P13-Yastığımızın Altındaki Fısıltılar

advertisement
YASTIĞIMIZIN ALTINDAKİ FISILTILAR
Özgür Ozan Ceylan, Berkhan Genç, Büşra Kartal, Çisem Ulus, Burcu Yalçın
Danışman: Öğr. Gör. Dr. A.Şebnem İLHAN
ÖZET
Uyku, geçmişte insanların dinlendikleri, günün yorgunluğunu atmak amacıyla geçirdikleri
zaman dilimi olarak düşünülürken; günümüzde çok daha karmaşık, yüksek derecede
organizasyon gösteren, geri dönüşümlü bilinçsizlik ve seçici yanıtsızlık süreci olarak
tanımlanmaktadır.
Tüm vücudu ilgilendiren etkileri olsa da uyku, aslen beynin
bir işlevidir. Yeterince uyunmadığında fiziksel ve bilişsel çöküntü olduğu; hatta uzun
süreli uykusuzluğun hayvan deneylerinde ölümlere kadar varabildiğini gösteren
çalışmalar mevcuttur. Öğrenme sürecinin hemen ardından uyumanın, bilginin
konsolidasyonunu (pekiştirilmesini) sağladığı; uykusuzluğun ise hatırlamada güçlük, algı
eşiğinin yükselmesi, dikkat dağınıklığı gibi olumsuz etkileri olduğu gösterilmiştir. Tıp
Fakültesi gibi bilginin çok, öğrenmenin yoğun; beynin de sürekli meşgul olduğu
bölümlerdeki öğrenciler ve akademisyenler sıklıkla uykusuz ya da yetersiz uykuyla geçen
uzun gecelerden ve bunun başarı üzerindeki olumsuz etkilerinden söz etmektedirler.
Çalışma grubu olarak bu yoğun eğitim sürecinde hem uykudan hem de çalışmaktan ödün
vermeden daha iyi nasıl öğrenilebileceği hatta uyku sırasında öğrenmenin mümkün olup
olamayacağı ilgimizi çekmiştir. Çalışmamızda, uykunun öğrenme üzerine etkilerinin yanı
sıra, son yıllarda tekrar gündeme gelmeye başlayan uyurken öğrenmenin mümkün olup
olamayacağı konusunda literatür bilgisinin derlenerek geniş bir çerçevede sunulması
amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler: Uyku, bellek, konsolidasyon, uykuda öğrenme
GİRİŞ
Bilgi, öğrenme, araştırma ya da gözlem yolu ile edinilen gerçekler; ilk sezi durumunda
zihnin kavradığı temel düşünceler olarak tanımlanmaktadır (20). Bilginin işlenme dönemi
olan öğrenme, canlının doğuştan gelen özelliklerine bağlı olmakla birlikte (40) çevreyle
etkileşimi sonucu edindiği deneyimlere dayalı olarak, davranışlarında oluşan kalıcı
değişikliklerdir. Bellek ise öğrenilmiş olan bilgilerin saklanmasını sağlayan bilişsel bir
süreçtir. Bilginin bellekte yer alması; bilginin özümsenerek kodlanması, depolanması ve
geri-çağrılması (retrieval) anlamına gelmektedir.
ÖĞRENME
Öğrenme, deneyime dayalı olarak davranışı değiştirme yeteneği, canlının çevreyle
etkileşerek deneyim kazanması, en geniş anlamıyla da yaşantılar ve yineleme sonucunda
davranışta oluşan kalıcı değişiklikler olarak tanımlanmaktadır (2). Öğrenme, algılama,
sınıflama, bellek, dil, irdeleme, yaratıcı yetenek, tepkiye karar verme gibi süreçleri içerir.
Anlama, algılama, bellek, soyut düşünme ve değerlendirmedeki azalmanın, öğrenmede
güçlük ve eğitimde başarısızlıkla sonuçlandığı bilinmektedir (35,25).
