başbakanlık osmanlı arşivi belgelerinde karamürsel taşı ve izmit

advertisement
BAŞBAKANLIK OSMANLI ARŞİVİ BELGELERİNDE
KARAMÜRSEL TAŞI VE İZMİT BÖLGESİ DİĞER
TAŞ OCAKLARI
Nurfeddin KAHRAMAN*
Refik ARIKAN**
Giriş
“Taş âbidevî yapıların unsur-ı aslisidir”.1 Bu yapılar ise devletin güç ve medeniyetini
göstermesi adına önemli bir yere sahiptir. Bu duruma dair her toplumun kendine ait örnekleri
olsa da, Osmanlı Devleti’nde “Selatin Camileri” böyle bir işlevi yerine getirmişlerdir. Bu
tür büyük eserlerin yapımında en temel sorun malzeme tedarikidir. Özellikle taşınması son
derece zor olan taş gibi malzemelerde bu durum daha da ön plana çıkmaktadır. İstanbul’un
fethini takip eden yıllarda girişilen imar faaliyetleri için külliyetli miktarda taşa ihtiyaç
duyulmuş ve bunun tedariki yakından başlayarak, zamanla farklı mahallere ulaşmıştır.
1 metreküp taşın ortalama 1,5 ton geldiği ve bir arabanın günde ancak bir kere sefer
yapabildiği hesaplandığında (20 km mesafeli bir ocak için), binlerce bloktan oluşan bu
yapıların aslında mucizevî yapılar olduğu da ortaya çıkar. Taş tedarikindeki bu güçlük,
deniz ulaşımı olan ocakları daha önemli hale getirmiştir. Bu bağlamda İzmit Körfezinin her
iki tarafında da İstanbul’un taş ihtiyacını karşılayan ocaklar yoğun bir faaliyet içerisinde
olmuşlardır.
Âbidevî sanat eserlerinin inşa malzemeleri arasında tezyinatta kullanılacak renkli taşların,
mermer ve granit sütunların çok önemli yeri vardır. Taş bu yapılarda adeta asli unsur olup,
maliyet masrafları arasında da en önemli kalemi ihtiva etmektedir. Diğer taraftan günümüz
teknolojik imkânlarına sahip olmayan dönemin mimarlarının ve idarecilerinin taş temin
işini gerçekleştirmede büyük bir maharet ve tecrübeyi ortaya koydukları muhakkaktır. Bu
işin büyük maliyetler ortaya çıkardığı da dikkate değer bir gelişmedir2.
Taş tedarik etmenin güçlüğü, dönemin idareci ve mimarlarını bir takım çözümler
üretmeye zorlamış ve bunun neticesinde civarda bulunan eski eserler yıkılarak, buralarda
bulunan hazır yontulmuş taşların ve sütunların kullanımı kaçınılmaz olmuştur. Bu
uygulama Osmanlı Devleti’nde görüldüğü gibi Avrupa’da da yaygın olarak başvurulan bir
çözüm yolu olmuştur. Buna örnek teşkil eden iki şehir Roma ve Venedik’tir. Rönesans’ın
Roması Antik devir abidelerinin taşları ile inşa edilmiştir. Venedik’te bulunan pek çok yapı
da İtalyan siteleri, Anadolu sahilleri, İstanbul ve Atina gibi çeşitli merkezlerden taşınan
*
Doç. Dr., Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi, e-mail:
[email protected]
** Yrd. Doç. Dr., Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, e-mail:
[email protected]
1 Ömer L. Barkan (1972), Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı, c.I, TTK Yayını, Ankara, s. 331.
2 Ömer L. Barkan (1972), s. 331.
1863
eski yapı elemanları inşa edilmiştir3.
Eski yapılardan taş tedarikine dair, özellikle Süleymaniye Camii inşaatında önemli
örnekler vardır. Mısır ve Suriye gibi uzak mahallerden sütunlar getirildiği gibi İstanbul’da
bulunan dikilitaşlar da bu eserde kullanılmıştır. Ancak hali hazırda kullanılmakta olan
cami ve diğer yapılardan taş alınması ise ilginç bir örnektir. İznik’teki Çandarlı Hayrettin
Paşa Camisi’nden şemse somaki mermer döşemeler sökülerek, meydana gelen tahribatın
tamiri için de ödenek gönderilmiştir. Yine İstanbul’da Mahmud Paşa Vakfına ait binalardan
döşeme mermerleri sökülerek yerine kaldırım taşı döşenmiştir4.
Bu çalışmada taş tedarik yöntemi olarak işletilen ocaklar üzerine yoğunlaştık. Aşağıda
zikrettiğimiz tüm taş ocaklarını görerek hem malzemenin türüne vâkıf olduk, hem de
bunların çıkarılma yöntemleri ve taşınması ile ilgili fikir sahibi olduk. Çalışma nihayetinde
arşiv belgelerine dayanmaktadır.
Hereke Taş Ocakları
Hereke puding ocakları, Hereke tren istasyonu civarında, demiryolunun hemen üstünde
bulunmaktaydı ve Mağara Burnu’na kadar uzanmaktaydı5. Hereke taşları, açık griden
koyu griye, muhtelif renklerdeki çakılların kalkerli çimento ile birleşmesinden meydana
gelmiştir. Bu çimento içinde bulunan demir oksit taşa kırmızı bir renk vermekte, bu da
tezyinatta kullanımı arttırmaktadır. Bu taşlar turuncu ve gri renkte de olabilmektedir.
Hereke Fabrika-i Hümayun
Hereke taşının İstanbul başta olmak üzere tarihi yapılarda sıklıkla kullanıldığı
görülmektedir. Özellikle Sultanahmed Camii iç avlusundaki 80 cm çapında ve 5 m boyundaki
yekpare sütünlar dikkat çekicidir. Beyazıt Camii revakları, Eminönü Birinci Vakıf Hanı ve
Ankara Garı kaplamaları Hereke pudinginin kullanıldığı diğer yapılardır. Hereke Pudingleri
Osmanlı Dönemi’nin İstanbul abidevi yapılarında sıklıkla kullanılmıştır. Süleymaniye,
Yenicamii, Şehzadebaşı Camiilerinin sütun ve kemerlerinde bu örnekler görülebilir. Hereke
pudingleri sadece dini yapılarda değil, diğer devlet yapılarında da tercih edilmiştir. Ankara
ve Haydarpaşa Gar Binalarının alt kısımlarında, Büyük Postane Binasında kullanıldığı
görülmektedir. Feneryolu, Erenköy ve Pendik Camileri ise tamamıyla Hereke Pudingleri
ile inşa edilmişlerdir. Hereke pudingleri Cumhuriyet devrinde de önemini muhafaza etmiş,
3
4
5
1864
Ömer L. Barkan (1972), s. 332.
Ömer L. Barkan (1972), s. 343-346.
Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), Marmara Bölgesi Eski Taş Ocakları, TÜBİTAK MAG-681 Projesi,
İstanbul, s.67: Hereke Taş Ocakları, günümüzde tamamıyla yerleşim alanı içerisinde kaldığından ocaklara dair iz bulmak
mümkün olmamıştır.
Nurfeddin KAHRAMAN
Refik ARIKAN
Ankara Garı Yolcu Salonları, Ankara Dil Tarih giriş holünde, Beşiktaş ve Galata Maliye
Şubelerinde ve İTÜ Gümüşsuyu kampüsü giriş kapılarında ve döşemelerinde yerlerini
almışlardır6.
Diğer taraftan yaptığımız saha çalışmalarında bu taşların kullanımı ile ilgili bulgular
da elde ettik. Taş ocaklarının bulunduğu yere çok yakın mesafede inşa olunan Hereke
Fabrika-ı Hümayunu’nun duvarları Hereke pudingleri ile inşa edilmiştir. Yine Hereke’de
bulunan Wilhelm Köşkünün bahçe duvarlarında da perdahlanmış pudingler kullanılmıştır.
