TC BAġKENT ÜNĠVERSĠTESĠ TIP FAKÜLTESĠ ÇOCUK SAĞLIĞI

advertisement
T.C.
BAġKENT ÜNĠVERSĠTESĠ TIP FAKÜLTESĠ
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANABĠLĠM DALI
PEDĠATRĠK KARDĠYOLOJĠ BĠLĠM DALI
PEDĠATRĠK KALP KATETERĠZASYONU
KOMPLĠKASYONLARININ RETROSPEKTĠF
DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
ALTI YILLIK SONUÇLARIMIZ
YAN DAL UZMANLIK TEZĠ
Uzm. Dr. Ayten GÜMÜġ
Ankara 2012
T.C.
BAġKENT ÜNĠVERSĠTESĠ TIP FAKÜLTESĠ
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANABĠLĠM DALI
PEDĠATRĠK KARDĠYOLOJĠ BĠLĠM DALI
PEDĠATRĠK KALP KATETERĠZASYONU
KOMPLĠKASYONLARININ RETROSPEKTĠF
DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
ALTI YILLIK SONUÇLARIMIZ
YAN DAL UZMANLIK TEZĠ
Uzm. Dr. Ayten GÜMÜġ
PROJE NO: KA11/51
TEZ DANIġMANI
Prof. Dr. Niyazi KürĢad TOKEL
Ankara 2012
TEġEKKÜR
Çalışma konusunun belirlenmesi ve hazırlanması süresince değerli
zamanını ve emeğini esirgemeyen sayın hocam Prof. Dr. Niyazi Kürşad
TOKEL’e, çalışma süresince birlikte geçireceğim zamandan çaldığım tüm
aileme ve ayrıca Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesi Arşiv personeline
teşekkür ederim.
I
ĠÇĠNDEKĠLER
Sayfa No:
TEŞEKKÜR ......................................................................................................... I
İÇİNDEKİLER..................................................................................................... II
TABLO LİSTESİ ................................................................................................. V
KISALTMA LİSTESİ ........................................................................................ VIII
ÖZET ve ANAHTAR KELİMELER...................................................................... X
ABSTRACT and KEYWORDS ......................................................................... XII
1. GİRİŞ ve AMAÇ ............................................................................................. 1
2. GENEL BİLGİLER .......................................................................................... 2
2.1. Tarihçe..................................................................................................... 2
2.2. Kalp Kateterizasyon Öncesi Hastaların Değerlendirilmesi ....................... 2
2.2.1. Anamnez ve Fizik Muayene .............................................................. 2
2.2.2. İşlem Öncesi Laboratuvar Tetkikleri .................................................. 3
2.2.3. Koagülasyon ..................................................................................... 4
2.2.4. Açlık .................................................................................................. 4
2.2.5. İşlem Öncesi Periferik Damar Yolunun Açılması ............................... 5
2.2.6. Premedikasyon ................................................................................. 5
2.2.7. Sedasyon ve Anestezi ....................................................................... 6
2.2.8. Analjezikler ...................................................................................... 10
2.2.9. Monitörizasyon ................................................................................ 10
2.2.10. Pozisyon ....................................................................................... 11
2.2.11. Antibiyotik Profilaksisi .................................................................... 11
2.2.12. Heparinizasyon ............................................................................. 11
2.3. Kalp Kateterizasyonunda Kullanılan Vasküler Yollar ............................. 12
2.3.1. Femoral Yol ..................................................................................... 13
2.3.2. İnternal Juguler Venöz Yol .............................................................. 14
2.3.3. Subklaviyan Venöz Yol ................................................................... 15
2.3.4. Umbilikal Yol ................................................................................... 16
2.4. Anjiyografik Değerlendirme.................................................................... 16
2.4.1. Anjiyografi Endikasyonları ............................................................... 16
II
2.4.2. Anjiyografi Sırasında Kullanılan Kontrast Maddeler ........................ 17
2.4.3. Radyasyon Dozu ve Etkisi .............................................................. 17
2.4.3.1. Hastanın Maruz Kaldığı Radyasyon Dozu ve Korunma ....... 18
2.4.3.2. Personelin Maruz Kaldığı Radyasyon Dozu ve Korunma .... 18
2.4.4. Anjiyografide Kullanılan Kateterler .................................................. 19
2.5. Kateterizasyona Bağlı Oluşan Komplikasyonlar .................................... 20
2.5.1. Kardiyak Arrest ve Ölüm ................................................................. 21
2.5.2. Kardiyak Perforasyon ve İntrakardiyak Yapıların Hasarlanması ..... 23
2.5.3. Büyük Damar Hasarlanması ........................................................... 28
2.5.4. Koroner Arter Hasarı ....................................................................... 30
2.5.5. Miyokard Hasarı .............................................................................. 30
2.5.6. Lokal Vasküler Komplikasyonlar ..................................................... 31
2.5.7. Aritmiler ve İleti Bozuklukları ........................................................... 34
2.5.8. Kateterlere ve Cihazlara Bağlı Oluşan Komplikasyonlar ................. 37
2.5.9. Allerjik Reaksiyonlar ........................................................................ 39
2.5.10. Anesteziye Bağlı Komplikasyonlar ................................................ 39
2.5.11. Merkezi Sinir Sistemi İle İlgili Komplikasyonlar ............................. 41
2.5.12. Hipersiyanotik Spell....................................................................... 44
2.5.13. Solunum Sistemi ile İlgili Komplikasyonlar .................................... 44
2.5.14. Böbrek Yetmezliği ......................................................................... 45
2.5.15. Kan Kaybı, Hipotansiyon, Şok ....................................................... 46
2.5.16. Enfeksiyon ve Ateş........................................................................ 47
2.5.17. Malign Hipertermi .......................................................................... 47
2.5.18. Hipotermi ....................................................................................... 48
3. HASTALAR ve YÖNTEM ............................................................................. 49
3.1. İstatistiksel Değerlendirme..................................................................... 52
4. BULGULAR .................................................................................................. 54
4.1. Demografik Bulgular .............................................................................. 54
4.2. Premedikasyon, Sedasyon .................................................................... 56
4.3. Kalp Kateterizasyonu ve Anjiyografi Yapılırken Girilen Damarlar .......... 56
4.4. Kalp Kateterizasyonu ve Anjiyografi Sırasında Oluşan Komplikasyonlar59
4.5. Major Komplikasyonlar .......................................................................... 60
III
4.6. Minör Komplikasyonlar .......................................................................... 77
5. TARTIŞMA ................................................................................................... 93
SONUÇLAR ................................................................................................... 111
KAYNAKLAR.................................................................................................. 119
IV
TABLO LĠSTESĠ
Tablo:
Sayfa No:
Tablo 2.1. Çocuklarda anestezi öncesi açlık süreleri .......................................... 4
Tablo 3.1. Komplikasyonların sınıflandırılması .................................................. 53
Tablo 4.1. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan olguların yaş dağılımı .. 54
Tablo 4.2. Olguların vücut ağırlığı gruplandırılması........................................... 55
Tablo 4.3. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan olguların tanı
gruplandırılması................................................................................ 55
Tablo 4.4. İşlem öncesi ve sonrası hemoglobin değerleri ................................. 56
Tablo 4.5. Olguların premedikasyon durumu, kullanılan premedikan ilaçlar,
anestezi tipi ...................................................................................... 56
Tablo 4.6. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında damara giriş süreleri . 57
Tablo 4.7. Kalp Kateterizasyonu ve Anjiyografi İşlem Süreleri .......................... 58
Tablo 4.8. Tekrarlanan kateterizasyon yapılan olgularda kateterizasyon
sayıları .............................................................................................. 58
Tablo 4.9. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografide yapılan girişimsel işlemler
ve komplikasyonlar ........................................................................... 59
Tablo 4.10. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında oluşan tüm
komplikasyonların sıklığı .............................................................. 60
Tablo 4.11. Major komplikasyon oluşan hastaların demografik özelliklerinin
major komplikasyon görülmeyen olgularla karşılaştırılması ......... 61
Tablo 4.12. Major komplikasyon gelişen olgularla gelişmeyen olgularda
cinsiyet, yaş ve vücut ağırlığı karşılaştırılması ............................. 62
Tablo 4.13. Major komplikasyon görülen olgularda işlem süresi ....................... 62
Tablo 4.14. Kateterizasyon tipine göre major komplikasyon gelişiminin
karşılaştırılması ............................................................................ 63
Tablo 4.15. Major komplikasyon gelişen olgular ile gelişmeyen olguların tanı
sınıflandırılmalarına göre karşılaştırılması ................................... 63
Tablo 4.16. Kateter tipine göre major kardiyak – aritmi komplikasyon
gelişme durumu ........................................................................... 68
V
Tablo 4.17. Ölen hastalar ile diğer olguların yaş aralığı, cinsiyet ve ağırlık
gruplandırılmasının karşılaştırılması ............................................ 69
Tablo 4.18. Kateterizasyonda ölen olgularla diğer olguların demografik
bulguları, hemoglobin düzeyi, damara giriş süresi ve işlem
süresinin karşılaştırılması............................................................. 69
Tablo 4.19. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında ölen hastalar ........... 70
Tablo 4.20. Major solunum sorunu olan hastalar ile olmayan hastaların
kateter tipine göre karşılaştırılması .............................................. 72
Tablo 4.21. Major damar komplikasyonu gelişen ve gelişmeyen olguların
karşılaştırılması ............................................................................ 72
Tablo 4.22. Kateter tipine göre major vasküler komplikasyon gelişen olgular
ile major vasküler komplikasyon gelişmeyen olguların
karşılaştırılması ............................................................................ 73
Tablo 4.23. Kateter manipülasyonu ve kontrast madde ile kalp ve damar
perforasyonu oluşan ve oluşmayan hastaların kateter tipine
göre karşılaştırılması .................................................................... 73
Tablo 4.24. Kateter ve cihazlara bağlı komplikasyon oluşan ve oluşmayan
hastaların kateter tipine göre karşılaştırılması .............................. 75
Tablo 4.25. Minör komplikasyon oluşan hastaların demografik özellikleri,
işlem öncesi ve sonrası hemoglobin düzeyleri, damara giriş
süresi, işlem süresi ve floroskopi sürelerinin minör
komplikasyon görülmeyen olgularla karşılaştırılması ................... 78
Tablo 4.26. Minör komplikasyon gelişen olgularla gelişmeyen olgularda
cinsiyet, vücut ağırlığı ve yaş karşılaştırılması ............................. 79
Tablo 4.27. Minör komplikasyon gelişen ve gelişmeyen olgularda işlem
sürelerinin karşılaştırılması .......................................................... 79
Tablo 4.28. Minör komplikasyonların kateterizasyon tipi ile karşılaştırılması .... 80
Tablo 4.29. Minör komplikasyon gelişen olgular ile gelişmeyen olguların tanı
sınıflandırılmalarına göre karşılaştırılması ................................... 80
Tablo 4.30. Minör aritmi gelişen olguların kateter tipine göre diğer olgular ile
karşılaştırılması ............................................................................ 81
VI
Tablo 4.31. Minör solunumsal komplikasyon gelişen olguların kateter tipine
göre diğer olgular ile karşılaştırılması........................................... 82
Tablo 4.32. Geçici vasküler komplikasyon gelişen olgularda vasküler sorun
olmayan hastalarla yaş, damara giriş süresi ve işlem süresi
karşılaştırılması ............................................................................ 82
Tablo 4.33. Minör vasküler komplikasyon gelişen olguların kateter tipine
göre diğer olgular ile karşılaştırılması........................................... 83
Tablo 4.34. Heparin verilen olguların demografik özellikleri, damara girişişlem ve floroskopi sürelerinin heparin verilmeyen grupla
karşılaştırılması ............................................................................ 85
Tablo 4.35. Streptokinaz verilen olguların demografik özellikleri, damara
giriş-işlem ve floroskopi sürelerinin sterptokinaz verilmeyen
grupla karşılaştırılması ................................................................. 85
Tablo 4.36. Heparin ve streptokinaz verilen olgularla tedavi almayan
olguların girilen damar cinslerinin karşılaştırılması ....................... 86
Tablo 4.37. İkinci saatte nabız zayıf veya alınmayan olguların nabzı alınan
olgular ile karşılaştırılması............................................................ 87
Tablo 4.38. İkinci saatte nabız zayıf veya alınmayan olgular ile alınan
olgularda girilen damar cinsi ve kateterizasyon tipinin
karşılaştırılması ............................................................................ 87
Tablo 4.39. Kılıf yerleştirilmeyen damara giriş yapılan hastalarla
yapılmayanların 2. saatteki nabız durumlarının karşılaştırılması .. 88
Tablo 4.40. İkinci saatte nabız sorunu olan ve olmayan hastaların kardiyak
tanıları .......................................................................................... 88
Tablo 4.41. Major komplikasyonlarda regresyon analizi .................................... 89
Tablo 4.42. Minör komplikasyonlarda regresyon analizi .................................... 90
Tablo 4.43. Kateter tipine göre major komplikasyon gelişme riski ..................... 90
Tablo 4.44. Kateter tipine göre minör komplikasyon gelişme riski ..................... 90
Tablo 4.45. Tanıya göre majör komplikasyona görülme riski ............................ 91
Tablo 4.46. Tanıya göre minor komplikasyona görülme riski ............................ 92
VII
KISALTMA LĠSTESĠ
DKH
: Doğumsal Kalp Hastalığı
ASD
: Atriyal septal defekt
VSD
: Ventriküler septal defekt
PDA
: Patent Duktus Arteriosus
BAT
: Büyük Arter Transpozisyonu
VA Diskordans : Ventriküloarteryel Diskordans
DILV
: Çift Girişli Sol Ventrikül
TAPVC
: Total Anormal Pulmoner Venöz Konneksiyon
AVSD
: Atriyoventriküler Septal Defekt
PS
: Pulmoner Stenoz
KMP
: Kardiyomiyopati
PH
: Pulmoner Hipertansiyon
BT ġant
: Blalock-Taussig şant
AV fistül
: Arteryovenöz fistül
SVT
: Supraventriküler taşikardi
AV blok
: Atriyoventriküler Blok
VF
: Ventriküler Fibrilasyon
VT
: Ventriküler Taşikardi
NEK
: Nekrotizan Enterokolit
2-D EKO
: İki Boyutlu Ekokardiyografi
ECMO
: Ekstrakorporeal Membran Oksijenator
TEE
: Transözofajiyal Ekokardiyografi
MRG
: Magnetik Rezonans Görüntüleme
BT
: Bilgisayarlı Tomografi
EKG
: Elektrokardiyografi
EEG
: Elektroensefalografi
Hb
: Hemoglobin
MAO
: Monoamin oksidaz
DPA
: Doku Plasminojen Aktivatörü
SVR
: Sistemik damar direnci
VIII
Ġv
: İntravenöz
Ġm
: İntramüsküler
ĠJV
: İnternal Juguler Ven
SV
: Subklavyen Ven
F
: French
IX
ÖZET
Pediatrik Kalp Kateterizasyon Komplikasyonlarının Retrospektif
Değerlendirilmesi
Altı Yıllık Sonuçlarımız
Pediatrik kalp kateterizasyonu son yıllarda dramatik değişikliklere
uğramıştır. Günümüzde pediatrik kateterizasyon laboratuvarları çoğunlukla
tedavi edici girişimsel işlemler için kullanılır hale gelmiştir. Bununla birlikte
özellikle kompleks hastalarda ameliyat öncesi hemodinamik ve anatomik
değerlendirmede tanısal kateterizasyon işlemleri hala önemini korumaktadır.
Tüm kateter işlemleri tanısal ya da tedavi edici amaçla yapılsa da invazif
işlemler olması nedeniyle komplikasyonların görülmesi olasıdır.
Bu çalışmada, Ocak 2005–Aralık 2010 yılları arasında Başkent
Üniversitesi Tıp Fakültesi Ankara Hastanesi Pediatrik Kardiyoloji kliniğinde
girişimsel ve tanısal amaçla yapılan ileriye dönük kaydedilmiş olan 2628
pediatrik
kalp
değerlendirilmiştir.
kateterizasyonunun
Çalışmamızın
sonuçları
amacı,
retrospektif
çocuklarda
olarak
yapılan
kalp
kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında oluşan komplikasyonları saptamak,
tanısal ve girişimsel kalp kateterizasyonundaki göreceli riski, major, minör
komplikasyonlar ile yapılan girişime ve katetere bağlı komplikasyonların sıklığını
değerlendirmektir.
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan hastaların başvuru yaşı 53,2
± 64,3 ay (dağılım 0.gün- 21 yaş) ortanca 25 ay idi. Olguların 1797’sine (% 67)
tanısal
amaçlı
kateterizasyon
yapılırken,
831’ine
(%
33)
girişimsel
kateterizasyon yapılmıştır. Kateterizasyon olgularında 261 major ve 680 minör
komplikasyon meydana gelmiştir. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan
tüm olguların 688’inde (% 26) toplam 941 komplikasyon geliştiği belirlenmiştir.
Komplikasyon gelişen hastaların yaşı 23,3±51,4 ay, ortanca 6 ay idi.
Kalp
kateterizasyonu sırasında oluşan tüm komplikasyonlar içinde en sık (% 46)
vasküler komplikasyonlar görülmüştür. Minör komplikasyonlar içinde yine en sık
geçici vasküler (% 42,7) komplikasyonlar görülürken, en sık görülen major
X
komplikasyonun solunumsal komplikasyonlar (% 6) olduğu belirlendi. Kalp
kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun 13’ü (% 0,49) kalp
kateterizasyonu
sırasında
ve
ilk
48
saat
içinde
kaybedilmiştir. Direk
kateterizasyon ile ilişkili mortalite oranı ise % 0,22 olarak belirlenmiştir. Ölen
olguların yaşı ortanca 24 gün idi. Kateterizasyon teknik ve malzemelerindeki
ilerlemeler sayesinde küçük çocuk ve bebeklerde işlemler daha güvenilir ve
emniyetli bir şekilde yapılmasına olanak sağlamıştır. Komplikasyonların büyük
çoğunluğu (% 95) başarılı bir şekilde tedavi edilmiş ya da kendiliğinden
düzelmiştir.
Çalışmamızda küçük yaş grubunda, girişimsel işlemlerde, aynı seansda
birden fazla girişim yapıldığında, siyanotik-kompleks siyanotik hastalarda, sağ
ve sol ventrikül çıkış yolu darlıklarında komplikasyon sıklığının arttığı tespit
edilmiştir. Girişimsel katateterizasyon yapılan hastalarda major komplikasyon
gelişme olasılığı 2,1 (% 95 GA 1,5-2,7) kat, minör komplikasyon gelişme
olasılığı ise 1,5 (% 95 GA 1,2-1,8) kat daha fazladır.
Anahtar Kelimeler: Pediatrik
kalp
kateterizasyonu,
komplikasyon,
girişimsel kateterizasyon, risk faktörleri
XI
ABSTRACT
Retrospective Evaluation of Complications of Pediatric Cardiac
Catheterization
Six Years’ Results
In recent years the application of pediatric cardiac catheterization has
changed dramatically. Nowadays, pediatric catheterization laboratories have
begun to be used for therapeutic interventional procedures. Yet diagnostic
catheterization operations still maintain their importance in hemodynamic and
anatomic evaluations before the surgeries of especially complex patients.
Although all catheter operations are performed for diagnostic or therapeutic
purposes it is probable that complications occur because these procedures are
invasive.
In this study the results of 2628 pediatric cardiac catheterizations which
were performed with interventional and diagnostic purposes in Başkent
University, Faculty of Medicine, Division of Pediatric Cardiology between
January, 2005 and December, 2010 and saved for the future were evaluated
retrospectively. This study aims to determine complications occurring during
cardiac catheterization and angiography performed on children and to evaluate
the relative risk in diagnostic and interventional cardiac catheterization and the
frequency of complications relied on the intervention with major and minor
complications and catheter.
The optimum age of application of cardiac catheterization and
angiography was 53,2 ± 64,3 months (distribution 0th day-21th age), mean 25
months. While diagnostic catheterization was applied to 1797 (%67) of cases,
interventional
catheterization
was
applied
to
831(%33)
of
them.
In
catheterization cases 261 major and 680 minor complications occurred. In 688
of all cases applied cardiac catheterization and angiography it was determined
that 941 complications in total occurred. The ages of patients who developed
complications were 23,3±51,4 months, mean 6 months.
XII
Among all the complications occurred during cardiac catheterization
vascular complications (% 46) were most frequently encountered. While among
minor complications temporary vascular complications (% 42,7) were again
mostly encountered ones, the most frequently observed major complications
were respiratory complications (% 6). 13 of 2628 cases applied cardiac
catheterization and angiography lost their lives during cardiac catheterization
and in the first 48 hours. Mortality rate associated directly with catheterization
was detected as % 22. The age of death was detected as mean 24 days.
Thanks to the developments in techniques and equipments of catheterization,
operations on infants and babies have become safer and more reliable. The
majority of the complications were treated successfully or spontaneously
recovered.
This study shows that in pediatric age, during interventional operations,
when more than one attempt is applied in single stage, on cyanotic-complex
cyanotic patients, in left and right ventricular stenosis frequency of
complications increases. The major complications occurrence risk on the
patients who have interventional catheterization is 2,1 times while minor
complication risk is 1,5 times.
Key Words: Pediatric
cardiac
catheterization,
interventional catheterization, risk factors
XIII
complication,
1. GĠRĠġ ve AMAÇ
Doğumsal kalp hastalıklarında non-invazif tanı yöntemlerindeki gelişme,
tanısal amaçlı kalp kateterizasyonu ve anjiyografi oranını azaltmış, diğer
taraftan tedavi amaçlı girişimsel kateter ve anjiyografi işlemlerin sıklığı artmış ve
çeşitlenmiştir. Kalp kateterizasyonu girişimsel ve tanı amacıyla yapılsa da belli
komplikasyonlara sahiptir. Öncelikle bu komplikasyonların sıklığını en aza
indirgeyebilmek
için
uygun
koşulların
sağlanması
ilk
hedef
olmalıdır.
Komplikasyonlar sekel bırakmayan ve herhangi bir tedavi gerekmeksizin
kendiliğinden düzelen minör problemlerden, ölüme, acil açık kalp cerrahisine ya
da kalıcı ağır sekeller bırakan major problemlere kadar geniş bir yelpaze içinde
yer alabilir.
Bu çalışmanın amacı, çocuklarda yapılan kalp kateterizasyonu ve
anjiyografi sırasında oluşan komplikasyonları saptamak, tanısal ve girişimsel
kalp kateterizasyonundaki göreceli riski, major, minör komplikasyonlar ile
yapılan girişime ve katetere bağlı komplikasyonların sıklığını değerlendirmektir.
Gelişen komplikasyonlar ile hastanın yaşı ve kilosu ile olan ilişkisini belirlemek,
vasküler komplikasyon gelişen hastalarda yaş, vücut ağırlığı, damara giriş
süresi, işlem süresi ile ilişkisini saptamak, vasküler tromboza bağlı nabız zayıf
veya alınamayan hastalarda heparin ve streptokinaz tedavilerinin etkinliğini
belirlemektir.
1
2. GENEL BĠLGĠLER
2.1. Tarihçe
Werner Frossmann’ın 1929’da insan üzerinde ilk kalp kateterizasyonunu,
kendi
üzerinde
laboratuvarları
yapması
doğumsal
ile
kalp
başlamıştır(1).
1950’lerde
hastalıklarının
kateterizasyon
fizyolojisini
anlamada
kullanılmıştır. 1960 ve 1970’lerde kardiyak cerrahideki ilerlemeler ile daha
ayrıntılı anatomik tanımlamalara ihtiyaç göstermiştir ve böylece aksiyal
anjiyografi kullanılmaya başlamıştır(2,3). Rashkind ve Miller tarafından 1966
yılında büyük arter transpozisyon anomalisinde, transkateter balon atriyal
septostomi yöntemi ile girişimsel kateterizasyon başlamıştır(4,5,6,7). Rashkind
WJ, A.Bilgiç tarafından Philedelphia Çocuk Hastanesinde 1970 yılında yapılan
deneysel çalışmada 16 köpeğin atriyal septumunda transkateter yöntemle açtığı
defekt üzerine şemsiye şeklinde bir cihazı, transkateter yolla yerleştirmeyi
başarmıştır. Bu çalışma ile tüm dünyada Atriyal septal defekt (ASD) ve
Ventriküler septal defekt (VSD) defektlerinin transkateter yöntemle kapatılması
için atılan ilk adımlar olmuştur. İnsanlarda sekundum ASD’nin transkateter yolla
kapatılması konusundaki ilk deneyimler ise 1976’da Mills ve arkadaşları
tarafından yayınlanmıştır(8,9).
İki-boyutlu ekokardiyografide (2-D EKO) 1980 yıllarında, transözofajiyal
ekokardiyografi (TEE) ve kardiyak magnetik rezonans görüntülemelerde (MRG)
1990’larda gerçekleşen ilerlemeler sayesinde tanısal amaçlı yapılan kardiyak
kateterizasyon ihtiyacını azaltmıştır. Ancak daha kompleks doğumsal kalp
hastalıklarının tedavisindeki ilerlemeler sayesinde ayrıntılı fizyolojik ve anatomik
bilgiyi
sağlamada,
girişimsel
tedavi
olanaklarının
artması
ile
kalp
kateterizasyonunun günümüzde önemini daha da arttırmıştır(1).
2.2. Kalp Kateterizasyon Öncesi Hastaların Değerlendirilmesi
2.2.1. Anamnez ve Fizik Muayene
Kateterizasyon öncesinde her hastadan ayrıntılı genel anamnez
alınmalıdır. Öyküsünde, hastada veya ailesinde kanama bozuklukları, ilaç
2
allerjileri, kontrast maddeye bağlı reaksiyonlar olup olmadığı sorgulanmalıdır.
Ateş ≥38°C ise bakteriyemi gelişebilme riski açısından kateterizasyon
ertelenmelidir. Adolesan ve erişkin hastalarda özellikle gebelik, daha önce
yapılmış kateterizasyon, ameliyat sorgulanmalıdır.
Alışılagelmiş rutin fizik muayene yöntemleri yanısıra doğumsal kalp
hastalığı
(DKH)
olan
çocuklarda
kardiyopulmoner
rezervin
özellikle
değerlendirilmesi gerekir. Ayrıca bu hastaların dört ekstremitelerinde de basınç
ve nabız kontrolü yapılmalıdır. Kardiyak lezyonu olan çocuklarda arteryel
dağılımda problemler ve periferik damarlarda darlık olması sıktır. Sağ ve sol
torakotomi skarları daha önceden Glenn veya Blalock-Taussig şant (BT şant)
ameliyatlarına ait olabilir. Böyle palyatif operasyonlardan sonra kullanılan
subklavyen arterin beslediği kolda nabzın azalması veya kaybolması olağandır.
Nabız olmayan ekstremitenin girişimden önce biliniyor olması, girişim sırasında
o koldan nabız alınamamasının önceden bilinmesini sağlayacaktır. İnguinal
veya
antekübital
fossa
skarlarının
varlığı
perkütan
damar
girişlerini
zorlaştırabilir. Abdominal, torasik veya boyun venlerinde distansiyon varlığı,
Mustard veya Senning ameliyatı olmuş veya uzun süre santral venöz kateter
uygulanmış hastalarda vena kava veya sistemik venöz baffle obstrüksiyonu
gelişebilir. Makroglossi, hipoplastik mandibula, dar damak veya laringotrakeal
anormallikler
anestezi
düşürebileceğinden
sırasında
işlem
hastanın
öncesi
havayolu
muayene
açıklığını
sırasında
tehlikeye
özellikle
değerlendirilmelidir(10,11).
2.2.2. ĠĢlem Öncesi Laboratuvar Tetkikleri
İşlem öncesinde uygulanacak laboratuar tetkiklerinin niceliği ve niteliği
pek çok faktöre bağlıdır. Kateterizasyon öncesi hastalarda tam kan sayımı,
elektrokardiyografi (EKG) ve telekardiyogram çekilmelidir. Tüm olgular için
özellikle gerekli olan tek tetkik, hemoglobin (Hb) düzeyidir. Hemoglobin
düzeyine bakılmasının en önemli nedeni ise anemi ve polisitemi varlığının
araştırılmasıdır. Siyanotik bebeklerde eritropoetin düzeyinin yükselmesi, Hb
düzeyinin 20 g/dl veya daha üstüne çıkmasını stimüle edebilir. Eritrosit
kütlesindeki bu artış, relatif bir hipervolemiye ve viskozite artışına neden olarak,
3
periferik akımın yavaşlaması ve oksijen sunumunun azalmasına neden olabilir.
İşlem öncesi açlık dönemi, dehidratasyon ve kateterizasyon odasındaki
hipotermik koşullar ile bu sorunlar ağırlaşabilir. Girişim odasına yüksek Hb
düzeyi ile getirilen çocuklarda ani bir hiperviskozite krizinin gelişerek progressif
asidoz, kardiyovasküler dekompansasyon ve end-organ trombozlarına neden
olması olasılığı vardır. Bu nedenle hastalara işlem öncesi intravenöz sıvı
tedavisi yapılmalıdır(12,13,14).
2.2.3. Koagülasyon
Polisitemi, düşük kademeli bir dissemine intravasküler koagülasyonu
stimüle edebileceğinden polisitemisi olan siyanotik DKH olan çocuklarda
koagülasyon anormallikleri olma riski daha yüksektir. İşlem öncesi Hb değeri 20
g/dl’nin üzerinde olan tüm çocuklara koagülasyon çalışmaları gerekebilir.
Özellikle bu çocuklarda bir miktar fibrinoliz olabileceğinden fonksiyonel
trombosit sayısında ve pıhtılaşma faktörlerinde bir azalma beklenebilir. Tüm bu
anormallikler girişimden 24–48 saat önce yeterli parsiyel kan değişimi ile
düzeltilebilir(10,11,13).
2.2.4. Açlık
Girişim öncesinde hastanın aç bırakılmasının temel amacı, pulmoner
aspirasyona neden olabilecek residüel mide içeriği hacminin azaltılmasıdır.
Elektif kalp kateterizasyonu yapılacak adolesan ve erişkin hastalarda gece
yarısından itibaren oral yoldan hiçbirşey alınmamalıdır. Süt çocuğu ve küçük
çocuklarda dehidratasyon ve hipogliseminin önlenmesi için daha yakından
izlenmelidir.
Çocuklarda
anestezi
öncesi
açlık
gösterilmiştir(15,16).
Tablo 2.1. Çocuklarda anestezi öncesi açlık süreleri
Besin
Anne sütü
İnek sütü, hazır mama
Yemek
Açlık süresi
4 saat
6 saat
6-8 saat
4
süreleri
Tablo
2.1’de
2.2.5. ĠĢlem Öncesi Periferik Damar Yolunun Açılması
DKH olan tüm çocuklarda girişim süresi ne kadar kısa olursa olsun
güvenilir bir damar yolu açılması gereklidir. Bu çocuklarda parenteral
medikasyon her an gerekebileceğinden açık bir damar yolu hayat kurtarıcı
olacaktır. Kateterizasyon laboratuarına gelen çocukların bir kısmında damar
yolu daha önceden açılmıştır. Ancak günübirlik hastaların artması nedeniyle
damar yolu açılamamış da olabilir. Daha önce topikal lokal anestezik
uygulanması damar yolu açılmasını kolaylaştırabilir. İntravenöz (iv) sıvı
infüzyonları,
hasta
kateterizasyon
laboratuvarına
getirilinceye
dek
sürdürülmelidr. Hemodinamik stabilite veya işlem öncesi hidrasyon gerekliliği
olmadıkça damar yolu, anestezi indüksiyonundan sonra açılabilir. Bebek ve
yenidoğanlarda hipogliseminin önlenmesi için idame sıvısı, ¼ veya 1/5 normal
salin içinde % 10 glukoz olmalıdır(11,17,18). İntrakardiyak şantı olan çocuklarda
damar yolu açılması ve kullanılması sırasında dikkat edilmesi gereken önemli
bir nokta, kardiyovasküler sisteme hava girişinin önlenmesi için itina
gösterilmesidir. Soldan sağa şantı olan çocuklarda bile kardiyak siklüsün
herhangi bir anında ya da respiratuar bir manevra sırasında şantın yönü
değişebileceğinden sistemik embolizasyon riski vardır(17,18,19).
2.2.6. Premedikasyon
İşlemden önce çocuk ve aile ile ayrıntılı bir görüşme yapılması genellikle
anksiyeteyi azaltacak ve anestezi indüksiyonunun daha sakin gerçekleşmesini
sağlayacaktır. Büyük çocukların girişimden önce bilgilendirilmesi, kateterizasyon
laboratuvarını
gezdirilmesi
yarar
sağlayabilir.
Eğer
premedikasyon
uygulanmasına karar verilirse, başlıca amaç, çocuğun özellikle annesinden
ayrılırken yaşayacağı korku ve anksiyetenin azaltılması olmalıdır
(11,17, ,18,19)
. Bu
ilaçların kullanımı için, intramusküler (im) enjeksiyonlardan, indüksiyondan
hemen önce çocuğun müköz membranlarından sedatif uygulamasına dek geniş
bir kullanım yelpazesinden yararlanılmaktadır. Premedikanın seçimini her
çocuğun kişisel özelliklerinin belirleyeceği unutulmamalıdır. Premedikasyonda
opioidler (morfin, meperidin, alfentanil, fentanil), antikolinerjikler (atropin,
5
skopolamin, glikoprolat), benzodiazepinler (midazolam) ve antihistaminikler
(prometazin, hidroksisizn) kullanılabilir. Premedikasyonun en ciddi tehlikesi,
havayolu açıklığını sağlayan koruyucu reflekslerin kaybına neden olabilecek
aşırı sedasyondur. Bu durum, özellikle oksijen rezervi çok sınırlı olan siyanotik
çocuklar ile pulmoner vasküler yatağındaki dinamik reaktivite nedeni ile hipoksi
veya hiperkarbinin kolaylıkla pulmoner krize yol açacak çocuklarda oldukça
tehlikeli olabilir. Ancak, premedikasyonun yetersiz olduğu ya da uygulanmadığı
özellikle Fallot tetralojili çocuklarda da solunumun tutulması ya da ajitasyon ile
pulmoner infindubulumda spazm gelişmesi sonucu arteryel desatürasyon
gelişebilir(17,18,19). Günümüzde pek çok merkezde çocuklarda oral midazolam
premedikan olarak kullanılmaktadır. Prometazine ve hidroksizin gibi ilaçlar
antihistaminik
veya
trankilizan
olarak
sınıflandırılabilir.
Bu
ilaçlar
premedikasyonda sedatif ve antiemetik etkilerinden dolayı kullanılırlar. Örneğin
prometazin ve meperidin kombinasyonu meperidinin solunum depresif etkisini
artırmaz ancak sedatif etkisini artırır. Küçük bebeklerle, ciddi ölçüde hipoksemik
veya
kardiyak
yetersizlik
tablosunda
olan
çocuklarda
premedikasyon
uygulanmamalıdır(17).
2.2.7. Sedasyon ve Anestezi
Kateterizasyon teknikleri giderek daha invaziv, daha geniş ve birden fazla
kateterin kullanıldığı, kan kaybına neden olabilen, daha büyük hemodinamik
değişiklikler oluşturabilen, daha küçük ve ciddi hastalığı olan bebeklerde
uygulanan girişimler haline gelmektedir. Bu nedenle majör komplikasyonlar ve
sorunlarla karşılaşılabilecek invaziv girişimlerin arttığı kateter laboratuvarları
birer operasyon odasını andırmaktadır. Kalp kateterizasyonunun yapılması,
özellikle pediatrik yaş grubunda sedasyon altında uygulanması işlemin ayrılmaz
bir parçası olarak görülmektedir. Başlangıçta sedasyon, geleneksel olarak
pediatrik kardiyologun denetimi altında yapılmaktaydı. Ancak girişimsel
işlemlerin artması ile daha derin sedasyon gerekli olmuştur. Kompleks
girişimler, daha küçük ve durumu ciddi olan hastalarda girişimin başarısı ve
hastanın güvenliği nedeniyle anestezi, monitörizasyon ve hemodinamik izlem
gerektirmektedir(7,12,13, 19).
6
Pediatrik kardiyologlar, anestezi teknisyenleri, anestezistler, pediatrik acil
doktorları, pediatrik yoğun bakım uzmanları sedasyon sağlayabilen ekip içinde
yer almaktadır. Esas amaç etkili ve güvenli sedasyonun sağlanmasıdır (20,21,22).
Sedasyon öncesi hastanın fizyolojik durumu, uygulanacak prosedürün
özellikleri ile ilgili yeterli bilgi elde edilmelidir. İşlem öncesi kooperasyon
kurulabilen büyük çocuklarda ve erişkin hastalarda anksiyoliz veya hafif
sedasyon yeterli iken daha küçük çocuklarda daha derin sedasyon gerekli
olabilmektedir. Girişimsel kateterizasyon, tanısal kateterizasyona göre daha
ağrılı olabileceğinden analjezi ihtiyacı da daha fazla olabilmektedir. Ayrıca
atriyal septal defekt ve ventriküler septal defektlerin transkateter yolla
kapatılması sırasında hastada bazı hemodinamik değişiklikler oluşmaktadır.
Device ile defektlerin kapatılması sırasında komplikasyon oranı da göreceli
olarak daha yüksektir ve sedasyonun daha etkili ve derin olmasına ihtiyaç
gösterebilmektedir(23,24). Tüm derin sedasyon gereken hastalara entubasyon
konusunda uzman kişiler tarafından müdahale edilmelidir(22).
Bazı araştırmacılar, sedatif ajanların kullanılması sırasında göz önünde
tutulması gereken bazı özel durumlara dikkat çekmiştir. Örneğin oksijen
verilmesi kardiyak outputu değiştirebileceği gibi kateterizasyon verilerin
sonuçlarını da etkileyebilir. Pozitif basınçlı ventilasyon ile hipo- ya da
hiperventilasyon uygulanması pulmoner kan akımında değişiklikler yol açabilir.
Son yıllarda ketamin, propofol ve midazolam gibi sedatif ilaçların beyin gelişimi
üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çeken bildiriler yayınlanmıştır(25,26).
Premedikasyon ve Sedasyon Amacıyla Kullanılan Bazı Ajanlar:
Midazolam: Midazolam, kısa etkili benzodiazepindir. Pediatride genel
anestezi için premedikasyon amacıyla en yaygın kullanılan ajandır (27).
Premedikasyon olarak verildiğinde postoperatif davranış değişikliklerini de
önler(16). Günümüzde pek çok merkezde oral midazolam premedikan olarak
kullanılmaktadır.
Midazolamın
önemli
kardiyorespiratuar
etkisi
yoktur (28).
Midazolam çoğu çocukta etkili anksiyolitik etki gösterirken bazı çocuklarda aşırı
distress
(ajitasyon)
oluşturabilmektedir(29).
Midazolam
pediatrik
kalp
kateterizasyonu sırasında tek başına etkili ajan olarak başarılı bir şekilde
7
kullanılmaktadır. Jobier ve ark tarafından yapılan kohort çalışmada 154 hasta
grubu içerisinden 35 hastaya 0.14 mg/kg/saat dozunda intravenöz infuzyon ile
verilen midazolam ile komplikasyon oluşmaksızın sedasyon yapılmıştır(30).
Ketamin:
Ketamin
sentetik
bir
opioiddir.
Solunum
depresyonu
yapmaması ve analjezi sağlaması nedeniyle çoğunlukla tercih edilen hipnotik
sedatif bir ajandır(31). Ancak sekresyonları arttırması ve halusinasyonlar
dezavantajıdır. Bundan dolayı, özellikle aktif üst solunum yolu enfeksiyonu
olanlarda bazen laringospazm ortaya çıkabilir. Hipersalivasyon azaltmak için
atropin verilebilir. Derin solunum depresyonu nadirdir. İlacın etkisinden çıkış
sırasında halüsinasyonlar ortaya çıkabilir. Bu yan etki, ilacın im. ya da yavaş iv.
uygulanmasıyla, uyanmanın sessiz bir yerde yaptırılmasıyla, en önemlisi birlikte
bir
benzodizepin
kullanımıyla
önlenebilir.
Benzodiazepinler
ketamin
uygulandıktan sonra verilmelidir. Böylece ilaçların kümülatif sedasyon etkisi
daha iyi tolere edilir. Aksi takdirde solunum depresyonu gelişebilir(32,33). Ketamin
sempatik etkiye yol açarak kardiyak fonksiyonların korunmasını sağlar(34).
Propofol: Propofol, anestezi indüksiyonunda ve idamesinde, sedasyon
sağlamak amacıyla kullanılan, kısa etkili, intravenöz bir sedatif hipnotiktir.
Propofol kullanımında karşılaşılan advers olayların hemen hepsi, hafif ve geçici
türdendir. Propofolle gerçekleştirilen anestezi indüksiyonuna gerek çocuklarda
gerekse büyüklerde sıklıkla apne eşlik eder. Propofolün anestezi indüksiyonu
sırasındaki hemodinamik etkileri değişkendir. Eğer spontan solunum devam
ediyorsa, başlıca kardiyovasküler etki, bazen kan basıncının % 30'dan fazla
azalabildiği hipotansiyondur; kalp atım sayısı değişmez veya pek az değişir,
kalp dakika hacminde dikkate değer bir azalma meydana gelmez. Eğer pozitif
basınçlı ventilasyon uygulanıyorsa, kalp dakika hacmindeki azalmanın derecesi
ve insidansı artar. Bu etkiler olasılıkla, merkezi vagotonik etkiye veya sempatik
sinir sistemi aktivitesinin inhibisyonuna bağlıdır. Üç yaşından küçük çocuklarda
propofol ile uzun süreli sedasyon yapılması önerilmez. Metabolik asidoz,
rabdomiyoliz, miyoglobinüri, tedaviye dirençli bradikardi ve ölüme neden olan
propofol infüzyon sendromu ilk kez çocuklarda tanımlanmıştır(35). Bununla
birlikte pediatrik kateterizasyon sırasında sedasyon amacıyla propofol kullanımı
(genellikle analjeziklerle birlikte) sistemik vasküler direnci düşürürken pulmoner
8
vasküler
direnç
artmaktadır
(36)
üzerinde
değişiklik
yapmaması
nedeniyle
giderek
.
Az sayıda hastada öksürük, regürjitasyon ve kusma; kullanım sonrası
çok ender olarak bronkospazm, eritem ve hipotansiyon dahil anafilaksi
bildirilmiş olduğundan, hava yolu her zaman için yakından izlenmelidir.
Bradikardi, taşikardi ve ekstrasistol, propofolün dolaşım üzerindeki daha seyrek
karşılaşılan etkilerindendir. Akciğer ödemi de bildirilmiştir(37).
Propofol ve ketaminin kan basıncı, kalp hızı ve sistemik damar direnci
(SVR) üzerinde birbilerine zıt etkiler gösterirler. Propofol ve ketaminin birlikte
kullanımı ile üst hava yolu ve solunum fonksiyonlarının koruduğunu gösteren
çalışmalar yayınlanmıştır(38,39).
Etomidate:
Etomidat
nörofizyolojik
etkileri
barbitüratlar
ve
diğer
intravenöz anestetiklere benzeyen hipnotiktir. Etomidatın uygun dozlarda
hemodinamik parametrelere çok az etkisi olduğu için, kardiyak cerrahide ve
kardiyovasküler sistem hastalarında kullanım açısından özellikle uygundur.
Sarkar ve ark. tarafından supraventriküler taşikardi ablasyonu, atriyal septal
defekt kapatılması yapılan 12 hastada etomidatın hemodinamik parametrelerde
önemli değişiklik oluşturmadığı bildirilmiştir(40). Diğer intravenöz ajanlarda
olduğu gibi doza bağlı olarak solunum depresyonu oluşur. Baştaki etkisi geçiçi
bir apnedir. Etomidatla indüksiyon sırasında erken devrede sıklıkla miyotonik
aktivite, inkoordine adale kasılmaları, myoklonik hareketler oluşur. Bunun kesin
nedeni belli değildir, ilacın spesifik epileptojenik etkisinden ziyade subkortikal
aktivitenin inhibe edilmemesine bağlı olduğu düşünülür(41,42,43).
Morfin: Morfin sülfat klasik narkotik analjeziktir. En uzun süreli sedasyon
ve analjezi sağlayan ajanlardandır. Solunum depresyonu, hipotansiyon, bulantı,
kusma, konstipasyon, biliyer spazm ve idrar retansiyonuna yol açabilir. İleri
derecede sedasyon ve solunum depresyonu oluşursa, intravenöz olarak
naloksan kullanılabilir(44,45).
Meperidin: Fenilpiperidin türevidir. Kitlesine göre analjezik etkinliği
morfininkinden daha düşüktür. Analjezik dozda verildiğinde etkisi morfinden hızlı
başlar ve daha kısa sürer. Meperidin öfori, sedasyon, bulantı, kusma ve
solunum depresyonu yapar. Morfin kadar olmamakla beraber safra yollarında
9
ve oddi sfinkterinde spazm ve safra basıncında yükselme yapar. Direkt
miyokard depresyonu etkisi vardır. Histamin serbestleştirici etkisi vardır. Bu
nedenle hemodinamik yönden stabil olmayan hastalarda tercih edilmez.
Meperidin MAO inhibitörleriyle kullanıldığında ajitasyon, rijidite, hiperpireksi,
konvülziyon,
solunum
depresyonu,
hipotansiyon,
koma
ve
ölüme
yol
açabilir(44,45,46,47).
Fentanil: Fentanil ayaktan anestezide çok sık kullanılır. Hızlı başlangıçlı
ve kısa etkili narkotik analjeziktir. Solunum depresyonu yapabildiği için dikkatli
olarak monitörize edilmelidir. Kaşıntı, bulantı, kusma, hipotansiyona neden
olabilir. Histamin serbestleşmesi yapmaz, bu özelliği pulmoner bronkospastik
hastalığı olanlar için önemli bir avantajdır. Solunum depresyonu gelişirse
oksijen ve solunum desteği sağlanmalıdır. Bir opioid antagonisti olan naloksan
verilir(44).
2.2.8. Analjezikler
İyi bir sedasyonun sağlanmasında ağrı kontrolü büyük önem taşır.
