iskelet sistemi

advertisement
İSKELET SİSTEMİ
Hayvan vücuduna desteklik görevi yapan ve koruyan, kaslarla bağlantı yaparak hareketi
sağlayan sisteme iskelet ve kas sistemi denir.
BİTKİLERDE İSKELET:
Otsu bitkilerde bitkinin dik durmasını sağlayan ve bitkiye destek olan yani iskelet görevini gören
yapı turgor basıncıdır. Çok yıllık odunsu gövdeli bitkilerde ise bu görevi bir sürekli doku olan sert
doku üstlenmiştir.
HAYVANLARDA İSKELET:
Hayvanlarda iç ve dış iskelet olmak üzere iki çeşit iskelet vardır.
1.Dış
İskelet: Vücudun dış kısmında organik ve inorganik maddelerden oluşur. Epitel hücreleri
tarafından yapılmıştır. Su ve ısı kaybını engeller. Büyümeyi sınırladığı için zaman zaman yenilenir.
Dış iskeletin üzerinde hiçbir vücut örtüsü bulunmaz. Genellikle omurgasızlarda görülür. Bazı bir
hücrelilerde sitoplazma tarafından salgılanan dış örtüler bir dış iskelet oluşturur. Dış iskelette kaslar
iskeletin iç yüzüne bağlanmıştır.
Eklem bacaklıların vücudunu örten kitukula protein, karbonhidrat, yağ ve tuzlardan oluşmuş bir
dış iskelettir. Büyüme sırasında zaman zaman esnek bir yapıya sahip olmadığı için
değiştirilir.Örneğin, diyatomelerde SiO2, salyangoz ve midyelerde CaCO3 birikimi ile oluşur. İstakoz
ve çekirgede kitinden kabuk şeklinde görülür.
2.İç İskelet: Embiryonun mezoderm tabakasından oluşur. Kıkırdak dokunun, kemik dokuya
dönüşmesi ile meydana gelir. Boyca büyümeyi sınırlayıcı değildir. Hayvan ile beraber büyür. Dış
iskeletten farklı olarak kaslarla örtülüdür. En basit iç iskelet amphioxusta görülür. Sırt tarafında
notakord denilen sırt ipi şeklindedir.
Süngerlerde küçük iğneler şeklinde (CaCo3, silis, spongis gibi); derisidikenli ve deniz yıldızı
gibi canlılarda kollu iç iskelet şeklinde; omurgalılarda ise eklemlerle bağlı esnek bir iç iskelet vardır.
Balıklarda eklemli iç iskelet şeklindedir. Köpekbalıklarında bütün yaşantıları boyunca kıkırdaktan
yapılmış bir iç iskelet vardır.İç iskeletin yapısı kemik dokudan oluşmuştur.
1.Süngerimsi Kemik: Kırmızı kemik iliği ile dolu olup düzensiz boşlukları vardır. Kemik hücreleri
lakün adı verilen boşluklar içinde bulunur.
2.Sıkı Kemik: Hücreler arası boşluklar yoktur. Sarı kemik iliği bu boşlukları doldurur. Ancak kılcal
damarları taşıyan ince mikroskobik kanalları vardır. Kemiğin uzun eksenine uzanan paralel kanallara
havers kanalları denir. Havers kanallarını birbirine bağlayan yan kanallara volkman kanalları denir.
Kemiğin Yapısı: Kemiğin %30 u protein yapısındaki osein adlı kemik ara maddesinden, %45 i
CaPO4, MgPO4, CaCo3 gibi inorganik maddelerden %25 ise sudan oluşur. Kalsiyum ve karbonat
tuzları ile fosfat kemiğe sertlik ve dayanıklık verir. Açlık halinde kemik kapsadığı iyonların 1/3 nü
kana verir. İyon kaybına uğrayan kemik yumuşar ve kolayca kırılabilir. Gebelikte be mineraller
bebeğin iskeletinin oluşumunda kullanılır. Olgun kemik hücrelerine osteosit denir. Yassı, oval
hücreler olup, sitoplazmik uzantıları vardır. Yapı olarak kemik iki kısma ayrılır:
Kemik Oluşumu:Vücutta kemiğin bir kısmı bağ dokudan (kafatasının yassı kemikleri, yüz
kemikleri, köprücük kemiğinin bir kısmı, bıngıldak kemiği, diş, balıkların pulu); bir kısmı da kıkırdak
dokudan (üye kemikleri, leğen kemiği) gelişir.
Ömür boyu bir taraftan kemik yapımı devam ederken, diğer taraftan da yapılan kemikler yıkılır.
Büyüme çağında yapım yıkımdan fazla olduğunda kemikler kalınlaşır ve uzar. Orta yaşlarda yapımyıkım denge halindedir. Yaşlılarda ise yıkım daha fazladır. Bu nedenle kemik daha kolay kırılabilir.
Kan ve kemiklerin kalsiyum ve fosfat miktarlarını tiroid, paratiroid bezleri ve deriden salgılanan
hormonlar, beslenme ile alınan mineraller, vitaminler ve genetik faktörler düzenler. Derinin kemik
büyümesini düzenleyen hormonu yapabilmesi için kandan yeteri kadar kalsiyum alması gerekir. Bu da
güneşin mor ötesi ışınları ile sağlanabilir.
1.Uzun Kemikler: Kol ve bacaklarda bulunur. İki ucu şişkin silindirik kemiklerdir. Kemiğin boyuna
uzamasını baş kısmı ile gövdesi arasında bulunan kıkırdak doku sağlar. Bir süre sonra kemikleşir.
