Endülüssüz Avrupa Tıbbı

advertisement
Latin Hıristiyanlığın Hakim Olduğu Avrupa’da Tıp (Endülüssüz Avrupa Tıbbı)
MS 300’lü yıllardan sonra Roma İmparatorluğu Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul eder.
Musevilik gibi Hıristiyanlığın da tıbba bakışında belirsizlik vardı. Ancak Hz.İsa’nın bazı
hastaları iyileştirme mucizesine sahip olduğu söylenir. Bazı vaizler İncil’de iyileşme
mucizelerini ele alarak hastalığın şifası için inanç gücünü vurgulardı (Körlerin iyileştirilmesi,
ölünün diriltilmesi gibi). MS 370 yılından sonra aziz ve şehitlerin mabetleri hacıların
hastalıkları için mekanlar oldu ve pagan tapınaklarının yerini aldı. Eski seküler eğilimlerle tıp
da dahil toplumun bütün parçalarında dini doktrinler ve otoriteler çelişmekteydi. Bu yüzden
yatak başında doktorla birlikte bir papazın varlığı istenirdi. Beş ve altıncı yüzyılda bazı
önemli tıp uygulayıcıları halen paganlıktan tam dönmemişlerdi . Bu yüzden monoteist inançlı
Galenik tıp, paganlıkla asimile oluyordu.
Batı Avrupa’nın Karanlık Ortaçağı (500-1400’ler) durum çok farklıydı. Roma emperyal
gücünün azalmasıyla ekonomi harap olmuştu. Tıp hekimleri, kalitesi ve yazımları çok
azalmıştı.
Azizlerin tıbbı geçerliydi, seküler ve bilimsel yaklaşım çok az itibar görüyordu:
St Dymphna mental hastalıklar
St Roche veba
St Hubert kuduz
St Blais boğaz
Hastalıklar Yahudiler tarafından kuyulara atılan zehire atfediliyordu. Bu nedenle öç almak
amacı ile Museviler diri olarak yakılıyordu. Hastalıklar yıldızlara ve işlenen günahlara
atfedilmekteydi. Bir Ortaçağ (500-1500) Avrupa Gerçeği olan Veba ve Cadı Avı ele alınacak
olursa:
Temizlik Latin Avrupa’da bir günah olarak görüldüğünden Endülüs ve İslam Kültürü ile
Latin Hıristiyanlık mücadesinde hamamlar yıkılıyor ve temizlik yasaklanıyordu. Latin
Avrupa’da %90 halk ve bir çok kral okuma-yazma bilmezdi. Kütüphanesi yok, halk pis ve
cahildi. Avrupa’da Veba bu dönemde hortladı, bu dönemde kadınlara karşı Cadı Avı
başlatıldı. Papazlar önce dua okurlar, kutsal su serperler, efsunlar ve sonunda iyileşmeyen
vakaları da yakarlardı. Aslında hastalara dünyevi tedavi ile şifa vermek günah sayılırdı. Salgın
hastalıklar, harpler, açlık ve istilalar Orta Çağ Avrupası’na çok kötü günler yaşatmıştır. Tıbbi
açıdan bakıldığında Avrupa’da 6. yüzyılda çıkan veba salgını ile 14. yüzyıldaki son büyük
salgın arasındaki döneme Ortaçağ demek de mümkündür. Avrupa şehirleri dar, kıvrımlı, pis
sokaklar, helsız ve susuz evler bu salgınlara davet çıkarmaktaydı. Yıkanmak günah
sayılmaktaydı, evlerde banyo bulunmazdı. İnsanlar inanç gereği vücutlarını ihmal eder, hiçbir
hijyenik tutumda bulunmazlardı. Pislikten kokan bedenlerini dini inançları doğrultusunda
temizlemek istemezlerdi. Sapkın ilişkiler ve kirli hayat-fuhuş veba-sifiliz gibi hastalıkların
artışına neden oldu.
En sık kullanılan ilaç antik dünyada geliştirilen ve birçok içeriğin kullanıldığı tiryaktı.
Formülü sır gibi saklanan ve babadan oğula ya da ustadan çırağa geçen tiryak vahşi
hayvanların ısırığına karşı kullanılan bir panzehirdi. Astrolojiye de büyük ağırlık veriliyordu.
