Savunma Bilimleri Dergisi The Journal of Defense Sciences Mayıs/May 2013, Cilt/Volume 12, Sayı/Issue 1, 91-121. ISSN: 1303-6831 Küresel Felaket: Nükleer Terörizm, Uluslararası Hukuk Çerçevesine İlişkin Bir Değerlendirme Nilgün GERÇEKER1 Öz Son yıllarda gerek ulusal, gerekse küresel boyutta güvenliği tehdit eden unsurların başında terör gelmektedir. Terör eylemlerinin bugün vardığı boyut, nükleer terörizmi uluslararası barış ve güvenliğe yönelik tehditler içerisinde ön sıralara taşımıştır. Soğuk Savaş ve 11 Eylül saldırıları sonrası değişen güvenlik algılamalarıyla birlikte günümüzde devletler ve uluslararası toplum için esas kaygı yaratan nokta, devlet-dışı aktörler olarak tanımlanan terör örgütlerinin veya teröristlerin nükleer silah üretme, bulundurma, bunlara sahip olma veya bunlara ulaşma fırsatlarını bulması; söz konusu kişi ya da örgütler tarafından bu silahların çeşitli motiflere –temelde siyasal- dayanarak terörist eylemlerde kullanılması tehdididir. Uluslararası hukukta nükleer terörizmin önlemesine yönelik pek çok düzenleme mevcuttur. Söz konusu düzenlemeler devletler ve devlet-dışı aktörler için caydırıcı ve yaptırım niteliği taşımaktadır. Ancak, olası tehdidin boyutları dikkate alındığında anılan düzenlemelerin uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasında yeterli olmadığı; mevcut yasal çerçevenin güçlendirilmesine yönelik adımların ivedilikle atılmasına ihtiyaç olduğu değerlendirilmektedir. Çalışmada, küresel dinamikler bağlamında nükleer terörizm tehdit analizi yapılmış, nükleer terörizmin önlenmesine yönelik uluslararası hukuk düzenlemeleri incelenmiş ve bahse konu tehdit bağlamında mevcut düzenlemeleri güçlendirmeye yönelik öneriler tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Nükleer terörizm, nükleer madde, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi andlaşması. Global Catastrophe: Nuclear Terrorism, an Assessment of the International Law Framework Abstract In the recent years, terrorism comes at the beginning of the elements which threaten security in both the national and global dimensions. The level terrorism has reached today has moved nuclear terrorism to a front row seat among threats to international peace and security. Along with the changing security perceptions after the Cold War and the September 11 attacks, the main concern for governments and the international community has been the possibility of terrorist organizations or terrorists finding an opportunity to produce, possess, acquire or gain access to nuclear weapons and the threat of use of these weapons in terrorist actions on the basis of various motives – mainly political – by those armed groups or individuals.In the international law, many regulations for the prevention of nuclear terrorism are in effect. These regulations constitute a deterrent effect and sanction for states and non-state actors. However, given the known dimensions of the possible threat, it assessed that these arrangements are not sufficient in ensuring international peace and security. 1 Yazışma Adresi: Kara Harp Okulu, Savunma Bilimleri Enstitüsü, Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Doktora Programı, Sivil Müdavim, Ankara, [email protected] Makalenin geliş tarihi: 01.12.2011 Makalenin kabul tarihi: 04.03.2012 Gerçeker 92 Therefore, steps to strengthen the existing legal framework are urgently needed. In the study, the threat of nuclear terrorism in the context of global dynamics is analyzed, international legal arrangements to prevent nuclear terrorism are examined and recommendations to strengthen the existing arrangements are discussed in the context of the aforementioned threat. Keywords: Nuclear terrorism, nuclear material, treaty on the non-proliferation of nuclear weapons. Giriş Soğuk Savaş döneminde tehdidin niteliği ve kaynağı bugünkü güvenlik ortamından farklılık göstermekteydi. Zira, tehdidin kaynağı “devletler”; niteliği ise konvansiyonel ve nükleer silahlardı. Ancak, Soğuk Savaşın sona ermesiyle birlikte uluslararası güvenlik ortamı hızla farklılaşmıştır. Bu ortamda bilinen devlet kaynaklı tehdit yerini, devlet-dışı aktörler olarak da tanımlanan terör örgütlerine bırakmıştır (Taşdemir, 2006:227). Soğuk savaşın bitmesi ve Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında yaşanan otorite boşluğu ve güvenlik zafiyeti, binlerce nükleer başlıklı silahın ve tonlarca nükleer maddenin yetkisiz ellere geçebileceği endişesini doğurmuş; bu bağlamda, nükleer savaş tehdidi yerini nükleer terörizm tehdidine bırakmıştır. Enformasyon teknolojisinin gelişmesiyle birlikte insanların internetten nükleer silahlar da dâhil olmak üzere kitle imha silahlarının yapımı için bilimsel ve teknolojik bütün bilgilere ulaşımın kolaylaşması da nükleer terörizm tehdidini tetiklemiştir. Bu dönemle birlikte, zenginleştirilmiş uranyum ve plütonyum gibi nükleer maddelerin (1) Rusya’dan çalındığı iddiaları artmıştır. Terör örgütlerinin, nükleer teknolojiye sahip ve terörizme destek veren ülkeler adına bu tür silahları kullanma olasılığı ise devlet destekli nükleer terörizm olgusunu gündeme getirmiştir. Küreselleşmenin etkisiyle gelecekte terörist örgütlerin “felaket oluşturacak terörizm” olarak da isimlendirilen bu tür terörist saldırıları gerçekleştirmeyi başarması halinde özgür ve demokratik toplumların temel değerleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalabilecektir. Sivil – ticari yolcu uçaklarının bir silah olarak kullanıldığı 11 Eylül saldırılarının ardından, nükleer gücün de çok daha yıkıcı sonuçlar doğurabilecek şekilde terör amacıyla kullanılabilme ihtimali ise terörizmle mücadele konusunun temel bir tartışma alanı haline gelmiş durumdadır. Uluslararası hukukta nükleer terörizmin önlemesine yönelik pek çok düzenleme mevcuttur. Söz konusu düzenlemeler taraf olan devletler için caydırıcı ve yaptırım niteliği taşımaktadır. Ancak, nükleer araç yapımında kullanılan nükleer ve radyoaktif maddelerin yasadışı hareketlerine ilişkin veriler, nükleer silah ve maddelerin emniyetine ilişkin soru işareti dolu raporlar dikkate alındığında, nükleer terörizm tehdidi ile mücadelede söz Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 93 konusu düzenlemelerin yeterli olmadığı, söz konusu yasal çerçevenin güçlendirilmesi gerektiği değerlendirilmektedir. Bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, küresel gelişmeler bağlamında nükleer terörizm tehdidinin analizi yapılmış; ikinci bölümde, nükleer terörizmin önlenmesine yönelik uluslararası hukuk düzenlemeleri incelenmiş; üçüncü bölümde ise, yapılan tehdit analizi bağlamında söz konusu düzenlemeler değerlendirilmiş ve küresel güvenlik dinamikleri çerçevesinde bu düzenlemeleri güçlendirmeye yönelik öneriler tartışılmıştır. Nükleer Terörizm Tehdidi Nükleer Terörizm: Tanım Terörizmin bütün dünya devletleri tarafından ya da en azından etkili olduğu kabul edilebilecek çoğunluğu tarafından onaylanmış bir tanımı yoktur. Terörizm, siyasal amaçlar için örgütlü, sistemli ve sürekli bir şekilde terör (dehşet, korku salma, sindirme) olgusunu kullanmayı yöntem olarak benimseyen bir strateji anlayışıdır (Başeren, 1994:164; Wilkinson,1974:9). Terörizmden söz edebilmek için aynı siyasi amaca yönelmiş bir dizi terör olayının varlığından söz etmek gerekmektedir (Başeren, 2003:51). Bu noktadan hareketle nükleer terörizm, korku, dehşet yaratmak ve siyasi amaçlara ulaşmak için nükleer ya da radyoaktif maddelerin ve nükleer araçların terörist örgütlerce kullanılması olarak tanımlanabilir. Ancak, güvenlik ve tehdit algılamalarındaki değişimlerle nükleer terörizm artık sadece patlayıcı kullanılması ile sınırlı bir kavram olmaktan çıkmıştır (Robtlad, 2006:1-8). Ferguson’a göre, nükleer terörizm geniş kapsamlı bir kavram olmakla beraber; aşağıdaki faaliyetleri kapsamaktadır (Ferguson, 2004:3): - Mevcut nükleer silahların çalınması ve patlatılması, - Nükleer silah ya da nükleer araç yapımında ve patlatılmasında kullanılan nükleer maddelerin çalınması veya yasa dışı yollarla elde edilmesi, - Nükleer tesislere -özellikle nükleer reaktörlere- yönelik saldırı ve sabotaj eylemleri, - Radyolojik serpinti yapan radyolojik dispersiyon aracı (Radiological Dispersion Device, RRD)-‘dirty bomb’ (kirli bomba) gibi- ya da radyasyon emisyon aracı (Radiation Emission Device, RED) yapımında kullanılan radyoaktif maddelerin yasa dışı yollarla elde edilmesi ve söz Gerçeker 94 konusu araçların patlatılması. Nükleer terörizm tehdit analizi, yukarıda sözü edilen olgular bağlamında yapılmıştır. Tehdit Analizi Bugün nükleer terörizm tehdidinin ulaştığı boyut, nükleer sorun üzerinde incelemeler yürüten ve Amerikalı bir istihbarat analisti olan Watson’ın, “21. yüzyıl, devlet dışı aktörlerin, El-Kaide’nin halen iştigal ettiği gibi, nükleer silah geliştirme isteklerine, daha sonra da bunu kullanma imkan kabiliyetlerine göre şekillenecektir.” sözleriyle daha anlaşılabilir bir anlam kazanmaktadır. Rusya Eski Başbakanı ve eski İstihbarat Başkanı Mikhail Primakov; “Uluslararası teröristler, nükleer malzeme teknolojisi ve uzmanlığı için kara borsa nükleer silahlara el atmanın peşindedirler” şeklinde bir ifadede bulunmuştur. Hindistan Dış İşleri Bakanı Rao; “Nükleer terörizm sorunu, bizim ele aldığımız ciddi bir nükleer güvenlik sorunudur. Çevremizde vuku bulan gizli nükleer yayılmadan etkilenmekteyiz ve doğal olarak nükleer terörizm ihtimali bizi endişelendiriyor” demektedir. ABD eski Başkanı Clinton: “Bizim için en korkunç kâbus, bu teröristlerden birinin kitle imha silahına el atmasıdır” demiştir (Allison, 2004:32). Bugüne kadar kayda geçen tek nükleer terörizm girişimi 23 Kasım 1995’te Rusya’da gerçekleşmiştir. Çeçen ayrılıkçılar, Moskova İzmaylovskiy Parkı’na radyoaktif izotop Cs-137 ve dinamit içeren atom bombası yerleştirerek şehri bombalamayı planlamışlardır. Bomba, eylemciler tarafından patlatılmadan yerli televizyon kanalına bildirilmiştir. Bu eylem, Rusya’daki Çeçen ayrılıkçıların nükleer silahlara ulaşabildiklerinin ve onları eylemlerinde kullanabileceklerinin somut bir göstergesidir (Rustemova, 2006:127). Teröristlerin eylemlerinde kitle imha silahı kullanma tehdidi bugün de ciddiyetini korumaktadır. ABD Başkanı Barack Obama, Nisan 2010’da yaptığı konuşmada ABD için tek ve en büyük tehdidin terörist örgütlerin nükleer silah elde etme olasılığı olduğunu belirterek; El-Kaide gibi bazı örgütlerin bunları elde etme çabası içinde olduklarını ve bunların bu silahları kullanmaktan da çekinmeyeceklerini belirtmiştir (Spillius, 2010). Devlet kontrolünde olan nükleer silahların terör örgütlerinin eline geçmesi ihtimali diğerlerine göre daha zayıftır. Ancak eski Sovyet Birliği topraklarındaki nükleer tesislerin göreceli güvenlik zafiyetleri ya da atom bombası yapabilecek bilgiye sahip bilim adamlarının varlığı bu ihtimali ayakta tutmaktadır (http://www.washingtonpost.com). Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 95 Teröristlerin nükleer bomba kullanma olasılığının çeşitli teknik engeller yüzünden pek fazla olmamasına; terörle mücadele ve nükleer silahların yayılmasını önleme konusundaki uluslararası işbirliğinin nükleer terörizm eylemlerini çok daha zor hâle getirmiş olmasına rağmen, uluslararası toplumun radyolojik “kirli bomba” kullanımı konusunda hazırlıklı olması gerekmektedir. Bunun için her şeyden önce belirli maddelerle ilgili kaçakçılık faaliyetlerini ortaya çıkarabilecek, bir saldırının sonuçlarını hafifletebilecek ulusal ve uluslararası kabiliyetlere daha fazla yatırım yapılması gerekmektedir. Nükleer Silahların Çalınması Uluslararası toplum için en büyük tehlikelerden biri, nükleer silahların teröristler tarafından çalınması ve terör eylemlerinde kullanılması tehdididir. Teröristlerin, nükleer silah sahibi devletlerden çalınmış küçük bir silahı ya da yasa dışı yollardan edinilmiş zenginleştirilmiş uranyum ya da plütonyumdan yapılan bombaları kullanmaları muhtemeldir. Nükleer silahlar yıkım gücü açısından çok önemli etkileri olan silahlardır ve bunlara karşı önlem almak oldukça zordur. Nagasaki’ye atılan bombanın gücü yaklaşık 20 kiloton, yani 20 bin ton dinamitin (TNT) patlamasına eşdeğerdir. Bir başka deyişle her biri 10 ton yük taşıyan 2,000 adet kamyon, tamamıyla dinamitle doldurulup hepsi aynı anda patlatılırsa Nagasaki’ye düşen nükleer bombanın patlama etkisini ancak gerçekleştirilmektedir (Kibaroğlu, 2006:127). Sovyetler Birliği’nin dağılması, uluslararası nükleer emniyet için korkunç bir tehlike yaratmıştır; çünkü Sovyetlere ait bütün kitle imha silahları, bağımsızlıklarını kazanan dört ülke arasında dağılmıştır. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Rusya Federasyonu hâlâ en çok nükleer silah birimlerine sahip ülkelerdir. Bu silahların emniyeti konusundaki olası zafiyetler ise El Kaide, Aum Shinriki gibi terörist gruplara fırsat yaratmaktadır. Nükleer silahlara erişim, bu terörist örgütlerin en büyük hedefleridir. 1990’lı yıllarda iki örgüt, eski Sovyetler Birliği ülkelerinden birkaç kez bu tür silahları elde etmeye çalışmışlardı. Örgütlerin nükleer silahlara ulaşma çabalarının bugüne kadar başarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen, böyle bir ihtimal hala geçerliliğini korumaktadır. Bazı ülkelerde nükleer silahların korunmasına ilişkin emniyet tedbirlerinin daha düşük olması, tehlikenin boyutlarını ciddi bir şekilde etkilemektedir. Rusya Eski Başkanı Boris Yeltsin’in ulusal güvenlik danışmanı General Lebed, Mayıs 1997’de, Amerikalı Kongre üyeleri ile yaptığı özel toplantıda, 84 adet 1 kilotonluk Sovyet çanta tipi nükleer silahın 96 Gerçeker kayıp olduğunu açıklamıştır. Lebed’in bu iddiasına karşı, 2001 yılında Savunma Bakanlığı nükleer silahlar bölümünün kontrolünü elinde tutan Kurumun yöneticisi General Igor Valinkin, Lebed’in çanta tipi nükleer silahlar hakkındaki tartışma sırasında sözünü ettiği “RA-115” seri numarasının, daha önceden Sovyet cephaneliğinde bulunmuş olan bir tip mühimmat olduğunu doğrulamış ancak imha edildiğini söylemiştir (Allison, 2004:58). Nükleer başlıklı silahların büyük olması, kolaylıkla taşınamaması ve bu silahlara devletler tarafından uygulanan sıkı güvenlik tedbirleri nedeniyle bunlara ulaşmak çok güçtür. Bu yüzden teröristler daha hafif, elde edilmesi ve gizlenmesi daha kolay stratejik silahları tercih etmektedir. Teröristlerin bu bağlamda daha çok rağbet edeceği silahlar birçok durumda tek bir asker tarafından bile taşınabilecek taktik nükleer silahlardır. Bu silahlar arasında çanta tipi nükleer silahlar, sırt çantası silahları, 30 kg. kadar bir ağırlığa sahip ve tek bir asker tarafından on dakika içinde 0.5 kilotondan, 2 kilotona kadar varan bir patlama yaratabilecek şekilde patlatılabilen RA-155 ve RA115-01 gibi silahlar, 91 kg. ağırlığındaki mayınlar, hava savunma savaş başlıkları ve 320 km. uzaklıktaki bir düşman kuvvetini imha etmek için tasarlanmış topçu fişekleri bulunmaktadır (Allison, 2004:55-61). Nükleer silah elde edebilecek terör örgütlerini bazı zorluklar beklemektedir. Nükleer silahların birçoğunda Amerikan silahlarına özel elektronik kilit (PAL) uygulanmıştır (Anderson, 2008:237). Bu tür kilitlerin özelliği, gereken şifre girilmezse silahın etkisiz hâle gelmesidir. Bugün bu tür kilitler bütün modern silahların bir parçası hâline gelmiştir. Ayrıca silahlarda “deneme sınırı” uygulanmıştır; yani şifre birkaç kez yanlış girilirse bu mekanizma otomatik olarak silahı etkisiz hale getirmektedir (Stein, 1987; Feaver, 1992). Bunun dışında çoğu nükleer silah, kazaya ya da yetkisiz kişiler tarafından kullanılmasına karşı tasarlanmış ihtiyati (“permissive”) hareket bağlantılarına ya da kendi kendini yok etme mekanizmalarına sahiptir. Teröristlerin, silahlara yerleştirilmiş bu koruyucu mekanizmaların üstesinden gelmesi ise çok zordur (Gilmour, 2002). Nükleer araç yapımında kullanılabilecek yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyumun ve plütonyumun çalınması ya da satın alınması Nükleer silahların çalınması ihtimali ile karşılaştırıldığında, terörist örgütlerin nükleer silah yapımında kullanılan maddeleri çalma ya da yasa dışı yollarla bu maddelere ulaşma ihtimalleri daha yüksektir. UAEA düzenlemeleri, 20 kiloton gücündeki bir bomba üretimi için 50 kg. yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyuma ya da 8 kg. plütonyuma ihtiyaç olduğunu Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 97 varsaymaktadır (Kibaroğlu, 1996:262). Dünyada yaklaşık 495 ton plütonyum, 1600 ton yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum bulunmaktadır (http://fissilematerials.org). Bu maddelerin büyük bir bölümü beş nükleer silah sahibi devlette bulunmakla beraber; Belçika, Almanya, Japonya, Hindistan, İsrail ve İsviçre’de de önemli miktarlarda bu maddelerin bulunduğu bilinmektedir. Bunlara ek olarak, dünyada 43 ülkede işletme hâlinde olan araştırma reaktörlerinde de 2772 kg. yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum (Highly Enriched Uranium, HEU) bulunmaktadır. Yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum nükleer silah yapım/söküm tesisleri ile araştırma reaktörlerinde bulunmaktadır. Plütonyum ise nükleer silah üretim tesislerinde, kullanılmış yakıt yeniden işleme tesisleri ile karışık oksitli (Mixed Oxide, MOX) yakıt üretim tesislerinde bulunmaktadır (Ferguson, 2004:128). Terör örgütlerinin yüksek seviyede zenginleştirilmiş uranyuma ulaşabilmesi, ya doğal uranyumun zenginleştirilmesi ya da yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyumun araştırma reaktörlerinden ya da nükleer silah yapım/söküm tesislerinden çalınması ile mümkündür. İlk yöntem, maliyeti yüksek olup, ileri seviyede teknoloji ve uzmanlık gerektirdiğinden, terör örgütlerinin doğal uranyumu zenginleştirerek yüksek seviyede zenginleştirilmiş uranyum eldesine gitme olasılığı düşüktür. Bu konuda bilinen tek teşebbüs, 1990’ların başlarında Aum Shinrikyo örgütü tarafından Avustralya’daki uranyum yataklarının satın alınmasına ilişkin olmuştur; ancak örgüt bu noktadan daha ileri gidememiştir. Terörist örgütlerin, araştırma reaktörlerinde bulunan yüksek seviyede zenginleştirilmiş uranyumlu yakıtlardan uranyumu elde etmesi için kimyasal ayrıştırma işlemlerine gerek vardır; bu nedenle bu yöntemin de terör örgütleri tarafından kullanılması düşük ihtimaller arasındadır. Metal plütonyum, kullanılmış yakıt yeniden işleme tesislerinden ya da MOX yakıt üretim tesislerinden de elde edilebilir. Ancak, kullanılmış yakıt yeniden işleme tesislerinden plütonyum elde edilmesi radyoaktif kirliliğe yol açacağından, terörist örgütlerin bu yöntemi kullanmaları ihtimali de düşüktür. Nükleer araç yapımında kullanılacak yüksek seviyede zenginleştirilmiş uranyumun ya da plütonyumun elde edilmesi için terörist örgütlerce kullanılabilecek en muhtemel yöntem, bu maddelerin nükleer silah üretim/söküm tesislerinden ya da nükleer silah sahibi devletlerin depolarından çalınmasıdır. Bu maddeler iyi bir şekilde korunmasına rağmen, nükleer madde kaçakçılık vakaları sıklıkla yaşanmaktadır. Sovyetler Birliği’nin çöküşünü takip eden ilk üç yıl içinde Alman Hükümeti, 60’ı nükleer maddelerin ele geçirilmesi biçiminde olmak üzere, 98 Gerçeker 700’den fazla nükleer satış girişimini bildirmiştir. Kayıtlara geçmiş bazı nükleer madde kaçakçılığı vakaları şunlardır: - Mayıs 1993: Litvanya’da bir bankanın depolama yerinde 150 kilogramı yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum ile kirlenmiş 4.4. ton berilyum bulunmuştur (http://www.iaea.org/). - Kasım 1993: Rusya’da, Dz.Alb. Aleksey Tikomirov, Sevmorput tersanesinden 4.5 kg. yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum çalmıştır (Bukharin, 1995). - Aralık 1998: KGB’nin yerini alan Rus istihbarat kuruluşu FSB, Rusya’nın önde gelen ikinci nükleer silah laboratuarı olan Çalyabinsk’teki personelin 18.5 kg. nükleer madde çalmak üzere planladığı bir soygunu engellemiştir (Bunn, 2003:176). - Nisan 2000: Dört Gürcü vatandaşı, yaklaşık 1 kg., %30 oranında zenginleştirilmiş uranyum ile Acar bölgesinin başkenti Batumi’nin dışında yakalanmıştır (Bunn, 2003:173). - Temmuz 2001: Fransa’da 0.5 gram HEU’u satmaya çalışan 3 kişi yakalanmıştır (http://www.iaea.org). - Haziran 2003: Gürcistan’da 170 gram HEU’u yasadışı yollarla sınırdan geçirmeye çalışan bir kişi yakalanmıştır (http://www.iaea.org). - Kasım 2003: Bir Rus mahkemesi, Rusya’nın nükleer güçle çalışan buzkıran filolarının tedarikçisi Atomflot tesisinin bir üst düzey görevlisini, yaklaşık 1 kg. ağırlığındaki uranyum mineralini bulundurmaktan 18 ay sürgüne mahkum etmiştir (Allison, 2004:60). - Şubat 2006: Gürcistan’da 79.5 gram HEU’u yasadışı yollarla satmaya çalışan kişiler yakalanmışlardır (http://www.iaea.org) . - Mart 2006: Yetkililer Almanya’da bir çelik tesisinde 47.5 gram HEU içeren bir hurda metal tespit etmişlerdir (http://www.iaea.org/). - Amerikan istihbaratının karar organı Ulusal İstihbarat Kurulu, Şubat 2002’de Rusya’ya dayalı tehditler konusunda Kongreye sunduğu raporda, bazı Rus Enstitülerinden 1992 ve 1999 yılları arasında silah ya da silah olarak kullanılabilen nükleer maddelerin çalındığı dört vakanın gerçekleştiğini doğrulamıştır. Raporda ayrıca, “Kapsamı ve büyüklüğü meçhul ve failleri henüz yakalanmamış bir kaçakçılık olayı daha gerçekleşmiştir.” ifadesi de yer almaktadır (Gellman, 2002). Terörist örgütlerin nükleer maddelere sahip olması gibi bir durumda bile, kitle imhası yaratma kapasitesine sahip bir nükleer araç yapabilmek Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 99 için eğitimli ve üstün yetenekli bir personele, finansmana, gelişmiş tesislere ve ekipmana, ayrıca sıkı bir güvenliğe ihtiyacı vardır. Etkin bir nükleer araç yapım programının, bu denli karmaşık ve çok sayıda unsurun bir araya gelmesini zorunlu kılması, terörist ya da terör örgütünün ülkelerin istihbarat birimlerince ortaya çıkarılmasını da kolaylaştırmaktadır (Gilmour, 2002:2934). Teröristlerin tüm bu bileşenleri bir araya getirerek amaçlarına ulaşmaları zor olsa bile nükleer silah yapımında kullanılan nükleer maddelerin çalınarak ya da elde edilerek nükleer araç yapımında kullanılması, hâlâ nükleer terörizm tehdidinin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Nükleer Tesislere Saldırı ya da Sabotaj Nükleer enerji kullanımının geniş bir yelpazede yaygınlaşması da nükleer terörizm tehdidine yeni bir boyut eklemiştir. Nükleer silahlar, tehditler piramidinin en tepesinde yer almaktadır; ancak, 11 Eylül deneyimleri tüm dünyaya göstermiştir ki, uçak gibi modern yaşamın günlük araçları bile birer silaha dönüşebilmektedir. Nükleer silah, uranyum ve plütonyum elde etme hedeflerine ulaşabilmek için terör örgütleri, nükleer tesislere büyük bir ilgi duymaya başlamışlardır. Bunların bir kaçına yapılacak saldırıların nükleer silah saldırısı ile eşdeğer etki yapabileceği gerçeği, nükleer tesislere saldırı ya da sabotaj olasılığını nükleer terörizmin bir aracı haline getirmiştir. Bu tehditle ilgili bir vaka 1972 yılında Güney Havayollarına ait bir uçağın teröristler tarafından Oak Ridge Nükleer Silah Tesisine çarpacağı tehdidi ile Amerika Birleşik Devletlerinde yaşanmıştır. Bu teşebbüs başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Günümüzde 30’dan fazla ülkede 440 nükleer santral işletme halindedir (http://www.iaea.org). Nükleer santrallara uçakla yapılacak bir saldırı, reaktör kabına zarar vererek, yüksek oranda radyoaktivitenin çevreye yayılmasına yol açabilmektedir. Nükleer santrallarda olası saldırılara karşı gerek fiziksel koruma gerekse güvenlik sistemleri bağlamında ileri düzeyde güvenlik önlemleri alınmış olmasına rağmen, 11 Eylül saldırıları sonrasında değişen tehdit algılamalarıyla birlikte -başta uçak çarpmalarına karşı olmak üzere- nükleer santrallarda tasarım temelli ilave güvenlik önlemleri de arttırılmıştır. Terör örgütlerinin nükleer silah hedeflerine ulaşmak için diğer bir ilgi odağı da araştırma reaktörleridir. Bugün dünyada 56 ülkede toplam 230 araştırma reaktörü işletme halindedir (http://www.world-nuclear.org). Teröristlerin bu tür reaktörlere ilgi duyması üç nedenle açıklanabilir: (1) Bu reaktörlerde genel olarak yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum kullanılmaktadır. Bunların yardımıyla patlayıcı madde içeren silahlar 100 Gerçeker üretilebilir. (2) Bu reaktörler, aralarında teröristlerin de olabileceği geniş bir kitleye ve bilim adamlarına açıktır. Bu nedenle terörist örgütler için erişim kolaylığı sağlamaktadır. (3) Radyoaktif izotop içeren reaktörlere yönelik yapılan saldırılar “kirli bomba” etkisi yaratarak çevrenin kirlenmesine de yol açabilmektedir. Nükleer atıkların elde edilmesi, teröristleri nükleer silah üretiminde kullanılan nükleer maddelere yani yüksek zenginleştirilmiş uranyum ve plütonyuma götürebilecek bir diğer yoldur. Nükleer madde ya da kullanılmış yakıtların taşınması sırasında teröristlerce yapılacak bir sabotaj da nükleer terörizm tehdidinin farklı bir boyutunu oluşturmaktadır. Radyoaktif maddelerin yasa dışı yollarla elde edilmesi ve patlatılması-Kirli Bomba Tehdidi Tehdit piramidinin en altında ise kirli bomba tehlikesi yer almaktadır. Kirli bombalar, nükleer bir patlamaya yol açmadan, radyoaktif maddeyi etrafa yayarak radyolojik serpintiye ve kirliliğe yol açan mekanizmalardır. Bu bombalar, sezyumla birlikte bir evrak çantasının içine paketlenmiş dinamitten, kobalt içine sarılmış içinde gübre bulunan kamyon bombasına kadar değişik biçimler alabilmektedir (Allison, 2004:58). Tıp, sanayi, kontrol ve ölçü aparatlarında geniş bir şekilde kullanılan radyoaktif kaynakların kontrollerinin etkin yapılmaması, bu maddelerin terörist örgütlerin eline geçmesi olasılığını arttırmaktadır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Kaçakçılık Veritabanına (International Atomic Energy Authotity Illicit Trafficcing Database, UAEA ITDB) verilerine göre, nükleer ve radyoaktif maddelerin yasa dışı hareketine ilişkin olarak, 1993-2009 döneminde 1773 vaka yaşanmıştır (http://www-ns.iaea.org/security/itdb.asp). Bu olayların büyük bir çoğunluğu radyoaktif maddelerin yasa dışı elde edilmesi, satışı, hareketi, çalınması ve kayıplarına ilişkindir. Söz konusu 1773 olayın dağılımı, yetkilendirilmemiş erişim ve ilgili suçlar (351 olay), çalıntı ve kayıplar (500 olay), diğer yetkilendirilmemiş faaliyetler ve olaylar (870 olay) ile olay sınıfını belirlemeye yönelik yeterince verisi olmayan olaylar (69 olay) şeklindedir (http://www-ns.iaea.org/security/itdb.asp). Radyolojik silahların, özellikle sezyum-137, iridyum-192 ya da kobalt-60 gibi radyoaktif maddelerin, insanlar üzerinde öldürücü ve yaralayıcı etkileri olabilmektedir. İnsanları kitlesel olarak öldürme kapasitesine sahip olmasa da bir radyolojik silah, kendisi ile temas eden kişilere zarar vermenin yanı sıra önemli tesis ve altyapıları, koruyucu kıyafetler giymeden girilemez ve kullanılmaz hale getirmekte; bu bağlamda, Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 101 oldukça büyük ekonomik ve ticari zararlara yol açmaktadır (Garnor, 1998). Günümüze kadar bir radyasyon bombası saldırısı gerçekleşmemiştir; ancak Eylül 1987’deki bir olay, potansiyel sonuçların ortaya konulması için yeterli olmuştur. Brezilya şehri Goiania’da 9 gram sezyum-137 içeren bir tıbbi cihaz terkedilmiş bir kanser kliniğinden çalınmıştır. Sezyumu kaplayan koruyucu kapsülü delinen cihaz, bir hurdacıya satılmıştır. Bu radyoaktif madde ile 249 kişi kirlenmiş; 28 kişi radyasyon yanıkları için tedavi altına alınırken, 5 kişi de hayatını kaybetmiştir. 3511 m³ hacmindeki radyoaktif atık toplatılmış ve geçici bir denetleme bölgesine taşınmıştır (Allison, 2004:78). Nükleer Terörizmle Mücadelede Uluslararası Düzenlemeler Terörizmle ilgili ilk anlaşmanın yapıldığı 1937 yılından bugüne kadar, uluslararası kabul görmüş bir terörizm tanıma ulaşılamamış olduğundan, terörü değerlendiren genel bir anlaşma yapılamamış ve spesifik terör eylemlerini konu alan anlaşmalarla yetinilmiştir (Saraçlı, 2007:1066). Nükleer terörizmin suç hukukunda yerini bulması ve teröristlerin cezalandırılması için uluslararası yasal çerçeve oluşturulmuştur. Anılan yasal çerçeve, andlaşmalar, sözleşmeler, UAEA standartları ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararlarından oluşmaktadır. Bunlara ek olarak, nükleer maddelerin emniyetini temin etmek ve nükleer silahların yasa dışı hareketi ile mücadele etmek amacıyla başta ABD olmak üzere, bazı devletlerin öncülüğünde uluslararası platformda, ikili ve çok taraflı girişimler başlatılmıştır. Bunlar arasında en önemlileri, Tehditin Azaltılması Ortak Girişimi (Cooperative Threat Reduction Initiative, CTR), Küresel Tehdit Azaltılması Girişimi (The Global Threat Reduction Initiative, GTRI) (2), Yayılma Emniyeti Girişimi (The Proliferation Security Initiative, PSI) (3) ve Nükleer Terörizmle Savaşta Küresel Girişim (The Global Initiative to Combat Acts of Nuclear Terrorism)’dir (4). Bu programlar, ABD’nin nükleer terörizme karşı “çok katmanlı savunma” stratejisinin bir parçası olup, nükleer terörizmle ulusal ve uluslararası düzeyde savaşmayı hedeflemektedir. Bu makalede, nükleer terörizmle mücadelede kilometre taşlarını oluşturan, aşağıdaki anlaşma ve BMGK kararları mevcut nükleer terörizm tehdidi bağlamında değerlendirilecek; bu tehdidin azaltılmasına nihayetinde sonlandırılmasına- yönelik olarak söz konusu çerçevede yapılabilecek olası düzenlemeler tartışılacaktır: - Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Andlaşması (Treaty Gerçeker 102 on the Non-Proliferation of Nuclear Weapons, NPT), - Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunması Sözleşmesi (Convention on the Physical Protection of Nuclear Material, CPPNM), - Nükleer Terörizm Eylemlerinin Önlenmesi Sözleşmesi (International Convention on the Suppression of Acts of Nuclear Terrorism, CNT), - BMGK’nin 1373 (2001) ve 1540 (2004) sayılı kararları. Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Andlaşması (NPT) 1970 yılında yürürlüğe giren NPT, nükleer silahsızlanma ve nükleer terörizm konusunda oluşturulan uluslararası hukuk çerçevesinin temelini oluşturmaktadır. Mart 2012 itibariyle NPT'ye taraf ülke sayısı 190’dır (http://www.iaea.org). Hindistan, Pakistan ve İsrail Andlaşmaya taraf olmamışlardır. Andlaşmanın 10. Maddesine göre taraf devletler, ulusal egemenliğini uygulayarak, Andlaşmanın konusuna giren olağanüstü olayların ülkesinin yüksek çıkarlarını tehlikeye düşürdüğüne karar verirse, Andlaşmadan çekilme hakkına sahiptir. Kuzey Kore’nin 10 Ocak 2003’te NPT’den çekilmesi bu durumun bir örneğini oluşturmaktadır. Andlaşma, devletleri nükleer silahlara resmi olarak sahip olanlar ve olmayanlar olmak üzere iki gruba ayırmaktadır. Andlaşma hükümlerine göre (Madde-9, 3. fıkra) 1 Ocak 1967 tarihinden önce nükleer bir silah ya da diğer patlayıcı araç yapıp kullanmış olan Devletler, uluslararası hukuk nezdinde yasal olarak "Nükleer Silaha Sahip Devlet" olarak tanımlanmıştır. Diğer ülkeler ise "Nükleer Silaha Sahip Olmayan Devlet" olarak tanımlanmıştır (5). Andlaşmaya göre, Nükleer Silah Sahibi Devletler, ABD, Rusya Federasyonu, Çin, İngiltere ve Fransa’dır. Andlaşmanın 1. maddesi uyarınca, nükleer silah sahibi her taraf devlet, nükleer silahları veya diğer patlayıcı nükleer araçları ya da bu gibi silahların veya diğer patlayıcı araçların kontrolünü, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak, kime olursa olsun, devretmemeyi ve nükleer silah sahibi olmayan herhangi bir Devlete, nükleer silahları veya diğer nükleer patlayıcı araçların kontrolünü elde etmesi için herhangi bir şekilde yardım, özendirme veya isteklendirmede bulunmamayı taahhüt etmektedir. Andlaşmanın 2. maddesine göre, nükleer silaha sahip olmayan her taraf Devlet, nükleer silahları veya diğer nükleer patlayıcı araçları yahut bu silahların veya patlayıcı araçların kontrolünü, kimden olursa olsun, doğrudan doğruya veya dolaylı şekilde devralmamayı; nükleer silahları veya diğer patlayıcı nükleer araçları yapmamayı veya başka şekilde elde Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 103 etmemeyi ve bu silahların veya patlayıcı araçların yapımı için herhangi bir yardım aramamayı veya almamayı taahhüt etmektedir. Nükleer silahsızlanmaya ilişkin hususlar ise Andlaşmanın 6. maddesinde yer almakta olup, bu madde gereğince, Andlaşmaya taraf devletlerin her biri, nükleer silah yarışının yakın tarihte durdurulması ve nükleer silahsızlanmaya ilişkin etkili önlemler ile sıkı ve etkili uluslararası denetim altında genel ve tam silahsızlanmaya ilişkin bir anlaşma akdi için görüşmeleri iyi niyetle yürütmeyi üstlenmektedir. Nükleer terörizmle ilgili olarak NPT’nin en önemli fonksiyonu, UAEA eliyle, nükleer güç santrallarının güvence denetimlerine ilişkin kuralları ve bu tesislerin emniyetine ilişkin standartları ortaya koymasıdır. UAEA denetimleri ülkelerin sahip oldukları nükleer maddelerin barışçıl amaçlar dışındaki kullanımını gözetleyen ve caydıran önemli araçlardır. Bu husus, Andlaşmanın 3. maddesi ile hüküm altına alınmıştır. Bu madde ile NPT Andlaşmasına taraf nükleer silah sahibi olmayan devletler, sahip oldukları tüm nükleer maddelere ilişkin UAEA güvence denetimi uygulamalarını kabul etmek durumundadır. Bu tür kapsamlı güvence denetimi anlaşmaları nükleer silah sahibi olmayan ülkelerin nükleer silah yapmama taahhüdünü sağlamayı amaçlamaktadır. Ayrıca, buna zorunlu kılınmamakla birlikte, nükleer silah sahibi ülkeler de, sivil nükleer faaliyetlerinin bir kısmının veya tümünün UAEA tarafından doğrulanmasına izin veren güvence denetimi anlaşmaları (gönüllü teklif) yapmışlardır. UAEA güvence denetimleri, tesis veya ilgili nükleer madde tedarikçilerinin talepleri doğrultusunda, sadece belirlenen tesislere ilişkin olarak NPT Antlaşmasını imzalamayan ülkelere (İsrail, Hindistan ve Pakistan) de uygulanmaktadır. Olası bildirilmemiş nükleer faaliyetleri tespit kabiliyetini geliştirmeye yönelik önlemleri içeren ilave güvence denetimleri protokolü 1997 yılında kabul edilmiştir. Güvence denetimlerinin esası, nükleer madde, tesis ve faaliyetlere sahip bir ülkenin bunlara dair bildirimde bulunması ve UAEA denetim veya erişimi ile bu bilginin doğrulanmasıdır. UAEA denetim faaliyetleri nükleer tesis tasarımlarının bildirildiği gibi olup olmadığının doğrulanması, işletme kayıtlarının incelenmesi, nükleer maddelerin örneklenmesi ve ölçümü, maddelere dair bilgilerin korunmasına yönelik gözetim ekipmanları ile mühürleme araçlarının kullanımı gibi unsurları kapsayabilmektedir. Ek güvence denetim protokolü, ülkelerin nükleer faaliyetlerine (nükleer madde içermeyen ve çift kullanım faaliyetlerini kapsayacak kadar) ilişkin daha kapsamlı bilgiler vermesini ve UAEA’nın ilgili tüm yerlere habersiz olarak ya da davete dayanarak erişimine izin vermesini gerektirmektedir 104 Gerçeker (http://www.iaea.org). Bazı anahtar teknolojiler ve maddeler -NPT’ye tamamlayıcı olacak şekilde- çok katı uluslararası ihracat denetimlerine tabidir. Nükleer Tedarikçiler Grubu (Nuclear Suppliers Group, NSG), anahtar teknolojiler ve maddelerin transferini düzenleyen bir dizi nükleer tedarikçi kılavuzlarına sahiptir (http://www.nuclearsuppliersgroup.org). Nükleer Transferler Kılavuzu, ihracat tetikleme listesinde tanımlanan nükleer madde, ekipman, teknoloji, bileşen ve tesislerin transferi ile ilgilidir. NSG üyeleri, tetkik listesinde tanımlanan kalemleri UAEA ile kapsamlı güvence denetimleri anlaşması bulunmayan ve nükleer silah sahibi olmayan ülkelere transfer etmeyeceklerini kabul etmiştir. Ayrıca NSG’nin, yüksek hızlı bilgisayarlar gibi nükleer alanlardaki kullanımla birlikte nükleer dışı kullanım özelliğine sahip teknolojilerin transferine dair kılavuzları da bulunmaktadır. Benzer şekilde, NPT’ye taraf ülkelerin çoğu, Füze Teknolojileri Denetim Rejimi yoluyla nükleer silah fırlatabilecek füze teknolojilerinin denetiminde de işbirliği yapmaktadır. Örneğin G-8, yasadışı ticaret programı ile -UAEA’nın tamamlayıcı faaliyetleri olarak- nükleer madde kaçakçılığının engellenmesine yönelik çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Ayrıca birçok ülke şüpheli yasa dışı nükleer madde ve teknoloji ticareti konusundaki bilgileri paylaşmakta ve yaptırımlar uygulayabilmektedir. Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunmasına İlişkin Sözleşme (CPPNM) NPT’nin bir uzantısı sayılabilecek olan Sözleşme, 23 Ağustos 1980’de New York ve Viyana’da imzaya açılıp 8 Şubat 1987’de yürürlüğe girmiştir (http://www.un.org). Nükleer madde ve tesislerin fiziksel emniyetinin sağlanmasına yönelik hususları güçlendirmek maksadıyla, Sözleşme 2005 yılında tadil edilmiştir. Ancak bu sözleşmeye yapılan tadilatın yürürlüğe girmesi için taraf devletlerin 2/3’si tarafından onaylanması gerekmektedir. Haziran 2012 tarihi itibariyle gereken sayının yarısından daha az devlet tarafından onaylanmış olması nedeniyle, tadil edilen Sözleşme henüz yürürlüğe girmemiştir. Sözleşme, nükleer maddelerin, barışçıl amaçlar dışında kullanılmak amacıyla kanun dışı yollarla elde edilmesini önlemeye yönelik olarak, nükleer maddelerin kullanımı, taşınması veya depolanması sırasında ülkelerin alacakları fiziksel koruma önlemlerinin esaslarını düzenlemektedir. Sözleşme, nükleer maddelerin ülke sınırları içerisinden transit geçişi ile gemi veya uçaklara yüklenmesi sırasında belirlenmiş fiziksel koruma tedbirlerinin alınmasını zorunlu kılmaktadır. Sözleşmenin 7. maddesi gereğince kasti olarak işlenen: Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 105 a) Nükleer maddenin herhangi bir kişinin sağlığının ciddi bir biçimde bozulmasına, ölümüne ya da mala karşı önemli bir zarar vukuuna yol açan veya bunlara yol açabilecek biçimde kanuni bir yetkiye dayanmaksızın elde edilmesini, bulundurulmasını, kullanılmasını, transferini, değiştirilmesini, atılmasını veya saçılmasını oluşturan bir fiil; b) Nükleer maddenin çalınması ve gaspı; c) Nükleer maddenin zimmete geçirilmesi veya hile ile elde edilmesi; d) Tehdit, kuvvet kullanma veya diğer herhangi bir zorlama yoluyla nükleer madde talebini meydana getiren bir fiil; e) (i) herhangi bir kişinin ölümüne veya sağlığının ciddi bir biçimde bozulmasına veya mala karşı önemli bir zarara yol açmak için nükleer maddenin kullanılacağına veya; (ii) Bir gerçek veya tüzel kişiyi, milletler arası kuruluşu veya Devleti herhangi bir fiilde bulunmaya ya da bu fiilden kaçınmaya zorlamak için (b) fıkrasında belirtilen suçlardan birinin işleneceğine dair tehdit; f) (a), (b) veya (c) fıkralarında belirtilen suçlardan herhangi birinin işlenmesine teşebbüs ile, g) (a) dan (f)'ye kadar olan fıkralarda belirtilen suçlardan herhangi birine katılmayı meydana getiren fiil, her Taraf Devletçe millî mevzuatına cezayı gerektiren bir suç olarak dâhil edilecek ve her Taraf Devlet, vahim mahiyetlerini göz önünde bulundurarak, bu maddede belirtilen suçları uygun cezalarla müeyyide altına alacaktır (6). Sözleşme sadece barışçıl amaçlarla kullanılan nükleer maddeleri kapsamaktadır. Silahlanma açısından nükleer karaborsada en önemli kaynak olan ve bu bağlamda öncelikli tehdit oluşturan askerî envanterdeki nükleer maddeleri kapsamamaktadır. Sözleşmedeki bu eksiklik, Nükleer Terörizm Eylemlerinin Önlenmesi Sözleşmesi ile giderilmiştir. Nükleer Terörizm Eylemlerinin Önlenmesi Sözleşmesi (CNT) NPT ve CPPNM’deki yetersizlikler, uluslararası camiayı nükleer terörizmle ilgili yeni yasal enstrümanların geliştirilmesi çalışmalarına itmiştir. Bu kapsamda, mevcut uluslararası yasal düzenlemelerin yanı sıra nükleer terörizmi özel olarak konu alan yeni bir sözleşme oluşturulmuştur. 