Bundan sonra kemiğin uzaması eklem kıkırdağı tarafından devam ettirilir. En dışta enine büyümeyi
ve onarılmayı sağlayan kemik zarı (periost) vardır. Baş kısmında dışta ince tabaka halinde sıkı kemik
dokusu ortada süngerimsi kemik doku bulunur. Gövde kısmı tamamen sıkı kemik dokudan
yapılmıştır. Ortadaki boşluğu sarı kemik iliği doldurur. Süngerimsi kemik dokuda ise kırmızı kemik
iliği bulunur.
Kandaki Ca++ Konsantrasyonu

Kanda kalsiyum az ise  Paratiroid bezi(Parathormon Salgısı)  Kemiklerden kana
kalsiyum geçişi
 Kanda kalsiyum fazla  Tiroid bezi(Kalsitonin Salgısı)  Kandan kemiklere kalsiyum
geçişi
Kemik gelişiminde ve büyümesinde hipofizin ön lobundan salgılanan büyüme hormonu STH da
etkilidir (somatropik hormon). Bu hormon etkisini doğrudan değil karaciğerdeki protein ve
karbonhidrat metabolizmasını hızlandırarak gerçekleştirir. Ayrıca A, C, D vitaminleri kemik gelişimini
sağlar. D vitamini eksikliğinde raşitizm denilen hastalık görülür. D vitamini güneş ışığından
provitamin olarak alınır. Deri hücrelerinde D vitamini haline getirilir. Sindirim kanalından K ve
Ca‘un geri emilmesini sağlayarak kemikleri sertleştirir.
İSKELET DOKULARI
Bütün kemikler periost veya kemik zarı denilen bağdokudan fibröz bir dış zarla sarılmış lamelli
bir kemik dokusundan meydana gelir. Bu doku kan damarlarıyla beslenir ve sinir uçları içerir.
Kıkırdaklar: Erişkin bir insanın iskeletinde hiyalin, lifli ve elastik olmak üzere üç tip kıkırdak
bulunur. Kıkırdak hücrelerine kondrosit adı verilir. Hiyalin kıkırdağı oluşturan kondrositler büyük
hücrelerdir; sitoplazmaları glikojen ve lipit cisimcikleriyle doludur. Vücuttaki eklemlerin çoğunda ve
üst solunum yollarında(soluk borusu ve ana bronşlar) hiyalin kıkırdak bulunur.
Lifli kıkırdağın yapısı da hiyalin kıkırdağınkine benzer, ama bunun kollajen liflerden oluşmuş ağ
yapısı daha fazla önem taşır. Omurlar arası disklerde, burunda, çatı birleşiğinde ve aşil kirişinin
yapışma yerinde lifli kıkırdak bulunur. Üçüncü tüp kıkırdak dokusunun en önemli özelliği bol elastik
(esnek) lif içermesidir. Elastik kıkırdak dokusu yüzde(kulak kepçesi), östaki borusunda, gırtlak dilinde
ve gırtlakta yer alır. Kıkırdak dokusunda lenf ve kan damarı bulunmaz. Besleyici maddeler, kıkırdağı
saran bağ dokusu(perikondrium) damarlarından difüzyon yoluyla sağlanır.
İlk kıkırdaklar embriyo gelişiminin beşinci haftasında oluşmaya başlar. Bu dönemde mezanşim
hücreleri(ilkel bağ dokusu hücreleri) büyük oranda çoğalır ve zamanla kondroblastlara(çok çekirdekli
dev hücreler) dönüşür.
Fizyoloji: İskeletin beş temel işlevi vardır: Vücut şeklinin korunması, vücudun hareket etmesi,
kalsiyumun depolanması ve uzun kemiklerin içinde bulunan ilikte kan hücrelerinin yapımı. Bütün
diğer omurgalılarda olduğu gibi insanda da, sağlam bir iskelet olmadan vücudun karmaşık şekiller
alabilmesi mümkün değildir. Özellikle hava ortamında, belirli bir vücut hacminin üzerindeki canlıların
çökmeden dik durabilmeleri için, bir iskelet çatısına ihtiyaç vardır. Göğüs kafesi ve kafa tası, sert bir
engel oluşturarak dıştan gelen darbelerin etkisini hafifletir ve organların doğrudan hasar görme
olasılığını azaltır. Vücudun hareketi ise kol ve bacaklar ile karmaşık eklem yapıları sayesinde
gerçekleştirebilir. Hareketlerin hızı ve etkin bir şekilde gerçekleştirilmesi için, kemikler kasların
destek noktalarını oluşturmaktadır. Kalsiyum tuzlarının yapısı kemiklerin mekanik dayanıklılığında rol
oynar. Bunu yanında kalsiyum pek çok kimyasal tepkimede de önemli bir yere sahiptir.(kas kasılması,
hücresel hareketler ve sinir akışının iletimi gibi)
Büyüme mekanizması: Bazı durumlarda kemik dokusunun sadece iki yıl içinde tamamiyle
yenilenebildiği tahmin edilmektedir. Bu yenilenme yeteneği kemik hücrelerinin yoğun etkinlikleri
hakkında bir fikir vermeye yeterlidir. Kemik dokusunun bu yeteneği aynı zamanda meydana gelen iç
içe iki olgunun yani yapım ve yıkım süreçlerinin ürünüdür.