Tortora ve Grabowski, nöral plastisite kavramını kullanarak öğrenmeyi, değişme ve
uyum sağlama yeteneği olarak tanımlamaktadır (19). Nöral plastisite, kısaca çeşitli iç ve
1
dış uyaranlara bağlı olarak beyindeki nöronların ve bunların oluşturduğu sinapsların
yapısal özellikleri ve işlevlerindeki değişikliklerdir. Endojen ve ekzojen uyarılara karşı,
merkezi sinir sisteminin verdiği en güçlü ve önemli adaptif yanıt olan öğrenme, sinaptik
plastisite yolu ile gerçekleşir (26).
Hipokampus, öğrenme ve hafıza mekanizmalarının oluşumunda önemlidir. Hipokampusun
CA1 bölgesindeki sinaptik bağlantılar ve süreklilikleri hafıza oluşumu ve öğrenme
aktivitesi için gereklidir (9). Nöronların oluşturduğu sinaps sayısı ne kadar fazla olursa,
bilgi işleme süreci o kadar güçlü olmaktadır. Öğrenme ile beyin hücreleri arasındaki
ilişkiyi inceleyen araştırıcılar, öğrenme süreci sonucunda nöronlarda yeni sinapsların
oluştuğunu bildirmişlerdir. Araştırıcılara göre, her öğrenme süreci, yeni sinaptik
bağlantıların oluşması demektir (17).
Yenidoğanlarla yapılan bir çalışmada, deney grubunda uyuyan bebeklere, göze gelecek
olan havayı üflemeyi işaret edecek şekilde ses verilmiştir. Verilen sesler arasında ton farkı
da kullanılarak bebeklerin seçilmiş seslerin ardından göz kırpacak şekilde
koşullandırılması denenmiştir. Bunun için ses-puf eşleşmesinin düzenli olduğu grup
(deney grubu) ve rastgele olduğu grup (kontrol grubu) kullanılmıştır. Bu şekilde, uyurken
koşullandırılabildiği görülen yenidoğanların, olaylarla ilgili bilgileri tek tek işlemekle
kalmayıp; aynı zamanda aralarındaki bağlantıyı da öğrenmekte oldukları ve ses tonlarını
ayırt edebildikleri bildirilmiştir (10).
BELLEK
Bellek,
bilginin
depolanabilme
ve
yeniden
kullanılabilme
yeteneği
olarak
tanımlanmaktadır (41). Belleğin duysal kayıt, kısa süreli ve uzun süreli bellek olmak
üzere bilgiyi işleme ve yorumlamada farklı aşamalar kat ettiği bilinmektedir (7).
Çevre ile etkileşim halinde bulunan bireyin, duyu reseptörleri vasıtasıyla kendine gelen
uyarıları devamlı algılaması, duysal kayıt olarak tanımlanır. Bireyin gördüğü, işittiği,
tattığı ya da hissettikleri duysal kayıtın içeriğini oluşturmaktadır. Bu kayıt, saniyenin
milyonda biri hızda gerçekleşmekte ve sadece birkaç saniye sürmektedir. Yeterli dikkatin
harcanması durumunda duysal kayıttaki bilgilerin kısa süreli belleğe aktarılması mümkün
olabilmektedir (7).
Zaman açısından bakıldığında, bellek temel olarak kısa süreli ve uzun süreli bellek olmak
üzere ikiye ayrılmaktadır.
1.Kısa Süreli Bellek (Primer bellek): Düşünmenin çoğunun ve bilgi işleme sürecinin
gerçekleştiği kısa süreli bellek, belleğin en fazla iş gören bölümüdür. Gelen bilgiyi
görüntülemesi, sınırlı kapasite ve sürece sahip olması en belirgin özellikleridir. Kısa süreli
bellekte, bilgilerin çoğu ses olarak saklanmakta ve buraya gelen bilgi için üç alternatif
bulunmaktadır; bilgi ihmal edilebilir, tekrar edilerek kısa süreli hafızada tutulabilir ya da
tekrarlama ile daha önceki bilgilerle birleştirilerek hipokampuste saklandıktan sonra uzun
süreli belleğe aktarılabilir (41,7).
