yüksek lisans tezi - Gazi Üniversitesi Açık Arşiv

advertisement
MEHMET ACI
TARİH ANABİLİM DALI
ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
YÜKSEK
LİSANS
TEZİ
DOĞU AKDENİZ HAVZASI'NDA
KAHRAMANLIK MİTOSLARI
MEHMET ACI
AĞUSTOS 2016
TARİH ANABİLİM DALI
ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
AĞUSTOS 2016
DOĞU AKDENĠZ HAVZASI’NDA KAHRAMANLIK MĠTOSLARI
MEHMET ACI
YÜKSEK LĠSANS TEZĠ
TARĠH ANABĠLĠM DALI
ESKĠÇAĞ TARĠHĠ BĠLĠM DALI
GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
AĞUSTOS 2016
ETĠK BEYAN
Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak hazırladığım
bu tez çalıĢmasında;
 Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar
çerçevesinde elde ettiğimi,

Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun
olarak sunduğumu,

Tez çalıĢmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak kaynak
gösterdiğimi,

Kullanılan verilerde herhangi bir değiĢiklik yapmadığımı,

Bu tezde sunduğum çalıĢmanın özgün olduğunu,
bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi beyan
ederim.
Mehmet ACI
22/08/2016
i
DOĞU AKDENĠZ HAVZASI‟NDA KAHRAMANLIK MĠTOSLARI
Yüksek Lisans Tezi
Mehmet ACI
GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ
SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ
AĞUSTOS 2016
ÖZET
Yüksel lisans tezi olarak hazırlanan „ Doğu Akdeniz Havzası‟nda Kahramanlık Mitosları‟
adlı bu çalıĢmada, eskiçağ medeniyetlerinin inanç sistemleri ile ĢekillenmiĢ anlatılar olan
mitler kahramanlık kavramı dâhilinde incelenmektedir. Bu doğrultuda ilk olarak mit ve
mitoloji kavramları hakkında bilgiler verilmiĢ ve mitolojinin din, siyaset ve kültür ile olan
iliĢkisi değerlendirilmiĢtir. Daha sonra ise geniĢ bir coğrafi alanı ve uzun bir zaman
dilimini içerisine alan bu baĢlık içerisinde Mezopotamya, Anadolu ve Yunan
medeniyetlerine ait mitler iki ana baĢlık altında ele alınmıĢtır. Ġlk olarak Mezopotamya,
Anadolu ve Yunan mitolojileri içerisinde kozmoloji ve teoloji hakkında bilgi veren mitler
incelenmiĢtir. Daha sonra ise prestij mitosları kapsamında kahramanlık kavramını iĢleyen
mitoslar teolojik, sosyal, siyasal, psikolojik ve kültürel açıdan değerlendirilmiĢtir.
Bilim Kodu
:
1108
Anahtar Kelimeler :
Mit, Mitoloji, Kahramanlık, Mezopotamya Mitolojisi, Anadolu
Mitolojisi, Yunan Mitolojisi
Sayfa Adedi
:
189
Tez DanıĢmanı
:
Doç. Dr. Esma REYHAN
ii
MYTHS OF HEROISM EASTERN MEDITERRANEAN BASIN
(M.S. Thesis)
Mehmet ACI
GAZĠ UNIVERSITY
GRADUATE SCHOOL OF EDUCATIONAL SCIENCES
AUGUST 2016
ABSTRACT
As be presented Master‟s thesis, Which name‟s that “ Myths of Heroism Eastern
Medıterranean Basın ” elaborate on mythos that shaped civilization of ancient ages belief
system within heroism notion. In this direction , Mythos and mythology‟s Notion is
informed that and mythology is estimated relationship between religious, culture and
policy. Thereafter, Within Wide geografy area and long period of time which that
Mesopotamia, Anatolian and Ancient Greece‟s civilization are belong to mythos cover all
the bases in two titles. Firstly, Mesopotamia, Anatolian and Ancient Greece‟s mythos in its
entirety estimated cosmology and theology. Secondly, Mythos which are inclusive
Heroism notion social, policy, psychological and cultural within the scope of the prestige
mythos.
Science Code
:
1108
Key Words
:
Myth, Mythology, Heroic, Mesopotamian mythology, Anatolian
Mythology, Greek Mythology
Page Number
:
189
Supervisor
:
Doç. Dr. Esma REYHAN
iii
TEġEKKÜR
Bu çalıĢmanın her aĢamasında bilgi ve yönlendirmeleri ile benden yardımlarını
esirgemeyen ve aynı zamanda tez danıĢmanım olan sayın Doç. Dr. Esma REYHAN‟a
teĢekkürü bir borç bilirim. Aynı zamanda tüm eğitim hayatım boyunca olduğu gibi yüksek
lisans döneminde de maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen babam Süleyman ACI ve
annem Fatma ACI baĢta olmak üzere tüm aileme Ģükranlarımı sunarım. Lisans ve yüksek
lisans eğitimim boyunca bilgi ve tecrübeleri ile bana yol gösteren sayın Prof. Dr. Ġlhami
DURMUġ ve Prof. Dr. L. Gürkan GÖKÇEK‟e teĢekkürlerimi sunarım.
iv
ĠÇĠNDEKĠLER
Sayfa
ÖZET ..............................................................................................................................
i
ABSTRACT ....................................................................................................................
ii
TEġEKKÜR ....................................................................................................................
iii
ĠÇĠNDEKĠLER ...............................................................................................................
iv
1.GĠRĠġ ...........................................................................................................................
1
2. MĠT VE MĠTOLOJĠ ...................................................................................................
5
2.1. Mit ve Mitoloji ...............................................................................................
5
2.2. Mit, Din, Kültür ve Siyaset ĠliĢkisi .................................................................
10
2.2.1. Mit ve Din ĠliĢkisi ..............................................................................
10
2.2.2. Mit ve Kültür ĠliĢkisi ..........................................................................
13
2.2.3. Mit ve Siyaset ĠliĢkisi .........................................................................
14
2.3. Mitos Türleri...................................................................................................
16
2.3.1. Ritüel Mitosları ..................................................................................
16
2.3.2. Eskatalogya Mitosları ........................................................................
17
2.3.3. Orijin Mitosları ..................................................................................
18
2.3.4. Kült Mitosları .....................................................................................
19
2.3.5. Prestij Mitosları ..................................................................................
19
2.4. Kahramanlık ...................................................................................................
20
3. MEZOPOTAMYA MĠTOLOJĠSĠNDE KAHRAMANLIK MĠTOSLARI ...............
23
3.1. Mezopotamya Mitolojisinin Ana Hatları........................................................
23
3.2. Mezopotamya Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları .....................................
40
3.2.1. Etana...................................................................................................
40
3.2.2. UtnapiĢtim ( Ziusudra / Atrahasis) .....................................................
42
3.2.3. Enmerkar ve Lugalbanda ...................................................................
46
3.2.4. GılgamıĢ .............................................................................................
51
v
Sayfa
3.2.5. Ninurta ...............................................................................................
63
3.2.6. Marduk ...............................................................................................
67
4. ANADOLU MĠTOLOJĠSĠNDE KAHRAMANLIK MĠTOSLARI............................
77
4.1. Anadolu Mitolojisinin Ana Hatları .................................................................
77
4.2. Anadolu Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları ..............................................
98
4.2.1. Telepinu ve Deniz Tanrısı‟nın Kız Çocuğu .......................................
98
4.2.2. Hedammu ġarkısı ...............................................................................
99
4.2.3. Ullikummi ġarkısı .............................................................................. 101
4.2.4. Ġlluyanka Mitosu ................................................................................ 104
4.2.5. Zalpa ġehri Öyküsü ............................................................................ 107
4.2.6. Gurparanzah ....................................................................................... 110
5. YUNAN MĠTOLOJĠSĠ‟NDE KAHRAMANLIK MĠTOSLARI................................ 113
5.1. Yunan Mitolojisinin Ana Hatları .................................................................... 113
5.2. Yunan Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları ................................................. 132
5.2.1. Prometheus ......................................................................................... 133
5.2.2. Perseus ............................................................................................... 138
5.2.3. Herakles ............................................................................................. 142
5.2.4. Theseus............................................................................................... 152
5.2.5. Iason ve Argonotlar ............................................................................ 159
5.2.6. Bellerophontes ................................................................................... 164
5.2.7. Oidipus ............................................................................................... 166
5.2.8. Odysseus ............................................................................................ 168
6. SONUÇ ....................................................................................................................... 177
KAYNAKLAR .............................................................................................................. 183
ÖZGEÇMĠġ .................................................................................................................... 189
1
1.GĠRĠġ
Ġnsan zihninin dünyayı ve dünya içerisindeki kendi konumunu anlamlandırma
çabasının bir ürünü olan mitler, antik toplulukların inanç sistemi ile birlikte ĢekillenmiĢ
anlatılarıdır. Evren‟in oluĢumu, Dünya‟nın yaratılıĢı, tanrıların kökeni ve evrensel düzen
içerisindeki görevleri, insanın yaratılıĢı ve tanrılarla olan iliĢkileri, maddenin ve kavramın
yaratılıĢ veya adlandırılıĢ sürecine dair konuların iĢlendiği mitler, eskiçağ dünyasının
düĢünce yapısını ifade ederken sadece inanç sistemine dair bilgiler vermemektedir. Aynı
zamanda mitler toplumu ifade eden siyasi yapı, tarih, coğrafya, edebiyat ve sosyal yaĢam
gibi bütün kültürel özellikler hakkında da bilgileri bünyesinde barındıran kaynaklardır.
Ġçerisinde birçok bilginin yer edindiği mitleri inceleyen bilim ise mitoloji olarak
adlandırılmaktadır.
Mitolojinin bir bilim olarak ortaya çıkıĢı ise uzun bir zaman dilimini kapsayan
tartıĢmalı bir süreç sonucunda gerçekleĢmiĢtir. Bu tartıĢmaların temel sebebi ise mit
kavramının; baĢlangıçta masal, hikâye ve efsane gibi edebi türlerle birlikte ele alınması ve
gerçeklikten-
bilimsellikten
uzak
kurmaca-
uydurma
bir
anlatı
olarak
değerlendirilmesinden kaynaklanmaktadır. Mitolojinin bir bilim olarak kabul ediliĢ
sürecinde ise mitlerin nasıl okunması ve değerlendirilmesi gerektiğine dair tartıĢmalar
birçok mit kuramının ortaya çıkmasını sağlamıĢtır. Özellikle mit ve bilim iliĢkisinin
uzlaĢmacı bir düzlemde değerlendirilmesi mitolojinin bir bilim olarak kabul edilmesine
olanak sağlamıĢtır. Bir bilim olarak ortaya çıkan mitoloji ise mitleri ait oldukları
topluluklara, coğrafyalara ve özellikle konularına göre türlere ayırmıĢ ve ele almıĢtır. Bu
sınıflandırmada ön plana çıkan türler ise ritüel mitosları, kült mitosları, orijin mitosları,
eskatalogya mitosları ve prestij mitosları olarak adlandırılmaktadır.
Bu mit türleri içerisinde ise „Prestij mitosları‟ tez konumuz olan “Doğu Akdeniz
Havzası‟nda Kahramanlık Mitosları” nın sınırlarını belirleyen „kahramanlık‟ kavramını
temel almaktadır. Kahramanlık mitosları olarak Doğu Akdeniz Havzası‟nda ele alacağımız
mitoslar ise Mezopotamya, Anadolu ve Yunan medeniyetlerine ait mitoslardan
oluĢmaktadır. Bu doğrultuda tezimiz “Mit ve Mitoloji”, “Mezopotamya Mitolojisinde
Kahramanlık Mitosları”, “Anadolu Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” ve “Yunan
Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” olmak üzere dört ana bölüm etrafında ĢekillenmiĢtir.
Birinci bölüm olan “Mit ve Mitoloji” yi iki baĢlık altında ele alıp ilk kısımda mit ve
mitoloji kavramalarının anlamlarına ve mitolojinin bir bilim olarak ortaya çıkıĢ sürecinde
2
gerçekleĢen tartıĢmalara ve mitoloji ile yakın iliĢkili bazı sosyal bilimlere değineceğiz.
Ġkinci baĢlık altında ise mitleri din, siyaset ve kültür bağlamında ele alarak mitoloji ile
iliĢkileri hakkında bilgiler vermeye çalıĢacağız. Ġkinci bölüm de “Mezopotamya
Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” adı altında Mezopotamya medeniyetinin temellerini
oluĢturan Sümerliler hakkında kısa bilgiler vererek kendilerinden sonraki siyasi ve kültürel
oluĢumları da etkisi altına alan inanç sisteminin genel yapısına değineceğiz. Ġki ana baĢlık
altında inceleyeceğimiz bu bölümde ilk olarak kahramanlık mitoslarının dıĢında kalan
mitlerle birlikte Mezopotamya mitolojisi‟nde kozmolojiye ve teolojiye dair bilgilerin yer
aldığı mitlerle birlikte panteon içerisinde ön plana çıkan tanrı ve tanrıçalara ait mitleri ele
alacağız. Ġkinci ana baĢlık altında ise tez konumuz olan kahramanlık mitosları kapsamında
Mezopotamya mitolojisi içeresinde ön plan çıkan Etana, UtnapiĢtim/Ziusudra, Enmerkar
ve Lugalbanda, GılgamıĢ, Ninurta, Marduk‟a ait mitosları ele alacağız.
Üçüncü bölüm de “Anadolu Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” adı altında ele
alacağımız mitler ise Anadolu da M.Ö. 2. binde siyasi hâkimiyeti sağlamıĢ olan ve birçok
kültürü kendi bünyesi içerisine alarak bir kültür birliği oluĢturmayı baĢaran Hititler‟e aittir.
Ġki kısımdan oluĢan bu bölümde ilk baĢta Hititlerin „bin tanrılı‟ olarak adlandırılan inanç
sisteminin oluĢumunda etkili olan din politikalarından daha sonra yayılım alanlarında
karĢılarına çıkan topluluk ve medeniyetlerin tanrılarından oluĢan panteon doğrultusunda
kozmoloji ve teolojiden bahsedeceğiz. Kozmoloji ve teoloji ile ilgili Hitit mitolojisi
içerisinde yer alan mitler hakkında bilgiler verdikten sonra ise ikinci ana baĢlık altında ise
kahramanlık mitosları kapsamında sırasıyla Ģu mitlere değineceğiz: Telepinu ve Deniz
Tanrısı‟nın Kız Çocuğu, Hedammu ġarkısı, Ullikummi ġarkısı, Ġlluyanka Mitosu, Zalpa
ġehri Öyküsü ve Gurparanzah. Dördüncü ve son bölüm olan “ Yunan Mitolojisinde
Kahramanlık Mitosları” adlı bölümde ise sadece Doğu Akdeniz ile sınırlı kalmayarak
bütün Akdeniz Havzası‟na ve Anadolu‟nun kuzey sahillerine kadar yayılan ve birçok
kültür ile etkileĢim kuran Eski Yunan medeniyetinin inanç sisteminin tamamlayıcı bir
öğesi olarak kabul edebileceğimiz mitoloji hakkında bilgiler vermeye çalıĢacağız. Ġki ana
baĢlık altında inceleyeceğimiz bu bölümde ilk olarak Yunan mitolojisi‟nin kozmolojiye ve
teolojiye dair sunduğu mitlere değinerek Yunanlıların evreni nasıl algıladıklarını, dünyayı
yöneten titan ve tanrıları nasıl tasvir ettiklerini ve dünya içerisinde kendi yaratılıĢlarına
getirdikleri açıklamaları ele alacağız. Ġkinci kısım olan ve ana konumuzu oluĢturan
kahramanlık mitoslarında ise Yunan mitolojisinde ön plana çıkmıĢ en ünlü kahramanları
ele alarak Yunan mitolojisinde ki kahramanlık kavramına örnekler sunmaya çalıĢacağız.
3
Bu doğrultuda ele aldığımız kahramanlık mitosları ise Yunan mitolojisi‟nde yer edinmiĢ
olan en ünlü kahramanlar olan; Prometheus, Perseus, Herakles, Theseus, Ġason, Oidipus,
Bellerophontes ve Odysseus‟a ait mitlerden oluĢmaktadır.
Kahramanlık kavramını temel olan prestij mitosları; insan zihninin ötesinde bir
gerçekliği ifade eden dünya içerisinde insan olma durumunu, insanlığın arzularını, insanın
inanç sistemi içerisindeki yerini açıkça gözler önüne seren mitlerdir. Bu doğrultuda “Doğu
Akdeniz Havzası‟nda Kahramanlık Mitosları” olarak adlandırdığımız bu çalıĢmada
Mezopotamya, Anadolu ve Yunanistan halklarına ait kahramanlık mitoslarını inceleyerek
bu toplulukların hem düĢünsel dünyaları hakkında hem de mitoslar içerisinde geçen açık
veya gizil öğelerle kültürlerine dair çıkarımlar yapmaya çalıĢacağız. ġüphesiz ki bir
topluluğun ortak düĢünsel ürünü olarak sayılan mitler insan hayatından bağımsız bir
oluĢum göstermemiĢtir ve ait oldukları toplulukların düĢünce dünyasına, sosyal
yaĢantısına, gelenek – göreneklerine, tarihine, siyasi yapısına ve coğrafyasına dair bilgileri
içerisinde barındırmıĢtır. Bu bağlamda tezimiz amacı sadece yukarıda saydığımız
coğrafyalarda yer edinen kahramanlık mitoslarını derlemek değil aynı zamanda bu
mitosları içerikleri, olay örgüsü, ait oldukları medeniyete dair barındırdıkları izleri ve diğer
medeniyetlerle ait olan mitlerle benzerlikleri bakımından incelemektir.
Yukarıda genel olarak içerikleri ve sınırlılıklarından bahsettiğimiz bölümler dıĢında
kalan Doğu Akdeniz Havzası‟nda yer alan baĢta Mısır ve Ugarit gibi medeniyetlerin tez
kapsamında yer almamasının baĢlıca sebebi ise kozmoloji ve teoloji bakımından zengin
anlatılara sahip olmalarına rağmen kahramanlık mitoslarına dair örneklerin mitolojilerinde
bulunmamasıdır. Mısır ve Ugarit dıĢında Ġbranilere ait Hz. Musa‟ya dair anlatılar her ne
kadar mitik bir yapıyı çağrıĢtırarak kahramanlık öğelerine sahip olsa da din tarihçileri ve
ilahiyatçılar tarafından „semavi‟ din kapsamında ele alındığından dolayı tezimiz içerisinde
yer almamaktadır.
4
5
2. MĠT VE MĠTOLOJĠ
2.1. Mit ve Mitoloji
Mit kelimesi dilimize Fransızcadan geçmiĢ olup köken olarak Yunanca “söylence,
anlatı ve halk hikâyesi” anlamına gelen “Myth/Mythos” kelimesinden gelmektedir. Birçok
tanımı yapılan mit Türkçe Sözlükte: “Geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücü
etkisiyle biçim değiĢtiren, tanrı, tanrıça, evrenin doğuĢu ile ilgili hayali, alegorik bir
anlatımı olan halk hikâyesi.”1 olarak tanımlanmaktadır. Bir baĢka tanımı ise Kısa Oxford
Ġngilizce Sözlüğünde : “Doğal ya da toplumsal bir olayla ya da dinsel bir inanç ya da ritüel
ile ilgili açıklama sağlayan ya da popüler bir fikri somutlaĢtıran tamamen ya da kısmen
hayali olan geleneksel hikaye; özellikle doğaüstü kiĢileri, eylemleri ya da olayları içeren;
yeni yaratılmıĢ benzeri hikaye”2 olarak yapılmıĢtır.
Sözlük anlamlarından öte mitos; belli bir durumun yarattığı insan düĢ gücünün
(imgeleminin) ürünü olup, belli bir Ģey yapma niyetini gösterir.3 Bu niyet insanın veya
insanın yer aldığı toplumun kendini ve içinde yaĢadığı dünyayı tüm gerçekliği ile anlama
çabasının bir ürünü olarak mitoslar içerisinde kendini göstermiĢtir. Mitler bu açıdan
insanın dünya içerisindeki konumunu ve amacını sorgulayıĢının, çevresindeki hayvanların
ve bitkilerin varoluĢu ile iĢlevini kavrama mücadelesinin, tabiat olaylarına yaklaĢımı ve
anlama isteğinin vücut bulmuĢ Ģeklidir. Mitler, kısaca insanın kendine ve dünyaya olan
yorumunun kelimelere dökülmüĢ öyküsüdür.
Dolayısıyla, mitler insanın içinde yaĢadığı sorunlu durumla baĢ edebilmesine yardım
etmek üzere kurgulanmıĢtır ve insanlara dünyadaki yerlerini ve doğru yönlerini bulmaları
için yardım etmektedir.4 Mitler, tabi ki doğrudan dünyayı nasıl tecrübe ettiğimizi anlatmak
yerine, dünyada yaĢamanın ve insan olmanın neye benzediğini anlatma çabası içerisinde
sembolizm, kinaye ve mecaz gibi edebi teknikler kullanır.5 Bu yüzden bilimsel yazında
mitos sözcüğü öyküyü aĢan bir anlam kazanmıĢtır. Bunun nedeni ilkel toplulukların insan
– insan ve insan – doğa iliĢkilerini bir takım simgesel yollarla anlatmalarındandır.6 Bu
1
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü ( 2009); Türk Dil Kurumu, Ankara: 1403
The Shorter Oxford English Dictionary (2002); Oxford University Press, Oxford: 1876
3
Hooke, S. Henry (1995); Ortadoğu Mitolojisi, İmge Kitabevi, Ankara: 9
4
Armstrong, Karen (2006); Mitlerin Kısa Tarihi, Merkez Kitapçılık, İstanbul : 10
5
Price, Bill( 2011); Kelt Mitolojisi, Kalkedon Yayıncılık, İstanbul : 17
6
Şenel, Alâeddin (2003a); “ Ortadoğu Mitolojisi”, Sanat ve Hayat, İstanbul, Sayı: 9:12
2
6
anlatıma sahip mit adını taĢıyan hikâyeler ise daha genel bir çatı altında “mitoloji” adını
almıĢlardır.
Mitoloji, özellikle 17. yüzyılın sonundan itibaren, mitlerin anlamlarını, hangi
toplumsal örgütleniĢlere kaynaklık ettiğini ya da ortaya çıkartıldığını araĢtıran bir bilim
dalı haline gelmiĢtir.7 Bir bilim dalı haline gelmeden önce ise mitoloji ve mit kavramı
eskiçağdan baĢlata bileceğimiz bir eleĢtiri süzgecinden geçmiĢtir. Ġlk eleĢtiriler
Yunanistan‟da, Sokrates öncesi döneme kadar uzanmakla birlikte Sokrates ve Platon
sonrasında artmaya baĢlamıĢtır. Özellikle Ksenophanes‟ten (yaklaĢık 565- 470) bu yana,
Yunanlıların, mitosu yavaĢ yavaĢ, dinsel ve metafiziğe iliĢkin her türlü değerden
arındırdıkları bilmektedir. - Homeros ve Hesiodos‟un Tanrı ile ilgili olarak kullandığı
mitolojiye iliĢkin anlatımları ilk eleĢtiren ve reddeden Ksenophanes‟tir.- Ksenophanes‟e
göre; logosa karĢıt olduğu kadar zamanla historiaya da ters düĢen mythos en sonunda
“gerçek olarak var olmayan” her Ģeyi belirtmeye baĢlamıĢtır.8
Bu doğrultuda zamanla kelime anlamında bir değiĢime uğrayacak olan mitler,
kurmaca, uydurma ve hayal ürünü olarak nitelendirilecek ve yeniden bir tanımlama
sürecine girecekleridir. Yeniden tanımlama sürecinde farklı bilim dalları tarafından olumlu
ve olumsuz eleĢtirilere tabii tutulacaktır. Mitlerin anlattıkları, anlatmak istedikleri ve
mitlere nasıl yaklaĢılacağı konusunda ortaya çıkan tartıĢmalar mitleri her türlü bilimsel ve
edebi alandan uzaklaĢtıracak ve aralarında bir ayrıma sebep olacaktır.
Mitlere yönelik ilk ayrım genellikle efsane (legend), destan (saga), halk öyküsü
(folkstory) ve masal (marchen) arasında yapıldığı görülen edebi ölçüte dayanır; yapılmakta
olan bir baĢka ayrım ise; “mitos” ile “tarihsel gerçekler” arasında olup, mitos niteliği
taĢıyan her hangi bir Ģeyin inanılmaya değer olmadığı gibi bir düĢünceye dayanmaktadır.9
Özellikle mitlerin tanımlayıcı niteliklerinden birisi olarak hikâyelerin tarihi zaman
içerisinde belirli herhangi bir noktada olmayıĢları, hikâyeleri dinleyen kimselerin hikâye
kahramanlarını gerçek tarihi kiĢiler olarak kabul edemeyecekleri kadar uzak geçmiĢteki
belirsiz bir noktada düĢünmeleri, yaĢayan hafızalarının ötesinde ve yeterince uzakta
düĢlemelerinden kaynaklanmaktadır.10
7
Bonnefoy, Yves (2000); Mitolojiler Sözlüğü-1,Dost Kitabevi, Ankara; 2000: 5
Eliade, Mircae (2001); Mitlerin Özellikleri, Om Yayınevi, İstanbul: 12
9
Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. : 9
10
Price, Bill;2011, a.g.e. : 17
8
7
Tarihsel gerçeklik ile bağlantıları olup olamayacağı ihtimalinin ve dinsel olarak
anlatılanların gerçekliğinin sorgulanması mit/mitos ve mitoloji kavramına nasıl
yaklaĢılması gerektiği, mitlerin nasıl ele alınması ve nasıl bir konumda değerlendirilmesi
gerektiği gibi bazı soruları beraberinde getirmiĢtir. Bu sorular mit araĢtırmalarını diğer
bilim dallarıyla buluĢturan ortak bir noktayı oluĢturacaktır. Bu noktayı ise; Köken, iĢlev ve
tema olmak üzere üç temel soru oluĢturmaktadır. “Köken” mitin nasıl ortaya çıktığı
sorusuna, “ĠĢlev” mitin devamlılığı, neden ve nasıl gerçekleĢtiği sorusuna yanıt arar.
“Tema” deyince mitin öznesi kastedilir.
11
Bu üç temel soruya ve mitolojiye dair diğer
sorulara verilen cevaplar; mit ve mitolojiye iliĢkin yorumları ve beraberinde çeĢitli
kuramların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıĢtır.
Bu noktada mit kuramları da en az mitler kadar eski olup, Sokrates öncesi döneme
kadar uzanmaktadır. Özellikle 19. yüzyıl‟ın ikinci yarısından itibaren ortaya konulan
kuramlar bilimsel kabul edilmektedir. Çünkü profesyonel bilim dalları, ancak bu
dönemden sonra ortaya çıkmıĢ ve bilimsel altyapıya kavuĢmuĢlardır. Bu sosyal bilimlerin
öne çıkanları, felsefe, antropoloji, psikoloji ve sosyolojidir.12 Aslında, mit kuramları, mitin
salt bir alt kümesi haline geldiği, çok daha geniĢ bir alanı kapsar. Örneğin, antropolojik mit
kuramları, mit olgusuna uygulanan kültür kuramlarıdır. Psikolojik mit kuramları, akıl
üzerine olan kuramlardır. Sosyolojik mit kuramları da toplum üzerinedir. Tek baĢına mit
kuramı diye bir Ģey bu noktada yoktur çünkü mit kendi içinde bir bilim dalına sahip
değildir.13
Mit kuramlarının ortaya çıkıĢ süreci uzun bir tarihsel dönemi kapsamaktadır. Bu
süreç içerisinde ise kuramların Ģekillenmesinde temel rol oynayan sorular ve mitoloji ile
iliĢkisi sorgulanan kavramlar bulunmaktadır. Bu süreç, Eski Yunan‟dan baĢlamak üzere
mitlerin tarihsel ve dinsel gerçekliğine dair yapılan eleĢtirilerle baĢlamakta ve 17.
yüzyıldan itibaren bilimsel alanlarda da Ģekillenmeye baĢlamıĢtır. Özellikle profesyonel
bilim dallarının mitolojiye dair eleĢtirilerinin 19. yüzyıldan 20. yüzyıla doğru bir değiĢim
geçirmesi bu süreci hızlandırmıĢtır. Mit kuramlarının ortaya çıkıĢı üzerine etkili olan ve
mit üzerine gerçekleĢtirilen eleĢtiri ve tartıĢmaların en baĢında mitlerin nasıl ele alınması
ve yaklaĢılması gerektiği sorusu vardır. Mitleri, okurken görünenin ötesinde, anlatılanların
arka planında herhangi bir gizli mesaj olup olmadığı veya mitlerin okunduğu gibi
11
Segal, A. Robert ( 2004); Mit, Dost Kitabevi, Ankara: 11
Segal, A. Robert; 2004, a.g.e.: 9
13
Segal, A. Robert; 2004, a.g.e.: 10
12
8
anlaĢılması gerektiği arka planda baĢka herhangi bir anlatımın olmadığı konusundaki görüĢ
ayrılıkları ilk tartıĢma konularından olmuĢtur. Daha sonra ki en büyük tartıĢma mit ve
bilim iliĢkisi konusunda yaĢanmıĢtır.
Mit ve bilim iliĢkisi en çok tartıĢılan ve farklı yüzyıllarda farklı görüĢlerin ortaya
çıkmasına sebep olan yoğun tartıĢmaların yaĢandığı bir konu olmuĢtur. Bu konunun
kapsam geniĢliğinden dolayı farklı alanlardan ilim ve bilim adamları arasında görüĢ
farklılıkları veya bir akım Ģekline dönüĢebilecek görüĢ birliktelikleri doğmuĢtur. Mit ve
bilim arasında ki en temel tartıĢma konusu ise mitlerin bilimsel geçerliliğinin olup
olmamasıdır.
Bazı yorumculara göre; Mitoloji kadim dünyanın bilimi olarak görülmekte ve
dünyanın nasıl iĢlediğini, onun nasıl yaratıldığını ve insanların nasıl var olduğunu anlatarak
izah etmektedir.14 Mitin “ilkel” bilimin ya da, daha açık olmak gerekirse, bilimin bilim
öncesi eĢdeğeri konumunda görülmesi söz konusudur. Aynı zamanda burada, mit dinin de
bir parçası haline gelmektedir. Din, salt tanrılara inanmayı sağlarken, mit tanrıların neden
olduğu olayların ayrıntılarını aktarır.15 Doğa olaylarına ve evrenin iĢleyiĢine açıklama
getirerek bir anlam kazandırmaya çalıĢmaktadır. Mitlerin bu açıdan ilkel bilim olarak
değerlendirilmesi 19. yüzyıl kuramcıları tarafından kabul görmemiĢtir. Mitleri anlattıkları
bakımından bir bütün olarak görmüĢler ve mit ile bilim arasında her hangi bir bağın
olamayacağı, mitlerin bilimsellikten uzak nesilden nesle aktarılan eski halk hikâyeleri
olduğu veya bir inanç durumu olabileceği üzerinde durmuĢlarıdır.
20. yüzyıl kuramcıları ise mit ve mitoloji‟ye daha farklı bir yaklaĢım sergilemiĢlerdir.
19. yüzyıldaki yorumların tersine zamanla batılı bilginler miti kendilerinden öncekiler gibi,
„fabl‟, „uydurma‟, „kurmaca‟ olarak ele almak yerine onu, arkaik toplumlarda anlaĢıldığı
üzere benimsemiĢlerdir; bu gibi toplumlarda mit „gerçek bir öykü‟yü belirtir, üstelik de
kutsal sayıldığı, örnek oluĢturduğu ve anlamlı olduğu için son derece değerlidir. Bu sözcük
günümüzde “kurmaca” ya da “hayal” anlamında olduğu kadar, özellikle etnologlar,
toplumbilimciler ve din tarihçileri arasında yaygın olan, “kutsal gelenek, en eski vahiy,
örnek gösterilecek model” anlamında da kullanırlar.16 Mitlere olan bakıĢın değiĢmesi,
mitlerin içeriklerinin tamamen bilimsellikten uzak olmadığına dair uzlaĢmacı bir yaklaĢımı
oluĢturmuĢtur. Bu açıdan modern bilimin karĢısında duran daha ölçülü bir savunma olarak,
14
Price, Bill; 2011, a.g.e.: 17
Segal, A. Robert; 2004, a.g.e. : 26
16
Eliade, Mircae; 2001, a.g.e.: 11
15
9
bilim ve mit arasında bir uyumun sağlanmaya çalıĢıldığı görülmektedir. Modern bilimle
çatıĢan öğelerin çıkarılması ya da daha akıllıca davranılıp modern ve bilimsel bir açıdan
yeniden çözümlenmesi yoluna gidilmiĢtir.17 Mit ve bilim arasında ki çatıĢmaya dayalı olan
ve zamanla değiĢerek uzlaĢmacı bir yapıya ulaĢan iliĢki mitoloji açısından büyük öneme
sahip felsefe ve psikoloji de daha farklı bir yönde geliĢim göstermiĢtir.
Ġlk olarak felsefe ve mit arasında ki bağa değinecek olursak; bilim ve mit arasında
olduğu gibi çatıĢmaya yönelik bir iliĢkiden ziyade birbirlerini destekleyici ve temellendirici
bir iliĢki içerisinde olmuĢlardır. Bilimsel açıdan modern olmamızdan önce bütün
toplumlardaki mitoloji, töre ve toplumsal düzenlemeler hakkında bilgi vermesi ve
günümüzde daha geleneksel toplumları etkilemeyi sürdürmesi nedeniyle “kalıcı (kadim )
felsefe” adını da almaktadır.18 Özellikle, mitoloji ve din, Grek düĢünce dünyasında insanın,
evrene iliĢkin sorularının felsefen önceki en eski dayanağıdır. Grek düĢünce dünyasında
evrenin, dinsel mitolojik açıklamasıyla felsefi açıklaması, birbirinden kopmayan, sürekli
bir iliĢki içerisinde olmuĢtur.19 Mitoloji sadece Greklerin değil, bütün eski kültürlerin
düĢünce üretimleri için de bir kaynaktır. Mitolojinin bütün eski kültürlerin düĢünsel
üretimlerinin kaynağı olması, onun ortaya çıkıĢ nedeninden kaynaklanır: “mitoloji, ilkel
insan topluluklarının evreni, dünyayı ve tabiat olaylarını kiĢileĢtirerek yorumlamak, henüz
sırrını çözemedikleri hayatın ve evrenin çeĢitli görüntülerini bir anlam kolaylığına
bağlamak ihtiyacından doğmuĢ öykülerdir. Mitoloji, bu nedenden dolayı insanın, evren ve
kendisine dair cevaplayamadığı soruları dinle birlikte yanıtlayan bir alandır. Mitoloji
sözünü ettiğimiz bu ilk halinde, animist öğelerin bir anlatımı olarak yorumlanabilir.
Animist öğelerin egemen olduğu mitoloji, doğa ve insan yaĢamındaki her Ģeyi kutsal
güçlerden dolayı canlı bir varlık olarak açıklayan ve eski toplumların hepsinin evren
üzerine ilk düĢüncelerini oluĢturan anlatımlardır.”20 Bu açıdan mitleri; insanın, felsefe
öncesi eleĢtirel ve sorgulayıcı düĢünce yapısının bir ürünü olarak felsefenin ilk adımları
Ģeklinde değerlendirmek yerinde olacaktır.
Felsefe ile mit iliĢkisinde olduğu gibi mitoloji; eskiçağ insanın düĢünce yapısına,
dünyayı algılayıĢ ve yorumlayıĢına, kendinin dünya ve toplum içerisinde konumunun ne
olduğuna, özellikle kendisini nasıl gördüğüne de ıĢık tutmaktadır. Yani mit bu bağlamda,
psikolojinin ilk biçimi olarak da değerlendirilebilmektedir. Yer altı dünyasına inen,
17
Segal, A. Robert; 2004, a.g.e.: 25
Armstrong, Karen; 2006, a.g.e.: 9
19
Atış, Naciye (2009). “Grek Düşünce dünyasında Felsefe Din ve Mitoloji İlişkisi”, Kaygı, Bursa, Sayı: 12: 57
20
Atış, Naciye; 2009, a.g.m.: 59
18
10
labirentlerde yollarını bulan ve canavarlarla çarpıĢan tanrıların ya da kahramanların
baĢlarından geçenlerin öyküleri, ruhun gizemli iĢleyiĢine ıĢık tutmuĢ, insanlara içlerinde
kopan fırtınalarla nasıl baĢ edeceklerini göstermiĢtir.21 Gereksinim ve arzularıyla, umut ve
korkularıyla insan doğasını „Ġnsanlık durumu‟ nu yansıtan mitler anlattıkları bakımından
insan ruhundaki bir arayıĢın cevabını göstermektedir. YaratılıĢ söylencelerinin, köken
sahibi olma duygusuna yanıt vermesi, bereket söylencelerinin, önceden sezinlenemeyen bir
dünyada gereksinim duyulan ekonomik istikrar duygusunu tatmin etmesi, kahramanlık
söylenceleri, insanlara davranıĢ modelleri sağlaması bazı soruların cevabı olarak ortaya
çıkmıĢtır. Söylenceler her zaman önemini koruyan sorulara verilen kültürel yanıtları
yansıtması bakımından, kültürü oluĢturan toplumun bakıĢ açısını da ortaya koyar.22
Mit, insanın dünyada kendinin farkına vardığı ilk andan itibaren kendisine ve
çevresine dair sorgulayıcı yaklaĢımının, cevap arayıĢının bir göstergesidir. Mitlerin ortaya
çıkıĢ sebebini mitlerde anlatılanların; sorgulanan dünyanın ve sorulan soruların bir cevabı
olarak görmek Ģüphesiz ki yanlıĢ olmaz. Ortaya konan cevaplar ise insanın yaĢadığı,
mitleri oluĢturduğu, kutsallık yüklediği, saygı gösterdiği ve doğru kabul ettiği dönem
içerisindeki düĢünce yapısını analiz etmemize olanak sağlamaktadır.
2.2. Mit, Din, Kültür ve Siyaset ĠliĢkisi
2.2.1. Mit ve Din ĠliĢkisi
Mitoloji, zaman zaman bazı yorumcular tarafından eskiçağ insanının inanç sistemi
olarak gösterilmiĢ ve yorumlanmıĢtır. ġüphesiz ki mit ve din iliĢkisi kesin sınırlarla
ayrılamayan ve tamamen birbirinden bağımsız olduğu da düĢünülemeyen bir durumdadır.
Mitler kutsal kabul edilenleri anlatan hikâyeler olarak görülebilir. Ama günümüzde
ki gibi ayet veya bir kutsal kitap mahiyetini taĢıdığını söylemek bizi bir yanılgıya
götürecektir. Bu yüzden mit ve din iliĢkisine modern bilimlerin gözüyle bakmadan önce ilk
önce din kavramını açıklamak ve daha sonra mit ile din iliĢkisine değinmek yerinde
olacaktır.
Din kelimesinin köken olarak Latince Religare (bağlanmak) ve Religio (ibadet)
kelimelerinden geldiği düĢünülmektedir.23 Kelimenin kökenindeki
21
Armstrong, Karen; 2006, a.g.e.: 13
Rosenberg, Donna (2003); Dünya Mitolojisi, İmge Kitaabevi, Ankara: 15
23
Aydın, Mehmet ( 2005); Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Damla Ofset, Konya:165
22
“ bağlanmak” ve
11
“ibadet” kelimeleri dinin koĢullarını açıkça ortaya koymaktadır. Din, koĢulsuz bağlanma
ve ibadeti gerektiren bir inanç sistemini ve bu inanç sisteminin kaidelerini belirtmektedir.
