Biyokimayanın konusu. Fizikokimyasal prensipler İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı Doç. Dr. Nurten Özsoy BİOKİMYA Biokimya canlı sistemin yapısını ve işlevlerini kimyasal bakımdan inceleyen bir bilim dalıdır. Bio = yaşam 1903 yılında Alman kimyager Carl Neuberg’in önerisiyle Fizyolojik kimya bilim dalına biokimya adı verilmiştir. Biyokimya bilgisi, tüm yaşamla ilgili Bilim Dalları için gereklidir Biokimya Mikro biyoloji İnorganik kimya Fizik Fizyoloji Farmakoloji Toksikoloji Biokimya alanında insan biokimyası ile ilgili elde edilen başarılar: • Hücrelerin, dokuların ve vücudun genel kimyasal bileşimi belirlenmiş ve başlıca bileşikler izole edilerek yapıları ortaya konmuştur. • Belli başlı kompleks biomoleküllerin fonksiyonları ortaya konmuştur. DNA’nın genetik bir materyel olduğu İçerdiği bilgiyi RNA’ya (mRNA) aktardığı mRNA ile proteindeki amino asid dizisinin belirlendiği bulunmuştur. • Hücrelerde gerçekleşen reaksiyonların hemen hepsinin enzimler tarafından kataliz edildiği saptanmış, birçok enzim saflaştırılmış ve incelenmiştir. • Belli başlı basit ve kompleks biomoleküllerin sentezi ve parçalanması ile ilgili metabolik yollar belirlenmiştir. • Genel olarak temel hormonların etki mekanizmaları ile ilgili bilgiler elde edilmiştir. • Birçok hastalığın biokimyasal mekanizması açıklığa kavuşmuştur. polisakkaridler heksozlar pentozlar pentoz fosfat yolu aromatik amino asdidler katekolaminler purinler glikoliz fotosentez lipidlerin biyosentezi amino asidler lipidlerin oksidasyonu TCA siklusu fosfolipidler iziprenoidler solunum zinciri steroidler porfirinler üre siklusu Biokimyanın konusu Canlı sistem • Makroskopik (bir-birkaçyüz mm) ⇒ ANATOMİ • Fonksiyonları ⇒ FİZYOLOJİ • Mikroskopik (1 mm – 2 x 10 - 4 mm) ⇒ HİSTOLOJİ • Ültramikroskopik < 200 nm (2 x 10 - 4 mm) ⇒ BİOKİMYA Biokimya Morfolojik yönü Canlı yapıyı meydana getiren molekülleri, iyonları ve bunların canlı sistemdeki dağılışını inceler. Fonksiyonel yönü Molekül ve iyonların canlı sistemde oluşumunu, organizmada uğradıkları kimyasal değişiklikleri ve hangi son ürün halinde atıldıklarını araştırır. BİOKİMYANIN ECZACILIK MESLEĞİ BAKIMINDAN ÖNEMİ A- Biokimya klinik eczacılık bakımından önem taşır a) Hastalık tanısında biokimyasal analizler. b) İlaçların hastaya uygulanması sırasında ilaç metabolizmasının ve kan düzeylerinin takibi. B- Biokimya eczane eczacılığı bakımından önem taşır a) İlaç olarak kullanılan biokimyasal maddeler: - Vitaminler ve mineraller - Enzimler: Sindirim için kullanılanlar (sindirim enzimlerini içeren ilaçlar) Yara tedavisinde kullanılanlar (kollajenaz, hiyaluronidaz vb.) - Hormonlar (östrojenler, doğum kontrol hapları, kortizon, kalsitonin vb.) - Parenteral solüsyonlar (serumlar; dekstroz, elektrolitler, amino asid solüsyonları) b) Biokimyasal reaksiyonları etkileyerek etki gösteren ilaçlar: - Antihipertansifler: Anjiotensin I hormonunun sentezini durdurarak etki eden ACE (Angiotensin Converting Enzyme) inhibitörleri (kaptopril). - Antibiotikler: Bakterilerin salgıladığı enzimleri etkisiz hale getirirler (β-laktamaz inhibitörleri). Hücre duvarındaki mukopeptid (glikoprotein) sentezini inhibe ederek, bakteriyi eritirler (penisilin türevleri). - Kolesterol düşürücüler: Kolesterol sentezindeki bir enzimi etkisiz hale getirerek sentezi durdururlar (statinler). - Antiürisemik ilaçlar: Ürik asid sentezinin son basamağındaki bir enzimi durdurarak etki ederler (allopurinol). c) Bioteknoloji ile hazırlanan ilaçlar: Rekombinant DNA teknolojisi kullanılarak yapılan ilaç üretimi. insulin hormonu, somatotropin hormonu, immunoglobulinler, kanser tedavisinde kullanılan interferon, çeşitli aşılar ve serumlar elde edilmektedir. Belirli bir gen parçasınının diğer bir DNA molekülüne integre olmasına