“ KALPLER ALLAH I ANMAKLA HUZUR BULUR” L3 s30 “Zikir,Halk içinde Hak ile olmaktır" S-1-Zikir ne demektir?Tanımımlayarak tanımındaki ana ögeleri ve önemini yazınız? Kelime mânâsıyla hatırlama,Allahı hatırlatan her olay, her işaret levhası(Biyolojide,coğrafya da,Psikolojide öğrenilenler…) her ilmî/bilimsel eser birer zikir vesilesidir. Kalp, bir fabrika, bir saray, bir misafirhane olan şu muhteşem kâinatın ancak Allahın emir ve iradesiyle var olduğunu bilmekle tatmin olur. Beden ruhun evi ise, kâinat da onun şehridir. Kalp hem bu haneyi sever, hem de o şehri. İkisini de Allahın mülkü bilir. Onun kutsal sıfatlarının bütün eşyayı kuşattığına inanmakla hem bedende rahat yaşar, hem kâinatta. Bedeni de huzurla terk eder, kâinatı da. Zikir gereksiz düşünce ve kuruntular yerine Allah’ı bilme, takdir etme, ona gerçek kul olma şuurunu kazandırır. “Her canlı, ölümü tadacaktır” mealindeki ilahi ferman da (Âl-i İmrân, 185) hemen herkesin malumudur her fani bu acı sondan haberdardır.Gelin görün ki,bu gerçeği dikkate alarak hazırlanan çok az inançlı er vardır. Her An O’nunla Olmak En yalın anlamıyla, anmak, hatırlamak, hatırda tutmak, dile getirmek anlamına gelen demektir zikir,Kur’an’ın en temel kavramlarından biridir. zikir, bir müminin daima Allah’ı hatırında tutması, O’nu anması, diliyle, kalbiyle, hâliyle, kâliyle Rabbiyle beraber olması demektir. Aslında zikir, her an yaratıcıyı hatırlamak, O’nun görüp gözettiği bilinciyle yaşamaktır. Rasul-i Ekrem’in “İhsân” kavramıyla ifade ettiği üzere, Allah’ı görüyormuşçasına kulluk sergilemektir. Biz O’nu göremesek de,O’nun bizi gözettiği bilinciyle davranmaktır. (Buha-ri, İman, 37) Bu hakikati: “Kalpler ancak Allahın zikriyle mutmain olur.” âyet-i kerimesi ders verir. Bedendeki her organın kendine göre bir çeşit tatmini söz konusudur. Göz görmekle, kulak işitmekle tatmin oluyor. Dilin tatmini tat ile, mideninki gıda ile. Kalbin ise en büyük ihtiyacı, iman. Bunu anlamayan ve kalplerinin gıdasını ihmal eden insanlarda, bu ihmalin peşin cezası olarak, hemen huzursuzluk, sıkıntı, tatminsizlik, korku, endişe gibi hastalıklar kalbi sarar. Midenin açlığını elbisenin güzelliği, yahut gömleğin kalitesi gideremiyor; o ancak rızık(Yiyecek) istiyor. Kalbin boşluğunu da hiçbir rütbe, hiçbir sosyal makam, hiçbir insanı iltifat(Kazanılan madalyalar) ve hiçbir fâni hedef doyuramıyor. Kalbin Rabbi, onun ancak zikirle tatmin olacağını bildiriyor bize. --İnsan dışındaki varlıklar da secde ederler.Onlar Allah ın koyduğu evrensel yasalara uyarlar... --Rüku imandır,secde teslimiyettir. S-2-"Zikir,Her an O'nunla olmaktır" nasıl gerçekleşir? (Sosyal hayatta-İşte,Evde,Otobüste,yolda,Ticarette,Okulda,Yani hayatın her anında Allah ile nasıl olunur) Aklın, fikrin ve kalbin birlikte yoğunlaşmasıyla ruhun ibadetidir zikir. Bu hususu Yüce Allah şöyle ifade buyurur: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündü-zün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahibleri içindeliller vardır. Onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılı-şını düşünürler.” (Âl-i İmran, 190-191) S-3-İHSAN ne demektir?İhsanın hayatımıza yansıması nasıl olur,Bunun sonuçları nasıl ortaya çıkar? S-4-İnsanın Piskolojik yapsında ve sosyal yapısında “kalplerin Allah ı anmakla huzur bulması”nasıl gerçekleşir? Yediğimiz bir meyvenin ne rengi, ne güzelliği, ne kokusu, ne tadı kalbe ulaşır. Ve kalp bunların hiçbiriyle tatmin olmaz. Ama, insan o renge hayran kaldı mı, o nimete minnettarlık hissetti mi, o tada meftun/vurgun oldu mu, işte o zaman bu mânâlar kalbe yerleşir. Bu hayret, şükrü getirirse kalp gıdasını almaya başlamış demektir. Yaşı ne kadar ilerlerse ilerlesin,hep çok uzun yıllar yaşayacağı ümidini taşır. Tûl-i emel sahibidir, hırslıdır, tamahkârdır, doyumsuzdur,bir türlü elindekine kanaat etmez. Özellikle kapitalist tüketim alışkanlıklarının da etkisiyle içinde yaşadığımız tempolu hayat tarzı, insanlara neredeyse çekilmez hale getirdi hayatı. Artık modern dönemin insanları, elde ettiği bunca lüks, konfor, servet ve imkânlara rağmen bir türlü arzuladığı iç huzuru bulamamakta. Bundan dolayıdır ki, arayış içerisindeki modern insan, genellikle stres, gerilim,şiddet, cinnet, paranoya, sapkınlık ve intihar gibi çeşitli psikolojik rahatsızlıkların kurbanı olmakta. Bu durum, beraberinde bazı biyolojik hasatlıkları da tetik-lemekte. İş hayatının, ekonomik sıkıntıların verdiği darlığı, yorgunluğu kimileri içki, kumar ve çılgınca eğlencelerle savuşturmaya çalışırken, kimileri ise tam aksine ruhunu terbiye etme, kalbini teskin ve tatmin etme yolunu seçmektedir. Ancak bu son seçeneğin yöntemi, niteliği ve niceliği, dinden dine, kültürden kültüre değişiklik arz etmektedir. Bazıları bunun için modern hayattan soyutlanarak münzevi bir hayatı tercih ederken, bazıları da farklı inanç ve kültürlerin sunduğu alternatiflere sığınabilmektedir. Oysa İslam,ne inziva hayatını, ne de “öteki”ne ait bir ritüeli tasvip etmektedir. (Hadid, 27; Tirmizi, Nikah, 2) İşte bu yazıda Müslümanların kalp huzuru için, gönül boyutu için dinimizin ortaya koyduğu bazı ibadet ve amellerden söz edilecektir. Kur'an-ı Kerimde “Kalpler ancak Allah'ın zikriyle tatmin olur.” buyrulmaktadır. Zikirden kastedilen nedir? Kalbi nasıl tatmin eder ? Günlük hayatımızda, yer yer, “falanın kalbi bozuk” yahut,“filânca kalp ameliyatı geçirmiş” gibi sözler ederiz. Bu konuşmalarımızda, kalbi, iki ayrı mânâsıyla kullanırız. Bunlardan biri maddî, diğeri ise mânevîdir. Bir başka ifadeyle, biri zâhirî, diğeri Batıni... Her ikisinin de aynı isimle yâd edilmesine değişik açıklamalar getirilmiş. Bunlardan birisine göre, insan ruhunun bedenle ilk alâkası kalpte başlıyor. Bir