Adır Köyü | Irak Kürt Hareketi / Ali Çınar

advertisement
Irak Kürt Hareketi / Ali Çınar
Açıklama: Kürtlerin trajedisi: Ayaklanma, baskı ve zulümle kardeşlik...(biraz uzun ama faydalı
bir yazı)..
Kategori: Köşe Yazıları
Eklenme Tarihi: 11.Nisan.2011
Geçerli Tarih: 19.Temmuz.2017, 02:47
Site: Adır Köyü
URL: http://www.adirli.com/default.asp/yazar.asp?yaziID=193
Irak Kürt Hareketi
Geçtiğimiz yıllarda yapılan değerlendirmelerde, 2000’li yıllardan sonra dünyada en fazla
konuşulacaklar arasında Iraklı Kürtlerin olacağı söyleniyordu. Ancak bu gündemin Kürt boyutuna
yönelik sosyalistlerin, özellikle de Türkiyeli sosyalist ve komünistlerin bakış açıları, ne yazık ki
daha uzağımızdaki halkların özgürlük mücadelesine tanıdıkları tolerans kadar değil. Kürtlerin son
iki yüz yıldır süren özgürlük mücadelesini görmezden gelenler, çok kolayca Irak Kürt hareketini
ihanetçi ya da emperyalizmin kuyrukçusu ilan edebiliyorlar. Bu anlamıyla, Irak Kürdistanı’ndaki
özgürlük mücadelesini son 10-15 yıldan mütevelli sayarak değerlendirmede bulunanlara, özellikle
Irak Kürdistanı’nda yürütülen özgürlük mücadelesinin bir özetini sunmakta yarar var.
Kürtlerin trajedisi: Ayaklanma, baskı ve zulümle kardeşlik
Kürt coğrafyası ilk olarak 1639 Kasr-ı Şirin anlaşması ile ikiye bölündü. 1923’teki Lozan
anlaşmasından sonra da, Kürt coğrafyası bu kez dört parçalı oldu. Kürt coğrafyasının dörde
bölünmesinden sonra, İngiltere ve Fransa’nın Kürtler üzerinden yürüttüğü politika ağırlıklı
olarak Irak ve Suriye’de yankısını buldu. Fransa, Suriye üzerindeki hakimiyetini uzun yıllar
sürdürdü.
Aynı durum İngiltere egemenliğindeki Irak’ta da yaşandı. Osmanlı’nın parçalanmasından sonra
bölgedeki yeni monarşi yönetimlerini destekleyen emperyalistler, çıkarlarına engel gördükleri
Kürtlerin tüm çıkışlarını bastırmakla da kendilerini yükümlü gördüler. Kürtlere yönelik geliştirilen
bu politikalara karşı Kürtler sessiz kalmadı. Daha 1. Dünya Savaşı’nın resmi olarak bitirildiği ilk
yıllarda, Kürtler kendi kaderlerini tayin için bölgedeki hakim güçlere karşı ayaklanmaya
başladılar. 1919 yılında Irak Kürdistanı’nda ayaklanan Şeyh Mahmut Berzenci’nin direnişi,
kesintisiz 1931 yılına kadar sürdü. Şeyh Mahmut Berzenci 1931 yılında tutuklandı. Berzenci
sorununu çözdüğünü varsayan İngiltere, bu kez Berzenci’ye önemli bir destek veren Şeyh Ahmet
Barzani’ye yöneldi.
1931’in son aylarında Barzan bölgesine yönelik saldırılarını başlatan İngiltere, Kürt
kalkışmasının önünü kesmeyi, Kürt ulusal hareketinin köklerini kurutmayı amaçlıyordu.