2005 yılında yürürlüğe giren bu Sözleşme, taraf devletlerde radyoaktif madde ve nükleer araçların dâhil olduğu terörist eylemlerin önlenmesine, faillerinin kovuşturulmasına, cezalandırılmasına ve bu kişilerin iade Gerçeker 106 edilmesine imkân tanımakta; taraf devletler arttırılmasını amaçlamaktadır (http://www.un.org). arasında işbirliğinin Sözleşmenin Giriş bölümünde, dünya çapında terörist eylemlerin tırmanışa geçtiğine ve nükleer terörizmin ağır sonuçlara yol açabileceğine dikkat çekilmekte; bu durumun uluslararası barış ve güvenliğe tehdit oluşturabileceği vurgulanmaktadır. Hâlihazırda var olan uluslararası hukuk kurallarının, nükleer saldırıları “yeterli” bir şekilde düzenlemekten yoksun olduğu ifade edilmektedir (7). Sözleşme kapsamına sadece bireyler girmekte olup, devlet ve örgütlerin faaliyetleri bu Sözleşme kapsamı dışındadır. Madde-4’te “silahlı bir çatışmada silahlı kuvvetlerin faaliyetlerinin” ve “bir devletin askerî kuvvetlerince resmî görevlerin ifası sırasında gerçekleştirilen faaliyetlerinin” kapsam dışı olduğu belirtilmektedir. Sözleşme, “silahlı kuvvetler” ve “askerî kuvvetler” ayırımı yaparak ikincisinin silahlı kuvvetlerin yanında, bunları desteklemek için çalışan kişileri kapsadığını belirtmektedir (Madde-1, 6. fıkra). Sözleşme, devletler tarafından nükleer silahların kullanılmasının veya kullanılması tehdidinde bulunulmasının hukuksallığı konusu ile ilgili değildir (Madde-4, 4. fıkra). Sözleşmenin 2. maddesi, ölüme, ciddi bedeni hasara, çevreye ya da mülke zarara yol açmak kastıyla radyoaktif maddeleri kullanan ve bunlara sahip olan kişileri suçlu saymaktadır. Bu amaçlarla radyoaktif maddeleri salmak için nükleer tesisleri kullanmak ya da onlara zarar vermek de bu kapsamdadır (Madde-2, 1. fıkra). Ayrıca, tehdit, teşebbüs, iştirak, idare ve katkı da suç kabul edilmiştir (Madde-2, 2. fıkra). Taraf devletler, ulusal yasalarında bu suçlara ilişkin gerekli düzenlemeleri yapmakla yükümlüdürler (Madde 5). Bunlara ek olarak Madde-15 uyarınca, anılan suçlar siyasi suçlar kapsamında yer almayacaktır. Sayılan suçların işlenmesinden sonra radyoaktif madde, araç ya da nükleer tesislerin kontrolünü ele geçiren devlet, bunları zararsız kılmak üzere gerekli önlemleri almakla ve UAEA güvenli koruma kuralları uyarınca emniyeti sağlamakla yükümlüdür (Madde-18, 1. fıkra). Ancak “gerekli önlemler”in tanımının yapılmamış olması, bu Sözleşmenin önemli eksikliklerinden biri olarak değerlendirilmektedir. Sözleşme sadece bireyleri kapsamaktadır (Madde-2, 1. fıkra). Bu Sözleşmede terör örgütlerinin de içinde bulunduğu devlet-dışı aktörlerin kapsam dışında bırakılması, Sözleşmenin en önemli eksikliği olarak addedilmektedir. Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 107 Nükleer Terörizm Konusunda Alınan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararları 1373 (2001) Nolu Karar BM Şartı’nın VII. Bölümü uyarınca 2001’de kabul edilen, bu nedenle bağlayıcılığı olan, eylem ve işlem gerektiren hususlar içeren ve terörizm ile organize suçlar arasındaki bağlantıyı da vurgulayan 1373 sayılı karar, terörizmin mali kaynaklarının kurutulmasına, terör eylemlerinin hazırlık aşaması da dâhil olmak üzere her düzeyde önlenmesine, üye ülkelerin terörizmle mücadele için aralarında yoğun bir iş birliği gerçekleştirmelerine, terörist eylemlerde bulunanların ağır cezayı gerektiren suçlu olarak yargılanmalarına, teröristlere mülteci statüsü tanınmamasına, BM üyesi ülkelerin terörizmle mücadele için uluslararası iş birliğini öngören tüm sözleşmelere süratle katılmaları dileğine ilişkin hususları içermektedir (http://www.un.org). Karar, tüm devletlere terörizmle bağlantılı kişi ve kuruluşlara aktif veya pasif destek verilmesinden kaçınma, teröristlere ve terör örgütlerine, doğrudan veya dolaylı olarak mali kaynak yaratılmasını engelleme, terörle bağlantılı kişi ve kuruluşlarla doğrudan veya dolaylı olarak ilgisi bulunanların mal varlıklarını dondurma yükümlülüğü getirmektedir (Kaya, 2005:152). 1373 sayılı karar, sadece BM üyesi devletleri değil, tüm devletleri bağlayıcı niteliktedir. Karar ayrıca, bütün devletlerin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne bağlı olarak kurulan “Terörle Mücadele Komitesi”ne kararın uygulanması konusunda rapor verme yükümlülüğü getirmiştir. 1540 (2004) No’lu Karar 28 Nisan 2004’te Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen 1540 sayılı karar, belirli devleti hedef almaksızın genel kurallar getirmesi açısından Konsey’in VII. Bölüm çerçevesinde kabul ettiği diğer kararlardan farklılık arz etmektedir (Keskin, 2005:176). Üye devletleri bağlayıcı önlemler içeren 1540 sayılı kararın esas konusu, nükleer, kimyasal veya biyolojik silahların devlet dışı aktörlerin eline geçmesinin yaratacağı tehdit ve bunun önlenmesine yönelik tedbirlerdir (http://www.un.org). Söz konusu kararda, zaman sınırlaması getirilmemiştir. Karar, devlet-dışı aktörlerin özellikle de teröristlerin bu silahlara erişimi başta olmak üzere, sözü geçen silahların taşınmasının, kullanılmasının engellenmesi yönünde devletlere yükümlülükler getirmektedir. Kararda devlet-dışı aktör, bir devletin yasal yetkisi altında faaliyet göstermeyen birey veya oluşum olarak tanımlanmıştır. Terör örgütleri, suç örgütleri, ulusal kurtuluş hareketleri, bağımsızlık hareketleri, 108 Gerçeker ayrılıkçı örgütler, devlet içinde olmakla birlikte o devletin yasal yetkisini aşan şekilde faaliyet gösteren oluşumlar ile bunların yönetici ve üyeleri bu kategoriye girmektedir. Bunun dışında füzeler, roketler gibi nükleer, kimyasal ve biyolojik silahları ulaştıran araçlar ve bu silahların tasarımı, geliştirilmesi, üretimi ve kullanımında ve bir yerden bir yere ulaştırılmasında kullanılan materyaller, araç-gereçler de “ilgili materyaller” olarak karar metninde tanımlanmıştır (Steyn, 2005:85-91). Karara göre tüm devletler, nükleer, kimyasal ve biyolojik silahları veya bunların ulaştırılması için gereken araçları geliştirme, edinme, üretme, sahip olma, nakletme, transfer etme veya kullanmaya teşebbüs eden devletdışı aktörlere her çeşit yardımı sağlamaktan kaçınacaklardır. Bu hususlara ilişkin olarak etkin yasaklayıcı hukuki düzenlemeleri yapmak ve uygulamak da devletlerin yükümlülüğündedir (Kaya, 2005:116). Ayrıca devletler, ilgili materyaller hususu da dâhil olmak üzere, nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlarla bunların ulaştırılması için gereken araçların yayılmasının engellenmesi için gerektiğinde uluslararası iş birliğine de başvurarak, uluslararası hukuka uygun olarak ve ulusal mevzuat çerçevesinde, ülkeleri içinde etkili fiziki önlemler geliştirilmesi ve uygulanması; yasa dışı silah trafiğini ele alan sınır kontrolleri ve polis gücü geliştirilmesi; ulusal ihracat ve transit geçiş kontrollerinin uygulanması konularında da yükümlü kılınmıştır (Çaycı, 2006: 66-69). 1540 sayılı karar, devletlere nükleer silahların yayılmasına karşı gereken kapasiteyi geliştirme olanağı vermiştir. Ancak, ne ABD ne de uluslararası toplum, bu kararı çok yönlü bir direktif olmaktan çıkarıp yayılmaya karşı etkili bir araç hâline getirememiştir. Bu karar, nükleer silahların yayılmasına karşı alınan önlemlerle ilgili küresel bir alt sınır belirlemiş ve bütün devletleri bu önlemleri uygulamakla görevlendirip; devletlere, nükleer maddelerin arzı ile ilgili önlemler alma şartını getirmiştir. Karar, her ne kadar yardım verme ve isteme sorumluluğunu devletlere yüklüyorsa da BM, üye devletlerin nükleer, kimyasal ya da biyolojik silah gibi kitle imha silahlarının geliştirilmesi, üretilmesi, temin edilmesi, kullanılması ya da transferi gibi faaliyetlere destek vermelerini önleme amacıyla ve üye devletler tarafından verilecek raporlar için, bir haberleşme merkezi görevi yapacak bir izleme komitesi de kurmuştur. BM’den destek alan 1540 Komitesinde dışarıdan sekiz uzman da görev yapmaktadır. (Kaya, 2006:118). 1540 Komitesinin çalışması, son olarak 2008 yılında 1810 sayılı BMGK kararı ile 3 yıl süreyle daha uzatılmıştır. Karar, devletlere “uygun etkin” emniyet standartlarının sağlanmasını Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 109 zorunlu kılarken; etkili uygun standartların ne olduğunu açık bir şekilde tanımlamamıştır. Bu nedenle, 2004 yılından 2008 yılına kadar olan 4 yıllık süre zarfında 137 ülke kararda yer alan hususlara ilişkin uygulamadaki ilerlemeleri raporlamış olsalar da, 1540 sayılı kararın, nükleer terörizmle mücadelede kısmen başarılı olabildiğini söylemek mümkündür (Joyner, 2009). Nükleer Terörizmle Mücadelede Uluslararası Yasal Çerçevenin Güçlendirilmesine Yönelik Değerlendirmeler Nükleer terörizmle mücadelede, uluslararası yasal çerçeve oluşturulmasına; ulusal ve uluslararası girişimlerle önemli ölçüde başarılar elde edilmesine rağmen, mevcut tehditler bağlamında bu düzenlemeleri güçlendirmeye yönelik adımların atılması gerektiği değerlendirilmektedir. Nükleer terörizmin önlenmesine yönelik mevcut yasal çerçevenin değişen koşullara göre gözden geçirilmesi çok büyük önem taşımaktadır. Mevcut yasal çerçeve ile ilgili en büyük problem, çerçeveyi oluşturan enstrümanlara uyulmaması ve normların uygulanması ile ilgilidir. Mevcut yasal çerçeveyi güçlendirmeye yönelik atılacak adımlarda temel hedef nükleer silah, nükleer ve radyoaktif maddelerin devlet-dışı aktörlerin eline geçmesinin önlenmesidir. Bu bağlamda düzenlemeler öncelikle, devletlerin sahip olduğu nükleer madde ve nükleer silahların emniyetinin sağlanması üzerine odaklanmalıdır. İkinci olarak; nükleer maddelerin yasa dışı hareketini önlemeye yönelik yasal düzenlemelerde, uyum ve yaptırım konusunda güçlendirici hususlara yer verilmelidir. Üçüncü olarak, silahlanma önlenmeli ve nükleer silah sahibi devletlerin silahlarından arındırılması kuvvetle teşvik edilmelidir. Bu hususların hayata geçirilmesi, uygulamaların sadece UAEA eliyle izlenmesi ve denetlenmesi ile gerçekleştirilemeyecektir. Bu noktada anahtar husus, UAEA’nın uygulamalarının yanı sıra, devletlerin nükleer terörizmi önlemeye yönelik hususları ulusal güvenlik politikalarının bir parçası hâline getirmeleri ve taraf oldukları uluslararası düzenlemelerle birlikte bu politikaların etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamalarıdır. Söz konusu yasal çerçevenin güçlendirilmesine yönelik olarak, bu değerlendirmeler ışığında geliştirilen öneriler aşağıda açıklanmaktadır. 