Sedatif ajanların kullanılması tek başında ağrıyı azaltmaz. Propofol gibi bazı
sedatifler ağrı eşiğini düşürebilmektedir. Midazolam gibi benzodiazepinlerle
birlikte analjezik dozlarda fentanil kullanılması sıklıkla kullanılmaktadır. Ağrı
kesici etkiyi sağlamak için EMLA gibi topikal ajanlar ve subkutan uygulanan
lokal anestezikler sayesinde kateter girişimi daha az ağrılı olmaktadır.
2.2.9. Monitörizasyon
Rutin monitörizasyon; EKG, kan basıncı, arteryel oksijen satürasyonu ve
sıcaklık takibinden oluşur. Hastanın oksijenizasyonu girişim süresince pulse
oksimetre ve kan gazı analizleri ile yakından izlenmelidir. Konjestif kalp
yetersizliği veya DKH olan çocukların çoğunda irritabilite, taşipne, interkostal
retraksiyon gibi hipoksi belirtilerinin yanı sıra bilinç kaybı da tabloya eşlik
edebilir. Ciddi pulmoner stenozu, sağdan sola şantı ve yetersiz aorto-pulmoner
şantı olan çocukların hipoksiye eğilimlerinin daha fazla olduğu hatırlanmalıdır.
Kateterizasyon sırasında da hipoksemiye neden olunabilir. Zaten stenotik olan
pulmoner çıkışın kateter ile daha da daraltılması, premedikan ve anestezik
10
ajanlar ile oluşan solunum depresyonu bu gibi nedenler arasındadır. Bu nedenle
oksijen desteği gerekli olmaktadır(11,17,19).
Pediatrik
kardiyolog
tarafından
arteryel
ve
venöz
kateterlerleri
yerleştirildikten sonra, arter basıncının ve doluş basınçlarının takibi ve kan gazı
analizi mümkün hale gelir. Enfeksiyon riskini azaltmak amacıyla üriner kateter
rutin olarak konulmaz ancak uzun süreli bir girişimden ya da büyük miktarda
volüm replasmanı yapıldıktan sonra mesanenin kateterize edilmesi gerekebilir.
Hastanın işlem süresince yüzey EKG, kalp hızı, kan basıncı, solunum ve
oksimetrik
monitorizasyonu
yapılmalıdır.
Hastaya
uygun
ayarlanmış
defibrilatörün açık ve hazır bulundurulması gereklidir. İşleme veya sedasyona
bağlı olarak solunumsal sorunların oluşabileceği göz önünde bulundurularak
uygun
boyutta
ambu,
endotrakeal
tüpler
ve
laringoskop
hazırda
bulundurulmalıdır. İşlem sırasında oluşması muhtemel her türlü aritmilere karşın
atropin, adrenalin, adenozin, lidokain gibi ilaçlar ve geçici ventriküler uyarı için
uygun kateterler laboratuvarda hazır bulundurulmalıdır (48).
2.2.10. Pozisyon
Genel anestezi indüksiyonundan sonra lateral kameraların kullanımı için
hastanın kollarının başının yanına alınması durumunda bası ya da pleksus
hasarı oluşması mümkündür. Bu komplikasyon sadece sedasyon uygulanan ve
rahatsızlık duyduğunda kıpırdayabilen hastalarda daha azdır
(11)
.
2.2.11. Antibiyotik Profilaksisi
Device ile defektlerin kapatıldığı olgularda sefazolin (30 mg/kg) gibi bir
antibiyotik girişim sırasında ve 6 saat sonrasında uygulanmalıdır. Sadece
hemodinamik
ölçüm
yapılan
girişimlerde
ise
antibiyotik
profilaksisi
önerilmemektedir (11,49).
2.2.12. Heparinizasyon
Heparinizasyon şeması, uygulanacak girişimin tipine göre değişir. Tüm
hastalara arteryel ve venöz kateterlerin yerleştirilmesi sırasında bolus heparin
(100 U/kg) uygulanır. Girişimin sonunda heparin antagonize edilmez, tromboz
11
riskini azaltmak amacıyla kendiliğinden yıkılmasına izin verilir. Bazı olgularda
ise girişimden sonra 12-24 saat süreyle heparin infüzyonu (20 U/kg/saat) gerekli
olabilir. Bu olgular arasında kateter ile şant manüplasyonu yapılan olgular, stent
yerleştirilenler, pulmoner arter dilatasyonu sırasında pulmoner arter intimasında
yırtılma kuşkusu olanlar, ablasyon uygulanan hastalar ile arteryel kanülasyon
bölgesinde arteryel açıklığının sürdürülmesi gereken olgular bulunur(11,12,13).
2.3. Kalp Kateterizasyonunda Kullanılan Vasküler Yollar
Çocuklarda kalp kateterizasyonu femoral damarlar ve umbilikal venden
girilerek yapılmaktadır. Son yıllarda internal juguler, subklavyen, brakial ve
hepatik
venler
de
kullanılmaya
başlanmıştır.
Kateterizasyon
işlemine
başlamadan önce uygun pozisyonun verilmesi ve lokal anestezinin uygulanması
girişimin daha kolay yapılmasını sağlar.
Seldinger yöntemi ile yapılan perkütan girişimlerde farklı iğneler
kullanılabilmektedir(50). En sık kullanılan obturatorsuz Cook iğneleridir. Bu
iğneler ile enjektörlü veya enjektörsüz olarak damar duvarına zarar vermeden
işlem yapılabilir. Ancak subklavyen ve internal juguler venöz girişimlerde
enjektör kullanılmalıdır. Arteryel girişimlerde obturatorun küçük lümeninden kan
geldiği görülürken, venöz girişimlerde obturator yavaşça çekilerek kanın gelişi
kontrol edilmelidir. Kan geldiği görüldükten sonra klavuz tel, iğnenin içinden
damara ilerletilir. Tel ilerletilirken takılma olursa iğnenin açısı ve derinliği hafifçe
değiştirilir. Takılan telin zorla ilerletilmeye çalışılması genellikle başarısız olur ve
telin başka yerlere gitmesine neden olabilir. Aynı telle çok sayıda denemelerin
yapılması tel ile girişi zorlaştırabilir. Kılıf ya da kateter yerleştirilmeden önce telin
pozisyonu floroskopi ile kontrol edilmelidir. Tel yan dala girmiş veya damar
dışına çıkmış olabilir. Telin üzerinden kateter geçirilirek kan gelişi veya kontrast
madde verilerek kontrol edilmelidir. Kılıf yerleştirilmeden önce ciltte küçük bir
kesi yapılır, dilatör ve kılıf telin üzerinden hafif döndürme hareketleri ile
ilerletilir(48).
12
2.3.1. Femoral Yol
Kateterizasyonda, femoral damarlar en sık kullanılan damarlardır. Hem
arteryel, hem de venöz girişim için uygun alan sağlaması, hemodinamik ve
girişimsel işlemlerin bu yolla yapılması, hastaların immobilizasyonuna ve uygun
pozisyon verilmesine olanak tanıması bu yolun üstünlükleridir.
Her iki inguinal bölge antiseptik solusyon ile hazırlanır. İnguinal cilt
kıvrımı, inguinal ligament, femoral arter nabzı giriş yeri için işaret noktalarıdır.
Sol el işaret ve orta parmağı femoral nabzın yan tarafına iğnenin girişini
engellemeyecek şekilde konur. Genellikle ilk giriş femoral vene yapılır. İnguinal
cilt kıvrımı altından veya inguinal ligamentin yaklaşık 1 cm altından giriş önerilir.
Damarlara inguinal ligament üzerinden girilirse işlem sonrası kanama kontrolü
zorlaşır, hematom ve psödoanevrizma gelişebilir. Ven girişi için arter atımlarının
alındığı bölgenin 2-10 mm medialinden artere parelel ve göbeğe doğru yaklaşık
30-45 derece açıyla ponksiyon yapılır. İğne, kan gelmeden inguinal ligament
veya kemik dokusuna ulaşırsa iğne yavaşça çekilerek kan gelişi kontrol edilir.
İğneden yeterli kan geldiği görüldüğünde iğne içerisinden klavuz tel ilerletilir.
Telin pozisyonu floroskopi ile kontrol edilir. Bistüri ile ciltte küçük kesi
yapıldıktan sonra kılıf damara yerleştirilir(48). İğneden yeterli kan gelmesine
rağmen tel ilerletilemiyorsa ana iliak ven tıkanmış olabilir, kontrast madde
verilerek bu durum gösterilebilir. Kontrast madde, tel yardımı ile değiştirilen
kateter ile verilmeli, iğne ile verilmemelidir. Damarlarda darlık veya tıkanıklık
varsa kollateral damarlar görüntülenecektir(51). Femoral arter girişi için de
benzer teknik kullanılır. Arter girişimlerde enjektör kullanılması zorunlu değildir.
Artere girildiğinde, kan kaybını en aza indirmek, iğnenin pozisyonunu ve damar
girişini kaybetmemek için iğne ucu parmakla tutulmalı ve klavuz tel hızlıca
ilerletilmelidir. İğneden gelen kan akımı pulsatil değilse genellikle telin
ilerletilmesi mümkün olmaz. Telin artere yerleştirilmesi sırasında işlemler
uzadığında hematom ve damarda spazm gelişmesine neden olabilir(48).
Femoral
girişim
sırasında
görülebilecek en
sık
komplikasyonlar;
hematom, arteriyovenöz fistül, psödoanevrizma, retroperitoneal kanama, venöz
tromboz ve arteryel nabzın kaybolmasıdır(52,53,54). Retroperitoneal kanamalar
geniş kateterler ile yapılan işlemler sırasında damar yırtılması veya inguinal
13
ligament üzerinde yapılan ponksiyonlara bağlı olarak gelişir. Arteryo-venöz fistül
oluşumunu engellemek için venöz ve arter kılıfları ayrı ayrı çekilmeli, kanamayı
engellemek için baskı yapılmalıdır. Nabız 2-4 saat içinde dönmezse heparin
infuzyonu 50-100 ünite/kg yükleme sonrası 20 ünite/kg/saat dozunda idame
tedavisi verilir. Heparin infuzyonunun 24. saatinde nabız alınmıyorsa 1000
ünite/kg yükleme sonrası 1000 ünite/kg/saat dozunda sterptokinaz başlanır.
Nadiren iskemi bulguları devam ederse cerrahi uygulanır(55,56). Dört saatlik
heparin tedavileri sonrasında hala nabız alınamıyor ise doku plasminojen
aktivatörü (DPA) tedavisi verilebilmektedir. Doku plasminojen aktivatörü yoğun
bakım ünitesinde 0.1 mg/kg bolus sonrası 0.5 mg/kg/saat 2 saat süreyle
verilerek sonrasında 4 saat heparin ile devam edilmesi eğer nabız hala
alınamıyorsa ikinci kez DPA aynı dozda tekrarlanması önerilmektedir. Bu
dozlarda ciddi komplikasyon oluşmadan % 71 tam başarı sağlandığı, DPA’nın
geç başlanan olgularda ise kısmi başarı elde edildiği bildirilmiştir(57). Zenz ve
arkadaşları kateterizasyon sonrası nabız alınamayan 17 olguya 24 saat süreyle
heparin verildikten sonra 0.5 mg/kg 1 saatlik yükleme sonrasında 0.25
mg/kg/saat dozunda DPA verilmiş ve 16 olguda ortanca 7.1 saatte nabzın
tamamen normale döndüğü bildirilmiştir(58)
2.3.2. Ġnternal Juguler Venöz Yol
Büyük toraks venlerine giriş için en uygun venlerden birisi de internal
juguler ven (İJV) dir. İJV üzerinden kateter yerleştirme uygulamasında
komplikasyon oranı düsüktür ve basarı oranı da yüksektir. Sağ İJV (ortalama 23 cm çapında) subklavyen ven (SV) ile birleşmesi sonucu innominate ven
meydana gelir ve bu da soldaki anatomik yapıya göre daha düz bir santral
venöz yol olusturur. Sol İJV’den uygulamalarda kateter sol juguler-subklaviyen
ven birleskesinde yüksek oranda kateterin yanlıs yerlesimine neden olan sert bir
dönüs yapar. Bu sert dönüs kateterin ucuyla damar zedelenmelerine, kateterde
gerilme ve geri dönmelere neden olabilir. İJV üzerinden kateter uygulamasında
basarı oranını artırmak ve komplikasyon sıklığını azaltmak için anatomik
komsuluklarının iyi bilinmesi gereklidir. İnternal karotis arter, İJV’in mediyalinde
nadiren de posterior kısmında seyreder. İnternal karotis arterin arkasında da
14
stellat ganglion ve servikal sempatik gangliyonlar bulunur. Sol tarafta daha
yüksek olan plevral apeks, İJV ve SV’nin birlesiminin kaudalindedir. İJV’nin
önünde frenik, arkasında da vagus sinirleri seyreder. Sol taraftaki duktus
torasikus, İJV’nin arkasında seyreder ve juguler-subklaviyan ven birleşkenin
kenarında SV’nin üst kenarından girer. Daha küçük olan sağ duktus torasikus
aynı anatomik iliskiyi gösterir, ancak sadece soldan yapılan İJV girisimlerinde
şilotoraks olma riski vardır.
İnternal juguler vene ön ve arka olmak üzere iki farklı yol ile girişim
yapılabilir. İnternal juguler ven klavikula ile sternokleidomastoid kasın iki başı
arasındaki üçgende ilerler ve klavikulanın başının altından toraksa girer. Karotid
arter internal juguler venin medialinde ve daha derin seyirlidir. Anterior girişim
için hastanın başı karşı tarafa çevrilir. Sternokleidomastoid kas belirlenir.
Karotid arter palpe edildikten sonra arterin lateralinden belirlenmiş üçgenin tepe
noktasından girişim yapılır. İğne 30 derece açı ile aynı taraf meme başı
yönünde enjektör pistonu çekili olarak ilerletilir. Enjektöre kan gelmeye başlar
başlamaz iğneden ayrılır. Hava embolisini önlemek için iğnenin ucu açık
bırakılmamalıdır. Posterior girişim için iğne sternoklediomastoid kasın klaviküler
kısmının lateralinden suprasternal çentiğe doğru ilerletilir.
İşlemler sırasında pnömotoraks, şilotoraks, hemotoraks, trakea ve karotid
arterlerin zedelenmesi, hava embolisi gibi komplikasyonlar görülebilir. İşlem
bittiğinde
kateter
kaldırılmadan
çekilmeli
önce
ve
baskı
pnömotoraks
ve
uygulanmalıdır.
Hasta
hemotoraks
açısından
masadan
kontrol
edilmelidir(48,59,60).
2.3.3. Subklaviyan Venöz Yol
Subklaviyan venöz yol, internal juguler venöz yol gibi hemodinamik ve
girişimsel işlemlerde kullanilabilecek diğer bir venöz yoldur. Bidirectional kavapulmoner anastomoz yapılmış hastalarda sıklıkla tercih edilmektedir. Bu yol
internal juguler vene göre daha az immobilizasyon gerektirir. Bu yolla foramen
ovaleden geçiş internal juguler vene göre daha kolaydır (61).
Hastanın başı karşı tarafa çevrilir. Giriş yeri, klavikula orta noktasının 1
cm altındadır. İğne kemikten kurtulacak şekilde klavikula altına yönlendirilir ve
15
suprasternal çentiğe doğru ilerletilir. İğnenin ucu açık bırakılmamalıdır.
Kateterizasyon
işlemi
bittikten
sonra
kateterler
çekilmeli
ve
baskı
uygulanmalıdır. Deneyimsiz uygulayıcılarla çok daha fazla pnömotoraks riski
vardır. İnternal juguler vende olduğu gibi hasta masadan kaldırılmadan önce
pnömotoraks ve hemotoraks açısından kontrol edilmelidir(48).
2.3.4. Umbilikal Yol
Göbek kordonu alttan bağlanarak kesilir, arter ve ven belirlenir. 5 F
kateter kullanılarak ven yolu ile sağ atriyuma ulaşılır. Umbilikal ven portal venle
bağlantılı olup duktus venosus yolu ile inferior vena kavaya açılır. Duktus
venosus genellikle postnatal ilk gün açıktır, bazen bu süre 3-4 güne kadar
uzayabilir. Duktus venozus inferior vena kavaya aşağı doğru açıldığından,
kateter ilerletildiğinde portal ven yolu ile karaciğere ulaşılır, klavuz tel yardımı ile
duktusdan geçilmeye çalışılır(62). Umbilikal arter giriş yolu postnatal 7-10 güne
kadar kullanılabilir. Umbilikal arterler 3.5 veya 5 F kateterle geçilir. Umbilikal
arteryel yol için genellikle kılıf kullanılmamaktadır.
Yenidoğanlarda umbilikal ven yolu ile girilen kateter ile sağ atriyuma,
foramen ovale yolu ile sol atriyuma geçilerek balon atriyal septostomi
yapılmasına olanak sağlar. Fakat bu yolla kateterin sağ ventriküle ve daralmış
pulmoner kapaktan geçişi femoral yola göre daha zordur. Umbilikal yol
kullanıldığında damarsal komplikasyonların görülmesi oldukça nadirdir(48).
2.4. Anjiyografik Değerlendirme
Girişimsel olmayan tanı yöntemlerindeki ilerlemelere rağmen, anjiyografi
doğumsal kalp hastalıklarının tanısında önemli yer tutmaktadır. Anjiyografinin
konusu içerisinde kontrast maddeler, kateterler, radyasyona maruz kalma ve
anjiyografik pozisyonlar yer almaktadır.
2.4.1. Anjiyografi Endikasyonları(63)
1. Doğumsal kalp hastalıklarında ileri anatomik inceleme
2. Pulmoner arter dallarının görüntülenmesi
16
3. Balon atriyal septostomi yada palyatif cerrahi gerektiren siyanotik
doğumsal kalp hastalıkları
4. Kalp ameliyatı sonrası rezidüel defektlerin değerlendirilmesi
5. Balon anjiyoplasti ya da valvuloplasti gerektiren doğumsal kalp
hastalıkları
6. Girişimsel olmayan yöntemler ile elde edilen bilgiler ile hastanın
öyküsü ve fizik muayene bulguları arasında uyumsuzluk olması
2.4.2. Anjiyografi Sırasında Kullanılan Kontrast Maddeler
Kontrast maddeler dokular arasında doğal farklılığı arttıran benzoik asit
türevleridir.
Bu
maddeler
yüksek
ozmolar
ve
düşük
ozmolar
olarak
sınıflandırılırlar. Yüksek ozmolar grupta diatrizoat gibi iyonik ajanlar, düşük
ozmolar grupta ise ioheksol, iopamidol, metrizamid ve ioksaglat gibi iyonik
olmayan maddeler bulunur(12,63,64,65).
İyonik ve iyonik olmayan maddelerin birbirlerine göre bazı üstünlükleri
vardır(66,67). İyonik ajanlar hücreler arası ve hücre içi alandan damar yatağına
hızlı şekilde volüm değişimine neden olurlar. Pulmoner arter ve sol atriyum
basıncında artma, refleks taşikardi, şiddetli ısı ve ağrı hissi, pulmoner arter
enjeksiyonu sırasında öksürüğe neden olurlar. Bu etkiler iyonik olmayan
maddeler kullanıldığında azalır ya da kaybolur. Buna karşın iyonik olmayan
maddeler daha pahalıdır ve pıhtı oluşumunu daha az önler (68,69,70). Bunu
önlemek için kontrast madde içerisine mililitreye 2-5 ünite heparin eklenebilir(1).
Çocuklarda iyonik olmayan düşük osmolariteli kontrast maddeler tercih edilir.
2.4.3. Radyasyon Dozu ve Etkisi
Diğer tanısal radyografik yöntemler ile karşılaştırıldığında, çocuklar
kateterizasyon sırasında daha yüksek dozda radyasyona maruz kalırlar.
Erişkinlerde
kardiyak
kateterizasyon
sırasında
alınan
radyasyon
dozu
intravenöz piyelografiden 10 kat, göğüs röntgenografisinden 800 kat daha
fazladır(63,71). Pediatrik hastalarda, kompleks tanısal değerlendirme ya da
girişimsel
kalp
kateterizasyonu
yapılması
nedeniyle
daha
uzun
süre
floroskopiye ve daha fazla miktarda radyasyon dozuna maruz kalmaktadırlar.
17
Bazı kompleks kalp hastalıklarında erken cerrahi müdahalenin artması
nedeniyle, bu hastalara daha erken yaşta kalp kateterizasyonu yapılmasına ve
yüksek dozlarda radyasyona maruz kalmalarına neden olmaktadırlar(12,63,72,).
Kalp kateterizasyonu sırasında hastanın maruz kaldığı radyasyon
dozunu, uygulama süresi, uygulanan yüzey alanı ve görüntünün oluşmasında
kullanılan akım ve voltaj etkiler (1).
Hastaların maruz kaldığı risk, tedavi edilmemiş ya da yetersiz tanı almış
doğumsal kalp hastalığı riskinden daha azdır.
2.4.3.1. Hastanın Maruz Kaldığı Radyasyon Dozu ve Korunma
Sineanjiyografi, floroskopiden daha yüksek dozda radyasyon içerir. 60
frame/sn’lik sineanjiyografinin bir saniyesinde alınan radyasyon dozu, 20
saniyelik floroskopi süresinde alınan doza eşittir. İki yönlü görüntüleme
sırasında alınan doz, tek yönlü görüntülemenin iki katıdır. Sineanjiyografi
sırasında bu doz daha da artar(63,72).
2.4.3.2. Personelin Maruz Kaldığı Radyasyon Dozu ve Korunma
Kateterizasyon ve anjiyokardiyografi sırasında X ışınlarının çevreye
dağılması personelin maruz kaldığı radyasyonun ana kaynağıdır. Maruz kalınan
doz, hastanın boyutunun artması, uygulama alanının artması ve açılı
pozisyonların kullanılması ile daha fazla artar. Radyasyonun dağılması
sineanjiyografi sırasında floroskopiye göre 20 kat daha fazladır. Uygulama
sırasında hastaya olan uzaklık, korunma önlemleri radyasyon saçılmasının
etkisini azaltır. Kateterizasyon laboratuarında çalışan personel kurşun önlük
giymeli, tiroid bezini koruyan kurşun boyunluk ve kurşun kaplamalı gözlük
takmalıdırlar(63,72).
Kateterizasyon
laboratuarında
radyasyondan
korunmak
için
Alınması Gereken Önlemler:(63,64)
1. Floroskopi pedalına aralıklı olarak basılmalı
2. Kateter pozisyonunu saptamak için olabildiğince basınç göstergesi
kullanılmalı ve floroskopi azaltılmalı
18
3. İki yönlü görüntüleme ve sineanjiyografi kıstlı kullanılmalı
4. Floroskopik ve sineanjiyografik frame hızı mümkün olduğu kadar
düşürülmeli
5. X ışınlarını spesifik alanda sınırlamak için kolimatör kullanılmalı
6. Tüp akımı 65-75 kilovoltaj arasında kullanılmalı
7. Personel mümkün olduğunca kurşun perdeler arkasında çalışmalı,
koruyucu giysiler giymeli
8. Sineanjiyografi sırasında personel X ışını tüpünden olabildiği kadar
uzakta durmalı veya kurşun perde arkasında kalmalıdır.
2.4.4. Anjiyografide Kullanılan Kateterler
Anjiyografide
kullanılan
kateterlerin
yapımında
kullanılan
çeşitli
plastiklerin fiziksel özellikleri içinde en önemlileri sürtünme katsayısı ve gerilim
kuvvetidir. Akım, enjeksiyon basıncına, kateter iç çapına, kateter uzunluğuna,
kateterde yer alan deliklerin yerleşim yerine, kontrast maddenin yoğunluğuna
bağlıdır. Kateter uzunluğunda artış kontrast akım oranında azalmaya neden
olur. Eğer kullanılan kateterin basınç ve akım özellikleri enjeksiyon sırasında
aşılırsa kateterde bozulmaya hatta yırtılmaya neden olabilir(73).
Kateterdeki yan delikler kontrast madde ile kanın karışımını arttırır,
kontrast jetinin hızını azaltarak aritmiyi ve duvar yaralanmasını önler. Ayrıca
kateteri stabilize ederek işlem sırasında geriye doğru hareketini engeller (12,63,72).
Ventrikülografi ve aortografi sırasında kateterin ucunun serbest olup olmadığı
floroskopi ile test enjeksiyonu yapılarak kontrol edilmelidir(72). Kateterin French
boyutu kateterin milimetre olarak dış çevresini gösterir. Kateterin French boyutu
anjiyokardiyografide ölçümler için referans olarak kullanılabilir(63).
Kateter kullanılmasında dikkat edilecek prensipler(12,63,72)
1. Pigtail, Berenstein ve kobra gibi ince duvarlı kateterler kıvrılmaya
eğilimlidirler. Bu tip kateterler klavuz tel ile ilerletilmelidir.
2. Berman ve pigtail kateterlerde yan delikler bulunduğundan özellikle
küçük çocuklarda kontrast madde enjeksiyonundan önce deliklerin istenilen
yerde olmasına dikkat edilmelidir. Berman kateter ile yapılan ventrikülografide
19
kateterin tüm deliklerinin ventrikül içinde olması için balonun indirilmesi
gerekebilir.
3. Ventrikül trabekülasyonu yoğun anjiyografi sırasında daha az ektopik
atıma neden olduğu için Berman kateterler tercih edilmelidir.
4. Pigtail kateter ile aort kapağı geçilirken klavuz tel ile desteklenmelidir.
Aksi halde kateterde kıvrılma ve kapak lifletlerinde zedelenme olabilir.
5. Aortopulmoner
kollateral
ve
koroner
arter
gibi
küçük
damar
enjeksiyonunda uçtan delikli kateterler tercih edilmeli ve el ile enjeksiyon
yapılmalıdır.
İyi kalitede görüntü sağlamak için kontrast madde mümkün olduğunca
hızlı enjekte edilmelidir. Ventrikülografi sırasında hızlı enjeksiyonlara bağlı
olarak ektopik atımlar oluşabilir. Sadece ventrikül fonksiyonları değerlendirilecek
ise ektopik atımları önlemek için enjeksiyon hızı düşürülebilir. Çocuklarda 1-2
ml/kg dozunda kontrast madde yaklaşık 1-2 saniye içinde enjekte edilir(63,72)
2.5. Kateterizasyona Bağlı OluĢan Komplikasyonlar
Günümüzde kalp kateterizasyonu artık daha küçük çocuklarda ve
kompleks doğumsal kalp hastalıklarına daha güvenli bir şekilde yapılır hale
gelmiştir. Son 20-25 yıl içinde tanı amaçlı yapılan kalp kateterizasyonu ve
anjiyografi sırasında görülen major komplikasyonlar ve ölümlerin oranı çok
azalmıştır (74,75,76).
Komplikasyonların
sıklığının
azalmasında,
kateter
tekniklerindeki
ilerlemeler, kateterlerin geliştirilmesi, görüntüleme kalitesinin artması, kontrast
maddelerin
özellikleri,
monitorizasyon
yenidoğan
yöntemlerinin
bakımındaki
gelişmesi,
ilerlemeler,
prostoglandin
E1
anestezi
ve
infuzyonunun
kullanılması rol oynamaktadır. Noninvazif tanı yöntemlerindeki ilerlemeler
sayesinde tanısal amaçlı yapılan kateterizasyon sıklığının azalmasına karşılık
girişimsel kateterizasyon ve anjiyografi işlemlerinin sayısı ve çeşitliliği artmıştır.
Daha küçük yaş ve ağırlıktaki bebeklere girişim yapılır hale gelmiştir(74).
Komplikasyonlar, sekel bırakmayan ve kendiliğinden düzelen minör
problemlerin (kısa süreli aritmiler gibi) yanısıra, ölüme, acil ameliyata ya da ağır
sekeller bırakan major problemleri (serebrovasküler tromboembolik olaylar gibi)
20
kapsamaktadır(77). Casssidy ve arkadaşlarının 1037 pediatrik kateterizasyon
yapılan olgularda % 1.4 major komplikasyon, %
6.8 minör komplikasyon
geliştiği bildirilmiştir (54).
Komplikasyon riski hastanın yaşı, vücut ağırlığı, girişim sırasındaki klinik
durumu, altta yatan hastalığın tipi, uygulanan kateter işleminin tanısal ya da
girişimsel olması, uygulayan kardiyologun tecrübesi, kateter laboratuvarının
fiziki koşulları ve hasta yoğunluğu ile orantılıdır(76). Yapılan çalışmalarda
kateterizasyona bağlı komplikasyon sıklığı % 0.14 ile % 24 arasında olduğu
bildirilmektedir(54,76,78,79). Booth ve arkadaşları tarafından balon kateter ile
girişimsel kateterizasyon uygulanan çocuklarda komplikasyon sıklığını % 24
olarak bildirilmiştir. İşlemin başarısız olduğu durumlarda komplikasyon riskinin
arttığı saptanmıştır(79). Diğer bir çalışmada ise komplikasyon oranı tedavi amacı
ile yapılan girişimsel kateterizasyonda % 11.6, tanısal amaçlı yapılan
kateterizasyonda ise % 9.3 olarak bildirilmiştir(80).
Komplikasyon riskinin önlenmesinde en önemli etken, kateterizasyon
yapan hekimlerin oluşabilecek komplikasyonlar ve tedavileri hakkında yeterli
bilgi ve tecrübeye sahip olmasıdır. Olası komplikasyonlar hakkında hastaya
veya ailesine anlatılmalı, uygulanacak girişimden beklenen yarar ve alternatif
tedavi yöntemleri açıklanmalı ve yazılı onay alınmalıdır
(77)
.
2.5.1. Kardiyak Arrest ve Ölüm
Kalp kateterizasyonuna bağlı ölüm, genel olarak işlemden sonra ilk 48
saat içinde gerçekleşmesi olarak tanımlanmaktadır. Fakat bu tanıma göre,
sadece katetere bağlı ölümleri kateterizasyondan hemen sonra ameliyata alınan
hastalarda, altta yatan hastalığa, medikal ve cerrahi problemlere bağlı
ölümlerden ayırt etmek zordur. Kateterizasyona bağlı mortalite zaman içinde
azalmıştır. Chon ve arkadaşlarının 1985 yılında, 1 yaş altındaki sütçocuklarında
yapılan kateterizasyonda 24 saat içinde ölüm sıklığını % 3.8, 48 saat içinde %
8.3 ve kateterizasyondan 1 hafta sonra % 13.5 olarak bildirilmiştir
(81)
. Tavlı ve
arkadaşlarının 2000 yılında yaptığı çalışmada ise 1 yaş altında, kateterizasyona
bağlı ölüm sıklığı % 0.4 olarak bildirilmiştir (82). Mehta ve arkadaşlarının pediatrik
kateterizasyon yapılan 11.073 olguda 24 saat içinde oluşan kateterizasyon ile
21
ilişkili ölümleri % 0.23, bunların % 32’sinde kardiyopulmulmoner arrest geliştiği
bildirilmiştir(83). Kateterizasyon sırasında ölümlerin hemen hepsi ventilatör
desteğine gereksinim duyan, genel durumu kritik, asidemik ve hipoksik
hastalarda gerçekleşmektedir. Gelişmiş ve invazif olmayan götüntüleme
yöntemleri kateterizasyon işlemlerine gereksinimi azaltarak, prostoglandin E1
infuzyonu ile duktusun açık tutulması yenidoğanların daha stabil hemodinamik
bulgular ile katetere alınmalarını sağlayarak mortalite azaltılmıştır. Buna rağmen
yenidoğanlarda ölüm sıklığı büyük çocuklara göre belirgin fazladır. Vitiello ve
arkadaşlarının 4952 pediatrik kateterizasyon olgularında ölüm % 0.1 iken,
yenidoğan döneminde % 0.9 olarak bildirilirken beş yaş üzerindeki çocuklarda
ise katetere bağlı ölüm olmadığı bildirilmiştir(76).
Kateterizasyon sırasında ölümle sonuçlanan komplikasyonlar arasında
kardiyak perforasyon, kardiyak yapıların hasarı ve disritmiler ön sıralarda yer
almaktadır
(12,74)
. Ölüme neden olan komplikasyonların çoğu girişimsel işlemler
sırasında gelişme olasılığı daha yüksektir. Agnoletti ve arkadaşları girişimsel
kateterizasyon
uygulanan
pediatrik
hastalarda
ölüm
sıklığını
%
0.68,
kardiyopulmoner resüsitasyon sıklığını ise % 0.59 olarak bildirmişlerdir
Vitiello
ve
arkadaşlarının
çalışmasında
da
ölümle
kateterizasyonların % 57’si tedavi amaçlı yapılan girişimlerdi
(78)
.
sonuçlanan
(76)
. Özellikle
pulmoner atrezi, hipoplastik sol kalp sendromu, kritik pulmoner veya aort kapak
stenozu, pulmoner arter dallarının darlığı kateterizasyon sırasında mortalitesi
daha yüksek hastalıklardır. Bu hastaların en sık ölüm nedeni valvuloplasti veya
stent uygulamaları sırasında kardiyak yapıların yırtılması ve tamponad
gelişmesidir. Duktusa bağımlı doğumsal kalp hastalıklarının en sık ölüm nedeni
ise duktusun tıkanmasıdır. Tek ventriküllü, kardiyomiyopatili hastalarda kateter
sırasında hayatı tehdit eden aritmiler sonucu ölüm oluşabilmektedir. Büyük
çocuklarda ise pulmoner vasküler obstrüktif hastalık varsa ölüm riski
artmaktadır (84,85).
Kritik hastalarda altta yatan kardiyak patolojiye bağlı olarak gelişen
kardiyojenik şok ve aritmiler kardiyak arreste neden olabilir. Kardiyak
resusitasyona
yanıt
alınamayan
kardiyak
arrest
durumunda
acil
kardiyopulmoner bypass veya ekstrakorporeal membran oksijenator (ECMO)
22
uygulamasıyla hastaların döndürülebildiği bildirilmiştir
(86,87,88)
.
Allan ve
arkadaşları ciddi kardiyojenik şok, hipoksemi ve katetere bağlı komplikasyonlar
nedeniyle kardiyopulmoner resusitasyon yapılan ve ECMO uygulanan 22
hastanın % 18’i kaybedilirken % 82’sini taburcu edebilmişlerdir(88). Kritik
hastalarda ECMO desteği altında kardiyak kateterizasyon daha güvenli
yapılabilir (88,89).
Kateterizasyon sırasında oluşan dolaşım arrestinin bir nedeni de
elektromagnetik disosiyasyondur. Koroner arter anomalisi olan hastalarda
koroner perfuzyonun bozulmasına bağlı olarak gelişebilir. Braag ve arkadaşları
koroner arter stenozu olduğu bilinmeyen Williams sendromlu bir hastada
anestezi sonrası miyokard iskemisi ve elektromekanik disosiyasyon nedeniyle
resusitasyon yapılmış, kardiyak kateterizasyon sırasında tekrarlayan kardiyak
arrest gelişmesi nedeniyle ECMO desteği ile tanı kesinleştirilerek acil ameliyata
verildiği bildirilmiştir(90).
2.5.2. Kardiyak Perforasyon ve Ġntrakardiyak Yapıların Hasarlanması
Ekokardiyografideki gelişmeler sayesinde kardiyak anatominin daha iyi
tanınması, kateterlerin teknik olarak geliştirilmesi kardiyak perforasyon riskini
azaltmıştır. Kalp duvarlarının klavuz tel veya iğne ile delinmesi genellikle iyi
tolore edilir. Atriyumların daha kalın çaplı dilatör, kılıf veya kateterler ile
delinmesi çoğunlukla cerrahi onarım gerektirirken ventrikül duvarında oluşan
perforasyonlar
kendiliğinden
iyileşme
eğilimindedir.
Özellikle
tek
planlı
görüntüleme yapıldığında en sık perforasyon bölgesi atriyal apendikslerdir.
Diğer sık rastlanan perforasyon bölgeleri küçük sütçocuklarında sağ ventrikül
çıkış yolu, endomiyokardiyal biyopsi sırasında sağ ventrikül duvarı, sol ventrikül
apeksi ve aort kapak yaprakçıklarıdır (1).
Sert
uçlu
klavuz
tel
kullanılması,
transseptal
kateterizasyon,
perikardiyosentez, geçici pil kateterleri ve NIH gibi kateterler perforasyona yol
açabilir. Küçük bebeklerde miyokard ince olduğu için perforasyon riski daha
fazladır(1). Perforasyon sonrası vagal uyarıya bağlı olarak bradikardi ve
hipotansiyon meydana gelir (1,91).
23
Kalp kateterizasyonu sırasında ya da hemen sonrasında hipotansiyon
oluşuyorsa perforasyona bağlı gelişen tamponad düşünülmelidir ve hemen
ekokardiyografik inceleme yapılmalıdır. Ekokardiyografik olarak perikard
boşluğu içinde kateter ucu ve sıvı görülebilir. Kateterizasyon laboratuvarında
iken bu sorun ile karşılaşıldığında perikardiyal efüzyonu düşündüren iki ipucuna
dikkat
edilmelidir:
azalmasıdır(1).
Kalp
Floroskopik
gölgesinin
olarak
genişlemesi
kalp
gölgesinde
ve
kalp
büyüme
hareketinin
ve
duvar
hareketlerinde azalma görülmese bile hastanın genel durumunda ani bozulma,
hipotansiyon varsa perforasyon ve tamponadı düşündürmelidir(77,92). Kateterden
kan aspire edilmemesi kateter ucunun kalbin dışında olduğunun bir göstergesi
olabilir. Perforasyon pulmoner arter dallarında ise çok az miktarda kontrast
madde elle verilerek kontrastın damar dışına çıktığı gösterilebilir(84).
Perforasyon
durumunda
eğer
mümkünse
kateterin
yerinden
çıkarılmaması önerilir. Böylece perforasyon kateter ile tıkanması sağlanır (92).
Hasta
bu durumda acil cerrahi olarak düzeltilmelidir.
Cerrahi öncesi
hemodinamik dengesizliği olan hastalarda perikardiyosentez yapılmalıdır (1,84).
Perikardiyosentez ile kan boşaltıldıktan sonra hasta heparinize edilmişse
protamin verilerek koagulasyon sağlanmalıdır. Erken protamin verilirse perikard
boşluğundaki kan pıhtılaşarak aspirasyonun zorlaşmasına neden olur (77).
Hastanın klinik durumu, perforasyonun yeri ve kanamanın devam edip
etmemesine bakılarak cerrahi karar verilmelidir. Bazı küçük perforasyonlar
cerrahi gerekmeksizin kendiliğinden düzelebilir(77).
Tsang ve arkadaşları valvuloplasti sırasında kardiyak perforasyon ve
tamponad gelişimini % 1.9, tanısal kateterizasyon sırasında ise bu oran oldukça
düşük (% 0.006) olarak saptamışlar. Tamponad gelişen 92 olguda ise acil
perikardiyosentez yapılmış ve hastaların tümünde başarılı olmuşlar, kaybedilen
hasta olmamıştır(93). Wyman ve arkadaşları 2883 pediatrik kateterizasyon
olgularında kardiyak perforasyon % 0.2 olarak bildirmişlerdir(94).
Perforasyondan kaçınmak için atravmatik kateterler kullanılmalı, atriyal
apendiksler içerisinde manipülasyondan sakınılmalıdır. Sağ atriyum lateral
duvarı ve sol atriyum içinde veno-atriyal birleşim yerinde kateterle basınç
uygulamaktan kaçınılmalıdır. Aynı kurallar sağ ventrikül çıkış yolu için de
24
geçerlidir(95). Cassidy ve arkadaşları tarafından 1037 kateterizasyon olgularının
birisinde tamponada yol açan kardiyak perforasyon, diğerinde de hafif aort
yetmezliğine yol açan aortik kusp perforasyonu bildirilmiştir(54). Phillips ve
arkadaşları ise 903 pediatrik kateterizasyonun sadece bir yenidoğanda kritik
aort darlığına antegrad balon aortik valvuloplasti sırasında sol ventrikül
çıkımında perforasyon bilidrilmiştir(96). Vitiello ve arkadaşları 1987-1993 yılları
arasında ortalama 2.9 yaşında olan 4952 kateter işlemi sırasında 5 hastada
major perforasyon, 8 hastada ise minör kardiyak perforasyon olgusu
bildirmişlerdir.
Aynı
çalışmada
kardiyak
tamponada
yol
açan
major
perforasyonların tümü girişimsel işlemler sırasında oluşmuştur(76).
Kateterizasyon sırasında perforasyon riski, uygulanan girişimin tipine
göre değişir. Tanı amaçlı kateterizasyon sırasında % 0.01 iken, valvuloplasti
sırasında % 1.5-4.7, radyofrekans ablasyon sırasında % 0.2-1, elektrofizyolojik
çalışma sırasında % 0.1-0.2, koroner anjioplasti sırasında ise % 0.03 olarak
bildirilmiştir(93).
Kateterizasyon
sırasında
özellikle
kalıcı
pacemaker
yerleştirilmesi sırasında kullanılan subklavyen vene girişim sırasında da
kardiyak tamponad riski akılda tutulmalıdır(97).
Atriyumlar içerisinde kateter veya cihazların ventriküllere geçirilmesi
sırasında atriyum içerisinde kateter veya klavuz tel manipülasyonu yapılmasına
rağmen atriyum duvarının delinmesi nadir görülür. Eğer kateter şaftının
proksimal kısmı sabit bir pozisyonda sıkışırsa uç kısım duvar içine hareket
edebilir ve perforasyona neden olur. Diğer bir perforasyon nedeni atriyal
apendiks içine doğru ilerlemiş olan kateter ucunun yönünü değiştirmek için aktif
deflektör tel kullanılmasıdır. Apendiks içinde sıkışmış olan kateter yön
değiştiremez ileriye doğru hareket ederek apendikse zarar verebilir. Bu nedenle
işlem floroskopi altında yapılmalı, kateter ucunun serbest hareket ettiği
gözlenmelidir. Kateter ucundan dışarı çıkan tellerin ileri doğru itilmesi de
perforasyona neden olabilir(92).
Atriyumlara zarar verebilecek en önemli işlemlerden biri Rashkind balon
septostomidir. Atriyumların büyüklüğüne uygun olmayan balon seçilmesi,
balonun uygun yerleştirilmemesi, aşırı güç kullanılarak geriye doğru fazla çekiş
yapılması durumunda sol atriyal apendiks, sağ atriyal apendiks, mitral kapak,
25
triküspit kapak yırtılabilir, inferior vena kava sağ atriyumdan ayrılabilir, balonun
patlaması ile embolizasyon görülebilir. Biplan floroskopi kullanılması, yeterli
deneyim ve dikkatli gözlem ile bu komplikasyonlar önlenebilir. Septumun kalın
olduğu olgularda blade atriyal septostomi kontrollü ve güvenli olarak
uygulanabilir(92).
Atriyal septal defekt kapatılması, atriyumlarda hasara yol açabilecek olan
diğer bir işlemdir. Atriyal septal defekt kapatılması sırasında kullanılan cihazlar
her iki atriyoventriküler kapakların fonksiyonlarını bozabilir, koroner sinus
ostiumunu, pulmoner venleri hatta superior vena kavayı tıkayabilir. Bu
komplikasyon, sıklıkla cihazın uygun boyutta olmaması, interatriyal septum
riminin çok kısa olması ve defektin transkateter kapatılmaya uygun olmaması
nedeniyle görülür(92). Atriyal septal defekt kapatılması sırasında hava embolisine
bağlı EKG’de ST segmentinde yükselme görülebilir. Bu olay geçicidir ve major
bir sorun oluşturmaz(81).
Cihaz kalp boşluklarına ve büyük damarlara embolize olabilir. Levi ve
Moore tarafından amplatzer septal okluder ile ASD kapatılan 3824 olgunun
21’inde (% 0.55) cihaz embolizasyonu bildirilmiştir. Embolize olan cihazların %
72’si perkütan olarak snare kateterle, % 28’i ise cerrahi olarak çıkarılmıştır(98).
Kateterizasyon
sırasında
basınç
ölçülmesi,
anjiyografi
ve
büyük
damarlara ulaşmak için ventriküllere girilir. Ventrikül duvarları düzensiz,
süngerimsi bir yapıdadır, trabeküller, papiller kaslar ve kordalar gibi kateterlerin
sıkışmasına neden olabilecek birçok yapı içerir. Eğer kateter ventrikül içerisinde
beklediğimiz şekilde ilerlemiyorsa, kateter ucunun pozisyonundan emin değilsek
az miktarda kontrast madde elle verilerek değerlendirilmelidir. Kateter ventrikül
kası içine dayanmışsa yüksek basınçlı kontrast enjeksiyonu miyokardın
kontrastla boyanmasına ve perforasyona neden olabilir(95).
Ventrikül içinde sıklıkla teller kullanılır, yumuşak uçlu tellerin bile kuvvetli
itilmesi küçük bebeklerde miyokard perforasyonuna neden olabilir. Sert uçlu
tellerle perforasyon riski daha yüksektir. Kateter ucundan herhangi bir tel dışarı
çıktığında telin kavite içinde serbest hareket edip etmediği izlenmelidir. Eğer tel
rahat hareket etmiyorsa, ventrikül kontraksiyonu ile pararlel hareket ediyorsa tel
26
kas içine saplanmış olabilir, kesinlikle itilmemelidir. Balonlu kateter kullanılması
daha zor olsa da küçük bebeklerde perforasyon açısından daha güvenlidir(92).
Endomiyokardiyal
biyopsi
sırasında
miyokardın
delinmesi,
atriyoventriküler kapakların hasarlanması olasıdır. Miyokardın nispeten kalın
kısımlarından ve mümkün olduğunca yer değiştirerek örnekler alınmalıdır (95).
Ventriküller içerisinde sert klavuz teller ile geniş halkalar oluşturulması
ventrikül duvarını gererek atriyoventriküler kapakların fonksiyonunu bozabilir.
Kapaklarda kalıcı hasar olmasa da kapak yetersizliği gelişebilir ve hastanın
hemodinamisi bozulabilir. Gerilen miyokardın kontraktilitesi bozularak kardiyak
debinin düşmesine yol açar. Böylece hastada vagal uyarı ile hipotansiyon ve
bradikardi meydana gelir(77,92).
