Fars Selefiliğinin Yükselişi

advertisement
Fars Selefiliğinin Yükselişi
Gün geçtikçe daha çok İranlı'nın Şii inanç köklerine bağlılığından hayal kırıklığı
duyarak 'Selefileşmesi', rejime yönelik açık bir tehdit.
05.07.2016 / 15:37
İran, ABD ve müttefiklerini sürekli olarak "Ortadoğu'da Sünni ve Şii Müslümanlar
arasındaki tansiyonu yükseltmek üzere provakasyonlar yapmakla" suçluyor. Bu
suçlamalar arasında "Batı'nın, Fars dilinde yayın yapan ve yegane amacı mezhepsel
bir çatışmanın fitilini ateşlemek olan uydu kanallarını finanse ettiği" fikri de var.
Tahran yönetiminin paranoya düzeyine varan iddiaları bir yana, "İslam
Cumhuriyeti"nin içerisinde ve dışarısında bulunan birçok yayıncının bir uydu kanalı
savaşına tutuştuğu da bir gerçek. Ve bunların çeşitli propaganda bombardımanları da
İran'da yeni bir olguya işaret ediyor: İran Selefiliğinin yükselişi... Sünni İslam'ın bu
farklı ve tutucu yorumlanış tarzının Şii yönetimindeki İran'da kök salmaya başlaması,
rejimin seçkinci ve geleneksel Şii merciilerinde endişeleri artırmış vaziyette.
İranlılar Selefiliği Keşfetti
20. yüzyılın başlarından beri, Selefilik Avrupa'dan Endonezya'ya tüm Müslüman
topluluklar arasında yayılıyor. Şimdiye kadar çok az kişi, Sünni ve Şii İslam arasındaki
tarihten gelen düşmanlığın had safhada olduğu bir İran'da Selefiliğin ilgi çekeceğine
ihtimal vermişti. Selefiliğin ilk izleri ülkeye 1979 devriminden önce girmiş olmasına
rağmen, 30 yıldan uzun süredir hüküm süren Şii rejimin propagandalarının ardından
oldukça yakın bir zamana kadar Selefilik halk arasında ilgi bulamadı. Fakat
günümüzde Selefilik, Kürdistan ve Belucistan gibi Sünni bölgelerde ve ağırlıklı olarak
Şii nüfusa sahip Tahran ve İsfahan gibi şehirlerde de çok sayıda takipçiye sahip. İran
rejimi, dini çoğulculuğun artışını genel olarak kendisine yönelik bir güvenlik tehdidi
olarak görüyor. Fakat Selefilik gibi rejimin resmi dinini dindışı (kafir) olarak gören bir
inanış rejim için çok daha ciddi sorunlar teşkil ediyor. Örneğin, Bahailik de İran
Şiiliğine yönelik bir tehdit olarak görülmesine rağmen bu inancın yapısı Selefiliğe
oranla uyum sağlamaya daha yatkın bulunuyor. İran'daki Bahailer daha organize,
daha merkezileşmiş ve apolitik haldeler. Bu da onları gözetim altında tutmayı
kolaylaştırıyor ve onların doğrudan bir tehdit oluşturma ihtimallerini azaltıyor. Selefiler
ülke içerisinde dağılmış durumdalar ve farklı çeşitlerde siyasi-dini birçok organizasyon
aracılığıyla temsil ediliyorlar. Daha önemlisi bazı Sünni bölgelerinde en azından rejimi
halk önünde eleştirmek, rejimin dini meşruiyetini sorgulamak ve rejimi Sünnilere
ayrımcılık yapmakla suçlamak gibi konularda siyasi açıdan aktif hale gelmeye
başladılar.
Devrim Öncesi Kökler
1950'lerden beri -genel anlamda, Müslüman Kardeşler ideolojisi de dahil olmak üzereSelefilik ülkeye Doğu ve Batı'dan giriş yaptı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra İranlı dini
yazar ve tercüman Seyyid Gulam Rıza Saidi (1895-1990) Hindistan'a bir seyahatte
bulundu ve uluslararası Müslüman toplumu ile eliti hakkında kapsamlı bilgi edindi.
