BAŞBAKANLIK OSMANLI ARŞİVİ BELGELERİNDE KARAMÜRSEL TAŞI VE İZMİT BÖLGESİ DİĞER TAŞ OCAKLARI Nurfeddin KAHRAMAN* Refik ARIKAN** Giriş “Taş âbidevî yapıların unsur-ı aslisidir”.1 Bu yapılar ise devletin güç ve medeniyetini göstermesi adına önemli bir yere sahiptir. Bu duruma dair her toplumun kendine ait örnekleri olsa da, Osmanlı Devleti’nde “Selatin Camileri” böyle bir işlevi yerine getirmişlerdir. Bu tür büyük eserlerin yapımında en temel sorun malzeme tedarikidir. Özellikle taşınması son derece zor olan taş gibi malzemelerde bu durum daha da ön plana çıkmaktadır. İstanbul’un fethini takip eden yıllarda girişilen imar faaliyetleri için külliyetli miktarda taşa ihtiyaç duyulmuş ve bunun tedariki yakından başlayarak, zamanla farklı mahallere ulaşmıştır. 1 metreküp taşın ortalama 1,5 ton geldiği ve bir arabanın günde ancak bir kere sefer yapabildiği hesaplandığında (20 km mesafeli bir ocak için), binlerce bloktan oluşan bu yapıların aslında mucizevî yapılar olduğu da ortaya çıkar. Taş tedarikindeki bu güçlük, deniz ulaşımı olan ocakları daha önemli hale getirmiştir. Bu bağlamda İzmit Körfezinin her iki tarafında da İstanbul’un taş ihtiyacını karşılayan ocaklar yoğun bir faaliyet içerisinde olmuşlardır. Âbidevî sanat eserlerinin inşa malzemeleri arasında tezyinatta kullanılacak renkli taşların, mermer ve granit sütunların çok önemli yeri vardır. Taş bu yapılarda adeta asli unsur olup, maliyet masrafları arasında da en önemli kalemi ihtiva etmektedir. Diğer taraftan günümüz teknolojik imkânlarına sahip olmayan dönemin mimarlarının ve idarecilerinin taş temin işini gerçekleştirmede büyük bir maharet ve tecrübeyi ortaya koydukları muhakkaktır. Bu işin büyük maliyetler ortaya çıkardığı da dikkate değer bir gelişmedir2. Taş tedarik etmenin güçlüğü, dönemin idareci ve mimarlarını bir takım çözümler üretmeye zorlamış ve bunun neticesinde civarda bulunan eski eserler yıkılarak, buralarda bulunan hazır yontulmuş taşların ve sütunların kullanımı kaçınılmaz olmuştur. Bu uygulama Osmanlı Devleti’nde görüldüğü gibi Avrupa’da da yaygın olarak başvurulan bir çözüm yolu olmuştur. Buna örnek teşkil eden iki şehir Roma ve Venedik’tir. Rönesans’ın Roması Antik devir abidelerinin taşları ile inşa edilmiştir. Venedik’te bulunan pek çok yapı da İtalyan siteleri, Anadolu sahilleri, İstanbul ve Atina gibi çeşitli merkezlerden taşınan * Doç. Dr., Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi, e-mail: [email protected] ** Yrd. Doç. Dr., Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü Öğretim Üyesi, e-mail: [email protected] 1 Ömer L. Barkan (1972), Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı, c.I, TTK Yayını, Ankara, s. 331. 2 Ömer L. Barkan (1972), s. 331. 1863 eski yapı elemanları inşa edilmiştir3. Eski yapılardan taş tedarikine dair, özellikle Süleymaniye Camii inşaatında önemli örnekler vardır. Mısır ve Suriye gibi uzak mahallerden sütunlar getirildiği gibi İstanbul’da bulunan dikilitaşlar da bu eserde kullanılmıştır. Ancak hali hazırda kullanılmakta olan cami ve diğer yapılardan taş alınması ise ilginç bir örnektir. İznik’teki Çandarlı Hayrettin Paşa Camisi’nden şemse somaki mermer döşemeler sökülerek, meydana gelen tahribatın tamiri için de ödenek gönderilmiştir. Yine İstanbul’da Mahmud Paşa Vakfına ait binalardan döşeme mermerleri sökülerek yerine kaldırım taşı döşenmiştir4. Bu çalışmada taş tedarik yöntemi olarak işletilen ocaklar üzerine yoğunlaştık. Aşağıda zikrettiğimiz tüm taş ocaklarını görerek hem malzemenin türüne vâkıf olduk, hem de bunların çıkarılma yöntemleri ve taşınması ile ilgili fikir sahibi olduk. Çalışma nihayetinde arşiv belgelerine dayanmaktadır. Hereke Taş Ocakları Hereke puding ocakları, Hereke tren istasyonu civarında, demiryolunun hemen üstünde bulunmaktaydı ve Mağara Burnu’na kadar uzanmaktaydı5. Hereke taşları, açık griden koyu griye, muhtelif renklerdeki çakılların kalkerli çimento ile birleşmesinden meydana gelmiştir. Bu çimento içinde bulunan demir oksit taşa kırmızı bir renk vermekte, bu da tezyinatta kullanımı arttırmaktadır. Bu taşlar turuncu ve gri renkte de olabilmektedir. Hereke Fabrika-i Hümayun Hereke taşının İstanbul başta olmak üzere tarihi yapılarda sıklıkla kullanıldığı görülmektedir. Özellikle Sultanahmed Camii iç avlusundaki 80 cm çapında ve 5 m boyundaki yekpare sütünlar dikkat çekicidir. Beyazıt Camii revakları, Eminönü Birinci Vakıf Hanı ve Ankara Garı kaplamaları Hereke pudinginin kullanıldığı diğer yapılardır. Hereke Pudingleri Osmanlı Dönemi’nin İstanbul abidevi yapılarında sıklıkla kullanılmıştır. Süleymaniye, Yenicamii, Şehzadebaşı Camiilerinin sütun ve kemerlerinde bu örnekler görülebilir. Hereke pudingleri sadece dini yapılarda değil, diğer devlet yapılarında da tercih edilmiştir. Ankara ve Haydarpaşa Gar Binalarının alt kısımlarında, Büyük Postane Binasında kullanıldığı görülmektedir. Feneryolu, Erenköy ve Pendik Camileri ise tamamıyla Hereke Pudingleri ile inşa edilmişlerdir. Hereke pudingleri Cumhuriyet devrinde de önemini muhafaza etmiş, 3 4 5 1864 Ömer L. Barkan (1972), s. 332. Ömer L. Barkan (1972), s. 343-346. Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), Marmara Bölgesi Eski Taş Ocakları, TÜBİTAK MAG-681 Projesi, İstanbul, s.67: Hereke Taş Ocakları, günümüzde tamamıyla yerleşim alanı içerisinde kaldığından ocaklara dair iz bulmak mümkün olmamıştır. Nurfeddin KAHRAMAN Refik ARIKAN Ankara Garı Yolcu Salonları, Ankara Dil Tarih giriş holünde, Beşiktaş ve Galata Maliye Şubelerinde ve İTÜ Gümüşsuyu kampüsü giriş kapılarında ve döşemelerinde yerlerini almışlardır6. Diğer taraftan yaptığımız saha çalışmalarında bu taşların kullanımı ile ilgili bulgular da elde ettik. Taş ocaklarının bulunduğu yere çok yakın mesafede inşa olunan Hereke Fabrika-ı Hümayunu’nun duvarları Hereke pudingleri ile inşa edilmiştir. Yine Hereke’de bulunan Wilhelm Köşkünün bahçe duvarlarında da perdahlanmış pudingler kullanılmıştır. Hereke pudingleri, Marmara mermerinin birlikte kullanıldığı örnekler de mevcuttur. Özellikle cami ve hanların pencere ve kapılarında, şadırvanlarda ve avlu kemerlerinde mermer ile birlikte münavebeli olarak kullanılmıştır. Tektonik breş taşı olan bu kırmızı Hereke pudinglerinin bu şekilde kullanıldığı yapılara örnek olarak İstanbul Eminönü’ndeki Hatice Turhan Sultan Çeşmesi verilebilir7. Aynı şekilde kullanım, Üsküdar Mihrimah Sultan Camii son cemaat yeri revaklarında, giriş kapısında ve çeşmede de görülmektedir. Yine aynı yapının pencere sövelerinde de Hereke taşı görülmektedir. Dernschwam, Hereke’den geçerken deniz kıyısında birbiri ardına sıralanmış kireç ocakları olduğunu ve bu kirecin iskeleden gemilere yüklenerek İstanbul’a gönderildiğini ifade etmektedir. Ancak bahsettiği bölge Hereke pudinglerinin çıkarıldığı yer olup yüklenenlerin bu taşlar olduğu düşünülebilir8. Hereke taş ocakları ile ilgili ve 1314 tarihli (M. 1897) belgede; Hereke Fabrikayı Hümayunu’na üç-dört dakika mesafede Fransız ve İtalyan işletmeciler tarafından taş ocaklarının çalıştırıldığı ve burada sayıları birkaç yüzü aşkın Karadağlı ve İtalyan amelenin de istihdam edildiği görülmektedir. Taş ocağını işletenlerin bölgede ruhsat almaya gerek görmeden meyhaneler açtıkları gibi taşçı amelelerinin Fabrika-yı Hümayun’da çalışan kadınlara sarkıntılık ettikleri görülmektedir.9 Fabrika müdürünün bu konudaki şikâyeti ile bölgedeki taş ocaklarının işletme ruhsatının birmiş olduğu anlaşılmasına rağmen devam eden Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane inşası için taş lazım olduğundan, taş ocaklarının işletilmesine devam edilmiştir. Bu izne karşılık meyhane ve sair yerler açmaları yasaklanmış ve fabrikada çalışan kadınlara taciz ettikleri takdirde ocakların kapatılacağı kendilerine bildirilmiştir10. Gebze Taş Ocakları Çıkarıldığı yer itibariyle “Gebze Taşı” olarak adlandırılan ve Kampanien katının redüst fosillerini ihtiva eden bu kalker taşı, nohidî ve kırmızı tonlarda olup tezyinat ve kaplama taşı olarak kullanılmıştır. Gebze’nin Tavşanlı Köyü’nün hemen batısındaki taş ocaklarından çıkarılmış olan bu taşı, kalsit hale gelmiş fosillerin fazlalığı ve iç kısımlarının tamamen dolmamış olması sebebiyle direnci düşüktür. Bu özelliği sebebiyle çok tercih edilmemiş, nadiren camilerin taban döşemelerinde kullanılmıştır. Ka’riye Camii ve İTÜ Gümüşsuyu binasının giriş kapısının dış döşemelerinde kullanıldığı örneklerdir.11 Yine Gebze Tavşanlı Köyü ve Dil İskelesi’nin kuzeyinde bulunan taş ocaklarından çıkarılmış olan marnlı kalker, kırmızı ve krem renkleriyle dikkat çeken bir taş türü olup, Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 73-75; Sayar M., Erguvanlı K. (1955), Türkiye Mermerleri ve İnşaat Taşları, İTÜ Maden Fakültesi Yayınları, İstanbul, s. 59-66. 7 Sayar M., Erguvanlı K. (1955), s. 9. 8 Hans Dernschwam (1992), İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, Mersin, Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 210. 9 Tıbbiye İnşaatı için detaylı bilgi için bak. Fatmagül Demirel (2011), Sultan II. Abdülhamid’in Mirası, İstanbul, İTO Yayınları, s. 193-196; Günümüzde Marmara Üniversitesi bünyesinde kullanılan bina Sultan II. Abdülhamid tarafından 1895-1900 yılları arasında inşa ettirilmiştir. 10 BOA, BEO, 908/68077-2, 15 N 1314 (M. 17 Şubat 1897); BOA, BEO, 943/70665, 27 Za 1314 (M. 17 Nisan 1897). 11 Sayar M., Erguvanlı K. (1955), s. 21-22; Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 58. 6 1865 Gebze Çoban Mustafa Paşa ve İzmit Ulu camilerinde kullanılmıştır12. Bu ocaklardan çıkarılmış olan taşlar, Gebze Pertev Paşa Camii’nde de kullanılmıştır. Diğer taraftan Dil Deresi üzerinde bulunan Mimar Sinan Köprüsü de bu bölgede çıkarılan krem enkli marnlı kalkerlerle inşa edilmiştir. Aynı bölgede Çardaktepe ile Akpınar Deresi arasında yer alan yamaçlarda açılan taş ocaklarından çıkarılan marnlı kalkerler de hem eski camilerin onarımında, hem de İstanbul’da apartman kaplamalarında kullanılmışlardır.13 Gebze-Kurtçalı köyü yakınlarında yer alan taş ocaklarından Romalılardan itibaren taş alınmış, ancak bu ocaklar daha sonra terk edilmiştir. 1950’li yıllarda bu ocaklar tekrar işletilerek pek çok yapıda kaplama malzemesi olarak kullanılmışlardır. İTÜ Maçka Kampüsü’nde Maden Fakültesi giriş holü ve duvarları bu taşla kaplanmıştır. Bölgedeki taşların eski yapılarda kullanımına örnek ise Kutluca Köyü yakınındaki Roma Köprüsü’dür. Bu köprü Kutluca Kalkeri ile inşa edilmiştir14. Kefken Taş Ocakları Kocaeli’ne bağlı Kandıra ilçesi, Kefken Mahallesi sınırları içindedir. Günümüzde “Pembe Kayalıklar” olarak bilinen alan Kefken Limanı’nın doğu tarafında yer almaktadır. Taş alınan katmanlar ve bunlara ait izlerin en güzel görüldüğü taş ocağıdır. Resifal kireç taşı ya da mercan kayalığı olarak tanımlayabileceğimiz malzeme, başta İstanbul olmak üzere pek çok yapıda kesme taş olarak kullanılmıştır. Buradaki taş ocaklarından binlerce metreküplük malzemenin kesilerek taşınması bunun temel kanıtıdır. Kefken taşı, bol fosilli bir taş olup işlemesi de son derece kolaydır15. Kefken Taş Ocakları Elimizdeki belgelerden yalnızca bir tanesinde burada taş ocağı olduğuna dair bilgi vardır. Bu belgede, Alman tebaasından Mimar Mösyö Gavril ve yanındaki kişilerin Kefken İskelesi’ndeki taş ocaklarının resmini çektikleri ifade edilmektedir. Her ne kadar burada bu ocakla ilgili bir belge kullansak da, alınan taş miktarı ocağın çalışma hacmini anlatmaktadır. Diğer taraftan İstanbul yapılarının kesme taş ihtiyacının öncelikle Bakırköy ocaklarından karşılandığı bilinmekle birlikte, burada üretimin azalması ve sonra bitmesi ile birlikte, Kefken önemli bir yer edinmiş olmalıdır. Denize sıfır olması, bu taş ocağının, nakliye açısından da avantajlı olduğunu göstermektedir. İnşaat defterlerinin incelenmesi ile birlikte daha kesin sonuçlar bulunacağını söyleyebiliriz. 