uluslararası ilişkilerde güç ve güç dengesinin

advertisement
Stratejik Araştırmalar Dergisi / Journal of Strategic Studies 1 (1), 2008, 27-65
© BEYKENT ÜNİVERSİTESİ/ BEYKENT UNIVERSITY
ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE GÜÇ
VE GÜÇ DENGESİNİN EVRİMİ
Sait Yılmaz
ÖZET
Uluslararası ilişkiler alanında yaşanan her tür gelişme çeşitli güçlerin varlığı ve
bunların güç dengesi içindeki konumlarına uygun politika ve eylemleri ile yakından
ilgilidir. Bununla beraber yapılan pek çok analizde, güvenlik ortamındaki güçler ve güç
dengesinin nasıl bir değişim izlediği ve bu alandaki teoriden pratiğe değişen trendler
göz ardı edilmektedir. Özellikle küreselleşme, modern ve post-modern jeopolitiğin
ulusal güç ve güç politikalarına etkileri önemli bir inceleme konusudur. Öte yandan son
yıllarda ulusal gücün sert güç, yumuşak güç ve ekonomik güç şeklinde
gruplandırılması, bu alandaki tartışmalarda kapsamlı bir yer edinmektedir. Üzerinde
durulması gereken önemli bir olgu da 21. yüzyılın hegemonya ve güç politikalarının
hedefi olan ulus-devlet yapıları içinde en çok ulusal güç yapılarının ve güç uygulama
kabiliyetlerinin erozyona uğratıldığının anlaşılması ihtiyacıdır.
Anahtar Kelimeler: Ulusal Güç, Güç Dengesi, Yumuşak Güç, Hegemonya,
Küreselleşme.
ABSTRACT
All developments experienced in international relations arena are pertaining to
existence of various powers, politics and actions of them according to their position in
balance of power. However, in many analysis, it is undermined to reconsider the
transformation of those powers and balance of power, and the trends changing from
theory to practice. Particularly, effects of globalization, modern, and post-modern
geopolitics to national power and power policies are subject to exclusive research
studies. On the other hand, classification of National power as hard, soft, and economic
power in recent years occupies a comprehensive coverage within the discussions of that
area. Another crucial phenomen to touch upon is that we are in need of understand that
the structure of national power and capabilities in power use are suffered to erosion
more than the others in nation-state structure targeted by 21 st century hegemony and
power policies.
Key Words: National Power, Balance of Power, Soft Power, Hegemony,
Globalization.

Yrd. Doç. Dr., Beykent Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü.
saityilmaz @beykent.edu.tr
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
GİRİŞ
21. yüzyılda bizi nasıl bir geleceğin beklediği sorusu pek çok ülkede “futurist”
denilen akademik çalışma gruplarının arayışlarına temel teşkil etmektedir. Bu
tür çalışmalar öncelikle kavramsal düzeyde Realizm, Liberalizm gibi
uluslararası ilişkiler alanındaki teorilerden yola çıkarak küreselleşme, modern
ve post-modern jeopolitik yaklaşımların muhtemel trendleri çerçevesinde,
kendine özgü çözümlemeler geliştirmeye çalışmaktadır. Bu tür kavramsal
çalışmaların arkasında yatan temel neden ise uluslararası ilişkileri açıklamaya
yönelik güç, güç dengesi ve hegemonya ilişkilerinin gelişim ve evrimine ışık
tutmaktır. Ancak uluslararası güç dengelerinin pratikte nasıl bir yörüngeye
oturacağı ise daha çok aktör düzeyinde bir çalışma gerektirmektedir. Bu
makalenin amacı ise güç ve güç dengelerinin evrimi ve içeriğindeki
değişimleri inceleyerek ulus-devlet güç yapısının ve 21. yüzyılda güç
kategorileri ve güç dengelerinin izlemekte oldukları trendler hakkında özellikle
ulusal güvenlik boyutunda öngörüler ortaya koymaktır.
1. GÜÇ VE GÜÇ DENGESİNE KURAMSAL YAKLAŞIMLAR
Uluslararası İlişkiler Kuramlarında Güç
Uluslararası ilişkiler teorileri, gücün evrimi ve güç ilişkilerini anlamamıza
önemli bir kaynak oluşturmaktadır. Uluslararası politika alanındaki teorilerin
en önemlisi olan ‘Realizme göre uluslararası ilişkilerin temelinde kendi ulusal
çıkarlarını maksimize etmeye çalışan devletler arasındaki güç mücadelesi
yatmaktadır (Baylis, Smith, 2005: 273). Realizm, temel olarak uluslararası
ilişkileri; aktörlerin devletlerden ibaret olduğu, devletlerin rasyonel davranarak
çıkarlarını maksimize edecek politikalar izledikleri, bu ilişkilerin de güçler
arasında bir hiyerarşik yapılanmanın söz konusu olduğu bir güç dengesi içinde
gerçekleştiği varsayımına dayanmaktadır. Realist yaklaşıma göre, her biri
mevcut statükoyu sürdürmek veya yıkmak arzusunda olan devletlerin güç
kazanmak istemelerinden dolayı, zorunlu olarak güç dengesi denen bir durum
28
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
ve buna uygun politikalar ortaya çıkmaktadır (Arı, 1997: 256). Realizmde
dünya sahnesinin ana aktörleri ulus-devletlerdir ve onların egemenliğine
meydan okuyacak -belirli kolektif yollar dışında bir güç yoktur.
Liberaller ise savaşı uluslararası ilişkilerin doğal bir gereği olarak gören
realistlere karşıdırlar. Liberaller için de askeri güç kullanımı önemlidir; ancak
realistler kadar ön planda değildir. Liberaller, uluslararası ilişkilerin aktörleri
arasında ulus-devletin yanında, çokuluslu şirketler ve ulusaşan aktörleri de
aktör listesine dâhil etmektedir. Bu kapsamda, ulus-devlet; ulusal çıkar peşinde
koşan kendi içerisinde bir bütün veya birleşmiş bir aktör değil, ona yön veren
kendi çıkarları peşindeki bürokratik organizasyonların toplamıdır. Liberallere
göre uluslararası ilişkiler sadece güç dengesine değil; karşılıklı etkileşim
içerisindeki uluslararası düzeydeki yönetişim düzenlemeleri, uzlaşılmış hukuk
kuralları, kabul edilmiş normlar, uluslararası rejimler ve kurumsal kurallar
içerisinde yürütülmektedir.
Realist görüşün bir yansıması olan güç dengesi ile ilgili analize başlamadan
önce, bu alanda uzun vadeli sistem dönüşümlerini konu alan Güç Geçişi
(power transition), Hegemonik İstikrar (hegemonic stability) ve Uzun Döngü
(long cycle) gibi kuramların da güç ve güç dengesi devinimi ile ilgili
çalışmalara önemli katkılar sağladığını not etmeliyiz.
Güç Dengesi
Uluslararası ilişkiler alanındaki sistemci yazarlar kendilerine göre bir takım
sistem modelleri ve sistem türleri (hiyerarşik sistemler, güç dengesi sistemi,
evrensel sistem, gevşek iki kutuplu sistem vb.) ortaya koymuşlardır. Bunlardan
biri olan A. Morton Kaplan, güç dengesi sistemini esas olarak onsekizinci ve
ondokuzuncu yüzyılda Avrupa’da yaşan klasik güç dengesi sisteminden yola
çıkarak geliştirmiştir. (Arı, 1997: 101). Kaplan’a göre güç dengesi sisteminin
başlıca davranış kuralları arasında şu varsayımlar bulunmaktadır; (1)
Kapasiteyi artırma güdüsüyle hareket ederken savaş yerine görüşmeyi tercih
29
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
etmek. (2) Sistem içinde başat duruma geçmeye çalışan devlet ve koalisyonlara
karşı çıkmak. (Kaplan, 1968: 391).
Uluslararası güç dengesi sisteminin özellikleri, gerçek anlamda onsekizinci
yüzyılda görülmeye başlamıştır. Güç dengesi sisteminin oluşumunda 17891945 yılları arasındaki tarihi oluşumlar etkili olmuştur. Bunlar arasında
ulusçuluğun gelişimi ile uluslararası sistemde devlet sayısının artması,
diplomatik ve askeri yöntemlerin gelişmesi, bilimsel ve teknolojik buluşların
savaşlara uygulanması, ideolojiler ve devlet dışı aktörlerin ortaya çıkışı ile
birlikte uluslararası sistemin sınırlarının genişlemesi sayılabilir. Çağdaş sistem
ise siyasi ve askeri güç yanında ekonomik gücün öne çıkışı, asimetrik güç
dengesi, karşılıklı bağımlılık, etnik ve dini kimliklerin tekrar öne çıkışı,
ulusüstü yapılar ve ulus-devlet yapısının erozyonu gibi daha çok Küreselleşme,
Modernizm ve Post-modernizm’in ivme verdiği akımlar ile evrilmektedir.
Küreselleşme, Modernizm ve Post-Modernizm
Soğuk Savaş’ın 1989 yılında sona ermesinin ardından küreselleşme
Amerika’nın dünyanın tek süper gücü olma konumunu tamamlayan teorik bir
boşluğu doldurdu ve küresel hegemonyanın doğal öğretisi oldu (Brzezinski,
2004: 178). Küreselleşme uluslararası arenaya üç yeni aktörü takdim
etmektedir: küresel sermaye pazarları, uluslararası organizasyonlar ve küresel
sivil toplum (Drezner, 2004: 271-272). Devletin sınırları bu arenada
küreselleşmenin yaptığı bütünleşmeyi yavaşlatan bir unsur olarak ortaya
çıkmaktadır. Küreselleşme ile uluslararası ve ulusüstü yapıların gelişmesi,
ulusal egemenliğin aşınmasına yol açmakta, ulusal çıkarları sağlamaya yönelik
güç politikalarının uygulanmasını güçleştirmektedir. Ekonomi ulusal gücün
lokomotifi olarak ortaya çıkarken uluslararası ekonomik aktörlerin (çokuluslu
şirketler, IMF, Dünya Bankası vb.) ulusal ekonominin gelişmesindeki
belirleyici rolü, ekonomik güvenliği ulusal güvenliğin en önemli güvenlik
parametresi haline getirmektedir.
30
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
Modernizm, insanı merkeze koyan ve Rönesans, reform, aydınlanma
süreçleriyle el ele giden bir süreçtir. Modernizm; aklın, aydınlanmanın,
modern bilimin ve Batı’nın bir ürünüdür. Modernist kuram ABD’nin Realist
uluslararası ilişkiler anlayışındaki etkinliğini korumaktadır (Bostanoğlu,
1999:123). Modernizmin pratikteki işlevi; dünya arenasında rol almak isteyen
küçük ve güçsüz devletler için anahtar parametrelerin çoğunun dışarıdan
belirlenmesine imkan veren bir kuramsal çatı teşkil etmektir. Politik
gelişmenin önerdiği sosyal düzenin oluşturulması ABD müdahale anlayışını
geliştiren; devlet-yapma (state-building), ülke-inşası/ulus-yapıcılık (nationbuilding), kurum-yapma, bürokrasi-yapma gibi rollerin doğmasına yol açtı
(Kesselman, 973: 139-154).
Post-modern düşünce devlet-merkezci modeli sorgulayarak toplumu birçok
güç ağının kesişmesi olarak görür (Keyman, 2000: 101). Sivil toplum yapısı
içerisinde devlet bağımlı değişken olarak kabul edilir. Post-modernizm, devlet
dışı aktörlerin uluslararası ilişkilerdeki rollerine ağırlık atfederek, egemen
devletin alanını sınırlamaktadır. Post-modern sistem dengeye dayalı değildir.