2.Uzun Süreli Bellek: Bilginin dakikalar boyu ya da uzun yıllarca saklanabildiği bellektir
(31). Uzun süreli bellek; sekonder ve tersiyer bellek olarak iki safhadan oluşmaktadır.
a.Sekonder bellek: Bilgilerin yıllarca saklanabildiği sekonder bellekteki herhangi bir
bilginin hatırlanması güçtür. Bir bilginin bu belleğe aktarılması için 30 dakika ile 3 saat
arasında bir zaman dilimi gerekmektedir. Kısa süreli bellekteki bilgilerin sekonder belleğe
2
aktarılması için bilgilerin kodlanması gerekir. Benzerlik ya da zıtlıkların sınıflandırıldığı bu
bellekte detaylar geri planda, genellemeler ise ön plandadır.
b.Tersiyer bellek: Bilginin hem görsel hem de sözel olarak depolanabildiği bellektir.
Bilgilerin tersiyer belleğe aktarılması güç olmakla birlikte, bu bellekte depolanan bilgiler
bir ömür boyu hatırlanabilir. Bir bilginin uzun süreli belleğe yerleştirilebilmesi için sık sık
tekrar edilmesi gerekmektedir (41).
Kısa süreli bellek duysal kodlama ve dikkate daha duyarlı iken, uzun süreli bellek
semantik ve daha derin bir kodlamaya gereksinim duyar (31). Uzun süreli bellekte
sözcükler genellikle işitildikleri sesleriyle birlikte değil, taşıdıkları anlamları ile
saklanmaktadır. Bununla birlikte uzun süreli bellekte ses, koku ve görüntülerin
saklanması da mümkündür. Bir bilginin uzun süreli bellekte saklanması ancak beyindeki
nöronal bağlantılarda meydana gelen kalıcı fonksiyonel, biyokimyasal ve yapısal
değişikliklerle mümkün olabilmektedir.
UYKU
1920’deki modern uyku araştırmalarının öncesinde, bilim adamları, uykuyu beynin pasif
bir durumu olarak nitelendirmişler ve uyku süresince beynin kısmen kapandığını; sabah
yeniden çalışmaya başladığını bildirmişlerdir. 1929 yılında EEG’nin icadı ile birlikte farklı
yaklaşımlar ortaya atılmıştır. EEG kayıtlarından alınan bilgilere göre, araştırmacılar
uykunun dinamik bir davranış olduğunu, beynin bu süreçlerde oldukça aktif olduğunu,
tümüyle pasif olmadığını gözlemlemişlerdir (21). Günümüzde ise uyku, yüksek derecede
organizasyon gösteren, birçok iç ve dış faktörden etkilenen karmaşık bir dönem olarak
ifade edilmektedir. Uyku, belli dönemlerinde beynin uyanıklık kadar aktif olduğu, geri
dönüşümlü bir bilinçsizlik ve seçici yanıtsızlık dönemidir. Tüm vücudu ilgilendiren etkileri
olsa da aslen beynin bir işlevidir (32).
Uykunun başlaması, eş zamanlı olarak meydana gelen bir dizi faaliyet sonucu olmaktadır.
Retiküler aktivatör sistem (RAS) ile periferik sinir sistemi arasındaki pozitif geribildirim
döngüsünün engellenmesi, uyku merkezlerinin engelleyici etkileri ve uykuyu oluşturan
kimyasal ajanların (nörotransmiterlerin) birikmesi uyanıklıktan uykuya geçişe yol
açmaktadır (38,27). Uykuyu hipotalamustaki ventrolateral preoptik çekirdek (VLPO)
başlatırken uyanıklığı lateral hipotalamustan gelen oreksinerjik, beyin sapından gelen
kolinerjik, noradrenerjik, serotonerjik, posterior hipotalamustan gelen histaminerjik
uyarılar sağlamaktadır. Bunların azalması da yine uykuyu başlatmaktadır. Beyin
sapındaki mezopontin çekirdekler ise uyku sırasındaki NREM-REM döngüsünü kontrol
etmektedir (37). Uykuya geçerken vücut ısısı ve kortizol düzeyi düşmekte, melatonin
salgısı artmakta böylece organizma, sirkadyen ritme uygun olarak uykuya girişe
hazırlanmaktadır. Sinir sisteminde korteks altı bölgelerde, lokus seroleusta engellenme
başlamakta, giderek dorsal rafe çekirdeklerinde (DR) faaliyetin arttığı dikkati
çekmektedir. Tüm bu süreçlerin sonunda, eşzamanlı olarak derin uyku ortaya çıkmakta,
uyku derinleştikçe sinir sistemindeki engellenme derinleşmektedir. Engellenme sürdükçe
korteks altı bölgelerde kolinerjik sistem faaliyet göstermeye başlamakta ve kolinerjik
faaliyet belirli bir noktaya ulaştığında ise, hızlı göz hareketlerinin görüldüğü uyku ortaya
çıkmaktadır (39,29).
