Ücret Gelirleri Üzerindeki Vergi Yükünün Analizi

advertisement
İ. ÖZTÜRK, A. OZANSOY
Ücret Gelirleri Üzerindeki Vergi
Yükünün Analizi
İlhami ÖZTÜRK*
Ahmet OZANSOY**
Özet
Sosyal güvenlik primleri hariç toplam vergi gelirlerinin GSYİH’ye oranı dikkate
alındığında Türkiye vergi yükü en hızlı artan ülkedir. Yüksek artışa rağmen genel
vergi yükü yönüyle Türkiye halen AB ülkelerinin gerisindedir. Ücret gelirleri
üzerindeki vergi yükü bakımından ise Türkiye’de üretim ve istihdam üzerindeki vergi
yükü ağırdır ve bu durum yeni yatırımları engellemekte, kayıt dışını büyütmekte,
ekonomik rekabet gücünü ve istihdam artışını zayıflatmaktadır. Öte yandan kamu
personeline ödenen ücretlere ilişkin vergi muafiyet ve istisnaları kamu personeli ile
özel sektörde istihdam edilen işçi ücretleri üzerindeki vergi yükünün farklılaşmasına
yol açmaktadır. Bu farklılıkların anayasal vergileme ilkeleri ile uyumlu olduğunu
söylemek güçtür.
Anahtar Kelimeler: Vergi Yükü, Bireysel Vergi Yükü, Global Vergi Yükü,
Vergileme İlkeleri, İstihdam Vergileri
The Analysis of Tax Burden on Wage Income
Abstract
Considering the ratio of total tax revenues to GDP, excluding social security
contributions, Turkey has the highest increase in the tax burden. Despite the highrise in overall tax burden, Turkey still lags behind the EU countries. Tax burden in
Turkey is heavy on production and employment with respect to wage income and
this situation hinders the new investments, spread outs the informal economy and
weakens economic competitiveness and employment growth. On the other hand, the
tax exceptions and exemptions for wages paid to public employees leads to
differentiation of the tax burden on wages between workers employed in private
*
Başbakanlık SPK Üyesi, [email protected]
Dr., Vergi Başmüfettişi, Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı, [email protected]
**
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
197
Ücret Gelirleri Üzerindeki Vergi Yükünün Analizi
sector and in public sector. It is hard to say that this differentiation is consistent
with the constitutional principles of taxation.
Key Words: Tax Burden, Individual Tax Burden, Taxation Principles,
Employment Taxes
JEL Classification Code: H21
Giriş
Devletin ekonomik ve sosyal fonksiyonlarının giderek artmasının doğal bir
sonucu olarak gelir kaynağı ihtiyaçları da artmıştır. Devletin kamu giderlerini
karşılamada en temel gelir kaynağı vergilerdir. Vergi, mükelleflerin iktisadi gücünde
bir azalmaya sebep olmasının yanında psikolojik anlamda da bir yük olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bir ülke ekonomisinde kaynakların ne kadarlık kısmının
devlet tarafından vergi ve diğer adlar altında alındığını ifade eden “vergi yükü”
kavramı, bir ülke kamu maliyesinin değerlendirilmesinde göz önünde tutulan en
önemli göstergelerden biridir. Vergilerin toplumu oluşturan bireyler üzerinde
oluşturduğu yük ve bu yükün adaletli dağılımı önem arz etmektedir. Vergi yükü,
vergilendirme yetkisinin kullanımında ülkeler arasında ve sektörler arasında objektif
bir karşılaştırma imkânı sağlar.
Günümüzde vergi yükü ve özellikle bu yükün kesimler ve gelir grupları arasında
dağılımı tartışma konusu yapılmaktadır. Vergi yükü, bireylerin ve kurumların
katlanmış oldukları yükün belirlenmesi açısından olduğu kadar ekonomik büyüme
ve istikrarın sağlanması, gelir dağılımı gibi makroekonomik hedeflerin
belirlenmesinde ve ülkeler arası karşılaştırmalar anlamında da önem taşımaktadır.
Ücret gelirlerinin vergilendirilmesinde özel kesim ile kamu kesimi arasında çeşitli
vergi muafiyet ve istisnaları yoluyla farklı vergi yükleri söz konusudur. Kanun
koyucunun bilinçli tercihi sonucunda sadece özel-kamu kesimi ücret gelirleri
arasında değil kamu personeli arasında da vergi yükü açısından ciddi farklılıklar
oluşmuştur. Kamu personeli arasında öteden beri var olan ücret farklılıkları ve ücret
adaletsizliğinin bir boyutu da vergi yükü farklılığıdır.
1. Vergi Yükü Kavramı ve Önemi
Vergi yükü yazarlar arasında, değer yargılarına göre, tartışma yaratan (Aksoy,
1991:295) ve uygulamada değişik anlamlarda kullanılan (Bilici, 2007:150) bir
kavram olup en genel şekliyle vergi miktarının vergi matrahına oranını ifade eder.
Başka bir ifadeyle vergi ile vergi matrahı arasında nisbi bir ölçüdür. Vergiler, mal
varlığında ya da gelirde bir azalma meydana getirdiği için vergi yükümlüsü üzerinde
olumsuz etki doğururlar (Korkmaz, 1998:22).
Devletin egemenlik gücüne dayanarak elde ettiği gelirlerin en önemlisini
oluşturan verginin temel özelliği herhangi bir karşılığa dayanmadan, bir kamu
hizmetine bağlı olmaksızın birtakım parasal değerlerin, geri verilmemek üzere, kesin
biçimde, kamu kesimine aktarılmasıdır (Uluatam ve Methibay, 2001:7). Doğal
olarak her vergi, o vergiyi ödeyenlerin devlete kanunen borçlu oldukları ve buna
zorunlu tutuldukları için bir yük olarak karşılayacakları fedakârlıktır (Doğan,
2002:151). Verginin kişiler üzerinde sübjektif ve objektif etki olarak iki türlü etkisi
vardır. Sübjektif etki, verginin birey üzerinde bıraktığı vergi baskısı sonucu ortaya
198
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
İ. ÖZTÜRK, A. OZANSOY
çıkan psikolojik bir etki olup ölçülmesi mümkün olmamaktadır. Objektif etki ise
kişinin geliri ile ödediği vergi tutarı arasındaki ilişkiyi ifade ettiği için ekonomik bir
değer olarak ölçülebilir (Türk Harb-İş, 1997:312-313).
Vergi yükü kavramı, bir ülke kamu maliyesinin değerlendirilmesinde göz
önünde tutulan en önemli göstergelerden biridir (DPT, 2007:3). Bu gösterge, bir
ülke ekonomisinde kaynakların ne kadarlık kısmının devlet ve diğer kamu
kuruluşları tarafından vergi ve diğer isimler altında alındığını ifade eder (Bilici,
2007:150).
Vergi yükü, yalnızca belirli bir vergi tutarını değil aynı zamanda vergi ile
üzerinden ödendiği gelir ve servet arasındaki ilişkiyi belirlemekte olup belirli bir
devre içinde devlet ve diğer kamu tüzel kişilerine yapılan ödemeler ile bu ödemeleri
yapan mükelleflerin aynı devre içindeki gelirleri arasındaki rakamsal ilişkinin
belirlenmesi şeklinde ortaya çıkmaktadır (Akdoğan, 1999:440).
Vergi mükellefleri sadece vergi ödemekle kalmaz ayrıca bu vergileri ödemek
için çeşitli masraflara katlanır, defter tutar, bu iş için personel istihdam eder ve
zaman harcarlar (Korkmaz: 1998:22). Vergi yükü hesaplamalarında vergiye ilişkin
bu gizli maliyetlerin de dikkate alınması daha gerçekçi vergi yükü hesaplamaları için
gereklidir.
Bireysel planda vergi yükü, vergi yükümlülerinin ödedikleri vergilerin gelirlerine
oranını ifade eder. Milli ekonomi açısından vergi yükü ise vergi ve benzeri kamu
gelirlerinin gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYİH) oranını ifade etmektedir (Türk,
1992:224). Makro açıdan bakıldığında vergi yükü, belirli bir dönemdeki vergilerin
toplamının gayrisafi yurtiçi hasılaya oranlanması şeklinde hesaplanan sayısal
değerdir ve söz konusu vergiler toplamına tüm merkezi yönetim ve yerel yönetim
vergileriyle, resim, harç, parafiskal gelirler ve fonlar dâhildir.
“Vergi Gelirleri/GSYİH” şeklindeki vergi yükü hesaplamalarının yol göstericilik
özelliği olmakla birlikte genel bir gösterge olduğu ve bazı sorunları da beraberinde
getirdiği sıklıkla ifade edilmektedir. Ülkeler arası kurumsal yapılanma farkları her
bir vergi türünün yarattığı gerçek etki veya yarattığı gerçek vergi yükünün aynı
olmaması (Türk, 1992:224) gibi nedenler vergi yükü karşılaştırmalarını tartışılır
kılmaktadır.
Vergi yükü, ödenen vergi ve vergi ödeme gücünün bir fonksiyonudur. Yük;
ödenen vergi ile doğru, ödeme gücü ile ters orantılı olarak değişmekte ve ödenen
vergi arttıkça vergi yükü artmakta ödeme gücü arttıkça da vergi yükü azalmaktadır
(Maliye Bk. APK, 1986:11).
Vergi yükü ve zaman içinde bu oranda meydana gelen değişiklikler devlet
tarafından kontrol edilebilir. Bununla birlikte gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan
vergi yükü değişiklikleri o ekonomilerin temel bazı özellikleri hakkında bilgiler
içermektedir. Bunlar genel olarak kamu harcamalarına olan talep, borçlanma ve para
yaratılması gibi vergi dışı mali kaynakların kullanım durumu, eğilimi ve ekonominin
vergi kapasitesi gibi özelliklerdir. Vergi kapasitesi bir ülkede, kişilerin vergi ödeme
ve devletin vergi toplama yeteneğine bağlı olmakta; vergi gayreti ise bu kapasitenin
kullanım derecesini göstermektedir (Ataç, 2002:304).
