgalanma ( ubat 2001)
Türkiye
Para Kurulu
Ba ımsız Dalgalanma
Arjantin
Kaynak: Berg ve di erleri, 2003: 20-5; Dabrowski, 2002: 38 ve çalı mada kullanılan di er kaynaklardan
yararlanılarak hazırlanmı tır.
* Parantez içindeki rakamlar ilgili kur sisteminin uygulanmaya ba landı ı tarihi göstermektedir.
Meksika
Son 10 yılda ya anan finansal krizler dikkate alındı ında, bu krizlerin
olu masında ve/veya derinle mesinde gev ek sabit kur sistemlerinin oynadı ı roller u
ekilde sıralanabilir:
(i) Sabit kur sisteminin uygulanması sonucunda ulusal paranın a ırı de erlenmesi
gündeme gelmektedir. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi, sabit kur taahhüdüne ve
yüksek faiz politikasına ba lı olarak ülkeye gelen yabancı sermayenin ulusal paraya
yarattı ı taleptir. kincisi ise, enflasyon oranın genellikle devalüasyon oranının üzerinde
kalmasıdır. A ırı de erli kur nedeniyle dı ticaret açı ı artmakta ve cari i lemler
dengesinde önemli bozulmalar görülmektedir.
70
(ii) Kurun sabit tutulaca ı yönündeki taahhüt, yurtiçindeki ekonomik aktörlere (aynı
zamanda yurt dı ındaki aktörlere de) örtük bir güvence sa layarak, yurt dı ından a ırı
(özellikle kısa vadeli) borçlanmayı (sermaye giri ini) te vik etmekte ve ekonomide bir
risk olu turmaktadır (Fischer, 2001: 7; Mishkin, 1999: 19; Osakwe ve Schembri, 1998:
35-6). Böyle bir yapı altında, ileride gerçekle ebilecek yüksek oranlı bir devalüasyon
ile ekonomide ciddi zararların olu ması büyük bir olasılıktır.
(iii) Cari açı ın finansmanı genellikle kısa vadeli dı borçlanmayla yapılmaktadır. Bu
ekildeki bir finansman, kısa vadeli borç yükünden kaynaklı riski daha da artırmaktadır.
(iv) Sabit kur taahhüdü kısa vadeli sermaye hareketlerinin ülkeye gelmesini te vik
etmekte fakat, ileriki bir dönemde ulusal paranın devalüe edilece i korkusuyla bu türden
fonların kitleler halinde ülkeyi terk etmeye ba laması, ülkede bir krizi tetikleyebilmekte
veya derinle tirebilmektedir.
(v) Spekülatif saldırı durumlarında merkez bankalarının kuru sabit tutmada ısrarlı
davranmaları (rezervlerde büyük oranlı kayıplara neden olacak kadar) ekonomide büyük
zararlara yol açarak krizi daha da derinle tirebilmektedir. Aynı zamanda Merkez
bankaları ulusal paraya gelen satı baskısını azaltmak için faiz oranlarını yükseltmekte
fakat, bu durumda da bankacılık sisteminde büyük zararlara olu abilmektedir (Osakwe
ve Schembri, 1998: 28-29).
Ülkenin di er sorunları (yapısal, politik, ekonomik vb.) yanında kısa vadeli
borçlardaki (a ırı) artı ın ve cari açı ın sürdürülemez oldu unun piyasalara tarafından
algılanması, kur üzerinde bir devalüasyon baskısı olu turmaktadır. Kısa vadeli sermaye,
belirli bir dönem sonunda ulusal paranın olası bir devalüasyonundan zarara u ramamak
için kitleler halinde ülkeyi terk etmeye ba lamakta ve piyasalarda ulusal paraya yönelik
yo un bir satı baskısı meydana gelmektedir. Ev sahibi ülkenin artan döviz talebini
kar ılayacak dı rezerve sahip olmaması veya IMF gibi kurulu lardan yeterli finansman
sa layamaması bir döviz krizine yol açmaktadır. Döviz piyasasında ba layan panik,
finans piyasalarına olan güveni sarsarak, yatırımcıların bankadaki mevduatlarını geri
71
çekmeleri ve ellerindeki menkul de erleri satmaya ba lamaları ile banka veya borsa
krizine dönü ebilmektedir. Bununla beraber, aynı baskıların kendi ülkelerinde de
ya anaca ı endi esi duyan di er ülkelerdeki yatırımcılarda benzer davranı içine girince
kriz ba ka ülkelere de yayılmı olmaktadır (Seyido lu, 1999b: 585-6).
1990’ların finansal krizlerinin ortak özellikleri olarak, gev ek sabit kur
sistemleri, hızlı finansal serbestle me, büyük oranlı sermaye giri leri (özellikle kısa
vadeli), yerel paranın reel olarak a ırı de erlenmesi, cari i lemler dengesinin bozulması,
kısa vadeli dı borçlardaki a ırı artı , zayıf bankacılık sistemi, uluslararası sermaye
piyasalarında ortaya çıkan spekülasyon ve bunu takip eden sürü psikolojisi sayılabilir
(Bustelo, 2000: 230; Feldstein, 2002: 4). Bunlara yurtiçi finans piyasalarındaki yetersiz
düzenleme ve denetimler de eklenebilir.
Kısacası, özellikle 1990’lı yıllar incelendi inde gev ek sabit kur sistemlerinin
ancak belirli bir dönem ekonomik istikrarın sa lanmasına katkıda bulunabildi i
söylenebilir. Çünkü, sabit kurun ilerleyen dönemlerde de devam ettirilmesi halinde,
ilgili kur sistemi ile elde edilen istikrarın sürdürülmesine ili kin bazı sorunların ortaya
çıkabilmektedir. Hatta bu kur sistemlerinin, ülkenin varolan di er sorunları ile
birle ince bir krize yol açarak veya varolan krizi derinle tirerek, ülke ekonomisinin daha
istikrarsız bir hale gelmesine yol açtı ı gözlemlenmi tir.
3.2.2 Seçilmi Ülkeler
2000 yılında Türkiye’nin istikrar arayı ına ve uygulanan döviz kuru sisteminin
bu arayı taki rolüne ı ık tutabilmek amacıyla yukarıda anlatılanlar çerçevesinde, 1990’lı
yıllarda benzer süreçleri ya ayan Meksika (1994 Krizi) ve Asya (1997 Krizi) ülkeleri bu
bölümde incelenecektir. Asya krizi incelenirken adı geçen krizden en çok etkilendi i
dü ülen Tayland, Endonezya, Malezya, Kore ve Filipinler dikkate alınacaktır. Bu
ülkeler a a ıda Asya-5 eklinde tanımlanacaktır.
72
Neden Meksika’nın seçildi i sorusuna verilecek yanıt 1990’lı yıllarda Meksika
ve Türkiye’nin benzer süreçleri ya amı ve krizlere girmi olmalarıdır. Bu benzerlikler
u ekilde sıralanabilir: (i) Meksika, Türkiye gibi 1990’lı yıllarda finans piyasalarını ve
sermaye hesabını serbestle tirmi fakat, bu alanda yeterli düzenlemeleri ve denetimleri
yapmamı tır. (ii) 1994 krizi öncesinde (2000 yılında Türkiye’nin uyguladı ına benzer)
döviz kuruna dayalı bir istikrar programını uygulamı ve bu program sonucunda bir kriz
ya amı tır. (iii) Bir çok iktisatçı tarafından bu krizde de sabit döviz kuru sisteminin
önemli bir rolünün bulundu u iddia edilmi tir.
Asya-5 ülkelerinin seçilme nedeni ise, fiyat istikrarını sa lama adına gev ek
sabit kur sistemlerini tercih etmi olmaları ve bu tercihleri nedeniyle (2000-2001
döneminde Türkiye’nin ya adı ına benzer geli meler sonucunda) krize girmi
olmalarıdır.
Burada krizlerin nedenleri ve sonuçları hakkında bazı genellemeler yapmak
yararlı olmakla birlikte, ülkelere özgü farklılıkların da göz ardı edilmemesi
gerekmektedir. Bu bölümde 1990’larda gev ek sabit kur sistemlerinin nasıl sonuçlar
verdi i, seçilen ülke örneklerindeki pratik uygulamalara bakılarak yorumlanmaya
çalı ılacaktır. Böylece, ülke deneyimlerinden faydalanarak çıkarılacak sonuçlar, takip
eden bölümde Türkiye’nin incelemesi için bize yol gösterici olacaktır.
3.2.3 Meksika Krizi
Meksika, uzun yıllar kronik enflasyonla ya ayan ve çok sayıda istikrar programı
uygulamak zorunda kalan bir Latin Amerika ülkesidir. Yukarıda adı geçen ülke, Aralık
1987’de ba arılı sayılabilecek heteredoks özellikler ta ıyan döviz kuruna dayalı bir
istikrar
programı
uygulamasından
sonra
1989-1994
döneminde
istikrarı
sa layabilmi tir. Ancak, istikrarın nispeten sa landı ı böyle bir ortamda ya anan krizle
(1994) tüm makro dengeler yeniden bozulmu tur. 1994’de
ya anan
kriz
önceki
krizlerden bir farklılık göstermekteydi. Önceki dönemlerin aksine bu dönemde ülkenin
73
yüksek bütçe açıkları ve yüksek enflasyon gibi sorunları yoktu. Kriz, nispeten makro
ekonomik istikrarın sa landı ı bir ortamda çıkmı tı.
stikrar programının uygulamaya ba landı ı yıl olan 1987 öncesi Meksika
ekonomisi incelendi inde a a ıdaki geli meler dikkati çekmektedir: Finans piyasaları
üzerindeki kısıtlamalar kaldırılarak, finansal serbestle me çabaları ba lamı tır. Petrol
gelirlerine önemli oranda ba ımlılı ı bulunan Meksika ekonomisi, 1986 yılında petrol
fiyatlarının a ırı dü mesinden olumsuz etkilenmi ve yüzde 3,8 oranında bir küçülme
ya amı tır (Bkz. Tablo 3.3). Bunun sonucunda Meksika hükümeti, enflasyonu dü ürme
ve büyüme (1982 yılında ba layan istikrar programının hedefleri) gibi önceliklerini
ödemeler dengesinin sa lanması hedefine kaydırmı tır.
Tablo 3.3 Meksika’nın Temel Makro Ekonomik Göstergeleri
Yıl
Enflasyon
(TÜFE) (%)
Büyüme (%)
Bütçe Açı ı /
GSY H (%)
Cari Açık /
GSY H (%)
65,6
3,6
-7,2
2,4
1984
57,7
2,6
-7,5
0,4
1985
86,2
-3,8
-13,1
-1,0
1986
131,8
1,9
-14,2
3,0
1987
114,2
1,2
-9,4
-1,3
1988
20,0
4,2
-4,9
-2,6
1989
26,7
5,0
-2,7
-2,8
1990
22,7
4,2
3,2
-4,7
1991
15,5
3,6
4,5
-6,7
1992
9,8
2,0
0,5
-5,8
1993
7,0
4,4
-0,02
-7,0
1994
35,0
-6,2
-0,5
-0,6
1995
34,4
5,2
-0,2
-0,8
1996
20,6
6,8
-1,0
-1,9
1997
15,9
5,0
-1,4
-3,8
1998
16,6
3,6
-1,6
-2,9
1999
9,5
6,6
-1,3
-3,1
2000
6,4
-0,2
-0,7
-2,9
2001
5,0
0,7
-1,8
-2,2
2002
Kaynak: WDI Online Veri Tabanı; IFS Online Veri Tabanı (11-10-2003).
Dı Ticaret
Dengesi /
GSY H (%)
7,5
4,6
3,9
6,3
1,4
0,2
-0,3
-2,3
-4,4
-3,3
-4,4
2,5
2,0
0,2
-1,9
-1,2
-1,4
-1,6
-1,2
Döviz
Rezervi
(Milyar $)
7,3
4,9
5,6
12,0
5,2
6,3
9,8
17,0
18,0
25,0
6,3
16,0
19,0
29,0
32,0
32,0
36,0
45,0
51,0
1986 yılında yapılan yüksek oranlı devalüasyon sonucunda bir yıl sonra
enflasyon yüzde 131,8’e çıkmı tır (Bkz. Tablo 3.3). Sürekli kronik enflasyon ile
mücadele eden Meksika, bundan önce sadece 1983 yılında üç haneli enflasyon
74
rakamıyla kar ı kar ıya kalmı tı. Enflasyonun 3 haneleri rakamlara ula masının
ardından 1987 yılının Aralık ayında yeni bir istikrar programı uygulamaya konulmu tur.
Enflasyonun atalet kazanmı olması, bu sorunla mücadele için döviz kuruna
dayalı (yarı) heteredoks bir programın tercih edilmesine neden olmu tur. Meksika’nın
döviz kuru sitemi tercihi ba langıçta (2000 yılında Türkiye’nin tercihi gibi) sürünen
parite sistemi eklinde olmu tur. Ancak, 1988-1994 döneminde Meksika döviz kuru
sisteminde birkaç kez (tam sabit kur, önceden ilan edilen sürünen parite veya kur bandı
gibi) de i iklik yapmı tır (Edwards, 1997: 8).
Programda heteredoks politikalara sıkı para ve maliye politikaları e lik etmi tir.
Enflasyonist beklentileri kırmak amacıyla temel fiyatlar kontrol edilmi tir. Hükümet,
i çi ve i veren kesimleri ile anla arak, ücret, fiyat ve döviz kurunu dondurmu tur.
Programın ba ında döviz rezervinin elveri li olu u, reel ücretlerin ve kurun sabit
tutulması, enflasyonun dü ürülmesinde etkili olmu tur. Söz konusu istikrar programı,
sıkı para ve maliye politikaları ile fiyat-ücret kontrollerinin yanı sıra yapısal reformlar
da içermekteydi. Bu yapısal reformlarla ticaretin serbestle tirilmesi hızlandırılmı ,
özelle tirme programı ile kamu sektörünün finansal dengelerinin güçlendirilmesi
amaçlanmı ve ekonomik faaliyetlerin canlandırılmasına önem verilmi tir (Bahçeci,
1997: 49- 50).
1989-1993 dönemi incelendi inde Meksika ekonomisinde yılda ortalama
yüzde 3,8’lik bir büyüme gerçekle mi , enflasyon oranı tek haneli rakamlara inmi ve
bütçe fazlası verilmi tir (Bkz. Tablo 3.3). Görece istikrarlı bu yapı, finansal
serbestle me ve sabit kur taahhüdüyle birle ince o güne kadar görülmemi miktarda bir
yabancı sermayenin Meksika’ya gelmesine yol açmı tır.18 1993 yılında Meksika’ya
18
Bir ülkeye gelen yabancı sermaye, do rudan yabancı sermaye yatırımları, portföy yatırımları ve di er
yatırımlar olmak üzere üç ba lık altında incelenmektedir. Do rudan yabancı sermaye yatırımı,
yabancıların bir ba ka ülkede üretimde bulunmak üzere fabrika, bina, üretim tesisi kurmak ya da mevcut
tesisleri satın alması eklinde yapılan yatırımlardır (Seyido lu, 1999b: 487). Portföy yatırımı, yurt
içindeki yerle iklerin yurt dı ındaki yerle iklerden borç alması veya yurtiçindeki yerle ikleri yurt
dı ındaki yerle iklere borç vermesidir. Sermaye hareketinin, portföy yatırımları içinde
de erlendirilebilmesi için sermaye piyasası araçları kar ılı ında yapılması ve bir yıldan uzun vadeli
75
giri yapan yabancı sermaye miktarı GSY H’nın yakla ık yüzde 10’nuna ula mı tır.
Yabancı sermaye yatırımları özellikle portföy yatırımları eklinde olmu tur. Portföy
yatırımlarının GSY H’ya oranı 1989 yılında yüzde 0,2 iken, bu oran 1993’de yüzde
7,2’ye çıkmı tır (Bkz. Grafik 3.1). Sermaye hareketlerinin bu kompozisyonu ilgili
dönemde Meksika ekonomisinde bir kırılganlı i aret etmektedir.
8
6
4
%
2
0
-2
-4
1985 1986 1987 1988 1989 1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998
Do rudan Yab. Ser. Yatırımı / GSY H (%)
1.1
1.6
0.8
1.1
1.2
1
1.5
1.2
1.1
2.6
3.3
2.8
3.2
2.8
Portföy Yatırımları / GSY H (%)
-0.3
-0.4
-0.7
0.5
0.2
1.3
4
5
7.2
1.9
-3.4
1.1
1.5
-0.04
Di er Yatırımlar / GSY H (%)
-0.3 -0.03
1.1
-3.1
-0.4
4.3
2.8
-0.3
1
0.5
-1
-0.6
0.04 0.01
Kaynak: WDI Online Veri Tabanı; IFS Online Veri Tabanı (11-10-2003)
Grafik 3.1 Meksika’nın Sermaye Hareketleri (GSY H’nın Yüzdesi Olarak,%)
Döviz kuruna dayalı istikrar programının ilk sonuçları fiyat istikrarının
sa lanması, büyümenin gerçekle tirilmesi ve bütçe açı ının azaltılması anlamında
ba arılı ve ümit verici olmu tur. Bu açıdan bakıldı ında sabit kurun (nominal çapa
olarak) 1989-1993 döneminde kendisinden beklenen istikrar sa layıcı fonksiyonu
yerine getirdi i söylenebilir.
Ancak, sabit kurun bu dönemde bir taraftan istikrarı sa larken, di er taraftan da
ba ka dengeleri bozarak ekonomide bir istikrarsızlık için zemin hazırladı ını söylemek
yanlı olmayacaktır. Sabit kur sistemi altında ülkeye gelen yabancı sermaye akımı,
olması gerekmektedir. Di er sermaye hareketleri ise, portföy hareketleri içinde takip edilmeyen sermaye
piyasası araçları dı ındaki uzun (banka ve sendikasyon kredisi gibi) ve kısa vadeli borçlanmaları
kapsamaktadır (E ilmez ve Kumcu, 2003: 224).
76
Peso’nun reel olarak a ırı de erlenmesine yol açmı tır. 1992-1994 döneminde Peso reel
olarak yüzde 13,1 de erlenmi tir (Bustelo, 2000: 236). 1988-1994 dönemi dikkate
alındı ında bu oranın yüzde 30’un üzerinde oldu u iddia edilmektedir (Edwards, 1997:
18). Ulusal paranın reel olarak a ırı de erlenmesi, ticaretin serbestle tirilmesi ve
tarifelerin dü ürülmesi, ithalatın artmasına ve ihracatın yava lamasına neden olmu tur.
Tablo 3.4’e göre cari açık/GSY H oranı 1988’de yüzde 1,3 iken 1993’de yüzde 5,8’e
çıkmı tır. Cari açı ın bu derece yüksek oranlara ula ması sabit kur sisteminin
sürdürülmesi yönündeki tereddütleri artırmı tır.
Tablo 3.4 Meksika’nın Finansal Kırılganlı ına li kin Bazı Göstergeler
Cari Denge /
Kısa Vadeli Dı
M2 / Döviz
GSY H*
Borç / Döviz
Rezervi (%)
(%)
Rezervi (%)
0,4
96,0
8,0
1985
-1,1
88,4
5,0
1986
3,0
42,4
2,6
1987
-1,3
124,5
2,7
1988
-2,6
128,5
5,3
1989
-2,8
157,4
5,6
1990
-4,7
121,1
4,4
1991
-6,7
128,0
5,0
1992
143,3
4,3
-5,8
1993
-7,0
610,5
18,7
1994
-0,6
218,9
4,9
1995
-0,8
152,8
4,5
1996
-1,9
96,6
3,9
1997
-3,8
82,6
3,6
1998
Kaynak: WDI Online Veri Tabanı; IFS Online Veri Tabanı (11-10-2003).
* Negatif i aretler (-) cari açı ı, pozitif i aretler (+) cari fazlayı göstermektedir.
Yıl
Döviz Rezervi
(Milyar $)
4,9
5,6
12,0
5,2
6,3
9,8
17,0
18,0
25,0
6,3
16,0
19,0
29,0
32,0
Sabit döviz kuru, kur riskini azaltarak yurt dı ından borçlanmayı te vik etmi ve
özellikle de kısa vadeli dı borçlarda önemli bir artı a yol açmı tır. Kısa vadeli dı
borç/döviz rezervi oranı 1988’de yüzde 124,5 iken, bu oran 1993’de yüzde 143,5 ’e
kadar çıkmı tır (Bkz. Tablo 3.4). Söz konusu dönemde döviz rezervlerinde de yakla ık
5 katlık bir atı
olmasına kar ın kısa vadeli dı
borçlardaki artı
daha fazla
gerçekle erek, kısa vadeli dı borç / döviz rezervi oranının artmasına yol açmı ve
ekonomide önemli bir risk olu turmu tur. Cari açı ın kısa vadeli dı borçla finanse
77
edilmesi ekonomide riskleri daha da artırarak, krize do ru gidi i hızlandırmı tır (IMF,
1998: 82).
Bu dönemde hükümet iç piyasaya yönelik olarak dolar cinsinden bono
(Tesebono) ihraç etmi tir. Buna ilaveten peso cinsinden bonolar dolar cinsinden
bonolarla de i tirilmi tir. Nisan-Kasım 1994 döneminde Tesobonoların iç borç stoku
içindeki payı yüzde 50’ye ula mı tır (Bahçeci, 1997: 53). Aynı zamanda, yurtiçi finans
piyasaları üzerindeki düzenlemelerin ve kontrollerin yetersiz olması, özel kesimde de
önemli bir açık pozisyon olu masına neden olmu tur.
1994 yılına gelindi inde pesonun reel olarak de erlenmi , büyümenin
yava lamı
ve cari açı ın hızla artmı
olması, uluslararası finans çevrelerinde
Meksika’nın ekonomik zorluklarla kar ı kar ıya oldu unu izlenimini yaratmı tır.
Ülkeden sermaye çıkı larının ba lamasıyla rezervler azalmaya ba lamı , devalüasyon
beklentileri ve tartı maları devam ederken yapılan dü ük oranlı bir devalüasyon ile
ekonomik ortam daha da gerginle mi tir. Belirsizli in artmasıyla dolara endeksli
Tesobono sahipleri hükümetin borcunu ödeyemeyece i dü üncesiyle ellerindeki
bonoları satmaya ba lamı lardır. 20 Aralık 1994 tarihinde hükümet, pesonun
dalgalanma bandını yüzde 15 oranında geni letme kararı almı tır. Ancak, peso
beklenenden daha fazla de er kaybetmi ve uluslararası rezervler iki gün içinde yakla ık
5 milyar dolar azalmı tır. Devalüasyonla birlikte dolar cinsinden iç borç stokunun
artması Tesobono’ların
hızla nakde çevrilmesi, hükümetin bir anda likiditesiz
kalmasına neden olmu tur. Ya anan kaos ortamında büyük rezerv kayıplarından sonra,
22 Aralık’ta hükümet pesoyu dalgalanmaya bıraktı ını açıklamı tır. 20 Aralık 1994 ile
15 Ocak 1995 tarihleri arasında peso yakla ık yüzde 40 oranında de er yitirmi tir.
Meksika finans sistemi içindeki bankalar, açık pozisyonlarının olması nedeniyle ödeme
zorlu una girmi lerdir. Devalüasyon ve kurun sabit bırakılması sonucu Meksika
bankalarının bir kısmı zarara u ramı tır (Bahçeci, 1997: 54). Döviz rezervlerinin
yakla ık yüzde 75’i kaybedilmi tir. 1995 yılında büyük miktarda portföy yatırımı ülkeyi
terk etmi tir. Kriz ancak 31 Ocak 1995 tarihinde ABD’nin ve IMF’nin
yardım
programını açıklamasıyla çözülebilmi tir.
78
Özetle, sabit kur sistemine dayanan istikrar arayı ı ba langıçta Meksika
ekonomisinde göreli bir istikrar sa lamı olsa da, sabit kura (ve aynı zamanda finansal
serbestle meye) ba lı olarak makro de i kenlerde meydana gelen geli meler bu
istikrarın sürdürülmesini zora sokmu tur. Hatta krize yol açarak, daha büyük bir
istikrarsızlı ın olu masına neden olmu tur. Krizin bir yıl sonrasında ekonomide
yüzde 6,2’lik bir küçülme ya anmı , enflasyon yüzde 35’e çıkmı ve cari açık / GSY H
oranı yüzde 0,06’e dü mü tür. Ülkeden önemli oranda sermaye çıkı ı olmu tur. Tüm
bu geli melerin ardından Meksika’nın kur rejimi tercihi ise ba ımsız dalgalanma
eklinde de i mi tir.
3.2.4 Asya Krizi
1994’de Meksika kriziyle ba layan kur sistemi tercihi tartı ması 1997 yılında
Asya’da ya anan krizle birlikte iyice hız kazanmı tır. Bir çok iktisatçı tarafından gev ek
sabit kur sistemlerinin (sürünen parite, sürünen bant sistemi vb.) Asya krizinde de
önemli bir rol oynadı ı iddia edilmi ve kriz sonrasında bu ülkeler tarafından sabit kur
sistemleri terk edilerek, dalgalı kur sistemlerine geçilmi tir.
Asya ülkelerinin 1990’lar öncesinde de uzun yıllar kur sistemi tercihi sabit kur
sistemleri yönünde olmu tur. Bu durumda neden 1997 yılında ya anan krizde sabit kur
sistemlerinin özel bir rolü oldu u iddia edilmi tir? Bunun en önemli nedeni, söz konusu
dönemin daha önceki dönemlerden farklı bir özelli inin olmasıdır. 1990’lar bir çok
ülkede oldu u gibi Asya’da da hızlı bir finansal serbestle menin ya andı ı ve aynı
zamanda yurtiçi finans piyasalarında (özellikle 1997 yılına kadar) yeterli düzenleme ve
denetimlerin yapılmadı ı bir dönemdir ( Corsetti, Pesenti, ve Roubini, 1998: 3-4). Daha
önce de belirtildi i gibi böyle bir ortamda sabit kur tercihiyle istikrarın sa lanması ve
bunun uzun vadede sürdürülebilir olması bazı üpheleri de beraberinde getirmektedir.