İngiltere’nin bu girişimi, etkisi neredeyse günümüze kadar süren Barzan Ayaklanması’na neden
oldu. Şeyh Ahmet Barzani önderliğindeki ayaklanma, 1932 yılının ilk aylarında başladı. Şeyh
Ahmet Barzani, ayaklanmanın en önemli kurumlarından birinin komutanlığına, ana karargah
komutanlığına genç kardeşi Mele Mustafa Barzani’yi getirdi. Ayaklanmayı bastırmak için Irak
Kürdistanı’na yönelik büyük bir hava saldırısına yönelen İngiltere, birçok Kürdün yaşamını
yitirmesine, yerinden yurdundan olmasına neden oldu. Berzenci hareketinin bastırılmasından
sonra lokal kalan Barzan Ayaklanması, yoğun hava saldırıları karşısında direnemedi. Şeyh Ahmet
Barzani, 1932 yılının ortalarında Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldı.
Ailesi ile birlikte Türkiye’ye sığınan Şeyh
Ahmet Barzani, İngiltere hükümetinin isteği
üzerine 1933 yılında Türk hükümeti
tarafından yakalanarak Irak’a teslim edildi
ve İngiltere tarafından Musul’da mecburi
ikamete tabi tutuldu. Ağabeyinin teslim
edilmesi üzerine Kuzey’deki aşiretlerin
yanına geçerek Irak’a teslim edilme
riskinden kurtulmak isteyen Mele Mustafa
Barzani, bir müddet sonra ağabeyi Şeyh
Ahmet’in talebi üzerine kendiliğinden
Musul’a gelerek teslim oldu. 10 yılı aşan bir
süre sürgün’de kalmak ve ağır şartlar altında
yaşamak zorunda kalan Barzanilerin bu
durumunu, Mele Mustafa Barzani daha fazla
kaldıramadı. Süleymaniye’de Hêvi örgütü
ile ilişki kuran Mele Mustafa, 1943 yılında
sürgünde bulunduğu Süleymaniye’den firar
ederek İran Kürdistanı’na geçti.
Barzani’nin İran’a geçtiği dönemin bir
diğer özelliği de, Kadı Muhammed
önderliğindeki İran Kürt hareketinin
yakaladığı gelişmedir. Mustafa Barzani,
Kadı
Muhammed’in
kendisini
koruyacağından emindir. Bölgede bulunan
Sovyet subayları ile de ilişkiye giren Mustafa Barzani’nin, Sovyetler’in isteği üzerine 1945 yılına
kadar yaklaşık 2 yıl boyunca, İngiliz güçlerinin eline geçmemek için İran Kürdistanı’nın Mirava
köyünde saklandığı da, bilinen diğer bir bilgidir. Sovyet desteğini alan İran Kürtleri, 22 Ocak
1946’da, Mahabad kentinin Çarçıra Meydanı’nda Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan
ettiler.
Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin başına geçen Kadı
Muhammed, önemli bir kısmı Barzanilerden oluşan
ordunun başına general rütbesiyle taltif ettiği Mustafa
Barzani’yi getirdi. Mele Mustafa aynı zamanda, birçok
aşiretin yeni Cumhuriyet’e desteğini sağlamada da önemli
bir başarı elde etti. Mustafa Barzani’nin bu dönemden
çıkardığı en önemli dersin, Kürt hareketinin başarıya
ulaşmasının yolunun partileşmeden geçtiğini görmesidir.
1945 yılında kurulan İran Kürdistan Demokrat Partisi’nin
(İ-KDP) yapılanmasını örnek alan Mele Mustafa, 16
Ağustos 1946’da, Irak Kürdistan Demokrat Partisi’ni
kurdu.
Mahabad’ın Yıkılışı ve Sovyetler Birliği Yılları
Mahabad Kürt
Cumhuriyeti,
uzun
ömürlü
olamadı.Sovyetler’in İran hükümeti ile Azeri politikası doğrultusunda anlaşarak desteğini İran
Kürt hareketinden çekmesiyle birlikte, Mahabad Kürt Cumhuriyeti, 1946 yılının sonlarına doğru
daha 11 aylık iken yıkıldı. Barzani ile diğer ileri gelenlerin tüm ısrarlarına rağmen halkına yönelik
bir katliama neden olacağı gerekçesiyle Mahabad’ı terk etmeyen Kadı Muhammed, yakalandıktan
yaklaşık 3 ay sonra, 31 Aralık 1947’de Cumhuriyet’i ilan ettiği meydanda asılarak idam edildi.