Vergi yükü kavramı ve hesaplamaları günümüzde hükümet ve vergi
yükümlülerince vergi politikası tedbirlerini savunmak veya reddetmek, vergi yoluyla
sektörler ve kişiler arasında gelir dağılımını daha eşit hale getirmek, ekonomide tam
çalışmayı sağlayabilmek, uluslararası karşılaştırmalar yapmak, ekonomik ve politik
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
199
Ücret Gelirleri Üzerindeki Vergi Yükünün Analizi
bütünleşmeler ile ülkeler arası vergi uyumlaştırılmasına gidilmesi öncesinde
karşılaştırma aracı olarak kullanılmaktadır. Bu itibarla vergi yükü hesaplarının
bilinmesi önem kazanmaktadır (Türk, 1998:66-67; Uçkun, 1995:34-35).
Vergi yükü hesaplamaları bir ülkenin maliye politikası, gelir dağılımı, kalkınma
plan ve programları, yatırım, ihracat, teşvik mevzuatı gibi makroekonomi
politikalarının tespiti ve uygulanması açısından da büyük önem taşımaktadır. Doğru
politikalar tespit etmek ve kararlar alabilmek için öncelikle vergi yükü incelemeleri
için gerekli olan doğru istatistiki bilgilere ihtiyaç duyulmaktadır (Türk Harb-İş,
1997:29).
2. Türkiye’de Ücret Gelirleri Üzerindeki Vergi Yükü
2.1. Türkiye’de Vergi Bakımından Ücretin Tanımı
Gelir Vergisi Kanunu'nun 61’inci maddesinde ücret, işverene tabi ve belirli bir
işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan
ve para ile temsil edilebilen menfaatler şeklinde tanımlanmıştır. Gerçek kişilerin bir
takvim yılı içinde elde etmiş oldukları ücret gelirleri gelir vergisine tabidir. Ücret
bedensel ya da zihinsel bir emek karşılığında işverenden elde edilen hasılayı ifade
eder. Bu hasıla para şeklinde olabileceği gibi ayni veya para ile temsil edilebilen
menfaat şeklinde de olabilir (GİB, 2011:6). Ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı
(mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim,
ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık
ilişkisi niteliğinde olmaması şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tespit
edilmiş olması ücretin niteliğini değiştirmez.
2.2. Global Vergi Yükü ve Diğer Ülkelerle Karşılaştırılması
Türkiye’de vergi yükü OECD verilerine göre; 2000 yılında 24,2, 2001 yılında
26,1, 2002 yılında 24,6, 2003 yılında 25,9, 2004 yılında 24,1, 2005 yılında 24,3,
2006 yılında 24,5, 2007 yılında 24,1, 2008 yılında 24,2 ve 2009 yılında 24,6 olarak
gerçekleşmiştir. Türkiye’nin vergi yükü Avrupa Birliği ortalamasının altında
olmakla birlikte son yıllarda dolaylı vergilerin ağırlık kazandığı bir görünüm arz
etmektedir.
Toplam vergi gelirlerinin yurt içi milli hasılaya oranı olarak hesaplanan vergi
yükü AB-27 için 2007 yılında 39,7, 2008 yılında ise 39,3 olarak gerçekleşmiştir. AB
üyesi ülkeler içerisinde en yüksek vergi yükü 2009 yılı için 48,2 ile Danimarka’ya
aittir. Yine 2009 yılı için en düşük vergi yükü 27,8 ile İrlanda’ya aittir. Buna rağmen
İrlanda’nın vergi yükünün 2009 yılı için 24,6 olan Türkiye’nin vergi yükünün
üzerinde olduğu görülmektedir. 2009 yılında Danimarka, İtalya, Finlandiya, Belçika,
Avusturya ve Norveç’in vergi yükleri %40’ın üzerinde gerçekleşmiştir.
Yeni üyelerin katılımı AB’nin vergi yapısındaki dağınıklığı artırmıştır. 2003 yılı
itibarıyla yeni ülkelerin vergi yükünün eski ülkelere kıyasla yaklaşık olarak 7 puan
daha az olduğu görülmektedir. Slovenya ve Macaristan hariç diğer tüm yeni üyelerin
vergi yükü AB-25 ortalamasının altındadır. AB-15 ülkelerinde toplam vergi
gelirlerinde dolaysız vergilerin baskın olduğu görülürken yeni üyelerde aksi durum
söz konusudur. Yeni üye ülkelerde, AB-15’e kıyasla kurumlar vergisi oranı ortalama
olarak %10, gelir vergisi üst dilimi ise %11 daha düşüktür. Ayrıca vergi yükü ve
vergilerin ekonomik dağılımında da önemli farklılıklar görülmektedir
(DPT, 2007:4-5). AB üyesi ülkelerde orta ve alt gelir grubundaki işgücü üzerindeki
vergi yükünün azaltılmasına yönelik gelir vergisi dilim ve oranlarının azaltılması ile
200
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
İ. ÖZTÜRK, A. OZANSOY
vergiden muaf gelirin yükseltilmesi gibi düzenlemeler yapılmış olmakla birlikte
işgücü üzerindeki vergi yükü diğer ülkelerle kıyaslandığında hala yüksektir
(DPT, 2007:5).
Tablo 1: OECD Ülkelerindeki Vergi Yükü (1995-2009)
YIL
Turkey
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
16.8
18.9
20.7
21.1
23.1
24.2
26.1
24.6
25.9
24.1
24.3
24.5
24.1
24.2
24.6
30.7
Spain
32.1
31.9
32.9
33.2
34.1
34.2
33.8
34.2
34.2
34.6
35.7
36.6
37.3
33.3
Portugal
30.9
31.8
31.8
31.9
32.7
32.8
32.6
33.3
33.6
32.8
33.7
34.4
35.2
35.2
-
Switzerland
27.7
28.1
27.6
28.5
28.7
30
29.5
29.9
29.2
28.8
29.2
29.3
28.9
29.1
30.3
Greece
28.9
35.9
30.3
32
32.9
34
32.9
33.6
32
31.1
31.8
31.7
32.3
32.6
29.4
Japan
26.8
26.8
27.2
26.8
26.3
27
27.3
26.2
25.7
26.3
27.4
28
28.3
28.1
-
Australia
28
28.7
28.5
29.3
29.7
30.3
28.7
29.6
29.8
30.1
29.8
29.3
29.5
27.1
-
36.2
34.4
34.6
33
33
33.2
32.7
34
33.8
34.8
36.7
36.1
35.1
33.7
31
27.8
28.2
28.7
29.1
29.1
29.5
28.4
26
25.5
25.7
27.1
27.9
27.9
26.1
24
Ireland
32.5
32.5
31.8
31.3
31.5
31.3
29.1
27.9
28.4
29.9
30.4
31.8
30.9
28.8
27.8
OECD –
Total
34.4
34.9
34.9
35
35.3
35.5
35
34.7
34.7
34.6
35.2
35.4
35.4
34.8
-
Italy
40.1
41.8
43.3
41.7
42.5
42.2
41.9
41.3
41.7
41
40.8
42.3
43.4
43.3
43.5
Canada
35.6
35.9
36.7
36.7
36.4
35.6
34.8
33.7
33.7
33.6
33.4
33.3
33
32.3
31.1
Iceland
31.2
32.3
32.2
34.5
36.9
37.2
35.4
35.3
36.7
38
40.6
41.5
40.6
36.8
34.1
Luxembourg
37.1
37.6
39.3
39.4
38.3
39.1
39.7
39.3
38.1
37.3
37.6
35.6
35.7
35.5
37.5
New
Zealand
United
States
Norway
40.9
40.8
41.5
42.4
42.7
42.6
42.9
43.1
42.3
43.3
43.5
44
43.8
42.6
41
Denmark
48.8
49.2
48.9
49.3
50.1
49.4
48.5
47.9
48
49
50.8
49.6
49
48.2
48.2
Finland
45.7
47.1
46.4
46.3
45.9
47.2
44.8
44.7
44.1
43.5
43.9
43.8
43
43.1
43.1
United
Kingdom
34
33.8
34.3
35.5
35.7
36.4
36.2
34.6
34.3
34.8
35.7
36.5
36.2
35.7
34.3
Belgium
43.5
43.9
44.4
45.1
45
44.7
44.7
44.8
44.3
44.5
44.6
44.3
43.8
44.2
43.2
Germany
37.2
36.5
36.2
36.4
37.1
37.2
36.1
35.4
35.5
34.8
34.8
35.4
36
37
37
Netherlands
41.5
40.9
40.9
39
40.1
39.6
38.1
37.4
36.9
37.2
38.4
39.1
38.7
39.1
-
Sweden
47.5
49.4
50.5
50.7
51.1
51.4
49.4
47.5
47.8
48.1
48.9
48.3
47.4
46.3
46.4
Austria
41.4
42.9
44.4
44.4
44
43.2
45.3
44
43.8
43.4
42.4
41.9
42.1
42.7
42.8
Chile
19
20.1
19.5
19.3
18.6
19.4
19.7
19.7
19.3
19.8
21.6
23.2
24
22.5
18.2
Czech
Republic
37.6
36
36.3
34.9
35.9
35.3
35.6
36.3
37.3
37.8
37.5
37
37.3
36
34.8
Hungary
41.3
39.5
37.8
37.5
38.2
38.5
37.9
37.8
37.8
37.4
37.4
37.2
39.7
40.2
39.1
Israel
37
36
37.3
36
36
36.8
36.7
36.3
35.4
35.4
35.5
35.9
36.3
33.8
31.4
25.6
Korea
20
20.6
20.3
20.3
20.7
22.6
23
23.2
24
23.3
24
25
26.5
26.5
Mexico
15.2
15.3
15.9
15.1
15.8
16.9
17.1
16.5
17.4
17.1
18.1
18.2
17.9
21
17.5
Poland
36.2
37.4
36.6
35.6
35.1
32.8
32.6
33.1
32.6
31.7
33
34
34.8
34.3
-
Slovak
Republic
-
-
-
36.8
35.4
34.1
33.1
33.3
33.1
31.7
31.5
29.4
29.4
29.3
29.3
Slovenia
39.2
38.1
37
37.8
38.2
37.5
37.7
38
38.2
38.3
38.6
38.3
37.8
37.2
37.9
Kaynak: OECD, Revenue Statistics, 1965-2009.