Asya ülkeleri 1990’ların ba larından itibaren hızlı bir
ekilde finansal
serbestle me sürecine girmi lerdir. Yurtiçi finans piyasalarının serbestle mesi
anlamında finans piyasalarına giri engelleri kaldırılarak, eski ve yeni firmalara daha
79
fazla borçlanma ve kredi açma imkanı tanınmı , irketlerin borçlanmaları üzerindeki
sınırlamalar kaldırılmı , faiz oranları ve krediler üzerindeki kısıtlamalar gev etilmi tir.
Sermaye hesabının serbestle tirilmesi anlamında da yurt dı ından borçlanma üzerindeki
sınırlamaların neredeyse tamamı kaldırılmı tır (Bustelo, 2000: 238).
Asya’da uygulanan finansal serbestle tirme politikası, (yüksek büyüme
oranlarını te vik edebilmek için) finansal kurumlara ve yerli firmalara büyük miktarda
dü ük maliyetli fon sa lama amacıyla tutarlı bir politika olarak dü ünülmü tür. Aynı
amaç kendini döviz kuru sisteminin tercihinde de göstermi tir. Asya ülkeleri gev ek
sabit kur sistemlerinden birini tercihi ederek, döviz kurlarına istikrar kazandırmayı, kur
riskini dü ürmeyi ve dolayısıyla dı borçlanmada risk primini azaltmayı amaçlamı tır.
Bu ba lamda dü ünüldü ünde, Asya ülkelerinin 1997 yılı öncesinde gev ek sabit kur
sistemlerini tercih etmi olmalarının altında yatan iki temel neden oldu u söylenebilir.
Birinci neden, fiyat istikrarını sa lamaktır. kincisi ise, yurt dı ından daha dü ük
maliyetli banka kredisi elde edebilmek ve portföy yatırımları ile do rudan yabancı
sermaye yatırımlarını çekebilmektir (Corsetti, Pesenti, ve Roubini, 1998: 4; French and
Jappanesse Staff, 2001: 1).
Finansal serbestle me çabaları Asya’ya önemli miktarda yabancı sermayenin
akmasına neden olmu tur. Asya ülkeleri sermaye giri lerinin de katkısıyla 1990’lı
yıllarda hızlı bir iktisadi geli me göstermi lerdir. Ancak, bu ülkeler 1997 yılında
(beklenmedik bir anda) bir finansal krizle kar ı kar ıya kalmı lardır. Asya-5 ülkelerinin
(Tayland, Endonezya, Malezya, Kore ve Filipinler) kriz öncesi dönemi incelendi inde
önemli sayılabilecek makro ekonomik dengesizliklere rastlanmamı tır. Hatta
IMF,
Dünya Bankası, Asya Kalkınma Bankası (Asian Development Bank) ve uluslararası
kredi kurulu ları bile kriz öncesinde ne bir kriz belirtisine nede herhangi bir makro
ekonomik dengesizli in varlı ına i aret edebilmi lerdir.
80
Tablo 3.5 Asya Ülkelerinin Temel Makro Ekonomik Göstergeleri
EKONOM K GÖSTERGELER
TAYLAND
Enflasyon (TÜFE) (%)
Büyüme (%)
Bütçe Açı ı / GSY H (%)
sizlik Oranı (%)
Döviz Rezervi (Milyar $)
Cari Denge / GSY H (%) *
Dı Ticaret Dengesi / GSY H (%)
ENDONEZYA
Enflasyon (TÜFE) (%)
Büyüme (%)
Bütçe Açı ı / GSY H (%)
sizlik oranı (%)
Döviz Rezervi (Milyar $)
Cari Denge / GSY H (%) *
Dı Ticaret Dengesi / GSY H (%)
MALEZYA
Enflasyon (TÜFE) (%)
Büyüme (%)
Bütçe Açı ı / GSY H (%)
sizlik Oranı (%)
Döviz Rezervi (Milyar $)
Cari Denge / GSY H (%) *
Dı Ticaret Dengesi / GSY H (%)
KORE
Enflasyon (TÜFE) (%)
Büyüme (%)
Bütçe Açı ı / GSY H (%)
sizlik Oranı (%)
Döviz Rezervi (Milyar $)
Cari Denge / GSY H (%) *
Dı Ticaret Dengesi / GSY H (%)
F L P NLER
Enflasyon (TÜFE) (%)
Büyüme (%)
Bütçe Açı ı / GSY H (%)
sizlik Oranı (%)
Döviz Rezervi (Milyar $)
Cari Denge / GSY H (%) *
Dı Ticaret Dengesi / GSY H (%)
1990 1991
1992 1993 1994
1995 1996 1997
1998 1999
2000 2001
5,9
11,2
4,9
2,2
13,3
-8,5
-7,9
5,7
8,6
4,0
2,7
17,5
-7,7
-6,1
4,0
8,0
2,5
1,4
20,3
-5,7
-3,7
3,4
8,3
1,8
1,5
24,5
-5,1
-3,4
5,0
9,0
2,8
1,3
29,3
-5,6
-2,6
5,8
9,2
3,2
1,1
36
-8,0
-4,7
5,8
5,9
0,9
1,1
37,7
-8,0
-5,2
5,6
-1,3
-0,3
0,9
26,2
-2,2
1,1
8,0
-11,0
-2,8
3,4
28,8
12,3
14,0
0,3
4,4
-3,3
3,0
34,0
10,2
11,5
1,5
4,6
-2,2
2,4
32,0
7,7
9,7
1,7
1,9
-2,4
3,3
32,3
5,4
7,4
7,8
9,0
0,4
2,6
7,4
-2,6
5,1
9,4
9,0
0,4
2,7
9,2
-3,3
4,1
7,5
7,2
-0,4
2,8
10,4
-2,0
6,0
9,7
7,3
0,6
2,8
11,2
-1,3
5,7
8,5
7,5
0,9
4,7
12,1
-1,6
4,9
9,4
8,4
2,2
…
13,7
-3,2
3,6
8,0
7,6
1,2
4,2
18,2
-3,4
2,9
6,7
4,7
-0,7
4,8
16,5
-2,3
5,1
57,6
-13
-2,9
5,8
22,7
4,3
21,2
20,3
0,8
-1,1
6,8
26,4
4,1
16,2
4,5
4,9
...
6,4
28,5
5,3
18,3
12,0
3,4
-1,2
8,8
27,2
4,9
17,7
2,6
9,0
-2,9
5,1
9,7
-2,0
5,71
4,4
9,5
-2,0
4,3
10,8
-8,5
0,8
4,8
8,9
-0,8
3,7
17,2
-3,7
5,3
3,5
9,9
0,2
3,0
27,2
-4,5
4,5
3,7
9,2
2,3
2,9
25,4
-6,1
2,1
3,5
9,8
0,8
2,8
23,7
-9,7
-0,1
3,5
10,0
0,7
2,5
27,0
-4,4
3,8
2,7
7,3
2,4
2,5
20,7
-5,9
3,5
5,3
-7,4
-1,8
3,2
25,5
13,2
24,3
2,7
6,1
-3,2
3,4
30,5
15,9
28,6
1,5
8,3
...
3,1
29,5
9,4
23,1
1,4
0,4
...
3,6
30,4
8,3
20,9
8,6
9,0
-0,7
2,4
14,7
-0,8
-1,0
9,3
9,2
-1,6
2,3
13,7
-2,8
-2,3
6,3
5,4
-0,5
2,4
17,1
-1,3
-0,6
4,8
5,5
0,6
2,8
20,2
0,3
0,7
6,2
8,3
0,3
2,4
25,6
-1,0
-0,7
4,4
8,9
0,3
2,0
32,6
-1,7
-0,9
5
6,8
0,1
2,0
34
-4,4
-2,9
4,4
5,0
-1,3
2,6
20,3
-1,7
-0,7
7,5
-6,7
...
6,8
51,9
12,7
13,1
0,8
10,9
...
6,2
73,9
6,0
7,0
2,2
4
9,3
3,1
...
...
4,1
3,8
96,1 102,7
2,7
1,9
3,7
3,2
13,2
3,0
-3,5
8,1
0,9
-6,0
-9,1
18,5
-0,6
-2,1
9,0
3,2
-2,3
-7,1
8,6
6,9
8,4
0,3
2,1
4,4
-1,2
-1,5
1,1
8,6
8,9
8,4
4,4
4,6
6,0
-1,9
-5,5
-4,6
-8,9 -11,4 -12,2
8,0
9,0
5,9
9,7
4,7
5,8
5,2
-0,6
0,6
0,3
0,1
-1,9
8,4
7,4
7,9
10,0
6,3 10,0
7,2
9,2
-2,7
-4,8
-5,3
2,4
-12,1 -13,7 -13,5 -0,04
6,7
3,4
-3,8
9,6
13,2
10,4
6,5
4,4
6,1
4,4
3,2
-4,1
-4,0
11,1 11,1
13,0 13,4
11,3
5,8
5,1 -1,04
Kaynak: WDI Online Veri Tabanı; IFS Online Veri Tabanı (11-10-2003).
* Negatif i aretler (-) cari açı ı, pozitif i aretler (+) cari fazlayı göstermektedir.
Yukarıdaki tablo incelendi inde Asya-5 ülkeleri (Tayland, Endonezya, Malezya,
Kore ve Filipinler) hakkında 1990-1996 dönemine ait yukarıdaki dü ünceyi destekleyen
u tespitleri yapmak mümkündür. Asya-5 ülkeleri söz konusu dönemde yüksek büyüme
oranlarını (ortalama yakla ık yüzde 9) yakalamı lardır. Dönemin ba ında bütçe açı ı
olan ülkeler (Malezya, Kore ve Filipinler) 1993-1994 sonrasında di er ülkeler gibi
81
(Tayland, Endonezya) bütçe fazlası vermeye ba lamı lardır. Tüm bu ülkelerde söz
konusu yıllar arasında enflasyon, tek haneli rakamlarda seyretmi tir. Endonezya ve
Filipinlerde enflasyon yakla ık ortalama yüzde 8,5-yüzde 9,5 arasında gerçekle irken
Tayland, Malezya ve Kore’de bu oran ortalama yüzde 3,5-yüzde 5,5 arasında
gerçekle mi tir.
sizlik oranları da Filipinler dı ında di er ülkelerde dü ük oranlarda
seyretmi tir. Tüm bu göstergeler dikkate alındı ında ilgili dönemde Asya-5 ülkelerinde
herhangi bir makro ekonomik problem yok gibi gözükmektedir.
Asıl sorun ise, o güne kadar fazla dikkate alınmayan cari açık / GSY H oranı,
kısa vadeli borç / döviz rezervi oranı, M2 / döviz rezervi oranı ve artan portföy
yatırımlarının olu turdu u riskle kendini göstermekteydi. Bu riski yaratan unsurların
ba ında 1990’larda ya anan düzensiz finansal serbestle me ve buna e lik eden sabit kur
tercihinin geldi i söylenebilir.
Asya ülkelerinin finans piyasaları üzerindeki kısıtlamaları kaldırılmı olması,
yurtiçi faiz oranlarının yurtdı ı faiz oranlarından yüksek olması, sabit bir kur
taahhüdünün varlı ı bu ülkelere büyük çaplı sermaye giri lerine neden olurken, aynı
zamanda da ekonomide kırılganlı ın ve risklerin artmasına yol açmı tır. Finansal
kurumlar ve bankalar yurt dı ından özellikle kısa vadeli olarak a ırı borçlanmı ve
yüksek faiz getirisinden yararlanabilmek için bu fonlarla yurtiçinde yerel para cinsinden
uzun vadeli yatırımlar yapmı lardır. Bu durum Asya-5 ülkelerinin finansal kesiminde
bir varlık-yükümlülük uyu mazlı ı (currency mismatch) ile vade uyu mazlı ı (maturity
mismatch) sorunu yaratarak, ekonominin kırılganlı ını artırmı tır (Bustelo, 2000: 238).
A a ıdaki grafik incelendi inde 1990 ile 1996 yılları arasında Asya-5
ülkelerinde önemli oranda yabancı sermaye giri leri gözlemlenmektedir. En fazla
sermaye giri i daha çok banka ve sendikasyon kredilerini de içinde barındıran di er
yabancı sermaye yatırımlarında eklinde olurken, ikinci olarak da portföy yatırımları
eklinde olmu tur. 1996’da Asya-5 ülkelerine giri yapan portföy (yüzde 3,1) ve di er
yabancı sermaye yatırımlarının (yüzde 3,9) toplamı, bölge ülkelerinin toplam
82
GSY H’larının yüzde 7’sine ula mı tır. Yabancı sermayenin bu kompozisyonu ve
ula tı ı miktar Asya ekonomilerinin kırılganlı ını artırmı tır.
6
4
2
%
0
-2
-4
-6
-8
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
Do rudan Yab. Ser. Yatırımları /
GSY H (%)
1.3
1.5
1.5
1.4
1.2
1.4
1.6
1.8
2.5
2.2
1.5
Pörtfolyo Yatırımları / GSY H (%)
0.04
0.5
0.8
2.5
1.7
2.4
3.1
1.5
-0.1
1.6
1
Di er Yatırımlar / GSY H (%)
3.2
3.8
3.2
2.3
2.7
4.8
3.9
-2.1
-6.1
-0.9
-0.4
Kaynak: WDI Online Veri Tabanı; IFS Online Veri Tabanı (11-10-2003).
Grafik 3.2 Asya-5 Ülkelerinin Toplam Sermaye Hareketlerinin Toplam GSY H’ya
Oranı
Ekonomide her eyin yolunda gitti i dü ünülen bir ortamda Tayland Bahtı’nın
devalüe edilmesiyle (Temmuz 1997) kriz patlak vermi tir. Bahtın devalüasyonunun
ardından Asya ülkelerinden sermaye çıkı ı hızlanmı tır. Bahtın devalüasyonunu di er
ülke paraları da takip etmi tir. Bölgede kriz unsurları birbirini besler bir durum almı tır.
Yabancı fonların panik halinde bu ülkeleri terk etmesi, kurların de erini dü ürmü ,
dü en kurlar fon çıkı ını daha da hızlandırmı tır (Parasız, 2001: 296-7). Krizin ardından
Mishkin (1999), Fischer (2001), Osakwe ve Schembri (1998) gibi bazı iktisatçılar krizin
olu masında Asya-5 ülkelerinde uygulanan sabit kur sistemlerinin bir rolünün oldu u
iddia etmi lerdir.
Kenen (2001) gev ek sabit kur sistemlerinin Asya krizinde oynadı ı role ili kin
görü leri 5 madde altında toplamı tır:
83
(i) Ulusala Paraların Reel Olarak
A ırı De erlenmesi: Asya ülkeleri kriz
öncesi, paralarını Amerikan doları’na sabitlemi lerdir. Özellikle 1995-1997 yılları
arasında yen/dolar paritesinde meydana gelen önemli dalgalanmalar Japon yen’i
kar ısında Amerikan doları’nın ve dolayısıyla Asya ülkelerinin paralarının reel olarak
de erlenmesine neden olmu tur. Ulusal paraların reel olarak de erlenmesi bu ülkelerin
ihracatını zora sokmu tur (Kenen, 2001: 39). Söz konusu dönemde ulusal paraların reel
olarak de erlenmesinde iki nedenden daha bahsedilebilir. Bunlardan ilki, Asya-5
ülkelerinin ilgili dönemde enflasyon oranlarının ana ticaret orta ı ülkelerin enflasyon
oranlarının üstünde kalmasıdır. kincisi ise, dü ük kur riski ve yüksek faiz oranları
sonucu ülkeye giren büyük sermaye akımlarıdır.
Tablo 3.6 Asya Ülkelerinde Cari Dengenin GSY H’ya Oranı (%)
Yıl
Tayland
Endonezya
Malezya
Kore
-8,5
-2,6
-2,0
-0,8
1990
-7,7
-3,3
-8,5
-2,8
1991
-5,7
-2,0
-3,7
-1,3
1992
-5,0
-1,3
-4,5
0,3
1993
-5,6
-1,6
-6,0
-1,0
1994
-8,0
-3,1
-9,7
-1,7
1995
-8,0
-3,4
-4,4
-4,4
1996
-2,1
-2,3
-5,9
-1,7
1997
12,3
4,3
13,2
12,7
1998
4,1
15,9
6,0
10,2
1999
7,7
5,3
9,4
2,7
2000
5,4
4,9
8,3
1,9
2001
Kaynak: WDI Online Veri Tabanı (10-11-2003).
Not: Negatif i aretler (-) cari açı ı, pozitif i aretler (+) cari fazlayı göstermektedir.
Filipinler
-6,1
-2,3
1,9
-5,4
-4,6
-2,7
-4,8
-5,2
2,4
10,3
11,4
5,8
Kriz öncesi iki yıl dikkate alındı ında bölge ülkelerinin ulusal paraları
Filipinler’de yüzde 17,7; Tayland’da
yüzde 15,5; Malezya’da yüzde 12,8;
Endonezya’da yüzde 12,1; ve Kore’de yüzde 4,4 oranında reel olarak de er kazanmı tır
(Bustelo, 2000: 236). Ulusal paraların reel olarak a ırı de erlenmesi bu dönemde büyük
cari açıkların olu masına neden olmu tur. Asya krizinin ya andı ı yıl olan 1997 yılına
kadar cari açık/GSY H oranı incelendi inde 1990’lı yıllar bölge ülkelerinin yüksek cari
açıklarla kar ı kar ıya oldukları yıllar olmu tur. Tablo 3.6’ya göre, kriz öncesi yılda cari
açık/GSY H oranı Endonezya hariç di er ülkelerde yüzde 4’ü a mı tır. Sabit kur altında
84
bu derece yüksek bir cari açık, bir finansal krizin hazırlayıcısı olarak kabul
edilmektedir.
(ii) Dı Borçlarda A ırı Artı : Asya ülkelerindeki bankalar ve firmalar sabit kur
taahhüdünü yabancı para cinsinden borçlanma için (kur riskine kar ı korumasız bir
ekilde) bir davet olarak algılamı lardır. Döviz kurun sabitlenmesiyle kur riskinin
ortadan kalktı ına yönelik örtük bir güvence, yurt dı ından borçlanmada önemli bir
artı ın gerçekle mesine neden olmu tur (Kenen, 2001: 39).
Finansal serbestle me, sabit kur ve yurtiçi ve yurtdı ı faiz oranları farkı
1990-1996 yılları arasında ço u kısa vadeli banka kredisi veya portföy yatırımı eklinde
önemli miktarda yabancı fonların Asya-5 ülkelerine girmesine neden olmu tur (Bustelo,
2000: 241). Ülkeye giri yapan sermaye akımının büyük kısmı portföy yatırımları
olmakla beraber do rudan yabancı sermaye giri leri de azımsanmayacak boyutlarda
olmu tur (Bkz. Grafik 3.2). Gelen yabancı sermayenin bir kısmının yurt içindeki
aktörler açısından bir dı borç unsuru oldu u dü ünüldü ünde, artan sermaye giri ine
paralel bir ekilde ülkenin dı borcunun artaca ını söylemek mümkündür.
Tablo 3.7 Asya Ülkelerinde Kısa Vadeli Dı Borçların Döviz Rezervine Oranı (%)
Yıl
Tayland
Endonezya
Malezya
62,6
149,2
1990
71,3
154,6
1991
72,3
172,8
1992
92,3
159,7
1993
99,5
160,4
1994
122,5
189,4
1995
126,5
176,6
1996
144,5
198,1
1997
102,9
88,5
1998
68,7
75,7
1999
46,5
79,4
2000
Kaynak: WDI online; IFS online veri tabanı (10-11-2003).
19,5
19,1
21,1
25,5
24,3
30,6
41,0
71,9
33,1
19,7
15,7
Kore
73,0
81,7
69,6
60,3
123,3
142,6
195,6
264,1
54,1
47,0
42,1
Filipinler
478,9
152,3
119,3
107,7
95,0
82,9
79,5
162,3
77,9
43,4
45,6
Bu açıdan bakıldı ında 1990’lı yıllarda Asya-5 ülkelerine serbestçe giri
yapabilen yabancı sermaye özellikle de kısa vadeli borçların artmasına neden olmu tur.
85
Tablo 3.7’ye göre, 1990 yılında Tayland, Malezya ve Kore’de kısa vadeli dı borç /
döviz rezervi oranı sırasıyla yüzde 62,6; yüzde 19,5; yüzde 73 iken, bu oran 1996
yılında yakla ık 2-2,5 kat artmı tır. Tayland, Endonezya ve Malezya’da bu oran yüzde
1994-1996 yıllarında yüzde 100’ün üzerine çıkmı tır, ki bu, finansal kırılganlı ın
arttı ının bir göstergesidir (Corsetti, Pesenti, ve Roubini, 1998: 4). Sözü edilen artı ta,
cari açı ın finansmanın kısa vadeli dı borçlanmayla yapılmasının da önemli bir payı
vardır (Bustelo, 2000: 238). Normal zamanlarda kısa vadeli dı borç / döviz rezervi
oranının yüksek olması sorun yaratmayabilir, ama bu dengesizlik ulusal paranın hızlı bir
ekilde de er kaybetmesiyle birlikte (özellikle varlık yükümlülük-uyu mazlı ı olan bir
ekonomide) ciddi finansal sorunlar yaratabilir.
(ii)Varlık-Yükümlülük Uyu mazlı ı: Asya ülkelerinin merkez bankaları döviz
kurunu sabit tutaca ı yönünde taahhütte bulunmu lardır. Bu nedenle, merkez bankaları
ulusal paralarının de erlenmesini önlemek için döviz piyasalarına müdahale etmek
zorunda kalmı lardır. Döviz piyasalarına müdahale eden merkez bankaları, bankaların
yurtiçi kredilerini artırmalarına engel olamamı lardır. Bu, emlak piyasasının i mesine
(boom) ve varlık-yükümlülük ile vade uyu mazlı ın olu masına neden olarak, finansal
sektörün kırılgan hale gelmesine yol açmı tır (Kenen, 2001: 39).
Asya ülkelerinde 1990 ile 1996 yılları arsında banka kredilerinin GSY H’ya
oranı sürekli artmı tır. Bu yıllarda en yüksek artı yüzde 151 oranı ile Filipinler’de,
daha sonra yüzde 58 ile Tayland’da ve yüzde 31 ile Malezya’da olmu tur (Corsetti,
Pesenti, ve Roubini, 1998: 25-4).
(iv)Yüksek Döviz Rezervi Kaybı: Yüksek döviz rezervleri cari açı ın
finansmanını kolayla tırır ve sabit kur politikasının güvenirlili ini artırır. Yüksek bir
döviz rezervi yanında dı borç yükünün de dü ük miktarda olması dı sal bir kriz riskini
azaltır ve cari açı ın finansmanın daha dü ük bir maliyetle yapılmasına imkan verir.
Parasal varlık / döviz rezervi oranı, döviz rezervlerinin yeterlili inin iyi bir göstergesi
olarak kabul edilmektedir. Çünkü, bir döviz krizi veya panik halinde tüm likit parasal
varlıkların potansiyel olarak yabancı paraya çevrilme olasılı ı vardır. Böyle bir
86
potansiyelin kar ılı ını ölçebilmek için M2 / Döviz Rezervi oranı önerilmektedir.
A a ıdaki tabloda yer alan Asya-5 ülkelerine ait M2/Döviz Rezervi oranları 1990’lı
yıllarda tehlikeli derecede yüksek seviyelere ula mı lardır (Corsetti, Pesenti, ve
Roubini, 1998: 35).
Tablo 3.8 Asya Ülkelerinde M2 / Döviz Rezervi Oranı
Yıl
Tayland
Endonezya
4,2
5,3
1990
4,9
3,9
1991
3,9
5,1
1992
3,9
5,5
1993
3,7
6,0
1994
3,6
6,6
1995
3,8
6,2
1996
5,1
6,9
1997
3,9
2,4
1998
3,8
3,0
1999
4,0
3,0
2000
Kaynak: WDI Online veri tabanı (10-11-2003).
Malezya
2,7
2,8
2,4
1,9
2,3
3,0
3,3
4,6
2,6
2,7
3,0
Kore
6,5
8,3
7,2
6,9
6,4
6,0
6,5
10,5
3,5
3,7
3,8
Filipinler
7,4
3,6
3,6
3,9
4,2
5,0
4,0
5,8
3,7
3,3
3,1
1990’larda Asya-5 ülkelerinin döviz rezervlerinde önemli oranlarda artı lar
gerçekle mi tir (Bkz. Tablo 3.5). Ancak, yüksek döviz rezervleri 1997 yılında bu
ülkelerin paralarına kar ı yapılan saldırıları engelleyememi tir. Her ne kadar merkez
bankaları sabit kuru sürdürebilmek adına döviz rezervlerini kullanarak piyasalara
müdahale etseler de bunda ba arılı olamamı lardır. Asya ülkeleri 1994’de Meksika’nın
yaptı ı aynı hataya yaparak, özellikle Tayland ve Kore döviz rezervlerinde büyük
miktarlarda kayıplara neden olacak ekilde sabit kuru sürdürmeye çalı mı fakat, yinede
paralarının büyük oranlı devalüasyonunu engelleyememi lerdir (Kenen, 2001: 39).
Sonunda, sabit kur sisteminden vazgeçmek sonunda kalmı lardır.
(v) Devalüasyon ve Kriz: Asya ülkelerinin paralarının devalüasyonu, banka
kredileri ile di er kredi kanallarının kesilmesine ve bu ülke ekonomilerinin daralmasına
yol açan bir finansal krizi tetikleyen temel unsur olmu tur (Kenen, 2001: 39).
Özetle, Meksika’da oldu u gibi Asya-5 ülkelerinde de ulusal paraların reel
olarak a ırı de erlenmesi, cari i lemler açı ının yüksek düzeylere ula ması, kısa vadeli
87
dı borçların artması, finans çevrelerinde Asya-5 ülkelerine ili kin olarak mevcut
yapının daha fazla sürdüremeyece i yönündeki üphelerin artırmasına yol açmı tır.
