NATO’NUN KOSOVA MÜDAHALESİ Caner Sancaktar* Giriş NATO (Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü), İkinci Dünya Savaşı sonrasında gelişen komünizm hareketini ve SSCB’yi çevrelemek amacıyla kuruldu. Ayrıca ABD, özelde Avrupa kıtasında genelde ise kapitalist dünya sisteminde kendi hakimiyetini tesis etmek için askeri alanda NATO’yu kullandı. 1991’de SSCB’nin resmen yıkılması ve komünist hareketin bu yıllarda dünya ölçeğinde gerilemesi sonrasında NATO’nun yeni işlevi ortaya çıktı: Batılı merkez kapitalist devletlerin (özellikle ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa’nın) kapitalist dünya sisteminde hakimiyetini koruma ve güçlendirme. ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa olmak üzere Batılı merkez kapitalist (emperyalist) devletler, kapitalist dünya sisteminde kendi hakim pozisyonlarını muhafaza etmek ve güçlendirmek amacıyla gerektiğinde (yani diğer ekonomik ve siyasal araçlar etkisiz kaldığında) bir askeri araç olarak NATO’yu kullanıyorlar. Bu amaçla NATO’nun askeri kapasitesi, ilk defa SSCB yıkıldıktan sonra yani başka bir ifadeyle iki kutuplu sistem sona erdikten sonra 1991 Irak Savaşı’nda kullanıldı. NATO’nun Balkanlar’daki ilk askeri operasyonu Bosna-Hersek’te ve ikinci olarak Kosova’da başarıyla gerçekleştirdi. Bu operasyonları Asya’da Afganistan ve Kuzey Afrika’da Libya müdahaleleri takip etti. NATO müdahalalerini sadece “askeri operasyon” veya “savaş” olarak değerlendirmek yanlış olacaktır. Çünkü her savaş, Prusyalı General Karl von Clausewitz’in belirttiği gibi, bir * Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi İİBF Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. E-mail: [email protected] 134 “siyasal eylemdir” ve “askeri araçlarla sürdürülen siyasettir”.1 Her savaşın siyasal veya ekonomik nedeni ve amacı vardır. Pek çok savaşta ise siyasal ve ekonomik nedenler ve amaçlar iç içe geçer. Dolayısıyla NATO müdahalesi de, siyasal-ekonomik nedenden kaynaklanır ve siyasal-ekonomik amaca yönelir. Yani NATO’nun gerçekleştirdiği askeri müdahaleler, başlı başına amaç değil, amaca ulaşmak için kullanılan askeri araçtır. Amaç, hedef ülkede / bölgede siyasal-ekonomik yeniden yapılanma gerçekleştirmek ve böylece Batılı merkez kapitalist devletlerin hakimiyetini kurmak, devam ettirmek veya güçlendirmektir. Şimdiye kadar gerçekleştirlmiş olan her NATO müdahalesini, bir sonraki aşamada geniş kapsamlı siyasal-ekonomik yeniden yapılanma takip etmiştir / ediyor. Dolayısıyla NATO müdahalesi, amaçlanan siyasal-ekonomik yeniden yapılanmanın ön aşamasıdır. Her NATO müdahelesi ve akabinde gerçekleştirilen siyasa-ekonomik yeniden yapılanma, hem hedef ülkede/bölgede hem de kapitalist dünya sistemi ölçeğinde ABD başta olmak üzere Batılı merkez kapitalist (emperyalist) devletlerin hakimiyetini güçlendiriyor. Dolayısıyla NATO’nun Kosova müdahalesi de, bu bağlamda ele alınması ve açıklanması gerekiyor. Batı’nın UÇK’ya Desteği Kosova’da Sırp-Arnavut çatışması 1990’lı yıllarda giderek tırmandı ve sivil kayıplar arttı. Bu durum dünya kamuoyunun dikkatini bölgeye çekti. 1998 yılına gelindiğinde Batılı merkez kapitalist devletler (ABD ve Batı Avrupa devletleri), Kosova sorununu BM Güvenlik Konseyi’ne taşıdılar. Güvenlik Konseyi 31 Mart’ta “Kosova krizinin çözülmesi” için Yugoslavya Federal Cumhuriyeti’ne (yani Sırbistan, Karadağ ve Kosova’ya)2 silah 1 Beril Dedeoğlu, Uluslararası Güvenlik ve Strateji, Yeniyüzyıl Yayınları, İstanbul 2008, s. 101-103 ; Faruk Sönmezoğlu, Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, Filiz Kitabevi, İstanbul 1995, s. 339-340. 2 Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti (YSFC), altı federe cumhuriyetten ibaretti. Bunlardan Slovenya, Hırvatistan, Makedonya ve Bosna-Hersek cumhuriyetleri bağımsızlık ilan ettikten sonra geriye sadece 135 ambargosu uygulama kararı aldı (1160 sayılı karar). Kosova’da yaşanılan olayların bir “iç mesele” olduğunu söyleyen Çin oylamada çekimser kaldı. Ayrıca 23 Eylül’de BM Güvenlik Konseyi, Sırp ve Arnavut güçlerini silahlı çatışmaları durdurmaya çağırdı (1199 sayılı karar). Bu oylamada da Çin, aynı gerekçeyle çekimser davrandı.3 Liberal Batı Avrupa ve Amerikan basını sürekli olarak Sırp milliyetçiliğini suçladı. Özellikle de Miloseviç’in tehlikeli ve saldırgan bir cani olduğu yönünde yayınlar yapıldı. Miloseviç’e “Balkan Kasabı” lakabı Amerikan liberal medyası tarafından yapıştırıldı. Ardından bu kasaplık lakabı tüm Sırp ulusuna genelleştirildi. Alman basınında bu işin liderliğini Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinin yayıncısı Jorg Reismuller ile yazar Viktor Maire üstlendi. ABD, 1989’dan itibaren Kosova’daki ayrılıkçı Arnavut milliyetçiliğini destekledi ve Miloseviç yönetimini, Arnavutların haklarına tecavüz etmekle suçladı. Ayrıca ABD, Sırbistan’ı, uluslararası hukuku çiğneyen, uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden “haydut devlet” ilan etti.4 ABD, İngiltere, Almanya, Fransa başta olmak üzere Batılı merkez kapitalist devletler, sadece Sırp polis ve ordusunun Arnavut sivillere yönelik saldırılarını görüp kınadılar. Ama Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK)’nun Sırp sivillere yönelik saldırılarını görmezden geldiler. Başlangıçta UÇK’yı terörist sayan ABD, 1998’de bu örgütü kendi terörist listesinden sildi ve örgüt liderleriyle resmi diplomatik görüşmeleri başlattı. Aynı davranışı Batı Avrupa Sırbistan ve Karadağ cumhuriyetleri kaldı. Bu iki cumhuriyet, yeni bir anayasa hazırlayarak YSFC’nin adını 27 Nisan 1992’de “Yugoslavya Federal Cumhuriyeti” (YFC) olarak değiştirdiler. Yani YFC; Sırbistan ve Karadağ cumhuriyetlerinden oluşuyordu. Kosova ise bu tarihte halen resmi olarak Sırbistan Cumhuriyeti’nin bir paçasıydı. Mart 2003’te kabul edilen yeni anayasa YFC’nin ismini “Sırbistan ve Karadağ Federal Cumhuriyeti” olarak değiştirdi. 