Fars Selefiliğinin Yükselişi Gün geçtikçe daha çok İranlı`nın Şii inanç

advertisement
Fars Selefiliğinin Yükselişi
Gün geçtikçe daha çok İranlı'nın Şii inanç köklerine bağlılığından hayal kırıklığı
duyarak 'Selefileşmesi', rejime yönelik açık bir tehdit.
İran, ABD ve müttefiklerini sürekli olarak "Ortadoğu'da Sünni ve Şii Müslümanlar arasındaki tansiyonu
yükseltmek üzere provakasyonlar yapmakla" suçluyor. Bu suçlamalar arasında "Batı'nın, Fars dilinde
yayın yapan ve yegane amacı mezhepsel bir çatışmanın fitilini ateşlemek olan uydu kanallarını
finanse ettiği" fikri de var. Tahran yönetiminin paranoya düzeyine varan iddiaları bir yana, "İslam
Cumhuriyeti"nin içerisinde ve dışarısında bulunan birçok yayıncının bir uydu kanalı savaşına
tutuştuğu da bir gerçek. Ve bunların çeşitli propaganda bombardımanları da İran'da yeni bir olguya
işaret ediyor: İran Selefiliğinin yükselişi... Sünni İslam'ın bu farklı ve tutucu yorumlanış tarzının Şii
yönetimindeki İran'da kök salmaya başlaması, rejimin seçkinci ve geleneksel Şii merciilerinde
endişeleri artırmış vaziyette.
İranlılar Selefiliği Keşfetti
20. yüzyılın başlarından beri, Selefilik Avrupa'dan Endonezya'ya tüm Müslüman topluluklar arasında
yayılıyor. Şimdiye kadar çok az kişi, Sünni ve Şii İslam arasındaki tarihten gelen düşmanlığın had
safhada olduğu bir İran'da Selefiliğin ilgi çekeceğine ihtimal vermişti. Selefiliğin ilk izleri ülkeye 1979
devriminden önce girmiş olmasına rağmen, 30 yıldan uzun süredir hüküm süren Şii rejimin
propagandalarının ardından oldukça yakın bir zamana kadar Selefilik halk arasında ilgi bulamadı.
Fakat günümüzde Selefilik, Kürdistan ve Belucistan gibi Sünni bölgelerde ve ağırlıklı olarak Şii nüfusa
sahip Tahran ve İsfahan gibi şehirlerde de çok sayıda takipçiye sahip. İran rejimi, dini çoğulculuğun
artışını genel olarak kendisine yönelik bir güvenlik tehdidi olarak görüyor. Fakat Selefilik gibi rejimin
resmi dinini dindışı (kafir) olarak gören bir inanış rejim için çok daha ciddi sorunlar teşkil ediyor.
Örneğin, Bahailik de İran Şiiliğine yönelik bir tehdit olarak görülmesine rağmen bu inancın yapısı
Selefiliğe oranla uyum sağlamaya daha yatkın bulunuyor. İran'daki Bahailer daha organize, daha
merkezileşmiş ve apolitik haldeler. Bu da onları gözetim altında tutmayı kolaylaştırıyor ve onların
doğrudan bir tehdit oluşturma ihtimallerini azaltıyor. Selefiler ülke içerisinde dağılmış durumdalar ve
farklı çeşitlerde siyasi-dini birçok organizasyon aracılığıyla temsil ediliyorlar. Daha önemlisi bazı
Sünni bölgelerinde en azından rejimi halk önünde eleştirmek, rejimin dini meşruiyetini sorgulamak ve
rejimi Sünnilere ayrımcılık yapmakla suçlamak gibi konularda siyasi açıdan aktif hale gelmeye
başladılar.
Devrim Öncesi Kökler
1950'lerden beri -genel anlamda, Müslüman Kardeşler ideolojisi de dahil olmak üzere- Selefilik ülkeye
Doğu ve Batı'dan giriş yaptı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra İranlı dini yazar ve tercüman Seyyid
Gulam Rıza Saidi (1895-1990) Hindistan'a bir seyahatte bulundu ve uluslararası Müslüman toplumu
ile eliti hakkında kapsamlı bilgi edindi. İran'a döndüğünde, Cemaat-i İslami Pakistan'ın ideoloğu ve
Selefi düşüncenin önde gelen isimlerinden Ebu'l A'la el-Mevdudi'nin ve Muhammed İkbal gibi diğer
Müslüman düşünürlerin eserlerini çevirmeye başladı. Üretken bir yazar olan Saidi, İranlı okuyuculara
Hindistan Müslümanlarının endişelerini ve yeni bir ülkeyi -Pakistan'ı- kurma yolundaki çabalarını
aktarmada çok önemli bir rol oynadı. Eserleri İran'ın dini dünyasına yeni bir pencere açtı, mevcut dini
merciiler nedeniyle uğradıkları hayal kırıklıklarını hafifletmek için İslam üzerine yeni fikirler aramakta
olan ve bilhassa o yıllarda İran'ın entelektüel dünyasını ele geçirmekteki Komünizm dalgası gibi
ideolojik tehditlerle yüzleşen İran gençliğini derinden etkiledi.