diğerine göre, kalbe bu ismin verilmesi mecazdır: “Maddî kalbin bedendeki rolü ne kadar önemli ise, manevi kalbin de insanın ruhî hayatında öyle büyük bir vazifesi vardır.” Bazı zâtlar da, kalbi, ruh mânâsında kullanmışlardır. Maddî kalp, bedenin her yanına kan ulaştıran ve dakikada ortalama beş kilo kadar kan pompalayan harika bir cihaz. Bu kalp bütün bir kâinata muhtaçtır. Kâinat fabrikasında kan üretilecek ki kalp de o kanı bedenin her köşesine pompalasın. Kâinattan insanı süzen ve insan fabrikasında gıdaları ete, kemiğe, kana, iliğe çeviren bir kudret, o kalbi çalıştırmakta ve o kanı bedenin her köşesine sevk etmektedir. Evet, kalbin zâhiri(Dışa dönük-fiziksel yönü) bütün kâinata muhtaç. Ve kalp bu hâliyle Allahın Samed(Muhtaç olmamak) ismine âynadır. Maddî kalbin kâinata ve içindeki eşyaya olan ihtiyacını, ancak her muhtacın ihtiyacını gören ve hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah yerine getiriyor, Samed isminin tecellisiyle... Kalp bu yönüyle bir ağaçtan, bir çiçekten pek fazla ileri değil. Onlar da kâinatın her şeyine muhtaç. Onlar da bu ihtiyaçlarının görülmesiyle Samed ismine ayna oluyorlar. Bu hakikati: “Kalpler ancak Allahın zikriyle mutmain olur.” âyet-i kerimesi ders verir. Bedendeki her organın kendine göre bir çeşit tatmini söz konusudur. Göz görmekle, kulak işitmekle tatmin oluyor. Dilin tatmini tat ile, mideninki gıda ile. Kalbin ise en büyük ihtiyacı, iman. Ben kimin mahlûkuyum? Şu âlem kimin mülkü? Bu dünyada kimin misafiriyim? Daha sonra nereye gideceğim? Beni misafir eden zât, benden ne istiyor? İşte kalbin bâtını(İç alemimiz), bu gibi soruların cevaplarıyla tatmin oluyor. Onun talebi marifetullah (Allahı tanıma) olunca, elbette, samediyete(Başkasına muhtaç olmamaya) en büyük âyna o olacaktır. Diğer mahlûklar bu kâinatın maddesine muhtaç. O ise, bu âlemin sahibini tanımaya, bilmeye .Bunu anlamayan ve kalplerinin gıdasını ihmal eden insanlarda, bu ihmâlin peşin cezası olarak, hemen huzursuzluk, sıkıntı, tatminsizlik, korku, endişe gibi hastalıklar kalbi sarar. Midenin açlığını elbisenin güzelliği, yahut gömleğin kalitesi gideremiyor; o ancak rızık(Yiyecek) istiyor. Kalbin boşluğunu da hiçbir rütbe, hiçbir sosyal makam, hiçbir insanı iltifat(Kazanılan madalyalar) ve hiçbir fâni hedef doyuramıyor. Kalbin Rabbi, onun ancak zikirle tatmin olacağını bildiriyor bize. Gerçek iman erlerini, ne ticaretleri, ne de alış-verişAllah’ı zikretmekten, O’nu hatırda tutmaktan alıkoymaz. (Nur, 37) Zikrin yararları nelerdir? İşte bizim kültürümüzdeki “El kâr-da, gönül yârda” tabiri tam da bu hali ifade eder.Zikrin aksi ise, unutmak, ihmal etmektir. Nazargâh-ıilahi olan kalp, şayet Allah’ı anmaya kapanırsa, katılaşacaktır (Zümer, 22), daralacaktır (Zümer, 45), mühürlenecektir. (Bakara, 7)Allah’ı unutan gafil kalp, bunun bedeli olarak hem kendisini unutacak, (Haşr, 19)hem de ahirette unutulacaktır. (Câsiye, 34)Unutulmamalıdır ki zikir kalplerin huzuru, ruhun gıdasıdır. Zikir, kula uyanıklılık ve bilinçli olma hali kazandırır, gönülleri gafletten korur ve neticede kulu takvaya ulaştırır. Ayrıca zikirle insan, yoksulluktan kanaat zenginliğine, yalnızlıktan ebedi ve bitmez dostluğa,mazhar olur. Zikir gereksiz düşünce ve kuruntularyerine Allah’ı bilme, takdir etme, ona gerçek kul ol-ma şuurunu kazandırır. Bundan dolayı zikir hali, inanan insanın bütün hayatını kuşatmalı, bütün davranışlarına yansımalıdır. Bu ise, gönlü ferahlatacak, göğse genişlik verecek, kalbi huzurla dolduracaktır. Namaz: Huzur Seansları İslam’ın en önemli ibadet tarzı olan namazın, elbette pek çok hikmetli yönü vardır. Günde beş ayrı vakitte kılınan farz namazlar, yorulan bedenin, gerilen ruhun rahatlaması için Müslümana sunulmuş rahat-lama seanslarıdır aslında. İslam Peygamberi ve onun güzide ashabı, huzur ve mutluluğu birlikte kıldıklarınamazlarda bulurlardı. Nitekim Allah Rasulü, sevgili müezzini Bilal-i Habeşî’ye: “Kum yâ Bilâl! Fe erihnâbi’s-salâti” “Kalk ey Bilal! Bizi namazla rahatlat!” derdi. (Ebu Davud, Edeb, 78, no: 4986) Müslümanın Rabbi ile buluşması, konuşması ve doğrudan iletişim içerisine girmesi demek olan namaz/salât (sıla=bağlantı), hakkı verildiği takdirde, mâsivâdan ilişkiyi kesmek demekti. Beş vakit kılınan namaz, uzun yola çıkan ve saatlerce araç kullanan bir şoförün, sağlıklı bir şekilde menziline varabilmesi için belli aralıklarla yorgun bedenini dinlendirmek, dağılan dikkatini toparlamak üzere verdiği molalara benzer. Yorgun beden buna ne kadar muh-taç ise, Müslümanın kalbi, ruhu da namazlarla rahatlamaya, sükunete ermeye o kadar muhtaçtır. Evet, namaz, Allah’ın huzuruna çıkmak, O’na yönel mek, O’nunla münacat etmek yani konuşmaktır. Kısa bir süre için, işinden, meşgalesinden el çekip, manevienerjisini toparlamaktır. Hele bir de namazda olması istenen “huşu” hali yani “kalbî yakarış” yakalanabilirse, zihni meşgul eden dünyanın geçici sıkıntıları iftitah tekbiriyle âdeta kafadan atılır ve okunan dua ve surelerle farklı bir moda girilmek suretiyle dünyadan soyutlanılır. Burada sadece problemleri unutma, zihni bo-şaltma çabası yoktur. Aynı zamanda, okunan ayetlerden, yapılan dualardan hareketle zihni ve kalbi ebedi hakikatlerle, asıl gerçeklerle doldurma gibi ikinci bir durum söz konusudur. Her rekatta Fatiha suresini okuyarak karşılık gününün sahibi olan Allah ile iletişime giren Müslüman, sadece O’na kulluk edeceğini ve yalnızca O’ndan yardım dileyeceğini ikrar eder. Kendisini, gazaba uğramışların ve sapıkların yoluna değil,peygamberlerin yoluna iletmesini defalarca ifade eder. O, bunu günde en az kırk defa dile getirirken,âdeta en Yüce Makam’a sözlü dilekçeler vermiş gibidir. “Amin” diyerek