3 Haziran 2006 günü Karadağ Meclisi bağımsızlık ilan etti ve böylece Sırbistan-Karadağ Federasyonu da sona ermiş oldu. 3 Bkz.: David Travers, “The UN: Squaring the Circle”, The Kosovo Crisis: The last American war in Europe?, Ed. Tony Weymouth, Stanley Henig, Reuters, London 2001, s. 250-254. 4 Susan L. Woodward, “The West and International Organizations”, Yugoslavia and After: A Study in Fragmentation, Despair and Rebirth, Ed. David A. Dyker, Ivan Vejvoda, Longman, London 1996, s. 163. 136 hükümetleri de sergilediler. Batılı önemli basın-yayın organları, UÇK’nın bizzat Batılı devletler tarafından silahlandırıldığı ve eğitildiği yönünde önemli haberler ve makaleler yayınladı. Örneğin; Fransız uzman Roger Falggot, İngiltere’de yayınlanan haftalık The European dergisi için kaleme aldığı makalesinde şunları yazdı: “Alman sivil ve askeri istihbarat servisleri, Balkan bölgesinde Alman etkisini güçlendirmek amacıyla isyancıların eğitilmesi ve donatılması çalışmalarına karıştılar… UÇK’nın 1996’da doğuşu, Hansjoerg Geiger’in BND (Alman gizli servisi)’nin yeni başkanı olarak göreve atanmasıyla aynı döneme denk geldi... BND adamları, UÇK’nın komuta yapısı için elemanların, Arnavutluk’taki 500.000 Kosovalı arasından seçilmesi sorumluluğunu üstlendiler.”5 Alman parlamentosu danışmanı Matthias Küntzel ise, UÇK’nın kuruluşundan itibaren Alman gizli diplomasisinin bu örgüte yardımcı olduğunu ispatlamaya çalıştı. Yugoslavya, Bulgaristan ve Arnavutluk’ta görev yapmış olan Kanadalı Büyükelçi James Bissett, hazırladığı medya raporuna şu notu düştü: “1998 başında İngiliz Özel Hava Servisi, Kosova Kurtuluş Ordusu üyelerinin silahlandırılması ve eğitilmesi için CIA’ya yardım etti… Umut edilen, alevler içinde yanan Kosova’ya NATO’nun müdahale edebilmesi idi.”6 CIA ajanları UÇK militanlarına “sabotaj eğitimi verdi. Telefon hatlarının nasıl devre dışı bırakılacağı, akaryakıt depolarının nasıl kundaklanacağı öğretildi… Amerikan gizli servisinin bu çabaları Kosova’da KFOR gücünde yer alan Avrupalı subaylar tarafından da 5 Makaleden aktaran http://en.wikipedia.org/wiki/Kosovo_Liberation_Army, (31.07.2013). 6 Rapordan aktaran http://en.wikipedia.org/wiki/Kosovo_Liberation_Army, (31.07.2013). 137 doğrulandı.”7 Yugoslavya üzerine önemli çalışmalarıyla tanınan Tim Judah, UÇK’lı yöneticilerin Amerikan, İngiliz ve İsviçre istihbarat servisleriyle görüştüklerini yazdı.8 The Sunday Times’ın 12 Mart 2000 tarihli baskısında şu çarpıcı haber yer aldı: “Amerikan istihbarat ajanları, NATO’nun Yugoslavya’yı bombalamasından önce UÇK’nın eğitilmesine yardımcı oldukların itiraf ettiler.”9 Haberin devamında şu önemli bilgiler yer aldı: NATO bombalaması başlamadan önce AGİT gözlemcileri Kosova’dan ayrıldılar. Gözlemciler, Kosova’dan ayrılırken ellerindeki uydu telefonlarını ve iletişim sistemlerini gizlice UÇK yöneticilerine teslim ettiler. Bundaki amaç, UÇK’nın, NATO ve Washington ile temas halinde olmasını sağlamak idi. Nitekim UÇK liderlerinin elinde NATO Komutanı General Wesley Clark’nın cep telefonu numarası mevcuttu. CIA ekibi UÇK’ya istihbarat ve silah desteği sağladı. AGİT için çalışmış olan bazı Avrupalı diplomatlar, “Amerikan politikasının Sırbistan’a askeri müdahaleyi kaçınılmaz hale getirdiğini” açıkladılar. 1990’larda UÇK liderlerinden birisi olan ve daha sonradan Başbakanlık (2006-2008) yapacak olan Agim Çeku, Hırvat ordusu vasıtasıyla Amerikalılarla temas kurdu. UÇK komutanlarından Shaban Shala, 1996 yılında Kuzey Arnavutluk’ta Amerikan, İngiliz ve İsviçre ajanlarıyla görüşmeler yaptığını açıkladı. Amerikan “Military Professional Resources” şirketi UÇK’ya eğitim desteği sundu. UÇK’nın en büyük finansçısı, New York’ta yaşayan Arnavut müteahhit Florin Krasniqi idi. Krasniqi, 1990’larda Amerika’daki Arnavut diasporasının UÇK’ya yüklü meblağda para ve silah yardımı yaptığını açıkladı. Krasniqi, sniper ve zırh-delici Barratt marka tüfeklerin Amerika’dan Kosova’ya ihraç edildiğini ve bunu yaparken, “federal yasalardaki boşluklardan” faydalandıklarını itiraf etti. 7 Özgür Oğuz, Korhan Yıldırım, “Balkanların gizlisi saklısı”, Detay, Sayı 31, İstanbul 2001, s. 6. 8 Tim Judah, Kosovo: War and Revenge, Yale University Press, New Haven, London 2002, s. 120. 9 Gazeteden aktaran http://www.balkanpeace.org/index.php?index=/content/balkans/ kosovo_metohija/articles/ kam01.incl, (31.07.2012). 