Bu sırada, İranlı devrim öncesi diğer düşünürler de, Müslüman Kardeşler'in Selefi düşüncesini ülkeye
tanıttı. 1940'ların sonunda, din adamı Navab Safevi, Müslüman Kardeşler ile ilişki kuran ilk İranlı
İslamcı grup olan Fedayan-i İslam'ı kurdu. Ve fikir adamı Seyyid Kutub'un eserleri de dahil olmak
üzere Müslüman Kardeşler hareketine ait birçok eseri Farsça'ya tercüme etti. Öne çıkan başka bir din
adamı, Seyyid Hadi Hüsrevşahi (d. 1938), Müslüman Kardeşler'e ait eserlere ek olarak Cezayirli,
Tunuslu ve Filistinli birçok İslamcı düşünürün eserlerini tercüme etti. Bu ve diğer tercümanlar aslında
İran halkının dikkatini İran dışındaki Müslümanların meselelerine de çekmek isteyen siyasi
aktivistlerdi. Örnek verecek olursak, yeniden ürettikleri İslami çalışmalar sonunda İran için yeni bir
siyasi mesele doğdu: Filistin meselesi...
Bu tercümeler her ne kadar İran halkını Şah Muhammed Rıza Pehlevi'ye ve Batı emperyalizmine
karşı harekete geçirme amacını taşıyan ideolojik çabalar olsa da, Selefilik bazı düşünürleri Şii
inancındaki "batıl inanışlara" karşı savaşmaya yönlendirdi. Haydar Ali Kalemderan (1913-1989) bu
gibi yazılardan büyük ölçüde etkilenmiş ve Şiiliği çeşitli namazlardan, Şii İmamlara ve onların
torunlarına ait türbelere yönelik hac ziyaretleri gibi ritüellerden ve Şii İmamların doğaüstü güç ve
bilgiye sahip olduğu gibi inanışlardan temizlemeye çalışmıştı. Kum'daki Şii mollalar tarafından motive
edilen bir suikast girişiminden kurtulduktan sonra geri kalan hayatının tamamını yalnızlık ve yoksulluk
içerisinde sürdürdü. Siyasi bir aktivist olmamasına rağmen, görüşleri ilerleyen yıllarda "İslam
Cumhuriyeti" tarafından tesis edilen dini yönetimin meşruiyetinin reddedilmesi gibi siyasi konularda
etkinlik kazandı. Şii "batıl inançlarını" eleştiren o ve Muhammed Hasan Şeriat Senglaci (1855-1943),
Seyyid Ebu'l-Fazl Burkey (1909-1992) gibi diğer kimseler de İslami naslara dayanan Selefi fikirden,
özellikle Selefiliğin Allah'ın birliğine yönelik yorumlarından etkilendiler.
Siyasi Bir Reaksiyon Olarak Selefilik
"Ayetullah"ların ayrıcalıklı yönetimini meşrulaştıran, İslam hukukunu çıkarılacak kanunların ana
kaynağı yapan ve bu hukuku hayatın her alanına empoze eden "İslam Cumhuriyeti" nedeniyle birçok
genç ve diğer İranlı Şii inanıştan uzaklaştı ve ateizm, septisizm, Sufilik, Sünni İslam, Bahailik,
Evanjelik Hrıstiyanlık, Zerdüştlük, Budizm gibi dinleri ve New Age ile mistik Latin Amerika inanışı gibi
akımları benimsedi. İran İstihbarat Bakanlığı'nın Dinler ve Mezhepler Bürosu da dahil olmak üzere
rejime bağlı çeşitli kuruluşlar, bu gibi azınlıkları izliyor ve onların din değiştirtme çabalarına karşı
mücadele ediyor. Resmiyette Şii olan Sufi cemaatler dahi sürekli bir baskı altında.
Bu şartlar altında Selefilik; internet, sosyal medya ve uydu telefonları aracılığıyla ülkenin dört bir
yanında hızla yayılıyor. Buna ek olarak, illegal birçok organizasyon genç gönüllüler için eğitim kursları
düzenliyor ve İranlı Selefileri, Suudi Arabistan ve başka yerlerdeki Arap Selefilerle tanıştırmak üzere
değişim programları yürütüyor. Bu, rejimin Tahran ya da başka bir büyük şehirde Sünni
Müslümanların cami inşa etmesine izin vermeyişinin sebeplerinden biri. Bu iznin verilmemesi,
Selefilerin bu camilerde "İslam Cumhuriyeti"nin ideolojisi nedeniyle hayal kırıklığına uğramış Şii
gençleri kendi saflarına çekmesi ile yakından alakalı.
