Şakanın Ardından: Postmodernizmin Bilimsel, Felsefi ve Kültürel

advertisement
175
Şakanın Ardından: Postmodernizmin Bilimsel, Felsefi ve Kültürel Eleştirisi
(Beyond The Hoax: Science, Philosophy and Culture),
Alan SOKAL, (Çev: Gülsima Eryılmaz),
Alfa Yayınları, 2011, 530 Sayfa, ISBN: 978-975-6614-87-7
Özgür Sayın
Aslen, fizik ve mantık profesörü olan Alan Sokal, 1994 yılında, kültürel
çalışmalar dergisi Social Text’e ‘Sınırları aşmak: Kuantum Kütleçekiminin
Dönüştürücü Bir Hermeneutiğine Doğru’ başlıklı ilk bakışta, fizik bilimindeki
‘kuantum fiziği’ yönlü gelişmelerin ve fizik kavramlarının, sosyal bilimlerin çalışma alanlarına uygulanmasıyla, sosyal bilimlerdeki post-modern
arayışlara dayanak noktası oluşturulması amacıyla yapılan çalışmalardan
herhangi biri olarak görülebilecek ağır ve karmaşık bir makale gönderir.
Makalenin 1995’te yayınlanmasının ardından, Sokal makaleyi post-modern
bilimcilerin, ‘bilim’ ve ‘bilim felsefesi’ üzerindeki yorumlarının saçmalığını,
muğlak bir üslup oluşturmak adına fizik ve mantık bilimlerine ait formülleri
ve kavramları çoğunlukla çarpıtarak ve bilgisizce kullandıklarını göstermek
için yazdığını açıklayan bir makale yayınlar, ve bilim felsefesi tarihine ‘Sokal
Vakası’ olarak geçen tartışmalar dizisi başlamış olur. Pek çok akademisyenin hatta gazetelerin bile dahil olduğu sert tartışmalar yaşanır. Makale
üzerine yapılan eleştirilerin yoğunlaşması üzerine, Sokal, 1997 yılında,
hem kendini savunmak hem de post-modern düşünce bilimcilerin bilimsel
kavramlar ve terminolojide yarattıkları tahribatı göstermek amacıyla ‘Son
Moda Saçmalar; Post-modern Aydınların Bilimi Kötüye Kullanmaları’ adında
bir kitap yazar. Tartışmaların devamı üzerine, Sokal, aynı sorunsaldan yola
çıkarak, konuyu bilim felsefesi ve bilimsel metodolojiyi de dahil ederek
tartıştığı ‘Şakanın Ardından’ kitabını yazar. 2008 yılında basılan Şakanın
Ardından’ın, bu haliyle bir devam niteliği taşıdığı düşünülse de, Sokal’ın,
kitabında, post-modern düşünürlerin yanı sıra sahte bilimcileri ve dinleri de
konuya dahil ederek bilim karşıtı cepheyi genişletmesiyle, tartışmayı mevcut
176
haliyle devam ettirmekten ziyade yeni bir zemine çektiği görülmektedir.
Sokal, bilim karşıtı olarak gördüğü, düşünce biçimlerine karşı bir nevi
reddiye özelliği taşıyan kitabında, temel eleştiri noktasını bilimsel düşünce
karşıtlığı üzerinden oluştururken, post-modern sosyal bilimcileri, sahte
bilimcilerin ve dinlerin saldırılarına karşı bilimsel dünya görüşünü güçsüzleştirmekle suçlar. Sokal’a göre post-modern sosyal bilimciler, bilim felsefesine getirdikleri şüphecilik, görecilik gibi eleştirilerle, bilimin metodolojik
güçlülüğünü ve güvenilirliğini zayıflatarak bilimsel ve bilimsel olmayan
arasındaki ayrımın kalkmasına neden olmaktadırlar. Bu bağlamda, Sokal,
her ne kadar kitabın nihai hedefinin, ‘Sokal Vakasının’ ardından tartışmaları
devam ettirmekten ziyade sosyal bilimlerle fizik bilimler arasında uzlaşma
sağlamak olduğunu söylese de kitabın pek çok kısmında açık veya örtülü
bir biçimde post-modern düşüncenin, bilim dünyasının dışına çıkarılması
düşüncesinin izlerini taşıdığı görülmektedir.