Bu kaideler insanların uyması ve gerçekleĢtirmesi gereken eylemler hatta düĢünce
Ģekilleridir. Ġnsanlık tarihi boyunca her topluluğun bir inanç sistemi olmuĢtur. Bu sistem
toplumun yaĢadığı coğrafyaya ve yarattığı kültüre göre farklılık göstermektedir. Bazı
toplumlar çok tanrılı bir inanç sitemine sahipken bazıları tek tanrılı bir inanç sistemine
göre yaĢamlarını sürdürmüĢlerdir. Tanrıların tasviri ve özellikleri veya ortaya çıkıĢ
hikâyeleri her toplumun kendi özellikleri ile bezenmiĢ bir haldedir. Ortak noktaları ise
dinin sorgulanamayan bir evrede bağlılık gerektirdiğidir.
Mitoloji ise din ile yakın bir iliĢkisi olsa da aynı kavramı karĢıladığını söylemek
mümkün değildir. Mitolojinin daha çok açıklayıcı ve yön gösterici bir iĢlevselliği vardır.
Genellikle tanrıların ve tanrıçaların insanüstü nitelikleri, etkinlikleri, insan dünyasıyla ve
insanlarla karĢılıklı etkileĢimleri üzerinde odaklanır.24 Ġnsanların, zihninde ki tanrı fikri ve
tanrı tasvirini mitoslar içerisinde görmemiz mümkündür. Bu açıdan mitlere göre Tanrılar,
güç, yetenek ve ölümsüzlük gibi özelliklerini kullanarak, insanların yaĢadıkları olayların
içinde, onlara müdahale ederek, olayları onlarla birlikte yaĢarlar. Tanrılar, politik ve ahlaki
olarak toplumsal yaĢamın sadece düzenleyicileri değil, aynı zamanda bu toplumsal
yaĢamın içinde insan eylemlerinin hatta kaderlerinin düzenleyicisidirler.25 Tanrıların
varlığı bir fırtınadan, denizden, akarsudan, ya da sevgi, öfke, cinsel istek gibi, kadın ve
erkekleri, dünyayı farklı gözlerle görmek üzere baĢka boyutlara taĢıyan güçlü duygulardan
ayrı tutulmazlardı.26 BulaĢıcı hastalıklar, zelzeleler, seller ya da savaĢ yenilgileri, hangi
biçimde olursa olsun bütün felaketler, tanrının kutsal yasalarının çiğnenmesi ya da
tapınılan tanrının ihmal edilmesi veya değersizleĢmesinin doğrudan sonuçları olarak
yorumlanıyordu.
Bir
yasanın
çiğnenmesinden
dolayı
cezalandırılma
fikrinden
kaynaklanmaktadır. Birçok kültürde bu fikir bulunmakla birlikte, acının hiçbir çeĢidinin
sebepsiz ya da rastlantısal olmadığı anlayıĢının, insan bilincinde doğuĢtan var olduğunu
düĢünmemize yol açar.27
Mitlerde anlatılanlar bu doğrultuda tanrıların istek ve emirlerini ileten mesajlar
olmaktan ziyade bunlara dair önceden tanrılar arasında veya tanrılar ile insanlar arasında
24
Strano, Anthony ( 2002). “ Antik Yunan Mitolojisinin Tinsel Başarısı”, Us, Düşün ve Ötesi, İstanbul, Sayı:7:
102
25
Atış, Naciye; 2009, a.g.m.: 60
26
Armstrong, Karen; 2006, a.g.e.: 10
27
Strano, Anthony, 2002, a.g.m: 102
12
yaĢanmıĢ olayları iĢlemekte ve aktarmaktadır. Bu doğrultuda mitoslara kutsallık
atfedilmesi ise tanrılara dair önemli bilgileri içermesinden kaynaklanmaktadır. Bunun
temel sebebini de yazı öncesi dönemde insanların geçmiĢlerine dair tarihi, dini ve kültürel
bilgi birikimlerini içeren ve nesilden nesle aktaran kaynaklar olmalarından dolayıdır.
Tabi ki mitlerde geçen tanrı ve tanrıçalara dair her türlü bilgi mitlerin yaĢadığı
dönem içerisinde olduğu gibi kabul edilmemiĢtir. Theagenes, tanrıların ve mitlerin, doğal
görüngelerin ya da insan yeteneklerinin sembolleri olduklarını belirtmiĢ ve sembolik öğeler
olarak değerlendirmiĢtir. Euhemerus, „Kutsal Yazı‟ isimli kitabında mitlerin geçmiĢte
gerçekleĢmiĢ olayların betimlemelerini abarttıklarını ve tanrıların, tanrıçaların tarih içinde
yöneticilik
yapmıĢ
insanlar
olduklarını,
Ģükran
duygusuyla
deytileĢtirildiklerini
açıklamıĢtır. Tarihin çarptırılmasıyla mitlerin düzenlendiği anlayıĢı, kendisinden sonra da
„Euhemerism‟ olarak isimlendirilmiĢtir.28
Mitler sadece tanrı ve tanrıçaların hayatlarını iĢleyen metinler değillerdir. Evren ve
insanın var oluĢundan baĢlamak üzere, dünyanın iĢleyiĢi ve iklim olayları, tarihi olaylar ve
tarihi karakterlerin hayatları hatta tarım aletlerinin ortaya çıkıĢına kadar geniĢ bir
çerçevede birçok konuyu içermektedirler. Bu kapsamda mitler içerdikleri konuların
geniĢliği bakımında birçok bilimin inceleme alanına girmiĢlerdir.
Din ve mit iliĢkisi konusunda ise görüĢ ve çalıĢmaların ağırlıklı bir kısmını din
tarihçileri
ve
antropolojinin
kollarından
biri
olan
din
antropolojisi
uzmanları
gerçekleĢtirmiĢtir. Din Antropolojisi, sosyal ve kültürel antropolojini alt dallarından biridir.
Ġnsanların dinsel kabul edilen inançlarına ve dinsel uygulamalarına iliĢkin antropolojik
araĢtırmalar bu alt disiplinin çalıĢma merkezini oluĢturmaktadır. Ġnsanlık tarihi içinde ilk
insanların din duyguları, dinsel kabul edilen inanç ve dinsel uygulamaları araĢtırmak,
dinlerin kökenine iliĢkin kuramlar oluĢturmak, gerekse günümüz toplumlarında dinsel
inançlar ve dinsel uygulamaların, dünya görüĢlerinin saptanması, karĢılaĢtırılması kısaca
her yönüyle araĢtırılması din antropolojisinin konuları arasındadır.29 Din tarihçileri ise
insanlık tarihi boyunca insanların inanç sistemlerini ve bu inanç sistemlerinin insanların ve
insanlık tarihi üzerinde ki etkilerini konu edinmiĢlerdir.
28
Strano, Anthony, 2002, a.g.m: 103
Temren, Belkıs (1998). “ Din Antropolojisi Açısından İnanç ve Din Olgusuna İlişkin Bir Değerlendirme”,
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt: 38, Sayı: 1-2: 302
29
13
Mit ve din iliĢkisi konusunda ki yorumlarda modern zamanda ön plana çıkan isim ise
Din tarihçisi olan Mircae Eliade‟dir. Eliade‟ye göre; Mit, ilkelliğin ve kutsallığın hâkim
olduğu dönemlerde, devamlılığı olan bir olayın bir tanrı ya da yarı tanrı tarafından nasıl
yaratıldığını anlatır. Bu olay, evlilik ya da yağmur gibi, sosyal veya doğal olabilir. Gerçek
tanrılar doğal olayları, kültürel kahramanlar da sosyal olayları yaratır. Mitik olma özeliliği
veren, yaratmaktır.30 Bu açıdan mit tüm hakikatin, evrenin ya da bu hakikatin her hangi bir
parçasının doğaüstü varlıklar vasıtasıyla nasıl yaratıldığını anlatır. 31 Ama din gibi kaideler
çerçevesinde koĢulsuz bağlılık ve ibadet söz konusu değildir. Bir tanrı için kurban törenin
gerçekleĢtirilmesi sırasında gerçekleĢtirilen ritüeller mitler içerisinde yazsa da; tanrı için
kurban törenin yapılmasına dair kaideler din tarafından getirilmektedir. Mitlerde
anlatılanlar bir dini sistemi betimlediği için sadece açıklayıcı ve yol gösterici bir
konumdadır diye biliriz.
2.2.2. Mit ve Kültür ĠliĢkisi
Ġnsanların oluĢturduğu sosyal düzen ve düzenin yürütülmesi için gerekli her türlü
soyut ve somut nesne ve sistemler kısaca insanın oluĢturduğu her Ģey kültürü meydana
getirir. Ġnsanların inançları da, dinsel uygulamaları da bu kültürün ayrılmaz bir parçasıdır.32
Bu yüzden mit ve kültür arasında iç içe girmiĢ bir iliĢki söz konusudur. Mitlerde
anlatılanların direkt veya arka planda normal anlatımda göz önüne gelmeyecek izlerle
kültür ile bağlantılıdır. Anlatılanlar yer yer inanılmaz öğelerle bezenmiĢ ve tamamen hayal
ürünü olarak gözükse de aslında günlük yaĢamın fark edilmeyen dokusuyla kaplıdır.
Mitler bir toplumun manevi değerlerini yansıtsan ciddi öykülerdir. Bu öyküler bir
toplumun dünya görüĢünü ve önemli inançlarını temsil ettikleri için, o toplumun kültürü
tarafından değer verilen ve korunan insani deneyimlerin birer simgesidir. Kökenleri, doğal
olayları ve ölümü konu edinebilir; ilahların özellikleri ve iĢlevlerini betimleyebilir ya da
kahramanlık öyküleri anlatarak, kahramanca ve erdemli davranıĢlara birer model
oluĢturabilir. Folklorik temalar kadar efsanevi öyküler de içerebilir. Ġnsanları büyük bir
evrenin bütünleyici parçası olarak tanımlar ve yaĢamın içindeki gizemli ve görkemli her
Ģey için bir „huĢu‟ duygusu verebilirler. Mitler her kültürün geliĢmiĢliğinin öteki kültürün
30
Segal, A. Robert; 2004, a.g.e. : 78
Segal, A. Robert; 2004,a.g.e.: 78
32
Temren, Belkıs; 1998, a.g.m.: 301
31
14
tavır ve aksiyonlarına bağlı olduğu bir dönemde, kendi kendimizi ve baĢkalarıyla olan
iliĢkimizi anlamanın en önemli yollarından biridir.33
Mitler, yalnızca Dünyanın, hayvanların, bitkilerin ve insanın kökenini anlatmakla
kalmaz. Aynı zamanda insanın bugün içinde bulunduğu duruma gelmesine kadar olup
biten bütün önemli olayları da anlatır. Bir baĢka deyiĢle onun ölümlü, cinsiyetli, toplum
halinde örgütlenmiĢ, yaĢaması için çalıĢması gereken ve belli kurallara göre çalıĢan bir
varlık durumuna gelmesine kadar gerçekleĢen süreç mitlerde yer edinmiĢtir.34 Bazen bir
Ģehrin geliĢimi ve yükseliĢini mitler içerisinde görmek mümkündür. Anlatılanların arka
planında geçen ince doku kültürel hayatın mitlerde ki yansımasıdır.
Mitler çok çeĢitli Ģekillerde yorumlanabilir: kaosun düzen tarafından bastırılması gibi
kiĢileĢtirilmiĢ evrensel güçleri tanımlayabilirler; askeri eylemler, kent duvarlarının inĢası
ve dini heykellerin dönüĢü gibi tarihi olayları yansıtabilirler; „Yeni Yıl Kutlamaları‟nda
anlatılan hikâyeler gibi sadece dini amaçlar taĢıyabilir; dinleyicilere gücün ulusal tanrılarda
olduğunu göstermek için anlatılan olaylar doğanın döngüsünün yansımaları olabilir.35
Mitlerin içerikleri ve türleri fark etmeksizin anlatılanlar içerisinde kültürel özelliklere
rastlamak mümkündür. Örnek olarak ritüel mitoslarında geçen ayinlerde kullanılan
malzemeler içerisinde yaĢadıkları coğrafya ya özgü ürünlerdir. Tanrılara edilen dualarda
istenilenler toplumun ihtiyaçlarının birer göstergesidir. Yasak iliĢkiden doğan ve genellikle
iktidar çekiĢmesinden dolayı bir sepet içerisinde suya bırakılan çocukların hikâyeleri
topluluklar arasındaki etkileĢimin soyut kültürdeki kanıtıdır.
2.2.3. Mit ve Siyaset ĠliĢkisi
Siyasetin mit ile olan iliĢkisi çıkarlar doğrultusunda bir Ģekil almıĢtır. Coğrafya,
devlet ve millet fark etmeksizin mitler siyasi meĢruluk sağlama amacı baĢta olmak üzere
bir araç olarak görülmüĢler ve kullanılmıĢlardır. Bunun en bariz örneği eskiçağ
topluluklarının hepsinde görebileceğimiz bir anlayıĢ olan yönetme yetkisinin ve bilgisinin
tanrıdan alınmasıdır. Tanrıdan alınan bu yetkiyle tanrıya ait olan Ģehirler yönetilmiĢ ve bu
yetki bir sonra ki nesle kan bağı ile geçirilerek bir hanedanlık oluĢturulmuĢtur. Soyluların
egemenliklerinin kaynağı olarak görebileceğimiz „mitolojik‟ düĢünce36 sadece yönetici
33
Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 17
Eliade, Mircae; 2001, a.g.e.: 21
35
Mccall, Henrietta (2011); Mezopotamya Mitleri, Phoenix Yayınevi, Ankara: 113
36
Timuroğlu, Vecihi ( 2006). “ Mitolojide Devlet Bilgisi “ ,Memleket Siyaset Yönetim, Ankara, Sayı: 1: 24
34
15
kadroların oluĢmasında değil devlet içersinde oluĢan toplumsal yapılarında düzenini
sağlama ve baskı altında almada da bir araç olarak kullanılmıĢtır.
Bir tanıma göre mitoslar, “ilkel topluluklarda topluluk içi ve topluluk arası iliĢkileri,
toplumsal olayları, kültürel olayları doğadan alınan kodlarla hayvan- nesne adlarıyla
anlatma yöntemidir. Sınıflı toplumlarda bu mitoslar, profesyonel din adamları tarafından
bir araya toplanıp, tutarlı hale getirilip ve giderek sınıflı toplumu hem açıklayan, hem
aklayan, hem paklayan, hem onu yeniden üretecek olan mitolojilere dönüĢmüĢlerdir.”37
Yani mitolojik hikâyeleri egemenlik sahibi olanların siyasi ve ekonomik çıkarlarını
korumak ve egemenliklerine meĢruluk kazandırmak amacıyla devletlerin birer dayanağı
olmuĢlardır.
Mitlerin siyasileĢtirilmesi ve siyaset için bir araç olarak görülmesi özellikle Yunan
mitolojisinde kendini göstermektedir. BaĢta Zeus olmak üzere, Yunan Tanrı ve Tanrıçaları
insan biçimli olmalarının yanı sıra (ölümsüzlükleri, yaratıcılıkları ve erklerinin büyüklüğü
dıĢında), insan doğalı varlıklar sayılmıĢlardır. Ġnsanlar gibi yer, içer, seviĢler. Ġnsanlar gibi
çapkınlık ederler. Hatta çapkınlıkları Tanrıçalarla da sınırlı kalmaz. Tanrılar ve Tanrıçalar
insanlarla da cinsel iliĢki kurarlar. Ve bu iliĢkilerin sonunda Akhilleus gibi yarı Tanrı- yarı
Ġnsan kahramanlar doğar. Yarı Tanrıların soyu, „iyi soy‟ (aristokrat) aileleri oluĢturur.
Aristokratlar, öteki üstünlükleri yanı sıra, yönetme yeteneği (sonradan edinmiĢ olmayıp)
doğuĢtan, Tanrı ya da Tanrıça atalarından kalıtımla almıĢlardır.38 Bu yüzden Yunan
mitolojisinin ideolojik iĢlevi, kendini en çok kahramanların oluĢturulmasında gösterir.
Burada “kahraman”, anasından ya da babasından biri Tanrı olan insan anlamındadır.
Dahası, Yunan‟ın bütün aristokratları, soylarını bu yoldan Tanrılara dayandırmıĢlardır.39
Ġlk egemenler, kendilerini tanrıların soyundan göstererek halkın üzerinde tanrısal
baskılar kurmayı baĢarmıĢlardır. Hatta kendileri tanrı gücü kazanmıĢ bazıları farklı
toplumlarda tanrı- kral olarak ölmende önce veya öldükten sonra yükselmiĢlerdir. Tanrı‟ya
karĢı gelinemeyeceğinden egemenliklerini kökleĢtirmiĢlerdir.40 Tanrı soyundan gelmek,
37
Şenel, Alâeddin; 2003a, a.g.m.: 15
Şenel, Alâeddin (2003b); “ Mezopotamya- Batı Geleneği ile Dünyanın Öteki Kültürlerinin Yaratılış
Mitosları”, Bilim ve Ütopya, Ankara, Sayı: 111 : 20
39
Şenel, Alâeddin; 2003b , a.g.m.: 20
40
Timuroğlu, Vecihi; 2006, a.g.m: 5
38
16
soylular için bundan dolaylı önemlidir. Tanrı‟nın kanını taĢıyanların buyrukları, „Tanrısal‟
bir gücüde beraberinde getirmektedir.41
Siyasetin her türlü nesne ve olayı kendi çıkar çerçevesinde kullanabilme yeteneği
mitler üzerinde de kendini göstermiĢtir. Egemen kadrolar mitleri kendi siyasi otoritelerini
güvence altına alacak Ģekilde yorumlamıĢlar
ya da
yönetimde meĢruluklarını
sağlamlaĢtıracak Ģekilde kendi söylencelerini oluĢturmuĢlardır.
2.3. Mitos Türleri
Mitler içerikleri ve anlattıkları bakımında birbirinden farklılık göstermektedir. Bu
yüzden bu farklılıklara göre çeĢitli mitos türleri olarak sınıflandırılmıĢlardır. Bu
sınıflandırma coğrafya veya döneme göre değil mitlerin içeriklerine ve anlatılanların
özelliklerine göre belirlenmiĢtir.
2.3.1. Ritüel Mitosları
Ritüel mitosları belirli bir amaç doğrultusunda ayinsel bir anlatım ve içeriğe sahip
olan mitoslardır. Mitler arasında en yaygın tür olan ritüel mitosları siyasi, sosyal ve hatta
ekonomik alanlarda kendini gösteren bir tür olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ritüel
mitoslarının içerik kısımlarına geçmeden önce bu tür içerisindeki belirli kavramları ilk
olarak açıklamak gerekmektedir. Ritüel, “Bir toplumda yaĢayan bireylerin belirli bir kısmı
tarafından kabul gören toplumsal birlik ve beraberliğin sürdürülebilmesi veya
pekiĢtirilmesi amacına hizmet edecek biçimde belirli semboller çerçevesinde düzenli
olarak tekrarlanan dini veya seküler kökenli tören veya davranıĢ” olarak sözlük tanımı
yapılmaktadır.42 Genel bir tanım olmasına karĢılık ritüeller insan hayatının her safhasında
görülebilen bir sıralı eylemlerdir. Sadece mitlerde veya büyük toplumsal etkinliklerde
(bayram, Ģölen, özel dini günler vs.) değil günlük yaĢam içerisinde de kendisini
göstermiĢtir. Özellikle büyü ve fal gibi hala günümüzde de rağbet gören sihirsel eylemlerin
içerisinde ritüel önemli bir yer teĢkil etmektedir. Ritüel, mitosun anlatımında ve
eylemselliğinde iĢlevselliğini güçlendirmektedir.
Ritüel mitoslarının bir diğer ayağı da dramdır. Dram, Yunancada „bir Ģey yapmak‟ ya
da „yapılan bir Ģey‟ anlamına gelmektedir. Mitoslarda dram, ritüeldeki sıralı eylemler ile
anlatılanın görsel alanda buluĢtuğu noktayı temsil eder. Eskiçağ Anadolu‟sunun dinsel
41
42
Timuroğlu, Vecihi; 2006, a.g.m.: 23
Demir, Ömer ve Acar Mustafa (2005). Sosyal Bilimler Sözlüğü, Adres Yayınları, Ankara:349
17
açıdan en önemli ve doygunluğa sahip devleti olan Hititlerde ki „Kayıp Tanrı Mitosları‟ ve
özellikle Mezopotamya kökenli olan „ Ġnanna ve Dumuzzi‟ adlı Sümer mitosu ritüel ve
dramanın bir araya geldiği en güzel örnekler arasında gösterilebilir.
Ekonomik yapının tarımsal faaliyetler ve hayvancılığa dayandığı eskiçağ
toplumlarında bereket ve bolluk için yılın belli zamanlarında tanrıları hoĢnut etmek için
gerçekleĢtirilen bu tür mitoslar hayatın içinde yer edinen etkinlikler olmuĢtur. Bu
etkinlikler, tapınaklardaki geniĢ bir rahipler takımı tarafından yürütülürdü. Ritüeller söz
konusu eylemlerin yürütülmesinde izlenmesi gereken yolların doğru biçimlerinin neler
olduğu hakkındaki uzmanlık bilgisine sahip yetkili kimselerce, belirli zamanlarda,
değiĢmez bir biçimde yerine getirilen bir eylemler sistemi oluĢturmuĢtur.43 Ritüel mitosları
toplumsal iĢlevselliği en fazla olan ve dinsel yönüyle birlikte kutsallık atfedilen önemli bir
mitos türü olarak mitoloji içerisinde en sık görünen mitostur.
Mitoloji‟ye yönelik tartıĢmalarda da yer edinen bu tür hakkında ki temel tartıĢmalar
ise ayin ve mit iliĢkisi üzerine olmuĢtur. Bu konu da W. Robertson Smith mit ve ayinin bir
arada değerlendirilmesini savunan ilk kiĢi olmuĢtur. Smith‟ e göre; ayin mitten öncelikli
idi.44 Smith‟in görüĢlerinin tersini savunan J.G. Frazer‟e göre ise; mit ayinden önce
geliyordu. Ayinde uygulananlar mit ve dinde geçen ortak evrelerin canlandırılmasıydı.
Tanrının ölümü ve yeniden doğuĢu üzerine bir mit olmaksızın bu evreleri ayinde
canlandırabilmek mümkün değildi.45
2.3.2. Eskatalogya Mitosları
Yunanca „son Ģeyler‟ anlamına gelen „eschotos‟ ile „bilgi‟ anlamına gelen „logos‟
sözcüklerinden türeyen, ölüm, ölümsüzlük, yeniden dirilme, kıyamet ve yeniden dirilme
gibi kavramları inceleyen bir öğreti olarak Eskatalogya 46, mitos türleri arasında en geniĢ
çalıĢma alanına sahiptir.
Eskatalogya mitoslarına temel olan ölüm kavramı, Ġnsanoğlu dünyada ilk adımı attığı
andan bugüne kadar geçen süreç içerisinde insanlık tarihinin en büyük bilinmezi olarak
karĢımıza çıkmaktadır. Çağ ve dönem fark etmeksizin insanlığın en büyük korkusu ve
gizemi konumuna gelen bu kavram birçok soruyu da beraberinde getirmiĢ ve insanların
43
Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. :10
Segal, A. Robert; 2004, a.g.e. : 86
45
Segal, A. Robert; 2004, a.g.e. : 92
46
Demir, Ömer ve Acar Mustafa; 2005, a.g.e.: 33
44
18
bilinçaltına yerleĢmiĢtir. Bu soruların en önemlisi ise „ öldükten sonra bedene ve ruha ne
olacak?‟ Ģeklindeki bilinmezin ötesini sorgulayan sorulardır. Farklı öğretiler ve dinler bu
konuya birbirine benzer veya tamamen farklı cevaplar vermiĢtir. Bu noktada ölümden
sonra bir hayatın varlığına iĢaret eden görüĢler olabileceği gibi tam tersi Ģekilde öldükten
sonra yeniden diriliĢin veya baĢka bir dünya da varlığın devamının söz konusu
olmayacağına, varsa bile bilinemeyeceğine yönelik görüĢlerde ortaya atılmıĢtır.
Eskatalogya ile mitoloji arasındaki iliĢki ise ölümden sonraki hayatın var olup
olmadığına yönelik tartıĢmalardan uzak bir Ģekilde mitlerde anlatılanlar doğrultusunda
anlatılanın incelenmesi ve sorgulanması üzerine kurulmuĢtur. Dünya mitolojisi içerisinde
özellikle Mezopotamya, Mısır ve Yunan mitolojilerine ait çok sayıda eskatalogya mitosu
yer almakta ve bu mitoslarda genel olarak „yer altı dünyası‟ adı altında anlatılan öteki
dünya hakkında ayrıntılı bilgiler verilmektedir.
Eskatalogya mitoslarında anlatılanlar doğrultusunda insanların ve toplumların kendi
varlıklarına,
yaĢayanlar
ve
ölüler
dünyasına
dair
düĢüncelerini
anlamamız
kolaylaĢmaktadır.
2.3.3. Orijin Mitosları
Orijin mitosları, diğer mitos türleri arasında en eski mitos türü olarak kabul
görmektedir. Bu durumun temel sebebi orijin mitosları içerisinde anlatılanların bir nesne
veya
bir
kavramın
doğuĢunu
yani
nasıl
ortaya
çıktığını
anlatmalarından
kaynaklanmaktadır. Bu mitos türünde anlatılanların belli bir mantık örgüsü içersinde
iĢlenmesi baĢta olmak üzere, nesnelerin ve kavramların kim tarafından ve neden
yaratıldığının açıklaması veya yaratılıĢından ki amacı insan zihnine uygun ifadelerle
anlatmasından dolayı „Etiolojik Mitos‟ (nedenbilimsel mitos)47 olarak da adlandırılmıĢtır.
Orijin mitoslarının en bilindik ve eski türü Sümer mitolojisine ait olan „Kazma‟nın
YaratılıĢı‟48 olarak bilinen mitostur. Orijin mitosları sadece nesnelerin nasıl ortaya
çıktığına açıklık getiren bir tür olmaktan öte belli olay ve kavramalarında ilk açıklaması
niteliğindeki metinleri de bünyesinde toplamaktadır. Bu mitosların en baĢında Ģüphesiz her
toplum ve kültürde görülen „Evren‟, „Dünya‟ ve „Ġnsan‟ın yaratılıĢını anlatan mitoslar
gelmektedir. Özellikle dünya ve insanın yaratılıĢına dair dünya mitolojisi içerisinde geçen
47
48
Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e.:11
Kramer, S. Noah ( 2001). Sümer Mitolojisi, Kabalcı Yayınevi, İstanbul: 102
19
mitlerde farklılıklar olduğu düĢünülse de bu mitoslarda yaratılıĢ sürecine dair evrensel
boyutta ortak noktaların bulunduğu dikkati çekmektedir. Ġnsanın yaratılıĢ sürecine dair
dünya mitolojisinde anlatılanlarda göze çarpan ortak noktalar aynı zamanda insanın
yaratılıĢındaki amaca yönelik anlatılarda da kendini göstermektedir.
2.3.4. Kült Mitosları
Kült mitosları, antik toplumlar içerisinde ritüel mitoslarından sonra en fazla
iĢlevselliğe sahip olan mitos türleri arasında gelmektedir. Bu mitos türü ritüel mitosları ile
iç içe giren bir yapıda olması iĢlevselliğini arttırırken genel anlamda tapınma amacı taĢıyan
bayramlara ve törenlere temel teĢkil etmesi toplumsal önemlerini de arttırmaktadır. Kült
mitosları bayram ve ayinlerde tapınak görevlileri tarafından yürütülen ritüellerden ve
ritüellere eĢlik eden tapınak görevlileri ile halk tarafında oluĢturulan korolarla söylenen
ilahi veya Ģarkılarla birlikte gerçekleĢtirilmektedir.
Kült mitoslarının en büyük özelliklerinden birisi toplumsal kültürü yansıtan mitler
olmasıdır. Toplumun değer yargılarını ve inanç sisteminde ön plana çıkan etkinlikleri
bünyesinde barındırması aynı zamanda saray, tapınak ve halkın bir araya geldiği ortak bir
süreci temsil etmesi açısından diğer mitos türleri içerisinde ön plana çıkmaktadır.
2.3.5. Prestij Mitosları
Prestij mitosları, mitos türleri arasında en dikkat çekici içeriğe sahip olan ve temel
öğe olarak insanı ele almasıyla da farklılık gösteren bir yapıyla karĢımıza çıkmaktadır.
Sözlük anlamı „saygınlık‟49 olan prestij kelimesi, mitosun temel öğesi olan insanın
gerçekleĢtirmiĢ olduğu eylemler sonunda ortaya çıkan sonucun kavramsal ifadesi olarak bu
mitos türüne adını vermektedir.
Ġnsanı temel alan prestij mitosları, antik dünya içerisinde her toplumda karĢımıza
çıkan bir tür olarak görülmekle birlikte mitos dâhilinde anlatılan olaylar toplumdan
topluma farklılık göstererek ait olduğu toplumun karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır.
Prestij mitosları dönem, toplum ve inanç sistemi fark etmeksizin insan zihninde
yarattığı imgelem evrensel bir süreci temsil etmektedir. Bu evrensel sürecin temelinde
mitosunda odak noktası olan insan ve tanrı arasındaki iliĢki yatmaktadır. Bu süreç
içerisinde somut bir varlık olarak insani özelliklerle bezenmiĢ, sonsuz güçlere sahip olan
49
Demir, Ömer ve Acar Mustafa; 2005, a.g.e.: 356
20
tanrı kavramının karĢısında yer alan tarihi bir kiĢilik veya hayal ürünü olan bir insanın
ortaya koymuĢ olduğu birey olma çabası, tarihi yazgısını gerçekleĢtirme, Ģan ve Ģöhret
arzusu ile kendi kaderine yön verme mücadelesi genel olarak iĢlenmektedir. Mitos sonunda
ortaya çıkan karakter „kahraman‟ adı altında toplumsal saygınlığa sahip bir model olarak
benimsenmektedir.
Tezimizin ana konusunu oluĢturan kahramanlık kavramını ve mitoloji içersindeki
yerini ayrıntılı bir Ģekilde ayrı bir baĢlık altında inceleyeceğiz.
2.4. Kahramanlık
Kahraman, içinde yer aldığı toplumun karakteristik özellikleriyle birlikte cesaret,
adalet, güç, kararlılık ve fedakârlık gibi evrensel kavramları bünyesinde barındıran;
gerçekleĢtirmiĢ olduğu eylemler sonucunda toplumsal statüsü yükselmiĢ ve toplumsal bir
model oluĢturmuĢ karakter olarak tarihin her noktasında karĢımıza çıkmaktadır.
Kahramanlık kavramı insanların toplumsal bir örgütlenme içerisinde yaĢadığı ilk
yapılanmalardan olan avcı- toplayıcı kültür döneminden itibaren insanlık tarihinin bir
parçası olmuĢtur. Bu kavram mitoloji içerisinde yeni özelliklerle bezenerek insanın ve
toplumun bilinçaltında kalmıĢ düĢüncelerle yeniden ĢekillenmiĢtir.
Kahramanlık kavramı ve mitoloji arasındaki iliĢkiye açıklık getiren iki önemli isim
ise Otto Rank ve J. Campbell‟dir. Otto Rank kahramanlık kavramının ortaya çıkıĢını kısaca
Ģu Ģekilde anlatmaktadır; “Kahraman seçkin bir aileden gelir ve çoğunlukla da bir kralın
çocuğudur. Hayata geliĢinde çeĢitli zorluklar vardır; bunlar, uzun süren bir kısırlık, anne
veya babanın yasaklar veya çeĢitli engeller nedeniyle gizlice cinsel iliĢkiye girmesi olabilir.
Hamilelik döneminde ya da öncesinde, Ģayet doğarsa, babasına (ya da hamisine) bela
getireceğine dair bir uyarı, bir kâhin veya rüya vasıtasıyla bildirilir. YaĢaması için bir
sepete konularak suya bırakılması gibi bir kaide vardır. Daha sonra hayvanlar ya da alt
tabakadan insanlar (çobanlar) tarafından kurtarılır; diĢi bir hayvan veya mütevazı bir
kadının sütüyle beslenir. Büyüdükten sonra pek çok beceri sergileyerek seçkin ailesini
bulur. Bir taraftan babasından intikam alırken, diğer taraftan benimsenir ve kabul edilir. En
sonunda mevki ve saygı kazanır.”50 Bu süreç GılgameĢ, Akadlı Sargon, Perseus, Romus ve
Romulus, gibi önemli tarihi karakter ve kahramanlar baĢta olmak üzere farklı medeniyet ve
50
Rank, Otto (1914); The Myth of the Birth of the Hero, The Journal of Nervous and Mental Disease
Publishing Company, New York: 61
21
kültürlerdeki kahramanların hayatlarıyla uyumluluk göstermektedir. Farklı coğrafya ve
dönemlerde varlıklarını sürdürmüĢ olan bu karakterlerin hayatlarının birçok ortak nokta ile
birleĢmesi kültürel etkileĢimin bir göstergesi olabileceği gibi insan zihnin ortak paydada
buluĢtuğu bir durumu da ifade etmektedir.
J. Campbell ise O. Rank ile aynı doğrultuda kahramanın hayatının oluĢum sürecini:
“Kahramanın takip ettiği standart mitolojik macera rotası geçiĢ anlarıyla temsil edilen,
genelleĢtirilmiĢ bir formüle oturtulur: “KopuĢ- kabul edilme– dönüĢ” ki bu da monomitin
çekirdek birimini oluĢturur. Kahraman sıradan dünyanın ötesinde, doğaüstü bir âleme
gider; orada inanılmaz güçlerle karĢılaĢır ve kesin bir zafer kazanır; geri döndüğünde, bu
gizemli macerada elde ettiği güçlerle insanlara çeĢitli iyiliklerde bulunur.” Ģekilde ifade
etmektedir.51
Kahramanın onu çağıran kaderi, varlığını bulduğu sınırların ötesinde, bilinmeyen bir
âleme götürür. Kahramanın yazgısını belirleyen, hazineler ve aynı zamanda büyük
tehlikeler barındıran bu âlem, uzak bir diyar, bir orman, yeraltında, göklerde ya da denizler
altında bir krallık, bilinmeyen bir ada, yüce bir dağın zirvesi ya da yoğun bir düĢsel oluĢla
gösterilir.52
51
52
Segal, A. Robert; 2004, a.g.e. : 140
Segal, A. Robert; 2004, a.g.e. :142
22
23
3. MEZOPOTAMYA MĠTOLOJĠSĠNDE KAHRAMANLIK
MĠTOSLARI
3.1. Mezopotamya Mitolojisinin Ana Hatları
Antik yazarların Fırat ve Dicle nehirlerinin arasında kalan, günümüzdeki Irak
topraklarının bir bölümünü tanımlamak için mesos (orta) ve potamos (ırmak) sözcüklerini
birleĢtirerek türettikleri bir ad53 olan Mezopotamya; coğrafi bir terim olmakla birlikte,
burada geliĢen Sümer, Akkad, Babil ve Asur gibi uygarlıklardan günümüze ulaĢan birleĢik
kültürel bir kimliği de ifade etmektedir.54
Bu doğrultuda coğrafi sınırların ötesinde tarih boyunca birçok medeniyete ev
sahipliği yapmıĢ olan ve insanlık tarihinin ilkleriyle bezenmiĢ bu topraklar için diyebiliriz
ki; Mezopotamya, medeniyetin temellerinin atıldığı kadim toprakların adı, insanlığın ilk
adımları, insanın kendine, dünya ya ve tanrılar âlemine karĢı ilk yorumudur.
Mezopotamya adı verilen bu topraklar tarihsel süreç içerisinde bünyesinde farklı
birçok siyasi örgütlenmeyi barındırarak büyük bir kültürel birikimi temsil etmesine rağmen
kültürel bir bütünlük göstermektedir. Mezopotamya‟nın kültürel temellerini atan ve
kendinden sonraki toplulukları da etkileyerek farklı yapıların bir bütün halinde
görünmesini sağlayan medeniyet ise yazının mucitleri olan Sümerlerdir. Mezopotamya‟nın
yerli unsuru olmayan ve Asya kökenli olduğu düĢünülen Sümerlerin kökeni ve eski tarihi
henüz yeterince bilinmemektedir. Sami kökenli olmayan ve bilinen hiçbir baĢka dil
ailesiyle de açıklanamayan Sümerceyi konuĢan bu halkın kuzey bölgelerinden inip AĢağı
Mezopotamya‟ya yerleĢtikleri varsayılmaktadır.55
Sümerlerin
ırmak
kenarlarındaki
bataklık
Kesin olarak bilinen tek Ģey ise
bölgeleri
kurutup,
verimli
bahçelere
dönüĢtürdükleri, tarlalar açtıkları; yaklaĢık olarak M.Ö. 4500 ile 4000‟lerden beri bölgede
varlık gösteren yerleĢik kültürlerin birikimlerinden de faydalanmak suretiyle zengin ve
bağımsız siteler kurarak Mezopotamya‟da gözle görülür bir uygarlık oluĢturduklarıdır.56
Sümerleri, Mezopotamya ile dünya tarihinde önemli kılan ve diğer topluluklardan
ayıran en önemli özellikleri ise M.Ö. 3200‟lerde icat ettikleri çivi yazısıdır. Resim
yazısının bir hece yazısına dönüĢmüĢ Ģekli olan bu yazı sistemi M.Ö. 3000 yıllarından
53
Köroğlu, Kemalettin (2009). Eski Mezopotamya Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul: 11
Köroğlu, Kemalettin; 2009, a.g.e.: 12
55
Eliade, Mircea ( 2012); Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi-1, Kabalcı Yayınevi, İstanbul: 78
56
Güven, İsmail( Editör) (2007). Uygarlık Tarihi, Pegem, Ankara:45
54
24
itibaren önce Sümerler tarafından geliĢtirilmiĢ ve Akadca ile daha sonraki Asya dillerinde
de (Babil, Asur, Hurri, Hitit, Urartu, Ugarit ve Pers) kullanılmıĢtır.57
Çivi yazısı olarak adlandırılan bu yazı sistemi değiĢen, geliĢen ve çeĢitlilik kazanan
siyasi örgütlenmenin ve toplumsal yapının bir ürünü olarak ihtiyaçlar dâhilin de ortaya
çıkmıĢtır. Sümerli rahipler tarafından tapınak etrafında Ģekillenen ekonomik yapının
iĢlevselliğini kolaylaĢtırmak amacıyla resim yazısının geliĢtirilmesiyle oluĢturulan yazı
sistemi; siyasi ve toplumsal yapı içerisinde var olan birçok kavramın da metinler içerisinde
günümüze ulaĢmasını sağlamıĢtır.
Bu dönemden günümüze ulaĢan metinler ekonomik ve siyasi hayat dıĢında insan
uğraĢının birçok değiĢik alanını da yansıtmaktadır. Bu metinler arasında; günlük iĢlerle
ilgili belgeler olan ruhsatlar ve tebligatlar gibi idare ve ekonomi metinleri, kanunlar ve
antlaĢmalar gibi hukuk belgeleri, mektuplar ve yazıtlar, ayrıca sözcükçeler ve tıbbı iksir
tarifleri gibi bilimsel kayıtlar yer alır. Kültürel yaratıcılığa dayalı, uğraĢların arasında
efsaneler, destanlar, ilahiler, matemler, dualar, ayinler, aĢk Ģarkıları, münazaralar, hicivler,
deyiĢler, fabllar bilmeceler yer alırken aynı zamanda eski eğitim sistemiyle ilgili metinler,
bilgileri sonraki kuĢağa aktarmaya dönük anlatılar ve diyaloglar biçiminde korunmuĢtur.58
Sümer gökçe yazının büyük bir kısmını oluĢturan dini metinlerin ise döneminde ve
kendinden sonraki siyasi örgütlenmeler üzerinde de baskın bir rolü vardır. Sümer dini
metinleri Mezopotamya‟nın kültür tarihinde bir bütünlük oluĢmasında etkili olurken aynı
zamanda “Mezopotamya Mitolojisi” nin temellerini de oluĢturmuĢtur.