bütün benliğiyle imza atar ve budileğinin, dilekçelerinin arkasında durur artık. Namaz esnasında ilahî murakebeyı, kiramen kâtibini, hesabı,kitabı, mahkeme-i kübrayı tekrar hatırlar, bu bilinç içerisinde yapar tahiyattaki samimi dualarını. Ve katılaşmış kalbi, okuduğu ayetlerle, dualarla yumuşar, Allah korkusuyla titrer ve imanı daha bir güçlenerek ta-mamlar namazını. Huzurlu bir şekilde ayrılır Rabbininhuzurundan. Bu huşu ve bilinçle kılınan namaz, artıksahibini her türlü “fahşa ve münker”den yani hayasız-lıktan ve çirkin işlerden alıkoyar. (Nahl, 90) İtikaf: Yılın Muhasebesi Evet, modern hayatta yaşanan yoğunluk sebebiyle,kendisine zaman ayıramayan Müslüman için bulunmaz bir fırsattır itikaf hali. Geride bıraktığı yılın muhasebesini yapmak, geleceği daha verimli bir şekilde planlayabilmek, ramazan ayının manevi ikliminden daha fazla yararlanmak ve “bin aydan daha hayırlıolan o kadri yüce olan Kadir Gecesi’ni” (Kadr, 1-5)Son yıllarda kimi çevrelerin, hayatın yoğun stresi neve sorunlarına karşı, trans, meditasyon, yoga vb. bazı uygulamaları yegane çözüm gibi sunduğu ülkemizde, zikir halinde geçirilen zamanlar, huşu içinde kılınan namazlar ve itikaf içinde geçirilen mübarek günler ve geceler, sadece bir zihin boşalması değildir.Aynı zamanda bu, imanın kemale erdirilmesi gayreti, nefis muhasebesi, nefis terbiyesi ve tezkiyesidir.Bireyin kendini hatırlamasıdır,Rabbini hatırlamasıdır, hakikat aynasına bakıp kendine gelmesidir... İslam’ın, insan ruhuna sunmuş olduğu bu güzelliklere rağmen, muhtaç olduğu iç huzuru “öteki” inanış,kültür ve ritüellerde arayanların durumu, Yüce Allah’ın indirdiği kudret helvası ve bıldırcın etiyle beslediği İsrailoğulları’nın Hz. Musa’ya gelerek: “Ey Mu sa! Bir çeşit yemeğe dayanamayacağız, bizim için Rabbine yalvar, bize, yerin bitirdiği sebze, salatalık, sarımsak, mercimek ve soğan yetiştirsin” demelerine ne kadar da benzemektedir. İşte biz de Hz. Musa’nın onlara dediğini demekten kendimizi alamıyoruz:“ Daha iyi olanı, daha kötü ile değiştirmek mi istiyorsunuz?!” (Bakara, 57, 61 S-5a-Takva-Muttaki ne demektir?Toplumsal hayatımızda zikirsizliğin doğurduğu sonuçlar nasıl ortaya çıkmaktadır? S-5B-“Evrendeki her şey Allah ı zikreder,Lakin siz onların zikrini anlamayabilirsiniz” Burada anlatılan Evrendeki her şey in zikretmesi:İnsan dışındaki her varlık Allah ın kendisine yüklediği görevini zorunlu olarak yapmakta ve bundan bir sn bile geri durmamaktadır;bu konuda tek özgür olan varlık Seçme özgürlüğü eline verilmiş olan İnsandır;O nun Cennete veya Cehenneme gitmesinin temel esprisi de burada yatmaktadır… ..Dinden Uzak Yaşamanın Sonuçları: Stres ve Depresyon -"Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır..." (Taha Suresi, 124) ”Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir.” (En'am Suresi, 125) Din ahlakını yaşamayan insanların Allah'a güvenip teslim olmamaları hayatlarını sürekli üzüntü, sıkıntı ve stres içinde geçirmelerine sebep olur. Bu yüzden psikolojik kökenli pek çok hastalığa yakalanırlar, vücutları çok hızlı yıpranır, kısa sürede yaşlanıp çökerler. Yaşadıkları ruhsal sıkıntının etkisi bedenlerinin her noktasında kendisini gösterir. Müminler ise psikolojik yönden sağlıklı oldukları, strese, üzüntüye, ümitsizliğe kapılmadıkları için bedenen de daha sağlıklı ve dinç kalırlar. Allah'a tevekkül etmelerinin, güvenip dayanmalarının, herşeye hayır gözüyle bakmalarının, Allah'ın kendilerine olan güzel vaat ve müjdelerinin sevincini sürekli içlerinde taşımanın olumlu etkisi, fiziksel özelliklerine de yansır. Tabii ki bu durum, dini tam anlamıyla kavrayan ve vicdanını tam kullanarak, Kuran ahlakını hakkıyla yaşayan kimseler için geçerlidir. Elbette ki onlar da hastalıklara yakalanır ve doğal olarak yaşlanırlar, ancak bu durum diğerleri gibi psikolojik kaynaklı bir çöküntü şeklinde değildir. Günümüzde çağın hastalıkları olarak isimlendirilen "stres ve depresyon", kişiye yalnızca psikolojik olarak zarar vermekle kalmayıp, bedeninde de fiziksel olarak çeşitli etkilerle kendisini göstermektedir. Stres ve depresyona bağlı olarak meydana gelen rahatsızlıkların başlıcaları, bazı akıl hastalıkları, uyuşturucu madde bağımlılıkları, uykusuzluk, deri, mide, tansiyon hastalıkları, nezle, migren, kemiklerle ilgili birtakım hastalıklar, böbrek dengesizliği, solunum bozuklukları, alerjiler, kalp krizi, beyinde büyüme meydana gelmesi gibi sorunlardır. Tabii ki tüm bu hastalıkların oluşma sebebi, her zaman stres veya depresyon olmayabilir. Fakat bilimsel olarak da ispatlandığı gibi bunların çıkış noktası çoğu kez psikolojik kaynaklıdır. İnsanlar arasında çok yaygın olarak görülen "stres", korku, güvensizlik, umutsuzluk, aşırı heyecan, endişe, baskı gibi duyguların, vücuttaki dengeyi bozarak bedende oluşturduğu genel bir gerilim durumudur. İnsanlar strese girdikleri zaman, vücutları buna tepki gösterir ve alarma geçer. Vücutta çeşitli biyokimyasal reaksiyonlar başlar: Kandaki adrenalin seviyesi yükselir; enerji tüketimi ve vücut reaksiyonları maksimum seviyeye çıkar; şeker, kolesterol ve yağ asitleri kana bırakılır; kan basıncı artar ve kalp atışı hızlanır. Glikoz (şeker) beyne yönlendirildiğinde kolesterol miktarı yükselir, bu da vücut için tehlike anlamına gelir. Özellikle kronik stres, vücut fonksiyonlarını değiştirdiğinden, çok büyük zararlara sebep olabilir. Stres nedeniyle vücuttaki adrenalin ve kortizol miktarı normal olmayan bir şekilde yükselir. Uzun süreli streste, kortizol hormonunun yükselmesi, bazı hastalıkların -örneğin şeker hastalığı, kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, kanser, ülser, solunum hastalıkları, egzama ve sedef gibi deri hastalıkları, bağışıklık