1. Nükleer tesis ve maddelerin emniyeti ile ilgili mevcut yasal standartlar netleştirilmeli ve devletlerin nükleer tesislerin ve maddelerin emniyetini sağlaması zorunlu hâle getirilmelidir. Devletlerin bu hususlardaki kayıtsızlık ve uyumsuzlukları göz ardı edilmemelidir. Gerçeker 110 Nükleer silahların ve maddelerin emniyetinin sağlanması konusunda BMGK kararları devletleri bağlayıcı nitelikli standartları içerecek şekilde revize edilmelidir (Curtis, 2008). Nükleer madde ve silahların emniyetine yönelik olarak 1540 sayılı kararda yer alan “devletler uygun ve etkili standartları sağlayacaklardır” ifadesi, devletlerin bunu nasıl sağlayacakları ya da konuyla ilgili standartları ve referans noktalarını açık bir şekilde belirtmemesi açısından kararda önemli bir boşluğa işaret etmektedir. UAEA’nın konuyla ilgili tavsiyelerinin devletler üzerinde bağlayıcı nitelikte değildir. Mevcut yasal çerçevenin önemli bir boyutunu oluşturan UAEA tavsiyeleri de daha net ve devletler üzerinde daha bağlayıcı nitelikte düzenlenmelidir (Bunn, 2008:96-100). Mevcut düzenlemelere ek olarak, UAEA standartları belli bazı tehditleri konu alacak şekilde ve kabiliyet oluşturmak üzere düzenlenmelidir. Örneğin, nükleer madde depolama tesislerinde silahlı güvenlik görevlileri bulundurulması, tesisin ve tesis personelinin sürekli izlenmesi gibi hususlar zorunlu hâle getirilmelidir. 1540 sayılı kararda yer alan “uygun ve etkili standartlar” ifadesi bahsi geçen şekilde düzenlenirse, Güvenlik Konseyinin, bu hususları bir kararla –UAEA eliyle uygulanmak üzere- nükleer devletler için bağlayıcı hale getirebileceği değerlendirilmektedir. Nükleer maddelerin barışçıl amaçlarla kullanılması konusunda katı emniyet standartlarını getiren -2005 yılında tadil edilen- CPPNM’in devletlerce ivedilikle onaylanmasının ve yürürlüğe girmesinin sağlanması nükleer maddelerin emniyetinin geliştirilmesi adına atılacak bir diğer önemli adımdır (Boureston, 2010). Nitekim, Sözleşmenin yürürlüğe girmesi için üye devletlerin 2/3’ü tarafından onaylanması gerekmektedir. Bu rakama ulaşılamamış olunması nedeniyle, Mart 2012 tarihi itibarıyla tadil edilen Sözleşme henüz yürürlükte değildir. 2. NPT, edilmelidir. devlet-dışı aktörleri de kapsayacak şekilde tadil NPT, nükleer silahların, nükleer maddelerin ve nükleer uzmanlığın yayılmasının kontrolü konusundaki en kapsamlı, en geniş çaplı ve en etkili düzenlemedir. Bu nedenle, nükleer terörizm konusunda NPT’de yapılacak tadiller nükleer terörizmle mücadelede büyük önem arz etmektedir. NPT’ye taraf 5 nükleer silah sahibi devlet, diğer nükleer silah sahibi devletlere nükleer silah ihracatı yapmayacaklarını ve Anlaşmaya taraf nükleer silah sahibi olmayan devletlere de nükleer araç geliştirilmesi konusunda yardımcı olmayacaklarını taahhüt etmişlerdir (Madde-1). Nükleer silah sahibi olmayan devletler de nükleer silah geliştirmeyeceklerini (Madde-2) ve nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanımına ilişkin olarak UAEA ile iş Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 111 birliğine gideceklerinin taahhüdünü vermişlerdir (Madde-3). Bu maddelerden de anlaşılacağı üzere, NPT sadece devletleri kapsamakta; devlet-dışı aktörleri Andlaşma dışında bırakmaktadır. Andlaşmanın tadili Madde-8’de hükme bağlanmıştır (8). Bu madde uyarınca Andlaşmada yapılacak bir tadil ile Andlaşmanın 1. ve 2. maddelerinin devlet-dışı aktörleri de kapsayacak şekilde genişletilmesi mümkün olup; bu kapsamda taraf devletlerin, nükleer silahlar, diğer patlayıcı nükleer araçlar ya da bu gibi silahlar veya diğer patlayıcı araçlara yönelik olarak devlet-dışı aktörlerle iş birliğine gitmeyecekleri dair husus hüküm altına alınabilecektir. Bu düzenleme, sadece nükleer alanda ortaya çıkabilecek bir karaborsa olgusunun uluslararası camia tarafından hoş görülemeyeceğine dair bir mesajı vermekle kalmayacak; aynı zamanda taraf devletlerde yaptırımcı programların oluşturulmasını sağlayacaktır. Bu hususlara ek olarak, mevcut deneyimler ışığında NPT ile ilgili en problematik alanın Andlaşmadan çekilme ile ilgili hususların yer aldığı 10. madde ile ilgili olduğunu söylemek mümkündür. NPT Andlaşmasının 10. maddesinde Andlaşmadan çekilme aşağıdaki şöyle hükme bağlanmıştır: “Taraflardan her biri, ulusal egemenliğini uygulayarak, Andlaşmanın konusuna giren olağanüstü olayların ülkesinin yüksek çıkarlarını tehlikeye düşürdüğüne karar verirse, Andlaşmadan çekilme hakkına sahip olacaktır. Bu durumda, çekilme kararı hakkında, üç ay önceden Andlaşmanın bütün taraflarına ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine bildirimde bulunacaklardır. Bu bildirim, taraf devletin yüksek çıkarlarını tehlikeye sokmuş saydığı olağanüstü olaylar hakkında bir açıklamayı içerecektir” (http://www.iaea.org). Andlaşmaya on yedi yıldır taraf olan Kuzey Kore’nin Ocak 2003’te Andlaşmadan çekildiğini bildirmesi ve bu bağlamda UAEA denetimleri dışında kalması; bunlara ek olarak devlet-dışı aktörlerin nükleer silahlanması konusunda bazı kaynakların Kuzey Kore’yi işaret etmesi, 10. maddede bahsi geçen hususları uluslararası camianın gündemine getirmiştir (Dao, 2003). Andlaşmanın feshi ve Andlaşmadan çekilme konusundaki hükümlerin, Andlaşmanın ihlali durumunda uygulanacak yaptırımları içerecek ve 10. Maddede bahsi geçen 3 ay süresinin daha fazla müzakereye imkân tanıyacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerektiği değerlendirilmektedir. 3. Açık denizlerde yasa dışı nükleer teknoloji ya da madde hareketi ve taşınması yasaklanmalıdır. Nükleer güçle çalışan yabancı gemiler ile radyoaktif maddeler veya 112 Gerçeker özü itibarıyla tehlikeli veya zararlı diğer maddeleri taşıyan gemiler, 1982 tarihli BM Deniz Hukuku Sözleşmesinin 23. maddesinde düzenlenmektedir (9). Bu maddeye göre, yabancı gemilerden nükleer güçle çalışanlar ile aynı şekil radyoaktif maddeleri veya özü itibarıyla tehlikeli veya zararlı diğer maddeleri taşıyanlar karasularından zararsız geçiş hakkını kullanırlarken bu gemiler için uluslararası anlaşmalarda öngörülen belgeleri bulundururlar ve özel tedbirleri alırlar. Anılan Sözleşmeye göre -bayrak sahibi devlet ile sahildar devlet arasında ikili anlaşma olması durumu haricinde- nükleer silahların taşındığına dair şüphe üzerine açık denizlerde yabancı gemilerin yasaklanması söz konusu değildir. Bu nedenlerle, uluslararası yasal çerçeve açık denizlerde nükleer silahların yasa dışı hareketinin yasaklanmasını sağlamak üzere tadil edilmelidir. BMGK’nın 687 (1991) ve 1172 (1998) sayılı kararlarında, kitle imha silahlarının uluslararası barış ve güvenliği tehdit ettiği vurgulanmıştır. Söz konusu kararlardan hareketle, açık denizlerde nükleer silahların yasa dışı hareketinin yasaklanmasına dair bir kararın BMGK eliyle alınması gerektiği değerlendirilmektedir. 4. Nükleer terörizmle mücadelede uluslararası yasal çerçevenin uygulanmasında UAEA’nın rolü güçlendirilmelidir. Uluslararası hukukta yukarıda bahsi geçen değişikliklerin yapılmasının yanı sıra, UAEA’nın Güvenlik Konseyi eliyle daha etkin bir şekilde yetkilendirilmesi nükleer terörizmle mücadelede yasal çerçevenin güçlendirilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Nükleer Terörizm Eylemlerinin Önlenmesi Sözleşmesinin yürürlüğe girmesinden sonra, nükleer terörizm eylemleri ve suçları ile ilgili hususlar uluslararası hukukta net bir şekilde tanımlanmıştır. 1540 sayılı karar ile birlikte bu Sözleşme, nükleer terörizmle savaşta gerekli yasal çerçeveyi oluşturmaktadır. Anılan kararın bağlayıcı niteliğine rağmen, bu normların yeterli bir şekilde uygulanması ile ilgili problemler mevcuttur. Bu noktada en pragmatik yaklaşım, 1540 sayılı karar hükümlerinin ve nükleer terörizmle mücadele kapsamındaki anlaşmalara konu nükleer maddelerle ilgili önlemlerin uygulanmasında UAEA’nın yetkilendirilmesidir. Nükleer tesislerin emniyetine ilişkin UAEA tavsiyeleri, üye devletler için bağlayıcı hale getirilmeli; güvence denetimleri ve emniyet standartlarına ilişkin daha etkin doğrulama rejimi oluşturulmalıdır. Bu rejim, daha kapsamlı denetimler, uzaktan tespit araçları ve uydu görüntüleme sistemlerini de içermelidir. 2009 yılında, nükleer silahların ve tesislerinin emniyetinin denetlenmesine ilişkin faaliyetler için UAEA, 400 milyon ABD Doları kadar bütçe ayırmıştır Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 113 (http://www.iaea.org). Üye devletlerden gönüllülük esasına göre konulan katkılarla oluşturulan bu bütçenin arttırılması nükleer terörizm tehdidinin azaltılmasında önem arz etmektedir. NPT’nin uygulanmasına yönelik olarak; Andlaşmanın ihlali durumunda –özellikle Güvenlik Konseyi’ne raporlama sürecindeUAEA’nın gücü genişletilmelidir. Mevcut durumda UAEA sadece, nükleer maddelerin barışçıl olmayan amaçlarla kullanımı durumunda BMGK’ya rapor vermektedir. Bu yetkinin nükleer terörizm tehdidini içerecek şekilde düzenlenmesi gerektiği; bu kapsamda, UAEA’nın zorlayıcı tedbir ihlal eden üye devletin UAEA Teknik İş Birliği Programı dışında bırakılması, devam eden nükleer yardımın askıya alınması, vb. uygulamasına yönelik yetkisinin güçlendirilmesinin önem arz ettiği değerlendirilmektedir. 