Mezopotamya mitolojisinin, Sümerlerin dini inanç ve anlayıĢlarıyla bezeli bir yapıda
Ģekillenmesinin ise iki önemli sebebi vardır. Bunlardan ilki köy toplumundan kent
toplumuna geçiĢ sürecinde Sümerliler tarafından tapınak merkezli olarak kurulan Ģehir
devletlerinin etkisidir. ġehir devletlerinin tapınaklar etrafında geliĢmesi sosyal ve kültürel
hayatın düzenlenmesi ve Ģekillenmesinde tapınağın yani dinin etkisini arttırırken bu durum
aynı zamanda siyasi ve dini otoritenin insanların zihin dünyasını etki altına almasına da
neden olmuĢtur. ġehir hayatıyla sistemli bir yapıya kavuĢan din ve dini otorite insanların
bilinçaltına iĢleyerek Sümerler ve onlardan sonraki topluluklar üzerinde etkisini devam
ettirmiĢtir. Bu noktada tapınak etrafında Ģekillen kent devletleri örgütlenmelerinde
tanrıların yönetimin baĢlıca dayanağı ve devletin güç kaynağı olarak kabul görmesi devlet57
58
Güven, İsmail; 2007, a.g.e.: 47
Dağıstanlı, M. Alp ( Editör) ( 2010); MİTOLOJİ, NTV, İstanbul: 16
25
din ve devlet- toplum iliĢkisinin düzenlenmesinde etkin bir unsur olmuĢtur. Bu doğrultuda
Mezopotamya da kent devletlerinin Ģekillenmesinde ve yönetiminde tanrılarının önemli bir
rol oynadığının kanıtı olarak Nippur‟da Hava Tanrısı Enlil‟e ve onun eĢi Ninlil‟e
tapınılması59; Ur, Ģehrinde Ay Tanrısı Nanna‟ya tapınılması; Sippar ve Larsa Ģehirlerinde
GüneĢ- tanrısı Utu/ ġamaĢ‟ a tapınılması; Eridu‟da, Su- tanrısı EA (Enki)‟ye tapınılması;
Ea‟nın oğlu Marduk‟un kült merkezinin Babil olması ve son olarak Borsippa Ģehrinde
Yazarların- tanrısı Nabu‟ ya60 tapınılması gösterilebilir.
Ġkinci ve en önemli neden ise bir toplumun geçmiĢinin, sosyal hayatının, değer
yargılarının ve düĢünce yapısının bir yansıması olarak ifade edebileceğimiz „dil‟in
medeniyetler üzerindeki etkisini yazı ile kalıcılı hale getirmesindir. Bu durum dilin yazı ile
kalıcılık sağlayıp insanın sadece bugünüyle sınırlı kalmayarak yarınına da etki edecek bir
yapıya kavuĢmasına neden olmuĢtur. Böylece tapınak merkezli geliĢen siyasi ve toplumsal
örgütlenmenin beraberinde getirdiği dini düĢünce insanın bilinç ve bilinçaltının bir
yansıması olan dilde hayat bulurken yazıyla pekiĢtirilmiĢ bir kalıcılık da sağlamıĢtır.
Böylelikle birçok yazılı materyal gibi Sümer mitolojisini kapsayan dini metinler ve bu
metinleri oluĢturan düĢünce nesilden nesle, toplumdan topluma geçiĢini sağlamıĢ ve ortaya
çıkan medeniyetlerin temellerinde yer edinmiĢtir.
Ayrıca, Ģu önemli gerçeğinde
unutulmaması gerekir ki; M.Ö. Üçüncü binyılın sonunda Sümer, Samiler tarafından ele
geçirilip zapt edildiğinde, Sümerlerin politik varlıkları zaten sona ermiĢ ve Sümerce ölü dil
haline gelmiĢtir ve ülkenin yaĢayan, konuĢulan dili giderek Sami Akadca dili olmuĢtur.
Buna rağmen Sümerce yüzyıllar boyunca Sami fatihlerin edebi ve dinsel dili olarak
kullanılmaya devam edilmiĢtir.61 Böylece siyasi otoriteleri ve baskın unsur özellikleri
ortadan kalkmasına rağmen varlıklarını dil aracılığıyla zihin dünyasında devam
ettirmiĢlerdir.
Bu noktada Mezopotamya mitolojisinin temellerini ve ana hatlarını belirleyen Sümer
mitolojisi hakkındaki bilgileri ise M.Ö. 3000 yılın sonuna doğru Sümerleri ele geçirmiĢ ve
Sümer öykülerini ve efsanelerini kendi mitlerinin geliĢimi için kaynak ve çekirdek olarak
kullanmıĢ Babillilerin geniĢ oranda değiĢtirdiği, düzelttiği ve bir anlamda tahrip ettiği
değiĢkelerinden elde ediyoruz.62 Sümer mitolojisi üzerinde gerçekleĢtirilen değiĢikliklerin
ana sebebi ise Babillilerin ve Asurluların siyasi alandaki üstünlüklerine dayanak
59
Lissner Ivan (2006). Uygarlık Tarihi, Nokta Kitap, İstanbul: 12
Lissner, Ivan; 2006, a.g.e.: 12
61
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 64
62
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 64
60
26
oluĢturacak dini bir köken arayıĢından kaynaklanmaktadır. Bu köken arayıĢının sonucu
olarak dini alanda değiĢikliklere gidilmiĢ ve kendi Ģehir tanrılarını yücelterek hâkimiyet
dönemlerinde panteonun baĢ tanrısı konumuna getirmiĢlerdir. Fakat Babil ve Asur‟un
siyasi hâkimiyet dönemlerinde değiĢikliğe uğramasına rağmen baskın unsur olarak Sümer
mitolojisi, Mezopotamya mitolojisi ve inanç sistemi içerisindeki yerini ve özünü
korumuĢtur.
Sümer mitolojisine kaynak olan ilk Sümer metinleri ise rahipler tarafından
gerçekleĢtirilmiĢ sınıflandırma ve sistemleĢtirme çalıĢmalarını yansıtmaktadır.63 Ġlk yazılı
kaynakların elde edildiği Mezopotamya bu noktada Sümerli düĢünürlerin, bilgelerin ve
rahiplerin; evrenin kökeni, içeriği, iĢleyiĢ tarzı (modus operandi) ve evrenin içerisindeki
rollerine yönelik düĢünceleri Eskiçağ Yakındoğusu‟nun büyük bölümüne temel akide
olacak ve doğması haline gelecek kadar yüksek bir inanç taĢıyan bir kozmoloji ve teolojiyi
de geliĢtirdiler.64
Mezopotamya‟ da evrenin oluĢumuna ve iĢleyiĢ tarzına yönelik bilgiler dini
metinlerde, tanrılara ait hikâyelerde ve kahramanlık öykülerinin giriĢ bölümlerinde yer
almaktadır. Sümerli öğretmenlerin ve bilgelerin gözünde evreni oluĢturan belli baĢlı öğeler
gök ve yeryüzüdür. Nitekim evren için kullandıkları terim “gök – yer” anlamında bileĢik
bir sözcük olan “an- ki” dir. Sümerlilere göre dünya düz bir disk Ģeklinde olup üzerinde
çok geniĢ bir boĢluk bulunmaktadır ve bu boĢluk kubbe biçiminde katı bir yüzeyle
kaplanmıĢtır.65 Gök ile yeryüzü arasında „lil‟ adını verdikleri bir madde olduğu kabul
edilmektedir. Bu sözcüğün yaklaĢık olarak anlamı ise rüzgâr, hava, nefes ve ruhtur.66
Bunlara ek olarak güneĢ, ay, gezegen ve yıldızların atmosferle aynı maddeden yapılmıĢ
ama ek olarak parlaklık verilmiĢ olduğu kabul edilmektedir.67
ġüphesiz mitoloji içerisinde kozmoloji ve teoloji birbirinden ayrılmaz bir noktadadır.
Evrenin oluĢumuna dair düĢünülenler tanrıların eylemleri etrafında ĢekillenmiĢ olaylar
olarak düĢünülmekte ve büyük bir sistemi ifade etmektedir. Evrenin ve Dünya‟nın nasıl
oluĢtuğuna dair anlatılanlar tanrıların özelliklerinin belirlenmesinde ve tanrılar arasında da
bir sınıflandırmanın yapılmasına olanak sağlamıĢtır. Tanrılara yüklenen özellikler ise
63
Eliade, Mircea; 2012, a.g.e. : 79
Kramer, S. Noah( 2002b); Tarih Sümer’de Başlar, Kabalcı Yayınevi, İstanbul: 152
65
Kramer, S. Noah ( 2002a); Sümerler, Kabalcı, İstanbul: 153
66
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 153
67
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 153
64
27
Mezopotamya insanın hatta eskiçağ insanın dünya içerisindeki yerini anlamlandırma
çalıĢmalarının da birer göstergesidir.
Bu evrede M.Ö.3000 ortalarına varıldığında, Mezopotamya insanın evrene ve
tanrılara iliĢkin düĢünceleri kataloglar Ģeklinde sistematik olarak düzenlenmiĢ bir halde
yüzlerce tanrı ismini içermektedir.68 Fakat Sümerli teologlarca panteon içinde
gerçekleĢtirilen önemli bir sınıflandırma ise yaratıcı ilahlarla yaratıcı olmayan ilahlar
arasındaki ayrımdı; bu düĢünceye kozmolojik görüĢlerinin bir sonucu olarak varmıĢlardır.
Bu görüĢe göre kozmosu oluĢturan temel öğeler olan gök, yer, deniz ve havanın denetimini
ellerinde bulunduran ilahların yaratıcı tanrılar olduğu ve bütün öteki kozmik varlıkları,
hazırladıkları plan uyarınca bu dört ilahtan birinin yarattığı çıkarımını yapmak mantıklı
görünmektedir.69
Mezopotamya mitolojisi içerisinde gök, yer, hava ve deniz‟in kontrolünü elinde tutan
en eski ve yüce tanrıları ise Cennet veya Gökyüzü- tanrısı An/Anu, Yeryüzü veya Fırtınatanrısı Enlil, Ea ile bir tutulan Su ve Bilgelik- tanrısı Enki ve Ana- tanrıça Ninhursag‟dı.
Tanrı listelerinin baĢında genellikle bu tanrılar yer alır ve önemli eylemleri birlikte yerine
getiren bir grup olarak gösterilirlerdi.70 Bu tanrılara ve onlarla ilgili mitlerin önemli
noktalarına kısaca değinmek Mezopotamya insanının tanrılar âlemine bakıĢını ve tanrılar
karĢında ki konumlarını anlamak açısından yerinde olacaktır.
Gökyüzü tanrısı Anu‟ya tanrıların kralı deniliyordu ve panteonun baĢında yer
almaktaydı. Fakat onun otoritesi insanlar arasındaki iliĢkilere kadar uzanıyordu. Bu
durumun en belirgin örneği olarak eskiçağ dünyasında yaygın olarak kabul gören bir inanç
olan tanrı adına yönetme yetkisine sahip krallardır. Anu‟nun yeryüzünde ki temsilcisi
konumunda olan kralların bu yüzden emirleri ilahi bir buyruk olarak algılanmıĢtır. Sadece
krallar ile sınırlı kalmayan bu anlayıĢ bir kimsenin daha küçük toplulukların lideri olan
rahip ve aile reisine de sorgusuz sualsiz itaat etmesini ön görmekteydi. Bu durum tanrılar
âleminden baĢlayan bir alt üst iliĢkisiyle temellendirilerek en alt katmanda yer alan insanlar
âlemine kadar indiği görülmektedir. Bu durum aynı zamanda yönetimin meĢruluğunun
sağlanmasında bir araç olarak en temel dayanağı da oluĢturmaktadır. Sadece insanlar
arasında ki iliĢkilerle sınırlı kalmayan bu durum bütün tanrıların da „emirleri ile
gökyüzünün ve yeryüzünün temeli‟ ni oluĢturan Anu‟ ya itaat etmelerini zorunlu kılmıĢtır.
68
Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.:17
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 153
70
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 159
69
28
Biz böylece Anu‟yu, hem insan topluluğunda ve hem de daha büyük toplulukta – ki
bu topluluk kâinattır- bütün otoritenin ve aktif faaliyetin kaynağı olarak görüyoruz. O
topluluğu kaos ve anarĢiden sıyırıp organize olmuĢ bir bütün haline getiren kuvvettir; o,
cemiyetin emirlerine, adetlerine ve kanunlarına fiziki dünyanın tabii kanunlarına, kısacası
dünya düzenine gönüllünce boyun eğilmesini temsil eden güçtür.71 Ama panteon
içerisindeki yerine rağmen An/ Anu‟ da
“durağan tanrı” (deus otibus) belirtileri
görülmektedir. 72 Bu durum Anu‟nun Sümerlerin ve belli bir döneme kadar (Babil ve Asur
hâkimiyet dönemi) Mezopotamya‟nın baĢ tanrısıyken sonra yerini ve yetkilerini Havatanrısı Enlil‟e bırakarak tanrılar ve insanlar arasında ki üstünlüğünü korumasına rağmen
iĢlevselliğini kaybetmesinden kaynaklanmaktadır.
Nippur kentinde Ekur adındaki tapınağında bulunan Fırtına - tanrısı Enlil, yaratıcı
tanrıların baĢında yer alıyor ve tanrıların babası olarak biliniyordu.73 Aynı zamanda günün
doğmasını sağlayan, insanlara merhamet eden, bütün tohumların, bitkilerin ve ağaçların
topraktan çıkmasını sağlayan, ülkeye bolluk, bereket ve gönenç getiren, insanoğlunun
kullanacağı tarımsal aletlerin ilk örneklerini olarak kazmaya ve sabana biçim veren bir
olarak yüceltilmiĢtir.74
Enlil, „tanrıların babası‟, „göğün ve yerin kralı‟, „bütün ülkelerin kralı‟ olarak
tanımlanırken aynı zamanda Anu ile benzer özellikleri de bünyesinde toplamıĢtır. Hatta
Anu‟nun yeryüzündeki temsilcisi konumunda olan krallar ve hükümdarlar onlara
ülkelerinin krallığını verenin; ülkelerini onlar için gönençli hale getirenin, kendi güçleriyle
fethetmeleri için onlara bütün ülkeleri verenin Enlil olmasıyla övünmüĢleridir.75
Enlil‟den sonra panteonun en önemli tanrısı olan ve evrenin düzenlenmesin de Enlil
„den daha etkin konumda olan “toprağın efendisi” , “temellerin tanrısı” Enki‟dir.76 Enki,
Bilgelik ve Su – tanrısıydı ve yalnızca genel planları hazırlayan Enlil‟in kararlarına uygun
biçimde yeryüzünü düzenleyen aslında oydu. Uygulamanın gerçek ayrıntıları becerikli,
hünerli gözü pek ve bilge Enki‟ye bırakılmıĢtı.77
71
Bratton, F. Gladstone (2000); Yakındoğu Efsaneleri, Avcıol Basım Yayın, İstanbul: 36
Eliade, Mircea; 2012,a.g.e. : 79
73
Köroğlu, Kemalettin; 2009, a.g.e.: 68
74
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 160
75
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 160
76
Eliade, Mircea; 2012, a.g.e : 79
77
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 164
72
29
An, Enlil ve Enki‟den sonra yaratıcı tanrılar arasında en önemli konum Tanrıça
Nammu‟dur. Mezopotamya mitolojisinin en karmaĢık karakterlerinden biri olan bu tanrıça
birçok
özelliği
bünyesinde
barındırırken
kökeni
ve
konumu
tam
olarak
kesinleĢtirilememiĢtir. Ninhursag, Nintu (doğuran hanım) ve Ninmah (ulu hanım) adlarıyla
da anılan Tanrıça Nammu, „Gök ve Yeri doğuran ana‟ ve „ bütün tanrıları yaratan kadın
ata‟ olarak da tanıtılmaktadır. Daha eski çağlarda bu tanrıçanın yerinin daha üst sıralarda
olduğu ve dört tanrı sıralamalarında adının Enki‟den önce geldiği dikkat çekmiĢtir.
Zamanla mevkiini kaybetmesine rağmen önemini koruyan bu tanrıçanın adı baĢlangıçta
belki de „yer (ana)‟ anlamına gelen Ki‟ydi ve olasılıkla “Gök‟ün, An‟ın eĢi olarak
görülüyordu- böylece An ve Ki bütün tanrıların ebeveyni olarak düĢünülüyor olabilirdi.78
Arkaik kozmoloji metinlerinde sıkça rastlanan hem evrensel hem de tanrısal bir bütün
olarak tasavvur edilen „ ezeli sular‟ la yani döllenmesiz üreme yoluyla ilk çifti, eril ve diĢil
temel öğeleri canlandıran “Gök (An) ve Yer (Ki)” i doğuran ilk ana ile de
özdeĢleĢtirilmektedir.79 Mitolojilerde sıkça görülen ortak özelliklere sahip tanrıların tek bir
tanrı olarak düĢünülmesinden öteye geçmeyen bu durum Mezopotamya mitolojisine büyük
bir zenginlik katmıĢtır.
Sümerlerin, adı yazılı belgelerde geçen yüzlerce tanrısı bulunmaktaydı. Ancak
bunların tümü aynı derecede kutsanmamaktadır. Önemli tanrı ve tanrıçalar üst sıralarda yer
alırken, çocukları veya hizmetkârları alt sıralarda bulunmaktadır.80 An, Enlil, Enki ve
Ninhursag‟dan sonra panteonun önemli tanrıları arasında ise “Gezegen tanrılar üçlüsü”
Nanna- sin (Ay), Utu/ ġamaĢ (GüneĢ) ile Venüs yıldızı ve aĢk tanrıçası olan Ġnanna yer
almaktadır.81
Enlil‟in ilk oğlu olmasından dolayı, Ay- tanrısı Nanna‟nın tanrılar arasında yüksek
bir itibara sahiptir. Aynı zamanda Nanna, gök ilahları Ġnanna (Venüs) ve Utu‟nun (GüneĢ)
babası olarak kabul edilmesi baba konumundan dolayı üstün olduğunu da göstermektedir.82
Mezopotamya mitosları içerisinde önemli bir yeri olan Ay- tanrısı Nanna‟nın birçok
farklı simgesi olduğu görülmektedir. Örneğin hilal Ģeklindeki tekne ve boğa boynuzu ya da
dolunayı andıran olgun meyve parçası onu temsil etmektedir.83 Özellikle Nanna‟nın
78
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 165
Eliade, Mircea; 2012, a.g.e. : 79
80
Köroğlu, Kemalettin; 2009, a.g.e.: 68
81
Eliade, Mircae; 2012, a.g.e: 85
82
Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.:36
83
Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.:36
79
30
simgesel
sayısının
30
olması
ayın
30
gününü
temsil
etmektedir.84
Bu
da
Mezopotamyalıların tanrıların özelliklerini belirlemede astrolojiden faydalandıklarını
göstermesi açısından önemlidir.
Ay- tanrısı Nanna‟nın oğlu olarak panteon içerisinde yerini alan GüneĢ- tanrısı Utu
ise Mezopotamya‟ da adaletin simgesi olarak tasvir edilmiĢtir. Utu, ıĢığı getirerek ıĢığın
aydınlığı sayesinde her Ģeyi açık seçik görebilmektedir. Bu durum onu eĢitliğin ve adaletin
ideal kollayıcısı ve koruyucusu kılmıĢtır. Sümer inancına göre Utu her sabah
Mezopotamya‟nın doğusundaki dağlarda, bekçi tanrıların ona kapıları açmasıyla yola
çıkar. Gün boyunca canlılar için ıĢık saçtıktan sonra batıdan doğuya doğru aksi istikametti
izler ve böylece ölüler diyarına ait bölgeden geçerek ölüler dünyasında bir yargıç olarak
görevine devam eder. Utu böylece hem canlıların hem de ölülerin yargılayıcısı85 olarak
konumunu yükseltmiĢtir.
Mezopotamya mitolojisinin bilinen en önemli tanrıçalarından biri ise yine Ay- tanrısı
Nanna‟ nın çocuklarından biri olan AĢk, SavaĢ ve Bereket – tanrıçası olarak adlandırılan
Ġnanna‟dır. Birçok mitosta yardımcı ve ana karakter olarak yer alan bu tanrıça Yakın
Doğu‟da baĢka hiçbir tanrıçanın eriĢemediği bir tapım ve mitoloji „ güncelliği ‟ne sahiptir.
Ġnanna, en parlak döneminde hem aĢk hem savaĢ tanrıçası olarak anılmıĢ; yani hayat ve
ölümü yöneten86 bir konuma yükseltilmiĢtir. Ayıca Uruk‟ta Anu‟ya tapınma ile göklerin
sahibi tanrıça Ġnanna‟ya tapınma sıkı sıkıya bağlıyken zamanla Ġnanna‟ya tapınma,
Uruklular arasında Anu‟ya tapınmadan da üstün sayılmıĢtır.87 Bu durum Ġnanna‟nın
Mezopotamya mitoloji içerinde ki yükselen konumunun da bir göstergesi olmuĢtur.
Her erkeği baĢtan çıkarıcı bir güzelliğe sahip olan bu tanrıça aynı zamanda Göktanrısı An‟ ın tapınağını, Su ve Bilgelik- tanrısı Enki‟nin güçleri ve uygarlığın sembolleri
olan Me‟leri çalan; sözünü dinlemeyen tanrılara acımazca boyun eğdiren88 kibirli,
acımasız, otoriter ve güç hırsına kapılmıĢ biri olarak da tasvir edilmiĢtir.
Nanna, Utu ve Ġnanna dıĢında Mezopotamya mitolojisi içerisinde önem arz eden
Ninurta ve Marduk adlı iki tanrı daha karĢımıza çıkmaktadır. Ninurta, Enlil ve Ninlil‟in
oğlu ve Nanna-sin, Adad, Utu, Papilsag, Nusku, UruĢ, Zababa, Ennugi ve Ġnanna‟nın
84
Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.:37
Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.:40
86
Eliade, Mircea; 2012,a.g.e. : 85
87
Lissner, Ivan; 2006, a.g.e.: 12
88
Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.:38
85
31
kardeĢi89 olarak panteon içerisinde yer alırken aynı zamanda doktorların koruyucu tanrıçası
olan Gula‟nın kocası olarak da tanımlanmıĢtır. Tanrılar âleminde bir kahraman olarak
anılan Fırtına ve SavaĢ – tanrısı Ninurta, Enlil‟in “Güney rüzgârlarından” sorumlu oğlu
veya “Enlil‟in Çiftçisi” olarak Mezopotamya‟ da tapınılmıĢtır.
Marduk ise Babil‟in siyasi üstünlüğünü arttırmasıyla bir Ģehir devleti tanrısıyken baĢ
tanrı konumuna gelen Babil kökenli bir tanrıdır. Zamanla panteon içerisinde konumu
yükselen bir tanrı olarak sadece baĢ tanrılık vasfını elinde bulundurmakla kalmayan
Marduk aynı zamanda mevcut tanrıların bütün özelliklerini bünyesinde toplayarak en güçlü
tanrı vasfını da elde etmiĢtir. Panteon içerisinde Su ve Bilgelik- tanrısı Enki‟nin Babil
mitolojisi içerisinde ki ismiyle EA‟nın oğlu olarak tanımlanan bu tanrı ile ilgili bilgiler
„Babil YaratılıĢ Mitosu‟ nda Sümer mitolojisindeki yaratılıĢ mitosundan farklı bir Ģekilde
seyir etmektedir. Ninurta ve Marduk‟a ait mitosları ayrı baĢlık altında “Mezopotamya
Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” adlı bölümde ayrıntılı olarak inceleyeceğiz.
Mezopotamya mitolojisinde kozmolojiye dair anlatılanlardan anlaĢıldığı üzere
evrenin yaratılıĢında ve düzenlenmesinde her tanrı ve tanrıçanın bir varoluĢ sebebi ve
üstlendiği bir görev bulunmaktadır. Bu tanrıların baĢında Ģüphesiz Gök- tanrısı An, Havatanrısı Enlil, Su ve Bilgelik- tanrısı Enki ve Ana- tanrıça Ninhursag yer almaktadır. An ve
Enlil adlı tanrılar yüzyıllar boyunca Mezopotamya tanrıları arasında en yüksek statüyü
taĢımakla
birlikte
Mezopotamya
kozmolojisinde
üstlendikleri
kilit
bir
rol
de
bulunmaktadır. Bu iki tanrının birlikte Dünya‟yı ve tanrıları yarattıklarına inanılmaktadır.90
Bu noktada yeni yaratıklara hayat verilmesini sağlayan yaratılıĢ sürecinin bu ilk varlıkların
birbirinden ayrılması ya da birbirleriyle birleĢmesi Ģeklinde iki yoldan biriyle gerçekleĢtiği
söylenebilir.91
Sümer mitolojisinde yer alan “GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı” ,
“GılgamıĢ ve Ġnanna: Huluppu Ağacı” ve “Kazmanın yaratılıĢı” olarak bilinen Sümer
Ģiirlerinin giriĢ bölümünde bahsedilenlerde Evrenin yaratılıĢına açıklık getirirken; aynı
zaman da tanrıların yaratılıĢ sürecine de açıklık getirmektedir.
“Kazmanın yaratılıĢı” mitinde : “Efendi, verdiği nimetlerin gerçek yaratıcısı olan,
Kararları değiĢtirilemeyen Efendi, Topraktan ülkenin tohumunu filizlendiren Enlil, Yerden
göğü ayırmayı düĢündü, gökten yeri ayırmayı düĢündü.”92 Ģeklinde Evrenin yaratılıĢ süreci
89
Narçın, Ali (2008); A’dan Z’ye A Asur, Ozan Yayıncılık, İstanbul: 305
Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.: 30
91
Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.: 20
92
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 83
90
32
anlatılmaktadır. Aynı zamanda “ Enlil ve Kazmanın YaratılıĢı” adlı mite göre Enlil, göğü
yeryüzünden ayıran, “toprağın tohumu”nu yeryüzünden yukarı çıkaran, “gerekli olan ne
varsa” yaratan, tarım ve inĢaat amacıyla kullanılmak üzere kazmayı yapan ve „KarabaĢlar‟
a, yani Sümerlere, hatta belki de bir bütün olarak insanlara sunan tanrı olarak
tanıtılmaktadır.93
“GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı” , “GılgamıĢ ve Ġnanna: Huluppu Ağacı”
mitosların da ise : “Gök yerden uzaklaĢtıktan sonra, Yer gökten uzaklaĢtıktan sonra,
Ġnsanın adı konduktan sonra; An göğü ele geçirdikten sonra, Enlil yeri ele geçirdikten
sonra…”94 Ģeklinde yer alan cümleler de Evrenin yaratılıĢı sürecini anlatmaktadır. (Metnin
devamı Enki ve Kur‟un mücadelesi ile devam etmekle birlikte hikâyenin sonuç kısmı
tabletin kırık olması sebebiyle bilinmemektedir.) Bu mitlerde anlatılanlar çok kısa
olmasına rağmen oluĢumun kökenini ifade etmesinden dolayı büyük önem arz etmektedir.
Evrenin yaratılıĢıyla ilgili verilen bilgilerde dikkati çekeceği gibi yaratılıĢ süreci
„Gök‟ ve „ Yer‟in birbirinden ayrılmasıyla baĢlamaktadır. BaĢlangıçta gök ve yerin
birleĢmesinden dolayı doğan Enlil ise bu iki unsuru birbirinden ayırarak yaratılıĢ sürecini
baĢlatmıĢtır. An, Gökyüzü tanrısı ve tanrıların babası olarak panteonun baĢına geçerken;
Enlil, Yer‟i ( Ki) ile birlikte yeryüzünün ve kendilerinden sonraki tanrıların baĢına
geçmiĢtir. Böylece Enlil „ Tanrıların Kralı‟ vasfını elde etmiĢtir.
Ki ile bir tutulan ilksel sular baĢlangıçta tanrıça Nammu ile özdeĢleĢtirilirken daha
sonra Ninhursag, Nintu ve Ninmah adlı tanrıçalarla da aynı kavramı ifade etmektedir. Bu
durum yukarıda da bahsettiğimiz gibi birbirine yakın özelliklerdeki tanrıların tek bir
kavram ile bir çatı altında toplanmasından öte bir durumu ifade etmemektedir. Sümer
mitolojisini oluĢturan metinlerin bir bütünlük içerisinde yazılmaması her mitosun farklı
konuları içeren hikâyeler olması bu durumun karmaĢık bir yapıya bürünmesinde büyük bir
rol oynamıĢtır. Bu yüzden Mezopotamya mitoslarında özellikle Ana- tanrıça kavramını
karĢılayan Nammu, Ninhursag, Nintu ve Ninmah isimleri birbirinden bağımsız ve farklı
konumlarda karĢımıza çıkmaktadır. Özellikle Evrenin düzenlenmesinde büyük bir rolü
olan Su ve Bilgelik- tanrısı Enki‟ ye dair mitoslarda dikkati çekeceği üzere tanrıça Nammu,
Enki‟nin annesi konumunda iken; tanrıça Ninhursag, Enki‟nin eĢi konumundadır.
93
94
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 192
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 80
33
Evrenin yaratılıĢına dair Babillilere ait „Enuma EliĢ‟ olarak adlandırılan mitosu ise
tanrı Marduk‟la ilgili mitoslar çerçevesinde ayrı bir baĢlık altında inceleyeceğiz.
Evrenin yaratılıĢına dair elimizde sınırlı bilgiler olmasına rağmen Evrenin
düzenlenmesine yönelik Mezopotamya mitolojisinde dokuz Sümer miti bulunmaktadır.
Bunların ikisi Ay- tanrısı Nanna‟yla ilgili mitler olan “Enlil ve Ninlil: Nanna‟nın
Döllenmesi”; “Nanna‟nın Nippur‟a Yolculuğu”dur. Sümerlerin yeryüzünde kültür ve
uygarlığın kuruluĢu ve kökeniyle ilgili görüĢleri açısından kalan yedisi büyük önem
taĢmaktadır ve bu mitler : “EmeĢ ile Enten: Enlil Çiftçi- Tanrıyı Seçer”, “Kazmanın
YaratılıĢı”; “Sığır ve Tahıl”; “Enki ve Ninhursag: Su- tanrısının ĠĢleri”; “Enki ve Eridu:
Su- tanrısının Nippur‟a Yolculuğu”; “Enki ve Sümer: Yeryüzünün Düzenlenmesi ve
Kültürel Süreçleri”; “Ġnanna ve Enki: Eridu‟dan Uruk‟a Uygarlık Sanatlarının GeçiĢi”
95
adlarıyla anılmaktadırlar.
Evrenin düzenlenmesinden sorumlu olan ve aktif bir rol oynayan ana karakter Su ve
Bilgelik- tanrısı Enki‟dir. Evrenin yaratılıĢ sürecinde Fırtına- tanrısı Enlil‟in gölgesin de
kalan Enki, Evrenin düzenlenmesi aĢamasında Enlil ile ortaklaĢa hareket eden ve
düzenlemenin asıl mimarı olan tanrı olarak karĢımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda bu iki
tanrının baĢrolleri paylaĢtığı mitoslar diğer tanrı ve tanrıçaların yaratılıĢ sürecini ve
birbirleriyle olan iliĢkilerinden yola çıkarak Mezopotamya insanının zihnindeki tanrı
fikrini de ifade etmektedir. Bununla birlikte bu mitoslar Evrenin düzenlenmesi sürecinde
birçok kültürel öğenin ve beraberinde ortaya çıkan kavramın kökenini de bünyesinde
barındırmaktadır. Bu durum mitosların çoğunda açıkça ortaya konulmamaktadır. Ama
mitoslar dâhilinde anlatılanlar; yaratılan tanrıların özellikleriyle veya sorumlu oldukları
varlıklarla, yaratılan kültürel öğeler ve bunlarla beraber ortaya çıkan kavramlarla bir
bütünlük içerisinde evrenin sistemli tek bir parça haline geliĢ sürecini arka temada
iĢlemektedir.
Evrenin düzenlenmesine yönelik yukarıda isimleri geçen mitosların temalarına ve ön
plana çıkan özelliklerine kısaca değinmek yerinde olacaktır. Ġlk olarak “Enlil ve Ninlil:
Nanna‟nın döllenmesi” adlı mitostan bahsedecek olursak bu mitosun ana karakterleri olan
Fırtına – tanrısı Enlil, Enlil‟in eĢi Ninlil ve Enlil ile Ninlil‟in çocukları olarak panteonda
yer edinen Nanna‟dır. Mitos, Nippur kentini tanıtan bir giriĢ bölümüyle baĢlamakta ve
Ninlil‟in annesinin yönlendirmesiyle Fırtına- tanrısı Enlil‟i baĢtan çıkartmasıyla devam
95
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 88
34
etmekte ve ilerleyen süreçte bu ikilinin birleĢmesi sonucunda Ninlil‟in Ay- tanrısı
Nanna‟ya hamile kalmasıyla mitosun asıl konusuna geçiĢ sağlanmaktadır. Bu mitos,
Enlil‟in, Ninlil‟e zorla sahip olmasından dolayı baĢ tanrı olmasına rağmen tanrılar
huzurunda suçlu bulunarak yer altına sürgün edilmesiyle mutlak otoritenin olmadığını,
tanrı kavramının insandan tamamen farklı bir boyutta düĢünülmediğini ve tanrılar arasında
da bir yargı sisteminin olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Mitosun devamında
Ninlil‟in sürgün edilen Enlil‟in peĢinden yer altına inmesiyle birlikte geliĢen süreçte üç
yeraltı tanrısı olan Nergal (Meslamtea), Ninanzu ve adı okunamayan bir tanrının daha
doğumu gerçekleĢir. Mit, Ay- tanrısı Nanna‟nın yeraltında karanlıkta doğmasına ve
hapsolmasına tanrıların rıza göstermemesiyle son bulmaktadır.
Ay- tanrısı Nanna‟nın ana karakteri olarak karĢımıza çıktığı mitoslardan biri de
“Nanna‟nın Nippur‟a Yolculuğu” adlı mitostur. Mit, Ur‟un koruyucusu olan Ay- tanrısı
Nanna‟nın Nippur‟da oturan babası Enlil‟i ziyaret etmek istemesiyle baĢlamaktadır.
Mezopotamya mitolojisi içerisinde en sade konuya sahip mitlerden biri olan bu mitos da
Nanna Ģehri için babası Enlil‟ den zenginlikler istemekte ve bunlarla ülkesine dönmektedir.
Bu mitosu ön plana çıkaran özellik ise tarihsel süreç içerisinde Nippur‟a atfedilen önemdir.
Nippur, M.Ö. Üçüncü binyılda yaĢayan Sümerler için ülkelerinin tinsel merkeziydi ve bu
Ģehrin koruyucusu Sümer panteonun baĢ tanrısı Enlil‟di. Bundan dolayı, Eridu ve Ur gibi
diğer önemli Sümer kentlerinde refah ve bolluğun sağlanması için Enlil‟in kutsaması temel
bir gereklilikti. Bu kentlerin koruyucu tanrılarının, kutsanmak için Nippur tanrısı ve
tapınağına götürdükleri armağanlarla yolculuk ettikleri düĢünülmektedir.96 Mezopotamya
siyasi tarihi incelendiğinde yine dikkati çekeceği gibi kent devletleri arasında Nippur‟a
egemen olmak kralların kendi hâkimiyetlerini meĢrulaĢtırması için önemli bir olay olarak
görülmüĢtür.
“EmeĢ ile Enten: Enlil Çiftçi- Tanrıyı Seçer”, “Kazmanın YaratılıĢı”; “Sığır ve
Tahıl” adlı mitosların değiĢmez ana karakteri Fırtına- tanrısı Enlil‟dir. Bu mitoslardan
“EmeĢ ile Enten: Enlil Çiftçi- Tanrıyı Seçer” adlı mitos, kutsal kitaplardaki Habil- Kabil
öyküsünün günümüze ulaĢmıĢ en yakın Sümer karĢılığıdır, buna rağmen cinayetle değil
uzlaĢmayla sonuçlanmıĢtır.97 Mitosun temeli Habil ve Kabil‟in hikâyesinde olduğu gibi
kıskançlık ve güç hırsına dayanmaktadır. Çiftçi- tanrı Enten ile Çoban- tanrı EmeĢ arasında
gerçekleĢen rekabete son veren isim ise yaratıcıları olan Fırtına- tanrısı Enlil olmuĢtur.
96
97
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 95
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 98
35
Enlil, Enten ve Enlil‟in sözlerini dinleyerek Çiftçi- tanrı Enten‟in üstün olduğunu kabul
etmiĢtir ve bu iki tanrı arasında ki atıĢmaya barıĢçıl bir yolla son vermiĢtir. Burada dikkati
çeken noktalardan biri Enlil‟in, Çiftçi- tanrısı Enten‟in üstün olduğunu kabul etmesinin
altında yatan sebeptir. Bilindiği üzere Mezopotamya‟yı ıslah eden ve geniĢ tarım arazileri
kurarak bu arazileri su kanalları aracılığıyla verimli hale getiren Sümerler için tarımın
yaĢamın devamlılığı ve ekonomik düzenin sağlanması için vazgeçilmez bir unsurdur.
Bundan dolayı bu mitosun sonuç kısmına karar veren Enlil‟in sözleri aynı zamanda
Mezopotamya insanının hayat Ģartlarının da bir yansımasıdır.
“Kazmanın YaratılıĢı” adlı mitos hakkında Evrenin yaratılıĢı sürecine dair bilgiler
verirken değinmiĢtik. Bu bilgilere ilave olarak bu mitos hakkında Ģunları söyleyebiliriz.
Mitos, evrenin yaratılıĢ süreciyle ilgili bilgiler veren bir giriĢ bölümüyle baĢlamakta ve
kazmanın yaratılmasıyla devam etmektedir. Kazmanın yaratılmasından sonra baĢta Enlil
olmak üzere tanrılar tarafından kazma kutsanır ve yararlı bir araç olması için özellikler
eklenir. Mitin devamında kazmanın faydalarından bahsedilmektedir. Burada kazma sadece
bir tarım aracı olarak değil aynı zamanda bir yapı aracı olarak da nitelenmektedir. Bu
yüzden tarımsal üretime dayalı kent devletlerinden oluĢan Sümer ülkesi için medeniyetin
geliĢiminde önemli bir araç olarak görülmüĢtür.
“Sığır ve Tahıl” miti ise tanrılar âlemindeki düzen ve insanın yaratılıĢı hakkında bilgi
veren bir kaynak olmakla birlikte Habil- Kabil öyküsünün baĢka bir versiyonu olarak da
karĢımıza çıkmaktadır. Mitosun ana karakteri olarak tanrıların yaratma odasında yaratılan
Lahar ve kız kardeĢi AĢnan, Gökyüzü- tanrısı An ile onun çocukları ve izleyenleri olan
Anunnakilerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karĢılamak üzere yaratılmıĢ iki tanrıdır.
Fakat Lahar ve AĢnan‟ ın ürettikleri ürünleri etkin bir biçimde kullanamayan Anunnakiler
ve tanrılara hizmet etmekten yorulan Lahar ve AĢnan bu durumdan Ģikâyetçi olmuĢlardır.
Bu yüzden Lahar ve AĢnan ‟ın ürünlerini tanrılar için iĢleyecek olan insan yaratılmıĢtır.
Mitin devamında Fırtına – tanrısı Enlil ve Su- tanrısı Enki‟ nin bu iki tanrı arasındaki
atıĢmaya son vermek amacıyla bir araya geldikleri bilinse de sonuç kısmı metnin
devamının kırık olması sebebiyle bilinmemektedir.