Artan
üpheler döviz piyasalarında baskılara neden olmu tur. lerleyen zamanda
piyasalar, söz konusu ülkelerin uyguladıkları döviz kuru sistemlerine devam
edemeyecekleri kanısına varmı ve ulusal paralara yönelik spekülatif saldırılar hız
kazanmı tır. Temmuz 1997’de Tayland Bahtı’nın devalüe edilmesiyle kriz patlak
vermi tir. Ulusal paraların hızlı de er yitirmesini önlemek amacıyla faiz oranlarının
yükseltilmesi ve döviz rezervlerin kullanılarak piyasalara müdahale edilmesi de Asya
ülkelerindeki döviz kuru sistemlerinin iflas etmesini engelleyememi tir. 2 Temmuz’da
Tayland, 11 Temmuz’da Filipinler, 14 Temmuz’da Malezya, 14 A ustos’ta Endonezya
ve 16 Kasım’da Kore ulusal para birimini dalgalanmaya bırakmı tır. 1997 yılında Asya5 ülkelerini terk eden di er yabancı sermaye yatırımlarının (banka ve sendikasyon
kredilerini içeren) miktarı 1997’de bu ülkelerin GSY H’lalarının toplamının yüzde
2,1’i; 1998’de ise yüzde 6,1’i kadar olmu tur (Bkz. Grafik 3.2). Krizin hemen
sonrasında Tayland (20 A ustos), Endonezya (20 Kasım) ve Kore (4 Aralık), IMF ile
anla arak üçer yıllık bir istikrar programını uygulamak suretiyle
krize son
verebilmi lerdir.
Sabit kur sisteminin çökmesiyle sonuçlanan krizin ardından Asya-5 ülkelerinin
ekonomilerinde
u
geli meler
ya anmı tır:
1998
yılında
Asya-5
ülkelerinin
ekonomilerinde (Endonezya’da yüzde 13; Tayland’da yüzde 11; Malezya’da yüzde 7,4;
Kore’de yüzde 6,4; Filipinler: yüzde 0,6 oranında) büyük daralmalar ya anmı tır. Tüm
ülkelerin enflasyon oranlarında bir artı gerçekle mi tir. Ancak, enflasyon oranları
yinede tek haneli rakamlarda (Endonezya hariç) kalmı tır (Bkz. 3.6). Endonezya’da
enflasyonun artı ı di er ülkelere göre oldukça yüksek olmu tur. Endonezya’da kriz
öncesi yüzde 6,7 olan enflasyon oranı kriz sonrasında yüzde 57,6’ye yükselmi tir. Bütçe
açıklarında ve i sizlik oranlarında önemli oranlarda artı lar gerçekle mi tir. Ülke
paralarının yüksek de er kaybı sonucunda 1997 yılı sonrasında cari açıklar kapanmı
hatta cari fazla verilmeye ba lanmı tır.
88
Yukarıda incelenen ülke örnekleri göstermi tir ki, kontrollü
kur
atı ı
ço u
zaman yüksek enflasyonun dü ürülmesinde yararlı olmakta fakat, istikrar sa ladıktan
sonra bunun uzun süre sürdürülmesi, kurun a ırı de erlenmesi ve cari açı ın artması vb.
gibi sorunların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. lerleyen dönemde bu sorunlara
ili kin önlemlerin alınmaması ve daha esnek bir kur sistemine geçilmemesi halinde söz
konusu sorunlar artarak ekonomiyi bir krize do ru sürükleyebilmekte ya da varolan bir
krizi daha da derinle tirebilmektedir. Yukarıda ülke örnekleriyle ortaya konan tüm
geli meler dikkate alınarak, Türkiye’nin 2000 yılı döviz kuruna dayalı istikrar programı
ve kriz ili kisi dördüncü bölümde de erlendirilmeye çalı ılacaktır.
89
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
4. 2000 YILI TÜRK YE DENEY M : DÖV Z KURUNA DAYALI ST KRAR
ARAYI I
Türkiye ekonomisinde uzun yıllardan beri süregelen istikrarsızlıkları sona
erdirmek amacıyla 1999 yılının Aralık ayında heteredoks özellikler ta ıyan döviz kuru
çapasına dayalı bir istikrar programı, büyük umutlarla, uygulamaya konmu tur. Ancak,
Kasım 2000’de ve
ubat 2001’de ya anan krizler sonrasında programdan ve kur
çapasından vazgeçilmek zorunda kalınmı tır. Ya anan krizler, Türkiye ekonomisinde
eskisinden daha büyük bir istikrarsızlık meydana getirmi tir. Bu nedenle, yeni bir
istikrar programının hayata geçirilmesi gündeme gelmi tir. Yeni programda bir
öncekinin aksine, kurun sabitlemesi yerine serbestçe dalgalanması öngörülmü tür.
Sabit kur sisteminden vazgeçerek, döviz kurunun serbestçe dalgalanmasına
ili kin, TCMB (Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası) tarafından iki gerekçe
gösterilmi tir. lk gerekçe olarak, çöken bir kur sisteminin yerine kısa sürede aynısını ya
da benzerini koymaya çalı manın, yeterli “inandırıcılı a ve kredibiliteye” sahip
olmaması gösterilmi tir. kinci ve esas gerekçe ise u ekilde açıklanmı tır: Son yıllarda
Ekonomide bir çok i lemin artan bir ekilde yabancı paralar cinsiden yapılması ve
yüksek boyutlara ula an varlık-yükümlülük uyu mazlı ı ekonomiyi kırılgan ve krizlere
e ilimli hale getirmi tir. Böyle bir ortamda iktisadi temellerle uyu mayan bir döviz
kurunu, “suni ve sürdürülemez” yollarla öngörülebilir kılmak gerçekçi de ildir. Aynı
zamanda MB bu açıklamalar esnasında, dalgalı kur sisteminin, ekonominin bu yapısını
de i tirmede önemli katkıları olaca ına inandı ını da belirtmi tir (TCMB, 2002).
Yakla ık bir buçuk (1,5) yıllık bir süreç içerisinde birine zıt iki farklı kur
sistemiyle istikrarın sa lanabilece i yönündeki söylemler oldukça dü ündürücü ve
incelemeye de erdir. Bu dü ünceden hareketle bu bölümde, 1990’larda önemli bir
de i ime u rayan uluslararası parasal düzen (finansal serbestle me, kur sistemi
tercihindeki de i meler vb.) çerçevesinde ve son yılların krizlerinden elde edilen
90
tecrübeler ı ı ında Türkiye’nin 2000 yılındaki istikrar arayı ını incelemeye çalı aca ız.
Bunu yaparken, 2000-2001 yılları arasında sabit döviz kuru sisteminin, Türkiye
ekonomisinde istikrarın sa lanmasında ya da istikrarsızlı ın olu masında bir rolünün
bulunup bulunmadı ını ara tıraca ız.
2000 yılı istikrar programına ve bu süreçte ya anan krizlere ön hazırlık te kil
etmesi bakımından öncelikle 1980-2000 dönemi Türkiye ekonomisi a a ıda kısaca
özetlenecek; ardından 1999 yılı sonunda Türkiye’de döviz kuruna dayalı bir istikrar
programının
uygulanmasını
zorunlu
kılan
nedenler
ve
süreçler
anlatılmaya
çalı ılacaktır. Takip eden bölümde, programın ana hatları ortaya konacak, özellikle de
programın döviz kuru sistemine ili kin düzenlemeleri hakkında bilgiler verilecektir.
Daha sonra, 2000 ve 2001 krizinin nedenleri tartı ılacaktır. Bu tartı mada da özellikle
sabit döviz kuru sisteminden kaynaklı nedenler üzerinde durulacaktır. Bu bölümün
sonunda ise, Türkiye’de sabit kur ve kriz ili kisi probit model kullanılarak, ampirik
olarak test edilecektir.
4.1 1980-2000 Dönemi Türkiye Ekonomisi
Türkiye ekonomisi 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren yüksek oranda fiyat
artı ları, ihracat durgunlu u, ithalat tıkanıkları, dı finansman sıkı ıklıkları, dü ük
kapasite kullanımı, dı borç yükünün a ırla ması ve yüksek i sizlik biçiminde görünen
a ır bir bunalıma sürüklenmi tir. Ekonomik bunalımın, giderek, toplumsal ve siyasal
boyutlar kazanarak daha da a ırla ması üzerine 24 Ocak 1980’den ba layarak bir dizi
yeni ekonomi politikası kararları alınmak zorunda kalınmı tır. Önceleri, ekonomik
istikrar önlemleri olarak nitelenen bu kararlar, giderek kalıcı bir nitelik kazanmı ve
yeni ö elerle tamamlanarak uzun dönemli bir ekonomi politikasına dönü mü tür. Söz
konusu istikrar önlemleri 1989 yılında geçilen konvertibilite ile birlikte daha geni bir
boyut kazanmı tır (Kepenek ve Yentürk, 2000: 193).
24 Ocak 1980 istikrar programıyla kısa dönemde enflasyonun dü ürülmesi ve
ödemeler dengesinin iyile tirilmesi amaçlanırken, uzun dönemde de di ticaret rejiminin
91
serbestle tirilmesi, dı a dönük sanayile menin gerçekle tirilmesi, esnek kur politikasına
geçilmesi, yurtiçi finans piyasalarının serbestle tirilmesi, yabancı yatırımların te vik
edilmesi ve K T (Kamu
ktisadi Te ebbüsleri)’lerin özelle tirilmesi gibi yapısal
de i ikliklerin yapılması amaçlanmı tır (Keyder, 2002: 105-6). Yukarıda sayılan
reformlarla yapılmak istenenler aslında dört temel alanda özetlenebilir. lk üç alanı,
ticaretin, finans piyasalarının ve sermaye hareketlerinin serbestle tirilmesi olu tururken,
dördüncüsünü de kamu sektörünün serbest piyasa i leyi i içindekini rolünün yeniden
belirlenmesi olu turmaktadır (Bahçeci, 1997: 76).
Söz konusu dönemde Türkiye’de ticaretin, finans piyasalarının ve sermaye
hareketlerinin serbestle tirilmesine yönelik politikalar uygulanmaya ba lanmı tır.
Ticaretin serbestle tirilmesi anlamında tarife dı ı engeller yerini gümrük tarifelerine
bırakmı , koruma oranları kademeli olarak dü ürülmü , ihracat dolaylı ve dolaysız
te viklerle yo un bir ekilde desteklenmi ve bir ihracat patlaması ya anmı tır. Sonuçta
1980-1985 yılları arası dı a açık büyümenin gerçekle ti i bir dönem olmu tur. Tabi ki
bunda ilgili dönemde uygulanan süreklilik kazanmı devalüasyonların ve dü ük ücret
politikasının önemli bir rolünün bulundu u göz ardı edilmemelidir.
Yurtiçi finans piyasalarının serbestle tirilmesine yönelik olarak yabancı
bankaların kurulmasına izin verilmi , faizler kademeli bir ekilde serbest bırakılmı ,
1984’te döviz alım satımı serbestle tirilmi , 1986’da stanbul Menkul Kıymetler
Borsası faaliyete geçirilmi ve yeni finansal araçlar piyasalara girmeye ba lamı tır.
lerleyen dönemde, 24 Ocak ile ba layan reform sürecinin devamı olarak,
sermaye hesabının serbestle tirmesi gündeme gelmi ve Türk Parasının Kıymetini
koruma kanunu kapsamında 1989 yılında yürürlü e giren 32 sayılı kararname ile
sermaye hareketleri serbestle tirilmi tir. Yani, uluslararası finansal sermayenin
Türkiye’ye giri çıkı ına konan her türlü kısıtlama kaldırılmı tır. Bahçeci (1997: 79)’ye
göre, sermaye hesabının serbestle tirilmesiyle yukarıda bahsedilen dört temel alanda
gerçekle tirilmesi hedeflenen reformlar üç alanda hemen hemen tamamlanmı ; buna
kar ın, kamu sektöründeki reformlar yeterince gerçekle tirilememi tir.
stikrar
92
sürecinde kamu sektörü öncelikle ele alınması gerekirken, bu önceli in ticaretin, finans
piyasalarının ve sermaye hareketlerinin serbestle tirilmesine verildi i gözlemlenmi tir.
Yeldan (2002)’a göre, yurtiçi mal ve finans piyasalarında da gerekli istikrar ko ulları
yerine getirilmeden sermaye hareketlerinin serbestle tirilmi , bunun maliyeti de çok a ır
olmu tur. Dı
oklara kar ı geli tirebilece i para ve döviz politikalarından yoksun
bırakılan ulusal ekonomi, giderek iddetlenen finansal-reel krizlere sürüklenmi tir.
Sermaye hareketlerinin denetimsiz bir ekilde serbestle tirilmesi ile Türk finans
piyasaları kısa vadeli sıcak paranın spekülasyonuna açılmı , döviz kuru ve faiz birbirine
ba lı hale gelmi ve Merkez bankasınca birbirinden ba ımsız biçimde birer politika
aracı belirleme olana ını yitirmi tir. Böyle bir yapı altında, yurtiçi faiz getirisinin,
dövize ba lı spekülatif getirisinden yüksek olması; yani reel faiz haddinin a ırı yüksek
tutulması, makro-finansal dengelerin sa lanması için gerekli bir ko ul haline gelmi tir.
Kısa vadeli (spekülatif) yabancı sermayenin bu ekilde te vik edilmesi, bir yandan
kamu açıklarının dı tasarruflarla finanse edilmesine imkan verirken, di er taraftan da
ithalatı ve tüketim hacminin geni lemesine yol açmı tır. Yüksek reel faiz ve a ırı
de erlenmi kur politikasına sıkı an Türkiye ekonomisinde fonlar, sabit yatırımlara
yönelmek yerine, tüketim ve ithalata yönelmi ve cari i lemler açı ını tehlikeli bir
biçimde yükseltmi tir (Yeldan, 2002: 135-6). Cari i lemler açı ı 1993 yılı sonunda 6,5
milyar dolar olarak gerçeklemi ve GSY H’nin yüzde 3,6’sına ula mı tır.
Sermaye harekelerinin serbest bırakılmasından sonra, yurtiçi faiz getirisinin
yurtdı ı faiz getirisinden yüksek olmasından faydalanmak isteyen bir çok ki i ve
kurulu , yurt dı ından (yabancı para cinsinden) fon bularak, bunları yurtiçinde (TL
cinsinden) hazine bonusu alımlarında kullanmak suretiyle yüksek karlar elde etmek
istemi lerdir. 1993 yılına gelindi inde bu tür hareketler, bankalarda büyük boyutta açık
pozisyonlar olu turmu tur (Keyder, 2002: 113).
Sermaye hareketlerinin serbestle tirilmesiyle ülkeye giri
yapan yabancı
sermaye ve uygulanan kur politikası, TL’nin reel olarak a ırı de erlenmesine yol
açarak, dı dengenin bozulmasına neden olmu tur. 1989’da yakla ık 42 milyar dolar
93
olan toplam dı borç soktu 1993’de 69 milyar dolara yükselmi tir. Özelliklede kısa
vadeli borçlar önemli bir atı gerçekle mi tir. 1990’da kısa vadeli dı borcu döviz
rezervlerine oranı yüzde 78,3 iken, 1993’te bu oran yakla ık yüzde 111’e çıkmı tır.
1993 yılında hükümet, kısa vadeli hedeflerden birinin kamu bütçesi üzerinde
baskı yaratan faizleri dü ürmek oldu unu söylemi
ve aynı yılda TL faizlerini
dü ürmeye ba lamı tır. TL’nin de er kaybetmesine izin verilmezken, geçici yöntemlerle
faizi dü ürmeye çalı mak (di er bir ifadeyle, aynı anda iki nominal çapayı sa lamaya
çalı mak) ekonomiyi zora sokmu tur. Bu arada, hızla artan ve 1993’de yakla ık
GSY H’nın yüzde 7’sine ula an bütçe açıkları da faiz üzerinde baskı yaratan en önemli
unsur olmu tur. Aynı zamanda, yüksek borç stokunun varlı ı, ekonomik büyüklüklerde
dengesizliklerin ya anması, sermaye hesabının serbestle tirilmi
olması ve döviz
kurunun sürekli olarak de erli tutulması, faiz oranlarının yüksek tutulmasını gerekli
kılmaktadır. Buna kar ın, hükümet, 1993’de borçlanma ihtiyacını azaltmak ve temel
yapısal dengesizlikleri düzeltmek suretiyle faiz oranlarını dü ürmek yerine, aldı ı bir
kararla yapay ve kısa vadeli önlemlerle faizleri dü ürmeye çalı ılmı ; ve de ekonomiyi
bir bunalıma ve krize sürüklemi tir (Bahçeci, 1997: 81-2).
1994 yılına gelindi inde Türkiye ekonomisi bir krizle kar ı kar ıya kalmı tır.
Krizin ba lıca nedeni olarak kontrolden çıkmı kamu açıkları gösterilmi tir. Krizle
beraber bir istikrar programı gündeme gelmi ve 5 Nisan stikrar Programı kamuoyuna
açıklanmı tır. Program, kısa vadede dı dengeyi düzeltmeyi, orta vadede istikrarsızlı ın
temel nedeni olan kamu açıklarını azaltmayı ve enflasyonu dü ürmeyi, uzun vade de
sürdürülebilir bir büyümeyi amaçlamı tır.
stikrar programının ilk etkileri, para ve döviz piyasalarının hızla istikrara
kavu ması, kur artı larının kontrol edilmesi, cari açı ın fazlaya dönü mesi, kamu
açıklarında (ilk aylarda) azalma görülmesi eklinde olmu tur. 5 Nisan kararlarının ilk
aylardaki olumlu etkisi ile kısa vadeli hedeflere ula ılmı tır. Ama uzun vadeli bir
büyüme trendine girilememi , bütçe açı ı tekrar artmaya ba lamı , enflasyonu dü ürme
hedefi gerçekle tirilememi ve TL’nin yeniden de erlenme süreci ba lamı tır.
94
5 Nisan istikrar programı ile ekonomide kalıcı bir istikrar sa lanamamı ; 1997
yılında Asya’da ve 1998 yılında Rusya’da ya anan krizlerden de etkilenen Türkiye
ekonomisi bir daralma sürecine girmi tir. Rusya krizinden sonra bu ülkeyle yapılan
bavul ticaretinde büyük dü üler ya anmı tır. Asya ve Rusya krizlerinin Türkiye
ekonomisi üzerindeki asıl etkileri, (i) yabancı yatırımcıların Türkiye’nin de içinde
bulundu u geli mekte olan piyasalara yönelik güvenlerinin sarsılması, (ii) bu nedenle,
yurt dı ından borçlanma maliyetlerinin artması ve (iii) Türkiye’nin dı ticaretinin
azalması
eklinde kendini göstermi tir.
Tablo 4.1 1990-2002 Arası Türkiye’nin Temel Makro Ekonomik Göstergeleri
Yıl
Enflasyon
(TÜFE) (%)
Büyüme
(%)
Bütçe Açı ı /
GSY H (%)
Cari Denge /
GSY H (%) *
sizlik (%)
60,3
9,2
-3,0
-1,7
1990
66,0
0,9
-5,3
0,2
1991
70,1
6,0
-4,3
-0,6
1992
66,1
8,0
-6,7
-3,6
1993
106,3
-5,5
-3,9
2,0
1994
88,1
7,2
-4,1
-1,4
1995
80,3
7,0
-8,4
-1,3
1996
85,7
7,5
-8,5
-1,4
1997
84,7
3,1
-8,4
1,0
1998
64,9
-4,7
-13,0
-0,7
1999
54,9
7,4
-11,4
-4,9
2000
54,4
-7,5
-19,6
2,3
2001
45,0
7,8
-1,0
2002
Kaynak: WDI Online Veri Tabanı; IFS Online Veri Tabanı (11-10-2003).
* Negatif i aretler (-) cari açı ı, pozitif i aretler (+) cari fazlayı göstermektedir.
7,5
8,4
8,0
8,0
7,6
6,6
5,8
6,9
6,2
7,3
6,6
8,3
10,3
Döviz
Rezervi
(Milyar $)
6,0
5,1
6,1
6,3
7,2
12,4
16,4
18,7
19,5
23,3
22,5
18,9
27,0
Türkiye ekonomisi 2000 yılına girerken son derece karamsar bir tablo
sergilemekteydi. 1999 yılında ekonomi yakla ık yüzde 5’lik bir küçülme ya amı ,
toplam borç stoku GSY H’nın yüzde 60’ına ula mı (yani, iç borç dinami i ciddi bir
bozulma e ilimine girmi ) ve TÜFE (Tüketici Fiyat Endeksi) enflasyonu yüzde 70’lere
yakla mı tı (Bkz. Tablo 4.1). Hazine faizlerinin yıllık ortalama bile ik oranı yüzde
100’ün üzerine çıkmı (nominal faiz oranlarının enflasyon oranının yakla ık 30 puan
üzerinde seyretmesi anlamına gelmektedir), KKBG (Kamu Kesimi Borçlanma
Gere i)’nin GSY H’ya oranı yüzde 24’e ula mı ve bütçe açı ı’nın GSY H oranı ise
95
yüzde 13’e yükselmi ti. Artık bu dönemde 30 yıldır iki haneli yüksek enflasyon ya ayan
Türkiye’nin, hiperenflasyon sürecine girece i endi eleri ba göstermi ti.
Böyle bir ortamda Türkiye ekonomisinde bir istikrar programının uygulanması
kaçınılmaz olmu ve 1998’de IMF ile imzalanan Yakın zleme Anla masının 1999’da
stand-by anla masına dönü türülmesi kararla tırılmı tır. Stand-by kredisi tarafından
desteklenen bir istikrar programıyla 2000-2002 dönemini kapsayacak makro ekonomik
politikaların (maliye politikası, para ve kur politikası, gelirler politikası) çerçevesi
çizilmi tir.
Döviz kuruna dayalı istikrar programının uygulanmaya ba lanmasıyla birlikte
1998’in ikinci yarısından itibaren daralma e ilimine giren Türkiye ekonomisi,
2000’yılının ilk dokuz ayında daralma e iliminden çıkarak, tekrardan istikrar ve
geni leme yoluna girdi i izlenimi yaratmı tır. Bu iyile me süreci di er geli mekte olan
ülkelerdeki benzer örneklerle kar ıla tı ında çok kısa sürmü tür. Ekonomi, Kasım
2000’de ya anan krizle program a ır bir darbe almı ve ubat 2001’de ya anan krizle de
program terk edilmek zorunda kalınmı tır. Bu arada,
ubat kriziyle birlikte sürünen
parite sisteminden de vazgeçilerek, ba ımsız dalgalı kur sistemi uygulanmaya
ba lanmı tır.
A a ıda öncelikle 2000 yılı programının ana hatları (özellikle kur ve para
politikası) hakkında bilgi verilecek, daha sonra da birbiri ardına ya anan krizlerin
nedenleri ortaya konmaya çalı acaktır. Bunu yaparken, krizin di er nedenleri tamamen
göz ardı edilmemekle birlikte özelikle kur sistemi ile ba lantılı olanlar öne
çıkarılacaktır. Tabi ki buradan krizlerin tek nedenin uygulanan kur sistemi oldu u
yönünde bir dü ünce çıkmamalıdır. Sadece, ilgili dönemde uygulanan sabit kur
sisteminin istikrarı sa lamada ya da istikrarsızlı a yol açmada nasıl bir rolünün
bulundu u belirlenmeye çalı ılacaktır.
96
4.2 2000 Yılı Döviz Kuruna Dayalı stikrar Programının Ana Hatları
Enflasyonun kronik hale gelmesi, 1999 sonunda Türkiye’de döviz kuruna dayalı
heteredoks özellikler ta ıyan bir istikrar programının tercih edilmesine neden olmu tur.
Birinci bölümde anlatıldı ı gibi kronik (atalet kazanmı ) enflasyonla mücadele için
genellikle heteredoks programlar tercih edilmektedir. Çünkü, program içerisinde yer
alan heteredoks unsurlar (fiyat ve ücret kontrolleri) sayesinde geçmi enflasyon ile
bugünkü enflasyon arasındaki ba lantı kesilerek, enflasyon ataletinin kırılaca ına
inanılmaktadır. Program içerisinde döviz kurunun, kamu fiyatlarının, ücret ve kira
artı larının ilan edilen enflasyona göre sınırlandırılması, 2000 yılı istikrar programının
heteredoks özellikleri olarak kar ımıza çıkmaktadır.
Üç yıl sürdürülmesi konusunda IMF ile anla maya varılan ve Aralık 1999’da
uygulamaya konan döviz kuruna dayalı heteredoks istikrar programının temel amaçları;
-
Enflasyonun, kademeli olarak 3 yıl sonunda tek haneli rakamlara indirilmesi,
-
Reel faiz oranlarının makul düzeylere dü ürülmesi,
-
Ekonominin büyüme potansiyelinin artırılması,
-
Ekonomideki kaynakların daha etkin ve adil da ılımının sa lanması eklinde
belirlenmi tir (TCMB, 1999: 1-2).
Programda TÜFE enflasyon oranı, 2000’de yüzde 25, 2001’de yüzde 12 ve
2002’de yüzde 7 olarak hedeflenmi tir. Üç yıllık süre içerisinde ekonominin ortalama
her yıl yüzde 5-6 arasında büyüyece i ve GSMH’nın yüzde 1,5-2’si kadar bir cari açı ın
olu aca ı öngörülmü tür. Faiz dı ı bütçe fazlası hedefinin ise, GSMH’nın yüzde 3,7’si
kadar olması planlanmı tır (Bkz. Tablo 4.2)
97
Tablo 4.2 2000 Yılı stikrar Programının Temel Makro Ekonomik Hedefleri
2000
2001
2002
5 - 5,5
5–6
5–6
TÜFE yıl sonu hedefi (%)
25
12
7
TEFE yıl sonu hedefi (%)
20
10
5
-1,5, -2
-1,5-2
-1,5-2
2,2
3,7
3,7
3,7
-
-
58,0
56,5
54,7
Reel GSMH Büyüme Oranı (%)
Cari
lemler Dengesi / GSMH (%)
Toplam Kamu Faiz Dı ı Dengesi / GSMH (%)
Toplam Kamu Faiz Dı ı Dengesi (Özelle tirme Hariç) /
GSMH (%)
Kamu Borç Stoku / GSMH (%)
Kaynak: Hazine Müste arlı ı, 1999.
Yukarıda sayılan amaçların gereçle tirilmesi için program, üç temel unsur
üzerine in a edilmi tir. Bunlardan ilki, sıkı maliye politikası ve yapısal reformlardır.
Sıkı maliye politikası sonucunda faiz dı ı bütçe fazlasında iyile me kaydedilmesi,
yapısal reformlarla da bu iyile menin kalıcı kılınması amaçlanmı tır. Bunlara ek olarak,
özelle tirmeye hız kazandırmak suretiyle iç borç stokunun azaltılması ve reel faizlerin
dü ürülmesi planlanmı tır.