Atriyal septal defekt, ventriküler septal defekt, patent duktus arteriosusun
kapatılmasında kullanılan cihazlar iyi yerleşmediğinde ventrikül içinde, kapak
yapıları arasına takılabilirler. Cihaz bioptom veya snare yardımı ile uzun bir kılıf
içine alınarak çıkarılması denenebilir, eğer bir dirençle karşılaşılıyorsa cerrahi
olarak çıkarılması daha uygundur. Pulmoner arter ve dalları içindeki cihaz
çıkarılırken tüm parçalarının kılıf içinde olmasına dikkat edilmelidir, aksi halde
kapak yapıları zarar görebilir(95).
Kapaklarda oluşan en önemli hasar stenotik kapakların balon ile
dilatasyonu sırasında oluşan kapak yetersizliğidir. Anulus çapına göre uygun
balon
seçilmesi
kapakta
önemli
yetersizliğin
oluşmasını
önler.
Balon
valvuloplasti sonrasında hafif yetersizliğin oluşması doğal kabul edilir.
Yetersizliğin derecesi ve hangi kapakta olduğu önemlidir. Pulmoner kapaktaki
orta derecedeki yetersizlik, pulmoner hipertansiyon yoksa triküspit kapak
yetersizlikleri iyi tolore edilirken mitral ve aort kapağında oluşan ciddi
yetersizlikler cerrahi müdahaleyi gerektirebilir(92).
Klavuz tel ile retrograd olarak semiluner kapaklardan geçilmesi sırasında
kusplarda perforasyonlar görülebilir. Bu durum özellikle stenotik kapaklarda ve
bebeklerde daha yüksek oranda görülebilir. Sadece tel ile kapakta perforasyon
oluşması işlem sırasında fark edilmeyebilir, kontrast enjeksiyonu yapıldığında
ortaya çıkabilir. Eğer bu delikten geçilerek balon dilatasyon yapılırsa kapakta
ciddi yırtıklar oluşabilir ve ağır yetmezlik meydana gelir. Bu nedenle kapak
27
geçilirken yumuşak uçlu teller tercih edilmeli, dikkatli ve sabırlı olunmalıdır (95).
Cassidy ve arkadaşlarının çalışmasında, 2 aylık bebekte klavuz tel ile hafif aort
yetmezliğine yol açan aortik kusp perforasyonu bildirilmiştir(54).
Atriyoventriküler kapaklarda yırtılma ve kopmalar balon dilatasyonlar
sırasında
balonun
kordalar
arasında,
kleftlerden
ya
da
görülmeyen
perforasyonlardan geçmesi sonucu ortaya çıkar. Balon dilatasyon sonrası
balonun çekilmesi sırasında da kapak yapıları zarar görebilir. Bu komplikasyon
atriyoventriküler kapaklardan geçerken balonlu kateterlerin kullanılması ile
önlenebilir. Aort kapağının antegrad dilatasyonu sırasında inferior vena kava,
atriyal septum, mitral kapak ve sol ventrikül geçilerek aortaya girilir, bu durumda
kateter ve telin gerilmesi ve düzleştirilmesi sırasında kapaklarda yırtıklar
oluşabilir. Aort ve pulmoner arter anülüsüne oranla daha büyük ve yüksek
basınçlı balon kullanıldığında anülüsün yırtılmasına neden olabilir. Yırtık
oluştuğunda cerrahi düzeltme gerekir(92).
2.5.3. Büyük Damar Hasarlanması
Erişkinlerden farklı olarak çocukların damar yapıları sağlıklıdır, aterom
plakları bulunmaz, aterosklerotik damarlar gibi diseksiyon riski yoktur. Fakat
damar içinde sert uçlu tel ya da kateter ile aşırı yapılan manipülasyonlar
sırasında arter duvarlarının yırtılmasına neden olabilir. İlerlemeyen tel ya da
kateterlerin aşırı güç kullanarak ilerletilmemesi, kateter ve klavuz tel ilişkisine
dikkat edilerek işlem yapılması bu komplikasyonu önler. Aortada en önemli
hasar aort koarktasyonu gibi daralmış bölgelerin yüksek basınçlı balonlar ile
dilatasyonu sırasında meydana gelir. Aort duvarı elastik olduğundan gerilmeye
ve basınca karşı dayanıklıdır. Ancak balonun gereğinden fazla şişirilmesi intima
ve media tabakalarında yırtılmaya neden olur. Zayıflamış damar duvarında
anevrizma veya rüptür gelişebilir. Balon dilatasyonu sırasında en yakın sağlam
damar çapının % 10-15 fazlasından daha geniş çaplı balon kullanılmaması ile
bu komplikasyon önlenebilir(92,99). Aortada yırtık oluşursa balon yerinde
bırakılmalıdır. Yırtılma balon çekildikten sonra fark edilirse, klavuz tel yerinde
bırakılarak daha geniş çaplı fakat daha düşük basınçlı balon, perforasyon
bölgesinde şişirilerek yırtık kısım kapatılmaya çalışılmalıdır. Hastaya intravenöz
28
sıvı ve kan replasmanı yapılarak hemodinamiğin bozulması önlenmeli ve acil
cerrahi onarım için hasta hazırlanmalıdır. Akut aort rüptürünün mortalitesi %
60’dır. Tedavi için kaplı stentlerin kullanılması da düşünülebilir (95). Arteryel
dilatasyonlar MRG veya bilgisayarlı tomografi (BT) ile yılda bir-iki kez takip
edilmeli, anevrizma oluştuğunda cerrahi rezeksiyon önerilir(92). Pulmoner arterler
sistemik arterler göre daha ince duvarlıdır. Genellikle doğumsal kalp
hastalıklarına eşlik eden, girişim gerektiren anomalilere sahip olduğundan daha
fazla zedelenme riski taşırlar. Girişim amacı ile kullanılan sert klavuz teller veya
kateterler perforasyona yol açabilir. Pulmoner arterler içinde manipülasyon
yapılmadan önce biplan anjiyografi ile anatominin görüntülenmesi izlenecek
yolu gösterir ve hasar riskini azaltır. Pulmoner arter dalı içinde uzun süre
bırakılan kateter ya da kılıf akımı tamamen keserek trombüs oluşumuna neden
olabilir. Trombüs saptandığında lokal heparin verilerek tedavi edilmelidir (95).
Pulmoner arter dallarında ve kapiler yatakta küçük perforasyonlar kontrast
verildiğinde damar dışına çıkış görüntülenir. Büyük yırtıklar oluştuğunda akciğer
parankimi ve plevra içine kanama meydana gelir. Pulmoner arter basıncı
yüksek ise kanama daha ciddi boyutta olabilir. Tel ile perforasyon oluşmuşsa tel
yerinde bırakılmalı ve üzerinden ucu açık kateter geçirildikten ve perfore olan
bölgeye dayandıktan sonra tel çekilmelidir. Küçük perforasyonlar Gianturco koil
kullanılarak kapatılabilir. Cerrahi yapılmış pulmoner arter dallarında ve balon
dilatasyonlar sırasında daha ciddi yırtıklar oluşabilir. Bu durumda yine klavuz tel
yerinde bırakılmalı ve düşük basınçlı büyük çaplı balon perforasyon bölgesinin
hemen yanında şişirilerek kanama önlenmeye çalışılmalıdır. Plevral ponksiyon
yapılarak burada biriken kanın drenajı sağlanırken hastaya iv sıvı ve kan
desteği yapılmalıdır. Otuz dakikalık gözlem sonrasında kanama devam ederse
balon yerinde iken hasta ameliyata verilmelidir. Kanama durursa balon yavaşça
indirilmeli, 30-60 dakika yerinde bırakılmalıdır. Kanama tekrarlarsa aynı işlemler
yinelenebilir(92).
Büyük venlerin duvarları daha ince olmasına rağmen daha geniş
olduğundan perforasyon nadirdir. Balon valvüloplasti sırasında balonun hızlı
çekilmesi, takılı kalan cihazların kılıf kullanılmadan geri çekilmesi sırasında
perforasyonlar görülebilir. Hasta abdominal ağrı hissedebilir ve volüm kaybına
29
ait belirtiler verebilir. Vena kavaların obstrüksiyonu tekrarlayan kateterizasyon
ve cerrahi girişimler sonrası, periferdeki trombüslerin mobilizasyonu sonucu
gelişebilir. Renal arterler etkilenmediği sürece vena kava inferior tıkanıklıkları
asemptomatiktir. Superior vena kava tıkanıklarında ise yüz, boyun ve kollarda
ödem, hatta hidrosefali gelişebilir. Vena kava obstrüksiyonu saptandığında
rekanalizasyon ve intravasküler stent yerleştirilmesi gereklidir(95).
2.5.4. Koroner Arter Hasarı
Çocuklarda koronerlerin hasarlanması tanı amaçlı selektif koroner
anjiyografi sırasında görülebilir. Koroner kateterlere özgü açıları sayesinde
koronerlerin kanüle edilmesini sağlarlar. Fakat nispeten sert uçları ve keskin
açıları nedeniyle kateter koroner arter içerisinde gereğinden fazla ilerletilirse
küçük bebeklerde koronerleri tam tıkayabilir. Kateterin sert ucu endotelin
sıyrılmasına ve ince koronerlerin tıkanmsına neden olabileceği gibi kateter
içindeki kalıntılar da koroner obstrüksiyonuna yolaçabilir. Koroner arterlerin
zedelenmesi, irritasyonu sonucunda koroner arterlerde spazm oluşturarak
miyokard iskemisi ve infarkına neden olabilir. Monitörde miyokard iskemisini
gösteren EKG değişiklikleri görüldüğünde kateter hemen geri çekilmeli, az
miktarda
kontrast
verilerek
koroner
arterler
görüntülenmelidir.
Koroner
arterlerde spazm varsa koroner orifisine yakın bölgeye nitrogliserin uygulanması
önerilir. Bu komplikasyonun önlenmesi için çok gerekli olmadıkça selektif
koroner arter kanulasyonu yapılmamalıdır(92).
2.5.5. Miyokard Hasarı
Kalp
kateterizasyonu
ve
anjiyografi
sonrası
kardiyak
troponin
düzeylerinin arttığı bildirilmiştir. Bu artışın klinik önemi bilinmemekle birlikte hafif
bir miyokard hasarının olduğu düşünülmektedir(100). Baysal ve arkadaşları
pediatrik yaş grubunda yapılan tanı amaçlı kalp kateterizasyonu işlemi sırasında
kardiyak troponin I ve kreatin kinaz izoenzim-MB düzeylerinde artış olduğu
göstermişlerdir(10).
İntramiyokardiyal kontrast enjeksiyonu az miktarda sadece miyokardı
boyayacak kadar olsa da aritmilere, miyokard fonksiyonunun bozulmasına,
30
kalıcı skar dokusu oluşturarak anevrizma gelişmesine neden olabilir. Ventrikül
kası aritmilere çok hassastır ve çeşitli aritmilerin gelişmesi mümkündür (95). Chon
ve arkadaşları 517 pediatrik kateterizasyon olgunun 3’ünde perforasyon
olmaksızın myokardiyal boyanma ve bunların sadece birinde geçici 2. derece
AV blok bildirmişlerdir
(81)
. Diğer bir çalışmada ise kontrast madde ile
miyokardiyal boyanma, elektrokardiyografik değişikliklere yol açsa da uzun
dönemde kalıcı sekel bildirilmemiştir(102).
2.5.6. Lokal Vasküler Komplikasyonlar
Kateter
giriş
yerinde
oluşan
lokal
vasküler
komplikasyonlar,
kateterizasyon sırasında gelişen en sık komplikasyonlardır. Girişim yapılan
damarda kanama, tromboz, distal embolizasyon, diseksiyon söz konusu olabilir.
Arteryel, venöz veya her ikisine ait komplikasyonlar görülebilir. Bunların birçoğu
kendiliğinden düzelebileceği gibi sekel ile sonuçlanabilen ciddi sorunlara da yol
açabilir(77).
Pediatrik hastalarda damara giriş süresi, toplam işlem süresinin % 25’i
kadar uzun olabilir(103,104,105).
Kanama sık görülen bir komplikasyondur. Kanulasyon sırasında, işlem
süresince olabildiği gibi, işlem sonrası kateter veya kılıf çıkarıldıktan sonra da
meydana gelebilir. Kanama ciltteki girişim yerinden dışarıya kan kaybı şelinde
olabileceği gibi damardan ciltaltına kanın sızması sonucu büyük çaplı
hematomlar da meydana gelebilir. Dışarıya olan kanamalar kolaylıkla fark edilir
ve kan transfüzyonuna bile ihtiyaç göstermeden elle basınç uygulanarak ve sıkı
bandaj yapılarak kontrol altına alınabilir. Yağ dokusu fazla olan hastalarda
hematom oluşumu gözden kaçabilir. Hematomlar ağrılıdır ve görünüşleri nedeni
ile
hastayı
rahatsız
eder,
genellikle
sekel
bırakmadan
kendiliğinden
iyileşir(95,103).
Retroperitoneal kanamada nadir de olsa görülebilen bir komplikasyondur,
tanınabilmesi için öncelikle şüphelenilmesi gerekir. Femoral arter girşimi olması
gerekenden daha proksimalden yapıldığında, iliak arter kateterize edilirse bu
komplikasyonun gelişme riski daha fazladır. Hastanın giderek soluklaşması,
halsizleşmesi, karın ağrısı, taşikardi, hipotansiyon varlığında retroperitoneal
31
kanamadan şüphe edilmeli ve abdominal ultrasonografi yapılmalıdır. Tedavide
heparin infuzyonunun kesilmesi, aktif kanama varsa protamin verilmesi,
intravenöz sıvı hacminin arttırılmasına yönelik önlemler ve kan transfüzyonu
gereklidir. Genellikle cerrahi girişime gerek olmaz(103).
Perivasküler dokulara fazla miktarda kan sızması ekstremitenin venöz
dolaşımını bozarak iskemi ve nekroza yol açabilir, ekstremite mor, şiş ve
ağrılıdır. Ekstermitenin dolaşımını bozan böyle bir kanama durumunda kanama
yeri bulunarak hemostaz sağlanmalı, baskı yapan sıkı bandajlar çıkarılmalı,
ekstremite elevasyonu ve düz tutulması gerekir. Ağır ekstravazasyon
durumunda fasiotomi bile gerekebilir(92).
Periferik arteryel tıkanıklıklar vasküler girişim nedeniyle oluşan en ciddi
komplikasyondur(106). Arter duvarının hasarlanması, tromboz ve spazm olabilir.
Etkilenen arterin distalinde kan akımı kesintiye uğrar ve nabızlar alınamaz.
Erken dönemde gerekli önlemler alınmazsa ilgili ekstremitenin kaybedilmesi
hatta ölüm bile olabilir. Heparin ile yeterli antikoagulasyon yapılmasına rağmen
14 kg’ın altındaki sütçocuklarının % 8-39’unda kateter sonrası arteryel
obstrüksiyon meydana gelir(76,81,107). Venöz tıkanıklığın oranı bilinmemekle
birlikte benzer sıklıkta olduğu düşünülmektedir(103).
Uygun
heparinizasyon
ile
kalıcı
arter
tıkanıklarının
azaltılması
mümkündür(108). Heparin dozunun pıhtılaşma zamanını 200 sn üzerinde tutacak
şekilde düzenlenmesi önerilmektedir. Grady ve arkadaşları pıhtılaşma zamanını
200 sn üzerinde tutulmasının, kalp kateterizasyonu süresince fibrinojen yıkım
ürünlerinin ve fibrinopeptid A artışını önlediğini, trombin aktivasyonunu
engellediğini göstermiştir. Bu amaçla 100 ünite/kg heparin intravenöz bolus
verilmesi ile risk altındaki hastalarda pıhtılaşma zamanı 1.5 saat kadar 200 sn
üzerinde
tutmakta
ve
kateterizasyon
süresince
trombin
aktivasynunu
önleyebilmektedir(109).
Arteryel tıkanıklık riski, arteryel kılıfın boyutu ve kateterizasyon süresiyle
orantılıdır. Girişim sırasında damar duvarında hasar oluşması ve işlem
sonrasında
kompresyonun
uygun
yapılmaması
da
obstrüksiyon
riskini
arttırmaktadır. Kompresyon kanamayı engelleyecek fakat tam tıkanıklığa yol
32
açmayacak kadar olmalıdır. Bunu sağlamak için ekstremitenin rengi ve
perfüzyonu kontrol edilmelidir (103).
Kateterizasyon sonrası dorsalis pedis nabızları alınamayan hastalarda
olası spazmın çözülmesi için beklenirken heparin 12-17 ünite/kg/saat infuzyona
başlanmalıdır. Eğer hasta kateter sırasında heparin almamışsa infuzyon öncesi
100 ünite/kg intravenöz bolus verilmelidir. Eğer kateter sırasında heparin
verilmişse ve 2 saat veya daha fazla süre geçmişse 50 ünite/kg bolus sonrası
infüzyona başlanmalıdır. Genellikle spazmın 4 saat içinde çözülmesi ve nabzın
geri dönmesi beklenir. Eğer nabızlar 4 saatten sonra alınamıyorsa trombolitik
tedavi düşünülmelidir. Çünkü trombolitik tedavi erken başlandığında etkili olur.
Bu aşamada hasta yoğun bakım ünitesine alınmalı, beslenmesi kesilmeli, supin
pozisyonunda
bacak
düz
duracak
şekilde
yatırılmalı
ve
kanamanın
görülebilmesi için bandajlar açılmalıdır. Doku plazminojen aktivatörü (DPA) 0.1
mg/kg dozunda bolus verildikten sonra 2 saat süreyle 0.5 mg/kg/saat infüzyon
yapılmalıdır. Daha sonra yeniden 4 saatlik heparin infüzyonuna geçilir. Yine
düzelme olmazsa DPA ikinci kez aynı dozda uygulanır ve sonrasında 6 saatlik
heparin infüzyonu verilir(95). Radtke ve arkadaşları bu protokolün uygulanması
ile % 95 arterin açıldığını bildirmişlerdir (103).
Bir diğer uygulamada ise nabız 2-4 saat içinde dönmezse heparin
infuzyonu 50-100 ünite/kg yükleme sonrası 20 ünite/kg/saat dozunda idame
tedavisi verilir. Heparin infuzyonunun 24. saatinde nabız alınmıyorsa 1000
ünite/kg
yükleme
sonrası
1000
ünite/kg/saat
dozunda
sterptokinaz
başlanır(55,56). Akut tedavi sonrası hasta 1-6 ay süre ile oral antikoagulan tedavi
ile INR 2-3 arasında tutulacak şekilde ya da antiagregan 2-5 mg/kg dozunda
salisilat verilerek izlenmelidir(106) Bulbul ve arkadaşları 10 kg altındaki arteryel
tromboz riski taşıyan çocuklarda proflaktik heparin dozunun 100 µ/kg ile 150
µ/kg
olması
arasında
fark
olmadığı,
kılıf
çapı
ile
ilişkili
olduğunu
göstermişlerdir(110).
Femoral venöz tromboz pediatrik kateterizasyon sonrası nadirdir.
Çocuklarda femoral venöz tromboz geliştiğinde Protein S, Protein C,
Antitrombin III eksikliği ve Faktör V Leiden mutasyonu araştırılmalıdır (111).
33
Arteryovenöz fistüller (AV fistül) pediatrik kalp kateterizasyon sonrası çok
nadirdir. Fakat doğumsal kalp hastalığı olan erişkin hastalarda işlem sonrası AV
fistül daha sık görülmektedir. Erişkin hastalarda girişim sırası ve sonrasında
aşırı antikoagulasyon uygulanması görülme sıklığını arttırır. Olguların 1/3’ü
kendiliğinden düzelir. Arteriovenöz fistül tedavisinde ultrason altında lokal
kompresyon, trombin enjeksiyonu ve kaplı stent veya koil ile oklüzyon kullanılır.
Nadiren cerrahi düzeltme gerekebilir(77,103,112).
Damar girişimine bağlı olarak oluşan diğer bir komplikasyon da
psödoanevrizma oluşmasıdır(110). İyatrojenik psödoanevrizma arteryel girişim
yerinde yeterli hemostaz sağlanamaması nedeniyle arteryel kanın çevre
dokulara sızması ile oluşur. Femoral arter girişimi olması gerekenden daha
distalden yapılırsa yüzeyel femoral artere girilebilir, damarda yırtılma,
psödoanevrizma, arteryovenöz fistül, tromboz ve kanama gibi komplikasyonlar
daha sık görülür(113).
2.5.7. Aritmiler ve Ġleti Bozuklukları
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında taşiaritmi, bradiaritmi ve ileti
bozukluklarına sık rastlanır. Bu aritmilerin çoğu geçici olduğundan tedavi
gerektirmezler. Aritmiler her hastada görülebileceği gibi klinik ve metabolik
açıdan stabil olmayan hastalarda, L-transpozisyon ve Ebstein anomalisi gibi
bazı hastalıklarda daha sıktır.
Atriyal ektopik atımlar kateter sağ atriyumda iken sık görülür. Özellikle
sağ
kalp
boşluklarının
genişlediği
durumlarda,
kateter
sağ
ventriküle
ilerletilmeye çalışılırken bu tip aritmiler sıklıkla görülebilir. Kateterin geri
çekilmesi ile ektopik atımlar da ortadan kalkar. Atriyal ektopik atımlar seyrek
olarak kısa süreli atriyal flutter ya da fibrilasyona dönüşebilir. Kendiliğinden
sinüs ritmine dönmeyenlerde propranalol, esmolol, flekainid, amiodaron gibi
antiaritmik ilaçlar kullanılır. Ayrıca taşikardinin hızından daha yüksek hızla
uyarım yapılarak da taşikardi atağı sonlandırılabilir. Ancak bunu yaparken
kateterin ventriküle girmemesine dikkat edilmelidir aksi halde ventriküler
fibrilasyon gelişebilir.
34
Supraventriküler taşikardi (SVT) atakları da çoğunlukla kendiliğinden
düzelir. SVT oluşumunu engellemek için atriyum duvarının gerilip itilmesi
önlenmelidir. SVT atakları kateterin sağ atriyum içindeki manipülasyonu ile
atriyal erken atım oluşturularak sonlandırılabilir. İskemi ya da hemodinamik
bozukluğa neden olan ve uzun süren SVT atakları senkronize kardiyoversiyon
ile
sonlandırılmalıdır.
Dirençli
olgularda
intravenöz
antiaritmik
ilaçların
kullanılması kardiyoversiyonun başarısını arttırabilir(77).
Ventriküler ektopik atımlar, kısa süreli ventriküler taşikardi atakları
kateterin ventriküle ilerletilmesi sırasında veya sağ ventrikül çıkış yolundaki
kateter manipülasyonu sırasında oluşur. Ventriküler aritmileri azaltmak için akım
ile yönlenen balon kateterler, hidrofilik klavuz teller kullanılabilir. Buna rağmen
yine de ektopik atımlar görülebilir. İşlem sırasında ektopik ventriküler atımların
arttığı fark edilirse kateter geri çekilmeli ve normal ritme dönünceye kadar
beklenmelidir. Ventriküler taşikardi ve fibrilasyon daha çok yenidoğanlarda,
miyokard iskemisi veya fonksiyon bozukluğu olanlarda görülür. Kateterizasyon
yapılacak
hastanın
klinik
ve
metabolik
açıdan
stabilize
edilmesi
bu
komplikasyon riskini azaltacaktır(95). QT süresi uzamış hastalarda ventriküler
fibrilasyon daha sık görülmektedir. Bu hastalara işlem öncesi atropin verilmesi
fibrilasyon riskini azalttığı bildirilmiştir(114).
Kateterizasyon sırasında atriyoventriküler bloklar, ileti bozuklukları nadir
görülsede tehlikeli bradiaritmilere yol açabilir(77). Özellikle bebeklerde bradikardi
hemodinamik bozukluğa neden olabilir. Atriyoventriküler düğüm veya ileti aksı
yakınında yapılan kateter manipülasyonları değişik derecelerde AV bloğa neden
olabilir. L-transpozisyon tanılı hastalarda AV blok gelişme riski en yüksektir. Aort
stenozunda
balon
valvuloplasti
sırasında,
D-transpozisyon
ve
Fallot
tetralojisinde kateterin sağ ventrikülden aortaya ilerletilmesi sırasında AV blok
gelişebilir(77). AV blokların çoğu tedavi gerektirmeden kendiliğinden düzelir.
Fakat yüksek riskli hastalar kateterizasyona alınırken geçici pil ve elektrodlar
hazır bulundurulmalıdır. Dal blokları ise sıklıkla geçici ve önemsizdir(95).
Bradiaritmi geliştiğinde kateterin yeri değiştirilerek veya atropin verilerek ritim
düzeltilir.
Öte
yandan
uzun
süren
bradikardi
durumunda
geçici
pil
yerleştirilmelidir. Özellikle küçük bebeklerde iki dakikayı geçen bradikardi
35
gelişirse, kardiyak arrest gibi tedavi edilmeli ve resusitasyon uygulanmalıdır.
Kritik pulmoner ve aort stenozunda kateter orifisi tıkayabilir, duktusa bağımlı
hastalarda kateterin duktusa ilerletilmesi akımı tamamen durdurup ani
bradikardi ve hipotansiyona neden olabilir(95). Kompanse kalp yetmezliği olan ve
kalp hızını arttırarak kalp debisini sabit tutan hastalar bradikardiyi iyi tolore
edemezler. Dijitalize edilmiş hastalar ise kateter sırasında atriyal, ventriküler
aritmi ve AV tam blok gelişme açısından yüksek riske sahiptirler(12).
Kalp kateterizasyonu sırasında kısa sürede kendiliğinden düzelen minör
aritmiler çoğunlukla rapor edilmemekte bu nedenle ritm bozukluklarının gerçek
insidansını tahmin etmek zordur(52,54,76). Vitiello ve arkadaşları
kalp
kateterizasyonunun
%
2.6’sında
aritmi
(76)
gözlemişler
4952 pediatrik
ve
vasküler
komplikasyonlardan sonra ikinci en sık rastlanan major komplikasyon olduğunu
bildirmişlerdir. Bu çalışmada en sık AV blok görülmüş ve bunlarn % 15.6’sına
işlem sırasında geçici kalp piline ihtiyaç duyulmuştur. Blok gelişen tüm hastalar
sinüs ritminde taburcu edilmişlerdir. Aynı çalışmada hastaların % 16’sında SVT
izlenmiş. SVT gelişen hastaların hiç birisinde klinik durumlarında kötüleşme
olmadığı
halde
%
36’sına
kardiyoversiyon
uygulanmıştır.
Cassidy
ve
arkadaşlarının(54) çalışmasında ise aritmi insidansı % 3.7 olarak saptanmıştır.
Bu çalışmada ise en fazla SVT (% 2.2) gözlenmiştir. SVT’lerin çoğu
kendiliğinden veya kateter manipülasyonu ile sonlandırılırken, atriyal flatter
atakları yüksek hızlı uyarım ile sonlandırılmıştır. AV tam blok % 1 oranında
görülmüş, bunların sadece % 20’sinde geçici kalp pili uygulanmıştır. Bu
çalışmada AV tam blok gelişen hastaların % 60’ında AV diskordans olmasına
dikkat çekmişlerdir. Ventriküler taşikardi ve fibrilasyon daha nadir (% 0.19)
görülmesine rağmen daha önemli hemodinamik bozukluğa yol açmıştır. Bu
hastaların üçte ikisi defibrilasyon ve kardiyoversiyon ile ritmi düzeltilebilirken,
ağır kardiyomiyopatisi olan diğer hastada resüsitasyona yanıt alınamayarak
kaybedilmiştir. Türkiye’de Tavlı ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada ise aritmi
sıklığı % 6 olarak bildirilmiştir(82).
Kalp kateterizasyonu sırasında yapılan işleme göre aritmilerin sıklığı da
değişkendir. Balon atriyal septostomi sırasında geçici ritm bozuklukları sıktır.
Nadiren kalıcı veya ölümcül ritm bozuklukları da görülebilir(115).
36
Atriyal septal defektin transkateter yolla kapatılması sırasında da aritmi
sıklığı fazladır. Atriyal septal defekt kapatılması sırasında % 2.6 oranında atriyal
fibrilasyon ve AV blok geliştiği bildirilmiştir. Özellikle büyük cihazların AV
düğüme baskı yaparak AV tam bloğa neden olduğu ve sinüs ritmine döndürmek
için cihazın çıkarıldığı bildirilmiştir
(116)
. Pulmoner ve aort stenozunda balon
valvuloplasti sırasında balonun ventrikül çıkışını kapatması nedeniyle bradikardi
ve AV blok gelişimi de sıktır. Bu nedenle valvuloplasti sırasında balon şişirilmiş
olarak ventrikül çıkışında 30 saniyeden fazla tutulmamalıdır
Ciddi
aritmilerin
önlenmesi
için
(95)
kateterizasyon
.
sırasında
EKG
monitorizasyonunun yapılması, işlemi gerçekleştiren doktorun yanı sıra
anestezist,
hemşire,
teknisyen
tarafından
ritm
değişiklikleri
yakından
izlenmelidir. Oluşabilecek aritmilere karşın kateterizasyon laboratuarında
antiaritmik ilaçlar, kardiyoversiyon/defibrilatör cihazları kullanılabilir durumda
açık bulundurulmalı, resusitasyon donanımın kolay ulaşılabilir olmasına dikkat
edilmelidir. İşlem öncesi hastaların metabolik bozukluklarının düzeltilmesi,
kateter
manipülasyonunun
dikkatli
yapılması
ölümcül
aritmilerin
engellenmesinde önemlidir(95).
2.5.8. Kateterlere ve Cihazlara Bağlı OluĢan Komplikasyonlar
Kateter ve kullanılan diğer malzemeler dayanıklılık noktalarından daha
fazla zorlanması komplikasyonların gelişimini kolaylaştırır. Kateter malzemeleri
ile oluşan komplikasyonların çoğu cerrahi tedaviyi gerektirdiğinden, en iyi
tedavisi komplikasyon gelişiminin önlenmesidir(84). Bu nedenle kateterizasyon
yapan doktorun malzemeleri yakından tanımalı özelliklerini iyi bilmelidir.
Kateter veya teller kalp boşlukları içinde fazla kıvrıldıklarında kolayca
düğümlenebilir ve kırılabilirler. Kateterde düğümlenme fark edilir edilmez kateter
içinden tel ilerletilerek düzleştirilmeye çalışılmalıdır. Kateterdeki kırıklar
çoğunlukla floroskopi yapılmadan femoral damarlardan ilerletilmeye çalışılırken
oluşur. Bu nedenle kateterler floroskopi eşliğinde veya J uçlu klavuz tel
üzerinden ilerletilmelidir.
Balon kateterler ise dayanabilecekleri basıncın üzerinde şişirildiklerinde
işlem sırasında patlayarak embolize olabilirler. Bu nedenle balonlu kateterlerin
37
önceden belirtilen miktarda ve basınçta şişirilmeleri için basınç manometreleri
kullanılmalıdır.
Kırılan, düğümlenen, parçalanan kateterleri tutmak için geliştirilmiş özel
cihazlar
bulunmaktadır.
Kateterizasyonu
uygulayan
kardiyoloğun
bu
komplikasyonlarla karşılaşması durumunda biyoptom, basket veya snare
kateterleri kullanabilecek tecrübeye sahip olması gerekmektedir(77).
Agnoletti ve arkadaşları girişimsel kateterizasyonlar sırasında en sık
rastladıkları komplikasyon % 21.5 ile cihaz embolizasyonu olmuştur. Hastaların
% 36’sına tekrar kateterizasyon gerekmiş, % 32’sine ise cerrahi girişim
yapılmıştır. En sık ASD cihazları embolize olmuş(78). Vitiello ve arkadaşları tüm
kateterizasyonlar içinde kateter/cihaz nedeniyle oluşan komplikasyonları % 0.68
oranında izlemişlerdir. Bunların % 9’u tel-kateter kırılması, % 35’i balon
parçalanması, % 56’sı ise cihaz embolizasyonu olarak bildirmişlerdir(76). Diğer
bir çalışmada ise kateter ve cihazlara bağlı komplikasyon sıklığı % 0.5 olarak
bildirilmiştir. Bunların hepsi minör komplikasyonlar olup balon parçalanması,
valvuloplasti
balonunun
indirilememesi,
kateterin
kırılması
şeklinde
gerçekleşmiştir(54). Koil embolizasyonu sırasında koilin yerinden ayrılması,
intimal tabakada yırtılma gibi komplikasyonlar nadir de olsa görülebilmektedir.
Uygun olmayan embolizasyonu önlemek için kontrollü salınım sağlayan
mikrokoiller tercih edilmelidir. Rashkind şemsiyede embolizasyon ve rezidüel
şant en önemli komplikasyonlar arasındadır. Rezidüel şant hemolize bağlı
anemiye yol açabilir. Cihazın sol pulmoner arterde darlığa yol açtığı da
bildirilmiştir(117) Bu
tip
komplikasyonlar
spring
koillerde
daha
nadirdir.
Embolizasyon, aortada obstrüksiyon olası komplikasyonlar arasında yer
almaktadır(118).
Atriyal septal defektler çeşitli cihazlar kullanılarak transkateter yolla
kapatılabilmektedir. Atriyal septuma uygun yerleştirilmemiş veya büyüklüğü
defekte uygun seçilmemiş olan cihazın embolizasyonu, bazı cihazların sert
kısımlarının kırılması, cihazın ya da kırılan kısımlarının kardiyak yapılara zarar
vermesi gibi komplikasyonlar bilidirilmiştir. Farklı cihazların karşılaştırıldığı az
sayıdaki çalışmalarda amplatzer cihazlarında diğer cihazlara göre daha az
38
embolizasyon,
migrasyon
ve
perforasyon
komplikasyonları
bilidirilmiştir
(119,120,121)
.
2.5.9. Allerjik Reaksiyonlar
Kalp kateterizasyonu sırasında allerjik reaksiyonlar lokal anesteziklere,
iyotlu kontrast maddelere veya protamin sulfata bağlı olarak gelişebilir. En sık
görülen allerjik reaksiyonlar kontrast maddelere bağlı gelişenlerdir. Kontrast
maddeler dolaşımdaki bazofillerin ve doku mast hücrelerinin degranulasyonu
sonucu oluşan anaflaktoid reaksiyona neden olurlar. Salınan histamin ve diğer
ajanlar burun akıntısı, ürtiker, anjioödem, bronkospazm ve şok tablosuna neden
olur. Bu reaksiyonların gelişme riski atopik hastalarda penisilin ve deniz
ürünlerine allerjisi olanlarda daha fazladır. Daha önce kontrast madde allerjisi
yaşamış bir hastada risk % 15-35 arasındadır. Prednisolon ve antihistaminik ile
premedikasyon yapılması riski % 5-10 oranında azaltabilir. İyonik olmayan
kontrast madde kullanımı ile kontrasta bağlı komplikasyonlar belirgin olarak
azalmıştır(95). Cassidy ve arkadaşlarının çalışmasında % 0.57 sıklıkta allerjik
reaksiyon oluşmuş ve bunların % 16.7’si kontrast ajana bağlı anaflaktoid
reaksiyon, diğerler ise minör komplikasyon şeklinde olmuştur(54). Lokal anestetik
ajanlara bağlı gelişen allerjik reaksiyonlar prokain gibi eski ester ajanlarla daha
sık görülürken allerjik olduğu düşünülen birçok reaksiyon aslında koruyucu
maddeler karşı gelişen reaksiyonlar ve vazovagal episodlardır. Öyküsünde bu
tip reaksiyon olan hastalarda koruyucu içermeyen bupivakain ve mepivakain
gibi lokal anestetikler tercih edilmelidir.
Lateks allerjisi kontakt ürtikerden anaflaksiye kadar değişen yelpazede
semptomlara neden olabilir. Lateks intravasküler balonların kullanılması da
benzer bir risk taşımaktadır.
Kateterizasyon sırasında kullanılan diğer ilaçlara ve transfüzyonlara karşı
da allerjik reaksiyon gelişebilir.
2.5.10. Anesteziye Bağlı Komplikasyonlar
Pediatrik kalp kateterizasyonu erişkinlerden farklı olarak sedasyon,
analjezi ve immobilizasyon gerektirmektedir(122). Çocuklar, kateterizasyonun
39
riski dışında anestezi riski ile de karşı karşıya kalmaktadır. Oluşabilecek
komplikasyonların önlenmesi için sedatifleri yakından tanımak, etkilerini iyi
bilmek ve yan etkilerine karşı tedbirli davranmak gerekmektedir.
Sedasyona başlamadan önce ve sedasyon süresince EKG, kan basıncı,
pulse oksimetre ile sürekli monitorizasyon yapılması çok önemlidir. Girişimsel
kateterizasyon işlemlerinin artması ve kateterizasyon sırasında hastaya TEE de
gerekli olduğu çoğu durumlarda entübasyon ve genel anesteziye daha fazla
ihtiyaç
duyulmaktadır.
Hastanın
yakın
monitorizasyonu,
sedasyonu
ve
gerektiğinde entübasyon ve resüsitasyonu uygulayacak eğitimli anestezi ekibine
de ihtiyaç vardır. Ayrıca anestezide kullanılacak ilaçların solunum ve kalp
fonksiyonları üzerine minimal etkileri olmalıdır. Çocuklarda en sık kullanılan
intravenöz ajanlar midazolam, propofol, ketamin ve fentanildir. Daha az ağrılı
işlemlerde sedasyon için midazolam ve propofol verilirken, analjezi sağlanması
istendiğinde ketamin ve fentanil tercih edilmektedir
Anestezi sırasında kusma ve aspirasyon riski olması nedeniyle hastalar
işleme aç olarak alınmalıdır. Ancak küçük çocuklarda ve siyanotik hastalarda
hidrasyon ve metabolik dengenin bozulmaması için açlık süresi mümkün
olduğunca kısa olmalıdır. İşlemden yaklaşık yarım saat önce midazolam ile
sedasyona başlanması, atropin ile premedikasyon yapılması sekresyonların
kontrolünü sağlar(16).
Anestezi sırasında en sık karşılaşılan komplikasyonlar taşikardi,
bradikardi, hipotansiyon, desaturasyon, apne, hava yolu obstrüksiyonudur.
Ketamin sık kullanılmasına rağmen halüsinasyon ve deliriuma yol açması
dezavantajları arasındadır. Ketamin taşikardi, hipotansiyon, pulmoner vasküler
dirençte artışa neden olmaktadır. Bu nedenle kateterizasyon sırasında şant
miktarının ve pulmoner vasküler direncin hesaplanacağı hastalarda ideal
anestetik olarak kabul edilmemektedir. Propofol sistemik direnci düşürüp
intrakardiyak şantı sağdan sola çevirebilmektedir. Propofol ve ketamin
birbirleninin
istenmeyen
hemodinamik
etkilerini
dengelediğinden
birlikte
kullanılmaları tercih edilmektedir(123,124). Lowrie ve ark tarafından kalp
kateterizasyonunu da içeren cerrahi ve tanısal işlemler sırasında propofol,
midazolam, ketamin ya da fentanil kullanılarak sedasyon yapılan, yaşları 2 hafta
40
ile 32 yaş arasında değişen 458 hastanın % 4.4’ünde hafif hipotansiyon, %
1.5’inda apne, % 1.3’ünde geçici hava yolu obstrüksiyonu, % 2.6’sında pulse
oksimetre ile oksijen saturasyonunun % 93’ün altında olduğu saptanmıştır(125).
Çocuk ve adolesan yaş grubunda TEE yapılan 10 poliklinik hastasında propofol
ile komplikasyon olmaksızın etkili ve güvenli sedasyon yapılmış ve hastaların
hiçbirisinde endotrakeal entubasyon gerekmemiştir(124). Williams ve arkadaşları
pulmoner hipertansiyonu olan 68 pediatrik hastaya kalp kateterizasyonu, major
cerrahi ve cerrahi dışı nedenlerle ketamin ile anestezi yapılmış, olguların
20’sinde minör komplikasyon gelişirken 9 hastada major komplikasyon
bildirilmiştir(126). Kogan ve arkadaşları kalp kateterizasyonu yapılan hastalarda
propofol ve ketamini birlikte kullanarak sedasyon yapmışlar. Hastaların %
8.8’inde kalp hızının, % 11’inde ortalama arteryel basıncın normal değerin %
20’sinden daha fazla değişiklik gösterdiği, % 6.6’sında ise oksijen ve ambu ile
düzelen
desaturasyon
saptanmıştır.
Propofol-ketamin
karışımı
kalp
kateterizasyonu uygulanan pediatrik hastalarda genel anestezi için güvenli,
pratik bir alternatif anestetik maddelerdir(122).
2.5.11. Merkezi Sinir Sistemi Ġle Ġlgili Komplikasyonlar
Serebrovaskülker olaylar kalp kateterizasyonu sırasında görülebilen nadir
komplikasyonlardır. Ancak morbidite ve mortaliteyi olumsuz etkilediğinden
önemlidir.
Kalp
kateterizasyonundaki
ilerlemeler
sayesinde
günümüzde
serebrovasküler komplikasyonlar da azalmıştır(77). Serebrovasküler olayların
hemen hepsi emboli sonucunda oluşmaktadır. Hava, trombüs, kırılan tel veya
kateter parçaları embolize olabilir. Özellikle sol kalp kateterizasyonunda kalın
kılıf ve kateterler kullanıldığında, arkus aortada uzun süreli manipülasyonlar
yapıldığında serebral emboli riski artmaktadır. Sağdan sola şantlı, siyanotik,
polisitemik ve anemik hastalar embolik olaylar açısından riskli grubu
oluşturmaktadırlar(1). İşlem sırasında endokard ve miyokardın zedelenmesi
koagulasyon kaskadını harekete geçirmektedir. Aynı şekilde kateterlerin içinde
trombüs oluşumu da emboli gelişimine katkıda bulunur. Arteryel trombüs
özellikler bir yaşın altındaki çocuklarda, uzamış kateterizasyonda ve girişimsel
işlemler sırasında daha sık görülmektedir(127).
41
Balonlu kateterlerin işlem sırasında patlaması hava veya balon
parçalarının embolizasyonuna neden olabilmektedir. Karbondioksit gazı ile
şişirilen balonlarda karbondoksit hemen rezorbe olduğundan hava emboli riskini
azaltmakla birlikte embolik olayların gelişimini tamamıyla önleyememektedir(1,81)
Serebral emboliler çoğunlukla orta serebral arter ve dallarının tıkanması
ile oluşur. Arterin sulama alanı olması nedeniyle embolik olaylar beynin parietal,
frontal, temporparietal ve frontoparietal bölgelerinde serebral infarkta neden
olur. Hastada konvülziyon, ajitasyon, konfüzyon, hemiparezi, görme alanı kaybı
ve afazi gibi klinik bulgular görülür(128). Hava embolisi varsa hastanın başının
vücuduna göre aşağıda tutulması önemlidir. Krivonyak ve arkadaşları aort kökü
enjeksiyonu sırasında hava embolisi gelişen bir erişkin hastayı 90 derece
pozisyonda başı aşağıda olacak şekilde 10-15 saniye tutarak klinik durumunda
düzelme sağlamışlardır(129). Lund ve arkadaşları elektif sol kalp kateterizasyonu
yapılan 47 erişkin hastalarda transkraniyal Doppler kullanılarak serebral
mikroembolilerin sıklığını araştırmışlardır. Hastalara kateterizasyon öncesi ve
kateterden bir gün sonra serebral magnetik rezonans ve diffuzyon görüntüleme
ile birlikte nöropsikolojik değerlendirme yapılmış. Hastalarda 754 serebral
mikroemboli saptamışlardır. Bunların % 92.1’i hava embolisi, % % 7.9’u ise
solid mikroemboliler şeklindedir. Mikroemboli sayısı ile işlem süresi ve kullanılan
kontrast
madde
Mikroemboliler
miktarı
sıklıkla
arasında
kateterin
korelasyon
yıkanması
ve
olduğu
gösterilmiştir.
ventrikülografi
sırasında
oluşmuştur. Hastalarda mikroemboliler sık görülmesine karşın belirgin nörolojik
bulgu saptanmamıştır. Solid embolilerin hava kabarcıkları gibi çözünebilme
potansiyelleri olmadığından daha tehlikeli oldukları düşünülmektedir. MRG
görüntülemede patalojik bulgu saptanan hastalarda daha sıklıkla solid emboli
izlenmiş olması da bu düşünceyi doğrulamaktadır(130). Itoh ve arkadaşları 16
pediatrik hastada Amplatzer septal oklüder ile ASD kapatılması sırasında
oluşan mikroembolileri transkranial Doppler kullanarak değerlendirmişler, işlem
süresince 113 mikroembolik olay kaydetmişlerdir. Mikroembolilerin özellikle
device yerleştirilmesi için yapılan manipülasyonlar sırasında oluştuğu, floroskopi
süresi, yaş ve cihazın boyutu ile korelasyon göstermediği bildirilmiştir. Bu
42
nedenle sistemik embolizasyon riskini azaltmak için mümkün olduğunca device
manipülasyonu kısa sürede tamamlanmalıdır(131).
Sol kalp kateterizasyonu sırasında heparin uygulanması serebral
embolileri azaltmaktadır. Sağ-sol şantlı hastalarda ve yüksek rskli hastalarda
sağ kalp kateterizasyonu sırasında da heparin uygulanması tercih edilmektedir.
Tüm hastalarda arkus aortada, stenotik kapaklarda gereksiz, uzun süreli
manipülasyonlardan kaçınmak gereklidir. İşlem sırasında kateter ve klavuz
tellerin heparinli sıvı ile yıkanması, diyaframlı kılıfların kullanılması, işlem
süresinin ve kontrast madde miktarının azaltılmaya çalışılması, kontrast madde
enjeksiyonu sırasında sisteme hava kabarcıklarının gitmediğinden emin
olunması çok önemlidir(132). Liu ve arkadaşları nörolojik komplikasyonları tanı
amaçlı yapılan pediatrik kalp kateterizasyonlarında %
0.24, girişimsel
kateterizasyonlarda ise % 1.01’inde izlemişlerdir(127). Vitiello ve arkadaşları 4952
pediatrik kateterizasyon olgularının % 0.1’inde serebral infarkt olduğunu ve bu
olguların
%
40’ı
girişimsel
kateterizasyonlar
sırasında
oluştuğunu
bildirmişlerdir(76). Cassidy ve arkadaşları ise 1037 pediatrik kateterizasyon işlemi
sırasında hava embolisi nedeniyle bir hasta kaybetmişlerdir(54). Kateterizasyona
bağlı epileptik nöbetler serebral embolizasyona göre daha sık görülmektedir.