Yapım süreci yeni kemik dokusunun meydana gelmesini sağlarken, osteoklastlar aracılığıyla
gerçekleşen yıkım süreci, mineral tuzların salınmasıyla metabolizmada rol oynar.
Kemiklerin büyümesi hem boyuna hem enine artışla sağlanır.kalınlaşmayı kemik zarı, boyuna
büyümeyi kıkırdak sağlar. Hem kemik zarı, hem de büyüme kıkırdağından osteoblastlara dönüşme
yeteneğine sahip ilkel bağ dokusu hücreleri bulunur. Kıkırdak dokusu ise iki şekilde büyür; kıkırdak
dokusuna en yakın perikondrium hücrelerinin kondrositlere(kıkırdak hücrelerine) dönüşmesi veya
daha basit olarak, mevcut kondrositlerin mitoz bölünmeyle çoğalması.
İNSANDA İSKELET YAPISI
İnsanda iç iskelet kemikten yapılmıştır. İskelet oluşturan kemikle yapısal olarak üç kısımda incelenir.
1.Uzun Kemikler: Kol ve bacaklarda bulunur. İki ucu şişkin silindirik kemiklerdir. Kemiğin boyuna
uzamasını baş kısmı ile gövdesi arasında bulunan kıkırdak doku sağlar. Bir süre sonra kemikleşir.
Bundan sonra kemiğin uzaması eklem kıkırdağı tarafından devam ettirilir. En dışta enine büyümeyi ve
onarılmayı sağlayan kemik zarı (periost) vardır. Baş kısmında dışta ince tabaka halinde sıkı kemik
dokusu ortada süngerimsi kemik doku bulunur. Gövde kısmı tamamen sıkı kemik dokudan yapılmıştır.
Ortadaki boşluğu sarı kemik iliği doldurur. Süngerimsi kemik dokuda ise kırmızı kemik iliği bulunur
2.Yassı Kemikler: Kalınlığı eni ve boyundan az olan kemiklerdir. Göğüs, kafatası, kürek ve kaburga
kemikleridir. Kemik zarı altında sıkı kemik dokusu ve bunun ortasında süngerimi kemik doku yer alır.
Kırmızı kemik iliği ile doludur. Sarı kemik iliğinin yer aldığı bir kanal yoktur.
3.Kısa Kemikler: Eni, boyu ve kalınlığı eşit olan kemiklerdir. Omurga ile el ayak bileklerinde
bulunur. Dıştaki kemik zarının altında sıkı kemik, ortasında ise süngerimsi kemik bulunur. Süngerimsi
kemiğin içinde ise kırmızı kemik iliği vardır.
İNSAN İSKELETİNİN KISIMLARI:
207 kemikten oluşan insan iskeleti baş, gövde, üyeler olmak üzere üç kısımda incelenir
1.Baş İskeleti: Beyin, beyincik ve sinir merkezlerini içinde bulundurur. Kafatası ve yüz iskeleti olarak
iki kısımda incelenir.
a)Kafatası İskeleti: Alın(1), yan kafa (2), ard kafa(1), şakak(2), temel(1) ve kalbur(1) kemiklerinden
oluşur. Oynamaz eklemlerle birbirlerine bağlanırlar. Beyin ve beyinciği tamamen kapatarak korurlar.
Yalnız omurilik ve sinirlerin giriş çıkışlarını sağlayan delikler vardır.
b)Yüz İskeleti: Tırnakçık(2), elmacık(2), burun(2), sapan(1), boynuzcuk(2), üst çene(2), damak(2), alt
çene(1) kemiklerinden oluşur. Oynamaz eklemlerle birbirine bağlanmıştır. Sadece alt çene kemiği yarı
oynar eklemlerle şakak kemiğine bağlıdır.
2.Gövde İskeleti: Sinir sistemi ve iç organları korur. Vücudu dik tutar. Gövdeyi oluşturan kemikler,
omurga, kaburga, göğüs, omuz ve kalça kemiklerinden oluşmuştur. Omurga, boyundan kuyruk
sokumuna kadar uzanan 33 omurun üst üste gelmesi ile oluşmuştur. Her omurda iki yan çıkıntı, bir
dikensi çıkıntı, omur cismi, omur deliği, omur yayları ve eklem çıkıntıları vardır. Üst üste gelen
omurlar kıkırdak disklerle birbirine bağlanarak omurgayı oluştururlar. Omurlar üst üste geldiğinde
omur delikleri birleşerek omurga kanalını oluştururlar. Omurga kanalını omurilik doldurur. Omurga
ortalama 75 cm uzunluğunda, dirençli ve bükülgen, uzun, ‘S’ şeklinde bir kemik dizisidir. Omurga
bütünüyle ekle alındığında dört eğrilik göze çarpar: Öne doğru dışbükey boyun eğriliği; öne doğru
içbükey sırt eğriliği(kifoz); öne doğru dışbükey bel eğriliği (lordoz); öne doğru içbükey sağrı eğriliği.
Omurga beş bölgeye ayrılır.