sistemine bağlı rahatsızlıklar- erken yaşta ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Kortizol yüksekliğinin beyindeki hücreleri öldürmeye kadar varan etkileri bulunmaktadır. Stresin sebep olduğu rahatsızlıklar bir kaynakta şöyle ifade edilmektedir: Stres ve stresin doğurduğu gerginlik ve ağrı arasında önemli bir ilişki vardır. Stresin sebep olduğu gerginlik, damarların daralmasına, kafanın belirli bölgelerine giden kan akımının bozulmasına ve o bölgeye giden kanın bir hayli azalmasına yol açar. Diğer taraftan bir dokunun kansız kalması doğrudan ağrıya sebep olur. Çünkü muhtemelen bir taraftan gergin dokunun daha çok oksijene ihtiyaç göstermesi, diğer taraftan dokunun zaten yetersiz kanla beslenmesi özel ağrı alıcılarını uyarır. Bu arada adrenalin ve noradrenalin gibi stres sırasında sinir sistemini etkileyen maddeler de salgılanmış olur. Bunlar da doğrudan veya dolaylı olarak kasların gerginliğini artırır ve hızlandırır. Böylece ağrı gerginliğe, gerginlik kaygıya, kaygı da ağrının şiddetlenmesine yol açar. (Acar Baltaş, Zuhal Baltaş, Stres ve Başa Çıkma Yolları, Remzi Kitabevi, 15. basým, s. 162.) Ancak stresin yol açtığı en ciddi hastalıklardan birisi kalp krizidir. Araştırmalar, agresif, telaşlı, endişeli, sabırsız, rekabetçi, kindar, asabi insanların kalp krizi oranlarının, bu davranışları az gösteren insanlardan daha fazla olduğunu göstermektedir. (Jane E. Brody, "Tool of survival is deadly for heart", The New York Times, 23 Mayıs 2002;) Bunun sebebi ise şöyledir: Hipotalamus'un başlattığı, sempatik sinir sisteminin aşırı uyarılması aynı zamanda aşırı insülin salgılanmasına ve dolayısıyla bu insülinin kanda birikmesine sebep olur. İşte bu durum sağlık açısından hayati önem taşımaktadır. Çünkü, koroner damar hastalığına yol açan şartların hiçbiri, kandaki fazla miktardaki insülin kadar kesin ve yıkıcı bir rol oynamaz. (Acar Baltaş, Zuhal Baltaş, Stres ve Başa Çıkma Yolları, Remzi Kitabevi, 15. basım, s. 159.) Bilim adamları, stres derecesi ne kadar yüksekse, kandaki akyuvarların tepkisinin o kadar zayıfladığını ifade etmektedirler. Oxford Üniversitesi Teknoloji Transferi Bölümü'nde görevli Linda Naylor başkanlığındaki ekibin geliştirdiği test sayesinde, stres derecesinin bağışıklık sistemi üzerindeki bu olumsuz etkisi ölçülebilmektedir. Stresle, bağışıklık sistemi arasında da yakın bir ilişki vardır. Fizyolojik stres, bağışıklık sistemi üzerinde önemli bir etki yapar ve bağışıklık sistemini çökertmeye çalışır. Stres altında olan beyin, vücutta kortizol hormonu üretimini artırır ve bağışıklık sistemini zayıflatır. Diğer bir deyişle beyin, bağışıklık sistemi ve hormonlar birbirleriyle ilişki içindedirler. Bu konuda uzmanlar şöyle demektedir: Psikolojik veya fiziksel stres konusundaki çalışmalar uzun süren yoğun bir stresle karşılaşıldığı zaman hormonal dengeye bağlı olarak bağışıklık cevabında bir düşüş olduğunu ortaya koymuştur. Kanser dahil birçok hastalığın ortaya çıkış ve şiddetinin hayat stresleriyle ilişkili olduğu bilinmektedir. (Acar Baltaş, Zuhal Baltaş, Stres ve Başa Çıkma Yolları, Remzi Kitabevi, 15. basım, s. 169.) Kısacası, stres insanın doğal dengesini bozan bir durumdur. Bu olağanüstü durumun süreklilik göstermesi vücut sağlığını bozarak, çok çeşitli rahatsızlıklara yol açar. Uzmanlar, stresin insan vücudu üzerindeki olumsuz etkilerini şu temel maddeler altında toplamaktadırlar: Kaygı ve Panik: İşlerin kontrolden çıktığı hissine kapılma Sürekli artan terleme Ses değişmesi: Kekeleme, titreyerek konuşma Hiperaktiflik: Ani enerji patlamaları, zayıf diabet kontrolü Uyumada zorluk çekmek: Kabus görme Deri hastalıkları: Sivilce, akne, ateş, sedef hastalığı ve egzama Gastrointestinal belirtiler: Hazımsızlık, mide bulantısı, ülser Kas tansiyonları: Gıcırdayan veya kenetlenen dişler, çenede ağrı, sırt, boyun ve omuzlarda ağrı Düşük dereceli enfeksiyonlar: Nezle vb. Migren Hızlı kalp çarpıntısı, göğüs ağrısı, yüksek tansiyon Böbrek dengesizliği, su tutma Solunum bozuklukları, kısa nefesler Alerjiler Eklem yerleri ağrısı Ağız ve boğaz kuruluğu Kalp krizi Bağışıklık sisteminin zayıflaması Beyin bölgesinde küçülme Kendini suçlu hissetme, kendine güvensizlik Kafa karışıklığı, doğru yorumlar yapamama, iyi düşünememe, zayıf hafıza Aşırı kötümserlik, herşeyin kötüye gideceğine inanma Kıpırdamadan bir yerde durmada zorluk çekme, mutlaka tempo tutma Konsantre olamama veya konsantrasyon zorluğu çekme Sinirlilik, alınganlık Mantıksızlık Kendini yardımsız, umutsuz hissetme Artan veya azalan iştah Din ahlakından uzak yaşayan kimselerin "stres" denilen sıkıntı ile yaşamaları Allah'ın Kuran'da bildirdiği bir durumdur: "Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır..." (Taha Suresi, 124) Bir başka ayette ise Allah "... bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmişti, nefisleri de kendilerine dar (sıkıntılı) gelmişti ve O'nun dışında (yine) Allah'tan başka bir sığınacak olmadığını iyice anladılar..." şeklinde buyurmaktadır. (Tevbe Suresi, 118) Bu sıkıntılı -günümüz ifadesiyle stresli- yaşam, iman etmeyenlerin, imanın kazandırdığı güzel ahlaktan uzak yaşamalarının sonucudur. Bugün doktorlar, stresin etkilerinden korunmak için huzurlu ve sakin bir yapıya, rahat, güvenli ve endişelerden uzak bir psikolojiye sahip olunması gerektiğini ifade etmektedirler. Huzurlu ve rahat bir psikoloji ise, ancak Kuran'ın yaşanmasıyla mümkündür. Nitekim Kuran'da Allah pek çok ayette iman edenlerin üzerine "güven duygusu ve huzur" indirdiğini bildirmektedir. (Bakara Suresi, 248; Tevbe Suresi 26, 40; Fetih Suresi, 4, 18) Rabbimiz'in iman eden kulları için vaadi ise bir ayette şöyle bildirilmektedir: ”Erkek olsun, kadın olsun, bir mü'min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz Biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. “(Nahl Suresi, 97) Geceyi emniyette geçiren Tarkan, polislerle yaptığı sohbette, uyuşturucu kullandığını gizlemedi ve "Size yalan söyleyemem. Her şey ortada. En çok hayranlarım için üzülüyorum. Beni örnek alıp başlayanlar olmaz inşallah. Beni örnek almasınlar." diye dert yandı.