Yukarıdaki Tabloda yer alan oranlara bakılarak AB ülkeleri karşısında
Türkiye’nin vergi yükünün düşük kaldığı söylenebilir. Ancak vergi yükü
karşılaştırmaları ve değerlendirmeleri yapılırken milli gelir hesaplama yöntemleri,
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
201
Ücret Gelirleri Üzerindeki Vergi Yükünün Analizi
bütçe açıkları, kişi başına düşen milli gelir düzeyi, dolaylı vergi yükü gibi unsurların
göz önünde bulundurulması gerekir. Aksi halde yanıltıcı sonuçlara ulaşılabilir.
Kamu gelirleri alanında Türkiye’nin (sosyal güvenlik primleri dahil) %36,5 olan
vergi yükü, %40,4 olan AB ortalamasının altında kalıyor gibi görünse de kişi başına
düşen milli gelir seviyesi ve bütçe açığı gibi unsurlar dikkate alındığında gerçek
vergi yükünün AB ortalamasının üstünde olduğu görülecektir.
Türkiye’de üretim ve istihdam üzerindeki vergi yükü ağırdır ve bu durum
işletmelerin uluslararası rekabet gücüne zarar vermektedir. AB içindeki eğilim de
yüksek oranlar yerine düşük oranlar uygulayarak vergi yükünün düşürülmesi
yönündedir. Bu nedenle dolaylı vergilerde oran uyumlaştırması yapılırken altına
inilemeyecek asgari oranlar belirlenmiş, üye ülkenin rekabet üstünlüğü elde
etmesinin önüne geçilmek istenmiştir. Türkiye açısından tam üyeliğe kadar teşvik
edici vergileme uygulamaları daha rahat bir şekilde yapılabilecektir. Bu olanak
değerlendirilmelidir. Kaybedilmiş gibi görünen vergilerin ekonominin büyümesi ile
fazlasıyla geri alınacağı göz önünde tutulmalıdır (Bilici, 2007:154).
2.3. Bireysel Vergi Yükü
Gerçekte vergi yükü kavramı, vergiyi ödeyen bireyler açısından
değerlendirilebileceği gibi ekonominin bütünü açısından da değerlendirilebilir. Bu
takdirde karşımıza toplam yani global vergi ile bireysel (ferdi) vergi yükü
kavramları çıkmaktadır. Ülkemizde bu bağlamda toplumsal yani global vergi yükü
ile ferdi vergi yükü arasında da büyük farklar olabilmektedir. Vergi kanunları
açısından milyarlarca lira kazananın geliri vergi dışı bırakılırken insanca yaşam
sağlamaktan çok uzak asgari ücretin vergi kapsamında değerlendirilmesi bu
uçurumun çarpıcı örneğini oluşturmaktadır (Seviğ, 2008).
Global vergi yükü bu yükün toplumun değişik kesimleri arasında nasıl dağıldığı,
adil dağılıp dağılmadığı gibi konularda herhangi bir fikir vermez. Bunun için vergi
mükelleflerinin sosyal kesimler ya da gruplar itibarıyla üzerlerine düşen vergi
yüklerinin hesaplanması gereklidir. Bu bizi bireysel vergi yükü kavramına götürür ki
bu da bireylerin ödedikleri vergilerin elde ettikleri gelirler içindeki oranını gösterir.
Bireysel vergi yükü dağılımı sosyal kesimler itibarıyla ele alındığında asıl çarpıklık
o zaman ortaya çıkar (Durmuş, 2003:205).
Vergi yansıması olgusundan yola çıkarak işverenler tarafından ödenen sosyal
güvenlik katkı paylarının da işçiler üzerinde bir yük oluşturduğu ve bireysel vergi
yükü hesaplamalarında dikkate alınması gerektiği kamu ekonomistlerince yaygın bir
şekilde savunulmaktadır (Durmuş, 2003:207). Bu itibarla ücretli kesimin bireysel
vergi yükünün vergi adaleti ve ödeme gücüne göre vergilendirme ilkeleri
kapsamında gözden geçirilmesi sürdürülebilir bir büyüme ve kalkınma politikası
açısından da önem arz eder.
2.4. Türkiye’de Milli Gelir Hesaplama Yöntemindeki Değişikliğin Vergi
Yüküne Etkisi
Ülkeler arasında yapılan vergi yükü karşılaştırmalarında kullanılan yöntemlerden
en yaygın ve popüler olanı, bir ülkenin vergi yükünün, benzer nitelikli ülkelerin
vergi yükleri ile karşılaştırılmasıdır. Ancak özellikle 1960 ve 1970’li yıllarda
popüler olsa da bu yöntemin tamamen istatistiki olduğu ve teorik bir dayanağı
bulunmadığı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu anlamda yapılacak
karşılaştırmalarda ülkelerin kendilerine özgü karakteristikleri de dikkate alınmalıdır
(Karaca, 2001:105).
202
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
İ. ÖZTÜRK, A. OZANSOY
Türkiye yeni milli gelir dizisine göre, 1998 yılından bu yana en düşük vergi
yüküne sahip ülkelerden birisi haline gelmiştir. 1980’li yıllardan beri uygulanmakta
olan vergi alma yerine borçlanmayı tercih etme biçimindeki politikalar olumsuz
etkisini, kamu ekonomisinin temel fonksiyonlarından sapmalara yol açarak üretimin
düşmesi biçiminde göstermiş ve ekonomik kriz yaratılmasına yol açmıştır. Ancak
ülkemizde son dönemlerde uygulanan vergi politikaları ile vergi sistemi yapısal
değişikliğe uğratılmış bunun sonucunda dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri
içerisindeki payı artırılarak tüketim, ağır bir vergi baskısı altında bırakılmıştır. Bu
bağlamda dolaysız vergilerin en önemlisi olan gelir vergisi uygulaması tam anlamı
ile stopaj vergisine dönüştürülmek suretiyle vergi mükellefi sayısının artması
engellenmiş, dolaysız vergilerin yükü belli bir mükellef grubu üzerinde
yoğunlaştırılmıştır. Günümüzde yeni milli gelir dizisine göre hesaplanan vergi
yüklerinin AB ülkeleri bir yana OECD ülkeleri ile bile mukayesesi zor hale gelmiştir
(Seviğ, 2008).
Ayrıca sürdürülebilir büyüme açısından vergi sistemimizdeki aksaklıklar,
Türkiye’nin uluslararası rekabetteki en temel meselelerinden biridir. Vergi
stratejisinin olmaması vergi sisteminin güven ve istikrar içinde uygulanmasının
önündeki en büyük engeldir. Vergi kanunlarında sık yapılan değişiklikler bir yandan
iş dünyasının sisteme duyduğu güveni sarsarken öte yandan vergi rejiminin
karmaşık ve muğlak hale gelmesine sebep olmaktadır. Küresel alanda yaşanan vergi
rekabetinde, vergi sistemi basitleşmekte ve vergi oranları giderek düşmektedir.
Türkiye’nin vergi yükü ise OECD ortalamasına doğru yükselmektedir.
2.5. Bütçe Açığı ve Vergi Yükü İlişkisi
Klasik anlamda vergi yükü hesaplamaları, devletin borçlanma yoluyla sağladığı
gelirleri dikkate almamaktadır. Oysa devletler topladıkları kamu gelirlerinin yanında
borçlanma yoluyla kaynak sağlayarak ilave harcama yapmaktadırlar. Açık bütçe
yapılarak gerçekleştirilen ilave harcamanın boyutu ülkeden ülkeye değişmektedir.
Bir ülkenin bütçe açığı yüzdesi, o ülkenin borç alarak yaptığı harcamanın
GSYİH’sine oranlanması ile elde edilmektedir. Bilindiği gibi AB’de bütçe açıkları
%3’le sınırlandırılmıştır. Türkiye’de ise bütçe açıklarının geçmiş yıllarda bu oranın
çok üstünde olması zaman zaman ekonomik krizlere yol açmıştır (Bilici, 2007:152).
Vergi yükü hesabının bütçe açıkları da dikkate alınarak (yani kamu gelirleri
yerine kamu harcamaları esas alınarak) yapılması durumunda sonuçlar değişecektir.