Mahabad’ın yıkılışı döneminde Mustafa Barzani teslim olmayı reddetti. O, aynı şekilde Kadı
Muhammed’in de Mahabad’da kalmasını istemiyordu. Sovyetler’in geri çekilmesinden sonra
onlarla anlaşma yolu kapandığı için, Barzaniler, Sovyetler’e sığınabilecek durumda da değildiler.
Bu nedenle Barzanilerin büyük çoğunluğu İran’da kalmayarak Irak Kürdistanı’na dönme kararı
aldılar. Kürtlerin önemli bir kısmı, Irak’a geçerek hükümete teslim olmayı kabul etmişlerdi.
Mustafa Barzani Irak sınırına vardıklarında, kardeşi Şeyh Ahmet’e veda etti. Irak Kürdistanı’na
geçerek bir kez daha hükümete teslim olmayacağını ve Irak zindanlarında ölmektense Sovyetler’e
geçmeyi ve gerekirse yollarda çatışarak ölmeyi deneyeceği kararını bildirdi. Mustafa Barzani, bu
kararıyla 12 yıl sürecek yeni bir ayrılığa doğru ilk adımı atmanın kararını da vermişti. 41 gün süren
zorlu ve bir o kadar riskli bir yolculuktan sonra 60’ı aşkın şehit bahasına Sovyetler’e varan Mustafa
Barzani ve peşmergeleri, ilk etapta umduklarını bulamamışlardı. Mele Mustafa, daha
Azerbaycan’a varır varmaz gruptan ayrı tutuldu. Sığınma isteklerine uzun zaman yanıt verilmedi.
Barzani’nin Stalin ve Bakırov’a yazdığı onlarca mektup ve rapor, yanıtsız kaldı. Barzani,
Azerbaycan’a vardıktan ancak 6 ay sonra, 1947’nin sonlarına doğru Bakırov’la görüşme olanağı
yakalayabildi. Bu ilk görüşmeden sonra Barzanilerin durumu eskiye nazaran nispeten iyileşti.
Kamplarda Kürtçe okuma-yazma kursları açıldı. Bazı peşmergeler, Sovyet subaylarının
denetiminde modern anlamda silahlı gerilla eğitimine tabi tutuldular. Ancak bir müddet sonra
Bakırov, Stalin üzerindeki nüfuzunu da kullanarak, Kürtleri Mustafa Barzani aracılığıyla
kendilerine bağlamayı, olmazsa Barzani ile peşmergelerini izole etmeyi; deyim yerindeyse onları
siyaseten öndersiz bırakmayı tasarladı. Mele Mustafa, Bakırov’un bu yönlü taleplerini sezmişti ve
kendisine yönelik tüm girişimleri reddetti. Kürtlerin ayrı bir halk olduğunu ve kendi ülkelerinin
özgürlüğü için mücadele ettiğini, bu durumun sosyalizmle çelişmediğini, Sovyet sosyalistlerinin
de bu anlamda kendilerine destek vermeleri gerekirken onları siyaseten bitirip yok etmeyi
tasarladıklarını rapor eden Mele Mustafa, bu nedenle Stalin’le görüşmek istediğini, Bakırov’a
bildirdi. Barzani, Stalin’le görüştürüleceği yalanına kanarak, Kremlin’in de isteği üzerine,
peşmergelerinden koparıldı ve Aral gölü yakınlarındaki bir yerleşim biriminde birkaç komutanı
ile birlikte zorunlu ikamete tabi tutuldu. Barzani’nin peşmergelerden hile ile koparılmasından
sonra sığınmacı Kürtler için yeni ve zorlu bir süreç başladı. Birçok peşmerge farklı yerlere sürgün
edildi. Gruplar dağıtıldı.
