Slide 1

advertisement
Yabancılaşma
 birey
ve toplumun “anlam dünyaları”
arasında belirgin bir ayrışmanın
yaşandığı bir dönem
 Bu ayrışmanın bireyi getirdiği yer
yabancılaşma, toplumu getirdiği yer
ise kaos ve paradokslar dünyası
Yabancılaşma (Anomi)
 Çok
boyutlu bir kavram
 Güçsüzlük
 Anlamsızlık
 Kendi kendine yabancılaşma
 Kişiler arası yabancılaşma (“anomia”)
Yabancılaşma Tanımı
Toplumun normlarının olmaması, kanunsuzluk
(“anomie”)
 Yabancılaşma “amaçlarla toplumun dayattığı
araçlar arasındaki eşitsizlikten kaynaklanıyor”
(Robert Merton)
 “Bir eylemin sonuçları çelişik, erişilmez veya
önemsiz hale gelirse yabancılaşma koşulu oluşur”
(Elwin Powell)

Yabancılaşma – İntihar İlişkisi
Durkheim “yabancılaşma” terimini toplumbilimsel bir kavram
haline getirdi Durkheim (1897) ölüm istatistiklerinden
yararlanarak dinin, iklimin, mevsimlerin intiharla ilişkisini
inceledi Böylece intihar eden kişiler hakkında bilgisi olmasa
bile son derece bireysel bir olayla ilgili sonuçlara vardı
 İntihar toplumdaki anlaşmaların açık ve durağan
olmamasından da kaynaklanıyor
 Başkaldırı ve değişim dönemlerinde bireyler kararsızlığa
düşüyor, kendilerinden ne beklendiğini bilmiyorlar
 Bu durum karmaşaya, anksiyeteye ve hatta kişinin kendi
kendini öldürmesine yol açıyor
Yabancılaşma – İşletimsel Tanım


Yabancılaşma kavramını işletimselleştirmek yarım yüzyıldan
fazla zaman aldı
Leo Srole (1956) anomiyi beş bileşenden oluşan bir kavram
olarak işletimselleştirdi:
1. Bireyin toplum önderlerinin kendi ihtiyaçlarından kopuk
oldukları algısı
2. Bireyin sosyal düzenin temelde tahmin edilemez olduğu
algısı
3. Bireyin hayatta amaçladığından geriye düştüğü algısı
4. İçselleştirilmiş toplumsal normların ve kuralların kaybedildiği
ve yaşamın anlamsızlaştığı algısı
5. Bireyin toplumsal varoluşunun temeli olan yakın kişisel
ilişkiler çerçevesinin artık tahmin edilemez ya da destekleyici
olmadığı algısı
Yabancılaşma – İşletimsel Tanım


Yabancılaşma kavramını işletimselleştirmek yarım yüzyıldan
fazla zaman aldı
Leo Srole (1956) anomiyi beş bileşenden oluşan bir kavram
olarak işletimselleştirdi:
◦ Bireyin toplum önderlerinin kendi ihtiyaçlarından kopuk
oldukları algısı
◦ Bireyin sosyal düzenin temelde tahmin edilemez olduğu algısı
◦ Bireyin hayatta amaçladığından geriye düştüğü algısı
◦ İçselleştirilmiş toplumsal normların ve kuralların kaybedildiği
ve yaşamın anlamsızlaştığı algısı
◦ Bireyin toplumsal varoluşunun temeli olan yakın kişisel ilişkiler
çerçevesinin artık tahmin edilemez ya da destekleyici olmadığı
algısı
Yabancılaşmanın belirtileri;
Herhangi bir şeye içten ve derinden
bağlanamama,
 Soğuma,
 İlgisizlik,
 Bütünleşememe,
 Geri çekilme,
 İlişkilerin kopukluğu
 İzole olma

Yabancılaşmanın çalışanlar
üzerindeki etkisi nedir?

Üretkenliğin ve motivasyonun düşmesi,
Örgütsel bağlılığın azalması, İş stresinin
artması, İşe karşı ilginin azalması, İş
tatminin düşmesi, İş gücü devir oranının
artması. Not:Yabancılaşma, günümüzde
çalışanların en önemli sosyal-psikoloji
problemlerinden biridir.Yaşamının büyük
bir kısmını iş hayatında geçiren çalışanlar,
yaptıkları işe uyum sağlayamadığı zaman
yabancılaşır ve görev yerlerinde mutlu
olamazlar.
Melvin Seeman ve yabancılaşma;

Melvin Seeman ve yabancılaşma; 2. Dünya Savası sonrasındaki ampirik
yabancılaşma araştırmalarının ilkini Seeman yapmıştır. “ Yabancılaşmanın
Anlamı Üzerine” adlı kitabında yabancılaşmanın 5 boyutu olduğunu
vurgulamıştır;

1. Anlamsızlık(meaningless): bireyin neye inanacağı belli değildir, mevcut
durum kişide bir anlamsızlıkla tanımlanmaktadır.

2. Kuralsızlık (normlessness): Bireyin amacı için kullanacağı araçların toplum
tarafından onaylanmamış olmasıdır.

3. Güçsüzlük (powerlessness): Bireyin kendi çabasıyla
ulaşamayacağına dair kendini küçülten benlik algısıdır.

4. Tecrit (isolation): Toplumla bireyin değer yüklediği olgular arasındaki
boşluğu anlatan bir kavramdır. Bu boşluk toplumun fazlaca değer verdiğine
bireyin değersiz yargısıyla bakmasından kaynaklanmaktadır.