Programın ikinci temel unsuru, enflasyon ataletinin kırılabilmesi için hedeflenen
enflasyona paralel bir ekilde yürütülecek gelirler politikasıdır. Çünkü, “dozu dikkatli
ayarlanan ve geçici olması sa lanan güvenilir bir gelirler politikasının enflasyonun
ataletinin kırılmasında önemli bir rolü bulunmaktadır” (Yay, 2001: 76). Heteredoks
programlarda geçici olarak gelirler politikasına yer verilerek, üretim ve istihdam
düzeyinde bir gerileme yaratmadan enflasyonun hızlı bir
ekilde dü ürülmesi
amaçlanmaktadır. Bu çerçevede, kamu kesimi maa artı ı ile asgari ücret artı larının
hedeflenen TÜFE enflasyon oranı ile aynı oranda ayarlanması öngörülmü tür. Ayrıca,
kira artı larının TÜFE enflasyon hedefiyle sınırlanması için yasa çıkartılmı tır.
Heteredoks istikrar programları öncesinde kamu fiyatlarında bir defalık ayarlama
yapılarak, fiyatlar belli bir dönem donduruldu undan daha önce bahsetmi tik. Bu
uygulama Türkiye’nin 2000 yılı istikrar programı öncesinde yüksek kamu zamları
eklinde kendini göstermi tir.
98
Üçüncü temel unsur ise, nominal döviz kuru çapasıdır. Heteredoks programların
ilk a amasında ücret ve fiyatlarla birlikte döviz kuru da sabitlenmektedir. Döviz
kurunun sabitlenmesinin altında yatan temel neden, ekonomide ki belirsizli in azaltması
ve enflasyonist bekleyi leri kırmasıdır. Aynı zamanda sabit kur, ithal malların enflasyon
üzerindeki etkisini de sınırlandırmaktadır. Döviz kuru çapasının tercih edilmesinde ki
bir di er neden, kur çapasının, güvenirlilik artı ı sa layaca ı yönündeki beklentidir.
Çünkü, para otoritesini sabit kur tercihiyle, ba ımsız bir para politikası izleme
olana ından vazgeçecek kadar enflasyonu dü ürme konusunda kararlı oldu unu
göstermektedir. Bu nedenlerden dolayı, 2000 yılında uygulanan enflasyonu dü ürme
programında fiyat istikrarının sa lanması açısından nominal döviz kuru çapasının
önemli bir rolünün bulundu u ifade edilmi tir. Bu dü ünceden hareketle, üç yıl sürecek
program içerisinde uygulanacak döviz kuru sistemi ayrıntılı bir ekilde anlatılmı tır.
Heteredoks programlarda döviz kurunun geçici bir süre için mi yoksa, süresiz mi
sabitlenece i sorusu, bazı güçlükler içermektedir. Geçici bir süre için yapılan
sabitlemeden ne zaman vazgeçilece inin bilinmemesi ve keyfi bir devalüasyon olasılı ı,
yüksek risk primlerine neden olarak faiz oranlarını artıracaktır. Di er taraftan
enflasyonun uluslararası bir düzeye inece ini varsayarak ve reel döviz kurunun
sürdürülebilir bir düzeyde kalabilece ini umarak, belirsiz bir süre için döviz kurunu
sabitlemek de oldukça tehlikeli bir te ebbüs olmaktadır (Yay, 2001: 75).
Bu tür sakıncaları ortadan kaldırmak amacıyla 2000 yılı istikrar programında
döviz kuru politikasının iki farklı dönemde, iki farklı kur sistemi altına sürdürülmesi
planlanmı tır. 2000 Ocak–2001 Haziran dönemini kapsayan ilk 18 aylık dönemde
“sürünen parite sisteminin” uygulanması planlanmı ve enflasyon hedefine yönelik kur
sepeti (1 ABD Doları + 0,77 Euro) günlük olarak (öncelikle ilk 12 ay’ın günlük kur
de erleri, daha sonrada üçer aylık olmak üzere ilk 18 ay’ın günlük kur de erleri) ilan
edilmi tir (Bkz. Tablo 4.3).
99
Tablo 4.3 2000 Yılı stikrar Programı Altında Döviz Kuru Sepeti Hedefleri
Ay Sonu Sepet De eri
(1Dolar + 0,77 Euro)
959.020
Aylık De i im Oranı
(%)
Kümülatif De i im
Oranı (%)
Aralık 1999
2000
979.160
2,1
Ocak
999.722
2,1
ubat
1.020.716
2,1
Mart
1.038.069
1,7
Nisan
1.055.716
1,7
Mayıs
1.073.663
1,7
Haziran
1.087.621
1,3
Temmuz
1.101.760
1,3
A ustos
1.116.083
1,3
Eylül
1.127.243
1,0
Ekim
1.138.516
1,0
Kasım
1.149.901
1,0
Aralık
2001
1.160.250
0,9
Ocak
1.170.692
0,9
ubat
1.181.228
0,9
Mart
1.191.269
0,85
Nisan
1.201.395
0,85
Mayıs
1.211.607
0,85
Haziran
Kaynak: TCMB, 1999: 14 ve TCMB’nin 2001 yılına ait çe itli basın duyuruları, www.tcmb.org.tr.
2,1
4,2
6,4
8,2
10,1
12,0
13,4
14,9
16,4
17,5
18,7
19,9
0,9
1,8
2,7
3,6
4,4
5,3
Tablo 4.3’den de görüldü ü gibi, 2000 yılı sonunda TL’nin yıllık kümülatif
devalüasyon oranı yüzde
enflasyon” kadar
19,9 olarak hedeflenmi tir. Yani, TL’nin, “hedeflenen
döviz sepeti kar ısında
de er kaybetmesi öngörülmü tür. Bu
dönemde TL’nin kur sepeti kar ısındaki de er kaybı, üçer aylık dönemler itibariyle
azalarak devam edecek ekilde belirlenmi tir (Bkz. Grafik 4.1). Bunun en önemli nedeni
ise, devalüasyonun enflasyonun üzerindeki etkisini kullanarak, enflasyonun a a ıya
çekilebilece i dü üncesidir.
100
Aylık Kur De i im Oranı (%)
2.5
%2,1
2
2000 yılı kümülatif
devalüsyon oranı:
%19,9
%1,7
%1,3
1.5
%1
%0,9
1
%0,85
0.5
Nisan 01
Ocak 01
Ekim 00
Temmuz 00
Nisan 00
Ocak 00
0
Kaynak: TCMB, 1999.
Grafik 4.1 2000 Yılı stikrar Programı Altında Aylık Devalüasyon Oranları
Kur politikasında ikinci 18 aylık dönemde (Temmuz 2001-Aralık 2002)
kademeli olarak geni leyen bant sistemine geçilmesi planlanmı tır. Böylece, sürünen
parite sisteminden de a amalı bir çıkı da önerilmi olmaktadır. Buna göre, band
geni li inin, 1 Temmuz 2001’den 31 Aralık 2001’e kadar kademeli olarak yüzde 7,5’e;
30 Haziran 2002’ye kadar yüzde 15’e ve 31 Arlık 2002’ye kadar yüzde 22,5’e
yükseltilece i ilan edilmi tir (Bkz.
ekil 4.1). Yani, döviz kurunun, merkezi kur
etrafında simetrik olarak Aralık 2001 sonunda ± yüzde 3,75; Haziran 2002 sonunda ±
yüzde 7,5; ve 2002 sonunda ise
± yüzde 11,25’e kadar ula abilen bir band içinde
dalgalanmasına izin verilecektir. Band uygulaması sırasında, kurun band içindeki
hareketlerine Merkez Bankası tarafından müdahale edilmeyece i taahhüt edilmi tir.
Döviz kurunun, bandın alt ve üst sınırlarını a maya çalı ması durumunda ise, MB’nın
alım ve satım yönünde döviz piyasalarına müdahale ederek kuru tekrar bandın içine
çekece i belirtilmi tir.
101
Dalgalanma Üst Sınırı
Döviz Kuru
31 Aralık 2002
30 Haziran 2002
31 Aralık 2001
Dalgalanma Alt Sınırı
% 22,5
1 Temmuz
2001
% 15
% 7,5
ekil 4.1 2000 Yılı stikrar Programına Göre Temmuz 2001-Aralık 2002
Döneminde Uygulanacak Kur Bandı
Merkez bankasının ilk 18 aylık dönem sonrasında sürünen parite sisteminden
a amalı bir ekilde çıkı ı öngörmesinde, 1990’larda ya anan krizlerden elde edilen
tecrübelerin önemli bir etkisinin oldu u söylenebilir. Çünkü, 1990’ların krizleri, gev ek
sabit kur sistemlerinin istikrarı sa lamadaki rolünün ancak kısa dönemli oldu u ve bu
nedenle, uzun dönemde bundan bir çıkı stratejisinin sunulması gerekti i eklindeki bir
görü ün yaygınla masına yol açmı lardır. Program içerisinde sabit kur sisteminden
böyle bir çıkı ın önceden açıklanmı olması, politika yapıcılar tarafından 2000 yılı
istikrar programın güçlü yanlarından biri olarak gösterilmi tir.
Enflasyon hedefine yönelik sabit döviz kuru politikasına e lik edecek olan para
politikası da döviz giri iyle ba lantılı olması açısından ayrı bir önem arz etmektedir.
2000 yılı ba ından itibaren uygulanacak para politikasında TCMB’nin, Net ç Varlıklar
(N V) göstergesini takip etmesi ve bunu da belli sınırları içinde tutması planlanmı tır.
1999 yılı sonundan ba layarak, üç aylık dönemler itibariyle N V’in alabilece i
maksimum de er -1,2 katrilyon TL’de sabitlenmi ve bir üç aylık dönem sonunda
N V’in, para tabanının ± yüzde 5’ine e de er bir band içinde dalgalanmasına izin
verilece i açıklanmı tır. N V’in sabitlenmesi, parasal taban artı ının do rudan
102
TCMB’nin Net Dı Varlıklarına (NDV) ba lanması anlamına gelmektedir. A a ıdaki
formüllerle bu mekanizma daha anla ılır hale gelmektedir:
Parasal Taban = Net ç Varlıklar + Net Dı Varlıklar
N V = Kamuya Açılan Kredi – (Kamu TL Mevduatı + Kamu Döviz Mevduatı)
+ Açık Piyasa lemleri + Di er
Formülden de anla ılaca ı gibi Net ç Varlıkların sabitlenmesiyle, kar ılı ında
döviz alındı ı sürece parasal taban (para arzı) artı ına izin verilebilecektir. Di er bir
ifadeyle, Bankanın net döviz varlıkları artmadıkça (döviz almadıkça) parasal taban
artırılamamaktadır. Ancak, “para tabanın geni lemesi MB’na dı
yükümlülük
do urmayacak ekilde giri yapan döviz giri ine ba lıdır. Yani, MB, örne in bankacılık
sisteminden döviz borçlanarak ya da IMF kredisi kullanarak para tabanını
geni letemeyecektir. MB sadece kendisine dı yükümlülük do urmayacak bir biçimde,
örne in bankalardan döviz satın alarak emisyon hacmini geni letebilecek ve dola ıma
TL çıkartabilecektir” (Yeldan, 2002: 168).
TCMB’nin para arzı artı ını, bu ekilde i leyen bir mekanizmaya ba lamakla
amaçladı ı bir ba ka unsur ise, Banka’nın, en az yaratılan TL’nin kar ılı ı kadar dövize
sahip oldu u konusunda güvence vermek istemesidir. Hatta, 2000 yılı içersinde N V
hedefinin eksi (-) i aretli olması, bu dönemde TCMB’nin Döviz Varlıklarının (Net Dı
Varlıklarının) TL yükümlülüklerinden (Net ç Varlıklar = Parasal Taban – Net Dı
Varlıklar) daha fazla olaca ı anlamına gelmektedir. Buna göre, yukarıdaki hedeflerler
tutturuldu u sürece TCMB’nin Net Dı varlıklarının, TL yükümlülüklerinin altına
dü mesi mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla, finans piyasaları, ihtiyaçları oldu unda
Banka’nın yeterli döviz rezervi bulundu unu dü ünerek spekülatif hareketlere
girmeyeceklerdir (Özel, 2000: 71). Böyle bir uygulamanın di er amaçlar yanında sabit
kurun sürdürülmesi açısından bir güvence olarak gösterildi i de söylenebilir.
Önceden ilan edilen fiyat (döviz kuru) üzerinden TCMB’ye getirilecek tüm
dövizin satın alınaca ının taahhüt edilmesi (Bkz. TCMB, 1999: 19), para arzı artı ının
103
döviz giri ine ba lanması ve sterilizasyonun yapılmayacak olması, bu sistemin para
kurulu benzeri bir sistem olarak de erlendirilmesine yol açmı tır (para kurulunun
özelikleri için bkz. ikinci bölüm ss. 44-48). Böyle bir sistem aynı zamanda TCMB’nin
para arzı veya faiz oranlarını üzerindeki kontrol gücünden vazgeçmesi anlamına
gelmektedir. Dolayısıyla, para arzı ve faiz oranlarını etkileme gücü büyük oranda yurt
dı ına, yabancı sermayeye bırakılmı olmaktadır. Yabancı sermaye (yatırım veya kredi
eklinde) giri i oldu u sürece para arzı artı ı ve faiz oranlarında azalma
gözlemlenebilecektir. Aksi durumda ise, para arzında daralma ve faiz oranlarında
yükselme gerçekle ecektir. Net sermaye akımının büyüklü ünün, cari i lemler açı ının
(mutlak büyüklü ünün) altında kalması halinde likiditede bir azalma ve faiz oranlarında
bir artı gerçekle ecektir. Yükselen faiz oranları bir taraftan daha fazla sermaye giri i
yaratırken, di er taraftan da hem ithalatı hem de yurtiçi talebi kısacak; dolayısıyla dı
denge sa lanacaktır (terside geçerlidir) (Akyüz ve Boratav, 2002: 27). Otomatik bir
ekilde i lemesi beklenen bu mekanizma aynı zamanda programın güvencesi olarak
sunulmu tur.
Aslında para kurulu benzeri bu modelin temelleri, uluslararası ticarette finansal
sermaye hareketlerinin nispeten sınırlı olan bir ortamda (19. yüzyıl) geli tirilen reel para
doktrine dayanmaktadır. Buna göre, ihracat sonucu elde edilecek döviz gelirleri
do rudan do ruya parasal tabanın geni lemesine yol açacaktır. hraç malları üretimi için
reel sektör para talebi yarattı ı sürece enflasyonist baskılar olu mayacaktır. Dolayısıyla,
döviz girdisi yurt dı ından döviz girdisine ba lanırsa, enflasyonist baskılar da ortadan
kalkacaktır. Ama, söz konusu doktrin, daha çok mal ve hizmet ihracatı sayesinde elde
edilen döviz girdisi üzerinden hareket etmektedir. Buna kar ın, spekülatif sermaye
hareketlerinin son derece yo un oldu u günümüz finans dünyasında böyle bir
mekanizmanın uygulanması ve bunun sonucunda da para tabanının kısa süreli sermaye
hareketlerinin kontrolüne bırakılması oldukça tehlikeli görünmektedir (Yeldan, 2002:
185-6) .
104
4.3 Kasım 2000 ve ubat 2001 Krizleri
Döviz kuruna dayalı enflasyonu dü ürme programı 2000 yılında makro
politikaların çerçevesini ve ekonomik geli meleri belirleyen temel unsur olmu tur.
Programın uygulanmaya ba lamasıyla birlikte 2000 yılında enflasyonun artı hızında
belirgin bir yava lama gözlemlenmi tir (Bkz. Tablo 4.4).
Tablo 4.4 TÜFE’de Bir Önceki Aya Göre Yüzde De i im (%) (1994=100)
Ocak
ubat
Mart
Nisan Mayıs
Haziran Temmuz
A ustos
4,8
3,2 4,1 4,9
2,9
3,3
3,8
4,2
1999
4,9
3,7 2,9 2,3
2,2
0,7
2,2
2,2
2000
2,5
1,8 6,1 10,3
5,1
3,1
2,4
2,9
2001
5,3
1,8 1,2 2,1
0,6
0,6
1,4
2,2
2002
Kaynak: D E, Fiyat statistikleri ve Endeks Veri Tabanı, www.die .gov.tr
Eylül
6,0
3,1
5,9
3,5
Ekim
Kasım
6,3
3,1
6,1
3,3
Aralık
4,2
3,7
4,2
2,9
5,9
2,5
3,2
1,6
Sabit kur sisteminden dolayı kur riskinin azalması ve ekonominin öngörü
imkanlarının artması ile birlikte 2000 yılında faiz oranları hızlı bir ekilde dü meye
ba lamı tır. Grafik 4.2’de görüldü ü gibi Kasım 1999’da yüzde 96,4 D BS (Devlet ç
Borçlanma Senedi) faiz oranı, Ocak 2000’de yüzde 38,3’e dü mü tür. Benzer ekilde,
1999 yılının Kasım ayında yüzde 72,3 olan üç aylık tasarruf mevduatı faiz oranı da
Ocak ayında yüzde 38,1’e inmi tir.
250
Mart 2001
% 193,7
Kasım 1999
% 96,4
D BS Ortalama Bile ik Faiz Oranı
Kaynak: DPT, www.dpt.gov.tr
Kasım 01
Eylül 01
Temmuz 01
Ocak 2001
% 64,9
Mayıs 01
Temmuz 00
Mayıs 00
Mart 00
Eylül 99
0
Ocak 00
Ocak 2000
%38,3
Mart 01
Kasım 2000
%41
Ocak 01
50
Kasım 00
100
ubat 2001
%110,3
Eylül 00
150
Kasım 99
Fazi Oranı
200
3 Aylık Tasarruf Mevduatı Faiz Oranı
Grafik 4.2 D BS Yıllık Ortalama Bile ik Faiz Oranı ve
Mevduatı Faiz Oranı
Üç Aylık Tasarruf
105
Faiz oranlarındaki bu hızlı dü ü , 1999’daki hızlı daralmanın ardından ertelenen
yatırım ve tüketim harcamalarının gerçekle mesine ve kredi talebini artırarak,
ekonominin tekrar büyüme sürecine girmesine neden olmu tur. 2000 yılının ilk üç
çeyre inde GSY H reel olarak sırayla yüzde 5,6, yüzde 5,8 ve yüzde 7,4 büyüme
kaydetmi tir. Kamu harcamalarının kontrol edilmesi ve ek vergi düzenlemelerinin
katkısıyla vergi gelirlerinde gözlenen artı sonucunda faiz dı ı kamu dengesinde önemli
ölçüde iyile me sa lanmı tır19. Böylece, Hazinen’in iç borçlanma maliyeti azalmı ve iç
borç stokundaki artı kontrol altına alınmı tır (TCMB, 2001:1).
Enflasyon oranı,
ubat 2000’den itibaren dü meye ba lamı fakat, bu dü ü
planlanandan daha yava olmu tur. Enerji fiyatlarında (özellikle ham petrol fiyatlarında)
meydana gelen önemli artı lar, kamuda önceden yapılmı toplu i sözle melerinden
kaynaklı yüksek ücret artı ları, özel sektör toplu i sözle melerinde geçmi enflasyonun
dikkate alınması, kira artı larının planlanan üzerinde yapılması, enflasyonun dü ü ünün
öngörülenden daha az olmasının altında yatan nedenler olarak sayılabilir (Akyüz ve
Borotav, 2002: 27). 2000 yılı TÜFE enflasyonu yüzde 39 olarak gerçekle tirmi tir ki,
bu oran, programın öngördü ü hedefin yakla ık 15 puan üzerindedir. Buna kar ın, kur
sepetinin aylık artı hedefleri tutturulmu ve böylece, kümülatif yüzde 19,9’luk yıllık
artı hedefine ula ılmı tır.
2000 yılında aylık devalüasyon ile enflasyon oranları arasında olu an makas
Haziran ayına kadar kapanma e ilimi göstermi , bu aydan itibaren makas gittikçe
açılmaya ba lamı tır (Bkz. Grafik 4.3). Aylık kur hedefleri tutturulurken, enflasyon
hedeflerinin tutturulamaması bu iki oran arasındaki makasın kapanmasına engel olmu
ve TL’nin a ırı de erlenmesine yol açmı tır. Calvo ve Vegh (1994) tarafından yapılan
bir çalı mada kronik enflasyon ya ayan ülkelerde uygulanan kura dayalı istikrar
programları incelenmi , yukarıda anlatılan bu geli melerin kura dayalı istikrar
programlarının ortak sorunu oldu unu söylemi lerdir. Aynı zamanda, yıl boyunca
Amerikan dolarının euro kar ısında de er kazanması (Euro/Dolar paritesindeki dü me),
19
Heteredoks programların uygulanmaya ba landı ı ilk a amada enflasyonun dü mesi ile birlikte bütçe
açıkları azalmaya ba lar. Artan reel vergi gelirlerinin bunda önemli bir payı vardır (Esen, 1989: 37-8)
106
TL’nin Euro kar ısında reel olarak daha fazla de erlenmesine ve ihracatın bu bölgeye
arzını olumsuz etkilemi tir.
6
5
%
4
2000 Yılı TÜFE oranı
% 39
3
2
Yıllık Kümülatif Devalüasyon
oranı 19,9
1
TÜFE Aylık De i im Oranı
ub.01
O ca.01
A ra.00
K as.00
E ki.00
E yl.00
A u.00
Tem .00
H az.00
M ay.00
N is.00
M ar.00
ub.00
O ca.00
0
Kur Sepetinin Aylık Devalüasyon Oranı
Kaynak: TCMB, Elektronik Veri Da ıtım Sistemi, www.tcmb.org.tr (12-01-2004).
Grafik 4.3 2000 stikrar Programı Altında TÜFE ve Döviz Kuru Sepeti Aylık
De i imi (%)
Türk Lirası 2000 yılında sürekli de er kazanmı tır. Arlık 1999-Kasım 2000
döneminde TL’nin kur sepeti kar ısındaki reel de erlenmesi TÜFE’ye göre yakla ık
yüzde 11,4 olmu tur (Yeldan, 2002: 173)
Meksika’nın (1994) ve Asya ülkeleri’nin
(1997) ulusal paralarında kriz öncesindeki 24 ay içinde yakla ık bu oranlarda (Meksika,
yüzde 13,1; Tayland’da yüzde 15,5; Endonezya’da yüzde 12,1; Malezya’da yüzde 12,8;
ve Filipinler’de yüzde 17,7) bir reel de erlenme gözlemlenmi tir (Bkz. Bustelo, 2000:
236). Bu ülkelerle kar ıla tı ında TL’nin de erlenmesi daha kısa sürede olmu tur.
Ulusal paranın de erlenmesinde ilgili dönemde ülkeye giri yapan yabancı sermayenin
de önemli bir etkisi olmu tur. Bazı iktisatçılar tarafından programın ba langıcında
TL’nin reel olarak de erli oldu u ve bu nedenle, program öncesinde TL’nin belli bir
oranda devalüe edilmesi gerekti i iddia edilmi tir (Yeldan, 2002: 188; Parasız, 2001:
443).
Döviz kurunun sabitlenmesi sonucunda ulusal ekonominin ihracat potansiyeli
giderek daralırken, ithalata dayalı bir canlılık ortamı cari açı ı büyütmü tür. 1999
107
sonunda 1,3 milyar dolar olan cari açık hızlı bir yükseli kaydederek, 2000 yılının
Kasım ayında 9,1 milyar dolara yükselmi tir. A a ıdaki grafikte görüldü ü gibi aynı
dönemin ba ında 12 aylık cari i lemler açı ının GSY H’ya oranı yüzde 0,7 iken, Kasım
ayında bu oran yüzde 5,1’e ula mı tır ki, bu rakam program hedefinin yakla ık üç
mislidir.
3
% 2,1
Cari Fazla
2
%0,7
1
-1 %0,7
%0,6
-2
%1,8
%1,9
-3
%2,6
%3,3
%3,4
%4,1
Ara.01
Kas.01
Eyl.01
Eki.01
A u.01
Haz.01
Tem.01
Nis.01
Ara.00
Oca.01
Eki.00
Eyl.00
A u.00
Haz.00
Tem.00
Nis.00
May.00
ub.00
Mar.00
Oca.00
Ara.99
-6
May.01
ubat
%4,5
Kasım
%5,1
ub.01
-5
Mar.01
Cari Açık
-4
Kas.00
%
0
Kaynak: TCMB, Elektronik Veri Da ıtım Sistemi, www.tcmb.org.tr (12-01-2004).
Not: Yatay eksenin üstünde kalan oranlar (+) cari fazlayı, yatay eksenin altında kalan oranlar (-) ise cari açı ı
göstermektedir.
Grafik 4.4 12 Aylık Cari Dengenin GSY H’ya Oranı (%)
Uygur (2001)’a göre Türkiye için yüzde 3,5’lik bir cari açık oranı, kritik bir
orandır. Temmuz ayında bu orana ula ılmı ve artı devam etmi tir. Cari açık bu
dönemde sürdürülebilir olmaktan çıkmı
ve krize davetiye çıkarır hale gelmi tir.
Geli mekte olan ülkelerde son dönemlerde ya anan krizler de bunu do rular niteliktedir.
1994 krizi öncesi Meksika’da aynı oran yüzde 5,8 olarak gerçekle mi , Asya krizi
öncesinde de bölge ülkelerinde benzer cari açık oranları (Tayland’da yüzde 8;
Filipinler’de yüzde 4,8; Kore’de yüzde 4,4; Malezya’da yüzde 4,4 ve Endonezya’da
yüzde 3,4) görülmü tür.
Yukarıdaki geli melere benzer bir di er geli meye 12 aylık cari açı ın döviz
rezervlerine oranında rastlanmı tır. Tablo 4.5’de görüldü ü gibi 1999’un sonunda yüzde
108
4 olan cari açık / döviz rezervi oranı 2000 yılında hızlı bir atı kaydederek, Kasım
ayında yüzde 34,5’e ula mı tır. Bu kadar hızlı bir ekilde ve bu derece yüksek bir orana
ula an
cari açık / döviz rezervi oranı, ekonominin kırılganlı ını artırarak, sabit kurun
sürdürülebilirli i üzerinde büyük üpheler uyandırmı tır.