rekombinasyon ve bu özelliği taşıyan DNA’ya da rekombinant adı verilir EcoRI restriksiyon enzimi Restriksiyon endonukleaz (EcoRI) tarafından DNA’nın sadece belirli baz dizilerinin bulunduğu yerlerden bölünür. yabancı DNA DNA parçacıkları yapışkan uçlarında birleşirler yapışkan uç yapışkan uç rekombinant DNA Küçük dairesel DNA’lar bakterilerin sitoplazmasında bulunurlar. Bunlara plazmid denir ve sayıları 20-50 kadar olabilir. Klonlama vektörleri plazmid EcoRI ile DNA oklarla gösterilen yerlerden kesilir Oluşan DNA parçaların yapışkan (komplementer) uçları var. Rekombinant DNA Yapışkan uçlar DNA ligaz ile birleştirilir Klonlanması düşünülen geni içeren bir DNA parçası bakteri içersinde kendi kendine çoğalabilen bir plazmide aktarılır İnsulin hormonunun geni (insulin sentezi için gerekli genetik kodu taşıyan DNA parçası) insan DNA’sından izole edilir. protein sentezi bakteri kromozomu Bakteri Bakteri hücrelerinden (genellikle Escherichia coli) elde edilen bakteri DNA’sının arasına yerleştirilir (klonaj). Böylece oluşan hibrid adı verilen bakteri DNA’sı, bakterinin çoğalması sırasında, bakterinin kendi proteinlerinin yanında insan insulinini de sentezler. rekombinant DNA replikasyon bakteri klonları HÜCRENİN YAPISI Deri Hücresi Kas Hücresi Kan Hücresi Hücre Doku Sinir Hücresi Organ Sistem Organizma Aynı türden milyonlarca hücre birleşerek dokuları oluşturur. Çeşitli dokular bir araya gelerek organları; organlar sistemleri; sistemler de organizmayı meydana getirir. Bütün canlıların yaşayan en küçük birimi hücredir. Hücre terimi ilk defa 1665 yılında İngiliz bilim adamı Robert Hooke tarafından basit bir mikroskopla ölü mantar doku kesitinde görülen boşluklar için kullanılmıştır. Robert Hooke'un mikroskobunda elde ettiği hücre görüntüsü. Canlı sistemin bazı kısımları doğrudan doğruya gözle görünebilir. Daha küçük bazı kısımları ise ancak ışık veya elektron mikroskobu ile görülebilir. En küçük boylu hücreler gametler, bakteriler ve parazit tek hücrelilerdir. Bu hücreler 0.2-0.5 mikron (1 mikron = 0.001 mm) çapındadır. Işık mikroskobu ELEKTRON MİKROSKOBU Bitki ve T2 fajı hayvan Atom hücreleri Lipit Protein Küçük moleküller Kloroplast Bakteriler Gözle görünür Balina Balık yumurtası Ağaç Kuş İnsan En büyük hücre, kuş yumurtasıdır. Bugün yaşayanlardan devekuşunun yumurtası bilinen en büyük hücrelerdir. Bilinen en uzun hücreler ise aksonlarıyla beraber 1 m kadar uzunluktaki bazı sinir hücreleridir. Hayvan hücresi aşağıda belirtilen kısımlardan oluşur • Hücre zarı •Hücre çekirdeği (nukleus) - Çekirdek zarı - Nukleoplazma - Kromozomlar - Çekirdekçik (nukleolus) • Sitoplazma - Mitokondriler - Endoplazmik retikulum - Ribozomlar - Lizozomlar - Golgi cisimleri - Sitoskeleton (sitoplazma iskeleti) - Peroksizomlar - Sentrioller Canlı hücrelerin bilinen kimyasal yapı taşları Organik maddeler • Karbohidratlar • Proteinler ve peptidler • Enzimler • Lipidler • Nukleotidler ve nukleik asidler • Porfirinler • Hormonlar • Vitaminler İnorganik maddeler İnsan organizması, % 65 su, % 20 protein, • Mineraller % 12 lipit, • Su % 1 karbohidrat içerir. Hücre membranı (zarı) Hücre membranı, hücreyi ve hücre organellerini sararak dış ortamlarından ayıran, hücreye yapısal ve mekanik bütünlük sağlayan seçici geçirgen bir yapıdır. - Hücre membranı 6-10 nm kalınlığında dinamik bir yapıdır. -Tüm hücrelerin membranları karbohidratlardan oluşur proteinler, lipidler ve -Hücre türüne ve fonksiyonuna göre değişiklik göstermelerine karşın hücre membranında: • Proteinler ……………………. % 55 • Lipidler ……………………….. % 41 - Fosfolipidler …… % 25 - Kolesterol …….