Kitabın, Sokal’ın, Social Text’e gönderdiği makalenin çözümlemesiyle
başlayan, birinci bölümü tartışmaya giriş niteliği taşıyan ve ‘Sokal Vakasının’ ardından yaşanan tartışmalara cevap niteliği taşıyan makalelerden
oluşuyor. Sokal, makalenin ardından gelen ikinci ve üçüncü kısımlarda
post-modern akademisyenlerin sıklıkla vurguladığı bilinemezcilik ve görecilik gibi varsayımlara karşı nesnel bilgilerin ve bilimsel teorilerin bir
savunusunu yaparken aynı zamanda bu varsayımları politik, toplumsal vb.
kaygılara karşı bilimsel kaygıyı zayıflatmakla suçluyor. Bu kısımlardaki
kısmen siyasi zemine karşı, dördüncü kısımda, akademik zemine geçiş yapan
Sokal, post-modern akademisyenlerin teorilerinde kullandıkları argümanları
analiz etmeye çalışıyor.
Sokal’ın bu kısımda yer alan eleştirileri genel olarak post-modern akademisyenlerin , ‘etik’ ve ‘epistemolojik’ ya da ‘metodolojik’ ayrımını yapamadıkları, özellikle post-modern sosyal bilimcilerin, savlarını desteklemek
için doğa bilimlerine dair kavramları ve formülleri çarpıtarak ve cahilane
bir tutumla kullandıkları gibi noktalarda yoğunlaşıyor. Beşinci kısımda da
‘Sokal Vakasının’ ardından yaşanan tartışmalara dair yorumlarını ve makaleleri yazma amacını açıklayan, Sokal, Social Text editörlerini meseleyi bir
savaş olarak gördükleri ve bu yüzden pek çok post-modern akademisyen
177
gibi gerçekleri çarpıttıkları için eleştiriyor. Bununla beraber yine bu kısımda,
bilimsel epistemoloji ve gündelik hayatın epistemolojisinin aynı olduğunu
belirterek, bilimin gündelik hayata uygulanabilirliği üzerinden bir bilimsel
dünya görüşü tasavvur ediyor.
Sokal, Jean Bricmont ile yazdığı makalelerinden oluşan kitabın ikinci
bölümünde post-modern varsayımlardan bazılarını bilim felsefesi zeminine çekerek tartışıyor. Bölümün birinci kısmında bir dolu kavramsal yanlış
anlama üzerine kurulu olarak nitelendirdiği ‘bilişsel göreciliği’ ontolojik,
epistemolojik ve metodolojik zeminlerdeki varsayımlarını ayrı ayrı inceleyen
Sokal, post-modern akademisyenlerin argümanlarını hem bilimsel yetersizliği hem de gündelik hayatta uygulanamazlığı nedeniyle eleştiriyor. Sokal
ve Bricmont, post-modern bilimciliğin realizm karşıtlığına karşı bilimsel
realizmin savunmasını yaptıkları bölümün ikinci kısmında da bilimin dünya
ile ilgili nesnel bilgilere ulaşma amacının rasyonel ve evrensel metodlar izlenerek gerçekleşebileceğini iddia ediyorlar. Önceki bölümlere oranla daha
spekülatif bir dil kullandıkları bu bölümde, post-modern akademisyenleri
daha genel olarak bütün realizm karşıtlarını hayalcilikle itham eden, iki
düşünür, post-modernistlerin ayrıca deneysel doğrulukla bilimsel açıklamalardaki yetersizliği bilinçli bir şekilde çarpıtmakla suçluyorlar.
Kitabın, siyasi ve toplumsal alanda ayrılan üçüncü bölümü, post-modernist
bilimcilerin öne sürdüğü varsayımların sahte bilimciler tarafından kendi çıkarlarına kullanıldığı ve sahte bilimcileri le post-modernistlerin çoğu zaman
bilim karşıtlığı konusunda aynı minvalde hareket ettikleri gibi önermeleri
barındırıyor. Bölümün birinci kısmında, hemşirelik, alternatif tıp, Hint milliyetçiliği gibi güncel örnekler üzerinde çözümlemelerine yer veren Sokal,
sahte bilimlerin söz konusu alanlarda nasıl üretildiği ve post-modern bilimin
varsayımlarından beslendiği noktaları ortaya koymaya çalışırken ardından
gelen kısımda da sahte bilimlerin en büyüğü olarak nitelendirdiği din olgusunu konuya dahil ederek, bilimsel ve bilimsel olmayan dünya vurgularını
güçlendirmeye çalışıyor. Son kısımda da bir sonsöz olarak, kitabın büyük
bir kısmında vurguladığı epistemoloji ve etik ayrımını detaylandırarak
anlatan, Sokal, inanca dayalı etiğin epistemolojik açıdan doğrulanmadığı
sürece çok ciddi toplumsal zararları olacağı vurgusunu yapıyor.