Tablo 4.5 12 Aylık Cari Dengenin Döviz Rezervine Oranı (%)
Dönem
12 Aylık Cari Denge / Döviz Rezervi* Dönem 12 Aylık Cari Denge / Döviz Rezervi*
-4,0 Oca.01
-29,5
Ara.99
-7,2
-29,7
Oca.00
ub.01
-11,1 Mar.01
-27,2
ub.00
-14,5 Nis.01
-22,4
Mar.00
-16,0 May.01
-16,2
Nis.00
-18,5 Haz.01
-12,1
May.00
-19,5 Tem.01
-9,5
Haz.00
-19,5 A u.01
-3,7
Tem.00
-22,8 Eyl.01
-0,6
A u.00
-23,0 Eki.01
4,1
Eyl.00
-26,9
10,3
Eki.00
Kas.01
-34,5 Ara.01
11,2
Kas.00
-28,7 Oca.02
14,0
Ara.00
Kaynak: TCMB, Elektronik Veri Da ıtım Sistemi, www.tcmb.org.tr (12-01-2004).
* Negatif i aretler (-) cari açı ı, pozitif i aretler (+) cari fazlayı göstermektedir.
1990’larda finansal krizlerle kar ı kar ıya kalan ülkelerde kriz öncesi dönemde
hızlı bir yabancı fon giri ine rastlanmı ve bunun ço unlu u da borçlanma eklinde
olmu tur. Finansal serbestli in ve nominal döviz kurunun öngörülebilir oldu u bir
ortamda yabancı fon giri inde hızlı bir artı gerçekle mektedir. stikrar programıyla
böyle bir ortamın olu tu u Türkiye’ye de, 2000 yılında önemli oranda bir yabancı
sermaye giri i olmu (Bkz. Tablo 4.6) ve bunun neredeyse tümü borçlanma eklinde
gerçekle mi tir (Uygur, 2001: 13).
Tablo 4.6’ya göre, Aralık 1999-Ekim 2000 döneminde portföy yatırımlarının
toplam tutarı 8 milyar dolar olurken, portföy yatırımları dı ında yer alan uzun veya kısa
vadeli borçlanma araçlarının izlendi i di er yatırımlar (banka ve sendikasyon kredisi
vb.) kaleminin tutarı yakla ık 9 milyar dolar olmu tur. Aynı dönemde do rudan yabancı
sermaye yatırımlarının tutarı ise, sadece 712 milyon dolarda kalmı tır. Türkiye’ye giri
yapan yabancı sermayenin bu
ekilde olu an kompozisyonu ekonominin finansal
109
kırılganlı ı artırmı tır. Çünkü, 2000 programıyla para arzının do rudan yabancı
sermaye giri çıkı ına ba landı ı bir ekonomide panik anında çok kısa sürede ülkeyi
terk edebilecek bu büyüklükte bir yabancı sermayenin varlı ı ekonomide önemli bir
risk olu turmu tur.
Tablo 4.6 Eylül 1999-Aralık 2001 Döneminde Türkiye’de Aylık Sermaye
Hareketleri (Milyon $)
Do rudan
Do rudan
Di er
Portföy
Yabancı Portföy
Yabancı
Tarih
Tarih
Yatırımı
Sermaye Yatırımı Yatırımlar
Sermaye
Yatırımı
Yatırımı
25
-302
471 Kas.00
313
-4.880
Eyl.99
94
-61
721 Ara.00
80
-294
Eki.99
-9
1648
483 Oca.01
274
1.024
Kas.99
123
1240
1.204 ub.01
1.552
-3.394
Ara.99
435
1411
20 Mar.01
48
-476
Oca.00
27
227
214 Nis.01
45
-530
ub.00
45
351
1.588 May.01
11
-60
Mar.00
12
674
260 Haz.01
86
153
Nis.00
158
-14
217 Tem.01
143
-457
May.00
152
1285
1.778
76
-186
Haz.00
A u.01
-697
2305
619 Eyl.01
253
37
Tem.00
113
-209
2.404 Eki.01
541
0
A u.00
219
606
-106 Kas.01
132
-61
Eyl.00
125
153
756 Ara.01
105
223
Eki.00
Kaynak: TCMB, Elektronik Veri Da ıtım Sistemi, www.tcmb.org.tr (12-01-2004).
Di er
Yatırımlar
1.175
1464
-56
-1.619
-721
-866
-1.846
-1.956
-1.493
-209
-131
-1.674
-529
-1196
Haziran 1999-Haziran 2001 döneminde sermaye hareketlerini nasıl bir seyir
izledi i a a ıdaki grafikte daha açık bir ekilde gözlemlenebilmektedir. 2000 yılının
Haziran, Temmuz ve A ustos aylarında portföy ile di er yatırımlar eklinde ülkeye giri
yapan yabancı fonlarda bir artı oldu u görülmektedir.
110
3
2
Sermaye Giri i
1
Haz.01
Nis.01
May.01
ub.01
Mar.01
Ara.00
Oca.01
Kas.00
Eki.00
Eyl.00
A u.00
Tem.00
Haz.00
Nis.00
May.00
ub.00
Mar.00
Ara.99
Oca.00
Kas.99
Eki.99
Eyl.99
A u.99
Tem.99
-1
Haz.99
Milyar $
0
-2
-3
Sermaye Çıkı ı
-4
-5
-6
Dogrudan Yabancı Semaye Yatırımı
Portföy Yatırımı
Diger
Kaynak: TCMB, Elektronik Veri Da ıtım Sistemi, www.tcmb.org.tr (12-01-2004).
Grafik 4.5 Türkiye’nin Aylık Sermaye Hareketleri (Milyar $)
Finansal kırılganlı ın bir ba ka göstergesi olan kısa vadeli dı borç / döviz
rezervi oranında da 2000 yılı içerisinde önemli bir bozulma gözlemlenmi , 2001’in ilk
iki çeyre inde de bu bozluma devam etmi tir. Tablo 4.7’ye göre, 1999’un ilk
çeyre inde yüzde 98,9 olan bu oran, 2000’in dördüncü çeyre inde yüzde 127,6’e
yükselmi ve bir sonraki yılın ilk iki çeyre inde bu artı devam ederek sırasıyla yüzde
141,1 ve yüzde 134,3 olarak gerçekle mi tir. Zayıf bir bankacılık sektörü ile birlikte bu
derece yüksek kısa vadeli dı borcun bulundu u bir ekonomide, ulusal paraya kar ı
spekülatif saldırı için uygun bir zemin olu tu u söylenebilir. Çünkü, böyle bir ortamda
hükümet, ulusal paraya yapılacak bir spekülatif saldırıyla ba edebilmek için faiz
oranlarını yükseltmeye cesaret edemeyebilir (Özatay ve Sak, 2002: 3).
Tablo 4.7 Kısa Vadeli Dı Borcun Döviz Rezervine Oranı (%)
Kısa Vadeli Dı Borç / Döviz Rezervi
Kısa Vadeli Dı Borç / Döviz Rezervi
Dönem
(%)
(%)
98,9 2001Q4
86,4
1999Q4
107,9 2002Q1
71,2
2000Q1
101,9 2002Q2
68,7
2000Q2
109,8 2002Q3
56,1
2000Q3
127,6 2002Q4
56,8
2000Q4
141,1 2003Q1
63,0
2001Q1
134,3 2003Q2
58,5
2001Q2
106,2 2003Q3
55,0
2001Q3
Kaynak: TCMB, Elektronik Veri Da ıtım Sistemi, www.tcmb.org.tr (12-01-2004).
Dönem
111
Finansal krizlerle kar ı kar ıya kalan di er geli mekte olan ülkeler gibi, 1990
yıllar Türkiye ekonomisinde de finansal serbestle tirmenin gerçekle tirildi i yıllar
olmu tur. Buna kar ın, söz konusu yıllarda özellikle bankacılık kesimi ba ta olmak
üzere bu piyasalara ili kin yeterli düzenleme ve denetleme yapılmamı tır. Bu durum,
ekonominin finans kesiminden kaynaklı risklerinin 2000 yılında daha da artmasına yol
açmı tır. Aynı zamanda, 1994 krizi sırasında tasarrufçuya güven sa lamak için sınırsız
sigorta garantisi verilmesi ve bu uygulamanın kaldırılmamı olması, 2000 yılında
bankacılık sektöründe bir “ahlaki tehlike” (moral hazard) problemi yaratmı tır. Akyüz
ve Boratav’a (2002: 25) göre, deregüle edilmi ve de mevduatları hazine garantisiyle
garanti altına alınmı ama do ru-dürüst bir denetimden yoksun olan bankacılık sektörü
söz konusu dönemde ola an üstü kırılgan bir yapı arz etmektedir.
Önceden ilan edilen döviz kurları nedeniyle kur riskinin ortadan kalktı ını
dü ünen bir çok banka, yurtiçinde yüksek reel faiz getirisinden yararlanmak amacıyla
yurt dı ından özellikle kısa vadeli a ırı borçlanmaya gitmi tir. Bunun sonucunda
bankaların, “açık pozisyon” eklinde de adlandırılan “net yabancı para pozisyon”
rakamlarında 2000 yılında önemli artı lar olmu tur. Söz konusu dönemde bankacılık
kesiminin varlık-yükümlülük ve vade uyu mazlı ını sınırlandırmak için konulan
kurallara uyumadı ı ve bunların yeterince denetlenmedi i de anla ılmı tır. Örne in,
bankaların açık pozisyon oranı 1999 alınan bir kararla sermayelerinin yüzde 20’si
(2000 yılı itibariyle 2,1 milyar dolara tekabül eden bir orandır) ile sınırlandırılmı
olmasına kar ın, Eylül 2000’de bankaların açık pozisyon oranı olması gerekenin tam 10
katına kadar çıkarak, yakla ık 21 milyar dolara ula mı tır (Uygur, 2001: 11). Bankaların
açık pozisyonlarında ki artı sadece Ocak-Kasım döneminde yakla ık 7,2 milyar dolar
olmu tur (Bkz. Tablo 4.8).
Tablo 4.8 Bankalar Net Yabancı Para Pozisyonu (Açık Pozisyon) (Milyon $)
Bankalar Yabancı Para
Pozisyonu
-14.367
Ocak 2000
-21.535
Kasım 2000
-14.553
Aralık 2000
Kaynak: BDDK, 2000: 42; BDDK,2004: 24.
Tarih
Tarih
ubat 2001
Aralık 2001
Aralık 2002
Bankalar Yabancı Para
Pozisyonu
-15.292
-1.588
-551
112
2000 yılının Kasım ayında Türkiye ekonomisinin içinde bulundu u artlar
kısaca u ekilde özetlenebilir: Yıl içinde faiz oranlarında hızlı bir gerileme meydana
gelmi , dü en faiz oranları sonucunda artan yatırım ve tüketim talebi nedeniyle yılın ilk
üç çeyre inde büyüme gerçekle mi
20
, döviz kuru hedefleri tutturulmu , enflasyonda
istenilen düzeyde olmasa da bir dü ü trendi yakalanmı , N V ve bütçe hedeflerinin
tutturulmu ve ekonomide olumlu bir sürecin ya andı ı izlenimi hakim olmu tur.
Buna kar ın, programın özelle tirme ve bankacılık gibi yapısal hedefleri tam
olarak yerine getirilememi , TL a ırı de erlenmi , dı ticaret ve cari i lemler açı ında
hızlı ve büyük miktarda artı lar meydana gelmi , bankaların açık pozisyonları olması
gerekenin çok üstüne çıkmı ve ülkeye giri yapan sermaye akımı da bir panik anında
hemen ülkeyi terk edebilecek kısa vadeli sermaye akımı eklinde gerçekle mi tir.
1990’larda finansal kriz ya ayan ülkelerle büyük benzerlik arz eden bu artlar altında
sabit kur sisteminin sürdürülebilirlili ine ve ekonominin finansal kırılganlı ına ili kin
kaygılar önemli ölçüde artmı tır. Daha önce ya anan krizler nedeniyle uluslararası
yatırımcılarda sürünen parite sisteminin sürdürülebilirlili ine yönelik bir endi e
olu mu tur. Bu nedenle, yatırımcılar, ekonomide sorun oldu una dair ilk emareler
ortaya çıkar çıkmaz hemen ulusal paradan kaçma e ilimine girmi lerdir (Akyüz ve
Boratav, 2002: 16).
Yapısal reformlardaki gecikme ve ek mali önlemleri alınması konusundaki
isteksizlik, IMF tarafından Ekim ayında serbest bırakılması gereken üçüncü kredi
diliminin ertelenmesine yol açarak, piyasalardaki tedirginli i daha da artırmı tır. Artan
tedirginlik faiz oranlarında yukarı yönlü bir baskı olu turmu tur (TCMB, 2001: 1). Faiz
oranları üzerinde baskı olu turan bir di er unsur, ekonominin, 2000 yılının ilk dokuz
ayıda öngörülenden daha fazla büyümü ve i lem amaçlı para talebinin artmı olmasıdır.
Çünkü, para kurlu benzeri sistem nedeniyle para arzının para talebi kadar
artırılamamı tır (Parasız, 2001: 451). Faiz oranlarındaki bu yükseli , portföylerinde
yo un ekilde D BS tutan ve bunları kısa vadeli kaynaklarla fonlayan bazı bankaların
20
Calvo ve Vegh (1994)’in yaptı ı çalı maya göre, döviz kuruna dayalı isitkrar programlarının ilk
a amalarında ekonomik faaliyetlerde bir canlanma meydan gelirken ilerleyen dönemde bu canlanma
yerini bir daralmaya bırakmaktadır.
113
mali durumlarını bozmu
ve Kasım ayının ikinci yarısından itibaren finans
piyasalarında güvensizlik had safhaya ula mı tır. Vade uyumsuzlu unun yüksek oldu u
bankalara yönelik güvenin zayıflaması, bunların likidite ihtiyacının hızla artmasına ve
kısa vadeli faizlerin 17-20 Kasım döneminde yüzde 100’lerin üzerine çıkmasına neden
olmu tur.
Dü ü üne ra men öngörülenin üzerinde seyreden enflasyon, a ırı de erlenen
TL, yüksek cari açık, kısa vadeli borçlardaki a ırı artı , bankacılık sektöründeki yüksek
açık pozisyon ve yapısal sorunlar, ülkenin di er yapısal ve politik sorunlarıyla da
birle ince, 2000 yılının Kasım ayına kadar olumlu gitti i dü ünülen dezenflasyon süreci
(Meksika’da oldu u gibi) bir anda tersine dönüvermi tir. Çünkü, bu artlar altında
piyasalarda sabit kur sisteminin sürdürülmesine yönelik önemli tereddütler olu mu ve
yatırımcılar ulusal paranın yüksek oranlı bir devalüasyonundan zarara u ramamak için
TL’den kaçma e ilimi içine girmi lerdir.
Kısa vadeli faizlerdeki sıçrama ile hazine ka ıtları ve hisse senedi fiyatlarında
hızlı bir dü ü
gözlemlenmi
ve yabancı yatırımcılar Türkiye’deki portföylerini
azaltmaya ba lamı lardır. Kasım ayında ülkeyi terk eden portföy yatırımlarının miktarı
5 milyar dolara yakla mı tır (Bkz.Tablo 4.6). Birkaç gün içinde hisse senedi endeksinde
büyük dü üler ya anmı , yüzde 39 düzeyinde seyreden hazine ka ıtlarının faizleri
oranları yüzde 50’lerin üzerine çıkmı (Bkz. Grafik 4.2), gecelik repo faizler yüzde 500600 seviyelerine fırlamı tır.
Finans piyasasında bu derece ciddi bir kriz ya anırken, TCMB, örtük para
kurulu uygulaması nedeniyle son borç mercii fonksiyonunu yerine getirememi ve
likidite vererek piyasalara müdahale edememi tir. Birkaç gün kararsızlıktan sonra
merkez bankası, para kurulu kuralını ihlal ederek piyasalara likidite vermeye
ba lamı tır. Ancak, bu da sorunları bitirmemi ; hatta döviz rezervlerinin daha hızlı bir
ekilde erimesine yol açmı tır. Bu durum parasal taban formülü (Parasal taban = N V +
NDV) dikkate alındı ında daha iyi anla ılabilmektedir. MB, piyasaya likidite
sa lamakla bir taraftan N V kaleminde bir artı
gerçekle tirmi
ve para tabanı
114
artırmı tır. Di er taratan da yaratılan TL, yo un döviz talebi alımlarında kullanılarak,
tekrar MB’ye dönmü ve NDV kalemini azaltarak parasal tabanı tekrar dü ürmü tür.
Kısacası, MB sa ladı ı likidite ile parasal tabandaki daralmayı engelleyememi tir.
Bunun üzerine Merkez Bankası, tekrar para kurulu uygulamasına dönmü tür. Bu sefer
sermaye çıkı ları dururken, yurtiçinde daha iddetli bir likidite krizi ya anmaya devam
etmi tir. Likidite krizinin devam ediyor olması, gecelik faiz oranlarını yüzde 1000’lerin
üzerine çıkmasına yol açmı tır.
Örtük para kurulu sistemiyle bir likidite krizi ya anmayaca ı dü ünülüyor, hatta
bu mekanizma, programın emniyet sübabı (güvencesi) olarak görülüyordu. Çünkü,
piyasalarda bir likidite sıkı ıklı ı ya anması halinde faiz oranları yükselecek, artan faiz
oralarıyla birlikte sermaye giri i te vik edilecek; böylece likidite artı ı gerçekle erek
(sterilizasyon yapılmayaca ı için) faiz oranları dü ecekti (mekanizmanın, tersi bir
durumda da i leyece i dü ünülüyordu). Ama mekanizma kriz anında i lememi , üstelik
mevcut sorunu daha da büyütmü tür.
Kasım ayındaki likidite krizi ancak IMF’den sa lanan 7,5 milyar dolarlık ek
krediyle ve alınan yeni yapısal önlemlerle durdurulabilmi tir. Piyasalarda da kısmı bir
rahatlama olmu . MB iki hafta içerisinde yakla ık 5,5 milyar dolarlık rezerv kaybına
u ramı tır. Piyasalar kısmen rahatlasa da sorunlar devam etmi tir.
Kriz sonrası Ocak ayında D BS faiz oranları yüzde 60-65 düzeylerine gelmi ,
MB’nin döviz rezervleri yeninden artarak, kriz öncesi düzeyini a mı tır. Bu arada
toplam talep dü mü , ithalatta ki patlama durmu tur. Enflasyon oranı dü ü trendine
devam etmi fakat, TL’nin kur sepeti kar ısındaki de er kaybının 2 kat üzerinde
seyretmi tir (Bkz. Grafik 4.3). Bu arada yerli ve yabancı yatırımcılar tarafından
ekonominin sorunlarının devam etti inin dü ünülmesi, vadeleri kısaltmı ve risk primini
yükseltmi tir. ubat ortalarında faizler yüzde 70’lerin üzerine çıkmı tır. Bu geli meler
iç borcun sürdürülebilirli i ve portföylerinde büyük miktarda kamu ka ıtları (1-1,5 yıl
vadeli) bulunan bankalarının ciddi sorunlar ya abilece ine ili kin tereddütleri
artırmı tır. Hızla artmı olan kısa vadeli dı borç stoku, dü mekte direnen enflasyon,
115
a ırı de erlenmi
olan TL, devam eden yüksek cari açık, sabit kur sisteminin
sürdürülebilirlili ine ili kin mevcut kaygıları iyice artırmı tır. Artık krizi tetikleyecek
bir olay beklenir hale gelmi tir. Bu arada ya anan bir siyasi gerginlik krizi tetiklemek
için yeterli olmu tur (Akyüz ve Borotav, 2002: 33).
19 ubatta TL ciddi bir atakla kar ı kar ıya kalmı tır. Bu tarihte bir gün valörlü
7,6 milyar dolarlık döviz talebini engellemek için Merkez Bankası likiditeyi kısmı tır.
Ancak, bu durum a ırı likidite ihtiyacı içinde olan kamu bankaları nedeniyle ödemeler
sisteminin kilitlenmesine neden olmu tur (TCMB, 2001: 2). Gecelik faiz oranları yüzde
6200’e kadar çıkmı ortalama yüzde 4018 olarak gerçekle mi tir. TL’ye kar ı yapılan
saldırı para politikası üzerinde neredeyse hükümetin kontrolünü yitirdi i bir durum
yaratmı ve döviz rezervlerini hızla eritmeye ba lamı tır. Bu geli meler üzerine 22
ubat 2001 tarihinde sürünen parite sistemi (kur çapası) terk edilerek, döviz kurları
dalgalanmaya bırakılmı tır. Aynı zamanda istikrar programından da vazgeçilmi tir.
Geni leyen bant sistemi uygulamasına geçilmesine 4-5 ay kala sabit kur
sisteminden tamamen vazgeçilmi
olması, önceden ilan edilen çıkı
zamanlamasında bir hata mı vardı ve çıkı
stratejisinin
zamanı ne olmalıydı sorusunu akla
getirmektedir. Son dönemde yapılan çalı malar, ulusal para biriminin güçlü oldu u
zamanın, kur çapasından çıkı için en uygun zamanın oldu unu i aret etmektedirler.
Di er bir ifadeyle, çıkı , istikrar programının kredibilitesinin ve sermaye giri lerinin
artı ı bir dönemde gerçekle tirilmelidir. Böyle bir durumda da kur çapasının terk
edilmesinin politik ekonomisi bu çıkı ı güçle tirmektedir. Hükümetler para birimi güçlü
iken, kur çapasını terk etmek için (kur çapansın yararları için halkı ikna etmek için onca
u ra tan sonra) herhangi bir neden görmemektedirler. Aynı zamanda kur çapası terk
edildi inde olu acak devalüasyon sonucunda piyasaların güvenini yitirmekten, yabancı
sermaye akımının tersine dönmesinden ve ulusal paranın çökmesinden (currency
collapse) korkmaktadırlar. Son dönemdeki deneyimler de göstermi tir ki, gev ek sabit
kur sistemleri ne kadar geç terk edilirse (yani ulusal para zayıf iken), gerekli düzeltme
ve devalüasyon o denli büyük olacaktır, tabi ki yarataca ı tahribatta (Fischer, 2001: 18;
Akyüz ve Borotav, 2002: 26).
116
Türkiye,
ubat 2001’de yukarıda anlatılanlara benzer bir süreci ya amı tır.
Kasım krizinde ve daha öncesinde bazı iktisatçılar tarafından kur çapasından
vazgeçilmesi gerekti i belirtilmi , buna kar ın
ancak
ubat ayında TL’ye ili kin
tereddütler ve baskılar iyice artınca (yani, TL zayıfken) çapadan vazgeçilmi tir.
Programın ve sabit kur sisteminin terk edildi i 22 ubat günü 686500 TL olan dolar
kuru, 23 ubatta 957000 TL’ye ve 26 ubatta 1 milyon TL’nin üzerine çıkmı tır. Yani,
birkaç gün içinde TL dolar kar ısında yüzde 40-45 oranında yüksek bir de er kaybına
u ramı tır. 16-26
ubat Arasında Merkez Bankası döviz rezervlerinde yakla ık 6,5
milyar dolarlık bir azalma olmu tur.
Meksika ve Asya krizlerinde oldu u gibi,
yabancı sermaye çıkı ı ya anmı tır.
ubat krizinde de yüklü miktarda
ubat ayında 3,4 milyar doları portföy yatırımı ve
1,6 milyar doları di er yabancı sermaye yatırımı olmak üzere toplamda 5 milyar
dolarlık bir sermaye çıkı ı olmu tur (Bkz. Grafik 4.5). Sermaye çıkı ı yılın di er
aylarında da devam etmi tir. ubat 2001- ubat 2002 döneminde özellikle di er sermaye
hareketleri kalemi altında izlenen yurt dı ına çıkı
yapan toplam sermaye miktarı 13,5
milyar dolar olmu tur. Bunun çok büyük bir kısmı bankacılık kesimin kısa vadeli
kredilerinden kaynaklanmı tır.
Kısacası, nominal döviz kuru çapasına dayalı istikrar programı ile sa lanan
istikrar kısa süreli olmu tur. Bu istikrar, yakın geçmi te kriz ya ayan ülkelerle de
kar ıla tırıldı ında çok daha kısa sürelidir. Krizle birlikte sabit kur sistemi terk edilmi ,
bunun yerine kurun serbestçe dalgalanması tercih edilmi tir. Ba ımsız dalgalı kur
sisteminde bir nominal çapanın olmaması, mevcut belirsizli i daha da artırmı tır. ubat
sonrası enflasyon yeniden hızlanma e ilimine girmi (Bkz. Tablo 4.4) ve yıl sonu TÜFE
enflasyonu yüzde 68,5’e yükselmi tir; ki bu oran programın ba ladı ı yıl enflasyon
oranı ile aynıdır. Kasım krizi ile ba layan ekonomideki yava lama süreci ubat krizi ile
birlikte gerilemeye dönü mü tür. 2001 yılı sonunda ekonomide yüzde 7,5’lik bir
küçülme ya anmı tır. Aynı yılda i sizlik oranı yüzde 7,3’den yüzde 8,3’e çıkmı tır.
Faiz oranlarında önemli artı lar olmu tur (Bkz. Grafik 4.3). Yüksek faiz oranları kredi
117
talebinin azalmasına, iç talep ve üretimde hızlı bir daralmanın ya anmasına neden
olmu tur.
Ekonomideki hızlı daralma ve TL’nin reel olarak de er kaybetmesi cari açı ı
fazla vermesini sa lamı tır. 2000 yılı sonunda 9,8 milyar dolar açık veren cari i lemler
dengesi 2001 yılı sonunda yakla ık 2,2 milyar dolar fazlaya dönü mü tür. Cari i lemler
dengesindeki bu iyile meye kar ın sermaye hareketleri dengesinde ciddi bir bozulma
gerçekle mi tir. Sermaye çıkı ı, daha öncede belirtildi i gibi, genelde portföy
yatırımlarında ve bankacılık kesimi kısa vadeli kredilerinde gerçekle mi tir. Sabit kur
sistemine dayalı program süresince önemli döviz açık pozisyonlarında önemli artı olan
ekonomik aktörler (bankalar, firmalar ve hanehalkı) dalgalı kur sisteminden dolayı
büyük zararlarla kar ı kar ıya kalmı lardır.
ubat ayından itibaren derinle meye ba layan kriz yeni bir programın
uygulanmasını gerekli kılmı ve de 3 Mayıs 2001 tarihinde IMF ile imzalanan stand-by
anla ması ile yeni bir program uygulamaya konmu tur. 2002-2003 yılları için makro
ekonomik politikaları belirleyen ve Güçlü Ekonomiye Geçi Programı (GEGP) olarak
adlandırılan yeni program 14 Nisan tarihinde kamuoyuna ilan edilmi tir.