138 Cumhuriyetçi Parti’den ABD Kongre üyesi Dana Rohrabacher, ABD’nin UÇK’ya silah yardımı yapılmasını savundu ve bunun için yoğun çalışmalarda bulundu. Bu “özverili çalışma”, 23 Temmuz 2001’de New Jersey’de düzenlenen törende “Arnavut-Amerikan Sivil Birliği” tarafından ödüllendirildi. Birlik Başkanı Joseph J. DioGuardi, Rohrabacher’ı kastederek, “O, Kongre’nin, Birleşik Devletler’in Kosova Kurtuluş Ordusu’nu silahlandırması konusunda ısrarcı olan ilk üyesidir ve günümüzde Kosova’nın bağımsızlığını açıkça destekleyen birkaç üyeden birisidir” dedi. Ardından mikrofonu eline alan Rohrabacher, çok ilginç bir biçimde, UÇK’nın ABD tarafından silahlandırılmasını, Fransa’nın 1776 Amerikan Devrimi’ni desteklenmesine benzetti.10 UÇK’nın silahlandırılması operasyonuna bir destek de Türkiye’den geldi: ABD Ulusal Güvenlik Ajansı (National Security Agency - NSA)’nda çalışan Wayne Madsen, 10 Ocak 2007’de bir rapor yayınladı. Madsen’in raporuna göre CIA, 1990’lar boyunca UÇK’ya silah verdi. Fethullah Gülen Cemaati ve Yasin El-Kadı, silahların bölgeye ulaştırılmasında aracılık yaptı. Ayrıca aynı rapora göre, Fethullah Gülen’in kitapları Arnavutça’ya çevrildi ve UÇK eliyle bölgedeki Müslüman Arnavutlara dağıtıldı.11 Rambouillet Sözleşmesi ve Askeri Müdahale UÇK’nın nihai amacı, Kosova’yı Sırbistan’dan koparmak ve “Büyük Arnavutluk” devletini kurmak idi. Büyük Arnavutluk’un sınırları Arnavutluk, Kosova, Batı Makedonya ve Presova Vadisi’ni kapsayacaktı.12 Bu nedenle UÇK, BM Güvenlik Konseyi’nin ateşkes çağırısına (1199 sayılı karara) kulak verilmedi ve sistematik olarak Kosovalı Sırplara yönelik saldırılar 10 http://en.wikipedia.org/wiki/Kosovo_Liberation_Army, (31.07.2013). 11 Aydınlık, 04.07.2013, s. 9. Fethullah Gülen hallen ABD’de ikamet ediyor. Yasin El-Kadı ise, ABD’ye yönelik 11 Eylül 2001 terör saldırısı sonrasında BM kararıyla “teröre destek veren kişiler” listesine dahil edildi. 12 Sırbistan’ın güney doğusunda yer alan Presevo, Bujanovac ve Medveda belediyelerini kapsayan bölge. 139 gerçekleştirdi. Çok sayıda Sırp, UÇK güçleri tarafından katledildi, göçe zorlandı ve çeşitli baskılara / şiddete (tecavüz, adam kaçırma, işkence, tartaklama gibi) maruz bırakıldı. Hatta UÇK güçleri, bölgedeki Romanlara ve UÇK’ya karşı olan barışçıl Arnavutlara karşı da şiddet uyguladı. Ama buna rağmen Batılı merkez kapitalist devletler, BM Güvenlik Konseyi’nin 1199 sayılı kararını çiğneyen ve sivillere saldıran UÇK’yı hiçbir zaman suçlamadılar ve kınamadılar. Ama Belgrat yönetimi, sürekli olarak Batılı devletler ve liberal basın tarafından, etnik temizlik uygulamakla, Arnavut halkı göçe zorlamakla ve çeşitli insan hakları ihlalleri yapmakla suçlandı. Yani Sırp hükümetin gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerini ve katliamları kınayan / eleştiren Batı, UÇK’nın gerçekleştirdiği ihlalleri ve katliamları görmezden geldi. Batılı liberal basın-yayın kanallarının çoğu, UÇK’nın gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerini, organize suç faaliyetlerini ve katliamları haber yapmaktan kaçındı. Amerikan, İngiliz, Alman ve Fransız hükümetleri, insan hakları ihlallerini, katliamı ve savaşı durdurmak “bahanesiyle”, Sırbistan’a, bölgeden askerlerini ve polisini çekmesi için baskı yaptılar. Sırp lider Miloseviç, bu baskıya direnince Sırbistan’a askeri müdahale yapılması gündeme getirildi. Bunu da, BM Güvenlik Konseyi kararıyla yapmak istediler. Böylece Sırbistan’a yönelik askeri saldırı uluslararası hukuk ve uluslararası toplum nezdinde “meşrulaştırılacaktı”. Ama konseyde veto yetkisi bulunan Rusya ve Çin, “Sırbistan’a askeri müdahale” teklifine kesin olarak karşı çıktılar. Bu nedenle ABD-İngiltere-Fransa ittifakı, BM Güvenlik Konseyi’nden askeri müdahale kararını çıkaramadı. Güvenlik Konseyi’nden istedikleri kararı çıkaramayan ABD ve Batılı müttefikleri, Kosova meselesini NATO’ya taşıdılar. 28 Eylül 1998’de “Kosova’da şiddet durdurulmadığı takdirde NATO’nun hava saldırısı düzenleyeceği” şeklinde bir ültimatom verildi.13 Ayrıca 30 Ocak 1999’da NATO Konseyi, “sorunun siyasal çözümünü gerçekleştirebilmek için, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti (YFC) topraklarındaki hedeflere hava saldırısı düzenlenebilir” 13 Christopher Williams, “Kosovo: A Fuse for the Lighting”, The Kosovo Crisis: The last American war in Europe?, Ed. Tony Weymouth, Stanley Henig, Reuters, London 2001, s. 27. 140 açıklaması yaparak Belgrat’a gözdağı verdi. Bu gözdağından sonra ABD-İngiltere-AlmanyaFransa dörtlüsü, Kosova meselesi hakkında Güvenlik Konseyi dışında görüşmelerin yapılmasını önerdi. Bu öneriye Sırbistan ve Rusya olumlu karşılık verince Paris yakınlarındaki tarihi Rambouillet Kalesi’nde (Chateau de Rambouillet) 6 Şubat 1999’da görüşmeler başlatıldı. Arabuluculuk görevini, dönemin NATO Genel Sekreteri Javier Solana yürüttü. Yapılan görüşmelerin sonunda Amerikan, İngiliz ve Arnavut delegasyonları 18 Mart’ta “Rambouillet Sözleşmesi”ni imzaladılar. Sözleşme, siyasi ve askeri olmak üzere iki bölümden oluşuyordu. Siyasi bölüme göre; Kosova, YFC içinde özerk eyalet olacak, eyalette özgür ve adil seçimler düzenlenecek, demokratik kurumlar oluşturulacak, adil yargı sistemi kurulacak, azınlık ve insan hakları korunacaktı. Sözleşmenin askeri bölümünde ise, bağımsız bir devletin kabul etmesi mümkün olmayan hükümler yer alıyordu: Kosova’ya 30 bin kişilik NATO gücü yerleşecek, bölgenin güvenliğini NATO sağlayacak, NATO birliklerine YFC topraklarından tam (engelsiz) geçiş hakkı verilecek, NATO ve NATO mensupları YFC yasalarından muaf tutulacak. 23 Mart’ta YFC Meclisi, Rambouillet Sözleşmesi’nin siyasal bölümünü kabul ederek, sorunu “barışçıl ve demokratik” biçimde çözme niyetini açıkça ortaya koydu. Ama tabii ki YFC Meclisi, sözleşmenin askeri hükümlerini, “Sırbistan’ın egemenliğini zedelediği” gerekçesiyle reddetti.14 Amerikan-İngiliz delegasyonu, bu askeri taleplerin YFC tarafından kabul edilmeyeceğini gayet iyi biliyordu. Asıl amaç; YFC’nin önüne “kabul edilmesi imkansız” istekler koymak, bu isteklerin reddedilmesini sağlamak ve böylece NATO saldırısının bahanesini üretmek idi. Nitekim ABD eski Devlet Sekreteri ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Henry Kissinger, 28 Haziran 1999’da Daily Telegraph’a verdiği demecinde şunu söyledi: 14 http://en.wikipedia.org/wiki/Rambouillet_Agreement, (02.08.2013). 