5. Kendinden Uzaklaşma (Self estrangement): Bireyin gözünde ideal bir
toplumsal zaman içinde kendisini var edebileceği koşullar, durumlar mevcut
şimdiki zamanda bireyin içinde yer aldığı koşullardan daha iyi olacaktır.
amaçlarına

Yabancılaşma insanlık tarihi kadar eski, anlaşılması oldukça güç
ve genel kabul görmüş bir anlayış birliği olmayan bir
kavramdır. Yabancılaşma, kaynağını dinden alan çok eski bir
kavramdır. İnsanlık tarihinde gelmiş geçmiş bütün
peygamberler içinde bulundukları sosyal dokuyu eleştirerek
değiştirme çabası içinde oldukları için; yabancılaşmayı dorukta
yaşayan birer yabancı olarak görülmüşlerdir. Augustine
düşüncesine göre; “Âdem ve Havva’nın cennetten kovulması
yabancılaşmanın başlamasına sebep olmuş, böylelikle insan
Tanrı’ya yabancı hale gelmiştir. Ayrıca kendi vücuduna
(örtünme nedeniyle), kendi geleceğine (bilinmemesi
nedeniyle) yabancılaşmıştır. Hristiyan din terminolojisine göre
yabancılaşma; bireyin Tanrı’dan yabancılaşması anlamında
kullanılmaktadır. Yabancılaşma konusu felsefeye Hegel ile,
iktisat ve siyaset alanına Marks ile girmiştir.








George W.F. HEGEL ve yabancıla ş ma;Yabancılaşma kavramı Hegel’e kadar dinsel bir motif
olarak süregelmiştir.Yabancılaşma kavramını ilk kez Hegel “Tinin Görüngübilimi” (1807) adlı
yapıtında kullanmıştır. “ Hegel, yabancılaşma kavramını iki yönde kullanmıştır.Yabancılaşma,
insan ve özü arasındaki karşıtlıktır. Burada insan kendini kimliksiz, garip, yabancı hisseder.
Yabancılaşma olumludur, kendini yabancı hale getirme olarak kullanılmıştır ki burada
bilinçlilik vardır
Karl MARX ve yabancıla ş ma; Antik dönemden Hegel’e kadar felsefi boyut içinde yer alan
yabancılaşma,Marx’la birlikte siyasi ve ikdisadi arenaya taşınmıştır.Yabancılaşma terim
olarak, sosyal bilimlerde kullanımını Marx‟a borçludur.
Marx 4 çeşit yabancılaşma türünü sınıflandırmıştır;
1. İnsanın kendisinden yabancılaşması,
2. İnsanın diğer insanlardan yabancılaşması,
3.İnsanın doğadan yabancılaşması,
4.İnsanın kendi türsel varlığından yabancılaşmasıdır
iş yaşamında yabancılaşma, bireylerarası yabancılaşma, Sos yo-kültürel yabancılaşma politikekonomik yabancılaşma olmak üzere 4 temel kullanımı bulunmaktadır Psikoanalitik
Kuramda yabancıla ş ma Kavramı; Bu yaklaşımda, yabancılaşmış insanın davranışlarına
hastalıklı bir insanın davranışları gibi bakılmaktadır. Sosyoloji literatüründe yabancılaşma
kavramı;
Yabancılaşma Çeşitleri
Ekonomik yabancılaşma
 Toplumsal- kültürel yabancılaşma(Etnik ve/veya
dinsel olabilir
 Siyasal yabancılaşma
 Bunların dışında kapsamı diğerlerine göre daha
dar olan genellikle bireysel kökenli yabancılaşma
türleri vardır. Alkolizmden, alt kültürlerden,
aydın-halk
uzaklaşmasından
kaynaklanan
yabancılaşmalar buna örnek olarak verilebilir

iş yaşamında yabancılaşma,
 bireylerarası yabancılaşma,
 Sos yo-kültürel yabancılaşma
 politik-ekonomik yabancılaşma olmak
üzere 4 temel kullanımı bulunmaktadır
Psikoanalitik Kuramda yabancılaşma
Kavramı; Bu yaklaşımda, yabancılaşmış
insanın davranışlarına hastalıklı bir insanın
davranışları gibi bakılmaktadır. Sosyoloji
literatüründe yabancılaşma kavramı;

Örgütlerde yabancılaşma Örgütlerin üyeleri veya
yapılarında yabancılaşmayı doğuran bir biçim veya
unsur “Örgütsel yabancılaşma” terimi ile anlatılır.
 Örgütsel yabancılaşma, “bölünme ve sınıfsal
bürokrasinin özelliklerinin bir bütün olarak
toplumda görülmesi gibi benzer olayların örgüt
içindeki görülen sonucudur”. Örgütlerde çalışan is
görenler, islerinde umdukları ortamı bulamazlarsa,
kendilerini sadece üretim yapan robotlar olarak
görüldüğü hissine kapılırlarsa, yabancılaşmak
suretiyle tepki gösterebilirler.


Örgütlerde yabancıla ş ma Türleri Örgüt
Bireyinin Güçsüzlüğü 2. is görenlerde
Anlamsızlık 3.Örgütte Kuralsızlık 4.Örgüt
içi Sosyal Tecrit 5.İs görenin Kendine
yabancılaşması

Örgütlerde Yabancılaşmanın Temel Etmenleri; Örgütsel
Etmenler ; 1. Yönetim tarzı. 2. Geçmiş olaylar ve deneyimler. 3.
Örgüt büyüklüğü 4. Bilgi akışı. 5. Grup özellikleri 6. Modüler
ilişkiler (örgüt bağı vb. nedenlerle kurulan yapmacık, geçici ve
yüzeysel ilişkiler). 7. Üretim biçimi 8. İşbölümü. 9. Çalışma
koşulları (-gürültü, -yüksek çalışma temposu ve yorgunluk, can sıkıntısı ve monotonluk, -izole edilme, -çalışma saatleri, sabit bir yerde çalışmak, -katılım ve insan ilişkileri). 10. İnanç
ve tutumlar Çevresel Etmenler ; 1. Ekonomik yapı 2.
Teknolojik yapı (teknolojik gelişme ile beraber yeni üretilen
mal ve hizmetlerden yararlanamama). 3. Toplumsal ve kültürel
yapı 4. Sanayileşme, kentleşme ve sosyal çözülme 5. Politik ve
hukuki yapı 6. Sendikal örgütlenmeler 7. Kitle iletişim araçları