Ortaçağ’da giderek artan sıklıkla bazı özel hastalıkların her zaman olmamakla birlikte
genellikle psikolojik belirtileri olanların sebebi şeytanlar tarafından ele geçirilmek olarak
düşünülüyordu. Bu nedenle tedavi için rahibin şeytanı kovması etkili olurdu. Ruhları
uzaklaştırmak için mistisizm kullanılırdı.
Ortaçağda yaşanan sıkıntılar kitle histerilerine sebep oluyordu . Çeşitli tarikatlar kurulmuş ve
mensupları bir şehre girdiklerinde kilise çanları çalar, bütün halk tezahür ile karşılardı.
Haçlılar şehir meydanında günde iki defa toplanır, kanlar içinde kalıncaya kadar kendilerini
kırbaçlarlardı. Başka bir kitle histerisinde kadın, erkek, ihtiyar, çocuk şehrin meydanında
kuvvetten düşünceye kadar dans ederlerdi. Ortaçağda şeytana isteyerek uymuş ve şeytan
tarafından çarpılmış insanların varlığına inanılırdı. Şeytanla olan ilişkilere özellikle
manastırlarda rastlanırdı. Delilere bir hasta olarak bakılmaz ve bu olaylarla hekimler değil,
papazlar uğraşırdı.
Onyedinci yüzyıla kadar Avupa halkı genel olarak kırsal alandadır. Ekonomi ve hayat
anlayışı yiyecek üzerinedir, yani karın tokluğuna çalışmaktaydılar. İnsanlar yalnızdı, fakir ve
pis, yaşam süreleri kısaydı. 1450-1620 yılları arasında savaşsız yıl görmek zordu. Kilise
mensubu olmak ve Soyluluk (Akraba, Kılıç, Cübbe) toplumu etkilemişti. Her dünya nimeti
herkes için değildi, eşit fırsat anlayışı uygunsuz sayılırdı.
Veba, Tifüs, dizanteri, frengi ve enfluenza yaygındı. Veba 1347’de Batı Avrupa’nın üçte bir
nüfusunu öldürmüştü. İspanya’da Endülüs’teki hijyen anlayışı ise kişisel sağlığın korunması
ve temizlik baş prensipti. Ancak Latin Katolik kralların askeri başarısı geliştikçe Endülüs’ten
miras alınan hijyen kültürü giderek kaybolmaya yüz tuttu. Yıkanma ve temizlenmeyi günah
sayan Latin Katolik anlayışı ile bulaşıcı hastalıkların yolu iyice açılmıştı.
Latince konuşan hastayı gözlemekten çok teorik tartışmalara önem vermekte idiler. Uzun
elbiseli, kare külahlı bu hekimler toplum içinde büyük itibar görmekte idiler. Kilise mensubu
olan bu hekimler tüm cerrahi müdahalelerden kaçınırlardı. Bu tür müdahaleleri emirleri
altındaki berber-cerrahlara bırakırlardı. Berber – cerrahlar okuma yazma bilmezler ve
Latince’yi de anlamazlardı. Ustura kullandıklarından apse açıyorlar, çıkık yerine koyma,
kırıkları tahtaya bağlama, diş çekme işlerini yapıyorlardı. Usta-çırak usulü yetişen bu kişilere
kısa elbiseli cerrahlar ismi verilmişti. Uzun elbiseli, kare külahlı kilise kökenli bu hekimler
toplum içinde hizmet ederlerdi. Ortaçağ hekimi Galen zamanında mesleğini yapan hekimden
fazla bilgiye sahip değildi. Mümkün olan tek tedavi kutsal ruhun varolması yönündeki
Hıristiyan inancı kan akıtma, ampütasyon ve diş çekilmesi gibi basit cerrahi uygulamalar
dışında her şeyin yasaklanmasına neden oldu. Anatomi, fizyoloji, patoloji alanlarında pek bir
gelişme olmadı.
Tedavi için kutsal kalıntılardan ve muskalardan kralın el temasından yararlanıldı, soylu
dokunuş ismini almıştı. Kralların el değdirerek hastalıkların iyileştirdiklerine dair inanç vardı.
Fransa ve İngiltere’de yaygın bir uygulama idi. Tanrı’dan güç alan tüm kralların ilahi hakkı
kabul edilirdi. El değdirme tedavileri İngiltere’de 18. yüzyıl başlarına kadar, Fransa’da 18.
yüzyıl sonlarına kadar sürmüştür. 1776’da tahta çıkan Kral 16. Louis 2400 hastaya eliyle
dokunarak iyileştirme uygulaması yaptığı bilinir. Hastanın boynuna altın paralar takılırdı.
Download