1.Boyun (7)
2.Sırt (12)
3.Bel (5)
4.Sağrı (5)
5.Kuyruk sokumu (4)
Boyun bölgesinin birinci kemiğine atlas kemiği, ikinci kemiğine ise eksen kemiği denir.İç içe
geçmişlerdir. Boyunun sağa sola dönmesini sağlarlar. Sırt bölgesi 12 omurdan oluşur. Kaburgalar bir
uçları ile sırt omuruna bağlanırlar. Bel bölgesi 5 omurdan oluşur. Vücudun hiçbir kısmıyla bağlantılı
olmadığı için kolaylıkla hareket edebilir. Sağrı bölgesi 5 omurdan oluşur. İnsanın dik durması ve
yürümesinde etkili olan bölgedir.Kuyruk sokumu 4 omurdan oluşmuştur. Bu omurlar birleşerek tek
omur halini almıştır.
Göğüs kemiği vücudun göğüs bölgesinde yer alan üst kısmı geniş, alta doğru sivrilen yassı bir
kemiktir. Vücudun göğüs kısmında yer alan 15-20 cm boyundaki bu kemiğe göğüs kemiği denir. Sap,
gövde ve hançerimsi çıkıntı olmak üzere üç kısımdan oluşmuştur.
Üzerinde enine ibikler ve kas-bağ bağlantı yerleri bulunur. On iki çift olan kaburgaların ilk
yedi çifti göğüs kemiğine, sekiz, dokuz ve onuncu çiftler ise yedinci kaburgaya bağlıdır. Son iki
kaburganın uçları serbesttir. Yüzücü kaburgalar denir.
Omuz kemerleri önde köprücük (2), arkada kürek (2) kemiğinden oluşur. Kalça kemeri kalça,
oturga ve çatı kemiklerinden oluşur. Kalça kemikleri birbirleriyle ve sağrı bölgesi kemikleriyle
birleşerek leğen denilen yapıyı oluşturur. Leğen gövdeye bağlanarak karın bölgesindeki iç organlara
alttan desteklik sağlar.
3.Üye İskeleti: Kol ve bacak kemiklerinden meydana gelmiştir. Kas sistemi ile birlikte çalışırlar.
Otuz bir kolda, otuz bir bacakta olmak üzere yüz yirmi kemikten oluşur.
a)Kol Kemikleri: Pazı(1), ön kol(1), dirsek(1), bilek(8), tarak(5), parmak(14)
b)Bacak Kemikleri: Uyluk(1), dizkapağı(1), kaval(1), baldır(1), bilek(7), tarak(5), parmak(14)
EKLEMLER
İki kemiğin birleştiği yerde bulunurlar. İçerdikleri eklem sıvısı miktarı hareket yeteneklerini
belirler. Buna göre üç gruba ayrılırlar
1.Hareketli Eklemler: Kol ve bacaklarda bulunurlar. Ortak bir kapsülle çevrilmişlerdir. Kapsülle
eklem arasındaki boşluk eklem boşluğudur. Kemikler arasındaki boşluklar kiriş bağları denilen doku
ile doludur. Eklem bölgesinin iç yüzeyinde bağ doku ve epitel dokudan oluşan sinovial zar bulunur.
Bu zar yumurta akı gibi bir salgı oluşturur. Bu salgı eklem uçlarını kaygan halde bulunmasını sağlar.
Eklem yüzleri eklem kıkırdağı ile örtülüdür. Bu bağlar ekleme sağlamlık ve hareket kolaylığı sağlar.
Ayrıca kemikler arasında bağ dokudan meydana gelen eklem bağları da bulunur. Bu tür eklemlerde
eklem sıvısı çok fazladır.
2.Hareketsiz Eklemler: Kemikler testere dişi gibi girinti ve çıkıntılarla birbirine bağlanmıştır.
Tamamen hareketsizdirler. Kafa tası kemiklerinde görülür. Kemikler arasında eklem sıvısı bulunmaz.
3.Az Hareketli Eklemler: Omurgada olduğu gibi kemiklerin kısıtlı hareket etmesini sağlayan
kemiklerdir. Omurlar arasındaki kıkırdak dokunun esnekliğine bağlı olarak kısıtlı hareket ederler.
Eklem sıvısı azdır.
ORGANİZMALARDA VÜCUT ÖRTÜLERİ
İç iskelete sahip organizmalarda vücudun yumuşak kısımlarını korunması ve kurumasının
önlenmesi vücudu örten deri tabakası tarafından sağlanır. Vücut örtüleri bazı canlılarda epidermis
denilen tek sıra halinde bir hücre tabakasından oluşmuştur. Epidermis hücrelerin salgıladığı mukus,
keratin ve ayrıca bu hücrelerden oluşturulan kıl, tüy, tırnak gibi yapılar koruyucu maddelerdir. Bu
maddeler zamanla kaybolur ve yenilenir.
Örneğin omurgasızlarda süngerlerde, solucanlarda, yumuşakçalarda tek sıra hücre tabakasından
oluşan epidermiste nemlilik ve kayganlık sağlayan salgı hücreleri bulunur.
Omurgalılarda vücudu örten deri; üst deri (epidermis) ve alt deri (dermis) olarak iki tabakadan
oluşmuştur. Epidermis, embriyonun ektoderm tabakasından meydana gelmiştir. Epidermis çok
tabakalı yassı epitel hücrelerinden oluşmuştur. Kan damarları ve sinirleri yoktur. Epidermisin üst
kısmında bulunan yassı hücreler ölüdür . Zamanla ölen bu kısımlar dökülür ve yerine alttaki
epidermis hücrelerince yenileri oluşturulur. Ölü hücrelerin içinde kolay çözünmeyen lifli proteinler
(keratin) birikmiştir. Alttaki hücreleri dış çevrenin fiziksel ve kimyasal etkilerinden korur.