Hereke pudingleri, Marmara mermerinin birlikte kullanıldığı örnekler de mevcuttur.
Özellikle cami ve hanların pencere ve kapılarında, şadırvanlarda ve avlu kemerlerinde
mermer ile birlikte münavebeli olarak kullanılmıştır. Tektonik breş taşı olan bu kırmızı
Hereke pudinglerinin bu şekilde kullanıldığı yapılara örnek olarak İstanbul Eminönü’ndeki
Hatice Turhan Sultan Çeşmesi verilebilir7. Aynı şekilde kullanım, Üsküdar Mihrimah
Sultan Camii son cemaat yeri revaklarında, giriş kapısında ve çeşmede de görülmektedir.
Yine aynı yapının pencere sövelerinde de Hereke taşı görülmektedir.
Dernschwam, Hereke’den geçerken deniz kıyısında birbiri ardına sıralanmış kireç
ocakları olduğunu ve bu kirecin iskeleden gemilere yüklenerek İstanbul’a gönderildiğini
ifade etmektedir. Ancak bahsettiği bölge Hereke pudinglerinin çıkarıldığı yer olup
yüklenenlerin bu taşlar olduğu düşünülebilir8.
Hereke taş ocakları ile ilgili ve 1314 tarihli (M. 1897) belgede; Hereke Fabrikayı Hümayunu’na üç-dört dakika mesafede Fransız ve İtalyan işletmeciler tarafından taş
ocaklarının çalıştırıldığı ve burada sayıları birkaç yüzü aşkın Karadağlı ve İtalyan amelenin
de istihdam edildiği görülmektedir. Taş ocağını işletenlerin bölgede ruhsat almaya gerek
görmeden meyhaneler açtıkları gibi taşçı amelelerinin Fabrika-yı Hümayun’da çalışan
kadınlara sarkıntılık ettikleri görülmektedir.9 Fabrika müdürünün bu konudaki şikâyeti
ile bölgedeki taş ocaklarının işletme ruhsatının birmiş olduğu anlaşılmasına rağmen
devam eden Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane inşası için taş lazım olduğundan, taş ocaklarının
işletilmesine devam edilmiştir. Bu izne karşılık meyhane ve sair yerler açmaları yasaklanmış
ve fabrikada çalışan kadınlara taciz ettikleri takdirde ocakların kapatılacağı kendilerine
bildirilmiştir10.
Gebze Taş Ocakları
Çıkarıldığı yer itibariyle “Gebze Taşı” olarak adlandırılan ve Kampanien katının redüst
fosillerini ihtiva eden bu kalker taşı, nohidî ve kırmızı tonlarda olup tezyinat ve kaplama
taşı olarak kullanılmıştır. Gebze’nin Tavşanlı Köyü’nün hemen batısındaki taş ocaklarından
çıkarılmış olan bu taşı, kalsit hale gelmiş fosillerin fazlalığı ve iç kısımlarının tamamen
dolmamış olması sebebiyle direnci düşüktür. Bu özelliği sebebiyle çok tercih edilmemiş,
nadiren camilerin taban döşemelerinde kullanılmıştır. Ka’riye Camii ve İTÜ Gümüşsuyu
binasının giriş kapısının dış döşemelerinde kullanıldığı örneklerdir.11
Yine Gebze Tavşanlı Köyü ve Dil İskelesi’nin kuzeyinde bulunan taş ocaklarından
çıkarılmış olan marnlı kalker, kırmızı ve krem renkleriyle dikkat çeken bir taş türü olup,
Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 73-75; Sayar M., Erguvanlı K. (1955), Türkiye Mermerleri ve İnşaat
Taşları, İTÜ Maden Fakültesi Yayınları, İstanbul, s. 59-66.
7 Sayar M., Erguvanlı K. (1955), s. 9.
8 Hans Dernschwam (1992), İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, Mersin, Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 210.
9 Tıbbiye İnşaatı için detaylı bilgi için bak. Fatmagül Demirel (2011), Sultan II. Abdülhamid’in Mirası, İstanbul, İTO
Yayınları, s. 193-196; Günümüzde Marmara Üniversitesi bünyesinde kullanılan bina Sultan II. Abdülhamid tarafından
1895-1900 yılları arasında inşa ettirilmiştir.
10 BOA, BEO, 908/68077-2, 15 N 1314 (M. 17 Şubat 1897); BOA, BEO, 943/70665, 27 Za 1314 (M. 17 Nisan 1897).
11 Sayar M., Erguvanlı K. (1955), s. 21-22; Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 58.
6
1865
Gebze Çoban Mustafa Paşa ve İzmit Ulu camilerinde kullanılmıştır12. Bu ocaklardan
çıkarılmış olan taşlar, Gebze Pertev Paşa Camii’nde de kullanılmıştır. Diğer taraftan
Dil Deresi üzerinde bulunan Mimar Sinan Köprüsü de bu bölgede çıkarılan krem enkli
marnlı kalkerlerle inşa edilmiştir. Aynı bölgede Çardaktepe ile Akpınar Deresi arasında yer
alan yamaçlarda açılan taş ocaklarından çıkarılan marnlı kalkerler de hem eski camilerin
onarımında, hem de İstanbul’da apartman kaplamalarında kullanılmışlardır.13
Gebze-Kurtçalı köyü yakınlarında yer alan taş ocaklarından Romalılardan itibaren taş
alınmış, ancak bu ocaklar daha sonra terk edilmiştir. 1950’li yıllarda bu ocaklar tekrar
işletilerek pek çok yapıda kaplama malzemesi olarak kullanılmışlardır. İTÜ Maçka
Kampüsü’nde Maden Fakültesi giriş holü ve duvarları bu taşla kaplanmıştır. Bölgedeki
taşların eski yapılarda kullanımına örnek ise Kutluca Köyü yakınındaki Roma Köprüsü’dür.
Bu köprü Kutluca Kalkeri ile inşa edilmiştir14.
Kefken Taş Ocakları
Kocaeli’ne bağlı Kandıra ilçesi, Kefken Mahallesi sınırları içindedir. Günümüzde
“Pembe Kayalıklar” olarak bilinen alan Kefken Limanı’nın doğu tarafında yer almaktadır.
Taş alınan katmanlar ve bunlara ait izlerin en güzel görüldüğü taş ocağıdır. Resifal kireç
taşı ya da mercan kayalığı olarak tanımlayabileceğimiz malzeme, başta İstanbul olmak
üzere pek çok yapıda kesme taş olarak kullanılmıştır. Buradaki taş ocaklarından binlerce
metreküplük malzemenin kesilerek taşınması bunun temel kanıtıdır. Kefken taşı, bol fosilli
bir taş olup işlemesi de son derece kolaydır15.
Kefken Taş Ocakları
Elimizdeki belgelerden yalnızca bir tanesinde burada taş ocağı olduğuna dair bilgi
vardır. Bu belgede, Alman tebaasından Mimar Mösyö Gavril ve yanındaki kişilerin
Kefken İskelesi’ndeki taş ocaklarının resmini çektikleri ifade edilmektedir. Her ne kadar
burada bu ocakla ilgili bir belge kullansak da, alınan taş miktarı ocağın çalışma hacmini
anlatmaktadır. Diğer taraftan İstanbul yapılarının kesme taş ihtiyacının öncelikle Bakırköy
ocaklarından karşılandığı bilinmekle birlikte, burada üretimin azalması ve sonra bitmesi
ile birlikte, Kefken önemli bir yer edinmiş olmalıdır. Denize sıfır olması, bu taş ocağının,
nakliye açısından da avantajlı olduğunu göstermektedir. İnşaat defterlerinin incelenmesi ile
birlikte daha kesin sonuçlar bulunacağını söyleyebiliriz.
12
13
14
15
1866
Sayar M., Erguvanlı K. (1955), s. 31.
Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 55.
Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 64-65.
Yaptığımız araştırmalarda, buraya gelen gençlerin isimlerini, aşklarını taşlara kolayca kazımış olduklarını müşahede
ettik.
Nurfeddin KAHRAMAN
Refik ARIKAN
Kefken taş ocaklarının taş kalitesine baktığımızda; denizin zaman içinde sığlaşıp,
derinleşmesi ile birlikte üst üste oturan tabakalar halinde farklı özelliklerde taş hatları
oluşmuştur. Günümüzde deniz içinde kalan ve dalga aşınmasına fazlasıyla maruz kalan
kısımlarda (özellikle bölgeye ismini veren pembemsi taşlar) dezaformasyon oldukça
fazlayken, bir alt katmanda yer alan beyaz ve bol fosilli alanda ise bozulma yok denecek
kadar azdır. Taş kalitesindeki bu farklılığa rağmen, kesilen her tabakanın kullanıldığını da
buradaki çalışmalarda fark ettik. Maloz olarak nitelendirilen taş kalıntılarının hiç olmaması
bu tezimizi desteklemektedir.
Karamürsel Taş Ocakları
Karamürsel-Gönceli arasında sahile yakın mevkide ocakları bulunan ve od taşı
olarak tanınan yeşil renkli volkanik tüfler eski büyük binaların kaplama ve sütunlarında
kullanılmıştır. Özellikle kapı ve pencere sövelerinde kullanılan bu taş, yumuşak ve dış
tesirlere mukavemeti zayıf olmakla birlikte, hoş rengi sebebiyle tercih edilmiştir16.
Karamürsel-Dereköy Taş Ocakları
Karamürsel Taşı, Karamürsel ilçesinin güneyinde Tepeköy-Dereköy ve Hasandere
civarında çıkarılmıştır. Burada açık taş ocakları işletildiği gibi17 özellikle Dereköy’ün
güneyindeki yamaçlarda mağara üretimi de yapılmıştır. Bu ocaklar, çıkarılan taşın
işlemenin kolay olması, büyük bloklar halinde çıkarılabilmesi, yeşilimsi rengi ve nakliyenin
deniz tarikiyle yapılabilmesi sebebiyle hem Bizans hem de Osmanlılar tarafından
yaygın olarak kullanılmıştır. Mağara üretiminde, mağara içinde oda-topuk tekniğiyle taş
çıkartılmıştır. 3m yüksekliğinde açılan galerilerde, aralarda taşıyıcı topuklar bırakılarak,
büyük kütleler arkalarından murç ve madırgalarla oyularak, alt ve üstünden de koparılarak
çekilmek suretiyle dışarı çıkartılmış ve Hersek İskelesinden İstanbul’a gönderilmiştir18.
Kullandığımız kaynakta Karamürsel taşlarının Hersek iskelesi marifeti ile taşındığı yazsa
da, tek bir iskeleden gitmediği muhakkaktır. Nitekim elimizdeki belgelerden bu taşların
naklinde Kavak İskelesi’nin de kullanıldığını görmekteyiz19.
Karamürsel taşı İstanbul’daki yapılarda kullanıldığı gibi çıkarıldığı İzmit ve havalisinde
pek çok yapıda karşımıza çıkmaktadır. Buna ilk örnek Hersekzade Ahmed Paşa Camii’dir
ki, Körfezin güney tarafında Hersek Burnunda bulunan bu camide koyu yeşil renkli od
16 Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 118-119.
17 Karamürsel taş ocaklarının günümüzde de işletildiği görülmektedir. Dereköy’ün güneyinde ve köyün üst tarafında yer
alan bu taş ocağında yaptığımız araştırmada, yeşil ve mavimsi bu volkanik taşın özel işletme tarafından çıkarıldığını
yerinde müşahede ettik.
18 Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 173-179.
19 BOA, C.BLD., 107/5320-2, 12 Şevval 1190 (M. 4 Aralık 1776).
1867
taşları kullanılmıştır20. İzmit şehir merkezinde yer alan ve 1579 yılında inşa edilen Pertev
Paşa Camii, Karamürsel taşı ile bina edilmiştir. Yine taş ocaklarının bulunduğu Dereköy
Camii ve köyün kabristan duvarları tamamıyla bu taşla inşa edilmişlerdir.
Süleymaniye Camii ve İmareti inşası için adeta bir seferberlik ilan edilmiş ve inşaatta
işe yarayacak her türlü taşın İstanbul’a nakli emredilmiştir. Nitekim İzmit kadısına yazılan
hükümde; Habib Reis ismindeki kişinin evi yakınında bulunan “Kâfirî” binada işe yarar ne
kadar od taşı ve mermer var ise bunların hassa gemileri marifeti ile İstanbul’a gönderilerek
İmaret-i Cedide Binası eminine teslim edilmesi emredilmiştir21. Taşın eski yapılardan
tedarik edildiğine dair bölgeden geçen yabancı seyyah ve görevliler de bilgiler vermektedir.
Dernschwam, Eski Gebze diye nitelediği Lybissa’da taş bina kalmadığını, olanların da
muhtemelen buradan cami inşasında kullanılmış olduklarını belirtiyor. Yine yazar İzmit’te
eski kalıntıların olduğu bölgelerden çıkarılan büyük mermer sütunların “biçkihane”de
kesilerek İstanbul’a gönderildiğini ve yapılan eserlerde kullanıldığını söylüyor22.
Karamürsel taşının İstanbul’da kullanıldığı tarihi yapılardan bir tanesi de Nuruosmaniye
Camii’dir. Sultan I. Mahmut tarafından 1749 yılında temeli atılan yapı, 1755 yılında Sultan
III. Osman devrinde tamamlanarak ibadete açılmıştır23. Caminin inşasında Davutpaşa
ve Bakırköy kûfeki taşı ile birlikte Karamürsel ateş taşı da (seng-i nar- Karamürsel)
kullanılmıştır24. Temel için Karamürsel’den getirilen taş blokları, ızgara düzeni oluşturacak
şekilde birbirine bağlanan sürekli sömellerle cami inşasında kullanılmıştır25.
Fatih Camii 1766 depreminde büyük hasar görmüş ve cami Sultan III. Mustafa tarafından
Mimar Tahir Ağa’ya tekrar inşa ettirilmiştir26. 31 Temmuz 1767’de başlayan inşaat
1771 yılı Nisanında tamamlanmıştır27. Osmanlı arşiv belgelerine göre, Fatih Camii’nin
yenilenmesinde Karamürsel taş ocakları önemli bir rol oynamıştır. Nitekim temelde
kullanılmak üzere Karamürsel’den 2000 kıt’a taş gemilerle İstanbul’a nakledilmiştir28.
Karamürsel taşının en fazla kullanıldığı yerlerden diğeri de top döküm fırınlarıdır. Ateşe
dayanıklı olan bu taş özellikle fırın tabanlarında tercih edilmiştir. Nitekim Karamürsel taşı
volkanik bir tüf olması hasebiyle bu amaç dâhilinde kullanılırken, nar taşı, ateş taşı gibi
isimleri de bu özelliği sebebiyle almıştır.
Karamürsel taşının Tophane-i Amire fırınlarında kullanımına dair elimizdeki belgelerin
en eski tarihlisi 29 C 1096 (M. 2 Haziran 1685) tarihlidir29. 2. Viyana Kuşatması sonrasında,
Kutsal İttifak ile savaşın devam ettiği bu yıllarda tophanedeki fırınların binaları ile birlikte
yenilenmesi gündeme gelmiştir. Dökülmesi emredilen 26 kıt’a şahi topunun tesliminden
sonra yapılması planlanan bu inşa faaliyetleri için, belgeler bize maliyetler konusunda da
20 Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 180.
21 Ömer L. Barkan (1972), s. 26; Belgede Habib Reisin bu taşların alınmasını engellemek için üzerine duvar ve iç yüzüne
iki oda yaptığı anlaşılmaktadır.