Evrenin düzenlenmesine yönelik mitoslar içerisinde geriye kalan ve “Enki ve
Ninhursag: Su- tanrısının ĠĢleri”; “Enki ve Eridu: Su- tanrısının Nippur‟a Yolculuğu”;
“Enki ve Sümer: Yeryüzünün Düzenlenmesi ve Kültürel Süreçleri”; “Ġnanna ve Enki:
Eridu‟dan Uruk‟a Uygarlık Sanatlarının GeçiĢi” adlarıyla bilinen bu mitlerin değiĢmez ana
36
karakteri bilge, yaratıcı, kurnaz ve kafası fikirlerle dolu bir tanrı98 olarak tanımlanan Su ve
Bilgelik- tanrısı Enki‟dir. Fırtına- tanrısı Enlil‟in emirleri ve planları dâhilinde
uygulamanın ayrıntılarını belirleyen Enki, bu noktada Mezopotamya mitolojisinin temel
dayanak noktalarından birini temsil etmektedir. Evrenin düzenlenmesine yönelik Su ve
bilgelik- tanrısı Enki‟nin etrafında Ģekillenen mitoslar da düzenlenme süreci yukarıda da
belirttiğimiz gibi her zaman açık bir Ģekilde iĢlenmemektedir.
Bu durumun en belirgin örneği ise birçok farklı kavramın kökenini de içinde
barındıran “Enki ve Ninhursag: Su- Tanrısının ĠĢleri” adlı mitostur. Bu mitosun ana
karakterleri olarak karĢımıza çıkan diğer önemli isim ise Ana- tanrıça Ninhursag‟dır.
Mitosun giriĢ bölümü ayrı bir mit olarak da değerlendirilebilecek bir konumdadır ve Sümer
cenneti olarak adlandırılan Dilmun‟un eĢsiz özelliklerinin anlatıldığı övgü dolu sözlerle
baĢlamaktadır. Doğanın uyum içerisinde huzurlu bir hayat sürdüğü Dilmun‟un tek bir
sorunu vardır oda tatlı su kaynağının olmayıĢıdır. Dilmun- tanrıçası Ninsikil, taze su için
Enki‟ye yakarır. Enki yakarıyı dikkate alır ve GüneĢ- tanrısı Utu‟ya, yeryüzünden su
getirmesini buyurur.99 Böylece Dilmun tatlı suya kavuĢur. Burada dikkati çeken nokta tatlı
suyun temin edilmesindeki usuldür. Basra Körfezi‟nin doğu kıyılarında olduğu düĢünülen
Dilmun‟un deniz suyundan faydalanamayacağı göz önüne alınırsa tatlı suyun temini için
mitos içerisinde geçen „yeryüzünden‟ kelimesi de dikkate alınarak bir çeĢit yer altı
kaynağından yararlandıkları ve belki de kazdıkları bir kuyu aracılığıyla bu suyu elde
ettikleri Ģeklinde bir yorumda bulunulabilir.
Dilmun‟un tatlı su ihtiyacının karĢılanmasından sonra mitosun devamında Bitkitanrıçası Uttu‟nun doğumuna kadar geçen bir dizi olay gerçekleĢmektedir. Olayların
baĢlangıcı Enki ile Ninhursag‟ın birleĢmesiyle baĢlamakta ve Bitki- tanrıçası Uttu‟nun
doğumuna kadar devam edecek bir dizi tanrıçanın doğumuyla devam etmektedir. Bu
süreçte Enki ve Ninhursag‟ın birleĢmesinden ilk doğan tanrıça Nintu‟dur. Enki daha sonra
Nintu ile birlikte olur ve bu birliktelikten Ninsar adlı tanrıça doğar. Daha sonra Enki,
Ninsar ve ondan doğan Ninkur ile de birlikte olacaktır ve sonunda Bitki- tanrıçası Uttu
doğacaktır. Buraya kadar olan kısımda tanrıçaların hamilelik süreleriyle ilgili noktalar
dikkat çekicidir. Ninhursag ve diğer tanrıçaların hamilelik süreleri aynı kelimelerle
anlatılırken hamilelik süreci Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir: “Ninhursa‟a “yürek suyu”nu akıttı,/
O da “yürek suyu”nu, Enki‟nin tohumunu aldı. / Bir gün ona bir aydır, / Ġki gün ona iki
98
99
Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.: 32
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 108
37
aydır, / Üç gün ona üç aydır, / Dört gün ona dört aydır, / BeĢ gün [ona beĢ aydır], / Altı
gün ona [altı aydır], / Yedi gün [ona yedi aydır], / Sekiz gün [ona sekiz aydır], / Dokuz gün
ona dokuz aydır, “kadınlık” ayıdır.”
100
Bu yazılanlardan anlaĢılacağı üzere Mezopotamya
insanının insan anatomisine dair mitoslar içerisinde de yer edinmiĢtir. Hatta hamilelik
dönemi döllenme ile baĢlatılarak aylık periyodları vurgulayacak bir anlatımla dokuz aylık
bir süreci kapsamıĢtır.
Mitos bu noktadan sonra Enki ile Uttu‟nun birleĢmesinden dolayı ortaya çıkan sekiz
bitkinin etrafında Ģekillenecektir. Bu birleĢmeden dolayı ortaya çıkan; ağaç bitkisi, bal
bitkisi, sebze bitkisi, a-pa sebzesi bitkisi, a-tu-tu bitkisi, rezene (?) bitkisi101 ve ismi
okunamayan sekizinci bir bitkinin daha yenmesi tanrıça Ninhursag tarafından
yasaklanmıĢtır. Su ve Bilgelik – tanrısı ise bu yasağa uymayarak bu bitkileri baĢında iki
yüzü olan veziri Ġsumud‟a koparttırarak yer. Bu duruma sinirlenen tanrıça Ninhursag
Enki‟ye ölüm gözüyle bakar ve onu ölüme terk ederek saklanır. Enki‟nin ölüyor olması
bütün tanrıları endiĢelendirir. Fırtına- tanrısı Enlil, laneti kaldırması için Ninhursag‟ı
bulması amacıyla bir tilkiyi görevlendirir ve tilki tanrıçayı geri getirir. Bundan sonraki
bölümlerde bir dizi tanrının yaratılıĢı gerçekleĢmektedir. Bu tanrılar Enki yediği her
bitkiden dolayı ortaya çıkan bir hastalığa karĢılık olarak yaratılmıĢlardır. Bu tanrı ve
tanrıçaların isimleri ise; tanrı Abu, tanrı Ninkul, tanrıça Ninkul, tanrıça Ninkasi, tanrı Nazi,
tanrıça Dazimua, tanrıça Ninti, tanrı EnĢagag‟dır. Daha sonra bu tanrı ve tanrıçalara Enki
birer görev veya eĢ belirler. Bunlar ise mitos da Ģu Ģekilde yer almaktadır: “ Abu bitkilerin
kralı olsun, / Nintul, Magan‟a efendi olsun, / Ninsutu, Ninazu ile evlensin, / Ninkasi, yürei
doyuran [ tanrıça] olsun,/ Nazi, Nindar ile evlensin,/ Dazimua, NingiĢzida ile evlensin,/
Ninti, ayların kraliçesi olsun,/ EnĢagag, Dilmun‟un efendisi olsun.”102 Mitos içerisinde
geçen bu tanrı ve tanrıça isimlerinden en dikkat çekici özelliğe sahip olan ise tanrıça
Ninti‟dir. Bu tanrıçanın ön plana çıkma sebebi ise kutsal dinlerde anlatılan Âdem – Havva
öykülerinde Havva‟ya temel olacak bir özelliğe sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
Ninti, Enki‟nin ölüm hastalığına yakalandığı zaman ağrıyan kaburgasını iyileĢtirmek
amacıyla yaratılmıĢ ve “kaburganın hanımı”, “yaĢamın hanımı” olarak tanımlanmıĢ bir
tanrıçadır. Ninti‟yi önemli kılan ve kutsal dinlerde geçen Hz. Havva ile özdeĢleĢtirilmesine
sebep olan nokta ise Havva isminin anlamsal karĢılığının “ yaĢamın hanımı” anlamına
gelmesi ve Hz. Havva‟nın da kutsal dinlere göre Hz. Âdem‟in kaburga kemiğinden
100
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 108
Çığ, M. İlmiye (2009); Uygarlığın Kökeni Sümerliler- I, Kaynak Yayınları, İstanbul: 76
102
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 113
101
38
yaratılmıĢ olmasıdır. Aynı zaman da genel anlamda mit içerisinde yasaklanmıĢ bitkilerin
yenmesi de „ yasak meyve‟ motifiyle benzerlik göstermektedir. Enki ve Ninhursag: Su
Tanrısının ĠĢleri adlı mitos Enki‟nin sağlığına kavuĢmasıyla son bulmaktadır.
“Enki ve Eridu: Su- tanrısının Nippur‟a Yolculuğu” adlı mitte Su ve Bilgelik- tanrısı
Enki‟nin Sümer‟in en gözde ve önemli Ģehirlerinden olan Eridu‟ da yaptığı „deniz evi‟nin
kutsanması için Nippur‟a gerçekleĢtirdiği yolculuğu ve tanrıların Enki‟yi ve Eridu‟yu övgü
dolu sözlerle yüceltmesini anlatmaktadır. “Enki ve Sümer: Yeryüzünün Düzenlenmesi ve
Kültürel Süreçleri” adlı mitos Su ve Bilgelik – tanrısı Enki‟nin Sümer ülkesini öven
sözleriyle baĢlamaktadır. Mitosun devamında ise Enki, Sümer ülkesini gezerek ülkenin
yazgısını belirlemektedir. Bu süreçte Enki; Ur, Meluhha, Dilmun Ģehirlerini, Fırat ve Dicle
nehirlerini gezerek bu yerlerin kaderi belirleyerek her birine farklı özellikler yüklerken
aynı zamanda bu yerleri bereketli topraklar ve nehirler haline getirmektedir. Daha sonra
denize evine dönen Enki tuğla kalıbı ve tuğlayı, dağlarda sığır ve bitkileri yaratıyor, ağıllar
ve ahırlar yaparak içlerini dolduruyor, dokumacılığı baĢlatıyor ve yaptığı düzenlemelerin
aksamaması için tanrı ve tanrıçaları görevlendiriyor. En son olarak ülkenin sınırlarını
belirleyerek Sümer ülkesinin düzenlemesini bitiyor. “Ġnanna ve Enki: Eridu‟dan Uruk‟a
Uygarlık Sanatlarının GeçiĢi” adlı mitos ise Su ve bilgelik- tanrısı Enki‟nin Sümer
panteonu içerisinde ki üstün konumunun sarsıldığı bir içeriğe sahiptir. Mitosun temel
konusu uygarlığın sembolleri olarak kabul gören ve “Me” olarak adlandırılan sembollerin
Ġnanna tarafından çalınarak Ur‟a götürülmesidir. Bu mitosta önemli nokta ise „ me „ olarak
adlandırılan bu sembollerdir. Bu sembollerin bir kısmı Ģu Ģekilde sıralanmıĢtır: “ (1) enlik, (2) tanrılık, (3) yüce ve sonsuz taç, (4) krallık tahtı, (5) yüce ve krallık asası, (6)
kraliyet alametleri, (7) yüce ve kutsal mekân, (8) çobanlık, (9) krallık, (10) son bulmayan
hanımlık, (11) ( rahibelik makamı) “ tanrısal hanım”, (12) ( rahiplik makamı) iĢib, (13) (
rahiplik makamı) lumah, (14) ( rahiplik makamı) guda, (15) hakikat, (16) ölüler diyarına
iniĢ, (17) ölüler diyarından çıkıĢ, (18) ( hadım) kugarra, (19) ( hadım) girdabara, (20) (
hadım) sagursag, (21) ( savaĢ) sancağı, (22) su baskını, (23) silahlar, (24) cinsel iliĢki, (25)
fahiĢelik, (26) yasa (?), ( 27) iftira (?), (28) sanat, (29) kült odası, (30) göğün hizmetkârları,
(31) müzik aleti) gusilim, (32) müzik, (33) yaĢlılık, (34) kahramanlık, (35) kudret, (36)
düĢmanlık, ( 37) dürüstlük, ( 38) kentlerin yok ediliĢi, ( 39) ağıt, (40) yüreğin sevinci, (41)
yalan, (42) metal iĢleme sanatı, (47) yazıcılık, (48) demircilik zanaatı, ( 49) deri iĢleme
zanaatı, (50) inĢaatçılık zanaatı, (51) sepet örme zanaatı, (52) bilgelik, (53) dikkatlilik, (
54) kutsal arınma, (55) korku, (56) dehĢet, (57) didiĢme, (58) barıĢ, (59) bezginlik, (60)
39
zafer, (62) öğüt, (62) sıkıntılı yürek), (63) yargı, ( 64) karar, (65) (müzik aleti) lilis, ( 66) (
müzik aleti) ub, (67) (müzil aleti) mesi, ( 68) ( müzik aleti) ala.”103
Evrenin düzenlenmesine dair yukarıda ön plana çıkan özellikleriyle açıklamaya
çalıĢtığımız mitoslar dıĢında evrenin yaratılıĢ ve düzenlenmesinde son evreyi ise “Ġnsanın
yaratılıĢı” temsil etmektedir. Ġnsanın yaratılıĢına Mezopotamya mitolojisi içerisinde
anlatılanlar, dünya mitolojisi içerisinde ve ilahi dinlerde yer alan bilgilerle benzerlik
göstermektedir. Bu noktada insanın yaratılıĢı konusunda bilinen en eski görüĢler
Ġbranilerin ve Babillilerin görüĢleridir; Birincisi Tekvin kitabında anlatılır, ,ikincisi
Babillilerin „YaratılıĢ Destanı‟nın bir parçasını oluĢturur. Kitab-ı Mukaddes‟teki öykülere
göre ya da en azından bunun yorumlarından birine göre, insan, bütün hayvanları yönetmesi
amacıyla kilden biçimlenmiĢtir. Babil mitinde, insan, en baĢ belası tanrılardan birinin bu
amaçla öldürülmesiyle onun kanından yapılmıĢtır ve yaratılıĢ nedeni temelde tanrılara
hizmet etmesi ve ekmekleri için onların yerine çalıĢmasıdır. Ġbrani ve Babil yorumundan
bin yıl önceye tarihlenen Sümer mitlerine göre de, Babil yorumunda olduğu gibi kilden
biçimlenen insanın yaratılıĢ amacı, yine, tanrıları geçimleri için emek harcamak zorundan
kurtarmaktı.104 YaratılıĢ sürecinde farklılıklar olmasına rağmen Sümer, Babil ve Ġbrani
kökenli anlatılarda ve daha sonra kutsal dinlerin tamamında insanın yaratılıĢına dair
anlatılanların en belirgin özelliği insanın kilden (balçıktan, çamurdan) ĢekillendirilmiĢ ve
hayat verilmiĢ bir varlık olmasıdır. Ġnsanın yaratılmasıyla birlikte yaratılan evrenin
düzenlenmesi de tamamlanırken Mezopotamya mitolojisinin içeriği de oluĢturularak
sınırları da çizilmiĢtir.
Yukarıda isimleri geçen mitoslarda dâhil olmak üzere tümüyle ya da büyük
bölümüyle ele geçmiĢ tanrı ve tanrıçalara ait Sümer mitlerinin adları Ģunlardır: baĢrolünü
Fırtına- tanrısı Enlil‟in oynadığı iki mit (“Enlil ve Ninlil: Ay – tanrısının Doğumu” ve
“Enlil ve Kazmanın YaratılıĢı”); baĢkahramanı Su ve Bilgelik- tanrısı Enki olan dört mit
(“Enki ve Dünya Düzeni: Yeryüzünün ve Kültürel Süreçlerin Düzenlenmesi,”, “Enki ve
Ninhursag: Sümer Cennet Miti”, “Enki ve Ninmah: Ġnsanın YaratılıĢı” ve “Enki ve
Eridu”); Ay- tanrısı Nanna- Sin‟le ilgili bir mit (“Nanna- Sin‟in Nippur‟a Yolculuğu”);
Ninurta hakkında iki mit (“Ninurta‟nın iĢleri ve Yiğitlikleri” ve “Ninurta‟nın Nippur‟a
DönüĢü”); baĢrolünü AĢk, SvaĢ ve Bereket- tanrıçası Ġnanna‟nın oynadığı beĢ mit (“Ġnanna
ve Enki: Uygarlık Sanatlarının Eridu‟dan Erek‟e Aktarılması”, “Ġnanna ve Ebih Dağı‟nın
103
104
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 157
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 132
40
Fethi”, “Ġnanna ve ġukalletuda: Bahçivanın Ölümcül Günahı”, “ Ġnanna‟nın Ölüler
Diyarına ĠniĢi” ve Ġnanna ile Bilulu”); baĢrolünü Dumuzi‟nin oynadığı dört mit (“Dumuzi
ile Emkimdu: Ġnanna‟nın Gönlünün Çalınması”, “Dumuzi ile Ġnanna‟nın Evlenmesi”, “
Dumuzi‟nin Ölümü” ve “ Dumuzi ve Galla‟lar”); Sümer‟in batısında yaĢayan Sami kökenli
Bedevi Martuların tanrısıyla ile ilgili bir mit (“Martu‟nun Evlenmesi”); baĢkahramanı olan
ilahın (ya da ilahların) kimliğinin henüz belli olmadığı bir “Tufan” miti.105
Bu mitler içerisinde Ninurta ve Marduk gibi kahramanlıklarıyla ön plana çıkan
tanrıların hikâyeleri olduğu gibi içerisinde kutsal evlilik törenleri, devletlerin tanrısal güce
dayalı fetih hareketlerine meĢruluk sağlama çabaları, yeraltı dünyası ve iĢleyiĢi, tecavüz ve
cezalandırma, aĢk atıĢmaları gibi çeĢitli konular iĢlendiği mitlerde yer almaktadır. Bu
mitler arka planda Mezopotamya insanının düĢünce yapısıyla iĢlenmiĢ bir sistemin izlerini
yansıtırken içerisinde yine birçok kavramı ve kültürel öğeyi barındırmaktadır.
Tanrı ve tanrıçalara ait mitler dıĢında ana karakterini insanların oluĢturduğu
kahramanlık
mitleri
Mezopotamya
mitolojisinde
geniĢ
bir
yer
kaplamaktadır.
“Mezopotamya Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” baĢlığı altında inceleyeceğimiz bu
mitoslar ise: Enmerkar adlı bir kahramanın çevresinde dönen iki mit: “Enmerkar ve Aratta
Ülkesi” ve “Enmerkar ve EnsukuĢsiranna”; Enmerkar‟ın da karakterleri arasında yer aldığı
kahraman Lugalbanda‟nın çevresinde dönen iki mit: “Lugalbanda ve Enmerkar” ve
“Lugalbanda ve Hurum Dağı”; Sümer kahramanlarının en tanınmıĢı, bütün eskiçağ
Yakındoğu‟sunda eĢi benzeri olmayan GılgamıĢ‟ın çevresinde dönen beĢ mit: “GılgamıĢ ve
Gök boğası”, “GılgamıĢ‟ın Ölümü”, “GılgamıĢ ve KiĢ Krallı Agga”, “GılgamıĢ ve
YaĢayanlar Ülkesi”, “GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı”;106 Sümer kahramanı ve kralı
olan Etana‟ya ait olan “Etana ve Doğum Otu” adlı mitoslardır. Bunlar haricinde GılgamıĢ
destanı içerisinde bahsedilen UtnapiĢtim adlı bir kahramana ait olan “Tufan” miti de
kahramanlık mitosları içerisinde yer almaktadır.
3.2. Mezopotamya Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları
3.2.1. Etena
Eylemleri kayda geçirilen ilk Sümer hükümdarı olasılıkla M.Ö. Üçüncü binyılın
oldukça erken dönemlerinde tahta çıkmıĢ olan Etana isimli bir KiĢ kralıdır. Kral
105
106
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 226
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 245
41
listelerinde Etana „bütün ülkeleri istikrara kavuĢturan‟ Ģeklinde nitelenmektedir. Bu
ifadeden dolayı Etana insanoğlunun bilinen ilk imparatorluk kurucusu olduğu yönünde
çıkarımlarda yapılmaktadır.107
Etana‟ ya ait elimizde bulunan sadece tek bir mit yer almaktadır. Bu mit konusu
itibari ile bir kral soyunun devam etmesi ve bir evlat sahibi olmak için cesurca
gerçekleĢtirdiği eylemleri ve baĢından geçen olayları anlatmaktadır. Mit‟ in giriĢ bölümünü
oluĢturan I. Tablet, KiĢ kentinin kurulması ve Enlil ile ĠĢtar (Ġnanna)‟ ın bir taht ve tahta
geçirecek kral arayıĢlarıyla baĢlamaktadır. Fakat tabletin devamı parçalı olduğu için tam
olarak okunmasa da tahta Etana‟ nın geçirildiği tahmin edilmektedir.
II. Tablet ise Etana‟nın serüvenin ana karakterlerinden olan kartal ve yılan‟ın
öyküsünü anlatmaktadır. Bir ağacı yuva olarak paylaĢan doğaları bir birine zıt olarak
yaratılmıĢ bu iki canlı GüneĢ- tanrısı Utu‟nun gözetimi ve rehberliği altında belli kurallar
çerçevesinde bir arada yaĢamaktadırlar. Fakat Utu‟nun gözetiminde dahi olsa bu düzenin
devam etmesi uzun sürmemiĢtir. Yavrularının bütün uyarılarına rağmen yılanın yavrularını
yer. Yılan, bu durum karĢısında ġamaĢ‟a yakarır ve gereğinin yapılmasını konusunda
yakarır. ġamaĢ‟ın kurduğu tuzak dâhilinde yılan kartalın kanatlarını koparır ve onu bir
çukura atarak ölüme terk eder. Böylece adalet yerini bulmuĢtur. Bundan sonra kartal
koruyucu tanrısı olan ġamaĢ‟a kendisini kurtarması için yalvarır. ġamaĢ, ona hatalarını
hatırlatır ve yardım edemeyeceğini sadece yanına göndereceği bir adamın ona yardım
etmesine izin vermesi gerektiği yönünde bir tavsiyede bulunur. Mit‟in bu kısmında ise ana
karakterimiz olan Etana dâhil olacaktır.
Etana dindar, tanrılardan korkan bir kral olup, tanrısal kültleri sadakatle ve büyük bir
çabayla yerine getirmektedir. Fakat bu dindar ve yüce kral, çocuksuz olmakla lanetlenmiĢ
ve ismini sürdürecek kimsesi bulunmamaktadır. Bu yüzden en büyük isteği „doğum otunu‟
elde etmektir; ne var ki, bu ot ölümlülerin ulaĢamayacağı kadar uzak olan gökyüzünde
yetiĢmektedir.
108
Mitin devamında Etana, GüneĢ- tanrısı ġamaĢ‟ a doğum bitkisini ona
vermesi için dualar etmektedir. Bu noktada ġamaĢ Etana ile kartalın yollarının kesiĢmesini
sağlayacaktır.
III. Tablet ise olayların sonuca bağlandığı kısmı içermektedir. Etana, ġamaĢ‟ın
rehberliğinde kartalın içine atıldığı çukuru bulur ve kartala sabırla tekrar uçmayı
107
108
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 65
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 65
42
öğretmeye çalıĢmaktadır. Sekizinci ayda tamamen eski gücüne kavuĢan kartal Etana‟nın
isteğini yerine getirmek için gökyüzüne doğru yola çıkarlar ve ilk denemede geri dönerler.
Daha sonra Etana tekrar dener ve gökyüzüne Anu‟nun evine ulaĢarak Sin, ġamaĢ, Adad ve
ĠĢtar kapısından geçerek boyun eğerler.109 Tabletin devamı kırık olduğu için hikâyenin
sonu bilinmemektedir fakat Etana‟nın Balih adında kendinden sonra tahta çıkan bir oğlu
olduğu tahmin edilmektedir.
Bir kartalın kanatlarında göğe doğru yükselen bir ölümlüyü resmeden birçok mührün
gösterdiği üzere, bu efsane mühür kazıyıcıları arasında pek gözde110 olmakla birlikte
çizimlerinin yapıldığı tek Mezopotamya miti olmasıyla da ön plana çıkmaktadır.111
3.2.2. UtnapiĢtim( Ziusudra/ Atrahasis)
Kral listelerinde UtnapiĢtim, Ziusudra ve Atrahasis gibi farklı adlarla anılan bu tarihi
Ģahsiyet aynı zamanda Tufan efsanesinin baĢkahramanı olarak Mezopotamya mitolojisi
içerisinde karĢımıza çıkmaktadır.
Dünya mitolojisi içerisinde farklı coğrafyalarda yer alan birçok medeniyette benzer
içerik ve olay örgüsüne sahip Tufan mitosları büyük bir yer kaplamaktadır. Bu
medeniyetler içerisinde Tufan söylencesi ilk olarak Tevrat‟a bahsedilen bir olay olarak
kabul edilmekteydi. Ve Tevrat‟a bu söylence ; “Ve yer üzerinde kırk gün tufan oldu ve
sular çoğalıp gemiyi kaldırdılar ve yerden kalktı. Ve sular yükseldiler ve yeryüzünde
ziyadesiyle çoğaldılar ve gemi suların yüzü üzerinde yürüdü. Ve yer üzerinde sular pek çok
yükseldiler ve bütün gökler altında olan bütün yüksek dağlar örtüldüler. Ve yer üzerinde
hareket eden bütün beden sahipleri, gerek kuĢlar, gerek sığırlar ve hayvanlar ve yer
üzerinde her sürünen ve her adam öldü; bütün karada olanlardan, burunlarında hayat
ruhunun nefesi olanların hepsi öldüler. Ve adamdan sığırlara kadar, sürünenlere kadar ve
göklerin kuĢlarına kadar, yeryüzü üzerinde yaĢayan her Ģey silindi ve yeryüzünden
silindiler ve yalnız Nuh ve kendisi ile beraber gemide olanlar kaldılar. Ve yüz elli gün sular
yer üzerinde yükseldiler.”112 Ģeklinde geçmektedir.
Sosyal bilimlerin geliĢmesiyle özellikle arkeoloji alanında ki çalıĢmalar sayesinde
Babillilerin “ GılgamıĢ Destanı” nın on birinci tabletinin bulunması ve çözümlenmesi
109
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 100
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 65
111
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 96
112
Sever, Erol ( 2008); Asur Tarihi, Kaynak Yayınları, İstanbul: 28
110
43
Ġbrani yazıcıların anlattığı biçimiyle Kitab-ı Mukaddes‟teki Tufan öyküsünün özgün
olmadığını ortaya çıkmıĢtır.113 Bununla birlikte 1914 yılında Arno Peobel‟ in, Üniversite
Müzesi‟nin Nippur koleksiyonunda bulunan ve içeriğinin büyük bölümü „Tufan Miti‟ne
ayrılmıĢ altı sütunlu bir Sümer tabletinin üçte birini kapsayan alt bölümünü
yayımlamasıyla114 Babil Tufan mitinin de özgün olmadığı kökeninin Sümerlilere dayandığı
öğrenilmiĢtir.
Bu durum Dünya mitolojisi içerisinde UtnapiĢtim ve Sümer Tufan
mitosunun önemini arttırırken aynı zaman da (yeni bulgular edinilesiye kadar) Tufan
söylencesinin kökeni olarak Mezopotamya topraklarının kabul edilmesine yol açmıĢtır.
Arno Peobel‟in yayımlamıĢ olduğu bu Sümerce parçayı tamamlayıcı yeni bir tabletin
ortaya çıkmayıĢı aynı zamanda bu tableti eĢsiz kılmaktadır.
Mezopotamya mitolojisi içerisinde yer alan Tufan efsanesinin ise Sümer, Akad ve
Babil versiyonları birbirlerinden olay örgüsü bakımından ufak farklılıklarla ayrılsa da
mitosların teması değiĢmemektedir. Bu doğrultuda arada ki küçük farklılıklara çok az
değinerek Mezopotamya mitoloji içerisinde ki Tufan söylencesinin genel özelliklerini
değerlendirmeye çalıĢacağız.
Tufan mitosu baĢlangıçta Sümer kozmogonisi ve kozmolojisi üstüne verdiği bilgiler
açısından büyük önem taĢımaktadır. Aynı zamanda bitkilerin, hayvanların ve insanın
yaratılıĢı, krallığın kökeni hakkında ve tufandan önce var olan en azından beĢ kent ile ilgili
bazı açıklayıcı ifadeler içermektedir.115 Bu Ģehirler Eridu, Bad-tibira, Larak, Sippar ve
ġuruppak
116
adlarıyla mitos içerisinde yer almakta ve Eridu‟ da; Nudimmud adıyla da
anılan Enki, Bad-tibira; ismi okunamayan bir tanrı, Larak‟ da; Endurbilhursag, Sippar‟ da;
GüneĢ- tanrısı Utu ve ġuruppak‟ da; Sud hüküm sürmektedir.
Mitosun giriĢ kısmında yer alan insanın yaratılıĢı ve yaratılıĢ gerekçesi Sümer
mitolojisi içerisinde sıkça rastladığımız bir girizgâhı oluĢturmasının yanında mitin ana
konusu olan Tufan için bir dayanak noktasını da oluĢturmaktadır. YaratılıĢ gerekçeleri
tanrıların günlük iĢleri yapmak olan insanların görevlerini aksatmaları, nüfuslarının artması
ve yeryüzünde aĢırı ses yapmaları baĢta Fırtına- tanrısı Enlil olmak üzere bütün tanrıları
rahatsız etmiĢtir. Bu durum karĢısında Akadlara ait Tufan efsanesine göre Enlil ilk önce
yeryüzüne hastalık salar, kuraklık ve kıtlık verir fakat Atrahasis (UtnapiĢtim) bunların iĢe
113
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 173
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 187
115
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 187
116
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 173
114
44
yaramaması için çok uğraĢır.117 Enlil‟in bu felaketler sonucunda insan nüfusunun büyük bir
kısmı yok olmasına rağmen insanların varlığı hala tanrıları rahatsız etmektedir. Daha sonra
Enlil insanlığı tamamen ortadan kaldıracak olan Tufan‟ı gerçekleĢtirmeye kadar verir.
Mitos da bu olay sadece Enlil‟in kararı olarak geçmemektedir. Tufan, kentlerin ve
insanların koruyucu tanrılarının da yer aldığı gökyüzünde yer alan tanrılar meclisinde bazı
tanrıların Ģiddetle karĢı çıkmasına rağmen alınan ortak bir kararı yansıtmaktadır. Enlil
burada Tufan‟ın gerçekleĢmesinde etkili olan baĢ tanrı olarak yer almakla birlikte Tufan‟ın
gerçekleĢmesi için tanrı ve tanrıçalara görev veren bir tanrı konumundadır. Bu karara
Ģiddetle karĢı çıkan ama elinden fazlada bir Ģey gelmeyen bir tanrı olarak tasvir edilen
Ea/Enki ise gizlice meclisten ayrılıp ġuruppak/ Fara‟da yaĢayan UtnapiĢtim‟i yaklaĢan
felaket hakkında uyarmıĢ ve böylece onun bir gemiyle kaçarak insan neslini devam
ettirmesini
sağlamıĢtır.118
Tanrıların
insanlığı
yok
etmek
için
bir
tufan
gerçekleĢtireceklerini bir duvar arkasından UtnapiĢtim‟e anlatan Enki aynı zamanda
Tufan‟dan insanlarla birlikte diğer canlı türlerinin de kurtulmasını sağlayacak yolu da
göstermiĢtir.
UtnapiĢtim mitos‟ ta dindar, tanrı korkusu olan, düĢler ve büyülü sözler yoluyla
bildirilen tanrısal vahiyleri hep gözeten bir kral olarak betimlenmiĢtir.119 UtnapiĢtim‟in
tanrılara olan bağlılığı ve itaatkârlığı belki de insanın yaratılıĢında ilk isim olarak öne çıkan
Enki‟nin yaratılıĢında yer aldığı bu varlıkları korumak istemesine neden olmuĢtur. Mitos
bu
noktada
tanrı
buyruklarına
karĢı
gelinmemesi,
ibadetlerin
aksatılmadan
gerçekleĢtirilmesi ve tanrılar karĢısında daima itaatkâr olmanın gerekliliğini de
Mezopotamya insanın zihnine kodlamaktadır.
Tufan mitosu dâhilinde anlatılanlardan yola çıkarak Su ve Bilgelik- tanrısı Enki‟nin
UtnapiĢtim‟den bir gemi yapmasını istemesi aynı zamanda Mezopotamya insanın
denizcilik ile ilgili bilgi sahibi olduğunu da ortaya koymaktadır. Enki‟nin buyrukları
sonucunda yapımı tamamlanan bu gemi içerisinde UtnapiĢtim ve karısı baĢta olmak üzere,
her canlı türünden birer çift ve kendisine inan iyi insanlar yer almaktaydı. Geminin
tamamlanmasından sonra gerçekleĢen Tufan olayı yedi gün sürmüĢ ve yeryüzü tamamen
sular altında kalmıĢtır. Dünya mitolojisi içerisinde, semavi dinlerde ve dini öğretilerde
117
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 77
Crawford, Harriet (2010); Sümer ve Sümerler, Arkadaş Yayınevi, Ankara: 29
119
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 190
118
45
sıkça rastlanan “yedi” sayısı kullanımının altındaki gerekçe tam olarak bilinmemesine
rağmen Tufan söylencesi içerisinde de yerini almıĢtır.
Buradaki anlatımın kaynağını oluĢturan Tufan‟ın ise Erken Hanedanlar dönemi
baĢlarında özellikle Güney Mezopotamya‟nın alüvyonlarla kaplı düzlüklerinde kurulmuĢ
olan kentleri etkileyen, Fırat ve Dicle taĢkınları olduğu genel olarak kabul edilmektedir.
Arkeolojik kazılar, taĢkınların tek dönemle sınırlı olmadığını, beĢinci binyıldan ikinci bin
yıla kadar söz konusu nehir sularının yüksek olmayan yerleĢmeleri etkilediği ve buralara
büyük zararlar verdiğini gösteren birçok izi belgelemiĢtir.120
Tufan‟ın gerçekleĢmesinden sonra mitos UtnapiĢtim‟in toprak parçası arayıĢı ve
Tufan‟ı gerçekleĢtiren tanrılarla karĢılaĢması ile devam etmektedir. UtnapiĢtim, Tufan‟dan
sonra önce bir güvercin sonra da bir kırlangıç uçurur, ikisi de geri gelir. Son olarak bir
karga gönderir ve karga geri dönmez. Bu da suyun çekildiğinin iĢaretidir.121 Karga‟nın
uçtuğu yöne doğru yönelen UtnapiĢtim sonunda karaya ayak basar ve burada Enki‟nin
talimatları doğrultusunda tanrılar için kurbanlar keser ve bir ziyafet sofrası hazırlar.
UtnapiĢtim etrafında toplanan tanrılar karĢılarında duran insanı görünce hiddete kapılırlar
ve aralarında Tufan‟ın kim tarafından haber verildiğine dair bir tartıĢma çıkar. Enki bu
noktada devreye girerek tanrılara gerçekleĢtirdikleri Tufan‟ın büyük bir hata olduğunu
söyleyerek onları yatıĢtırır. Tanrılar Enki‟ye hak verir ve insanlığın ilk kurtarıcısı olan
kahraman UtnapiĢtim ve onun karısına ölümsüzlük bahĢederler. Bu olay mitosta Ģu Ģekilde
anlatılmaktadır: “Tanrı gibi bir yaĢam bağıĢladılar ona. /Tanrı ruhu gibi bir ruh yarattılar
onun için./ O zaman Ziusudra, kral/ „ insan tohumunun koruyucusu‟ adını alarak,/
Üstünde… dağ, Dilmun dağına yerleĢtirdiler onu...”122
UtnapiĢtim‟in ölümsüzlüğü elde ettikten sonra Dilmun‟a yerleĢtirilmesi ise tesadüfü
bir olay olarak değerlendirilmemektedir. Yukarıda “Mezopotamya Mitolojisi‟nin Ana
Hatları” baĢlığı altında “Enki ve Ninhursag: Su- Tanrısı‟nın ĠĢleleri” adlı mitosun içeriği
hakkında bilgi verirken Dilmun‟un „Sümer Cenneti‟ olarak tasvir edildiğinden
bahsetmiĢtik. Huzur ve uyumun sembolü olan bu ülke aynı zamanda “ Gözü ağrıyan,
„Gözüm ağrıyor‟ demez,/ BaĢı ağrıyan, „ BaĢım ağrıyor‟ demez, / Onun (Dilmun‟un) yaĢlı
kadını „ Ben yaĢlı kadınım‟ demez,/ Onun yaĢlı adamı „ Ben yaĢlı adamım ‟demez.”
120
Köroğlu, Kemalettin; 2009, a.g.e.: 73
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 74
122
Campbell, Joseph (2003); Doğu Mitolojisi, İmge Kitabevi, Ankara:128
123
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 372
121
123
46
Ģeklinde anlatılmaktadır. Burada dikkati çekeceği gibi Dilmun‟un hastalığın ve yaĢlılığın
olmadığı bir ülke olarak tasvir edilmesi ve bu tasvirde yaĢlı adam - yaĢlı kadın ifadelerinin
kullanılmasıdır. Yani Dilmun‟un tasvirinin yapıldığı „Enki ve Ninhursag: Su- Tanrısı‟nın
ĠĢleri‟ adlı mitos ile „Tufan‟ mitosu arasında birbirini tamamlayan ve destekleyen bir bağ
bulunmaktadır. Ve bu bağ UtnapiĢtim ve karısına ölümsüzlük verildikten sonra neden
Dilmun‟a yerleĢtirildikleri sorusuna da açıklık getiren bir yapıdadır.
Mezopotamya ve Dünya mitolojisi içerisinde yaygın bir tür olarak görülen Tufan
mitosları benzer tema ve olay örgüsüne sahip olmakla birlikte kavramsal olarak da evrensel
bir iĢleyiĢi ifade etmektedir. Tufan mitlerinin çoğu bir anlamda kozmik ritmin parçaları
gibidir. YozlaĢmıĢ bir insanlığın yaĢadığı “ eski dünya” sulara gömülürken bir süre sonra
su “kaosundan” “ yeni bir dünya” ortaya çıkmaktadır.124 Evren yalnızca var olduğu yani
canlı olduğu ve ürettiği için yavaĢ yavaĢ bozulup sonunda yıkılmaya yüz tutarken yeniden
yaratılması125 yani yenilenmesi gerekmektedir. Bu yenilenme tufan veya benzeri doğal
felaketler aracılığıyla sağlanmaktadır. Fakat Tufan, yani yağmurlar ve taĢkınlar sonucu
gerçekleĢen büyük su kitlelerinin yeryüzünü kaplaması olayı aynı zamanda bu yenilenme
sürecinde „su‟ aracılığıyla bozulan, günahlarla kirletilmiĢ olan toplumun ve evrenin
arınmasını da sağlamaktadır. Böylece yenilenme ve yeniden yaratılma süreci arınma ile
birlikte tamamen gerçekleĢmiĢ olur.
3.2.3. Enmerkar ve Lugalbanda
Enmerkar ve Lugalbanda, Tufan‟dan sonra var olan kent devletleri arasında ismi
geçen ve Sümer‟in kutsal kentlerinden biri olarak anılan An ve Ġnanna‟nın kült merkezi
Uruk‟un ikinci ve üçüncü kralları olarak kral listelerinde yer almaktadırlar.126 Bu krallara
ait dönemlerinden sonra yazıya geçirilmiĢ birbiriyle ortak noktaları bulunan ve
karakterlerin iç içe geçtiği dört mit bulunmaktadır. Bu mitlerin konu ve genel özelliklerine
değinmeden önce ön plana çıkan ortak noktalarını vurgulamak yerinde olacaktır.