141 “Rambouillet metni… bombalamayı başlatmak için bir provokasyon, bir bahane idi. Rambouillet, bir melek Sırp’ın dahi kabul edebileceği bir belge değildi. O şekilde hiç bir zaman sunulmaması gereken korkunç bir diplomatik belgeydi.”15 Yani Rambouillet Sözleşmesi, YFC’ye sunulan bir “savaş ültimatomu” idi. YFC Meclisi bu ültimatomu reddedince NATO kuvvetleri 24 Mart 1999 günü saat 19.00’da Sırbistan’a yönelik hava saldırısını başlattı. Saldırıya 15 NATO ülkesi16 ve Arnavutluk katıldı. UÇK birlikleri saldırı sırasında NATO ile birlikte hareket ettiler. NATO, bu işbirliğine karşılık olarak UÇK’yı “özgürlük savaşçısı” ilan etti. Mart 1999’da NATO kuvvetleri Sırbistan’ı bombalamaya başlamadan hemen önce, dönemin ABD Başkanı Clinton hiç çekinmeden şunu söylemişti: “Eğer bütün dünyaya satış yapmamızı da içerecek güçlü ekonomik ilişki kurabilecekse, Avrupa bunun anahtarı olmak zorundadır. Bu Kosova davası, baştan aşağı bununla ilgilidir.”17 Clinton, bu konuşmasını yaptığı günlerde Amerikan iş dünyasını, Sırbistan’a askeri operasyon düzenlenmesi konusunda ikna etmeye çalışıyordu. Nitekim aradığı desteği buldu ve saldırı “başarılı” biçimde gerçekleştirildi. NATO uçakları, sadece askeri değil aynı zamanda sivil hedefleri de bombaladı: Okullar, hastaneler, evler, köprüler, enerji istasyonları, devlet televizyonu binası, bazı siyasi parti binaları… Zastava Otomobil Fabrikası gibi Sırbistan sanayisinin önemli fabrikaları özellikle NATO savaş uçaklarının hedefi oldu. Hava bombardımanı süresince Belgrat halkı, meydanlara çıkıp şehirlerini koruyabilmek için “canlı kalkan” haline dönüştürdü kendisini. 15 A. y. 16 Saldırıya katılan devletler Belçika, Kanada, Çek, Danimarka, Fransa, Almanya, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, İspanya, Türkiye, İngiltere ve ABD idi. NATO üyesi olan Yunanistan ise bu saldırıya karşı çıktı. Yapılan kamuoyu yoklamasına göre Yunan halkının %97’si saldırıya karşı idi. http://en.wikipedia.org/wiki/Kosovo_War, (02.08.2013). 17 Aktaran Sungur Savran, Avrasya Savaşları: Körfez’den Afganistan’a Yeni Dünya Düzeninin Kuruluşu, Belge Yayınları, İstanbul 2001, s. 128. 142 Ama ağır bombardımana fazla direnemeyen YFC yönetimi, NATO’nun taleplerini 3 Haziran’da kabul etmek zorunda kaldı. Bunun üzerine NATO bombardımanı 10 Haziran’da sona erdirildi. İnsan Hakları İzleme Komitesi’nin raporuna göre NATO bombardımanı nedeniyle 488-527 kadar sivil hayatını kaybetti. Ama YFC’nin resmi açıklamasına göre en az 1.200 sivil ve 462 asker NATO bombaları altında can verdi. 1 Ocak 1998 – Aralık 2000 arasında Kosova’da yaşanılan çatışmalarda hayatını kaybedenlerin sayısı ise 13.421 olarak kayıtlara geçti. Bunun etnik gruplara göre dağılımı şöyleydi: 10.533 Arnavut, 2.238 Sırp, 126 Roman, 100 Boşnak ve diğerleri. ABD’nin resmi açıklamasına göre YFC güçleri 1990’lar boyunca Kosova’da 10.000 kadar sivili öldürdü. Savaş sona erdikten sonra 850.000 kadar sığınmacı Kosova’ya geri döndü. Savaş sırasında 90.000 Sırp, yaşanılan çatışmalardan ve baskılardan dolayı Kosova’yı terk etmek zorunda kaldı. Savaş sona erdikten sonra bu sayı 164.000’i buldu.18 Yani 1990’lar boyunca yaşanılan Sırp-Arnavut çatışmaları ve akabinde gelen NATO saldırısı sonucunda bölgede büyük insani ve maddi yıkım gerçekleşti. Bu yıkımın yaraları halen tam olarak sarılmış değildir. On yıllar boyunca da yıkımın izleri yaşamaya devam edeceğe benziyor… Ahtisaari Planı ve Bağımsızlık İlanı YFC Başkanı Miloseviç, NATO’nun isteğine uyarak Kosova’daki askerlerini ve polis gücünü 10 Haziran’da geri çekti.19 İki gün sonra NATO komutasındaki uluslararası Kosova Gücü 18 http://en.wikipedia.org/wiki/Kosovo_War, (02.08.2013). 19 Bu olaydan sonra Sırbistan’da Miloseviç’e karşı muhalefetin eli güçlendi. ABD ve Batı Avrupa (özellikle İngiltere, Almanya, Fransa, Hollanda) muhalefete parasal ve siyasal destek verdi. (Bkz.: Oğuz, vd., a.g.e., s. 6). Batı destekli muhalif gruplar 2000’nin başından itibaren kitlesel gösteriler düzenlemeye başladılar. Giderek güçlenen gösteriler Ekim başında bir ayaklanmaya dönüştü. Daha fazla direnemeyen Miloseviç, 5 Ekim günü devlet başkanlığı görevinden istifa etti. Miloseviç devrildikten sonra Vojislav Kostunica başkanlığında “ılımlı 143 (KFOR: Kosovo Force) bölgeye girmeye başladı. Ayrıca BM Güvenlik Konseyi kararıyla oluşturulan Birleşmiş Milletler Kosova Misyonu (UNMIK: United Nations Mission in Kosovo) bölgeye yerleşti. Ardından Kosova’nın nihai statüsünün ne olacağı tartışmaya açıldı. Arnavutlar “tam bağımsızlık” isterken, Sırbistan Kosova için “geniş ve demokratik özerklik” önerdi. BM Genel Sekreteri Kofi Annan, Finlandiya eski Cumhurbaşkanı Martti Ahtisaari’yi 2006 başında “BM Kosova Elçisi” olarak görevlendirdi. Kosova’nın nihai statüsünü belirlemek amacıyla Ahtisaari tarafından “Kosova (Ahtisaari) Planı” hazırlandı. Şubat 2007’de Sırbistan ve Kosova hükümetlerine sunulan Plan, Kosova’ya anayasa, bayrak, milli marş ve uluslararası örgütlere üye olma hakkı tanıdı. Ayrıca planda AB, NATO ve BM Güvenlik Konseyi’ne “denetim” yetkisi veriliyordu. Başta Kosovalı Sırplar olmak üzere eyalette yaşayan tüm azınlık grupların haklarının korunması yönünde çağrıda bulunuldu. Planın uygulanmasını denetlemek üzere bölgeye bir “Uluslararası Sivil Temsilci” atanacaktı. Bu temsilci, plana göre, BM Güvenlik Konseyi ve AB tarafından görevlendirilecekti. Temsilcinin, yasaları veto etme ve Kosova’lı yöneticileri görevden alma gibi son derece geniş yetkilere sahip olması planlandı. 