22 Hans Dernschwam (1992), s. 209-211: Yazar bu mermerlerin nasıl kesildiğine dair bilgiler veriyor. Şehrin yukarı
mecrasından gelen su biçkihaneye kadar ulaşmaktadır. Bıçkılar 3-4 adım uzunluğunda ve yarım parmak enindedir.
Bileli olmayan bu bıçkılar kesilecek mermerin üzerine oturtulur. Mermer kaymasın diye sıkıştırılarak sabitlenir. Mermer
hızarcısı bıçkının çalıştığı yere mermer tozu döker ve üzerine su damlar. Böylece mermerler kolayca kesilir.
23 Semavi Eyice (2007), “Nuruosmaniye Külliyesi”, DİA, c. 33, s. 264, İstanbul.
24 Fatih Köse (2012), “Arşiv Belgelerine Göre Nuruosmaniye Camii İnşası-Tamirleri ve Onarımları”, Restorasyon Yıllığı,
Sayı 5, s.29, İstanbul, Vakıflar Genel Müdürlüğü.
25 Zeynep Ahunbay (1988), “Mimar Sinan Yapılarında Kullanılan Yapım Teknikleri ve Malzeme”, Mimar Başı Koca Sinan,
Yaşadığı Çağ ve Eserleri 1-2, s. 532, Vakıflar Genel Müdürlüğü.
26 Oktay Aslanapa (2004), Osmanlı Devri Mimarisi, s. 469, İstanbul, İnkılap Kitabevi.
27 Semavi Eyice (1995), “Fatih Camii”, DİA, c. 12, s. 245, Ankara.
28 Fatih Köse (2013), “Arşiv Belgelerine Göre Fatih Camiinin İnşası ve Onarımları”, Restorasyon Yıllığı, Sayı 7, s.88,
İstanbul, Vakıflar Genel Müdürlüğü.
29 Bu çalışmayı genel evrak üzerinden yürüttük. Özellikle inşaat, keşif ve diğer defterlerin incelenmesi bu konuda daha
teferruatlı bilgileri bize verecektir. Nitekim malzeme bakımından inceleme yaptığımızda İstanbul’da Mimar Sinan
Dönemi eserlerinde de Karamürsel Taşının kullanıldığı görülebilir ki, Üsküdar Mihrimah Sultan Camii’nin taşıyıcı
ayakları buna örnek teşkil eder.
1868
Nurfeddin KAHRAMAN
Refik ARIKAN
bilgi vermektedir; bir fırınının maliyeti 110 bin akçe olarak verilmiştir. Burada, sonraki
belgelerden farklı olarak Karamürsel taşının kullanım alanı olarak bakır hazneleri
gösterilmiştir30.
Sultan III. Mustafa devrinde “Tophane”ye önem verildiği ve büyük çapta tamirat
yapıldığı görülmektedir. Burada bulunan iki büyük top döküm fırınının yenilenmesi için
24 adet taban taşının Karamürsel ocaklarından kesilerek iskeleye taşınması ve buradan
Tophane-i Amire’ye nakledilmesi hususunda Karamürsel ve Gebze kadıları ile Kocaeli
mutasarrıfına ferman gönderilmiştir31. Fırınların yenileme çalışmaların takip eden yılda
da devam ettiği görülmektedir. Nitekim 21 M 1180 (29 Haziran 1766) tarihli belgede
Karamürsel canibinden çıkarılarak deniz yolu ile Tophane-i Amire’ye gönderilecek taşların
nakli için Tersane-i Amire’den 200 esir görevlendirildiği görülmektedir. Bunlar için günlük
ikişer akçelik nan-aziz (ekmek) verilip karavana çıkarıldığı belirtilmekte ve bunların başına
da günlük ücreti 15 kuruş olan çavuşlar görevlendirilmiştir32.
1771 yılına gelindiğinde Tophane-i Amire’de fırınların tekrar inşa edildiği görülmektedir.
Bu zaman dilimi tophaneye en fazla ihtiyaç duyulan dönemlerdendir. Çünkü 1768 yılında
Rusya ile başlayan harp tüm şiddetiyle devam etmektedir. 06 Ca 1185 (M. 17 Ağustos
1771) tarihinde Karamürsel’den getirilmesi istenen taş miktarı şöyleydi; 400 adet köprülük
od taşı, 100 adet kademe taşı ve 9 adet od taşı33.
XVIII. yüzyıl sonuna doğru Tophanede fırın inşası ve yenileme çalışmaları kısa
aralıklarla vaki olmuştur. Nitekim yukarıda zikredilen tarihten 10 yıl sonra Karamürsel’den
büyük taş bloklarının getirildiği görülmektedir. Taşların naklinin ne kadar zor olduğu
bu iş için görevlendirilen hamalların sayısından da anlaşılmaktadır. Nitekim Galata
hamallarından bu işe emrolunan elli kişiye ek olarak kırk hamalın daha bu işe verildiği
görülmektedir. Taşların naklinde görevlendirilen bu hamalların günlük ücretleri 37,5 kuruş
olarak hesaplansa da 2,5 kuruş indirim yapılarak 35 kuruş olarak ödenmesi Başmuhasebede
kayıt altına alınmıştır34.
Ruslar ile yapılan 1768-1774 savaşının bozgunla neticelenip Kırım’ın elden çıkması
ve sonrasında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi üzerine, Osmanlı Devleti’nin hem Kırım’ı
geri alabilmek, hem de Rus tehdidini durdurabilmek için askeri alanda yenilikler yapmaya
çalıştığı görülür. Nitekim Tophane-i Amire içinde “Humbara Ocağı” kurulması bu döneme
tesadüf etmektedir. Bu işe memur olarak Süratçı Nazırı Rasih Efendi görevlendirilmiş
ve binanın inşası için ihtiyaç duyulan taşlar Karamürsel taraflarından getirilmesi
kararlaştırılarak, bir an evvel taşların çıkarılarak gemilerle Tophaneye nakli hususunda
Karamürsel ayanına emirler gönderilmiştir35.
Sultan III. Selim Dönemi, askeriye başta olmak üzere köklü değişimin yaşandığı bir
dönem olarak dikkati çeker. Özellikle 1774 Küçük Kaynarca ve akabinde Yaş Antlaşmaları
ile Rusya karşısında alınan mağlubiyetler ve bunlara bağlı olarak gerçekleşen toprak
ve itibar kaybını telafi etmek için Sultan III. Selim seleflerinden daha farklı bir ıslahat
programını uygulamaya koymuştur. Bu gelişmelerin konumuzu ilgilendiren kısmı ise
top döküm atölye ve fırınlarındaki tamirat ve yenilerini inşa etme ile ilgilidir. Nitekim
24 Ş 1210 (M. 4 Mart 1796) tarihinde Karamürsel Kadısı, ayân ve zâbitan ile taşçı esnafı
ustalarına yazılan hükümle Bina Emini İbiş Ağa’nın sorumluluğunda inşa edilecek olan
30 BOA, C.AS., 993/43400, 29 Cemaziyelahir 1096 (M. 2 Haziran 1685).
31 BOA, C.AS., 144/6383, 09 Cemaziyelevvel 1179 (M. 24 Ekim 1765); Aynı belgeden taşların kesilip çıkarılmasında taş
ocakları yakınında meskun Gayrimüslim köylülerinin görevlendirildiği görülmektedir.
32 BOA, C.AS., 329/13649-2, 21 Muharrem 1180 (M. 29 Haziran 1766).
33 BOA, C.AS., 417/17309, 06 Cemaziyelevvel 1185 (M. 17 Ağustos 1771).
34 BOA, C.AS., 1147/50990-2, 28 Cemaziyelevvel 1196 (M 10 Haziran 1782).
35 BOA, C.BH., 76/3612, 27 Şevval 1199 (M. 2 Eylül 1785).
1869
Hasköy Tophanesi’ndeki top döküm fırınına (humbarhane) lazım olan külliyetli miktardaki
od taşının Karamürsel taş ocaklarından kesilerek, gemilerle tophaneye gönderilmesi
hususunda dikkat ve acele edilmesi ve bu işin ifasında her türlü müdahalenin önlenmesi
istenmektedir36.