“Enmerkar ve Aratta Beyi”, “Enmerkar ve EnsukuĢsiranna”, “Lugalbanda ve Enmerkar”
ve “Lugalbanda ve Hurrum Dağı” adlı bu dört mit Uruk ve Aratta kent devletleri arasında
geçen siyasi ve askeri iliĢkileri veya yolculukları konu edinmektedir. Bu mitlerin bir diğer
özelliği ise baĢkahramanlarının farklı kiĢiler olmasına rağmen bir mitin ana karakterinin
diğer mit içerisinde yardımcı bir rolde yer almasıdır.
124
Eliade, Mircae; 2012, a.g.e.: 84
Eliade, Mircae; 2012, a.g.e.: 84
126
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 276
125
47
Kral listelerinde yer aldıkları sıralama doğrultusunda bu kahramanlara ait mitleri ele
alacak olursak Enmerkar‟a ait olan “Enmerkar ve Aratta Beyi” ve “Enmerkar ve
EnsukuĢsiranna” adlı mitleri öncelikli olarak değerlendirmek mitoslar içerisinde ki
kronolojik sıralamayı sağlamak ve tarihsel süreçleri çözümlemek açısından da faydalı
olacaktır. Bu doğrultuda ele alacağımız ilk mitos kent devletleri arasındaki üstünlük
mücadelelerinin en gözde örneklerinden biri olan “Enmerkar ve Aratta Beyi” adlı mitostur.
“Enmerkar ve Aratta Beyi” olarak adlandırılan bu mitosa adını veren Enmerkar,
Aratta‟ya sefer yapan ilk krallardan biri ve döneminde bütün ülkeyi istikrara kavuĢturan bir
kahraman olarak tasvir edilmektedir.127 Aratta ise Uruk‟tan yedi sıra dağ ile ayrılan ve
yüksek bir dağın tepesine kurulmuĢ, yaklaĢması zor bir Ģehirdir. Uruk‟ta bulunmayan
madenler ve değerli taĢlarla zenginlik ve refah içinde varlığını devam ettiren bir kenttir.128
Aratta‟nın sahip olduğu ekonomik zenginlikleri siyasi üstünlük ile ele geçirmeye çalıĢan
Enmerkar ve ona direnen Aratta Beyi arasında diplomatik ve psikolojik bir savaĢ
baĢlamıĢtır. Bu açıdan bu mitos Mezopotamya devletlerinin siyasi iliĢkilerine ıĢık tutması
açısından son derece önemlidir.
Mitin giriĢ kısmında; GüneĢ- tanrısı Utu‟nun oğlu Enmerkar‟ın Aratta‟yı kendine
tabi bir devlet yapmaya karar verdiğini; Sümerlerin güçlü „AĢk ve SavaĢ- tanrıçası‟, kız
kardeĢi Ġnanna‟ya Aratta halkının altın, gümüĢ, lapis ve değerli taĢlar getirmesi ve kendisi
için kutsal yerler ve tapınaklar, özellikle abzu- tapınağı- inĢa etmeleri için nasıl yakardığını
anlatılır. Enmerkar‟ın yakarıĢına kulak veren Ġnnana, (Uruk ile Aratta‟yı ayıran) heybetli
AnĢan Dağlarını geçmeye uygun nitelikte bir haberci bulmasını öğütler ve Aratta halkının
ona boyun eğeceği, dilediği yapıları da inĢa edecekleri yönünde söz verir.129 Enmerkar,
Aratta‟ya bir elçi gönderir ve kız kardeĢi Ġnanna‟nın Aratta‟yı terk ettiğini belirtir ve
yukarıda saydığımız istekleri sıralar. Fakat Aratta beyi yanıt olarak; Enmerkar‟ı silaha
baĢvurmaktan baĢka çare kalmadığı yönünde uyarır ve kendisinin „yarıĢ‟ı yeğlediğini
söyler. Artık Ġnanna ona düĢman olduğuna göre, Enmerkar‟a yalnızca, kendisine çok fazla
miktarda tahıl göndermesi koĢuluyla teslim olacağını da ekler. Fakat yazıĢmalar devam
ettikçe herhangi bir sonuç elde edilmez. Bu kez Enmerkar‟ın temsilcisi olarak „
dövüĢçüler‟ inden birini seçmesini ve Aratta Beyi‟nin „ dövüĢçüler‟ inden biriyle teke tek
karĢılaĢmasını talep eder. Böylece “en güçlünün kim olduğu anlaĢılacak”tır. Bulmacamsı
127
Köroğlu, Kemalettin;2009, a.g.e.: 63
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 38
129
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 40
128
48
terimlerle ifade edilen meydan okumada, seçilecek kiĢinin ne siyah ne beyaz, ne
kahverengi ne de sarı benekli olmaması istenmiĢtir.130 Bu durum, Sami toplulukları baĢta
olmak üzere eskiçağ toplumlarının birçoğunda görülen bir uygulama olan “er dileme” yani
“mübareze” uygulamasının ilk örneklerindendir ve Sümer uygarlığında görülmesi bu savaĢ
geleneğinin kökenin Sümerlere dayandığı yorumunu da güçlendirmektedir. Mitin
devamında Aratta Beyi‟nin seçilecek dövüĢçünün rengi ile ilgili kullandığı bulmacamsı
terimler, Enmerkar‟ın mesajının ilk bölümünde açıklığa kavuĢmuĢ gibidir. Enmerkar
“dövüĢçü” yerine “giysi” sözcüğünü kullanmıĢtır. Renkler savaĢçıların gövdelerinden çok
giydikleri giysileri belirttiği düĢünülmektedir.131
“Enmerkar ve Aratta Beyi” olarak adlandırılan Sümer kahramanlık hikâyesinin
içerisinde yer alan önemli bir nokta ise “ Sümer Altın Çağı”dır. 28 dizelik bir bölümle
anlatılan bu çağ huzur ve barıĢın hâkim olduğu, insanların Enlil‟e tek bir dilde Ģükrettiği
bir dönem olarak tasvir edilmektedir. Bu döneme sebebi metnin kırıklı yapısından dolayı
tam olarak anlaĢılamasa da (kıskançlık veya iktidar hırsı olabilir) Su ve Bilgelik- tanrısı
Enki‟nin son verdiği bilinmektedir. Metinin en ilginç tarafı ise „ tek dil‟132 kavramına
vurgu yapılmasıdır. Ġnsanlığın baĢlangıçta tek bir dile sahip olabileceğine dair filologlarca
da tartıĢma konusu olan „tek dil‟ kavramı aynı zamanda kutsal kitaplarda da geçmektedir.
Bu durumu destekler nitelikte ki bu Sümer Ģiiri bu açıdan son derece önemlidir. Bu mit
Aratta Beyi‟nin Enmerkar‟ın üstünlüğünü kabul etmek zorunda kalmasıyla son
bulmaktadır.
Enmerkar‟a ait bir diğer mit olan “Enmerkar ve EnsukuĢsirra” adlı mit ise yukarıda
önemli noktalarına değindiğimiz “Enmerkar ve Aratta Beyi” adlı mitosu tamamlar ve eksik
noktalarını açıklar nitelikte yakın bir tema da farklı öğelerle ve olay örgüsüyle ortaya
koyulmuĢtur. Bu mitosa göre Aratta Beyi‟nin asıl adı EnsukuĢsiranna olarak anılır; bundan
dolayı ilk Ģiirde adı belirtilmeyen Aratta beyiyle aynı kiĢi olup olmadığı belirsiz133
olmasına karĢın olası bir ihtimaldir. Bu doğrultuda “Enmerkar ve EnsukuĢsiranna” olarak
adlandırılan Sümer Ģiiri “ Enmerkar ve Aratta Beyi” olarak adlandırılan hikâyenin devam
niteliğinde olabilir. Bunun baĢlıca sebebi EnsukuĢsiranna‟nın Enmerkar‟dan tanrıça
Ġnanna‟nın Aratta‟ya getirilmesini istemesinden kaynaklanmaktadır. Ġlk mitosta Ġnanna‟nın
130
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 41
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 42
132
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 206
133
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 276
131
49
Aratta‟yı terk ediĢine dair Enmerkar‟ın sözleri ve daha sonra Ġnanna‟nın Aratta tarafından
geri istenilmesi siyasi üstünlük çatıĢmasının devam ettiğini göstermektedir.
Hikâyenin devamı “ Enmerkar ve Aratta Beyi” adlı mitosta olduğu gibi politik
yazıĢmalar çerçevesinde geliĢmekten öte Aratta‟nın casusluk faaliyetleri ile devam
etmektedir. Mitin devamında bu noktada ön plana çıkan isim EnsukuĢsiranna‟nın
Urgirnunna adlı maĢmaĢ-rahibidir.134 Uruk‟ta gerçekleĢtirmeye çalıĢtığı eylemler ile
devam eden mitos tekrar Aratta Beyi EnsukuĢsiranna‟nın Enmerkar‟ın egemenliğini kabul
etmesiyle son bulmaktadır.
Bu mit içerik olarak “Enmerkar ve Aratta Beyi” adlı mitosa göre daha fazla mitsel
özellikler barındırmaktadır. Ayrıca MaĢmaĢ‟ın Uruk‟ta tanrılar tarafından yakalanması
sonucunda hayvanlar arasında ki doğal yaĢam koĢullarına göre düzenlenmiĢ üstünlük
mücadelesi son derece dikkat çekicidir. Bu bölüm Ģu Ģekilde geçmektedir: “Ġkisi (MaĢgula
ile Uredinna) prensi attılar ırmağa, MaĢmaĢ sudan koca suhur- balığını çıkardı, Sagburru
ana sudan… kuĢunu çıkardı, …kuĢu suhur- balığını kapıp dağa götürdü. / Prensi ikinci kez
attılar ırmağa, MaĢmaĢ sudan bir koyunla kuzusunu çıkardı, Sagburra Ana sudan kurdu
çıkardı, Kurt koyunla kuzusunu kapıp geniĢ ovaya götürdü. / Prensi üçüncü kez attılar
ırmağa, MaĢmaĢ sudan bir inekle buzağısını çıkardı, Sagburra Ana sudan aslanı çıkardı,
Aslan inekle buzağısını kapıp sazlığa götürdü. / Prensi dördüncü kez attılar ırmağa,
MaĢmaĢ sudan yabani koyun çıkardı, Sagburra Ana sudan dağ panterini çıkardı, Dağ
panteri yabni koyununu kapıp dağa götürdü./ Prensi beĢinci kez attılar ırmapa, MaĢmaĢ
sudan yavru ceylan çıkardı, Sagburra Ana sudan gug hayvanını çıkardı, gug hayvanı yavru
ceylanı kapıp ormana götürdü.”135 EnsukuĢsiranna‟nın Enmerkar‟a teslim olmasında ki
baĢlıca neden de MaĢnaĢ‟ın baĢarısız eylemleri ve çaresizlik içerisinde sona eren hayatıdır.
Lugalbanda ise en azından iki kahramanlık öyküsünün baĢkahramanı olduğuna göre
ulu ve etkileyici bir hükümdar olmalıydı. Bu nedenle M.Ö. 2400‟lerde hatta belki de daha
önce Sümer teologlarınca tanrısallaĢtırılmıĢ ve Sümer panteonunda kendisine bir yer
verilmiĢtir.136 Enmerkar‟ın çağdaĢı ve ondan sonra Uruk tahtına çıkan bir kral olarak tarih
sahnesi nde yer alan Lugalbanda‟nın aynı zamanda Sümer‟in en büyük kahramanı olan
GılgamıĢ‟ ın da babası olarak “GılgamıĢ Destanı ”nın içerisinde isminin geçmesi tarihsel
ve mitsel karakterine bir güç katmıĢtır. Sümer tarihinin önemli bir kahramanı olmasına
134
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 277
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 279
136
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 87
135
50
rağmen ne yazık ki belgelerde siyasi ve askeri baĢarıları hakkında Aratta seferinde
Enmerkar‟a eĢlik etmiĢ olmasından baĢka bir bilgi verilmemiĢtir.137 Kendisine ait olan
fakat zamanından sonra yazıya geçirilen iki mit bulunmaktadır. . Bu mitoslar; “Lugalbanda
ve Enmerkar” ve “Lugalbanda ve Hurrum Dağı” olarak adlandırılmaktadır. Enmerkar‟a ait
olan hikâyelere göre bu mitoslar daha fazla mitsel öğeler içermekte ve mitolojik kahraman
kavramana daha yakın bir çizgide bulunmaktadırlar. Bu hikâyelerden ilki Enmerkar‟ında
içerisinde rol aldığı „Lugalbanda ve Enmerkar‟ adlı mittir.
Mite göre; isteği dıĢında bir biçimde uzak Zabu ülkesine düĢmüĢ görünen kahraman
Lugalbanda, kenti Uruk‟a dönmeye can atmaktadır. Bu amaçla, öncelikle yazgıyı
belirleyen ve sözünden kimsenin çıkamadığı Ġmdugud kuĢunun dostluğunu kazanmayı
kararlaĢtırır. Ġmdugud kuĢunun uzaklaĢtığı bir gün, Lugalbanda onun yuvasına yaklaĢır ve
yavrularına yağ, bal ve ekmek verir, yüzlerini boyar, baĢlarına „Ģugurra tacını‟ koyar.
Ġmdugud kuĢu yuvasına dönüp de yavrularına tanrılar gibi davranıldığını görünce pek
mutlu olur ve ister tanrı ister insan olsun böyle incelikli birinden dostluğunu ve lütfunu
esirgemeyeceğini açıklar.138 Lugalbanda‟ya yardım etme kararı alan Ġmdugud kuĢu, ona
yolculuk öncesinde öğütler verir ve bu öğütler sayesinde evi Uruk‟a sağ salim dönmesini
sağlar. Mitin bu kısmında Enmerkar sahneye çıkacaktır. Burada tarihsel olaylarla eĢ
zamanlı bir anlatımla Martular‟ın saldırılarından zor duruma düĢen Enmerkar kız kardeĢi
Ġnanna‟nın Aratta ülkesinden yardımına gelmesi için bir elçi araması anlatılmaktadır. Bu
elçilik görevini ise kahraman Lugalbanda üstlenmiĢ ve Uruk ile Aratta arasında ki yedi
dağı geçerek Ġnanna‟ya mesajı iletir. Ġnanna‟nın tam olarak Martular karĢısında
Enmerkara‟a nasıl bir yardımı dokunduğu metin kırıklı yapısından dolayı bilinmese de
Enmerkar‟ın yerine getirmesini istediği bir çeĢit ritüel sıralaması söz konusudur.
“Lugalbanda ve Hurrum Dağı” adlı mitos ise sadece Lugalbanda baĢkarakter olarak
karĢımıza çıkmaktadır. Mit Uruk ile Aratta arasında yolculuk eden Lugalbanda ve
arkadaĢlarının Hurrum dağına gelmelerinden sonra asıl olaya giriĢ yapmaktadır. Mite göre
ölümcül bir hastalığa yakalanan Lugalbanda burada arkadaĢları tarafından yalnız
bırakılmıĢtır. Tek baĢına ölümü beklerken çaresizlik içinde eski sağlığına kavuĢmak için
GüneĢ- tanrısı Utu‟ya dualar eder. Sonunda iyileĢen Lugalbanda yaban hayatı içerisinde
gücünü
toplamaya
çalıĢmaktadır.
Bir
gün
uykuya
daldığında
Utu‟nun
ondan
gerçekleĢtirmesini istediği bir takım ritüelleri rüyasında görür. Bu ritüeller bir yaban
137
138
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 87
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 280
51
öküzünün öldürülmesi ve yağlarının ona Utu‟ya sunulması ve bir oğlağın öldürülüp
kanının bir çukura akıtıldıktan sonra yağlarının Utu‟ya sunulmasıdır.139 Bu durum
Lugalbanda‟ nın ona eski sağlığını veren GüneĢ- tanrısı Utu‟ya karĢı sunduğu bir Ģükranın
göstergesi olarak değerlendirilebilir. Metinin son yüz satırı ise Ay- tanrısı Nanna, GüneĢtanrısı Utu ve AĢk, Bereket ve SavaĢ- tanrıçası Ġnanna‟ ya evreni aydınlatmada yardım
eden yedi göksel ıĢığa adanmıĢ övgüyle bitirilmiĢtir.140
3.2.4. GılgamıĢ
Mezopotamya mitolojisinin en kapsamlı ve en önemli kahramanlık mitosu Ģüphesiz “
GılgamıĢ Destanı” olarak bilenen Sümer‟in büyük krallarından GılgamıĢ‟ın hayat
öyküsüdür. GılgamıĢ; mitolojik bir kahraman olmakla birlikte aynı zamanda Tufan‟dan
sonra var olan ilk beĢ Ģehirden biri olarak bilinen Uruk‟un beĢinci kralı olarak da kral
listelerinde karĢımıza çıkmaktadır. Mitoloji içerisinde; serüvenci ve cesur biri olmakla
birlikte insanlığın ün, Ģan ve ölümsüzlük peĢindeki nafile, fakat bitmez tükenmez koĢusunu
simgeleyen trajik karakter olarak karĢımıza çıkan GılgamıĢ, eskiçağ dünyasın da eĢsiz bir
kahraman örneği olmuĢtur.141
Fakat elimizde onunla ilgili olarak, kendi döneminden
kalma hiçbir tarihi kayıt bulunmamaktadır.142
GılgamıĢ hakkındaki bilgileri bu noktada hem yazılı hem de sözlü bir biçimde
Sümerlerden sonra Akkad, Babil, Assur ve Hitit medeniyetlerinde detekrarlandığı bilinen
versiyonlarından öğrenmekteyiz. Özellikle en eksiksiz kopyaları olan 7. yüzyılda Yeni
Assur Kralı Asurbanipal‟in Ninive kentinde kurdurduğu kütüphanede saklanan 12 tablettin
günümüze ulaĢması GılgamıĢ hakkındaki bilgilerimizin temelini oluĢturmaktadır. Bu yeni
versiyonlar da bazı tanrı ve kahraman adları değiĢmiĢ olsa da, ana kurgu aynen
korunmuĢtur.143
Birçok toplum ve medeniyet içerisinde tekrar eden “GılgamıĢ Destanı” sadece bir
kahramanlık miti değil aynı zamanda; siyaset, felsefe, edebiyat, sosyoloji, kültür, mimari,
din, mitoloji, arkadaĢlık, kadının önemi, tarih, psikoloji ve insanın temel duygularını
içerisinde barındıran erken dönem eserler içerisindeki baĢyapıtlardan biri olarak da
karĢımıza çıkmaktadır. GılgamıĢ Destanı en eski, en büyük edebiyat eseri olmakla birlikte
139
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 283
Kramer, S. Noah; 2002b, , a.g.e.: 283
141
Kramer, S. Noah; 2002a, , a.g.e.: 68
142
Kramer, S. Noah; 2002a, , a.g.e.: 68
143
Köroğlu, Kemalettin; 2009, a.g.e.: 70
140
52
ve GılgamıĢ, edebiyattaki ilk insan kahramanıdır. Destan, Batı kültürlerinin hepsinde çok
ilgi uyandırmıĢtır. Çünkü zaman ve mekân içinde insan doğası ve insani değerler
arasındaki benzerlikleri doğrulamaktadır. Destan, arkadaĢlık ve sevginin, gurur ve onurun,
macera ve baĢarının, bunun yanında ölümden korkunun ve ölümsüzlük isteğinin önemini
ortaya koyduğundan yazıldığı zaman, yani bundan neredeyse dört bin yıl önce yaĢayan
insanlara olduğu kadar, açık bir Ģekilde bize de seslenmektedir.144
Destana adını veren Uruk kentinin kralı GılgamıĢ mitos içerisinde yarı tanrı olarak
(üçte bir oranında) tasvir edilmiĢtir. Destana göre GılgamıĢ‟ın; kocası kral Lugalbanda olan
tanrıça Ninsun‟un oğlu olduğu söylenmektedir. Ama destanda Lugalbanda‟nın GılgamıĢ‟ın
babası olduğu söylense de Sümer krallar listesinde babasının „Kullab‟ın baĢrahibi (Uruk‟ta
bir yer) olduğu belirtilmektedir. Bu durum, GılgamıĢ Destanı‟nı en azından yarı- kutsal bir
destan yapmaktadır.145 Bu doğrultuda GılgamıĢ‟ın tahta geçiĢ sürecinde veliaht tayin
edilmediği göz önüne alınırsa babasının kim olduğuna dair ortaya çıkan ikilemle birlikte
kahramanlık mitoslarının giriĢ bölümlerinde sıkça rastlanılan “istenmeyen çocuk”
motifinin ilk örneklerinden birine bizi götürmektedir. GılgamıĢ‟ın soyuna dair ikilem tam
olarak çözümlenmemiĢ olmasına rağmen onun tahta çıkarıldıktan sonra gerçekleĢtirdiği
eylemler insanlık tarihini ve insan zihnini derinden etkilemiĢtir.
GılgamıĢ‟ın eylemlerine geçmeden önce ilk olarak kralı olduğu ve eylemlerini
gerçekleĢtirdiği Uruk‟un dini yapısı hakkında kısa bir bilgi vermek yerinde olacaktır.
Tufan‟dan sonra var olan ilk beĢ Ģehir içerisinde adı geçen bu kent üç önemli tanrıya ev
sahipliği yapmıĢtır. Bunların ilk Mezopotamya mitolojisinin ilksel isimi olan Gökyüzütanrısı An, ikincisi; AĢk- Bereket ve SavaĢ- tanrıçası Ġnanna ve son olarak da Ġnanna‟nın
eĢi olarak bilinen ve Uruk Ģehrine ait kral listelerinde adı geçen Çoban- tanrı Dumuzzi‟dir.
Bu üç tanrının Uruk Ģehrinde toplanması hem yönetimsel üstünlük hem de ekonomik
zenginliğin varlığını da göstermektedir.
GılgamıĢ destanı olarak adlandırılan ve GılgamıĢ‟ın hayat öyküsünü ihtiva eden on
iki tablet ise birbirinden bağımsız beĢ ayrı mitostan oluĢmaktadır. M.Ö Ġkinci binyılın ilk
yarısına tarihlenen bu mitoslar: GılgamıĢ‟ın KiĢ Kralı Agga‟ya karĢı giriĢtiği baĢarılı
savunma savaĢının öyküsü olan “GılgamıĢ ve Agga” ; GılgamıĢ ve Enkidu‟nun Sedir
Ormanı‟nın muhafızı canavar Huvava‟yı yenmelerini anlatan “GılgamıĢ ve Huvava”
144
145
Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 280
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 58
53
(GılgamıĢ ve Sedir Ormanı); “GılgamıĢ ve Gökyüzü Boğası” adlı üçüncü anlatı, aynı
ikilinin Ġnanna‟nın üzerlerine gönderdiği „Gökyüzü Boğasını‟ öldürmelerini konu edinir.
Son iki anlatı ise “GılgamıĢ‟ın Ölümü” ve “GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı” baĢlıklarını
taĢır. 146
Ġlk mitos olarak değerlendirilen “GılgamıĢ ve Agga”; GılgamıĢ‟ın tahta geçtikten
sonra karĢılaĢtığı ilk büyük tehlike ve ilk kahramanlık eylemidir. Ayrıca “GılgamıĢ ve
Agga” adlı bu mitos Sümer kahramanlık öykülerinin en kısa olanıdır; yalnızca yüz on beĢ
dizden oluĢmaktadır. Ama kısa olmakla birlikte olağanüstü ilginçliğe sahiptir. Olay örgüsü
yalnızca insanlarla ilgilidir. Bütün öteki Sümer kahramanlık öykülerinin tersine Sümer
ilahlarının çevresinde dönen hiçbir mitolojik motiften söz etmez.147
Mitos dönemin güçlü kent devletlerinden biri olan KiĢ Ģehrinin Sami asıllı kralı
Agga‟nın yukarıda tanrısal temellere dayandırdığımız siyasi ve ekonomik zenginlikleri
elde etme amacıyla Uruk‟a yolladığı elçilerin GılgamıĢ‟a bir ültimatom getirmesiyle
baĢlar. Uruk hükümdarı GılgamıĢ, mite göre yanıt için süre isteyerek halka danıĢmak
zorunda kalmıĢtır. Çünkü savaĢ açabilmek için önce halkın onayını almak zorundadır.
Anlatılanlar ıĢığında GılgamıĢ‟ın zamanında Uruk‟ta iki meclis vardır. 148 Bunlar „ kentin
ihtiyarlar meclisi‟ ve „yurttaĢlar meclisi‟(Genç Erkekler Meclisi) olarak adlandırılmaktadır.
GılgamıĢ yanıtını bildirmeden savaĢma niyetini önce „kentin Ġhtiyarlar meclisi‟ nin önüne
çıkar ve onlara ısrarla KiĢ‟e boyun eğmek yerine silahlara sarılıp zafer için savaĢma
ricasını yineler. Buna karĢın „ senatörler ‟in düĢüncesi farklıdır. Onlar, KiĢ‟e boyun eğip
barıĢ içinde yaĢamaktan yanadırlar. Bu karardan hoĢnut olmayan GılgamıĢ kentinin
„yurttaĢlar meclisi‟ne gidip ricasını onlara yineler. Bu meclisin üyeleri KiĢ‟e boyun
eğmektense savaĢma kararı alırlar.149 Burada dikkati çeken nokta Uruk Ģehrinin yönetim
sisteminde kralın mutlak otoritesinin tam olarak bulunmadığıdır. Birçok yönetici sıfatı
bünyesinde toplayan antik kral tiplemesinin (kral- rahip- komutan) dıĢında mutlak
otoriteye sahip olmayıĢı ve bir meclis sistemin görülmesi ilkel meĢrutiyet sisteminin
örneğini sunmaktadır.
YurttaĢlar meclisinden savaĢmak için gerekli desteği alan GılgamıĢ, KiĢ kralı
Agga‟nın kuĢatması ile karĢı karĢıya kalmıĢtır. Mitos içerisinde bu noktada dikkati çeken
146
Köroğlu, Kemalettin; 2009, a.g.e.: 70
Kramer, S. Noah; 2002a, , a.g.e.: 245
148
Crawford, Harrıet; 2010, a.g.e.: 31
149
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 54
147
54
GılgamıĢ‟ın en ünlü baĢarısı olarak destanda da bahsedilen ve daha sonra Ģehrin hükümdarı
Anam‟ın yeniden inĢa ederek “GılgamıĢ‟ın antik çalıĢması” adını vererek doğruladığı
Uruk‟un etrafındaki kent duvarlarının yani surların inĢasıdır.150 Arkeolojik kazılar dıĢında
yazılı belgelerde bu ifadenin geçmesi kentlerin etrafını çevreleyen sur sisteminin
oluĢumuna dair bir tarihlendirme yapılmasına da katkı sağlaması açısından önemlidir.
Mitos, GılgamıĢ‟ın KiĢ kralı karĢısına çıkarak onunla birebir yüzleĢmesi ve KiĢ kralının
onun bu cesaretinden etkilenerek kuĢatmayı kaldırmak istemesiyle son bulmaktadır.
Bu sahne daha sonra azgın GılgamıĢ‟ın Uruk‟taki tüm evlilik çağındaki kızlarla “ilk
gece hakkını” kullandığı ve tüm güçlü erkekleri kent duvarları ve tapınak için çalıĢmaya
zorladığı hikâyelerle devam etmektedir.151 En sonunda GılgamıĢ‟ın davranıĢlarından zarar
gören kederli Uruklular tanrılara feryat ederek bir çözüm yolu göstermelerini isterler.
Urukluların yakarıĢlarını duyan tanrılar GılgamıĢ‟ın zalim ve gaddarca davranma
nedeninin, insanlar arasında kendi dengini hala bulamayıĢı olduğunu düĢünürler ve bu
dayanılmaz duruma bir son vermesi için büyük ana tanrıça Aruru‟ya baĢvururlar. Anatanrıça Aruru tanrıların isteği ve Urukluların yakarıĢları karĢısında Enkidu‟yu
biçimlendirir. „Enkidu, sağlam bedenli, bir kadınınkini andırır uzun saçlıydı. Buğdaytanrıçası Nisaba‟nınki gibi dalgalı saçı. Vücudu tıpkı davarların tanrısı Samukan‟ınki gibi
kıvır kıvır tüylerle kaplıydı‟152 diye tasvir edilmektedir. Enkidu insandan çok hayvandır ve
GılgamıĢ‟ın kibrini kırıp ruhunu eğitecek olan odur. Bununla birlikte önce Enkidu‟ nun
insanlaĢması evcilleĢmesi gerekmektedir, bu da daha çok bir kadının gerçekleĢtirebileceği
bir iĢtir.153 Bunu gerçekleĢtirecek olan ise Uruk Ģehrinin rahibelerinden biri olarak tasvir
edilen ġamhat‟tır. Enkidu‟yu ormanlık alanda gören iki avcının Uruk Ģehrinde ki tapınak
görevlilerine durumu anlatması üzerine tapınakça görevlendirilen ġamhat ona kadınlığını
gösterir ve altı gün - yedi gecelik seviĢmeden sonra Enkidu değiĢir.154 ġamhat‟ın vermiĢ
olduğu eğitim sayesinde giderek insanlaĢan Enkidu insan iliĢkilerine aklı ermeyen,
gecesini gündüzünü kırların yabani hayvanlarıyla geçiren bu kuvvetli varlık zamanla
ormanda arkadaĢlık ettiği hayvanlardan uzaklaĢmaya baĢlar ve GılgamıĢ‟la kaderlerinin
birleĢeceği Uruk‟a doğru yol almaya baĢlar. Buraya kadar anlatılan kısımda dikkati çeken
noktalar ise „ ilk gece hakkı‟ olarak bahsedilen birçok toplumda görülen „ gerdek gecesi‟
bahsinin geçmesi; ġamhat adlı rahibenin yabani bir varlık olarak tasvir edilen Enkidu‟ yu
150
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 58
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 58
152
Campbell, Joseph; 2003, a.g.e.: 86
153
Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 229
154
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 59
151
55
insanlaĢtırması ve eğitmesidir. Özellikle Enkidu‟nun eğitilmesinde ve insancıl özelliklere
kavuĢmasında bir kadının ön planda olması hem gözlemsel bir çıkarım hem psikolojik hem
de sosyolojik olarak kadına yüklenen özelliklerin bir yansımadır.
Bütün bunlar gerçekleĢirken; GılgamıĢ bir gece rüyasında, soylular arasında
yürürken gökyüzünden yıldıza benzer bir varlığın, ayağının dibine düĢtüğünü görür. Bu
canlıyı ilk görüĢte sever. Onu kaldırmayı dener fakat çok ağır olduğu için bunu baĢaramaz.
Bütün Uruk halkı yıldıza benzeyen bu canlının etrafında toplanır; ayaklarından öpmeye
baĢlar. GılgamıĢ yıldıza benzeyen bu varlığı sonunda annesinin yanına getirir. Annesi
GılgamıĢ‟la o yıldıza benzeyen canlıyı savaĢtırır.155
Mitolojide anlatıldığına göre,
GılgamıĢ önce bu rüyasını aynı zamanda bir tanrıça olan annesi Ninsun‟a anlatır. Ninsun,
söz konusu yıldıza benzer canlının Enkidu adında bir insan olduğunu söyler. Ninsun‟a
göre, yeĢilliklerle dolu bir ovada vahĢiler tarafından yetiĢtirilen Enkidu adındaki bu canlı
yakında Uruk‟a gelecektir. Uruk‟a gelince bütün Uruk halkı ona saygı gösterecektir. Daha
sonra GılgamıĢ‟la görüĢecek ve onunla dost olacaktır.156 GılgamıĢ‟ın rüyasında gördükleri
annesi tanrıça Ninsun‟un tabir ettiği gibi gerçekleĢir ve Enkidu Uruk‟a geldiği andan
itibaren Uruklular onu „GılgamıĢ‟ın burnundan düĢmüĢ‟, „ĠĢte Ģimdi GılgamıĢ dengini
buldu‟, „Bir tanrı kadar güzel bu yiğit, bu büyük kiĢi GılgamıĢ‟la bile boy ölçüĢebilir.‟157
Ģeklinde övmeye baĢlarlar.
GılgamıĢ ve Enkidu en sonunda karĢılaĢırlar birbirlerinin
güçlerini ölçerler ve denkliklerini kabul ettikten sonra ölüm araya girinceye kadar ayrılmaz
ve yegâne dostluğun temsili olurlar.
Bu ikilinin birlikte gerçekleĢtirdikleri ilk eylem destanın ikinci mitosu olarak bilinen
“GılgamıĢ ve Huvava” (GılgamıĢ ve Sedir Ormanı) dır. Bu mitos Uruk‟un duvarlarından
bakınca nehirde süzülen cesetleri görünce ölümle gelen boĢlukta isminin unutulacağından
korkan GılgamıĢ‟ın ismini ölümsüzleĢtirme mücadelesini anlatmaktadır. Böylece ismini
ölümsüzleĢtirmek için “YaĢayanlar Ülkesi” olarak bilinen “Sedir Ormanları”158 na gitmeye
karar verir. Bu düĢüncesini dostu Enkidu‟ya açar; onun, tavsiyesini ve desteğini ister.
Enkidu, bu düĢüncesini GüneĢ- tanrısı Utu‟ya danıĢmasını ister çünkü o, „YaĢayanlar
Ülkesi‟nin sorumlusudur. GılgamıĢ, Enkidu‟nun tavsiyesini dinler ve Utu‟nun desteğini
zorda olsa onu ikna ederek alır. GılgamıĢ ve Enkidu yola çıkmadan önce Uruk‟tan “ Evi
155
Kuzubaş, Muhammet (2007). “ İlkellere Ait Anlatılarda Rüya Motifi”, Turkish Studies / Türkoloji
Araştırmaları International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Winter
2 /1: 309
156
Kuzubaş, Muhammed; 2007, a.g.m.: 310
157
Campbell, Joseph; 2003, a.g.e.: 87
56
olan evine gitsin! Anası olan anasına gitsin! Benim yaptığımı yapacak bekâr erkekler
yanımda kalsın!”159 diyerek arkalarından ağlayan olmayacak ve savaĢırken tereddütte
düĢmeyecek elli gönüllü toplar. GılgamıĢ ve silah arkadaĢları hazırlıklarını tamamlayıp
yola koyulurlar. Eski Sümerce uyarlamasında, ormanın Mezopotamya‟nın doğusunda,
muhtemelen Elam sınırındaki Zargos Dağlarının yanında olduğunu belirtirken sonraki bir
uyarlama Mezopotamya‟nın doğusunda, Lübnan‟da olduğunu yazmaktadır.160 Ormana
doğru yol alırlar ve yedinci dağı aĢtıktan sonra “ Sedir Ormanı” na varırlar. Metinin
buradan sonraki kısmı parçalı olduğu için Sedir ormanının bekçisi Huvava‟yla
karĢılaĢmaları tam olarak bilinmemektedir. Fakat metinin kırıklı bölümünden sonraki
kısımda Enkidu‟nun GılgamıĢ‟ı yattığı derin uykudan uyandırma çabasını görmekteyiz.
GılgamıĢ‟ın zorla da olsa uyanmasından sonra Enkidu‟nun desteğiyle Huvava‟yı alt ederler
ve Huvava‟nın yakarmalarına kulak asmadan onu öldürürler. Bu olay Enlil‟in hoĢuna
gitmez ve GılgamıĢ‟a lanetli sözler yağdırır.
Destanın bundan sonraki kısmı aynı mitosa ve sonuca bağlanan iki farklı mitosla
devam etmektedir. Bu mitosların adları ise “GılgamıĢ ve Gökyüzü Boğası” ve “GılgamıĢ,
Enkidu ve Ölüler Diyarı” dır. Bu iki mitosun ortak karakterlerinden biri olan AĢk ve
SavaĢ- tanrıçası Ġnanna‟nın destan içerisine giriĢi ise farklılıkların baĢlangıç noktasını
oluĢturmaktadır. Bu mitoslar arasındaki farklılık ise GılgamıĢ‟ın biricik dostu ve can
yoldaĢı olan Enkidu‟nun ölümüyle ilgili iki farklı anlatıdan kaynaklanmaktadır.
GılgamıĢ‟ın kahramanlıklarına devam ettiği bu iki mitosa değinecek olursak ilk önce
“GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı” adlı mitostan baĢlamak yerinde olacaktır.
„GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı‟ adlı üçüncü mitte GılgamıĢ sırasıyla bir Ģövalye,
zalim bir kabadayı, çaresizlik içinde sızlanan biri, öğüt veren bir bilge, vefalı bir efendi ve
ölüler diyarındaki yaĢam hakkında bilgi edinmek için çırpınan bir ölümlü olarak
betimlenmektedir.161 Bu mitos, AĢk ve SavaĢ- tanrıçası Ġnanna‟nın Fırat nehrine düĢmüĢ
huluppu- ağacı‟nı bulmasıyla baĢlamaktadır. Ġnanna bu ağacı kerestesinden bir taht ve
araba yapılması umuduyla kutsal bahçesine götürür ve orada büyümesini bekler. Fakat
ilerleyen zamanda ağacın olgunlaĢıp büyümesine rağmen dallarında ve gövdesinde yaprak
büyümez olur. Çünkü büyü nedir bilmeyen yılan yuvasını dibinde kurmuĢ; tepesine
korkunç Imdugud- kuĢu (Zu- kuĢu) yavrusunu yerleĢtirmiĢ; ortasına da diĢi iblis Lilith
159
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 256
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 62
161
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 262
160
57
evini yapmıĢtır. Her zaman gülen, her zaman neĢeli olan Ġnanna, acı acı gözyaĢı döker162
ve kardeĢi GüneĢ- tanrısı Utu‟ya durumu anlatır. Ġnanna‟nın gözyaĢlarını duyan GılgamıĢ
ise bunun üzerine yardım teklifinde bulunur ve 50 Mana ağırlığındaki zırhım giyerek, , 7
Talant ve 7 Mana ağırlığındaki savaĢ baltası ile yılanı öldürür. Yılanın öldürüĢünü gören
yırtıcı kuĢ Zu yavruları ile dağa uçar, diĢi Ģeytan Lilit ise çöle kaçar. Bundan sonra
GılgamıĢ, Uruk'lu adamları ile ağacı keserler ve gövdesinden Ġnanna' nın tahtı ve karyolası
için kereste alırlar.
163
Ġnanna ise GılgamıĢ‟ın bu iyiliği karĢısında ağacın gövdesinden bir
pukku (büyük olasılıkla bir tür davul) ve dallarından mikku denilen (büyük bir olasılıkla
tokmak) bir nesne yaptı ve bunları cesaretinin ödülü olarak GılgamıĢ‟a verdi.164
Mitosun devamı kırıklı parçalardan dolayı kesintiye uğramasın rağmen devamında
sebebi bilinmez bir Ģekilde “genç kızların yakınıĢları nedeniyle” bu iki nesneyi yeraltına
yani ölüler diyarına uzanan çukura düĢürür. Bu çukurların Yunan mitolojisinde sıkça adı
geçen Hades‟e uzanan çukurlarla benzerlik göstermesi ilgi çekicidir. GılgamıĢ, Ġnanna‟nın
kutsal hediyelerini kaybetmenin üzüntüsü ile yeraltı ülkesinin giriĢinde ağıt yakarken dostu
Enkidu onun için yeraltına inmeyi göze alır. Mitosun bu noktasından sonra yeraltına inen
Enkidu‟ya GılgamıĢ‟ın tavsiyeler vermesiyle devam eder. Fakat Enkidu, GılgamıĢ‟ın hiçbir
tavsiyesine uymaz ve yeraltında esir düĢer.