1999 yazından itibaren bölgede bulunan KFOR ve UNMIK ise Kosova’da kalmaya devam edecekti. Ayrıca plan, Kosova’ya bir AB Polis Misyonu yerleştirilmesini önerdi. AB Polis Misyonu, Ahtisaari Planı çerçevesinde oluşturulacak kurumların “etkili, adil ve temsili şekilde çalışmasını” sağlayacaktı. Belli bir süre sonunda (bu milliyetçi” hükümet kuruldu. (Bkz.: Dragana Bujosevic, Ivan Radovanovic, The Fall of Milosevic: The October 5th Revolution, Palgrave Macmillan, New York, Hampshire 2003). Lahey’deki Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi, 27 Mayıs 1999’da (yani Sırbistan’a yönelik NATO saldırısı başladıktan yaklaşık iki ay sonra) Miloseviç’i “savaş suçlusu sanığı” ilan etmişti. Miloseviç devrildikten sonra kurulan yeni Kostunica hükümeti, ABD ile AB’nin isteği üzerine 2001’de Miloseviç’i Lahey’deki mahkemeye teslim etti. Hırvatistan, Kosova ve Bosna-Hersek’te yaşanılan savaşlar sırasında “insanlığa karşı suç”, “savaş suçu” ve “soykırım suçu” işlemekten dolayı yargılanan devrik Sırp lider Miloseviç, dava süreci sonuçlanmadan cezaevindeki hücresinde kalp krizi nedeniyle 11 Mart 2006 günü hayatını kaybetti. (http://en.wikipedia.org/wiki/Slobodan_Milo%C5%A1evi%C4%87, (05.09.2013)). 144 sürenin ne olduğu Ahtisaari Planı’nda belirtilmiyordu), tüm yönetsel yetkiler Kosova Cumhuriyeti kurumlarına devredilecekti. Yani Ahtisaari Planı; AB, NATO ve BM Güvenlik Konseyi denetiminde Kosova’da adeta bir “uluslararası protektoral yönetim” oluşturulmasını öneriyordu. Bu “uluslararası protektoral yönetim”, plana göre, ABD ve Batı Avrupalı merkez kapitalist devletler tarafından kontrol edilecek ve yönetilecekti. Ne kadar süreceği belirsiz olan “geçiş dönemi”nin sonunda yönetsel yetkiler, Kosova kurumlarına devredilecekti. Yani “uluslararası protektoral yönetim”, belli bir süre sonra “bağımsız Kosova Cumhuriyeti”ne dönüştürülecekti. ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Kosova (Arnavut) hükümeti Ahtisaari Planı’nı büyük bir memnuniyetle kabul etti. Dönemin Sırbistan Devlet Başkanı Boris Tadic ile Başbakan Vojislav Kostunica; planı kesinlikle kabul etmeyeceklerini ve Kosova topraklarının Sırbistan ülkesinin bir parçası olduğunu açıkladılar. Ayrıca Belgrat yönetimi; Sırbistan’ın “ülkesel bütünlüğünü ve egemenliğini” parçalayan planın, BM Kurucu Antlaşması’na aykırı olduğunu ve bu nedenle uygulanmasının “uluslararası hukuk açısından imkansız” olduğunu ileri sürdü. Kosova’nın Sırbistan’dan ayrılmasına karşı çıkan Sırp yönetimi, bölgeye “geniş demokratik özerklik statüsü” verilmesini önerdi. Arnavut Kosova hükümeti ise, “bağımsızlık dışında her hangi bir çözüm önerisinin kendileri açısından kabul edilemez” olduğunu açıkladı. Plan, Sırbistan ile Kosova’lı Arnavut temsilciler arasında Ahtisaari’nin arabuluculuğu altında görüşüldü. Görüşmelerden sonuç çıkmayınca Ahtisaari, planı, BM Güvenlik Konseyi’ne gönderdi. Güvenlik Konseyi’nde veto yetkisine sahip olan Rusya, “Sırbistan’ın kabul etmediği planlara kendisinin de karşı çıkacağını” açıkladı ve Nisan ayında yapılan BM Güvenlik Konseyi toplantısında Ahtisaari Planı’nı sert dille eleştirdi. ABD - AB ittifakı, Rusya’yı ikna etmeye çalıştı. Ama Moskova ikna edilemeyince ABD Başkanı Bush, Haziran ayında, “Kosova’nın daha fazla gecikmeden bağımsız olması gerektiğini” söyledi. Uzlaşma sağlanamadığı için 20 Temmuz’da Ahtisaari Planı BM 145 Güvenlik Konseyi’nin gündeminde çıkarıldı. ABD-İngiltere-Almanya-Fransa dörtlüsünden destek alan Kosova Meclisi ise, Temmuz ayında, BM’nin yürüttüğü Kosova sürecinin başarısız olduğunu belirtti ve “yılsonuna kadar bağımsızlık ilan edileceğini” duyurdu. Ve nihayet Kosova Meclisi 17 Şubat 2008’de bağımsızlık ilan etti: “Bugünden itibaren Kosova, bağımsız ve hür olmakla gurur duyduğunu ilan eder… Kosova kurumlarının liderleri olarak bizler, Kosova'yı özgür ve bağımsız bir ülke ilan ediyoruz.”20 UÇK komutanı ve Başbakan Hashim Thaçi tarafından okunan Kosova Bağımsızlık Bildirisi’nde ayrıca “Ahtisaari Planı’na uyma” sözü verildi. Bağımsız Kosova’nın yeni bayrağı mecliste tanıtıldı. Kosova Cumhuriyeti’nin bayrağı, altı yıldızla birlikte mavi fon üzerine sarı renklerde Kosova’nın sınırlarını gösteren bir bayrak olarak belirlendi. Bu zamana kadar Kosova Arnavutları, kırmızı fon üzerine siyah renkli iki kafalı kartal tasviri bulunan Arnavutluk bayrağını kullanıyordu. Sırbistan Başbakanı Kostunica bağımsızlık ilanı sonrasında radyo ve televizyonlardan naklen yayınlanan konuşmasında şunları söyledi: “Avrupalı yandaşlarıyla birlikte bu şiddetin sorumlusu ABD Başkanı, Sırp tarihine kara harflerle yazılacaktır. Bugün 17 Şubat’ta, NATO kontrolündeki Kosova kukla devleti Sırbistan toprakları üzerinde yasa dışı biçimde ilan edildi. Bu bir şiddet eylemidir. Siyasi tahribatçı, acımasız ve ahlaksız ABD, bu benzersiz yasa dışılığı yarattı ve görüşlerini kabul ettirerek AB’yi aşağıladı. ABD, gücü, hukukun üzerinde tuttuğunu ve kendi çıkarları için uluslararası hukuku ihlal etmeye hazır olduğunu gösterdi. ABD ve AB, uzun vadede olup biteceklerin ve sonuçlarının sorumlusu olacaktır. Sırbistan aşağılanmayı ve güce boyun eğmeyi reddediyor.”21 20 http://www.milligazete.com.tr/makale/kosovada-cosku-ve-sevinc-sirbistanda-ofke-ve-kin-101071.htm, (30.07.2012). 