Anlaşmazlıkları sona erdirme yolu olarak güç reddedilmiştir. Azınlık
anlaşmazlıkları ortak kurallar ya da mahkeme kararıyla çözüme bağlanacaktır.
Post-modernler, ulus-devletin iç egemenliğini “yönetişim” kavramı ile aşmaya
çalışmaktadır. Yönetişim yapısı üç eşit ortaktan oluşmaktadır (Gaudin, 1998:
47-55): devlet, özel sektör ve sivil toplum örgütleri. Ulus-devlet artık
“yöneten”
bir
güç
olarak
değil,
yönetişim
biçimlerinin
önerildiği,
meşrulaştırıldığı ve kontrol edildiği bir konumda görülmektedir (Hirst,
Thompson, 2000: 225).
2. 21. YÜZYILDA GÜVENLİK VE GÜÇ İLİŞKİLERİ
Bugüne kadar geliştirilen uluslararası ilişkiler kuramları genel olarak,
uluslararası politikayı üç anahtar kavram ile açıklamaya çalışmıştır: güç, yapı
ve hegemonya. Bugünkü uluslararası düzeni anlama ve güç ilişkilerini analiz
31
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
etmede, hegemonya kavramı bize önemli bir katkı sağlamaktadır. Bu katkıda
gücü sadece zorlamaya değil, ‘rızaya da dayalı olduğunu ortaya koyan
Gramsci’nin payı büyüktür. Gramsci’ye göre hegemonya uluslararası
sistemdeki en kuvvetli devletin veya belirli bir bölgedeki hâkim devletin
konumunu tanımlıyordu (Barrett, 1997: 239). Gramsci’nin çalışmasını takip
eden Kanadalı bilim adamı Robert W.Cox, Gramscian anlayışı diğer
uluslararası ilişkiler teorilerinin eleştirilmesinde kullandı.
Cox’a göre realizm ve neo-realizm gibi teoriler –bilinçli ya da bilinçsiz olarak
zengin batının hâkim devletlerinin ve elit tabakasının çıkarlarına hizmet eden
statükoyu koruması için hazırlanmıştı (Cox, 1981: 126-155). Bu tür teoriler
uluslararası düzeni doğal ve değişmez yapmak amacına yönelikti. Hegemonya
hâkim devletin moral, politik ve kültürel değerlerinin topluma ve alt gruplara
yayılmasına imkân veriyordu. Bütün bunlar ise sivil toplum kurumları ile
olmaktaydı. Sivil toplum, devletten kısmen otonom olan kurumlar ve
pratiklerin ağını oluşturmaktaydı. Hegemonya, hedef aldığı toplumlara
uygulamak için sosyal ve politik sistemler üretmekteydi. Cox’a göre tarihsel
olarak iki hegemon gücün (ABD ve İngiltere) temel olarak kullandığı düşünce
“serbest ticaret” idi. Serbest ticaret ise hegemona diğer çevrelere ve pazarlara
nüfuz etmek için gerekli yolu açacaktı. ABD, bu anlayış çerçevesinde neoliberalizm ile hegemonya üretmekteydi.
Keohane’ye göre hegemonya siyasi bir üst yapıya sahip olmaksızın çeşitli
mekanizmalarla ilişkileri yönlendirirken, emperyalizm de imparatorluklar
siyasi bir üst yapı ile egemenlik kurmakta idi (Keahone, 1991: 435-439).
Ancak imparatorlukta sürekli bir genişleme ve yeni alanları imparatorluğun
egemenlik alanına dahil etme yaklaşımı vardır. Duncan Snidal ise; ikna ile
uygulanan hegemonya, lütufkar; ancak zorla uygulanan hegemonya ve zora
dayalı sömürgeci hegemonya olmak üzere hegemonyayı üçe ayırmaktadır
(Sindal, 1986: 579-614).
32
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
Hegemonya ve hakimiyet (dominance) arasındaki fark Machiavelli, Gramsci
ve Nye gibi pek çok düşünür tarafından tartışılmış bir konudur. Machiavelli,
Gramsci ve Nye’e göre büyük bir güç hakimiyete, zorlamaya ve sert güce
dayanmaz. Machiavelli’ye göre büyük güce itaatin nedeni saygı olmalıdır
(Wright, 2004). Gramsci ise büyük gücün, gönüllülüğe ve düşünmeksizin
işbirliğine ittiğini söylemektedir (Cox, 1993: 49-66). Nye’e göre ise hakim güç
iş birliği ikna ederek hegemonik güç olur. Bu ikna düzeyi ise yumuşak güçle
çıkarları ortak imiş gibi göstererek sağlanır. Ancak hegemonik istikrar
teorisine göre büyük güçler, kendi pozisyonlarını sürekli müsaade almaksızın
tek taraflılık ve sert güçle sağlarlar.
Frankfurt Okulu olarak adlandırılan bilim adamları tarafından geliştirilen
Eleştirel Kuram’a göre gücün üç boyutu vardı (Gill, Law, 1988: 73-74); (1).
Açıkça, bir diğer devletin davranışını istenen yönde etkilemek için uygulanan
aktif “üzerinde güç”, boyutlardan birisidir. (2) İkinci boyut, güçlü tarafın
gündemleri belirlediği, göze açıkça çarpmadan uygulanan; daha edilgen ve
fakat örgütleyici bir yönü olan “gizli (covert) güç”tür. Gizli güç, belli siyasal
sınırlarını çizerek, bazı konuları gündem dışı bırakmak yolu ile uygulanır. (3)
Üçüncü boyut, “yapısal güç”tür; maddi ve normatif yönleri ile belirli
özendirme ve sınırlandırma sistemleri oluşturarak, tarafların ilişkilerini yapısal
güç koşullandırır.
Hegemonya, uluslararası sistemin kuralları ve normlarını kendi motivasyon ve
isteklerine göre değiştirme yeteneğine ve gücüne sahip olma konumudur
(Volgy vd., 2005: 1-2). Eğer global olayları bir yol haritasına göre etkileme
gücünüz yoksa bu tehlikeli bir illüzyon olacaktır. Hegemon gücün özellikleri
ile ilgili bazı genel belirlemeler yapılmıştır; para biriminin uluslararası alanda
geçerli olması, dünyanın her yerinde üsler ve müttefikler bulundurması,
bölgesel kriz ve çatışmalara liderlik etmesi, nükleer silahlara sahip olması,
diğer ülkeler üzerinde ikna gücünün olması, kültürel olarak kendi yaşam
biçimini ve değerlerini tüm dünyaya yayarak konumunu meşrulaştırması gibi
33
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
(Uzgel, 2003: 31)… Brezinski’ye göre para, üretim kapasitesi ve askeri güç,
hegemonyanın üç sacayağıdır (Brzezinski, 2004: 87). Susan Strange,
Amerikan hegemonik gücünü, uluslararası politik ekonomideki güvenlik,
üretim, finans ve bilgi yapılarından kaynaklanan, bölgeselliği aşan yapısal
gücünün sağladığını ifade etmektedir (Strange, 1987: 565).
Yumuşak güç kavramını ortaya atan Joseph S. Nye ise 21. yüzyılda
hegemonyanın güç kaynaklarını şu şekilde sıralamaktadır (Nye, 2003: 30): (1)
Teknolojik liderlik, (2) Askeri ve ekonomik büyüklük, (3) Yumuşak güç, (4)
Uluslar üstü iletişim ağının düğüm noktalarını kontrol etmek. Nye’e göre bilgi
çağında yumuşak güce sahip olacak ülkeler aşağıdaki hususları sağlamış
olmalılar (Nye, 2003: 30): (1) Küresel normlara (liberalizm, çoğulculuk,
otonomi) hakim olmaya yakın kültür ve fikirler. (2) Etki ve gündem
oluşturacak küresel iletişim kanalları. (3) Ülke içi ve uluslararası performansı
ile küresel saygınlık uyandırmak.
3. SOĞUK SAVAŞ SONRASI GÜVENLİK ORTAMI VE GÜÇ
DENGESİ
21. yüzyıla girerken dünya politikalarındaki hızlı değişmeler, bugüne kadar
yerleşmiş dengeleri alt üst etti. Sınırların değiştiği, düzenleyici ve denetleyici
güçlerin belirsizleştiği, çeşitli grupların geleneksel ulus-devlet yapısını
zorladığı, bölgesel istikrarsızlık ve çatışmaların hakim olduğu bir güvenlik
ortamı meydana geldi. Güvenlik alanında sivil ve askeri faaliyetlerin kapsam
alanı genişlemeye devam ederken siyasi, ekonomik, toplumsal ve teknolojik
gelişmelerin güvenlik stratejilerine katkıları önem kazandı. 21. yüzyıl
dünyasında devlet dışı aktörler güvenlik ortamını daha da kaotik ve bulanık
hale getirirken, bu tür aktörlerin yarattığı güvenlik sorunları ile başa çıkmak
için bölgesel ve küresel düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır.
Soğuk Savaş sonrası ulusal gücün kapsamı daha karmaşık ve bu gücün diğer
ülkelere tatbiki daha zor hale gelmiştir. Karşılıklı bağımlılığın manipüle
34
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
edilmesi gibi gücün yumuşak şekillerinin kullanılması daha önemli hale
gelmiştir. Ülkenin uzun dönemli ekonomik güçlülüğü, ulusal gücün sert ve
yumuşak şekillerinin kullanımı için temel teşkil etmektedir (Nye, 1991: 3654). Ulus-devlete duyulan gereksinime karşın, küreselleşme ile birlikte
yaşanan değişim, ulus-devleti hedef almakta ve onun amacını, niteliğini,
kapsamını, sınırlarını yeniden belirlemektedir. Ulus-devlet, ulusal ekonomi
üzerindeki müdahalesini en üst düzeye çıkarmak, denetimi dışındaki
gelişmeleri yakından izleyerek etkilerinden korumak için önlemler almak
zorunda kalacaktır. Ancak, 21. yüzyıl, kendinden önceki dönemde de olduğu
gibi, uluslararası arenada ulus-devletlerin değişmez aktör olarak kalacakları bir
süreci içinde barındırmaya devam edecektir.
Tablo 1: Güvenlik Ortamının Değişimi
Soğuk Savaş
Bugün
* Devlet merkezli uluslararası düzen
* Küreselleşme / ulusaşan aktörler
* İki kutupluluk
* Güç: askeri, ekonomik ve ulusaşan
* Ulusal güvenlik endeksli
* Çıkar endeksli
* Ulusal savunma
* Güvenliğin geniş boyutu
* Tehlikeyi caydırmak ve savunmak
* Çatışma kapsamının genişlemesi
* Çatışma kaynakları belirgin
* Çoğu çatışma kaynakları belirsiz
Kaynak: Peter R. FABER: NATO’s Military Transfomation Past, Present, Future, NATO
Defence College Occasional Paper: After İstanbul, (Rome, 2004), 33.
Buzan’a göre ise Soğuk Savaş sonrası güvenlik ortamında üç teorik perspektif
öne çıkmaktadır: neo-realist, küreselci ve bölgeselci (Buzan, Waever, 2003:
13). Neo-realist yaklaşım, realizmin önerdiği gibi hala devlet merkezlidir ve
uluslararası düzende güç dağılımı, yani güç dengesinin tek kutuplu ile çok
kutuplu olmak arasında sıkıştığını öngörmektedir. Küreselci yaklaşım ise neorealizmin anti tezi olarak kültürel, ulusaşan ve uluslararası politik ekonomi
yaklaşımlarını da birleştirerek devlet dışı aktörlerin (şirketler, NGO’lar,
hükümetlerarası ve sivil toplum kuruluşları) küresel sistemdeki yapısal rolüne
odaklanmakta, bu aktörlerin sermaye-teknoloji-bilgi ve örgütleri kontrol
35
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
ettiğini, devletin bu global ağın bir oyuncusu olduğunu ifade etmektedir.
