BATIL VE HURAFELERDEN SAKINMA, İSLAM'A BAĞLANMA Cahiliyet devrinde hiçbir kaide, prensip tanımadan başıboş bir hayat geçiren bu sebeple birçok felaketlere sürüklenen mustarip beşeriyetin, içinde bulunduğu bataklıktan kurtulması, çok muhtaç olduğu ve aradığı huzur ve sükuna kavuşması adalet, emniyet ve asayişi elde etmesi, barbarlığın yok olması karma karışık olan dünyanın aydınlığa ulaşması ve insanlığın buhrandan kurtulup felaha ermesi, son Peygamber Hz. Muhammedin (S.A.V.) getirdiği esaslara, talimata uymalarıyla mümkün olmuştur. Nefsani yaşamayı terk edip Allah'ın hidayetine yönelmek O'nun ve Resulünün emirleri ve yasakları çerçevesinde yaşamak iki cihad saadetinin anahtarıdır. Bu emirlere riayet edilmediği, yasaklardan kaçınılmadığı takdirde sınıf kavgaları, siyasi muharebeler, çeşitli anlaşmazlık, vahşet, istilalar ve muhtelif ahlaki bozukluklar alır yürür. Ferdi ve içtimaı yaşayışta, fikri, siyasi ahlaki ve insani seviye düşük olur. Beşer hayatında elem, meşakkat, arar, hüsran, sıkıntı, kararsızlık, tahrip, buhran dalalet ve sefalet meydana gelir. Hidayet, nur, ilim, istikrar huzur, sükûn, saadet, gerçek insanlık ve ahlaki yaşayış ortadan kalkar. Hz. Peygamberin (S.A.V.) tebligat, talimat ve tatbikatı incelenecek olursa sel gibi eğri yola akan insanlığın doğru yola nasıl sevk edildiği gayet iyi anlaşılır, islam Talimatının insanlığa ne derece büyük hizmetler ettiği bu sayede layıkıyla öğrenilir. İnsanlığa merhamet ve lütuf gösterip ilahi ketemi Kuranı Kerim'i ve son Peygamber Hz. Muhammedi (S.A.V.) gönderen Allah'u Teala her iki dünyadaki saadet ve selameti onlara göstermiştir. Dalgalı denizde düşerek çırpınıp duran insanların yapacağı en akıllıca iş kendilerine uzatılan kurtarma halatına yapışmaktır. İnsanlar küfür, şirk ve dalaletten, her türlü gayr'i ahlaki davranıştan kurtaracak olan. İnsanlık haysiyetine ve kurtuluşa kavuşturacak olan şey İslam, Allanın kopmayan ipi Kuran'dır. İnsanların dünyaya gelişlerinden gidişlerine kadarki hayatları sadece servet toplama ve harcama, yeme içme ve yatma uyumadan ibaret olmayıp bunlardan başka yaratıcısına karşı ifade etmek mecburiyetinde oldukları bazı mükellefiyetleri de vardır. Bunların başında Allah'ı bilmek tanımak. O'nun gönderdiği Kitap’a eksiksiz 0inanmak, yolladığı Peygamberi tam manasıyla tasdik etmek ve İslam'ın gereklerini yerine getirmek gelir. Akıl ve ilme uygun, hizmet ve fazilet dini olan Müslümanlıkta bir sebep ve hikmeti bulunmayan ilimde yeri olmayan ve akla uygun düşmeyen şeyler yoktur. Dinde yeri olmayan, akıl ve hikmete mugayir olan bir takım ve hurafelerden kaçınmak, Allah'ın verdiği akıl, kalp. göz ve kulağı yerli yerince kullanmak lazımdır. Duyulan ve görülen söylerin iyi ölçülüp biçilmesi kulağın ters anlamaya, gözün yanlış görmeğe vasıta yapılmaması, göz, kulak ve kalp nimetlerinin kadri kıymetinin bilinmesi gerekir. Yanlış düşünce ve inançlar insanların ruh hastalığına tutulmalarına, kuvve maneviyetlerinin kırılmasına, korkak ve azimsiz olmalarına sebep olur. Bu itibarla İslam’ın iman esaslarına nasıl inanılması emredilmişse o şekilde inanmak icap eder. Her türlü gayri İslami fiil ve davranışlardan da kaçmak gerekir. Yabancı örf ve adetler İslam'a uymayan gelenek ve görenekler de yapılmaması icap eden söylerdir. 1979 senesinde yaptıklarımızı düşünüp kendimizi muhasebe etmeliyiz. Dünya ve ahirete yarayan ne gibi ameller işlediğimize bakmalıyız, işlenen günahlara tövbe edilmesi, Allah'a tam olarak dönme hususunda sağlam bir ahidde bulunmalıdır. Her gün kıldığımız 5 vakit namazda 40 defa okuduğumuz Fatiha suresinin sonunda Cenabı Hakk'a şöyle yalvarmaktayız "Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğramışların ve sapıkların yoluna değiI kendilerine nimet verilenler bir ayeti Kerimede belirtildiği üzere peygamberler, sıddıklar, şehitler ve saliklerdir. Hadisi Şerifte "Gazaba uğrayanların yahudiler, sapkınların da hristiyanlar olduğu" beyan buyurulmuştur. O halde yahudilerin ve hristiyanlarım yollarına gitmemek isteği sadece duada, sözde kalmamalı, bilfiil gösterilmelidir. Sıratı müstakim ancak İslam'ın yoludur. Nisan 1980