Türkiye’de yabancılaşma; Yabancılaşma kavramını Türkiye’de
aydın- halk kopukluğu bağlamında ele alan ilk düşünür Ziya
Gökalp’tır. Gökalp’a göre; Yabancılaşma aydınların halktan
uzaklaşmalarıyla ortaya çıkmaktadır. “ Türkiye’de batıcılığın
tarihi Türkiye’nin batıda patron-devlet değiştirme tarihi
olmuştur. Kaba bir sıralamayla Batı 18. yy.da Fransa demektir,
19. yy.da ise İngiltere; 20. yy.ın basında Batı, Türkiye için
Almanya’dır. Yüzyılımızın ortasından itibaren de Amerika.”
Türkiye’de batıcılık demek her alanda yaygınlaşmış bir
kullanıma sahip yabancılaşma kavramı ile eşdeğerde olan ve
günümüzde önemsenmemesi mümkün olmayan bir durum
haline gelmiştir Batılılaşma yani yabancılaşma dilden eğitime,
siyasetten ekonomiye, kentleşmeden sanayileşmeye çok geniş
bir alanı kapsayan bir kavram olmuştur günümüzde.
Yabancılaşma
 Yabancılaşma
çağımız insanının
yitirdiği bir çok
anlam arasında
belki de anlamını
yitirmeyen en
“sahih” duygu
Düşünce süreci
Kitle iletişim araçları ve
internetin getirdiği “küresel
malumat artışı”, bir
uyaranın anlam kazanarak
“düşünceye” dönüşmesi
için gereken bilgi işleme
süreçlerini olumsuz
etkilemekte
Uyarı
Düşünce
Birey ve toplum
“Anlam” ve “kimlik” birlikte gelişen
süreçler
 “Birey” ve “toplum” birlikte oluşan yapılar
 Birey ve toplumun kimliklerinin gelişimi
bir ölçüde birbirine paralel gitmesi
beklenen olgular

Birey ve toplum

Ancak, tarihsel
süreç içinde her
ikisinin bir
aşamadan sonra
birlikte
evrilmediğini,
birbirlerinden
ayrışmaya
başladıklarını
görüyoruz
Tarih boyunca toplumsal değişim
alanları
MS 1850
MS 1700
MÖ 3500
Endüstri Toplumu
Üretim araçları
Ürün
Tarım
Feodal yapı
Toprak
Avcılık/
Toplayıcılık
_ Birey
_ Toplum
Tarih boyunca bireyin ve toplumun
değişim alanları
2000’li yıllar
Bilgi
Entelektüel özellikler
İletişimin kontrolü
MS 1850
MS 1700
MÖ 3500
Endüstri
Tarım
Avcılık/
Toplayıcılık
Üretim araçları
Ürün
Feodal yapı
Toprak
_ Birey
_ Toplum
Bilimsel ağ sistemi
• Endüstri devriminden bu yana insanlığın
gelişiminde lökomotif olma görevini devralan
Batı kültürü, geçirdiği süreçlerle “malumatı
bilgiye ve bilime” dönüştürecek bir “sistem”
oluşturmuştur
• Bu sistem insanlığın var oluşundan bu yana
süregelmekte olan bilimsel gelişmenin son
yıllarda baş döndürücü bir ivme kazanmasını
sağlamıştır
21. yüzyıl-Bilgi çağı
“Eşyanın sırrına” bütün çağlardakinden
fazla düzeyde erişilmiş
 Uzmanlaşmanın sinerjisiyle bütünleştirilen
bilgiler “doğayı denetlemek ve
dönüştürmek” amacıyla kullanılır olmuştur
 Neoliberal ekonomilerinin de katkısı ile
küreselleşme süreci, toplumsal aktör
konumuna gelmiştir

21. yy’da değişim alanları
SOSYAL YAŞAM
Bilgi teknolojisi
SAĞLIK
Zaman ve mekan
kavramlarının değişmesi
Kaos, öznellik, bütüncüllük
Nanoteknoloji
Biyoteknoloji
EKONOMİ
Küresel
GÜVENLİK
FİZİK ÇEVRE
Ekolojik sorunlar
Kitle imha silahları
Nükleer atıklar
Terörizm
Uyum döngüsü
• Ekosistemler yeni
durumlara uyum
sürecinde çeşitli
aşamalardan geçerler
–
–
–
–
Büyüme
Koruma
Çözülme
Yeniden düzenleme
4
2 Koruma
Yeniden
düzenleme
1
Büyüme
3
Çökme/çözülme
Zarf X mazruf paradoksu
Zihnimiz tüm çağlardakinden daha fazla
bir “bilgi”, daha doğrusu “malumat”
bombardımanı altında kalmaya başlamıştır
 Bu denli bilgi artışı, günlük yaşamımıza
özümsenerek aktarılamadığı için hızlı bir
anlam göçü, anlam yitimi yaratmış
 “Bilgi” zarfı büyümekle birlikte, “mazruf”
dağılmış ya da giderek boşalmıştır

Bilgi işleme süreçleri
“İnsanlık alemindeki” bilimsel gelişmeler
bireyin ve toplumun bilgi işleme
süreçlerine eş zamanlı yansıyamamıştır
 Bilgi bombardımanı karşısında bireyler ve
toplumlar farklı tepkiler geliştirerek bu
yeni duruma uyum sağlamaya
çalışmaktadır