178
Sokal’ın kitapta yer alan eleştirilerinin kuşkusuz en güçlü tarafı, tartışmayı yürüttüğü zemindeki bilişsel hakimiyeti. Post-modern sosyal bilimcileri
özellikle görecilik ve radikal şüphecilik varsayımlarını içeren önermelerini
desteklemek için fizik ve mantık bilimlerine dair kavram ve formülleri yeterince öğrenmeden ve çarpıtarak kullanmalarını ağır bir dille eleştiren Sokal,
söz konusu bilimlere hakimiyeti sebebiyle, iddialarını ünlü post-modernist
sosyal bilimcilerin eserlerinden yaptığı alıntıları çözümleyerek ispatlıyor.
Bununla beraber, tartışmaların bilim felsefesi boyutunda da Kuhn, Feyerabend gibi bilimcilerin metodolojik hatalarını ya da savundukları ‘bilişsel
görecilik’ varsayımının tutarsızlıklarını güçlü karşı tezlerle ortaya koyuyor.
Sokal’ın eleştirilerini güçlü kılan bir diğer unsur da ‘etik’ ve ‘epistemoloji’
arasındaki farkı açıkça ortaya koyup, bilimsel metodolojiye olan bağlılığı
sebebiyle eleştirilerini ‘epistemoloji ’ üzerinden yürütmesidir.
Sokal’a göre atom bombasının yapılmasından duyulan kaygı etik bir
nitelik taşırken atom bombasının yapılmasına yol açan bilimsel çalışmalar
tamamen epistemolojik kaygılardan yola çıkılarak başlatılmıştır. Kitapta yine
benzer bir ayrım sadece kanıta ve deneyselliğe bağladığı ‘bilimsel doğruluk’
ve ‘olguların açıklanması’ arasında yapılmaktadır. Sokal, yukarıdaki ayrımlar üzerinden şekillendirdiği eleştirilerinde post-modern akademisyenleri,
modern bilimin metodolojisini ve epistemolojik temellerini sarsmak için
bilimsel kavramlar arasındaki ayrımları kasıtlı olarak karıştırdıklarını ve
bilimin sınırlarını muğlaklaştırdığını öne sürmektedir.
Sokal’ın güçlü metodolojisine karşın savlarını desteklemek için verdiği
spekülatif örnekler öne sürdüğü tezlerin bilimselliğine gölge düşüren unsurların başında gelmektedir. Diğer bir ifadeyle post-modern sosyal bilimcileri
cadılara inanmakla, ya da yıldızların varlığını reddetmekle suçlayan Sokal,
hem bu uç örnekleri hem de kullandığı alaycı üslubu nedeniyle çalışmalarının en azından bilimsel etiğe uygunluğu açısından şüphe uyandırmaktadır.
Bilimsel dünya görüşü karşısında, post-modernizmi sahte bilimlere, milliyetçiliklere ve hatta faşizme örtülü ya da açık destek olmakla suçlayan
Sokal’ın aynı eleştirinin modern bilime yöneltildiği noktada, örneğin atom
bombası konusunda, tartışmanın zeminini bilimsel etik ve epistemolojik
ayrımına kaydırması da, hem etik hem de metodolojik olumsuzluklar olarak
179
göze çarpmaktadır. Benzer bir şekilde sahte bilimlerin en büyüğü olarak
nitelendirdiği dinlerin öne sürdüğü iddiaların metodolojik tutarsızlıklarını,
dinlere yönelttiği eleştirilerde temel çıkış noktası olarak kullanan Sokal,
aynı toplumsal olguları açıklamaya çalışan iki farklı düşünme biçimini tek
taraflı (sadece bilimsel açıdan) ve önyargılı bir şekilde incelemeye çalışarak
en başta kendi inandığı bilimsel tarafsızlık ilkesiyle çelişkiye düşmektedir.