Devletin borçlanma yoluyla elde edip harcadığı paraların faizleri bugün olmasa bile
izleyen yıllarda yine mükelleflerden toplanan gelirlerle geriye ödenmektedir. Bu
faizler mevcut vergileri artırmak, yeni vergiler koymak, yüksek enflasyon
uygulaması gibi yollarla yine piyasadan toplanan paralarla geriye ödenmektedir. Bu
gerçekler göz önünde tutulduğunda vergi yükü hesaplarında bütçe açıklarının da
dikkate alınması düşüncesinin haklılığı anlaşılır. Örneğin; Türkiye için 2002 yılı için
bütçe açıklarının dikkate alınması suretiyle yapılan hesaplama neticesinde %36,5
olan vergi yükü %51,1’e yani AB ortalamasının üzerine çıkmaktadır (Bilici,
2007:153). Son yıllardaki bütçe açıklarındaki hızlı düşüş sebebiyle 2009 yılı için
aynı oran %28,21 olarak gerçekleşmiştir.1
1
http://www.bumko.gov.tr/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?F6E10F8892433CFFA79D6F5E6C1B43FF35F2
AAE4F54DAF9B 05/08/2011.
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
203
Ücret Gelirleri Üzerindeki Vergi Yükünün Analizi
2.6. Kişi Başına Milli Gelir Düzeyi ve Vergi Yükü İlişkisi
Vergi yükü hesaplarında ve karşılaştırmalarında dikkate alınması gereken diğer
bir husus, ülkelerin milli gelir düzeyleridir. Bu hususun dikkate alınması durumunda
sonuçların çok daha önemli ölçülerde değiştiği görülmektedir. GSYİH’nin ne
kadarının kamu geliri olarak toplandığının yanında, ülkede yaşayan insanların
ellerindeki paranın ne kadarının vergi olarak alındığı (vergi gayreti) ve sonrasında
bu insanların elinde harcamak veya tasarruf etmek için ne kadar paranın kaldığı da
çok önemlidir.
AB-25 ortalaması, kişi başına GSYİH miktarı 2010 yılı için yaklaşık 25.000
euro, Türkiye’nin kişi başına GSYİH’si ise yaklaşık 7.500 eurodur. Türkiye’deki
mükellefler, 7.500 euro olan gelirlerinin (sosyal güvenlik primleri dahil) yaklaşık
%40’ını, yani 3.000 eurosunu vergi olarak vermektedir. Vergiden sonra Türk
insanının elinde yaşamını idame ettirmek için 4.500 euro kalmaktadır. Oysa, yine
satın alma gücü paritesine göre KBYİH’si ortalama 25.000 euro olan AB vatandaşı
bir mükellef, %43 vergi ödediği vakit elinde 14.250 euro gibi bir para kalmaktadır.
Türkiye’de vergi yükünün artırılması Türk vatandaşının elinde kalan 4.500 euroyu
daha da aşağılara çekecektir. Bu para ile de zaten sıkıntı içinde olan Türk
vatandaşının, tasarruf etmesi bir yana, yaşamını idame ettirmesi de zorlaşacaktır. Bu
değerlendirmeler Türkiye’nin vergi yükünün düşük olmadığını ortaya koymaktadır
(Bilici, 2007:154).
2.7. Vergi Yükü Artış Hızı
Vergi yükü bakımından OECD ülkeleri ile kıyaslandığında 1985-2002
döneminde; Türkiye’nin OECD ülkeleri içinde vergi yükünü en çok artıran ülke
olduğu göze çarpmaktadır. 1985 yılında Türkiye’de verginin milli gelire oranı
%15,4 iken 18 puanlık artışla 2002 yılında %33,2’ye çıktığı görülüyor. Diğer
ülkelerdeki artış, Türkiye’nin artış hızının çok altındadır. Bu arada İngiltere,
Hollanda ve İrlanda’da söz konusu dönemde (1985-2002 dönemi) vergi yükü artışı
bir tarafa, azalma olmuştur (Kızılot, 2004a).
OECD ülkeleri arasında vergi yükü artışında rekor Türkiye’dedir. OECD
verilerine göre, 1985-2004 döneminde ülkemizde vergi yükü %15,7 artarken;
İngiltere, Almanya, Hollanda, Lüksemburg ve İrlanda’da bu yük aksine azaltılmıştır.
Bu ülkeler aynı zamanda genellikle işsizlik oranının düşük olduğu ülkelerdir.
Türkiye’de dönemin kriz ortamında 2001’de vergi gelirleri GSYİH’nin
%29,3’üne, 2002’de ise %33,2’sine ulaşmıştır. 2006 yılından bu yana vergi gelirleri
GSYİH’nin ortalama %20’sine tekabül etmektedir. 2011 yılı için vergi yükü (sosyal
güvenlik primleri hariç) %21,3’tür.2
Ülkemizde vergi denilince akla hemen kazanç ya da ücret üzerinden ödenen
vergiler gelmektedir. Oysa asıl ödenen ağırlıklı vergi; işsiz vatandaş, öğrenci,
emekli, ev hanımı, işçi, memur, esnaf, sanatkâr ve diğer kişilerin ödediği “dolaylı
vergi” olan Katma Değer Vergisi ve Özel Tüketim Vergisidir. Sosyal güvenlik
primleri hariç toplam vergi gelirlerinin GSYİH’ye oranı dikkate alındığında Türkiye,
vergi yükü en hızlı artan ülkedir. Son 40 yılda AB ülkelerinde vergi yükü %50
civarında artarken Türkiye’de %240 artmıştır. Son 20 yılda AB ülkelerinde vergi
yükü %4, Türkiye’de ise %100’ün üzerinde artmıştır. Yüksek artışa rağmen genel
vergi yükü yönüyle Türkiye halen AB ülkelerinin gerisindedir. Bunda dolaysız vergi
2
http://www.gib.gov.tr/fileadmin/user_upload/VI/GBG/Tablo_3.xls.htm 05/08/2011.
204
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
İ. ÖZTÜRK, A. OZANSOY
gelirlerimizin toplam vergi gelirleri içindeki payının (2009 yılı için) %32,7
olmasının büyük etkisi vardır (Kızılot: 2005).
2.8. Dolaylı Vergi Yükündeki Artış
Türkiye’de yıllar itibarıyla toplam vergi gelirleri içindeki dolaylı vergilerin
payları artmıştır. Küreselleşme sürecinde özellikle Kurumlar Vergisi oranlarındaki
indirimler dolaylı vergilerin artırılmasına neden olmuştur. 1980 yılında ülkemizde
dolaylı vergilerin payı %37, dolaysız vergilerin payı %73 iken 2010 yılı için dolaylı
vergi payı %70’e çıkarak büyük bir artış göstermiş, dolaysız vergi payı ise aynı yıl
için %30’a düşmüştür. Aynı oranlar AB ülkeleri için dolaylı vergilerde %35 ve
dolaysız vergilerde %65 civarındadır. Yani tersine bir durum söz konusudur. Bir
vergi sisteminin adilliğinden söz edebilmek için toplam vergi gelirleri içerisindeki
dolaysız vergilerin payının fazla olması gerekmektedir. Oysaki son yıllarda toplam
vergi gelirleri içerisinde dolaylı vergilerin payı giderek artmaktadır.
Hükümetlerin vergi rekabeti ile sınırlandırılmaları tüketim vergileri gibi dolaylı
vergiler üzerine yönelmelerine ve sermaye üzerinden alınan vergiler lehine bir
durum sergilemelerine sebep olmaktadır. Tahsilat payları bu durumun açık
tezahürüdür. Aynı zamanda dolaysız vergilere göre tüketim vergilerinin payının
artması, vergi rekabeti sonucunda vergi yükünün adaletli dağılmadığı ve mobil olan
faktörlerden daha çok mobil olmayan faktörler üzerinde bu yükün çoğunluğunun
kaldığını göstermektedir. Bir ülkede dolaylı vergilerin dolaysız vergilere göre
tahsilatta daha dominant karakterli olması, o ülkede vergi kültürünün yerleşmediğine
veya yerleşik vergi kültürü varsa bile olgunlaşmadığına işarettir. Genellikle gelişmiş
olan ülkelerde toplam vergi gelirleri içinde dolaysız vergi payları daha yüksek
oranlarda yer almaktadır. Ancak gelişmekte olan ülkelerde bu durum tersine
işlemektedir.
2.9. İstihdam Vergilerinin Fazla Oluşu
Türkiye’de yatırım ve istihdam artışının önündeki en önemli engellerden birini
oluşturan vergi ve sosyal güvenlik primi yükünün ağırlığı, işsizliğin ve kayıt dışı
ekonominin artış nedenleri arasındadır (Kızılot, 2004a). Ayrıca asgari ücretten
yapılan vergi ve sosyal güvenlik prim kesintileri toplamının ele geçen net asgari
ücrete oranını AB ülkeleri ile kıyasladığımızda arada korkunç bir fark olduğu göze
çarpmaktadır (Kızılot:2005).
OECD verileri kullanılarak yapılan sıralamada Türkiye otuz OECD ülkesi içinde
istihdam vergilerinin ağırlığı bakımından üst sıralarda yer almaktadır. OECD
ülkelerinin çoğunda aile ve çocuk için vergi yardımları uygulandığından; ailevi vergi
desteklerinin hesaba katıldığı OECD verileri incelendiğinde, en üst sırada bulunan
Türkiye’de ortalama işçilik maliyetinin %42,7’sinin istihdam vergilerine ayrıldığı
görülmektedir. Bu oran 2005 verilerine göre OECD genelinde ortalama %27,7,
AB15’de ortalama %36,16 iken ABD’de %11,9, İrlanda’da %8,1 düzeyindedir.
Rakip ekonomiler, işsizliği önlemek için istihdam vergilerini azaltırken Türkiye’de
söz konusu yükler sürekli artmaktadır. Üretim üzerindeki ağır vergi yükü yeni
yatırımları engellemekte, kayıt dışını büyütmekte, ekonomik rekabet gücünü ve
istihdam artışını zayıflatmaktadır. Vergi, sosyal güvenlik primi, işsizlik primi, kıdem
tazminatı gibi ücret dışı işgücü maliyet ödemeleri, OECD ortalaması hedeflenerek
belirli bir takvime bağlı ve kademeli indirime tabi tutulmalıdır (TİSK, 2006).