Epidermisin keratinli olan bu dış tabakasına korun tabakası (korneum) adı verilir. Vücuttaki kıl, tüy,
tırnak ve deriye renk veren melanin bu tabakanın ürünleridir. Kıl, tırnak gibi yapıların kökeni
epidermistir. Korun tabakası altında canlı epidermis hücrelerinden oluşan malpigi tabakası bulunur.
Silindirik epitelden oluşmuş bu tabaka hem korun tabakasının yenilenmesini sağlar, hem de pigmentli
hücreleriyle deriye renk verir.
Embiryonun mezoderm tabakasının farklılaşmasıyla oluşan dermis, esnek telli bağ dokudan
oluşmuştur. Epidermisin altında kalın bir tabakadır. Kan ve lenf damarları, sinir uçları, ter, süt ve yağ
bezleri, kıl folikülleri duyu reseptörleri dermiste yer alır. Hücreleri canlıdır.
İSKELET HASTALIK VE RAHATSIZLIKLARI
İskeletle ilgili hastalıklar kemikleri(kırıklar, iltihaplar, kanserler vb.) ve eklemleri etkiler
(çıkıklar, artrozlar vb.) etkiler.
Kırıklar: Doğrudan doğruya kemik üzerine veya çevre dokulara etki eden darbeler ve çarpmalar
sonucunda kemik dokusu bütünlüğünün bozulmasına kırık adı verilir. Dokuların zayıflamasına bağlı
olarak kendiliğinden oluşan kırıklar da görülmekle birlikte, kırıkların büyük bir çoğunluğu travmalar
nedeniyle meydana gelir. Darbenin şiddetine ve niteliğine göre kemiklerde çatlaklar ve iki veya çok
parçalı kırıklar ortaya çıkabilir. Kemik parçaları yaradan dışarı çıkıyorsa açık kırıktan söz edilir.
Klinik açıdan kırık tanısı radyografilerle konur ve değişik şiddette ağrılarla beraber işlev kaybının
bulunmasıyla kendini gösterir.
Tedavinin temeli, zarar gören kemik parçalarının cerrahi yöntemlerle yerine yerleştirilmesinden
sonra vücudun o bölümünün hareketsizleştirilmesine dayanır. Basit kırıkların tedavisi için dış ateller
yeterli olur. Buna karşılık parçalı kırıkların tedavisinde cerrahi girişime baş vurulur ve vücutta yabancı
cisim tepkimelerine yol açmayan metal çiviler, levhalar ve çubuklar kullanılır. Hareketsizleşme süreci
içinde vücut kendi kendine yeni bir kemik dokusu üreterek kırık yerin kaynamasını sağlar. İlk
dönemde kırık parçaları arasında kalan boşluk kan ve lenfle dolar; bu sırada bağ dokusu tomurcukları
kan pıhtısının içine yerleşerek bir bağ dokusu nedbesi yaratır. Daha sonra kan damarları aracılığıyla
komşu kemiklerdeki kalsiyum depolarından sağlanan kalsiyum, nedbenin mineralize olmasını sağlar.
Damarca zengin kemik zarı bu dönemde önemli bir rol oynamaktadır. Kemik dokusunun eski halini
kazanabilmesi daha uzun bir sürede gerçekleşebilir.
Kemik İltihapları: Kemik dokusunu etkileyen iltihabi hastalıklar mikrobik, paraziter(asalaklara bağlı)
veya kimyasal kaynaklı olabilir. Genellikle alçı uygulanması ve antibiyotiklerin kullanılması hastalığın
tedavisi için yeterli olur.
Büyüme ve Kireçleşme Bozuklukları: En önemli büyüme bozukluğu olan cücelik boyun yetersiz
uzaması demektir. Cücelik hormon bozukluğuna bağlı olabileceği gibi metabolizma bozukluklarına da
bağlı olabilir. Nadir görülen bir kalıtımsal hastalık olan akondroplazide ise kemik büyümesini
sağlayan büyüme kıkırdakları çok erken yaşta kapanır.
Aşırı boy uzaması ve irileşme ile kendini gösteren jigantizm hastalığı bazı durumlarda hipofizin
aşırı çalışması ve büyüme hormonunun fazla miktarı üretilmesi nedeniyle oluşur. Bu hastalığa
yakalanan kişilerde iri cüsseye rağmen, kas gücü normalin altındadır ve hassas bir yapı bulunur.
Kemiklerde ilerleyici kireçsizleşmeye yol açan ve kemik erimesi olarak da bilinen osteoporoz
özellikle menopoz dönemindeki kadınlarda ortaya çıkar. Hastalığın nedeni hormon düzeninin
bozulmasıdır.
Ur Hastalıkları: Vücudun bütün diğer organları gibi kemiklerde de habis urlar ortaya çıkabilir. Ur
kemik dokusundan kaynaklanabileceği gibi başka bir organdan kaynaklanan bir metastaza da bağlı
olabilir. Kemik dokusundan çıkan osteosarkom daha çok çocuklarda ve gençlerde bacak kemiklerinde
görülür. Daha sık rastlanan ikincil kanserler sıklıkla ileri yaşlarda ortaya çıkar; bunlarda şiddetli
ağrılar ve kemik dokusunun ileri derecede hassas hale gelmesi gibi belirtiler bulunur.
Eklem Hastalıkları: Travmalardan ileri gelen eklem hastalıklarına örnek olarak burkulmalar ve
çıkıklar sayılabilir. Ayrıca yeni doğanda doğuştan kalça çıkığı adı verilen bir durum görülebilir.