…% 12 - Glikolipidler …….. % 4 • Karbohidratlar …………… % 3 Fosfolipidler Fosfolipidler, iki hidrofobik yağ asidi ve bir hidrofilik fosfat içeren baş kısmı ile amfipatik bir moleküllerdir. Gliserol Fosfat Yağ asidleri Yağ asidleri Fosfolipid Sitoplazma Hücre membranı Fosfolipitlerin polar baş kısmı suda kolayca çözünürken, polar olmayan kuyruk kısmı (hidrokarbon zinciri) suda çözünmez. Bu nedenle, polar baş kısımların sulu ortamla ilişkili olacak şekilde, polar olmayan hidrokarbon kuyrukların ise suyun az bulunduğu orta kısmında birbiri ile ilişkili olacak şekilde dizilmesiyle lipit çift tabakası oluşur. Lipit çift tabakası biyolojik membranların temel yapısıdır Hidrofilik baş Fosfat grubu Yağ asidi kuyruğu Hidrofobik kuyruk Sıvı mozaik modeli Lipitler ve proteinler membranda, 1972 yılında Singer ve Nicolson tarafından "sıvı mozaik modeli“ olarak tanımlanan bir düzende yerleşmektedir: Fosfolipid tabaka membranın sıvı bölümünü oluştururken, bu sıvı tabaka içine gömülü halde bulunan proteinler ise mozaik bölümünü oluştururlar. Proteinin hidrofilik bölgesi Fosfolipit çift tabaka Proteinin hidrofobik bölgesi Membran Proteinleri • Membran proteinleri, membranın yapısal bütünlüğü ve spesifik fonksiyonlarından sorumludur. • Membran proteinleri, membrandaki yerşleşim yerlerine göre: – Periferal membran proteinleri • Membran proteinlerinin yaklaşık % 30 kadarını oluştururlar ve genellikle integral membran proteinlerine nonkovalent olarak bağlanırlar – İntegral membran proteinleri • Membran proteinlerinin % 70 kadarını oluştururlar • Lipit çift tabakaya gömülmüş haldedir, • Çoğu tüm membran boyunca uzanır ve bazı maddelerin karşı tarafa geçtiği kanalları oluşturur ((transmembran proteinler) Glikolipit Oligosakkarit İntegral protein Hidrofobik α-heliks Fosfolipit Kolesterol FONKSİYONEL SINIFLANDIRMA: TRANSMEMBRAN PROTEİNLERİ: a. İyon kanalı: özel iyonları su dolu porlar aracığı ile membranın diğer tarafına taşır. Birçok plazma membranı çeşitli iyonlar için spesifik kanallar içerir b. Taşıyıcılar: Şekillerini membranın diğer tarafına taşır. değiştirerek özel maddeleri c. Reseptör: Çeşitli moleküllerden aldıkları sinyalleri hücre içine ileterek hücredeki reaksiyonları başlatır veya durdururlar. d. Enzim: Hücre içinde veya dışında reaksiyonları katalizler. e.Bağlayıcı: Hücre içinde ve dışında filamentlere bağlanarak hücrenin yapısal bütünlüğünü ve şeklini korumaya yardımcı olur. Aynı zamanda, hücrenin hareketine de etkisi vardır. Membran Proteinlerin fonksiyonları Dış taraf Plazma membranı İç taraf Taşıyıcılar Enzim Hücre yüzey antijenleri Hücre adhezyonu Hücre yüzey reseptörleri Sitoskeletona bağlanma Hücre Zarının İşlevleri: 1. Seçici Geçirgenlik a. Pasif Difüzyon (Maddelerin enerji gerektirmeden geçişi) b. Kolaylaştırılmış Difüzyon (Maddelerin bir zar bileşeni yardımıyla geçişi) c. Aktif Taşıma (Maddelerin enerji harcanarak taşınması) 2. Sinyal iletimi a. İyon Kanalına Bağlı Reseptörler b. G Proteinine Bağlı Reseptörler c. Steroid Hormon Reseptör Ailesi 3. Endositoz a. Fagositoz b. Pinositoz c. Reseptör aracılı endositoz 4. Ekzositoz 5. İzolasyon ve Bölmelendirme 6. Metabolik süreçlerin uzaysal organizasyonu 7. Depolama, Taşıma ve Salgılama Yüksüz molekül Yüklü molekül Makromolekül Plazma membranı Membran yarı geçirgendir, yani bazı maddelerin membrandan serbestçe geçmesine (diffüze olmasına) izin verir. Membran büyük moleküllere geçirgen değilken, yüklü iyonları çok az geçirir, ve yağda eriyen küçük moleküllere oldukça geçirgendir. HÜCRE ZARI TAŞIMA SİSTEMLERİ ENERJİ GEREKSİNİMİ Enerji gerektirmeyen Enerji gerektiren Difüzyon Endositoz Basit difüzyon Kolaylaştırılmış difüzyon Molekül lipid çift katmandan drek olarak geçer Sekonder Primer aktif taşıma aktif taşıma Aracılı taşıma membran proteini gerektirir Fiziksel gereksinim Ekzositoz Membranda vezikül oluşumu gerektirir Basit difüzyon Pasif taşıma Kolaylaştırılmış difüzyon Aktif taşıma (transport) Taşıma Modelleri