Hasköy’de inşa edilen bu fırınlar için yukarıda zikredilen hükmün yerine getirilmesinde
sorunlar olduğu 01 C 1211 (M. 2 Aralık 1796) tarihli belgeden anlaşılmaktadır. Kış
mevsimini bahane eden yetkililer taşların çıkarılması ve İstanbul’a nakli konusunda isteksiz
davrandıklarından şiddetle uyarılmışlar ve işi aksattıkları takdirde te’dip edilecekleri
kendilerine bildirilmiştir. Aynı belgeden bu süre zarfında bina eminin de değiştiğini
görüyoruz ki; İbiş Ağa’nın yerine Mustafa Ağa bu işi yürütmektedir37.
Top döküm fırınları için ihtiyaç duyulan taşların getirilmesinde problemler yaşandığı
da görülmektedir. Nitekim 1803 yılında Hasköy top döküm fırınlarının od taşları çok
yıpranmış ve yenilenmesi için gerekli olan od taşlarının ihalesi Karamürsel taraflarında
taş kesme işi ile meşgul Arnavut Hasan isimli taşçıya verilmiştir. Arnavut Hasan’a taşların
boyutlarını belirten bir defter ve ücret olarak 150 kuruş teslim edilmiştir. İki fırın için lazım
olan taşları iki ay içinde teslim edeceğini taahhüt eden usta, zamanı dolmasına rağmen bir
taş bile teslim etmediği gibi sürekli bahaneler üretmek suretiyle işi savsaklaması üzerine
işin bir an önce bitirilmesi hususunda Karamürsel naibine hüküm yazılmıştır38.
1815 yılında Hasköy’deki “Humbarhane” nin fırınlarının yenilenmesinde Karamürsel
taşı yerine Samakocuk’tan39 getirilecek taşların kullanılması gündeme gelmiştir. Nitekim
Humbarhane Nazırı Ahmed Efendi, takdim ettiği takrir ile buradan çıkarılan taşlar ile inşa
edilecek döküm fırınlarının on beş sene tamire muhtaç olmayacağını belirtmiş ve tecrübe
edilmek üzere buradan taş getirilmiştir. Ancak getirilen taşların ateşe mukavemetinin
olmadığı anlaşılınca Karamürsel’den taş ihracına devam edilmiştir40. Nitekim 1816
yılında Tophane-i Amire’deki döküm fırınlarının ihtiyacı olan 97 parça ateş taşının
Karamürsel’den çıkarılarak İstanbul’a nakli hususunda Karamürsel Kadısına ferman
yazıldığı görülmektedir41.
Tophane-i Amire’de döküm fırınlarında od taşı kullanımına ait ilginç bir bilgi
Süleymaniye Camii inşası dolayısıyla yazılan bir hükümde yer almaktadır. Cami inşası için
getirilmiş olan od taşlarından iki parça, tophanedeki top döküm fırınlarına lazım olduğu
için buraya verilmiş ve bu taşların masraflarının tophane eminince karşılanarak, bunların
yerine taş getirilmesi istenmiştir42.
Karamürsel taşı çok geniş kullanım alanı ile dikkat çekmektedir. Dini yapılar ile top
fırınları bu taşın en fazla kullanıldığı yerler olmakla birlikte, od taşının Tersane-i Amire
dâhilinde de kullanıldığı görülmektedir. Nitekim 1802 tarihli belgeye göre; Tersane’de
özellikle gemilerin sütunlarını kaldırmak amacıyla inşa edilmiş ve vinç vazifesi icra eden
“Maçuna”nın tamiri için ateş taşına ihtiyaç olduğu görülmektedir. Maçunanın direklerinin
yerleştirildiği ve od taşından kargir olan iskelenin bir miktar denize kaydığı ve bu sebeple
bu iskelenin tamiri için ihtiyaç duyulan od taşlarının bir an evvel getirilmesi istenmektedir43.
36
37
38
39
40
41
42
43
1870
BOA, C.AS., 87/4026-4, 24 Şevval 1210 (M. 4 Mart 1796).
BOA, C.AS., 420/17428, 01 Cemaziyelahir 1211 (M.2 Aralık 1796).
BOA, C.BH., 81/3883, 27 Rebiülahir 1217 (M.27 Ağustos 1802).
Kırklareli iline bağlı Demirköy ilçesi olup, buradan çıkarılan taşlar, yine aynı mahalde bulunan İğne Ada İskelesi’ne
taşınmış ve oradan da İstanbul’a nakledilmiştir.
BOA, C.AS., 1212/54361, 26 Safer 1230 (M. 7 Şubat 1815); BOA, C.BH., 99/4778, 22 Rebiülevvel 1231 (M. 21 Şubat
1816).
BOA, C.AS., 1222/54861, 22 Şevval 1231 (M. 18 Temmuz 1816).
Ömer L. Barkan (1972), c.II, s.52; Burada geçen belgenin tarihi 10 M 957 (29 Ocak 1550)’dir.
BOA, C.BH., 81/3883, 27 Rebiülahir 1207 (M. 27 Ağustos 1802).
Nurfeddin KAHRAMAN
Refik ARIKAN
Sultan I. Abdülhamid tarafından İstanbul Bahçekapı’da inşa ettirilen İmaret-i Amire44
binalarında da Karamürsel od taşı kullanılmıştır. Belgede taşların nakledildiği iskele olarak
da Karamürsel Kavağı zikredilmektedir ki, bu iskele günümüzde de “Kavak İskelesi”
olarak adlandırılmaktadır45. Zikredilen belgede, iskelenin harap olması sebebiyle taş
nakliyesinde sıkıntılar olduğu belirtilerek, iskelenin tamirinin eskiden olduğu gibi belde
halkınca yapılması istenmektedir46. İmarete ki bir başka taş sağlanması hususundaki bir
başka belgede de ücreti Karamürsel’deki taş ocaklarından karşılanmak üzere araba ve
amele tutulması ve taş tedariki konusunda itina edilerek hazırlanan blokların peyder pey
İstanbul’a nakli istenmektedir47.
Sultan III. Mustafa’nın eşi ve Sultan III. Selim’in annesi Mihrişah Valide Sultan
Külliyesinde de Karamürsel taşının kullanıldığı görülmektedir48. 1792 -1796 yılları arasında
İstanbul Eyüp semtinde Mehmed Arif Ağa ve Ahmed Nurullah Ağa’nın başmimarlıkları
sırasında inşa ettirilen yapı, hazire, türbe, imaret, mektep ve sebilden müteşekkildi49.
Külliyenin inşaatında taş ihtiyacının 1793 yılında da devam ettiği görülmektedir. Nitekim,
otuz çifte taban, otuz tek taban, 20 adet köprülük ve 50 adet kapaklık taşının hazırlanarak
gönderilmesi Karamürsel taş ocaklarına emredilmiştir.
Karamürsel Taşlarının İstanbul’da kullanıldığı yapılardan bir diğeri de Eyüp Sultan
Camii’dir. İstanbul’un en önemli manevi mekânlarından olan Eyüp Sultan Camii ve
çevresi, İstanbul’un fethini müteakip imar faaliyetlerinin başladığı bir alan olmuştur. İlk
olarak 1458-59 yıllarında Sultan II. Mehmet tarafından inşa ettirilen cami, çeşitli ekleme
ve değişikliklerle 1766 depremine kadar ayakta kalmıştır. Bu depremde büyük hasar
gören cami 1776 yılında Sadrazam Derviş Mehmed Paşa tarafından tamir ettirilmiştir. Bu
tamirat yeterli gelmeyip Sultan III. Selim tarafından 1798 yılında tekrar tamiratı gündeme
getirilmişse de, tamirİ mümkün olmadığından caminin yeniden inşasına karar verilmiştir.