Bölgeselci yaklaşım ise iki kutupluluğun kalkması ile dikkatlerin küresel
konulardan çok bölgesel konulara yöneldiğini, süper güç karşısındaki zayıf
güçlerin kendi iç sorunları ve yakın çevrelerine öncelik vermelerinin,
bölgeselci yaklaşımları artırdığını savunmaktadır.
Soğuk Savaş sonrası dönemin yeniden yapılanma süreci devam etmektedir.
Gidiş, çok kutupluluğa doğrudur ve uluslararası ortam gittikçe daha kaotik bir
hal almaktadır. Bunun nedenleri şu şekilde sıralanabilir: (1) Denetleyici ve
düzenleyici güçler etkisiz ve yetersizdir. (2) Küresel ısınma gibi çevre
sorunları gittikçe felakete yakın konular ile gündeme gelirken; su, petrol ve
doğal gaz gibi stratejik kaynaklar birer siyasi ve güvenlik sorununa
dönüşmektedir. (3) Süper ve büyük güç olmanın kaderi enerji kaynaklarının
kontrolü üzerinde devam eden mücadelelerin sonucu ile şekillenecektir. (4)
Etnik ve kültürel konular, demokrasi, insan hakları, terör gibi konular gittikçe
daha fazla istismar edilmektedir. (5) Küreselleşme ülkeler ve bölgeler arasında
dengesizliği beslemektedir.
11 Eylül 2001 saldırıları güvenlik ve güç politikaları tarihi için önemli bir
dönemeç oldu. Terör, asimetrik güç dengesi içerisinde bir yandan zayıf olanın
güç kullanma yöntemi olarak ortaya çıkarken Amerikan dış politikasını tekrar
askerileştirdi. Bu dönem Rusya’nın batıya yönelişini hızlandırdı ve diğer
yandan Amerika ile Avrupa arasındaki çatlakları artırdı. George W.Bush, ABD
dış politikası için yeni bir kavram tanımladı: terörizmle savaş sırasında
küresel hegemonya (Ikenberry 2001: 21). 2002 yılında ABD Ulusal Güvenlik
Konseyi tarafından açıklanan güvenlik politikası; hem Amerika’nın diğer bir
rakip güç üzerindeki askeri üstünlüğünü sürdürmekteki kararlığını hem de
askeri faaliyetlerle tehditleri ortadan kaldırma konusundaki özel hak iddiasını
ifade etmekteydi.
36
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
4. GÜÇ VE ULUSAL GÜCÜN EVRİMİ
Uluslararası ilişkilerde güç, bir devletin başka bir devlete karşı uyguladığı ve
normal şartlar altında o devletin yapmak istemeyeceği bir şeyi yapmasını
sağlamaya yönelik etkidir (Tezkan, 2005: 137). Bir devletin uluslararası
ilişkilerde uyguladığı politikanın yegane vasıtası güçtür. Bu vasıtaya sahip
olmak
devletin
amaçlarından
biridir.
Siyasetin
bir
vasıtası
olarak
kullanılmayan veya kullanılma becerisi gösterilmeyen yeteneğin güç olma
niteliği yoktur. Kısaca, güç ancak kullanılabilirse güçtür. Ulusal güç, ulusal
güvenlik politikalarının ve uygulamalarının ana kaynağıdır (Bayat, 1982: VII).
Ulusal güç bir milletin ulusal hedeflerine ulaşma yolunda ulusal çıkarlarını
sağlamak maksadıyla sahip olduğu ve kullanacağı siyasi, askeri, coğrafi,
demografik, bilimsel ve teknolojik, psiko-sosyal ve ekonomik kapasitelerinin
bir araya gelmesi ile oluşan genel yetenektir (Tezkan, 2005: 148). Bir ulusdevlet ancak güç politikası uygularsa, güç kullanmaya istekli olur ve bu uğurda
kayıp vermeye razı olursa, küçük düşürülmeyi reddederse ve saygı uyandırırsa
büyük bir güç olur (De Rivero, 2003: 34-35). Ulusal güç unsurlarının
sınıflandırılması ile pek çok görüş olmakla birlikte doğal (coğrafya, nüfus,
doğal kaynaklar) ve sosyal (ekonomik, askeri, politik, psiko-sosyal, bilgi)
etmenler olarak iki başlıkta gruplandırabiliriz (Jablonsky, 2006: 130-137).
Ulusal gücün tüm unsurlarının birbirleri ile ilişkili olması nedeni ile
gruplandırılması kadar ölçülmesi de oldukça zordur. Unsurların her birinin
olduğu kadar, bunların birbirine olan etkileri de analiz edilmelidir. Bununla
beraber bazı değerler hem dinamik hem de görecelidir. Bu nedenle yapılan
değerlendirmeler kısa sürede güncelliğini yitirir. Maharet, bilimsel verilerden
çok sezgisel öngörülerin öne çıktığı bir ustalık gerektirir. Bununla beraber
ulusal gücün hesaplanmasında pek çok formül arayışı da olmuştur. Bu tür
formüller genellikle bir savaşı göze almada ilgili ülkenin tahmin edilen ulusal
gücünü ortaya koyma amacına yöneliktir.
37
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
Bu formüllerden biri tahmin edilen ulusal gücü (Pp) şu şekilde formüle
etmektedir (Cline, 1980: 13):
Pp = (C + E + M) X (S + W)
Bu formül içinde;
C = Kitle; Nüfus ve Toprak
E = Ekonomik Yetenek
M = Askeri Yetenek
S = Stratejik Maksat
W = Ulusal Stratejiyi Uygulama Azmi
Bu formül içinde, daha elle tutulur olan (C,E,M) sayılabilir değerlere sahip
olmakla beraber gene de sübjektif değerlendirme dereceleri ile ortaya
çıkmaktadır. Örneğin, toprağın büyük bir bölümü işlevsiz olabilir ya da
nüfusun eğitimsiz ve niteliksiz oranı bu derecelendirmeye nasıl yansıyacaktır?
Ya da sizin, askeri unsurda bulunan bilimsel ve teknolojik üstünlüğünüz karşı
tarafın liderlik ve moral üstünlüğü karşısında değerini yitirebilir. Bununla
beraber ulusal gücün hesaplanmasında manalı olan unsurların tek tek
toplanmasından ziyade, bunların ortaya koyacağı ürün ya da sonuçtur.
ABD’nin Vietnam’daki C, E ve M üstünlüğünün karşı tarafın ölçülemez
değerleri olan S ve W karşısında etkisiz kaldığı unutulmamalıdır (Jablonsky,
2006: 138).
Ulusal güvenlik politikalarının başarılı bir şekilde uygulanması ile ülkenin
sahip olduğu ulusal güç ve bu gücü etkin olarak kullanma kabiliyeti arasında
doğrudan bir ilişki vardır (Sarkesian, 1995: 25). Ulusal gücün sürekli
geliştirilmesi, devleti yönetenler ile birlikte, öncelikle topluma düşen toplumun
bilinçlendirilmesine yönelik bir yükümlülüktür. Ülkelerin güç politikalarının
yavaş yavaş yok olması, en güçlü temsilcilerinin de dâhil olduğu ulus-devlet
sisteminin değişmekte olduğunun önemli ve açık bir kanıtıdır. Ulus-devletin
gerileyişinin bir temel faktörü de onun egemenliğini sınırlayan veya yerini
38
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
almaya çalışan yeni aktörlerin ortaya çıkışıdır. Bu çalışmada gücün; askeri,
ekonomik ve yumuşak şekli üzerindeki güncel tartışmalara odaklanılacaktır.
Sert Güç
Yakın zamana kadar, bir ülkenin ulusal gücü denilince akla sadece Silahlı
Kuvvetler gelirdi. Bugün de ülke güvenliğinin temel dayanağı Silahlı
Kuvvetlerdir. Silahlı Kuvvetler varlığı ile barış döneminde ülkenin güvenliği
ve daha geniş kapsamda çıkarlarını korumak için rakip ülkeler üzerinde
caydırıcılık sağlar. Gerektiğinde sınırlı savaştan topyekun savaşa kadar bir seri
askeri operasyon içerisinde belirlenen hedefleri ele geçirmek veya yok etmek
üzere kullanılarak rakip ülkeye boyun eğdirilir. Bu yüzden barıştan itibaren
güçlü ve kullanılmaya hazır bir Silahlı Kuvvetlere sahip olmak bütün ülke
yöneticilerinin öncelikli görevidir.
Tablo 2: 2000 Yılında Tam Zamanlı Personel Sayısı Bakımından
Dünyadaki Silahlı Kuvvetler
Sıra
Devlet
Personel Sayısı
1.
Çin
2.81 Milyon
2.
Rusya
1.52 Milyon
3.
ABD
1.37 Milyon
4.
Hindistan
1.3 Milyon
5.
Güney Kore
680 Bin
6.
Pakistan
610 Bin
7.
Türkiye
610 Bin
8.
İran
510 Bin
9.
Vietnam
480 Bin
10.
Mısır
450 Bin
Kaynak: ISSS: The Military Balance (2001), International Institute for Strategic Studies,
Oxford University Press, (Oxford, 2001).
Bir devletin, ulusal güvenlik çıkarlarının zorunlu kıldığı hallerde kuvvete
başvurmaktan çekinmeyeceğini inandırıcı biçimde ortaya koyması çoğu zaman
etkili olur. Tabii, bunun için o ülkenin yeterli güce ve gücü kullanacak siyasi
idareye sahip olması gerekmektedir (Öymen, 2003: 165). Savunma gücünün
barış zamanında en etkili biçimde kullanılması için diplomasi ile silahlı
39
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
kuvvetlerin çok yakın bir uyum ve iş birliği içinde olmaları gereklidir. Askeri
gücün dış politikada etkin bir unsur olabilmesi, büyük ölçüde silahlı
kuvvetlerin etkinliğine bağlıdır. Dünya politikasında önemli bir rol oynamak
isteyen ülkeler, daima güçlü ordulara sahip olmaya önem vermiştir.
Tablo 2’de ülkelerin silahlı kuvvetlerin büyüklük sıralaması, asker sayısına
dayalı olarak verilmiştir. Ancak yaklaşık son onbeş yıldır yapılan uluslararası
güvenlik müdahaleleri ve çokuluslu harekat örnekleri silahlı kuvvetlerin
üstünlüğü ile ilgili önemli dersler ortaya çıkarmıştır. Bir ülkenin askeri
gücünün uluslararası düzeyde etkinliğini belirleyen faktörleri şu şekilde
sıralayabiliriz: (1) Nükleer silahlara sahip olma. (2) Dış ülkelerde askeri varlık
bulundurma, güç projeksiyonu (üsler, denizaşırı varlıklar vb.), stratejik kuvvet
kaydırma (ulaştırma) ve takviye yeteneği. (3) Stratejik ve taktik haberleşme
kabiliyetleri. (4) Modern teknolojinin keskin uçlarını kullanan, çevik ve etkili
(isabetli ve tahrip gücü yüksek) ateş desteği ile takviye edilmiş manevra
kabiliyetleri. (5) Küresel ve bölgesel coğrafyalarda süratli, zamanında ve
emniyetli bir şekilde kuvvetlerinin lojistik desteğini, barınma ve idamesini
sağlayacak kabiliyetler.
Tablo 3: Dünyadaki Nükleer Güçler
S.No.
Devlet
Silah Sayısı
1.
ABD
10.640
2.
Rusya
8.600
3.
Çin
400
4.
Fransa
350
5.
İngiltere
200
6.
İsrail
100
7.
Hindistan
30
8.
Pakistan
24
9.
Kuzey Kore
?
10.
İran
?