Pasif ve Aktif Transport Taşıyıcı proteinler: pasif ve aktif transport Kanallar: sadece pasif Taşınan molekül Kanal proteini Taşıyıcı protein Lipit çift Konsantrasyon gradiyenti tabaka Basit difyüzyon Kanallar aracılığı ile Taşıyıcı protein aracılığı ile PASİF TRANSPORT AKTİF TRANSPORT Aracısız transport Pasif difüzyon İki ortam arasındaki konsantrasyon farkına, konsantrasyon gradienti denir. Pasif difüzyon, moleküllerin konsantrasyon gradienti yönünde kendi kinetik enerjileri ile yayılmalarıdır. Sisteme dışarıdan enerji eklenmediği için moleküllerin bu hareketi zarın her iki tarafındaki madde konsantarsyonu eşitleninceye (sistem dengeye ulaşıncaya) kadar devam eder. • Diffüzyon – yüksek → düşük konsantrasyonu Yarı geçirgen membran Boya molekülleri su denge Yüksek geçirgenlik HİDROFOB MOLEKÜLLER benzen KÜÇÜK, YÜKSÜZ POLAR MOLEKÜLLERİ üre gliserol BÜYÜK, YÜKSÜZ glukoz POLAR MOLEKÜLLERİ sakkaroz üre gliserol Geçirgenlik katsayıları (cm/sec) triptofan glukoz İYONLAR Sentetik lipit çift tabaka Taşınacak türler geçirgenlik katsayılarına göre membran lipit tabakaları arasındaki geçitlerden hücre içine veya dışına taşınmaktadır. Düşük geçirgenlik Eğer iki sıvı kompartmanı arasındaki bir zar suya geçirgen, fakat su içinde çözünmüş bazı maddeler için geçirgen değilse (yarı geçirgen membran) ve diffüzyona uğramayan maddelerin konsantrasyonu zarın bir yanındaki sıvı bölümünde diğer taraftakinden daha fazla ise, su yüksek yoğunlukta diffüze olmamış madde içeren bölüme doğru zardan geçer. Suyun difüzyonu, osmoz olarak adlandırılır Suyun difüzyonu osmoz Tonisite Bir solüsyonun osmotik basıncını plazmanınki ile karşılaştırmak için kullanılır. Hipotonik solüsyonlar –plazmadan düşük osmotik basınçları nedeniyle hücrelerin hacmini arttırırlar. (eritrositlere net su girişi →hemoliz) İzotonik solüsyonlar – plazma ile aynı basınçları nedeniyle hücre hacmini etkilemezler (eritrositlerle sıvı arasında net su hareketi yok) Hipertonik solüsyonlar ise plazmadan yüksek osmotik basınçları sonucunda hücre suyunun intravasküler sıvısına çekilmesine ve hücrenin hacim kaybına neden olurlar.(eritrositlerde büzüşme) İzotonik Hipotonik izotonik hipotonik hipertonik Hipertonik Klinikte kullanılan izotonik çözeltiler • % 0.9 NaCl • % 4.8 Glukoz çözeltisi • % 3.8 Sodyum sitrat • Ringer: NaCl, KCl ve CaCl2 içeren çözelti • Tyrode çözeltisi: NaCl, KCl, CaCl2, MgCl2, NaHCO3, NaH2PO4 ve glukoz içeren çözelti Kolaylaştırılmış diffüzyon Kanallar veya taşıyıcı proteinler aracılığıyla, konsantrasyon gradienti yönünde, enerji harcanmadan gerçekleşir. kolaylaştırılmış = yardım ile açık kanal = hızlı transport yüksek düşük İyon kanalları Na+ Cl- K+ K K Konsantrasyon gradiyentlerine ve elektriksel yüklerine göre akış Kolaylaştırılmış difüzyonda, membranda yerleşik taşıyıcı proteinler (transmembran proteinler), kanal proteinlerinden farklı olarak 1. Taşınan bileşiği özgül olarak bağlamakta ve bağlanma sonrası proteinde konformasyon değişikliği meydana getirmektedirler. 2. Bu değişiklikle bağlanma sırasında hücre dışına yönelmiş protein bağlanma sonrası hücre içine (sitozole) yönelmekte 3. Bağladığı bileşiği sitozole bırakmaktadır Kolaylaştırılmış difüzyondaki taşıma proteinleri hareketlidirler. Konformasyonel değişiklik conformation change Konformasyonel değişiklik conformation change Carrier-mediated solute transport Glukoz Bağlanma Konformasyon değişikliği Dissosiyasyon sitozol Transport (taşıma): uniport/kotransport Uniport sistemi tek bir molekülü çift yönde taşıyabilir. Kotransport sistemlerinde, bir molekülünün membran boyunca taşınması, bir diğer molekülün taşınmasına bağımlıdır. Simport sistemi: molekülleri aynı yönde taşıyabilir Antiport sistemi: iki molekülü zıt yönde taşıyabilir Dış membran İç membran Simport Uniport