1798-1800 yılları arasında inşası tamamlanan50 camide külliyetli miktarda Karamürsel taşı
kullanılmıştır. İki arşın boyunda, bir arşın eninde ve yarım arşın kalınlığında çifte taban tabir
olunan bin adet od taşının gece gündüz çalışılmak sureti ile iki ay içinde hazır edilmesi ve
İstanbul’a ihracı emredilmiştir51. Caminin inşasının iki yılda bitirildiği dikkate alındığında,
Karamürsel ocaklarındaki taş ustalarının işi yetiştirdiklerine şüphe yoktur.
Karamürsel taşın zikredilen bu yapılar haricinde han inşasında da kullanılmıştır. 1803
tarihli bir belgede Vakf-ı Hümayun için İstanbul Çakmakçılarbaşı’nda bir kargir han
inşa edileceği ve bu inşaat için mertebe ve kademe taşları ile direklere ihtiyaç olduğu
belirtilmiştir52.
44 Ahmed Hamdi Bülbül (2012), “Hamidiye İmareti”, Vakıf Restorasyon Yıllığı, Sayı 4, İstanbul, s.8-16; Sultan I.
Abdülhamid tarafından 1775-1771 yılları arasında inşa ettirilen imaret; sıbyan mektebi, çeşme, sebil, arasta, mescid,
türbe ve hazireden müteşekkildi. Zamanla harab olan imaret 1911 yılında satılarak yıkılmış ve yerine IV. Vakıf Han inşa
edilmiştir. İmaretten günümüze ise çeşme ve sebili kalmıştır. Bu çeşme-sebil sökülerek, Gülhane’de Alemdar Caddesi
üzerindeki Zeynep Sultan Külliyesi’nin köşesine taşınmıştır.
45 Taşların nakledildiği bu iskele hemen Dereköy taş ocaklarının yakınında olup, bu ocaklardan çıkarılan taşlar bu iskele
marifeti ile İstanbul’a nakledilmişlerdir.
46 BOA, C.BLD., 107/5320-2, 12 Şevval 1190 (M. 4 Aralık 1776).
47 BOA, C.BLD., 147/7325-, 04 Ramazan 1190 (M. 17 Ekim 1776).
48 BOA, C.EV., 21/1027, 5 Rebiülahir 1207 (M. 20 Kasım 1792).
49 Sevgi Parlak (2005),“Mihrişah Valide Sultan Külliyesi”, DİA, c. 30, İstanbul, s. 42.
50 Semavi Eyice (1995), “Eyüp Sultan Külliyesi”, DİA, c. 12, İstanbul, s. 9-12.
51 BOA, C.EV., 149/7402, 6 Muharrem 1213 (20 Haziran 1798).
52 BOA, C.BLD., 136/6781, 29 Safer 1218 (M. 20 Haziran 1803); Nursel Gülenaz (2010), İstanbul Hanları, İstanbul, İTO
Yayınları, s.118: Özellikle Eminönü, Osmanlı İstanbulu’nda önemli bir ticari faaliyet alanı olarak dikkat çekmiş ve
burada Süleymaniye Külliyesi’nden denize doğru olan alanda, 15.yy.dan başlamak suretiyle onlarca han inşa edilmiştir.
Özellikle bölgede arsaların azalması ve fiyatların yükselmesi ile birlikte hanların kat sayıları da buna bağlı olak artmıştır.
Belgede bahsedilen hanın hangi han olduğunu tespit etmek mümkün olmadı.
1871
Taş Çıkarma Yöntemleri
Bölgede çıkarılan bu kalkerlerin nasıl çıkarıldığına dair eski taş ocaklarındaki izler bilgi
vermektedir. Gebze-Tavşanlı Kayalıdere başındaki yamaçlarda yer alan antik ocaklarda
oluk açma ve kamalama yöntemi ile taş çıkarıldığı anlaşılmaktadır53.
Taş çıkarmada kullanılan yöntemlerin en yaygını kanal (oluk) açma-kamalama
yöntemidir. Bu yöntemde ocağın bulunduğu yere göre, yamaçta ise üç, düz alanda ise
dört tarafına 10-60 cm eninde ve 30-75 cm derinliğinde, aşağı doğru düz ya da daralan
kanallar açılır ve ardından açılan kovuklara yerleştirilen kamalar marifeti ile bloklar ana
kütleden ayrılırdı. Özellikle büyük boyutlu sütun ve blok almada bu yöntem kullanılmıştır.
Bu yönteme benzemekle birlikte açılan kanalın genişliğinin 15-25 cm olduğu oluk açma
yöntemi, taş blokları çıkarmada kullanılan bir diğer tekniktir. Bu yöntemin uygulaması
kanal açma ile aynıdır. Kamalama, çatlatma yöntemi, büyük çapta blokların çıkarıldığı diğer
bir uygulamadır. Çıkarılmak istenilen taşın çevresine 10-15 cm aralıklarla, 20 cm boyunda,
6 cm eninde ve 15 cm derinlikteki oyuklar murç yardımı ile açılarak bunların içine ahşap ya
da demir kamalar kakılıp, balyozlarla bunlara vurularak blok ana kayadan ayrılırdı. Gebze
taş ocaklarında da bu yöntem kullanılmıştır. Yaygın olarak kullanılan bu teknikler yanında
keserek taş çıkarılan ocaklar da vardır. Lama ya da tel kullanılarak uygulanan bu yöntem,
ocak aynalarında görülen çok düzgün yüzeylerden anlaşılmaktadır. Kesilen blokların her
iki yanında yer alan çukurlar, buralarda bulunan kişiler tarafından çekilen telleri ile kesim
işinin yapıldığını göstermektedir. Kesilen yüzeye kumlu su dökülerek istenilen parçalar
elde edilmiştir54.
Hereke taş ocakları, yeterli rezervi, üzerinde bitki toprağı olmaması ve nakliye
imkânlarının kolaylığı ile verimli bir işletme olarak göze çarpar. Bu taş ocaklarında,
kamalama, delme ve oluk açma teknikleri kullanılmıştır. Diğer taraftan bu ocaklarda
boyuna uzanan çatlaklar da blok çıkarılmasını kolaylaştırmıştır. Bu ocaklardan Osmanlı
yapıları için 4-5 m uzunluğunda ve 1 m çapında sütunlar elde edilmiş ve bunlar “tirfil” (1015 cm çapında ağaçlar) üzerinde kaydırılmak suretiyle sahile kadar indirilmiş ve buradan
deniz yolu ile gönderilmişlerdir55.
“Cümle vilâyetlerde ne kadar taş kesen var ise pür-silâh olup ellerinde [154b] bunların
dahi Ferhâdî kazmaları ve küsküleri ve varyaları ve kamaları ve kürekleri ve küfeleri
ve bellerinde teberleri ile bu uslûp üzre bir hây-hû ile ubûr ederler.”56 Taş çıkarılırken
ocaklarda çalışan taşçı ustalarının kullandığı malzemelerle ilgili Evliya Çelebi’den
aldığımız bölüm bize fikir vermektedir. Taş ustalarının belli bir düzen içinde çalıştıkları
ve tam teçhizatlı oldukları anlaşılmaktadır. Kullandıkları aletler; kazma, küskü57, varya,
kürek, küfe ve teberdir58.
53
54
55
56
57
Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 58.
Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 211-217.
Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 72.
Evliya Çelebi, Seyahatname, Yay. Haz. Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, c.1, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, s. 251.
Küskü: Kama ya da siğil olarak da adlandırılan sivri uçlu kalın demir olup, balyozla üzerine vurularak taşların
parçalanmasında kullanılırdı.