Kaynak: NRDC (2002): Nuclear Database, Natural Resources Defense Council,
www.nrdc.org/nuclear/nudb/datab.asp (12 Sep., 2003).
40
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
Silahlı Kuvvetler dışında da askeri işlevleri olan zorlayıcı güç unsurları da
bulunmaktadır. Bunların başında, özellikle Irak Savaşı ile gündeme çok daha
fazla oturan özel askeri şirketler gelmektedir. Paralı askerlerden farklı olarak,
özel askeri şirketler yasal bir yapıya sahiptirler (Yeoman vd., 2004: 30).
Dünyada 90’a yakın özel askeri şirket bulunmakta ve bunlar 110 ülkede
faaliyet göstermektedir (ICIJ, 2007). Özel askeri şirketler, devletlerin özel
jandarmalığından, örtülü operasyonlarına, bir devletin başka topraklardaki
faaliyetlerine, ticari şirketlerin çıkarlarının muhafızlığından mafya ve terör
örgütleriyle
dirsek
temasına
kadar,
geniş
bir
yelpazede
faaliyette
bulunmaktadırlar (Talu, 2001).
Yumuşak Güç
Kavramın yaratıcısı Joseph S. Nye’e göre yumuşak güç, zorlama veya paradan
ziyade cazibenizle istediğinizi sağlama kabiliyetidir. İstediğinizi başkaları da
istediği zaman, başkalarını kendi istikametinize sokmak için havuç ve sopalara
harcama yapma ihtiyacı duymazsınız. Nye’e göre; sert güç, ülkenin askeri ve
ekonomik gücünden kaynaklanan zorlama kabiliyetidir. Yumuşak güç, bir
ülkenin kültürü ve politik fikirlerinin çekiciliğinden gelir. Eğer diğer ülkeler
sizin politikalarınızı meşru görüyorsa yumuşak gücünüz fazladır (Nye, 2004:
256). Çünkü yumuşak güç, siyasi gündemi, diğer insanların önceliklerini
şekillendirecek biçimde belirleme kabiliyetine dayanır. Bir ülke, kendi
amaçlarının ve değerlerinin başka ülkeler tarafından benimsenmesini
sağlayabilirse askeri güç ve ekonomik gücünün ağırlıkta olduğu sert gücünü
(hard power) daha az kullanmak zorunda kalır.
Nye’in yumuşak ve sert güç şeklindeki sınıflandırması, bazı bilim adamlarınca
geçerli bulunmamaktadır. Bu kapsamdaki bir görüşe göre yumuşak güç
tanımlaması, gelişen demokrasilerin bulunduğu, eğitim ve yeni bilgi
teknolojilerinin girişine müsait, küresel haberlere ve medyaya açık ülkeler için
geçerli olabilir. Ayrıca, gücü bu derece kesin sınıflandırmak coğrafya, bilim ve
teknoloji,
insan
gücü
gibi
diğer
41
güç
kaynaklarının
yeterince
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
değerlendirilmemesi gibi bir sonuç doğurabilir. Diğer yandan yumuşak güç
gereğinde ekonomik ve askeri kapsamda da olabilir. Silahlı Kuvvetleri tek
başına sert güç olarak görmek de mümkün değildir. Örneğin, insani yardım
amaçlı olarak askeri güç kullanımı bu tür amaca hizmet edebilir (Noya, 2005:
16).
Tablo 4: Joseph S. Nye’e Göre Güç Çeşitleri
Güç Çeşitleri
Askeri güç
Davranışlar
Temel Araçlar
* Zorlama
* Tehdit
Hükümet
Politikaları
* Zorlayıcı Diplomasi
* Caydırma
* Kuvvet
* Savaş
* İttifak
* Koruma
Ekonomik Güç
Yumuşak Güç
* Teşvik
* Para Verme
* Yardım
* Zorlama
* Yatırım
* Rüşvet
*Hayranlık
* Değerler, Kültür
*Kamu Diplomasisi
Uyandırma
* Politikalar
*İki Taraflı ve Çok
* Gündem Yaratma
* Kurumlar
Taraflı Diplomasi
Kaynak: Joseph S. NYE: Yumuşak Güç, Çev.: Ri. Aydın, Elips Kitapları, (İstanbul, Ekim
2005), 37.
Pek çok düşünürün kabul ettiği gibi yumuşak ve sert güç arasında kollanması
gereken optimal bir denge vardır. Sert gücün şu anda ABD'nin yaptığı gibi
aşırı kullanılması, yumuşak gücün kullanılma şansını da yok edebilir. Diğer bir
deyişle yüksek askeri güç sizi, kaba kuvvet kullanmaya sevk ettiği ölçüde,
gerçek toplumsal imkanları seferber etmek zorlaşmaktadır. Sert ve yumuşak
gücü birleştirme becerisi 'akıllı güç'tür (Nye, 2006: 2). Günümüz dünyası
karşılıklı konuşmayı ve ‘ikna’yı gündeme bir zorunluluk olarak getirmektedir.
Baskı ve zor kullanarak alınan neticelerin kalıcı olma şansı olmadığı gibi, aynı
şiddetle geri tepen siyasetleri meşrulaştırmaktadır. Dahası, herhangi bir alanda
baskı ve zor kullanan bir devletin, diğer alanlarda 'yumuşak' davranmasının da
pek inandırıcılığı kalmamaktadır.
42
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
Ekonomik Güç
Ekonomik güç, bir ülkenin refahı, mutluluğu, güvenliği ve gelişmesi için
kullanılan bütün kaynakların toplam kapasitesi ve bu maksatlar için ürettiği
değerlerin meydana getirdiği toplam hasıla olarak tanımlanmaktadır (Tezkan,
2005: 181). Bir ülkenin ekonomik gücünün ölçülmesinde; sahip doğal
kaynaklar, ekonomik düzeni genel yapısı, sektörlerin (tarım, sanayi) dağılımı
ve kapasitesi, iş gücü, dışarıdan hammaddelere olan bağımlılığı, kendi kendine
yeterliliği, parasının değeri, uluslararası ekonomik ve finans örgütleri ile
ilişkisi, kredi notu, şirketleri, uluslararası tanınmış markaları, Gayri Safi Milli
Hasılası (GSMH), teknolojik kapasitesi, ulaştırma ver haberleşme ağı gibi
faktörler göz önüne alınabilir.
Tablo 5: Dünya Ticaret Oranları (2001)
Ülke
%
Çin
7.0
Hindistan
0.8
Japonya
5.8
Rusya
1.3
ABD
15.1
Fransa
5.0
Almanya
8.4
İngiltere
4.8
Avrupa Birliği
35.4
Kaynak: International Monetary Fund: Direction of Trade Statistics Yearbook 2002, (Washington
D.C.).
Küresel ekonomiye, dünya ticaretindeki payı yönünden bakıldığında (Tablo 5)
hegemon gücün ABD’de olduğu görülmektedir. ABD ekonomisinin ancak
%25’i ticaretten etkilenir ve bunun çok azı Avrupa ülkeleri ile yapılmaktadır.
Tablo 6’da yer alan ülkelerin tek başlarına ekonomi büyüklükleri dikkate
alındığında, bu ülkelerin biri hariç (İngiltere), diğerlerinin hepsi tek başlarına
ABD’nin küresel yönlendirme gücüne karşıdır. Ancak, ne tek başlarına ne de
oluşturmakta oldukları kıt’asal, bölgesel, birleşik veya sınırlı jeopolitik güç
43
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
merkezleri (Denk, 2000: 23-24) aracılığıyla tek küresel güç merkezi olan
ABD’ye karşı koyabilmektedirler. Çünkü küresel güç olmak, sadece ekonomik
güç ile dünya piyasasını belirlemek şeklinde ortaya çıkmamakta, ekonomik
gücün güvenliğini sağlamak veya yeni ekonomik pazarları kontrol altına almak
ve gerektiğinde ele geçirmek üzere hazır, kullanılabilir bir askeri güce sahip
olmakla mümkün olabilmektedir.
Tablo 6: Dünyanın İlk Onları
Toprak
Nüfus
Askeri
GSMH
Büyüklüğü
Güç Enerji
(Sayısal)
Rusya
Çin
ABD
Çin
B.A.E.
Çin
Hindistan
Çin
ABD
Kuveyt
Kanada
ABD
Japonya
Rusya
ABD
ABD
Endonezya
Almanya
Hindistan
Kanada
Brezilya
Brezilya
Hindistan
Kuzey Kore
Singapur
Avustralya
Rusya
Fransa
Hindistan
Pakistan
İngiltere
Güney Kore
Finlandiya
Arjantin
Japonya
İtalya
Pakistan
Norveç
Kazakistan
Bangladeş
Brezilya
Vietnam
Tobago
Cezayir
Nijerya
Meksika
Fransa
Avustralya
Türkiye
İsveç
Kaynak: Harp Akademileri Komutanlığı: Geçmişte ve 21. Yüzyılda Savaşlar, Stratejiler, Harp
Akademileri Basımevi, (İstanbul, 2002), 336.
Günümüzün dünyasında, ulusal gücün en önemli belirleyicisi ekonomidir
(Ulagay, 2006). Ancak, tutarlı bir ulusal strateji çizip insan kaynaklarını
geliştirebilen ve ekonomisini güçlendirebilen ülkeler, ulusal gücünü büyük ya
da küresel güç olmaya yakın bir kategoriye terfi ettirme şansını elde edebilir.
Bunu sağlamanın önemli önkoşulu ise dünya sahnesinde dışlayıcı ve saldırgan
bir ülke olarak değil, bütünleştirici ve uzlaştırıcı bir ülke olarak görünebilmek;
iyi yetişmiş insanı, teknolojiyi ve sermayeyi ülkeye çekebilmek. Bunların
ötesinde, ülkenin büyüklüğü ve nüfus potansiyeli de dikkate alınması gereken
faktörlerdir.
44
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
5. GLOBAL GÜÇ DENGESİ
Güç dengesi, ya ağır tarafı hafifleterek ya da hafif tarafa ağırlık kazandırarak
uygulanır. Tarihin çeşitli dönemlerinde ya tek bir hegemon güç olmuş ve o
dönem, bu gücün etrafındaki gelişmelere göre biçimlenmiş ya da birden fazla
birbirine benzer güç merkezi olmuş ve bunlar arasındaki çekişme ve rekabet
tarihsel olayların belirlenmesinde etkin olmuştur. Hegemon güç kendisinden
daha etkin bir güç istemediği için, diğer hegemon güç adaylarını ortadan
kaldırana kadar bölme ve parçalama sürecine itmiştir. Ancak tarih boyunca
yeni ortaya çıkan güç merkezleri, hızla gelişmiş eski hegemon gücün
üstünlüğüne son vererek kendilerinin merkezinde olduğu yeni bir dünya düzeni
kurmuşlardır.
Tablo 7: 19’ ncu Yüzyıldan Günümüze Hegemonya ve Güç Dengesi
Dönem
19. yüzyıl
I.
Dünya
Sonrası
Soğuk Savaş
Savaşı
Süpergüç
Büyük Güç
İngiltere (H), Fransa, Rusya
Japonya, Almanya, ABD
İngiltere (H), ABD, Sovyetler
Birliği
ABD (H), Sovyetler Birliği
Japonya, Almanya, Fransa
Japonya, Almanya, Çin
Çin, Japonya, Rusya, AB (Alm.İng.-Fr.)
Kaynak: Tablonun hazırlanmasında Çetin ÖNGÜN (Amerikan Gücüne Tarihsel Bir Yaklaşım,
2007) ve Barry BUZAN, Ole WAEVER (Regions and Powers, The Structure of International
Security, 2003) faydalanılmıştır.