Bilgi-toplum etkileşimi

Bilginin günlük yaşamı dönüştürme gücüne
karşı toplumun koruyucu refleksleri de
harekete geçmekte, “stabiliteyi ve
güvenliği” sağlamak adına “gelişmeden”
vazgeçilebilmektedir
Bilgi işleme sürecinde- “Düşünce”
“Beraber aktif olan ve
birbirlerinin
aktivasyonunu
kuvvetlendiren bir nöron
grubunun yaptığı iş”
Güntürkün 2007
Prefrontal korteks
• Yakın bellek sürecinde bazı prefrontal korteks
nöronları grup halinde aktif kalarak bir
düşünceyi aktif tutarlar
Dopamin dağı- Anlam
• Bu aktif nöronlar dopamin etkisiyle grup
halinde daha da aktifleşerek, “dopamin
dağına” bir başka deyişle “anlam”a
dönüşürken, az aktif olan nöronlar tümüyle
susarlar (Güntürkün 2007)
Pergel metaforu
 Dikkat
ve yakın bellek “yeniye,
farklıya” olan seçiciliği ile gelişmeyi
sağlarken
 Uzak
bellek, kimliğe sağlam kültürel
temeller sağlayarak stabiliteyi
korumaktadır
Dikkat çelinmesi
Ancak günümüzde bu ikisi arasındaki bağı
sağlayan dikkat ve algı süreçleri hızla artan
uyaranlar karşısında sık sık çelinmekte
 Bellekte yer alan anlam adacıkları, hızla
kirlenen bilgi denizinde battığından, yeni
bilgiler üzerine oturacak sağlam bir
zeminden yoksun kalmakta
 Bu da yeni anlamların oluşamamasına,
oluşanların da hızla buharlaşarak yok
olmasına neden olmaktadır

Anlam buharlaşması
Yaşamımıza katılan sanal boyut,
zihinlerimizdeki gerçekliği zaman ve
mekânın ötesine taşıyarak bir “yönelim
ikilemi” yaratmakta
 “Yayılan, saçılan anlamlar” gerçekliğin
yüzeyini genişleterek, dikkati daha çok
çelmekte
 Çelinen bu dikkat yüzünden “dünya
elimizden kaçıp gitmektedir”

“Elimizden Kaçıp Giden Dünya”
 “Bizler
asla kendi tarihimizin
efendileri olamayız ama elimizden
kaçıp giden dünyayı yerinde tutacak
yollar bulabiliriz ve bulmalıyız”
Giddens
Bireyin uyum yolları

Öngörülemez, kontrol edilemez bir
dünyada, gündelik hayatın çeşitli
yönlerinde nasıl olunacağı ve nasıl
davranılacağı konusundaki seçenek
çokluğu ile baş edebilmede birey çeşitli
yollar geliştirebilmektedir
◦
◦
◦
◦
Faydacı kabul
Alaycı karamsarlık
Radikal tutunmalar
İyimserliği koruma
Giddens
Faydacı kabul
Teknolojinin sağladığı olanaklarla yaşam
konforunu arttıran, sınırlarını genişleten,
hayallerini gerçekleştiren bireyler giderek
“doygun bir kendiliğe” ulaşmaktadır
(Gergen )
 Bu da onların toplumsal bağlarından
soyutlanmasına, kökenlerine
“yabancılaşarak” “şeyleşme”lerine yol
açmaktadır

Kullan-at tarzı
Serbest piyasa ekonomisinin
gereklerinden olan yeni mallara yol açmak
için eski malların hızla tasfiye edilmesi
“kullan-at” tarzı tüketim kalıbını tüm
yaşam alanlarına hakim kılmıştır (Jacoby
1975)
 Kimlikleri “imajlara” ve “markalarla
özdeşleşmeye” indirgemiştir

Düş piyasası
Anlamlar ve kimlikler gibi manevi
değerlerin markalar üzerinden piyasaya
düşmesinden sonra, manevi ihtiyaçlar da
“piyasalık” olmuştur
 Artık satılık maceralar piyasası, sevgi ve
şefkat piyasası, kafa rahatlığı piyasası, ikna
piyasası oluşmaktadır

(Jensen
2007)
Faydacı kabul

Bu çözüm yolunun topluma yansıması,
“ulus, aile, çalışma, gelenek, doğa” gibi
kavramların içlerinin boşalarak kabuk
kurumlara dönüşmesi olmuştur
Giddens 1991
Alaycı karamsarlık-umursamazlık
 Antisosyal
kişilik yapılanması
◦ Varkalım savaşında “bireyselleşmeden”
“bireycileşme”, (Glastra et al 2004), birlikte
yaşadığı insanları “ötekileştirerek” ve
“şeyleştirerek”, sevgi ve şefkat duygularını
kaybettirmektedir
Alaycı karamsarlık-umursamazlık
◦ Hızla artan “malumat” artışı karşısında bireyin
zihni çelinmekte, tıpkı dikkat eksikliği
sendromunda olduğu gibi bir uyarana
odaklanması güçleşmektedir
◦ Prefrontal korteks etkinliğini yitirmekte, uygun
problem çözme stratejilerini devreye
koyamaz hale gelmektedir
◦ Korteksin denetimi azaldığından antisosyal
davranış örüntüleri artmaktadır
Radikal tutunmalar
Hiçbir şeyin net olmadığı, belirsizliğin
hüküm sürdüğü bir ortamda birey
toplumla bağlarını yeniden kurma
çabasıyla, etnisite, köktencilik ve
milliyetçilik gibi yapılanmalara yeniden
tutunabilmektedir (Chambers 1995)
 Küreselleşmenin dinamikleri, toplumda da
diyalektik bir tarzda köktenci süreçleri
harekete geçirmektedir