Bu durum karĢısında GılgamıĢ, Enkidu‟yu tekrar görebilmek için tanrılardan yardım
ister. Ama kutsal Kahraman GilgameĢ'in, yalvararak Enlil ve Nanna'dan, Enkidıı'yu
Yeraltı'ndan yukarıya çıkarmalarını arzu etmesine karĢılık, onların umursamaz bir tavırla
reddedip hiçbir söz söylememeleri üzerine, Enki merhamet eder ve Yeraltı- tanrısı Nergal'i
vazifelendirir.165 GüneĢ- tanrısı Utu‟nun açtığı bir delikten Nargal‟in izni ile Enkidu‟nun
gölgesi (yansıması) yeryüzüne ayak basar. Enkidu‟nun gölgesi ile karĢı karĢıya gelen
GılgamıĢ baĢta özlemle dostuna sarılsa da daha sonra onun halini gördükçe yüreğini bir
korku kaplar ve yeraltına dair sorular sormaya baĢlar ki bu sorular Mezopotamya
mitolojisinin içerisinde ölüm, ölüm sonrası hayat ve ölüler diyarı hakkında bize ayrıntılı
bilgiler vermektedir. Bu bilgilere göre yeraltında hiyerarĢik bir sistemin olduğunu, cennet
ve cehennem kavramının daha ortaya çıkmadığını yeraltı ülkesi kavramının ikisi içinde
162
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 262
Schmökel, Hartmuth (1973). “ Sümer Dini- II”, , Çeviren ve açıklayan: MEHMET TURHAN ÖZDEMİR,
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 21, Sayı: 1:377
164
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 72
165
Schmökel, Hartmuth (1971); “ Sümer Dini” (Çeviren ve Açıklayan: Mehmet Turhan ÖZDEMİR), Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 19 Sayı: 1: 206
163
58
kullanıldığını fakat gene de insanların yaĢarken gerçekleĢtirdikleri eylemlere göre adil bir
Ģekilde değerlendirilip iyi veya kötü diye bileceğimiz hayatlar sürdüklerini öğrenmekteyiz.
“GılgamıĢ ve Gökyüzü Boğası” adlı mitos ise “GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı”
adlı mitosta olduğu gibi yine GılgamıĢ, Enkidu ve Ġnanna arasında geçmektedir. Mitos,
AĢk ve Bereket- tanrıçası Ġnanna‟nın GılgamıĢ‟tan etkilenmesi ve onunla evlenmek
istemesi ile baĢlamakta ve reddediliĢi üzerine Enkidu‟nun ölümüne kadar sürecek olayları
içermektedir.
Yunan mitolojisi içerisinde sıkça rastlanılan bir özellik olmasına rağmen bir tanrıça
olarak Ġnanna‟nın yarı tanrıda olsa GılgamıĢ gibi bir ölümlüden etkilenmesi Mezopotamya
mitolojisi içerisinde tanrı – insan iliĢkilerinde açısından karĢımıza sıklıkla çıkan bir anlatı
veya tanrı- tanrıça tasvirlerinde yer alan bir özellik değildir. GılgamıĢ Destanı‟nın baĢında
da dile getirildiği gibi babasının ölümlü bir insan, annesinin bir tanrıça olmasına benzer
vurgulamalar, köken arayıĢı içeren veya meĢruluk kazandırma amaçlı söylemlere
rastlanılmıĢ olsa da Mezopotamya mitolojisi içerisinde bu kadar net ifadelerle tanrı ve
insanlar arasında duygusal veya cinsel bir yakınlaĢmanın olabileceğine yönelik bir anlatı
görülmemiĢtir. Yüce bir kahraman olsa da GılgamıĢ‟ın bir tanrıçayı reddediĢinin temel
sebebi kendisinden önceki birçok aĢığının baĢına gelenlerdir. Ġnanna eski âĢıklarından;
rengârenk allulu kuĢunun kanadını kırmıĢ; aslan için yedi kere yedi çukur kazmıĢ; atı
kırbaçlayıp kamçılamıĢ, hiç durmadan yedi fersah koĢturmuĢ; çobanı kurda çevirmiĢ; ona
sepet sepet hurma getiren babasının bahçıvanı Ġsullanu‟yu bir kurbağaya çevirmiĢtir. Ve en
son olarak GılgamıĢ‟ı etkileyen kendinden önceki krallar arasında da ismi geçen Çobantanrı Dumuzzi halen Ġnanna için gözyaĢı dökmektedir.166
ReddediliĢi sindiremeyen ve kendisine bir hakaret olarak algılayan Ġnanna, kırılan
gururunun intikamı arayıĢı içerisinde Gökyüzü- tanrısı An‟dan Gökyüzü Boğası‟nı
Uruk‟un üzerine salmasını ister ve isteğini tehdit yoluyla da olsa yerine getirttirir. Burada
panteonun baĢ tanrısı konumunda olan Gökyüzü – tanrısı An‟ın kendi yaratısı olan bir tanrı
tarafından tehdit edilmesi ise Ġnanna‟nın toplumsal ve dinsel alandaki yükseliĢini
gösterirken An‟ın durağan tanrı konumunun devam ettirdiğini de açıkça göstermektedir.
Ġnanna‟nın Gökyüzü Boğası‟nı kullanarak Uruk‟u yerle bir edip GılgamıĢ‟tan intikam alma
planları ise istediği gibi gitmeyecektir. Sümer‟in kahraman kralı GılgamıĢ ve ondan aĢağı
kalmayan kahraman Enkidu el birliği ile yenilmez olarak algılanan bu canavarı öldürürler.
166
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 64
59
Gökyüzü Boğası‟nın öldürülmesi karĢısında Uruk‟un duvarları üzerinde GılgamıĢ‟a lanetli
sözler söyleyen tanrıçanın üzerine Enkidu‟nun Gökyüzü Boğasından kestiği bir parçayı
fırlatması ise ikilinin cesaretleriyle Mezopotamya‟ da ve mitolojide zirveye ulaĢtıkları
nokta olmuĢtur. Öyle ki eskiçağ toplumlarında tanrı buyruklarına karĢı gelmek büyük
felaketlerin oluĢmasına zemin hazırlayan baĢlıca eylemler arasında sayılırken; GılgamıĢ ve
Enkidu‟ nun bununda ötesine geçerek bir tanrıçaya saldırıda bulunmaları Mezopotamya
mitolojisi içerisinde eĢine rastlanmaz bir ayrıntı ve insanlığın kendi kaderine yön verme
isteğinin doğal bir duygusal yansımasıdır. Tabi ki bu duygu yansıması toplumsal ve dinsel
düĢünce sınırlarının ötesinde bir düĢünce ortaya koyamamıĢ ve mitos kendi içerisinde
dengeyi sağlama yoluna gitmiĢtir. Enkidu‟nun ve GılgamıĢ‟ın Ġnanna‟ya karĢı hakaret
içeren eylemleri sonuç olarak gökyüzünde oturan bütün tanrıları rahatsız eden tanrısal
otoriteye karĢı bir eylem olarak değerlendirilmiĢ ve Huvava ile Gökyüzü Boğası‟nı öldüren
bu ikiliden en az birinin ölmesi gerektiği yönünde karar vermelerine sebep olmuĢtur.
Böylece mit kendi içerisinde tanrı – insan iliĢkilerini toplumsal normlar, değerler ve dinsel
düĢünüĢ sınırları içerisinde olması gereken yere oturtturmuĢtur. Mite göre; tanrıların ilk
önce GılgamıĢ‟ın ölmesi doğrultusunda karar almıĢlar fakat Ġnanna GılgamıĢ‟a daha fazla
acı verecek bir karar verirmiĢtir. Ġnanna, GılgamıĢ‟ın ününe ün katan, en çaresiz anlarda
onu cesaretlendiren, arkasını kollayan, yanında her daim savaĢan, can dostu olarak anılan
Enkidu‟nun ölmesi konusunda tüm tanrıları ikna ederek GılgamıĢ‟ı yalnızlığa ve sevdiği
birinin kaybının acısına mahkûm etmiĢtir. Ve mit bu kısımdan sonra Ġnanan‟nın Enkidu‟ya
ölüm gözüyle bakması, Enkidu‟nun hastalanması ve ölümüne kadar geçen süreyi
anlatmaktadır. GılgamıĢ‟ın dostuna olan sevgisi ve ölümüne olan üzüntüsü ise canavarlarla
çarpıĢan bir kahramanın ölüm karĢısındaki çaresizliğini gözler önüne sermektedir. Önce
düĢman, sonra dost olduğu Enkidu'nun ölümünden sonra GılgamıĢ durgun, ilgisiz, isteksiz,
iĢtahı bozulmuĢ biri olmuĢ, yememiĢ, içmemiĢ, geceleri uyumamıĢ, gündüzleri kimseyle
konuĢmamıĢ, odasından çıkmamıĢ, çıktığında da kendi baĢına dağlarda, ovalarda
dolaĢmaya baĢlamıĢtır. Enkidu' nun öldüğüne inanmak istemeyen GılgamıĢ, onun
boĢluğunu doldurmak için düĢlerinde gördüğü yaratıklarla konuĢmaya baĢlamıĢ. Bunalıp
sıkıldığında saçını baĢını yolmuĢ, üstünü baĢını parçalamıĢ ve dolaĢtığı yerlerde Enkidu'yu
aramıĢ, sürekli onu çağırmıĢ, ağlaya ağlaya ona ağıt okumuĢtur.167
167
Köknel, Özcan (2000); “Duygudurum Bozukluklarının Tarihçesi ”, Duygudurum Bozuklukları Dizisi, Çizgi
Tıp Yayınevi, Ankara, Cilt: 1, Sayı:1: 5
60
Enkidu‟nun ölümüne dair anlatılan iki farklı versiyon olsa da bu mitlerin sonunda
GılgamıĢ‟ın duygu durumu benzer bir biçimde Ģekillenerek destanın devamını oluĢturan
anlatı ile bir bütünlük oluĢturmuĢtur. GılgamıĢ, artık dostunun ölümüne üzülmenin
ötesinde kendi ölümünü düĢünmeye baĢlamıĢtır. Dünyanın tatlarından, renklerinden artık
mahrum olma düĢüncesi, göstermiĢ olduğu kahramanlıklarla birlikte adının unutulacağı
korkusu ve ölümün soğuk yüzü karĢısındaki çaresizliği GılgamıĢ‟ı yaĢamın sonsuzluğunu
aramaya sevk etmiĢtir.
Dünya var olduğu andan itibaren her canlı ölümü tatmıĢ ve yeraltı dünyasına
yolculuk yapmıĢtır. Sadece iki ölümlü insan tanrıların lütfuna nail olup ölümsüzlüğü elde
edebilmiĢtir. Bunlar Tufan‟dan önce var olan büyük Ģehirlerden biri olarak kayıtlarda yer
alan ġuruppak‟ın kralı olarak bilinen UtnapiĢtim (Ziusudra veya Atharsis)
ve eĢidir.
GılgamıĢ, ölümsüzlüğün sırrını elde edebilmek amacıyla ölümsüzlüğü elde eden bu iki
kiĢinin UtnapiĢtim ve karısının yaĢadığı söylenen MaĢnu (Mashu) Dağına doğru yola alır.
Dağın eteklerinde geldiğinde ise dağın giriĢindeki geçidin bekçiliğini yapan Akrep- Adam
ve karısıyla karĢılaĢır. GılgamıĢ baĢlangıçta bu yaratıklardan korksa da ölümsüzlüğü elde
etmek amacıyla onlara UtnapiĢtim‟in yerini sorar. Akrep- Adam kendisine, o güne dek
hiçbir ölümlünün MaĢnu dağını aĢamadığını ve tehlikelerini göğüsleyemediğini söyler.168
“Zira hiçbir fani insan, on iki league (bir league, yaklaĢık 5 km.) karanlık bir tüneli
geçtikten sonra varılabilen UtnapiĢtim‟in malikânesine ulaĢamadı.”169 (bazı bilim adamları
bu mesafenin daha fazla olduğunu ifade etmektedir) diyerek amacının imkânsız olduğunu
yineler. GılgamıĢ kararlıdır ve Akrep- Adam‟ın uyarılarına rağmen karanlık tünelin yolunu
tutar ve sonunda uzun bir süreden sonra tünelin sonunda ki ıĢığı görür ve GüneĢ- tanrısı
Utu (ġamaĢ) ile karĢılaĢır. Utu GılgamıĢ‟ı görünce ona; “GılgamıĢ, sevin, çünkü sen bu
cennete ilk giren fanisin; ama peĢinde gittiğin hayatı bulamayacaksın.” diyerek uğraĢının
boĢ olduğunu yineler. GılgamıĢ dinelemez ve karĢısında duran sahile doğru yol alır burada
“ Tavernacı Siduri” yaĢamaktadır. Siduri baĢta GılgamıĢ‟ı serseri sanarak kendisini evinin
içerisine kilitler. Fakat GılgamıĢ kendisini tanıtıp, amacını anlattıktan sonra Siduri
kapısının sürgüsünü açtı ve GılgamıĢ‟a: “PeĢinde gittiğin hayatı hiçbir zaman
bulamayacaksın. Tanrılar beĢeriyeti yarattıkları zaman, insanoğlunun ölmesi gerektiğine
karar verdiler. Bundan böyle, yaĢadığın her günün en iyi bir Ģekilde geçirmeye çalıĢ. Ye,
168
169
Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. :55
Bratton Gladstone, Fred; 2000, a.g.e.: 43
61
dans et ve eğlen. Tam bir hayat sür.”170 Diyerek onu caydırmaya çalıĢtı. Fakat GılgamıĢ
Akrep- Adam, GüneĢ- tanrısı Utu ve Saki- Siduri‟yi dinlemiyor ölümsüzlüğü elde
etmekten baĢka bir Ģey düĢünemiyordu. GılgamıĢ kararlılığını Ģu ifadelerle dile getirmiĢtir:
“Söyle bana tavernacı hangi yol beni UtanapiĢtiye ulaĢtırır? Öğret bana nasıl ulaĢabilirim
ona? Öğret bana! Gerekirse, aĢarı bu Deniz‟i! BaĢaramazsam gene bozkırda baĢıboĢ dolaĢır
dururum”. Bunun üzerine Tavernacı Siduri Ģöyle dedi: “Asla görülmedi bu Deniz‟i aĢan!
Hiç kimse aĢamadı bu Deniz‟i en eski zamanlardan beri. Sadece Yiğit- ġamaĢ aĢar onu
ondan baĢkası yapamaz bunu? Geçit dar, yol çetindir. Üztelik, orada akan Ölümcül- Su
Deniz‟e giriĢi engeller. Nasıl aĢabileceksin GılgamıĢ bu Deniz‟i? Ölümcül- Su‟ya
vardığında ne yapacaksın? Ama orada UtanapiĢti‟nin Kayıkçısı UrĢanabi vardır. Ve
TaĢtangiller eĢlik eder ona. UrĢanabi ormanda dalları kesmektedir. Git bul onu! Gerekirse
onunla birlikte aĢarsın suları! BaĢaramazsan geri dön!”
171
Böylelikle Siduri hem yolda ki
tehlikelere karĢı GılgamıĢ‟ı uyarırken hem de ona UtnapiĢtim‟e nasıl ulaĢacağını da
söylemiĢtir. Bu noktada Siduri‟nin ifadelerine dikkat edilmesi de gerekmektedir. Ġlk baĢta
dikkati çeken Ölümcül- Su ve Kayıkçı UrĢanabi‟dir. GılgamıĢ destanı içerisinde ÖlümcülSu‟ların kayıkçısı adıyla karĢımıza çıkan UrnaĢabi‟nin Yunan mitolojisi içerisinde Hades‟e
giden ölümcül sularla kaplı Acheron ırmağının kayıkçısı olarak bilinen “Kharon” ile olan
benzerliği dikkat çekicidir. Farklı amaçlarla mitoloji içerisinde yer edinmelerine rağmen
aynı veya yakın özelliklerle tasvir edilmeleri Mezopotamya ve Yunan mitolojisi arasında
ki geçiĢler konusunda yeni bağlantıların olabileceğini de göstermektedir. Dikkat çeken bir
diğer nokta ise “TaĢtangiller” olarak ifade edilen “TaĢtan – Adam”lardır. UrnaĢabi‟ye eĢlik
ettiği söylenen bu varlıkların ise Ölümcül-Sudan etkilenmeyerek kayığı ittikleri yönünde
bir çıkarım yapmak mantıksal açıdan doğru olacaktır.
GılgamıĢ, Siduri‟den öğrendikleri doğrultusunda UrĢanabi‟ye yaklaĢmak için önce
TaĢtangilleri ortadan kaldırdı ve Siduri ile arasında geçen konuĢmayı yineleyerek neden
periĢan halde olduğunu ve UtnapiĢtim‟e gitmek istediğini tekrarladı. UrĢanabi, GılgamıĢ‟ın
kararlılığı karĢısında daha fazla dayanamayarak ondan “otuz metre uzunluğunda, yüz yirmi
sırık kesmesini ve dallarını kesip uçlarını sivriltip” kendisine getirmesini istedi. Daha sonra
UrĢanabi ve GılgamıĢ tekneye binerek yola çıktılar üç günde bir buçuk ay gitmiĢçesine yol
adlılar ve Ölümcül- Su‟ya geldiklerinde UrĢanabi: “Kenarda durma ve ilk sırığı alıp itele.
Dikkat et ellerin Ölümcül- Su‟ya değmesin, Sonra, ey GılgamıĢ, ikinci sırığı, sonra üçüncü
170
171
Bratton Gladstone, Fred; 2000,a.g.e.: 44
Bottero, Jean (2005); Gılgamış Destanı (Çev: Orhan Suda), YKY, İstanbul: 176
62
sırığı ve dördüncü sırığı al!” diyerek sırıkların hepsini Ölümcül- Su‟yu geçmek için
kullandılar. Fakat sırıkların hepsi bitince elbiselerini ve kemerini ellerine sararak elleriyle
tekneyi itmeye devam etti. En sonunda UtnapiĢtim‟in yaĢadığı yere vardılar ve aralarında
GılgamıĢ‟ın neden böyle periĢan olduğuna dair Akrep- Adam, Siduri ve UrĢanabi ile geçen
konuĢma tekrarlanır. Aralarında yaĢam ve ölümün anlamı konusunda uzun konuĢmalar
geçmektedir. En sonunda GılgamıĢ öğrenmek isteği konuya giriĢ yapar ve UtnapiĢtim‟e
ölümsüzlüğü nasıl elde ettiğini sorar. Bu kısmı yukarıda “UtnapiĢtim” baĢlığı altında;
UtnapiĢtim ‟in, tanrıların insanlığı ortadan kaldırmak amacıyla gerçekleĢtirdikleri
Tufan‟dan insanları ve tüm canlıları nasıl kurtardığına dair miti ayrıntılı bir Ģekilde
anlatmıĢtık. UtnapiĢtim, ölümsüzlüğü nasıl elde ettiğine dair hikâyesini bitirdikten sonra
ise mitos GılgamıĢ‟ın sebebi tam olarak anlaĢılamayan bir sebepten ötürü uykuya
dalmasıyla devam etmektedir. Altı gün yedi gece sürecek bu uykunun kanıtı olarak ise
UtnapiĢtim eĢine her gün için bir somun ekmek piĢirmesini ve duvara bir çentik atmasını
ister. GılgamıĢ yedinci gün uyandırıldığında daha yeni uyumuĢçasına tepki vererek
kederlenir. UtnapiĢtim, UrĢabani‟ye emir vererek GılgamıĢ‟ın saçlarını, üstünü baĢını
düzeltmesini, bir krala yakıĢır Ģekilde giydirmesini ve ülkesine yolculuğa çıkacak Ģekilde
hazırlamasını ister.
UrĢabani ve GılgamıĢ‟ın ölümcül sulardan geçip ülkeden ayrılmak için hazırlıklar
yaparken UtnapiĢtim ona karısının önerisi ile bir ayrılık hediyesi vermek ister. Doğu
Akdeniz halkına, evine dönen yabancıya hem verene hem de alana onu bahĢeden bir ayrılık
hediyesi verilir. UtnapiĢtim‟in GılgamıĢ‟a verdiği ayrılık hediyesi ise “iyi korunan bir Ģey”,
“tanrıların sırrı” gençlik otudur.172 UtnapiĢtim bu otu Ģöyle tasvir etmektedir: “ Bir bitki
var ki kökleri Tekedikenin‟nin köklerine benzer ve dikenleri Böğürtlen Çalısı‟nın ki
gibidir, ama onu ele geçirebilirsen uzun ömre kavuĢursun.”173 Böylelikle UtnapiĢtim bu
yiğit kralın ıstıraplı gönlünü bir nebze teselli edebilecektir.
GılgamıĢ, ölümsüzlüğü elde edemese de “gençlik otunu” elde edebilecek olmanın
sevinciyle denizin dibine dalar ve gençlik bitkisini elde eder. Daha sonra UrĢanabi ile
birlikte Uruk‟a doğru yola çıkarlar ve uzun bir yürüyüĢ baĢlar. Metine göre; yaklaĢık beĢ
yüz kilometre yürüdükten sonra karĢısına çıkan bir gölde serinlemek isteyen GılgamıĢ‟ın
suya dalmasıyla bitkinin tatlı kokusunu alan bir yılan yuvasından çıkarak bitkiyi kapar.
Bitkiyi yiyerek gözden uzaklaĢırken yılan deri değiĢtirerek eski derisinden kurtulur.
172
173
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 75
Bottero, Jean; 2005, a.g.e.: 207
63
Yılanın deri değiĢtirerek sonsuz gençlik kazanmasına dair anlatılan ilklerinden biri olan
GılgamıĢ destanı bu açıdan dünya mitolojisinde ki birçok mitos ile benzerlik
göstermektedir. GılgamıĢ gençlik otunu da kaybetmenin üzüntüsüyle ağlamaya baĢar.
UrĢanabi, onu da alarak tekrar yola koyulur ve GılgamıĢ Uruk‟u görünce yüreği
kendiliğinden teselli olmaya baĢlar. Bu kısımda GılgamıĢ‟ın Uruk için yaptıkları ile destan
Ģu Ģekilde son bulmaktadır: “Çık Uruk‟un surlarına da bir dolaĢ bakalım. Gözden geçir
temellerini! Bütün bunlar piĢmiĢ tuğladan yapılmamıĢ mı? Ve Yedi Bilge‟nin yedisi birden
atmamıĢ mıydı temellerini? Kentin geniĢliği üç yüz hektar, bahçeleri de bir o kadar ve bir o
kadar da ekilmemiĢ toprak. ĠĢtar‟a özgü bu tapınak. Göz alabildiğine üç bin hektar, üstünde
Uruk‟un yükseldiği toprak.”174
GılgamıĢ‟ın eĢsiz hayatı ile birlikte mitos bize; kendisi veya baĢka bir ölümlü için
ölümsüzlüğün tek yolunun büyük iĢler yaparak ve kalıcı anıtlar inĢa ederek sonsuz bir üne
ulaĢmak olduğunu gösterir. Ayrıca destanın öğrettiği bir Ģey de, yaĢamın değerli olduğu ve
sonuna kadar zevkine varılması gerektiğidir. GılgamıĢ‟ın uzun ve çetin yolculuğu boyunca
keĢfettiği Ģeyleri biz de kendi yaĢamlarımız boyunca öğrenmeliyiz. GılgamıĢ gibi
baĢarısızlık ve ölümün umutsuzluğuyla savaĢmalıyız. GılgamıĢ gibi, yaĢamda nelere değer
vereceğimizi seçmeli ve bu tercihleri yaparken özgür olmalıyız.175
3.2.5. Ninurta
Mezopotamya mitolojisi içerisinde yarı tanrı ve ölümlü kahramanlar kadar önem arz
eden kahramanlardan biride Enlil‟in “Güney rüzgârlarından” sorumlu oğlu veya Enlil‟in “
Enlil‟in Çifçisi” diye betimlenen “Fırtına ve SavaĢ tanrısı” olarak da tapınılan Ninurta‟dır.
Ġnanna, Nanna-Sin, Adad, Papilsag, Nusku, Utu, UraĢ, Zababa, Ennuği‟nin de kardeĢi
olarak tasvir edilen Ninurta‟nın aynı zamanda da “ Doktorların Koruyucu - tanrıçası Gula
”nın kocası olduğu tahmin edilmektedir.176
Resmi, dini ve edebi çivi yazılı belgelerde ismini sıkça rastlanılan bir tanrı olarak
Ninurta toplumsal ve dini öneme sahip tapınılan bir tanrıdır. Bu tanrının mitoloji içerisinde
kahraman olarak anılmasında rol oynayan iki önemli mitos bulunmaktadır. Bunlar;
“Ninurta ile Anzu” ve “Ninurta ile Asag” olarak bilinen mitoslardır.
174
Bottero, Jean; 2005, a.g.e.: 210
Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 280
176
Narçın, Ali; 2008, a.g.e.: 305
175
64
Bu iki mitostan Enlil‟in oğlu SavaĢçı- tanrı Ninurta‟nın bir kahraman olarak
Mezopotamya mitolojisi içerisinde yer edinmesine olanak sağlana mitos “ Ninurta ve
Anzu” adıyla anılan mitostur. Bu mitosun ana karakteri olarak Ninurta‟nın karĢısında yer
alan Anzu ise „Ġmdugud‟ veya „Zu‟ adlarıyla da anılan ve Mezopotamya bölgesinde
Sümer, Asur ve Babilliler tarafından kültü yükseltilen bir tanrıdır. Fırtınaların ve
rüzgârların tanrısı olarak anılan bu tanrı aynı zamanla kendisine atfedilen tanrısal sıfatla
uyumluluk gösteren bir Ģekilde “ kuĢ” Ģeklinde kabartmalarda ve yazılı belgelerde tasvir
edilmiĢtir. Asur mitolojisinde ise aslan baĢlı kartal olarak betimlenen Ģekli özellikle ön
plana çıkmıĢtır.177 Gökyüzü- tanrısı An‟ın oğlu olarak anılan Anzu baĢlangıçta düĢük
seviyeli yaratıcı özelliklere sahip olmayan bir tanrı olarak mitoloji içerisinde yer edinirken
yükseliĢini Ninurta ile birlikte adının geçtiği mitosla elde etmiĢtir. Mite göre An‟ın oğlu
Anzu Su ve Bilgelik- tanrısı Enki‟nin önerisi ve ile Fırtına- tanrısı Enlil‟in Ģahsi
korumalığına getirilir. Mitin devamında Anzu‟nun varlığından kaynaklı olarak Enlil kader
tabletlerini elinden bırakarak sık sık “kutsal su” da yıkmaya baĢlar. Enlil‟in görkemli
duruĢu ve yüceliğinden etkilenen Anzu ise içten içe kıskançlık ve güç isteği ile
dolmaktadır.
Rüzgârların- tanrısı Anzu‟nun kıskançlığı ve güç hırsından dolayı Enlil‟in yönetimsel
gücünü temsil eden „Kader Tabletleri‟ ni ele geçirmesi Ģu Ģekilde anlatılmıĢtır: “Gözleri
enlil‟in güçlü tuzaklarına takılırdı: Yüce tacına, kutsal kaftanına, ellerinde ki Kader
Tabletleri‟ne. Anzu seyderdi, Duranki‟nin tanrısını, tanrıların babasını seyrederdi. Ve
hedefini koydu, Enlil‟in güçlerini elinden almak. Çok yakında hain planını yapmıĢtı. Ve
sık sık seyrettiği odanın giriĢinde günün baĢlamasını bekledi. Enlil soyundu ve tacını
tahtının üzerine bıraktı. O kutsal suda yıkanırken Anzu, Kader Tabletleri‟ni ele geçirdi.
Enlil‟in gücünü aldı.”178
Anzu‟nun bu beklenmedik davranıĢı karĢısında hiddetlenen Enlil; Anzu‟nun
yakalanıp öldürülmesi ve Kader Tabletleri‟nin geri getirilmesini ister. Bunu baĢaran kimse
tanrılar arasında büyük saygınlık elde edecek ve gücü artacaktır. Enlil bu görev için
sırasıyla Adad, Gerra ve Ġnanna‟nın oğlu ġara‟yı görevlendirir. Fakat bu üç tanrıda
Anzu‟nun peĢinden gitmeye cesaret edemez. Bu üç tanrıda Ģu sözlerle bu görevi erine
getirmeyeceklerini belirtir: “Baba, kim eriĢimlez dağlara gidebilir? Oğullarından hangi
tanrı Anzu‟yu yenebilir? Çünkü onun elinde Kader Tabletleri var, O, Enlil‟in gücünü aldı;
177
178
Narçın, Ali; 2008, a.g.e.: 68
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 103
65
ayinler yardı kaldı!”179 Bu yinelemelerden sonra çaresizlik içinden düĢünen Enlil
ümitsizliğe kapılır.
Enlil‟den Kader Tabletlerini çalan Anzu‟yu Enlil‟in yanına yerleĢtiren tanrı Enki ise
bu duruma bir çözüm bulur. Enki, tanrıların yüce annesi Belet-ili‟ye Ninurta‟yı yaratmasını
buyurur. Belet-ili‟yi yaratır ve ona cesaret verici Ģu kelimelerle hitap eder: “Bir yol çiz,
zamanı düzelt. Yarattığım tanrılar için gün doğsun. Yıkıcı savaĢ gücünü topla, üzerine
yürüdükçe Ģeytani rüzgârların essin. Göklerdeki Anzu‟yu yakala ve yarattığım topraklara
sel getir, evi harabe olsun. Üzerinde dehĢetle gök gürlesin. Korkutucu savaĢ gücün onu
sarsın, yıkıcı kasırga ona doğru yükselsin. Yay ve okunu hazırla ve onu zehirle kapla.”180
Ninurta, Belet-ili‟nin sözlerinden cesaret alır ve Anzu‟nun üzerine onunla özdeĢleĢen yedi
rüzgârını da yanına alarak yola koyulur. Ninurta ile Anzu‟nun karĢılaĢmasını ise Ģu
sözlerle ifade edilmiĢtir: “Dağın yamacında Anzu ve Ninurta karĢılaĢtı. Anzu ona baktı ve
öfkesinden sarsıldı. DiĢleri Ģeytan umularınki gibiydi; kaftanının parlaklığı dağları sarardı.
Öfkesinden tıpkı bir aslan gibi kükredi… ġiddetli bir savaĢ baĢlar: Ölüm bulutları yağmur
yağdırdı, bir ok ĢimĢek çaktırdı, SavaĢ aralarında gürlüyordu.”181 Ninurta ne kadar sert
saldırırsa saldırsın Anzu Kader Tabletleri‟nin verdiği güç ile direnmeye devam ediyordu.
Zor duruma düĢmek üzere olan Ninurta Anzu‟yu yenmek için Bilgelik- tanrısı Enki‟den
yardım ister. Enki ona Ģu sözlerle cevap verir: “SavaĢın hız kesmesine izin verme, zafer
için saldır! Onu bitkin düĢür böylece fırtınalar geldiğinde kanatları kırılsın. Oklarını takip
etmek için bumerang kullan ve kanatlarını kes, her iki kanadını da kopart…”182
Ninurta, Enki‟den aldığı tavsiyelerle yedi Ģeytani rüzgârını da alıp Ģiddetli
çarpıĢmalar sonucunda Anzu‟yu yenmeyi baĢarır. Fakat tabletlerde ki kırıklardan
Ninurta‟nın Anzu üzerine tekrar saldırdığı bölümden Anzu‟yu öldürmesine kadar geçen
kısım hakkında maalesef elimizde bilgi bulunmamaktadır. Kader Tabletlerini Anzu‟dan
geri alan Ninurta tanrılara iyi haberleri yollar. Ve mit, Ninurta‟yı tanrılar arasında yücelten
geleneksel ifadelerle son bulmaktadır: “Sen Anzu‟yu ele geçirdin, onu kendi gücüyle
öldürdün, Yükseklerde uçan znzu‟yu kendi gücüyle öldürdün. Çünkü sen çok cesursun,
dağları deldin, tüm düĢmanların baban Enlil‟in önünde diz çökmesini sağladın. Ninurta,
179
180
181
182
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 103
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 104
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 104
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 104
66
çok cesur olduğun ve dağları deldiğin için tüm düĢmanların baban Enlil‟in önünde diz
çökmesini sağladın. Mutlak egemenliğe sahip oldun, tüm ayinlere de.” 183
Korkunç ve hain Anzu‟yu öldürerek tanrılar arasında yüceltilen Ninurta‟ya dair
ikinci bir kahramanlık miti ise “Ninurta ve Asag” , “Ninurta ve Kur” veya “Ninurta‟nın
Yiğitlikleri” olarak bilinen öyküdür. “Kur” ve “Asag” birbirini tamamlayan kavramlar
olmakla birlikte aynı zamanda faklı iki kavramı ifade etmektedir. Kur, kavramsal olarak
Mezopotamya mitolojisinde hem cehennem olarak da bilinen yeraltı ülkesini hem de yer
altında yaĢayan ejderha benzeri farklı tasvirleri bulunan bir canavarı temsil etmektedir.
Asag ise Kur olarak adlandırılan cehennem veya yeraltında yaĢayan “hastalık ve illet
cini”184 olarak mitolojide düĢlenmiĢtir.
Mit, Ninurta‟nın silahlarının kiĢileĢtirilmiĢ biçimi olan ġarur‟un Ninurta‟ya verdiği
bir söylevle baĢlamaktadır. ġarur, eldeki metinde ki kırıklar yüzünden sebebi bilinmese de
Asag‟dan nefret etmektedir. Ve bu doğrultuda Ninurta‟yı Asag‟a karĢı kıĢkıtır ve onu
öldürmesini ister. Ninurta, ġarur‟un cesaretlendirme ve kıĢkırtmaları ile Asag‟ı yok etmek
için saldırır fakat rakibi karĢısında tutunamaz ve geri çekilir. ġarur tekrar SavaĢçı- tanrı
Ninurta‟yı kıĢkırtır. Ninurta emirindeki bütün silahlarla birlikte Asag üzerine saldırı ve bu
defa Asag‟ı yok etmeyi baĢarır. Ancak Asag‟ın yok edilmesiyle ülkede büyük felaketler
baĢ göstermeye baĢlar. Kur‟un ilksel suları yeryüzünü basar tarım alanları harap olur.
Ülkenin “ kazma ve sepet” taĢıyan, yani ülkenin sulanması ve tarıma hazırlanmasıyla
yükümlü olan tanrıları, ümitsizliğe kapılırlar.185 Bu duruma sebep olan Ninurta ise ülkenin
baĢına getirdiği felaketi yine kendi elleriyle temizlemek durumunda kalmıĢtır. Kur‟un
sularının yükselmesiyle ortaya çıkan felaketler Ģu kelimelerle ifade edilmektedir: “ Açlık
korkunçtu, hiçbir Ģey üretilemedi. Küçük ırmaklar temizlenmiyordu, kirlilik akıp
gitmiyordu. Tarlalar hiç sulanmıyordu, sulama hendekleri kazılmıyordu. Hiçbir ülkede
ekin yetiĢmedi, yalnızca zararlı otlar büyüdü. Bunun üzerine efendi yüce zekâsını iĢletti,
Enlil‟in oğlu Ninurta büyük iĢler baĢardı.”186
Ninurta çözüm yolu olarak Kur‟dan fıĢkıran ilksel suların üzerine taĢlar yığar ve
suyun yukarı çıkmasının önüne geçer. Yeryüzünü kaplana suları ise bir araya toplayarak
Dicle nehrine akıtır ve ülkeyi içine düĢtüğü zor durumdan tamamen kurtarmıĢ olur. Bu
183
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 104
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 213
185
Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e. :149
186
Kramre, S. Noah; 2001, a.g.e.: 149
184
67
kısım mit içerisinde Ģöyle anlatılmıĢtır: “ YayılmıĢ olanları, bir araya getirdi.Kur‟un
yaydıklarını, topladı ve Dicle‟ye attı. Ondan taĢan sular tarlalara aktı. ġimdi yeryüzündeki
her Ģey ülkenin kralı Ninurta‟yla neĢelendi. Tarlalar bol tahıl yetiĢtirdi, bağlar, bahçeler
meyveyle doldu, (ürün) ambarlara ve tepelere yığıldı; Efendi yeryüzünden kederi sildi,
Tanrıların ruhlarını neĢelendirdi.” 187
Ninurta‟nın annesi olarak anılan ilksel sular ile özdeĢleĢtirilen ana tanrıçalardan
Ninmah ise, oğlu Ninurta‟nın baĢarılarını duyunca onu görmek için izin ister. Ve Ninurta
ona “ yaĢam gözüyle” bakarak Ģöyle der: “ Ey hatun, sen Kur‟a gelmek istediğin için, ey
Ninmah, benim uğruma bu düĢman ülkeye gelmek istediğin için, Beni kuĢatan savaĢın
dehĢetinden korkmadığın için, ben yiğidin, yığdığı tepenin adı, Hursag (dağ) olsun ve sen
de onun kraliçesi ol.”188
Daha sonra Ninurta her türden bitki, Ģarap ve bal, çeĢitli cinsten ağaçlar, altn, gümüĢ
ve tunç, koyun ve “ dört ayaklı yaratıklar”ı versin diyerek Hursag‟ı kutsar. Sonra taĢlara
döner, cin Asag‟ı karĢı savaĢırken kendisine düĢmanlık edenleri lanetler, dostluk edenleri
de kutsar. Böylelikle Ninurta‟ya ait son mitosta sonlanmıĢtır. Bu mitosta dikkati çeken
noktalardan biri Ninurta‟nın annesine karĢı kullanmıĢ olduğu kelimeler arasında geçen „ bu
düĢman ülkeye‟ ifadesidir. Dikkati çeken nokta ise burada anlatılmak istenenin gerçek
anlamda bir düĢman ülkenin varlığı mı yoksa yeraltı ülkesi olarak anılan Kur‟dan mı
bahsedilmektedir. Annesi ninmah‟ı onurlandımak için bu tepenin adı Hursag olsun diyerek
burayı kutsaması ve canlılarla donatarak bereketli bir toprak haline getirmesi bir fetih
hareketinin olasılığını arttırmaktadır. Kur‟un yeraltı dünyası olduğu düĢünülürse hiçbir
canlı varlığın sağ kalamayacağı bir yerin hayvanlarla ve bitkilerle donatılması bereketli
hale getirilmesi Mezopotamya mitolojisinin sunuĢ olduğu yeraltı düĢüncesi ile
çeliĢmektedir.
3.2.6. Marduk
Mezopotamya mitolojisi kahramanlık mitosları dâhilinde ele alacağımız son
kahramanlık miti ise yine bir tanrı olan Marduk‟ a aittir. Marduk baĢlangıçta yerel bir tanrı
konumunda iken zamanla yükseliĢe geçen bir tanrı özelliği göstermektedir. Eski Babil
187
188
Kramer, S. Noah, 2002b, a.g.e.: 214
Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 202
68
döneminden sonra ön plana çıkan bu tanrı daha sonraları Babil‟in baĢ tanrısı olarak kabul
edilen önemli bir tanrı olacaktır.189
Marduk‟un, Kassitler döneminde Babil‟in baĢ tanrısı konumuna gelmesinde ise
Sümer‟in kutsal Ģehirlerinden Nippur‟un ele geçirilmesinin etkisi büyüktür. Çünkü
Nippur‟a sahip olmak Babil krallarına, kurumsal da olsa tüm Sümer ve Akad‟a egemenlik
anlamı taĢıyan belli sıfat ve unvanlar kazandırırmıĢtır. Ancak 2. binyılda Babil‟in politik
önem kazanmasından sonra, bu kentin rahipleri bilinçli bir çabayla Enlil‟in yerine kendi
kent tanrıları Marduk‟u panteonun baĢına geçirmeyi baĢarmıĢlar ve böylece eski kutsal
kentin yetkilerini gasp etmiĢlerdir.190 Böylelikle askeri ve ekonomik güç ile sağlanan Babil
üstünlüğü dini alanla da kendisini meĢrulaĢtırma giriĢimine baĢlamıĢ olmuĢtur.