12 13 14 15 1866 Sayar M., Erguvanlı K. (1955), s. 31. Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 55. Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 64-65. Yaptığımız araştırmalarda, buraya gelen gençlerin isimlerini, aşklarını taşlara kolayca kazımış olduklarını müşahede ettik. Nurfeddin KAHRAMAN Refik ARIKAN Kefken taş ocaklarının taş kalitesine baktığımızda; denizin zaman içinde sığlaşıp, derinleşmesi ile birlikte üst üste oturan tabakalar halinde farklı özelliklerde taş hatları oluşmuştur. Günümüzde deniz içinde kalan ve dalga aşınmasına fazlasıyla maruz kalan kısımlarda (özellikle bölgeye ismini veren pembemsi taşlar) dezaformasyon oldukça fazlayken, bir alt katmanda yer alan beyaz ve bol fosilli alanda ise bozulma yok denecek kadar azdır. Taş kalitesindeki bu farklılığa rağmen, kesilen her tabakanın kullanıldığını da buradaki çalışmalarda fark ettik. Maloz olarak nitelendirilen taş kalıntılarının hiç olmaması bu tezimizi desteklemektedir. Karamürsel Taş Ocakları Karamürsel-Gönceli arasında sahile yakın mevkide ocakları bulunan ve od taşı olarak tanınan yeşil renkli volkanik tüfler eski büyük binaların kaplama ve sütunlarında kullanılmıştır. Özellikle kapı ve pencere sövelerinde kullanılan bu taş, yumuşak ve dış tesirlere mukavemeti zayıf olmakla birlikte, hoş rengi sebebiyle tercih edilmiştir16. Karamürsel-Dereköy Taş Ocakları Karamürsel Taşı, Karamürsel ilçesinin güneyinde Tepeköy-Dereköy ve Hasandere civarında çıkarılmıştır. Burada açık taş ocakları işletildiği gibi17 özellikle Dereköy’ün güneyindeki yamaçlarda mağara üretimi de yapılmıştır. Bu ocaklar, çıkarılan taşın işlemenin kolay olması, büyük bloklar halinde çıkarılabilmesi, yeşilimsi rengi ve nakliyenin deniz tarikiyle yapılabilmesi sebebiyle hem Bizans hem de Osmanlılar tarafından yaygın olarak kullanılmıştır. Mağara üretiminde, mağara içinde oda-topuk tekniğiyle taş çıkartılmıştır. 3m yüksekliğinde açılan galerilerde, aralarda taşıyıcı topuklar bırakılarak, büyük kütleler arkalarından murç ve madırgalarla oyularak, alt ve üstünden de koparılarak çekilmek suretiyle dışarı çıkartılmış ve Hersek İskelesinden İstanbul’a gönderilmiştir18. Kullandığımız kaynakta Karamürsel taşlarının Hersek iskelesi marifeti ile taşındığı yazsa da, tek bir iskeleden gitmediği muhakkaktır. Nitekim elimizdeki belgelerden bu taşların naklinde Kavak İskelesi’nin de kullanıldığını görmekteyiz19. Karamürsel taşı İstanbul’daki yapılarda kullanıldığı gibi çıkarıldığı İzmit ve havalisinde pek çok yapıda karşımıza çıkmaktadır. Buna ilk örnek Hersekzade Ahmed Paşa Camii’dir ki, Körfezin güney tarafında Hersek Burnunda bulunan bu camide koyu yeşil renkli od 16 Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 118-119. 17 Karamürsel taş ocaklarının günümüzde de işletildiği görülmektedir. Dereköy’ün güneyinde ve köyün üst tarafında yer alan bu taş ocağında yaptığımız araştırmada, yeşil ve mavimsi bu volkanik taşın özel işletme tarafından çıkarıldığını yerinde müşahede ettik. 18 Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 173-179. 19 BOA, C.BLD., 107/5320-2, 12 Şevval 1190 (M. 4 Aralık 1776). 1867 taşları kullanılmıştır20. İzmit şehir merkezinde yer alan ve 1579 yılında inşa edilen Pertev Paşa Camii, Karamürsel taşı ile bina edilmiştir. Yine taş ocaklarının bulunduğu Dereköy Camii ve köyün kabristan duvarları tamamıyla bu taşla inşa edilmişlerdir. Süleymaniye Camii ve İmareti inşası için adeta bir seferberlik ilan edilmiş ve inşaatta işe yarayacak her türlü taşın İstanbul’a nakli emredilmiştir. Nitekim İzmit kadısına yazılan hükümde; Habib Reis ismindeki kişinin evi yakınında bulunan “Kâfirî” binada işe yarar ne kadar od taşı ve mermer var ise bunların hassa gemileri marifeti ile İstanbul’a gönderilerek İmaret-i Cedide Binası eminine teslim edilmesi emredilmiştir21. Taşın eski yapılardan tedarik edildiğine dair bölgeden geçen yabancı seyyah ve görevliler de bilgiler vermektedir. Dernschwam, Eski Gebze diye nitelediği Lybissa’da taş bina kalmadığını, olanların da muhtemelen buradan cami inşasında kullanılmış olduklarını belirtiyor. Yine yazar İzmit’te eski kalıntıların olduğu bölgelerden çıkarılan büyük mermer sütunların “biçkihane”de kesilerek İstanbul’a gönderildiğini ve yapılan eserlerde kullanıldığını söylüyor22. Karamürsel taşının İstanbul’da kullanıldığı tarihi yapılardan bir tanesi de Nuruosmaniye Camii’dir. Sultan I. Mahmut tarafından 1749 yılında temeli atılan yapı, 1755 yılında Sultan III. Osman devrinde tamamlanarak ibadete açılmıştır23. Caminin inşasında Davutpaşa ve Bakırköy kûfeki taşı ile birlikte Karamürsel ateş taşı da (seng-i nar- Karamürsel) kullanılmıştır24. Temel için Karamürsel’den getirilen taş blokları, ızgara düzeni oluşturacak şekilde birbirine bağlanan sürekli sömellerle cami inşasında kullanılmıştır25. Fatih Camii 1766 depreminde büyük hasar görmüş ve cami Sultan III. Mustafa tarafından Mimar Tahir Ağa’ya tekrar inşa ettirilmiştir26. 31 Temmuz 1767’de başlayan inşaat 1771 yılı Nisanında tamamlanmıştır27. Osmanlı arşiv belgelerine göre, Fatih Camii’nin yenilenmesinde Karamürsel taş ocakları önemli bir rol oynamıştır. Nitekim temelde kullanılmak üzere Karamürsel’den 2000 kıt’a taş gemilerle İstanbul’a nakledilmiştir28. Karamürsel taşının en fazla kullanıldığı yerlerden diğeri de top döküm fırınlarıdır. Ateşe dayanıklı olan bu taş özellikle fırın tabanlarında tercih edilmiştir. Nitekim Karamürsel taşı volkanik bir tüf olması hasebiyle bu amaç dâhilinde kullanılırken, nar taşı, ateş taşı gibi isimleri de bu özelliği sebebiyle almıştır. Karamürsel taşının Tophane-i Amire fırınlarında kullanımına dair elimizdeki belgelerin en eski tarihlisi 29 C 1096 (M. 2 Haziran 1685) tarihlidir29. 