Gelenek
Yaşam hamurunun mayası ve kimliğin bir aracı
olan gelenek, geçmişin şimdiki zamanda
yeniden inşası süreçlerinde önemli rol oynar
 Geleneğin geleneksel olmayan bir yolla
savunulması, gelecekte de yaşatılabilecek
bölümlerinin alıp dönüştürülmesi en uygun
çözüm gibi görünmektedir

Giddens 2000
İyimserliği koruma
Zihinleri serbest piyasanın pazarı olmak
konumundan ya da kapalı toplumların
dinamiklerine kapılmaktan koruyacak
stratejiler geliştirmek durumundayız
 Yeni sorulara yeni yanıtlar bulma
kapasitesi insanın bu yeni duruma en
“insancıl” yanıtı geliştirmesini sağlayacaktır

İyimserliği koruma
Dünyanın ve insanlığın bugün ki halini
okuyacak “yeni bir yazılım”a
gereksinimimiz var
 Bu yazılımı oluşturacak donanıma sahibiz
 Ha gayret!

Marx’ın yabancılaşma kavramı Hegel’den ve
Feuerbach’tan etkilenmiştir.
 Hegel’de fiili olan asla ideal olanı yakalayamadığı için
maddi biçim her zaman yetersizdir. Hegel için bu
yabancılaşmadır. Ama yabancılaşma hem ayrılma hem
bütünleşme olarak ele alınmaktadır.
 Örneğin bir mimarın tasarısı somut ile
özdeşmeyebilir. Ama son kertede her yeni tasarım bir
önceki çabalarının gelişimidir, bunu eski öğelerin en
iyilerini birleştirerek yapar. Hegel için her şey bu
sırayı takip eder.

49
Bilinci bilinç yapan şeydir yabancılaşma. Bu diyalektik
ilişki içinde bilinç yabancılaşmayla sürekli yenilenir.
Yabancılaşmanın olumlu bir anlamı vardır.
 Feuerbach ise din eleştirisinde;
 İnsanlar başta masum ve kendileriyle uyum içinde
yaşarlar;
 Daha sonra insanlar tanrının suretini yaptılar; ancak
bu tanrının insan eliyle yapıldığının farkına varmadılar.
Bu tanrıyı kendilerinden farklı bir şey olarak korku
salan bir dış güç olarak algıladılar.

50

Feuerbach için bu tanrı insani vasıfların dışsal bir
ifadesiydi. Tanrı insanları değil, insan tanrıyı yaratmıştı.
Böylece kendileri olarak gördüğü şey ancak dışsal bir
güç olarak algıladıkları şey arasında bölündüler. Bu
bölünme YABANCILAŞMADIR.

İnsan bu yabancılaşmadan kurtulmak için bunun farkına
varmalıdır.

Dine yönelik eleştiri, yabancılaşmanın üstesinden
gelmek için yeterlidir.
51

Yani;
İnsanlar
İnsanlar/Tanrı
Aklın Eleştirisi
İnsanlar

Tanrı
Dini Yabancılaşma
52

Marx, bu diyalektik şemayı kullanmakla beraber dinsel
yabancılaşmanın kuramsal eleştirinin yeterli
olmayacağını, bu yaklaşımın toplumsal nedenleri ve
maddi koşulları göz ardı ettiğini belirtir.

Dini inancın aldığı biçimi, onu üreten topluma ilişkin
önemli bir anahtar olarak değerlendirir ve şöyle ifade
eder;
53




“Bu devlet ve bu toplum dünyanın tersine çevrilmiş bilincinden başka bir şey
olmayan dini üretir; çünkü bunlar tersine çevrilmiş dünyalardır… bu nedenle dine
karşı savaşım dolaylı olarak ruhsal aramosı din olan işte bu dünyalara karşı
savaşımdır.
Dinsel ıstırap, gerçek ıstırabın hem bir anlatımı hem de ona karşı bir protestodur. Din
baskı altındaki yaratığın iç çekişmesi, kalpsiz bir dünyanın kalbi, ruhsuz koşulların
ruhudur. Din halkın afyonudur.
Halkın yanılsamalı mutluluğunu, dini ortadan kaldırmak, halka gerçek mutluluk
yolunda bir çağrıdır.Yaşadıkları koşullara ilişkin yanılsamaları bir yana bırakma
çağrısı yanılsamaları gerektiren koşullara son verme çağrısıdır. Bu nedenle din
eleştirisi başında din halesi olan bu yalan dünyanın embriyo halindeki
eleştirisidir”.(Hampsher;601;2004)
Dini yabancılaşmanın ortadan kaldırılması öncelikli olarak ekonomik
yabancılaşmanın kalkmasını
54
Marx için yabancılaşmanın ne olduğunu anlamak için ilk önce insan
doğasının ne olduğunu anlamak gerekir.
 “insan, öncelikle yaşayan, doğal bir varlık olarak etkindir; kapasiteler,
eğilimler, içgüdüler gibi güçlere sahiptir. Öte yandan, diğer canlılarda
olduğu gibi ihtiyaçların yöneldiği nesneler bedenin dışında olduğu için
edilgen, bağımlı ve sınırlıdır. Güçlerini kullanabilmek ve kendisini ifade
edebilmek için kendi dışında, bağımsız olarak var olan nesnelere
muhtaçtır…” ( Marx; 83;2009)
 Dolayısıyla dünya sabit doğaları olan nesneler toplamın değil de
birbirleriyle ilişkileri ve etkileşimleri içinde anlaşılabilecek olgu ve
süreçler toplamıdır.