Aralarındaki iletişim koparıldı, haberleşmeleri engellendi. Bazı peşmerge komutanları Barzani
ile görüştürülecekleri vaadiyle kandırılarak, ta Semerkant’a kadar sürgüne gönderildiler.
İlk açlık grevi ve Sovyetler’deki “altın” yıllar
Uygulamalara tepki
gösteren Kürtler, siyasal
mücadele tarihlerinin ilk
açlık grevini o dönem
başlattılar. Birçok yere
dağıtılan
Kürtler,
birbirlerinden tamamen
habersiz açlık grevi ve
benzeri
protesto
eylemleri
yaptılar.
Mustafa
Barzani’nin
bizzat
kendisi
de,
mevcut
durumu
kabullenmeyerek
benzeri
protesto
eylemlerine
yöneldi.
Kürtlere yönelik bu
izolasyon 1951 yılına
kadar sürdü. Sonraki
yıllarda Mustafa Barzani, Kürtlerin bu dönemde yaşadığı baskı ve zulmü, İranlıların, Iraklıların,
hatta İngilizlerin zulmünden bile ağır olduğunu söyleyecekti, çocuklarına. Mustafa Barzani, 1951
yılında mektupla da olsa, Moskova’ya, Kremlin’e ulaşabilmişti. Barzani’nin mektubu üzerine bir
araştırma heyeti oluşturularak, sığınmacı Kürtlere yaşatılanlar incelendi. Azeri ve Özbek
yetkililerin Kürtlere yönelik kötü muamele ve işkenceleri, tespit edildi. Araştırma heyetinin raporu
sonrasında, Kürt sığınmacılar yeniden bir araya toplandı. Kürt sığınmacıların durumu giderek
düzeliyordu. Barzani’nin Kremlin ile görüşmesi ancak Stalin’in ölümünden sonra gerçekleşti.
Barzani’nin Kruşçev ile görüşmesinden sonra Sovyetler’deki Barzaniler altın dönemlerini
yaşamaya başladılar. Siyasi sığınmacılıkları tescil edildi. Siyasal hiçbir çalışmalarına engel
olunmadı. Barzanilerin bu konumu, 1958 yılında yeniden Irak’a geri dönünceye kadar devam etti.
1958 Darbesi ve Abdülkerim Kasım
Barzani’nin Sovyetler’de bulunduğu dönemde, İngilizlerin Irak’taki hakimiyeti sürüyordu.
İngilizlerin, hem Mahabad hem de Sovyet süreci nedeniyle, Barzanilere ve özellikle Mustafa
Barzani’ye yönelik kini daha bir artmıştı. Bu nedenle olsa gerek, Başta Şeyh Ahmet ve kardeşleri
ile çocukları olmak üzere, neredeyse Irak’taki Barzanilerin tümü hapse atılmışlardı. Barzanilerin
Irak içindeki ve dışındaki sürgünü 1958 yılındaki Abdülkerim Kasım darbesine kadar sürdü.
Irak’ta yönetimin değiştiği haberi, kısa zamanda Barzani’ye ulaştırıldı.
Barzani için 12 yıla yakın süren mültecilik
döneminin sonu da yaklaşmıştı. Sovyetler’den
ayrılan Mustafa Barzani, birkaç ay Romanya,
Çekoslovakya ve Mısır’da devlet ve hükümet
başkanlarıyla görüşmeler yaptı. 1958 yılının
Ekim ayında ise Bağdat’a geri döndü. Mustafa
Barzani’nin Bağdat’a dönüşü büyük bir
gösteriyle kutlandı. Araplar ve Kürtlerden
oluşan on binlerce kişi, Barzani’yi
karşıladılar.
Barzani’yi
karşılayanlar
arasındaki en büyük kitleyi, Irak Komünist
Partisi (IKP) üye ve taraftarları oluşturuyordu.