Serbest dalgalı kur rejimine geçilmesi ile birlikte para ve kur politikası
uygulaması ve kriz yönetimi, yeni bir boyut kazanmı ve kriz ortamından çıkı
önlemleriyle birlikte Türkiye ekonomisinde yeni istikrar arayı ları ba lamı tır. Bu
çerçevede dalgalı kur sistemi altında bir çapadan yoksun kalan ekonomi için en uygun
çapanın enflasyon hedeflemesi oldu u dü ünülmü ve bu yönde adımlar atılmı tır.
Meksika’da, nominal kur çapasının ardından ya anan kriz sonrasında “serbest dalgalı
kur ve enflasyon hedeflemesi modeli” uygulanmı ve önemli ba arılar elde edilmi tir.
Kısacası, Türkiye’nin 2000-2001 yılında ya adı ı kısa dönemli döviz kuruna
dayalı istikrar arayı ı, 1990’lı yıllarda geli mekte olan ülkelerde ya anan krizlerle
benzer özellikler göstererek sona ermi tir. Bu ülkelerde oldu u gibi Türkiye’de de sabit
döviz kuru sistemi ba langıçta ekonomide nispi bir istikrar sa lamı fakat, istikrarın
sa landı ı dü ünülen bir ortamda krizlerin patlak vermesiyle her ey tersine dönmü tür.
118
Türkiye’nin son dönemde ya adı ı krizlerde göstermi tir ki, kuralsız ve denetimden
uzak bir sınırsız finansal serbestli in yanında sabit kur sisteminin de tercih edilmesi
halinde uzun süreli bir istikrarın sa laması mümkün gözükmemektedir. Çünkü,
ekonominin makro büyüklüklerinde bazı düzelmeler gerçekle se de, ekonominin
finansal kırılganlı ı artarak, istikrarın kısa sürede bozulması gündeme gelmektedir. Tüm
bu geli meler istikrar arayı ı içerisinde olan ülkeleri, gev ek sabit kur sistemlerini terk
ederek dalgalı kur veya katı sabit kur sistemleri tercihine do ru yöneltmektedir. Son
dönemde Türkiye’de oldu u gibi kriz ya ayan bir çok ülkede dalgalı kur sistemi altında
sürdürülen istikrar arayı ına en büyük deste in de enflasyon hedeflemesi modelinden
gelece i beklenmektedir
4.4 Kasım 2000 ve ubat 2001 Krizlerinin Ampirik Analizi
Üçüncü bölümde sabit kur sisteminin, kısa vadede bazı makroekonomik
de i kenler (enflasyon, döviz kuru vb.) üzerinde istikrar sa layıcı, uzun vadede de
istikrarsızlı ı artırıcı rolünden (yerel paranın a ırı de erlenmesi, cari açı ın artması, kısa
vadeli dı borçların artması vb.) bahsedilmi tir. Sözü edilen bölümde istikrarsızlı ı
artırıcı bu etkiler nedeniyle Meksika, Tayland, Endonezya, Malezya, Kore ve Filipinler
gibi ülkelerin krizlere girdi i yönündeki iddialara yer verilmi
ve bu iddiaların
dayanakları ortaya konulmaya çalı ılmı tır.
Üçüncü bölümde incelenen ülkelerdekine benzer geli melerin, Türkiye
ekonomisinde sabit döviz kuruna dayalı istikrar programının uygulandı ı 2000-2001
döneminde ya anmı olması, sabit kur sistemi (sürünen parite sistemi) ile ya anan
krizler (Kasım 2000 ve ubat 2001 krizi) arasında bir ili kinin olup olmadı ı sorusunu
akla getirmi tir. Dördüncü bölümün ilk kısmında da bu sorunun cevabı aranmı tır. Bu
bölümde ise, Kasım ve ubat krizleri ile söz konusu dönemde uygulanan kur sistemi
(sürünen parite sistemi) arasındaki ili ki ampirik olarak incelenecektir. Yani, sabit
kurun ilgili dönemde istikrarsızlı a ve krize yol açan bir unsur olup olmadı ı
belirlenmeye çalı ılacaktır.
119
4.4.1 Yöntem
1990’lı yıllarda geli mekte olan ülkelerde ya anan finansal krizlerin ardından
krizlerin nedenlerine ili kin bir çok ampirik çalı ma yapılmı tır. Söz konusu çalı malar
incelendi inde krizlerin nedenlerinin belirlenmesinde genelde logit ve probit modeller
olarak
adlandırılan
ekonometrik
modellerin kullandı ı gözlemlenmi tir (Bkz.
Eichengreen, Rose ve Wyplosz, 1997; Berg ve Patillo, 1999; Eichengreen ve Arteta,
2000; Komulainen ve Lukkarila, 2003;). Logit ve probit modeller, çe itli finansal ve
makro ekonomik büyüklükler ile kriz arasındaki ili kinin belirlenmesine imkan veren
modellerdir.
Bu
tür
modellerde
öncelikle
krizin
niteliksel
hale
getirilmesi
gerekmektedir. Daha sonra, niteliksel hale getirilen ba ımlı de i ken ile çe itli
de i kenler arasındaki ili ki belirlenebilmektedir. Krizleri konu alan ampirik
çalı malarda probit modeller, logit modellere oranla daha fazla kullanılmaktadır. Bu
nedenle, çalı mamızda da probit model tercih edilmi tir.
Tahmin edilecek probit model,
P(y = 1| X ,β ) = F (X ,β )
t
t
t
t
eklinde tanımlanabilir.
Burada,
yt = Kriz olması halinde 1, aksi taktirde 0 de erini alan nitel ba ımlı de i keni
Xt = De i kenler setini,
t
= De i kenlere ait katsayıları temsil etmektedir.
Daha önce de belirtildi i gibi krizlerin niteliksel hale getirilmesi için bir kriz
tanımına ve endekse ihtiyaç vardır. Kriz tanımı için Kaminsky, Lizondo ve Reinhart
(1997)’ın tanımı kullanılacaktır. Bu tanıma göre, kriz, döviz rezervlerinde önemli
miktarda bir azalma veya nominal döviz kurunda yüksek oranlı bir artı veya iki
durumun birlikte gerçekle mesidir. Endeks için de Lin ve Wu (2001) tarafından
kullanılan döviz piyasası baskı endeksi kullanılacaktır. Yukarıdaki tanıma uygun bir
ekilde olu turulan döviz piyasası baskı endeksi (I) a a ıdaki gibi formüle edilmi tir:
120
I = ∆e /σ
∆ et
t
− ∆r /σ
t
rt
∆et = Nominal döviz kurundaki de i me
σ ∆e = Nominal döviz kurundaki de i menin standart sapmasını
t
∆rt = Döviz rezervindeki de i me
σ r = Döviz rezervindeki de i menin standart sapması
t
Yukarıdaki endeks kullanılarak belirli bir zaman aralı ı içerisinde yer alan tüm
dönemler için endeks de erleri hesaplanabilmektedir. Bu endeks de erlerini kullanarak
krizleri tespit etmek için öncelikle bir e ik de erin belirlenmesi gerekmektedir. E ik
de er, endeks de erlerinin standart sapmasının ( ı) belirli bir katsayı (1,5, 2 veya 3 gibi)
ile çarpılması sonucu elde edilmektedir. Belirli bir aya ait endeks de eri, e ik
de erinden daha yüksek ise ilgili dönem kriz dönemi olarak adlandırılmakta; aksi
durumda ise, kriz ya anmadı ı kabul edilmektedir. Örne in bu katsayının 1,5 oldu u
dü ünülürse,
I =
I > 1,5 σ i se
I ≤ 1,5 σ i se
ı
ı
1
0
Kriz var
Kriz yok
eklinde ifade edilebilir.
4.4.2 De i kenler
Ekonometrik modelde yer alacak de i kenlerin seçimi sırasında, finansal
krizlere ili kin teorik ve ampirik literatür dikkate alınarak, özellikle sabit kur sistemi ile
ili kisi bulunan ve krizin olu umunda etkisi oldu u varsayılan de i kenlerin seçilmesine
özen gösterilmi tir21. Bu de i kenler a a ıdaki tabloda beklenen i aretleriyle birlikte
verilmi tir.
21
Kriz göstergelerine ili kin geni bir literatür taraması için bkz. Kaminsky, Lizondo ve Reinhart, 1997.
121
Tablo 4.9 Probit Model De i kenleri
De i ken
Kısaltmalar
Reel Kur Endeksi
Cari Denge / GSY H
Kısa Vadeli Dı Borç / Döviz Rezervi
thalat / Döviz Rezervi
Portföy Yatırımları / GSY H
Di er Yatırımlar / GSY H
M2 / Döviz Rezervi
Bankacılık Kesimi Dı
Yükümlülükleri Büyüme Oranı
Yurtiçi Krediler Büyüme Oranı
Bütçe Dengesi / GSY H
TEFE Endeksi
Sabit Kur Kukla De i keni
RKE
CARIGSYIH
KVDBREZERV
ITHREZERV
PYGSY H
DIGYGSYIH
M2REZERV
BKDYBUY
Beklenen
aret
+
+
+
+
+
YIKBUY
BDGSYIH
TEFE
DUMMYSABIT
+
+
+
Pozitif (+) i aretler ilgili de i kenin de erindeki bir artı ın, negatif (-) i aretler
de ilgili de i kenin de erindeki bir azalmanın kriz olasılı ını artırdı ını göstermektedir.
Bu, cari denge ve bütçe dengesi dı ında tüm de i kenler için do rudur. Cari denge ve
bütçe dengesi ile ilgili de i kenlerin i aretinin eksi (-) bulunması, cari açık ve bütçe
açı ı (pozitif bulunması durumunda da cari fazla ve bütçe fazlası)
eklinde
de erlendirilmektedir. Önceki bölümlerde yer alan ülke örneklerinden de hatırlanaca ı
üzere sabit kur sisteminin uygulandı ı bir ekonomide cari açık, kısa vadeli dı borç, kısa
vadeli sermaye akımları, ithalat, yurtiçi krediler vb. gibi de i kenlerin bir ço unda bir
artı gözlemlenmektedir. Bu geli meler neticesinde finansal kırılganlı ın arttı ı ve kriz
olasılı ının yükseldi i dü ünülürse, yukarıdaki tabloda verilen de i kenlerle kriz
arasında bir ili kinin tespit edilmesi, sabit kur sisteminin kriz üzerindeki dolaylı etkisini
gösterecektir. Buna kar ın, 2000-2001 döneminde uygulanan sürünen parite sisteminin
kriz üzerindeki do rudan etkisinin belirlenmesi amacıyla modele sabit kur kukla
de i keni ilave edilmi tir. Bu de i kenin beklenen i areti pozitiftir. Yani, döviz kurunun
sabitlenmesi ile kriz olasılı ı arasında pozitif bir ili ki oldu u varsayılmaktadır.
4.4.3 Model Tahmin Sonuçları
Türkiye ekonomisi için olu turulan probit modelde Ocak 1992-Aralık 2001
dönemine ait aylık veriler kullanılmı tır. Bazı de i kenlerin 1992 yılı öncesi ve 2001
yılı sonrası aylık de erlerine ula ılamadı ı için Ocak 1992-Aralık 2001 dönemi dikkate
122
alınmak zorunda kalınmı tır. Ancak, çalı mamızın kapsamı açısından ilgili dönemin
verilerinin de yeterli oldu u dü ünülmektedir. Cari denge, döviz rezervleri, portföy
yatırımları, di er yatırımlar, M2, bankacılık kesimi dı yükümlülükleri, yurtiçi krediler
ve TEFE (Toptan E ya Fiyat Endeksi) endeksi verileri TCMB’nin elektronik veri
da ıtım sisteminden (EVDS) temin edilmi tir. Reel kur endeksini22 hesaplamak için
gerekli veriler (ABD’nin üretici fiyat endeksi ve nominal TL/Dolar kuru) ve ithalat
rakamları IMF’nin International Financial Statistics (IFS) online veri tabanından
alınmı tır. Kısa vadeli dı borç, GSY H ve bütçe dengesi rakamları Yeldan (2002) ile
Yeldan, Balkan ve Biçer (2002)’in çalı malarında kullandı ı veri setinden alınmı tır23.
Yukarıda teorik çerçevesini çizerek ortaya koydu umuz probit regresyon
a a ıdaki gibidir:
KRIZt =
0
+
1RKEt
5PYGSYIHt
9YIKBUYt
+
+
+
2CARIGSYIHt
6DIGYGSYIHt
10BDGSYIHt
+
+
3ITHREZERVt
+
11TEFEt
+
7M2REZERVt
+
4KVDBREZERVt
+
8BKDYBUYt
12DUMMYSABITt
+
+
+
t
Probit model kullanarak Türkiye için yapılacak ampirik test öncesinde, krizlerin
niteliksel hale getirilmesi amacıyla döviz piyasası baskı endeksi (I) kullanılarak, Ocak
1992-Aralık 2001 dönemine ili kin endeks de erleri hesaplanmı ve a a ıdaki grafikte
bu endeks de erleri verilmi tir.
22
23
Reel kur endeksinin hesaplanmasında ABD doları kullanılmı tır.
Veri seti için Erinç Yeldan’a te ekkür ederiz.
123
12
10
1994 Krizi
8
ubat 2001 Krizi
6
4
Aralık 1995 Genel
Seçimleri
Körfez Krizi
Kasım 2000 Krizi
2
ubat 04
ubat 03
ubat 02
ubat 01
ubat 00
ubat 99
ubat 98
ubat 97
ubat 96
ubat 95
ubat 94
ubat 93
ubat 92
ubat 91
-2
ubat 90
0
-4
-6
Grafik 4.6 Döviz Piyasası Baskı Endeksi (I)
Buna göre, grafik 4.6’da kesikli çizginin (e ik de erin) üzerinde kalan de erler, kriz
olarak de erlendirilmektedir24. Grafikten de görüldü ü gibi I endeksi ile Türkiye
ekonomisinde ciddi krizlerin ya andı ı dönemler olarak adlandırılan dönemlerin (1994
krizi, Kasım 2000 ve ubat 2001 Krizi) belirlenmesi mümkün olmu tur25. Olu turulan
endeks ile ubat 1992 ve Aralık 1995 dönemlerinde de kriz oldu u eklinde bir sonuca
ula ılmı tır. Söz konusu aylar incelendi inde ise, Aralık 1995 döneminin genel
seçimlerinin hemen sonrasına denk geldi i ve bu dönemde döviz kurunda a ırı bir
yükselmeyle birlikte rezervlerde büyük miktarda azalma meydana geldi i görülmü tür.
1992 yılının ubat ayında ise, yine ekonominin sıkıntılı bir süreçten geçti i ve döviz
rezervinde önemli oranda bir azalmaların gerçekle ti i görülmü tür. Bu nedenle,
yukarıdaki tanıma uygun olarak bu dönemler de kriz olarak kabul edilmi tir. Krizleri
belirlemeye yönelik bu tür endekslerin kullanıldı ı çalı maların bir ço unda daha
24
Türkiye’de kriz dönemlerini tespit edebilmek amacıyla e ik de eri belirlenirken, endeksin standart
sapmasının ( ı) 1,5 katsayısı ile çarpılması uygun görülmü tür. Çünkü, 1,5 katsayısının üzerindeki bir
de er (2 ve 3 gibi) ile yapılan hesaplamalar sonucunda Kasım 2000 krizi gibi önemli bir krizin
gözlemlenememesi söz konusu olmu tur. Dolayısıyla, en uygun de erin 1,5 katsayısı oldu u sonucuna
varılmı tır.
25
Krizlerin tespiti amacıyla bir ba ka endeks daha kullanılmı tır. Ama söz konusu endeks ile Türkiye’nin
önemli krizlerinin bazılarının gözlemlenememesi söz konusu olmu tur (Bkz. Ek 3). Lin ve Wu (2001)
tarafından kullanılan endeks, Türkiye’de kriz dönemlerinin daha iyi belirlenmesine olanak sa lamı tır. Bu
nedenle, çalı mamızda söz konusu endeksin kullanılmasının daha do ru olaca ı kanaatine varılmı tır.
124
önceden kriz olarak adlandırılmamı dönemlerin bile kriz eklinde tanımlanabildi i
görülmü tür26.
Probit modellerde tanımlama hatası olması durumunda tahmincilerde bir
tutarsızlık sorunu ortaya çıkmaktadır (Johnston ve Dinardo, 1997: 428). Böyle bir
sorundan kaçınmak amacıyla model, Huber/White yöntemi dikkate alınarak tahmin
edilmi tir27. Probit regresyon sonuçları Tablo 4.10’ de verilmi tir28.
Tablo 4.10 Probit Regresyon Sonuçları, 1992:01-2001:12
De i ken
C
Katsayı
14.60685
Std. Hata*
5.535997
z-istatisti i
2.638522
Olasılık
0.0083
RKE
-0.174557
0.056527
-3.088013
0.0020
CARIGSYIH
-0.365704
0.124634
-2.934218
0.0033
ITHREZERV
0.289828
0.117207
-2.472789
0.0134
KVDBREZERV
0.020283
0.007695
2.635978
0.0084
PYGSYIH
-0.213999
0.040107
-5.335733
0.0000
DIGYGSYIH
-0.111961
0.061661
-1.815762
0.0694
M2REZERV
0.017300
0.008127
2.128735
0.0333
BKDYBUY
0.256940
0.070975
3.620142
0.0003
YIKBUY
0.047081
0.046010
1.023297
0.3062
BDGSYIH
-0.012750
0.010289
-1.239170
0.2153
TEFE
-9.61E-06
9.25E-06
-1.038692
0.2989
DUMMYSABIT
0.300356
0.101603
2.956162
0.0031
McFadden R2 = 0,659564
*Standart hatalar Huber-White yöntemiyle tahmin edilen standart hatalardır.
Probit modellerde belirlilik katsayısı R2 yerine McFadden R2 kullanılmakta ve
R2 ile aynı
ekilde yorumlanmaktadır (Güri
ve Ça layan, 2000). Regresyonun
McFadden R2 de eri 0,659 bulunmu tur ki, bir probit model için bu de er, regresyonun
oldukça yüksek düzeyde açıklayıcılık gücüne sahip oldu unu göstermektedir.
26
Bu konuda bkz. Komulainen ve Lukkarila, 2003.
Bu konuda bkz. Huber, 1967; White, 1982.
28
Regresyona ait Eviews 4.0 ekonometrik paket program sonuçları için bkz. Ek 1.
27
125
A a ıdaki tabloda de i kenler, beklenen ve regresyon sonucunda elde edilen
i aretleriyle birlikte verilmi tir29.
Tablo 4.11 Probit Model, 1992:01-2001:12
De i ken
Kısaltmalar
Reel Kur Endeksi
RKE
Cari Denge / GSY H
CARIGSYIH
Kısa Vadeli Dı Borç /
KVDBREZERV
Döviz Rezervi
thalat / Döviz Rezervi
ITHREZERV
Portföy Yatırımları / GSY H PYGSY H
Di er Yatırımlar / GSY H
DIGYGSYIH
M2 / Döviz Rezervi
M2REZERV
Bankacılık Kesimi Dı
BKDYBUY
Yükümlülükleri Büyüme
Oranı
Yurtiçi Krediler Büyüme
YIKBUY
Oranı
Bütçe Dengesi / GSY H
BDGSYIH
TEFE Endeksi
TEFE
Sabit Kur Kukla De i keni DUMMYSABIT
*** %1’de anlamlı, ** %5’de anlamlı, * %10’da anlamlı.
Beklenen
aret
+
+
Bulunan
aret
+
Anlamlılık
Düzeyi
***
***
***
+
+
+
+
+
+
**
***
*
**
***
+
+
+
+
+
***
Regresyonda yer alan de i kenlerin bir ço u anlamlı ve i areti beklendi i gibi
çıkmı tır. Buna göre, cari açık/GSY H, ithalat/döviz rezervi, kısa vadeli dı borç/döviz
rezervi, M2/döviz rezervi ve bankacılık kesimi dı yükümlülükleri büyüme oranı gibi
de i kenlerle kriz arasında pozitif ili ki (yani, bu de i kenlerin de erindeki bir artı ,
kriz olasılı ını artırmaktadır) bulunurken, portföy yatırımları/GSY H ve di er
yatırımlar/GSY H oranıyla kriz arasında negatif ili ki (yani, bu de i kenlerin
de erindeki bir azalma kriz olasılı ını artırmaktadır) bulunmu tur (Bkz. Tablo 4.11).
Ayrıca, sabit kur kukla de i keni de anlamlı ve kriz ile pozitif yönlü ili kili çıkmı tır.
Di er bir ifadeyle, 2000 yılında döviz kurunun sabitlenmesinin söz konusu dönemde
kriz olasılı ını artıran önemli bir unsur oldu u sonucuna ula ılmı tır.
Yurtiçi kredilerin büyüme oranı, bütçe dengesi/GSY H oranı ve TEFE endeksi
de i kenleri istatistiksel olarak anlamsız bulunmu tur (Bkz. Tablo 4.11). Bütçe dengesi
29
Çalı mada kullanılan regresyon, logit modeli kullanılarak da tahmin edilmi tir. Sonuçlar, probit
modeliyle elde edilenlere benzer çıkmı tır. Logit regresyon sonuçları için bkz. Ek 2.
126
ve TEFE endeksi ile kriz arasında anlamlı bir ili kinin çıkmaması, birinci nesil kriz
modelleri (Krugman, 1979) ile çeli mesine ra men, özellikle 1990 sonrası krizleri
açıklamak için olu turulan ikinci nesil (Obstfeld, 1994) ve üçüncü nesil kriz
modellerine (Krugman, 1998) ters dü memektedir. Birinci nesil kriz modellerine göre,
sabit kur sistemi altında bütçe açı ının parasalla ması, enflasyona ve reel kurun
de erlenmesine yol açmaktadır. Reel kurdaki de erlenme cari açık artı ına neden
olarak, a amalı bir ekilde döviz rezervi kaybına ve sonunda ulusal paraya yönelik
spekülatif saldırıya yol açmaktadır. Spekülatif atak kar ısında para otoritesi sabit kuru
terk etmek zorunda kalmaktadır. Bu dü ünceden hareketle birinci nesil modellerde
krizin temel nedeni olarak bütçe açı ı ve enflasyon gösterilmektedir. Buna kar ın ikinci
ve üçüncü nesil krizler, bu tür büyüklüklerin kriz üzerindeki etkilerini reddetmemekle
beraber krizin olu abilmesi için illaki bu de i kenlerde olumsuz bir geli menin
olmasına gerek olmadı ını iddia etmektedirler30. Meksika’da (1994) ve Asya’da (1997)
ya anan krizler öncesinde, bu ülkelerin nispeten dü ük bir enflasyona ve bütçe fazlasına
sahip olmaları, ikinci ve üçüncü nesil kriz modellerinin iddiasını destekler niteliktedir.
Bu açıdan bakıldı ında Türkiye’de enflasyon ve bütçe açı ı ile kriz arasında anlamlı bir
ili kinin bulunmamasının normal oldu u söylenebilir. Reel kur endeksi artı ı31 ile kriz
olasılı ı arasıda pozitif bir ili ki beklenirken, beklenin tersi bir sonuca ula ılmı tır32.
Kısacası, yukarıda Türkiye için yapılan ekonometrik analiz göstermi tir ki; 2000
yılında uygulanan sabit döviz kuru sistemi ilgili dönemde ekonomik istikrarsızlı ın
olu masına ve krize yol açan önemli bir unsur olmu tur.
30
Birinci, ikinci ve üçüncü nesil krizlere ili kin ayrıntılı bilgi için bkz. Dabrowski, 2002.
Reel kur endeksindeki artı TL’nin a ırı de erlendi ini göstermektedir.
32
Reel kur endeksi, 1$ + 0,77 Mark’tan olu an kur sepeti dikkate alınarak ta hesaplanmı fakat, sonuç
de i memi tir.
31
127
SONUÇ VE DE ERLEND RME
Son yıllarda dünya ekonomisi, giderek sıkla an ve finansal küreselle meyle
birlikte bir çok ülkeye yayılan krizlerle sarsılmaya ba lamı tır. Bu ba lamda, ülke
ekonomilerini artık tek ba larına ele almak ve incelemek fazla anlamlı olmamaya
ba lamı
ve bu ekonomiler, ancak dünya ekonomisi ba lamında anlam kazanır
olmu lardır. Ülke ekonomisi ve dünya ekonomisi, iç denge (istikrar) ve dı denge
(istikrar) arasındaki ba lantı açısından ilgili ülkede uygulanan döviz kuru sistemi
önemli bir unsur haline gelmi tir. Dolayısıyla, ekonomik istikrarın sa lanmasında,
tercih edilecek döviz kuru sistemi önemli bir yere sahip olmu tur. Çünkü, döviz kuru,
bir ülkenin mal, hizmet ve sermeye akımlarını etkilerken, aynı zamanda da ödemeler
bilançosu, enflasyon ve di er makro ekonomik de i kenler üzerinde güçlü bir etkiye
sahiptir. Bu nedenle, ekonomik istikrarı sa lamak, rekabet gücünü korumak ve istikrarlı
bir büyümeyi gerçekle tirmek için hangi döviz kuru sisteminin tercih edilece i ve bu
kur sisteminin nasıl sürdürülece i, ekonomi yönetimi için önemli bir gündem maddesi
haline gelmi tir.
Uluslararası boyutta makro ekonomik istikrarın sa lanmasında da döviz kuru
sistemlerinin önemli bir yeri bulunmaktadır. Çünkü, uluslararası ekonomik ve finansal
ili kilerin düzenli bir ekilde geli ebilmesi için sorunsuz i leyen bir uluslararası para
sistemine; bu para sisteminin de, etkin bir dı denkle me mekanizmasına sahip bir döviz
kuru sistemine ihtiyacı vardır. kinci dünya sava ı sonrası, ayarlanabilir sabit kur sistemi
olan Bretton Woods sistemi de bu amaçla olu turulmu tur. Bretton Woods sistemi
boyunca sermaye hareketlerinin kontrol edilmesi, ekonomide bir istikrarsızlı a yol
açmadan iç ekonomik hedeflere yönelik politikaların izlenmesine imkan vermi tir.