Soğuk Savaş Sonrası
ABD (H)
Uluslararası güç dengesi sıralaması 1900’de sırasıyla, İngiltere, Almanya,
Fransa, Rusya ve ABD şeklindeydi. 1945’de liderlik ABD ve Rusya
(SSCB)’ya kaydı. II. Dünya Savaşı sonunda İngiltere hegemonyayı ABD’ye
devretmiştir. Bu yıllarda Japonya, Çin ve İngiltere çok geride kaldı. Soğuk
Savaş’ın 2 + 3 (ABD – Sovyetler Birliği + Çin – Japonya - Almanya)
dengesinin yerini son 15 yıldır Rusya’nın bir alt kademeye düşmesi ile 1 + 4
(ABD + Rusya – AB – Japonya – Rusya) almıştır (Buzan, Waever, 2003: 3).
2000’li yıllarda ABD tek başına tepededir; Çin, Almanya, Japonya ve Rusya
onu izlemektedir (Brzezinski, 2004: 279).
45
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
Soğuk Savaş sonrası sistemin tanımını yapmaya çalışan Charles Krauthammer,
yeni sistemin “tek kutuplu (unipolar)” bir hegemonya olduğunu söylemişti
(Krauthammer, 1992: 195-206). Bu düzende, hegemonyanın en üst düzeydeki
gücü ve lideri doğal olarak ABD idi. Amerikan Stratejik Araştırmalar
Enstitüsünün yaptığı başka bir güç dengesi tanımı “asimetrik güç dengesi”ni
ortaya koydu (INSS, 1997: i-xi). Buna göre ABD, tek süper güç olarak yeni
düzende güç prizmasının en üstünde yerini alırken, onu “büyük güçler (major
powers)” olarak adlandırılan Rusya Federasyonu, Çin, Japonya ve AB
izlemekteydi. Büyük güçlerin altında ise bölgesel güç olma yarışında olan
Hindistan ve Brezilya gibi ülkeler başka bir kategoriyi oluşturmaktaydı.
Bu yüzyıl boyunca, uluslararası güç ilişkilerinin nasıl gelişeceği ve güç
dengelerinin nasıl bir yörüngeye oturacağı daha çok aktör düzeyinde
çalışmalara konu olmaktadır. Bu kapsamda: ABD ve AB’nin geleceği, Çin’in
ABD’ye ne oranda rakip olabileceği, Rusya Federasyonu’nun gittikçe çok
kutuplu bir hal alan dünya düzeninde nasıl bir konum edineceği, Japonya’nın
artan daha bağımsız güvenlik arayışları yanında Hindistan, Brezilya ya da İran
gibi bölgesel güçlerin daha yukarıya ne kadar terfi edebilecekleri ile ilgili
çalışmalara yer verilmektedir.
Soğuk Savaş sonrası dönem tek süper gücü daha müdahaleci yaparken, büyük
güçleri ise bölgesel güvenlik ortamlarındaki konumlarını güçlendirmeye
itmiştir. Aralık 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte iki kutuplu
dünyadaki ideolojik ve stratejik temel tehditler ortadan kalkmıştır. 19. yüzyılın
başlarında Almanya’nın, 20. yüzyılın başlarında ABD’nin dünya dengelerini
etkileyecek şekilde ortaya çıktığı gibi, 21. yüzyılda da küresel güç olma
yolunda ilerleyen ülkelerin, dünyanın jeopolitik dengelerini değiştireceği ve
bunun potansiyel etkilerinin bütün dünyayı etkileyeceği tahmin edilmektedir.
46
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
6. GÜÇ KATEGORİLERİ
Güç kategorisinin belirlenmesinde Buzan’ın yukarıdan aşağıya; süper güç –
büyük güç – bölgesel güç sıralaması bugün için geçerli bir yaklaşım
sağlamaktadır. Buzan’a göre süper güç; sahip olduğu birinci sınıf askeri-politik
kabiliyetler ve bunları destekleyen ekonomisi ile uluslararası güvenliğin aktif
oyuncusu, her istediği bölgede tehdit, garantör, müttefik veya müdahaleci
konumundadır. Bu yönünün dışında, uluslararası toplumu kendi yanına
çekecek evrensel değerleri sahiplenmiştir. Büyük (great/major) güç ise bütün
sektörlerde süper güç ile yarışacak kabiliyetlere sahip değildir ve global ile
karşı karşıya gelme riski olduğunda, güç kullanımı ve isteklerinde orantılı
olmak zorundadır.
Şekil 1: 21. Yüzyılda Güç Dengesi Piramidi (Yılmaz, 2007: 16-17)
Bölgesel güçler ise kabiliyetleri ancak belirli bir bölge için etkili olan, küresel
gelişmelerin pek çoğuna katılamayan güçlerdir. Bu güçlerin konumları ve ne
istedikleri küresel hesaplamaların dışında tutulur. Örneğin, Soğuk Savaş
47
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
döneminin Vietnam, Kore ve Mısır’ı böyle bir konuma sahipti. Ancak,
bölgesel güç olma konumunda olmayan ülkeler içinde sınırlı da olsa
bölgesinde etkili olan ülkeler için ‘alt bölgesel güç’ diyebiliriz. Buzan, böyle
bir kategoriye yer vermemekte ve bu ülkeleri bölge içi (domestic) ülkeler
olarak adlandırmaktadır. Buzan, ayrıca bazı ülkeleri bir kaç bölgenin güçlerini
ayırması nedeni ile tampon (buffer) ya da birkaç bölgeye ait olmakla birlikte,
tecrit edici (insulator) olarak tanımlamakta ve Türkiye’yi bölgesel güç
olmamakla beraber tecrit edici kategorisine koymaktadır (Buzan, Waever,
2003: 393-394).
Güç dengesi piramidinin en üstünde, askeri-politik konular ile ilgili askeri
gücü temsil eden tek bir kutup ve bu tabakada hegemon olan ABD
bulunmaktadır. Ancak, Amerika hegemonyayı ekonomik boyutta, orta
tabakadaki Avrupa ile paylaşmaktadır. Bölgesel güçlerin büyük güç ve hatta
sınırlı küresel güç olma şansı vardır. Ulusaşan konuların yer aldığı en alt
tabakada ise gücün dağılımında kaotik bir durum söz konusudur. Burada,
gücünü kullanma kabiliyetini kaybetmiş güçsüz güçler şeklindeki devletler ve
devlet dışı aktörlerin yer aldığı kaotik bir güvenlik ortamı söz konusudur. Öte
yandan gücü kontrol altına alınmış (/güçsüz güç) devletler ve devlet dışlı
aktörlerin bulunduğu kaotik ortamdaki El-Kaide ağı (en alttaki) ulusaşan
tabakadaki oyunu kazanma kabiliyetini artırmaktadır (Nye, 2004: 263).
7. GÜÇ MERKEZLERİ VE GÜVENLİK BÖLGELERİ
21. yüzyılda güç merkezi veya egemenlik bölgesinde hegemonya olma şartları
değişerek gelişmiş; parayı kontrol etmek, gündemi belirlemek, düğüm
noktalarında askeri güç bulundurmak, cazibe merkezi olmak gibi stratejik ve
politik etmenler gücün olmazsa olmazları içine girmişlerdir. Bu bağlamda güç
merkezi olma şartlarını, her alanda diğerlerine göre fazlasıyla sağlayan, hatta
diğerlerini kendine mecbur eden, muhtaç eden, bağımlı hale getiren aktör
bölgesel hakimiyetini ilan edecek, bu şartları dünya çapında sağlayabilirse
küresel bir güç merkezi haline gelecektir.
48
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
Bazı kaynaklara göre güç merkezi olabilmek için, bir ülkenin aşağıdaki yedi
genel kuralı sağlamış olması gerekmektedir (Denk, 1988: 24); (1) Ekonomik
Alan (Yeteri kadar ekonomik kapasitesi olmak). (2) Teknolojik Alan (Enerji ve
iletişim alanındaki gelişmelere hakim olmak). (3) Parasal Alan (Uluslararası
alanda itibarı olan ve tasarruf edilebilir olarak değerlendirilen bir paraya
sahip olmak.) (4) Askeri Alan (Nükleer silahlara ve deniz aşırı kullanılabilecek
düzeyde 10 kadar Piyade Tümenine sahip olmak). (5) Coğrafi Alan (Hayati bir
müttefiki, esas deniz ulaştırma yollarını, içilebilir su rezervlerini ve enerji
kaynaklarını ülke sınırları dışında koruyabilecek pozisyona sahip olmak). (6)
Kültürel Alan (Ulusal ya da dinsel boyutta, diğerlerinin menfaatleri ile
işbirliği yapmaya müsait ve eserleri ile diğerlerini kendisine çeken evrensel bir
kültüre sahip olmak). (7) Diplomatik Alan ( Emperyalist bir dış politikayı
tasarlayan ve uygulamaya koyan, uyumlu ve yeteri kadar kuvvetli bir devlete
sahip olmak.)
Şekil 2: 21. Yüzyılın Başında Güvenlik Bölgeleri
Güç merkezleri ile ilgili çeşitli kategorik (jeopolitik, ekonomik vb.) veya
coğrafi (global, kıtasal vb.) sınıflandırmalar yapılmaktadır. Jeopolitik güç

Şeklin hazırlanmasında Barry BUZAN ve Ole WAEVER: Regions and Powers, (2003) adlı
kitabında yer alan şekil ve açıklamalar esas alınmıştır. Buzan, Avrupa ve Karadeniz güvenlik
bölgeleri içine dahil etmemekle birlikte; Türkiye, bu bölgelerin doğal ve merkez ülkesi olarak
kabul edilmiştir
49
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
merkezleri; “Kendi coğrafyası içerisinde ve dışında sahip olduğu ve kontrolü
altında bulundurduğu güç kaynaklarını, diğer ülkelere oranla geliştirerek bu
kaynakları kendi lehine etkileyebilen devletler veya devletler topluluğu”
(Levent, 1997: 2) olarak tanımlanmaktadır. Bu kapsamda jeopolitik güç
merkezleri aşağıdaki gibi tasnif edilmektedir (Denk, 1998: 24): (1) Küresel
(ABD), (2) Kıtasal (Çin, Rusya Federasyonu), (3) Bölgesel (Hindistan,
Brezilya, İran, Japonya), (4) Birleşik (NATO, Şangay İşbirliği Örgütü), (5)
Sınırlı (Kanada, Meksika, Türkiye, İsrail, G.Kore). Ekonomik güç merkezleri
arasında ise AB, NAFTA ve APEC’e yer verilmektedir.
Güvenlik bölgeleri de kendi güç merkezlerine ve güç dengelerine, yani
kutupluluk çeşidine sahip olabilirler. Güney Afrika, tek kutuplu; Güney Asya,
iki kutuplu; Orta Doğu, Güney Amerika ve Güney Doğu Asya ise çok
kutupludur. Güvenlik bölgeleri standart (birden çok bölgesel gücün
bulunduğu) veya tek merkezli bölgeler olarak ikiye ayrılmaktadır. Buzan’ın
güç dengelerine göre güvenlik bölgesi yapısı analizi, aşağıdaki tabloda
verilmiştir. Bazen yapısız güvenlik bölgeleri de meydana gelebilir. Bunun
nedeni bölgedeki güçlerin yetersiz kabiliyetleri ve diğer bölge dışı güçlerin
isteksizliği olabileceği gibi, güçlü bir uluslararası düzenlemenin bölgedeki
güçlerin işlevlerini engellemesi de olabilir.