Antiport Kotransport Aktif taşıma (transport) • Hücre membranından, molekül ve iyonların, metabolik enerji kullanarak, konsantrasyon gradiyentine karşı yönde taşınması işlemine aktif transport denir. Primer aktif taşıma Na+K+ ATP az: Na+K+ transportu Enerji kaynağı - ATP Ekstrasellüler sıvı Sodyum ATP İntrasellüler sıvı Potasyum ADP Pi Potasyum K+ Sekonder aktif taşıma simport Primer aktif taşıma Sekonder aktif taşıma • Enerji olarak doğrudan ATP değil, iyon konsantrasyon gradientini kullanır. • Taşıyıcı protein üzerinde asıl taşınacak madde haricinde bir de enerjiyi sağlayacak olan iyonu bağlayan bölge vardır • Bu iyon genellikle sodyumdur Primer ve sekonder aktif taşıyıcılar birbiriyle koordine bir şekilde çalışırlar Hücre dışı Hücre içi Sekonder aktif taşıma Na+/amino asid simportu Na+/glukoz simportu Ca2+/ Na+ antiportu Ekstrasellüler sıvı İntrasellüler sıvı Amino asid Büyük moleküllerin membranı geçme hareketi Endositoz ve Ekzositoz • Büyük moleküller hücre içine ve dışına membrandan tomurcuklanan veya membranla kaynaşan veziküllerle taşınır Ekstrasellüler sıvı Plazma membranı Endositoz Ekzositoz İntrasellüler sıvı Hücre dışından içine madde alımı pinositoz, reseptör-aracılı endositoz ve fagositoz olmak üzere üç değişik yolla olmaktadır. Her üç yol hücre gereksinimlerinin karşılanmasında veya korunmasında kullanılmaktadır. Endositoz Fagositoz = “hücre yutumu” Pinositoz = “hücre içimi” Receptör-aracılı endositoz Transferrin ve LDL, reseptör aracılı endositozla hücre içine alınır. Ekstrasellüler sıvı Sitozol bakteri fagozom Fagositoz Plazma membranı genç endozom Endositoz geç endozom lizozom mitokondri otofagozom Otofaji Çekirdek (Nukleus) Çekirdek, çekirdek membranları adı verilen çift membrandan oluşan bir yapı ile çevrelenerek hücre sitoplazmasından ayrılmıştır. Dış ve iç membran olarak adlandırılan bu çift membran yapısı ile nükleoplazma (çekirdek özü) ve sitoplazmanın içeriği birbirinden ayrılmakta ve çekirdek yapısı şekillenmektedir. Çekirdekçik: ribozomal RNA Dış membran kodlayan genlerin birçok İç membran kopyasını içermektedir Nukleoplazma Çekirdekçik Kromatin Nuklear membran Porlar Çekirdeğin dış membran sistemi sitoplazmaya doğru GER olarak devam etmekte, dış ile iç membran arasında kalan membranlar arası bölge, ER lümeni ile doğrudan ilişki halinde bulunmaktadır. Ayrıca fonksiyonel olarak ER ile benzerlik gösteren dış membranın sitoplazmik yüzeyinde protein sentezi için ribozomlar bulunmaktadır. İç membran ise, çekirdeğe özgü olan proteinleri taşımaktadır. Çekirdek zarı Çekirdek Ribozomlar Granüllu ER (GER) Düz ER (DER) Dış ve iç membranlar arasında bulunan dar alanda iki membran birbirine çapları yaklaşık 90 nm olan geçitler ile bağlanmaktadır. Protein yapısındaki bu geçitler belirli makromoleküllerin sitoplazma ile nukleoplazma arasında seçici geçişini sağlamaktadır. Çekirdekçik Nukleoplazma Nüklear porlar İç membran Nükleer por Dış membran Çekirdek membranı nukleer porlar Ökaryotik DNA organizasyonu Çekirdeğin büyük bir kısmını kromatin iplikleri oluşturmaktadır. Hücre bölünme fazlarına girmediği zaman kromatin iplikleri nukleoplazma içinde gelişigüzel dağılmış olarak bulunmaktadır. Hücre bölünmesinden hemen önce kromatin iplikleri kalınlaşarak granüllü bir yapıda görünen kromozom almaktadır. Diploid (2n) halini bir insan hücresinde herbiri tek molekül DNA içeren 46 kromozom 23 çift halinde bulunmaktadır. Diploid (2n) bir insan hücresinde herbiri tek molekül DNA içeren 46 kromozom 23 çift halinde bulunmaktadır. sentromer kromozom gen kromatid Sitoplazma: Plazma membranının iç boşluğu, sulu bir çözelti olan sitozol ile çözünmeyen ve çeşitli parçacıkların süspansyon oluşturduğu sitoplazma ile doldurulmuştur. Glikoliz, glukoneojenez, pentoz fosfat yolu, yağ asidi sentezi gibi metabolizma reaksiyonları sitosolde cereyan eder. Ribozomlar Ribozomlar, protein sentez organelleridir ve bütün canlı hücrelerde bulunurlar. Ribozomların % 60-65’i rRNA lar, % 35-40’ı ise proteinlerden oluşur. Proteinlerin biosentezi sırasında birçok ribozom ayni bir mRNA ya bağlanmış olurlar ve elektron mikroskobunda inci dizisi gibi görünürler. Bunlara polizom denir. Ribozomlar ültrasantrifüjde 70s (prokaryot hücresinin) ve 80s (ökaryot hücresinin) lik bir sedimentasyon sabitesi gösterirler (Svedberg ünitesi). 