Nöbetler geçici olmakla birlikte tedaviye dirençli epileptik nöbetler şeklinde de
olabilir(127). Yenidoğanlarda atipik prezentasyonu nedeniyle, büyük çocuklarda
ise sedatiflerin etkisiyle nöbetlerin tanınmasını zorlaştırabilir. Chon ve
arkadaşları kateter ile ilişkili nöbetleri % 1 olarak bildirmişlerdir(81).
Kateterizasyon ile ilişkili nörolojik komplikasyonların diğer bir nedeni de
antikoagulan, antitrombotik veya trombolitik tedaviye bağlı gelişen intraserebral
kanamalardır. Klinik olarak serebral embolizasyon ve kanamayı ayırt etmek
zordur. Bu nedenle antikoagulan tedavi öncesinde bilgisayarlı beyin tomografisi
ile değerlendirilmesi gereklidir.
Liu ve arkadaşlarının çalışmasında sol-sağ şantlı hastaların % 0.2’sinde,
sağ-sol şantlı hastaların ise % 1’inde nörolojik komplikasyonlar gözlenmiştir.
Bunların % 70’inde elektroensefalografide (EEG) epileptiform odaklar oluşturan
nöbetler, % 43’üde ise serebral infarkta bağlı hemipleji şeklinde olmuştur. Bu
çalışmada saptanan diğer nörolojik komplikasyonlar ise istemsiz hareketler,
43
işitme kaybı, kortikal görme bozukluğu ve brakial pleksus yaralanmasıdır(127).
Kateterizasyon sırasında gelişen ciddi aritmi, ani kan kaybı, hipoksik nöbet,
tamponad ve kardiyak arreste bağlı ciddi hipotansiyon ve şok hastada hipoksik
iskemik ensefalopatiye neden olabilir(95).
Nörolojik komplikasyonlar içinde yer alan diğer bir durum da periferik sinir
pararlizileridir. Kateterizasyon sırasında immobilizasyonu sağlamak amacıyla
kolların uzun süre hiperekstansiyonda ve gergin olarak tutulması, kolun
masadan sarkması sonucu geçici brakial pleksus paralizilerine neden olabilir.
Femoral ve brakial girişimler sırasında lokal anesteziklere bağlı olarak da
paraliziler
ortaya
çıkabilir.
Bunlar
çoğu
kez
kendiliğinden
düzelme
eğilimindedirler. Ancak birkaç hafta ya da ay süren fonksiyon kaybına da neden
olabilir. Böyle bir durumda pasif rehabilitasyon uygulanması gereklidir(95).
2.5.12. Hipersiyanotik Spell
Fallot tetralojisi ve bazı çift çıkışlı sağ ventrikül olgularında kateterizasyon
sırasında ya da hemen sonrasında hipersiyanotik hipoksik nöbet oluşabilir.
Yeterli hidrasyon, sedasyon, sağ ventrikül çıkış yolunda aşırı kateter
maniplasyonlarının önlenmesi ile bu komplikasyon önlenebilir. Özellikle küçük
yaştaki ağır siyanotik hastalarda bu risk daha yüksektir. Bu olgularda
kateterizasyon genellikle ekokardiyografik olarak değerlendirilemeyen koroner
arterlerin gösterilmesi ve ikinci ventriküler septal defektin araştırılması amacıyla
yapılır. Bu yüzden ilk olarak bu bilgilerin elde edilmesine yönelik görüntüler
alınmalıdır. Sol ventrikülogram ile interventriküler septum, sağ ventrikül çıkış
yolu ve koroner arterlerin görüntülenmesi mümkün olur. Siyanozun artması,
hiperpne, periferik arteryel saturasyonunda oynamalar, ağır hipoksi, metabolik
asidoz hipoksik nöbeti düşündürmelidir. İntravenöz sıvı desteği, sodyum
bikarbonat,
morfin
sülfat,
fenilefrin,
propranalol,
sedasyon,
gerekrise
entübasyon ve genel anestezi tedavi yaklaşımlarıdır(1).
2.5.13. Solunum Sistemi ile Ġlgili Komplikasyonlar
Kalp kateterizasyonu sırasında yeteri oksijenizasyon ve ventilasyon
sağlanmadığında solunum sorunları ile karşılaşılması kaçınılmazdır. Sedasyona
44
bağlı hipoventilasyon, altta yatan akciğer hastalığı, pulmoner ödem, allerjik
reaksiyonlar
nedeniyle
solunumsal
problemler
görülebilir.
Prostoglandin
infüzyonu alan bebekler kateterizasyon için sedasyon da uygulandığından
sıklıkla apne gelişir(1). Down sendromlu hastalar hava yolu obstrüksiyonu
açısından riskli grupta yer alır(132).
Kateterizasyon
işlemi
süresince
pulse
oksimetre
ile
oksijen
saturasyonunun izlenmesi ile desaturasyonun erken saptanması ve gerekli
müdahalenin yapılmasına olanak sağlar. Nazal kanül ile 2 litre/dakika oksijen
verilmesi
desaturasyonları
önlediği
bildirilmiştir(77).
Fakat
kateterizasyon
sırasında Fick yöntemi ile kardiyak debi tayini yapılacak ise oksijen desteği
saturasyon ölçümlerinden sonraya bırakılmalı veya ölçümlerden önce en az 10
dakika oksijene ara verilmelidir(95).
Hava yolu anomalileri, gastroözofajial reflü ve aspirasyon sorunu olan ve
pulmoner vasküler direnci orta-ağır derecede artmış olan hastalar akciğer
sorunları açısından riskli grupta yer aldığından işlem öncesi elektif entübasyon
ve genel anestezi tercih edilebilir(95). Kateterizasyon sırasında pulmoner
komplikasyonlar % 0.1 ile % 0.36 arasında değişmektedir. Sık görülen
komplikasyonlar arasında solunum güçlüğü, hipoventilasyon, pnömotoraks,
hipoksik nöbetler ve daha seyrek olarak pulmoner ödem bildirilmiştir(54,76).
2.5.14. Böbrek Yetmezliği
Kalp kateterizasyonuna bağlı olarak gelişen böbrek yetmezliğinin en
önemli nedeni kullanılan kontrast maddelerdir. Kontrasta bağlı vazomotor
dengesizlik, glomerüler geçirgenliğin artması, direkt tubuler hasar ya da tubuler
obstrüksiyon böbrek yetersizliğinin patofizyolojisi içinde yer alır.
Kompleks doğumsal kalp hastalıklarında çok sayıda kontrast madde
enjeksiyonu yapılarak anatominin ayrıntılı olarak gösterilebilmesi mümkün olur.
Bu nedenle vücut ağırlığına oranla fazla miktarda kontrast madde verilmesi
gerekebilir. Ancak bu olgularda işlem süresi de uzundur ve yıkama solusyonları
da fazla kullanılacağından kontrast madde dilüe edilmiş olur. İyonik olmayan,
düşük osmolariteli kontrast maddeler ile böbrek hasarı gelişme riskinin de daha
düşük olduğu sanılmaktadır. Kateter sonrası hematüri, idrar miktarında azalma,
45
serum kreatinin ve üre miktarında artış böbrek hasarını düşündürür. Doğumsal
kalp hastalıklarına sıklıkla böbrek anomalileri de eşlik eder. Girişim öncesi
bunların da bilinmesi önemlidir. Kontrast miktarı 4 ml/kg ile sınırlandırılmalıdır.
Hastaya verilen kontrast madde miktarı iyi takip edilmelidir. Yeni kuşak iyonik
olmayan hipoosmolar kontrast maddelerin daha fazla kullanılabileceğine dair
yeterli veri yoktur. Eğer zorunlu olarak 4 ml/kg’dan daha fazla kontrast madde
kullanılması gerekirse işlem süresi uzun tutulmalı, kontrastın böbreklerden
atılması için gerekli zaman tanınmalıdır. İşlem süresince ve sonrasında
intravenöz sıvı verilmeli ve sık yıkama yapılmalıdır(77,92).
2.5.15. Kan Kaybı, Hipotansiyon, ġok
Doğumsal kalp hastalığı olan hastalarda hipotansiyon gelişmesi için pek
çok neden vardır. İntrakardiyak kateter manipülasyonları, perikardiyal efüzyon,
aritmiler, hipotermi, kontrast reaksiyonları, asidoz, iskemi, hipoventilasyon, solsağ şantlı hastalarda oksijen verilmesi, periferik vasküler direnci düşüren ya da
miyokard
kontraksiyonlarını
azaltan
anestezik
ilaçların
kullanılması
hipotansiyona neden olur. Özellikle küçük bebeklerde ve siyanotik hastalarda
işlem öncesi yeterli hidrasyonun sağlanmaması hipotansiyona neden olabilir.
Pulmoner hipertansiyonlu, intrakardiyak şantı olmayan ve sağ kalp yetersizliği
olan hastalarda pulmoner vasküler dirençteki artış sistemik hipotansiyona
neden olabilir. Böyle hastalarda sağ kalp boşluklarına verilen sıvılar hastaların
hipotansif ve bradikardik olmalarına neden olabilir(92). En önemli ve hızlı kan
kaybı, kateterle basınç ve yıkama sistemi arasında olan ara bağlantılardan
kaynaklanır. Gevşek bir bağlantı nedeniyle hızlı ve önemli miktarda kan
kaybedilebilir.
Kateter
giriş
yerlerinden
olan
kanamalar
önlenebilir
bir
komplikasyondur. Başarısız damar giriş yerlerine yeterli basınç uygulanmaması,
damara girildiği halde tel ilerletilemediği durumlarda iğnenin geri çekilmesi
sonrasında kanamalar görülebilir(92). Kateterizasyon sırasında oksimetrik
çalışma için alınan kan miktarı da diğer bir kan kaybı nedenidir. Özellikle küçük
bebeklerde kan gazı ve oksijen çalışması için mikrometodların kullanılmasına
özen gösterilmelidir.
46
2.5.16. Enfeksiyon ve AteĢ
Kalp kateterizasyonu steril önlemlerle yapıldığında enfektif endokardit
proflaksisine gerek olmamaktadır. Lokal yara enfeksiyonları perkütan giriş
tekniklerinin ilerlemesi ile ortadan kalkmıştır. İşlem öncesi cildin povidon-iyot ile
silinmesi, steril örtülerin kullanılması önerilir. Kateterizasyona katılacak ekibin,
maske, bone kullanması, steril işlemler için uygun koşullarda yıkandıktan sonra,
steril eldiven ve önlük giymesi ile enfeksiyonları önemli ölçüde azaltmaktadır.
Aynı bölgeden erken dönemde tekrar girişim yapılması enfeksiyon riskini önemli
ölçüde arttıracağından girişim için başka bir bölge tercih edilmelidir. İşlemler
arasında kateterizasyon laboratuarının temizlenmesine özen gösterilmelidir. Bu
önlemler alındığında kateterizasyona bağlı enfeksiyon oldukça seyrektir. Bazı
çalışmalarda kateterizasyona bağlı enfeksiyon % 0.08-% 0.19 oranında
bildirilmiştir(54,76). Hastadan hastaya kontaminasyonu engellemek için tek
kullanımlık malzemeler tercih edilmelidir. Birçok ülkede pahalı kateter
malzemeleri tekrar sterilize edilip kullanılmaktadır. Tekrar sterilize edilen
malzemeler üzerinde kalan etilen dioksit pirojen reaksiyonlara neden olabilir.
Enfeksiyon dışındaki diğer ateş nedenleri arasında flebit yer almaktadır. Bu
komplikasyon brakial kateterizasyon gibi femoral giriş yolu dışındaki giriş yerleri
kullanıldığında daha sık görülebilmektedir. Enfeksiyon dışı nedenlerle oluşan
ateş semptomatik tedavi edilebilir(95).
2.5.17. Malign Hipertermi
Vücut sıcaklığında belirgin ve hızlı artış, taşikardi, taşipne, solunumsal ve
metabolik asidoz, siyanoz, kaslarda rijidite ve miyoglobinüri ile karakterize
otosomal dominant bir durumdur. Kateterizasyon sırasında halotan ve veya
süksinil kolin kullanılan çocuklarda görülür. En iyi tedavi dikkatli aile öyküsünün
alınması ile mümkündür.
Kateterizasyon sırasında ani ve hızlı bir şekilde vücut sıcaklığında artış
tespit edilir edilmez Dantrolen sodyum 1 mg/kg dozda intravenöz infüzyona
başlanmalı,
semptomlar
kayboluncaya
kadar
10
mg/kg’a
kadar
doz
arttırılmalıdır. Verilen anestezik ilaçlar kesilmelidir. Hasta % 100 oksijen ile
ventile edilmeli, asidozun düzeltilmesi, intravenöz sıvı replasmanı, hastanın
47
dıştan soğutulması gibi destekleyici tedaviler aynı anda uygulanmalıdır.
Hastanın daha önce hipertermik reaksiyon geçirme öyküsü varsa hangi
anestezik maddenin kullanılacağına bakılmaksızın Dantrolen sodyum 1 mg/kg
dozunda verilir. Dantrolen sodyum 3000 mg mannitol ve sodyum peroksit
içerdiğinden ve pH’sı 6.5 olduğundan verilecek damar yolu güvenli olmalıdır.
Solusyon dextroz ve serum fizyolojik ile karıştırılırsa çökme meydana gelir(92).
2.5.18. Hipotermi
Kalp kateterizasyonu yapılan her hasta hipotermi riski altındadır. Özellikle
bebek ve küçük çocuklarda ciddi hipotermi riski gelişme olasılığı daha fazladır.
Hipotermi bu hastalarda hastalarda asidoz, hipoksi, düşük kardiyak debi ve
kardiyovasküler kollapsa neden olabilir.
Elektronik
cihazların
korunması
için
soğuk
tutulan
kateter
laboratuarlarına hastalar çıplak olarak alınırlar. Hastaların üzerindeki ıslak
örtüler buharlaşırken ısı kaybına yol açar. Üstelik işlem süresince hastaya
ısıtılmamış oda sıcaklığında intravenöz sıvılar verilir. Sedasyon altındaki
hastanın vücut sıcaklığı tüm bu nedenlerden dolayı iyice düşer. Eğer önlem
alınmazsa hastalar vücut ısılarını koruyamaz ve hipotermiye girebilirler.
Özellikle küçük bebekler ve ağır hastalarda işlem süresince vücut ısısı takibi
yapılmalıdır. Özel ısı yastıkları, örtülerin altına sıcak hava dolaşımını sağlayan
cihazlar veya ısı lambaları ile hastalar ısıtılabilir(92).
48
3. HASTALAR ve YÖNTEM
Bu çalışmada, Ocak 2005–Aralık 2010 yılları arasında Başkent
Üniversitesi Tıp Fakültesi Ankara Hastanesi Pediatrik Kardiyoloji kliniğinde
girişimsel ve tanısal amaçla yapılan ileriye dönük kaydedilmiş olan 2628
pediatrik
kalp
kateterizasyonunun
sonuçları
retrospektif
olarak
değerlendirilmiştir.
Hastaların yaşı, cinsiyeti, vücut ağırlığı, boy, vücut kitle indeksi, damara
giriş süresi, işlem süresi, girilen damar (arteryel, venöz, arteryel+venöz),
kateterizasyonun tipi (tanısal/girişimsel), floroskopi zamanı, kontrast madde
miktarı, kateterizasyon öncesi ve sonrası hemoglobin düzeyleri ve eritrosit
suspansiyonu alıp almadığı, uygulanan premedikasyon, işlem sonrası damar
sorunu olan hastalara verilen heparin ve streptokinaz süreleri, major-minör
komplikasyonlar işlem sonrasında prospektif olarak, dosyaya özel formlara
kaydedildi, bilgisayar programına girildi ve retrospektif olarak hasta dosyalarının
incelenmesi ile elde edildi. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan
hastalarda böbrek patolojileri de değerlendirildi.
Kalp
kateterizasyonu,
anestezi
doktorunun
eşliğinde
sedasyon
anestezisi, atriyal septal defekt, ventriküler septal defektlerin kapatılması ve
duktusa stent yerleştirme işlemleri ise genel anestezi altında gerçekleştirilmiştir.
Kateterizasyon öncesi arteryel girişim yapılan hastalara heparin sulfat 100
ünite/kg dozunda iv olarak verildi. Sineanjiyografide noniyonik kontrast madde
(1-2 ml/kg) kullanıldı. İşlem sonrası hasta takiplerinde nabız alınamayan veya
zayıf alınan hastalara heparin sulfat 50 ünite/kg iv bolus sonrası 20
ünite/kg/saat iv infüzyon olarak başlandı. Dört-6 saatlik heparin iv infüzyon
sonrası nabzı zayıf veya alınamayan olgulara streptokinaz 3000 ünite/kg 30
dakikada iv infüzyon ile yapılan yükleme dozundan sonra 1500-2000
ünite/kg/saat iv infüzyon olarak verildi.
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan doğumsal kalp hastalıkları;
sol-sağ şantlı hastalıklar, siyanotik hastalıklar, kompleks siyanotik hastalıklar,
sol ve sağ ventrikül çıkım yolu darlıkları, kalp transplantasyonu yapılmış
hastalar, tam düzeltme yapılmış siyanotik, rezidüel defekti olan hastalar, tam
49
düzeltme yapılmamış siyanotik hastalıklar, tam düzeltme yapılmamış kompleks
siyanotik hastalıklar, ameliyat edilmiş sol-sağ ventrikül çıkım yolu darlıkları ve
rezidüel defekti olan hastalar, tam düzeltme yapılmış sol-sağ şantlı ve rezidüel
defekti olan hastalar, kardiyomiyopatiler ve Fontan ameliyatı yapılmış kompleks
siyanotik hastalıklar ve diğerleri (Kawasaki hastalığı, koroner AV fistül,
pulmoner AV fistül vs) olarak gruplandırıldı.
Sol ve sağ ventrikül çıkım yolu darlıkları içinde aort darlığı (valvüler,
supravalvüler, kritik), aort koarktasyonu, pulmoner stenoz, diskret subaortik
membran,
valvuloplasti
ve
anjiyoplasti
yapılmış
darlıklar
bu
grupta
değerlendirilmiştir.
Tam düzeltme yapılmamış siyanotik hastalıklar içinde Blalock –Taussing
şant (BT şant) yapılmış Fallot Tetralojisi, tam düzeltme yapılmamış kompleks
siyanotik hastalıklar içinde Glenn ya da BT şant yapılmış kompleks siyanotik
hastalıklar değerlendirilmiştir.
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografide yapılan işlemler tanısal ve
girişimsel olarak sınıflandırıldı. Anatomik ve hemodinamik bilgi sağlayan
kateterizasyon işlemleri tanısal kateterizasyon içinde sınıflandırıldı. Septostomi,
cihaz ile ASD, VSD, PDA kapatılması, koil embolizasyon, anjiyoplasti,
valvuloplasti, stent yerleştirilmesi, endomiyokardiyal biyopsi gibi işlemler ise
girişimsel kateterizasyon içerisinde değerlendirildi
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında oluşan komplikasyonlar
major ve minör komplikasyonlar olmak üzere iki gruba ayrıldı. Major
komplikasyonlar içerisinde ölüm, kardiyak arrest, entübasyon gerektiren
solunum
depresyonu,
cerrahi
müdahale
gerektiren
olaylar,
nörolojik
komplikasyonlar, kalıcı hasarlar (kalıcı arteryel tromboz, venöz tromboz, damar
yırtılması veya anevrizma) değerlendirildi. Tedaviyle veya tedavi gerektirmeden
kendiliğinden iyileşen olaylar (geçici aritmiler, düzelen arteryel tromboz gibi) ise
minör komplikasyonlar olarak sınıflandırıldı (Tablo 3.1).
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sonrası ilgili ekstremitede bir
haftadan uzun süren iskemik bulguların varlığı, kalıcı arteryel/venöz trombozlar
ve
bunlara
eşlik
eden
kollateral
dolaşımın
varlığı,
psödoanevrizma,
arteryovenöz fistül, operasyon gerektiren tüm vasküler olaylar major vasküler
50
komplikasyonlar
içerisinde
değerlendirilmiştir.
Kalp
kateterizasyonu
ve
anjiyografi sonrası nabız alınamayan olgularda heparin ± streptokinaz tedavisi
sonrası nabzı normale dönen ve nabız zayıf alındığı halde Doppler
ultrasonografide arteryel ve venöz sistem normal olarak değerlendirilen olgular,
minör arteryel tromboz içinde değerlendirildi. Anjiyografi sonrası dönemde ilgili
ekstremitede ödem, ısı ve renk değişikliği olması, ekstremite elevasyonu ile
düzelmesi ise venöz staz olarak değerlendirildi. Kardiyoversiyon/defibrilasyon,
geçici pacemaker gerektiren bradi-taşiaritmiler, medikal tedavi ya da idame
tedavi gerektiren aritmiler, major aritmiler olarak değerlendirildi. Kısa süreli
kendiliğinden ya da kateter uyarılması ile düzelen aritmiler minör aritmiler olarak
değerlendirildi. Major solunum komplikasyonları içerisinde kalp kateterizasyonu
ve anjiyografi sırasında ve işlemden kısa süre sonra gelişen, entübasyon
gerektiren spontan solunumun kaybolması, apneye eşlik eden bradikardi varlığı,
atelektazi,
pulmoner
hemoraji,
bronkospazm
ve
desaturasyon
değerlendirilmiştir. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında ve işlemden
kısa süre sonra oluşan, oksijen ve ambu ile kısa sürede düzelen solunum
depresyonu
solunum
sistemi
ile
ilgili
minör
komplikasyon
olarak
değerlendirilmiştir. Kateterizasyon ve anjiyografi sırasında kullanılan balon
kateterin patlaması, cihaz, koil ve stent yerleştirilme sırasında oluşan
embolizasyon, malpozisyon durumları kateter ve cihazlar ile ilgili major
komplikasyonlar içinde değerlendirilmiştir.
Kateterizasyona bağlı gelişen komplikasyonların, hastaların yaşı, vücut
ağırlığı, girilen damar cinsi (arter/venöz olması), damara giriş süresi, işlem
süresi, floroskopi süresi, kateterizasyonun tipi (tanısal veya girişimsel amaçlı)
karşılaştırıldı.
Kateterizasyon sonrası ikinci saatte nabız zayıf veya alınamayan grupla
nabız alınan grup arasındaki yaş, vücut ağırlığı, damara giriş süresi, işlem
süresi, arter ve/veya venöz girişim uygulanması, girişimsel kateterizasyon
varlığı arasında farklılık olup olmadığı, heparin başlanan hastalarda 2. saatteki
nabzın alınıp alınmadığının diğer gruplar ile, streptokinaz verilen hasta grubu ile
heparin alan hasta grubu ile karşılaştırılması planlandı. Kateterizasyon sonrası
erken dönemde vasküler komplikasyon gelişmemiş hastalarda daha sonraki
51
dönemde yapılan kalp kateterizasyonu sırasında, eski katetere ait damar
komplikasyonu olup olmadığı değerlendirildi. Birden fazla kateterizasyon
yapılan
hastalarda
gelişen
komplikasyonların
sıklığı
retrospektif
olarak
değerlendirildi.
3.1. Ġstatistiksel Değerlendirme
Verilerin istatistiksel analizinde SPSS 17.0 paket programı kullanıldı.
Kategorik ölçümler sayı ve yüzde olarak, sürekli ölçümlerse ortalama ve
standart sapma (gerekli yerlerde ortanca ve alt sınır – üst sınır) olarak özetlendi.
Kategorik değişkenlerin karşılaştırılmasında Ki Kare test istatistiği kullanıldı.
Gruplar arasında sürekli ölçümlerin karşılaştırılmasında Student T Test ya da
Mann Whitney U test istatistikleri kullanıldı. Hemoglobinin işlem öncesi ve
sonrası karşılaştırılmasında Pair T Test kullanıldı. Majör ve Minör Komplikasyon
değişkenleri için lineer regresyon analizi yapıldı. Tüm testlerde istatistiksel
önem düzeyi 0.05 olarak alınmıştır.
52
Tablo 3.1. Komplikasyonların sınıflandırılması
Major Komplikasyonlar
Ölüm
Kardiyak komplikasyonlar
- Kardiyak arrest
- Miyokard iskemisi
- İnotrop İhtiyacı
- Hipersiyanotik Spell
Aritmi (kardiyoversiyon, defibrilasyon, ilaç,
geçici pace gerektiren braditaşiaritmiler)
Solunum Komplikasyonları - Entübasyon gerektiren solunum
depresyonu
- Apne+bradikardi birlikteliği
- Atelektazi, pulmoner hemoraji,
bronkospazm, desaturasyon
Damar Komplikasyonları
- Bir haftadan uzun süren iskemik
bulgular
- Psödoanevrizma, AV fistül oluşumu
- Kalıcı arteryel/venöz tromboz ±
kollateral dolaşım
- Ameliyat gerektiren vasküler olaylar
Kateter Manipülasyonu ile ilgili
Komplikasyonlar
- Kalp ve damar perforasyonları
Kateter ve cihazlar ile ilgili Komplikasyonlar
- Balon patlaması
- Cihaz,koil,stent
embolizasyon/malpozisyonları
Enfeksiyon
- Sepsis
- Pnömoni
- Nekrotizan enterokolit(NEK)
Alerjik Reaksiyonlar
- Anaflaksi
- Major pirojenik reaksiyon(aksiler
vücut ısısının 39 derece ve üzerinde
olması
Ciddi Kanama
- Transfüzyon gerektiren kanamalar
Diğer Major Komplikasyonlar
- Yoğun Bakım Ünitesine alınma
- Konvulziyon
- Uzun süren hipotermi
- Acil ameliyat yapılması
Minör Komplikasyonlar
Kardiyak Komplikasyonlar
- Hastada klinik kötüleşmeye yol açmayan,
tedavi gerektirmeyen infundibüler spazm
Aritmi (Kendiliğinden ve/veya kateter
manipülasyonu ile düzelen braditaşiaritmiler )
Solunum Komplikasyonları
- Oksijen, ambu ile kısa sürede düzelen
solunum depresyonları
Damar Komplikasyonları
- Heparin ve /veya streptokinaz ile
düzelen nabız yokluğu-zayıflığı
- İlgili ekstremitede elevasyon ile
düzelen ödem-ısı renk değişikliği
(geçici minör venöz staz)
Kateter Manipülasyonu ile ilgili
Komplikasyonlar
-Miyokardiyal boyanma (perforasyon
yapmayan)
Kateter ve cihazlar ile ilgili Komplikasyonlar
-Kılıf, kateterde kıvrılma
Enfeksiyon
- Kateter giriş yerinde yüzeyel lokal
enfeksiyon
Alerjik Reaksiyonlar
- Ürtiker/Flushing
- Minör pirojenik reaksiyon(aksiler
vücut ısısının 37.8-38.9 derece
olması)
Minör Kanama
- Transfüzyon gerektirmeyen, baskı ile
durdurulan hafif kanamalar
Diğer Minör Komplikasyonlar
- Kısa süreli hipotermi
- Kendiliğinden düzelen
methemoglobinemi
53
4. BULGULAR
4.1. Demografik Bulgular
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan hastaların başvuru yaşı 53.2
± 64.3 ay (dağılım 0.gün- 21 yaş) ortanca 25 ay idi. Yenidoğan döneminde yani
ilk 30 gün içinde kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan olguların sayısı 246
(% 9.4), 31 gün-1 yaş arasındaki olguların sayısı 764 (% 29.1) idi. Kalp
kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan hastaların yaş dağılımı Tablo 4.1’de
gösterilmiştir. Hastaların % 57.2’si (n= 1504) erkek, %
42.8’i kız (n=1124)
cinsiyetinde idi. Erkek/kız oranı 1.33 bulundu. Olguların kateterizasyon
sırasındaki vücut ağırlığı 17.1±16.4 kg (dağılım 1.55-104 kg) ortanca 11 kg idi.
Olguların vücut ağırlığı gruplandırılması Tablo 4.2’te gösterilmiştir. Hastaların
kateterizasyon sırasındaki boy uzunluğu 94.2±36.9 cm (dağılım 40-191 cm)
ortanca 85 cm idi. Vücut yüzey alanı 0.64±0.43 m 2 (dağılım: 0.13-2.2 m2)
ortanca 0.5 m2 idi.
Olguların % 84.8’sine (n=2229) ilk kez Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi
Ankara
hastanemizde,
%
0.5’ine
(n=13)
Adana
hastanemizde
kalp
kateterizasyonu ve anjiyografi yapılırken, % 14.7’sine ise (n=386) daha
önceden dış merkezde kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılmış olduğu
belirlendi.
Kalp
kateterizasyonu
ve
anjiyografi
yapılan
olguların
tanı
gruplandırılması Tablo 4.3’te gösterilmiştir. Olguların % 1.7’si (n=45) işleme
entübe olarak alındığı belirlendi.
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun 48’inde (% 1.8)
nefrogram fazında böbrek patolojisinin olduğu tespit edilmiştir.
Tablo 4.1. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan olguların yaş dağılımı
Yaş
0-30 gün
31gün-12 ay
13 ay-5 yaş
6-12 yaş
13-18 yaş
>18 yaş
Toplam
Olgu sayısı (n=)
246
764
710
523
300
85
2628
54
%
9.4
29.1
27
19.9
11.4
3.2
100
Tablo 4.2. Olguların vücut ağırlığı gruplandırılması
Olguların vücut ağırlığı (kg)
<3
3.1-5
5.1-10
>10
Toplam
Olgu sayısı (n=)
144
444
650
1390
2628
%
5.5
16.9
24.8
52.8
100
Tablo 4.3. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan olguların tanı
gruplandırılması
Tanı Grupları
Sol-Sağ Şantlı Hastalıklar
Sol-Sağ Ventrikül Çıkım Yolu Darlıkları
Siyanotik
Tam Düzeltme Yapılmış Siyanotik, Rezidüel Defekt
Tam Düzeltme Yapılmamış Kompleks Siyanotik
Kompleks Siyanotik
Kardiyak Transplantasyon
Ameliyat Edilmiş Sol-Sağ ventrikül Çıkım Yolu Darlıkları, Rezidüel Defekt
Tüm Düzeltme Yapılmış Sol-Sağ Şant, Rezidüel Defekt
Kardiyomiyopatiler
Tam Düzeltme Yapılmamış Siyanotik
Fontan Yapılmış Kompleks Siyanotik
Diğer
Toplam
n
676
447
373
363
193
154
94
84
64
51
42
13
74
2628
%
25.7
17
14.2
13.8
7.3
5.9
3.6
3.2
2.4
1.9
1.6
0.5
2.8
100
Hastaların kateterizasyon öncesi hemoglobin değerleri 13.2±2,9 (dağılım
4.2-27 gr/dl) ortanca 13 gr/dl olarak saptanırken kateterizasyon sonrası
hemoglobin 11.2±3.2 gr/dl (sınır 5.3-22.3 gr/dl) ortanca 11 gr/dl olarak belirlendi.
İşlem sonrası hemoglobin düzeyindeki düşüş istatistiksel olarak anlamlı bulundu
(p=0.0001). İşlem öncesi ve sonrası hemoglobin değerleri Tablo 4.4’te
gösterilmiştir. Olguların 56’sında (% 2.1) işlem öncesi hemoglobin düzeyi,
82’sinde (% 3.1) işlem sonrası hemoglobin düzeyi dosya incelemesinde elde
edilemedi. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun % 11.8’ine
(n=312) eritrosit süspansiyonu verildi. Bunların 308’ine (% 98.8) işlem sonrası,
2’sine (% 0.6) işlem sırasında, 2’sine (% 0.6) de işlem öncesinde eritrosit
süspansiyonu verildiği belirlendi.
55
Tablo 4.4. İşlem öncesi ve sonrası hemoglobin değerleri
Hemoglobin (gr/dl)
≤8
9-12
12-15
>15
Toplam
ĠĢlem öncesi
n=
%
107
4.2
869
33.8
1031
40.1
565
22
2572
100
ĠĢlem sonrası
n=
%
462
18.1
1267
49.8
635
24.9
182
7.1
2546
100
4.2. Premedikasyon, Sedasyon
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi öncesinde 1922 (% 73) olguya işlem
öncesi premedikasyon verilirken, 706 (% 27) olgu işlem öncesi premedikasyon
almamıştı. Sedasyon anestezisi 2574 (% 98) olguya uygulanırken, 54 olguda
(% 2) işlemler genel anestezi altında yapıldığı belirlendi. Premedikasyon
amacıyla en sık olarak 1735 olguda (% 90) oral midazolam ve hidroksizin
verildiği belirlendi. Premedikasyonda kullanılan diğer ilaçlar Tablo 4.5’de
gösterilmiştir.
Tablo 4.5. Olguların premedikasyon durumu, kullanılan premedikan ilaçlar,
anestezi tipi
Premedikasyon durumu
Premedikasyon alan hastalar
Premedikasyon almayan hastalar
Premedikasyonda kullanılan ilaçlar
Midazolam+hidroksizin
Midazolam
Hidroksizin
Meperidine
Meperidine+ hidroksizin
Meperidine+midazolam+hidroksizin
Midazolam+ketamin
Uygulanan Anestezi tipleri
Sedasyon anestezisi
Genel anestezi
n=
1922
706
%
73
27
1735
150
20
8
6
2
1
90
7.8
1
0.4
0.31
0.1
0.05
2574
54
98
2
4.3. Kalp Kateterizasyonu ve Anjiyografi Yapılırken Girilen Damarlar
Kalp kateterizasyonu yapılırken % 50.8’ine (n=1334) venöz, % 15.7
(n=412)’sine arteryel, % 33.5’ine (n=882) ise hem arteryel hem de venöz
56
damarlara girişim yapıldığı belirlendi. Kateterizasyon ve anjiyografi sırasında %
9.8 (n=257) olguda, kılıf yerleştirilmediği halde başka bir damara girildiği
belirlendi.
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında 2628 olgunun 2619’unda
(% 99.6) damara giriş süresi kayıtlardan elde edildi. Dokuz olguda (% 0.4)
damara giriş süresi belirtilmemişti.
Kateterizasyon sırasında damara giriş süresi 6.7±8.9 (dağılım 1-105
dakika) dakika ortanca 4 dakika idi. Olgularda damara giriş süresi % 49.5’inde
(n=1296) 1-3 dakika, % 20.2’sinde (n=528) 3-5 dakika, % 15.8’inde (n=413) 510 dakika, % 12.3’ünde (n=321) 10-30 dakika, % 2.3’ünde (n=61) 30 dakikanın
üzerinde olduğu belirlendi (Tablo 4.6).
Tablo 4.6. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında damara giriş süreleri
Damara giriĢ süresi (Dakika)
1-3
3-5
5-10
10-30
>30
Toplam
Olgu sayısı(n=)
1296
528
413
321
61
2619
%
49.5
20.2
15.8
12.3
2.3
100
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi işlem süresi 45.4±23.1 dakika
(dağılım 10-200 dakika) ortanca 40 dakika idi. Kateterizasyon işlemi, olguların
% 46.1’inde (n=1209) 21-40 dakika, % 29.2’sinde (n=766) 41-60 dakika
sürdüğü belirlendi. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi işlem süreleri Tablo
4.7’de
gösterilmiştir.
Sekiz olguda
(%
0.3) ise
kateterizasyon
süresi
kaydedilmemişti.
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında yapılan floroskopi süresi
10.3±7.9 (dağılım 0.5- 150 dk) dakika ortanca 8.4 dakika idi. Kateterizasyonda
kullanılan kontrast madde miktarı 34.2±20.3 (dağılım 8-80 ml) ortanca 30.5 ml
idi. Kateterizasyon sonrası hiçbir olguda böbrek yetersizliği oluşmadı.
57
Tablo 4.7. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi işlem süreleri
ĠĢlem Süresi (Dakika)
10-20
21-40
41-60
61-90
91-120
>120
Toplam
Olgu sayısı(n=)
260
1209
766
283
77
25
2620
%
9.9
46.1
29.2
10.8
2.9
1.0
100
Olgularının % 67’sine (n=1797) tanısal amaçlı kateterizasyon yapılırken,
% 33’üne (n=831) girişimsel kateterizasyon yapıldığı belirlendi. Girişimsel
kateterizasyon yapılan 831 olgunun 802’sine 1 işlem, 30’una 2, birine de 3 işlem
aynı seansda yapılmıştı. Bir hastaya aynı seansta birden çok girişim yapılması
major komplikasyon gelişme sıklığını arttırmaktadır (p=0.0001). Aynı şekilde
girişimsel kateterizasyon sırasında birden çok girişimin aynı anda yapılması
minör komplikasyon sıklığını arttırmaktadır (p=0.001).
Kateterizasyon yapılan 2628 olgunun 1389’una (% 67) bir kez
kateterizasyon yapılırken 687 (% 33) olguya birden fazla kateterizasyon
yapıldığı belirlendi. Tekrarlanan kateterizasyon yapılan olguların sayısı ve
kateterizasyon sayıları Tablo 4.8’de gösterilmiştir.
Tablo 4.8. Tekrarlanan kateterizasyon yapılan olgularda kateterizasyon sayıları
Bir Hastaya Yapılan Kateterizasyon ve Anjiyografi
Sayısı
1
2
3
4
5
6
7
8
10
12
Olgu sayısı
(n=)
1389
537
99
29
8
4
1
4
3
2
%
67
25.8
4.8
1.4
0.4
0.2
0
0.2
0.1
0.1
Girişimsel işlemlerin % 57’sine (n=493) balonlu işlem, % 31’ine (n=270)
balonlu olmayan işlemler ve % 12’sine (n=102) endomiyokardiyal biyopsi
58
yapıldığı belirlenmiştir. Balonlu işlemlerin % 43’ünde (n=213), balonlu olmayan
işlemlerin % 42.5’unda (n=115), endomiyokardiyal biyopsi yapılan olguların ise
% 5.8’inde (n=6) komplikasyon gelişmiştir.
Yapılan girişimsel kateterizasyon işlemleri ve komplikasyon sıklığı Tablo
4.9’da gösterilmiştir.
Tablo 4.9. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografide yapılan girişimsel işlemler ve
komplikasyonlar
Yapılan GiriĢimsel ĠĢlemler
Balon Koarktasyon Anjiyoplasti
Balon Pulmoner Anjiyoplasti
(cutting balon=3)
Balon Atriyal Septostomi
Endomiyokardiyal Biyopsi
Balon Aortik Valvüloplasti
Balon Pulmoner Valvüloplasti
PDA kapatılması( Koil(63) ve
device(16) ile)
Transkateter ASD kapatılması
Stent Yerleştirme ve Stente Balon
Dilatasyon
Diğer Balon İşlemleri
Koil Embolizasyon
Geçici Pace Yerleştirilmesi
Kalıcı Pace Yerleştirilmesi
Transkateter VSD kapatılması
ICD takılması
Toplam
175 (20.2)
129(14.9)
Tüm
komplikasyonlar
n(% )
122(36.5)
22(6.6)
Major
komplikasyon
n(% )
29(8.7)
5(1.5)
Minör
komplikasyon
n(% )
93(27.8)
17 (5.1)
103(12)
102(11.8)
90(10.5)
84(9.7)
79(9.1)
55(16.5)
6(1.8)
39(11.7)
28(8.4)
34(10)
24(7.2)
3(0.9)
7(2.1)
6(1.8)
6(1.8)
31(9.3)
3(0.9)
32(9.6)
22(6.6)
28(8.3)
46(5.3)
15(1.7)
7(2.1)
8(2.4)
6(1.8)
5(1.5)
1(0.3)
3(0.9)
14 (1.6)
11(1.2)
10(1.1)
4(0.4)
2(0.2)
1(0.1)
865(100)
0
5(1.5)
5(1.5)
0
3(0.9)
0
334(100)
0
2(0.6)
5 (1.5)
0
1(0.3)
0
99 (29.7)
0
3(0.9)
0
0
2(0.6)
0
235(70.3)
n(% )
4.4. Kalp Kateterizasyonu ve Anjiyografi Sırasında OluĢan
Komplikasyonlar
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun 688’inde (%
26) toplam 941 komplikasyon geliştiği belirlendi. Kalp kateterizasyonu ve
anjiyografi yapılan 2628 olgunun 186’sında (% 7.1) 261 major, 563’ünde (%
21.4) 680 minör komplikasyon meydana geldiği saptanmıştır. Toplam gelişen
komplikasyonların % 27.6’sını major, % 72.4’ünü minör komplikasyonlar
oluşturmaktaydı.
Olgularımızın % 74’ünde (n=1940) komplikasyon gelişmeksizin işlemler
tamamlanırken, oluşan komplikasyonların % 95’i başarılı bir şekilde tedavi
edilmiş ya da kendiliğinden düzeldiği belirlenmiştir.
59
Major ve minör komplikasyon olmak üzere tüm komplikasyon gelişen
hastaların yaşı 23.3 ±51.4 ortanca 6 ay idi.
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında oluşan tüm komplikasyonlar
içinde
en
sık
(%
46)
vasküler
komplikasyonlar
görülmüştür.
Minör
komplikasyonlar içinde en sık yine geçici vasküler (% 42.7) komplikasyonlar
görülürken, en sık görülen major komplikasyonun solunumsal komplikasyonlar
(% 6) olduğu belirlendi (Tablo 4.10).
Tablo 4.10. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında oluşan tüm
komplikasyonların sıklığı
Komplikasyonlar
Kardiyak
Aritmi
Solunum
Vasküler
Kateterle manipülasyonu ile ilgili
Kateter ve Cihazlar ile ilgili
Enfeksiyon
Allerji
Kanama
Ölüm
Diğer
Toplam
Major
n (% )
Minör
n (% )
35(3.7)
29 (3)
56 (6)
30 (3.2)
10 (1)
16 (1.7)
14 (1.5)
11 (1.2)
10 (1)
13 (1.4)
37 (3.9)
261(27.7)
5 (0.5)
21(2.3)
22 (2.4)
402 (42.7)
1(0.1)
0
0
200 (21.2)
23 (2.5)
0
6 (0.6)
680(72.3)
Tüm
komplikasyonlar
n (% )
40 (4.2)
50 ( 5.3)
78 (8.4)
432 (46)
11 (1.1)
16 (1.7)
14 (1.5)
211 (22.4)
33(3.5)
13 (1.4)
43 (4.6)
941(100)
4.5. Major Komplikasyonlar
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun 186’sında (%
7.1) major komplikasyon geliştiği belirlendi.
Major komplikasyon gelişen olguların yaşı 20.7±39.2 (dağılım 0.gün- 15.7
yaş) ortanca 3.5 ay idi. Olguların vücut ağırlığı 8.34±9.52 kg (dağılım 1.5-73 kg)
ortanca 4.6 kg idi. Major komplikasyon görülen olgularda damara giriş süresi
9.2±14.1 dk (dağılım 1-105 dk) ortanca 5 dk, işlem süresi 60.7±33.9 dk (dağılım
15-200 dk) ortanca 50 dk, floroskopi süresi 13.1±9.5 dk (dağılım 1.6-62.7 dk )
ortanca 10 dk idi (Tablo 4.11).
Major komplikasyon gelişen hastalar ile gelişmeyen hastalar arasında
yaş,
vücut
ağırlığı,
boy
uzunluğu
ve
vücut
yüzey
alanı
açısından
karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0.0001). Major
60
komplikasyon
gelişen
hastalarda
işlem
süresi
ve
floroskopi
süresinin
gelişmeyenlere göre daha uzun olduğu saptanmıştır (p=0.0001). İşlem öncesi
ve sonrası hemoglobin düzeyleri ve damara giriş süresi bakımından major
komplikasyon gelişenler ile gelişmeyenler arasında istatistiksel fark yoktu (Tablo
4.11).
Tablo 4.11. Major komplikasyon oluşan hastaların demografik özelliklerinin
major komplikasyon görülmeyen olgularla karşılaştırılması
Yas (Ay)
Vücut ağırlığı (kg)
Boy (cm)
2
BMI (m )
ĠĢlem öncesi Hb (gr/dl)
ĠĢlem sonrası Hb (gr/dl)
Damara GiriĢ Suresi (dk)
ĠĢlem Süresi (dk)
Floroskopi süresi (dk)
Ort±SS
20.7±39.2
8.34±9.52
69.7±27.8
0.37±0.27
13.5±3.1
11.3±2.6
9.2±14.1
60.7±33.9
13.1±9.5
Major Komplikasyon
Var
Ortanca (dağılım)
Ort±SS
3.5(0.gün-15.7 yaş)
55.7±65.2
4.6(1.5-73)
17.7±16,4
59 (40-173)
96.1±36.9
0.26(0.13-1.83)
0.66±0.43
13.4(6.5-22)
13.2±2.9
11.3(5.4-18.6)
11.2±3.2
5(1-105)
6.5±8.3
50(15-200)
44.2±21.5
10(1.6-62.7)
10.1±7.8
Yok
Ortanca (dağılım)
29(0.gün- 21yaş)
12 (1.8-104)
89 (42-191)
0.53 (0.14-2.20)
13(4.2-27)
11(5.3-22)
4 (1-80)
40 (10-195)
83 (0.5-150)
p
0.0001
0.0001
0.0001
0.0001
0.122
0.391
0.051
0.0001
0.0001
Ort±SS: Ortalama±standart sapma, Hb: hemoglobin, BMI: Vücut yüzey alanı, dk: dakika,
kg: kilogram
Major komplikasyon gelişen olguların % 57’si (n=106) erkek, % 43’ü
(n=80) kız cinsiyetinde idi (p=0.502). Major komplikasyon gelişen olguların
vücut ağırlığı % 34.4’ünde (n=64) 3.1-5 kg arasında iken >10 kg üzerindeki
olguların % 55’inde (n=1337) ise major komplikasyon sıklığının belirgin azaldığı
belirlenmiştir (p=0.0001). Major komplikasyonların % 32.3’ü (n=60) yenidoğan
döneminde, % 37.1’i (n=69) 1-12 ay arası dönemde oluşmuştur (p=0.0001).
Major komplikasyon gelişen olgularla gelişmeyen olgularda cinsiyet, vücut
ağırlığı ve yaş karşılaştırılması Tablo 4.12’de gösterilmiştir.