Bu minvaldeki eleştirilerinde dini önermelerin metodolojik tutarsızlıklarını
sergilemek için bilimsel kanıtlar yerine kimi zaman daha muğlak ifadeler
kullanması da çelişki yaratan bir diğer unsurdur. Sokal ayrıca bilimsellik
çabası içinde olmakla itham ettiği dinlerin toplumsal işlevlerini de göz ardı
eder. Bir başka ifadeyle dinleri sadece önermelerden oluşan bir bütünmüş
gibi sunar. Buna karşın bilimin evrensel boyutta gündelik hayatın metodolojisinden farklı olmadığı iddialarıyla bir bilim dini yaratma çabasında
olduğu düşünülebilir.
Yukarıda yer alan olumlu ve olumsuz bütün eleştirilerin yanı sıra
yazdığı eser üzerinden Sokal’a getirilebilecek en büyük eleştiri, doğrudan
vurgulanmamakla beraber kitabın içerdiği bilimsel dogmatiklik üzerinedir.
Her ne kadar Sokal çalışmasında gerçek bilimcilerin dünya görüşlerinin
bilimsel çalışmalarını etkilemeyeceğini öne sürse de, benimsediği bilimsel
dünya görüşünün de etkisiyle kitapta zaman zaman bilimsel dogmatizme
varan genellemeler yapmaktadır. Geçen yüzyıl içinde toplumsal hareketler
ve değişmelerin tahmin edilebileceği tezlerine ve daha dramatik bir şekilde
toplum mühendisliği projelerine dayanak olarak sunulan bilimsel bilginin
ve metodolojinin rasyonelliği ve evrenselliği iddiaları gibi modern bilim
felsefesinin önemli varsayımları pek çok defa çürütülmüş olmasına rağmen
Sokal’ın da aralarında bulunduğu bilimciler tarafından savunulmaya devam
edilmesi bilim dünyasının en azından bir kısmının taşıdığı dogmatizmi
açıkça göstermektedir.
Bilim dünyasında yüzyıllardır yaşanan bilimsel yöntem tartışmaları
bugün modern ve post-modern metodoloji üzerinden yürütülmektedir.
Alışageldiği üzere genelde sosyal bilimciler ve felsefecilerin yürüttüğü
tartışmalara zaman zaman fizik ve mantık bilimciler de dahil olmaktadır.
Bir fizik ve mantık profesörünün bakış açısından post-modern bilimcilik
180
anlayışına getirilen eleştirilerin derlenmesinden oluşan Şakanın Ardından,
tartışmaların genel olarak yürütüldüğü bilim felsefesi zeminini genişleterek
bilim ve sahte bilim ayrımları üzerinden tartışıyor. Sokal kitabında örtük bir
biçimde sahte bilimcilikle suçladığı post-modernist bilimcileri eleştirirken
zaman zaman dogmatizme varan ölçülerde bilimsel metodolojiye sarılsa da
genel itibariyle sosyal bilimcilerin özellikle fizik bilimlerinden kurgulayarak
öne sürdüğü varsayımları çürütmekte zorluk çekmiyor. Buna karşın, çok
güçlü olduğunu iddia ettiği modern bilimin metodolojisinin sahte bilimler
karşısındaki duruşunun post-modernistler tarafından zayıflatıldığını öne
süren Sokal’ın, post-modern bilimcileri ve post-modern bilim anlayışını
küçümseyen ifadelerinin, bir anlamda post-modernizmi bir bilim karşıtlığı
olarak görmesinden kaynaklandığı söylenebilir. Bu bağlamda, Şakanın
Ardından’ı içerdiği güçlü önermelerin modern, post-modern çekişmesine
getirdiği yeni boyutların ve post-modern düşünce biçimini bilim dünyasının dışına atmak amacını gütmesinin yanı sıra bir bilim dini inşa etmek ya
da en azından buna katkıda bulunmak amacıyla yazılmış bir mütevazı bir
manifesto olarak değerlendirmek çok iddialı bir tavır olmayacaktır.
Download