80s Ribozomu 60s ve 40s alt biriminden oluşur (ökaryot hücreler). 60s ribozom büyük alt birimi = 28s rRNA+5,8s rRNA+5s rRNA+50’den fazla polipeptid zinciri 40s ribozom küçük alt birimi = 18s rRNA+30 polipeptid zinciri Ribozom Polipeptid zinciri Düz ER DER Çekirdek Endoplazmik retikulum (DER) Çekirdek porları Çekirdek zarı GER Transport vezikülü Golgi Plazma membranı Lizozom Vakuol Granüllu ER (GER) Sisternalar Ribozomlar Bir ökaryotik hücrede toplam hücre membranlarının % 50 kadarını oluşturan endoplazmik retikulum (ER) membranı, tübül ve yassıtılmış keseciklerden bir labirent oluşturarak çekirdekten plazma membranına kadar bütün sitoplazmayı doldurmaktadır. ER lümenini sitozolden ayıran ER membranı, bu iki bölme arasında seçici geçirgenliği sağlayan bir yapıdır. ER membranının bazı kısımları granüllü, diğer bazı kısımları ise düzdür. Agranüler (Düz) endoplazmik retikulum FONKSİYONLARI: Fonksiyonları: Membran lipitlerinin biyosentezi ve toksik bileşiklerin metabolizmasından sorumludur Karaciğer hücrelerinde bulunan düz ER, çeşitli ilaç ve toksik bileşiklerin metabolizmasından sorumludur ve lümeninde bileşiklerin hidroksilasyonunu katalizleyen sitokrom P450 sistemini içermektedir. Kas hücrelerinde sarkoplazmik retikulum (SR) adlandırılan düz ER, kas kasılması sırasında Ca2+ salınımını sağlayan bir Ca2+ deposu olarak görev yapmaktadır. Steroid hormonları sentezleyen hücreler olan adrenal korteks, yumurtalık ve testis hücrelerinde daha fazla oranda bulunmaktadır. Hücre içinde taşınacak olan büyük moleküller için taşıma vesikülleri oluşturmaktadır. Granüllü (pürtüklü) endoplazmik retikulum FONKSİYONLARI: Granüllü ER’a (GER) sentezlenmektedir. bağlı ribizomlarda ER lümeni adlandırılan bölgede: proteinlerin ileri modifikasyonlarını sağlayan pek çok enzim yer almaktadır proteinler Golgi sistemi Endoplazmik retikulumdan gelen proteinlerin ileri modifikasyonları (sülfat, lipit, karbohidrat bağlanması) ve hücre içinde gideceği organele göre ayrımlanması (lizozomlar, plazma membranı veya salgı vezikülü), morfolojik olarak yassılaşmış membranlardan ve veziküllerden oluşan Golgi sisteminde gerçekleşmektedir. Hayvan hücrelerinde hücre çekirdeğinin, sentrozomun veya hücre merkezinin yakınına asimetrik olarak yerleşen Golgi sistemi cis, medial ve trans bölümlerinden meydana gelmektedir. Bunlardan ER en yakın bölüm cis, en uzak olan ise trans bölümüdür. Farklı işlevleri bulunan Golgi sistemindeki bu bölümlerde değişik enzimler yer almaktadır. Lizozomlar Golgi sisteminden meydana gelen, membranla çevrili veziküllerdir. taşıyıcı Sitozol Asid hidrolazlar Nukleazlar Proteazlar Glikozidazlar Lipazlar Fosfatazlar Sulfatazlar Fosfolipazlar pompası Peroksizomlar Katalaz H2O2 → H2O + ½ O2 Ürik asit, amino asitler ve yağ asitleri oksidatif tepkimeler ile peroksizomlarda yıkılmaktadır Mitokondri Mitokondri, hücrenin enerji merkezi olarak tanımlanmıştır. Yunanca “iplik şeklinde granül“ anlamına gelir. Genellikle 5-6 tanesi uç uca gelerek bir iplik şekli meydana getirir. Mitokondri ökaryotik hücrelerin, enerji üretimi görevini üstlenen ve kendi halkasal DNA’ sına sahip sitoplazmik bir organeldir. Sayıları enerji ihtiyacına göre değişir. Membranlararası boşluk ile ayrılmış iki membrandan