21 http://www.haberakademi.net/haberyaz.asp?hbr=6209, (30.07.2012). 146 ABD hükümeti, bağımsızlık ilanını “not” ettiklerini, konuyu değerlendirdiklerini ve Avrupalı ortaklarıyla görüşme içinde olduklarını açıkladı. Avrupalı hükümetler ise, Kosova ve Sırbistan hükümetlerini sakin olmaya ve sorumlu davranmaya çağırdı. Buna karşılık Moskova, Kosova konusunda Sırbistan’ı desteklediğini bildirdi. Kosova’nın bağımsızlığını tanımayacağını açıklayan Moskova yönetimi, bağımsızlık ilanının “uluslararası hukuka ve BM Kurucu Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu”, ABD ile Batı Avrupalı devletlerin Sırbistan’a haksızlık yaptıklarını ve Kosova konusunda çifte standart uyguladıklarını söyledi. Ayrıca Rusya’ya göre, Kosova’nın bu şekilde bağımsızlık ilan etmesi ve tanınması, dünyanın diğer bölgelerindeki ayrılıkçı hareketleri cesaretlendirecek ve böylece yeni problemleri, karışıklıkları, çatışmaları doğuracaktır. Kosova’nın bağımsızlığını ilk tanıyan devletler, 18 Şubat’ta yani bağımsızlık ilanının ertesi gününde ABD, İngiltere, Fransa, Türkiye, Arnavutluk ile ABD-NATO güdümlü Afganistan ve Kosta Rika oldu. Kosova’nın Sırbistan’dan ayrılmasını ve Sırbistan’a askeri müdahale yapılmasını açıkça desteklemiş olan bir başka önemli Batılı güç Almanya ise Kosova’nın bağımsızlığını üç gün sonra 20 Şubat’ta resmen tanıdı.22 Ama BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri olan Rusya ile Çin ve AB üyeleri olan İspanya, Yunanistan, Romanya, Slovakya ile Kıbrıs Cumhuriyeti (Güney Kıbrıs Rum Kesimi) Kosova’yı tanımadılar. Kosova, kendisini tanımayan Rusya ve Çin’in vetosuyla karşılaşacağını bildiği için ve ayrıca kendisini tanıyan devlet sayısı henüz yeterli olmadığı için şimdiye kadar BM’ye üyelik başvurusunda bulunmadı.23 Ayrıca Kosova, kendisini tanımayan Avrupalı devletlerin karşı çıkmasından dolayı AGİT’e ve Avrupa Konseyi’ne katılamadı. Fakat Kosova, örgüt içinde en fazla oy 22 Bkz.: http://www.mfa-ks.net/?page=2,33 , (17.03.2014). 23 Bir devletin BM’ye tam üye olabilmesi için, BM Güvenlik Konseyi’nin tavsiyesi üzerine BM Genel Kurul’un en az üçte iki çoğunlukla kabul etmesi gerekir. Yani Güvenlik Konseyi’nde yer alan daimi devletlerden birisi (ABD, İngiltere, Fransa, Çin, Rusya) “veto” ederse veya Genel Kurul’da 2/3 çoğunluk sağlanmazsa tam üyelik gerçekleşemez. 147 hakkına sahip olan ABD, Japonya, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın desteğiyle IMF ile Dünya Bankası’na üye olmayı başardı. Kosova, uluslararası alanda “tanınmama” problemini ABD-İngiltere-Almanya-Fransa dörtlüsünden aldığı büyük destek ile aşmaya çalıştı ve çalışıyor. Bu çalışmanın, şimdiye kadar önemli bir başarı elde etmiş olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Şubat 2014 itibariyle BM üyesi olan 193 devletten 108’i Kosova’yı tanımış bulunuyor.24 Bu sayının önümüzdeki yıllarda artması bekleniyor. Çok sayıda Afrikalı, Asyalı ve Latin Amerikalı çevre kapitalist devlet; ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın girişimleri ve talepleri sonucunda Kosova’nın bağımsızlığını tanıdı. Yani Kosova’yı tanıyan devlet sayısında meydana gelen artış, Priştine’nin çabaları sonucunda değil, Sırbistan’a karşı Kosova’yı destekleyen dört emperyalist devletin inisiyatifi sonucunda gerçekleşti. Sonuç NATO, SSCB’nin yıkılışına kadar her hangi bir askeri operasyon gerçekleştiremedi. SSCB'nin yıkılmasıyla birlikte ABD liderliğinde NATO operasyonları başladı ve giderek hız kazandı. İlk olarak 1991 Körfez Savaşı sırasında Irak’a karşı NATO uçakları ve askerleri kullanıldı. İkinci olarak Bosna-Hersek’teki Sırp kuvvetlerine karşı havadan operasyon gerçekleştirildi. Kosova müdahalesi NATO’nun üçüncü askeri operasyonu oldu. Bu operasyon, ABD - Batı Avrupa ittifakı tarafından gerçekleştirildi. Ayrıca bu ittifak, Kosova’daki ayrılıkçı milliyetçi UÇK örgütünü doğrudan destekledi ve güçlendirdi. NATO’nun müdahalesi sonucunda Sırbistan ordusu ve polisi Kosova’yı terk etmek zorunda kaldı. Bununla eş zamanlı olarak NATO ve Batılı devletler bölgeye yerleştiler. Akabinde Ahtisaari Planı çerçevesinde görüşmeler başlatıldı. Görüşmelerin sonucunda 24 Ayrıca BM üyesi olmayan Tayvan da Kosova’yı tanıyor. Bkz.: http://en.wikipedia.org/wiki/International_recognition_of_Kosovo , (17.03.2014). 148 taraflar ortak bir çözüme ulaşamayınca Kosova Parlamentosu tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etti. Bağımsızlık ilanını ABD-Batı Avrupa ittifakı derhal tanıdı ve destekledi. Kosova Savaşı’nda Türkiye de Batı ittifakı içinde yer aldı. 1999 NATO müdahalesi Kosova’nın Sırbistan'dan ayrılmasını sağladı. Başka bir ifadeyle Kosova, NATO müdahalesi yoluyla Sırbistan’dan koparıldı. Bu süreçte Sırbistan ordusu ve polisinin Kosovalı Arnavutlara yönelik gerçekleştirdiği insan hakları ihlalleri ve etnik temizlik, sürekli Batılı devletler ve basın-yayın organları tarafından gündeme getirildi ve eleştirildi. Böylece insan hakları ihlalleri ve etnik temizlik, NATO müdahalesinin resmi gerekçesi haline getirildi. NATO ve Batılı hükümetlerden gelen resmi açıklamalar göre, bölgedeki insan hakları ihlallerini önlemek ve Arnavut sivilleri Sırp saldırısına karşı korumak için askeri müdahale yapıldı. UÇK’nın, Kosovalı Sırplara, Romanlara ve UÇK karşıtı Arnavut sivillere yönelik gerçekleştirdiği saldırılar, katliamlar, çeşitli insan hakları ihlalleri ve organize