Uyku Evreleri
1950’li yıllarda memelilerde, NREM ve REM uyku olmak üzere başlıca iki tip uyku olduğu
keşfedilmiştir. NREM (non-rapid eye movement) uyku, hızlı olmayan göz hareketlerinin
3
olduğu dönemi, REM (rapid eye movement) uyku ise hızlı göz hareketlerinin olduğu
dönemi ifade etmektedir. Bu evreler, beynin elektriksel aktivitesinin EEG ile ölçümü, göz
hareketleri ve kas tonusundaki değişiklikler değerlendirilerek belirlenmiştir (8).
NREM Uyku (S uyku, yavaş dalga uykusu, tam uyku)
NREM uyku, 4 evre içermektedir.
Evre 1: Uyanıklıktan uykuya geçiş dönemidir. Bu dönemde vücut ısısı düşer, nabız
yavaşlar, periferik kas aktivitesi devam eder. Tüm uykunun %2-5’ini oluşturur.
Evre 2: Kas tonusunun azaldığı hafif uyku dönemidir. Tüm uykunun
%2-5’ini
oluşturur. Evre 1 ve 2 yüzeyel uyku olarak adlandırılır.
Evre 3: Kas tonusunun daha da azaldığı uykudur.
Evre 4: Evre 3 ile birlikte tüm uykunun %20-25’ini oluşturur. Evre 3 ile birlikte evre 4
derin uyku, yavaş dalga uykusu (SWS), delta uykusu şeklinde isimlendirilir.
REM Uyku (D uyku, tutarsız uyku)
REM uykusunda hızlı, konjuge göz hareketleriyle birlikte kas potansiyelinde azalma, kalp
hızında artma, EEG’de düşük voltajlı, hızlı desenkronize bir aktivasyon mevcuttur. Bu
dönemde periferik kasların aşırı inhibisyonuna rağmen bazı düzensiz kas hareketleri
ortaya çıkar. Bunların arasında özellikle hızlı göz hareketleri dikkati çeker. Rüya da REM
döneminde görülür (14).
Uykunun başında alfa dalgaları ile belirli bir uyanıklık evresinin ardından evre 1’den evre
2’ye geçilir; 30-45 dakika sonra ise delta uykusu başlar. Bu dönem yaklaşık 1 saat sürer.
Ardından evre 3 ve evre 2’ye dönülür (4). Bu şekilde yaklaşık 70-100 dakikalık bir NREM
döneminden sonra REM uyku başlar (34). Bu dönemde kişi artık derin uykudadır. Gecenin
ilk REM’ini evre 2 takip eder. Bu döngü, ortalama 50-90 dakikalık periyodlarla her gece 46 kez tekrarlanır. Her siklusta delta uykusu daha da kısalır ve sabaha karşı görülen REM
en uzun uyku dönemidir (13). Birçok türde NREM uyku toplam uykunun 4/5’ini oluşturur
ve REM uyku arası dönemler farede 10 dakikadan az, insanda 90 dakika olmak üzere
beyin büyüklüğüyle ilişkili olarak değişir (8). Memeli sinir sisteminin erken gelişim
evresinde uykunun, plastisite süreçlerini teşvik ettiği düşünülmüştür. NREM uyku 32-35.
gestasyonel haftalarda, REM uyku,
29. haftadan itibaren organize olmaya başlar.
Yenidoğanlar, erişkinlerden daha fazla uyumakta ve bu uyku sürecinin büyük kısmını REM
döneminde geçirmektedirler. Doğumdan sonraki ilk yıllarında REM uykunun oranı giderek
azalmakta ve yaklaşık 10 yaşında erişkin seviyesine ulaşmaktadır. Ana rahminde de
beyin aktivitesi tamamen REM dönemindeki aktiviteyle benzer durumdadır. Bu bulgular,
bebek uykusunun memelilerde gelişimsel rolü olduğu düşüncesini akla getirmektedir.