61
Tablo 4.12. Major komplikasyon gelişen olgularla gelişmeyen olgularda cinsiyet,
yaş ve vücut ağırlığı karşılaştırılması
Major Komplikasyon
Var
Yok
n(% )
n(% )
Cinsiyet
Erkek
Kız
Vücut Ağırlığı
<3kg
3.1-5kg
5.1-10kg
>10kg
Hastanın YaĢı
0-30 Gün
31 gün-12 Ay
13 ay-5 Yaş
6-12 Yaş
13-18 Yaş
>18 Yaş
p
106 (57)
80 (43)
1398 (57.2)
1044 (42.8)
0.502
36 (19.4)
64 (34.4)
46 (24.7)
40 (21.5)
108 (4.4)
380 (15.6)
604 (24.9)
1337 (55)
0.0001
0.0001
0.0001
0.0001
60 (32.3)
69 (37.1)
38 (20.4)
14 (7.5)
4 (2.2)
1 (0.5)
186 (7.6)
695 (28.5)
672 (27.5)
509 (20.8)
296 (12.1)
84 (3.4)
0.0001
0.001
0.036
0.126
0.421
0.910
Major komplikasyon gelişen olguların % 36.6’sında (n=68) işlemler 21-40
dk arasında, % 27.4’ünde (n=51) 41-60 dk sürdüğü saptanmıştır (Tablo 4.13).
Tablo 4.13. Major komplikasyon görülen olgularda işlem süresi
Major Komplikasyon
Var
Yok
n (% )
n (% )
Ġslem Suresi (Dakika)
10-20
21-40
41-60
61-90
91-120
>120
5 (2.7)
68 (36.6)
51 (27.4)
32 (17.2)
22 (11.8)
8 (4.3)
255 (10.5)
1141 (46.9)
715 (29.4)
251 (10.3)
55 (2.3)
17 (0.7)
P
0.0001
0.0001
0.0001
0.0001
0.005
0.744
Girişimsel işlemler yapılan olguların % 10.6’sında (n=88), tanısal
kateterizasyon yapılanların ise % 5.5’inde (n=98) major komplikasyon
gelişmiştir ve istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p=0.0001) (Tablo
4.14).
62
Tablo 4.14. Kateterizasyon tipine göre major komplikasyon gelişiminin
karşılaştırılması
Kateter Tipi
GiriĢimsel
Tanısal
Major Komplikasyon
Var
Yok
98 (5.5)
1699 (94.5)
p
88 (10.6)
743 (89.4)
0.0001
Major komplikasyon gelişen olguların % 30.6’sı (n=57) siyanotik, %
17.2’si sol-sağ şantlı hastalık grubu ve % 22’sini (n=41) sol-sağ ventrikül çıkım
yolu darlıkları oluşturmaktaydı (Tablo 4.15).
Tablo 4.15. Major komplikasyon gelişen olgular ile gelişmeyen olguların tanı
sınıflandırılmalarına göre karşılaştırılması
Major Komplikasyon
Var
Yok
n (% )
n (% )
Tanı Sınıflandırılması
Sol-Sağ Şantlı
Siyanotik*
Kompleks Siyanotik
Tam Düzeltme Yapılmamış Kompleks Siyanotik
Tam Düzeltme Yapılmamış Siyanotik
Fontan Yapılmış Kompleks Siyanotik
Tüm Düzeltme Yapılmış Sol-Sağ Şant, rezidüel defekt
Tüm Düzeltme Yapılmış Siyanotik, rezidüel defekt
Kardiyak Transplantasyon
Kardiyomiyopatiler
Sol-Sağ Ventrikül Çıkım Yolu Darlıkları
Ameliyat Edilmiş Sol-Sağ Ventrikül Çıkım Yolu
Darlıkları, rezidüel defekt
Diğer
p <0.05 (Odds Ratio 3.6 (% 95 GA 1.2-10.2)
p <0.05 (Odds Ratio 3.5 (% 95 GA 1.1-10.5)
32 (17.2)
57 (30.6)
23 (12.4)
9 (4.8)
2 (1.1)
0 (0)
3 (1.6)
4 (2.2)
2 (1.1)
4 (2.2)
41 (22)
4 (2.2)
644 (26.4)
316 (12.9)
131 (5.4)
184 (7.5)
40 (1.6)
13 (0.5)
61 (2.5)
359 (14.7)
92 (3.8)
47 (1.9)
406 (16.6)
80 (3.3)
5 (2.7)
68 (2.8)
1. Major Kardiyak Komplikasyonlar
Major kardiyak komplikasyonlar içinde kateterizasyon sırasında gelişen
kardiyak arrest, miyokard iskemisi, siyanotik spell ve inotrop ihtiyacının olması
değerlendirilmiştir. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun
33’ünde (% 1.2) major kardiyak komplikasyon oluştuğu belirlendi. Kalp
63
kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan olguların 12’si (% 4.5) işlem öncesi ve
işlem sırasında inotrop desteği almaktaydı. Kardiyak komplikasyon gelişen
olguların 7’sine (% 0.3) işlem sırasında inotrop desteği başlandığı belirlendi.
Major kardiyak komplikasyon gelişen hastaların 17’sinde (% 0.64) işlem
sırasında ve sonraki ilk 24 saat içinde kardiyak arrest geliştiği belirlendi.
Bunların ikisinin işlem sırasında ağır hipersiyanotik spell sonrası, birinde sinus
durmasına, diğerinde de miyokard iskemisine bağlı geliştiği belirlendi. Kardiyak
arrest gelişen olgular aşağıda ayrıntılı olarak tartışılmıştır. Major kardiyak
komplikasyon gelişen 33 olgunun 11’i (% 33) kaybedilmiştir.
Olguların 16’sında (% 0.6) siyanotik spell geliştiği belirlendi. İki olguda da
(% 0.07) miyokard iskemisi meydana gelmiştir. Miyokard iskemisi gelişen
olgulardan biri 25 aylık erkek, koroner AV fistül nedeniyle koil embolizasyonu
yapılırken EKG’de ST elevasyonu ve işlem sonrası miyokard iskemisi geliştiği,
medikal tedavi ile izlenerek taburcu edildiği belirlendi. Diğer olgu ise 10 aylık
erkek, Williams sendromu ve supravalvüler aort darlığı nedeniyle tanısal
kateterizasyon sırasında miyokard iskemisi gelişerek kaybedilen olgu idi
(Kardiyak arrest gelişen 14. olgu).
Kardiyak Arrest GeliĢen Hastalar:
1. olgu:
51 aylık erkek, situs solitus dextrokardi, AV konkordans,
superior-inferior ventrikül, aortik outlet sağ ventrikül, Pulmoner atrezi, VSD
(p.inlet,m.trabeküler), ASD(sekundum), çift superior vena kava, sağ BT şant
(açık), sol BT şant (açık) tanısı olup işlem sırasında kardiyak arrest nedeniyle
entübe edilerek resusitasyon ile döndürüldüğü, işlem bitiminde ekstübe edildiği,
ancak işlemden 3 saat sonra tekrar kardiyak arrest ile kaybedilmiş olduğu
belirlendi.
2. olgu: 11 aylık erkek, VSD (p.outlet, malalignment), pulmoner atrezi,
atipik duktus, sağ BT şant (incelmiş), sol pulmoner arter çıkışında darlık tanılı
hasta, işlem sırasında kardiyak arrest gelişmesi nedeniyle entübasyon ve
resusitasyon yapıldığı, takibinde ek sorunu olmayarak hasta taburcu edildiği
belirlendi.
64
3. olgu: 11 yaş erkek, katarakt, dilate KMP ve pulmoner hipertansiyon
(PH) tanılı hastanın kardiyak transplantasyon öncesi debi ve pulmoner vasküler
direnç tayini amacıyla kateterizasyona alındığı ve işlem sırasında sinüs durması
sonucu kardiyak arrest geliştiği, geçici pacemaker yerleştirildiği, işlem sonrası
başka komplikasyon yaşanmadan taburcu edildiği belirlendi.
4. olgu: 12 aylık kız, Fallot tetraloji tanılı hastada ise tanısal amaçlı
yapılan kateterizasyon sırasında kateter ile VSD’den antegrad olarak aortaya
geçilirken kısa süreli resüsitasyon ile düzelen kardiyak arrest geliştiği
saptanmıştır.
5. olgu: 7.5 aylık erkek, VSD tanılı, tanısal amaçlı kateterizasyona
başlarken anestezi sonrası solunum düzensizleşmesi nedeniyle kardiyak arrest
geliştiği ve kısa süreli resüsitasyon sonrası işlem tamamlandığı belirlendi.
6. olgu: Yirmibeş günlük, büyük arter transpozisyon (BAT) tanılı hastada
balon atriyal septostomi işlemi sonrasında kardiyak arrest gelişmiş resüsitasyon
sonrası işlem tamamlanmıştır. İzleminde konvülziyonu olan hastanın Beyin
MRG’de yaygın kanama alanları tespit edilmiş. İşlem sonrası bir gün entübe
izlenen hastaya daha sonra arteryel switch ameliyatı yapılarak taburcu
edilmiştir.
7. olgu: Altı günlük erkek, aort koarktasyonu ve restriktif kardiyomiyopati
tanısı ile balon koarktasyon anjioplasti yapılmak üzere kateterizasyona
alındığında anestezi sonrası solunum depresyonu ardından kısa süreli
resüsitasyon ile düzelen kardiyak arrest gelişmiştir. İşlem sırasında inotrop
desteği verilerek olguya, başarılı koarktasyon anjioplasti yapılarak taburcu
edilmiştir.
8.
olgu:
72
aylık
erkek,
restriktif
kardiyomiyopati
nedeniyle
endomiyokardiyal biyopsi yapılmıştır. İşlem sırasında siyanoz, solunum
düzensizleşmesi ve kardiyak arrest nedeniyle entübe edilerek başarılı
resüsitasyon yapılmış ancak hasta işlemden 1 saat sonra kaybedilmiştir.
9. olgu: 3 aylık erkek, VSD (p.outlet, apikal, geniş), ASD (sekundum),
isthmik hipoplazi, sağ arkus aorta, PH tanılı, işlem sırasında solunum
depresyonu ve kardiyak arrest nedeniyle başarılı resusitasyon uygulanmış.
65
İşlemden 4 saat sonra ekstübe edilmiş, bir hafta süreyle pnömoni nedeniyle
tedavi verilerek taburcu edilmiştir.
10. olgu: 2 günlük kız, genel durumu kötü, ağır siyanotik, dış merkezde
pnömotoraks gelişmesi nedeniyle toraks tüpü takılı halde, entübe olarak ve
prostoglandin E1 infuzyonu alırken büyük arter transpozisyonu tanısıyla balon
atriyal septostomi yapılmak üzere kateterizasyona alınmış. İşlem başarılı bir
şekilde uygulanmış ancak işlemden 3 saat sonra hasta kaybedilmiştir.
11. olgu: 43 günlük erkek, düzeltilmiş BAT, sağ ventrikül ve mitral kapak
hipoplazisi, VSD (geniş, inlet), PH, kardiyomiyopati tanısıyla tanısal amaçlı
kateterizasyona alınan hastada anestezi sonrası kardiyak arrest nedeniyle
resusitasyon uygulanarak entübe edilmiştir. İnotrop desteği başlanan hastada
bradikardi düzelmemesi nedeniyle geçici pacemaker yerleştirilmiştir. Klinik
bulgular stabil olduktan sonra işlem tamamlanmıştır. Bir gün entübe izlenen
hasta izleminde ek komplikasyon gelişmemesi üzerine taburcu edilmiştir.
12. olgu: 10 aylık kız, VSD(p.outlet), pulmoner atrezi, sağ BT şant
(tıkalı), atipik duktus, duktusa stent yerleştirilmesi yapılmış hastada, stentte
daralma saptanması nedeniyle stente balon dilatasyon yapılmak üzere
kateterizasyona alınmıştır. Balon dilatasyon sonrası siyanozu artarak kardiyak
arrest gelişmesi nedeniyle entübe edilerek resusitasyon uygulanan hastaya
inotrop desteği başlanmıştır. AV blok düzelmemesi nedeniyle geçici pacemaker
takıldığı ve yoğun bakım ünitesinde izlemi sırasında işlemden 5 saat sonra
kaybedildiği belirienmiştir.
13. olgu: 8 saatlik erkek, büyük arter transpozisyon tanılı hasta genel
durumu kötü, işlem öncesi kardiyak arrest nedeniyle entübe ve resusitasyon
uygulandığı, prostoglandin E1 infüzyonu, inotrop ve vasodilatör tedavi alırken
kateterizasyona alındığı, balon atriyal septostomi uygulandığı ancak işlem
sonrası tekrar resusitasyon gerektiren kardiyak arrest oluştuğu ve işlemden 10
saat sonra kaybedildiği belirlendi.
14. olgu: 5 aylık erkek, supravalvüler aort darlığı, Williams sendromu
tanılı hasta, kateter çıkan aortada iken EKG’de ST çökmesi ve derin bradikardi
sonrası kardiyak arrest geliştiği belirlendi. Hastaya resusitasyon uygulandığı,
nitrogliserin, inotrop verildiği, ventriküler fibrilasyon geliştiği için defibrilasyon
66
uygulandığı, takibinde pulmoner hemoraji de görülen olgu işlemden 2 saat
sonra kaybedildiği belirlenmiştir.
15. olgu: 2 aylık erkek, aortik outlet sağ ventrikül (pulmoner atrezi),VSD
(p.inlet), ASD, PDA nedeniyle tanısal amaçlı yapılan kateterizasyon sırasında
ağır siyanotik spell sonrası kardiyak arrest geliştiği ve resusitasyon uygulandığı,
yoğun bakım ünitesinde ventilatör desteğinde izlenirken tekrar kardiyak arrest
oluşması ve genel durumunun bozulması nedeniyle acil sağ BT şant yapıldığı,
ameliyat sonrası taburcu edildiği belirlendi.
16. olgu: 25 günlük kız, VSD, pulmoner atrezi, atipik duktus, sağ arkus
aorta tanılı hasta işlem öncesinde apne siyanoz nedeniyle entübe edilerek
duktusa stent yerleştirilmesi için kateterizasyona alındığı, duktusa stent
yerleştirildikten sonra klavuz tel çekilirken stent yer değiştirdiği ve stent ucunda
kısmi tıkanma oluştuğu saptanmıştır. Ardından kardiyak arrest gelişen hastaya
resüsitasyon yapılmış ancak işlemden 1 saat sonra hasta kaybedilmiştir.
17. olgu: 10 günlük erkek, çift girişli sol ventrikül, VA Diskordans, VSD
(geniş), PS (atreziye yakın), PDA, ASD tanılı hasta genel durumu kötü olarak
balon pulmoner valvuloplasti yapılmak üzere kateterizasyona alınmıştır. İşlem
öncesi sedasyon anestezisi sonrasında solunum depresyonu geliştiği için
entübe edilerek ve inotrop infüzyonu başlanarak işleme alındığı, kısmen başarılı
balon pulmoner valvüloplasti uygulandığı belirlendi. İşlemden 4 saat sonra
ventriküler fibrilasyon nedeniyle defibrilasyon yapıldığı, esmolol ve amiodaron
infüzyonu ile izlendiği ve işlemden 10 saat sonra kaybedildiği belirlendi.
2. Major Aritmiler
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun 29’unda (% 1)
major aritmi saptanmıştır. Bunların 13’ünde (% 44.8) supraventriküler taşikardi
(SVT), 3’ünde (% 10.3) ventriküler fibrilasyon (VF), 1’inde (% 3.4) ventriküler
taşikardi (VT), 10 olguda (% 34.4) AV tam blok, bir olguda (% 3.4) sinüs
durması ve 1 olguda da (% 3.4) atropin ile düzelen bradikardi geliştiği belirlendi.
Kardiyak arrest ve AV tam blok gelişen olguların 11’ine geçici pacemaker
yerleştirildiği, 3 olguya kardiyoversiyon, 3 olguya da defibrilasyon yapıldığı
saptandı. Çift çıkımlı sağ ventrikül (sağ anterior aorta), VSD, pulmoner atrezi,
67
atipik duktus, sağ BT şant tanılı 27 aylık erkek hastada ventriküler taşikardi
nedeniyle kateterizasyon sırasında kontrast madde enjeksiyon yapılmamıştır.
Diğer olgular ilaç tedavisi ile normal sinüs ritmine döndürüldüğü saptanmıştır.
Tanısal kateterizasyon yapılan olguların % 2.1’inde (n=38), girişimsel
kateterizasyon yapılanların ise % 2.8’inde (n=24) major kardiyak komplikasyon
ve aritmi meydana geldiği ve istatistiksel olarak önemli olmadığı saptanmıştır.
(p=0.141) (Tablo 4.16).
Tablo 4.16. Kateter tipine göre major kardiyak – aritmi komplikasyon gelişme
durumu
Kateter tipi
Tanısal
GiriĢimsel
n (% )
n (% )
Major Kardiyak ve Aritmi Komplikasyonu
Var
Yok
38 (2.1)
1759 (97.9)
24 (2.8)
807 (97.2)
p
0.141
3. Ölüm
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun 13’ü (% 0.49)
kalp kateterizasyonu sırasında ve ilk 48 saat içinde kaybedilmiştir. Çalışma
dönemi içinde kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun
176’sının (%
6.7) öldüğü, bunların 163’ünün (% 92.7) daha sonra yapılan
ameliyatlarda kaybedildiği belirlendi. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi
sırasında ve ilk 48 saat içinde ölen 13 olgunun 8’inde işlem sırasında kardiyak
arrest gelişmiştir. Kateterizasyon sırasında ölen 13 olgunun biri (% 7.7) 48.
saatte, 12’si (% 92.3) ise ilk 24 saatte kaybedilmiştir. Ölen 5 hastanın, işlem
öncesi genel durumu kötü, kalp yetmezliği tablosunda olduğu belirlendi.
Kateterizasyon ile ilişkili mortalite oranı ise % 0.22 olarak belirlenmiştir.
Ölen 13 olgunun yaşları 11 ± 23 ay (dağılım 0. gün-72 ay) ortanca 24
gün idi. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında ölen olguların % 53.8’i
(n=7) yenidoğan döneminde, % 30.8’i (n=4) 1-12 ay, % 15.4’ü (n=2) 4 ve 6
yaşında idi. Yenidoğan dönemindeki hastaların % 2.8’i, 1 yaş altındaki olguların
ise % 0.5’i kaybedilmiştir ve istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Hastaların
68
7’si (% 53.8) kız, 6’sı erkek (% 46.2) cinsiyetinde idi ve istatistiksel olarak
anlamlı değildi (p=0.5). Erkek/kız oranının 0.85 bulundu. Vücut ağırlığı 10 kg’ın
altında olan hastalarda ölüm sıklığının arttığı belirlenmistir (Tablo 4.17).
Tablo 4.17. Ölen hastalar ile diğer olguların yaş aralığı, cinsiyet ve ağırlık
gruplandırılmasının karşılaştırılması
Ölüm
Hastanın YaĢı
0-30 gün*
31 gün-12 Ay*
13 ay-5 Yaş
6-12 Yaş
13-18 Yaş
>18 Yaş
Cinsiyet
Erkek
Kız
Vücut ağırlığı
*
<3kg
3.1-5kg*
5.1-10kg*
>10kg
P
Var
n (% )
Yok
n (% )
7 (2.8)
4 (0.5)
1 (0.1)
1 (0.1)
0 (0.0)
0 (0.0)
239 (97.2)
760 (99.5)
709 (99.9)
522 (99.9)
300 (100)
85 (100)
0.0001
0.0001
0.097
0.997
0.997
0.973
7 (0.5)
6 (0.5)
1497 (99.5)
111 (99.5)
0.508
4 (2.8)
5 (1.1)
2 (0,3)
2 (0.1)
140 (97.2)
439 (98.9)
648 (99.7)
1375 (99.9)
0.002
0.001
0.014
0.452
* p < 0.05 (istatistiksel olarak anlamlıdır)
Kateterizasyon sırasında ölen olgular ile diğer olgular yaş, vücut ağırlığı,
kateterizasyon işlem süresi açısından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak
anlamlı ilişki saptanmıştır (p=0.0001). Damara giriş süresi, işlem öncesi ve
sonrası hemoglobin düzeyleri açısından farklılık saptanmadı (Tablo 4.18).
Tablo 4.18. Kateterizasyonda ölen olgularla diğer olguların demografik
bulguları, hemoglobin düzeyi, damara giriş süresi ve işlem süresinin
karşılaştırılması
Ölüm
Var
Yok
Ortanca
Ort±SS
(dağılım)
Yas (Ay)
11±23
0.8 (0.gün-72 ay)
Vücut ağırlığı (kg)
6.1±6.0
3.2 (2.7-22 )
ĠĢlem öncesi Hb (gr/dl)
14.5±2.6
14.8(9.4-17.6)
ĠĢlem sonrası Hb (gr/dl)
12,3±2.5
12.4(8.2-16)
Damara Giris Suresi (dk)
7 ±7.8
4 (2-30)
Ġslem Süresi (dk)
77.5±31.8
78 (30-120)
Ort±SS: Ortalama±standart sapma, Hb: hemoglobin, dk: dakika
69
Ort±SS
60.6±75.9
17.1±16.2
13,2±2,9
11,2±3,2
6.7±8.9
45.2±22.9
Ortanca
(dağılım)
28 (0.gün-73 yaş )
11 (1,55-104)
13 (4.2-27)
11(5.3-112)
4 (1-105)
40(10-200)
p
0.0001
0.0001
0.052
0.074
0.532
0.0001
Kalp kateterizasyonu ile ilişkili ölümlerin % 53.8’i (n=7) siyanotik DKH
olan grupta oluşmuştur. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında ölen
hastalar Tablo 4.19’da gösterilmiştir. Olguların % 0.84’ü (n=7) girişimsel işlemler
sırasında, % 0.33’ü (n=6) tanısal işlemler sırasında öldüğü ve istatistiksel olarak
önemli olmadığı belirlenmiştir (p=0.08). Ölen hastalara yapılan işlem tipi Tablo
4.19’da gösterilmiştir.
Tablo 4.19. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında ölen hastalar
YaĢ
Cinsiyet
Tanı
Dextrokardi,
Pulmoner atrezi,
VSD, ASD, superiorinferior ventrikül,
sağ-sol BT şant
Down sendromu,
Komplet AVSD,
PDA, Aort
koarktasyonu
TAPVC
(suprakardiyakkardiyak)
Yapılan iĢlem
Ölüme Yol Açan Olay
Tanısal
İşlem sırasında
Desaturasyon, bradikardi
Tanısal,
geçici
pacemaker
İşlem sonrası Bradikardi,
kalp yetmezliği
4 yaş
E
2 ay
K
40 gün
K
6 yaş
E
Restriktif KMP
Endomiyokar
di-yal biyopsi
2 gün
K
BAT, PFO, PDA
Balon atriyal
septostomi
İşlem sonrası
Desaturasyon, kardiyak
arrest
Stente balon
dilatasyon,
geçici pace
İşlem sırasında
desaturasyon, bradikardi,
kardiyak arrest
Tanısal
Miyokard iskemisi,
kardiyak arrest
Duktusa stent
yerleĢtirilmesi
stentin yer değiştirmesi,
stentte tıkanma,
desaturasyon, bradikardi,
kardiyak arrest
Balon
pulmoner
valvuloplasti
Solunum depresyonu,
bradikardi
10 ay
K
5 ay
E
25 gün
10 gün
8 saat
K
E
E
Pulmoner atrezi,
VSD, sağ BT şant
(tıkalı),duktusda
stent (daralmış)
Williams sendromu
Supravalvüler aort
darlığı
Pulmoner atrezi,
VSD, atipik
duktus,sağ arkus
aorta
DILV, AV Disk, VSD
PS (atreziye yakın),
ASD, PDA
BAT
Tanısal
Balon atriyal
septostomi
70
İşlem sonrası
Desaturasyon, kalp
yetmezliği
İşlem sırasında
Desaturasyon, bradikardi,
kardiyak arrest
yok
Not
perforasyon?
dosyada
belirtilmemişti.
GD kötü,
pnömotoraks,
Entübe, işlem
öncesi-sırasında
PGE1
GDkötü, entübe
İşlem öncesisırasında PGE1,
inotrop ve
vasodilatör
desteği
Tablo 4.19’un devamı
9 saat
E
Hipoplastik sol kalp
sendromu
Tanısal
yok
GD kötü, kalp
yetmezliği,
İşlem öncesisırasında
inotrop
5 gün
K
TAPVC (obstrüktif tip)
Tanısal
yok
GD kötü, entübe
Hipoplastik sol kalp,
subaortik darlık, PDA,
aort koarktasyonu
Balon
koarktasyon
anjioplasti
Desaturasyon,
bradikardi
GD kötü, işlem
öncesi-sırasında
PGE1
3 gün
K
VSD: Ventriküler septal defekt, ASD: Atriyal septal defekt, PDA: Patent duktus arteriozus, BAT:
Büyük arter transpozisyonu, AV Disk: Atriyoventriküler diskordans AVSD: Atriyoventriküler
septal defekt, TAPVC: Total anormal pulmoner venöz dönüş, DILV: Çift girişli sol ventrikül,
KMP: kardiyomiyopati, GD: genel durum, PGE1: prostoglandin E1
4. Major Solunum Komplikasyonları
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun % 2.1’inde
(n=56) major solunum komplikasyonu saptanmıştır Tüm major komplikasyon
gelişen 186 olgunun ise 56’sında (% 30) solunum sistemi ile ilgili major
komplikasyon görülmüş olup major komplikasyonlar içinde en sık (% 6) görüleni
oluşturmaktaydı. Major solunum komplikasyonu gelişen olguların yaşı 6.7
ay±14.3 ay (dağılım 0.gün-72 ay, ortanca 1 ay) idi.
Solunum sistemi ile igili komplikasyon gelişen 56 olgunun 34’ünde (%
60.7) solunum depresyonu, 15 olguda (% 26.7) desaturasyon, 4 olguda (% 7)
bronkospazm, 3 olguda (% 5.3) ise solunum düzensizleşmesi ve sekresyon
artışı oluşmuştur. Solunum depresyonu ve bradikardinin eşlik ettiği bir olguda
aynı zamanda sol akciğerde total atelektazi oluştuğu saptanmıştır. Solunum
komplikasyonları gelişen 56 olgunun 49’una (% 87.5) entübasyon yapılmıştır.
Solunumsal komplikasyonların 18’i (% 32) sedasyon anestezisi sonrası
gelişmiştir. Anestezi sonrası solunum depresyonu gelişen 18 olgunun birinde
miyokard iskemisi ve kardiyak arrest nedeniyle yapılan resüsitasyon sonrası
pulmoner hemoraji geliştiği ve hastanın kaybedildiği belirlendi (kardiyak arrest
gelişen 14. olgu). Solunum komplikasyonu 9 olguda (% 16) kateterizasyon
işlemi bittikten kısa süre sonra oluşmuştur.
Tanısal kalp kateterizasyonu yapılanların % 1.75’inde, girişimsel kalp
kateterizasyonu yapılanların ise %
3.1’inde majör solunum komplikasyonu
geliştiği ve istatistiksel olarak önemli olduğu saptanmıştır (p=0.026) (Tablo 4.20)
71
Tablo 4.20. Major solunum sorunu olan hastalar ile olmayan hastaların kateter
tipine göre karşılaştırılması
Kateter Tipi
Major Solunum Komplikasyon
Var
Yok
Tanısal
n (% )
GiriĢimsel
n (% )
31 (1.75)
1766 (98.25)
25 (3.1)
806 (96.9)
P
0.026
5. Major Damar Komplikasyonları
Major vasküler komplikasyonlar, kalp kateterizasyonu ve anjiyografi
yapılan 2628 olgunun 30’unda (% 1.14) oluştuğu tespit edilmiştir. Major damar
komplikasyonu küçük yaş grubunda daha sık görüldüğü, damara giriş
sürelerinin ve işlem sürelerinin daha uzun olduğu belirlenmiştir. Major damar
komplikasyonu gelişen ve gelişmeyen olgularda yaş, damara giriş ve işlem
sürelerinin karşılaştırılması Tablo 4.21’de gösterilmiştir.
Tablo 4.21. Major damar komplikasyonu gelişen ve gelişmeyen olguların
karşılaştırılması
Major damar komplikasyonu
Var
Ort±SS
Yas (Ay)
Damara GiriĢ Suresi (dk)
ĠĢlem Süresi (dk)
24.4 ±61.8
16.1±24.8
58.4 ±31.7
Yok
Ortanca
(dağılım)
4.7(3gün-16 yaş)
10(1-105)
54(25-150)
Ort±SS
70.8±78
5.9±8
43.9±22.3
Ortanca
(dağılım)
43(0.gün-21 yaş)
3(1-105)
40(10-190)
P
0.0001
0.0001
0.0001
Major vasküler komplikasyon gelişen 30 olgunun 20’sinde (% 66.7)
arteryel tromboz, 2’sinde (% 6.6) venöz tromboz, 5’inde (% 16.7) arteryel
psödoanevrizma, 3’ünde (% 10) ise arteryovenöz fistül oluştuğu tespit edilmiştir.
Psödoanevrizma gelişen 2 olguya ve arteryovenöz fistül gelişen bir olguya
damar cerrahisi uygulanmıştır. Psödoanevrizma nedeniyle ameliyat edilen bir
olgu
Ehler
Danlos
Sendrom
tanısı
nedeniyle
izlendiği
belirlendi.
Psödoanevrizma olgularının birisi heparin, 3’ü ise hem heparin hem da
sterptokinaz aldığı, Arteryovenöz fistül gelişen bir olgunun heparin, diğerinin de
hem heparin hem de streptokinaz tedavisi aldığı belirlendi. Kateterizasyon
72
işlemi sırasında arteryel girişim yapılan 1294 olgunun 28’inde (% 2.1) majör
arteryel komplikasyonlar, venöz girişim yapılan 2216 olgunun ise 2’sinde (%
0.09) venöz tromboz meydana gelmiştir.
Major arteryel komplikasyonların % 1.8 (n=15) girişimsel kateterizasyonu,
% 0.7’si (n=13) tanısal kateterizasyon yapılan olgularda meydana gelmiştir, bu
istatiksel olarak önemli bulunmuştur. (p=0.013). Hem girişimsel hem de tanısal
işlemler sırasında toplam iki olguda major venöz tromboz oluşmuştur (p=0.53)
(Tablo 4.22).
Tablo 4.22. Kateter tipine göre major vasküler komplikasyon gelişen olgular ile
major vasküler komplikasyon gelişmeyen olguların karşılaştırılması
Kateter Tipi
Tanısal
GiriĢimsel
n (% )
n (% )
Major Arteryel Komplikasyon
Var
Yok
Major Venöz Tromboz
Var
Yok
p
13 (0.7)
1784 (99.3)
15 (1.8)
816 (98.2)
0.013
1 (0.05)
1796
(99.95)
1 (0.12)
830 (99.88)
0.533
6. Kateter Manipülasyonu Ġle Ġlgili Komplikasyonlar
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında kateter manipülasyonu ile
ilgili kalp veya damar perforasyonu 2628 olgunun 10’da (% 0.38) meydana
gelmiştir. Bunların 8’i (% 80) girişimsel işlemler sırasında, 2’si (% 20) ise tanısal
kateterizasyon sırasında meydana gelmiştir. Girişimsel işlemler sırasında
perforasyon gelişme sıklığının arttığı saptanmıştır (p=0.002) (Tablo 4.23).
Tablo 4.23. Kateter manipülasyonu ve kontrast madde ile kalp ve damar
perforasyonu oluşan ve oluşmayan hastaların kateter tipine göre
karşılaştırılması
Kateter Tipi
Tanısal
GiriĢimsel
n (% )
n (% )
Kalp ve damar perforasyonu
Var
Yok
2 (0.1)
1795 (99.9)
8 (1)
823 (99)
73
p
0.002
Kateter manipülasyonu sırasında damar perforasyonu 5 olguda, kalp
perforasyonu ise 3 olguda oluşmuştur. Bu olguların tümü girişimsel işlemler
sırasında meydana gelmiştir. Kateter ile oluşan damar perforasyonları; bir
olguda embolize olan ASD cihazının snare kateter ile çıkarılması sırasında
femoral damarda perforasyona yol açtığı ve izleminde femoral AV fistül gelişimi
nedeniyle ameliyat edildiği belirlenmiştir. Diğer iki olgu arteryel switch yapılmış
BAT ve neopulmoner arterde darlık nedeniyle yapılan pulmoner anjioplasti
sırasında, pulmoner arterde perforasyon gelişmiştir. Bu olguların birisinde
perforasyon, aorto-pulmoner ilişki oluşumuna neden olduğu için acil edilmiş
ameliyat edilmiştir. Başarılı tedavi sonrası hasta halen takibimizdedir. Diğer
olguda perforasyon hafif idi, herhangi bir girişim yapılmadı.
Bir olguda da balon koarktasyon anjiyoplasti sonrası aort diseksiyonu
geliştiği ve ameliyat edildiği, ameliyat sonrası dönemde sorun olmadığı
belirlendi. Bir olguda da PDA’nın koil ile kapatılması sırasında embolize olan
koilin snare ile çıkarılması sırasında femoral damarda perforasyona yol açarak
retroperitoneal hematoma neden olduğu ve tıbbi takip ile düzeldiği belirlendi.
Kateter manipülasyonları ile oluşan kalp perforasyonu, bir olguda
endomiyokardiyal biyopsi sırasında sağ ventrikülde, diğer 2 olgunun birisine
balon atriyal septostomi diğerinde de pulmoner valvuloplasti işlemleri sırasında
kateterin sağ ventrikül çıkımında perforasyona yol açtığı belirlendi. Kalp
perforasyonu olan 3 olgunun hiçbirisinde klinik durumda bozulma veya kardiyak
tamponad oluşmamıştır.
Tanısal kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2 olguda kontrast
madde enjeksiyonu ile perforasyon oluştuğu belirlenmiştir. Bu olguların 1’si
pulmoner arterde, diğeri de sol ventrikülde perforasyon oluşmuştur. Bu olguların
da hiç birisinde kardiyak tamponad, klinik durumda bozulma olmamıştır.
Kateter
manipülasyonları
nedeniyle
perforasyon
hiçbirinde kardiyak tamponad meydana gelmemiştir.
74
gelişen
olguların
7. Kateter ve Cihazlar ile ilgili Major Komplikasyonlar
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında kateter ve cihazlar ile ilgili
komplikasyonlar 2628 olgunun 16’sında (% 0.6) meydana gelmiştir. Olguların
tümü girişimsel işlemler sırasında oluştuğu belirlendi (p=0.0001) (Tablo 4.24).
Tablo 4.24. Kateter ve cihazlara bağlı komplikasyon oluşan ve oluşmayan
hastaların kateter tipine göre karşılaştırılması
Kateter Tipi
Tanısal
GiriĢimsel
n (% )
n (% )
Major Kateter ve Cihazlara bağlı Komplikasyon
Var
Yok
0 (0)
1797 (100)
16.(1.92)
815 (98.08)
p
0.0001
Cihaz embolizasyonu ve malpozisyonu olguların 11’inde (% 0.41)
oluşmuştur. Bunların 4’ü cerrahi olarak çıkartılırken, 6’sı snare kateter ile
çıkartılmıştır. Pulmoner atrezi tanılı bir olguda ise duktusa stent yerleştirildikten
sonra, klavuz tel çekilirken stentte malpozisyon (migrasyon) oluşarak tıkanma
meydana gelmiş ve hasta kaybedilmiştir. Embolize olan 5 koil ve malpozisyon
nedeniyle bir ASD cihazı, snare kateter ile çıkartılırken, embolizasyon ya da
malpozisyona yol açan ASD veya PDA cihazlarının 4’ü cerrahi olarak
çıkartılmıştır. Balon pulmoner anjiyoplasti, pulmoner valvuloplasti ve balon
koarktasyon anjiyoplasti yapılan 5 olguda işlem sırasında balon patlamıştır.
Balon
patlayan
olguların
hiç
birisinde
klinik
durumda
kötüleşme
ve
embolizasyon olmamıştır.
8. Enfeksiyon
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun 14’ünde (%
053) ciddi enfeksiyon görülürken lokal yara enfeksiyonu gibi hafif enfeksiyon ise
hiçbir olguda oluşmamıştır. Olguların 6 olguda sepsis, 5 olguda pnömoni, 2
olguda nekrotizan enterokolit, 1 olguda da sepsis, nekrotizan enterokolit ve
sepsis tablosu birlikteydi. Pnömoni, sepsis ve nekrotizan enterokolit gelişen 14
olgunun 10’u işlem öncesi ve sonrası dönemde entübe olarak izlenmiştir. Bu
75
nedenle enfeksiyonun direkt kateterizasyona mı yoksa ventilatör ilişkili
pnömoniye mi veya yoğun bakımdaki diğer nasokomiyal nedenlere mi ya da
altta yatan hastalığa mı bağlı olduğu anlaşılmamıştır. Sepsis gelişen 6 olgunun
3’ü kaybedilmiştir. Diğer olgularda antibiyotik tedavisine yanıt alınmıştır.
Major enfeksiyon olgularının % 64.3’ü (n=9) tanısal kateterizasyon
yapılan, % 35.7’si (n=5) girişimsel kateterizasyon yapılan grupta belirlendi
(p=0.469).
9. Major Allerjik Reaksiyonlar
Ciddi allerjik reaksiyon, olguların 11’inde (% 0.41) meydana gelmiştir.
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sonrası ilk 24 saatteki takiplerde aksiler
vücut ısısının 39 derece ve üzerinde olması major pirojenik reaksiyon olarak
değerlendirildi. Major pirojenik reaksiyon kateterizasyon yapılan 2628 olgunun
10’unda (% 0.38) oluştuğu ve semptomatik tedavi sonrası tekrarlamadığı
belirlendi. Bir olguda da (% 0.03) ketamin sonrası, tüm vücutta flushing ve vokal
kord ödemine bağlı solunum sıkıntısının oluşması nedeniyle entübe edildiği
belirlendi.
Tanısal kateterizasyon yapılan olguların % 0.44’ünde (n=8), girişimsel
kateterizasyon yapılanların ise % 0.6’sında (n=5) major alerjik reaksiyonların
oluştuğu ve istatistiksel olarak anlamlı olmadığı belirlenmiştir (p=0.522).
10. Major Ciddi Kanama
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun 10’unda (%
0.03) işlem sonrası transfüzyon gerektiren kanama belirlenmiştir. Ciddi kanama
olan iki olguda ultrasonografi ile retroperitoneal ve psoas kas içinde hematom
olduğu belirlendi. Kanama olan olguların hepsi eritrosit suspansiyonu, taze
donmuş plazma transfüzyonları, protamin ile durdurulmuştur ve cerrahi
müdahale gerekli olmamıştır. Ciddi kanamaların % 0.3’ü (n=5) tanısal
kateterizasyon yapılan, % 0.6’sı (n=5) girişimsel kateterizasyon yapılan grupta
oluştuğu ve istatistiksel olarak önemli olmadığı belirlendi (p=0.46). Önemli
kanama, bir olguda heparin tedavisi sırasında, 3’ünde de heparin ve
streptokinaz tedavisi sırasında oluşmuştur.
76
11. Major Diğer Komplikasyonlar
Kateterizasyon işlemi sırasında ve işlem bittikten kısa süre sonra genel
durumunda bozulma, konvülziyon ve entübasyon gibi nedenlerle 19 olgu (%
0.72) yoğun bakım ünitesine alınmıştır. Yedi olguda (% 0.26) konvülziyon
görülmüş bunların ikisine beyin MRG çekilmiş ve bir olguda yaygın intrakraniyal
kanama saptanırken diğer olguda normal bulunmuştur. Bir olguda etomidat
yapıldıktan sonra konvülziyon gelişmiştir, izleminde tekrarlamamıştır. Üç (% 0.1)
olguda uzun süren hipotermi gözlenmiştir. Bunların ikisine işlem sırasında
kardiyak arrest nedeniyle resüsitasyon yapılmış ve ikisi kaybedilmiştir.
Kateterizasyon yapılan 2628 olgunun 12’sine (% 0.45) acil ameliyat
yapılmıştır. Tanısal kateterizayon yapılan olguların 5’ine (% 0.3), girişimsel
kateterizasyon yapılanların ise 7’sine (% 0.84) acil ameliyat gerekli olmuştur.
Acil ameliyat edilen olguların 5’inin cihazlar ile ilgili komplikasyonlar sebebiyle,
2’sinin de balonlu işlemler sırasında meydana geldiği belirlenmiştir. Tanısal
işlemler sırasında acil ameliyat gereken olguların 3’ü Fallot tetralojisi, biri
VSD+pulmoner atrezili, diğeri de çift çıkımlı sağ ventrikül+VSD ve ağır PS tanılı
hastalar olup, ağır siyanotik spell nedeniyle acil BT şant ameliyatının yapıldığı
belirlenmiştir. Acil BT şant ameliyatı yapılan hastalardan sadece çift çıkımlı sağ
ventrikül+VSD ve ağır PS tanılı 18 günlük bebeğin ameliyat sonrası erken
dönemde öldüğü, diğer ameliyatların sorunsuz tamamlandığı belirlenmiştir.
4.6. Minör Komplikasyonlar
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun 563’ünde (%
21.4) minör komplikasyon geliştiği belirlendi.
Minör komplikasyon gelişen olguların yaşı 20.5±48.1 (dağılım 0.gün-21
yaş) ortanca 6 ay idi. Olguların vücut ağırlığı 8.6±8.9 kg (dağılım 1.6-86 kg)
ortanca 6 kg idi (Tablo 26). Olguların boy uzunluğu 71.4±24.1 cm (dağılım 40173 cm) ortanca 64 cm idi. Vücut yüzey alanı 0.4±0.3 m 2 (dağılım 0.1-2 m2)
ortanca 0.3 m2 idi.
Minör komplikasyon gelişen olgularda damara giriş süresi 9.7±11.3 dk
(dağılım 1-60, ortanca 5 dk), işlem süresi 50.7±25.1 dk (dağılım 15-200, ortanca
77
45 dk), floroskopi süresi 11.1±7.8 dk (dağılım 1.3-57.2, ortanca 9.1 dk) idi
(Tablo 4.25)
Minör komplikasyon gelişen hastalar ile gelişmeyen hastalar arasında
yaş, vücut ağırlığı açısından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı
bulunmuştur (p=0.0001). Minör komplikasyon gelişen hastalarda damara giriş
süresi, işlem süresi ve floroskopi süresinin gelişmeyenlere göre daha uzun
olduğu saptanmıştır (p=0.0001). İşlem öncesi ve sonrası hemoglobin düzeyleri
minör komplikasyon gelişen hastalarda daha düşük olduğu belirlenmiştir
(p=0.0001) (Tablo 4.25).
Tablo 4.25. Minör komplikasyon oluşan hastaların demografik özellikleri, işlem
öncesi ve sonrası hemoglobin düzeyleri, damara giriş süresi, işlem
süresi ve floroskopi sürelerinin minör komplikasyon görülmeyen
olgularla karşılaştırılması
Minör Komplikasyon
Var
Yok
Ortanca
Ort±SS
Ortanca
(dağılım)
(dağılım)
YaĢ (Ay)
20.5±48.1 6 (0.gün-19.5 yaş) 62.3±65.3 39 (0.gün-21yaş)
Vücut ağırlığı (kg)
8.6±8.9
6 (1.6-86)
19.4±17
13.6 (1.8-104)
ĠĢlem öncesi Hb (gr/dl)
12.7±3.1
12.2 (7.4-26)
13.4±2.9
13 (8.1-27)
ĠĢlem sonrası Hb (gr/dl)
10.6±±2.5
10.3 (5.4-19.2)
11.4±3.3
11.2 (6.3-23.2)
Damara GiriĢ Suresi (dk)
9.7±11.3
5 (1-60)
5.9±8
3 (1-105)
ĠĢlem Süresi (dk)
50.7±25.1
45 (15-200)
43.9±22.3
40 (10-190)
Floroskopi süresi (dk)
11.1±7.8
9.1 (1.3-57.2)
10.1±7.9
8.4 (0.5-150)
Ort±SS: Ortalama±standart sapma, Hb: hemoglobin, dk: dakika, kg: kilogram
Ort±SS
p
0.0001
0.0001
0.0001
0.0001
0.0001
0,0001
0.002
Minör komplikasyon gelişen olguların % 57.4’ü (n=323) erkek, % 42.6’sı
(n=240) kız cinsiyetinde olup ve istatistiksel olarak önemli bulunmadı (p=0.489).
Minör komplikasyon gelişen olguların vücut ağırlığı % 39.1’inde (n=220) 5.1-10
kg arasında olduğu belirlendi (p=0.0001). Minör komplikasyonlar, % 67.9’u 1
yaş altındaki hastalarda meydana gelmiştir (Tablo 4.26).
78
Tablo 4.26. Minör komplikasyon gelişen olgularla gelişmeyen olgularda cinsiyet,
vücut ağırlığı ve yaş karşılaştırılması
Minör Komplikasyon
Var
Yok
n (%)
n (%)
Cinsiyet
Erkek
Kız
Vücut Ağırlığı (kg)
<3kg
3.1-5kg
5.1-10kg
>10kg
Hastanın YaĢı
0-30 gün
31 gün-12 Ay
13 ay-5 Yaş
6-12 Yaş
13-18 Yaş
>18 Yaş
p
323 (57.4)
240 (42.6)
1181 (57.2)
884 (42.8)
0.489
60 (10.7)
165 (29.3)
220 (39.1)
118 (21)
84 (4.1)
279 (13.6)
430 (21)
1259 (61.4)
0.0001
0.0001
0.0001
0.0001
99 (17.6)
283 (50.3)
123 (21.8)
47 (8.3)
6 (1.1)
5 (0.9)
147 (7.1)
481 (23.3)
587 (28.4)
476 (23.1)
294 (14.2)
80 (3.9)
0.0001
0.0001
0.0001
0.01
0.346.
0.070
Minör komplikasyon gelişen olguların % 39.2’sinde (n=220) işlemler 2140 dk arasında, % 33.7’sinde (n=189) 41-60 dk sürdüğü saptanmıştır. Minör
komplikasyon gelişen ve gelişmeyen hastalarda işlem süresi karşılaştırılması
Tablo 4.27’de gösterilmiştir.