Mevcut aktörlerden ABD; sert, yumuşak ve askeri güç açısından en üst
seviyededir. Ancak yapısı çatırdamaktadır. ABD gibi hegemon bir gücün
uluslararası ilişkilerdeki etkisinin artması ve politikalarını uygulamasının daha
az maliyetli olması, yumuşak gücünü sert gücü kadar etkili kullanabilme
yeteneğine bağlıdır. Irak savaşı ve ardından yaşanan gelişmeler ABD'nin diğer
ülkelerle kıyaslandığında çok ileri olan yumuşak gücünü özellikle Orta
Doğu'da kullanamadığını ve üstelik kontrolsüz bir şekilde kullanılan sert
gücünün, yumuşak gücüne zarar verdiğini göstermektedir. Oysa yumuşak
gücün kaynakları olan kültür ve politik değerler açısından ABD büyük bir
çekim gücüne sahiptir. ABD kendisini zorlayan takipçilerine rağmen
50
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
yapısındaki gerekli onarım ve geliştirmeleri yaparak yerini korumaya devam
etmektedir.
Tablo 8: Güvenlik Bölgeleri; Güçler ve Trendler
Güvenlik
Bölgesi
Avrupa
Alt Güvenlik
Bölgeleri
(1) AB Merkez
(2) Baltık
(3) Doğu
Avrupa
(4) Balkanlar
Süpergüç/ Büyük
Güçler
* AB
* ABD
* Rusya Fed.
Bölgesel
Güçler
* Ukrayna
Muhtemel Trendler
* ABD ile birlikte diğer
bölgeleri yumuşak gücü
ile şekillendirmekte.
* Rusya’yı da yanına
çekerek ABD’ye rakip
olabilir.
(1) Rusya
* Rusya Fed.
* İran
* Çin-Rus-İran ittifakı
BDT
(2) Orta Asya
* ABD - AB
Japonya ile tüm Asya’yı
(3) Kafkasya* Çin
kontrol altına alabilir.
Karadeniz
* Kafkasya ve Ukrayna’yı
ABD ve AB’ye
kaptırabilir.
(1) Kuzeydoğu
* Çin
* Avustralya * Çin’e karşı ABDDoğu
Asya
* ABD
Japonya güç dengesi
Asya
(2) Güneydoğu
* Japonya
statükoyu korur.
Asya
* Devam eden dönüşüm
dengeleri değiştirebilir.
* Çin,
* Hindistan
* Çin önderliğinde süper
Güney
* ABD
karışımlı bir bölge olabilir
Asya
* ABD-Hindistan
dengeleyebilir
(1) Magrep
* ABD
* İran
* Batı tarafından
Orta
(2) Merkez
* AB
dönüştürülmekte.
Doğu
(3) Körfez ve
* Çin-Rusya
* Mısır, S. Arabistan,
Doğu
Irak, İran ve Türkiye’nin
geleceği belirleyici
olacaktır.
(1) Güney
* AB
* Zayıf devlet yapıları
Afrika
Afrika
* ABD
bölgesel güç çıkması
(2) Batı Afrika
* Çin
engeldir.
(3) Afrika
* Batı tarafından
Boynuzu
dönüştürülmekte ve
sömürülmektedir.
* ABD
NAFTA ve Pan-American
Kuzey
FTAA’ya göre
Amerika
şekillenmesi
beklenmektedir.
(1) Güney Koni
* ABD
* Brezilya
* Brezilya ve Arjantin
Güney
(2) Andean
* Arjantin
Mercosour’la güçlerini
Amerika
Ülkeleri
artırabilir.
* Andean ülkeleri
uyuşturucu ve iç
karışıklılarla meşgul
olabilir.
Kaynak: Tablonun hazırlanmasında Barry BUZAN ve Ole WAEVER: Regions and Powers,
(2003) adlı kitabında yer alan açıklamalar esas alınmıştır.
51
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
Yükselen güçlerin ABD’nin rakibi olması henüz kesin değildir. Avrupa,
Japonya ve belki de Rusya’nın, yaşlanan nüfuslarının etkilerine rağmen,
güçlerinde herhangi bir değişim olmayacaktır. ABD’nin en yakın rakibi
AB’dir, ancak AB’nin de bu yüzyılın ilk çeyreğinde, mevcut problemlerini,
askeri ve siyasi alanlardaki eksikliklerini gidererek ABD’nin karşısına bir
süper güç olarak çıkması pek mümkün gözükmemektedir. Avrupa’nın
ABD’nin rakibi olabilecek bir siyasi güç için gerekli bütünlüğe ulaşması çok
zaman alacaktır. Eski ana Avrupa güçleri İngiltere, Almanya ve Fransa; ABD
ile aradaki güç boşluğunu kapatamayacak kadar zayıftırlar.
Şekil 3: ABD, Japonya ve Çin’in Tahmini Güç Hareketleri (Öngün, 2007:
133)
21. yüzyılda tek başına sıçrama yapma şansı olan ülkeler arasında dört ülkenin
ismi öne çıkmaktadır. Bunlar dünya imalat sanayinin en büyük gücü olma
yolunda ilerleyen Çin, yazılım alanında başlattığı atılımı, ekonomik
büyümesiyle hızlandıran Hindistan ile atılım yapmaları halinde bu ülkelere
katılma potansiyeli olan Rusya ve Brezilya’dır. Brezilya ve Rusya; Çin ve
Hindistan gibi benzer politik etkiler yaratacak olmamalarına rağmen,
ekonomik gelişimlerini sağlayacaklardır (NIC, 2004: 51). Brezilya, Güney
52
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
Afrika, Endonezya ve hatta Rusya’nın Çin ve Hindistan’ın yükselen rolünü
destekleyecekleri öngörülmektedir.
8. 21. YÜZYILDA ULUSAL GÜCÜ BEKLEYEN TEHLİKELER
Soğuk Savaş sonrası dönem tek süper gücü daha müdahaleci yaparken, büyük
güçleri ise bölgesel güvenlik ortamlarındaki konumlarını güçlendirmeye
itmiştir. 19. yüzyılın başlarında Almanya’nın, 20. yüzyılın başlarında ABD’nin
dünya dengelerini etkileyecek şekilde ortaya çıktığı gibi, 21. yüzyılda da
küresel güç olma yolunda ilerleyen ABD hegemonya kurgusunun jeopolitik
dengeleri değiştireceği ve bunun potansiyel etkilerinin bütün dünyayı
etkileyeceği tahmin edilmektedir. Modernizm kökenli ABD hegemonya
kurgusunun post-modern AB ile birlikte iş birliği gerçekte bu ülkelerin
demokratikleşmesini veya ekonomik kalkınmasını değil, ulusal güçlerini tehdit
etmektedir.
Amerikan Hegemonya Kurgusu
Dünya ABD tarafından temel kuralları belirlenen bir çeşit modern düzene
doğru yavaş yavaş evrilmektedir. Hegemonik güçler, hiç bir zaman natılı ve
modern olma yarışında hep geriden gelecek, ulusal gücü ve egemenliği önemli
ölçüde erozyona uğramış, küreselleşme ve modern bilgi toplumu anlayışı
içinde ekonomilerini ve bilgi sistemlerini dışarıya bağlamış, kısaca güç tatbik
kabiliyeti olmayan her biri “güçsüz güç” olarak tanımlanabilecek ulusdevletlerden oluşan ikinci sınıf devletler topluluğu yaratmayı hedeflemektedir.
Tarih boyunca, klasik güç politikası ‘böl ve yönet’ olagelmiştir. ABD
hegemonyasının dayandığı güç politikası ‘dönüştür-böl-eklemle-yönet’ ve
stratejisi ise çifte yapılı dünya olarak tanımlanan ‘ağ stratejisi’dir.
Amerikan hegemonyası temel olarak iki yöntemle işlemektedir: yumuşak
gücün kullanıldığı rejim restorasyonu (Gürcistan, Ukrayna, Kırgızistan’daki
renkli devrimler ve diğer içten içe kurgulamalar) ve Irak örneğinde olduğu gibi
sert gücün kullanıldığı ülke inşası (nation-building). Eğer hedef olarak seçilen
53
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
ülkeler siyasi, ekonomik ve kültürel olarak içine sızılmaya ve ağ örülmeye
müsait ise yumuşak güç unsurları vasıtası ile ülkedeki rejimin batılı düzene
uygun bir yönetime kavuşturulması için rejim restorasyonu metodu
kullanılmaktadır.
Şekil 4: ABD ve AB Hegemonya Kurgusu (Yılmaz, 2007: 70)
AB’nin Hegemonya Kurgusundaki Rolü
Demokrasi, kalkınma ve kültürler arası diyalog kapsamındaki projeler
kapsamında seçilen aktör, yöntem ve programlar ile hedef ülkenin sivil
toplumuna nüfuz edilmekte ve ulusal aktörler kısa devre edilmektedir. NGOvakıf-enstitü-sivil toplum örgütü gibi kurumlar aracılığıyla, hedef ülkedeki
iktidar ve kitlelerle doğrudan ilişkiye geçilerek ülkelerin iç düzenlerinde
toplumla devlet arasına giren kurumsal ve bireysel bir ağ oluşturarak, devlet
egemenliğine paralel bir egemenlik kurulmaktadır.
Kurulan global hegemonya kurgusunun dört temel fonksiyonu bulunmaktadır
(Yılmaz, 2006: 120):
54
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
a.
Daha çok gözetleme, dinleme ve insan istihbaratına dayanan
küresel bir istihbarat üretim ağı,
b. Yönlendirilmiş medya, gündem oluşturan uluslararası kuruluşlar,
dezenformasyon (katkılı bilgi) üreten düşünce kuruluşları, etki ajanları vb.
unsurların yer aldığı global propaganda ve etki ağı,
c.
Ulus-yapma, rejimi restore etme gibi ülke senaryolarını
destekleyen temin edilmiş; militer güç, kişi, demokrasi vakfı, çağdaş sivil
toplum örgütü, kalkınma ajansı gibi örtülü istihbarat fonksiyonu olan operatif
kurum, kaynak ve vasıtalar,
d.
Tüm bu örtülü yapı ve faaliyetlerin gizliliğini ve güvenliğini
sağlayacak koruyucu güvenlik sistemleri.
Yeni hegemonyanın ekonomik modeli olan “serbest piyasa ekonomisi” kendi
siyasal
düzenlemelerini
de
beraberinde
getirmektedir.
Bu
değişimin
merkezinde “devlet” olma anlayışında yaşanacak değişimler bulunmaktadır.
Barış ortamı savunma harcamalarını asgariye indirecek, uluslararası barış
“kontrol altında tutmak” (containment) ve “caydırıcılık” gibi saldırgan
olmayan daha ucuz, yumuşak güç yöntemleri ile korunacaktır. Bütün bu
gelişmeler, yavaş yavaş devletlerin içinde merkezî yer tutan askeri
bürokrasinin
önemini
azaltacaktır.
Piyasa
ekonomisi
kendi
kendini
düzenleyeceği için devletin ekonomideki rolü asgariye inecek; bu da sivil
bürokrasinin merkezî önemini azaltacaktır. Ayrıca, yeni hegemonyanın
önerdiği toplumsal model 'orta sınıfın' var olması ve mümkünse genişlemesi
üzerine kurulu olduğundan, “demokrasi" yaygınlaştırılacak ve böylece devlete
hakim (bürokrasi gibi) odakların gücü erozyona uğrayacaktır.
Post-modern düzen, otoriter ve ulusalcı yaklaşımları reddeden, buna karşılık
bireyci ve tüm insanların mümkün olduğu kadar bir arada refahı ve gelişimini
öngören bir ideal dünya düzeni öngörmektedir. Ancak bunun ne AB içinde
başat rolüne soyunan ülkeleri, ne de başta ABD olmak üzere dünyanın geri
kalanındaki ülkeleri kendi ulusal çıkarlarının peşinde koşmaktan ve kendi
55
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
uluslarının önceliklerini gözetmekten ve bu kapsamda gerekirse güç
kullanmaktan alıkoymayacağı aşikardır. Sistemin temeli, küçük devletlerin bir
arada tutulması ve yönlendirilmesi için sözde post-modern birer kavram gibi
sunulan karşılıklı bağımlılık ve paylaşım anlayışı içerisinde ülkelerin iç
yapılarının geçirgen hale getirilmesi, diğer yandan bu ülkelerin dış
politikalarının ulusaşan organizasyonlar vasıtası ile ipoteğe alınarak ağın
tamamlanmasıdır.