5. Uluslararası Ceza Divanı (International Criminal Court, ICC), geniş çaplı nükleer terörizm suçlarını yargılamak üzere yetkilendirilmelidir. ICC’nin kurulmasına ilişkin çalışmaların son evresi 1995 yılında başlamış ve 1998 yılında Roma Statüsü’nün imzalanması ile sonuçlandırılmıştır (10). Statü’nün 5. maddesi uyarınca Divan, soykırım suçları, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları, saldırı suçları üzerinde – tamamlayıcı- yargı yetkisine sahiptir. Statüye 120 devlet taraftır. Nükleer terörizmin olası ulus ötesi, nesilleri etkileyebilecek korkunç etkileri dikkate alındığında, nükleer terörizmin insanlığa karşı suçlar kapsamında değerlendirilebileceği; bu kapsamda ICC’nin yargı yetkisinin nükleer terörizmi de kapsayacak genişletilmesinin önemli olduğu değerlendirilmektedir. Sonuç Terörizm, uluslararası barış, güvenlik ve istikrar ortamını en çok ve en güçlü şekilde tehdit eden konuların başında gelmektedir. Devletlerin hüküm sürdüğü, ulusal çıkarın ön planda tutulduğu, akılcı yaklaşımın standart kabul edildiği uluslararası ilişkiler ortamına etkin bir şekilde katılan devlet-dışı aktörler, gerek güçlü yapıları gerekse sahip oldukları veya olabilecekleri silah sistemleri ile tehdidin boyutlarını temelden etkilemişlerdir. Bugün gelinen noktada terörizmde esas korkulması gereken senaryoların başında, devlet-dışı aktörler olarak tanımlanan terör örgütleri veya teröristler eliyle gerçekleştirilmesi muhtemel nükleer terör saldırıları gelmektedir. Nükleer terörizm, terörist saldırıların en tehlikeli ve en çok zarar verebilecek şekli olup, birçok farklı türde ortaya çıkabilmektedir. Nükleer terörizmle mücadelede, uluslararası yasal çerçeve Gerçeker 114 oluşturulmasına; ulusal ve uluslararası girişimlerle önemli ölçüde başarılar elde edilmesine rağmen, bu düzenlemeleri güçlendirmeye yönelik adımların atılması gerektiği değerlendirilmektedir. Nitekim, nükleer araç yapımında kullanılan nükleer ve radyoaktif maddelerin yasa dışı hareketlerine ilişkin veriler, nükleer silah ve maddelerin emniyetine ilişkin soru işareti dolu raporlar, “küresel felaket: nükleer terörizm” tehdidini işaret etmektedir. Bu adımlarda temel hedef nükleer silah, nükleer ve radyoaktif maddelerin devlet-dışı aktörlerin eline geçmesinin önlenmesidir. Bu bağlamda düzenlemeler öncelikle, devletlerin sahip olduğu nükleer madde ve nükleer silahların emniyetinin sağlanması üzerine odaklanmalı; nükleer maddelerin yasadışı hareketini önlemeye yönelik yasal düzenlemelerde uyum ve yaptırım konusunda güçlendirici politikalar geliştirilmeli; nükleer silahların yayılması önlenmeli ve nükleer silah sahibi devletlerin silahlarından arındırılması kuvvetle teşvik edilmelidir. Bu adımların ivedilikle atması sadece bugün için değil, gelecek kuşaklar için de hayati önem taşımaktadır. Denilebilir ki, gerekli önlemler alınmadığı takdirde, Hiroşima ve Nagazaki’de yaşanılanlar bundan sonra yaşanabileceklerin yanında maalesef çok az kalabilecektir. Notlar (1) 7.8.1996 tarih ve 19199 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Nükleer Maddelerin Fiziksel Korunması Sözleşmesi’nin Birinci Maddesinde Nükleer Madde, Plütonyum-238 izotop konsantrasyonu % 80'ni aşmayan Plütonyum, Uranyum-233; Uranyum-233 veya uranyum-235 izotoplarınca zenginleştirilmiş Uranyum, cevher ve cevher artığının dışında, tabiatta bulunduğu şekilde izotop karışımlarını ihtiva eden Uranyum; yukarıdaki maddelerin bir veya daha fazlasını ihtiva eden herhangi bir nükleer madde olarak tanımlanmaktadır. (2) Daha ayrıntılı bilgi adresinden alınmıştır. için bkz. http://www.nnsa.energy.gov/gtri (3) Daha ayrıntılı bilgi için bkz. http://www.state.gov/t/isn/c10390.htm adresinden alınmıştır. (4) Daha ayrıntılı bilgi için bkz http://www.state.gov/t/isn/c18406.htm adresinden alınmıştır. (5) Andlaşma metni için bkz.http://www.iaea.org/Publications/ Documents/Treaties/npt.html adresinden alınmıştır. (6) Sözleşme metni için bkz.http://www.iaea.org/Publications/ Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 115 Documents/Conventions/cppnm.html adresinden alınmıştır. (7) Andlaşma metni için bkz. http://treaties.un.org adresinden alınmıştır. (8) NPT Andlaşmasının tadili, 8. Maddede şöyle şekilde hükme bağlanmıştır: “Taraf herhangi bir Devlet Andlaşmada değişiklikler yapılmasını önerebilir. Önerilen her hangi bir değişikliklik metni saklayıcı Hükümetlere sunulacak, bu Hükümetler de anılan Andlaşmanın bütün taraflarına yazıyla bildireceklerdir. Bunun üzerine, Andlaşmaya taraf devletlerden üçte biri veya daha fazlası istediği takdirde, saklayıcı hükümetler böyle bir değişikliği görüşmek üzere, Andlaşmaya taraf bütün devletlerin çağrılacağı bir konferans toplayacaklardır. Bu Andlaşmada yapılacak herhangi bir değişiklik, Andlaşmaya taraf olan bütün devletlerin oy çoğunluğu ile kabul edilmeli, bu çoğunlukta, Andlaşmaya taraf nükleer silah sahibi bütün devletlerin oylarıyla, değişiklik metninin taraflara bildirildiği tarihte Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının Guvernörler meclisi üyesi olan bütün diğer taraf devletlerin oyları da bulunmalıdır. Değişiklik, değişiklikle ilgili onay belgesini veren her taraf devlet için, Andlaşmaya taraf nükleer silahlara sahip bütün devletler ve değişiklik önerisinin bildirildiği tarihte Uluslararası Atom Enerjisi Ajansının Guvernörler Meclisi üyesi olan diğer bütün taraf devletler dâhil olmak üzere, bütün tarafların çoğunluğunun onay belgelerini vermeleri üzerine yürürlüğe girecektir. Bu tarihten sonra diğer herhangi bir taraf devlet bakımından değişiklik, devletin değişiklikle ilgili onay belgesini verdiği tarihten itibaren yürürlüğe girecektir. Bu Andlaşmanın yürürlüğe girmesinden beş yıl sonra, ön sözdeki amaçların ve Andlaşma hükümlerinin uygulama durumunu saptamak amacıyla Andlaşmanın işleyişini gözden geçirmek üzere İsviçre'nin Cenevre şehrinde Andlaşmaya taraf devletlerin katılacağı bir konferans toplanacaktır. Bundan sonra, beş yıllık aralarla Andlaşmaya taraf devletlerin çoğunluğu yine Andlaşmanın işleyişinin gözden geçirilmesi amacıyla, saklayıcı hükümetlere bir öneride bulunarak yeni konferanslar toplanmasını sağlayabilirler” (http://www.iaea.org). (9) Sözleşme metni için bkz.http://www.unicankara.org.tr/docpdf /denizhukuku.pdf (Erişim tarihi: 1 Haziran 2011). (10) Statü metni için bkz. http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari /pdf02/ belge_cezadivani_b1.pdf adresinden alınmıştır. Kaynakça Allison, G., Owen, C. (1996). Avoiding nuclear anarchy: Containing the threat of loose russian nuclear weapons and fissile material. Gerçeker 116 Cambridge: MIT Press. Allison, G. ve A. Myers, J. (2004). Nuclear terrorism: The ultimate preventable catastrophe. New York: Times Books. Anderson, R. (2008). Security engineering: A guide to building dependable distributed systems. Canada: Wiley Publishing. Başeren, S.H. (1994). Terörizm: Kavramsal bir değerlendirme ve mücadele. Avrasya Dosyası, 1(4), 163-173. Başeren, S.H. (2003). Terörizm ve uluslararası ilişkiler. Stratejik Araştırmalar Dergisi. 1, 51-58. Blair, B. (2001). What if the terrorists go nuclear? The police policy studies. 1 Nisan 2013’de http://www.cdi.org/terrorism/nuclear.cfm adresinden alınmıştır. Boureston, J. (2010). The IAEA and nuclear security: Trends and prospects. 12 Mayıs 2012’de http://www.stanleyfoundation.org/publications/ pab/Boureston_SemmelPAB1210.pdf adresinden alınmıştır. Bukharin, O., Potter, W. (1995). Patatoes were guarded beter. Bulletin of Atomic Scientists, 51(3), 46–50. Bunn, A. ve Bunn, G. (2001). Reducing the threat of nuclear theft and sabotage. Symposium on International Safeguards: Verification and Nuclear Material Security, 29 Ekim-2 Kasım, Viyana, Avusturya, volume IAEA-SM-367/4/08. Bunn, A., Wier, A. (2003). Anecdotes of ınsecurity, controlling nuclear warheads and materials: A report card and action plan. Amerika Birleşik Devletleri: Harward University. Curtis, C. (2008). Preventing nuclear terrorism: Our highest priority – Isn’t. 11 Mart 2012’de http://www.nti.org/cpress/speech curtis NDU_052108.pdf adresinden alınmıştır. Çaycı, S. (2006). BM güvenlik konseyi’nin terörle mücadeleye ilişkin kararları. Stratejik Analiz, 6(69), 66-69. Dao, J. (2003). U.S. Official says North Korea could sell bomb material. 11 Mart 2012’de http://www.nytimes.com/2003/02/05/international/ asia/05KORE.html adresinden alınmıştır. Feaver, P. (1992). Guarding the guardians: Sivilian control of nuclear weapons in the United States, Ithaca, NY: Cornell University Press. Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 117 Ferguson, C. ve Potter, W. (2004). The four faces of nuclear terrorism, The Center for Nonproliferation Studies. California::Monterey Institute of International Studies. Ferguson, C. (2006). Probability of a nuclear attack by terrorists has ıncreased, warns council report. 2 Nisan 2012’de http://www.cfr.org/publication/10266/ adresinden alınmıştır. Ganor, B. 1998. Non-conventional terrorism: chemical, nuclear, biological. 2 Nisan 2012’de http://www.ict.org.il adresinden alınmıştır. Gellman, B. (2002). Fears Prompt U.S. to Breef Up Nuclear Terror Detection. 5 Mayıs 2012 tarihinde http://www.faughnan.com/scans/020303_nuclearThreatAssesment.pdf adresinden alınmıştır. Gilmour, J. (1999). First annual report to the president and the congress of the USA: Advisory panel to assess domestic responce capabilities for terrorism involving WMD. 3 Şubat 2012’de http://www.cryptome.org/tp-terr.htm adresinden alınmıştır. International Panel on Fissile Materials, (2010). Fifth annual report, global fissile material report 2010 balancing the books: Production and stocks. 