2. Viyana Kuşatması sonrasında, Kutsal İttifak ile savaşın devam ettiği bu yıllarda tophanedeki fırınların binaları ile birlikte yenilenmesi gündeme gelmiştir. Dökülmesi emredilen 26 kıt’a şahi topunun tesliminden sonra yapılması planlanan bu inşa faaliyetleri için, belgeler bize maliyetler konusunda da 20 Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 180. 21 Ömer L. Barkan (1972), s. 26; Belgede Habib Reisin bu taşların alınmasını engellemek için üzerine duvar ve iç yüzüne iki oda yaptığı anlaşılmaktadır. 22 Hans Dernschwam (1992), s. 209-211: Yazar bu mermerlerin nasıl kesildiğine dair bilgiler veriyor. Şehrin yukarı mecrasından gelen su biçkihaneye kadar ulaşmaktadır. Bıçkılar 3-4 adım uzunluğunda ve yarım parmak enindedir. Bileli olmayan bu bıçkılar kesilecek mermerin üzerine oturtulur. Mermer kaymasın diye sıkıştırılarak sabitlenir. Mermer hızarcısı bıçkının çalıştığı yere mermer tozu döker ve üzerine su damlar. Böylece mermerler kolayca kesilir. 23 Semavi Eyice (2007), “Nuruosmaniye Külliyesi”, DİA, c. 33, s. 264, İstanbul. 24 Fatih Köse (2012), “Arşiv Belgelerine Göre Nuruosmaniye Camii İnşası-Tamirleri ve Onarımları”, Restorasyon Yıllığı, Sayı 5, s.29, İstanbul, Vakıflar Genel Müdürlüğü. 25 Zeynep Ahunbay (1988), “Mimar Sinan Yapılarında Kullanılan Yapım Teknikleri ve Malzeme”, Mimar Başı Koca Sinan, Yaşadığı Çağ ve Eserleri 1-2, s. 532, Vakıflar Genel Müdürlüğü. 26 Oktay Aslanapa (2004), Osmanlı Devri Mimarisi, s. 469, İstanbul, İnkılap Kitabevi. 27 Semavi Eyice (1995), “Fatih Camii”, DİA, c. 12, s. 245, Ankara. 28 Fatih Köse (2013), “Arşiv Belgelerine Göre Fatih Camiinin İnşası ve Onarımları”, Restorasyon Yıllığı, Sayı 7, s.88, İstanbul, Vakıflar Genel Müdürlüğü. 29 Bu çalışmayı genel evrak üzerinden yürüttük. Özellikle inşaat, keşif ve diğer defterlerin incelenmesi bu konuda daha teferruatlı bilgileri bize verecektir. Nitekim malzeme bakımından inceleme yaptığımızda İstanbul’da Mimar Sinan Dönemi eserlerinde de Karamürsel Taşının kullanıldığı görülebilir ki, Üsküdar Mihrimah Sultan Camii’nin taşıyıcı ayakları buna örnek teşkil eder. 1868 Nurfeddin KAHRAMAN Refik ARIKAN bilgi vermektedir; bir fırınının maliyeti 110 bin akçe olarak verilmiştir. Burada, sonraki belgelerden farklı olarak Karamürsel taşının kullanım alanı olarak bakır hazneleri gösterilmiştir30. Sultan III. Mustafa devrinde “Tophane”ye önem verildiği ve büyük çapta tamirat yapıldığı görülmektedir. Burada bulunan iki büyük top döküm fırınının yenilenmesi için 24 adet taban taşının Karamürsel ocaklarından kesilerek iskeleye taşınması ve buradan Tophane-i Amire’ye nakledilmesi hususunda Karamürsel ve Gebze kadıları ile Kocaeli mutasarrıfına ferman gönderilmiştir31. Fırınların yenileme çalışmaların takip eden yılda da devam ettiği görülmektedir. Nitekim 21 M 1180 (29 Haziran 1766) tarihli belgede Karamürsel canibinden çıkarılarak deniz yolu ile Tophane-i Amire’ye gönderilecek taşların nakli için Tersane-i Amire’den 200 esir görevlendirildiği görülmektedir. Bunlar için günlük ikişer akçelik nan-aziz (ekmek) verilip karavana çıkarıldığı belirtilmekte ve bunların başına da günlük ücreti 15 kuruş olan çavuşlar görevlendirilmiştir32. 1771 yılına gelindiğinde Tophane-i Amire’de fırınların tekrar inşa edildiği görülmektedir. Bu zaman dilimi tophaneye en fazla ihtiyaç duyulan dönemlerdendir. Çünkü 1768 yılında Rusya ile başlayan harp tüm şiddetiyle devam etmektedir. 06 Ca 1185 (M. 17 Ağustos 1771) tarihinde Karamürsel’den getirilmesi istenen taş miktarı şöyleydi; 400 adet köprülük od taşı, 100 adet kademe taşı ve 9 adet od taşı33. XVIII. yüzyıl sonuna doğru Tophanede fırın inşası ve yenileme çalışmaları kısa aralıklarla vaki olmuştur. Nitekim yukarıda zikredilen tarihten 10 yıl sonra Karamürsel’den büyük taş bloklarının getirildiği görülmektedir. Taşların naklinin ne kadar zor olduğu bu iş için görevlendirilen hamalların sayısından da anlaşılmaktadır. Nitekim Galata hamallarından bu işe emrolunan elli kişiye ek olarak kırk hamalın daha bu işe verildiği görülmektedir. Taşların naklinde görevlendirilen bu hamalların günlük ücretleri 37,5 kuruş olarak hesaplansa da 2,5 kuruş indirim yapılarak 35 kuruş olarak ödenmesi Başmuhasebede kayıt altına alınmıştır34. Ruslar ile yapılan 1768-1774 savaşının bozgunla neticelenip Kırım’ın elden çıkması ve sonrasında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi üzerine, Osmanlı Devleti’nin hem Kırım’ı geri alabilmek, hem de Rus tehdidini durdurabilmek için askeri alanda yenilikler yapmaya çalıştığı görülür. Nitekim Tophane-i Amire içinde “Humbara Ocağı” kurulması bu döneme tesadüf etmektedir. Bu işe memur olarak Süratçı Nazırı Rasih Efendi görevlendirilmiş ve binanın inşası için ihtiyaç duyulan taşlar Karamürsel taraflarından getirilmesi kararlaştırılarak, bir an evvel taşların çıkarılarak gemilerle Tophaneye nakli hususunda Karamürsel ayanına emirler gönderilmiştir35. Sultan III. Selim Dönemi, askeriye başta olmak üzere köklü değişimin yaşandığı bir dönem olarak dikkati çeker. Özellikle 1774 Küçük Kaynarca ve akabinde Yaş Antlaşmaları ile Rusya karşısında alınan mağlubiyetler ve bunlara bağlı olarak gerçekleşen toprak ve itibar kaybını telafi etmek için Sultan III. Selim seleflerinden daha farklı bir ıslahat programını uygulamaya koymuştur. Bu gelişmelerin konumuzu ilgilendiren kısmı ise top döküm atölye ve fırınlarındaki tamirat ve yenilerini inşa etme ile ilgilidir. Nitekim 24 Ş 1210 (M. 4 Mart 1796) tarihinde Karamürsel Kadısı, ayân ve zâbitan ile taşçı esnafı ustalarına yazılan hükümle Bina Emini İbiş Ağa’nın sorumluluğunda inşa edilecek olan 30 BOA, C.AS., 993/43400, 29 Cemaziyelahir 1096 (M. 2 Haziran 1685). 