(26-2-2010 shaber.com) "Allah'ı Anarak Huzur Bulur Kalpler " "Zikir,Halk içinde Hak ile olmaktır" 11 sl3 ktp syf:30-31 ibadetlerin faydaları S-5b-Öğrendiğimiz Bilimsel bilgilerde,Kitap okurken,Deney yaparken O nunla olmak ne anlama gelir? S-6-Evrende kaç türlü yasa vardır?Nelerdir?Bunları öğrenirken Hangi bilince sahip olunmalıdır? S-7-Aşağıdaki hadis ve ayetlerden hangi mesajlar çıkarılabilir?Bu hadisleri nasıl tamamlayabiliriz? S-8-İnsanların Kalplerinin mühürlenmesi ne demektir?Kalpler hangi eylemlerden sonra Mühürlenir? S-9-Zikrin yararları/Kazanımları nelerdir? “Dirinin nefesleri, eceline atılan adımlarıdır.” Aslında bu gerçeği bilmeyen ya da inanmayan hiçbir insan yoktur. Fakat bunun bilinciyle nefes alıp veren ya da adımlarını bu farkındalıkla atan insan sayısı da pek fazla değildir. “Her canlı, ölümü tadacaktır” mealindeki ilahi ferman da (Âl-i İmrân, 185) hemen herkesin malumudur. İnsan, ruh ve cesedden oluşan, maddi ve manevi yönü olan şuurlu bir varlıktır. Hem nefis (şehvet), hem de vicdan (kalp) sahibidir. Dünyanın fani, ahretin ise baki olduğunu bile bile, sürekli dünyaya meyleder. Yaşı ne kadar ilerlerse ilerlesin, hep çok uzun yıllar yaşayacağı ümidini taşır. Tûl-i emel sahibidir, hırslıdır, tamahkârdır, doyumsuzdur, bir türlü elindekine kanaat etmez.(İslam da Dünyadan El etek çekmek yoktur;İki dünya yı da dengelemek vardır) Özellikle kapitalist tüketim alışkanlıklarının da etkisiyle içinde yaşadığımız tempolu hayat tarzı, insanlara neredeyse çekilmez hale getirdi hayatı. Artık modern dönemin insanları, elde ettiği bunca lüks, konfor, servet ve imkânlara rağmen bir türlü arzuladığı iç huzuru bulamamakta. Bundan dolayıdır ki, arayış içerisindeki modern insan, genellikle stres, gerilim, şiddet, cinnet, paranoya, sapkınlık ve intihar gibi çeşitli psikolojik rahatsızlıkların kurbanı olmakta. Bu durum, beraberinde bazı biyolojik hasatlıkları da tetiklemekte. İş hayatının, ekonomik sıkıntıların verdiği darlığı, yorgunluğu kimileri içki, kumar ve çılgınca eğlencelerle savuşturmaya çalışırken, kimileri ise tam aksine ruhunu terbiye etme, kalbini teskin ve tatmin etme yolunu seçmektedir. Bazıları da farklı inanç ve kültürlerin sunduğu alternatiflere sığınabilmektedir. Oysa İslam, ne inziva hayatını, ne de “öteki”ne ait bir ritüeli tasvip etmektedir. (Hadid, 27; Tirmizi, Nikah, 2) Dinimizce bu konuda sunulan reçete, zikirden tefekküre, ibadetten ahlaka kadar geniş bir yelpazeye sahiptir. Zikir: Her An O’nunla Olmaktır Kalbin huzur ve mutluluğu bilmek, O’nu sevmek, O’nun zikrinden lezzet ve tat almaktır.Kalp toplumun davranışlarından etkilendiğinden,Hem meleki hem de şeytani özellikler e açıktır.Öyleyse Müslüman toplumda nasıl davranacaktır?İçsel huzuru yakalamak için gönlü,gönüller sultanının gönlü yaratanın eline vermek ve İncelik-zariflik timsali olmak gerekir. Allah’ı bilmek, O’nu sevmek, O’nun zikrinden lezzetve tat almaktır. Kalp bütün diğer organlar gibi zıtlar meşheri olduğundan toplum içinde yaşayan insanın kalbi hem meleki hem şeytani tesirlere açıktır. Öyleyse mümin toplum içinde nasıl hareket edecek?Zikri unutmayacatır.Zikir ise, En yalın anlamıyla, anmak, hatırlamak, hatırda tutmak, dile getirmek anlamına gelen demektir zikir, Kur’an’ın en temel kavramlarından biridir. Zikir, bir müminin daima Allah’ı hatırında tutması, O’nu anması, diliyle, kalbiyle, hâliyle(Davranışlarıyla), kâliyle(Konuşurken-gıybet yapacakken...) Rabbiyle beraber olması,Sözsüz(Yazılı olmayan Evren yasalarını/Evreni ve evrendekileri,Bu yazısız evren yasalarının) ve yazılı evren yasalarını yani Kur an ı Okumaktır. Kitabullah’ın yanı sıra kâinat kitabını okuyabilmek, yerdeki ve gökteki her şeyde yaratıcının yüceliğini görebilmektir zikir. Allah’ın varlığının, birliğinin ve sonsuz kudretinin delili olan pek çok konuyu düşünmek, tefekkür, tezekkür ve tedebbür etmektir. Aklın, fikrin ve kalbin birlikte yoğunlaşmasıyla ruhun ibadetidir zikir. Bu hususu Yüce Allah şöyle ifade buyurur: “Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahibleri için Allah ın varlığına götürecek kanıtlar vardır. Onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler. ve Allah ım sen bunca düzeni boşuna yaratmadın ,derler” (Âl-i İmran, 190-191)Zikir,Evrendeki varlıklardaki düzen ve dizayndan,düzenleyen ve programlayan tasarımcıya,bilinenden bilinmeyene varmaktır. Evreni-Vücudumuzu veya herhangi bir şeyi, derinlemesine ve ibret alacak şekilde çözmek için düşünme diyebileceğimiz tezekkür (geçmişe dönük) ve tedebbür (geleceğe dönük), kalp ve aklın birlikteliğinden doğan tefekkür eylemlerini ifade eder.Yaratıcının ayetleri üzerine düşünmek, dersler çıkarmak ise tefekkür demektir. Her ne kadar ayet ve hadislerde yer alan enfes dualar ve tesbihat, dil ile zikir cümlesinden ise de, hakikatte zikir, belli mistik tecrübelerde terennüm edilen çeşitli dua, tesbihatla sınırlandırılacak kadar dar anlamlı bir kavram değildir. Aslında zikir, her an yaratıcıyı hatırlamak, O’nun görüp gözettiği bilinciyle yaşamaktır. Rasul-i Ekrem’in “İhsân” kavramıyla ifade ettiği üzere, Allah’ı görüyormuşcasına kulluk sergilemektir. Biz O’nu göremesek de, O’nun bizi gözettiği bilinciyle davranmaktır. (Buhari, İman, 37) "Müminlerin kalpleri, Allah anıldığında