oluşmaktadır. Mitokondri iç membranının çevrelediği bölge matriks adını alır. Dış membran: Küçük moleküller ve iyonlar porin adı verilen proteinler tarafından oluşturulan transmembran kanallardan serbestçe girer ve çıkarlar. matriks krista İç membran Dış membran İç membran: • Krista (Latince, cristae tarak demektir) adı verilen kıvrımları iç membranın yüzey alanını artırırlar, membran bağımlı reaksiyonların daha fazla sayıda olmasını sağlar • Seçici geçirgenlik gösterir. • ATP, ADP, piruvat gibi küçük moleküllerin çoğuna ve H+, Na+, K+ gibi iyonlara karşı geçirgen değildir. İç membranı özel taşıyıcısı olanlar geçebilir. Matriks Piruvat dehidrojenaz kompleksi ATP, ADP, Pi, Sitrik asid siklusunun enzimleri Mg2+, Ca2+, K+, NAD+, FAD Yağ asidi β-oksidasyon enzimleri Birçok çözünür metabolit Sitoplazmadaki ağ yapısı hücre iskeleti (sitoskeleton) olarak tanımlanmaktadır Hücre yüzeyinin şeklinin belirlenmesinde ve hücre hareketinde rol alır. (Aktin filamentleri) 7 nm Hücreye mekanik destek sağlar ve yükün dağılmasına yardım ederler 8-11 nm Mikrotübüller, etrafı zarla çevrili organellerin sitoplazmadaki konumlarının belirlenmesinde ve sabitlenmesinde görevlidir. 25 nm Mikrotübüller Tübulin dimer Sentriyoller: mikrotübül demetleri mikrotübüller Sentriyoller çekirdeğe yakın olarak yer alan bir çift silindrik yapıdır. Her biri üçerli gruplar halinde dokuz tübülden oluşmuştur. Sentriyoller hücre bölünmesi sırasında kromatidlerin hücre kutuplarına çekilmesini sağlarlar. Büyüklük kütle homojenat → differansiyel santrifüj mitokondri nükleus mikrozom peroksizom hücre debrisi lizozom sitozol • Homojenat, gittikçe artan santrifüj kuvvetine maruz bırakılarak fraksiyonlarına ayrılır • Kütle büyüdükçe, çökmesini sağlayan santrifüj gücü azalır Dansite-Gradient Santrifüj numune ultrasantrifüj 100,000 x g 24 h sakkaroz gradienti (% 5-20) Tüpün dibi delinir fraksiyonlar toplanır en yoğun en hafif Hücrenin kısmı Endoplazmik retikulum (düz yüzeyli) Glikojen granülleri Metabolizma reaksiyonu Hidroksilasyon reaksiyonları, Lipid sentezi, Ksenobiyotiklerin zehirsizleştirilmesi Glikojen sentezi ve yıkımı enzimleri Golgi cisimleri (salgı vezikülleri) Glikoprotein deposu, Salgı kesecikleri Hücre zarı Aktif transport Lizozom Hidrolitik enzimler Mitokondri (enerji kutusu) β-Oksidasyon, Solunum zinciri, TCA siklusu Nukleus (arşiv) - Kromozomlar DNA replikasyonu, RNA sentezi Nukleolus rRNA sentezi Peroksizom Oksidasyon reaksiyonları Ribozom (kaba yüzeyli endoplazmik retikulum) Sitoplazma Protein sentezi Glikoliz, Glukoneojenez, Pentoz fosfat yolu, Yağ asidi sentezi, Transaminasyon BİOKİMYASAL OLAYLARLA İLGİLİ BAZI FİZİKOKİMYASAL PRENSİPLER Moleküller arası kuvvetler Atomlar Moleküller Lifler ve hücre zarları Moleküller arası kuvvetler Canlı organizma Doku ve organlar Biyolojik yapıyı meydana getiren molekülleri bir arada tutan kuvvetler moleküllerarası kuvvetler’dir. Moleküler Bağların Özellikleri Bağ Gücü Özellikleri Örnekler İyonik Kuvvetli Zıt yüklü iyonize gruplar arasındaki çekim. Tuz molekülünün yapısı veya proteinlerin amino asit yan zincirleri arasındaki çekim. Kovalent Çok kuvvetli Atomlar arasında Moleküllerin oluşumunda paylaşılan elektronlar. atomları birbirine bağlayan çoklu bağlar. Hidrojen Zayıf Hidrojen ve oksijenin polarize bağları arasındaki çekim. Protein yan zincirlerinin polar grupları arasındaki çekim veya su moleküllerinin çekimi. Van der Waals Çok zayıf Çok yakın nonpolar moleküller ve gruplar arasındaki çekim. Proteinlerdeki nonpolar gruplar arasındaki veya lipid moleküllerindeki çekim. Hidrofobik etkileşim İyonik bağ Kovalent bağı Hidrojen bağı N-terminal C-terminal Moleküllerarası Kuvvetler Van der Waals çekmeleri – Elektrik yükü olmayan moleküller arasındaki çekme kuvvetlerine