Türkiye brüt ücretten devlete yapılan vergi ve sosyal güvenlik kesintilerinin en
yüksek olduğu ülkedir. 2010 yılı itibarıyla ortalama brüt ücretin %40’ı kesintiye
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
205
Ücret Gelirleri Üzerindeki Vergi Yükünün Analizi
uğramaktadır. Bu oran AB15’de ortalama %16,8 düzeyinde iken İrlanda’da devlet
tarafından yapılan aile yardımları nedeniyle işçinin net geliri brüt ücret seviyesinin
de üstüne çıkmaktadır (OECD, 2006).
Ülkemizde işsizlik sorunu artarak devam ederken işçi çalıştırmanın yüksek vergi
ve sosyal güvenlik prim yükü yoluyla adeta cezalandırılması yönündeki politikalar
halen sürmektedir. İşletmelerin işçi adına ödediği vergi, sosyal güvenlik primi ve
işsizlik sigortası primi hariç tutularak yapılan uluslararası karşılaştırma da
ülkemizdeki reel sektörün rekabet dezavantajını bir kez daha yansıtmaktadır. İşveren
yükümlülükleri oranı AB üyesi ülkelerden Danimarka’da %10,6’ya kadar
inmektedir. Türkiye’de %25 düzeyinde bulunan bu oranın, uluslararası piyasalarda
rekabet ettiğimiz ülkelerde daha düşük olması, Türkiye’nin ihracatı ve dolayısıyla
ihracata dayalı istihdam kapasitesi üzerinde olumsuz etkiler doğurmaktadır.
2.10. Memur ile İşçi Ücretleri Arasındaki Vergi Yüklerinin Farklı Oluşu
Anayasanın 128’inci maddesi uyarınca; devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve
diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü
oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler, memurlar ve diğer
kamu görevlileri eliyle görülür. Bu hükme paralel olarak, çeşitli personel kanunları
ile memurlar ve diğer kamu görevlilerine ilişkin ayrıntılı düzenlenmeler yapılmıştır.
Bazen müstakil personel kanunları dışında çeşitli kamu kurum ve kuruluşların
teşkilat kanunları içinde de kamu personeli ve bunların özlük haklarına yer
verilmiştir. Ayrıca Anayasanın anılan maddesi hükmü uyarınca memurlar ve diğer
kamu görevlilerinin hakları, yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ile diğer özlük
işleri ancak kanunla düzenlenmektedir.
Ücret gelirlerinin vergilendirilmesine ilişkin usul ve esaslar ile ücret gelirlerine
ilişkin muafiyet ve istisnalar Gelir Vergisi Kanunu’nda yer almaktadır. Bu Kanunda
düzenlenen muafiyet, istisna ve indirimlerin birçoğu gerek kamu gerekse özel
kesimde ücret geliri elde eden kişiler için geçerlidir. Ancak çeşitli kanunlar ile bazı
kamu personeline yapılan çeşitli ödemelere ilişkin getirilen muafiyet ve istisnalar
sonucunda aynı ücreti alan kamu personeli ile özel sektör tarafından istihdam edilen
işçilerin elde ettikleri ücret gelirleri üzerindeki vergi yükleri arasında ciddi farklılık
oluşmuştur.
Aylık ücreti 1.000 TL olan işçi, aylık ücreti 1.000 TL olan memurdan daha fazla
gelir vergisi ödemektedir. Üstelik işçinin ödediği vergi memurun ödediği verginin 34 katı olabilmektedir. Memurun vergisi hesaplanırken brüt ücretinden %16 Emekli
Sandığı kesintisi yapıldıktan sonra makam tazminatı, özel hizmet tazminatı, mali
sorumluluk tazminatı, ek tazminat, askeri tazminat, dil tazminatı, üniversite ödeneği,
yargı ödeneği, temsil ve görev tazminatı, aile yardımı gibi ödemeler “vergi dışı”
bırakılmaktadır. Böylece çoğu kez ücretin %70-%80’i gelir vergisine tabi
olmamaktadır. Özellikle müsteşar, genel müdür, denetim elemanı, Danıştay,
Yargıtay ve Sayıştay üyeleri, öğretim üyeleri, brüt ücretinin %3 ila %6’sı kadar gelir
vergisi ödemektedir. Bu oran odacı, bekçi, şoför gibi düşük gelirli memurlar da ise
%10-%11 civarındadır. Ücreti 1.000 ya da 2.000 TL olan işçi ile memurun bu ücret
gelirleri üzerinden aynı oranda vergi kesilmemektedir (Kızılot, 2007).
Buna ek olarak, özel sektörde 5.000 TL net gelir elde eden bir işçinin Gelir
Vergisi tarifesindeki artan oranlılık dikkate alındığında hesaplanan vergi yükü aynı
ücreti elde eden kamu personelinin oldukça üzerindedir. Bir başka ifadeyle özelkamu kesimi ücret ödemelerindeki vergi yükü çeşitli kamu personel kanunlarında
206
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
İ. ÖZTÜRK, A. OZANSOY
yer alan muafiyet ve istisna hükümleri ile gelir vergisindeki artan oranlı tarifenin de
etkisiyle farklılık arz etmektedir.
İşçiler, memura kıyasla daha yüksek oranda vergi ödemektedir. Örneğin; asgari
ücretli bir işçi, aylık brüt geliri üzerinden %11 oranında gelir vergisi ödemektedir.
İşçinin ücreti yükseldikçe ödediği vergi %14’e, %21’e kadar çıkabilmektedir. Bu
oran yüksek ücretlerde %40’a kadar yaklaşmaktadır. 2.500 TL ücret alan bir işçi,
aynı ücreti alan on genel müdürün ödediğinin toplamı kadar gelir vergisi
ödemektedir. Buradan da anlaşılacağı gibi, özel kesimde çalışanların vergi yükü,
kamu kesimi çalışanlarına göre daha ağırdır (Kızılot, 2002).
Bu durum özel sektörün rekabet gücünü sınırladığı gibi anayasal vergileme
ilkelerine uyum konusunda da tartışma yaratmaktadır.
2.11. Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Arasındaki Vergi Yükü
Farklılıkları
Kamu personeline ilişkin çeşitli personel kanunları ile teşkilat kanunlarıyla
yapılan düzenlemeler sonucunda getirilen muafiyet, istisna ve indirimler sonucunda
kamu personelinin vergi yükleri arasında da ciddi farklılıklar oluşmuştur. 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’nda düzenlenen din hizmetleri, emniyet hizmetleri, adalet
hizmetleri gibi sınıflar arasında bu yük çeşitli tazminat ve ödemeler ile bunlara bağlı
muafiyet ve indirimler nedeniyle farklılaşmıştır. Öte yandan aynı sınıfa tabi personel
arasında da görev unvanlarından kaynaklanan vergi yükü farklılıkları söz konusudur.
Örneğin; genel idare hizmetleri sınıfındaki bir genel müdürün vergi yükü yine genel
idare hizmetleri sınıfındaki daire başkanı ya da hizmetlinin altındadır.
Buna ek olarak farklı personel kanunlarına tabi kamu personeli arasında da vergi
yükleri farklıdır. Örneğin; 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na tabi bir
hakim ile ya da hakim genel müdür ile 657 sayılı Kanuna tabi genel müdürün vergi
yükleri aynı değildir.
Gelir Vergisi Kanunu’nda %15’den başlayan tarifeye rağmen devlet
memurlarının brüt ücretlerinden %2 ila %7 vergi kesilmektedir. Özellikle üst düzey
kamu görevlileri ortalama %2 oranında vergi ödemektedirler. Örneğin; brüt gelirleri
üzerinden Maliye Bakanlığının denetim elemanları %2, vergi dairesi müdürü %2,6,
vergi mahkemesi başkanı %2, valiler %2,5, vali yardımcıları %3, Yargıtay ve
Danıştay üyeleri %2,1, genel müdürler %2, albaylar %2,1 vergi ödemektedir.
Yüksek gelir elde eden kamu görevlileri aylık brüt gelirlerinin %2’si kadar vergi
öderken bunların yanında çalışan düşük gelirli kamu görevlileri %6-%7 oranında
vergi ödemektedir (Kızılot, 2002).
Kamu personelinden kendilerine kamu konutu tahsis edilenler ile -bu konutların
emsal kira bedelleri dikkate alındığında- kamu konutu tahsis edilmeyen kamu
personeli arasındaki fark daha da açılacaktır.
3. Ücretler Üzerindeki Vergi Yükü Farklılıklarının Anayasal Vergileme
İlkeleri Açısından Analizi
Vergilendirme ilkeleri konusunda çeşitli tanımlar yapılmakla birlikte bu ilkeler
vergilemenin mali, ekonomik, sosyal ve diğer amaçlarının gerçekleştirilmesi
rasyonel ve etkin bir vergi sisteminin oluşturulması için vergilerin ve vergi
sistemlerinin sahip olması gereken nitelik ve özellikleri gösteren kurallardır.