Ancak Kürtlerin Irak’taki bu baharı da uzun
sürmedi. Birçok olanak yakalanmasına
rağmen, Kürtler ayrılık yanlısı tutum
takınmadılar. Arapların ve Kürtlerin ortak
vatanını Irak’ta birlikte oluşturmak için
çabaladılar. Tüm iyi niyetlerine rağmen,
Abdülkerim Kasım’ın Mısır lideri Cemal
Abdülnasır’ın etkisiyle Arap milliyetçiliğine soyunması ve Kürtleri toplumdan ve yönetimden
izole etmeye çalışması, Kürtler ile Bağdat’ın ilişkisinin bozulmasına neden oldu. Mısır kaynaklı
Nasır milliyetçiliği, Irak’ın her tarafını sarmıştı. Bu uygulamalar sonrasında Irak’ta içinde
Kürtlerinde yer aldığı Ulusal Birlik Cephesi fiilen çöktü. Kürtlerin aleyhine başlayan gelişmeler
üzerine, Barzaniler bir kez daha ayaklanma kararı aldı. Bu yeni ve uzun ayaklanma kararı, 30 yıl
sürecek yeni bir savaşın da başlangıcı oldu.
1961 ayaklanması ya da 30 yıl savaşı Kürtler,
1961 yılında bir kez daha Irak Kürdistanı dağlarına çekildiler. On binlerce peşmerge, Mele
Mustafa Barzani’nin komutasında büyük bir partizan savaşını başlattı. Savaşın ilk yıllarında Irak
Kürdistanı’nın büyük bir bölümü kurtarılmış, özellikle Irak Kürdistanı’nın dağlık Kuzey bölümü
başta olmak üzere yerleşim yerlerinin önemli bir bölümü Kürtlerin denetimine geçmişti. Irak
hükümetinin genel saldırılar dışında Irak Kürdistanı’nda hiç bir hakimiyeti yoktu. 1961
ayaklanmasının cephe boyutu 1971 yılının ilk aylarına kadar sürdü. Irak’ta direk devlet başkanı
olmasa bile bir darbe ile yönetime gelen ve yönetimde büyük bir ağırlık oluşturan Saddam
Hüseyin, 11 Mart 1971’de Kürtler adına Mustafa Barzani’nin, Araplar adına da kendisinin
imzaladığı bir otonomi anlaşmasına imza attı. Kürtler ile imzalanan anlaşma sonrasında savaş bir
kez daha durdu. Kürtler dağlardan inerek, kendi meclislerini kurdular ve içte tamamen bağımsız
bir tutum takınarak, kendi ülkelerini kendi yasaları ile yönettiler. 1971 yılında imzalanan Otonomi
Anlaşmasının sonuçları, ne yazık ki uzun sürmedi. Irak ile İran devletleri arasında 1975 yılında
imzalanan “Şat-ul Arap-Cezayir Anlaşması”ndan sonra anlaşma, Saddam tarafından hukuken
olmasa bile fiilen tek taraflı olarak yok sayıldı. Irak’ta Otonomi Anlaşmasının imzalandığı yıllarda
ABD’nin desteğini alan Barzani’nin, hem bu desteğin geri çekilmesi hem de İran ile Fao adaları
karşılığında Kürt hareketinden desteğini geri çekme konusunda anlaşan Irak hükümetine
direnemeyerek geri çekildi ve İran’a sığındı. Bu durum KDP içindeki ayrışmayı hızlandırdı. 1975
yılında yaşanan bu büyük yenilgi ve geri çekilme döneminde, Mustafa Barzani, peşmergelerini bir
daha dağa sürmeyeceğini söylüyordu.