Bu meĢrulaĢtırma giriĢiminin temelleri ise yüzyıllar boyu dillerden düĢmeyecek olan
bir anlatı ve aynı zamanda da her yıl “Akitu” adı altında kutlanan törenlere kaynaklık eden
“Enuma EliĢ” adlı Babil yaratılıĢ mitosuna dayanmaktadır. Böylece Enuma EliĢ, bir
yaratılıĢ söylencesinden daha fazlasını ifade etmektedir. Enuma EliĢ‟te Babilliler
gerçekleĢtirdikleri, Sümerlerin geleneksel yaratılıĢ söylencesini alarak; onu, yeni ulusal,
dinsel ve siyasal amaçlarla kullanmak üzere yeniden Ģekillendirmektir. Böylelikle Enuma
EliĢ, evrenin yaratılıĢının açıklaması, Yıldırımlar- tanrısı Marduk‟un yüce iktidara
ulaĢması
ve
onun
yeryüzündeki
kenti
olan
Babil‟in
methedilmesi
hikâyesine
dönüĢmüĢtür.191
Her ne kadar siyasi amaçlar doğrultusunda oluĢturulduğu açıkça ortada da olsa bu
destan bize son kahramanlık mitimizin baĢkarakteri olan Marduk‟un eylemlerini
sunmaktadır. Enuma EliĢ adıyla bilinen bu destan Ġngiliz arkeologların kazıları sırasında
buldukları yedi adet kil tablet üzerine çivi yazısıyla kaydedilmiĢtir. Bu tabletlerde GılgamıĢ
Destanı gibi, M.Ö. 668 ile 627 yılları arasında hüküm süren Kral Asurbanipal‟in
kütüphanesine aittir.192
Adını baĢlangıç dizeleri olan “Bir zamanlar yukarılarda”193 kelimelerinden alan
Enuma EliĢ‟te, en baĢta ilk imge olarak sunulan, ayrıĢmamıĢ su bütünlüğü ve bunun içinde
189
Köroğlu, Kemalettin; 2009, a.g.e.: 119
Qates, Joan (2004); Babil, Arkadaş Yayınevi, Ankara: 28
191
Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 243
192
Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 241
193
Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. :43
190
69
seçilen ilk çift, Apsu ile Tiamat anlatılır.194 Destana göre; baĢlangıçta sadece su ve onun
üzerinde salınıp duran sis mevcuttu. Ġlk olarak “Baba Apsu” ortaya çıktı ve tatlı suların
efendisi oldu, “Ana Tiamat” ortaya çıktı, tuzlu suları yönetti ve her ikisi birlikte aktılar.
Onların oğlu Mummu suları kaplayan sislerin içindeydi. Ne yukarıdaki gökler ne de
yeryüzü henüz ortaya çıkmamıĢtı. Suların üstünde henüz ne bataklık ne de otlak arazileri
vardı. Ve henüz kamıĢlardan örülmüĢ barınaklar yapılmamıĢtı. Daha sonra tatlı ve tuzlu
suların karıĢımından diğer tanrı çiftleri doğdu. Bunların; ilki olan Lahmu ve Lahumu
hakkında neredeyse hiçbir Ģey bilinmemektedir. Ġkinci çift olan AnĢar ve KiĢar‟a gelince,
bunların isimleri Sümercede “yukarıdaki unsurların tamamı” ve “aĢağıdaki unsurların
tamamı” anlamına gelmektedir.195 Zamanı gelince, AnĢar ve KiĢar, göklerin tanrısı olan
Anu‟nun ana- babası oldular. Buna karĢılık Anu, Ea‟nın babası oldu. Onlardan daha akıllı,
daha anlayıĢlı ve güçlü olduğundan, sihir kullanmada çok yetenekli olduğundan, Ea, hem
babasını hem de büyükbabasını geçti. Yeryüzü tanrısı oldu, büyük tanrılar arasında rakibi
yoktu.196
Fakat eski tanrıların atası olarak kabul edilen Apsu ve Tiamat, AnĢar ve KiĢar‟ın
ardıllarından memnun değillerdi. Çünkü genç tanrıların çılgınca hareketleri ve çığlıklarıyla
Apsu‟nun huzurunu kaçırıyorlardır. Apsu da bu durum hakkında Tiamat‟a yakınır. Bu
dizelerde “madde”nin (yani tözün ataletine ve bilinçsizliğine denk düĢen bir varoluĢ hali),
kozmogoninin önkoĢulu olan her türlü harekete karĢı dirence, ilk hareketsizliğe duyduğu
özlem sezilmektedir.197 Apsu‟nun Tiamat‟a yakınması ve genç tanrılara olan öfkesi ise Ģu
Ģekilde dile getirilmiĢtir: “Yaptıkları bana çok ıstırap vermeye baĢladı, Gündüzleri
dinlenemiyorum,
geceleri
uyuyamıyorum.
Yaptıkları
göndereceğim! Böylece huzur gelecek ve uyuyabileceğiz.”
Ģeylere
son
verip
onları
198
Apsu‟nun, genç tanrıları ortadan kaldırma isteği karĢısında Tiamat sinirlense de
elinden bir Ģey gelmemektedir. Apsu‟nun kendilerini ortadan kaldırmak için yaptığı planı
öğrenen genç tanrılar meclisi ise bir araya gelerek Apsu‟dan kurtulmanın bir yolunu
arayama baĢlardılar. Kısa süre sonra “her Ģeyi bilen Ea” öne çıkarak büyülü sözleriyle
Apsu‟yu derin bir uykuya daldırdı, onun “parıltısını çıkarıp kendi üstüne giydi” ve
Apsu‟yu zincirledikten sonra öldürdü. Ea, bundan böyle Apsu adını verdiği suların tanrısı
194
Eliade, Mircae; 2012, a.g.e.: 90
Eliade, Mircae; 2012, a.g.e.: 90
196
Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 246
197
Eliade, Mircae; 2012, a.g.e.: 91
198
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 80
195
70
oldu. Buraya sarayını kurarak karısı Damkina da Marduk‟u Apsu‟nun bağrında, “yazgılar
odasında, ilk örneklerin tapınağında” doğurdu.199
Üstün özelliklerle bezeli bir Ģekilde yaratıldığı söylenen Marduk‟un küçüklüğü ve
tasviri Ģu ifadelerle kaleme alınmıĢtır: “Tanrıçalar tarafından emzirildi; onu büyüten bakıcı
onu muhteĢemlikle bezedi. Gururu duruĢu, etkileyici bakıĢları, olgun varlığıyla daha
baĢlangıçta güçlüydü. Babasının babası Anu ona baktı ve hoĢnut oldu, gülümsedi; kalbi
neĢeyle doldu. Onu o kadar mükemmel yaptı ki yüceliği ikiye katlandı. Onlardan çok daha
yüce, her yönden daha üstündü. Uzuvları büyük bir ustalıkla mantığın ötesinde yapılmıĢtı.
Anlaması imkânsız, algılaması zordu. Gözleri dört tane, kulakları dört taneydi; Dudakları
hareket ettiğinde alevler çıkardı. Dört kulağı da muazzamdı, gözleri gibi onlar da her Ģeyi
algılardı. Tanrıların en üstüydü, sureti göz alıcıydı.” 200
Apsu‟nun ölmesi ise baĢlangıçta genç tanrılara acıyan Tiamat‟ı derinden bir öfkeye
sürükler. Ve eski tanrıların Tiamat‟a gidip „kocanı öldürürlerken karĢı çıkmadın, hiç
değilse Ģimdi onlara karĢı çık‟ demeleri; Tiamat‟ın Ea ile çevresindeki genç tanrılar
kuĢağıyla uğraĢmaya karar vermesine sebep olur. Eski ve yeni tanrı kuĢakları arasında
geçen bu kavgayı yorumcular doğada ırmakların denetime alınmasından önceki sel,
bataklık gibi kaos güçleri ile onları düzene sokmaya çalıĢan düzen güçleri arası kavga
olarak değerlendirmektedirler.201 Bu durum aynı zamanda Yunan mitolojisinde görülen
Titanlar ile Olympos‟lu tanrıların mücadelesini de anımsatmakta ve kendi varlığını koruma
amacına dayalı bir çıkıĢ noktasıyla kendinden önceki otoriteyi ortadan kaldırıp yerine
kendi egemenliğini kurma çabasını da vurgu yapmaktadır.
Tiamat ise, genç tanrıları ortadan kaldırmak için kendisine bir canavar ordusu yaratır.
Bu ordu da yer alanlar canavarlar ise “boynuzlu iblis mushussu ejderi” , “kahraman
lahmuyu” , “Ģeytani ugallu”, “kudurmuĢ köpek”, “akrep adam”, “Ģeytan ümu”, “balık
adam”, “boğa adam” ve komutanları “Kingu” olarak sayılmaktadır.202 Bütün bu olanlar
karĢısında Tiamat‟ın canavarlar ordusunun karĢısında duracak bir savaĢçı arayan AnĢar,
Ea‟ya dedi ki : “Sen, Apsu‟yu öldürdün ve vezirini de esir aldın. ġimdi de, Tiamat ve
Kingu‟yu öldüreceksin.” Ea derhal hazırlandı, ama korkunç devlerin kendisine doğru
geldiklerini görünce gerisin geri kaçtı. AnĢar, o zaman Anu‟ya, “Oğlum, git, Tiamat‟la
199
Eliade, Mircae; 2012, a.g.e.: 91
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 82
201
Şenel, Alaeddin (2004; Siyasal Düşünceler Tarihi, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara: 64
202
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 83
200
71
konuĢ.” Dedi. “Yalvar, planından vazgeçmesini iste, ama planından vazgeçmezse, benim
emirlerime boyun eğmesini emret.” Fakat Tiamat‟ın kuvvetlerini görünce, o da hayatını
kurtarmak için kaçtı.203
Genç tanrılar umutsuzluk içinde Tiamat‟ın ordusu karĢısında ne yapacaklarını
düĢünürken sahneye kahramanımız Marduk girmektedir. Tiamat‟ı yeneceğini ileri süren
Marduk genç tanrılara; “Senin yerine benim sözlerim kaderi bağlayacak! Yarattığım hiçbir
Ģey
değiĢtirilmeyecek!
Ağzımdan
çıkanlar
asla
geri
alınmayacak,
asla
değiĢtirilmeyecek!”204 diyerek bütün yetkilerin kendisine verileceğine dair birde Ģart
koĢmaktadır
Marduk‟un ortaya çıkmasıyla rahatlayan tanrılar onun gücünü sınamak amacıyla bir
test uygulamaya karar veririler: “EndiĢeleri kaybolmuĢtu, keyifleri yerine gelmiĢti ve
Ģampiyonları Marduk‟un kaderini buyurdular. Ona olan güvenlerine rağmen önce bir
testten geçirirler: Aralarında bir takımyıldızı hazırladırlar ve sonra oğulları Marduk‟a
seslendiler. „Göster bize, tanıları etkile! Yok, etme ve yeniden yaratma emrini ver ve öyle
olsun! Emret ve takımyıldızı yok olsun! Tekrar emret ve yeniden belirsin.‟ Emretti ve
sözleri üzerine takımyıldızı yok oldu. Tekrar emretti ve takımyıldızı yeniden belirdi.
Tanrılar sözlerinin ne kadar etkileyici olduğunu gördüklerinde Sevindiler ve Marduk‟u kral
ilan ettiler!”205
Marduk, bu evreden sonra tanrıların desteği ve onayıyla baĢ tanrı konumuna
yükselmiĢ ve yönetim yetkisini eline almıĢtır. Ancak karĢısında sadece bir engel kalmıĢtır.
O da, tuzlu suların kutsal anası Tiamat‟tır. Tiamat, tuzlu su okyanusunun hâkimi olarak
tanımlanmasına rağmen ejderha olarak tasvir edilmiĢtir. Bu yüzden “ Tiamat ve Marduk”
mücadelesi Mezopotamya mitolojisi içerisinde birkaç defa karĢımıza çıkan “ejderha
öldürme” motiflerinden biri olarak değerlendirilebilir.
Marduk, Tiamat ve ordusu ile savaĢmak için hazırlıklara baĢlar. Bu hazırlık
sürecinde Marduk kendine bir yay yaptı, ona bir ok taktı ve omzuna astı. Sağ elinde asasını
tutuyordu, sol elinde ise zehri yok eden bir bitki vardı. Yanında, Tiamat‟ı yakaladığında
içine sokmak için ağ taĢıyordu. Önünde yıldırımlar vardı. Gövdesini yakıcı ateĢlerle
doldurdu. Sonra, Tiamat‟ ın kaçmaması için, çevresine dört farklı yöndeki rüzgârları
203
Bratton Gladstone, Fred; 2000, a.g.e.: 48
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 84
205
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 85
204
72
yerleĢtirdi. Daha sonra Marduk kötü rüzgârı, hortumu, kasırgayı, dört katılı rüzgârı, yedi
katlı rüzgârı, siklonu ve benzeri olmayan rüzgârı getirdi ve yedisini birden tuzlu suların
tanrısı olan Tiamat‟ın içini karıĢtırmak için gönderdi. Yenilmez fırtına arabasını dört
canavardan (Tahrip Edici, Acımasız, Ezici ve Uçucu) oluĢan yabanıl hayvanlar çekiyor,
görenleri yüreğini dehĢetle dolduruyordu. Marduk arabasına çıktı ve savaĢa korku salan
Vurucu sağında, en ateĢli savaĢçıları def edebilecek DövüĢ ise sol tarafında yer aldırlar.
Her iki canavarın da, ucunda zehir damlayan keskin diĢleri ve dilleri vardı. Sonunda
Marduk dehĢetli bir zırha büründü ve kafasına korkunç ıĢık halelerini yerleĢtirdi.
Dudaklarına, Ģeytani güçlere karĢı büyülü bir koruma sağlayan kırmızı bir macun sürdü. En
sonunda da en güçlü silahı olan tahrip edici yağmur fırtınasını çağırdı. Artık kudurmuĢ
Tiamat‟ı karĢılamak için her Ģey hazırdı.206
Destanda Marduk ve Tiamat‟ ın kanlı mücadelesi ise Ģu Ģekilde anlatılmaktadır:
“Yüz yüze geldiler, Tiamat ve Marduk, tanrıların bilgeleri. DövüĢe tutuldular, savaĢ
baĢladı. Marduk ağını attı ve Tiamat‟ı yakaladı. PeĢinden gelen imhulluyu yüzüne doğru
gönderdi: Tiamat ağzını açtı ve fırtınayı yuttu ve Tiamat ağzını kapatamasın diye
imhulluyu zorla içeri soktu. Hiddetli rüzgârlar midesine yayıldı; içi tamamen kaskatı
olmuĢtu ve ağzı da sonuna kadar açılmıĢtı. Marduk karnını parçalayan bir ok fırlattı, ok
ortasına saplandı ve kalbini parçaladı. Tiamat‟ ı yendi ve ateĢini söndürmüĢ oldu. Cesedini
yere attı ve üzerine çıktı.”207
Tiamat‟ı yerenerek genç tanrıları kurtaran Marduk eski tanrıları ve canavarlar
ordusunun komutanı Kingu‟yu yakalar ve onları yargılamak için esir olarak elinde tutar.
Marduk‟un zaferinden sonra Enuma EliĢ, evren ile dünyanın yaratılması ve düzenlenmesi,
zamanın düzenlenmesi ve insanın yaratılmasıyla devam etmektedir. Bu süreç Marduk,
Tiamat‟ın gövdesini ikiye ayırarak gökyüzünü ve yeryüzünü oluĢturmasıyla baĢlamaktadır.
Daha sonra da Tiamat‟ın organlarından dünyanın geri kalanının düzenlenmesi için
faydalanılır. Marduk için önemli olan asıl düzenleme ise mitosta zamanın düzenlenmesi
gibidir. O, yılı, ayı ve günleri bölümlere ayırarak zamanı düzenler ve böylece iĢleyiĢi
düzene kavuĢturmuĢ olmuĢtur. Yarattığı düzenin iĢleyiĢinin sağlanması için ise Marduk,
gökleri yönetmesi için Anu‟ya yeryüzünü yönetmesi için Ea‟ya ve gök ile yerüyüzü
arasındaki havayı yönetmesi için Enlil‟e emir verdi. Ayın, yani Sin‟in geceleri değiĢik
206
207
Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 251
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 86
73
günleri iĢaret edecek Ģekilde parlamasını sağladı. Geceleri Sin‟e verdiği gibi, GüneĢi
yaratarak gündüzleri de ġamaĢ‟a verdi.208
Zaferinden ve yaratılarından sonra genç tanrılara seslenerek: “Apsu‟nun üzerinde,
Esharra‟nın önünde tapınak için altındaki toprağı güçlendireceğim. Deniz yeĢili evi
yarattım sizler için, kendim için de Ģatafatlı bir ev yapacağım ve içinde [Marduk‟un]
tapınağı olacak ve özel bölgemi kurup krallığımı ilan edeceğim. Ne zaman Apsu‟dan bir
kurul için gelecek olsanız, gece dinleneceğiniz yer içinde olacak, hepinizi ağırlayacak. Ne
zaman gökyüzünden bir kurul için inecek olsanız, gece dinleneceğiniz yer içinde olacak,
hepinizi ağırlayacak. Oraya Babil ismini veriyorum, büyük tanrıların evi. Oraya dinin
merkezi haline getireceğiz.”209 diyerek genç tanrıların desteğini arttırırken hakimiyetini de
güçlendirmektedir. Bu doğrultuda Enuma EliĢ destanı neredeyse baĢından sonuna kadar
politik bir düĢüncenin gölgesi altında oluĢturulmuĢtur diye biliriz.
Marduk‟un destana göre son çalıĢması ise insanı yaratmasıdır. Ġnsanın yaratılıĢ amacı
Babil‟de de; dünya mitolojisi ve dinlerinde kabul gören genel anlayıĢa uygun olarak
tanrı(ların) hizmeti ve tapınılarak yüceltilmesi içindir. Marduk, genç tanrılara vaat ettiği
düzeni sağlamak amacıyla insanı yaratmaya karar verir. Burada Marduk‟un babası Ea/
Enki araya girerek insanın yaratılıĢında kullanması için esir aldıkları eski tanrıların kan ve
kemikleri kullanabileceğini söyler. Marduk‟un kalbi, bu yanıtı duyunca neĢeyle doldu.
Ea‟ya “Kan toplayacağım ve kemikleri yaratacağım ve onlardan bir vahĢi yaratıp ona
„Ġnsan‟ adını vereceğim” dedi. “ Onun görevi rahat içinde yaĢamaları için tanrılara hizmet
etmek olacak.”210der. Esir aldığı tanrıları yargılayarak Tiamat‟ı kıĢkırtanın ve kötülüğe
sebep olanın kim olduğunu teker teker tüm eski tanrılara sorar ve hepsinden tek bir cevap
olan “Kingu” yu duyar. Marduk bu yüzden Kingu‟yu öldürür ve kan ile kemiklerinden
faydalanarak insanı yaratır.
Enuma EliĢ‟te yer alan insanın yaratılıĢı ise Sümer geleneğinin, özellikle de insanın
kökenini kurban edilen iki lagma tanrıyla açıklayan versiyonun bir uzantısıdır. Ama
durumu ağırlaĢtıran Ģu unsur eklenmiĢtir: Kingu, ilk tanrılardan biri olmasına rağmen,
Tiamat‟ ın yarattığı canavarlar ve Ģeytanlar ordusunun komutanı, baĢ Ģeytanı haline
gelmiĢtir. Demek ki insan, Ģeytani bir maddeden oluĢturulmuĢtu: Kingu‟nun kanı. Sümer
208
Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 252
Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 87
210
Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 253
209
74
versiyonlarıyla bu farklılık anlamlıdır. Trajik bir kötümserlikten söz edilebilir; çünkü insan
kendi doğumuyla mahkûm edilmiĢ gibidir. 211
Tiamat‟ı yenerek bütün Mezopotamya tanrıları arasında yükselen Marduk aynı
zamanda tanrısal güçlerin tamamını da bünyesinde toplamaya baĢlayarak çok tanrılı dini
yapı içerisinde tek yaratıcı güç haline gelmiĢ ve bir nevi tek tanrılı din kavramının da
öncülü olmuĢtur diyebiliriz. Geç Babil döneminde, Bel (Efendi Tanrı) unvanın Marduk ile
eĢanlamlı kullanılmaya baĢlamıĢ olması ve ĠĢtar gibi Marduk ‟un da diğer tanrıların çeĢitli
yönlerini
kendisinde
barındırmaya baĢlaması
tanrısal
özelliklerinin
arttığını
ve
yüceltildiğini en açık Ģekilde göstermektedir. Marduk‟un diğer tanrıların güçlerini
bünyesine topladığını
ise kendisine
yönelik
kullanılan Ģu
ifadelerden
rahatça
anlayabilmekteyiz: “Ninurta çapanın Marduk‟udur, Nergal saldırının Marduk‟udur, Zababa
yumruk yumruğa dövüĢün Marduk‟udur, Enlil efendilik ve öğüdün Marduk‟udur, Nabu
hesap iĢlerinin Marduk‟udur, Sin, gece aydınlanmasının Marduk‟udur, ġamaĢ adaletin
Marduk‟udur, Adad yağmurun Marduk‟udur…”212
Marduk‟un yüceltilmesi ve baĢ tanrı konumuna getirilmesinin temel sebepleri
arasında siyasi ve ekonomik amaçlar yatıyor olsa da dini alanda ki bu değiĢimin sağlam
temeller üzerinde ayakta durması için muhakkak toplumsal bir karĢılığı olmak zorundadır.
Bu durum ise kendisini bariz bir Ģekilde Marduk‟un zaferinin, tanrısal tahta çıkıĢının,
dünyanın ve insanların yaratılıĢının ve Göksel Babil‟in kuruluĢunun canlandırıldığı213 Yeni
Yıl kutlamalarında göstermektedir.
Enuma EliĢ bu doğrultuda, Babil‟de hey yıl ilkbaharın baĢlangıcını simgeleyen on
gülük Yeni Yıl festivallerinin bir parçası olarak, huĢu içinde ezbere okunmuĢ ve dramatize
edilmiĢtir. Bu bayram; tatil, evrendeki düzenin yeniden kurulması, hayatın yenilenmesini
ve gelecek yıl için tüm insanların kaderlerinin belirlenmesini vurgulayan ciddi bir olaydır.
Bilim adamları Babillilerin, Enuma EliĢ‟te kaos güçleriyle düzen güçleri arasındaki savaĢı
pandomimle temsil ettiklerine inanmaktadırlar. ĠnanıĢa göre; Marduk mahkûmiyetten
kurtulana dek Babil sokaklarında düzensizlik hüküm sürecektir. Daha sonra kutlamalarda
Marduk, Tiamat ve onun Ģeytani güçleriyle karĢı tanrıların gücünü temsil eden bir törenle
alayına önderlik ederek Tiamat‟ı ve onun isyankâr güçlerini alaycı bir savaĢtan sonra
yenilgiye uğratır ve evrende düzeni kurmaya baĢlar. Bu canlandırmadan sonra Babilliler
211
Eliade, Mircae; 2012, a.g.e.:93
Oates, Joan; 2004, a.g.e.: 182
213
Güven, İsmail; 2007, a.g.e.: 70
212
75
onun suretini, Babil sokaklarında gösteriĢli bir resmi törenle taĢırlar. Bu büyülü yöntemle
insanlar, kaderlerini kontrol eden tanrıları etkilemeyi ve bereket, bolluk ve iyi talihle dolu
bir yıl getirmeleri için ikna etmeyi ummaktadırlar.214
214
Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 242
76
77
4. ANADOLU MĠTOLOSĠNDE KAHRAMANLIK MĠTOSLARI
4.1. Anadolu Mitolojisinin Ana Hatları
Medeniyetlerin beĢiği olarak adlandırılan Anadolu binlerce yıldır birçok kültüre ev
sahipliği yapmıĢ ve bünyesinde barındırdığı tüm kültürlerin izlerini bedenine adeta nakıĢ
gibi
iĢlemiĢ
bir
coğrafyadır.
Anadolu‟nun
„medeniyetlerin
beĢiği‟
olarak
adlandırılmasındaki en büyük etken ise dünya üzerinde yer edindiği konumundan
kaynaklanmaktadır. Anadolu, etrafını saran denizler, yeryüzü Ģekilleri, bünyesinde
barındırdığı akarsu ve göller, toprak verimliği ve yeraltı madenleri açısından daima insan
yaĢamını kolaylaĢtıran bir bölge olmuĢtur. Aynı zamanda Asya ve Avrupa‟nın arasında bir
köprü görevi görmesi farklı kültürlerin etkileĢimini sağlamıĢ hatta bir araya gelmesini ve
kaynaĢmasını da kolaylaĢtırmıĢtır. Bütün bu unsurlar ve daha fazlası Anadolu‟nun insanlık
tarihi boyunca süreklilik arz eden bir bölge olmasını da sağlamıĢtır. Ġnsanlık tarihi
bakımından bu bölge ele alındığında; Anadolu‟da ilk insan yerleĢmeleri Neolitik
dönemden çok daha öncelere uzanmakla birlikte; ilk insan izleri M.Ö. 700.000‟lere kadar
gittiği görülmektedir. Ancak gerçek anlamda ilk insan yerleĢmeleri M.Ö. 70.000‟lerde
ortaya çıkmıĢtır.215 Anadolu‟nun köy kültüründen Ģehir kültürüne geçmesiyle birlikte
ortaya çıkan Ģehir devletlerinin doğuĢu Anadolu‟nun kültürel ve politik yapısına
haraketlilik kazandırmıĢtır. Özellikle eskiçağ dünyasında adından söz ettirir bir medeniyet
kurması M.Ö. 2. binlere tekabül etmektedir. Konumuz dâhilinde ele alacağımız dönem
olan bu zaman diliminde ise Anadolu‟ya tarihte “Hititler” adıyla anılan bir topluluk
hükmetmektedir.
M.Ö. 2. binde Anadolu‟nun büyük bir kısmında ve Kuzey Suriye‟de hüküm süren
Hititlerin konuĢtukları dil bakımından Hint- Avrupa dil ailesine dâhil olmaları onların
Anadolu‟ya dıĢarıdan geldiklerini göstermektedir. Fakat nereden ve ne zaman geldikleri
kesin olmamasına rağmen, krallığın kuruluĢundan birkaç yüzyıl önce Anadolu‟ya küçük
gruplar halinde geldikleri ve zamanla güç kazanarak Hitit devletini kurdukları
düĢünülmektedir.216 Anadolu‟ lu olmayan fakat Anadolu‟yu tek bir kültür etrafında
yoğurmaya çalıĢan bu topluluk Anadolu gibi bünyesinde birçok kültürün izlerini
taĢımaktadır. Bu doğrultuda Hititler bu bölümde iĢleyemeye çalıĢacağımız Anadolu
mitolojisi‟ ninde sınırlarını oluĢturmaktadır. Hitit Ġmparatorluğu‟nun dağılmasından sonra
215
Ersoy, Abdullah- Tokuroğlu, Belma(2012); Uygarlık Tarihi, İMAJ YAYINEVİ, Ankara: 85
Baykal- Seeher, Ayşe(2006); “ Hitit Dünyasına Kısa Bir Bakış”, Boğazköy’den Karatepe’ye Hititbilim ve Hitit
Dünyasının Keşfi, YKY, İstanbul: 14
216
78
ortaya çıkan birçok siyasi örgütlenme olmasına rağmen bunların birçoğunun Hitit
kültürünü devam ettirmeleri, Hitit devamı bir kültür olmasa da yeterli yazılı vesikanın
mevcut olmayıĢı veya Yunan kültür çevresine dâhil olmalarından dolayı bu bölümde ele
almayacağız.
Konumuz dâhilinde M.Ö. 2. binyıl Anadolu‟sunda yaĢamıĢ bir topum olan Hititlerin
dinleri incelendiğinde ise; farklı etnik kökenlere ait birçok öğenin bir araya gelmesi ile
oluĢmuĢ bir kültür mozaiğiyle karĢılaĢılır.217 Bu mozaik içerisinde yer alan Hint- Avrupalı
tanrıları (Hitti- Luwi- Pala), Asyanik Tanrılar ( Hatti- Hurri- Sümer), Indo- Ari Tanrılar
(Eski Hint) ve Semitik Tanrılar (Asur- Babil) gibi birçok dini unsuru ve farklı dini
uygulamaları bir arada görebildiğimiz için, Hitit dininde synkretizmin (birleĢtirmenin)
varlığından da bahsedilebiliriz.218 Bu doğrultuda Hitit dini sadece farklı kültürlere ait tanrı,
tanrıça, kahraman ve mitleri bünyesinde barındıran bir toplum değil aynı zamanda bu
kültürlerin bir araya gelerek oluĢturduğu bir yapıyı temsil etmektedir.
Eskiçağ dünyasının çok tanrılı inanç sisteminin en seçkin örneklerinden birini
oluĢturan Hititler Anadolu topraklarına girdikleri andan itibaren kendi kültürleri ile yerli
kültür arasında sıkı iliĢkiler kurmuĢlar ve özellikle dini alanda kendilerini Anadolu din
sistemine adapte edebilmiĢler ve böylelikle kendi inanç sistemini Anadolu inanç sistemi
içerisine yerleĢtirebilmiĢlerdir. Büyük ihtimalle din alanında izledikleri politika kuruluĢ
döneminden itibaren ĢekillenmiĢ ve zamanla geliĢmiĢtir. Hititlerin izledikleri din politikası
sayesinde özellikle, Ġmparatorluk Dönemi‟nden itibaren çok tanrılı inanç sistemini en uç
noktaya kadar taĢımayı baĢardıkları görülmektedir. Askeri ve siyasal açıdan güçlenen
Hititlerin kutsal tanrılarının oluĢturduğu “Hitit panteonu”nu, egemenlikleri altına giren
Ģehir devletleri ve krallıklarının tanrıları ile geniĢletmiĢ olmaları izledikleri din politikası
açısından dikkat çekicidir.219 Bu geniĢleme Hititlerin antlaĢma metinlerinde özellikle Ģahit
olarak vurgulanan “Bin Tanrılı” panteonunun, Hatti tanrı ve tanrıçaları, Hurri tanrı ve
tanrıçaları, Suriye ve Mezopotamya‟daki tanrı ve tanrıçaları ile bezeli bir yapıda olmasıyla
daha rahat görülmektedir.220
Hititlerin çok tanrılı dini hayatta “Bin Tanrılı” olarak adlandırılmalarına sebep olan
din politikaları ise kısaca Ģu Ģekilde ifade açıklanabilir. Hititler siyasi hedefleri
217
Alparslan, Metin (2009); Hititoloji’ye Giriş, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü, İstanbul:, 119
Alparslan, Metin; 2009, a.g.e.: 119
219
Murat, Leyla( 2010); ). “Tanrıça Işhara”, VII. Uluslararası Hititoloji Kongresi Bildirileri Kitabı, Ankara: 530
220
Murat, Leyla; 2010, a.g.m.: 530
218
79
doğrultusunda yayılma gösterecekleri alanlarda karĢılaĢacakları krallık ve toplulukların
tanrı ve tanrıçalarını kendi panteonlarına katarak (tapınaklarda ki tanrı veya tanrıça
heykellerinin kaçırılması suretiyle veya fetih yoluyla) fetih sürecini kolaylaĢtırıyorlar ve
fetih sonrası ortaya çıkabilecek her hangi bir toplumsal isyanın doğmasını engelliyorlardı.
Bu yeni unsurların devlet içerisinde ki kontrolü böylece din aracılığıyla gerçekleĢtirilmiĢ
oluyordu. Çünkü bir kentin yerel tanrısı o kentin güç kaynağıydı; bu tanrı suretleri
kaçırıldığında- ki tanrının vücuda gelmesi olarak görüldüğünden istendiği zaman kopyası
yapılamıyordu- söz konusu tanrının kültü yerine getirilemiyordu ve kent o tanrının
koruyucu etkisinden ve gücünden yoksun kalıyordu; artık yeni tapınaklarında bu tanrıların
gücünden galip gelen taraf yararlanıyordu.221 Böylelikle Hitit siyasi haritası ile birlikte
Hitit panteonu‟ da geniĢlemekteydi. Burada altını çizmemiz gereken bir diğer nokta ise
Hititlerin panteon içerisine aldıkları tanrılara sadece siyasi bir açıdan yaklaĢmadıklarıdır.
AĢırı dindar bir devlet olarak bilinen Hititler panteon içerisine aldıkları tanrılara büyük
saygı duymuĢlar onların gazabından korkmuĢlar ve gerekli önemi göstermiĢlerdir. Tabi ki
panteon içerisinde bir hiyerarĢi söz konusudur. Fakat panteon içerisindeki her bir tanrıya
ait ritüelleri zamanında ve nizami bir Ģekilde gerçekleĢtirmeye çalıĢmıĢlardır.
Farklı kültürlerin Hitit mitolojisi üzerindeki etkisi ise yukarıda değindiğimiz gibi
baĢta Anadolu‟nun coğrafi özellikleriyle daha sonra ise Hititlerin din politikası ile
açıklanabilmektedir. Bu etkileĢim sürecinde ise Hititler ilk baĢta Babil uygarlığının
etkisine girmeye baĢlamıĢlardır. Daha sonraları, özellikle Ġmparatorluk döneminde,
Mezopotamya ve Suriye‟nin kuzey bölgelerinde yaĢayan ve Hint- Avrupa kümesinden
olmayan Hurri kültürünün büyük bölümünü özümsemiĢlerdir.222 Özellikle mitoloji
açısından Mezopotamya‟da ilk defa yazılmaya baĢlanan mitolojik hikâyelerin, Hurriler
aracılığı ile Hititlere geçmiĢ olması büyük önem arz etmektedir. Doğu ve Batı Kültürleri
arasında önemli bir geçiĢ noktası konumundaki Anadolu‟nun M.Ö. 2. binyılda Hitit
egemenliğinde olması, bu edebi ürünlerin onlar sayesinde Eski Yunan Uygarlığına
taĢınmasını da sağlamıĢtır. Bir bakıma Hititler, Mezopotamya ile Eski Yunan Dünyası
arasında bir köprü oluĢturmuĢtur.223 Böylelikle Yunan mitolojisi de yüzyıllar içerisinde
biriken bu bilgi birikimi sayesinde günümüzde bile hayranlık uyandıran bir seviyeye
ulaĢmıĢtır.
221
Brandau, Birgit; Schickert, Hartmut ( 2004); Hititler, Arkadaş Yayınları, Ankara: 56
Eliade, Mircea; 2012, a.g.e. : 176
223
Alparslan, Metin; 2009, a.g.e.: 120
222
80
Yukarıdaki bahsetmeye çalıĢtığımız kültürel etkileĢimden dolayı Hititlerin ortaya
koymuĢ oldukları mitolojik öğeler ilk baĢlarda Sümer ve Babilonya dinlerinin yeni
versiyonu olarak ortaya çıktığı sanılsa da, son derece farklı ve özgün yapısı dikkat
çekmektedir.224 Hitit mitolojisinin içeriğine değinmeden önce ilk olarak Ģunu vurgulamak
gerekir ki Hititlerden günümüze kalan vesikaların büyük bir kısmının saray içi
uygulamaların bir göstergesi olmasından dolayı devlet inancı olarak ortaya konulmuĢ bir
sistemi ifade etmektedir. Yani Hitit panteonu denince, öncelikle devlet dinini yani
baĢkentte tanınan, saygı gören ve onlara tahsis edilmiĢ rahiplerce hizmet edilen tanrı ve
tanrıçalar akla gelmelidir. Bu panteon, yerel kültlerin birleĢmeleri sayesinde 'geliĢmiĢ,
karmaĢık‟ bir sisteme ulaĢmıĢtır.225 Merkezleri HattuĢa‟da bulunan din adamları, yukarıda
bahsedildiği üzere resmi bir panteon oluĢturmuĢlardır. Fakat bir devlet dini olarak
karĢımıza çıkan Hitit dininin uygulamalarına, Hitit sivil halkının katılımının olmadığı
anlaĢılmıĢtır.226
Hititlerin ortaya koymuĢ oldukları inanç sisteminin bir ürünü olarak ortaya çıkan
Hitit mitolojisi ise dini yapı gibi farklı kültürlerden tanrıları, yarı- tanrıları, kahramanları ve
bunlara ait mitosları bünyesinde barındırmaktadır. Bu noktada son derece zengin bir yapıyı
temsil eden Hitit mitolojisi içerisindeki yer alan ve köken olarak farklı kültürlere ait olan
kahramanlık mitoslarını ele almadan önce Hitit mitolojisini kozmoloji ve teoloji açısından
incelemek Hitit toplumunun tanrılara bakıĢ açısını anlamak açısından da yerinde olacaktır.
Hitit mitolojisi içerisinde kozmik düzenin oluĢumuna ıĢık tutan en uygun anlatı
“Gökteki Krallık Efsanesi” olarak bilinen mitostur. Bu mitos genel olarak „YaratılıĢ‟
mitoslarının baĢlangıç kısımlarında da sıkça görebileceğimiz bir motif olan ilksel tanrıların
otoritesini kaybetmesiyle baĢlamaktadır. Hitit mitolojisinde bu baĢlangıç sürecinde üç
önemli tanrı olan Alalu, Anu ve Kumarbi yer almaktadır. Alalu‟nun hâkimiyet dönemi ve
Anu‟nun tahtı ele geçiriĢi Ģu Ģekilde ifade edilmektedir: “GeçmiĢ yıllarda Alalu cennette
(gökyüzünde) kral idi. Alalu tahtta oturuyordu ve tanrıların önde geleni güçlü Anu,
(hizmetçi olarak) onun huzurunda duruyordu. O, Alalu‟nun ayaklarına kapanıyor ve içki
kaplarını içmek için onun eline veriyordu. Alalu gökte tam dokuz yıl boyunca kraldı.
Dokuzuncu yılda, Anu, Alalu‟ya karĢı mücadeleye giriĢti ve o Alalu‟yu yendi. O (Alalu)
onun önünden kaçtı ve karanlık toprağa indi. O aĢağıya karanlık toprağa gitti ve Anu onun
224
Başdemir, Kürşat (2003);Eski Anadolu, Kaynak Yayınları, İstanbul:30
Arıkan, Yasemin (1998a); “ Hitit Dini Üzerine Bir İnceleme”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi Dergisi, Ankara, cilt: 38, sayı: 1-2, 272
226
Alparslan, Metin; 2009, a.g.e.: 120
225
81
tahtına oturdu.”227 Alalu ve Anu arasında geçen bu hâkimiyet mücadelesinde Alalu‟nun
karanlık olarak algılanan yer altına gitmesi onun gücü ve otoritesini kaybettiğinin bir
göstergesidir. Çünkü Hitit metinlerinden yola çıkarak edindiğimiz bilgiler doğrultusunda,
yeraltı dünyasının “karanlık”, “kirli” gibi sıfatlarla tanımlanması ve orada yaĢayan
tanrılarında “eski tanrılar” veya “ikinci dereceden tanrılar”228olarak adlandırılması
Alalu‟nun tahtıyla birlikte saygınlığını da kaybettiğini göstermektedir. Kozmolojik açıdan
farklı bir bakıĢ açısı olarak Alalu‟nun yer altına kaçması ve Anu‟nun gökyüzünü ele
geçirip krallık tahtına oturması aynı zamanda dünyanın oluĢum sürecinde „ yer ve gök‟
ayrımına da iĢaret ediyor olabilir.
Mitosun devamında Anu‟da öncülü Alalu gibi tam dokuz yıl gökyüzünde hüküm
sürmüĢ ve Alalu‟ya hizmet ettiği gibi onun hizmetini de Kumarbi yerine getirmektedir.
Anu‟nun dokuzuncu yılında ise Kumarbi ve Anu‟nun krallık mücadelesi gerçekleĢecektir.