58 Teber: Yeniçerilerin de kullandıkları bir çeşit balta.
1872
Nurfeddin KAHRAMAN
Refik ARIKAN
Kefken Taş Ocakları
Taşların çıkarılması ile ilgili en güzel görsel malzeme Kefken’de yer almaktadır.
Özellikle kanal açma ve kamalama yönteminin kullanıldığı ocaklarda, hala kazma izlerini
görmek mümkündür. Bu ocaklarda taş blokları çıkarılırken, ilk olarak 5 m eninde ve
yerine göre uzunlukları değişen ebatta bir bölüm, 50 cm genişliğinde ve takriben 60 cm
derinliğinde kanallarla çevrelenmiştir. Daha sonra sınırları çizilen bu büyük blok 2 m x
5m şeklinde 10 cm en ve derinliğinde çizikler açılarak belirginleştirilmiştir. Son olarak bu
kısım da 85 cm x 2 m şeklinde kanal açılarak, kamalar marifeti ile ana kütleden ayrılmıştır.
Nihayetinde 2 m boyunda, 85 cm eninde ve 50 cm derinliğinde bloklar çıkarılmıştır.
Taş çıkarılırken kullanılan araç-gereç ve çıkarma şekliyle ilgili Bilecik ili Taşçılar
Köyü’nde de bir çalışma yaptık. Köy, 1980’li yıllara kadar taşların iptidai yöntemle çıkarılıp
işlendiği bir yerdi. Zaten ismini de bu özelliğinden almış olup, civar köylerde, çeşme, ev
gibi yapıların inşasında kullanılan taşlar burada üretilmişlerdir. Yukarı da Evliya Çelebi’den
edindiğimiz bilgileri aynen gördük. Burada zikredilen aletlerin aynen kullanıldığını
müşahede ettik. Taş bloklarının nasıl çıkarıldığına gelince; öncelikli olarak çıkarılacak
bloğun çevresi kazma ve kürek yardımı ile açılır. Murç ve kalemle taşa delikler açılır (10cm²
kadar). Bunların içine yaprak nal konulur ki bunlar kamayı sıkmak için kullanılır. Taş blok
üzerinde 25 cm-50 cm aralıklarla yerleştirilen bu kamalara (Bu köyde siğil de diyorlar.)
balyozla sırasıyla vurularak taşın açılması sağlanır. Manila yardımı ile ana kütleden ayrılır.
Ortaya çıkan bu kaba blok, kalem ustaları59 tarafından tıraşlanarak gönyeye getirilir (Bu
işlem sırasında taşın takla attırılmasına “tuma attırmak” deniliyor)60. Direk taş üretimiyle
alakalı olmasa da demirciler de bu iş içinde önemli yere sahipti. Kullanılan aletlerin
tamamının demir olması bu meyanda önemlidir. Bu bağlamda günümüzde örneğine çok
ender rastlayabileceğimiz demirci körüğü görme fırsatımız oldu61.
59 Bu işlem yapılırken kalem ve keski kullanılır. Bu iki alt birbirine benzemekle birlikte kalem, keskiye göre daha kıssa
olup yivlidir. Tarihi eserlerde kesme taşlar üzerinde görülen çizgi şeklindeki izler kalem izleridir.
60 Taşçılar Köyünde edindiğimiz bilgiler; 25.03.2015 tarihinde, 1948 doğumlu İsmail Genç, 1955 doğumlu Ali Çetinkaya
ve 1953 doğumlu Osman Doğan ile gerçekleştirilen yüz yüze görüşmelerden elde edilmiştir.
61 Bilecik merkez köylerinden Cumalı’da, sahiplerinin 200 yıllık var dedikleri bu körük manda derisinden mamul olup hala
hava vermektedir.
1873
Bilecik Taşçılar Köyü. Taş Çıkarma ve İşleme Aletleri; Kalem, Keski ve Kama; “Örs”ün üzerinde.
Taş ocaklarından taşın nasıl çıkarıldığına dair klasik yöntemler dışındaki uygulama
örneğini, İstanbul Tersanesi’nde 1794-1800 yılları arasında inşa edilen “Büyük Havuz”un
yapımında kullanılan taşlardan takip edebiliyoruz. Bu inşaatta 14 bin zira yontulmuş taşa
ihtiyaç duyulmuş ve bu taşlar İstinye’deki taş ocaklarından tedarik edilmiştir. Bu taşların
madenden çıkarılması için lağım atılması gerektiğinden, Cebehane-i Amire’den siyah barut
alınarak taş çıkarma işlemi gerçekleştirilmiş ve bu taşlar mavnalarla62 taşınmıştır63.
Bilecik Cumalı Köyü, Demirci Körüğü
Taşların Nakli
Taş tedarikinde, taşımadaki zorluklar ve taşıma maliyetleri Orta Çağ’ın büyük
yapılarındaki en önemli sorunlarından birini ihtiva eder. Taşın ocaktan alınma fiyatının
nakliye ile birlikte dört katına çıktığı ve ancak 1 metreküplük taşı taşıyabilen çift öküzlü
bir arabanın 15 km’lik bir mesafede günlük bir sefer yapabildiği dikkate alındığında işin
zorluğu ortaya çıkmaktadır.64 Bu durum yekpare sütunların taşınmasında daha da zorlu
bir süreci gerektirmektedir. İşte bu şartlar, İstanbul’da inşa edilen yapıların taş ihtiyacının
karşılanmasında deniz kıyılarına yakın mahallerdeki taş ocaklarının önemini arttırmış ve
bu meyanda İzmit havalisi, İstanbul’a taş tedarikinde çok önemli bir yer edinmiştir.
62 Mavna: Baştardadan daha kısa, ancak daha yüksek ve geniş olup 26 oturaklı, iki ya da üç direkli ve iki katlı olarak inşa
edilen çektiri türü bir gemi çeşididir; İdris Bostan (2005), Osmanlı Gemileri, İstanbul, Bilge Yayım, s. 221.
63 İdris Bostan (2011), Osmanlı Denizciliği, İstanbul, Kitap Yayınları, s. 228.
64 Ömer L. Barkan (1972), s. 331.
1874
Nurfeddin KAHRAMAN
Refik ARIKAN
Belge ve diğer kaynaklarda İstanbul’a nakledilen taşların taşınmasında resmi ve
özel gemiler birlikte kullanılmıştır. Özellikle Donanmaya ait gemilerden kalyonlar “Taş
Gemisi”65 olarak kullanılmışlardır. Bu gemilerde beş bölükten oluşan reis ve azap cemaati
görev almaktaydılar66. XV. Ve XVII. yüzyılda kullanılan bu nakliye gemilerine “Seng
Gemileri” adı da verilmiştir. Bu gemiler özellikle taş taşımakta kullanılmayıp, ihtiyaca
göre kullanılmışlar, sefer zamanlarında cepheye mühimmat ve diğer malzemeleri de
taşımışlardır. 1570-71 yıllarında yapılan Kıbrıs Seferi’nde üçtaş gemisi tamir edilerek bu
sefer sırasında kullanılmıştır67.
Donanmada kullanılan gemilerden bir tanesi de taş gemisidir. Bu gemi kereste ve taş
taşımada kullanılmıştır68.
Galata Tersanesi, Donanmanın gemi ihtiyacını karşılayan, yeni gemilerin inşa ya da
tamir edildiği önemli merkezlerden bir tanesidir. Nitekim bu tersanenin özellikle Kanuni’nin
iktidarının ilk döneminde çok faal çalıştığı görülmekte olup, 1530 yılında 24 kadırga
yapılıp, 8 kadırga da tamir edilmiştir. Bu tersane de beş yıllık süre zarfında 44 kadırga
inşa edilirken 32 tanesi de tamir görmüştür. Aynı dönemde Galata Tersanesinde her yıl bir
tane de taş gemisi inşa edildiği görülmektedir. Tersane kayıtları, bu dönemde kullanılan
gemiler hakkında bilgi vermekte olup, taş gemileri de bu dönemin gemileri arasında yer
almaktadır69. Diğer taraftan Galata Tersanesi en büyük gemi inşa merkezi olmakla birlikte,
başta Gelibolu olmak üzere; Sinop, İzmit, Süveyş, Birecik, Basra, Rusçuk, Samsun ve
Kefken Tersanelerinde de gemi yapılmaktaydı70.