Yeni filizlenmeye başlayan sol hareketler bu durumu kabullenmedi. KDP dışındaki yapılar
arasında bir arayış başladı. Küçük partizan grupları halinde örgütlenen sol ve sosyalist kimlikli üç
Kürt örgütünün Celal Talabani’nin liderliğinde birleşerek KYB’yi (Kürdistan Yurtseverler Birliği)
kurması ve 1975 yılında Irak Kürdistanı’nda silahlı mücadeleyi yeniden başlatması, bu büyük
yenilgiden sonra ortaya çıkan yeni durumdur. 1975 yılındaki bu ayrışma, aynı zamanda 2000’li
yılların başına kadar sürecek olan kanlı kardeş kavgalarının başlangıç tarihidir de. Aynı zeminde
mücadele yürüten silahlı Kürt hareketleri, zaman zaman durgunlaşsalar bile, 2000’li yılların
başlarına kadar birbirlerine de silah sıkmaktan çekinmediler.
Mustafa Barzani, 1979 yılına doğru hastalanarak ABD’ye giderek orda tedavi görmeye başladı.
Mustafa Barzani, 1 Mart 1979 tarihinde ABD’de tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. KDP
lideri Mustafa Barzani’nin ölümünden sonra yerine büyük oğlu İdris Barzani getirildi. Bir müddet
sonra İdris Barzani’nin de yaşamını yitirmesiyle, KDP’nin başına bu kez Mesut Barzani getirildi.
Irak’taki Kürt hareketi giderek güç kaybediyordu. 1979 yılında başlayan İran-Irak savaşı
nedeniyle, Irak Kürdistanı tam bir cehenneme dönmüştü. Peşmergelerin önemli bir bölümü İran’a
sığınmışlardı; yani cephe gerisindeydiler; Avrupa’ya, mücadelesizliğe doğru büyük bir kaçış
başlamıştı. Düze inen peşmerge, bir daha mücadeleye çekilemiyordu. İran’da evini barkını kuran,
evlenen bir çok Kürt peşmergesi, hâlâ bile ailesiyle birlikte orada yaşamayı sürdürüyor. Dağlarda
daha çok küçük gruplar halinde gezinen ve çok nadir partizan eylemlerine yönelen peşmerge
birlikleri kalmıştı. Kürtler arasındaki ayrılık da, bir türlü ortadan kaldırılamıyordu. Irak
Kürdistanı’ndaki dağınıklığı ortadan kaldıran en önemli etken 1988 yılında kurulan ‘Berey
Kürdistan’dır. (Kürdistan Cephesi) Halepçe Katliamı’ndan sonra kurulan Cephe, daha
öncekilerden farklı olarak irili ufaklı tüm Iraklı Kürt örgütlerini kapsıyordu. Az sayıda silahlı
peşmergeleri olmakla birlikte ağırlıkla siyasal mücadele yöntemlerini benimseyen Cephe’nin,
dolayısıyla Cephe içindeki etkin iki Kürt örgütünün önüne, 1991 yılında tarihi bir fırsat çıktı.
Körfez savaşlarının getirileri
Irak savaşı sonrası Saddam’ın Ortadoğu’da giderek artan etkinliğinin kendisi için ciddi bir risk
olduğunu gören ABD, müttefikleriyle birlikte 1. Körfez Savaşı’nı başlattı. Arada yaşanan
gelişmeleri uzun uzadıya yazmak gerekmiyor. Ancak şu kadarını hatırlatmakta yarar var: Önce
Saddam’ı Kürtlerin üzerine salan daha sonra Kürt bölgesini BM (Birleşmiş Milletler) kararı ile
uçuşa yasak bölge ilan ederek Kürtlerin kendi yönetimlerini kurmasına fırsat veren, ABD’nin
bizzat kendisidir. Kürtlerin, Irak’taki tek örgütlü güç olmasının Saddam’a yönelik uzun vadeli bir
politika izleyeceği açık olan ABD’yi böyle bir karar almaya ittiği yadsınamaz. Uzun yıllar baskı
altında kalan, katliamlarla yok edilmek istenen, Kürtleri baskı altında tutan bölge devletleri başta
olmak üzere ABD ile diğer emperyalist devletler arasında bir top gibi oradan buraya savrulan ve
çaresizliği ayyuka çıkan Kürtlerin, ABD’nin biraz da geçmişten ders alarak ortaya çıkan ‘güven
verici’ bu desteğini reddetmesi beklenemezdi.