Vergileme ile hedeflenen sonuçlara ulaşmada vergi ilkeleri araç olma niteliği taşır
(Çelik, 2001:5)
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
207
Ücret Gelirleri Üzerindeki Vergi Yükünün Analizi
Vergileme ilkeleri mali, ekonomik, sosyal, ahlaki vb. yönlerden etkin olmayan
vergi şekilleri ve tekniklerinin yerine daha etkinlerinin vergi sisteminde yer almasını
sağlamak (Neumark, 1975:19), vergilemeyi mevzuat ve uygulama açısından başarılı
bir şekilde sürdürmek için geliştirilmişlerdir (Akdoğan, 1999:192 ve Akgül,
2006:164). Vergi sisteminin başarısı veya başarısızlığı vergilemede dikkate alınan
vergileme ilkelerine göre belirlenmektedir (Özer, 1972). Vergileme ilkeleri normatif
ilkelerdir (Turhan, 1998:190; Aksoy, 1991:221 ve Gökbunar, 1998:10); ekonomik
ve sosyal şartlar, teknolojik imkânlar, toplumun dünya görüşü ve zihniyeti, hukuk
bilincinin oluşum seviyesi ve kamu hukukunun durumuna göre değişebilmektedir
(Turhan, 1998:190; Aksoy, 1991:221 ve Gökbunar, 1998:11), nispi bir önemi vardır,
ilkelerin her biri tek tek değil birlikte ele alınır ve değerlendirilir (Gökbunar,
1998:11).
Vergi ilkeleri tarihi süreç içerisinde bilim adamları tarafından incelenerek çeşitli
şekillerde sınıflandırılmakla birlikte günümüzde öğretide yaygın olan şekliyle mali,
ekonomik, sosyal ve idari nitelikli vergi ilkeleri olarak tasnif edebiliriz.
Vergilendirmeye ilişkin ilkeler 1982 Anayasası’nın siyasi haklar ve ödevler
bölümünün vergi ödevi başlıklı 73’üncü maddesinde yer almıştır. Buna göre
anayasal vergilendirme ilkeleri şunlardır: Verginin genelliği ilkesi, verginin kamu
giderlerinin karşılığı olması ilkesi,3 verginin mali güce göre alınması ilkesi,4
verginin adaletli ve dengeli dağılımı ilkesi ve verginin yasallığı ilkesi.
Nitekim Anayasa Mahkemesi yakın tarihli bir kararında;5 “Anayasanın 73’üncü
maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, ‘Herkes, kamu giderlerini karşılamak
üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve
dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.’ denilmiştir. Verginin mali
güce göre alınması ve genelliği ilkeleriyle vergilendirmede eşitlik ve adaletin
gerçekleştirilmesi amaçlanmıştır. Ekonomi ve vergi hukuku alanında mali güce
ilişkin göstergelerin gelir, sermaye ve harcamalar olduğu kabul edilmektedir. Mali
güç; ödeme gücünün kaynağı, dayanağı ve varlık koşuludur. Kanun koyucunun
vergilendirmede kişilerin sahip olduğu ekonomik değer ile mali güçlerini göz
önünde bulundurması gerekir. Vergide genellik ilkesi, herhangi bir ayrım
yapılmaksızın mali gücü olan herkesin vergi yüküne katılmasını ve vergi ödemesini
ifade eder. Mali güce göre vergilendirme verginin, yükümlülerin ekonomik ve
kişisel durumlarına göre alınmasıdır. Bu ilke aynı zamanda vergide eşitlik ilkesinin
uygulama aracı olup mali gücü fazla olanın mali gücü az olana göre fazla vergi
ödemesini gerektirir. Vergide eşitlik ilkesi ise mali gücü aynı olanlardan aynı, farklı
olanlardan ise farklı oranda vergi alınması esasına dayanır.” demek suretiyle
vergileme ilkelerine açıklık getirmiştir.
Bu itibarla kamu-özel sektör arasında ücrete ilişkin vergi yüklerinin
farklılaştırılmasına yönelik düzenlemeler anayasal vergileme ilkeleri açısından
aşağıda irdelenecektir.
3
Verginin kamu giderlerinin karşılığı olması ilkesi; vergilerin kanunlarla belirtilmiş olan kamu
giderlerinin finansmanında kullanılması anlamına gelmektedir.
4
Mali güce göre vergileme, kişilerin ekonomik ve diğer durumları göz önünde bulundurularak
vergilendirilmesidir.
5
Anayasa Mahkemesinin 10/2/2011 tarih ve E.2007/114, K.2011/36 sayılı Kararı (14/04/2011 tarihli
Resmi Gazete’de yayımlanmıştır).
208
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
İ. ÖZTÜRK, A. OZANSOY
3.1. Verginin Genelliği İlkesi Açısından
Vergilemenin sosyal ilkeleri arasında yer alan genellik ilkesi,6 vergi ödeme
gücüne sahip olan ve kanunların verginin doğumunu bağladığı olay ile ilişkisi olan
bütün gerçek ve tüzel kişilerin -hukuki tabiiyet, mevki, sınıf, din, ırk vs. gibi
ekonomi dışı ölçüler dikkate alınmaksızın- vergilendirilmesini gerektirir (Öner,
1986:77). Dolayısıyla bir ülkede oturan vatandaşlar, yabancılar ve yurt dışında
oturmakla beraber ülke içinde ekonomik faaliyette bulunan, gayrimenkulü veya malı
olan herkesin vergi ödemesi öngörülmektedir (Gökbunar, 1998:31 ve Söyler,
2005:126).
1982 Anayasası'nın 73’ncü maddesinin birinci fıkrasında “herkes, ...vergi
ödemekle yükümlüdür” denilmek suretiyle genellik ilkesine yer verilmiştir.
“Herkes” ibaresinden; vergi kanunlarının vergiyi bağladıkları olayla ve hukuksal
durumla ilişki kuranlar ve vergi ödeme gücü bulunanlar anlaşılmalıdır
(Aliefendioğlu, 1983:62-63). Vergiyi herkesten öngören genellik ilkesi aynı
zamanda vergi yükünün adil bir biçimde ülkedeki bütün gerçek ve tüzel kişilere
yaygınlaştırılması çabasıdır (Gündüz, 1995:106).
Hemen belirtmek gerekir ki; bu ilke vergi muafiyet ve istisnalarına izin
verilmeyeceği anlamına gelmemektedir. Ekonomik, sosyal ve kültürel nedenler ile
sağlık politikası veya vergi tekniğine ilişkin başka motiflerin zorunlu kıldığı ölçüde
vergi farklılaştırmalarına gidilebilir (Öz ve Tosuner, 2004). Ancak bu muafiyet ve
istisnalar Anayasanın diğer hükümlerine dayanmalıdır. Örneğin; tarımın ve çiftçinin
korunmasına yönelen düzenlemeler Anayasanın 45’inci maddesine, ekonomik
büyüme ve kalkınmayı destekleyici yatırımların ve ihracatın teşvik edilmesi
amacıyla yapılan istisnai düzenlemeler Anayasanın 166’ncı maddesine
dayanmaktadır. Muafiyet ve istisna içeren bu düzenlemelerle Anayasanın öngördüğü
genellik ve eşitlik ilkesi ihlal ediliyor gibi algılansa da yine Anayasada yer alan
diğer hükümlerinde belirtilen amaçlar gerçekleştirilmektedir (Öz ve Tosuner, 2004).
Kamu personeline çeşitli adlarla yapılan ücret ödemelerine ilişkin olarak
getirilen muafiyet ve istisna hükümlerine ilişkin madde gerekçelerine bakıldığında
bu uzaklaşmanın Anayasanın diğer hükümlerine dayandırıldığı yönünde açık
ibarelere rastlanılmamaktadır. Gerekçe yazılmaması anayasal hükümlere uygunluk
yönünden denetimi güçleştirmekle birlikte madde metinlerinde yer alan hükümler ile
Anayasa hükümleri arasında bir dayanak ilişkisi kurmak mümkündür.
3.2. Vergilerin Kamu Giderlerinin Karşılığı Olması İlkesi Açısından
Anayasanın 73’üncü maddesinin birinci fıkrasında, verginin “kamu giderlerini
karşılamak üzere” alınacağı hükme bağlanmıştır. Kamu personeline yapılan ücret
ödemelerine ilişkin olarak getirilen ve kamu personelinin vergi yükünü etkileyen
muafiyet ve istisnaları düzenlemeleri sonucunda devlet belli bir vergi gelirini elde
etmekten vazgeçmektedir. Bu sebeple vazgeçilen vergi gelirlerinin “vergilerin kamu
giderlerinin karşılığı olma ilkesi” açısından incelenmesine imkân yoktur.
3.3. Verginin Mali Güce Göre Alınması İlkesi Açısından
Mali güce göre vergilendirme, sosyal devletin vergi adaleti ile ilgili ilkesidir
(Öncel, Kumrulu ve Çağan, 1999:52 ve Tavşanlı, 2004:147). Anayasanın 73’üncü
maddesinde verginin “mali güce göre ödenmesi” ilkesine yer verilmiştir. Bu ilke
6
Öğretide verginin genelliği diye bağımsız bir ilke olmadığı, bunun yasallık ilkesinin içeriğinde olduğu
ileri sürülmüştür (Saban, 2006:50).
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
209
Ücret Gelirleri Üzerindeki Vergi Yükünün Analizi
uyarınca kanun koyucu, vergi sistemini bu ilkeye uygun olarak düzenleyecek ve
kişilere mali güçlerini aşan ölçüde vergi yüklemeyecektir (Çağan, 1988: 220). Bu
ilke, mali gücü fazla olanın az olana nazaran daha fazla vergi ödemesini sağlayacak
şekilde tedbir ve uygulamaları gerektirir. Mali güç anayasada tanımlanmamakla
birlikte genellikle ödeme gücü anlamında kullanılmaktadır. Kamu maliyesi öğreti ve
uygulamasında mali gücün göstergeleri; gelir, servet ve harcamalardır.
Mali güce göre vergileme ilkesine göre, mali güç arttıkça mükellefin ödeyeceği
vergi yükü de artacaktır (Akdoğan, 1999:211). Mali güce göre vergilendirmeyi
sağlamak için çeşitli araçlar ve tedbirler geliştirilmiştir. En az geçim indirimi, artan
oranlı vergi tarifeleri, emek gelirlerinin sermaye gelirlerine göre daha hafif
vergilendirilmesi (ayırma kuramı), sosyal amaçlı vergi muaflık ve istisnaları ile
vergi indirimleri gibi yöntemler mali güce göre vergileme ilkesinin hayata
geçirilmesi amacıyla geliştirilmiştir.