Romatolojik hastalıklar sınıfında yer alan diğer iki önemli eklem hastalığıda artroz(eklem kıkırdağının
tahrip olması) ve artrittir.(eklem boşluğunu kaplayan dokunun iltihabı)
KAS SİSTEMİ
Kaslar kasılabilen, dolayısıyla da hareketleri sağlama özelliği olan yapılardır. Vücuda desteklik
eder, hareketi sağlar, vücut ısısını meydana getirir. Ayrıca iç organları bağlar ve onları askıda tutar.
Çeşitli organizmalarda farklı kas tipleri vardır. Protistlerde çizgisiz kas telcikleri bulunur. Basit
özellikte olmasına rağmen bir tek hücreli olan parmesyumda kontraktif kofullar kas işlevi görür.
Omurgasızlarda ise çoğunlukla düz kaslardan oluşur. Yavaş ve ritmik kasılırlar. Solucanlarda,
yumuşakçalarda düz kaslar bulunur. Eklembacaklılarda uçma ve sıçramayı sağlayan çizgili kaslar
bulunur. Tüm omurgalılarda iskeleti hareket ettiren çizgili kaslar, yemek borusunda, midede,
bağırsaklar, kan damarlarının duvarlarında, üreme organları ve diğer organ duvarlarında ise düz kaslar
bulunur. Kaslar düz kas, çizgili kas ve kalp kası olmak üzere üç çeşittir.
1.Düz Kaslar: Hücreleri mekik şeklindedir. Büyüklükleri bulundukları yere göre değişir.
Çekirdekleri hücrenin orta kısmında bulunur. Tek çekirdeklidirler. Sitoplazmasına sarkoplazma,
hücre zarına ise sarkolemma denir. Sitoplazmada görülen, boyuna iplikçiklere ise miyofibril denir.
Miyofibriller, aktin ve miyozin denilen kas proteinlerinden oluşmaktadır. Kasılmayı bunlar sağlar.
Düz kaslar istem dışı hareket eden kaslardır. Kasılmaları yavaş ve düzenlidir. Otonom sinir
sistemi kontrolünde çalışırlar. Eklembacaklılar hariç tüm omurgasızlarla omurgalıların dolaşım,
sindirim, solunum gibi sistemleri meydana getiren organların duvarlarında önemli ölçüde düz kaslar
bulunur.
2.Çizgili Kaslar: İskelet sistemiyle bağlantılı olan kaslardır. Beyin kontrolünde isteğe bağlı
olarak çalışırlar. Kasılma hareketleri merkezi sinir sistemine ait motor sinirlerle kontrol edilir. Düz
kaslara oranla daha hızlı kasılabilirler.
Hücreleri uzun ve silindirik şeklinde olup hücre sınırları belirsiz olduğundan çok çekirdekli
görülürler. Oval şekilli çekirdekler hücrenin kenar kısmında bulunurlar. Bir çizgili kasın yapısı tüm bir
kastan yapı birimlerine doğru; kas demeti, kas teli, telcikler (miyofibril, aktin ve miyozin proteinleri)
olarak sıralana bilinir. Sarkoplazma içinde miyofibriller arasında dağılmış zengin bir endoplazmik
retikulum ağı (sarkoplazmik retikulum) vardır. Miyofibriller özel bir diziliş gösteririler. Bu diziliş
açık ve koyu bantlar meydana getir.
Kas liflerinde açık renkli görülen I bandı, koyu renkli görülen A bandı olarak isimlendirilir. I
bandını tam ortasında koyu renkli ince çizgi Z bandı olarak adlandırılır. A bandının ortasında görülen
bölgeye ise H bandı adı verilir. Kas dokusunda ard arda gelen iki Z bandı arasındaki bölgeye
sakromer denir ve kasılma birimi olarak kabul edilir. Miyofibriller çok daha ince ipliklerin
düzenlenmesiyle meydana gelmişlerdir. Bunlardan kalın ve kısa olanlarına miyozin, ince ve uzun
olanlarına ise aktin iplikleri denir. Bu ipliklerin temel yapıları proteindir.
Miyozin iplikleri komşu I bandına geçmezler. Aktin iplikleri ise I bantların meydana getiriler ve
kısmen iki taraftan A bandının içine girerler. Böylece A bantlarının ucunda miyozin ve aktin iplikleri
bulunurken orta kısımlarında sadece miyozin iplikleri yer alır. Sadece miyozin ipliklerinden oluşan bu
kısım H bandını meydana getirir. Aktin iplikleri I bandının ortasında birleştikleri yere de Z çizgisi
denir. Kasa çizgili görünüm bu şekilde kazandırılmıştır. I bandı yalnız aktin ipliklerinden, H bandı
yalnız miyozin ipliklerinden, A bandı ise hem aktin hem de miyozin ipliklerinden oluşur.
Kas Proteinlerinin Sıralanışı: Kas telleri aktin ve miyozin proteinlerinden başka hemoglobine
benzeyen miyoglobin proteinini içerirler. Miyoglobinin görevi kaslarda O2 azaldığı zaman kandan O2
almak ve oksidasyonu sağlamaktır. Miyofibrilin O2’e bağlanma kapasitesi hemoglobinden fazladır.