55





Bunun anlamı ise; “insanın özü” Feuerbach’ın değerlendirdiği gibi her
bireyin içinde var olan bir soyutlama değil; içinde bulunduğu toplumsal
ilişkilerin bütünüdür.( Max;23;2008)
Bu yüzden insanı anlamak için onu toplumsallığından ve tarihselliğinden
soyutlamamak gerekir.
İnsanın sürekli yeni ihtiyaçlar geliştiren bir varlık olması ve sınırlı bir varlık
olmasından ötürü yaşamak için aletler yapmaya mecbur kalmış ve onları
yaratmıştır.
Yani; alet yapma ihtiyacı doğmuştur. Bu da insanı hayvandan ayıran önemli
farktır. Alet yapımının ve böylece yeni ihtiyaçların ortaya çıkmasını Marx, ilk
tarihsel eylem olduğunu ve bunun insan doğasının dönüşümü sürecinin
ilk adımı olduğunu belirtir.
İnsan eylemleriyle doğayı dönüştürür ve gitgide kendini insan soyunun
biçimlendirdiği kültürel bir çevrede bulur. Böylece insan hem kendine özgü
öznel bir birey hem de nesnel olarak insanlığın bir parçası olan evrensel bir
varlıktır.
56





Bunun anlamı ise; “insanın özü” Feuerbach’ın değerlendirdiği gibi her
bireyin içinde var olan bir soyutlama değil; içinde bulunduğu toplumsal
ilişkilerin bütünüdür.( Max;23;2008)
Bu yüzden insanı anlamak için onu toplumsallığından ve tarihselliğinden
soyutlamamak gerekir.
İnsanın sürekli yeni ihtiyaçlar geliştiren bir varlık olması ve sınırlı bir varlık
olmasından ötürü yaşamak için aletler yapmaya mecbur kalmış ve onları
yaratmıştır.
Yani; alet yapma ihtiyacı doğmuştur. Bu da insanı hayvandan ayıran önemli
farktır. Alet yapımının ve böylece yeni ihtiyaçların ortaya çıkmasını Marx, ilk
tarihsel eylem olduğunu ve bunun insan doğasının dönüşümü sürecinin
ilk adımı olduğunu belirtir.
İnsan eylemleriyle doğayı dönüştürür ve gitgide kendini insan soyunun
biçimlendirdiği kültürel bir çevrede bulur. Böylece insan hem kendine özgü
öznel bir birey hem de nesnel olarak insanlığın bir parçası olan evrensel bir
varlıktır.
57


Yabancılaşma, basitçe, Mary Shelley’in yazdığı Frankenstein
romanında kendini bulmaktadır. Romanda simyayla uğraşan bir
bilim insanının organik maddeleri birleştirerek yarattığı
canlının, onun kontrolünden çıkması ve yaratığın, yaratıcının
yaşamını kontrol etmeye başlamasını anlatır.
Yani yabancılaşma; yaratılanın, yaratıcılara hükmetmeye
başlamasıdır.
58


Yabancılaşma aynı zamanda sömürü ile de eş değerdir.
Marx, bunu sadece kapitalist toplumlara özgü olmadığını, tüm
sınıflı toplumlarda var olduğunu belirtir. Kapitalizmdeki
yabancılaşmanın daha önceki sınıflı toplumlara nazaran daha
belirgin olarak ortaya çıktığı belirtilmektedir; çünkü
kapitalizmde bireyselleşmenin bir noktaya kadar gerçekleşmiş
olması ve kendini gerçekleştirme ihtiyacını çok sayıda insanın
hissetmesine rağmen, azınlığın bunun olanaklarına sahip olması
önemlidir.
59

Marx, 1844 Elyazmları’nın yabancılaşmış emek bölümünde
yabancılaşmayı;

Üreticinin yarattığı ürüne yabancılaşması

Üretim sürecinden yabancılaşma

İnsanın türsel özelliklerinden yabancılaşması

Diğer insanlardan yabancılaşma

olarak dört kategoride inceler.
60

İşçinin Emeğine Yabancılaşması

Marx, işçinin emeğine yabancılaşmasını şöyle ifade eder;
“işçinin ürettiği zenginlik arttıkça kendisi yoksullaşır. Ne kadar çok
meta üretirse, kendisi o kadar ucuz meta olur. İnsanların dünyasının
değersizleşmesi, nesnelerin dünyasının değer kazanması ile orantılı
olarak artar. Emek sadece meta üretmekle kalmaz; işçiyi de meta
olarak üretir.” (Marx; 75; 2009)
Kastedilen şey, emeğin ürettiği nesne- emeğin ürünü- emeğin
karşısına yabancı bir şey olarak yani üretenden bağımsız bir
şey olarak dikilmektedir. Emeğin ürünü bir nesneye aktarılmış
ve böylece maddeleşmiş emek meydana gelmektedir.


61





Tıpkı din gibi, işçi kendini ne kadar harcarsa, karşısında
yarattığı yabancı nesnel dünya bir o kadar güçlenecektir.
Çünkü işçi hayatını nesneye koyacaktır. Artık hayatı kendisinin
değil nesneye ait bir hayat olacaktır.
Peki, emeğin işçiyi meta olarak üretmesi nasıl
mümkün olmakta?
Marx, kapitalist Pazar ekonomisinde işçinin;
a) kendi işgücünün “kayıtsız şartsız sahibi” olarak “belli bir süre” için alıcıya
teslim etmesiyle
b) “kendi işgücünün maddeleştirdiği malları satabilecek durumda olmayıp
ancak kendi canlı varlığında bulunan işgücünün kendisini” sunması ile bir
meta kimliğine bürüneceğini belirtir. İşçinin, işgücünü sattığı kişiler ise onun
çatışma içinde bulunduğu bir sınıfın temsilcileri olduklarından işçi ne kadar
üretirse, kendine düşman bir dünyayı o kadar güçlendirmiş olacaktır.
62