Özel sektörde istihdam edilen işçilere yapılan ödemelerden farklı olarak kamu
personeline yapılan ücret ödemelerine yönelik olarak getirilen muafiyet ve
istisnaların aynı ya da daha fazla ücret geliri elde eden kamu personelinin vergi
yükünü işçilerle kıyaslandığında azaltacağından ödeme gücüne göre vergileme ile
uyumlu olduğunu söylemek güçtür.
3.4. Verginin Adaletli ve Dengeli Dağılımı İlkesi Açısından
Anayasanın 73’üncü maddesinin ikinci fıkrasına göre “Vergi yükünün adaletli ve
dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.” adaletli ve dengeli dağılım
ilkesi devletin sosyal devlet olma niteliğinin sonucudur (Sönmez ve Ayaz, 1999:53).
Bu ilke, önceki anayasalarda yer almamış olup ilk kez 1982 Anayasası’nda yer
almıştır. İlkeyle, maliye ve vergi politikalarının amaçlarından birinin sosyal devlet
özelliğini gerçekleştirme7 (verginin adil alınması yoluyla sosyal adalet, sosyal yarar,
iktisadi ve sosyal denge oluşturulması) olduğu vurgulanmaktadır (Kaneti,
1989:117).
Bazı kamu görevlilerinin elde ettikleri ücret gelirinin tutarı itibarıyla ödeme
gücüne sahip oldukları yönünde tereddüt yoktur. Bu kişilerden, tanınan muafiyet ve
istisnalar yoluyla vergi alınmaması özel sektörde istihdam edilen kişilerle kamu
görevlileri arasında farklılık yaratmaktadır. Ayrıca bu istisna ve muafiyetler, kamu
personelinin kendi içinde de farklılıklar oluşturmaktadır. Öte yandan meydana gelen
bu farklılıkların dayandığı gerekçelerin haklılığı hususundaki tartışmalar da dikkate
alındığında bu durumun anılan ilkeye uyumlu olduğunu söylemek güçtür.
3.5. Verginin Yasallığı İlkesi Açısından
Vergilendirmede yasallık ilkesi; vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin8 şekli ve
maddi düzenlemelerin kanun ile konulmasını, değiştirilmesini ve kaldırılmasını yani
vergilendirme yetkisinin yasama organına ait olmasını öngörmektedir (Aksoy,
1999:48; Tanör ve Yüzbaşıoğlu, 2004:48). Diğer bir ifadeyle vergilendirme
yetkisinin; genel, soyut, kişisel olmayan, vergiye ilişkin temel unsurları içeren ve
yasama organı tarafından çıkarılan kanunlarla gerçekleştirilmesini öngörmektedir
7
Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımının bir ilke olmadığı, sosyal devlet ilkesinin bir unsuru
olduğu, hukuki açıdan emredici nitelik taşmadığı ve bir etkinliğe sahip olmadığı yolunda düşünceler
bulunmaktadır (Öz ve Tosuner, 2004; Oğurlu, 1995:117, Tavşancı, 2004:148-156, Aksi yöndeki görüş;
Seviğ, 2001:239).
8
Benzeri mali yükümlülük deyimi kamu kesiminin genel gereksinimlerinin finansmanından çok, belli
özel gereksinimlerin finansmanı için alınan paraları ifade etmektedir (Uluatam ve Methibay, 2000:10).
210
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
İ. ÖZTÜRK, A. OZANSOY
(Doğrusöz, 1998:4). Bu ilkeye aykırılık durumu, özdeş veya benzer durumda
olanlara farklı işlem uygulanarak farklı vergi alınması sonucunu doğuracağından
vergi eşitlik ilkesi de yara alacaktır (Kumrulu, 1979:145).
Anayasanın 73’üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Vergi, resim, harç
ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” hükmü
vergilemenin yasallığı ilkesinin doğrudan kaynağıdır. Bu hükmün yanında
Anayasanın 2, 6, 7, 8, 10, 11, 13, 73, 123 ve 125’nci maddeleri yasallık ilkesiyle
yakından ilgilidir (Öz, 2004:72).
Kamu personeline yapılan ücret ödemelerine ilişkin muafiyet ve istisna
hükümleri incelendiğinde genel olarak yasallık ilkesine uyulduğu gözlenmektedir.
Muafiyet ve istisna hükümlerinin kanun ile düzenlendiği açıktır.
3.6. Eşitlik İlkesi ve İstihdam Düzeyinin Yükseltilmesi Amacı Açısından
Doğrudan anayasal vergileme ilkelerinden olmamakla birlikte konunun
Anayasanın 10’uncu maddesi ve 166/2’nci maddeleri açısından ele alınmasında da
fayda vardır.
Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca; Anayasanın 10’uncu maddesinde yer
verilen “eşitlik ilkesi” ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Buna göre;
eşitlik ilkesinin amacı aynı durumda bulunan kişilerin kanunlarca aynı işleme bağlı
tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık
tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara
ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Durum ve
konumlarındaki özellikler kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli
kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı
tutulursa Anayasanın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlal edilmiş sayılmaz.9 Anayasa
Mahkemesinin Anayasanın 10’uncu maddesine ilişkin bu ve benzeri yerleşik hale
gelmiş kararları ışığında; hukuksal statüleri farklı kamu personeli arasında ya da
kamu personeli ile işçiler arasında vergi yükünün farklı olması eşitlik ilkesinin ihlali
anlamına gelmeyecektir.
Anayasanın Planlama başlıklı 166/2’nci maddesi10 yatırım ve istihdamı geliştirici
şekilde planlama yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu amaç doğrultusunda yoğun
işgücünü gerektiren sektörlere yatırım yapılması amacıyla kamu gelirleri ve kamu
harcamaları araç olarak kullanılarak sektörlere teşvikler getirilebileceği gibi, bu
sektörlerde çalışanlara vergi muafiyetleri getirilebilir veya ücretlerinin
belirlenmesinde istisnalara yer verilebilir (Çelik, 2001:29). İstihdam seviyesinin
artırılması istenilen belli bölgelere yatırım yapan yatırımcılara veya bu bölgelerde
çalışanların ücretlerine vergisel teşvikler de sağlanabilir (Çelik, 2001:30).
Ancak kamu personeline yapılan ücret ödemelerine ilişkin olarak getirilen
muafiyet ve istisna hükümleri yoluyla bir başka ifadeyle kamu personelinin vergi
yükleri özel sektör çalışanlarına kıyasen farklılaştırılarak istihdamın artırılmasına
hizmet edilmiş olacağını söylemek oldukça güçtür.
9
Anayasa Mahkemesinin 10/2/2011 tarih ve E.2007/114, K.2011/36 sayılı Kararı.
Planda millî tasarrufu ve üretimi artırıcı, fiyatlarda istikrar ve dış ödemelerde dengeyi sağlayıcı, yatırım
ve istihdamı geliştirici tedbirler öngörülür; yatırımlarda toplum yararları ve gerekleri gözetilir;
kaynakların verimli şekilde kullanılması hedef alınır. Kalkınma girişimleri bu plana göre gerçekleştirilir.
10
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
211
Ücret Gelirleri Üzerindeki Vergi Yükünün Analizi
Sonuç
AB ülkelerinde vergi yükü, kamu kesiminin ekonomideki payının artmasına
paralel olarak yükselmektedir. Özellikle sosyal güvenlik açığını finanse etmek
amacıyla vergi yükü hızla artmış ve (sosyal güvenlik ödemeleri dâhil) ortalama
%40’lar düzeyine yükselmiştir. Vergi yükündeki artış eğilimi son yıllarda durma
eğilimi göstermekte hatta bazı ülkelerde vergi yükünde bir miktar azalma
gözlemlenmektedir (DPT, 2007:4).
Türkiye, vergi yükünde görülen artışa rağmen, genel vergi yükü yönüyle AB
ülkelerinin gerisinde yer almaktadır. Bunda dolaysız vergi gelirlerimizin toplam
vergi gelirleri içindeki payının %30 olmasının büyük etkisi vardır (Kızılot, 2005).
Ancak vergi yükü karşılaştırmalarında daha sağlıklı bir analiz için global vergi yükü
yanında vergi yükünün bileşenlerinin de dikkate alınması gerekir. Vergi yükü
karşılaştırmalarında kişi başına düşen milli gelirin ve bütçe açıklarının dikkate
alınması durumunda düşük gibi görünen bu vergi yükünün Türkiye’de yaşayan
kişiler açısından pek de rahatlatıcı sonuçlarının olmadığı görülecektir. Türkiye’deki
vergi yükünün AB üyesi ülkeler ile kıyaslandığında düşük olduğu açık olmakla
birlikte gerçek sorun, kayıt altındaki dürüst mükellefler ile dolaylı vergilerin vergi
gelirleri içindeki önemli payı nedeniyle düşük gelirli vatandaşlar üzerindeki vergi
yükünün adil olmamasıdır. Türkiye’nin vergi yükü artış oranının küresel rekabet
koşulları dikkate alındığında OECD ortalamasına yakın bir oran olarak
belirlenmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
Özellikle emek gelirleri üzerinden alınan sosyal güvenlik primleri dâhil vergi
yükü oldukça yüksektir. Piyasa mekanizması içinde işveren tarafından ödenen
sosyal güvenlik paylarının yansıtıldığı düşünüldüğünde emek geliri elde edenler
üzerindeki sektörel vergi yükünün ağırlığı daha kolay anlaşılabilecektir. Bu durum
Türkiye’nin uluslararası rekabet imkânlarını daraltmaktadır. Gelir Vergisi
tahsilatının büyük bir kısmının beyan yerine tevkifat yoluyla sağlandığı dikkate
alındığında özellikle emek gelirleri üzerindeki vergi yükü daha net ortaya çıkacaktır.