Ancak,
zamanla,
bankacılık
tekniklerindeki,
haberle medeki ve
teknolojideki
geli meler, finans piyasaları üzerindeki kısıtlamaların etkilerinin azalmasına, sermaye
hareketlerinin likit hale gelmesine ve söz konusu hareketlerin çok yüksek düzeylere
ula masına yol açmı tır. Yüksek düzeylere ula an sermaye hareketleri kar ısında
ülkelerin döviz rezervleri oldukça küçük kalmı tır. Bu artlarda, sabit döviz kurunu
128
muhafaza edecek müdahaleler neredeyse etkisiz hale gelmi ve bunun sonucunda da
esnek kurlara geçi kaçınılmaz olmu tur.
1973’te Bretton Woods sisteminin çökü ünün ardından yeni uluslararası finansal
sistemde önceleri (gev ek) sabit kur sistemleri tercih edilirken, 1980’lerde ve
1990’larda giderek artan bir ekilde esnek (dalgalı) kur sistemlerine do ru bir yönelim
gerçekle mi tir. 1970’lerde geli mekte olan ülkelerde büyük dı açıklara ra men sabit
kurun sürdürülmesi mümkün olmu tur. Bunda, söz konusu dönemde, elinde yüklü
miktarda petrodolar bulunduran uluslararası finans kurulu larından sa lanan borçlar
önemli bir rol oynamı tır. 1970’lerin sonunda ortaya çıkan ve yüksek enflasyonun e lik
etti i dı ödemeler krizi, istikrar programlarını gündeme getirmi tir. Bu tür istikrar
programlarına ba vuran ülkelerde yüksek oranlı devalüasyonlar, istikrar tedbirleri
içerisinde önemli bir yere sahip olmu ve bunu, sık sık kur ayarlamalarından olu an bir
döviz kuru politikası izlemi tir.
Finansal ve reel piyasalardaki bozukluklar, yüksek enflasyon, ödemeler
bilançosu darbo azları vb. gibi istikrarsızlıklarla kar ı kar ıya kalan ülkeler, bu
sorunlarla mücadele edebilmek için ortodoks ve heteredoks olarak adlandırılan
programları uygulamaya koymu lardır. Sıkı para ve maliye politikasına dayanan
ortodoks programların, kronik enflasyon sorununu çözmekte yetersiz kalması, döviz
kurunun
ve
ücretlerin
kontrol
edilmesine
dayanan
heteredoks
programların
uygulanmasına yol açmı tır. Bu tür programlarda genelde döviz kuru, nominal çapa
olarak kullanılmı tır. Tabi ki bunda, sabit kurun, enflasyon üzerinde dü ürücü bir
etkisinin bulunması, mali disiplin ve güvenirlik sa laması ve kur belirsizli ini azaltması
gibi özelliklerinin önemli bir rolü olmu tur. Heteredoks istikrar programlarında ücret ve
fiyat kontrollerine yer verilerek, üretim ve istihdam düzeyinde bir gerileme
yaratmaksızın geçmi enflasyon ile bugünkü enflasyon arasındaki ba lantının kesilmesi
ve enflasyon ataletinin ortadan kaldırılması amaçlanmı tır. Kısacası, sabit döviz kuru
çapasına dayalı bu programlar ile enflasyon sorununun a ılması ve ekonomik istikrarın
sa lanması planlanmı tır.
129
Kurun
sabitlenmesi
ile
bir
taraftan
ekonomik
istikrarın
sa lanması
hedeflenirken, di er taraftan da kur garantisi yaratarak yabancı sermayenin te vik
edilmesi ve bu yolla yurt dı ından ucuz fon elde edilmesi planlanmı tır. Bu açıdan
bakıldı ında, özellikle 1990 sonrasında, sabit kur tercihi ile finansal serbestle me
arasında yakın bir ili ki oldu u sonucuna ula ılabilmektedir. Çünkü, yabancı sermaye
çekebilmenin (özellikle portföy yatırımı
eklinde) ön ko ullarından biri, finansal
serbestle menin gerçekle tirilmi olması; di eri de sabit kur taahhüdüdür. Yabancı
sermayenin bir ülkeye gelmesinde en önemli unsur, sermayenin ülkeye giri
ve
çıkı ında bir engelin bulunmamasıdır; ki finansal serbestle me, sermaye giri inin
önündeki böyle bir engeli ortadan kaldırmaktadır. Bununla beraber, sermayenin endi e
etti i bir di er konu, yabancı bir ülkede yüksek faiz geliri elde ederken, öngörülmeyen
bir kur yükseli i nedeniyle zarara u ramaktır. Bu sorunu a abilmek için döviz kurlarına
istikrar kazandırılması gerekmektedir. Gev ek sabit kur sistemlerinden birinin tercih
edilmesiyle böyle bir sorun da a ılmı olmaktadır. Bu açıdan bakıldı ında, 1994 yılı
öncesinde Meksika’da, 1997 yılı öncesinde Asya’da ve 2000 yılında Türkiye’de gev ek
sabit kur sisteminin tercih edilmesinde, bu kur sistemlerinin enflasyonun dü ürülmesine
sa layaca ı katkı yanında yukarıda anlatılan dü üncenin önemli bir payının oldu u
görülmektedir.
1990’larda geli mekte olan ülkelerde ya anan krizler (Meksika, Asya, Brezilya,
Türkiye vb. gibi), sabit kur sistemlerinin istikrar sa layıcı rolünün tartı ılmasına yol
açmı tır. Bazı iktisatçılar, bu kur sistemlerinin ülke ekonomisinde çe itli sorunlar
meydana getirece ini ve dolayısıyla, hedeflenen istikrarın sa lanamayaca ını iddia
etmi lerdir. 1994’te Meksika’da ya anan krizin ardından 1997’de de sabit kurun ba arılı
uygulayıcılarından biri olarak gösterilen Asya ülkelerinin de krize girmi olması, bu
iddiaların temel dayana ını olu turmu tur. Bunu takip eden dönemde Türkiye
ekonomisinde ya anan krizlerde de ilgili dönemde uygulanan sürünen parite sisteminin
önemli bir rolünün bulundu unun iddia edilmesi, tartı maların daha da alevlenmesine
yol açmı tır.
130
Uluslararası sermaye piyasalarının geli mesi ve sermaye hareketlerinin artması,
özellikle 1990 sonrasında döviz kurunun sabit tutulmasını zorla tırmı tır. Sermaye
hareketlili inin yüksek oldu u bir ortamda, hem kuru sabit tutmak, hem de iç ve dı
dengeyi bir arada sa lamak neredeyse imkansız hale gelmi tir. Çünkü, sermaye
kontrollerinin olmadı ı bir ekonomide, kurun sabitlenmesiyle birlikte yerel parada a ırı
de erlenme, cari dengede bozulmalar, kısa vadeli dı borçlarda ciddi yükselmeler, kısa
vadeli sermaye giri lerinde önemli oranda artı lar gerçekle mekte ve yüksek düzeyde
varlık-yükümlülük uyu mazlı ı sorunu ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, sabit kurla
birlikte ekonominin kırılganlı ı artmakta ve istikrarsızlık için uygun bir zemin
olu maktadır. Sabit kurdan kaynaklı bu sorunlar ülkenin di er ekonomik, yapısal ve
politik sorunlarıyla birle ince ekonomide bir krizin ya anması kaçınılmaz hale
gelmektedir.
Yukarıdaki dü ünce, üçüncü bölümde açıklanan Frankel (1999)’in imkansız
üçleme hipotezi ile de örtü ür niteliktedir. Çünkü, son 10 yılda finansal kriz ya ayan
ülkelerin neredeyse tümü herhangi bir sermaye kontrolünün bulunmadı ı ülkelerdir ve
adı geçen hipoteze göre sermaye kontrolünün bulunmadı ı bir ekonomide ya kur
istikrarından ya da para politikası ba ımsızlı ından vazgeçilmesi gerekmektedir. Söz
konusu ülkeler sabit kur tercihi ile aslında, istikrara, di er makro ekonomik hedeflere ya
da krizleri önlemeye yönelik ba ımsız bir para politikası uygulama imkanlarını ortadan
kaldırmayı tercih etmi lerdir. Bu durumda istikrar, sadece sabit kurun sa layaca ı
avantajlar ile mümkün olabilecektir. 1990 sonrası sabit kurun maliyetlerinin
avantajlarını a ması bu dü ünceyi de tartı malı hale getirmi tir. Sabit kur ile birlikte
artan istikrarsızlık ekonomiyi giderek krizlere sürüklemi ve krize kar ı ba ımsız bir
para politikasının izlenmesini de engellemi tir. Kriz sonrasında sabit kur terk edilerek
ba ımsız bir para politikası izleme imkanı elde edilebilmi tir. Tabi ki artık çok geç
kalınmı ve ekonomide derin yaraların olu ması engellenememi tir. 1994’te Meksika’da
1997’de Asya’da ya anan finansal krizler bu iddialara gösterilen en ciddi kanıtlar
olmu lardır.
131
ktisat literatüründe yukarıdaki tartı malar sürerken, Türkiye’de de döviz kuruna
dayalı bir istikrar programının uygulandı ı 2000-2001 döneminde benzer nedenlerle
krizlerin ya anması, yukarıdaki iddiaları destekler nitelikte olmu tur. Türkiye
ekonomisinde söz konusu dönemde kronik enflasyon ile mücadele edebilmek amacıyla
döviz kuruna dayalı heteredoks özellikler ta ıyan bir istikrar programı uygulamaya
konmu tur. Üç yıl sürecek bu program içerisinde uygulanacak döviz kuru sistemine özel
bir önem verilmi ve bu konuda ayrıntılı düzenlemelere gidilmi tir. Hatta, sabit kurun
belirli bir dönem sonunda istikrar sa layıcı rolünün tersine dönerek, istikrarsızlı a yol
açaca ı da önceden ön görülmü ve bu nedenle, söz konusu kur sisteminden bir çıkı
stratejisi sunulmu tur. Ancak, sermaye hareketlerine ili kin herhangi bir kontrolün
bulunmadı ı Türkiye ekonomisinde, sabit kurun ekonomik istikrara katkısı beklenenden
daha kısa süreli olurken, istikrarsızlık yaratma sürecindeki etkisi de beklenenden daha
hızlı ve daha erken olmu tur. 2000 yılında ekonominin kırılganlı ının hızla artması,
önce Kasım 2000’de daha sonra da
ubat 2001’de krize yol açarak, sabit kur
sisteminden ve istikrar programından vazgeçilmesine yol açmı tır.
Sözü edilen dönemde Türkiye ekonomisinde sabit kur sistemi ile kriz arasıdaki
ili kiyi belirlemek için dördüncü bölümde yapılan ekonometrik analiz sonuçları da,
yukarıdaki iddiayı destekler nitelikte çıkmı tır. Bu tür ampirik çalı maların ilki,
Eichengreen, Rose ve Wyplosz (1995) tarafından 1959-1993 dönemine ait sanayile mi
ülkelerin verilerini kullanarak yapılmı tır. Bir di er çalı ma, Frankel ve Rose (1996)
tarafından 1971-1992 dönemi için 105 geli mekte olan ülkede kriz nedenlerini
belirlemeye yönelik olarak probit model kullanılarak tahmin edilmi tir. Adı geçen
yazarlar, yurtiçi krediler ile faiz oranlardaki artı ın ve do rudan yabancı sermaye
yatırımları ve büyüme oranındaki dü ü ün kriz olasılı ını artırdı ı sonucuna
ula mı lardır. Bir ba ka çalı ma ise, Komulainen ve Lukkarila (2003) tarafından 19802001 dönemine ait verilerle yapılmı ve 31 geli mekte olan ülkeyi kapsayan bir
çalı madır. Bu iktisatçılar, cari açık, M2 / döviz rezervi, bankacılık kesimi dı
yükümlülükleri, enflasyon, i sizlik, reel kurun a ırı de erlenmesi, kamu ve özel sektör
borçları ile kriz olasılı ı arasında pozitif yönlü bir ili ki oldu u ve aynı zamanda
132
(yukarıda iddia edilenin aksine) gev ek sabit kur sistemlerinin kriz olasılı ını azalttı ı
sonucuna ula mı lardır.
Dördüncü bölümde yaptı ımız ekonometrik analiz ise, yukarıdaki analizlerden
farklı olarak sadece Türkiye ekonomisini dikkate alınmı ve özellikle Kasım 2000 ve
ubat 2001’de ya anan krizlerinin nedenlerini belirlenmeye çalı ılmı tır. Analiz
sonucunda, cari açık/GSY H, ithalat/döviz rezervi, kısa vadeli dı borç/döviz rezervi,
M2/döviz rezervi, bankacılık kesimi dı
yükümlülükleri büyüme oranı, portföy
yatırımları/GSY H ve di er yatırımlar/GSY H oranı ile kriz arasında bir ili kinin
oldu u sonucuna ula ılmı tır; ki bu sonuçlar teoriyle ve önceden yapılmı çalı malar ile
örtü mektedir. Ayrıca, Türkiye ekonomisi için sabit kur kukla de i keni anlamlı ve kriz
ile pozitif yönde ili kili çıkmı tır. Di er bir ifadeyle, 2000 yılında döviz kurunun
sabitlenmesi, söz konusu dönemde kriz olasılı ını artıran önemli bir unsur olmu tur. Bu
ekildeki bir sonuç da, gev ek sabit kur sistemlerinin krizlere yol açtı ına yönelik
iddiaların en azından Türkiye örne i için do ru oldu unu göstermi tir.
Adı geçen krizlerden sonra sabit kurun bir istikrarsızlık unsuru oldu u
(yukarıdaki ampirik analiz sonuçlarının da ortaya koydu u gibi) yönündeki üphelerin
Türkiye ekonomisinde de artması, di er ülke örneklerinde oldu u gibi (biraz da zorunlu
bir ekilde) serbest dalgalı kur sisteminin tercih edilmesine yol açmı tır. Fakat, çapadan
yoksun olan bu sistemde bir nominal çapaya ihtiyaç duyulmu ve bu açı ın da enflasyon
hedeflemesi ile kapatılaca ı (Meksika örne inde oldu u gibi) ilan edilmi tir. Ekonomik
ortamın uygun olmaması nedeniyle bu uygulamaya bir türlü geçilemese de, örtük
enflasyon hedeflemesi eklinde uygulanmaya ba lanmı tır. Ekonomik ortamın uygun
oldu u bir zamanda da açık enflasyon hedeflemesine geçilmesi planlanmaktadır. Buna
kar ın, istikrar arayı ını, serbest dalgalı kur sistemi altında izlenecek enflasyon
hedeflemesi ile sürdürmek de bazı güçlükler içermektedir. Çünkü, bu tür bir kur
sisteminde merkez bankası sadece kurda meydana gelecek a ırı oynaklıklara müdahale
edecektir; di er hallerde kura müdahale etmeyecektir. Di er taraftan, kurda a ırı bir
oynaklık meydana gelmeksizin sürekli yukarı do ru hareket etmesi de mümkündür;
böyle bir hareketlilik kar ısında merkez bankasının kura müdahale etmemesi gerekecek
133
ve dolayısıyla, enflasyon hedefinden sapmalar meydana gelebilecektir. Bu açıdan
bakıldı ında merkez bankası bir açmaz içine girmi gibi görünmektedir.
Bununla beraber, Türkiye gibi geli mekte olan ülkeler aslında çe itli nedenlerle
kurun serbestçe dalgalanmasından korkmaktadırlar. Çünkü, para ikamesinin ve dı
borçların ciddi oranlara ula tı ı ve kur de i melerinin enflasyon üzerinde etkisinin
yüksek oldu u ekonomilerde kurun serbestçe dalgalanması ekonomide mevcut sorunları
daha da büyütebilmektedir33. Dolayısıyla, kriz sonrası tercih edilen serbest dalgalı kur
sistemi de sorunları sona erdirmi de ildir. Yönetimli dalgalanma sistemi ile böyle bir
dalgalanma korkusunun a ılması mümkün olsa da, politik baskılar olabilece i
korkusuyla bu tür bir sistemin uygulanmasından da çekinilmektedir.
Daha öncede belirtildi i gibi bu artlar altında merkez bankası, bir ikilem altında
kalmı gibi gözükmektedir. Çünkü, bir tarafta dalgalanma korkusu ve enflasyon hedefi,
di er tarafta da, bu hedeften sapmalara yol açabilecek ve mevcut sorunları daha da
büyütebilecek serbest dalgalı kur sistemi bulunmaktadır. 1994 Krizi sonrasında serbest
dalgalı kur sistemi altında enflasyon hedeflemesi uygulamasına geçen Meksika’nın
böyle bir ikilem içerine girdi i söylenebilir. Ancak, 1994 sonrasında Meksika’da
resmen ilan edilen ile fiilen uygulanan kur sistemlerinin birbirinden farklı olması bu
ikilemden çıkı noktası oldu u sonucuna ula mamıza yol açmaktadır. Reinhart ve
Rogoff (2002)’un çalı malarına göre, Meksika’da kriz sonrasında resmen serbest dalgalı
kur sisteminin uygulandı ı söylenmesine kar ın, fiilen yönetimli dalgalanma sistemi
uygulanmaktadır. Meksika’da u ana kadar fiili yönetimli dalgalanma sistemi altında
enflasyon hedeflemesi uygulaması oldukça ba arılı bir performans göstermi tir. Bu
ba lamda, Türkiye’de açık enflasyon hedeflemesine geçilmesinin planlandı ı ilerleyen
günlerde resmen serbest dalgalı kur sisteminin uyguladı ı ilan edilse bile, yukarıda
anlatılan nedenlerle fiilen enflasyon hedeflemesine yönelik yönetimli dalgalama
sisteminin uygulaması yüksek bir olasılıktır.
33
Dalgalanma korkusuna ili kin ayrıntılı bilgi için bkz. Calvo ve Reinhart, 2000.
134
Yukarıda ki tüm bu tartı malar göstermi tir ki; sabit kur sistemlerinin enflasyon
ve di er makro ekonomik de i kenler üzerindeki istikrar sa layıcı etkisi özellikle 1990
sonrası dönemde sermaye hareketlerine ili kin düzenlemelerin yetersiz oldu u
ekonomilerde ancak kısa vadeli olabilmekte, uzun vade ise tam tersine istikrarsızlı ı
artırıcı sorunlara yol açabilmektedir. Ya anan krizlerden sonra dalgalı kur sistemlerine
do ru yönelimin artması da istikrarın sa lamasında hangi kur sisteminin daha iyi oldu u
sorununu çözmü de ildir. Bu nedenle, ülkeler hala optimum kur sistemi arayı larını
sürdürmektedirler. Ülkelerin (özellikle geli mekte olan ülkelerin) birbirinden farklı
özelliklerinin bulundu u dü ünülürse, Frankel (1999)’in söyledi i gibi “tüm ülkeler için
geçerli olabilecek veya her zaman geçerli olabilecek tek bir kur rejimi yoktur”. Bu
ba lamda, istikrarı sa lamaya yönelik kur sistemi tercihinin, ülkenin özellikleri dikkate
alınarak yapılması daha do ru olacaktır. Unutulmamalıdır ki, kur sistemi tercihi ne
olursa olsun bu kur sistemlerini destekleyecek uygun makro politikalar uygulanmadı ı
sürece, söz konusu sistemlerin krizlere kar ı dayanıklı ve sürdürülebilir olması mümkün
olmayacaktır.
135
KAYNAKÇA
Aktan, C. C., U. Utkulu ve S. Togay (1998), Nasıl Bir Para Sistemi?: Parasal Disiplin
ve Parasal stikrar için Alternatif Öneriler, stanbul: MKB Yayını.
Akyazı, H. (1999), Para Kurulu ve Türkiye’de Uygulanabilirlili i Üzerine Bir
Ara tırma, stanbul: Türkiye Bankacılar Birli i Yayını.
Akyüz, Y. ve K. Boratav (2002), “Türkiye’de Finansal Krizin Olu umu”, ktisat,
letme ve Finans Dergisi, Yıl:17, Sayı: 197.
Altay, N. O. (2003), “Döviz Kuru Tercihi ve Çıkarılacak Dersler”, Pamukkale
Üniversitesi-Türkiye Ekonomi Kurumu Ekonomi Yaz Seminerleri-II, 30 Haziran -15
A ustos 2003, Pamukkale.
Altu , F. N. (1999), Para Politikalarında Ara Hedef Yakla ımı ve Enflasyon
Hedeflemesi, stanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayını.
Bahçeci, S. (1997), “Ortodoks ve Heteredoks stikrar Programları: Seçilmi Ülke
Örnekleri
ve
1994
Türkiye
Deneyimi”,
DPT
Uzmanlık
Tezi,
http://ekutup.dpt.gov.tr/ekonomi/politika/bahcecis/istikrar.html (24-Eylül-2002).
BDDK (2000), Yıllık Rapor, .www.bddk.org.tr, (03 Mart 2003).
BDDK (2004), Haftalık Bülten, (12 Mart 2004), www.bddk.org.tr, (18 Mayıs 2004)
Berg, A. and C. Patillo (1999), “Are Currency Crises Predictable? A Test”, IMF Staff
Papers, Cilt: 46, No:2.
Berg, A. and E. Borensztein (2000a), “The Dollarization Debate”, Finance and
Development, Cilt: 37, No:1, ss. 38-41.
136
Berg, A. and E. Borensztein (2000b), “The Pros and Cons of Full Dollarization”, IMF
Working Paper, No: 00/50.
Berg, A. and E. Borensztein (2000c), “The Choice of Exchange Rate Regime and
Monetary Target In
Highly Dollarized Economies”, IMF Working Paper, No:
00/29.
Berg, A. G., C. J. Jarvis, M.R. Stone and A. Zanello (2003), “Re-Estabilishing Credible
Nominal Anchors After a Financial Crisis: A Review of Recent Experience”, IMF
Working Paper, No:03/76.
Birinci, Y. (2001), Euron’un Uluslararası Finansal Piyasalar ve Türkiye Ekonomisi
Üzerine Etkileri, stanbul: Alfa Yayınları.
Bofinger, P. (1996), “The Economics of Orthodox Money-Based Stabilizations
(OMBS): The Recent Experience of Kazakhstan, Russia and the Ukraine, European
Economic Review, Cilt: 40, ss. 663-671.
Bruno, M. (1993), Crisis, Stabilization and Economic Reform, Clarenden Press.
Bruno, M. (1990), “High Inflation and the Nominal Anchors of an Open Economy”,
NBER Working Paper, No: 3518.
Bustelo, P. (2000), “Novelties of Financial Crises in the 1990s and the Search for New
Indicators”, Emerging Markets Review, No: 1, ss. 229-251.
Calvo, A. G. and C. A. Végh (1994), “Inflation Stabilization and Nominal Anchors”,
Contemporary Economic Policy, Cilt: 12.
137
Calvo, G. A. and C. A. Végh (1997), Inflation Stabilization and BOP Crises in
Developing Countries, http://www.bsos.umd.edu/econ/ciecrp1.pdf (12-Agustos2002).
Calvo, G. A. and C. M. Reinhart (2000), “Fear of Floating”, NBER Working Paper, No:
7993.
Calvo, G. A. and F. S. Mishkin (2003), “The Mirage of Exchange Rate Regimes for
Emerging Market Countries”, NBER Working Paper, No: 9808.
Carlson, J. A. and N. T. Valev (2001), “Credibility of a New Monetary Regimes: The
Currecny Board in Bulgaria”, Journal of Monetary Economics, Cilt: 47, Sayı: 4,
ss.581-594.
Chang, R. (2000), “Dollarization: A Scorecard”, Federal Reserve Bank of Atlanta
Economic Review, Third Quarter.
Corsetti, G.; P. Pesenti ve N. Roubini (1998), “What Caused the Asian Currency and
Financial Crisis?”, http://www.stern.nyu.edu/globalmacro (8- ubat-2002)
Curutchet, A. S. (2001), “The Benefits and Costs of Official Dollarization for
Argentina”, Yüksek Lisans Tezi, http://www.nek.lu.se/nekasc/research/dollarization.pdf
(5-A ustos-2002).
Ça lar, Ü. (2003), Döviz Kurları: Uluslararası Para Sistemi ve Ekonomik stikrar, 1.
Basım, stanbul: Alfa /Aktüel Kitapevi.
Çelebi, A. K. (1998), Türkiye’de Ekonomik stikrarsızlı ın Dı sal-Yapısal Nedenleri ve
stikrar Politikaları, Manisa: Emek Matbaacılık.
138
Dabrowski, M. (Der.) (2002), “Currency Crises in Emerging-Market Economies:
Causes, Consequences and Policy Lessons”, CASE Reports, No: 51.
Edwards, S. (1997), “The Mexican Peso Crisis: How Much Did We Know? When Did
We Know It?”, NBER Working Paper Paper, No: 6334.
Edwards, S. (2000), “Exchange Rate Regimes, Capital Flows and Crises Prevention”,
National Bureau of Economic Research Conference on Economic and Financial
Crises in Emerging Market Economies, 19-21 October, Woodstock.
Edwards, S. and M. A. Savastano (1999), “Exchange Rates in Emerging Economies:
What Do We Know? What Do We need To Know”, NBER Working Paper, No:
7228.
E ilmez, M. ve E. Kumcu (2003), Ekonomi Politikası: Teori ve Türkiye Uygulaması, 4.
Basım, stanbul: Om Yayınevi.
Eichengreen, B. and C. Arteta (2000), “Banking Crises in Emerging Markets:
Presumptions and Evidence”,
http://econwpa.wustl.edu/eps/mac/papers/0012/0012012.pdf (10 Haziran 2003).
Eichengreen, B., A. Rose and C. Wyplosz (1995), “Exchange Market Mayhem: The
Antecedents and Aftermath of Speculative Attack” Econ. Policy, Cilt: 21, ss. 249312.
Eichengreen, B.; A. Rose and C. Wyplosz (1997), “Contagious Currency Crises”
http://faculty.haas.berkeley.edu/arose/congtn.pdf (10 Haziran 2003).
Eker, A., A. Altay ve M. Sakal (1997), Maliye Politikası: Teori, lkeler ve Yöntemler, 2.
Basım, zmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Masaüstü Yayıncılık Birimi.
139
Esen, O. (1989), “Heteredoks stikrar Programları”, ODTÜ Geli me Dergisi, Cilt:16
Sayı:3-4, ss. 33-64.