31 BOA, C.AS., 144/6383, 09 Cemaziyelevvel 1179 (M. 24 Ekim 1765); Aynı belgeden taşların kesilip çıkarılmasında taş ocakları yakınında meskun Gayrimüslim köylülerinin görevlendirildiği görülmektedir. 32 BOA, C.AS., 329/13649-2, 21 Muharrem 1180 (M. 29 Haziran 1766). 33 BOA, C.AS., 417/17309, 06 Cemaziyelevvel 1185 (M. 17 Ağustos 1771). 34 BOA, C.AS., 1147/50990-2, 28 Cemaziyelevvel 1196 (M 10 Haziran 1782). 35 BOA, C.BH., 76/3612, 27 Şevval 1199 (M. 2 Eylül 1785). 1869 Hasköy Tophanesi’ndeki top döküm fırınına (humbarhane) lazım olan külliyetli miktardaki od taşının Karamürsel taş ocaklarından kesilerek, gemilerle tophaneye gönderilmesi hususunda dikkat ve acele edilmesi ve bu işin ifasında her türlü müdahalenin önlenmesi istenmektedir36. Hasköy’de inşa edilen bu fırınlar için yukarıda zikredilen hükmün yerine getirilmesinde sorunlar olduğu 01 C 1211 (M. 2 Aralık 1796) tarihli belgeden anlaşılmaktadır. Kış mevsimini bahane eden yetkililer taşların çıkarılması ve İstanbul’a nakli konusunda isteksiz davrandıklarından şiddetle uyarılmışlar ve işi aksattıkları takdirde te’dip edilecekleri kendilerine bildirilmiştir. Aynı belgeden bu süre zarfında bina eminin de değiştiğini görüyoruz ki; İbiş Ağa’nın yerine Mustafa Ağa bu işi yürütmektedir37. Top döküm fırınları için ihtiyaç duyulan taşların getirilmesinde problemler yaşandığı da görülmektedir. Nitekim 1803 yılında Hasköy top döküm fırınlarının od taşları çok yıpranmış ve yenilenmesi için gerekli olan od taşlarının ihalesi Karamürsel taraflarında taş kesme işi ile meşgul Arnavut Hasan isimli taşçıya verilmiştir. Arnavut Hasan’a taşların boyutlarını belirten bir defter ve ücret olarak 150 kuruş teslim edilmiştir. İki fırın için lazım olan taşları iki ay içinde teslim edeceğini taahhüt eden usta, zamanı dolmasına rağmen bir taş bile teslim etmediği gibi sürekli bahaneler üretmek suretiyle işi savsaklaması üzerine işin bir an önce bitirilmesi hususunda Karamürsel naibine hüküm yazılmıştır38. 1815 yılında Hasköy’deki “Humbarhane” nin fırınlarının yenilenmesinde Karamürsel taşı yerine Samakocuk’tan39 getirilecek taşların kullanılması gündeme gelmiştir. Nitekim Humbarhane Nazırı Ahmed Efendi, takdim ettiği takrir ile buradan çıkarılan taşlar ile inşa edilecek döküm fırınlarının on beş sene tamire muhtaç olmayacağını belirtmiş ve tecrübe edilmek üzere buradan taş getirilmiştir. Ancak getirilen taşların ateşe mukavemetinin olmadığı anlaşılınca Karamürsel’den taş ihracına devam edilmiştir40. Nitekim 1816 yılında Tophane-i Amire’deki döküm fırınlarının ihtiyacı olan 97 parça ateş taşının Karamürsel’den çıkarılarak İstanbul’a nakli hususunda Karamürsel Kadısına ferman yazıldığı görülmektedir41. Tophane-i Amire’de döküm fırınlarında od taşı kullanımına ait ilginç bir bilgi Süleymaniye Camii inşası dolayısıyla yazılan bir hükümde yer almaktadır. Cami inşası için getirilmiş olan od taşlarından iki parça, tophanedeki top döküm fırınlarına lazım olduğu için buraya verilmiş ve bu taşların masraflarının tophane eminince karşılanarak, bunların yerine taş getirilmesi istenmiştir42. Karamürsel taşı çok geniş kullanım alanı ile dikkat çekmektedir. Dini yapılar ile top fırınları bu taşın en fazla kullanıldığı yerler olmakla birlikte, od taşının Tersane-i Amire dâhilinde de kullanıldığı görülmektedir. Nitekim 1802 tarihli belgeye göre; Tersane’de özellikle gemilerin sütunlarını kaldırmak amacıyla inşa edilmiş ve vinç vazifesi icra eden “Maçuna”nın tamiri için ateş taşına ihtiyaç olduğu görülmektedir. Maçunanın direklerinin yerleştirildiği ve od taşından kargir olan iskelenin bir miktar denize kaydığı ve bu sebeple bu iskelenin tamiri için ihtiyaç duyulan od taşlarının bir an evvel getirilmesi istenmektedir43. 36 37 38 39 40 41 42 43 1870 BOA, C.AS., 87/4026-4, 24 Şevval 1210 (M. 4 Mart 1796). BOA, C.AS., 420/17428, 01 Cemaziyelahir 1211 (M.2 Aralık 1796). BOA, C.BH., 81/3883, 27 Rebiülahir 1217 (M.27 Ağustos 1802). Kırklareli iline bağlı Demirköy ilçesi olup, buradan çıkarılan taşlar, yine aynı mahalde bulunan İğne Ada İskelesi’ne taşınmış ve oradan da İstanbul’a nakledilmiştir. BOA, C.AS., 1212/54361, 26 Safer 1230 (M. 7 Şubat 1815); BOA, C.BH., 99/4778, 22 Rebiülevvel 1231 (M. 21 Şubat 1816). BOA, C.AS., 1222/54861, 22 Şevval 1231 (M. 18 Temmuz 1816). Ömer L. Barkan (1972), c.II, s.52; Burada geçen belgenin tarihi 10 M 957 (29 Ocak 1550)’dir. BOA, C.BH., 81/3883, 27 Rebiülahir 1207 (M. 27 Ağustos 1802). Nurfeddin KAHRAMAN Refik ARIKAN Sultan I. Abdülhamid tarafından İstanbul Bahçekapı’da inşa ettirilen İmaret-i Amire44 binalarında da Karamürsel od taşı kullanılmıştır. Belgede taşların nakledildiği iskele olarak da Karamürsel Kavağı zikredilmektedir ki, bu iskele günümüzde de “Kavak İskelesi” olarak adlandırılmaktadır45. Zikredilen belgede, iskelenin harap olması sebebiyle taş nakliyesinde sıkıntılar olduğu belirtilerek, iskelenin tamirinin eskiden olduğu gibi belde halkınca yapılması istenmektedir46. İmarete ki bir başka taş sağlanması hususundaki bir başka belgede de ücreti Karamürsel’deki taş ocaklarından karşılanmak üzere araba ve amele tutulması ve taş tedariki konusunda itina edilerek hazırlanan blokların peyder pey İstanbul’a nakli istenmektedir47. Sultan III. Mustafa’nın eşi ve Sultan III. Selim’in annesi Mihrişah Valide Sultan Külliyesinde de Karamürsel taşının kullanıldığı görülmektedir48. 