Üretim üzerindeki vergi yükünün azaltılmasının istihdam ve büyümeye sağlayacağı
olumlu katkının belli bir süre sonra bu kesimden sağlanan toplam vergi gelirlerinde
de artışa sebebiyet vereceği hesaba katılmalıdır.
Kamu personeline yapılan ücret ödemelerine ilişkin vergi muafiyet ve istisnaları
kamu personeli ile özel sektörde istihdam edilen işçi ücretleri üzerindeki vergi
yükünün farklılaşmasına yol açmaktadır. Bu farklılık sadece kamu kesimi-özel
kesim arasında gerçekleşmemekte kamu personelinin de kendi içinde vergi yükünün
farklı olması sonucu doğmaktadır. Bu farklılıkların anayasal vergileme ilkeleri ile
uyumu ise yukarıda açıklandığı üzere tartışmalıdır. Bu sebeple çeşitli kamu personel
kanunlarında yer alan muafiyet ve istisnaların kaldırılarak kamu-özel kesim ücret
ödemelerinin vergi yükünün eşitlenmesi ve buna paralel olarak da kamu personeli
arasındaki ücret gelirleri üzerindeki vergi yükünün eşit hale getirilmesine yönelik
kanun düzenlemelerinin yapılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir. Bu
düzenlemelerin sadece vergi yükü ile sınırlı etkiler doğurmakla kalmayacağı kamu
yönetimine duyulan güveni artırıcı birçok alanda mevcut kamu-özel kesim ayırımını
giderici etkiler doğuracağı açıktır.
212
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
İ. ÖZTÜRK, A. OZANSOY
Kaynakça
Akdoğan, A. (1999), Kamu Maliyesi, Gazi Kitabevi, Ankara.
Akgül, Y.G. (2006), Kamu Maliyesi Ders Notları, İstanbul.
Aksoy, Ş. (1991), Kamu Maliyesi, Filiz Kitabevi, İstanbul.
Aksoy, Ş. (1999), Vergi Hukuku ve Türk Vergi Sistemi, 5.Baskı, İstanbul.
Aliefendioğlu, Y. (1983), “Vergileme Yetkisi ve 1980 Sonrası Türk Vergi
Politikası”, Danıştay Dergisi, 50-51, 61-80.
Ataç, B. (2002), Maliye Politikası, Anadolu Üniversitesi Eğitim, Sağlık ve Bilimsel
Araştırma Çalışmaları Vakfı Yayınları, Anadolu Üniversitesi Basımevi, No:118,
Eskişehir.
Bilici, N. (2007), Avrupa Birliği-Türkiye İlişkileri, Seçkin Yayınevi, Ankara.
Çağan, N. (1988), “Kamu Maliyesinin Anayasal Çerçevesi”, Bahri Savcı’ya
Armağan, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, No:7, Ankara.
Çelik, B.(2001), Vergilemede Müdahale İlkesi, Gazi Kitabevi, Ankara.
Doğan, S. (2002), “Türkiye’de Vergi Yükünün Gelişimi (1980’lerden 2000’e)”,
Vergi Dünyası, 246.
Doğrusöz, B. (1998), “Yargı Kararlarının Işığında Vergilerin Kanuniliği İlkesi
Açısından Türk Vergi Mevzuatının Değerlendirilmesi”, VIII. Maliye
Sempozyumu, Bodrum.
DPT, (2007), “Dokuzuncu Kalkınma Planı Vergi Özel İhtisas Komisyonu Raporu”,
Ankara.
Durmuş, M. (2003), Maliye Politikaları, Teori ve Uygulamalarının
Değerlendirilmesi, Yaklaşım Yayınları, Ankara.
GİB (2011), Ücret Kazançları Vergi Rehberi.
Gökbunar, A.R. (1998), Türk Vergi Sisteminin Malî ve İktisadi Vergileme İlkeleri
Açısından Analizi, Doktora Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir.
Gündüz, N.K. (1995), “Verginin Anayasal Çerçevesi”, Vergi Sorunları Dergisi, 78,
101-111.
Kaneti, S.(1989), Vergi Hukuku, Filiz Kitabevi, 2.Basım, İstanbul.
Karaca, Y. (2000), “Gelişmekte Olan Ülkelerde Vergi Politikaları: Vergi Yükü ve
Vergi Gelirlerinin Kompozisyonu Açısından Türkiye Nerede?”, Yaklaşım, 93,
www.yaklasim.com.tr, 08/09/2011.
Karaca, Y. (2001), “OECD Alanında Vergi Yüküne İlişkin Değerlendirmeler”,
Yaklaşım, 108, 102-108.
Kızılot, Ş. (2002), “Odacı, Genel Müdürden 3,5 Kat Fazla Vergi Ödüyor”, Hürriyet
16/10/2002.
Kızılot, Ş. (2004a), “Vergi Yükü Artışında Rekor Türkiye’de” Hürriyet, 28/09/2004.
Kızılot, Ş. (2004b), “OECD, AB Ülkeleri ve Türkiye’deki Vergi Yükleri”, Hürriyet,
29/09/2004.
Kızılot, Ş. (2005), “AB ve Türkiye’de Vergi Yükü”, Hürriyet, 08/10/2005.
Kızılot, Ş. (2007), “İkisi de Ücretli, Peki İşçi Niye Fazla Vergi Ödüyor?”, Hürriyet,
27/02/2007.
Korkmaz, E. (1998), İktisadi Gelişme ve Mali Sistem, Filiz Kitabevi, İstanbul.
Kumrulu, A. (1979), “Vergi Hukukunun Anayasal Temelleri”, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, 1-4, XXXVI, Ankara.
Nadaroğlu, H. (1983), Kamu Maliyesi Teorisi, Kan Dağıtımcılık Yayıncılık Ltd. Şti.
İzmir.
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
213
Ücret Gelirleri Üzerindeki Vergi Yükünün Analizi
Neumark, F. (1975), Vergi Politikası, (Çev: Cankorel, İ.), İstanbul Üniversitesi,
İktisat Fakültesi, Maliye Enstitüsü No: 2090/357/53, İstanbul.
OECD (2006), Taksing Wages 2004-2005, Şubat 2006.
Oğurlu, Y. (1995), Anayasal Vergilendirme İlkeleri Işığında Devletin Vergilendirme
Yetkisi, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Maliye Ana Bilim Dalı, Mali Hukuk Bilim Dalı, İstanbul.
Öncel, M., Kumrulu, A. ve Çağan, N. (1999), Vergi Hukuku, Turhan Kitabevi,
Ankara.
Öner, E. (1986), Kamu Maliyesi, Maliye ve Gümrük Bakanlığı APK Yayın
No:1986/282, Ankara.
Öz, E. ve Tosuner, M. (2004), “Vergilendirmede Kanunilik İlkesinin Uluslararası
Konumu”, Vergi Dünyası, 272, www.vergidunyasi.com.tr 05/09/2011.
Özer, İ. (1972), Türk Vergi Sisteminin Geliştirilmesi, Maliye Tetkik Kurulu
Yayınları, 39, Ankara.
Saban, N. (2006), Vergi Hukuku, Beta Yayınları, 4.Baskı, İstanbul.
Seviğ, V. (2008), “Yeni Milli Gelir Serisi ve Vergi Yükü”, Referans, 17/05/02008.
Seviğ, V. (2001), “Anayasa Hukuku Açısından Hayat Standardı Esası”, Vergi
Dünyası, Temmuz 2001, 239.
Sönmez, E. ve Ayaz, G. (1999), Vergi Yargısı, Oluş Yayıncılık, Ankara.
Söyler, İ. (2005), “Vergilemede Genellik İlkesi Açısından Türk Vergi Sisteminin
Değerlendirilmesi”, Vergi Dünyası, 289, 124-130.
Tanör, B. ve Yüzbaşıoğlu, N. (2004), 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa
Hukuku, Beta Yayınları, 6. Bası, İstanbul.
Tavşancı, A. (2004), “Yürütme Organının Vergilendirme Yetkisi ve 1982
Anayasası”, Vergi Sorunları, 189, 148-156.
Terlemez, B. (2001), “1982 Anayasası’nda Vergileme İlkeleri”, Yaklaşım, 4, 206211.
TİSK (2006), Avrupa Birliğine Üyelik Sürecinde AB Ülkeleri ve Diğer Aday Ülkeler
Karşısında Türkiye’nin Durumu, Kıyaslama Raporu.
Turhan, S. (1998), Vergi Teorisi Politikası, Filiz Kitabevi, İstanbul.
Türk, İ. (1992), Kamu Maliyesi, Turhan Kitabevi, Ankara.
Türk, İ. (1998), Maliye Politikası, Turhan Kitabevi, Ankara.
Türk Harb-İş Sendikası (1997), Türkiye’de Ücretliler Üzerindeki Vergi Yükü, Dosya
Yayıncılık, Ankara.
Maliye Bakanlığı APK Araştırmaları (1986), Türkiye’de Vergi Yükü, XII, Maliye
Bakanlığı Yayını 1986/275, Ankara.
Uçkun, N.Ö. (1995), OECD Ülkelerinde Vergi Yükü ve Türkiye Uygulaması,
Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa.
Uluatam, Ö. ve Methibay, Y. (2000), Vergi Hukuku, İmaj Yayıncılık, Ankara.
214
Maliye Dergisi  Sayı 161 Temmuz -Aralık 2011
Download