Uydu Savaşı
İran'da iki farklı Şii akımı mevcut. Rejimin resmi inanışı ve kendisini daha çok Sünni karşıtlığıyla
tanımlayan aşırı bir akım. Rejim genellikle Sünniler ve Şiiler arasında tansiyonun yükselmesini
reddedip dış politika ve diğer meselelerde Pan İslamist bir yaklaşımı savunurken, gulat veya velais
olarak da isimlendirilen aşırıcı Şiiler Hz. Ali'nin hakkını gasbettiklerine inandıkları ilk üç Sünni halifeye
yönelik düşmanca tavırlarını gizlemiyorlar. Bu aşırıcı kesim "Molla" otoriteleri tarafından da
destekleniyor. Aşırıcı kesimin Sünni karşıtı propagandası, İran rejiminin ülke içinde ve Müslüman
dünyanın geri kalanında ciddi sorunlar yaşamasına neden oluyor.
Son yıllarda gulat denilen bu kesim propagandalarını yayma, Selefiler ile Şiiler arasında sanal bir
savaşın fitilini ateşleme ve bu savaşı tırmandırma hususunda uydu kanallarından faydalanıyor.
Bugünlerde Selefiler, Medine ve Dubai merkezli ve muhtemelen Suudi Arabistan tarafından fonlanan
"Global Kalamah Network" ile Londra ve Basra Körfezi merkezli "Wesal Farsi" gibi Farsça yayın
yapan uydu kanallarını, "Safevi devleti" olarak andıkları "İslam Cumhuriyeti" ve onun Şii ideolojisiyle
savaşmak için kullanıyor. Bu tür uydu kanalları dini içerikli programlar yayınlıyor, İran'dan telefon
görüşmeleri alıyor ve el Kevser TV, programları Afgan bir Molla tarafından sunulan Küresel ehl-i Beyt
TV, İmam Hüseyin TV ve Körfez Şiileri arasında mühim bir etkinliğe sahip "Şirazi" molla ailesi
tarafından desteklenen Virginia merkezli Selam TV gibi Şiilere ait uydu kanallarıyla tartışmalara
giriyor.
Selefiler ve Müslüman Kardeşler aynı zamanda, bazıları "Cemaat-i Davet ve Islah-i İran" gibi gruplara
bağlı çeşitli internet siteleri aracılığıyla bir propaganda savaşı vermeye devam ediyor. Öte yandan
Şiiler de Selefiler ile mücadele etmek için kendilerine ait düzinelerce internet sitesine sahip. Aynı
zamanda iki taraf da sosyal medyada oldukça aktif.
Sonuç
Birçok İranlı gencin rejim tarafından öğretilen Şiilikten ve geleneksel molla sınıfından duyduğu
rahatsızlığa rağmen İslami inançlarını korumak istemesi, onları Selefiliği tercih etmeye yönlendiriyor.
Müslüman Kardeşler ve diğer Selefi akımlar, insanların ve diğer dünyalık şeylerin kutsallaştırılmasına
karşı çıkma ve Allah'ın birliğine odaklanma eğilimi gösteriyor. Bu da genç öğrencileri ve özellikle bilim
alanında okumakta olanları cezbetmek için İslam'ın sekülerize ve rasyonalize edilmesinin benzersiz
bir yolu. İran'daki Sünnilerin ve dünyanın başka yerlerindeki Selefilerin aksine İranlı Selefiler, "İslam
Cumhuriyeti"nin dini meşruiyetini sorgulama ve Sünniler ile Şiiler arasındaki tansiyonu kasıtlı olarak
şiddetlendirme eğilimindeler. Eminiz ki İranlı Selefiler, dünyanın geri kalanındaki Selefilerin siyasi
gücü ele alma arzusunu paylaşmıyorlar, zira Şii ağırlıklı bir nüfusa sahip olan İran'da kurulacak bir
yönetimin yine Şii bir yönetim olacağının farkındalar. Yine de İranlı Selefiler, Suudi Arabistan ve diğer
ülkelerdeki güçlü gruplarla bağlantı içersindeler ve para kaynakları ile ideolojilerinin büyük bir kısmı
"İslam Cumhuriyeti"nin dışındaki ülkelerden geliyor. Bu faktörler ve İran'daki Arap, Kürt ve Beluc
nüfusta gün geçtikçe artan öfke göz önüne alındığında, Selefiliğin yükselişinin İran rejimine karşı
büyük bir güvenlik tehdidi teşkil ettiği açıkça görülüyor.
The Washington Institute analisti Mehdi Khalaji tarafından kaleme alınan bu makale,
Mepa News
okurları için tercüme edilmiştir.
Mepa News, 2016-07-05 15:37:17
Download