Post-modern anlayışın ekonomik güvenlik fonksiyonu; küreselleşme ile
birlikte,
ulus-devletlerin
güçlü
merkez
sermayeler
yörüngesinde
ve
denetiminde ufak adacıklar halinde sömürü merkezleri haline getirilmesi,
dünya kaynaklarının paylaşılmasında, merkezin beslenmesine yönelik olarak
ve merkezin hâkimiyetine uygun bir dünya sistemi ortaya çıkarma riski
taşımaktadır (Barnett, 2005: 7-8). Post-modern güvenlik arayışları hegemonya
anlayışının
aktör,
yöntem
ve
vasıtaları
ile
çerçevesinin
yeniden
kurgulanmasıdır. Yeni hegemonyayı temsil eden uluslararası sermaye sadece
liberalizm karşıtlarına değil, ulusalcılara da karşıdır (Cochran: 1995, 242).
Yapısı gereği, uluslararasıcı olan yeni hegemonya düzeni hem ekonomik hem
de siyasal-toplumsal uluslararası “düzenleyici” kurumlardan yanadır. Dünya
düzeninde ‘hukuksal düzenlemeleri’, ‘serbest piyasa ekonomisi’ ile bire bir
ilişkilendirilen ‘demokrasi’ ve demokrasi kültürüyle gelişen “insan hakları”nı
savunmaktadır.
AB Taslak Strateji dokümanında, ABD tanımlaması olan “serseri devletler”in
yerine “kırılgan” veya “başarısız olmakta olan ülkeler” ifadesi kullanılmakta
ve ABD’nin aksine bu tür ülkeler için “rejim değişikliği”
yerine “iyi
yönetimin geliştirilmesi” önerilmektedir (Haine, 2004: 44). Avrupa Güvenlik
Stratejisi (ESS) ‘kırılgan devlet’lere karşı; “diplomatik, politik ve askeri
vasıtaların
tamamının
uyumlu
ve
etkili
bir
şekilde
kullanılması”nı
önermektedir. Kırılgan devlet ise; halkının çoğunluğu için güvenlik, yönetim ve
kamu hizmetleri gibi temel fonksiyonlarını yerine getiremeyen devlet olarak
56
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
tanımlanmaktadır.
Milenyum
Kalkınma
Hedeflerini
başaramayacağı
düşünülen 59 ülke, global barış ve güvenlik için bir engel olarak görülmekte ve
kırılgan devlet statüsüne alınmaktadır (UNDP, 2004). AB’ye göre kırılgan
devletler ‘iyi yönetilen devletler’e dönüştürülecektir (DFID, 2005).
AB’nin kırılgan ülkelerde demokrasi inşası Bosna, Kosova, Cezayir ve Gazze,
Nijerya, Uganda, Sierra Leone, Nepal, Afganistan ve Gürcistan gibi ülkelerde
test edilmiştir. 2004 yılında EIHDR sadece kırılgan devletler için 124 milyon
Avro bütçe almıştır. EIHDR programı, 2002-2004 döneminde 29 olan kırılgan
ülke miktarını daha sonra 32‘ye çıkarmıştır. Bu ülkeler arasında Endonezya,
Kamboçya, Meksika, Bosna, Türkiye, Rusya, Cezayir, Sudan, Kongo,
Kolombiya gibi ülkeler bulunmaktadır (Saferworld, 2005: 36). 2005-2006’da
ise listedeki dönüştürülecek kırılgan ülke sayısı 68’e ulaşmış olup çoğu Orta
Doğu ve Orta Asya ülkesidir.
AB Üyesi Ülke Olarak Güçlü Bir Ülke Olunabilir mi?
AB post-modern sisteminin en gelişmiş örneğidir. AB post-modern bir
varlıktır;
dünyadaki
ağırlıklarını
ve
etkilerini
artırmak
maksadıyla
egemenliklerini birleştirmeyi ve ortak yasalara uymayı gönüllü olarak kabul
eden bir devletler topluluğudur (Rehn, 2007: 73). Güç, artık bir seçenek
olmadığından, bir tür hukuk, pazarlık ve hakemlik karışımı gereklidir. Ancak,
AB henüz, Avrupa çıkarının değil, ulusal çıkarların daha etkin biçimde peşine
düşen bir örgüt konumundadır. Avrupa Birliği’ni politika ve güvenlik
konularında bir blok olarak görmek mümkün değildir. Burada ayrışımı
sağlayan tek tek ulusların çıkarlarıdır. AB anlayışı içerisinde ulusal çıkarlar
tanımlanırken milliyetçiliğin nasıl reddedileceği olgusu cevabı hala araştırılan
bir sorudur.
AB içerisinde güçlü konumda olmak ve ulusal çıkarların korunması ancak bazı
ekonomik, sosyal ve politik egemenlik unsurlarının elde bulundurulmasına
bağlıdır. Bunun için özellikle ekonomik vasıtalara dayanan uygun bir strateji
gereklidir. Halbuki AB’nin yeni üyeleri katılım sürecinde farklı stratejiler
57
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
izlemiş olsalar da çoğu ekonominin tamamını liberal hale getirirken şok
terapiler uygulamışlar ve en iyi ekonomik birimlerini (blue chips) ve hatta
doğal kaynaklarını AB’nin hakim ülkelerine ve daha az oranda ABD’ye
satmak zorunda kalmışlardır (Stiblar, 2005: 4). Reformcu, liberal veya
değişimci olmasına bakılmaksızın yeni üyelerin yöneticileri ekonomik
vasıtalarını ellerinde tutamamışlar ve büyüyen AB’nin alt tabakasına doğru yol
almışlardır.
Başat ülkeler dışındaki diğer ülkelerin AB içinde etkin konuma gelebilmesi,
ancak kendi şirketlerini yönetebilmeleri ve uluslararası alanda karar verici
konumlarının etkinliği, diğer yandan bazı AB kurumlarını kendi ülkelerinde
konuşlanması ile mümkün olabilir (Stiblar, 2005: 22-23). Ülkenin iç kuvvetleri
ülke dışında da etkin olacak güce sahip olmalıdır. Ülkenin karar vericileri,
kurumsal yetkilileri ve özel yapısı (şirketler, bankalar vb.) ülkenin kendi
stratejileri ve hedefleri konusunda iş birliği yapmalıdır. Bu stratejiler
küreselleşme ve bölgeselleşme süreci içerisinde ülkeyi merkez ülkeler
konumuna taşımalı ve daimi vatandaşlarının diğer üye ülke vatandaşları ile eşit
refah ve haklara sahip olmasını hedeflemelidir. Bunu sağlamanın en temel
vasıtası ise daha AB’ye katılım safhasında yapılacak müzakerelerde bazı
egemenlik haklarının korunmasıdır. Böyle bir stratejik imkan ülkenin
faaliyetleri, kararları, beyanatları ve reaksiyonları ile ilgili önemli bir vasıta
yelpazesi sağlayacak ve kendi vatandaşlarına da imkanlar sunarken körü
körüne AB merkezine bağımlılığı önleyecektir.
Özetle söylemek gerekirse, Brüksel ve Frankfurt’tan dayatılan makro
politikalara teslim olmamak, içeride kuvvetli mikro vasıtalara sahip olmayı
gerektirmektedir. Bu ise, ancak güçlü bir finansal sektör, daimi vatandaşların
mülkiyet haklarının korunması ve ulusal çıkarların sağlanmasında hükümet ve
diğer iç yapılar arasında sıkı bir iş birliği ile mümkündür. Ekonomik kaynaklar
dışında korunması gereken; ekoloji, sağlık ve sosyal koruma, bilginin dağıtımı,
eğitim ve teknoloji alanında ilerleme, sanat ve kültürün gelişimi, dilin
58
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
korunması, ulusal mirasın muhafazası gibi ulusal çıkarlar için uygun bir strateji
geliştirilmelidir. AB üyesi ülkeler ya kendi yarattıkları güç ve cazibe ile birlik
içinde bir refah ve gelişme merkezi olarak kimlik ve egemenliklerini bir ölçüde
koruyacaklar ya da diğerlerinin yarattığı cazibe tuzağı içinde devletler üstü
yönetime
teslim
olup
zamanla
kimliklerini
ve
egemenliklerini
kaybedeceklerdir.
SONUÇ
21. yüzyılda uluslararası ilişkilerde güç; sert, yumuşak ve ekonomik güç
şeklinde ayrışmaya yol açan gelişmeler ile evrimleşirken bu gelişimin
temelinde devlet dışı aktörlerin baskın konumlarının artmasının etkili olduğu
görülmektedir. Bununla beraber, bu aktörler hegemonik güçlerin askeri güç
dışındaki yeni politika yöntemlerine başvurmaları ile güvenlik ortamında
belirgin hale gelmektedirler. Yeni hegemonik güç paradoksunun hedefi ise
hedef
ülkelerin
ulusal
güçlerinin
zayıflatılması
ve
güç
politikası
kullanamayacak şekilde güvenlik kurgularının işlemez hale getirilmesi için
etki ve kontrol altına alınmasıdır. Bir ulus-devlet, ancak bir güç politikası
uygulayabilirse; dostça olmayan davranışları caydırır, kendi ulusal çıkarlarını
ve bağımsız iradesini koruyabilir. 21. yüzyıl hegemonik güç projeksiyonlarının
hedefi ulus-devlet yapılarının yok edilmesi ve ağ stratejisi ile kontrol altında
tutulmasıdır.
Yürütülen örtülü metotların hedefi, ulus-devlet elindeki güç unsurlarının
elinden alınması, egemenliklerin iç ve dış ağlara transferidir. Nitekim
demokrasisi restore edilen, rejimi ve kimliği yeniden tanımlanarak sözde batılı
ve modern dünyaya kazandırılan ülke örneği gittikçe artmaktadır. Güç
politikalarının hedefi ise seçilen ülkelerin ulus-devlet yapısı ve ulusal
güçleridir. Günümüz hegemonya kurgusunun temelinde, ülkelerin içeriden ve
dışarıdan ağ stratejisi ile kuşatılarak ülke etki ve kontrol altına alınması, güç
kullanamaz hale getirilmesi yatmaktadır.
59
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
KAYNAKÇA
1. ARI, TAYYAR. (1997), “Uluslararası İlişkiler”, ALFA Yayınları, 2. Baskı,
İstanbul.
2. BARNETT, THOMAS P.M. (2005), “Pentagon’un Yeni Haritası, 21 nci
Yüzyılda Savaş ve Barış”, Çev Cem KÜÇÜK, 1001 Kitap Yayınları, İstanbul.
3. BARRETT, MİCHELE. (1997), “Ideology, Politics, Hegemony: from
Gramsci to Laciau and Mouffe, Mapping Ideology”, Ed. Stavoj ZIZEK, Verso,
London.
4. BARRY, TOM. (2004), “Toward A New Grand Strategy For U.S. Policy”,
IRC Strategic Dialogue No.3.
5. BAYAT, MERT. (1982), “Milli Güç ve Devlet, Belge Yayınları”, İstanbul.
6. BAYLİS, JOHN AND SMİTH, STEVE. (2005), “The Globalization of World
Politics, An Introduction to International Studies”, Oxford University Press,
New York.
7. BRZEZİNSKİ, ZBİGNİEW. (2004), “Tercih”, İnkıkap Kitapevi, İstanbul.
8. BUZAN, BARRY AND WAEVER, OLE. (2003), “Regions and Powers, The
Structure of International Security”, Cambridge University Press, Cambridge.