ürperdiği "gibi (Enfal, 2-4; Hac, 34-35); yine "Allah’ı anarak yumuşar "(Zümer, 23) ve neticede aradığı huzuru bulur. Zira "iman edenlerin kalpleri Allah’ı anarak sükuna erer. Kalpler Allah’ın zikri ile huzur bulur." (Ra’d, 28)İnsanların ruhlarındaki fırtınalar-gel gitler ve hayatın anlamsızlığı,Rabbimizin güvenli koyuna sığındığımızda sakinleşir.Toplumdaki bunca kötülükler,cinayetler,zararlı alışkanlıklar,Allah ı bilip öğrenip/Öğretip bu doğrultuda yaşanıldığında minimize edilir.Bundan dolayı Peygamberimiz"İSLAM(Müslüman)Ol KURTUL"demiştir.Tabi bu mülümanlık gerçek teslimiyeti ve Allah beni görüyor/Görülüyorum bilinciyle yaşanıldığında tatlı meyvelerini verir.Neye inandığını veya dininin içeriğinin ne olduğunu bilmeyen bir insan bu iç huzurundan fazla br şey elde edemez.Yoksa adı müslüman olduğu halde bunun la hiç bir bağı kalmamış ,İslamın yasakladığı davranışları çekinmeden yapanlarda Dinin güzelliği görülmez. Aslında Allah’ı anmak, O’nun tarafından anılmak demektir. Zira “Beni zikredin; Ben de sizi zikredeyim” (Bakara, 152) Bu şekilde Allah ın emirlerine ve yasaklarına dikkat ederek yaşayan"(Takvalı) İnsanlar için Allah ,Toplumdaki insanların kalplernde sevgi yaratır"Allah o kulunu kendisi sevdiği gibi, mahlûkâtına sevdirir. Bir kutsi hadiste Allah Teala şöyle buyurur: “Ben kulumun zannı üzereyim. Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Eğer beni kendi içinde zikrederse ben de onu kendi nefsimde zikrederim. Eğer beni topluluk içinde zikrederse ben de onu ondan daha hayırlı bir topluluk içinde zikrederim. O bana bir karış yaklaşırsa ben ona bir arşın yaklaşırım. O bana bir kulaç yaklaşırsa ben ona iki kulaç yaklaşırım. O bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.” (Müslim, Zikir, 2) Bir başka hadiste ise Hz. Peygamber “Zikir için oturanları, melekler kuşatırlar, rahmet kaplar, üzerlerine sekinet iner ve onları Allah kendi yanındakilere anar.” (Müslim, Zikir, 39) buyurmuştur. Allah ı anmanın getirdiği bu iç huzurunu insan başka hiçbir şeyde bulamayacağı gibi,bu zikir İnsan ruhunu/aklını fırtınalrdan korur.Başka bir hadiste:"Allah ın emirleri doğrultusunda(Dikkatli ve bilinçli bir iman ile davrananlar için) yaşayanların Allah gören gözü,işiten kulağı,tutan eli olur"Peki böyle birisinden iyilik ve hayırdan başka ne sadır olur ki! “Gerçek iman erlerini, ne ticaretleri, ne de alış-veriş Allah’ı zikretmekten, O’nu hatırda tutmaktan alıkoymaz.” (Nur, 37) Zikri bu şekilde kavrayabilen kimseler, bedenleriyle rızıklarını temin ederken, kalpleriyle de zikir halindedirler. İşte bizim kültürümüzdeki “El kârda, gönül yârda” tabiri tam da bu hali ifade eder.”halk içinde hak ile ol” Unutulmamalıdır ki zikir kalplerin huzuru, ruhun gıdasıdır. Zikir, kula uyanıklılık ve bilinçli olma hali kazandırır, gönülleri gafletten korur ve neticede kulu takvaya(Takva:Yolda giderken dikenlere dokunmamaya çalışarak yürümek;Allah ın emirlerini her zaman aklında tutmak,Yasaklarına karşı titiz,dikkatli olmaktır Böyle davranan kişilere muttaki denir...) ulaştırır. Ayrıca zikirle insan, yoksulluktan kanaat zenginliğine, yalnızlıktan ebedi ve bitmez dostluğa, mazhar olur. Zikir gereksiz düşünce ve kuruntular yerine Allah’ı bilme, takdir etme, ona gerçek kul olma şuurunu kazandırır. Bundan dolayı zikir hali, inanan insanın bütün hayatını kuşatmalı, bütün davranışlarına yansımalıdır. Bu ise, gönlü ferahlatacak, göğse genişlik verecek, kalbi huzurla dolduracaktır. Namaz: Huzur Seansları S-10-Namaz ın insanı rahatlatması huzur vermesi nasıl olabilmektedir?Hadisleri tamamlayınız?Anafikirlerini sıralayınız? S-11-Namazın huzur seansları olması nasıl gerçekleşir? Günde beş ayrı vakitte kılınan farz namazlar, yorulan bedenin, gerilen ruhun rahatlaması için Müslümana sunulmuş rahatlama seanslarıdır aslında. İslam Peygamberi ve onun güzide ashabı, huzur ve mutluluğu birlikte kıldıkları namazlarda bulurlardı. Nitekim Allah Rasulü, sevgili müezzini Bilal-i Habeşî’ye: “Kum yâ Bilâl! Fe erihnâ bi’s-salâti” “Kalk ey Bilal! Bizi namazla rahatlat!” derdi. (Ebu Davud, Edeb, 78, no: 4986) İnsanın gerilen ruhunun ve kaslarının rahatlayacağı boşalacağı özel zamanların olması gerekir,Kesintisiz bir gerilme ile dolu iş ve sosyal hayattan Ruha ve vücuda mola verdirmektir. Müslümanın Rabbi ile buluşması, konuşması ve doğrudan iletişim içerisine girmesi demek olan namaz/salât (sıla=bağlantı), hakkı verildiği takdirde, mâsivâdan ilişkiyi kesmek demektir. Şam’daki bir camide yer alan ve cep telefonlarının kapanmasını rica eden şu uyarı, bunun farklı bir ifadesiydi: “Ahi’l-Müslim! İkta’ sılateke bi’n-nâs! Ve’ttasil bi’llâh!” yani “Burada Müslüman kardeşim! İnsanlarla ilişkini kes ve Allah ile iletişim kur!” Beş vakit kılınan namaz, uzun yola çıkan ve saatlerce araç kullanan bir şoförün, sağlıklı bir şekilde menziline varabilmesi için belli aralıklarla yorgun bedenini dinlendirmek, dağılan dikkatini toparlamak üzere verdiği molalara benzer. Yorgun beden buna ne kadar muhtaç ise, Müslümanın kalbi, ruhu da namazlarla rahatlamaya, sükunete ermeye o kadar muhtaçtır. Kısa bir süre için, işinden, meşgalesinden el çekip, manevi enerjisini toparlamaktır. Hele bir de namazda olması istenen “huşu” hali yani “kalbî yakarış” yakalanabilirse, zihni meşgul eden dünyanın geçici sıkıntıları iftitah tekbiriyle âdeta kafadan atılır ve okunan dua ve surelerle farklı bir moda girilmek suretiyle dünyadan soyutlanılır. Burada sadece problemleri unutma, zihni boşaltma çabası yoktur. Aynı zamanda, okunan ayetlerden, yapılan dualardan hareketle zihni ve kalbi ebedi hakikatlerle, asıl gerçeklerle doldurma gibi ikinci bir durum söz konusudur. Her rekatta Fatiha suresini