Çizgili kasların kemiklere bağlandığı yerler sıkı bağ dokudan yapılmıştır. Bunlara kas kirişleri veya
tendonlar denir. İskelet kasları bir taraftan hareketli bir kemiğe bağlanırken diğer taraftan mutlaka
hareketli bir ekleme bağlanmışlardır. Kemiğe bağlandığı nokta başlangıç noktası, ekleme bağlandığı
nokta sonlanış noktasıdır. Bu iki tutunma arasında kalan kısım karın kısmıdır. İskelet kasları
çoğunlukla çiftler halinde çalışırlar.
3.Kalp Kası: Çizgili kas olmasına rağmen irademiz dışında kasılma faaliyeti gösteriri (Otonom
sinir sistemine bağlıdır). Bu kas enine bantlaşma gösterir. Kas telleri kısa boylu olup tek çekirdeklidir.
Birbirine bağlandıkları yerde ara diskler bulunur. Sürekli çalıştıkları için oksijen gereksinimleri çok
fazladır.
KAYAN İPLİKLER HİPOTEZİ
Bu hipoteze göre kasılma aktin ve miyozin ipliklerinin hareketine bağlı olup ince aktin
iplikçiklerinin kalın miyozin iplikçiklerinin üzerinden kaymasıyla gerçekleşir. Miyozin iplikçikleri
hareket etmez, aktin iplikçiklerinin boyları kısalmaz ama iki elin parmakları gibi iç içe geçerek
kayarlar. Kasılma sırasında A bandını boyu değişmezken I bandı kısalır, H aralığı yok olur. İki Z
çizgisi birbirine yaklaşır. Böylece kas kasılması gerçekleşir..
Gevşeme anında ise tam tersi gerçekleşir. Kas eski özelliğine kavuşur. Bu mekanik olayda bazı
kimyasal maddeler görev aldığı gibi çok miktarda da enerji harcanır. Kaslar enerjinin yoğun üretildiği
ve harcandığı yerlerdir. Bu yüzden kas hücrelerinde ve özellikle kalp kasında mitakondrilerin sayısı
oldukça fazladır. Antagonize Hareket: İskelet kasları genelde çiftler halinde çalıştığından her grup
birbirinin tersine hareket eder. Biri kasılırken diğerinin gevşeyip uzaması şeklinde gerçekleşen bu
harekete antagonist hareket denir. Kalpte kulakçık ve karıncıkların kasılıp gevşemesi ile kol ve
bacakların bükülmesi buna örnektir. Bu tür kaslara antagonist kaslar denir. Eklem dik ve hareketsiz
kalırsa her iki grup kas da aynı anda kasılıp gevşer. Bu tür kaslara ise sinerjist kaslar denir.
KAS SARSISI
Bir kasa kısa süreli bir uyarının etki ettiğinde kas önce kasılır, sonra gevşer ve eski halini alır, bu
olaya kas sarsısı (kasıl sarsılma) denir. Kas sarsısını ölçen alete miyograf denir. Bu aracın çizdiği
grafiğe de miyogram denir.
Bir kas sarsısı üç evrede tamamlanır.
I.Gizli Faz: Uyarmanın alınması ile kasın kasılmaya başlaması sırasında geçen faz.
II.Kasılma Fazı: Kasın giderek kalınlaşıp kısaldığı faz.
III.Gevşeme Fazı:Kasın kasıl durumundan ilk halini alıncaya kadarki faz. Dinlenme fazına
geçmeden kasa üst üste verilen uyartılar, kasın normalden fazla kasılmasına neden olur. Bu olay
birikim denir. Birikimde tek tek kas sarsılarının birbirine katılmasıyla uyum içinde kuvvetli kas
hareketleri olur.
Fizyolojik Tetanos ve Tonus: Çizgili kasların uyarılarak kasılmasını beyin ve omurilikten
gelen sinir impulsları sağlar. Kas hücrelerinin hepsi bir veya birkaç noktadan sinir hücreleriyle temas
halindedir. Bir kas, kısa aralıklarla sıkı sık sinir impulsları ile uyarılırsa sürekli bir kasılma hali
gösterir. Buna fizyolojik tetanos adı verilir. Fizyolojik tetanos halindeki kas gevşemez. Normal bir
kas dinlenme halinde bile hafif kasılı durumdadır. Buna tonus denir. Felç ve baygınlık dışında kaslar
tonus halindedir. Felç gibi nedenlerle hareket yeteneğimizin kaybolması kasların bozulmasından değil,
kaslara uyartı taşıyan sinirlerin zedelenmesinden dolayıdır. Tonus uyartılara daha çabuk cevap
vermemizi sağlar.
KASILMANIN KİMYASAL AÇIKLAMASI
Çizgili kaslar miyelinli sinir lifleri ile uyarılır. Sinir uçları kas hücreleri üzerinde bir çok kollara
ayrılarak sonlanır. Bu noktalara motor plak denir. Sinir ve kas hücrelerinin bir araya geldiği bölgede
sinir hücreleri tarafından bir tür sinir hormonu (nörotransmiter) olan asetilkolin salgılanır. Asetilkolin
hormonunun görevi kas hücrelerinin endoplazmik retikulumlarında depo edilmiş bulunan Ca++
iyonlarını aktin ve miyozin proteinlerini arasına yaymak ve kasılma hareketini başlatmaktır. İşte
kasılma olayı bu değişmelerle birlikte başlar. Kas telcikleri kasılır.
Kasın kasılması için gerekli uyarı şiddetine eşik şiddeti denir. Kasın bir kez kasılıp gevşemesine
de kasıl sarsı denir. Bir sarsılmanın olabilmesi için uyarın belli bir şiddetten yukarı olması gerekir.