Tablo 4.27. Minör komplikasyon gelişen ve gelişmeyen olgularda işlem
sürelerinin karşılaştırılması
Minör Komplikasyon
Var
Yok
n (% )
n (% )
Ġslem Suresi (Dakika)
10-20
21-40
41-60
61-90
91-120
>120
33 (5.9)
220 (39.2)
189 (33.7)
82 (14.6)
28 (5)
9 (1.6)
227 (11)
989 (48)
577 (28)
201 (9.8)
49 (2.4)
16 (0.8)
p
0.0001
0.003
0.028
0.203
0.462
0.974
Girişimsel kateterizasyon yapılan olguların % 26.1’inde (n=217), tanısal
işlemlerin ise % 19.3’ünde (n=346) minör komplikasyon gelişmiştir ve
istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p=0.0001) (Tablo 4.28).
79
Tablo 4.28. Minör komplikasyonların kateterizasyon tipi ile karşılaştırılması
Kateter Tipi
Tanısal
GiriĢimsel
n (%)
n (%)
Minör Komplikasyon
Var
Yok
346 (19.3)
1451 (80.7)
217 (26.1)
614 (73.9)
p
0.0001
Minör komplikasyon gelişen olguların % 28.1’inde (n=158) sol-sağ
ventrikül çıkım yolu darlıkları, % 25.8’inde sol-sağ şantlı hastalıklar ve %
18.5’inde (n=104) siyanotik ve % 8.5’nde (n=48) kompleks siyanotik hastalıklar
oluşturmaktaydı. Sol- sağ ventrikül çıkım yolu darlıkları, siyanotik ve kompleks
siyanotik hastalıklarda minör komplikasyon gelişme sıklığının arttığı gözlenmiştir
(Tablo 4.29).
Tablo 4.29. Minör komplikasyon gelişen olgular ile gelişmeyen olguların tanı
sınıflandırılmalarına göre karşılaştırılması
Minör Komplikasyon
Var
Yok
n(%)
n(%)
Tanı Kodları
Sol-Sağ ventrikül Çıkım Yolu Darlıkları*
Sol-Sağ Şantlı Hastalıklar
Siyanotik**
Kompleks Siyanotik***
Tüm Düzeltme Yapılmış Siyanotik, rezidüel defekt
Tam Düzeltme Yapılmamış Kompleks Siyanotik
Ameliyat Edilmiş Sol-Sağ Ventrikül Çıkım Yolu Darlıkları, rezidüel
defekt
Kardiyomiyopatiler
Tam Düzeltme Yapılmamış Siyanotik
Tam Düzeltme Yapılmış Sol-Sağ Şant, rezidüel defekt
Fontan Yapılmış Kompleks Siyanotik
Kardiyak Transplantasyon
Diğer
158 (28.1)
145 (25.8)
104 (18.5)
48 (8.5)
40 (7.1)
23 (4.1)
14 (2.5)
289 (14)
531 (25.7)
269 (13)
106 (5.1)
323 (15.6)
170 (8.2)
70 (3.4)
9 (1.6)
7 (1.2)
7 (1.2)
0 (0)
2 (0.4)
6 (1.1)
42 (2)
35 (1.7)
57 (2.8)
13 (0.6)
92 (4.5)
67 (3.2)
*p<0.05, Odds Ratio 2.7 (% 95GA 1.49-5)
**p<0.05 , Odds Ratio 1.9 (% 95GA 1.04-3.5)
***p<0.05 Odds Ratio 2.2 (% 95 GA 1.1-4.4)
1. Minör Kardiyak Komplikasyonlar
Balon pulmoner valvuloplasti sırasında 5 olguda (% 0.19) infundibüler
spazm geliştiği belirlendi. Olguların hiç birisinde klinik durumda bozulma
olmadığından minör komplikasyon olarak değerlendirildi.
80
2. Minör Aritmiler
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında 2628 olgunun 21’inde (%
0.8) minör aritmi oluştuğu belirlendi. Kısa süreli, kendiliğinden ya da kateter
uyarılması ile düzelen, ilaca gerek olmayan 21 minör aritminin 9’unda (% 42.8)
sinüs bradikardisi, 6’sında (% 28.6) SVT, 1’inde (% 4.7) atriyal fibrilasyon,
1’inde (% 4.7) VT, 3 olguda (% 14.2) 3. derece AV blok ve bir olguda da (% 4.7)
sol dal bloğu olduğu saptanmıştır. Girişimsel kateterizasyon yapılan olguların %
0.84’ünde (n=7), tanısal kateterizasyon yapılanların ise % 0.77’sinde geçici
aritmi görülmüş ve geçici artimi oluşmayan hastalarla karşılaştırıldığında
istatististiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (p=0.52) (Tablo 4.30).
Tablo 4.30. Minör aritmi gelişen olguların kateter tipine göre diğer olgular ile
karşılaştırılması
Kateter Tipi
Tanısal
GiriĢimsel
n (%)
n (%)
Minör Aritmi Komplikasyonu
Var
Yok
14 (0.77)
1783 (99.3)
7 (0.84)
824 (99.16)
p
0.526
3. Minör Solunum Komplikasyonları
Minör solunum komplikasyonu görülen olguların yaşı 8.2±21.9 ay
(dağılım 3 gün–96 ay, ortanca 1.5 ay) idi. Minör solunum komplikasyonu,
olguların 22’sinde (% 0.83) görülmüştür. Bunların 10’u (% 45.5) sedasyon
anestezisine bağlı olarak, 7’si (% 31.8), kateterizasyon işlemi bittikten kısa süre
sonra, 5’i (% 22.7) işlem sırasında meydana gelmiştir.
Girişimsel
kateterizasyon
kateterizasyon
yapılan
komplikasyonlarının
yapılan
olguların
oluştuğu
ve
ise
olguların
%
istatistiksel
belirlenmiştir (p=0.235) (Tablo 4.31)
81
%
1’inde,
tanısal
0.7’sinde
minör
solunum
olarak
önemli
olmadığı
Tablo 4.31. Minör solunumsal komplikasyon gelişen olguların kateter tipine göre
diğer olgular ile karşılaştırılması
Kateter Tipi
Tanısal
GiriĢimsel
n (%)
n (%)
Minör Solunum Komplikasyonu
Var
Yok
13 (0.7)
1784 (99.3)
9 (1)
822 (99)
p
0.235
4. Minör Vasküler Komplikasyonlar
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun 402’sinde (%
15.2)
minör
vasküler
komplikasyonların
geliştiği
saptanmıştır.
Bunların
337’sinde (% 84) minör arteryel tromboz ve 65’inde (% 16) minör venöz staz
görülmüştür. Minör vasküler komplikasyon görülen hastaların yaş 19.5±37.8 ay
(dağılım 0. gün-19 yaş, ortanca 4.5 ay) idi. Geçici vasküler komplikasyon
gelişen olgularda damara giriş süresi 11.2±11.9 dk (dağılım 1-60, ortanca 7 dk),
işlem süresi 54.9±27.2 dk (dağılım 15-200, ortanca 50 dk) idi. Damara giriş ve
işlem süresi, geçici vasküler komplikasyon gelişen ve gelişmeyen olgular ile
karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0.0001) (Tablo 4.32).
Tablo 4.32. Geçici vasküler komplikasyon gelişen olgularda vasküler sorun
olmayan hastalarla yaş, damara giriş süresi ve işlem süresi
karşılaştırılması
Yas (Ay)
Damara GiriĢ Süresi (dk)
ĠĢlem Süresi (dk)
Ort±SS
19.5±37.8
11.2±11.9
54.9 ±27.2
Geçici Vasküler Komplikasyon
Var
Yok
Ortanca (dağılım)
Ort±SS
Ortanca (dağılım)
4.5 (0.gün-19 yaş)
70.8±78
43 (0.gün-73 yaş)
7 (1-60)
5.9±8
3 (1-105)
50 (15-200)
43.9±22.3
40 (10-190)
p
0.0001
0.0001
0.0001
Girişimsel kateterizasyon yapılan olguların % 20.2’sinde (n=168) geçici
arteryel tromboz geliştiği ve istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlendi
(p=0.0001) (Tablo 4.33).
Girişimsel kateterizasyon yapılan olguların % 3.1’inde minör venöz staz
geliştiği ve diğer olgularla karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı olmadığı
belirlenmiştir (p=0.262) (Tablo 4.33).
82
Tablo 4.33. Minör vasküler komplikasyon gelişen olguların kateter tipine göre
diğer olgular ile karşılaştırılması
Kateter Tipi
Tanısal
GiriĢimsel
n (% )
n (% )
Minör Arteryel Komplikasyon
Var
Yok
Minör Venöz Staz
Var
Yok
p
169 (9.4)
1628 (90.5)
168 (20.2)
663 (79.8)
0.0001
37 (2)
1760 (98)
26 (3.1)
805 (96.9)
0.262
5. Minör Kanama
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun 23’ünde (%
0.9) transfüzyon gerektirmeyen, dıştan baskı uygulaması ile duran minör
kanama oluştuğu saptanmıştır. Bu olguların 5’inde damara giriş yerinde
hematom oluşmuştur. Girişimsel işlem yapılan olguların % 1.8’inde (n=15),
tanısal kateterizasyon yapılanların ise % 0.4’ünde (n=8) minör kanama
meydana gelmiştir (p=0.03). Dıştan baskı ile duran önemsiz kanamaların 3’ü
heparin tedavisi, 7’si heparin ve streptokinaz tedavisi sırasında oluştuğu
belirlenmiştir.
6. Minör Allerjik Reaksiyonlar
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sonrası ilk 24 sattteki takiplerde
aksiller vücut ısısının 37.8-38.9 derece olması, minör pirojenik reaksiyon olarak
değerlendirildi. İşlem sonrası takiplerde antihistaminik ve/veya prednisolon ile
düzelen flushing ve ürtikeryal döküntü şeklinde alerjik reaksiyon geliştiği
saptanmıştır.
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sonrası ilk 24 saatte izlem 2628
olgunun 200’ünde (% 7.6) minör alerjik reaksiyonlar görülmüştür. Bu olguların
138’inde (% 69) minör pirojenik reaksiyon, 35’inde (% 17.5) ürtiker, 27’sinde (%
13.5) flushing meydana geldiği saptanmıştır. Flushing, bir hastada eritrosit
süspansiyon
transfüzyonu
sırasında
meydana
geldiği
için
transfüzyon
reaksiyonu olarak değerlendirildi. Diğer olgularda gelişen reaksiyonların
kontrast madde ile ilişkili olabileceği düşünüldü. Minör alerjik reaksiyon olan
olguların hiçbirisinde klinik durumda kötüleşme meydana gelmemiştir.
83
7. Minör Kateter ve Cihaz Problemleri
Kateter yapılan tüm olguların sadece birisinde kılıf değiştirilirken kıvrılma
oluşmuştur.
8. Minör Diğer Komplikasyonlar
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sonrası kısa sürede düzelen,
hastanın klinik durumunda değişikliğe yol açmayan hipotermi 5 olguda
görülmüştür. Yenidoğan döneminde kateterizasyon yapılan bir hastada da
kendiliğinden düzelen lokal anestezik maddeye bağlı olduğu düşünülen
methemoglobinemi oluşmuştur.
Vasküler Komplikasyon GeliĢen Olguların Değerlendirmesi ve
Tedavi Etkinliği
İşlem sonrası vasküler komplikasyon gelişen 432 olgunun 321’ine
heparin, 119’una da sterptokinaz başlanmıştır. Bunların 70’ine (% 16.2) Doppler
ultrasonografi (USG) yapılmıştır. Doppler USG yapılan olguların 40’ı (% 57)
normal bulunurken, 20’sinde (% 28.6) arteryel tromboz, 5’inde (% 7.2)
pseudoanevrizma 3’ünde (% 4.3) AV fistül, 2’sinde (% 2.9) venöz tromboz
saptanmıştır.
Nabzı zayıf olan veya alınamayan olgularda heparin başlama zamanı
2.3±1.7 saat (dağılım 1-11 saat) ortanca 2 saat, streptokinaz başlama zamanı
9.4±5.5 saat (dağılım 3-46 saat) ortanca 7 saat idi. Heparin verilme süresi 8.2±
9.3 saat (dağılım 1-96 saat) ortanca 6 saat, streptokinaz verilme süresi
30.2±26.5 saat (dağılım 1-120 saat) ortanca 18 saat idi.
Küçük yaşta, düşük vücut ağırlığında damar problemlerinin daha sık
olması nedeniyle heparin tedavisinin sıklığı da artmaktadır (p=0.0001). Heparin
alan grupta damara giriş süresi ve işlem süresi daha uzun saptanmıştır
(P=0.0001). Floroskopi süresi, heparin alan ve almayan gruplar arasında
istatistiksel olarak farklılık göstermemiştir (p=0.06) (Tablo 4.34).
84
Tablo 4.34. Heparin verilen olguların demografik özellikleri, damara giriş-işlem
ve floroskopi sürelerinin heparin verilmeyen grupla karşılaştırılması
Heparin
Var
Ort±SS
Yaş (Ay)
Vücut ağırlığı (kg)
Damara Giriş Suresi (Dakika)
İşlem Süresi (Dakika)
Floroskopi süresi (Dakika)
30.2±46.5
8.3±9.9
12.1±13.8
55.5±28
11.1±7.9
Ortanca
(dağılım)
11 (0-228)
5.4 (1,5-86)
8 (1-105)
50 (15-200)
9 (1.3-57.2)
Ort±SS
Yok
Ortanca (dağılım)
p
76.2±79.2
18.3±16,5
5.96±7.6
43.9±21.8
10.2±7.9
48 (0-876)
12,5 (1,6-104)
3 (1-80)
40 (10-190)
8.3 (0.5-150)
0.0001
0.0001
0.0001
0.0001
0.06
Streptokinaz tedavisinin de küçük yaş grubunda ve düşük vücut
ağırlığında sıklığı artmaktadır (p=0.0001). Streptokinaz tedavisi alması gereken
olgularda damara giriş süresi, işlem süresi ve floroskopi süresinin de daha uzun
olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Streptokinaz tedavileri alan hastalarla almayan
hastaların karşılaştırılması sırasıyla Tablo 4.35’de gösterilmiştir.
Tablo 4.35. Streptokinaz verilen olguların demografik özellikleri, damara girişişlem ve floroskopi sürelerinin sterptokinaz verilmeyen grupla
karşılaştırılması
Streptokinaz
Var
Ort±SS
Yaş (Ay)
Vücut ağırlığı (kg)
Damara Giriş Suresi (Dakika)
İşlem Süresi (Dakika)
Floroskopi süresi (Dakika)
21.7±36.3
5.9±5.5
13.2±14.3
57±28
11.8±7.9
Ortanca
(dağılım)
9 (0-160)
4.1 (1,7-38.8)
10 (1-85)
50 (15-195)
10 (1.6-45)
Ort±SS
Yok
Ortanca (dağılım)
p
73.4±78.3
17.6±16.3
6.4±8.4
44.8±22.6
10.2±7.9
46 (0-876)
11.9 (1,5-104)
3 (1-105)
40 (10-200)
8.3 (0.5-150)
0.0001
0.0001
0.0001
0.0001
0.038
Heparin alan olguların % 48.6’sına (155) hem venöz hem arteryel girişim,
% 34.4’üne (n=111) arteryel girişim yapıldığı, heparin almayan grupla
karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir (Tablo 4.36).
Aynı şekilde streptokinaz alan olgularda da hem arteryel hem venöz girişim (%
47.9) ve arteryel girişim (% 34.5) yapılan olguların sıklığı istatistiksel olarak
anlamlı saptanmıştır (Tablo 4.36).
85
Tablo 4.36. Heparin ve streptokinaz verilen olgularla tedavi almayan olguların
girilen damar cinslerinin karşılaştırılması
Heparin baĢlanması
var
Yok
Girilen Damar Cinsi
n (% )
n (% )
Arteryel*
111 (34.4)
301 (13.1)
Venöz
55 (17)
1279 (55.5)
Arteryel+Venöz*
155 (48.6)
724 (31.4)
Streptokinaz baĢlanması
var
Yok
Girilen Damar Cinsi
n (% )
n (% )
Arteryel*
41 (34.5)
371 (14.8)
Venöz
21 (17.6)
1313 (52.4)
Arteryel+Venöz*
57 (47.9)
824 (32.9)
*p=0.0001(istatistiksel olarak anlamlıdır)
İşlem bitiminde 394 olguda (% 15) nabız zayıf veya alınamadığı, ikinci
saatte ise bu olguların 73’ünde nabzın kendiliğinden alınmaya başladığı
belirlenmiştir. Olguların 321’inde (% 12.2) işlemin 2. saatinde nabız zayıf veya
alınamıyordu. Bunların tümüne heparin başlanmıştır. Heparin alanların 198’inde
nabız normale dönerken 122 olguda etkisiz kalmıştır. Heparinin etkisiz kaldığı
122 olgunun 119’una streptokinaz başlanmıştır. Bunların 84’ünde nabız geri
dönerken, 35’inde streptokinaz etkisiz kaldı. Hipoplastik sol kalp sendromu tanılı
hasta öldüğü için, diğer iki olguda da heparin sonrası nabız zayıf olduğu halde
Doppler USG normal bulunduğu için streptokinaz verilmemiştir. Dört olguya
doku plazminojen aktivatörü (DPA) verildiği belirlendi. DPA sonrası arteryel
tıkanıklığın devam ettiği bir olguda Faktör V Leiden homozigot olduğu
saptanmıştır. DPA alan iki olguda kollateral geliştiği ve bir olguda nabız zayıf
kaldığı belirlendi.
İkinci saatte nabız zayıf ve alınamayan olguların nabız alınan grupla yaş,
vücut ağırlığı, damara giriş süresi, işlem süresi ve floroskopi zamanı
karşılaştırıldı. Damarsal komplikasyonların görülmesinde yaş, ağırlık, damara
giriş süresi, işlem süresi, işlem öncesi ve sonrası hemoglobin düzeyleri ile
istatistiksel olarak anlamlı bulunurken (p=0.0001), floroskopi zamanının önemli
olmadığı belirlendi (p=0.23) (Tablo 4.37).
86
Tablo 4.37. İkinci saatte nabız zayıf veya alınmayan olguların nabzı alınan
olgular ile karşılaştırılması
Yok
Var
11.4±24.8
6.3±5.2
Ortanca
(dağılım)
4 (0. gün-18 yaş)
4.8 (1.6-48.0)
12.5±3
12 (6.5-26)
13.2±3.3
13 (7.5-25)
13.2±2.9
13 (4.2-27)
0.0001
10.2±2.5
9.8 (5.4-19.2)
10.8±2.7
10.7 (6-18.9)
11.3±3.2
11.1 (5.3-23.5)
0.0001
13±15.1
10 (1-105)
9.7±10.1
5 (1-45)
6±7.8
3 (1-80)
0.0001
55.1±29,2
49.5 (15-200)
56.4±26.7
50 (15-140)
44±21.9
40 (10-190)
0.0001
11±7.8
8.8 (1.4-45)
11.2±8.2
9 (1.3-57.2)
10.2±7.9
8.4 (0.5-150)
0.230
Ort±SS
Yas (Ay)
Ağırlık (kg)
ĠĢlem
öncesi
Hb(gr/dl)
ĠĢlem
sonrası
Hb(gr/dl)
Damara
Giris Suresi
(Dk)
Ġslem
Süresi (Dk)
Floroskopi
süresi (Dk)
2. Saat Nabız
Zayıf
Ortanca
Ort±SS
(dağılım)
33.2±51.9 11(0.gün-19 yaş)
11.2±11.8
7.5 (1.8-84)
66.2±78
18.4±16.7
Ortanca
(dağılım)
36 (0gün-73 yaş)
12.5 (1.8-104)
0.0001
0.0001
Ort±SS
İkinci saatte nabzı zayıf olan olguların % 34.3’üne (n=36) arteryel girişim,
% 13.3’üne (n=14) venöz girişim, % 52.4’üne (n=55) hem arteryel hem de
venöz girişim yapılmış olduğu belirlendi İkinci saatte nabız alınmayan grupta ise
olguların % 33.8’ine (n=73) arteryel,
% 20.4’üne (n=44) venöz, % 45.8’ine
(n=99) hem arteryel hem de venöz girişim yapılmış olduğu belirlendi (p=0.0001)
(Tablo 4.38).
İkinci saatte nabız alınamayan olguların % 52.8’ine (n=114), nabzı zayıf
olanların % 44.8’ne (n=47), nabız alınanların ise % 29’una (n=670) girişimsel
kateterizasyon yapıldığı ve istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlendi
(p=0.0001) (Tablo 4.38).
Tablo 4.38. İkinci saatte nabız zayıf veya alınmayan olgular ile alınan olgularda
girilen damar cinsi ve kateterizasyon tipinin karşılaştırılması
Yok
Girilen Damar Cinsi
n (% )
Arteryel*
73 (33.8)
Venöz
44 (20.4)
Arteryel+Venöz*
99 (45.8)
Kateter Tipi
Yok
Tanısal
102 (47.2)
Girişimsel*
114 (52.8)
*p=0.0001(istatistiksel olarak anlamlıdır)
2. Saat Nabız
Zayıf
n (% )
36 (34.3)
14 (13.3)
55 (52.4)
Zayıf
58 (55.2)
47 (44.8)
87
Var
n (% )
303 (13.1)
1276 (55.3)
728 (31.6)
Var
1637 (71)
670 (29)
p
Kateterizasyon ve anjiyografi sırasında % 9.8 (n=257) olguda, kılıf
yerleştirilmediği halde başka damara girildiği belirlendi. Kalp kateterizasyonu
sırasında kılıf yerleştirilmediği halde damara girişim olan olguların % 21.8’inde
(n=47) nabız alınmadığı, % 16.2’sinde (n=17) ise nabzın zayıf alındığı
belirlenmiştir. Bu olgular 2. saatte nabız alınan grupla karşılaştırıldığında kılıf
yerleştirilmemiş olsa da damara girişim yapılması damarsal komplikasyon
sıklığını arttırdığı belirlenmiştir (p=0.0001) (Tablo 4.39)
Tablo 4.39. Kılıf yerleştirilmeyen damara giriş yapılan hastalarla
yapılmayanların 2. saatteki nabız durumlarının karşılaştırılması
Kılıf yerleĢtirilmediği halde damara giriĢ
Var
Yok
Yok
n (% )
47 (21.8)
169 (78.2)
2. Saat Nabız
Zayıf
Var
n (% )
n (% )
17 (16.2)
193 (8.4)
88 (83.8) 2113 (91.6)
P
0.0001
İkinci saatte nabız alınamayan olguların % 37.5’i (n=81) ve nabzı zayıf
olanların % 41.9’unun (n=44) tanılarını sağ ve sol ventrikül çıkım yolu darlıkları
oluşturmaktaydı. Nabız alınan olguların % 27’sini (n=623) ise sol-sağ şantlı
hastalar oluşturmaktaydı. 2. saatte nabız sorunu olan ve olmayan olguların
tanısal dağılımları Tablo 4.40’da gösterilmiştir.
Tablo 4.40. İkinci saatte nabız sorunu olan ve olmayan hastaların kardiyak
tanıları
Tanı Kodları
Sol-Sağ Şantlı
Siyanotik
Kompleks Siyanotik
Tam Düzeltme Yapılmamış Kompleks Siyanotik
Tam Düzeltme Yapılmamış Siyanotik
Fontan Yapılmış Kompleks Siyanotik
Tüm Düzeltme Yapılmış Sol-Sağ Şant, rezidüel defekt
Tüm Düzeltme Yapılmış Siyanotik, rezidüel defekt
Kardiyak Transplantasyon
Kardiyomiyopatiler
Sol-Sağ Ventrikül Çıkım Yolu Darlıkları
Ameliyat Edilmiş Sol-Sağ Ventrikül Çıkım Yolu
Darlıkları, rezidüel defekt
Diğer
p=0.0001(istatistiksel olarak anlamlıdır)
88
Yok
n (%)
37 (17.1)
35 (16.2)
27 (12.5)
6 (2.8)
0 (0)
0 (0)
3 (1.4)
10 (4.6)
0 (0)
5 (2.3)
81 (37.5)
2. Saat Nabız
Zayıf
Var
n (%)
n (%)
16 (15.2)
623 (27)
19 (18.1)
319 (13.8)
4 (3.8)
123 (5.3)
5 (4.8)
182 (7.9)
1 (1)
41 (1.8)
0 (0)
13 (0.6)
1 (1)
60 (2.6)
5 (4.8)
348 (15.1)
0 (0)
94 (4.1)
3 (2.9)
43 (1.9)
44 (41.9)
322 (14)
10 (4.6)
4 (3.8)
70 (3)
2 (0.9)
3 (2.9)
68 (2.9)
Daha önce yapılan kateterizasyon sırasında damar komplikasyonu
olmayan ve dış merkezde kateterizasyon yapıldığı için damar komplikasyonu
oluşup oluşmadığı bilinmeyen 887 olgunun 55’inde, yeni yapılan kateterizasyon
sırasında eski katetere ait damar sorunu tespit edilmiştir. Eski katetere bağlı
ancak yeni tespit edilen damar sorunu arasında geçen süre 16.6±17.6 ay
(dağılım 0.5-60 ay) ortanca 12 ay idi. Eski katetere ait yeni saptanan damar
problemleri 55 olgunun 23’ünde venöz tıkanıklık, 19’unda arteryel tıkanıklık,
8’inde arteryel daralma ve 5’inde ise venöz daralma şeklindeydi.
Komplikasyon GeliĢiminde Etkili Risk Faktörleri
Hastanın yaşı küçüldükçe, yapılan işlemin süresi arttıkça ve bir hastaya
yapılan girişim sayısı arttığında hastada major komplikasyon gelişme olasılığı
artmaktadır (Tablo 4.41).
Tablo 4.41. Major komplikasyonlarda regresyon analizi
Model
(Constant)
Yas Ay
İşlem Süresi Dakika
Bir Hastaya Yapılan Girişim Sayısı
Damara Giriş Suresi Dakika
Floroskopi zamanı
Bir Hastaya Kaç Kez Anjiyo Yapılmış
p0.005 (istatistiksel olarak anlamlıdır)
Unstandardized
Coefficients
B
Std. Error
2.320
.077
.000
.000
-.002
.001
-.301
.067
-.001
.001
-9.267
.002
.003
.013
Standardized
Coefficients
Beta
.126
-.200
-.188
-.035
-.003
.011
t
p
29.955
2.901
-3.889
-4.477
-.814
-.062
.250
.000
.004
.000
.000
.416
.951
.803
Hastanın yaşı küçüldükçe, bir hastaya yapılan girişim sayısı arttığında ve
damara giriş süresi uzadığında hastada minör komplikasyon gelişme olasılığı
artmaktadır (Tablo 4.42).
89
Tablo 4.42. Minör komplikasyonlarda regresyon analizi
Model
(Constant)
Yas Ay
İşlem Süresi Dakika
Bir Hastaya Yapılan Girişim Sayısı
Damara Giriş Suresi Dakika
Bir Hastaya Kaç Kez Anjiyo Yapılmış
Floroskopi zamanı
p0.005 (istatistiksel olarak anlamlıdır).
Unstandardized
Coefficients
B
Std. Error
1.911
.108
.001
.000
.000
.001
-.238
.094
-.006
.002
.018
.018
.002
.002
Standardized
Coefficients
Beta
.170
.012
-.108
-.158
.041
.050
t
p
17.718
3.852
.226
-2.536
-3.614
.955
.978
.000
.000
.822
.012
.000
.340
.328
Girişimsel katateterizasyon yapılan hastalarda major komplikasyon
gelişme olasılığı tanısal işlem yapılanlara göre 2,1 (% 95 GA 1.5-2.7) kat daha
fazladır (Tablo 4.43).
Tablo 4.43. Kateter tipine göre major komplikasyon gelişme riski
Kateter Tipi
Tanısal
Girişimsel
Major Komplikasyon
Var
Yok
n (% )
n (% )
98 (52.7)
1699 (69.6)
88 (47.3)
743 (30.4)
Odds ratio (% 95 GA)
p
2.1 (1.5-2.7)
0.0001
Girişimsel kateterizasyon yapılan hastalarda minör komplikasyon gelişme
olasılığı tanısal kateterizasyona göre 1.5 (% 95 GA 1.2-1.8) kat daha fazladır
(Tablo 4.44).
Tablo 4.44. Kateter tipine göre minör komplikasyon gelişme riski
Kateter Tipi
Tanısal
Girişimsel
Minör Komplikasyon
Var
Yok
n (% )
n (% )
346 (61.5)
1451 (70.3)
217 (38.5)
614 (29.7)
Odds ratio (% 95 GA)
p
1.5 (1.2-1.8)
0.0001
Siyanotik grupta major komplikasyon gelişme riski 3.6 kat (% 95 GA 1.210.2), kompleks siyanotik grupta 3.5 kat (% 95 GA 1.1-10.5) artmakta iken, tüm
90
düzeltme
yapılmış
siyanotik
hastalarda
ise
major
komplikasyon
riski
azalmaktadır (Tablo 4.45).
Tablo 4.45. Tanıya göre majör komplikasyona görülme riski
Tanı kodları
Sol-sağ şantlı
Siyanotik
Kompleks siyanotik
Parsiyel korreksiyon yapılmış kompleks siyanotik
Parsiyel korreksiyon yapılmış siyanotik
Fontan yapılmış kompleks siyanotik
Tüm düzeltme yapılmış sol-sağ şant, rezidüel defekt
Tüm düzeltme yapılmış siyanotik, rezidüel defekt
Kalp transplantasyonu
Kardiyomiyopatiler
Sol-sağ ventrikül çıkım yolu darlıkları
Diğer
Opere sol-sağ ventrikül çıkım yolu darlıkları, rezidüel defekt
P
Odds
Ratio
.991
.016
.025
.972
1.000
.999
.983
.036
.344
.467
.191
.577
.00
.994
3.608
3.511
.978
1.000
.000
.984
.223
.435
1.702
2.020
1.471
.050
95% C.I.for EXP(B)
Alt sınır Üst sınır
.343
2.883
1.271
10.238
1.172
10.524
.293
3.270
.176
5.693
.000
.
.212
4.559
.055
.910
.078
2.437
.407
7.127
.704
5.796
.380
5.695
p=0.016 Odds Ratio 3.6 (% 95 GA 1.2-10.2)
p=0.025 Odds Ratio 3.5 (% 95 GA 1.1-10.5)
***p=0.036 Odds Ratio 0.22 (% 95 GA 0.5-0.9)
Siyanotik grupta minör komplikasyon gelişme riski 1.9 kat (% 95 GA
1.04-3.5), kompleks siyanotik grupta 2.2 kat (% 95 GA 1.1-4.4), sol-sağ
ventrikül çıkım yolu darlıklarında ise 2.7 kat (% 95 GA 1.49-5) artmaktadır
(Tablo 4.46).
91
Tablo 4.46. Tanıya göre minor komplikasyona görülme riski
p
Tanı kodları
Sol-sağ şantlı
Siyanotik*
Kompleks Siyanotik**
Tam Düzeltme Yapılmamış Kompleks Siyanotik
Tam Düzeltme Yapılmamış Siyanotik
Fontan yapılmış kompleks siyanotik
Tüm düzeltme yapılmış sol-sağ şant, rezidüel defekt
Tüm düzeltme yapılmış siyanotik, rezidüel defekt
Kalp transplantasyonu
Kardiyomiyopatiler
Sol-sağ ventrikül çıkım yolu darlıkları***
Diğer
Ameliyat Edilmiş Sol-Sağ Ventrikül Çıkım Yolu
Darlıkları,
rezidüel defekt
*p=0.036 Odds Ratio 1.9 (% 95 GA 1.04-3.5)
**p=0.016 Odds Ratio 2.2 (% 95 GA 1.1-4.4)
***p=0.001 Odds Ratio 2.7 ((% 95 GA 1.49-5)
92
Odds
Ratio
.000
.311
.036
.016
.288
1.000
.999
.326
.155
.004
.883
.001
.120
1.365
1.933
2.264
.676
1.000
.000
.614
.619
.109
1.071
2.734
.448
.0001
.200
95% C.I.for
EXP(B)
Alt sınır Üst sınır
.747
1.043
1.162
.329
.370
.000
.232
.320
.024
.427
1.492
.163
2.494
3.582
4.414
1.390
2.702
1.624
1.199
.494
2.690
5.009
1.233
5. TARTIġMA
Pediatrik kalp kateterizasyonu son yıllarda dramatik değişikliklere
uğramıştır. İki boyutlu ve renkli akım Doppler EKO’da 1970’lerin başında ve
1980’lerin sonunda yaşanan ilerlemeler sayesinde tanısal kateterizasyon sıklığı
giderek azalmıştır(133). Son 10 yılda pediatrik kateterizasyon laboratuarları
çoğunlukla tedavi edici girişimsel işlemler için kullanılır hale gelmiştir(134,135).
Bununla birlikte özellikle kompleks hastalarda ameliyat öncesi hemodinamik ve
anatomik değerlendirmede tanısal kateterizasyon işlemleri hala önemini
korumaktadır(75). Tüm kateter işlemleri tanısal ya da tedavi edici amaçla yapılsa
da invazif işlemler olması nedeniyle komplikasyonların görülmesi olasıdır.
Çoğunlukla
tanısal
amaçlı
kateterizasyonun
yapıldığı
dönemlerde
kateterizasyon ile ilişkili komplikasyon riskleri iyi tanımlanmıştır. Tüm bu
serilerde
komplikasyon
oranı
küçük
sütçocuklarında
daha
yüksek
bulunmuştur(52,54,79,81,136,137).
Özellikle çocuklarda kalp kateterizasyonu ile ilgili yayınlar son 50 yıldır
göze
çarpmaktadır
(138,139)
.
Kateterizasyon
teknik
ve
malzemelerindeki
ilerlemeler sayesinde hem komplikasyon sıklığı azalmış hem de küçük çocuk ve
bebeklerde işlemler daha güvenilir ve emniyetli bir şekilde yapılmasına olanak
sağlamıştır(135,140,141). Ancak hem tanısal hem de girişimsel işlemlerde
komplikasyonlar tamamen ortadan kaldırılamamıştır. Komplikasyon sıklığının
günümüzde eski yıllara göre azalmakla birlikte devam etmesinin en önemli
sebebi ise
artmasıdır
tedavi edici girişimsel işlemlerin
(52,79,107,142,143,144,145)
sıklığının
ve
çeşitliliğinin
.
Çalışmamızda 2628 olgunun 688’inde 941 komplikasyon oluşmuştur.
Tüm komplikasyonların 261’ini (% 27.6) major ve 680’nini ise (% 72.4) minör
komplikasyonlar
oluşturmaktaydı.
Olgularımızın
%
74’ünde
(n=1940)
komplikasyon gelişmeksizin işlemler tamamlanırken, oluşan komplikasyonların
% 95’i başarılı bir şekilde tedavi edilmiş ya da kendiliğinden düzeldiği
belirlenmiştir.
Kateterizasyon olgularımız, % 38.4’ü 1 yaş altında, % 43.3’ü siyanotik ve
kompleks siyanotik tanılı, % 32.4’ü ise bir veya birden fazla kardiyak cerrahi
93
uygulanmış hastalardan oluşmaktaydı. Olgularımızın 831’ine %
56’sının
balonlu işlemlerden oluşan girişimsel kateterizasyon yapıldığı ve 31 olguya ise 2
veya 3 işlemin aynı seansda yapıldığı belirlenmiştir.
Çalışmamızda küçük yaş grubunda, girişimsel işlemlerde, aynı seansda
birden fazla girişim yapıldığında, siyanotik-kompleks siyanotik hastalarda, sağ
ve sol ventrikül çıkış yolu darlıklarında komplikasyon sıklığının arttığı tespit
edilmiştir. Girişimsel işlemlerde major komplikasyon sıklığı 2.1 kat, minör
komplikasyon sıklığı ise 1.5 kat artmaktadır.
Çoğunluğunun tanısal kateterizasyonun oluşturduğu bir çalışmada major
komplikasyon sıklığı % 2.9, minör komplikasyon ise % 11.7 olarak
bildirilmiştir(52). Chon ve arkadaşlarının çok merkezli yürütülen çalışmasında
siyanotik ve asiyanotik hastaların eşit oranda olduğu ve çoğunluğunun balon
atriyal septostomiden oluşan girişimsel kateter olgularında, major komplikasyon
sıklığı % 9.6, minör komplikasyon sıklığı ise % 15.4 olduğu ve yaşları 4 ayın
altında olan hastalarda major komplikayon sıklığının arttığı rapor edilmiştir. Yine
bu çalışmada kateterizasyon sonrası % 6 olguda kardiyak defekt saptanmadığı
bilridilmiştir (81) . Diğer bir çalışmada ise % 85’inin tanısal işlemlerin oluşturduğu,
% 57.6’sının 1 yaş altında olduğu 1037 kateter olgularında komplikasyon sıklığı
% 11 olarak bildirilmiş ancak bu çalışmada hastaların tanı gruplandırılması ve 1
yaş altındaki hasta sayısının belirtilmemiştir. Aynı çalışmada girişimsel
işlemlerin % 14.6 (n=152) olduğu ve sadece 36 olguya septostomi yapıldığı,
diğerlerine ise balonlu işlemler uygulandığı gözlenmiştir(54). Bizim çalışmamızla
benzer oranda girişimsel işlemlerin yapıldığı, ancak sütçocuğu olgu sayısı bizim
çalışmaya göre daha az oranda olduğu diğer bir çalışmada ise komplikasyon
sıklığı % 11.2 ve yaşı 6 ayın altında olan olgularda komplikasyon sıklığının en
yüksek olduğu bildirilmiştir. Yine bu çalışmada hastaların tanı sınıflandırılmaları
yapılmadığı belirlenmiştir(76). Mehta ve arkadaşları % 58’inin girişimsel
işlemlerden oluşan % 5.5’inin 2 yaş altında olan 11073 pediatrik kateter
olgularının major komplikasyon % 1.8, minör komplikasyon sıklığı ise % 6
olduğunu rapor etmiştir. Bu çalışmada girişimsel işlemlerde ve 6 ayın altında
komplikasyon sıklığının arttığına dikkat çekilmiştir. Ancak bu çalışmada da
hastaların tanı sınıflandırılmasına değinilmemiştir(83). Tanısal ve girişimsel
94
işlemlerin eşit sayıda olduğu diğer bir çalışmada ise major komplikasyon sıklığı
% 2, minör komplikasyon sıklığı ise % 7.3 olduğu, 1 yaş altında komplikasyon
sıklığının 2 kat arttığı bildirilmiş. Ancak bu çalışmada da hastaların yaş
gruplandırılması, yaş ortalaması ve tanı sınıflandırılması bildirilmemiştir
(80)
.
Huang YC ve arkadaşları ortanca yaşı 15 ay olan, bizim çalışmamızla benzer
oranlarda girişimsel işlemler ve siyanotik-kompleks siyanotik hastaları içeren
220 pediatrik kateter olgularında komplikasyon sıklığını % 18.6 olarak bildirmiş,
küçük yaş grubunda, işlem süresi arttığında ve girişimsel işlemlerde
komplikasyon sıklığının arttığına dikkat çekimiştir ancak bu çalışmada da
hastaların yaş gruplarının oranları belirtilmemiştir(146). Özellikle erişkin hastaları
içeren yayınlarda komplikasyon sıklığı daha düşük olarak bildirilmiştir
(54,96,147,148)
. Tüm bu çalışmalarla karşılaştırıldığında bizim komplikasyon
sıklığımız daha yüksek olarak bulunmuştur.
Kateterizasyon ile ilişkili komplikasyon sıklığının diğer yayınlar ile sağlıklı
bir şekilde karşılaştırılabilmesi için yaş dağılımı, yaş gruplarının sıklığı, tanı
sınıflandırılması, girişimsel işlemlerin çeşitliliği ve sıklığı benzer olmalıdır. Ayrıca
kateter olgularımızın % 32.5’ine (n=853) daha önceden bir veya daha fazla
kardiyak cerrahi uygulanmış olması komplikasyon sıklığının artmasında etkili
olabileceği düşünülmüştür. Aynı zamanda, kateterizasyon işlemi sonrasında
oluşan komplikasyonların aynı gün içinde ileriye dönük olarak kaydedilmesi de
komplikasyon oranılarımızın yüksek bulunması ile de ilişkili olabililir.
Ölüm
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografiye bağlı mortalite bildirilirken çeşitli
tanımlar kullanıldığından gerçek mortalite oranını saptamak güçtür. Bazı
yayınlarda kateterizasyon sonrası ilk 24 saat içinde ölen olgular
(52,54,83,149)
,
bazılarında direk işlem ile ilgili ölümler(52,54), bazı yayınlar tanısal işlemlerdeki
ölümleri
(52,149)
, bazıları da girşimsel işlemler sırasındaki ölümleri
(54,79,107)
almasından kaynaklanmaktadır.
Kateterizasyon ile ilişkili ölümleri tanımlamada genel olarak kabul edilen
kriter, işlemden sonra ilk 48 saat içinde meydana gelmesidir(81,147).
95
Kliniğimizde
2005-2010
yılları
arasında
kalp
kateterizasyonu
ve
anjiyografi yapılan 2628 olgunun 13’ü (% 0.49) ilk 48 saat içinde kaybedilmiştir.
Ölenlerin 5’i işlem öncesi genel durumu kötü ve kritik hastalığı olan yenidoğan
dönemindeki olgulardan oluşmaktaydı. Sadece kateterle ilişkili ölen olgularımız
alındığında ise mortalite sıklığının % 0.22’ye düştüğü gözlenmiştir. Mortalite
oranımız
daha
önce
bildirilen
yayınlarla
benzerlik
göstermektedir.
Çalışmamızda girişimsel işlemler sırasında mortalitenin daha sık olduğu ancak
istatistiksel olarak anlamlı olmadığı belirlenmiştir.
Tanısal kateterizasyon yapılan 1160 olgunun 35’inin (% 3) ilk 24 saatte
öldüğü ancak bunların sadece 3’nün (% 0.25) kateter ile ilişkili ölümler olarak
değerlendirildiği, diğer 32 olgunun (% 2.75) ise altta yatan ciddi hastalığa bağlı
ölümler olduğu bildirilmiştir
(52)
. Benzer şekilde başka bir çalışmada da tüm
kateter olgularının % 0.38’inin ilk 24 saat içinde öldüğü ancak bunların sadece
% 0.19’unun kateterle ilişkili ölümler olduğu bildirilmiştir(54). Chon ve arkadaşları
pediatrik kateterizasyon olgularında tüm mortalite oranının ilk 24 saatte % 3.8,
48 saatte ise % 8.3 olduğunu bildirmiştir. Ancak bu çalışmada mortalite
tanımlanmasında direk kateterizasyona bağlı ölüm alındığında ilk 24 saatte
ölüm olmadığı, 48 saattte ise mortalite oranının ise % 0.3’e düştüğüne dikkat
çekilmiştir. Mortalite oranındaki bu farklılık altta yatan hastalığın ağırlığı ve
inoperabl defektlerin varlılığı ile açıklanmıştır(81). Bu nedenle özellikle erken
sütçocukluğu döneminde oluşan ölümlerin direk kateterizasyon ile ilişkisini
belirlemek güçtür. Ölümlerin bazısı direk kateterizasyon ile ilişkili iken bazen de
altta yatan kalp hastalığına, medikal tedaviye, cerrahiye ya da eşlik eden diğer
doğumsal
anomalilere
bağlı
olabilir.
Aynı
zamanda
bazı
sütçocukları
kateterizasyondan kısa süre sonra ameliyat edilmekte ve kateterizasyona bağlı
ölümleri
net
çalışmalardaki
belirlemede
hasta
karışıklığa
populasyonunun
yol
açmaktadır(81).
yaşlarının
farklılığı
Ayrıca
da
yapılan
sonuçları
etkileyebilmekte, özellikle erişkin populasyonu içeren çalışmalarda mortalite
düşmektedir. Bazı çalışmalarda sadece çocuk yaş grubu, bazılarında erişkinleri
de kapsayan doğumsal kalp hastalıklarında ya da yenidoğan ve sütçocuklarında
yapılmıştır
(52,54,74,79,81,107,149)
. Braunwald ve arkadaşlarının yenidoğan ve erişkin
hastaları kapsayan 12364 kateterizasyon olgularında mortalite % 0.44
96
bulunurken, en yüksek (% 6) ilk iki ayda olup, iki yaş üzerinde ise (% 0.14) en
düşük bulunmuştur(136). Benzer şekilde diğer bir çalışmada ise, yaşları 1 gün ile
15 yaş arasında değişen, 1859 pediatrik populasyonda mortalite oranı % 1.5
olarak bulunmuştur(149). Mehta ve arkadaşlarının çalışmamız ile benzer
populasyonda yapılan çalışmalarında mortalite oranını ise % 0.23 olarak
bildirmiştir(83). Çoğunluğu yenidoğan ve sütçocuğundan oluşan girişimsel
kateterizasyon olgularında mortalitenin % 1.75’e yükseldiği bildirilmiştir(79).
Schroeder ve arkadaşları erişkin hastaları da içeren girişimsel işlemler sırasında
ise mortalitenin düşük olduğunu (% 0.17) rapor etmiştir(148). Türkiye’de % 88’inin
tanısal işlemlerin oluşturduğu kateterizasyon olgularında mortalite oranı % 0.43
saptanmıştır(82). Düşük doğum ağırlıklı bebek ve ilk 4 aylık sütçocuklarında
yapılan kateterizasyon olgularında mortalite oranı % 2.7’ye yükselmektedir(141).
Tüm bu çalışmalarda mortalite yaştan etkilenmekte, 1 yaş altında
özellikle de 6 ayın altında olan olgularda daha sık olduğu vurgulanmaktadır.
İlk 48 saat içinde oluşan ölümler kabul edilerek yapılan tek merkezli
çalışmalarda sütçocuklarında mortalite % 1 iken, bölgesel çalışmalarda % 8
oranında bildirilmiştir(52,81,150,151).
Olgularımızda bildirilen çalışmalar ile benzer şekilde küçük yaş grubunda
ve
düşük vücut ağırlığında
mortalite
sıklığı artmıştır. Ölen olgularda
kateterizasyon işlem süresi ise daha uzun bulunmuştur ancak bunun nedensonuç ilişkisi kesin değildir.