Marx için paranın varlığı “yabancı bir şey/ varlıktır. Elyazmalarında
“ücret, yabancılaşmış emeğin doğrudan sonucudur ve yabancılaşmış
emek özel mülkiyetin dolayımsız nedenidir. Eğer biri çökerse, kaçınılmaz
olarak diğeri de çöker”.
KÖLELİK SİSTEMİ
FEODAL SİSTEM
KAPİTALİST SİSTEM
Kölenin, köle olarak
yaşamaktan başka hakkı
yoktu.
Serf yarı-yarı özgürdü.
Senyör için çalışmak
zorundaydı. Emeğinin
ürününün büyük bölümü
senyör içindi.
“emekçi özgürdür”? ama
yaşamak için iş gücünü
satmak zorundadır.
Dolayısıyla özgürlük
yanılsamadır.
63




Kapitalist işçiye ücret verir ve işçinin bunu hak ettiğini iddia
eder. Aslında;
Ücret yada para emekçinin sömürüsünü maskeler. İşçi
kapitalist için çalışmak zorundadır, böylece kapitalist kar eder
ve sermayesini büyütür. Kar= işçinin emeğinin ürünü ( artı
değer)
Para, kapitalist toplumun yeni tanrısı olmaktadır.
Kar, sabit sermaye (makineler) değil; değişken sermaye
emektir.
64

Aynı zamanda işçinin mutlaka asgari ücrete mahkum olması
değil, eşitsizlikler arttıkça göreli yoksunluk duygularının da
artmasını ifade eder.

Üretim Sürecinden Yabancılaşma

Yabancılaşma üretimin sadece sonucunda değil, üretim
ediminde de meydana gelmektedir. yabancılaşmanın ikinci
boyutu olan üretim sürecinden yabancılaşma, bu sürecin tüm
kontrolünün sermayenin elinde olmasıyla ilgilidir.
Üretici, yaşamının büyük bölümünü çalışarak geçirir ama bu
aktivite kendisini ifade edip yaratıcılığı ortaya koyduğu bit
etkinlik değil, yalnızca hayatını kazanması için gereken
zorunluluktur.

65

Bu yüzden;

“çalışma işçinin dışındadır, yani onun özsel varlığına ait değildir. Onun için
çalışırken kendini olumlamaz, yoksar (inkar eder), mutlu değil, mutsuzdur, fiziksel
ve zihinsel enerjisini geliştiremez, bedenini harcar ve zihnini yok eder. Onun için
işçi ancak çalışma dışında kendine gelir ve çalışırken kendisinin dışındadır.
Çalışmadığı zamanlarda kendindedir, çalışırken kendinde değildir. Onun için
çalışması gönüllü değil, zorlamadır; zorla çalıştırılır.” ( Marx; 78; 2009)
Yabancılaşmış emeğin bu iki türünden çıkarılacak diğer sonuç; kendisini
çalışırken özgür hissetmeyip, sadece “boş zamanlarında” özgür hissettiği
için, insanın türsel özelliği olan yaratıcı üretkenlikten de
yabancılaşmasıdır.
Türsel özelliğinden yabancılaşma ilk ikisinden türemektedir.
İnsanın türsel bir varlık olması Marx için, insanın anlıksal değil, pratik
yaratıcılığıdır.Tür varlığı aynı zamanda evrenseldir yani; toplumsal olarak
yaratabilme ve insanı tür varlığı yapan etkinliğin kolektif doğası üzerine
düşünebilmektir.



66



Marx; “insan hayat- etkinliğinin kendisini iradesinin ve bilinçliğinin nesnesi
yapar. Bilinçli bir hayat etkinliği vardır… bilinçli hayat etkinliği insanı hayvanca
hayat etkinliğinden dolaysız biçimde yaratır. İşte bundan ötürü insan bir tür
varlığıdır….Yani kendi hayatı insan için bir nesnedir.Yalnız bundan ötürü etkinliği
özgür bir etkinliktir.Yabancılaşmış emek bu ilişkiyi tersine çevirir, öyle ki insan
bilinçli bir varlık olduğu için kendi hayat etkinliğini, öz varlığını, varoluşu için basit
bir araç yapar.” ( Marx; 81; 2009)
Ve yine:
… insan kendisini yalnızca düşünsel olarak bilinçte yeniden üretmez, etkin
ve olgusal olarak da yeniden üretir ve bu nedenle kendisini bizzat
kendisinin yarattığı bir dünyada seyreder. Yabancılaşmış emek, üretimin
nesnesini insandan koparıp almakla onun türsel yaşamını, onun gerçek
türsel nesnellini koparıp alır….”( Marx; 81; 2009)
67
Yabancılaşmanın bu boyutu dördüncü kategorinin oluşmasına
neden olur. İnsanın tür varlığından yabancılaşmış olması, genel
olarak, her insanın başkalarından yabancılaştığını ve
tümünün insanın özüne yabancılaştığı anlamına gelir.
 İnsanların birbirine yabancılaşmasının pratik anlatımı Marx’ın
Elyazmalarında çözümlediği siyasal ekonomi kategorilerinde
görülür.
 Kısaca; kapitalist toplumsa yabancılaşmaya neden olan emektir.
Çünkü insanlar çalışmak ve yaşamak için üretmek zorunda
olduğundan ve emek artı değer yarattığından, insan ve doğa
arasındaki ilişki her bir tarafın karşılıklı olarak diğerini
dönüştürdüğü diyalektik bir ilişki haline gelir.