suç faaliyetleri Batılı devletler tarafından görmezden gelindi. Çünkü merkez kapitalist devletlerin (özellikle ABD-Almanya-İngiltere-Fransa ittifakının) amacı, bölgedeki silahlı çatışmaları sona erdirmek, etnik temizliği ve insan hakları ihlallerini engellemek ve nihayet bölgeye barış getirmek değildi. Eğer amaç bu olsaydı, sadece Sırp hükümete ve Miloseviç’e değil, aynı zamanda UÇK’ya ve bu örgütün liderlerine de baskı uygulanırdı. Ama Sırp tarafına her türlü baskı uygulanırken UÇK’lılar “özgürlük savaşçıları” ilan edildiler. Hatta savaş sırasında çeşitli savaş suçları işlemiş olan UÇK komutanları, savaş sonrasında da Batı tarafından (özellikle de ABD ve Almanya tarafından) desteklendiler. Bu destek sayesinde UÇK komutanları, savaş sonrasında Kosova’da üst mevkiler (başbakanlık, bakanlık, milletvekilliği gibi) elde etmeyi başardılar. ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa; Kosova konusunda Sırbistan’a karşı işbirliği yaptılar ve UÇK’yı desteklediler. Çünkü bu devletlerin Kosova ve Sırbistan’a ilişkin dört amacı vardı. 149 Aşağıda özetlediğim bu amaçlar, adı geçen dört merkez kapitalist (emperyalist) devletin Kosova politikasını belirledi: (1) ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa’nın amacı, özelde Kosova’ya ve genelde Balkan coğrafyasına askeri ve siyasal olarak yerleşmek idi. Bu amaçla Kosova’yı Sırbistan’dan koparmak ve bölgeye asker sokmak istediler. (2) Miloseviç liderliğindeki Sırp devleti, 1990’ların başından itibaren Balkanlar’da “Büyük Sırbistan”ı kurmayı amaçlıyordu. Oysa adı geçen dört emperyalist devlet, kesinlikle bölgede büyük ve güçlü bir Sırbistan’ı istemiyordu. Daha doğrusu; hiçbir Balkan devletinin (Türkiye dahil) bölgede güçlenmesini ve etkili olmasını istemiyorlardı. Bu nedenle “Büyük” Sırbistan’ın (daha doğrusu bölgede herhangi bir “Büyük” devletin) kurulmasını engellemeye çalıştılar. (3) Batılı emperyalist devletler, tüm dünyada “söz dinleyen devletleri / hükümetleri / rejimleri” istiyor. Bu nedenle, “söz dinlemeyen devletler / hükümetler / rejimler”, ABD başta olmak üzere Batılı hükümetler ve liberal basın tarafından “haydut devlet” olarak tanımlanıyor ve aşağılanıyor. ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa; Balkanlar’da Kosova, Karadağ, Makedonya, Bosna-Hersek gibi “söz dinleyen” çevre (bağımlı zayıf) kapitalist devletlerin var olmasını istiyorlar ve bu durumdan büyük memnuniyet duyuyorlar. Oysa Miloseviç liderliğindeki Sırp devleti / hükümeti, 1990’lı yıllarda büyük kapitalist Sırbistan’ı kurmak istiyordu ve bu amaçla saldırgan bir dış politika izliyordu. Yani Sırp devleti/hükümeti, “söz dinlemiyordu.” Dolayısıyla Sırbistan’ın, “söz dinleyen devlet” haline getirilmesi gerekiyordu.25 25 Aynı durum Türkiye için de geçerlidir. Türkiye, “söz dinlediği” sürece ABD ve Batı Avrupa’nın “stratejik müttefikidir”. Ama “söz dinlemediği” zamanlarda Türkiye, cezalandırılması gereken bir “yaramaz küçük kardeştir”. Örneğin Türkiye, Batı’ya rağmen 1974 Kıbrıs Harekatı’nı gerçekleştirdikten sonra ABD’nin silah ambargosuna maruz kaldı. Bundaki amaç, “sözden çıkan” Türkiye’yi cezalandırmak ve “söz dinler” hale getirmekti. Bunun farkında olan Türk siyasetçileri, hükümetleri ve kapitalist sınıfı, özellikle 1947 Truman 150 (4) Son iki asırdır en güçlü dört emperyalist devlet olan ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya, 1917’den itibaren SSCB’yi ve 1990 sonrasında Rusya’yı kendilerine rakip ve tehdit olarak gördüler. Rusya, SSCB dağıldıktan ve kapitalizme geçildikten sonra yeni bir emperyalist (merkez kapitalist) devlet haline gelmeye çalışıyor. Bu nedenle ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa, Rusya’nın güçlenmesini ve dünya siyasetinde ve ekonomisinde etkili olmasını engellemeye büyük özen gösteriyorlar. Ama bunu yaparken, nükleer süper güç olan Rusya ile her hangi bir silahlı çatışmaya girmemeye de aynı özeni gösteriyorlar. Dolayısıyla, adı geçen dört Batılı devletin Rusya politikası, 1990 sonrasında genel hatlarıyla şöyle şekillenmiş bulunuyor: (a) Rusya ile doğrudan silahlı çatışmaya girmeyecek şekilde rekabet etmek ve onu zayıflatmak. (b) Rusya’nın müttefiklerini zayıflatmak. Çünkü Rusya’nın müttefiklerinin zayıflatılması, dolaylı olarak Rusya’nın da zayıflatılması anlamına geliyor. (c) Rusya’nın, “eski SSCB nüfuz alanında” (yani Balkanlar, Doğu Avrupa, Kafkasya ve Orta Asya bölgelerinde) etkinliğini sınırlandırmak. 1990 sonrasında (yani SSCB ve YSFC parçalandıktan sonra) Rusya’nın Balkanlar’daki en sıkı ve güçlü müttefiki hiç kuşkusuz Sırbistan idi. Dolayısıyla Sırbistan’ın güçlenmesi, aynı zamanda Balkanlar’da Rusya’nın da (müttefiki Sırbistan üzerinden) güçlenmesi anlamına gelecektir. Veya tam tersi: Sırbistan’ın zayıflaması, aynı zamanda bölgedeki Rus etkisinin de zayıflaması anlamına gelecektir. Bu nedenle ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa, Rusya’nın müttefiki olan Sırbistan’ı zayıflatmak yoluyla Rusya’nın da Balkanlar’daki nüfuzunu sınırlandırmak / azaltmak istediler. İşte bu amaçlarından dolayı Batlı emperyalist devletler, 1990’lı yıllarda “Arnavut dostu” ve “insan hakları koruyucusu” haline geldiler. ABD-Almanya-İngiltere-Fransa ittifakı, Sırbistan ve Kosova konusunda kendi amaçlarını, NATO’yu ve UÇK’yı kullanarak gerçekleştirdi. NATO müdahalesi sonrasında bu dört devlet, askeri ve siyasi olarak Kosova’ya yerleşti. Haziran 1999’dan bu yana Kosova’yı bu dört devlet kontrol ediyor ve yönetiyor. Dolayısıyla Doktrini’nden bu yana ABD ile “iyi ilişkiler” kurmaya özen gösteriyorlar. Çünkü ABD ile “iyi ilişkiler” kurulmadığı zamanlarda ABD’nin “cezalandırıcı gücüyle” karşılaşılacağının farkındalar. 