Daha hafif şiddetteki uyarılara, kas cevap vermez, sarsıntı olmaz. Uyarının şiddeti arttıkça kasılmada
belli bir dereceye kadar fazlalaşır. Ancak öyle bir an gelir ki, şiddet ne kadar artarsa artsın kasılmanın
derecesi değişmez.
Kalp kasınsa ise durum farklıdır. Kalp kası her zaman daima verebileceği karşılığın en büyüğünü
verir. Kalp kasının sarsı doğuran en küçük şiddetteki uyarana ve en büyük şiddetteki uyarana verdiği
karşılık daima aynıdır. (Ya hep ya hiç kuralı)
Kasılma için gereken enerji ATP’den karşılanır. Ancak kasılma olayı çok fazla enerji
harcanmasını gerektirir. Harcanan ATP’nin hemen sağlanması için yalnız kaslara özgü yedek enerji
deposu mevcuttur. Bu yedek enerji deposuna kreatin fosfat (CP) denir. Kreatin fosfatın yüksek
enerjili fosfatı kopar ve ADP ile birleşir. Böylece hemen ATP sentezi sağlanmış olur
 ATP (Ca++)ADP + P +Enerji
 Kasılma anında: Kreatin fosfat + ADP  ATP + Kreatin
 Dinlenme anında: Kreatin + ATP  Kreatin fosfat + ADP
Kreatin fosfatın buradaki görevi acil enerji ihtiyacını karşılamak için ADP’ye P vererek ATP
üretmektir. Kasın çabuk ve sürekli hareketi bu şekilde sağlanır. ATP elde etmenin bir diğer yolu ise
kastaki glikojenin glikoza, glikozu da glikoliz ile ATP’ye dönüştürmesidir. Glikoz olayı glikojen ile
başlar ve pürivik asidin laktik aside dönüşmesi ile tamamlanır.
a) Zor ve uzun süreli hareketler sırasında, kas hücreleri kasa yeteri kadar oksijen taşıyamaz.
Glikoliz laktik aside parçalanır.
Kas glikojeni  Glikoz  Pürivik asit  Laktik asit + 2ATP
Laktik asit, sinir uçları ile kas tellerinin arasını kapayarak uyartının iletilmesini engeller. Buna
kas yorgunluğu denir. Dinlenme anında kasa yeteri kadar oksijen gelir. Laktik asidin çoğu glikojene
dönüşür, bir kısmı da mitakondrilerdeki krebs çemberine girebilmek için pürivik aside dönüşür. Açığa
çıkan enerji kreatin fosfatta depolanır. Bu şekilde laktik asit oksidasyonu sağlanarak kas yorgunluğu
giderilir.
b) Kasa yeteri kadar oksijen geldiğinde hücre solunumu yapılır.
Kas glikojeni  Glikoz  Pürivik asit  6CO2 + 6H2O +38ATP
Açığa çıkan enerji daima kreatin fosfatta depolanır. Hücreler çok miktarda mitakondri
kapsamazlar. Kreatin fosfat kasılma için gerekli olan enerjiyi sağlayan ATP’yi isteği anda meydana
getirir. Fakat hücreler çok miktarda kreatin fosfat kapsamaz. Enerji önce glikojenden sağlanır.
Kasların kasılması için yaralanılan enerji kaynağı kas glikojenidir.
KAS HASTALIKLARI
Güçsüzlük, felçler ve bunun gibi işlevsel bozukluklarla kendini gösteren kas hastalıklarını
nitelendirmek için miyopati terimi kullanılır. Fakat, kasların işlevi sinir sistemine bağlı olduğu için bu
terim yetersiz kalmaktadır. Günümüzde daha çok sinir-kas hastalıkları veya motor ünite hastalıları
terimleri kullanılır.
Kastaki Hastalıklar: Kas liflerinde ortaya çıkan bozuklukların çoğu, bir tek genin hasarına bağlı,
monogenik bozukluklardır; distrofik görünüm, kasın hacminin azaldığı atrofiler ve miyopatiler bunlara
örnek verilebilir. Bu bozukluklar sonucunda kas işlevleri ya çok zayıflar yada felçler ortaya çıkar.
Motonörondaki Hastalıklar: Motonöronların akson uzantılarında veya hücre gövdelerindeki
bozukluklar bu nöronların bağlantılı olduğu kas hücrelerini atrofiye uğramasına yol açar; bunun
nedeni, hiçbir emir alamayan hücrenin işlev görememesidir.
Motorplaktaki Hastalıklar: Sinirle kasın birleştiği motor plakta, kas zarı üzerinde yer alan asetil
kolin alıcılarında görülen bozuklular, sinirsel uyarının kasa gerektiği gibi geçebilmesini engeller ve
kas yeterli cevabı veremez.
Sarkoplazmadaki Hastalıklar: Sarkoplazmik retikulum borucuklarındaki anormallikler, kalsiyumun
toplanması ve pompalanmasıyla ilgili işlevsel bozukluklara yol açar. Bunun sonucunda anormal bir ısı
çıkaran denetimsiz kasılmalar ortaya çıkar.
Bütün bu hastalıklar erken çocuk çağından yaşlılığa kadar yaşamın her döneminde ortaya
çıkabilir. Neden oldukları klinik belirtiler kişiden kişiye veya aynı kişinin farklı kas gruplarında
değişiklik gösterir.
Download