68
Yabancılaşmanın bu boyutu dördüncü kategorinin oluşmasına
neden olur. İnsanın tür varlığından yabancılaşmış olması, genel
olarak, her insanın başkalarından yabancılaştığını ve
tümünün insanın özüne yabancılaştığı anlamına gelir.
 İnsanların birbirine yabancılaşmasının pratik anlatımı Marx’ın
Elyazmalarında çözümlediği siyasal ekonomi kategorilerinde
görülür.
 Kısaca; kapitalist toplumsa yabancılaşmaya neden olan emektir.
Çünkü insanlar çalışmak ve yaşamak için üretmek zorunda
olduğundan ve emek artı değer yarattığından, insan ve doğa
arasındaki ilişki her bir tarafın karşılıklı olarak diğerini
dönüştürdüğü diyalektik bir ilişki haline gelir.

69
Kapitalist toplumda;
 Doğa, büyük oranda dönüştürülmüştür.
 İnsanlar fabrikalar ve şehirler tarafından kuşatılmıştır.
 Kapitalistler ve proletarya arasında, insanlar ve emeklerinin
ürünleri arasında keskin çatlaklar oluşmaktadır. İnsanları
ürünlerinin efendisi değil, aksine ürünler insanları kendileri için
çalışmaya zorlayan bağımsız bir güç olarak ortaya çıkarlar.
 İşçi geçinme düzeyinde kalırken, kapitalist yatırımda bulunmalı
ve rekabet etmelidir. Makinelerin işçilerin yerini alması ve
gelişimi insanlara ne olacağına karar vermektedir.

70
İnsanlar, kendi içlerindeki özgürlüğü ve yaratıcılığı fark
etmelerine imkan bırakmayan dışsal güçlere –maddecilik ve iş
baskısı- tabi hale gelirler. Aynı zamanda kendi yarattıkları ancak
hakim olamadıkları güçler tarafından kontrol edilen otomatik
makineler gibi işlev görmek zorundadırlar. Bu ekonomik
sistemden hem kapitalistler hem de işçiler etkilenmektedir.
 Kapitalist toplumda işlev gördüğü şekliyle “dönüştürülmüş”
doğa karşısında güçsüz hissederler ayrıca kendilerini ve diğer
insanları “nesneler”; işgücü, çalışan, rakip olarak görürler.
 Dolayısıyla yabancılaşma iki kattır.
 1) işçilerin, ekonomik olarak zayıf düşmeleri
 2) kapitalist ve işçinin insani olarak alçalması

71




Marx, yabancılaşmanın hem nedeni hem de sonucu olan özel mülkiyetin
varlığının giderek daha da kötüleşmesine bağlı olarak kapitalizmde yaşanan
krize karşı işçilerin devrim yapacağını; kendi ürünleri,makineler ve
fabrikalar üzerinde hakimiyet kurarak insani değerleri tekrar
kazanacaklarını belirtir.
Yabancılaşmanın devrim sayesinde ortadan kalkacağını, bunun da insanları
bilinçli, özgür ve yaratıcı hale getireceğini söyler.
Marx, tarihin pürüzsüz, düz bir çizgi olmadığını; tarihin niteliksel sıçrayışlarla
yeni devrimler tarafından ileriye taşınacağını; dönüşüm sayesinde daha üst
derece bir sentezle sonuçlanacağını belirtir.
Özel mülkiyetin neden olduğu insani alçaltmanın sebebi olarak gördüğü
“sahip olma”nın böylece kırılacağını bunun da komünist bir toplumda,
sınıfsız bir yapıda mümkün olacağını belirtir.
73

Öyleyse;
insan
İnsan/
makine
insan
makine
DEVRİM
74

“ İnsanın öz-yabancılaşmasının, özel mülkiyetin olumlu
aşkınlığı/aşılması; böylece insanın özünün kendine ve kendisi için
gerçek uygunluğu olarak komünizm….İnsanın sosyal bir
varlık(insan) olarak kendine eksiksiz dönüşü olarak komünizm…(
bu dönüş bilinçli olarak ve kendinden önceki gelişmenin bütün
zenginliğini kucaklar.) İşte bu komünizm tamamen gelişmiş
naturalizm olarak humanizme eşittir ve tamamen gelişmiş
humanizm olarak naturalizme eşittir/eşdeğerdir. Komünizm
insanla doğa arasındaki ve insanla insan arasındaki
uyuşmazlığın/çelişkinin gerçek çözülüşüdür; varoluşla özün,
nesneleşmeyle öz-olumlamanın (özneleşmenin), özgürlükle
zorunluluğun, bireyle türün arasındaki çekişmenin doğru bir
biçimde çözülüşüdür. Komünizm tarih bilmecesinin çözümüdür
ve bu çözümün kendisi olduğunu bilir.”
75
Marx, yabancılaşmanın, yabancılaşmış emeğin
komünizmle ortadan kaldırılmasının mümkün
olduğunu belirtmekte; bunu “proletaryanın şaheseri”
olarak yorumlamaktadır. En güzel ifadeyle Engels’le
birlikte Manifesto’yu bitirerek ifade ederler:
 “proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecek bir
şeyi yok, oysa kazanacakları bir dünya var. Bütün
ülkelerin işçileri, birleşin!”.

76



Sonuç olarak;
Marx için yabancılaşma tarihsel materyalizmin bir sonucu, yani
insan eylemlerinin bir yansımasıdır. Aynı şekilde özel mülkiyet
de yabancılaşma gibi emek kavramından doğmuş ve tarihsel
süreç içinde gelişim göstermiştir.
Yabancılaşma üzerindeki çalışmalarından, özel mülkiyetin,
yabancılaşmış emeğin, insanın kendi kendisi ve doğa ile olan
dışsal ürününün bir işlevi olduğu sonucuna varır. Bu ilişkilerden
dolayı da ücret ve özel mülkiyetin özdeş olduğunu savunur.
77
Download