9. CHOMSKY, NOAM. (1993), “Medya Gerçeği”, (Çev. A. YILMAZ),
Tümzamanlar Yayıncılık, İstanbul.
10. CLARCK, WESLEY. (2004), “Modern Savaşları Kazanmak”, (Çev. A.
Berkeoğlu, İstanbul.
11. CLİNE, RAY S. (1980), “World Power Trends and U.S. Foreign Policy for
the 1980s”, Westview Press, Boulder CO.
12. COCHRAN, MOLLLY. (1995), “Postmodernism, Ethics and International
Theory”, Review of International Studies, C.21.
13. COOPER, ROBERT. (2005), “Ulus Devletin Çöküşü”, Güncel Yayıncılık,
İstanbul.
14. Council on Hemispheric Affairs/Resource Center (CHA/RC). (1997),
“National Endowement For Democracy”, Washington D.C.
60
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
15. COX, ROBERT W. (1981), Social Forces, “States and World Orders:
Beyond International Relations Theory”, Millenium Journal of International
Studies, 10 (2), (1981).
16. COX, ROBERT. (1993), “Gramsci, Hegemony and International
Relations”: An essay in method, in Stephen GILL, Ed., Gramsci, Historical
Materialism and International Relations Cambridge University Press,
Cambridge.
17. DE RİVERO, OSWALDO. (2003). “Kalkınma Efsanesi”, Çitlembik
Yayınları, Çev.: Ömer Karakurt, İstanbul.
18. DENK, NEVZAT. (2000), “21 nci Yüzyıla Girerken Türkiye’nin Jeopolitik
Durumu ve Jeostratejik Öneminin Yeniden Belirlenmesi”, H.A.K. Yayını,
İstanbul.
19. DONELLY, THOMAS. (2005). “The Military We Need, Defense
Requirements of the Bush Doctrine”, American Enterprise Institute, AEI
Press, Washington D.C.
20. FLOURNEY, MİCHELE E. AND BRİMLEY, SHAWN W. (2006),
“Strategic Planning For U.S. National Security: A National Solarium For The
21 st Century”, Strategic Studies Institute, Washington D.C., 2006.
21. GAUDİN, JEAN-PİERRE. (1998), “Modern Governance, Yesterday And
Today : Some Clarifications To Be Gained From French Goverment Policies”,
International Social Science Journal, No.155.
22. GİLL, STEPHEN AND LAW, DAVİD (1988), “Global Political Economy,
Perspectives, Problems and Policies”, Harvester-Whesatsheaf,-Hertfordshire.
23. HAİNE, JEAN-YVES. (2004), Union Inaugural Address, Edit. Jess
Pilegard, The Politics of European Secutity, Danish Institute For International
Studies, Copenhagen.
24. Harp Akademileri Komutanlığı, (2002), “Geçmişte ve 21. Yüzyılda
Savaşlar, Stratejiler”, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul.
61
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
25. HİRST, PAUL AND THOMPSON, GRAHAME. (2000), “Küreselleşme
Sorgulanıyor”, Gözde Kılıç YAŞIN: Devlet Yöneten Olmaktan Çıkıyor,
Cumhuriyet Strateji, (31 Ocak 2005).
26. IKENBERRY, JOHN : “American Grand Strategy in the Age of Terror”,
Survival, Vol.: 43, Issue: 4, (Febuary 4 th, 2001), p. 19-34.
27. Institution For Strategic Studies (ISS). (1997), Strategic Assesment, 1997,
INSS Publications, Washington D.C.
28. JABLONSKY, DAVİD. (2006), “Why is the Strategy Difficult?”, (Edt. B.
Bartholomees Jr.), U.S. Army War College, Washington D.C.
29. KAPLAN, MORTON. (1968), “New Approaches to International
Relations”, St. MaMartin’s Pres, New York.
30. KEHAONE, ROBERT O. (1991), “The United States and the Postwar
Order: Empire or Hegemony?”, International Peace Research Institute,
Journal of Peace Research, Vol. 28, No. 4, Oslo.
31. KEYMAN, E. FUAT. (2000), “Küreselleşme, Devlet, Kimilk/Farklılık:
Uluslararası İlişkiler Kuramını Yeniden Düşünmek”, Alfa Yayınevi, İstanbul.
32. KRAUTHAMMER, CHARLES. (1992), “The Unipolar Moment, in
Rethinkig America’Security”, Allison and Treverton, New York.
33. LEVENT, UFUK. (1997), “21 nci Yüzyılın Eşiğinde Türkiye”, H.A.K.
Yayınları, İstanbul.
34.
MELİA,
THOMAS
O.
(2005),
“The
Democracy
Bureaucracy,
Infrastructure of Amerikan Democracy Promotion”, Georgetown University.
35. MORALI, TURAN. (2003), Genkur. Bşk.lığı Küreselleşme ve Uluslararası
Güvenlik Sempozyum Bildirileri, Genkur. As. Tarih ve Stratejik Etüt Bşk.lığı
Ankara.
36. National Intelligence Council (NIC). (2004), Mapping the Glolbal Future,
Government Printing Office, Washington D.C.
37. NOYA, JAVİER. (2005), “The Symbolic Power of Nations” Real Instituto
Elcano, Working Paper (WP) 35/2005.
62
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
38. NYE, JOSEPH S.JR. (2003), Amerikan Gücünün Paradoksu, (Çev.: Gürol
KOCA), Literatür Yayınları, İstanbul.
39. NYE, JOSEPH S. (2004), “Soft Power and American Foreign Policy”,
Political Science Quarterly; 119, Research Library Core.
40. NYE, JOSEPH S. (2005), Yumuşak Güç, (Çev.: R. Aydın), Elips Kitapları,
İstanbul.
41. NYE, JOSEPH S. (6 Eylül 2006), “Daha Çok Yumuşak Güce
Başvurmalıyız”, The DailyStar, (Çev. Radikal Gazetesi, 08 Eylül 2006).
42. ODOM, WİLLİAM E. (2002), “Modernizing Intelligence: Structure and
Change for the 21 st Century”, National Institute for Public Policy, VA.
43. Office of Director of National Intelligence, (2007). DNI Handbook, Office
of DNI ODNI), Washington D.C.
44. ÖNGÜN, ÇETİN. (2007), “Amerikan Gücüne Tarihsel Bir Yaklaşım”, Asil
Yayın Dağıtım, Ankara.
45. ÖYMEN, ONUR. (2003), “Ulusal Çıkarlar, Küreselleşme Çağında UlusDevleti Korumak”, Remzi Kitabevi, İstanbul.
46. ÖZKUL, HALİD. (2001), “Gizli Ordular-CIA”, Sorun Yayınları, İstanbul.
47. ÖZTÜRK, OSMAN METİN. (2007), “Amerika Çökerken”, Fark Yayınları,
Ankara.
48. REHN, OLLİ. (2007), “Avrupa’nın Gelecek Sınırları”, Çev. O. Şen,
H.Kaya, 1001 Kitap Yayınları, İstanbul.
49. RUGMAN, ALAN. (2004), “Globalleşmenin Sonu”, MediaCat Kitapları,
İstanbul.
50. Saferworld-International Alert. (2005), Developing an EU Strategy to
Address Fragile States: Priorities for the UK Presidency of the EU in 2005,
London.
51. SARKESİAN, SAM C. (1995), U.S. National Security: Policy Makers,
Processes, and Politics, Sec.Ed., Lynne Rienner Publishes, Colorado.
63
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Uluslararası İlişkilerde Güç ve Güç Dengesinin Evrimi
52. SNİDAL, DUNCAN. (1986), “The Limits of Hegemonic Stability Theory”,
MIT Press, International Organization, Cooperation and Conflict, XXI, Vol.:
39.
52. STİBLAR, FRANJO. (2005), “Preservation of National Identity and
Interests in the Enlarged EU”, Center for European Integration Studies,
Discussion Paper C146, Bonn.
53. STRANGE, SUSAN. (1987), “The Persisting Myth of Lost Hegemony”,
International Organisation, C.41, No.4.
54. TALU, UMUR. (31 Ocak 2001), “Yeni Lejyonerler (2)”, Milliyet Gazetesi.
55. TEZKAN, YILMAZ. (2005), Jeopolitikten Milli Güvenliğe, Ülke Kitapları,
İstanbul.
56. TRAYNOR, IAN. (10 th Dec, 2003). “The Privatization of War”, The
Guardian.
57. UZGEL, İLHAN. (2003), “Hegemon Güç Kutusu”, (Ed. Baskın Oran),
Türk Dış Politikası, Cilt I, İletişim Yayınları, İstanbul.
58. VOLGY, THOMAS J. – KANTHAK, KRİSTİN – FRAİZER, DERRİCK –
INGERSOLL, ROBERT S. (2005), “Resistance to Hegemony within the Core”,
Matthew B. Ridgway Center for International Security Studies, University of
Pitsburgh.
59. WOODWARD, BOB. (1991), “The Commanders”, Simon & Schuster, New
York.
60. YEOMAN, BARRY – SCHERER, MİCHAEL – NEAVER, LOUİS: (2004),
“Dirty Warriors”, Mother Jones, Vol. 29 Issue 6.
61. YILMAZ, SAİT. (1998), “Modern Orduların Yeniden Yapılanma
Faaliyetleri Işığında TSK.lerinin 21 nci Yüzyıla Yönelik Konsept ve Kuvvet
Yapısı Nasıl Olmalıdır?”, Silahlı Kuvvetler Dergisi, Sayı : 358, Ankara.
62. YILMAZ, SAİT. (26 Mayıs 2007), “Küresel, Bölgesel ve Ulusal Düzeyde
Türkiye için Yeni Bir Yaklaşım”, Cumhuriyet Strateji Dergisi Yıl :3, Sayı :152,
Ankara.
64
Stratejik Araştırmalar Dergisi 1 (01), 2008, 27-65
Sait Yılmaz
63. YILMAZ, SAİT. (2006), “21. Yüzyılda Güvenlik ve İstihbarat”, ALFA
Yayınları, İstanbul. 2. Baskı Milenyum Yayınları (2007).
Web Siteleri:
ABD Savunma Bakanlığı Web Sitesi:
http://www.defenselink.mil/specials/unifiedcommand/ (Access: 24 Eylül 2007).
DFID, (2005). Why We Need to Work More Effectively in Fragile States,
http://www.dfid.gov.uk/pubs/files/fragilestatespaper.pdf
Prime
Minister’s
Strategy Unit, UK Cabinet Office: Investing in Prevention: an International.
Strategy to Manage Risks of Instability and Improve Crisis Response,
(February 2005), http://www.strategy.gov.uk/output/Page5426.asp.
Motherjones:
www.motherjones.com/news/feature/2003/05/ma_365_01.html,
(3 Mayıs 2005).
NRDC (2002): Nuclear Database, Natural Resources Defense Council,
www.nrdc.org/nuclear/nudb/datab.asp, (12 Eylül 2007).
The Progressive Policy Institute. (2003), Progressive Internationalism: A
Democratic National Security Strategy,
www.ndol.org/documents/Progressive_Internationalism_1003.pdf,
Ulagay, Osman.(13 Şubat 2006). 21. Yüzyılda 'Ulusal Güç' Olmanın Yolları,
Milliyet Gazetesi, http://www.milliyet.com/2006/02/13/yazar/ulagay.html
Wright, Robert. (3 Agu, 2004) Robert WRIGHT: U.S. and Manhood:
Leadership is About Respect, not Just Fear, New York Times, in International
Herald Tribune, www.iht.com/articles/532228.html. (15 Eylül 2007).
65
Journal of Strategic Studies 1 (01), 2008, 27-65
Download