1792 -1796 yılları arasında İstanbul Eyüp semtinde Mehmed Arif Ağa ve Ahmed Nurullah Ağa’nın başmimarlıkları sırasında inşa ettirilen yapı, hazire, türbe, imaret, mektep ve sebilden müteşekkildi49. Külliyenin inşaatında taş ihtiyacının 1793 yılında da devam ettiği görülmektedir. Nitekim, otuz çifte taban, otuz tek taban, 20 adet köprülük ve 50 adet kapaklık taşının hazırlanarak gönderilmesi Karamürsel taş ocaklarına emredilmiştir. Karamürsel Taşlarının İstanbul’da kullanıldığı yapılardan bir diğeri de Eyüp Sultan Camii’dir. İstanbul’un en önemli manevi mekânlarından olan Eyüp Sultan Camii ve çevresi, İstanbul’un fethini müteakip imar faaliyetlerinin başladığı bir alan olmuştur. İlk olarak 1458-59 yıllarında Sultan II. Mehmet tarafından inşa ettirilen cami, çeşitli ekleme ve değişikliklerle 1766 depremine kadar ayakta kalmıştır. Bu depremde büyük hasar gören cami 1776 yılında Sadrazam Derviş Mehmed Paşa tarafından tamir ettirilmiştir. Bu tamirat yeterli gelmeyip Sultan III. Selim tarafından 1798 yılında tekrar tamiratı gündeme getirilmişse de, tamirİ mümkün olmadığından caminin yeniden inşasına karar verilmiştir. 1798-1800 yılları arasında inşası tamamlanan50 camide külliyetli miktarda Karamürsel taşı kullanılmıştır. İki arşın boyunda, bir arşın eninde ve yarım arşın kalınlığında çifte taban tabir olunan bin adet od taşının gece gündüz çalışılmak sureti ile iki ay içinde hazır edilmesi ve İstanbul’a ihracı emredilmiştir51. Caminin inşasının iki yılda bitirildiği dikkate alındığında, Karamürsel ocaklarındaki taş ustalarının işi yetiştirdiklerine şüphe yoktur. Karamürsel taşın zikredilen bu yapılar haricinde han inşasında da kullanılmıştır. 1803 tarihli bir belgede Vakf-ı Hümayun için İstanbul Çakmakçılarbaşı’nda bir kargir han inşa edileceği ve bu inşaat için mertebe ve kademe taşları ile direklere ihtiyaç olduğu belirtilmiştir52. 44 Ahmed Hamdi Bülbül (2012), “Hamidiye İmareti”, Vakıf Restorasyon Yıllığı, Sayı 4, İstanbul, s.8-16; Sultan I. Abdülhamid tarafından 1775-1771 yılları arasında inşa ettirilen imaret; sıbyan mektebi, çeşme, sebil, arasta, mescid, türbe ve hazireden müteşekkildi. Zamanla harab olan imaret 1911 yılında satılarak yıkılmış ve yerine IV. Vakıf Han inşa edilmiştir. İmaretten günümüze ise çeşme ve sebili kalmıştır. Bu çeşme-sebil sökülerek, Gülhane’de Alemdar Caddesi üzerindeki Zeynep Sultan Külliyesi’nin köşesine taşınmıştır. 45 Taşların nakledildiği bu iskele hemen Dereköy taş ocaklarının yakınında olup, bu ocaklardan çıkarılan taşlar bu iskele marifeti ile İstanbul’a nakledilmişlerdir. 46 BOA, C.BLD., 107/5320-2, 12 Şevval 1190 (M. 4 Aralık 1776). 47 BOA, C.BLD., 147/7325-, 04 Ramazan 1190 (M. 17 Ekim 1776). 48 BOA, C.EV., 21/1027, 5 Rebiülahir 1207 (M. 20 Kasım 1792). 49 Sevgi Parlak (2005),“Mihrişah Valide Sultan Külliyesi”, DİA, c. 30, İstanbul, s. 42. 50 Semavi Eyice (1995), “Eyüp Sultan Külliyesi”, DİA, c. 12, İstanbul, s. 9-12. 51 BOA, C.EV., 149/7402, 6 Muharrem 1213 (20 Haziran 1798). 52 BOA, C.BLD., 136/6781, 29 Safer 1218 (M. 20 Haziran 1803); Nursel Gülenaz (2010), İstanbul Hanları, İstanbul, İTO Yayınları, s.118: Özellikle Eminönü, Osmanlı İstanbulu’nda önemli bir ticari faaliyet alanı olarak dikkat çekmiş ve burada Süleymaniye Külliyesi’nden denize doğru olan alanda, 15.yy.dan başlamak suretiyle onlarca han inşa edilmiştir. Özellikle bölgede arsaların azalması ve fiyatların yükselmesi ile birlikte hanların kat sayıları da buna bağlı olak artmıştır. Belgede bahsedilen hanın hangi han olduğunu tespit etmek mümkün olmadı. 1871 Taş Çıkarma Yöntemleri Bölgede çıkarılan bu kalkerlerin nasıl çıkarıldığına dair eski taş ocaklarındaki izler bilgi vermektedir. Gebze-Tavşanlı Kayalıdere başındaki yamaçlarda yer alan antik ocaklarda oluk açma ve kamalama yöntemi ile taş çıkarıldığı anlaşılmaktadır53. Taş çıkarmada kullanılan yöntemlerin en yaygını kanal (oluk) açma-kamalama yöntemidir. Bu yöntemde ocağın bulunduğu yere göre, yamaçta ise üç, düz alanda ise dört tarafına 10-60 cm eninde ve 30-75 cm derinliğinde, aşağı doğru düz ya da daralan kanallar açılır ve ardından açılan kovuklara yerleştirilen kamalar marifeti ile bloklar ana kütleden ayrılırdı. Özellikle büyük boyutlu sütun ve blok almada bu yöntem kullanılmıştır. Bu yönteme benzemekle birlikte açılan kanalın genişliğinin 15-25 cm olduğu oluk açma yöntemi, taş blokları çıkarmada kullanılan bir diğer tekniktir. Bu yöntemin uygulaması kanal açma ile aynıdır. Kamalama, çatlatma yöntemi, büyük çapta blokların çıkarıldığı diğer bir uygulamadır. Çıkarılmak istenilen taşın çevresine 10-15 cm aralıklarla, 20 cm boyunda, 6 cm eninde ve 15 cm derinlikteki oyuklar murç yardımı ile açılarak bunların içine ahşap ya da demir kamalar kakılıp, balyozlarla bunlara vurularak blok ana kayadan ayrılırdı. Gebze taş ocaklarında da bu yöntem kullanılmıştır. Yaygın olarak kullanılan bu teknikler yanında keserek taş çıkarılan ocaklar da vardır. Lama ya da tel kullanılarak uygulanan bu yöntem, ocak aynalarında görülen çok düzgün yüzeylerden anlaşılmaktadır. Kesilen blokların her iki yanında yer alan çukurlar, buralarda bulunan kişiler tarafından çekilen telleri ile kesim işinin yapıldığını göstermektedir. Kesilen yüzeye kumlu su dökülerek istenilen parçalar elde edilmiştir54. Hereke taş ocakları, yeterli rezervi, üzerinde bitki toprağı olmaması ve nakliye imkânlarının kolaylığı ile verimli bir işletme olarak göze çarpar. Bu taş ocaklarında, kamalama, delme ve oluk açma teknikleri kullanılmıştır. Diğer taraftan bu ocaklarda boyuna uzanan çatlaklar da blok çıkarılmasını kolaylaştırmıştır. Bu ocaklardan Osmanlı yapıları için 4-5 m uzunluğunda ve 1 m çapında sütunlar elde edilmiş ve bunlar “tirfil” (1015 cm çapında ağaçlar) üzerinde kaydırılmak suretiyle sahile kadar indirilmiş ve buradan deniz yolu ile gönderilmişlerdir55. “Cümle vilâyetlerde ne kadar taş kesen var ise pür-silâh olup ellerinde [154b] bunların dahi Ferhâdî kazmaları ve küsküleri ve varyaları ve kamaları ve kürekleri ve küfeleri ve bellerinde teberleri ile bu uslûp üzre bir hây-hû ile ubûr ederler.”56 Taş çıkarılırken ocaklarda çalışan taşçı ustalarının kullandığı malzemelerle ilgili Evliya Çelebi’den aldığımız bölüm bize fikir vermektedir. Taş ustalarının belli bir düzen içinde çalıştıkları ve tam teçhizatlı oldukları anlaşılmaktadır. Kullandıkları aletler; kazma, küskü57, varya, kürek, küfe ve teberdir58. 