okuyarak karşılık gününün sahibi olan Allah ile iletişime giren Müslüman, sadece O’na kulluk edeceğini ve yalnızca O’ndan yardım dileyeceğini ikrar eder. Kendisini, gazaba uğramışların ve sapıkların yoluna değil, peygamberlerin yoluna iletmesini defalarca ifade eder. O, bunu günde en az kırk defa dile getirirken, âdeta en Yüce Makam’a sözlü dilekçeler vermiş gibidir. “Amin” diyerek bütün benliğiyle imza atar ve bu dileğinin, dilekçelerinin arkasında durur artık. Namaz esnasında ilahî gözetilmeyi, kiramen kâtibini, hesabı, kitabı, mahkeme-i kübrayı tekrar hatırlar, bu bilinç içerisinde yapar tahiyattaki samimi dualarını. Ve katılaşmış kalbi, okuduğu ayetlerle, dualarla yumuşar, Allah korkusuyla titrer ve imanı daha bir güçlenerek tamamlar namazını. Huzurlu bir şekilde ayrılır Rabbinin huzurundan. "Bu huşu ve bilinçle kılınan namaz, artık sahibini her türlü “fahşa ve münker”den yani hayasızlıktan ve çirkin işlerden alıkoyar." (Nahl, 90) S-12-İslam da neden Dünya dan el etek çekmek yoktur?Bilhassa İslam Toplum da yaşanmalıdır?İslam medenilerin dinidir, ne demektir? Zira ibadet kastıyla da olsa, kişinin evlenmemesi, dünyadan el etek çekmesi gibi bir tavır zaten İslam’da yasaklanmıştı. Evet, modern hayatta yaşanan yoğunluk sebebiyle, kendisine zaman ayıramayan Müslüman için bulunmaz bir fırsattır namaz/itikaf hali. Geride bıraktığı yılın muhasebesini yapmak, geleceği daha verimli bir şekilde planlayabilmek, ramazan ayının manevi ikliminden daha fazla yararlanmak ve “bin aydan daha hayırlı olan o kadri yüce olan Kadir Gecesi’ni” (Kadr, 1-5) tam olarak ihya edebilmiş olmanın yoludur. Son yıllarda kimi çevrelerin, hayatın yoğun stresine ve sorunlarına karşı, trans, meditasyon, yoga vb. bazı uygulamaları yegane çözüm gibi sunduğu ülkemizde, zikir halinde geçirilen zamanlar, huşu içinde kılınan namazlar ve itikaf içinde geçirilen mübarek günler ve geceler, sadece bir zihin boşalması değildir. Aynı zamanda bu, imanın kemale erdirilmesi gayreti, nefis muhasebesi, nefis terbiyesi ve tezkiyesidir. Kişinin nereden geldiğinin, nereye gittiğinin derinlemesine tefekkür ederek hayat yoluna, hedeflerine daha emin adımlarla ilerlemesi için tamamen kendine ayırdığı vakitlerdir. Bireyin kendini hatırlamasıdır, Rabbini hatırlamasıdır, hakikat aynasına bakıp kendine gelmesidir... Not: Bu yazı, Diyanet Aylık Dergi Mayıs 2009 sayısında yayınlanmıştır. Prof. Dr. Bünyamin Erul T.C.Diyanet işleri Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi - Sonuç:Yapılacak kötülüklerin vereceği içsel huzursuzluğu önlemek için, Unutulmaması gereken şeylerden biri de Allah’ın bizimle beraber olduğudur. Bunun hem Allah tarafından murakabe edildiğimiz manası, hem de yalnız bırakılmadığımız anlamı vardır. Nitekim Allah Teala buyurur: “Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir.”(Hadîd, 4)“Biz insanoğluna şah damarından daha yakınız.” (Kâf, 16) “Yönünüzü nereye çevirirseniz Allah’ın yüzü/zatı oradadır.” (Bakara, 115) Hayatı anlamlı kılan kalbin yönelişleridir. Kalbin meyli neye ise insan hayatı oraya akmaktadır. Kalpte irade olmadığından mutlaka bir şeye raptedilmesi gerekmektedir. Kalbin raptedilmesi, ona yaratılış sırrının kavratılması demektir.Kalbiselime ermek, gönlü gönüller sultanına vermek,Rahman tecellisine mazhar olmak demektir. Kalbiselime ermek, incelik ve zarafet timsali bir insan olup huzur hâline varmaktır. Nitekim Peygamberimiz bu hâle ermek için Allah Teala’ya şöyle dua ederdi: “Allah’ım! Sen’den dinde sebat isterim. Doğru söyleyenbir dil ve kalbiselim dilerim.” (Tirmizî, Deavât, 23/)Kalp bütün diğer organlar gibi zıtlar meşheri/toplandığı yeri olduğundan toplum içinde yaşayan insanın kalbi hem meleki hem şeytani tesirlere açıktır. Öyleyse mümin toplum içinde nasıl hareket edecek Allah’ı bilmek, O’nu sevmek, O’nun zikrinden lezzet ve tat almaktır. DEĞERLENDİRME: Bilim yapacağım diye Allah ı yok saymak değil;Allah ın emri olduğu için bilim yapmak ve bilimini yaparken bunları kötüye kullanmamak,insanlığın gelişmesine çalışmak ile kalp huzur bulur…Böylece yaptığı bilimsel eylemler ibadete dönüşür(Kadavrayı incelerken,deney yaparken,felsefe yaparken,düşünürken,sorgularken,sentezlerken…Allah ı tanıyan kimsenin bu ve diğer davranışları ibadete çevrilirken,sahibine hem bu dünya da hem de ahrette mutluluk getirir) O halde bilim yaparken ateist olunmalı?Din bilime engeldir?Sorgulamaya engeldir?Tarzı önyargılı,cahil ve din karşıtı kafalara kanmamak;İşik gibi görünen ama kaynağı karanlıklar olan düşüncelere meyletmemek gerekir .Aksi halde hem bu dünyamızı hem de ahretimizi kaybederiz. ZİKRİN RUHSAL KAZANIMLARI Dinden Uzak Yaşamanın Sonuçları: Stres ve Depresyon -"Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır..." (Taha Suresi, 124) ”Allah, kimi hidayete erdirmek isterse, onun göğsünü İslam'a açar; kimi saptırmak isterse, onun göğsünü, sanki göğe yükseliyormuş gibi dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlerin üstüne işte böyle pislik çökertir.” (En'am Suresi, 125) Din ahlakını yaşamayan insanların Allah'a güvenip teslim olmamaları hayatlarını sürekli üzüntü, sıkıntı ve stres içinde geçirmelerine sebep olur. Bu yüzden psikolojik kökenli pek çok hastalığa yakalanırlar, vücutları çok hızlı yıpranır, kısa sürede yaşlanıp çökerler. Yaşadıkları ruhsal sıkıntının etkisi bedenlerinin her noktasında kendisini gösterir. Müminler ise psikolojik yönden sağlıklı oldukları, strese, üzüntüye, ümitsizliğe kapılmadıkları için bedenen de daha sağlıklı ve dinç kalırlar. Allah'a tevekkül etmelerinin, güvenip dayanmalarının, herşeye hayır gözüyle bakmalarının, Allah'ın kendilerine olan güzel vaat ve müjdelerinin sevincini