151 Kosova’nın seçilmiş meclisi, hükümeti ve yöneticileri, ne yazık ki “resmi formalite”den öteye geçemiyor Kosova siyasetinde. Sırp devleti ve kamuoyu ise, Kosova’nın Sırbistan’dan ayrılmasını bir türlü kabullenmedi. Kosova Cumhuriyeti’ni halen tanımayan Sırbistan, bağımsızlık ilanının uluslararası hukuka ve BM Kurucu Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu ileri sürdü. Belgrat yönetimi, BM Genel Kurulu’na, “Kosova Yönetimi Geçici Kurumları’nın tek taraflı olarak bağımsızlığını ilan etmesi uluslararası hukuka uygun mudur?” sorusunu yöneltti. Genel Kurul, 8 Ekim 2008’de, Uluslararası Adalet Divanı’ndan bu konuda istişari görüş talep etti. Adalet Divanı, merakla beklenen görüşünü 22 Temmuz 2010’da “14 oyçokluğu” ile açıkladı: “17 Şubat 2008’de kabul edilen bağımsızlık deklarasyonu, genel uluslararası hukuka, 1244 (1999) sayılı Güvenlik Konseyi kararına veya Anayasal Çerçeveye aykırı değildir.”26 Böylece Sırbistan’ın, uluslararası hukuk ve uluslararası toplum nezdinde Kosova’nın “meşruiyetini yıkma” girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Buna rağmen Sırpların “Kosova inadı” devam ediyor. Belgrat yönetimi, halen bölgenin Sırbistan’ın bir parçası olduğunu söylüyor. Ayrıca Kosova’da yaşayan %5’lik Sırp azınlık, Kosova Meclisi’nin bağımsızlık ilanına tepki olarak 28 Haziran 2008’de Mitrovica’da “Kosova-Metoya Meclisi”ni açtı. Meclise, 26 belediyeden seçilen Sırp, Roman, Gorani ve Boşnak temsilciler katıldı. Bu meclis, resmi düzeyde Kosova devleti, BM, AB ve Batılı devletler tarafından tanınmıyor olsa da, Kosova Sırpları arasında etkili oldu ve Belgrat yönetimi ile sıkı bağlar geliştirdi.27 Bu meclisin amacı, bölgedeki küçük Sırp nüfusunu korumak ve bölgenin Belgrat ile bağını – son derece zayıflamış olsa – devam ettirmektir. Ama Kosova’nın geleceğini, bölgenin otokton 26 Accordance with international law of the unilateral declaration of independence in respect of Kosovo. Summary of the Advisory Opinion, International Court of Justice, The Hague, 22 July 2010, http://www.icjcij.org/docket/files/141/16010.pdf, (04.08.2013), s. 1, 14-15. 27 Bkz.: Igor Jovanovic, Blerta Foniqi-Kabashi, “Kosovo Serbs convene parliament; Pristina, international authorities objects”, http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/en_GB/features/setimes/features/2008/06/ 30/feature-01, (04.08.2012). 152 milletleri olan Sırplar ile Arnavutlar’dan çok, ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa belirleyecektir. Çünkü 1999’dan bu yana bölgeyi fiilen yönetmekte olan temel aktörler, bu dört devlettir. Önce Kosova’yı Sırbistan’dan koparan ve ardından yeni bir Arnavut Kosova devleti inşa eden esas güç, Kosovalı Arnavutlar değil, dört Batılı emperyalist devlettir: ABD, Almanya, İngiltere ve Fransa. Dolayısıyla uzun bir süre daha Kosova’nın geleceğini bu devletler belirleyecektir. Kaynakça Accordance with international law of the unilateral declaration of independence in respect of Kosovo. Summary of the Advisory Opinion, International Court of Justice, The Hague, 22 July 2010, http://www.icj-cij.org/docket/files/141/16010.pdf, (04.08.2013). Aydınlık, 04.07.2013. Bujosevic, Dragana; Radovanovic, Ivan: The Fall of Milosevic: The October 5th Revolution, Palgrave Macmillan, New York, Hampshire 2003. Dedeoğlu, Beril: Uluslararası Güvenlik ve Strateji, Yeniyüzyıl Yayınları, İstanbul 2008. Jovanovic, Igor; Foniqi-Kabashi, Blerta: “Kosovo Serbs convene parliament; Pristina, international authorities objects”, http://www.setimes.com/cocoon/setimes/xhtml/en_GB/ features/setimes/ features/ 2008/06/30/feature-01, (04.08.2012). Judah, Tim: Kosovo: War and Revenge, Yale University Press, New Haven, London 2002. Oğuz, Özgür; Yıldırım, Korhan: “Balkanların gizlisi saklısı”, Detay, Sayı 31, İstanbul 2001. Savran, Sungur: Avrasya Savaşları: Körfez’den Afganistan’a Yeni Dünya Düzeninin Kuruluşu, Belge Yayınları, İstanbul 2001. Sönmezoğlu, Faruk: Uluslararası Politika ve Dış Politika Analizi, Filiz Kitabevi, İstanbul 1995. 153 Travers, David: “The UN: Squaring the Circle”, The Kosovo Crisis: The last American war in Europe?, Ed. Tony Weymouth, Stanley Henig, Reuters, London 2001. Williams, Christopher: “Kosovo: A Fuse for the Lighting”, The Kosovo Crisis: The last American war in Europe?, Ed. Tony Weymouth, Stanley Henig, Reuters, London 2001. Woodward, Susan L.: “The West and International Organizations”, Yugoslavia and After: A Study in Fragmentation, Despair and Rebirth, Ed. David A. Dyker, Ivan Vejvoda, Longman, London 1996. http://en.wikipedia.org/wiki/International_recognition_of_Kosovo , (17.03.2014). http://en.wikipedia.org/wiki/Kosovo_Liberation_Army, (31.07.2013). http://en.wikipedia.org/wiki/Kosovo_War, (02.08.2013). http://en.wikipedia.org/wiki/Rambouillet_Agreement, (02.08.2013). http://en.wikipedia.org/wiki/Slobodan_Milo%C5%A1evi%C4%87, (05.09.2013). http://www.balkanpeace.org/index.php?index=/content/balkans/kosovo_metohija/articles/kam 01.incl, (31.07.2012). http://www.haberakademi.net/haberyaz.asp?hbr=6209, (30.07.2012). http://www.mfa-ks.net/?page=2,33 , (17.03.2014). http://www.milligazete.com.tr/makale/kosovada-cosku-ve-sevinc-sirbistanda-ofke-ve-kin101071.htm, (30.07.2012). 154