53 54 55 56 57 Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 58. Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 211-217. Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), s. 72. Evliya Çelebi, Seyahatname, Yay. Haz. Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, c.1, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları, s. 251. Küskü: Kama ya da siğil olarak da adlandırılan sivri uçlu kalın demir olup, balyozla üzerine vurularak taşların parçalanmasında kullanılırdı. 58 Teber: Yeniçerilerin de kullandıkları bir çeşit balta. 1872 Nurfeddin KAHRAMAN Refik ARIKAN Kefken Taş Ocakları Taşların çıkarılması ile ilgili en güzel görsel malzeme Kefken’de yer almaktadır. Özellikle kanal açma ve kamalama yönteminin kullanıldığı ocaklarda, hala kazma izlerini görmek mümkündür. Bu ocaklarda taş blokları çıkarılırken, ilk olarak 5 m eninde ve yerine göre uzunlukları değişen ebatta bir bölüm, 50 cm genişliğinde ve takriben 60 cm derinliğinde kanallarla çevrelenmiştir. Daha sonra sınırları çizilen bu büyük blok 2 m x 5m şeklinde 10 cm en ve derinliğinde çizikler açılarak belirginleştirilmiştir. Son olarak bu kısım da 85 cm x 2 m şeklinde kanal açılarak, kamalar marifeti ile ana kütleden ayrılmıştır. Nihayetinde 2 m boyunda, 85 cm eninde ve 50 cm derinliğinde bloklar çıkarılmıştır. Taş çıkarılırken kullanılan araç-gereç ve çıkarma şekliyle ilgili Bilecik ili Taşçılar Köyü’nde de bir çalışma yaptık. Köy, 1980’li yıllara kadar taşların iptidai yöntemle çıkarılıp işlendiği bir yerdi. Zaten ismini de bu özelliğinden almış olup, civar köylerde, çeşme, ev gibi yapıların inşasında kullanılan taşlar burada üretilmişlerdir. Yukarı da Evliya Çelebi’den edindiğimiz bilgileri aynen gördük. Burada zikredilen aletlerin aynen kullanıldığını müşahede ettik. Taş bloklarının nasıl çıkarıldığına gelince; öncelikli olarak çıkarılacak bloğun çevresi kazma ve kürek yardımı ile açılır. Murç ve kalemle taşa delikler açılır (10cm² kadar). Bunların içine yaprak nal konulur ki bunlar kamayı sıkmak için kullanılır. Taş blok üzerinde 25 cm-50 cm aralıklarla yerleştirilen bu kamalara (Bu köyde siğil de diyorlar.) balyozla sırasıyla vurularak taşın açılması sağlanır. Manila yardımı ile ana kütleden ayrılır. Ortaya çıkan bu kaba blok, kalem ustaları59 tarafından tıraşlanarak gönyeye getirilir (Bu işlem sırasında taşın takla attırılmasına “tuma attırmak” deniliyor)60. Direk taş üretimiyle alakalı olmasa da demirciler de bu iş içinde önemli yere sahipti. Kullanılan aletlerin tamamının demir olması bu meyanda önemlidir. Bu bağlamda günümüzde örneğine çok ender rastlayabileceğimiz demirci körüğü görme fırsatımız oldu61. 59 Bu işlem yapılırken kalem ve keski kullanılır. Bu iki alt birbirine benzemekle birlikte kalem, keskiye göre daha kıssa olup yivlidir. Tarihi eserlerde kesme taşlar üzerinde görülen çizgi şeklindeki izler kalem izleridir. 60 Taşçılar Köyünde edindiğimiz bilgiler; 25.03.2015 tarihinde, 1948 doğumlu İsmail Genç, 1955 doğumlu Ali Çetinkaya ve 1953 doğumlu Osman Doğan ile gerçekleştirilen yüz yüze görüşmelerden elde edilmiştir. 61 Bilecik merkez köylerinden Cumalı’da, sahiplerinin 200 yıllık var dedikleri bu körük manda derisinden mamul olup hala hava vermektedir. 1873 Bilecik Taşçılar Köyü. Taş Çıkarma ve İşleme Aletleri; Kalem, Keski ve Kama; “Örs”ün üzerinde. Taş ocaklarından taşın nasıl çıkarıldığına dair klasik yöntemler dışındaki uygulama örneğini, İstanbul Tersanesi’nde 1794-1800 yılları arasında inşa edilen “Büyük Havuz”un yapımında kullanılan taşlardan takip edebiliyoruz. Bu inşaatta 14 bin zira yontulmuş taşa ihtiyaç duyulmuş ve bu taşlar İstinye’deki taş ocaklarından tedarik edilmiştir. Bu taşların madenden çıkarılması için lağım atılması gerektiğinden, Cebehane-i Amire’den siyah barut alınarak taş çıkarma işlemi gerçekleştirilmiş ve bu taşlar mavnalarla62 taşınmıştır63. Bilecik Cumalı Köyü, Demirci Körüğü Taşların Nakli Taş tedarikinde, taşımadaki zorluklar ve taşıma maliyetleri Orta Çağ’ın büyük yapılarındaki en önemli sorunlarından birini ihtiva eder. Taşın ocaktan alınma fiyatının nakliye ile birlikte dört katına çıktığı ve ancak 1 metreküplük taşı taşıyabilen çift öküzlü bir arabanın 15 km’lik bir mesafede günlük bir sefer yapabildiği dikkate alındığında işin zorluğu ortaya çıkmaktadır.64 Bu durum yekpare sütunların taşınmasında daha da zorlu bir süreci gerektirmektedir. İşte bu şartlar, İstanbul’da inşa edilen yapıların taş ihtiyacının karşılanmasında deniz kıyılarına yakın mahallerdeki taş ocaklarının önemini arttırmış ve bu meyanda İzmit havalisi, İstanbul’a taş tedarikinde çok önemli bir yer edinmiştir. 62 Mavna: Baştardadan daha kısa, ancak daha yüksek ve geniş olup 26 oturaklı, iki ya da üç direkli ve iki katlı olarak inşa edilen çektiri türü bir gemi çeşididir; İdris Bostan (2005), Osmanlı Gemileri, İstanbul, Bilge Yayım, s. 221. 63 İdris Bostan (2011), Osmanlı Denizciliği, İstanbul, Kitap Yayınları, s. 228. 64 Ömer L. Barkan (1972), s. 331. 1874 Nurfeddin KAHRAMAN Refik ARIKAN Belge ve diğer kaynaklarda İstanbul’a nakledilen taşların taşınmasında resmi ve özel gemiler birlikte kullanılmıştır. Özellikle Donanmaya ait gemilerden kalyonlar “Taş Gemisi”65 olarak kullanılmışlardır. Bu gemilerde beş bölükten oluşan reis ve azap cemaati görev almaktaydılar66. XV. Ve XVII. yüzyılda kullanılan bu nakliye gemilerine “Seng Gemileri” adı da verilmiştir. Bu gemiler özellikle taş taşımakta kullanılmayıp, ihtiyaca göre kullanılmışlar, sefer zamanlarında cepheye mühimmat ve diğer malzemeleri de taşımışlardır. 