Çocuklarda NREM’in 3. ve 4. evreleri uzundur ve yaşla azalır. Yaşlılarda ise evre 4 hemen
hemen hiç görülmez (16). Toplam uyku süresi de kişiye göre değişmekle birlikte
erişkinlerde 7-8 saat arasındadır. Bu süre yaş ilerledikçe azalır (13).
UYKU ve ÖĞRENME İLİŞKİSİ
NREM ve REM uyku evrelerinin işlevleri hakkında bir takım hipotezler öne sürülmektedir.
Bu hipotezler arasında, enerjinin korunması, beyin detoksifikasyonu (23), beyin
termoregülasyonu (30), doku yenilenmesi (1) ve bizim de üzerinde durmak istediğimiz
öğrenme ve bellek oluşumunda rol oynayabilecekleri (28) konularını saymak
mümkündür.
Öğrenme ve bellek konusunda özellikle REM uyku ile ilgili çeşitli teoriler ileri
sürülmektedir. Nobel ödülü almış moleküler genetikçiler olan Crick ve Mitchison, REM
4
uykunun uyanıklık süresince kaçınılmaz şekilde ortaya çıkan milyonlarca nöronal
bağlantının gereksiz olanlarından beyni temizleme işlevi gördüğünü ileri sürmüşlerdir
(28).
Araştırıcılara göre gün boyunca yaşanan olaylar, beyinde yeni nöronal bağlantıların
gelişmesine ve anıların depolanmasına neden olmaktadır. Bunlar arasında önemi
olmayanlar ya da kötü olanlar ortadan kaldırılarak karışıklıklar engellenmelidir. Bu süreç
araştırıcılar tarafından “negatif öğrenme” olarak adlandırılmakta olup REM uykunun,
beyne böyle bir öğrenme olanağı sağlamadığı ileri sürülmektedir (24).
Uyanıklıktaki gibi uykuda da bilgi işleme sırasında, gelen bilgiye hücresel bir cevap
(uyanıklıktakinden daha geç bir sürede ve şiddette) ve beynin faaliyet düzeyine göre bazı
bilgi ağlarında (özellikle serebral yapılarda) aktif bir hazırlık görülmektedir (18). Uyku
yoksunluğunun, uyanıklıktaki bilgi işleme süreçlerine olumsuz etki yaptığı gösterilmiştir.
Uyku yoksunluğu gerek yoksunluktan hemen sonraki uyanıklık döneminde hedeflenen
belli bir öğrenme yaşantısına, gerekse yoksunluğu izleyen gün içindeki genel bilgi işleme
süreçlerine olumsuz etkiler yapmaktadır (39,11). Diğer yandan uyku yoksunluğu
çalışmalarında, yoksunluğun zamanı ve hangi uyku evresinde yapıldığı önem
kazanmaktadır çünkü farklı zamanlardaki ve farklı uyku dönemlerindeki yoksunlukların,
bilgi işleme süreçleri üzerine olan etkileri de farklı olmaktadır (12, 15). Yeterince
uyunmadığında fiziksel ve bilişsel çökkünlük oluştuğunu gösteren hayvan deneylerinde 67 haftalık toplam uyku yoksunluğundan (deprivasyon) sonra nedeni açıklanamayan
ölümler ortaya çıkmaktadır. Yoksunluk sürecinde, önce adrenerjik sistemde aktivasyon
başlamakta, psikomotor alanda uyarılmışlık oluşmaktadır. Bu dönemde yeterince besin
alınmasına karşın kilo kaybı olmakta, sistemin dengesi bozulmakta ve hayvan ölmektedir.
Deney sırasında uyku yoksunluğu sona erdirildiğinde hayvanın hızla normale döndüğü
gösterilmiştir (6,5).
Rudoy ve arkadaşlarının yaptıkları bir çalışmada katılımcılara objelerin sesleri ve
lokasyonları öğretilmiştir. Daha sonra NREM uyku sırasında belli sayıda objenin sesi, bilgi
verilmeksizin tekrar dinletilmiştir. Katılımcılar, uyku sırasında sesini dinledikleri objeleri
sesi dinletilmeyenlere göre yerlerine daha başarılı şekilde yerleştirmişlerdir. Araştırıcılar,
bu çalışmayla uyku sırasında dinletilen seslerin hatırlama ve pekiştirmeye yardımcı
olduğunu göstermişlerdir (36).