1 Haziran 2011’de http://www.ipfmlibrary.org/gfmr10.pdf| adresinden alınmıştır. Joyner, C. (2009). Nuclear terrorism in a globalizing world: Assessing the threat and the emerging management regime, Stanford Journal of International Law, 45(2), 203-242. Kaya, İ. (2005). Terörle mücadele ve uluslararası hukuk. Ankara: USAK Yayınları. Keskin, F. (2005). Birleşmiş milletler ve Türkiye. Ankara: Ekin yayınları. Kibaroğlu, M. (2006). Kitle imha silahları ile terör: Kıyametin yeni eşiği mi?, Avrasya Dosyası, 12(3), 119-137. Kibaroğlu, M. (1996). The nuclear non-proliferation regime at the crossroads: Strengthening or uncertainty. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). Bilkent Üniversitesi, Ankara. Rotblat, J. (2006). A world without war is it desirable? Is it feasible?. ISYP Journal on Science and World Affairs, 2(1), 1-8. Rustemova, S. (2006). Küresel terörizm. (Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi, Ankara. 118 Gerçeker Saraçlı, M. (2007). Uluslararası hukukta terörizm. Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 11(1-2), 1050-1078. Spillius, A. (2011). Al-Qaeda trying to secure nuclear weapons, says Barack Obama. 2 Şubat 2012’de http://www.telegraph.co.uk/news/worldnews/northamerica/usa/barack obama/7583173/Al-Qaeda-trying-to-secure-nuclear-weapons-saysBarack-Obama.html adresinden alınmıştır. Stein, P., Feaver, P. (1989). Assuring control of nuclear weapons: The evolution of permissive action links. Lanham: University Press of America. Steyn, B. (2005). Understanding the implications of UN security council resolution 1540, African Security Review, 14(1), 85-91. Taşdemir, F. (2006). Uluslararası terörizme karşı devletlerin kuvvete başvurma yetkisi. Ankara: Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Yayınları Uluslarararası Atom Enerjisi Ajansı. (2010). Illicit trafficcing database fact sheet. 23 Şubat 2012’de UAEA İnternet Sitesi,http://wwwns.iaea.org/downloads/security/itdb-fact-sheet.pdf adresinden alınmıştır. ıUluslararası Atom Enerjisi Ajansı. (2007). Combating illicit trafficking in nuclear and other radioactive material,reference manual. 18 Mayıs 2011’de http://wwwpub.iaea.org/MTCD/publications/PDF/pub1309_web.pdf adresinden alınmıştır. Wilkinson, P. (1974). Political terrorism. Londra: Macmillan Press Ltd. Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 119 Extended Summary Global Catastrophe: Nuclear Terrorism, an Assessment on International Law Framework Introduction In the recent years, terrorism comes at the beginning of the elements which threaten security in both the national and global dimensions. The level terrorism has reached today has moved the issue of nuclear terrorism to a front row seat among the threats to international peace and security. Along with the changing security perceptions after the Cold War and September 11 attacks, the main concern for governments and the international community has been the possibility of terrorist organizations or terrorists finding an opportunity to produce, possess, acquire or gain access to nuclear weapons. The threat of the use of these weapons in terorist actions on the basis of various motives – mainly political – by those armed groups or individuals is of concern as well. Altough an international legal framework has been established and significant achievements has been obtained in combating nuclear terrorism, data regarding the illicit trafficking of nuclear and radioactive materials, as well as reports filled with questions about the security of nuclear and radioactive materials, indicate a “Global Catastrophe: Nuclear Terrorism" is a threat. Therefore, additional strong steps to strengthen the existing legal framework are urgently needed. The international legal framework to combat nuclear terrorism consists of treaties, conventions, IAEA standards, and United Nations Security Council (UNSC) resolutions. Some bilateral and multilateral initiatives launched under the leadership of some states may also be useful. In this paper, the threat of nuclear terrorism in the context of global dynamics is analyzed, international legal arrangements to prevent nuclear terrorism are examined and recommendations to strengthen the existing framework are discussed in the context of the current threat. Analysis of Nuclear Terrorism Threat Nuclear terrorism can be defined as the use of nuclear or radioactive materials and nuclear/radiological devices by terrorists or terrorist organizations to create fear to achieve political objectives. According to 120 Gerçeker Ferguson, altough nuclear terrorism is a comprehensive concept, it includes the following (Ferguson, 2004:3): 1. Theft and detonation of nuclear weapons: One of the biggest dangers to the international community is the threat of theft and use of existing nuclear weapons by terrorist organizations. Despite the failure of terrorist organizatiıons to obtainnuclear weapons so far, such a possibility still remains valid. Because of the large size of nuclear weapons and the tight security measures applied by states, access to nuclear weapons by terrorist organizations is difficult. That is why terrorists prefer strategic weapons due to their lighter weight and because they are easier to hide. In case terrorist organizations are able to access nuclear weapons, they face some serious technical difficulties such as the electronic lock (Permissive Action Link - PAL) and "retry limit" (Stein, 1987; Feaver, 1992). In case of theft or illegal access to nuclear weapons, terrorist ability to overcome these protective mechanisms placed in weapon systems is very difficult (Gilmour, 2002). 2. Theft or purchase of nuclear materials used in production and detonation of nuclear weapons and nuclear devices: Compared with the possibility of theft of nuclear weapons by terrorist organizations, theft of nuclear materials used in the production of nuclear weapons and nuclear devices or access to these materials is much more probable. Even in the case wheret terrorist organizations obtain access to nuclear materials, nucleartrained staff, finances, advanced facilities and equipment, as well as tight security, are required for production of nuclear weapons or devices. Even if it is difficult to bring all these components together, theft or illegal obtaining of nuclear materials used in the production of nuclear weapons and nuclear devices still constitutes an important part of the threat of nuclear terrorism. 3. Attacks against and sabotage of nuclear facilities in particular nuclear power plants: The wide range of use of nuclear energy has added a new dimension to the threat of nuclear terrorism. Due to the reality that attacks to a few nuclear reactors can create an effect equivalent to that of a nuclear weapon, the possibility of attack or sabotage of nuclear facilities has become a possible tool for nuclear terrorism. 4. Unauthorized acquisition of radiaoactive materials used in the production and detonation of a Radiological Dispersion Device (RRD) – “dirty bomb”-, or Radiation Emission Device (RED): At the bottom of the pyramid there is the dirty bomb threat. Dirty bombs, without causing a Savunma Bilimleri Dergisi, Mayıs 2013, 12 (1), 91-121. 121 nuclear explosion, cause radiological fallout and enviromental pollution by spreading radioactive materials around. The wide range of uses of radioactive materials increases the likelihood of these substances falling into the hands of terrorist organizations. Therefore the international community faces a serious threat of “dirty bombs” because of the aforementioned reasons. Results: Assessments for Strengthening of International Legal Framework in Combatting Nuclear Terrorism In spite of the established international legal framework and significant achievements that have been obtained through national and international initiatives in combating nuclear terrorism, additional and stronger steps should be taken to strengthen the existing framework in the context of these threats. A complete review of the current legal framework for the prevention of nuclear terrorism in accordance with the changing security environment is very important. The main objective of the steps to be taken to strengthen the existing legal framework is the prevention of nuclear weapons, nuclear and radioactive materials falling into the hands of non-state actors. In this context, recommendations to strengthen the legal framework developed in light of these evaluations are as follows: 6. The current legal standards on the security of nuclear facilities and materials should be clarified. Noncompliance and incompatibilities of the states on these issues should not be ignored. In this regard, UNSC resolutions and UAEA recommendations about the security of nuclear weapons and nuclear materials should be regulated to include binding standards for states, while an amended Convention on the Physical Protection of Nuclear Material should enter into force as soon as possible. 7. The NPT should be amended to include non-state actors. 8. The international legal framework should be amended to ensure prohibition of the illegal movement of nuclear technology and nuclear materials over the high seas. 9. The role of the IAEA in implementing the international legal framework in the fight against nuclear terrorism should be strengthened. 10. Nuclear terrorism should be included within the scope of crimes against humanity and the International Criminal Court should be empowered to prosecute crimes regarding large-scale nuclear terrorism.