1570-71 yıllarında yapılan Kıbrıs Seferi’nde üçtaş gemisi tamir edilerek bu sefer sırasında kullanılmıştır67. Donanmada kullanılan gemilerden bir tanesi de taş gemisidir. Bu gemi kereste ve taş taşımada kullanılmıştır68. Galata Tersanesi, Donanmanın gemi ihtiyacını karşılayan, yeni gemilerin inşa ya da tamir edildiği önemli merkezlerden bir tanesidir. Nitekim bu tersanenin özellikle Kanuni’nin iktidarının ilk döneminde çok faal çalıştığı görülmekte olup, 1530 yılında 24 kadırga yapılıp, 8 kadırga da tamir edilmiştir. Bu tersane de beş yıllık süre zarfında 44 kadırga inşa edilirken 32 tanesi de tamir görmüştür. Aynı dönemde Galata Tersanesinde her yıl bir tane de taş gemisi inşa edildiği görülmektedir. Tersane kayıtları, bu dönemde kullanılan gemiler hakkında bilgi vermekte olup, taş gemileri de bu dönemin gemileri arasında yer almaktadır69. Diğer taraftan Galata Tersanesi en büyük gemi inşa merkezi olmakla birlikte, başta Gelibolu olmak üzere; Sinop, İzmit, Süveyş, Birecik, Basra, Rusçuk, Samsun ve Kefken Tersanelerinde de gemi yapılmaktaydı70. Sonuç İstanbul’un âbidevî yapılarına malzeme sağlaması bakımından İzmit ve çevresindeki taş ocakları çok önemli yere sahip olmuşlardır. Bu taş ocaklarından çıkarılan taşların farklı nitelikleri, yapıların temelinden, tezyinine kadar geniş bir alanda kullanılmaları sonucunu doğurmuştur. Bölgedeki taş ocaklarının tercih edilmesinde, çıkarılan taşların özelliklerinin yanında, nakliye avantajı da önemli rol oynamıştır. Çıkarılan taşların deniz yolu ile taşınabilmeleri ve taş ocaklarının, yüklemenin yapıldığı iskelelere yakın olması İzmit ve çevresine bu noktada avantaj sağlayan coğrafi bir özellik olmuştur. Bölgeden çıkarılan taşlar, dini yapılardan, ticari yapılara, eğitim kurumlarından Tophane-ı Amire’ye kadar geniş bir kullanım alanı bulmuştur. Kullandığımız arşiv belgeleri ağırlıklı olarak Karamürsel taş ocakları ile ilgili olup, bu ocakların önemini de göstermektedir. Volkanik yapısı ile ateşe dayanıklı olması, Karamürsel taşının “ateş taşı” olarak adlandırılmasına vesile olduğu gibi, top döküm fırınlarının da vazgeçilmez bir parçası olmuştur. İzmit ve çevresi taş ocaklarının kullanımına dair özellikle keşif ve inşaat defterlerinin incelenmesi ile daha teferruatlı bilgilere ulaşılabilir. 65 Taş Gemisi, XVI. ve XVII. yüzyıllarda Tersane-i Âmire’ye ve diğer inşaatlara taş ve kereste naklinde kullanılmak üzere inşa edilen gemi türüdür. Bu gemilerde azaplar mürettebat olarak kullanılmışlardır; İdris Bostan (2005), Osmanlı Gemileri, İstanbul, Bilge Yayım, s. 260. 66 İdris Bostan (2010), Osmanlılar ve Deniz, İstanbul, Küre Yayınları, s.86; İdris Bostan (2011), Osmanlı Denizciliği, İstanbul, Kitap Yayınları, s. 88. 67 İdris Bostan (2010), s. 24. 68 İdris Bostan (1996), “Gemi”, DİA, İstanbul, c. 14, s. 14. 69 İdris Bostan (2011), s. 165. 70 İdris Bostan (2011), s. 156. 1875 KAYNAKÇA Ahunbay, Zeynep (1988), “Mimar Sinan Yapılarında Kullanılan Yapım Teknikleri ve Malzeme”, Mimar Başı Koca Sinan, Yaşadığı Çağ ve Eserleri 1-2, Vakıflar Genel Müdürlüğü. Aslanapa, Oktay (2004), Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul, İnkılap Kitabevi. Barkan, Ömer L. (1972), Süleymaniye Cami ve İmareti İnşaatı, c. I-II, TTK Yayını, Ankara. BOA, BEO, 908/68077-2, 15 N 1314 (M. 17 Şubat 1897) BOA, BEO, 943/70665, 27 Za 1314 (M. 17 Nisan 1897) BOA, C.AS., 1147/50990-2, 28 Cemaziyelevvel 1196 (M 10 Haziran 1782) BOA, C.AS., 1212/54361, 26 Safer 1230 (M. 7 Şubat 1815) BOA, C.AS., 1222/54861, 22 Şevval 1231 (M. 18 Temmuz 1816 ) BOA, C.AS., 144/6383, 09 Cemaziyelevvel 1179 (M. 24 Ekim 1765) BOA, C.AS., 329/13649-2, 21 Muharrem 1180 (M. 29 Haziran 1766) BOA, C.AS., 417/17309, 06 Cemaziyelevvel 1185 (M. 17 Ağustos 1771) BOA, C.AS., 420/17428, 01 Cemaziyelahir 1211 (M.2 Aralık 1796). BOA, C.AS., 87/4026-4, 24 Şevval 1210 (M. 4 Mart 1796). BOA, C.AS., 993/43400, 29 Cemaziyelahir 1096 (M. 2 Haziran 1685) BOA, C.BH., 76/3612, 27 Şevval 1199 (M. 2 Eylül 1785) BOA, C.BH., 81/3883, 27 Rebiülahir 1207 (M. 27 Ağustos 1802) BOA, C.BH., 81/3883, 27 Rebiülahir 1217 (M.27 Ağustos 1802) BOA, C.BH., 99/4778, 22 Rebiülevvel 1231 (M. 21 Şubat 1816) BOA, C.BLD., 107/5320-2, 12 Şevval 1190 (M. 4 Aralık 1776) BOA, C.BLD., 107/5320-2, 12 Şevval 1190 (M. 4 Aralık 1776) BOA, C.BLD., 136/6781, 29 Safer 1218 (M. 20 Haziran 1803) BOA, C.BLD., 147/7325-, 04 Ramazan 1190 (M. 17 Ekim 1776) BOA, C.EV., 149/7402, 6 Muharrem 1213 (20 Haziran 1798) BOA, C.EV., 21/1027, 5 Rebiülahir 1207 (M. 20 Kasım 1792) Bostan, İdris (2001), “İzmit”, DİA, c. 23, 2001, İstanbul. Bostan, İdris (2005), Osmanlı Gemileri, İstanbul, Bilge Yayım. Bostan, İdris (2010), Osmanlılar ve Deniz, İstanbul, Küre Yayınları. Bostan, İdris (2011), Osmanlı Denizciliği, İstanbul, Kitap Yayınları. Bülbül, Ahmed Hamdi (2012), “Hamidiye İmareti”, Vakıf Restorasyon Yıllığı, Sayı 4, İstanbul. Demirel, Fatmagül (2011), Sultan II. Abdülhamid’in Mirası, İstanbul, İTO Yayınları. Dernschwam, Hans (1992), İstanbul ve Anadolu’ya Seyahat Günlüğü, Mersin, Kültür Bakanlığı Yayınları. Erguvanlı K., Ahunbay Metin-Zeynep (1989), Marmara Bölgesi Eski Taş Ocakları, TÜBİTAK MAG-681 Projesi, İstanbul. Evliya Çelebi, Seyahatname, Yay. Haz. Yücel Dağlı, Seyit Ali Kahraman, c.1, İstanbul, Yapı Kredi Yayınları. Eyice, Semavi (1995), “Eyüp Sultan Külliyesi”, DİA, c. 12, İstanbul. Eyice, Semavi (1995), “Fatih Camii”, DİA, c. 12, Ankara. Eyice, Semavi (2007), “Nuruosmaniye Külliyesi”, DİA, c. 33, İstanbul. Gülenaz, Nursel (2010), İstanbul Hanları, İstanbul, İTO Yayınları. Köse, Fatih (2012), “Arşiv Belgelerine Göre Nuruosmaniye Camii İnşası-Tamirleri ve Onarımları”, Restorasyon Yıllığı, Sayı 5, s.29, İstanbul, Vakıflar Genel Müdürlüğü. Köse, Fatih (2013), “Arşiv Belgelerine Göre Fatih Camiinin İnşası ve Onarımları”, Restorasyon Yıllığı, Sayı 7, İstanbul, Vakıflar Genel Müdürlüğü. Sayar M., Erguvanlı K. (1955), Türkiye Mermerleri ve İnşaat Taşları, İTÜ Maden Fakültesi Yayınları, İstanbul. Sevgi Parlak (2005), “Mihrişah Valide Sultan Külliyesi”, DİA, c. 30, İstanbul. 1876