Aritmiler
Hem major hem minör aritmiler dramatik olarak azalmıştır. Şüphesiz
olarak minimal miyokardiyal stümülasyon yapan akımla yönlenen balonlu
kateterlerin, floppy (yumuşak) klavuz tellerin yaygın olarak kullanılması
manipülasyonları kolaylaştırarak aritmilerin azalmasına katkıda bulunmuştur.
Ayrıca retrograd sol kalp kateterizasyonunun yapılması aritmi insidansını
azaltmaktadır(54). Tüm yaş gruplarında aritmilerin sayısı azalmakla birlikte küçük
bebeklerde insidans yüksek kalmaya devam etmiştir(54). Doğumsal kalp
hastalığı
kateterizasyon
olgularında
97
aritmi,
komplikasyonlar
içinde
sık
görülmekle birlikte insidansı yıllar içinde azalarak % 3.4-0.5 oranında
bildirilmiştir(54,96,146).
Olgularımızın % 1.9’unda (n=50) bradi-taşiaritmiler görülmüştür. Major
aritmiler içinde en sık (% 44.8) supraventriküler taşikardi, 2. sıklıkta ise ( %
34.4) AV tam blok gözlenirken geçici aritmiler arasında en sık (% 42.8) sinüs
bradikardisi ve 2. sırada (% 28.6) supraventriküler taşikardi görülmüştür.
Kardiyak arrest ya da AV tam blok gelişen 11 olguya geçici pacemaker
yerleştirildiği, 3 olguya kardiyoversiyon, 3 olguya da defibrilasyon yapıldığı
belirlenmiştir. Olgularımızda görülen aritmi sıklığı daha önce bildirilen yayınlarla
benzer olduğu saptanmıştır. Ancak tüm komplikasyonlar içinde 4. sırada yer
almaktaydı. Vitiello ve arkadaşları aritmilerin 2. en sık görülen komplikasyon
olduğunu, 4952 kateter olgusunun % 2.6’sında (n=128) geliştiğini bildirmiştir(76).
Diğer bir çalışmada ise vasküler komplikasyondan sonra aritmilerin 2. en sık
görülen komplikasyon olduğunu ve olguların yarısında kendiliğinden düzeldiğini
bildirmiştir(83).
Kardiyak Komplikasyonlar
Ameliyat edilmemiş Fallot tetraloji tanılı olgularda hipersiyanotik spell %
3.6-12 arasında bildirilmiştir(52,54). Olgularımızın 16’sında (% 0.6) siyanotik spell
geliştiği ve iki olguda kardiyak arreste yol açtığı, 5 olguda acil BT şant ameliyatı
yapıldığı
belirlenmiştir.
Olgularımızın
%
0.19’unda
ise
hastanın
klinik
durumunda değişikliğe yol açmayan infundibüler spazm geliştiği saptanmıştır.
İşlem sırasında spell gelişimini önlemek için uygun sedasyon yapılması,
hipovoleminin önlenmesi, iyonize olmayan kontrast madde kullanılması, işlem
sırasında ve özellikle işlem sonrası ilk 12 saat içinde hemoglobin düzeyinin
yakın takip edilmesi gerekmektedir(54).
Kardiyak kateterizasyon sırasında miyokardiyal hasar oluşabilmektedir
(152)
. Serum Troponin düzeyinin yükselmesi miyokardiyal hasarı gösteren bir
belirteçtir.
Erişkinlerde
kullanılanılmaktadır(153,154).
yaygın
olarak
Çocuklarda
ise
miyokard
doğumsal
infarktüs
ve
tanısında
edinsel
kalp
hastalıklarında, kalp kontüzyonu olgularında serum Troponin I düzeyleri
98
çalışılmış ve akut ciddi hastalık durumunda ve kalp kontüzyonunda yüksek
olduğu bildirilmiştir(155).
Kateterizasyon yapılan tüm hastalar miyokardiyal hasar gelişme riski ile
karşı
karşıya
kalmaktadır.
Özellikle
küçük
yaş
grubunda,
pulmoner
hipertansiyonlu ve kompanse kalp yetersizliği olan olgularda miyokardiyal hasar
riski yüksektir(152). Yirmibir yaş altında çocuklarda kalp kateterizasyonu sonrası
serum Troponin I düzeyi yükseldiği ve en az 6 saat süreyle yüksek kaldığı
bildirilmiştir(100). Kateterizasyona bağlı miyokard iskemisi ise iki (% 0.08)
olgumuzda görülmüştür. Olgulardan birisi supravalvüler aort darlığı ve Williams
sendromu olup işlem sırasında miyokard iskemisi, kardiyak arrest gelişerek
kaybedilirken, diğer olguda koroner AV fistülün koil embolizasyonu sırasında
oluşmuş ve medikal tedavi ile düzelmiştir.
Olgularımızda kardiyak ve aritmi komplikasyonlarının kateterizasyon tipi
ile ilişkili olmadığı belirlenmiştir (p>0.05). Cassidiy ve arkadaşlarının serisinde
bradi-taşiaritmiler en sık görülen komplikasyon olmakla birlikte kateterizasyon
tipi ile ilişkili bulunmamıştır(54). Benzer şekilde başka serilerde de aritmi ve
kardiyak komplikasyon sıklığının girişimsel işlemler sırasında artmadığı
belirlenmiştir(76,79,81).
Solunum Sistemi Ġle Ġlgili Komplikasyonlar
Solunumsal komplikasyonları sıklıkla kendiliğinden düzelen, nadiren
solunumsal destek gerektiren komplikasyonlardır. Çoğunlukla anesteziye bağlı
olarak gelişebilmektedir.
Olgularımızda solunumsal komplikasyonlar, tüm komplikasyonlar içinde
3. sırada (% 8.4) yer almaktaydı. Ancak en sık (% 6) görülen major
komplikasyon idi. Solunumsal komplikasyonlar gelişen 78 olgunun 28’inde (%
36) anestezi sonrası oluşmuştur ve olguların %
63’üne (n=49) entubasyon
yapılarak solunum desteği sağlanmıştır. Olguların yaşı ortanca 1.3 ay idi.
Çalışmamızda girişimsel işlemler sırasında major solunum komplikasyon
sıklığının arttığı gözlenmiştir (p=0.0026). Minör solunum komplikasyonların
gelişmesinde ise kateterizasyon tipinin etkili olmadığı saptanmıştır (p=0.235).
Hastanemizde kateterizasyon işlemi % 98 sedasyon anestezisi ve % 2 genel
99
anestezi yapılarak uygulanmıştır. Bu nedenle solunumsal komplikasyonların
daha sık görülmesinde bunun etkili olabileceği düşünülmüştür. Kogan ve
arkadaşları anesteziye bağlı % 6.7 oranında desaturasyon bildirilmiştir(122).
Diğer bir çalışmada ise anesteziye bağlı olarak % 1.5 apne, % 1.3 geçici hava
yolu obstrüksiyonu, % 2.6’sında desaturasyon rapor edilmiştir(125). Phillips ve
arkadaşları anesteziye bağlı komplikasyonların küçük yaşta, düşük vücut
ağırlığında daha sık görüldüğünü ve sedasyona bağlı komplikasyonları % 1.2
olarak rapor etmişlerdir
(96)
. Bennet ve arkadaşları genel anestezi altında
kateterizasyon yapılan 4454 olguda, 2. en sık komplikasyon olarak % 1.5
oranında solunumsal komplikasyonlarını bildirmişlerdir
(80)
. Diğer bir çalışmada
ise apne, desaturasyon ve entübasyon % 4.6 oranında bildirilmiştir(146).
Hipoventilasyon gelişmesinde sedatif ilaçlar, doğumsal hava yolu anomalileri,
Down sendromu, gastroözofajiyal reflü, pulmoner vasküler direncin yüksek
olması ve işlem sırasında prostoglandin infüzyonu verilmesi risk faktörleridir (146).
Solunumsal komplikasyon gelişen 78 olgumuzun 12’si (% 15.4) işlem öncesi ve
sırasında prostoglandin infüzyonu almaktaydı. Yine bu hastaların birinde
trakeomalazi, 6 olguda ise Fryns sendromu, Noonan sendromu, Williams
sendromu, 22 q 11 delesyonu ve 14q delesyonu tanıları eşlik etmekteydi.
Özellikle girişimsel işlemler sırasında solunumun bozulma insidansı
yüksektir ve sıklıkla sedasyonla ilişkilidir. Kateterizasyon komplikasyonları ile
ilgili çoğu yayınlarda sıklıkla kateterle ilişkili komplikasyonlar bildirilmiş ve
sedasyonla
ilişkili
komplikasyonlar
üzerinde
durulmamıştır
(52,54,81,136,149)
.
Özellikle küçük yaşta ve düşük ağırlıktaki bebeklerde girişimsel işlemlerin,
elektif entübasyon ve ventilasyon yapılarak uygulanması komplikasyon sıklığını
azaltmaktadır (141).
Kateter ve Cihazlar Ġle Ġlgili Komplikasyonlar
Cihaz ya da stent yerleştirilmesi sırasında embolizasyon, malpozisyon ve
periferik damarlara takılma gibi komplikasyonlar görülmektedir (54,76,156-160).
Cihaz, koil, stent, amplatzer plug yerleştirilme işlemi yapılan 152
olgumuzun 11’nde (% 7.2) cihazlarda malpozisyon, migrasyon ya da
embolizasyon
belirlenmiştir.
İki
olguda
100
ASD
cihazı,
5
olguda
koil
embolizasyonu, 4 olguda da cihaz (ASD, PDA cihazı, stent) malpozisyonu
görülmüştür. Embolize olan koillerin tümü ve bir ASD cihazı snare kateter ile
çıkartılırken 4 olguya cerrahi gerekli olmuştur. İki olguda embolize olan cihaz
snare kateterle çıkarılırken femoral damarda perforasyona yol açarak birinde
AV fistül olşumu nedeniyle damar cerrahisi uygulanmıştır. Duktusa stent
yerleştirilmesi sonrasında klavuz tel çekilirken stentin yer değiştirmesi nedeniyle
stentte tıkanmaya yol açan bir olgu ise kaybedilmiştir. Atriyal septal defekt
kapatılması yapılan 46 olgunun 4’ünde (%
8.6) embolizasyon ya da
malpozisyon görülmüştür.
Chessa ve arkadaşları transkateter yöntemle ASD kapatılması yapılan
417 olguda en sık görülen komplikasyonun cihaz embolizasyonu/malpozisyonu
olduğunu bildirmiştir. Aynı çalışmada cihazların % 66.6’sı cerrahi olarak, %
33.4’ü ise kateterizasyon yoluyla çıkartılmıştır(116). Chan ve arkadaşları ise
Amplatzer cihazı ile transkateter ASD kapatılması yapılan olguların % 12’inde
cihaz
embolizasyonu
bildirmiştir
(161)
.
Bennett
ve
arkadaşları
4454
kateterizasyon olgusunun 572’sine transkateter yöntemle ASD ve PDA
kapatılması yapmış ve bu olgularda en düşük komplikasyon oranı (%
4.2)
saptamışlardır(80). Diğer bir çalışmada ise 5 olguda (% 0.9) cihazlar ile ilgili
komplikasyonlar oluştuğu ve cerrahi girişim gerektiği rapor edilmiştir(148).
Transkateter yöntemle kapatılan ASD olgu sayımızın düşük olması
nedeniyle literatürler ile karşılaştıılması uygun bulunmamıştır.
transkateter
yöntemle
ASD
kapatılması
sırasında
Özellikle
oluşabilecek
komplikasyonların önlenmesinde, dikkatli olgu seçimi, defekt çapının iyi
değerlendirilmesi, defekt boyutuna uygun cihazın seçilmesi, heparinizasyonun
iyi yapılması, hava
embolisinin önlenmesi ve antibiyotik proflaksisinin
unutulmaması etkili olmaktadır(8).
Fortescue ve arkadaşları 1808 transkateter PDA kapatma olgularında
genel PDA kapanma oranını % 94 ve major komplikasyon sıklığını ise % 1.5
olarak bildirilmiştir(162).
Serebrovasküler komplikasyonların en sık nedeni embolizasyondur.
Hava veya patlamış balon parçalarının embolizasyonu ve tromboembolik olaylar
ile meydana gelebilir(1). Kliniğimzde yapılan 865 girişimsel işlemlerin %
101
0,6’sında balonun patladığı, klinik durumda bozulma olmadığı tespit edilmiştir.
Olguların %
60’nın girişimsel işlemlerden oluştuğu bir çalışmada %
44
oranında balon rüptürü olduğu bildirilmiştir(83).
Kateter Manipülasyonu Ġle Ġlgili Komplikasyonlar
Kalp ve damar perforasyonları kateter manipülasyonu ile ilişkili mortalite
ve morbiditeyi etkileyen ciddi bir komplikasyondur. Özellikle küçük bebeklerde
miyokardın ince olması nedeniyle perforasyon riski daha yüksektir(1,54,141).
Kliniğimizde kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında major kalp ve
damar perforasyonu olguların % 0.38 (n=10), minör % 0.03 (n=1) oranında
saptanmıştır. Kateter ile sağ ventrikül çıkım yolunda perforasyon oluşan 18
günlük hastamızda ise kardiyak tamponad gelişmemiştir. Kateter ile damar
perforasyonu 5 olguda, kalp perforasyonu ise 3 olguda oluşmuştur. Bu olguların
tümü
girişimsel
işlemler
sırasında
meydana
gelmiştir.
Tanısal
kalp
kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2 olguda kontrast madde enjeksiyonu ile
biri pulmoner arterde, diğeri sol ventrikülde perforasyona yol açmıştır. Olguların
hiç birisinde kardiyak tamponad, klinik durumda bozulma olmamıştır. Pulmoner
arter, aorta ve femoral damarda perforasyon olan olgular ameliyat edilirken,
retroperitoneal hematom bir olguda görülmüş ve medikal tedavi ile diğer olgular
ise kendiliğinden düzelmiştir. Girişimsel işlemler sırasında perforasyon sıklığının
arttığı tespit edilmiştir (p=0.002). Kateter veya kontrast madde enjeksiyonu
sırasında kalp perforasyonu gelişen olguların yaşları ≤3 ay idi. Kalp
perforasyonu görülen bir olgu ise 11 yaşında idi. Bu olguda perforasyon, kalp
transplantasyonu sonrası endomiyokardiyal biyopsi sırasında sağ ventrikülde
meydana gelmiş ve kendiliğinden düzelmiştir.
Vitiello ve arkadaşları tümü girişimsel işlemler sırasında meydana gelen
ve tamponada yol açan kalp perforasyonunu % 0.1 oranında bildirilmiştir(76).
Diğer bir çalışmada ise 11073 kalp kateterizasyon olgularında, kateter
manipülasyonu ile ilgili komplikasyon sıklığı % 0.43 (n=48) olup, bunların içinde
en sık (% 27) görülenin kalp perforasyonu olduğu rapor edilmiştir. Bu olguların
4’üne cerrahi onarım gerekli olurken diğerleri kendiliğinden düzelmiştir (83). Chon
ve arkadaşları kateter ile 3 olguda (% 0.96) kalp ve büyük damar perforasyonu
102
bildirmiştir(81). Huang YC ve arkadaşları ise ağır pulmoner stenozu olan
yenidoğan bir olguda klavuz tel ile tamponada yol açan ve cerrahi onarım
gerektiren sağ ventrikül çıkım yolu perforasyonu bildirilmiştir (146). Benzer şekilde
çeşitli yayınlarda balon koarktasyon anjiyoplasti, balon pulmoner valvuloplasti
sırasında
transmural
yırtıklar
ve
periferik
vasküler
hasarlar
bildirilmiştir(54,76,163,164).
Endomiyokardiyal biyopsi sırasında acil cerrahi girişim gerektirmeyen
perforasyon
görülmektedir(54,165,166).
Son
yıllarda
kateter
malzemelerinin
geliştirilmesi, perforasyon sıklığının azalmasında etkili olmuştur. Böylece
girişimsel işlemler düşük ağırlıktaki ve küçük yaştaki bebeklere etkili ve güvenli
bir şekilde yapılabilir hale gelmiştir(141).
Kanama Komplikasyonu
Kalp kateterizasyonu sırasında, damar giriş yerlerinde oluşan, dıştan
bası ile durdurulabilen önemsiz kanamaların yanısıra hayatı tehdit eden,
transfüzyon ya da cerrahi müdahale gerektiren ciddi kanamaların görülebileceği
unutulmamalıdır. Ciddi kanamalar çoğunlukla girişimsel işlemler sırasında,
kateter ya da cihazlar ile ilgili müdahalelere bağlı damar yırtılmalarından
kaynaklanmaktadır(92).
Kateterizasyon yapılan tüm olgularımızın % 3.5’inde (n=33) kanama
oluşmuştur. Bunların % 1’inde (n=10) transfüzyon gerektiren, % 2.5’inde (n=23)
dıştan
baskı
uygulaması
ile
durdurulan
kanama
meydana
gelmiştir.
Olgularımızın hiçbirisinde ölüm oluşmamıştır. Psoas kas içine ve retroperitoneal
hematom oluşan iki olgumuzda cerrahiye gerek kalmadan transfüzyon ile
düzeldiği belirlenmiştir. Tüm olgularda işlem sonrası hemoglobin düzeyi
istatistiksel olarak anlamlı düşüklük belirlenmiştir (p=0.0001). Olgularımızın %
11.8’ine eritrosit suspansiyonu verilmiştir, 2 olguda ise belirgin anemi nedeniye
işlem öncesi transfüzyon yapıldığı belirlenmiştir.
Yapılan bir çalışmada kateterizasyon yapılan 4952 olgunun 5’inde (%
0.1) ciddi kanama olduğunu, bunların birisi girişimsel işlem sırasında ve cerrahi
müdahaleyi gerektiren, retroperitoneal kanamaya yol açan iliak arterde
yırtılmadan kaynaklandığı, iki olguda da transfüzyon gerektirmeyen mediastinal
103
kanama şeklinde olduğu bildirilmiştir(76). Diğer bir çalışmada ise tüm
komplikasyonların % 8.5’inin kanamaların oluşturduğu ve bunların sadece %
4.7’sine transfüzyon gerektiği, ayrıca heparin tedavisi ile kanama arasında ilişki
olmadığı bildirilmiştir(83). Phillips ve arkadaşları kateterizasyon serisinde
retroperitoneal kanama nedeniyle vasküler cerrahi uygulandığı rapor etmiştir(96).
Vasküler Komplikasyonlar
Arteryel komplikasyon sıklığı özellikle 1 yaş altındaki çocuklarda % 3.7% 7.3 oranında oluşmakta ve nadir de olsa çocuklarda ekstremite kısalıklarına
yol açabilmektedir(108,167,168,169). Bu nedenle alternatif arteryel giriş tekniklerinin
kullanılması ile arteryel tromboz gelişimi önlenebilir(170).
Girişimsel işlemler arteryel komplikasyon gelişmesinde bağımsız risk
faktörüdür.
Ancak
balon
ve
kılıf
çaplarının
küçültülmesi
gibi
kateter
malzemelerindeki gelişmeler sayesinde arteryel hasar insidansı düşmüştür
(76,171,172)
.
Aynı şekilde yaş, damarsal komplikasyonların gelişimi için bir risk faktörü
olup özellikle küçük sütçocuklarında sıklığı artmaktadır(76). Ultrasonografi
klavuzluğu altında damara girişim yapılması, yenidoğanlarda özellikle düşük
doğum
ağırlıklı
bebeklerde
umbilikal
damarların
kullanılması,
damar
komplikasyon gelişimini önlemede etkili olabilmektedir(96141).
Olgularımızda kateterizasyon komplikasyonları içinde en sık (%
46)
damarsal komplikasyonlar görülmüştür. Bunların % 3.2’si major, % 42.7’si ise
minör damar komplikasyonlarından oluşmaktaydı. Arteryel komplikasyonların
girişimsel
işlemler
sırasında
daha
sık
görüldüğü
(p<0.05),
venöz
komplikasyonlarda ise kateter tipinin etkili olmadığı belirlenmiştir (p>0.05).
Genel olarak küçük yaşta, düşük vücut ağırlığında, damara giriş süresi ve
işlem süresi uzadığında ikinci saatte nabzın zayıf ve alınaması daha sık
görülmüş ve istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p=0.0001). Yine bu
olgularda işlem sonrası hemoglobin düzeyi de daha düşük bulunmuştur
(p=0.0001). Bu olgularda heparin tedavisinin sıklığı da artmaktadır (p=0.0001).
Heparin alan grupta damara giriş süresi ve işlem süresi daha uzun saptanmıştır
(P=0.0001). Streptokinaz tedavisinin de aynı şekilde küçük yaş grubunda ve
104
düşük vücut ağırlığında sıklığı artmaktadır (p=0.0001). Streptokinaz tedavisi
alması gereken olgularda damara giriş süresi, işlem süresinin de daha uzun
olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Kateterizasyon ve anjiyografi sırasında venöz
girişim yapıldığı halde olguların % 17’sine heparin, % 17.6’sına ise streptokinaz
verildiği belirlendi. İşlem sırasında kılıf yerleştirilmediği halde damara girişim
yapılan olguların % 21.8’inde nabzın alınmadığı, % 16.2’sinde ise zayıf alındığı
belirlenmiştir. Kateterizasyon sırasında kullanılmadığı halde damara grilmiş
olması bile vasküler komplikasyonların sıklığının arttığı ve istatistiksel olarak
anlamlı
bulunduğu
belirlenmiştir
(p=0.0001).
Vitiello
ve
arkadaşları
kaeterizasyon sırasında kılıf yerleştirilmediği halde kısa süreli arteryel girişimin
yapıldığı 3 olguda arteryel tıkanıklık belirlemişlerdir(76) Özellikle girişimsel
işlemler
sırasında
kılıf
ve
balon
çapının
küçük
seçilmesi
arteryel
komplikasyonların gelişme riskini azalttığı bildirilmiştir(171,172). İşlemler sırasında
kullanılan kateterlerin çapı kadar damar girişimlerinin de daha dikkatli yapılması
komplikasyon sıklığını azaltmada etkili olacaktır.
İşlem sonrası nabız sorunu olan hastalarımızın % 18.5’inde 2. saatte
nabzın normale döndüğü belirlenmiştir. Nabız alınamayan hastalarda heparin
verilenlerin % 62’sinde, streptokinaz verilen olguların ise % 71’inde tedavi
başarılı olmuştur. Damar sorunu olan hastalarda antikoagulan ilaçların
oluşturabileceği riskleri önlemek için özellikle işlem sonrası 2. saatteki nabız
durumuna göre tedavi başlanmasının etkili ve güvenli olduğu düşünülmüştür.
Allerjik Komplikasyonlar
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında alerjik reaksiyonlar
genellikle nadir görülmektedir. Kontrast maddelere, ilaçlara, latekse bağlı olarak
gelişebilmektedir(95). Olgularımızın % 8’inde (n=211) allerjik reaksiyonlar
görülmüştür. Bunların % 0.4’ü (n=11) major, % 7.6’sı (n=200) minör
reaksiyonlar
şeklinde
idi.
Tüm
komplikasyonların
ise
%
22.4’ünü
oluşturmaktaydı. Bir olguda ketamin sonrası oluşan anaflaksi şeklinde major
allerjik reaksiyon, diğerlerinin ise ürtikeryal veya flushing (kızarıklık) şeklinde
minör
reaksiyonlar
olduğu
gözlenmiştir.
Pirojenik
reaksiyonlar
allerjik
reaksiyonlar içerisinde değerlendirilmiştir. Olgularımızın % 0.38’inde (n=10)
105
major pirojenik, % 5.2’sinde (n=138) minör pirojenik reaksiyonlar meydana
gelmiştir. Tüm allerjik komplikasyonların % 70’ini pirojenik reaksiyonlar
oluşturmakta idi.
Cassidy ve arkadaşları 1037 kateterizasyon olgusunda % 0.57 (n=6)
oranında kontrast maddeye bağlı alerjik reaksiyon izlemiş, birisi anaflaksi,
diğerleri ise geçici rash (kızarıklık) şeklinde olduğunu bildirilmiştir(54). Rhodes ve
arkadaşları ise uyguladıkları 2024 kateterizasyon işlemleri sırasında % 0.24
(n=5) sıklıkla alerjik reaksiyon bildirmiştir ve bunların 2’sinde kontrast maddeye
karşı gelişen anaflaksi, diğerlerinin ise ürtiker şeklinde olduğu rapor
edilmiştir(147). Diğer bir çalışmada ise % 0.26 oranında ilaç reaksiyonu
bildirilmiştir(76).
Kateterizasyon sonrasında pirojenik reaksiyonun değerlendirildiği az
sayıda çalışma bulunmaktadır. Stanger ve arkadaşlarının 1974’de yenidoğanları
da içeren 1160 pediatrik kateterizasyon uyguladıkları hastalarında % 0.25
allerjik reaksiyon bildirilmiştir. Ayrıca bu çalışmada, rektal ısının 102-103.8 F
olması minör pirojenik reaksiyon olarak değerlendirildiği ve kateterizasyon
olgularının % 0.25’inde görüldüğünü, major pirojenik reaksiyonun ise rektal
ısının 104 F ve üzerinde olması olarak değerlendirildiği ve major pirojenik
reaksiyonun görülmediği bildirilmiştir(52).
Kalp kateterizasyonundan sonra ortaya çıkabilecek üşüme, titreme,
hipotansiyon gibi febril reaksiyonların bir nedeni de kateter lümenindeki
endotoksinlerdir. Pek çok merkezde tek kullanımlık kateterler maliyeti düşürmek
üzere yeniden steril edilerek kullanılmaktadır. Tekrar kullanılan kateterlerinin
temel sorunlarından biri de endotoksin reaksiyonudur. Ancak yeni kateterlerde
de endotoksin kalıntıları olabilir(173,174,175). Bunun aksine diğer bir çalışmada ise
bir veya birden fazla sterilize edilerek kullanılan kateterler ile tek kullanımlık
kateterler karşılaştırıldığında her ikisinde pirojenik reaksiyon ve enfeksiyon
gelişimi arasında farklılık olmadığı saptanmıştır (176).
Enfeksiyon
Kalp kateterizasyonu steril bir işlem olduğu için enfeksiyon çok seyrektir
ve steril önlemler ile yapıldığında antibiyotik proflaksisi önerilmemektedir(95).
106
Çalışmamızda, tüm komplikasyonlar içerisinde ciddi enfeksiyon sıklığı %
1.5 olup olgularımızın % 0.53’inde (n=14) meydana gelmiştir. Olgularımızın
hiçbirisinde lokal enfeksiyon görülmemiştir. Sepsis, nekrotizan enterokolit ve
pnömoni görülen olguların % 71.4’ü işlem öncesi ve sonraki dönemde entübe
izlendiğinden enfeksiyonun direkt kateterizasyona mı yoksa ventilatör ilişkili
pnömoniye mi veya yoğun bakımdaki diğer nasokomiyal nedenlere mi ya da
altta yatan hastalığa mı bağlı olduğu anlaşılmamıştır. Ciddi enfeksiyon gelişen
olgularımızın % 21’i (n=3) izlem sırasında kaybedilmiştir. Stanger ve arkadaşları
pediatrik kateterizasyon olgularının % 0.34’de lokal yara enfeksiyonu gözlerken
sistemik enfeksiyon bildirilmemiştir(52). Diğer bir çalışmada ise kateterizasyon
olgularında enfeksiyon % 0.19 (n=2) sıklıkla oluştuğu ve birinde sepsis,
diğerinde lokal enfeksiyon şeklinde olduğu yayınlanmıştır(54).
GiriĢimsel ĠĢlemlerin Komplikasyon Sıklığına Etkisi
Girişimsel işlemler sırasında major komplikasyon sıklığı, özellikle arteryel
komplikasyonlar ve perforasyon sıklığı artmaktadır
(76,83,96,171,172)
. Çalışmamızda
girişimsel işlemler sırasında major ve minör olmak üzere komplikasyonların
tanısal işlemlere göre daha sık olduğu tespit edilmiştir. Özellikle arteryel
komplikasyonlar,
kalp
ve
damar
perforasyonları,
major
solunum
komplikasyonları, minör aritmiler girişimsel işlemler sırasında sıklığının arttığı
tespit edilmiştir.
Özellikle balonlu girişimler sırasında komplikasyon insidansı artmaktadır
(76,99,147)
. Yapılan bir çalışmada balon aortik dilatasyon sırasında komplikasyon
insidansı % 42, rekoarktasyon anjioplasti sırasında ise % 30 oranında rapor
edilmiştir(76). Çalışmamızda girişimsel işlemler arasında en sık (% 15.4)
komplikasyon, balon koarktasyon anjioplasti sırasında oluştuğu belirlenmiştir.
Ancak balonlu (% 43.2) ve balonlu olmayan (% 42.5) girişimsel işlemlerdeki
komplikasyon sıklığı benzer oranda saptanmıştır.
Nadiren kateterizasyon ile ilişkili bazı komplikasyonlar, acil cerrahi girişim
gerektirebilmektedir. Tanısal kateterizasyonlar sırasında acil cerrahi insidansı %
0.08-% 0.6 oranında bildirilmiştir(52,81,177,178). Pediatrik girişimsel kateterizasyonla
ilişkili
acil
cerrahi
insidansı
ise
çok
107
iyi
tanımlanmamıştır(54,76,178,179).
Çalışmamızda girişimsel işlemler sırasında acil cerrahi insidansı % 1.38 iken,
tanısal işlemler sırasında ise % 0.2 olarak tespit edilmiştir. Olgularımızda
komplikasyonlar nedeniyle acil cerrahi girişim sıklığı daha önce bildirilen yayınla
benzerlik göstermektedir. Schroeder ve arkadaşları girişimsel kateterizasyon
olgularında acil cerrahi girişim insidansını % 1.9 olarak bildirmiştir(148).
Komplikasyon GeliĢiminde YaĢın Etkisi
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında oluşan komplikasyon sıklığı
küçük yaş grubunda artmaktadır. Çalışmamızda major komplikasyon gelişen
olgularımızın ortanca yaşı 3.5 ay, ortanca vücut ağırlığı ise 4.6 kg idi. Özellikle
major komplikasyon gelişme sıklığı 1 yaş altında artmakta ve % 32.3’ünü
yenidoğan
dönemindeki
hastalar
oluşturmaktaydı.
Beş
yaş
üzerindeki
hastalarda ise komplikasyon sıklığı belirgin olarak düşük bulunmuştur.
Çalışmamızda daha küçük yaş ve vücut ağırlığında olan hastalarda damar
komplikasyon gelişme sıklığının arttığı, solunumsal komplikasyonların küçük
bebeklerde daha sık olduğu belirlenmiştir. Minör komplikasyonlar da 1 yaş
altında daha sık görülmüş olup, % 50.3’ünü yenidoğan dönemindeki olgular
oluşturmaktaydı. Çalışma süresince ölen 13 olgumuzun 7’si (%
yenidoğan döneminde, 4’ü ise (%
53.8)
30.8) 1 yaş altındaki hastalardan
oluşmaktaydı.
Olgularımızda komplikasyon gelişme sıklığı 1 yaş altında özellikle de
yenidoğan döneminde arttığı, 5 yaş üzerinde ise azaldığı belirlenmiştir. Vitiello
ve arkadaşları yaşı ≤6 ay olgularda komplikasyon gelişme sıklığının arttığını, 10
yaş üzerindeki olgularda ise komplikasyon gelişme sıklığının anlamlı olarak
daha düşük olduğunu bildirmiştir. Yine aynı çalışmada arteryel komplikasyon
gelişiminin de 1 yaş altında 2 kat arttığı rapor edilmiştir(76). Diğer bir çalışmada
ise özellikle solunumsal komplikasyonların anestezi ile ilişkili olduğunu ve küçük
yaş grubunda, düşük vücut ağırlığında daha sık görüldüğü bildirilmiştir (96)
Kardiyak perforasyon riskinin de 6 ayın altında daha sık görülmektedir (81,83).
Rhodes ve arkadaşları ise 5 kg’nun altındaki küçük bebeklerde komplikasyon
oranını daha yüksek olarak saptamıştır(147). Diğer bir çalışmada ise 4 ayın
altındaki bebeklerde komplikasyon riskinin 10 kat arttığına dikkat çekilmiştir (81).
108
Aynı şekilde özellikle 1 yaş altındaki sütçocuklarında mortalite sıklığının arttığı
birçok yayınlarda bildirilmiştir(54,76,136).
Çalışmamızda komplikasyon sıklığı önceki yayınlara göre daha fazla olsa
da yaş gruplarında belirgin değişikliğin olmadığı gözlenmiştir.
Komplikasyon Sıklığını Etkileyen Risk Faktörleri
Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi tanısal amaçla da yapılsa invazif bir
işlem olması nedeniyle her yaş grubunda belli risklere sahiptir. Özellikle
pediatrik kateterizasyonda düşük vücut ağırlığı ve küçük yaş grubunda
komplikasyon
gelişim
riski
artmaktadır.
Çalışmamızda
hastanın
yaşı
küçüldükçe, yapılan işlemin süresi uzadıkça ve bir hastaya aynı kateterizasyon
işlemi sırasında yapılan girişim sayısı arttıkça major komplikasyon gelişme riski
artmaktadır. Aynı şekilde minör komplikasyon sıklığı küçük yaş grubunda,
girişim sayısı arttığında ve damara giriş süresi uzadığında artmaktadır.
Hastaların tanısının da komplikasyon gelişimindeki önemi unutulmamalıdır.
Çalışmamızda siyanotik grupta major komplikasyon gelişme riski 3.6 kat,
kompleks siyanotik grupta 3.5 kat arttığı saptanmıştır. Minör komplikasyon
gelişme riski ise siyanotik grupta 1.9 kat, kompleks siyanotik grupta 2.2 kat, solsağ ventrikül çıkım yolu darlıklarında ise 2.7 kat artmaktadır. Tüm düzeltme
yapılmış siyanotik hastalarda ise major komplikasyon riskinin düştüğü
saptanmıştır. Huang ve arkadaşları küçük yaş, düşük vücut ağırlığı ve
siyanotik/kompleks siyanotik hastalıkları major risk faktörü olarak bildirmiştir.
Aynı çalışmada işlem süresinin uzadığında komplikasyon riskinin arttığı da
rapor edilmiştir(146). Ciddi komplikasyonlarda işlem süresinin uzun olmasının
neden-sonuç ilişkisi ise açık değildir.
Daha önce yayınlanmış çalışmalardaki hasta populasyonunun farklılığı,
komplikasyonların değerlendirilmesinde kılavuz alınan yöntemlerin farklılığı,
komplikasyonların ileriye dönük olarak kaydedilmiş olması sonuçlarımızın
yüksek
çıkmasını
açıklayabilir.
Mortalite
değerlendirilmesinde,
sadece
kateterizasyon salonunda ölen hastalar alınmaması yüksek mortalite sıklığında
etkili olduğu düşünülmüştür. Kritik ağır hastalığı olan ve kateterizasyon
sonrasında
ölen
olguların
ölüm
nedeni
109
altta
yatan
hastalığa
bağlı
olabileceğinden sadece kateterle ilişkili ölen olgular alındığında, mortalite
oranımız
%
0.49’dan
%
0.22’ye
düşmektedir.
Tanısal
ve
girişimsel
kateterizasyon işlemleri sırasında komplikasyon sıklığı düşse de gerçek
komplikasyon oranlarını belirlemek için ileriye dönük olarak yapılan çalışmalara
ihtiyaç vardır.
110
SONUÇLAR
1. Kalp kateterizayonu ve anjiyografi yapılan olguların başvuru yaşı 53.2±64.3
ay (dağılım 0. gün -21 yaş) ortanca 25 ay idi. Olguların % 38.4’ü 1 yaş
altında, % 47’si 10 kg altında idi.
2. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi öncesinde 1922 (% 73) olguya işlem
öncesi
premedikasyon
verilirken,
706
(%
27)
olgu
işlem
öncesi
premedikasyon almamıştı.
3. Sedasyon anestezisi 2574 (% 98) olguya uygulanırken, 54 olguda (% 2)
işlemler genel anestezi altında yapıldığı belirlendi. Premedikasyon amacıyla
en sık (% 90) oral midazolam ve hidroksizin verildi.
4. Kalp kateterizasyonu yapılırken % 50.8’ine (n=1334) venöz, % 15.7
(n=412)’sine arteryel, % 33.5’ine (n=882) ise hem arteryel hem de venöz
damarlara girişim yapıldığı belirlendi. Kateterizasyon ve anjiyografi sırasında
% 9.8 (n=257) olguda, kılıf yerleştirilmediği halde başka damara girildiği
belirlendi.
5. Kateterizasyon sırasında damara giriş süresi 6.7±8.9 (dağılım 1-105 dakika )
dakika ortanca 4 dakika idi. Olgularda damara giriş süresi % 49.5’inde 1-3
dakika idi.
6. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi işlem süresi 45.4±23.1 dakika (dağılım
10-200 dakika) ortanca 40 dakika idi. Kateterizasyon işlemi, olguların %
46.1’inde 21-40 dakika arasında sürmüştür.
7. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında yapılan floroskopi süresi
10.3±7.9
dakika
(dağılım
0.5-
150
dk)
ortanca
8.4
dakika
idi.
Kateterizasyonda kullanılan kontrast madde miktarı ise 34.2 ±20.3 ml
(dağılım 8-80 ml) ortanca 30.5 ml idi. Kateterizasyon sonrası hiçbir olguda
böbrek yetersizliği oluşmamıştır.
8. Olgularının % 67’sine (n=1797) tanısal amaçlı kateterizasyon yapılırken, %
33’üne (n=831) girişimsel kateterizasyon yapıldığı belirlendi. Olguların
1389’una (% 67) bir kez kateterizasyon yapılırken 678’sine (% 33) birden
fazla kateterizasyon yapılmıştır.
111
9. Girişimsel işlemlerin % 57’si (n=493) balonlu işlem, % 31’i (n=270) balonlu
olmayan işlemler ve % 12’si ise (n=102) endomiyokardiyal biyopsi olduğu
belirlenmiştir.
10. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun 688’inde (% 26)
toplam 941 komplikasyon geliştiği belirlendi. Kalp kateterizasyonu ve
anjiyografi yapılan 2628 olgunun 186’sında (% 7.1) 261 major, 563’ünde (%
21.4) 680 minör komplikasyon meydana geldiği saptanmıştır. Toplam
gelişen
komplikasyonların
27.7’sı
%
major,
%
72.3’ünü
minör
komplikasyonlar oluşturmaktaydı.
11. Kateterizasyon olgularımızda major komplikasyon sıklığı %
9.9, minör
komplikasyon sıklığı ise % 25.8 idi.
12. Major ve minör komplikasyon olmak üzere tüm komplikasyon gelişen
hastaların yaşı 23.3±51.4 ortanca 6 ay idi.
13. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında oluşan tüm komplikasyonlar
içinde en sık (% 46) vasküler komplikasyonlar görülmüştür.
14. En sık görülen major komplikasyonun solunumsal komplikasyonlar (% 6)
olduğu belirlendi
15. En sık görülen minör komplikasyon ise geçici vasküler (% 42.7)
komplikasyonlardır.
16. Major komplikasyon gelişen olguların yaşı 20.7±39.2 (dağılım 0.gün- 15.7
yaş) ortanca 3.5 ay idi. Olguların vücut ağırlığı 8.34±9.52 kg (dağılım 1.5-73
kg) ortanca 4.6 kg idi.
17. Major komplikasyon gelişen olguların vücut ağırlığı % 34.4’ünde (n=64) 3.15 kg arasında iken >10 kg üzerindeki olguların % 55’inde (n=1337) ise major
komplikasyon sıklığının belirgin azaldığı belirlenmiştir (p=0.0001). Major
komplikasyonların % 32.3’ü (n=60) yenidoğan döneminde, % 37.1’i (n=69)
1-12 ay arası dönemde oluşmuştur (p=0.0001).
18. Major komplikasyon gelişen ile gelişmeyen hastalar arasında yaş, vücut
ağırlığı, boy uzunluğu ve vücut yüzey alanı açısından karşılaştırıldığında
istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p=0.0001).
19. Major komplikasyon gelişen hastalarda işlem süresi ve floroskopi süresinin
gelişmeyenlere göre daha uzun olduğu saptanmıştır ( p=0.0001). Cinsiyet,
112
işlem öncesi ve sonrası hemoglobin düzeyleri ve damara giriş süresi
bakımından major komplikasyon gelişenler ile gelişmeyenler arasında
istatistiksel fark yoktu (p>0.05).
20. Siyanotik (p<0.05 Odds Ratio 3.6 (% 95 GA 1.2-10.2), kompleks siyanotik
(p<0.05 Odds Ratio 3.5 (% 95 GA 1.1-10.5) hastalarda major komplikasyon
sıklığının arttığı belirlendi.
21. Minör komplikasyon gelişen olguların yaşı 20.5±48.1 (dağılım 0.gün-21 yaş)
ortanca 6 ay, vücut ağırlığı 8.6±8.9 kg (dağılım 1.6-86 kg) ortanca 6 kg idi.
22. Minör komplikasyon gelişen hastalar ile gelişmeyen hastalar arasında yaş,
vücut ağırlığı açısından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı
bulunmuştur (p=0.0001).
23. Minör komplikasyon gelişen hastalarda damara giriş süresi, işlem süresi ve
floroskopi süresinin gelişmeyenlere göre daha uzun olduğu saptanmıştır
(p=0.0001).
24. İşlem öncesi ve sonrası hemoglobin düzeyleri minör komplikasyon gelişen
hastalarda daha düşük olduğu belirlenmiştir (p=0.0001).
25. Minör komplikasyonların % 67.9’u 1 yaş altındaki hastalarda meydana
gelmiştir (p=0.0001).
26. Sol-sağ ventrikül çıkım yolu darlıklarında (p<0.05, Odds Ratio 2.7 (% 95GA
1.49-5), siyanotik hastalarda (p<0.05, Odds Ratio 1.9 (% 95GA 1.04-3.5),
kompleks siyanotik hastalarda ( p<0.05, Odds Ratio 2.2 (% 95 GA 1.1-4.4)
minör komplikasyon sıklığının arttığı belirlenmiştir.
27. Girişimsel işlemler yapılan olguların % 10.6 (n=88), tanısal kateterizasyon
yapılanların ise % 5.5 (n=98) major komplikasyon gelişmiştir ve istatistiksel
olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p=0.0001).
28. Girişimsel kateterizasyon yapılan olguların % 26.1’inde (n=217), tanısal
işlemlerin ise % 19.3’ünde (n=346) minör komplikasyon gelişmiştir ve
istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p=0.0001)
29. Balonlu işlemlerin % 43’ünde (n=213), balonlu olmayan işlemlerin %
42.5’unda (n=115), endomiyokardiyal biyopsi yapılan olguların ise %
5.8’inde (n=6) komplikasyon gelişmiştir. Girişimsel işlemler arasında
113
komplikasyon en sık (% 36.5) balon koarktasyon anjiyoplasti sırasında
oluşmuştur.
30. Bir hastaya aynı seansta birden çok girişim yapılması major komplikasyon
(p=0.0001) ve minör komplikasyon (p=0.001) gelişme sıklığını arttırmaktadır.
31. Major komplikasyon gelişen olguların % 30.6’sı (n=57) siyanotik, % 17.2’si
sol-sağ şantlı hastalık grubu ve % 22’sini (n=41) sol-sağ ventrikül çıkım yolu
darlıkları oluşturmaktaydı.
32. Girişimsel kateteterizasyon yapılan hastalarda major komplikasyon gelişme
olasılığı tanısal işlem yapılanlara göre 2,1 (% 95 GA 1.5-2.7) kat daha
fazladır.
33. Girişimsel kateterizasyon yapılan hastalarda minör komplikasyon gelişme
olasılığı tanısal kateterizasyona göre 1.5 (% 95 GA 1.2-1.8) kat daha
fazladır.
34. Hastanın yaşı küçüldükçe, yapılan işlemin süresi arttıkça ve bir hastaya
yapılan girişim sayısı arttığında hastada major komplikasyon gelişme
olasılığı artmaktadır (p<0.05).
35. Hastanın yaşı küçüldükçe, bir hastaya yapılan girişim sayısı arttığında ve
damara giriş süresi uzadığında hastada minör komplikasyon gelişme
olasılığı artmaktadır (p0.005).
36. Kardiyak komplikasyonlar tüm komplikasyonların % 4.2’sinde oluşmuştur.
Bunların % 3.7’si major, % 0.5’i minör kardiyak komplikasyonlar idi.
37. Major kardiyak komplikasyon gelişen 33 olgunun 11’i (% 33) kaybedilmiştir.
38. Aritmiler tüm komplikasyonlar içinde % 5.3 sıklıkla 4. sırada yer almaktaydı.
Bunların % 3’ü major, % 2.3’ü ise minör komplikasyonlardan oluşmaktaydı.
39. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun 29’unda (% 1)
major aritmi saptanmıştır. Bunların içinde en sık (% 44.8) SVT, 2. sırada ise
(% 34.4) AV tam blok yer almaktaydı. Kardiyak arrest ve AV tam blok
gelişen
olguların
11’ine
geçici
pacemaker
yerleştirildiği,
3
olguya
kardiyoversiyon, 3 olguya da defibrilasyon yapıldığı saptandı.
40. Geçici aritmiler tüm kateterizasyon olgularının 21’inde (% 0.8) meydana
gelmiştir. En sık görülen (% 42.8) sinüs bradikardisi idi.
114
41. Major kardiyak komplikasyon ve aritmi sıklığının kateterizasyon tipi ile ilişkili
olmadığı saptanmamıştır (p=0.141).
42. Minör aritmilerin kateterizasyon tipi ile ilişkili olmadığı belirlenmiştir (p=0.52).
43. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan 2628 olgunun 13’ü (% 0.49) kalp
kateterizasyonu sırasında ve ilk 48 saat içinde kaybedilmiştir. Kateterizasyon
ile ilişkili mortalite oranı ise % 0.22 olarak belirlenmiştir.
44. Kateterizasyona bağlı ölen 13 olgunun yaşı ortanca 24 gün idi. Kalp
kateterizasyonu ve anjiyografi sırasında ölen olguların % 53.8’ini yenidoğan
dönemindeki hastalar oluşturmaktaydı.
45. Mortalite sıklığı 1 yaş altında, özellikle yenidoğan döneminde arttığı ve
istatistiksel olarak önemli olduğu belirlenmiştir (p=0.0001).