Esen, O. (2002), “Türkiye’de Uygulanan IMF-Destekli Yapısal Programlar”, Kriz ve
IMF Politikaları, (Der.) Ömer Faruk Çolak, stanbul: Alkım Yayıncılık (içinde).
Feldstein, M. (2002), “Economic and Financial Crises in Emerging Market Economies:
Overview of Prevention and Management”, NBER working paper, No: 8837.
Fischer, S. (2001), “Exchange Rate Regimes: Is the Bipolar View Correct?”,
http://www.imf.org/external/np/speeches/2001/010601a.pdf (10 Eylül 2002).
Frankel, J. A. (1999), “No Single Currency Regime is Right for All Countries or At All
Times”, NBER Working Paper, No: 7338.
Frankel, J. A. (2002), “Experience of and Lessons from Exchange Rate Regimes in
Emerging Economies”, Revised Version, Background Paper for Study on Monetary
and Financial Cooperation in East Asia.
Frankel, J. And A. Rose (1996), “Currency Crashes in Emerging Markets: Emprical
Indicators”, NBER Working Paper, No:5437.
Frankel, J. A. and A. K. Rose (2000), “Estimating The Effect of Currency Union on
Trade and Output”, NBER Working Paper, No: 7857.
French and Jappanesse Staff (2001), “Exchange Rate Regimes for Emerging Market
Economies” The third ASEM Finance Minesters’ Meeting, January, Kobe.
Ghosh, A., A. Gulde, and H. Wolf (2002), “Exchange Rate Regimes: Classification
and Consequences”, CEP Conference on Dollarization and Euroization, May,
http://cep.lse.ac.uk/events/conferences/dollarization/Wolf.pdf (19 ubat 2003).
140
Goldstein, M. (2000), “IMF Structural Programs”, NBER Conference on Economic and
Financial Crises in Emerging Market Economies, October 19-21, Woodstock.
Goldstein, M. (2002), Managed Floating Plus, Washington, D.C.: Institute for
International Economics.
Gültekin, N. B. ve K. Yılmaz (1996), “Para Kurulu: Nedir, Ne Zaman Gerekir?”,
TESEV Yayını, http://home.ku.edu.tr/~kyilmaz/papers/parakurf.pdf (3 Aralık 2002).
Güri , S. ve E. Ça layan (2000), Ekonometri: Temel Kavramlar, stanbul: Der
Yayınları.
Hanke, S. H. and K. Schuler (1993), “ Currency Boards and Their Relevance for Latin
America”, Proceedings of a Conference on Currency Substitution and Currency
Boards, (Der.) Nissan Liviatan, World Bank Discussion Paper, No: 207,
Washington, D.C.
Hanke, S. H. ve K. Schuler (2001), Geli mekte Olan Ülkeler çin Para Kurulları El
Kitabi, Çev: Bekir Berat Özipek ve Metin Toprak, Ankara: Liberte Yayınları.
Hazine Müste arlı ı, 9 Aralık 1999 IMF Niyet Mektubu, www.hazine.gov.tr (6 ubat
2000).
Huber, G. (1967), “The Behavior of Maximum Likelihood Estimators Under
Non-Standard Conditions,” Proceedings of the Fifth Berkeley Symposium on
Mathematical Statistics and Probability, Cilt: 1, ss. 221–33.
IFS, International Financial Statistics Online Database, www.imf.org.
IMF (1997), World Economic Outlook, October, Washington, D.C.
IMF (1998), World Economic Outlook, May, Washington, D.C.
141
IMF (2000), “Exchange Rate Regimes in Increasingly Integrated World Economy”,
IMF Occasional Paper, Washington DC.
IMF (2001), World Economic Outlook, May, Washington, D.C.
IMF (2003), Annual Report, Washington DC.
nan,
E.
A.
(2002),
“Kur
Rejimi
Tercihi
ve
Türkiye”,
TBB,
http://www.tbb.org.tr/turkce/arastirmalar/Kurrejimlerieyl%FClverileri.doc(20 Kasım 2002).
Inter-American Development Bank (2002), “Beyond Borders: The New Regionalism in
Latin America”, Economic and Social Progres In Latin America
Report,
Washington.
Joint
Economic
Committee
(1999),
“Basics
of
Dollarization”,
http://www.house.gov/jec , (3 Ekim 2001).
Joint Economic Committee (2001), “Features and Policy Implications of Recent
Currency Crises”, Staff Report, http://www.house.gov/jec (19 ubat 2003).
Joint Economic Committee (2002), “Why Currency Crises Happen”, Staff Report,
http://www.house.gov/jec (19 ubat 2003).
Johnston, J. and John Dinardo, Econometric Methods, Fourth Edition, McGraw-Hill
Kaminsky, G.; S. Lizondo and C. M. Reinhart (1997), “Leading Indicators of Currency
Crisis”, IMF Working Paper, No: 97/79.
Kang, S. and Y. Wang (2002), “An Overview of Currency Union: Theory and Practice”,
Korea Institute for International Economic Policiy Discussion Paper, No: 02-05.
142
Kazmer, D. R. and M. Konrad (2001), “Foreign Exchange Rates and Exchange Rate
Crises”,
http://www.hicsocial.org/Social2003Proceedings/Daniel%20R.%20Kazmer%202.pdf (20-
Kasım-2002).
Kenen, P. (2001), The International Financial Architecture: What’s New? What’s
Missing?, Washington, D.C.: Institute for International Economics.
Kepenek, Y. ve N. Yentürk (2000), Türkiye Ekonomisi, Geni letilmi 10. Basım,
stanbul: Remzi Kitapevi.
Keyder, N. (2002), Para: Teori-Politika-Uygulama, Geli tirilmi 8. Basım, Ankara:
Seçkin Yayıncılık.
Kıpıcı, A. N. ve D. Yılmaz (1994), “Crawling Peg: Uygulama Sorunları ve Olası
Çözüm Yöntemleri”, TCMB Tartı ma Tebli i.
Klein, M. W. and N. P. Marion (1994), “Explaining the Duration of Exchange-Rate
Pegs”, NBER Working Paper, No: 4651.
Köksel, B. (1998), “Heteredoks stikrar Programları ve srail Deneyimi”, ktisat, letme
ve Finans Dergisi, Mayıs, ss.38-51.
Komulainen, T. and J. Lukarila (2003), “What Drives Financial Crises In Emerging
Markets?”, Emerging Markets Review, Sayı: 4, ss. 48-272
Krugman, P. (1979), “A Model of Balance of Payments Crises”, Journal of Money,
Credit and Banking, Cilt: 11, ss. 311-325.
Krugman, P. (1998), “Bubble, Boom, Crash: Theoretical Notes on Asia'
s Crisis”,
Cambridge Massachusetts, MIT Press.
143
Lin, J. and C. Wu (2001), “Identifying the Predictors for Financial Crisis Using Gibbs
Sampler”, http://econwpa.wustl.edu:8089/eps/em/papers/0306/0306006.pdf (7 ubat 2004).
Mendizábal, H. (2002), “Monetary Union and the Transaction Cost Savings of a Single
Currency”, Review of International Economics, Cilt:10, Sayı:2, ss. 263-277.
Mishkin, F. S. (1998), “Exchange-Rate Pegging in Emerging-Market Countries?”
http://www-1.gsb.columbia.edu/faculty/fmishkin/PDFpapers/IF98.pdf (3 Eylül 2003).
Mishkin, F. S. (1997), “Strategies for Controlling Inflation”, NBER Working Paper, No:
6122.
Mishkin, F. S.(1999), “Lessons From the Asian Crisis”, NBER Working Paper, No:
7102.
Morales, J.A. (1988), “Inflation Stabilization in Bolivya”, M. Bruno, Inflation
Stabilization, Cambridge: MIT Pres ( çinde) .
Mundell, R. (1993), “Currency Boards, Fixed Exchange Rates and Monetary
Discipline”, Proceedings of a Conference on Currency Substitution And Currency
Board, N. Liviatan (Der.), World Bank Discussion Paper, No: 207, Washington
D.C.
Obstfeld ,M. and K. Rogoff (1995), “The Mirage of Fixed Exchange Rates”, NBER
Working Paper, No: 5191.
Obstfeld, M. (1994), “The Logic of Currency Crises,” NBER Working Paper, No: 4640.
Osakwe, P. and L. Schembri (1998), “Currency Crises and Fixed Exchange Rates in the
1990s: A review”, Bank of Canada Review, August.
144
Özatay, F. ve G. Sak (2002), “The 2000-2001 Financial Crisis in Turkey”
http://www.brookings.edu/dybdocroot/es/commentary/journals/trade/papers/200205
ozatay.pdf (23 Nisan 2003).
Özel, S. (2000), Türkiye’de Enflasyon, Develüasyon ve Faiz,
stanbul: Alkım
Yayıncılık.
Parasız, . (1996), Kriz Ekonomisi: Hiperenflasyon ve Yüksek Enflasyonla Mücadelede
Ünlü stikrar Politikaları ve 5 Nisan 1994 Kararları, 2. Basım, Bursa: Ezgi
Kitapevi.
Parasız, . (2001), Enflasyon-Kriz-Ayarlamalar: Dünyada ve Türkiye’de Kalkınma
Makro Ekonomisi Sorunları, 1. Basım, Bursa: Ezgi Kitapevi.
Qurik, P. J. (1996), “Exchange Rate Regimes as Inflation Anchors”, Finance and
Development, Cilt:33, Sayı:1.
Reinhart, C. M. and K. S. Rogoff (2002), “The Modern History of Exchange Rate
Arrangements: A Reinterpretation”, NBER Working Paper, No: 8963.
Rose, Andrew K. (1999), “One Money, One Market: Estimating the Effect of Common
Currencies on Trade”, NBER Working Paper, No: 7432.
Sachs, J.D. and F. Larrain (1993), Macroeconomics in the Global Economy, New York:
Harvester Wheatsheaf.
Seyido lu, H. (1999a), Ekonomik Terimler Ansiklopedik Sözlük, Geli tirilmi 2. Basım,
stanbul: Güzem Can Yayınları.
Seyido lu, H. (1999b), Uluslararası ktisat: Teori Politika ve Uygulama, Geli tirilmi
13. Basım, stanbul: Güzem Can Yayınları.
145
Seyido lu, H. (2001a), Ekonomi ve
letmecilik Terimleri Açıklamalı Sözlük, Gözden
Geli tirilmi 2. Basım, stanbul: Güzem Can Yayınları.
Seyido lu, H. (2001b), Uluslararası Finans, stanbul: Güzem Can Yayınları
TCMB, Kur Sepeti De erlerine
li kin Basın Duyuruları (2001 yılının çe itli
dönemlerine ait), www.tcmb.org.tr
TCMB (1999),
2000 Yılı Enflasyonu Dü ürme Programı: Kur ve Para Politikası
Uygulaması, Ankara.
TCMB, Elektronik Veri Da ıtım Sistemi, www.tcmb.org.tr
TCMB (2001), Para Politikası Raporu, Kasım.
TCMB (2002), 2002 Yılında Para ve Kur Politikası ve Muhtemel Geli meler, 2 Ocak
2002 tarihli Basın Duyurusu.
Telatar, E. (2000), “ stikrar Programlarında Nominal Çıpa Seçimi ve Uygulama
Sonuçları” Hacettepe Üniversitesi ktisadi ve dari Bilimler Fakültesi Dergisi,
Cilt:18, Sayı: 2, ss.459-487.
UNCTAD (2001),
Trade
and Development Report 2001, Internet Edition,
http://www.unctad.org (11 Ekim 2002).
Uygur, E. (2001), “Krizden Krize Türkiye: 2000 Kasım ve 2001
ubat Krizleri”,
Türkiye Ekonomi Kurumu Tartı ma Metni, No: 2001/1.
WDI, World Development Indicators Online Database, www.worldbank.org
146
Williamson, J. (1995), What Role for Currency Boards?, Washington, D.C.: Institute
for International Economics.
Ya cı, F. (2001), “Choice of Exchange Rate Regimes for Developing Countries”, World
Bank African Region Working Paper, No: 16.
Yay, G. G. (2001), “Enflasyonu Dü ürme Politikalarının Maliyetleri: Teori, Uygulama
ve Türkiye”, ktisat, letme ve Finans Dergisi, Temmuz, ss.66-83.
White, H. (1982), “Maksimum Likelihood Estimation of Misspecified Models”,
Econometrica, Cilt: 50, ss.1-16.
Yeldan E., E. Balkan, F. G. Biçer (2002), “Patterns of Financial Capital Flows and
Accumulation in the Post-1990 Turkish Economy”, METU International
Conference on Economics VI, Ankara.
Yeldan, E. (2002), Küreselle me Sürecinde Türkiye Ekonomisi: Bölü üm, Birikim ve
Büyüme, 6. Basım, stanbul: leti imYayınları.
Internet Adresleri
www.dpt.org
www.hazine.gov.tr
www.imf.org
www.tcmb.gov.tr
www.worldbank.org
147
EKLER
EK-1
Eviews 4.0 Ekonometrik Paket Program Probit Regresyon Çıktısı
Ba ımlı De i ken: KRIZ
Tahmin Yöntemi: ML - Binary Probit (Quadratic hill climbing)
Örneklem: 1992:01 2001:12
Gözlem Sayısı: 120
Yakınsama, 9 iterasyondan sonra sa lanmı tır
QML (Huber/White) Standart Hata & Kovaryans
De i ken
Katsayı
Std. Hata
z-istatisti i
Olasılık
C
RKE
CARIGSYIH
ITHREZERV
KVDBREZERV
PYGSYIH
DIGYGSYIH
M2REZERV
BKDYBUY
YIKBUY
BDGSYIH
TEFE
DUMMYSABIT
14.60685
-0.174557
-0.365704
0.289828
0.020283
-0.213999
-0.111961
0.017300
0.256940
0.047081
-0.012750
-9.61E-06
0.300356
5.535997
0.056527
0.124634
0.117207
0.007695
0.040107
0.061661
0.008127
0.070975
0.046010
0.010289
9.25E-06
0.101603
2.638522
-3.088013
-2.934218
-2.472789
2.635978
-5.335733
-1.815762
2.128735
3.620142
1.023297
-1.239170
-1.038692
2.956162
0.0083
0.0020
0.0033
0.0134
0.0084
0.0000
0.0694
0.0333
0.0003
0.3062
0.2153
0.2989
0.0031
Ba ımlı De i . Orta.
Regres. Std.Hata
Artık. Kareleri Top.
Log. Olasılık
Sınır. Log. Olasılık
LR istatisti i (12 sd)
Olasılık(LR ista.)
0.125000
0.212082
4.812747
-15.39191
-45.21242
59.64101
2.62E-08
Ba ımlı De . Göz. = 0
Ba ımlı De . Göz. = 1
105
15
Ba ımlı De i . Std. Hata
Akaike Bilgi Kriteri
Schwarz Bilgi Kriteri
Hannan-Quinn Kriteri.
Ort. Log. Olasılık
McFadden R-kare
Toplam Gözlem
0.332106
0.473199
0.775177
0.595833
-0.128266
0.659564
120
148
EK-2
Eviews 4.0 Ekonometrik Paket Program Logit Regresyon Çıktısı
Ba ımlı De i ken: KRIZ
Tahmin Yöntemi: ML - Binary Logit (Quadratic hill climbing)
Örneklem: 1992:01 2001:12
Gözlem Sayısı: 120
Yakınsama, 10 iterasyondan sonra sa lanmı tır
QML (Huber/White) Standart Hata & Kovaryans
De i ken
Katsayı
Std. Hata
z-istatisti i
Olasılık
C
RKE
CARIGSYIH
ITHREZERV
KVDBREZERV
PYGSYIH
DIGYGSYIH
M2REZERV
BKDYBUY
YIKBUY
BDGSYIH
TEFE
DUMMYSABIT
29.71436
-0.354037
-0.758210
0.597037
0.040721
-0.401604
-0.193894
0.037146
0.453254
0.112397
-0.018722
-1.85E-05
0.536914
15.75554
0.180561
0.449189
0.354687
0.023112
0.148059
0.116623
0.024962
0.133794
0.123880
0.020031
1.80E-05
0.197207
1.885963
-1.960764
-1.687951
-1.683277
1.761923
-2.712451
-1.662576
1.488080
3.387705
0.907307
-0.934646
-1.027886
2.722592
0.0593
0.0499
0.0914
0.0923
0.0781
0.0067
0.0964
0.1367
0.0007
0.3642
0.3500
0.3040
0.0065
Ba ımlı De i . Orta.
Regres. Std.Hata
Artık. Kareleri Top.
Log. Olasılık
Sınır. Log. Olasılık
LR istatisti i (12 sd)
Olasılık(LR ista.)
0.125000
0.200999
4.322869
-15.34008
-45.21242
59.74467
2.51E-08
Ba ımlı De i .Std.Hata
Akaike Bilgi Kriteri
Schwarz Bilgi Kriteri
Hannan-Quinn Kriteri.
Ort. Log. Olasılık
McFadden R-kare
0.332106
0.472335
0.774313
0.594969
-0.127834
0.660711
Ba ımlı De . Göz. =0
Ba ımlı De . Göz. =1
105
15
Toplam Gözlem
120
149
EK-3
Döviz Piyasası Baskı Endeksi
Kaminsky, Lizondo ve Reinhart (1997)’ kullanılan di er bir döviz piyasası baskı
endeksi (E) a a ıdaki gibidir:
E = ∆
e
−
(σ / σ ) * ∆
e
r
R
Burada,
∆e = Nominal döviz kurundaki de
σe = Nominal döviz kurundaki de
i meyi,
i menin standart sapmasını,
∆R = Döviz rezervindeki de i meyi ve
σr = Döviz rezervindeki de
i menin standart sapmasını göstermektedir
Yukarıdaki endeks kullanılarak belirli bir zaman aralı ı içerisinde yer alan tüm
dönemler için endeks de erleri hesaplanabilmektedir. Bu endeks de erlerini kullanarak
krizleri tespit etmek için öncelikle bir e ik de erin belirlenmesi gerekmektedir. E ik
de er, endeks ortalamasının (µ) belirli bir katsayısıyla (1,5, 2 veya 3 gibi) çarpılması
sonucu elde edilmektedir. Belirli bir aya ait endeks de eri, e ik de erinden daha yüksek
ise ilgili dönem kriz dönemi olarak adlandırılmakta ve ekonometrik modelde 1 de erini
almaktadır. Aksi durumda ise, kriz olmadı ı kabul edilmekte ve bu dönemler için 0
de eri verilmektedir: Örne in bu katsayının 1,5 oldu u dü ünülürse,
E
=
E
E
> 1,5
≤ 1,5
* µ
* µ
ise
ise
1
0
Kriz
Kriz
var
yok
eklinde ifade edilebilir.
150
60
1994 Krizi
50
40
30
ubat 2001 Krizi
20
10
Feb-04
Feb-03
Feb-02
Feb-01
Feb-00
Feb-99
Feb-98
Feb-97
Feb-96
Feb-95
Feb-94
Feb-93
Feb-92
Feb-91
-10
Feb-90
0
-20
Döviz Piyasası Baskı Endeksi (E) Grafi i
E endeksi kullanılarak, Ocak 1990-Nisan 2004 arasında Türkiye’de ya anan
krizler belirlenmeye çalı ılmı tır. E ik de erin bulunması için endeksin ortalaması (µ)
1,5 katsayısıyla çarpılmı tır. Yapılan hesaplamalar sonucunda 1994 ve
ubat 2001
krizleri do ru bir ekilde gözlemlenebilirken, Kasım 2000 krizi gözlemlenememi tir. Bu
durum yukarıdaki grafikte daha açık bir ekilde görülebilmektedir. Grafikte her aya ait
döviz piyasası baskı endeksinin de eri verilmi tir. Buna göre, kesikli çizginin (e ik
de erinin) üzerinde kalan endeks de erleri kriz olarak de erlendirilmektedir. Dikkat
edilirse 2000 yılının Kasım ayı için endeks de eri kesikli çizginin oldukça altında
kalmakta ve ola an bir dönemdeymi gibi seyir izlemektedir.
151
ÖZGEÇM
07/02/1977 tarihinde Elbistan’da do dum. lkokul e itimimi 1983 ve 1988 yılları
arasında Hatay Namık Kemal lkokulunda aldım. Daha sonra 1988 ve 1994 yılları
arasında Be Temmuz Ortaokulu ve skenderun Lisesi’nde üniversite öncesi e itimimi
tamamladım.
1995 yılında Ege Üniversitesi ktisadi ve dari Bilimler Fakültesine ba lı ktisat
Bölümünü kazandım. Adı geçen üniversite bünyesinde bir yıl hazırlık sınıfı okuduktan
sonra iktisat lisans e itimime ba ladım. 2001 yılında ktisat Bölüm Birincisi ve Fakülte
üçüncüsü olarak iktisat bölümünden mezun olmaya hak kazandım. Aynı yıl Ege
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü ktisat Anabilim Dalında açılan yüksek lisans
sınavını kazanarak e itimime devam ettim. 2001 yılında Ege Üniversitesi ktisadi ve
dari Bilimler Fakültesi tarafından açılan ara tırma görevlisi sınavını kazanarak, ilgili
fakültede ara tırma görevlisi olarak akademik hayatıma ba ladım. Son olarak
27/07/2004 tarihi itibari ile sayın danı manım Doç. Dr. A. Ay en KAYA ile birlikte
hazırladı ım “Ekonomik stikrar Arayı larında Döviz Kuru Sistemlerinin Rolü: 2000
Yılı Türkiye Deneyimi” konulu yüksek lisans tezimi tamamladım.
YÜKSEKÖ REN M KURULU DÖKÜMANTASYON MERKEZ
TEZ VER G R
YAZARIN
Soyadı: GÜÇLÜ
Adı
: Mehmet
FORMU
Merkezimizde Doldurulacaktır
Kayıt No:
TEZ N ADI
Türkçe : Ekonomik stikrar Arayı larında Döviz Kuru Sistemlerinin Rolü: 2000
Yılı Türkiye Deneyimi
Yabancı Dil : The Role of Foreign Exchange Rate Systems in the Search for
Economic Stability: The Turkish Experience in Year 2000
TEZ N TÜRÜ : Yüksek Lisans
Doktora Doçentlik Tıpta Uzmanlık
[X]
TEZ N KABUL ED LD
[ ]
[ ]
:
Üniversite : Ege Üniversitesi
Fakülte
: ktisadi ve dari Bilimler Fakültesi
Enstitü
: Sosyal Bilimler Enstitüsü
Di er Kurulu lar :
Tarih:
TEZ YAYINLANMI SA :
Yayınlayan :
Basım Yeri:
Basım Tarihi:
ISBN:
TEZ YÖNET C S N N
Soyadı, Adı : KAYA, A. Ay en
Ünvanı : Doç. Dr.
[ ]
Sanatta Yeterlilik
[ ]
TEZ N YAZILDI I D L : Türkçe
TEZ N SAYFA SAYISI : 161
TEZ N KONUSU (KONULARI) : Döviz Kuru Sistemleri , stikrar Programları
ve Finansal Krizler
TÜRKÇE ANAHTAR KEL MELER :
1-Döviz Kuru Sistemleri
2 stikrar Programları
3-Finansal Kriz
45Ba ka verece iniz anahtar kelimeler varsa lütfen yazınız.
NG L ZCE ANAHTAR KEL MELER:(Konunuzla lgili yabancı indeks,
abstrakt ve thesaurus’ları kullanınız.)
1- Exchange Rate Systems
2- Stabilization Programs
3- Financial Crisis
45Ba ka verece iniz anahtar kelimeler varsa lütfen yazınız.
1-Tezimden Fotokopi Yapılmasına izin veriyorum
[ ]
2-Tezimden dipnot gösterilmek artıyla bir bölümünün fotokopisi alınabilir [ ]
3-Kaynak göstermek artıyla tezimin tamamının fotokopisi alınabilir
[x ]
Yazarın mzası
Tarih :
ÖZET
Bu çalı manın amacı, Türkiye’nin 2000 yılındaki istikrar arayı ını ve
sonrasında ya anan krizleri, daha önceden benzer krizler ya amı ülke örneklerinden
elde edilen bulgular ı ı ında ve istikrar programlarının kuramsal çerçevesi içerisinde
özelikle döviz kuru sistemleri açısından de erlendirmek ve ampirik olarak
incelemektir. Ya anan krizlerle sürünen parite sistemini arasındaki ili kiyi
belirlemek amacıyla probit model kullanılmı tır. Bu amaçla olu turulan regresyonda,
sabit kur gölge de i kenin de içerisinde yer aldı ı toplam 12 makro ekonomik ve
finansal de i kene yer verilmi tir. Yapılan ekonometrik testler sonucunda cari
açık/GSY H, ithalat/döviz rezervi, kısa vadeli dı borç/döviz rezervi, M2/döviz
rezervi,
bankacılık
kesimi
dı
yükümlülükleri
büyüme
oranı,
portföy
yatırımları/GSY H ve di er yatırımlar/GSY H oranıyla kriz arasında bir ili kinin
oldu u sonucuna ula ılmı tır. Ayrıca, sabit kur kukla de i keni de anlamlı ve kriz ile
pozitif yönde ili kili çıkmı tır. Di er bir ifadeyle, 2000 yılında döviz kurunun
sabitlenmesi, söz konusu dönemde kriz olasılı ını artıran önemli bir unsur oldu u
sonucuna varılmı tır.
ABSTRACT
This paper aims to empirically examine and evaluate Turkey’s search for
stability in year 2000 and consequent crises especially in terms of exchange rate
systems within the theoretical framework of stabilization programs and evidence
gathered from other countries that have experienced similar crises. In order to
identify the relation between the crises in question and the crawling peg system, a
probit model is estimated. The regression model prepared for this purpose includes a
total of 12 macroeconomic and financial variables, one of which is a dummy variable
representing the pegged exchange rate system. The conducted tests have shown that
current account deficit/GDP, import/foreign exchange reserves, short term foreign
debt/foreign exchange reserves, M2/foreign exchange reserve, growth rate of foreign
liabilities of banking sector, portfolio investment/GDP and other investment/GDP
ratios and occurred crises are related. The crawling peg system dummy variable is
found to be positively related to occurrence of crises. In other words, pegging of the
exchange rate in 2000 is an important factor that increases the possibility of crisis in
the same time period.
Download