İran'a döndüğünde, Cemaat-i İslami Pakistan'ın ideoloğu ve Selefi düşüncenin önde
gelen isimlerinden Ebu'l A'la el-Mevdudi'nin ve Muhammed İkbal gibi diğer Müslüman
düşünürlerin eserlerini çevirmeye başladı. Üretken bir yazar olan Saidi, İranlı
okuyuculara Hindistan Müslümanlarının endişelerini ve yeni bir ülkeyi -Pakistan'ı- kurma yolundaki çabalarını aktarmada çok önemli bir rol oynadı. Eserleri İran'ın dini
dünyasına yeni bir pencere açtı, mevcut dini merciiler nedeniyle uğradıkları hayal
kırıklıklarını hafifletmek için İslam üzerine yeni fikirler aramakta olan ve bilhassa o
yıllarda İran'ın entelektüel dünyasını ele geçirmekteki Komünizm dalgası gibi ideolojik
tehditlerle yüzleşen İran gençliğini derinden etkiledi. Bu sırada, İranlı devrim öncesi diğer düşünürler de, Müslüman Kardeşler'in Selefi
düşüncesini ülkeye tanıttı. 1940'ların sonunda, din adamı Navab Safevi, Müslüman
Kardeşler ile ilişki kuran ilk İranlı İslamcı grup olan Fedayan-i İslam'ı kurdu. Ve fikir
adamı Seyyid Kutub'un eserleri de dahil olmak üzere Müslüman Kardeşler hareketine
ait birçok eseri Farsça'ya tercüme etti. Öne çıkan başka bir din adamı, Seyyid Hadi
Hüsrevşahi (d. 1938), Müslüman Kardeşler'e ait eserlere ek olarak Cezayirli, Tunuslu
ve Filistinli birçok İslamcı düşünürün eserlerini tercüme etti. Bu ve diğer tercümanlar
aslında İran halkının dikkatini İran dışındaki Müslümanların meselelerine de çekmek
isteyen siyasi aktivistlerdi. Örnek verecek olursak, yeniden ürettikleri İslami çalışmalar
sonunda İran için yeni bir siyasi mesele doğdu: Filistin meselesi...
Bu tercümeler her ne kadar İran halkını Şah Muhammed Rıza Pehlevi'ye ve Batı
emperyalizmine karşı harekete geçirme amacını taşıyan ideolojik çabalar olsa da,
Selefilik bazı düşünürleri Şii inancındaki "batıl inanışlara" karşı savaşmaya yönlendirdi.
Haydar Ali Kalemderan (1913-1989) bu gibi yazılardan büyük ölçüde etkilenmiş ve
Şiiliği çeşitli namazlardan, Şii İmamlara ve onların torunlarına ait türbelere yönelik hac
ziyaretleri gibi ritüellerden ve Şii İmamların doğaüstü güç ve bilgiye sahip olduğu gibi
inanışlardan temizlemeye çalışmıştı. Kum'daki Şii mollalar tarafından motive edilen bir
suikast girişiminden kurtulduktan sonra geri kalan hayatının tamamını yalnızlık ve
yoksulluk içerisinde sürdürdü. Siyasi bir aktivist olmamasına rağmen, görüşleri
ilerleyen yıllarda "İslam Cumhuriyeti" tarafından tesis edilen dini yönetimin
meşruiyetinin reddedilmesi gibi siyasi konularda etkinlik kazandı. Şii "batıl inançlarını"
eleştiren o ve Muhammed Hasan Şeriat Senglaci (1855-1943), Seyyid Ebu'l-Fazl
Burkey (1909-1992) gibi diğer kimseler de İslami naslara dayanan Selefi fikirden,
özellikle Selefiliğin Allah'ın birliğine yönelik yorumlarından etkilendiler.
Siyasi Bir Reaksiyon Olarak Selefilik
"Ayetullah"ların ayrıcalıklı yönetimini meşrulaştıran, İslam hukukunu çıkarılacak
kanunların ana kaynağı yapan ve bu hukuku hayatın her alanına empoze eden "İslam
Cumhuriyeti" nedeniyle birçok genç ve diğer İranlı Şii inanıştan uzaklaştı ve ateizm,
septisizm, Sufilik, Sünni İslam, Bahailik, Evanjelik Hrıstiyanlık, Zerdüştlük, Budizm gibi
dinleri ve New Age ile mistik Latin Amerika inanışı gibi akımları benimsedi. İran
İstihbarat Bakanlığı'nın Dinler ve Mezhepler Bürosu da dahil olmak üzere rejime bağlı
çeşitli kuruluşlar, bu gibi azınlıkları izliyor ve onların din değiştirtme çabalarına karşı
mücadele ediyor. Resmiyette Şii olan Sufi cemaatler dahi sürekli bir baskı altında.
Bu şartlar altında Selefilik; internet, sosyal medya ve uydu telefonları aracılığıyla
ülkenin dört bir yanında hızla yayılıyor. Buna ek olarak, illegal birçok organizasyon
genç gönüllüler için eğitim kursları düzenliyor ve İranlı Selefileri, Suudi Arabistan ve
başka yerlerdeki Arap Selefilerle tanıştırmak üzere değişim programları yürütüyor. Bu,
rejimin Tahran ya da başka bir büyük şehirde Sünni Müslümanların cami inşa etmesine
izin vermeyişinin sebeplerinden biri. Bu iznin verilmemesi, Selefilerin bu camilerde
"İslam Cumhuriyeti"nin ideolojisi nedeniyle hayal kırıklığına uğramış Şii gençleri kendi
saflarına çekmesi ile yakından alakalı.