ABD’nin etkisiyle BM şemsiyesi altında korumaya alınan Iraklı Kürtler, bölge devletlerinin
provokatif girişimlerine ve iki önemli Kürt örgütünün 1994 yılında yeniden başlayan ve birkaç yılı
alan çatışmalarına rağmen, uzun ve zorlu bir süreçten sonra kendi kendilerini yönetebilme
becerisini gösterdiler. Irak Kürdistanı’nda yadsınamaz bir alt ve üst yapının inşasına başladılar.
Saddam’ı ilk Körfez Savaşı sonrasındaki 12 yıl boyunca iktidardan uzaklaştırmayan ya da
uzaklaştıramayan ABD, 2003 yılında yeni bir operasyonla Saddam iktidarına son verdi. Özellikle
2. Körfez Savaşı’nda ABD’nin en önemli müttefikinin, Irak Kürdistanı’nın büyük bölümünü kendi
denetimlerinde tutan Kürtler olduğu biliniyor.
ABD’nin etkisiyle gelişen Körfez Savaşları sonrasında Kürt halkı açısından ortaya çıkan yeni
durum ve özellikle Irak Kürtlerinin kazanımları, elbet ABD gibi katliamcı ve kanlı tarihiyle bilinen
bir devletin suçlarını görmezden gelmemizi gerektirmez. Ancak şurası da bir gerçek ki, neredeyse
200 yıla yakındır süren Kürt halkının silahlı direnişinin en ciddi kazanımı Körfez Savaşları
sonrasında elde edilmiştir. Irak Kürdistanı’nda ise başlangıçta Mustafa Barzani ve partisi KDP,
1970’li yıllardan sonra ise diğer Kürt partilerinin katılımıyla sancılı ve aralıklarla da olsa 1932
yılından 1991 yılına kadar süren tüm bu süreç boyunca elde edilen kazanımların ABD ile Saddam
karşıtlığı temelinde buluşma sonrasında ortaya çıktığı açıktır. Irak Kürt hareketi, ABD karşıtlığı
yerine tercihini ABD ile birlikte yürümekten yana koymuş ve Kürt halkının tarihi boyunca elde
ettiği en ciddi kazanımlara imza atmıştır. Hiç kuşkusuz bu ilişkinin eleştirilebilir yanları
vardır/olmalıdır. Ancak şu da bir gerçek ki, Emperyalizm Irak’ı kendi çıkarları paralelinde işgal
etmiştir ve onları Irak’a davet edenler de, Kürtler ya da Şii Araplar ile Sünniler değil. Kürtler
açısından belirgin olan bir gerçek de, yürütülen özgürlük mücadelesidir.
Irak Kürdistanı’ndaki silahlı-silahsız, diplomatik-yasal mücadele, kesintilere rağmen 1. Dünya
Savaşı’ndan bu yana aralıksız sürüyor. Bunca uzun ve bedeli ağır bir mücadele birikimine sahip
bir halka, “özgürlük ve demokrasiyi” ABD’nin getirmesini bekleyeceğini iddia etmek, büyük bir
haksızlık olsa gerek. Iraklı Kürtler, neredeyse 1. Dünya Savaşı’nın bitiminden 1991 yılına kadar
aralıksız sürdürdükleri uzun erimli mücadelede 200 bine yakın şehit vermişlerdir. Hâlâ bile Irak’ın
birçok bölgesinde enfallerde katledilen Iraklı Kürtlerin kemikleri vardır. Bunca uzun erimli ve
bedeli ağır bir mücadeleden sonra Irak Kürdistanı güçleri, ABD işgalinin yol açtığı sonuçları Kürt
hareketi lehine değerlendirebilmiş ve federal bir Kürt devleti kurma yönünde ileri adımlar atmayı
başarabilmiştir.
Download