Sonuç
İstanbul’un âbidevî yapılarına malzeme sağlaması bakımından İzmit ve çevresindeki
taş ocakları çok önemli yere sahip olmuşlardır. Bu taş ocaklarından çıkarılan taşların farklı
nitelikleri, yapıların temelinden, tezyinine kadar geniş bir alanda kullanılmaları sonucunu
doğurmuştur.
Bölgedeki taş ocaklarının tercih edilmesinde, çıkarılan taşların özelliklerinin yanında,
nakliye avantajı da önemli rol oynamıştır. Çıkarılan taşların deniz yolu ile taşınabilmeleri
ve taş ocaklarının, yüklemenin yapıldığı iskelelere yakın olması İzmit ve çevresine bu
noktada avantaj sağlayan coğrafi bir özellik olmuştur.
Bölgeden çıkarılan taşlar, dini yapılardan, ticari yapılara, eğitim kurumlarından
Tophane-ı Amire’ye kadar geniş bir kullanım alanı bulmuştur. Kullandığımız arşiv
belgeleri ağırlıklı olarak Karamürsel taş ocakları ile ilgili olup, bu ocakların önemini de
göstermektedir. Volkanik yapısı ile ateşe dayanıklı olması, Karamürsel taşının “ateş taşı”
olarak adlandırılmasına vesile olduğu gibi, top döküm fırınlarının da vazgeçilmez bir
parçası olmuştur.
İzmit ve çevresi taş ocaklarının kullanımına dair özellikle keşif ve inşaat defterlerinin
incelenmesi ile daha teferruatlı bilgilere ulaşılabilir.
65 Taş Gemisi, XVI. ve XVII. yüzyıllarda Tersane-i Âmire’ye ve diğer inşaatlara taş ve kereste naklinde kullanılmak
üzere inşa edilen gemi türüdür. Bu gemilerde azaplar mürettebat olarak kullanılmışlardır; İdris Bostan (2005), Osmanlı
Gemileri, İstanbul, Bilge Yayım, s. 260.
66 İdris Bostan (2010), Osmanlılar ve Deniz, İstanbul, Küre Yayınları, s.86; İdris Bostan (2011), Osmanlı Denizciliği,
İstanbul, Kitap Yayınları, s. 88.
67 İdris Bostan (2010), s. 24.
68 İdris Bostan (1996), “Gemi”, DİA, İstanbul, c. 14, s. 14.
69 İdris Bostan (2011), s. 165.
70 İdris Bostan (2011), s. 156.
1875
KAYNAKÇA
Ahunbay, Zeynep (1988), “Mimar Sinan Yapılarında Kullanılan Yapım Teknikleri ve Malzeme”, Mimar Başı Koca
Sinan, Yaşadığı Çağ ve Eserleri 1-2, Vakıflar Genel Müdürlüğü.
Aslanapa, Oktay (2004), Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul, İnkılap Kitabevi.
Barkan, Ömer L. (1972), Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı, c. I-II, TTK Yayını, Ankara.
BOA, BEO, 908/68077-2, 15 N 1314 (M. 17 Şubat 1897)
BOA, BEO, 943/70665, 27 Za 1314 (M. 17 Nisan 1897)
BOA, C.AS., 1147/50990-2, 28 Cemaziyelevvel 1196 (M 10 Haziran 1782)
BOA, C.AS., 1212/54361, 26 Safer 1230 (M. 7 Şubat 1815)
BOA, C.AS., 1222/54861, 22 Şevval 1231 (M. 18 Temmuz 1816 )
BOA, C.AS., 144/6383, 09 Cemaziyelevvel 1179 (M. 24 Ekim 1765)
BOA, C.AS., 329/13649-2, 21 Muharrem 1180 (M. 29 Haziran 1766)
BOA, C.AS., 417/17309, 06 Cemaziyelevvel 1185 (M. 17 Ağustos 1771)
BOA, C.AS., 420/17428, 01 Cemaziyelahir 1211 (M.2 Aralık 1796).
BOA, C.AS., 87/4026-4, 24 Şevval 1210 (M. 4 Mart 1796).
BOA, C.AS., 993/43400, 29 Cemaziyelahir 1096 (M. 2 Haziran 1685)
BOA, C.BH., 76/3612, 27 Şevval 1199 (M. 2 Eylül 1785)
BOA, C.BH., 81/3883, 27 Rebiülahir 1207 (M. 27 Ağustos 1802)
BOA, C.BH., 81/3883, 27 Rebiülahir 1217 (M.27 Ağustos 1802)
BOA, C.BH., 99/4778, 22 Rebiülevvel 1231 (M. 21 Şubat 1816)
BOA, C.BLD., 107/5320-2, 12 Şevval 1190 (M. 4 Aralık 1776)
BOA, C.BLD., 107/5320-2, 12 Şevval 1190 (M. 4 Aralık 1776)
BOA, C.BLD., 136/6781, 29 Safer 1218 (M. 20 Haziran 1803)
BOA, C.BLD., 147/7325-, 04 Ramazan 1190 (M. 17 Ekim 1776)
BOA, C.EV., 149/7402, 6 Muharrem 1213 (20 Haziran 1798)
BOA, C.EV., 21/1027, 5 Rebiülahir 1207 (M. 20 Kasım 1792)
Bostan, İdris (2001), “İzmit”, DİA, c. 23, 2001, İstanbul.
Bostan, İdris (2005), Osmanlı Gemileri, İstanbul, Bilge Yayım.
Bostan, İdris (2010), Osmanlılar ve Deniz, İstanbul, Küre Yayınları.
Bostan, İdris (2011), Osmanlı Denizciliği, İstanbul, Kitap Yayınları.
Bülbül, Ahmed Hamdi (2012), “Hamidiye İmareti”, Vakıf Restorasyon Yıllığı, Sayı 4, İstanbul.
Demirel, Fatmagül (2011), Sultan II. Abdülhamid’in Mirası, İstanbul, İTO Yayınları.
Dernschwam, Hans (1992), İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, Mersin, Kültür Bakanlığı Yayınları.
Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), Marmara Bölgesi Eski Taş Ocakları, TÜBİTAK MAG-681 Projesi,
İstanbul.
Evliya Çelebi, Seyahatname, Yay. Haz. Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, c.1, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları.
Eyice, Semavi (1995), “Eyüp Sultan Külliyesi”, DİA, c. 12, İstanbul.
Eyice, Semavi (1995), “Fatih Camii”, DİA, c. 12, Ankara.
Eyice, Semavi (2007), “Nuruosmaniye Külliyesi”, DİA, c. 33, İstanbul.
Gülenaz, Nursel (2010), İstanbul Hanları, İstanbul, İTO Yayınları.
Köse, Fatih (2012), “Arşiv Belgelerine Göre Nuruosmaniye Camii İnşası-Tamirleri ve Onarımları”, Restorasyon
Yıllığı, Sayı 5, s.29, İstanbul, Vakıflar Genel Müdürlüğü.
Köse, Fatih (2013), “Arşiv Belgelerine Göre Fatih Camiinin İnşası ve Onarımları”, Restorasyon Yıllığı, Sayı 7,
İstanbul, Vakıflar Genel Müdürlüğü.
Sayar M., Erguvanlı K. (1955), Türkiye Mermerleri ve İnşaat Taşları, İTÜ Maden Fakültesi Yayınları, İstanbul.
Sevgi Parlak (2005), “Mihrişah Valide Sultan Külliyesi”, DİA, c. 30, İstanbul.
1876
Download