sürekli içlerinde taşımanın olumlu etkisi, fiziksel özelliklerine de yansır. Tabii ki bu durum, dini tam anlamıyla kavrayan ve vicdanını tam kullanarak, Kuran ahlakını hakkıyla yaşayan kimseler için geçerlidir. Elbette ki onlar da hastalıklara yakalanır ve doğal olarak yaşlanırlar, ancak bu durum diğerleri gibi psikolojik kaynaklı bir çöküntü şeklinde değildir. Günümüzde çağın hastalıkları olarak isimlendirilen "stres ve depresyon", kişiye yalnızca psikolojik olarak zarar vermekle kalmayıp, bedeninde de fiziksel olarak çeşitli etkilerle kendisini göstermektedir. Stres ve depresyona bağlı olarak meydana gelen rahatsızlıkların başlıcalar, bazı akıl hastalıkları, uyuşturucu madde bağımlılıkları, uykusuzluk, deri, mide, tansiyon hastalıkları, nezle, migren, kemiklerle ilgili birtakım hastalıklar, böbrek dengesizliği, solunum bozuklukları, alerjiler, kalp krizi, beyinde büyüme meydana gelmesi gibi sorunlardır. Tabii ki tüm bu hastalıkların oluşma sebebi, her zaman stres veya depresyon olmayabilir. Fakat bilimsel olarak da ispatlandığı gibi bunların çıkış noktası çoğu kez psikolojik kaynaklıdır. İnsanlar arasında çok yaygın olarak görülen "stres", korku, güvensizlik, umutsuzluk, aşırı heyecan, endişe, baskı gibi duyguların, vücuttaki dengeyi bozarak bedende oluşturduğu genel bir gerilim durumudur. İnsanlar strese girdikleri zaman, vücutları buna tepki gösterir ve alarma geçer. Vücutta çeşitli biyokimyasal reaksiyonlar başlar: Kandaki adrenalin seviyesi yükselir; enerji tüketimi ve vücut reaksiyonları maksimum seviyeye çıkar; şeker, kolesterol ve yağ asitleri kana bırakılır; kan basıncı artar ve kalp atışı hızlanır. Glikoz (şeker) beyne yönlendirildiğinde kolesterol miktarı yükselir, bu da vücut için tehlike anlamına gelir. Özellikle kronik stres, vücut fonksiyonlarını değiştirdiğinden, çok büyük zararlara sebep olabilir. Stres nedeniyle vücuttaki adrenalin ve kortizol miktarı normal olmayan bir şekilde yükselir. Uzun süreli streste, kortizol hormonunun yükselmesi, bazı hastalıkların -örneğin şeker hastalığı, kalp hastalıkları, yüksek tansiyon, kanser, ülser, solunum hastalıkları, egzama ve sedef gibi deri hastalıkları, bağışıklık sistemine bağlı rahatsızlıklar- erken yaşta ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Kortizol yüksekliğinin beyindeki hücreleri öldürmeye kadar varan etkileri bulunmaktadır. Stresin sebep olduğu rahatsızlıklar bir kaynakta şöyle ifade edilmektedir: Stres ve stresin doğurduğu gerginlik ve ağrı arasında önemli bir ilişki vardır. Stresin sebep olduğu gerginlik, damarların daralmasına, kafanın belirli bölgelerine giden kan akımının bozulmasına ve o bölgeye giden kanın bir hayli azalmasına yol açar. Diğer taraftan bir dokunun kansız kalması doğrudan ağrıya sebep olur. Çünkü muhtemelen bir taraftan gergin dokunun daha çok oksijene ihtiyaç göstermesi, diğer taraftan dokunun zaten yetersiz kanla beslenmesi özel ağrı alıcılarını uyarır. Bu arada adrenalin ve noradrenalin gibi stres sırasında sinir sistemini etkileyen maddeler de salgılanmış olur. Bunlar da doğrudan veya dolaylı olarak kasların gerginliğini artırır ve hızlandırır. Böylece ağrı gerginliğe, gerginlik kaygıya, kaygı da ağrının şiddetlenmesine yol açar. (Acar Baltaş, Zuhal Baltaş, Stres ve Başa Çıkma Yolları, Remzi Kitabevi, 15. basým, s. 162.) Ancak stresin yol açtığı en ciddi hastalıklardan birisi kalp krizidir. Araştırmalar, agresif, telaşlı, endişeli, sabırsız, rekabetçi, kindar, asabi insanların kalp krizi oranlarının, bu davranışları az gösteren insanlardan daha fazla olduğunu göstermektedir. (Jane E. Brody, "Tool of survival is deadly for heart", The New York Times, 23 Mayıs 2002;) Bunun sebebi ise şöyledir: Hipotalamus'un başlattığı, sempatik sinir sisteminin aşırı uyarılması aynı zamanda aşırı insülin salgılanmasına ve dolayısıyla bu insülinin kanda birikmesine sebep olur. İşte bu durum sağlık açısından hayati önem taşımaktadır. Çünkü, koroner damar hastalığına yol açan şartların hiçbiri, kandaki fazla miktardaki insülin kadar kesin ve yıkıcı bir rol oynamaz. (Acar Baltaş, Zuhal Baltaş, Stres ve Başa Çıkma Yolları, Remzi Kitabevi, 15. basım, s. 159.) Bilim adamları, stres derecesi ne kadar yüksekse, kandaki akyuvarların tepkisinin o kadar zayıfladığını ifade etmektedirler. Oxford Üniversitesi Teknoloji Transferi Bölümü'nde görevli Linda Naylor başkanlığındaki ekibin geliştirdiği test sayesinde, stres derecesinin bağışıklık sistemi üzerindeki bu olumsuz etkisi ölçülebilmektedir. Stresle, bağışıklık sistemi arasında da yakın bir ilişki vardır. Fizyolojik stres, bağışıklık sistemi üzerinde önemli bir etki yapar ve bağışıklık sistemini çökertmeye çalışır. Stres altında olan beyin, vücutta kortizol hormonu üretimini artırır ve bağışıklık sistemini zayıflatır. Diğer bir deyişle beyin, bağışıklık sistemi ve hormonlar birbirleriyle ilişki içindedirler. Bu konuda uzmanlar şöyle demektedir: KAYNAKLAR:1-Kur'ân-ı Kerîm ve Meâli 2-Hatemü’l-Enbiya (Hz. Muhammed`in Hayatı)Osman Keskioğlu Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 3-Seçme Hadîsler,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 4-İslâm İlmihâli,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 5-Ahmed Hamdi Akseki,İslâm Dîni 6-250 Hadîs Terceme ve İzâhı,Ali Himmet Berki,Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 7-Prof.Dr.Hayrettin Karaman,Helâllar Haramlar 8-Prof.Dr.Muhammed Hamidullah İslâm Peygamberi 9-İslâm Ansiklopedisi,Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları 10- 40 Hadis - Diyanet İşleri Başkanlığı ve T.C.Diy.işl.bşk.İslam Ansklopedisi ve İslam ilmihali/Din kül kitabı Meb yay/Dini terimler sözlüğü Meb/TDİ Sözlük