46. Kateterizasyon sırasında ölen olgular diğer olgulara göre daha küçük yaş,
düşük vücut ağırlığında olup, işlem süresi daha uzun saptanmıştır
(p=0.0001). Cinsiyet (p=0.5), damara giriş süresi (p=0.53), işlem öncesi
(p=0.052) ve sonrası hemoglobin (p=0.074) düzeyleri açısından istatistiksel
olarak farklılık saptanmadı.
47. Ölümlerin % 35.8’i siyanotik DKH olan grupta meydana gelmiştir.
48. Ölen olgularda kateter tipinin istatistiksel olarak önemli olmadığı belirlendi
(p=0.08).
49. Tüm komplikasyonların % 8.4’ü (n=78) solunumsal komplikasyonlardan
oluşmakta idi. Bunların %
6’sı (n=56) major, % 2.4’ü (n=22) minör
komplikasyonlardı.
50. Major solunum komplikasyon gelişen olguların yaşı ortanca 1 ay, minör
solunumsal komplikasyon gelişenlerin yaşı ise ortanca 1.5 ay idi.
51. Solunumsal komplikasyonların % 35.9’u (n=28) anestezi sonrası gelişmiştir.
52. Girişimsel
kateterizasyon
kateterizasyon
yapılan
hastalarda
major
solunumsal komplikasyonların daha sık olduğu belirlenmiştir (p=0.026).
53. Minör solunumsal komplikasyonların kateterizasyon tipi ile ilişkili olmadığı
belirlendi (p=0.235).
54. Tüm komplikasyonlar içinde en sık (% 46) görülen vasküler komplikasyonlar
idi. Bunların %
3.3’ü (n=30) major vasküler, % 42.7’si (n=402) minör
vasküler komplikasyonlardan oluşmaktaydı.
115
55. Major ve minör damar komplikasyonları küçük yaş grubunda daha sık
görüldüğü, damara giriş sürelerinin ve işlem sürelerinin daha uzun olduğu
belirlenmiştir (p=0.0001).
56. Girişimsel işlemler sırasında major arteryel komplikasyon sıklığının arttığı
saptanmıştır (p=0.013). Major venoz tromboz gelişiminde kateterizasyon
tipinin etkili olmadığı belirlenmiştir (p=0.53).
57. Girişimsel işlemler sırasında geçici arteryel tromboz sıklığı artmıştır
(p=0.0001). Minör venöz staz gelişiminde ise kateterizasyon tipinin etkili
olmadığı belirlenmiştir (p=0.261).
58. Vasküler komplikasyon gelişen 432 olgunun 321’ine heparin, 119’una da
sterptokinaz başlanmıştır.
59. Heparin başlama zamanı 2.3±1.7 saat (dağılım 1-11 saat) ortanca 2 saat,
streptokinaz başlama zamanı 9.4±5.5 saat (dağılım 3-46 saat) ortanca 7
saat idi.
60. Küçük yaşta, düşük vücut ağırlığında damar problemlerinin daha sık olması
nedeniyle heparin tedavisinin sıklığı da artmaktadır (p=0.0001).
61. Heparin alan grupta damara giriş süresi ve işlem süresi daha uzun
saptanmıştır (P=0.0001). Floroskopi süresi, heparin alan ve almayan gruplar
arasında istatistiksel olarak farklılık göstermemiştir (p=0.06).
62. Heparin alan olguların % 48.6’sına (155) hem venöz hem arteryel girişim, %
34.4’üne (n=111) arteryel girişim yapıldığı, heparin almayan grupla
karşılaştırıldığında
istatistiksel
olarak
anlamlı
olduğu
belirlenmiştir
(p=0.0001).
63. Streptokinaz tedavisinin de küçük yaş grubunda ve düşük vücut ağırlığında
sıklığı artmaktadır (p=0.0001).
64. Streptokinaz tedavisi alması gereken olgularda damara giriş süresi, işlem
süresi ve floroskopi süresinin de daha uzun olduğu belirlenmiştir (p<0.05).
65. Streptokinaz alan olgularda da hem arteryel hem venöz girişim (% 47.9) ve
arteryel girişim (% 34.5) yapılan olguların sıklığı istatistiksel olarak anlamlı
saptanmıştır (p=0.0001).
66. Heparin alan 321 olgunun 198’inde nabız normale dönerken 122 olguda
etkisiz kalmıştır. Heparinin etkisiz kaldığı 122 olgunun 119’una streptokinaz
116
başlanmıştır. Bunların 84’ünde nabız geri dönerken, 35’inde streptokinaz
etkisiz kaldı.
67. İkinci saatte nabız zayıf ve alınamayan olguların nabız alınan grupla
arasında vasküler komplikasyonların görülmesinde yaş, ağırlık, damara giriş
süresi, işlem süresi, işlem öncesi ve sonrası hemoglobin düzeyleri ile
istatistiksel olarak anlamlı bulunurken (p=0.0001), floroskopi zamanının
önemli olmadığı belirlendi (p=0.23).
68. İkinci saatte nabzı zayıf olan olguların % 34.3’üne (n=36) arteryel girişim, %
13.3’üne (n=14) venöz girişim, % 52.4’üne (n=55) hem arteryel hem de
venöz girişim yapılmış olduğu belirlendi İkinci saatte nabız alınmayan grupta
ise olguların % 33.8’ine (n=73) arteryel, % 20.4’üne (n=44) venöz, %
45.8’ine (n=99) hem arteryel hem de venöz girişim yapılmış olduğu belirlendi
(p=0.0001).
69. Kateterizasyon ve anjiyografi sırasında % 9.8 (n=257) olguda, kılıf
yerleştirilmediği halde başka damara girildiği belirlendi.
70. Kalp kateterizasyonu sırasında kılıf yerleştirilmediği halde damara girişim
olan olguların % 21.8’inde (n=47) nabız alınmadığı, % 16.2’sinde (n=17) ise
nabzın zayıf alındığı belirlenmiştir. Bu olgular 2. saatte nabız alınan grupla
karşılaştırıldığında kılıf yerleştirilmemiş olsa da damara girişim yapılması
damarsal komplikasyon sıklığını arttırdığı belirlenmiştir (p=0.0001).
71. Tüm komplikasyonlar içerisinde kateter manipülasyonu ile ilgili komplikasyon
sıklığı % 1.1 (n=11) bulunmuştur. Bunların % 1’i major kalp ve damar
perforasyonu, % 0.1’i ise minör komplikasyonlardan oluşmakta idi.
72. Daha önce yapılan kateterizasyon sırasında damar komplikasyonu olmayan
887 olgunun 55’inde, yeni yapılan kateterizasyon sırasında eski katetere ait
damar sorunu tespit edilmiştir.
73. Girişimsel
işlemler
sırasında
perforasyon
gelişme
sıklığının
arttığı
saptanmıştır (p=0.002).
74. Kateter ve cihazlar ile ilgili 16 olguda (% 0.6) komplikasyon oluşmuştur.
Olguların tümü girişimsel işlemler sırasında meydana gelmiştir (p=0.0001).
Cihaz embolizasyonu ve malpozisyonu 11 olguda (% 0.41), balon patlaması
117
ise 5 olguda (% 0.19) görülmüştür. Embolize olan cihazların 4’ü cerrahi
olarak çıkarılmıştır. Stent malpozisyonu olan bir olgu ise kaybedilmiştir.
75. Kalp kateterizasyonu ve anjiyografi yapılan tüm olguların 14’ünde (% 0.53)
ciddi
enfeksiyon
görülürken
lokal
yara
enfeksiyonu
hiçbir
olguda
oluşmamıştır.
76. Ciddi enfeksiyon gelişiminin kateterizasyon tipi ile ilişkili olmadığı belirlendi
(p=0.469).
77. Allerjik reaksiyonlar kateterizasyon olgularımızda tüm komplikasyonlar
içerisinde % 22.4 sıklıkta (n=211) olup 2. en sık görülen komplikasyonlar idi.
Bunların % 1.2’si (n=11) major, % 21.2’si (n=200) minör reaksiyonlardan
oluşmakta idi.
78. Major allerjik reaksiyonların % 9’u (n=1) anaflaksi, % 91’i minör pirojenik
reaksiyonlar şeklinde, minör alerjik reaksiyonların ise % 31’i (n=62) ürtiker
ve flashing, % 69’u (n=138) ise minör pirojenik reaksiyonlar şeklinde idi.
79. Allerjik reaksiyonların kateterizasyon tipi ile ilişkili olmadığı belirlendi
(p=0.522).
80. Kanama tüm kateter olgularının % 1.25’inde (n=33) meydana gelmiştir. Tüm
komplikasyonlar içindeki sıklığı ise % 3.5 idi.
81. Transfüzyon gerektiren ciddi kanamalar 2628 olgunun 10’unda ( % 0.38),
minör kanama ise 23’ünde (% 0.9) meydana gelmiştir.
82. İşlem sonrası hemoglobin düzeyindeki düşüş istatistiksel olarak önemli
bulunmuştur (p=0.0001)
83. Ciddi kanama komplikasyonu kateterizasyon tipi ile ilişkili bulunmamıştır
(p=0.46). Minör kanama ise girişimsel işlemler sırasında daha sık olduğu
gözlenmiştir (p=0.03).
84. Tüm kateter olgularının12’sine (% 0.45) acil ameliyat gerekli olmuştur. Acil
ameliyat gereken olguların sadece birisi postop dönemde kaybedilmiştir.
85. Olgularımızın % 74’ünde (n=1940) komplikasyon gelişmeksizin işlemler
tamamlanırken, oluşan komplikasyonların % 95’i başarılı bir şekilde tedavi
edilmiş ya da kendiliğinden düzeldiği belirlenmiştir.
118
KAYNAKLAR
1.
Grifka RG. Cardiac catheterization and angiography. In Allen HD, Driscoll
DJ, Shaddy RE, Feltes TF (eds). Moss and Adams’Heart Disease in
Infants, Children, and Adolescents. Includings the Fetus and Young Adult
(7th ed) Vol. 1. Philedelphia: Lippincott Williams & Wilkins 2008; 208-237.
2.
Bargeron LM., Eliot LP., Soto B., et al. Axial cineangiography in congenital
heart disease, I and II. Concept, technical and anatomic considerations,
specific lesions. Circulation, 1977; 56:1075-1093.
3.
Fellows
KE.,
Keane
JF.,
Freed
MD.
Angled
views
in
cineangiocardiography of congenital heart disease. Circulation, 1977;
56(3):485-490.
4.
Rashkind WJ., Miller WW. Transposition of the great arteries. Results of
palliation by balloon atrioseptostomy in thirty-one infants. Circulation,
1968;38:453- 462.
5.
Braunwald E. Heart Disease. A Textbook of Cardiovascular Medicine.
Fourth Edition. W.B.Saunders Company. 1992
6.
Mullins CE. History of pediatric interventional catheterization: pediatric
therapeutic cardiac catheterizations. Pediatr Cardiol, 1998;19(1):3-7.
7.
Vargo T.A. Cardiac Catheterization: Hemodynamic Measurements. In:The
Science and Practice of Pediatric Cardiology. Second Edition. Ed.by:
Garson A., Bricker JT, Fisher D., Neish SR. Williams & Wilkins, 1990
8.
Çeliker A. Atriyal Septal Defektlerin Transkateter Yöntemle Kapatılması.
Çeliker A. Konjenital Kalp Hastalıklarında Girişimsel Tanı ve Tedavi (1.
Baskı) Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Basımevi, 2008;210-223.
9.
Mills NL., King TD. Nonoperative closure of left-to-right shunts, J Thorac
Cardiovasc Surg, 1976;72(3):371-378.
10. Kılıç A., Lenk MK. Endikasyon ve Hastanın Hazırlanması. Çeliker A.
Konjenital Kalp Hastalıklarında Girişimsel Tanı ve Tedavi (1. Baskı)
Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Basımevi, 2008; 3-8
11. Javorski J., Hansen DD., Laussen PC., Fox ML., Lavole J., Burrows FA.
Pediatric Cardiac Catheterization: Innovations. Can. J. Anaesth, 1995;
42(4): 310-29.
12. Nihill MR. Catheterization and Angiography. In: Garson A., Bricker JT.,
Fisher DJ., Neish SR (eds). The Science and Practice of Pediatric
Cardiology (2nd ed) Vol 1. Baltimore, Williams and Wilkins, 1998; 9951019.
119
13. O'Laughlin MP, Mullins CE. Therapeutic Cardiac Catheterization. In: The
Science and Practice of Pediatric Cardiology. Second Edition. Ed.by:
Garson A., Bricker JT., Fisher D., Neish SR. Williams & Wilkins, 1990.
14. Cotrill CM., Kaplan S. Cerebral vascular accidents in cyanotic congenital
heart disease. Am J Dis Child, 1973;125:481-487.
15. Lock JE. Evaluation and management prior to catheterization. In: Lock
JE., Keane JF., Perry SB (eds) Diagnostic and interventional
Catheterization in Pediatric Cardiology, 2nd edition. Boston: Kluwer
Academic Publishers, 2000;1-12
16. Vischoff D., Limoges P. Outpatient Anesthesia. In: Pediatric Anesthesia
Principles & Practice. Bissonnette B., Dalens BJ(eds). Newyork Mc GrawHill Companies, 2002;600-614.
17. Cote CJ. Anesthesia Outside the Operating Room. In: A Practice of
Anesthesia for Infants and Children. Ed.by: Cote CJ., Ryan FF., Todres
ID., Goudsouzian NG. Second Edition. WB. Saunders Company, 1993.
18. Steward D.J. Manual of Pediatric Anesthesia. Third Edition. Churchill
Livingstone. 1990
19. Moore RA. Anesthetizing the Child with Congenital Heart Disease for
Noncardiac Surgery. In: Refresher Courses in Anesthesiology. Volume
Twenty-Two Ed.by : Barash PG., 1994
20. Verghese ST., Martin GR. Heavy sedation versus general anesthesia for
pediatric invasive cardiology: a Grayer shade of blue versus a pinker
shade of pale? Pediatr Cardiol 2003; 24:193-194.
21. Andropoulos DB., Stayer SA. An anesthesiologist for all pediatric cardiac
catheterizations: luxury or necessity? J Cardiothorac Vasc Anesth,
2003;17:683-685.
22. Motas D., McDermott NB., VanSickle T., et al. Depth of consciousness
and deep sedation attained in children as administered by
nonanaesthesiologists in a children's hospital. Paediatr Anaesth,
2004;14:256-260.
23. Hickey PR., Wessel DL., Streitz SL., et al. Transcatheter closure of atrial
septal defects: hemodynamic complications and anesthetic management.
Anesth Analg, 1992;74:44-50.
24. Laussen PC., Hansen DD., Perry SB., et al. Transcatheter closure of
ventricular septal defects: hemodynamic instability and anesthetic
management. Anesth Analg, 1995;80:1076-82.
25. Young C., Jevtovic-Todorovic V., Qin YQ., et al. Potential of ketamine and
midazolam, individually or in combination, to induce apoptotic
120
neurodegeneration in the infant mouse brain. Br J Pharmacol, 2005;146:
189-197.
26. Fredriksson A., Ponten E., Gordh T., Eriksson P. Neonatal exposure to a
combination of N-Methyl-d-aspartate and [gamma]- Aminobutyric acid type
A receptor anesthetic agents potentiates apoptotic neurodegeneration and
persistent behavioral deficits. Anesthesiology, 2007;107:427-436.
27. Annila P., Rorarius M., Reinikainen P., et al. Effect of pre-treatment with
intravenous atropine or glycopyrrolate on cardiac arrhythmias during
halothane anaesthesia for adenoidectomy in children. Br J Anaesth,
1998;80:756-760.
28. Audenaert SM., Wagner Y., Montgomery CL., et al. Cardiorespiratory
effects of premedication for children. Anesth Analg, 1995;80:506-510.
29. Kain ZN., MacLaren J., McClain BC., et al. Effects of age and emotionality
on the effectiveness of Midazolam administered preoperatively to children.
Anesthesiology, 2007;107:545-552.
30. Jobeir A., Galal MO., Bulbul ZR., et al. Use of low-dose Ketamine and/or
Midazolam for pediatric cardiac catheterization. Pediatr Cardiol,
2003;24:236-43.
31. Berman W., Fripp R., Rubler M., et al. Hemodynamic effects of ketamine
in children undergoing cardiac catheterization. Pediatr Cardiol
1990;11(2):72-76.
32. Malamed SF. Pharmacology. In: Sedation A guide to patient management.
Malamed SF(ed). Missouri. Mosby Company. 1989; 330-379.
33. Whitwam JG., Ma D. Pharmacology. In: Principles and Practice of
Sedation. (1st ed.) Whitwam JG., McCloy RF (eds). United kingdom.
Blackwell Science. 1998; 8-54
34. Williams GD., Philip BM., Chu LF., et al. Ketamine does not increase
pulmonary vascular resistance in children with pulmonary hypertension
undergoing sevoflurane anesthesia and spontaneous ventilation. Anesth
Analg, 2007;105:1578-1584.
35. Bray RJ. Propofol infusion syndrome in children. Paediatr Anaesth
1998;8:491-499.
36. Öklü E., Bulutcu FS., YalçIn Y., et al. Which anesthetic agent alters the
hemodynamic status during pediatric catheterization? comparison of
propofol versus ketamine. J Cardiothorac Vasc Anesth, 2003;17:686-690.
37. Tsutsumi N., Tohdoh Y., Kawana S., et al. A case of pulmonary edema
after electroconvulsive therapy under propofol anesthesia. Masui Jpn J
Anesthesiol, 2001; 50:525-527.
121
38. Gayatri P., Suneel PR., Sinha PK. Evaluation of Propofol-Ketamine
anesthesia for children undergoing cardiac catheterization procedures. J
Interv Cardiol, 2007;20:158- 163.
39. Akin A., Esmaoglu A., Guler G., et al. Propofol and Propofol–Ketamine in
pediatric patients undergoing cardiac catheterization. Pediatr Cardiol,
2005;26:553-557.
40. Sarkar M., Laussen PC., Zurakowski D., et al. Hemodynamic responses to
etomidate on induction of anesthesia in pediatric patients. Anesth Analg,
2005;101:645-650.
41. Guler A., Satilmis T., Akinci S., Celebioglu B., Kanbak M. Magnesium
Sulfate Pretreatment Reduces Myoclonus After Etomidate. Anesth Analg;
2005; 101:705-709.
42. Doenicke AW., Roizen MF., Kugler J., Kroll H., Foss J., Ostwa ld P.
Reducing myoclonus after etomidate. Anesthesiology, 1999;90:113- 9
43. Hansen H., Drenck N. Generalized seizures after etomidate anesthesia.
Anesthesia, 1988; 43:805-808
44. Minocha A., Srinivasan
1998;43(8):1835-1844.
R.
Conscious
Sedation.
Dig
Dis
Sci,
45. Bailey PL., Egan TD., Stanley TH. Intravenous opioid anesthetic. In:
Anesthesia, 5th. ed. Miller RD (ed). Philadelphia. Churchill Livingstone.
2000;228-272.
46. Cataldo PA. Colonoscopy without sedation: a viable sedative. Dis Colon
Rectum, 1996; 39: 257-261.
47. Sherman S., Gottlieb K., Uzer MF., et al. Effects of meperidine on the
pancreatic and biliary sphincter. Gastrointest Endosc 1996; 44(3): 239242.
48. Uçar T., Tutar E. Kalp Kateterizasyonunun Temel İlkelleri, Çeliker A.
Konjenital Kalp Hastalıklarında Girişimsel Tanı ve Tedavi (1. Baskı)
Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Basımevi 2008; 9-17.
49. Baum VC., Perloff JK. Anesthetic implications of adults with congenital
heart disease, Anesth Analg, 1993; 76:1342-1358.
50. Seldinger SI. Catheter replacement of the needle in percutaneous
arteriography: A new technique. Acta Radiol, 1953;39:368-376
51. Perry SB. Manuel techniques of cardiac catheterization: vessel entry and
catheter manipulation. In: Lock JE., Keane JF., Perry SB (eds). Diagnostic
and Interventional Catheterization in Congenital Heart Disease (2nd ed).
Kluwer Academic Publishers, Dordrech. 2000;13-35.
122
52. Stanger P., Heymann MA., Tarnoff H., et al. Complications of cardiac
catheterization of neonates, infants, and children. Circulation,
1974;50:595-608.
53. Keane JF., Lang P., Newburger J., et al. İliac vein inferior caval
thrombosis after cardiac catheterization in infancy. Pediatr cardiol, 1980;1:
257-261
54. Cassidy SC., Schmid KG., Van Hare GF., et al. Complications of pediatric
cardiac catheterization: a three-year study. J Am Coll Cardiol, 1992; 19:
1285-1293.
55. Monagle P., Chan A., Massicotte AD., Michelson AD. Antithrombotic
Therapy in Children. The Seventh ACCP Conference on Antithrombotic
and Thrombolytic Therapy. Chest, 2004;126: 645S-687S.
56. Wessel DL., Keane JF., Fellows KE., et al. Fibrinolytic therapy for femoral
arterial thrombosis following cardiac catheterization in infants and children.
Am J Cardiol, 1986; 58: 347-351.
57. Balaguru D., Dilawar M., Ruff P., Radtke WA. Early and late results of
thrombolytic therapy using tissue-type plasminogen activator to restore
arterial pulse after cardiac catheterization in infants and small children. Am
J Cardiol, 2003 Apr 1;91(7):908-910.
58. Zenz W., Muntean W., Beitzke A., Zobel G., Riccabona M., Gamillscheg
A. Tissue plasminogen activator (alteplase) treatment for femoral artery
thrombosis after cardiac catheterization in infants and children. Br Heart J,
1993; 70:382–385.
59. Seneff MG. Central venous catheters. in: Irwin RS., Rippe JM., Curley FJ.,
Heard SO (eds). Procedures and techniques in intensive care medicine.
New York, Little, Brown and company.1995.15-36.
60. Hastabaşı cerrahi girişimler el kitabı. Ed:Chen H., Sola JE., Lillemoe KD.
Ceviren: Kara B., Spatar H. 1996. pp 30-76.
61. Linos DA. Subclavian vein: A golden route. Mayo Clin Proc, 1980;55: 315321
62. Chen MR., Hwang HK., Yu CH., Lin YC. Cardiac catheterization in low
birth weight infants. J Formos Med Assoc, 2005;104: 408-411.
63. Bridges ND., Mandell V., Freed MD. Angiography. In: emmanouilides GC,
Riemenschneider TA., Allen HD., Gutgesell HP (eds). Heart Disease in
Infants, Children, and Adolescent Including the fetus and Young Adult
(5th) Vol 1. Baltimore, Williams and Wilkins, 1995; 329-346.
64. Bostan ÖM., Çil E. Anjiyografik Değerlendirme, Çeliker A. Konjenital Kalp
Hastalıklarında Girişimsel Tanı ve Tedavi (1. Baskı) Hacettepe
Üniversitesi Hastaneleri Basımevi 2008:24-34.
123
65. McClennan BL., Low-osmolality contrast media: Premises and Promises.
Radiology 1987;162:1-8.
66. Matthai WH Jr., Kussmaul WG III., Krol J., Goin JE., Schwart JS.,
Hirshfeld JW. A comparison of low-with high- osmolality contrast agents in
cardiac angiography. Identification of Criteria for Selective Use.
Circulation, 1994;89:291-301.
67. Bertman MA. Radiographic contrast agents: A perspective. N Engl J Med,
1987; 317:891-893.
68. Almen T. Development of nonionic contrast media. Invest Radiol, 1985;20
(Suppl):2-9.
69. Dawson P. Chemotoxicity of contrast media and clinical adverse effects: a
review. Invest Radiol, 1985; 20(Suppl):84-91.
70. Ing JJ., Smith DC., Bull BS. Differing mechanism of clotting inhibitionby
ionic and nonionic contrast agents. Radiology, 1989;172:345-348.
71. Moore RJ. Imaging Principles of Cardiac Angiography. Queenstown, MD:
Apsen, 1990:207-239.
72. Culham JAG. Physical Principles of Image Formation and Projections in
Anjiocardiography. In: Freedom RM., Mawson JB., Yoo SJ., Benson LN
(eds). Congenital Heart Disease: Textbook of Angiocardiography. Armonk
NY, Futura Publishing Co., Inc. 1997, 39-93.
73. Amplatz K., Moller JH. Radiology of Congenital heart disease. St Louis.
Mosby year book 1993;321-338.
74. Schneider DJ., Moore JW. Interventional cardiac catheterization in very
small infants. Prog Pediatr Cardiol, 2001; 14:27-33.
75. Moore JW. Pediatric cardiac catheterization in the era of transcatheter
intervention and partnership with surgery. Prog Pediatr Cardiol, 2001; 14:
1-5.
76. Vitiello R., McCrindle BW., Nykanen D., et al. Complication associated
with pediatric cardiac catheterization. J Am Coll Cardiol, 1998;32:14331440.
77. Baim DS., Grossman W. Complication of cardiac catheterization. In: Baim
DS., Grossman W(eds). Cardiac catheterization, Angiography, and
Intervention (5th ed). Baltimore: Williams and Wilkins, 1996; 17-38.
78. Agnoletti G., Bonnet C., Boudjemline Y., et al. Complication of pediatric
interventional catheterization: an analysis of risk factors. Cardiol Young,
2005;15:402-408.
124
79. Booth P., Redington AN., Shinebourne EA., et al. Early complications of
interventional balon catheterization in infants and children. Br Heart J,
1991;65:109-112.
80. Bennet D., Marcus R., Stokes M. Incident and Complications during
pediatric catheterization. Pediatric Anesthesia, 2005;15: 1083-1088.
81. Cohn HE., Freed MD., Hellenbrand WF., Fyler DC. Complications and
mortality associated with cardiac catheterization in infants under one year:
a prospective study. Pediatr Cardiol,. 1985;6(3):123-131.
82. Tavli V., Kayhan B., Okur FF., Kirman M., Tekdoğan M. Complications of
pediatric cardiac catheterization: 18-month study. Turk J Pediatr, 2000
Oct-Dec;42(4):294-297.
83. Mehta R., Lee KJ., Chaturvedi R., Benson L. Complications of pediatric
cardiac catheterization: a review in the current era. Catheter Cardiovasc
Interv, 2008 Aug 1;72(2):278-285.
84. Qureshi SA. Catheterization and angiography. In: Anderson RH, Baker EJ,
Macartney FJ, Rigby ML, Shinebourne EA, Tynan MJ(eds).Pediatric
Cardiology (2nd ed) Vol. 1. London: Churchill Livigstone, 2002; 459-511.
85. Lock JE., Keane JF., Mandell VS., Perry SB. Cardiac catheterization. In:
Fyler DC(ed). Nadas’Pediatric Cardiology. Philedelphia: Hanley and Belfus
Inc 1992; 187-223.
86. Cochran JB., Tecklenburg FW., Lau YR., et al. Emergency
cardiopulmonary bypass for cardiac arrest refractriy to pediatric advanced
life support. Pediatr Emerg Care, 1999;15:30-32.
87. Duncan BW., Ibrahim AE., Hraska V., et al. Use of rapid-deployment
extracorporeal membrane oxygenation for resuscitiation of pediatric
patients with heart disease after cardiac arrest. J Thorac Cardiovasc Surg,
1998;116:305-311
88. Allan CK., Thiagarajan RR., Armsby LR., del Nido PJ., Laussen PC.
Emergent use of extracorporeal membrane oxygenation during pediatric
cardiac catheterization. Pediatr Crit Care Med. 2006 May;7(3):212-219.
89. DesJardins SE., Crowley DC., Beekman RH., Lloyd TR. Utility of cardiac
catheterization in pediatric cardiac patients on ECMO. Catheter
Cardiovasc Interv, 1999 Jan;46(1):62-67.
90. Bragg K., Fedel GM., DiProsperis A. Cardiac arrest under anesthesia in a
pediatric patient with Williams syndrome: a case report. AANA J, 2005
Aug;73(4):287-293.
91. Friedrich SP., Bernan AD., Baim DS., et al. Myocardial perfoation in the
cardiac catheterization laboratory-incidence, presentation, diagnosis and
management. Cathet cardiovasc Diagn, 1994;32:99.
125
92. Mullins CE. Complication of diagnostic and therapeutic cardiac
catheterization. In: Mullins CE. Cardiac catheterization in congenital heart
disease. Pediatric and Adult. (1st ed) Massachusetts: Blackwell Futura,
2006:895-924.
93. Tsang TS., Freeman WK., Barnes ME., Reeder GS., Packer DL., Seward
JB. Rescue echocardiographically guided pericardiocentesis for cardiac
perforation complicating catheter-based procedures. The Mayo Clinic
experience. J Am Coll Cardiol, 1998 Nov;32(5):1345-1350.
94. Wyman RM., Safian RD., Portway V., Skillman JJ., McKay RG., Baim DS.
Current complications of diagnostic and therapeutic cardiac
catheterization. J Am Coll Cardiol, 1988 Dec;12(6):1400-1406.
95. Akalın F., Ayabakan C. Kateterizasyon Komplikasyonları. Çeliker A.
Konjenital Kalp Hastalıklarında Girişimsel Tanı ve Tedavi (1. Baskı)
Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Basımevi 2008; 302-318.
96. Phillips BL., Cabalka AK., Hagler DJ., Bailey KR., Cetta F. Procedural
complications during congenital cardiac catheterization. Congenit Heart
Dis, 2010; 5:118-123.
97. Nowlen TT., Rosenthal GL., Johnson GL. Pericardial effusion and
tamponade in infants with central catheters. Pediatrics, 2002;110:137-142.
98. Levi DS., Moore JW. Embolization and retrieval of the Amplatzer septal
occluder. Catheter Cardiovasc Interv, 2004 Apr;61(4):543-547.
99. Tokel NK,. Balon Aortik Valvuloplasti, Çeliker A. Konjenital Kalp
Hastalıklarında Girişimsel Tanı ve Tedavi (1. baskı) Hacettepe Üniversitesi
Hastaneleri Basımevi, 2008; 151-158.
100. Kannankeril PJ., Wax DF., Pahl E. Elevations of troponin I after
interventional cardiac catheterization. Cardiol Young,. 2001 Jul;11(4):375378.
101. Baysal T., Oran B., Başpinar O., Doğan M., Karaaslan S. Cardiac troponin
I elevation in paediatric cardiac catheterization. Anadolu Kardiyol Derg,
2005 Jun;5(2):112-115.
102. Hammerer I. The risks involved in the heart catheter examination. A
retrospective evaluation of the complications after 700 examinations. II.
Complications (author's transl)]. Padiatr Padol, 1979;14(4):381-392
(Abstract).
103. Radtke WAK. Vascular Access and management of its complications.
Pediatr cardiol 2005;26:140-146.
104. Maher KO., Murphy JD. Vascular Access for cardiac catheterization of
patients with congenital heart disease. Prod Pediatr Cardiol, 2001;14:7-11.
126
105. Steffenino G., Dutto S., Conte L., et al. Vascular Access complications
after cardiac catheterization: a nurse-led quality assurance program.
European Journal of Cardiovascular Nursing, 2006; 5:31-36.
106. Albisetti M., Schmugge M., Haas R., et al. Arterial thromboembolic
complications in critically ill children. J Crit Care, 2005; 20:296-300
107. Fellows KE., Radtke W., Keane JF., Lock JE. Acute complications of
catheter therapy for congenital heart disease. Am J Cardiol, 1987; 60:
679-683.
108. Freed MD., Keane JF., Rosenthal A. The use of heparinization to prevent
arterial thrombosis after percutaneous cardiac catheterization in children.
Circulation, 1974; 50: 565-569.
109. Grady RM., Eisenberg PR., Bridges ND. Rational approach to use of
heparin during cardiac catheterization in children. J Am Coll Cardiol, 1995;
25:725-729.
110. Bulbul ZR., Galal MO., Mahmoud E., et al. Arterial complications following
cardiac catheterization in children less than 10 kg. Asian Cardiovasc
Thorac Ann, 2002; 10:129-132.
111. Ruud E., Natwig S., Holmstrom H., Wesenberg F. Low prevelance of
femoral venous thrombosis after cardiac catheterization in children. A
prospective study. Cardiol Young, 2002; 12:513-518.
112. Kelm M, Perings SM, Jax T, et al. Incidence and clinical outcome of
iatrogenic femoral arteriovenous fistulas. J Am Coll Cardiol 2002; 40:291297.
113. Ateş M., Şahin S., Konuralp C., et al. Evaluation of risk factors associated
with femoral psudoaneurisms after cardiac catheterization. J Vasc Surg,
2006; 43: 520-524.
114. Lehmann KG., Chen YC. Reduction of ventricular arrhythmias by atropine
during coronary angiography. Am J Cardiol, 1989; 63: 447.
115. Allen HD., Beekman RH., Garson A., et al. Pediatric therapeutic cardiac
catheterization a statement for healthcare professionals from counsil on
cardiovascular disease in the young. American Heart Association.
Circulation, 1998; 97:609-625.
116. Chessa M., Carminati M., Butera G., et al. Early and late complications
associated with transcatheter occlusion of secundum atriyal septal defect.
J Am Coll Cardiol, 2002; 39: 1061-1065.
117. Rao PS., Sideris EB., Haddad J., et al. Transcatheter occlusin of patent
ductus arteriosus with adjustable buttoned device: initial clinic experience.
Circulation, 1993; 88:1119-1126.
127
118. Duke C., Chan KC. Aortic obstruction caused by device occlusion pf
patent arterial duct. Heart, 1999; 82: 109-111.
119. Ayabakan C., Çeliker A. Atriyal septal defekt, Ventriküler septal defekt ve
patent duktus arteriozusta transkateter uygulamalar. Türk Kardiyoloji
Seminerleri, 2002; 2: 421-434.
120. Formigari R., Santoro G., Rosetti L., et al. Comparison of three different
atrial septal defect occlusion devices. Am J Cardiol, 1998; 82: 690-692.
121. Bilgiç A., Çeliker A., Özkutlu S., et al. Transcatheter closure of secundum
Atrial septal defects, a Ventricular septal defect and patent arterial duct.
Turk J Ped, 2001; 43: 12-18.
122. Kogan A., Efrat R., Katz J., et al. Propofol-ketamine mixture for anesthesia
in pediatric patients undergoing cardiac catheterization. J Cardiothorac
Vac Anesth, 2003;17: 691-693
123. Lebovic S., Reich DL., Steinberg LG., Vela FP., Silvay G. Comparison of
propofol versus ketamine for anesthesia in pediatric patients undergoing
cardiac catheterization. Anesth Analg, 1992 Apr;74(4):490-494.
124. Marcus B., Steward DJ., Khan NR., Scott EB., Scott GM., Gardner AJ.,
Wong PC. Outpatient transesophageal echocardiography with intravenous
propofol anesthesia in children and adolescents. J Am Soc Echocardiogr,
1993; 6:205-209.
125. Lowrie L., Weiss AH., Lacombe C. The pediatric sedation unit: a
mechanism for pediatric sedation. Pediatrics, 1998 Sep;102(3):E30.
126. Williams GD., Maan H., Ramamoorthy C., et al. Perioperative
complications in children with pulmonary hypertension undergoing general
anesthesia with ketamine. Paediatr Anaesth, 2010 Jan;20(1):28-37.
127. Liu XY., Wong V., Leung M. Neurologic complications due to
catheterization. Pediatr Neurol, 2001; 24: 270-275.
128. Hinkle DA., Raizen DM., McGarvey ML., Liu GT. Cerebral air embolism
complicating cardiac ablation procedures. Neurology, 2001; 56: 792-794.
129. Krivonyak GS., Warren SG. Cerebral arterial air embolism treated by a
vertical head-down maneuver. Cathet Cardiovasc Intervent, 2000; 49:
185-187.
130. Lund C., Nes RB., Ugelstad TP., et al. Cerebral emboli during left heart
catheterization may cause acute brain injury. Eur Heart J, 2005
Jul;26(13):1269-1275. Epub 2005 Feb 16
131. Itoh S., Suda K., Kishimoto S., et al. Microembolic signals measured by
transcranial Doppler during transcatheter closure of atrial septal defect
using the Amplatzer septal occluder. Cardiol Young, 2011 Apr;21(2):1826. Epub 2010 Dec 22, (Abstract).
128
132. Lock JE., Keane JF., Mandell VS., Perry SB. Cardiac catheterization. In:
Fyler DC(ed). Nadas’Pediatric Cardiology. Philedelphia: Hanley and Belfus
Inc 1992;187-223.
133. Huhta JC., Glasow P., Murphy DJ., Gutgesell HP., Ott DA., McNamara
DG., Smith EO. Surgery without catheterization for congenital heart
defects: management of 100 patients. J Am Coll Cardiol, 1987;9:823–
829.
134. Shim D., Lloyd TR., Crowley DC., Beekman RH. Neonatal cardiac
catheterization: a 10-year transition from diagnosis to therapy. Pediatr
Cardiol, 1999; 20: 131–133.
135. Lock JE., Keane JF., Fellows KE. Diagnostic and Interventional
Catheterization in Congenital Heart Disease. Boston: Martinus Nijhoff,
1987
136. Braunwald E., Gorlin R., McIntosh HD., Ross RS., Rudolf AM., Swan HJC.
Cooperative study on cardiac catheterization. Circulation 1968;37(suppl
III):III- 59–III-66.
137. Fellows KE., Wolfgang R., Keane JF., Lock JE. Acute complications of
catheter therapy for congenital heart disease. Am J Cardiol 1987;60:679–
683.
138. Bing RJ., Vandam LD., Gray FD. Physiological studies in congenital heart
disease. Bulletin of the Johns Hopkins Hospital 1947;80:121.
139. Johnson AL., Wollin DG., Ross JB. Heart catheterization in the
investigation of congenital heart disease. Can Med Assoc J, 1947;56:249.
140. Keane JF., Lock JE., Perry SB. Cardiac catheterization in infants and
children. In: Grossman W, Baim DS, editors. Cardiac Catheterization,
Angiography and Intervention. Philadelphia: Lea & Febiger, 1991;82–90.
141. Simpson JM., Moore P., Teitel DF. Cardiac Catheterization of Low Birth
Weight Infants. Am J Cardiol, 2001;87:1372–1377.
142. Mullins CE, Latson LA, Neches WH, Colvin EV, Kan J. Balloon dilation of
miscellaneous lesions: results of valvuloplasty and angioplasty of
congenital anomalies registry. Am J Cardiol 1990;65:802-803.
143. Rashkind WJ., Miller WW. Creation of an atrial septal defect without
thoracotomy. JAMA, 1966;196:991–992.
144. Kan JS., White RI., Mitchell SE., Anderson JH., Gardner TJ. Percutaneous
transluminal balloon valvuloplasty for pulmonary valve stenosis.
Circulation 1984; 69:554–60.
145. Hayes AM., Redington AN., Rigby ML. Severe haemolysis after
transcatheter duct occlusion: a non surgical remedy. Br Heart J, 1992;
67:321–322.
129
146. Huang YC., Chang JS., Lai YC., Li PC. Importance of prevention and early
intervention of adverse events in pediatric cardiac catheterization: a review
of three years of experience. Pediatr Neonatol, 2009;50(6): 280-286.
147. Rhodes JF., Asnes JD., Blaufox AD., Sommer RJ. Impact of Low Body
Weight on Frequency of Pediatric Cardiac Catheterization Complications.
Am J Cardiol, 2000 Dec 1;86(11):1275-1278.
148. Schroeder VA., Shim D., Spicer RL., Pearl JM., Manning PJ., Beekman
RH 3rd. Surgical emergencies during pediatric interventional
catheterization. J Pediatr, 2002 May;140(5):570-575.
149. Ho CS., Krovetz JL., Rowe RD. Major complications of cardiac
catheterization and angiocardiography in infants and children. Hopkins
Med J, 1972;131:247–258.
150. Vestermark S. Cardiac angiocardiography and catheterization in infants.
An assessment of the risk, based on 711 cases. Cardiologia.
1964;45(2):91-99.
151. Varghese PJ., Celermajer J., Izukawa T., Haller JA Jr., Rowe RD. Cardiac
catheterization in the newborn: experience with 100 cases. Pediatrics,
1969 Jul; 44(1):24-29.
152. Alehan D., Ayaban C., Çeliker A. Cardiac Troponin T and Myocardial
Injury during routine cardiac catheterization in children. Int J Cardiol, 2003;
87(2-3):223-230.
153. Adams JE III., Bodor GS., Davila-Roman VG., et al. Cardiac troponin I: a
marker with high specificity for cardiac injury. Circulation 1993; 88:101106.
154. Bodor GS., Porter S., Landt Y., Ladenson JH. Development of monoclonal
antibodies for an assay of cardiac troponin-I and preliminary results in
suspected cases of myocardial infarction. Clin Chem, 1992; 38:2203-2214.
155. Hirsch R., Landt Y., Porter S., Canter CE., Jaffe AS., Ladenson JH., Grant
JW., Landt M. Cardiac troponin I in pediatrics: normal values and potential
use in the assessment of cardiac injury. J Pediatr, 1997 Jun;130(6):872877.
156. Silka MJ. Complications of interventional catheterization procedures in
congenital heart disease. In: Kron J., Morton MJ editor. Complications of
cardiac catheterization and angiography. New York: Futura Publishing Co;
1989; p.203–225.
157. Galal O., de Moor M., Fadley F., Qureshi S et al. Problems encountered
during introduction of Gianturco coils for transcatheter occlusion of the
patent arterial duct. Eur Heart J, 1997;18:625–630.
130
158. Berger F., Vogel M., Alexi-Meskishvili V., Lange PE. Comparison of results
and complications of surgical and Amplatzer device closure of atrial septal
defects. J Thorac Cardiovasc Surg, 1999;118:674–680.
159. Perry SB., Radtke W., Fellows KE., Keane JF., Lock JE. Coil embolization
to occlude aortopulmonary collateral vessels and shunts in patients with
congenital heart disease. J Am Coll Cardiol, 1989;13:100–108.
160. Beekman RH., Shim D., Lloyd TR. Embolization therapy in pediatric
cardiology. J Intervent Cardio,. 1995;8:543–556.
161. Chan KC., Godman MJ., Walsh K., Wilson N., Redington A., Gibbs JL.
Transcatheter closure of atrial septal defect and interatrial communications
with a new self expanding nitinol double disc device (Amplatzer septal
occluder): multicentre UK experience. Heart, 1999 Sep;82(3):300–306.
162. Fortescue EB., Lock JE., Galvin T., McElhinney DB. To close or not to
close: the very small patent ductus arteriosus. Congenit Heart Dis,
2010;5:354-65.
163. Tynan M., Finley JP., Fontes V, Hess J, Kan J. Balloon angioplasty for the
treatment of native coarctation: results of Valvuloplasty and Angioplasty of
Congenital Anomalies Registry. Am J Cardiol. 1990;65:790–792.
164. Hellenbrabd WE., Allen HD., Golinko RJ., Hagler DJ., Lutin W., Kan J.
Balloon angioplasty for aortic recoarctation: results of valvuloplasty and
angioplasty of congenital anomalies registry. Am J Cardiol, 1990;65:793–
797.
165. Shim D., Lloyd TR., Cho KJ., Moorehead CP., Beekman RH. Transhepatic
cardiac catheterization in children: evaluation of efficacy and safety.
Circulation, 1995; 92:1526–1530.
166. Shaffer KM., Mullins CE., Grifka RG., O'Laughlin MP., McMahon W., et al.
Intravascular stents in congenital heart disease: short and long term
results from a large single-center experience. J Am Coll Cardiol,
1998;31:661–667.
167. Bassett FH., Lincoln CR., King TD., Canent RV. Inequality in the size of
the lower extremity following cardiac catheterization. South Med J,
1968;61: 1013–7. 31.
168. Rosenthal A., Anderson M., Thomson SJ., Pappas AM., Fyler DC.
Superficial femoral artery catheterization: effect on extremity length. Am J
Dis Child, 1972; 124:240-242.
169. Bloom JD., Mozersky DJ., Buckley CJ., Hagood CO. Defective limb growth
as a complication of catheterization of the femoral artery. Surg Gynecol
Obstet, 1974; 138:524–526.
131
170. Kocis KC., Snider AR., Vermilion RP., Beekman RH. Two-dimensional and
Doppler ultrasound evaluation of femoral arteries in infants after cardiac
catheterization. Am J Cardiol, 1995; 75:640 –645.
171. Burrows PE., Benson LN., Williams GW., et al. Ileofemoral arterial
complications of balloon angioplasty for systemic obstructions in infants
and children. Circulation, 1990; 82:1697–1704.
172. Burrows PE., Benson LN., Babyn P., MacDonald C. Magnetic resonance
imaging of the ileofemoral arteries after balloon dilation angioplasty of
aortic arch obstructions in children. Circulation, 1994;90:915–920
173. Aktaş F. Kardiyak kateterizasyon ve diğer kardiyak invaziv girişimlerle
ilişkili nozokomiyal infeksiyonlar. Doğanay M., Ünal S (editörler). Hastane
İnfeksiyonları 2003;10.45:791-795.
174. Detenkofer M., Dascher FD. Nosocomial infections associated with
cardiac catheterization and other invasive procedures in cardiology.
Mayhall CG (ed). Hospital Epidemiology and Infection Control,
2004;62:1117-1122.
175. Hızel K. Tek kullanımlık aletlerin tekrar kullanımı. Hastane İnfeksiyonları
Dergisi, 2000;4: 187-190.
176. Frank U., Herz L., Daschner FD. Infection risk of cardiac catheterization
and arterial angiography with single and multiple use disposable catheters.
Clin Cardiol, 1988;11:785-787.
177. Zeevi B., Berant M., Fogelman R.,Galit BM., Blieden LC. Acute
complications in the current era of therapeutic cardiac catheterization for
congenital heart disease. Cardiol Young, 1999 May;9(3):266-272.
178. de Bono D. Complications of diagnostic cardiac catheterisation: results
from 34,041 patients in the United Kingdom confidential enquiry into
cardiac catheter complications. The Joint Audit Committee of the British
Cardiac Society and Royal College of Physicians of London. Br Heart J,
1993 Sep;70(3):297-300
179. Huggon IC., Qureshi SA., Reidy J., Dos Anjos R., Baker EJ., Tynan M.
Percutaneous transcatheter retrieval of misplaced therapeutic
embolisation devices. Br Heart J, 1994 Nov;72(5):470-475.
132
Download