Bir başka çalışmada, yeni bir labirenti öğrenen sıçanların, uyutularak beyin elektriksel
aktiviteleri ölçülmüştür. Ölçümler sonucu uyku sırasında “yeniden koşma (re-running)”
aktivitesi gösterdiği düşünülen sıçanların ertesi gün yeniden koşma aktivitesi
göstermeyenlere göre labirenti daha iyi öğrendikleri ve uykuda bu bilginin
konsolidasyonunu gerçekleştikleri bildirilmiştir (22).
SONUÇ
Uyku, öğrenme sürecinin vazgeçilmezidir. Gerek insan gerekse hayvan deneylerinde
uykunun öğrenmeyi pekiştirdiği, uykusuzluğun ise öğrenme üzerinde olumsuz etkilerinin
olduğu bilinmektedir. Literatür bilgilerimiz, uyurken öğrenmenin çok basit düzeyde
mümkün olabileceğini, kompleks öğrenmenin ise henüz tam anlamıyla mümkün
olamadığını göstermektedir. Araştırmalarımız sonucunda artık biliyoruz ki, bir bilgiyi ya
5
da görevi öğrendikten hemen sonra gece ya da gündüz uykuya daldığımızda, bilgilerimiz
yastığımızın altından fısıldayarak kendilerini hatırlatmaktadırlar.
KAYNAKLAR
1. Adam K, Oswald I. Sleep is for tissue restoration. J R Coll Physicians Lond.1977
Jul;11(4):376-88
2. Aksoy Y. The Role of Glutathione in Antioxidant Mechanism. Türkiye Klinikleri J Med
Sci 2000; 22:442–448
3. Aminoff MJ. Electroencephalography. In: Aminoff MJ, editor. Electrodiagnosis in
Clinical Neurology, 3rd ed. USA: Churchill Livingstone; 1992;711-36
4. Aminoff MJ. Electroencephalography. In: Aminoff MJ, editor. Electrodiagnosis in
Clinical Neurology, 3rd ed. USA: Churchill Livingstone; 1992:41-91
5. Aydın, H. Uykuda Uyanan Hayallerimiz: Rüya. Bilim ve Teknik, 1994b; 318:22-28
6. Aydın, H. Yaşamımızın Gizli Kalmış Kesiti: Uyku. Bilim ve Teknik.1994a; 317:32-37
7. Banikowski AK, Mehring, TA. Strategies to Enhance Memory Based on BrainResearch, Focus on Exceptional Children, 1999; 32:1-16