Uydu Savaşı
İran'da iki farklı Şii akımı mevcut. Rejimin resmi inanışı ve kendisini daha çok Sünni
karşıtlığıyla tanımlayan aşırı bir akım. Rejim genellikle Sünniler ve Şiiler arasında
tansiyonun yükselmesini reddedip dış politika ve diğer meselelerde Pan İslamist bir
yaklaşımı savunurken, gulat veya velais olarak da isimlendirilen aşırıcı Şiiler Hz. Ali'nin
hakkını gasbettiklerine inandıkları ilk üç Sünni halifeye yönelik düşmanca tavırlarını
gizlemiyorlar. Bu aşırıcı kesim "Molla" otoriteleri tarafından da destekleniyor. Aşırıcı
kesimin Sünni karşıtı propagandası, İran rejiminin ülke içinde ve Müslüman dünyanın
geri kalanında ciddi sorunlar yaşamasına neden oluyor.
Son yıllarda gulat denilen bu kesim propagandalarını yayma, Selefiler ile Şiiler
arasında sanal bir savaşın fitilini ateşleme ve bu savaşı tırmandırma hususunda uydu
kanallarından faydalanıyor. Bugünlerde Selefiler, Medine ve Dubai merkezli ve
muhtemelen Suudi Arabistan tarafından fonlanan "Global Kalamah Network" ile
Londra ve Basra Körfezi merkezli "Wesal Farsi" gibi Farsça yayın yapan uydu
kanallarını, "Safevi devleti" olarak andıkları "İslam Cumhuriyeti" ve onun Şii
ideolojisiyle savaşmak için kullanıyor. Bu tür uydu kanalları dini içerikli programlar
yayınlıyor, İran'dan telefon görüşmeleri alıyor ve el Kevser TV, programları Afgan bir
Molla tarafından sunulan Küresel ehl-i Beyt TV, İmam Hüseyin TV ve Körfez Şiileri
arasında mühim bir etkinliğe sahip "Şirazi" molla ailesi tarafından desteklenen Virginia
merkezli Selam TV gibi Şiilere ait uydu kanallarıyla tartışmalara giriyor. Selefiler ve Müslüman Kardeşler aynı zamanda, bazıları "Cemaat-i Davet ve Islah-i
İran" gibi gruplara bağlı çeşitli internet siteleri aracılığıyla bir propaganda savaşı
vermeye devam ediyor. Öte yandan Şiiler de Selefiler ile mücadele etmek için
kendilerine ait düzinelerce internet sitesine sahip. Aynı zamanda iki taraf da sosyal
medyada oldukça aktif.
Sonuç
Birçok İranlı gencin rejim tarafından öğretilen Şiilikten ve geleneksel molla sınıfından
duyduğu rahatsızlığa rağmen İslami inançlarını korumak istemesi, onları Selefiliği
tercih etmeye yönlendiriyor. Müslüman Kardeşler ve diğer Selefi akımlar, insanların ve
diğer dünyalık şeylerin kutsallaştırılmasına karşı çıkma ve Allah'ın birliğine odaklanma
eğilimi gösteriyor. Bu da genç öğrencileri ve özellikle bilim alanında okumakta olanları
cezbetmek için İslam'ın sekülerize ve rasyonalize edilmesinin benzersiz bir yolu.
İran'daki Sünnilerin ve dünyanın başka yerlerindeki Selefilerin aksine İranlı Selefiler,
"İslam Cumhuriyeti"nin dini meşruiyetini sorgulama ve Sünniler ile Şiiler arasındaki
tansiyonu kasıtlı olarak şiddetlendirme eğilimindeler. Eminiz ki İranlı Selefiler,
dünyanın geri kalanındaki Selefilerin siyasi gücü ele alma arzusunu paylaşmıyorlar,
zira Şii ağırlıklı bir nüfusa sahip olan İran'da kurulacak bir yönetimin yine Şii bir
yönetim olacağının farkındalar. Yine de İranlı Selefiler, Suudi Arabistan ve diğer
ülkelerdeki güçlü gruplarla bağlantı içersindeler ve para kaynakları ile ideolojilerinin
büyük bir kısmı "İslam Cumhuriyeti"nin dışındaki ülkelerden geliyor. Bu faktörler ve
İran'daki Arap, Kürt ve Beluc nüfusta gün geçtikçe artan öfke göz önüne alındığında,
Selefiliğin yükselişinin İran rejimine karşı büyük bir güvenlik tehdidi teşkil ettiği açıkça
görülüyor.
The Washington Institute analisti Mehdi Khalaji tarafından kaleme alınan bu makale,
Mepa News okurları için tercüme edilmiştir. © 2015 Mepa News Tüm Hakları Saklıdır!
Kaynak Gösterilmeden Alıntı Yapılamaz!
Tasarım ve Yazılım: Mepanews
Download