denir. Apolar çekmeler (London kuvvetleri): Atomların geçici polarizasyonundan ileri gelen çekmelerdir. Anlık dipol - indüklenmiş dipol moleküller arası çekim kuvvetlerin oluşmasına neden olur. Bu etkileşime yaygın olarak London kuvvetleri denir. Dipol-dipol (Atomların devamlı polarizasyonundan ileri gelir (Özel durum hidrojen bağı) çekmeleri Polar moleküllerin negatif ve pozitif uçlarının (elektonegatiflik farkı) birbirini çekmesi sonucu oluşur. Hidrojen bağları: Hidrojen atomunun N ve O gibi elektronegatif atomlara ilgisi sonucu oluşan bağlardır. Biyomoleküllerde bulunan hidrojen bağlarına örnek: - polipeptid zincirlerindeki amino asitler arasında, - DNA ve RNA’daki guanin sitozin arasındaki üçlü hidrojen bağı. Kovalan bağlar: Bir elektron çiftinin iki atom arasında ortaklanmasından ileri gelen kuvvetli bir bağdır. Bazı proteinlerdeki disülfür bağları (-S-S-) bunlara örnektir. sistein sistin sistein Disülfid köprüsü İyon bağları: (+) yüklü gruplarla (–) yüklü grupları elektrostatik çekme kuvvetleri ile bir arada tutan bağlardır. Protein molekülleri C O- …… H N + 3 (CH2)4 Anyonik Katyonik (glutamat, aspartat ve (arginin, histidin, lizin ve molekülün ucundaki molekülün diğer ucundaki serbest karboksilat) serbest amonyum) Dispers sistemler Bir veya birkaç maddenin diğer bir madde içerisinde dağılmasına dispersiyon denir. Dağılmış parçacıklara – dispers faz Bunların içinde dağıldığı maddeye – dispersiyon ortamı Fiziksel yönden hücre içeriği ne gerçek katı ne de gerçek sıvıdır. Katı ile sıvı karışımdan oluşan bir sistemdir. Bu tür sistemler, dağılan parçacıkların büyüklüğüne göre 3 gruba ayrılırlar; -Gerçek çözelti - parçacık büyüklüğü 10 nm (10-8 cm) den daha küçüktür. Parçacıklar iyon ya da molekül halinde çözücü sıvı içinde tamamen çözülmüşlerdir. Çözeltiler berraktır. Örnek: NaCl ve glukoz çözeltileri - Süspansiyon - parçacıkların çapı 200 nm den daha büyüktür. Parçacıklar büyük olduğundan daima karıştırılmazsa dibe çöker. Örnek: sütte yağ damlacıklarının ve kanda eritrositlerin dağılışı - Kolloidal çözeltiler – parçacıkların büyülüğü 10-200 nm arasında değişir. Parçacıklar gerçek çözelti oluşturmak için büyük, dibe çökmek için ise küçüktür. Kolloidal çözeltilerin en önemli özelliği sol denen sıvı halden jel denen yarı sıvı-yarı katı hale geçebilmesidir. Sol halden jel hale geçen kolloid sistemde parçacıklar su alarak şişmeye başlar ve çözünen faz genişleyerek çözücü içinde daha çok yer kaplar. Bu olay tersinirdir. Jelatinde ısıtma ve soğutmada olduğu gibi. - Protoplazma da kolloid sistemdir. Kas hücrelerinin kontraksiyonu ile protoplazma sol halden jel hale döner. Dializ Bir karışımdaki çözünmüş taneciklerin, yarı geçirgen (semipermeabl) bir zardan difüzyonu. Yarı geçirgen zar: kolloid tanecikleri giremez, daha küçüklerini geçirir. Örnek: NaCl içeren protein çözeltisinin dializi. Uygulama: Hemodializ İntraperitoneal dializ (zehirlenmeler, aşırı ilaç alma) Semipermiabl membran homojenat tampon Diyaliz başı Diyaliz sonu Dializde, kan yarı geçirgen özellikteki selofandan yapılmış bir boru sistemine pompalanır. Bu boru sistemi dializ sıvısı denilen ve kanın normal elektrolitlerini içeren bir sıvı içinde bulunur. Bu şekilde kandaki çözünmüş tanecikler, bu arada zararlı maddeler, selofan zardan dializ sıvısına geçer. Bu arada dializ sıvısındaki elektrolitler (Na+, K+, HCO3- v.s.) kana geçerek kanın elektrolit düzeyini istenilen seviyede tutar. Böylece böbreğin yapması gereken işlem, kanın vücut dışında dializiyle yapılmış olur. Hemodializ Kan girişi Dializ sıvısı çıkışı Selofandan yapılmış boru sistemi (filtre) filtre Dializ sıvısı girişi Kan çıkışı Arterovenöz fistul Arter Atık ürünleri Yarıgeçirgen membran Dializ sıvısı Ven Hemodializ Periton Periton boşluğu Atık ürünler Periton dializi