8. Benington JH, Frank MG. Cellular and Molecular Connections Between Sleep and
Synaptic Plasticity. Prog Neurobiol. 2003 Feb;69(2):71-101
9. Bliss TV, Collingridge GL. A Synaptic Model of Memory: Long-term Potentiation in the
Hippocampus. Nature. 1993;361(6407):31-9
10. Cheour M, Martynova O, Näätänen R, et al. Speech Sounds Learned by Sleeping
Newborns. Nature. 2002 Feb 7;415(6872):599-600
11. Cicogna P, Cavallero C, Bosinelli M. Cognitive Aspects of Mental Activity During Sleep.
Am J Psychol. 1991 Fall;104(3):413-25
12. Datto, L. Sleep Stages, Memory and Learning. CMAJ,1996;154(8), 1193-1196
13. Fisch BJ. Neurological Aspects of Sleep. (In:Aminoff MJ. Ed.) Neurology and General
Medicine: The Neurological Aspects of Medical Disorders,2nd Ed, Churchill
Livingstone,New York,USA;1995:491-520
14. Gillin JC, Zoltoski RK, Salin-Pascual R. Basic Science of Sleep. In: Kaplan HB, Sadock
BJ, eds. Comprehensive Textbook of Psychiatry. 6th ed. Baltimore, Williams & Wilkins;
1995:80-88
15. Guerrien A, Dujardin K, Mandai O, et al. Improvement of Memory by auditorystimulation during REM sleep. Int J Psychophysiol. 1991;11(1), 36-37
16. Guilleminault C. The Polysomnographic Evaluation of Sleep Disorder In: Aminoff MJ,
editor. Electrodiagnosis in Clinical Neurology, 3rd Ed, Churchill Livingstone, New York,
USA; 1992. 711-736
17. Hebb DO. The Role of Neurological Ideas in Psychology. J Pers. 1951;20(1):17-39
18. Hennevin E, Hars B, Maho C,et al. Processing of Learned Information in Paradoxical
Sleep: Relevance for Memory. Behav Brain Res. 1995;69(1-2):125-35
19. http://faculty.washington.edu/chudler/plast.html
20. http://tdkterim.gov.tr/bts
21. http://www.psikologlardernegi.com.tr/makale/uyku.html
22. http://www.psychologytoday.com/blog/conquering-cyber-overload/201005/sleepsuccess-creativity-and-the-neuroscience-slumber
23. Inoué S, Honda K, Komoda Y. Sleep as Neuronal Detoxification and Restitution,
Behav Brain Res, 1995;69(1-2):91-6
6
24. Jouvet M. Paradoxical Sleep as a Programming System. J Sleep Res. 1998;7 Suppl
1:1-5
25. Karaman Y, Sofuoğlu S, Tin Z. Parkinson hastalığında P300 ve kognitif fonksiyonlar.
Erciyes Tıp Dergisi 1993, 15:1-11.
26. Kocabaşoğlu N. Medikal Açıdan Stres ve Çareleri; Stres ve Anksiyete . 181-198;2005
27. Köroğlu, E. (1996). Uyku Monografları Serisi 1 ve 2, Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
28. Maquet P. The Role of Sleep in Learning and Memory. Science. 2001
Nov2;294(5544):1048-52
29. McFadden, D. Neural Mechanisms in Behavior: A Texas Symposium Conference
Publication, Springer-Verlag New York,USA;1980
30. McGinty D, Szymusiak R. Keeping Cool: A Hypothesis About The Mechanisms and
Functions of Slow-wave Sleep,Trends Neurosci,1990;13(12):480-7
31. Mesulam MM. Principles of Behavioral and Cognitive Neurology,2nd Ed, Oxford
University Press, USA;2000, 257-293
32. Öztürk L. Yanıtını Arayan Eski Bir Soru: Niçin Uyuruz? İstanbul
Tıp Fakültesi
Dergisi.2007;70(4):114-121
33. Pace-Schott EF, Hobson JA. The Neurobiology of Sleep: Genetics, Cellular Physiology
and Subcortical Networks, Nat Rev Neurosci, 2002;3(8):591-605
34. Parkes JD. Excessive Daytime Sleepness. In: Bradley WG, Daroff RB, Fenichel GM,
Marsden CD, editors. Neurology in clinical practica, 2nd Ed, Butterworth-Heinemann,USA;
1996:61-70
35. Polich J. Frequency, Intensity, and Duration as Determinants of P300 from Auditory
Stimuli. J Clin Neurophysiol. 1989 Jul;6(3):277-86
36. Rudoy JD, Voss JL, Westerberg CE, et al. Strengthening Individual Memories by
Reactivating Them During Sleep, Science, 2009 20;326(5956):1079
37. Schott EF, Hobson JA. The neurobiology of sleep: genetics, cellular physiology and
subcortical networks. Nat Rev Neurosci,2002;3:591-605
38. Siegel,
J.M.
Mechanism
of
Sleep
Control.
Journal
of
Clinical
Neurophysiology.1990;(7):49-65
39. Smith, C. Sleep States, Memory Processes And Synaptic Plasticity, Behav Brain Res
,1995 (78):49-56
40. Yıldırım R. Öğrenmeyi Öğrenmek (8. Baskı). İstanbul: Sistem Yayıncılık,2003:3-177
41. Ziylan, YZ. Kontrol Sistemleri Sindirim ve Boşaltım Fizyolojisi Ed. Refik Yiğit İ.Ü.
İstanbul Tıp Fakültesi Temel ve Klinik Bilimler Ders Kitapları, Nobel Tıp Kitapevleri,
İstanbul, 2001
7
Download