Anu ve Kumarbi arasında ki hâkimiyet mücadelesi ise Alalu ve Anu arasındaki
mücadeleden daha ayrıntılı bir Ģekilde Ģu ifadelerle anlatılmıĢtır: “Tam dokuz yıl boyunca
Anu gökyüzünde kral olarak kaldı. Dokuzuncu yılda Anu Kumarbi‟ye karĢı mücadeleye
giriĢti. Alalu‟nun tohumu (dölü) Kumarbi, Anu‟ya karĢı (bir) mücadele verdi. (Anu) artık
Kumarbi‟nin gözlerine karĢı koyamaz. Anu, Kumarbi‟nin el ve ayaklarından kendini
sıyırdı ve kaçtı. Anu gökyüzüne çıktı. (Fakat) Kumarbi onun arkasından koĢtu. Anu‟nun
ayaklarından yakaladı ve Anu‟yu gökyüzünden aĢağı çekti. (Kumarbi Anu‟nun) dizini (bel
altını) ve bronza benzer Kumarbi‟nin karnına bitiĢik “erkeklik organını” ısırdı. Kumarbi,
Anu‟nun erkekliğini yutunca, o sevindi ve yüksek sesle güldü.”229
„Kumarbi ve Anu‟ arasındaki hâkimiyet mücadelesine dair anlatıda Kumarbi‟nin,
Alalu‟nun tohumu olarak tasvir edilmesi dikkat çekicidir. Bu ifade Kumarbi‟nin taht için
savaĢını ve tahtta hak iddiasını meĢrulaĢtırmaktadır ki burada insan zihninin siyasal
düĢünüĢünün mitolojiye yansıyıĢını görebilmekteyiz. Kozmoloji açısından ise Gökseltanrı Anu‟nun iğdiĢ edilmesinin yerle göğün ayrılıĢını- bu ayrılıĢtan dünya ve yaĢam
doğar- yansıttığı varsayımı ile sürülmüĢtür. Ayrıca gökte üstünlük elde etmeye iliĢkin bu
öykünün Yunan yazınının önemli bir eseriyle yani Hesiodos‟un Theogenia‟sıyla yakından
bağlantılı noktalar sunduğunu hatırlatmak gerekir. Aynı izleklerin Mezopotamya, Suriye,
227
Hoffner, Harry A. (1990); Hittite Myths, Writings from the Ancient World 2. Atlanta: Scholars Press: 40
Sevinç, Fatma ( 2008); “Hititlerde Yeraltı Dünyası”, Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi,
Eskişehir, Cilt: 9, Sayı: 1, 234
229
Karauğuz, Güngör (2001); Hitit Mitolojisi, Çizki Kitabevi, Konya: 143
228
82
Anadolu ve Ege alanları yazınlarında ki yaygınlığı tüm eski Doğu Akdeniz kültürleri
arasındaki sıkı bağlantılar dikkate alınarak açıklanabilir.230
Mitosun devamında ise Anu‟nun erkeklik organını yutan ve zafer kazandığını sanan
Kumarbi‟nin baĢına gelenler anlatılmaktadır. Kumarbi Anu‟nun erkeklik organını
yuttuktan sonra zafer kahkahası atarken Anu Ģu sözlerle araya girer: “ Erkekliğimi
yuttuğun için kendi içinden seviniyor musun? Kendi kendine sevinme! Ben sana yük
(tohumu) yükledim. Ġlk olarak soylu Fırtına- tanrısı ile seni aĢıladım (gebe bıraktım).
Ġkincisi dayanılmaz Aranzah nehriyle seni aĢıladım. Üçüncüsü soylu TaĢmiĢu ile seni
aĢıladım.” der.
Kumarbi erkek olduğu için bu çocukları nasıl doğuracağını sorundur. Buna farklı
çözümler bulunur: Kumarbi menilerin bir kısmını Kanzura Dağı‟na doğru tükürür ve dağ
bu Ģekilde hamile kalarak TaĢmiu‟nun taĢıyıcı annesi olur. Ardında Kumarbi TeĢup‟un
doğumu konusunda bilge tanrı EA‟ya danıĢır ve doğum için Kumarbi‟nin kafatasının
açılmasına karar verilir. Kumarbi yeni doğan TeĢup‟u yutarak yok etmeye teĢebbüs eder,
ama güneĢ Tanrısı, Kumarbi‟nin ısıracağı çocuğu bir bazalt taĢla değiĢtirir. Bu taĢ daha
sonra EA tarafından kutsanır. Hitit Anadolu‟sunda HuwaĢi kült taĢının yayılması için bir
açıklama bu olabilir.231
Burada anlatılan baba- oğul ya da tanrı kuĢakları arasındaki çatıĢmaların izleri
Hellen‟lerin yaratılıĢ mitosuna temel oluĢturmuĢtur. Bu Hurri kökenli mitosa göre, göğün
ilk sahibi Alalu‟ya karĢı oğlu Anu ayaklanarak gök krallığını ele geçirmiĢ, ona da
dokuzuncu yılında oğlu Kumarbi baĢkaldırarak evrenin egemeni olmuĢtur. Aynı biçimde
Hellen mitoslarında da göğün ilk egemeni Uranos‟a karĢı oğlu Kronos isyan ederek
egemenliği ele geçirmiĢtir, onun göksel egemenliğini ise daha sonra oğlu Zeus babasına
karĢı ayaklanarak elde etmiĢtir.232 Benzerlikler sadece hâkimiyet mücadelesi ile sınırlı
kalmamıĢtır. Fırtına- tanrısı TeĢup‟un doğumunda yer alan “taĢ” motifi ile Zeus‟un
doğumunda yer alan “ taĢ” motifinin kullanılıĢı arasında da büyük bir benzerlik söz
konusudur. Ayrıca Kumarbi‟nin TeĢup‟u kafasından doğurması ile Zeus‟un Athena‟yı
kafasından doğurması da iki kültür arasındaki etkileĢimi ve kültürel geçiĢi göstermesi
açısından da büyük önem arz etmektedir.
230
De Martino, Stefano ( 2003); Hititler, Dost Kitabevi, Ankara: 107
De Martino, Stefano (2013); “ Din ve Mitoloji”, Hititler ( Ed. Doğan- Alparslan, Meltem / Alparslan,
Metin),YKY, İstanbul: 422
232
Çapar, Ömer (1990); “ Hellen Mitoslarında Doğulu ve Anadolulu Unsurlar”, Uluslararası I. Hititoloji
Kongresi Bildirileri, Kültür Bakanlığı, Çorum: 102
231
83
Kumarbi‟nin, Fırtına- tanrısı TeĢup‟u doğurması ise yeni bir hâkimiyet mücadelesine
sebep olacaktır. Fakat mitin devamında anlatılacak olan bu mücadelede ortaya çıkan
karakterler ve olay örgüsü kahramanlık mitosları çerçevesinde ele alacağız. Kozmoloji
açısından bu tanrılar dünyasında yer alan „insan‟ ise tanrılara hizmet ve ibadet etmek için
yaratılmıĢ bir varlık olduğu kadar üstün bir yaratılıĢın ürünüdür. Ġnsan, Hitit mitoloji
içerisinde bedensel olarak kozmosun aynası olarak görülmektedir. Evrende yer alan her
Ģeyin insana yansımıĢ olduğu düĢünülmektedir. Buna göre evrenin bir parçası olan insanın
baĢı göğün, elleri toprağın ve gözleri ise suyun yansımasıdır.233
Hitit mitolojisi içerisinde kozmolojiye dair bilgiler sınırlı olmasına rağmen Hititlerin
evrene, dünya ya, tanrılar âlemine ve bu varoluĢ içerisinde ki yerlerine karĢı yorumlarını
ifade eden teolojiye yönelik bilgileri içeren yazılı kaynakların sayısı oldukça fazladır.
BaĢlangıç olarak Hititlerin zihninde yer edinen tanrı fikrine daha sonra Hitit siyasi
coğrafyasında ön plana çıkan tanrı ve tanrıçaların özelliklerine ve onlara ait mitoslara
değinmek yerinde olacaktır.
Bu doğrultuda Hitit tanrı ve tanrıçaları hakkında söylenebilecek ilk ifade; Hitit
tanrısal dünyasının, Hitit coğrafyasının doğal parçalarından biri olduğudur. Çünkü dağlar,
nehirler ve kayalar yanında deniz, güneĢ ve fırtına gizemli tanrısal güçler olarak
algılanmıĢtır. Tanrılar evrenin ve karanın çeĢitli bölgelerinde ikamet ederler, fakat aynı
zamanda ölümlülerin onlar için inĢa ettikleri evlerde yaĢarlardı.234 Aynı zamanda Hitit
tasavvurunda tanrılar tıpkı insanlar gibidir ve zaten onların insanlara muhtaç durumda
olmaları buradan kaynaklanmaktadır. Fiziki Ģekilleri insan gibi (antropomorf) olduğu
kadar, ruhen de onlarla aynıdırlar, tıpkı insanlar gibi yerler, içerler, eğlenirler, severler,
nefret ederler, kavga ederler, ihtiras yaparlar, isterlerse yardım ederler, istemezlerse sırt
çevirirler. Anneleri, babaları, çocukları ve diğer akrabaları vardır; tıpkı insanlar gibi taraflı
gruplar oluĢtururlar, birbirlerini çekiĢtirir, kavga eder ve hatta savaĢırlar.235
Hitit zihin dünyasındaki tanrı tasviri eskiçağ dünyası ile benzer bir yapıda olmasına
rağmen Hitit inanç sistemi farklı kültürlerin etkileĢimi altında bir araya gelmiĢ bir yapıyı
temsil etmektedir. Bu etkileĢimden kaynaklı olarak karmaĢık bir sistem gibi görünen Hitit
mitolojisinde bir kavramın karĢılığı olarak birden fazla (farklı kültürlere ait) tanrı adı
233
Gezgin, Deniz (2009); Su Mitosları, Sel Yayınları, İstanbul: 122
Schwemer, Daniel (2013); “ Tanrılar Kültü, Büyü Ritüeli ve Ölülerin Bakımı”, Hititler ( Ed. DoğanAlparslan, Meltem / Alparslan, Metin),YKY, İstanbul: 432
235
Ünal, Ahmet (2003); Hititler Devrinde Anadolu- II, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul: 80
234
84
karĢımıza çıkmaktadır. Bu tanrıların büyük çoğunluğu Hatti, Hurri ve Mezopotamya
kökenli tanrılar olmalarına rağmen hepsi aynı statüye ve öneme sahip değillerdir. Anadolu
harici ve Hitit öncesi tanrı ve tanrıçaların Hitit panteonu içerisindeki yerlerini tarihsel,
toplumsal ve mitolojik olarak değerlendirmek ortaya çıkan çok dinli yapı içerisinde tanrı
ve tanrıçaların genel konumunun belirlenmesi açısından yerinde olacaktır.
Ġlk aĢamada tarihsel olarak; Hitit mitolojisi içerisindeki farklı kültürlere ait tanrı ve
tanrıçaların ayrımını yüzeysel olarak Hitit panteonuna katılıĢ dönemlerine göre yapabilmek
mümkündür. Çünkü siyasi alandaki geliĢmelerin bir sonucu olarak farklı dönemlerde farklı
kültürlerin etkisi açık bir Ģekilde hissedilmektedir. Özellikle siyasi yayılım alanlarında yer
alan tanrı ve tanrıçaların Hitit panteonu içerisine alınması mevcut tanrılarla aynı özelliklere
sahip olanların özdeĢleĢtirilmesi ve tek bir tanrı gibi tapılması siyasal düĢünüĢün din
üzerindeki etkisini göstermektedir. Toplumsal yapıda ise kesin bir yargı çerçevesinde
tanrıların toplum içerisindeki statülerinin yeri belirlenememektedir. Bunun baĢlıca sebebi
yukarıda da değindiğimiz gibi Hitit inanç sisteminin devlet dini olarak kalmasıdır. Fakat
toplumsal yapının bir parçası olan tapınaklar göz önüne alacak olursak Hitit toplumu gibi “
bin tanrılı” olarak ifade edilen bir toplumda tanrılar arasında ki statü farkını tanrı ve
tanrıçalara ait tapınakların büyüklüklerinden, tapım ritüellerinden ve hizmet için
görevlendirilen tapınak görevlilerinin sayısından yapabilmemiz mümkündür. Mitolojik
açıdan ise tanrılar arasındaki statü farkını ve ayrımını; yaratıcılık özelliklerine, mitoslar
içerisinde gerçekleĢtirdikleri eylemlere ve mitoslarda isimlerinin kullanımına göre
yapabilmekteyiz.
Eskiçağ dünyası içerisinde farklı kültürlerin bir araya gelerek oluĢturduğu bir havuzu
temsil eden Hitit panteonu‟ nda zaman içerisinde tanrı isimleri siyasi geliĢmelere dayalı
olarak zamanla değiĢiklik göstermiĢtir. Bu isim değiĢiklikleri bir tanrıya tapımın ortadan
kalkması veya tanrının yer değiĢtirmesi olarak algılanmamalıdır. Bu değiĢimler tanrıların
özdeĢtirilmesi birleĢtirilmesi veya aynı özelliklere sahip tanrıların tek bir tanrı olarak
düĢünülüp birden fazla isimle anılması ve tapınılmasından öte bir eylemselliği ifade
etmemektedir.
Tüm bunlar dıĢında Hititlerin dinsel ve dünyevi metinlerinde kesin olarak
saptayabileceğimiz en erken unsur Ģüphesiz Hatti etkisidir. Bu noktada panteon
içerisindeki “Arinna‟nın GüneĢ Tanrıçası” (daha çok bir yeraltı tanrıçası), “Hava- tanrısı “
Taru (daha çok bir su tanrısı), “GüneĢ- tanrısı” Estan, “SavaĢ- tanrısı” Wurukatte, “Taht-
85
tanrıçası” HalmaĢuit, “HattuĢa Dahisi” Ġnara, “Kaybolan Tanrı” Telepinu ve önemli
önemsiz pek çok tanrı Hattilere aittir. Bu tanrılar, ikinci binyıl inanç siteminin temelini
oluĢturan ve Hitit öncesi yerel panteondan varlıklarını sürdürenlerdir.236 Fakat Hitit
panteonu‟nu dolduran ve sayısı bini bulduğu kendilerince itiraf edilen tanrıların hepsinin
Hatti‟lere mahsus tanrılar olmadıkları, içlerinden en önemlilerin eski Hatti‟lerden kaldığı237
göz arı edilmemesi gereken bir gerçektir. Hattili unsurların yanı sıra Hitit panteonu
üzerinde baskın bir etkiye sahip ikici unsur ise yukarıda sıkça ismini zikrettiğimiz
Hurrilerdir. Hurri etkisi özellikle imparatorluk döneminde ortaya çıkmıĢ ve Kraliçe
Puduhepa‟nın etkisiyle Hitit inanç sistemi içerisine girebilmiĢtir. Siyasi alandaki
geliĢmelerin din üzerindeki etkisini özellikle Hurrili tanrıların Hitit inanç sistemi içerisine
giriĢ sürecinde görebilmekteyiz. Hattili ve Hurrili tanrılar dıĢında üçüncü unsur olarak
kadim Mezopotamya tanrılarını Hitit panteonu‟nda görsek de bu kültürler dıĢında kalan
büyük- küçük birçok medeniyete ait tanrı ve tanrıçalarında ismi panteon içerisinde
geçmektedir. Bu tanrıların adları ve vasıfları bilhassa Boğazköy ArĢivleri‟nden elde edilen
tekstlerden
ve
Yazılıkaya
Açık
Hava
Tapınağı‟nda
mevcut
olan
tasvirlerden
öğrenmekteyiz.238
Bu noktada Hitit panteonun siyasi geliĢmeler doğrultusunda değiĢen yapısını göz
önüne alarak dönemsel olarak değil bir bütün dâhilinde ele almak daha yerinde olacaktır.
Çünkü tanrıların özellikleri göz önüne alındığında farklı kültürlere ait birden fazla isimle
anılmalarına rağmen statü açısından toplumsal, dini ve mitolojik özelliklerinde bir
değiĢiklik olmamıĢtır.
Farklı dönemlerde farklı kültürlerin etkisi altında değiĢikliklere uğramasına rağmen
Hitit panteonu‟nun temel tanrısı her zaman „Fırtına- tanrısı‟ olmuĢtur; bu tanrı Hitit
inancına göre, dağların tepesinde ve gökte oturur, yağmurda, ĢimĢekte ve fırtınalarda
ortaya çıkar.
239
Fırtına- tanrısı genellikle kutsal hayvanı olan boğa biçiminde temsil
edilmekte ve insan biçimsel özelliklerle temsil edildiğinde ise çoğu kez iki boğanın çektiği
bir araba üstünde gösterilmektedir.240 Zenginliği, bereketi, temsil eden Fırtına tanrıları,
Eski Mezopotamya, Suriye ve Anadolu‟nun çivi yazılı metinlerinde dIM241 veya ile dU
236
Macqueen, J.G. (2001); Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, Arkadaş Yayınevi, Ankara: 123
Günaltay, Şemseddin(1987); Yakın Şark II, TTK, Ankara:214
238
Korkmaz, Mehmet( 2009); Mitolojik Dinlerin Gizemi, Alter Yayıncılık, Ankara: 503
239
De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 91
240
De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 91
241
Özgüç, Nimet (2003); Hatti Efsanesi Yılan İlluyanka’nın Tasvir Sanatında Yorumu, Türkiye Bilimler
Akademisi Formu, TÜBİTAK, Ankara: 8
237
86
ideogramı ile yazılmıĢtır. Fırtına- tanrısı öte yandan, Luvice Tarhunza (tarh- “güçlü, yetkili
olmak”), Hatti dilinde Taru, Hurrice TeĢup adlarıyla da anılır; bunun sonucu, Luvi, Hatti
ve Hurri benzer tanrıları biçimi altında tapınılmıĢtır.242
Fırtına- tanrısından sonra panteon içerisinde ön plana çıkan bir diğer büyük tanrı ise
bir verimlilik tanrıçası olan “GüneĢ- tanrıçası”dır. Bu tanrıça GüneĢ yuvarıyla
özdeĢleĢtirilirken; hem göksel tanrıça olarak gökcismi görünüĢü taĢırken hem de güneĢ
batarken yerin derinliklerine inmek için göğü terk ettiğinden dolayı yeraltı tanrıçası olarak
görülmüĢtür.
243
Bu tanrıçanın adı Sümerce ideogram dUTU ile yazılmaktadır.“ GüneĢ
Tanrıçası” kültünün Anadolu‟daki en iyi bilinen tapınağı Arinna kentinde olduğundan
dolayı bu tanrıça “ Arinna GüneĢ Tanrıçası” olarak metinlerde de sıkça karĢımıza
çıkmaktadır. Hattice karĢılı Urunzimu/ WuruĢemu olan Arinna‟nın GüneĢ Tanrıçası‟nın
Luwicede nasıl adlandırıldığı bilinmemektedir. Bu tanrıça Hitit Ġmparatorluk Devrinde,
Hurri ülkesinde kraliçe Puduheppa tarafından TeĢup‟un eĢi, Hurri tanrıçası Hepat ile
eĢitlenmiĢtir.244
Bu eĢitleme ise kendisini çivi yazılı bir metinde “Arinna‟nın GüneĢ
Tanrıçası, benim efendim; bütün ülkelerin kraliçesi. Sen Hitit Ülkesi‟nde Arinna‟nın
GüneĢ Tanrıçası adını taĢırsın. Sedir (ağaçları) Ülkesinde ise adın Hepat‟tır” Ģeklinde
göstermektedir.245 Ancak Puduhepa‟nın yaptığı bu eĢitlemenin yüzeysel olduğu
gözlemlenmektedir, çünkü her iki tanrıça da karakter bakımından farklılıklar
göstermektedir. ġamaĢ‟a ait Akadça bir ilahiden Hititçeye tercüme edilmiĢ olan bir dua
metninin de gösterdiği gibi, Arinna‟nın GüneĢ Tanrıçası, bünyesinde güneĢe ait özellikleri
taĢımaktadır. Buna karĢın tanrıça Hepat için böyle bir özellik söz konusu değildir. Sadece,
Yazılıkaya kabartmalarında merkez sahnede, tanrıça Hepat, Fırtına- tanrısı TeĢup‟un
karĢısında ayakta durur vaziyette, Anadolu‟nun güneĢ sembolü, kutsal hayvanı aslan ve
pars üzerinde tespit edilmiĢtir.246
Fırtına- tanrısı ve GüneĢ tanrıçası olarak adlandırılan bu tanrı çiftinin zaman içinde
farklı kültürlerden etkilenmesinden kaynaklı olarak ardıllarının (kökensel olarak) tam bir
listesi kesin bir Ģekilde yapılamamaktadır. Bu doğrultuda bu tanrı çiftinin çocukları olarak
adlandırabileceğimiz tanrı ve tanrıçaları kültürel etkiletiĢim dıĢında tutarak sıralayacak
242
De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 91
De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 91
244
Arıkan, Yasemin (1998b); “ Hitit Dualarinda Gecen Bazi Tanri Adlari”, III. Uluslararası Hititoloji Kongresi
Bildirileri, Ankara: 46
245
Uncu, Ebru (2013) ; “Mezopotamya, Anadolu ve Mısır Medeniyetlerinde Güneş Kültü”, History Studies,
Volume 5 Issue 1:356
246
Arıkan, Yasemin; 1998b, a.g.m.: 46
243
87
olursak: oğulları olarak bilinen Nerik ve Zippalanda ġehri Fırtına tanrıları, Bolluk ve
Bereket- tanrısı Telepinu, kızları tanrıça Mezulla ve Ġnara ile kız torunları olarak
vesikalarda adı geçen tanrıça Zintuhi‟dir.
Yukarıda ismi zikredilen tanrılar arasında yer alan Telepinu ve Ġnara‟yla birlikte Hitit
mitolojisinde adına sıkça rastladığımız birçok tanrı ve tanrıça bulunmaktadır. Bu tanrıların
baĢında ise ġauĢka, Hannahanna, Kumarbi, ve Enki gelmektedir.
Telepinu, Fırtına- tanrısının ilk çocuğu olarak; tohum ekmek, tarlaları sürmek,
sulamak, ürünü yetiĢtirmek ve hasat gibi eylemleri içine alan bir tarım tanrısı olarak üretim
iliĢkilerinin devam ettirilebilmesi açısından diğer tanrılara kıyasla büyük bir öneme
sahiptir. Tanrısal özelliklerinin yanı sıra Hitit mitolojisi içerisindeki aktif rolü bu tanrıyı ön
plana çıkartan bir diğer noktadır. ġüphesiz tüm bu özellikler Telepinu‟nun antlaĢma
metinlerinde yemin tanrıları arasında sayılmasını da açıklamaktadır.247 Mitolojide,
Telepinu‟nun ana karakter olarak karĢımıza çıktığı önemli Hitit mitosu ise “Kaybolan
Tanrı: Telepinu” olarak adlandırılmaktadır. VahĢi hayvanların tanrıçası olarak tasvir edilen
Tanrıça Ġnara ise iki versiyon olarak günümüze ulaĢan “Yılan Ġlluyanka” adlı mitosun
birinci versiyonunda ana karakter olarak karĢımıza çıkmaktadır.
Tapımı özellikle ġamuha ve Lavazantiya‟da yaygın olan ĠĢtar/ ġauĢka ise; aĢkın ve
cinselliğin tanrıçasıydı. Gücüyle yalnız sağlık ve doğurganlık bahĢetmiyor, aynı zamanda
düĢmanları “iktidarsız yaparak, kadın haline getirerek ve silahlarını yok ederek”
cezalandırıyordu. ĠĢtar‟ın savaĢtaki baĢarılardan da sorumlu olup olmadığı açık değildir;
belki de bu görevi biraz uzaktaki Mezopotamya SavaĢ- tanrısı Zababa‟dan devralmıĢtır.
Çünkü orada ĠĢtar bu tanrının karısı sayılıyordu. Tanrıçayı erkek baĢlığı ve silahla gösteren
betimler, bu varsayımı güçlendirmektedir.248 Aynı zamanda bu tanrıça mitolojide ve
teolojide Fırtına- tanrısı TeĢup‟un kız kardeĢi olarak yer almaktadır. Hitit mitosları
içerisinde ana karakter olarak ġauĢga‟nın yer aldığı mitoslar “ Gökteki Krallık Efsanesi”
olarak adlandırılan Hitit tanrıları arasındaki hâkimiyet mücadelesini anlatan mitosun
devamı olarak kabul edilen “ Hedammu ġarkısı” ve “Ullikummi ġarkısı ”
olarak
adlandırılan mitoslardır. Tarih boyunca farklı medeniyetler içerisinde ġauĢga- ĠĢtar- Ġnanna
olarak adlandırılan bu tanrıça kendisine yüklenen özellikler doğrultusunda evrensel bir
kiĢilik oalrak karĢımıza çıkmaktadır. Yunan mitolojisinde Afrodit, Roma‟da Venüs ile de
247
248
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 55
Brandau, Birgit; Schickert, Hartmut; 2004, a.g.e.: 65
88
özdeĢleĢtirilen, ġauĢga ( ĠĢtar v.b.)‟nın aĢk, savaĢ, güzellik gibi kavramları temsil etmesi ve
Fırtına- tanrısı olarak nitelenen ( Enlil, Zeus, TeĢup, Fırtına- tanrısı vb.) baĢ tanrının kız
kardeĢi olması, farklı kültürlerde de olsa genellikle SavaĢ tanrısı‟nın karısı olması bu
durumu pekiĢtiren ve destekleyen noktalar olarak değerlendirilebilir.
ġauĢga‟dan sonra tanrıçalar arasında mitoslarda ön plana çıkan bir diğer tarnıça ise
“Tüm tanrıların Annesi” ya da “Büyükanne” unvanına sahip Tanrı Hannahanna‟dır.
Özellikle “Kaybolan Tanrı Mitosları” olarak bilinen mitoslarda ön plana çıkan bu büyük
tanrıça aynı zamanda GulĢa, MAH ve NIN. TU ile eĢitlenmektedir.249
Hurrililerin “Bilge Kral” ve “Tanrıların Babası” olarak niteledikleri ve tanrıların
üçüncüsü olan Kumarbi ise bir bitki (nebatat) tanrısıdır.250 Hitit mitolojisi içerisinde
Fırtına- tanrısı ile giriĢtiği hâkimiyet mücadelesiyle ön plana çıkan bu tanrı mitoloji
içerisinde kötü bir karakter olarak yansıtılmıĢtır. Kumarbi‟nin panteon içerisindeki en
önemli özelliği sadece Fırtına- tanrısı ile giriĢtiği hâkimiyet mücadelesinde değil aynı
zamanda yaratıcı tanrılar arasında yer almasından kaynaklanmaktadır. Hurri kökenli bir
tanrı olmasına rağmen Kumarbi Hitit mitolojisi içerisinde yaratıcı özellikleri ile ön plana
çıkan bir tanrı olarak dikkat çekmektedir. Kumarbi‟ye dair anlatılan mitosların baĢında ise
yukarıda değiniĢ olduğumuz “Gökteki Krallık Efsanesi” gelmektedir. Bu mitin devamı
niteliğinde olan mitoslar ise; “Tanrı LAMA ġarkısı”, “GümüĢün ġarkısı”, “Hedammu
ġarkısı” ve “Ullikummi ġarkısı” olarak adlandırılmaktadır. Bu mitosların Gökteki Krallık
Efsanesi ile olan bağlantısı ise Kumarbi‟nin TeĢup‟a karĢı yürütmüĢ olduğu hâkimiyet
mücadelesinin bir devamı niteliğinde olmalarından kaynaklanmaktadır. Fakat “Hedammu
ġarkısı” ve “Ullikummi ġarkısı” olarak adlandırılan mitoslar Kumarbi ve TeĢup arasında ki
iktidar savaĢını konu almasına rağmen olay örgüsü ve karakterler bakımından
değerlendirildiğinde içinde barındırdığı kahramanlık öğelerinden dolayı tür olarak prestij
mitosları içerisine girmektedir. Tanrı LAMA ve GümüĢ‟ün ġarkısı olarak adlandırılan
mitosların kırıklı yapısı ve sonuç kısımlarının eksikliğinden dolayı kahramanlık mitosları
kapsamında değerlendirebileceğimiz yeterli öğeleye sahip değillerdir. Fakat bu mitoslar
Hitit panteonunda gerçekleĢen iktidar mücadeleleri ve değiĢikliklerini belirtmesi
bakımında son derece önemlidir.
249
250
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 54
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 64
89
Mezopotamya mitolojisi içerisinde yaratıcı tanrıların en büyüklerinden biri olarak
kabul edilen Su ve Bilgelik tanrısı Enki (EA) ise Hitit mitolojisi içerisinde de adına sıkça
rastladığımız bir tanrı olarak karĢımıza çıkmaktadır. Birçok mitos içerisinde tanrılara
bilgisi ile rehberlik eden bir tanrı konumunda olmasına rağmen Mezopotamya inanç
sisteminin Hitit mitolojisi içerisinde ki yaĢayan en canlı karakteri olmuĢtur. Birçok
Mezopotamya kökenli tanrı yerli tanrılarla özdeĢleĢtirilip isimleri ikinci plana düĢerken
Enki adını ve tanrısal özelliklerini büyük bir çoğunluğunu koruyabilmiĢtir.
Hitit panteonu içerisinde önemli bir yere sahip olan ve farklı kültürlerde karĢılığı
bulunan bir diğer tanrı (veya tanrıça) Lelwani‟dir. Lelwani, Hatti kökenli çift cinsiyetli bir
varlıktır. Yeraltı (ölüm) tanrıçası Lelwani‟nin Akadçası Allatum, Sümercesi EREġ.KĠ.Gal,
Hurricesi ise Allani‟dir. Allani Hurrice „bayan sahibe‟ anlamına gelen “allai” den “–ni”
takısı ile türetilmiĢtir. Hatti tanrısı Lelwani‟nin cinsiyeti ise erkektir. Hitiler yoğum Hurri
etkisi altında bu tanrıyı “Yerin GüneĢ Tanrıçası” olarak benimsemiĢler ve dolayısıyla diĢi
cinse dönüĢtürmüĢlerdir. Hitit resmi panteonunda Allani ve Allatum Hititçe metinlerde her
zaman birbirleri ile eĢ tutulmamaktadırlar. 251
Anadolu da farklı kültürlerin inanç sistemlerini bir çatı altında toplayan Hititlerin de
Anadolu‟ya sonradan geldikleri ve beraberinde kendi inanç sistemlerini de yanlarında
getirip yerli kültür olan Hattilerle kaynaĢtırdıklarını hatırlamak gerekmektedir.
Hint-
Avrupa menĢeli olan Hititlerin Anadolu‟ya gelirken beraberlerinde getirmiĢ oldukları
tanrılarının adı ise bir IĢık- tanrısı olan ġiu‟dur. Bu tanrının adı daha sonraki dönemlerde
genel olarak “Tanrı” anlamında kullanılan bir kavram haline dönüĢmüĢtür.252 Anadolu‟lu
olmayan kültürler arasında Hitit tanrılarından en fazla ilgi çeken tanrılar grubu büyük
ihtimalle, Hurri- Mitanni vasıtasıyla Hititlere geçen ve günümüzde Hindistan‟da kutsanan
Hindu Gök – tanrısı Ġndra, Evrensel Düzenin Koruyucu- tanrısı Varuna ve Su- tanrı
Varuna‟nın kardeĢi Veda- tanrısı Mitra adlarındaki Hindu tanrılarının da aralarında
bulunduğu Hint tanrıları grubudur. 253
ġimdiye kadar adı geçen tanrıların yanı sıra, sayısız baĢka tanrı ve tanrısal varlık da
vardır: Tamarra ırmağı ile özdeĢleĢtirilen ırmakların baĢ tanrısı ġulikatta; yeryüzündeki
pınarların hükümdarı tanrı ġuppilulia,254 Ay- tanrısı Arma, SavaĢ tanrısı Ġyarri,
251
Arıkan, Yasemin; 1998b, a.g.m.: 49
Korkmaz, Mehmet; 2009, a.g.e.: 503
253
Korkmaz, Mehmet; 2009, a.g.e.: 503
254
Gezgin, Deniz; 2009, a.g.e.: 122
252
255
Taht-
90
tanrıçası HalmaĢuit, Yabanıl doğa- tanrıçası olan bir tür “yabanıl hayvanların hanımı”
tanrıça TeteĢhapi,256 Veba- tanrısı Jarri; Alacahöyük geyiklerinin kanıtladığı gibi kökeni 3.
binyıla kadar giden Geyik- tanrı Runda; Deniz- tanrısı Aruna, Ocak- tanrısı HaĢĢaĢ, GüneĢtanrısı dUTU, AteĢ- tanrısı Pahhur, AĢk ve SavaĢ- tanrıçası Lelvani
257
gibi çok çeĢitli
güneĢ ve ay tanrıları; her tür tehlikeye karĢı bolca koruyucu tanrı; dilek tanrıları, ürün
tanrıları, gece ve gündüz tanrıları, aĢk ve deniz, kent kapısı ve yeraltı tanrıları gibi birçok
tanrı Hitit inanç sistemi içerisinde yer almaktadır. Kimi doğal tapınaklarda, kimi sayısız
çalıĢanlarıyla büyük tapınaklarda, kimisi de özel bölmelerde saklanıp saygı görüyordu.258
Büyük bir kültürel etkileĢimin sonucu olarak ortaya çıkan Hitit panteonu içerisinde
yer edinen belli baĢlı tanrı- tanrıça ve tanrı gruplarına değinemeye çalıĢtık. Bu etkileĢimin
bir sonucu ve panteonun bir yansıması olarak da Hitit mitolojisi içerisinde köken olarak
farklı fakat Hitit kültürünün ayrılmaz bir parçası olan önemli mitoslar ortaya çıkmıĢtır. Bu
mitosları kökenlerine göre basit bir Ģekilde tasnif edecek olursak; Hitit mitolojisi içerisinde
Anadolu kökenli; “Ġlluianka”, “ Telepinu ve Deniz Tanrısı‟nın Kız Çocuğu”, “
KamruĢepa”, “Fırtına- tanrısı‟nın MüthiĢ Bir ġekilde Gürlemesi (Gökyüzünden DüĢen
Ay)”, “Ebedi Olan Ġnsan Ruhunun Yolculuğu” ve “Kayıp Tanrı Mitosları”, Hurri kökenli;
“Kumarbi ( Gökteki Krallık Efsanesi”, “Tanrı LAMA‟nın ġarkısı”, “GümüĢün ġarkısı”,
“Hedammu ġarkısı”, “Ullikummi ġarkısı”, Mezopotamya kökenli; “GılgamıĢ Destanı”,
Kenan kökenli; “ElkuniĢra ve AĢertu” adlı mitoslar ön plana çıkarken aynı zamanda “
Zalpa ġehri Öyküsü ( Bir Yılda Otuz Çocuk Doğuran KaneĢ Kraliçesi)”, “ Appu ve Ġki
Oğlu”, “ Avcı KeĢĢi ve Karısı”, “ GüneĢ Tanrısı, Ġnek ve Balıkçı”, “ Gurparanzah” adlı
masallar da dikkati çekmektedir.
Bu metinler içerisinde yer alan Anadolu kökenli; “Ġlluianka”, “Telepinu ve Deniz
Tanrısı‟nın Kız Çocuğu”, Mezopotamya kökenli; “GılgamıĢ Destanı”, Hurri kökenli ;
“Hedammu ġarkısı” ve “Ullikummi ġarkısı” adlı mitleri ve “Gurparanzah” ve “Zalpa
ġehri Öyküsü (Bir Yılda Otuz Çocuk Doğuran KaneĢ Kraliçesi)” adlı masalları temaları ve
içeriklerinde barındırdıkları öğeler doğrultusunda “Kahramanlık Mitosları” kapsamında
ayrı bir baĢlık altında ele alacağız.
255
De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 92
De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 92
257
Kınal, Firuzan (1991); Eski Anadolu Tarihi, TTK, Ankara 209
258
Brandau, Birgit; Schickert, Hartmut; 2004, a.g.e.: 66
256
91
Kahramanlık mitosları dıĢında kalan “ Kayıp Tanrı Mitosları”, “Ebedi Olan Ġnsan
Ruhunun Yolculuğu”, “Tanrı LAMA‟nın ġarkısı” ve “GümüĢ‟ün ġarkısı” adlı mitoslar ile
“Appu ile Ġki Oğlu”, “Avcı KeĢĢi ve Karısı”, “GüneĢ Tanrısı, Ġnek ve Balıkçı” adlı
masalları ise Hititlerin zihin dünyasının mitolojiye yansıyıĢının daha rahat anlaĢılması
sağlamak amacıyla ön plana çıkan noktalarıyla açıklamaya çalıĢacağız. Bu mitler ve
masallar hakkında kısaca bilgiler vermek aynı zamanda Hitit mitolojisi içeriğini ve
sınırlarını belirlemek noktasında da fayda sağlayacaktır.
Bu noktada konumuz dâhilinde olan ve “Kahramanlık Mitosları” dıĢarısında kalan
mitoslar içerisinde ilk ele alacağımız mit “Kaybolan Tanrı Mitosları” olarak literatürde yer
edinmiĢ mitos grubudur. Kaybolan Tanrı Mitosları, aslında farklı ana karakterlerin yer
aldığı fakat aynı tema ve olay örgüsü ile iĢlenen bir dizi mitosa verilen genel bir isimdir.
Bu mitos dizisi içerisinde, “Telepinu‟nun KayboluĢu”259, Fırtına- tanrısı‟nın KayboluĢu”,
“GüneĢ Tanrısı‟nın KayboluĢu”, “Hannahanna‟nın KayboluĢu”, “Kraliçe AĢmunikal‟in
Fırtına- tanrısı ve Onun KayboluĢu”, “Kraliçe HarapĢili‟nin Fırtına- tanrısı ve Onun
KayboluĢu”, “Lihzina ġehri Fırtına- tanrısı”, “KuliwiĢna ġehri Fırtına- tanrısı”, “Kâtip
Pirwa‟nın Fırtına- tanrısı‟nın KayboluĢu” olmak üzere dokuz mitos yer almaktadır.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi farklı ana karakterlerin yer aldığı bu mitoslarda sabit
bir tema ve olay örgüsü yer almaktadır. Bu olay örgüsü mitosların benzer birleĢim
noktalarına göre
“Öfkelenme- Kaybolma ve Kaos- ArayıĢ – Arındırma” Ģeklinde
sıralanarak iĢlenmiĢtir. Ġlk önce ana karakter olarak karĢımıza Fırtına tanrıları veya doğada
üretim iliĢkilerini düzenleyici ve doğanın iĢleyiĢinde sorumlu tanrılar çıkmaktadır. Bu
tanrılar belli olamayan ve belirtilmeyen sebeplerden dolayı öfkelenmekte ve ülkeyi terk
etmektedirler. Tanrı‟nın öfkesinin bir ölçüsü olarak ise genellikle Ģu kelimelerle ifade
edilmektedir: “Çok kızgınım! Kimse yanıma yaklaĢmasın!‟ O kadar öfkeliydi ki sağ
ayakkabısını sol ayağına, sol ayakkabısını sağ ayağına giymeye çalıĢtı. Bu onun öfkesini
daha da arttırmıĢtı.”260 Tanrı‟nın ülkeyi terk ediĢ sürecinde tanrıların görevlerinden
uzaklaĢması ve tanrısal özelliklerinin bir sonucu olarak ülke yoksullukla beraber kaosa
sürüklenmektedir. Bu kaos ortamını “ Fırtına- tanrısı‟nın KayboluĢu” adlı mitosta yer alan
kelimelerle ifade edecek olursak Ģunlar yazmaktadır: “Göğün Fırtına- tanrısı bozkıra,
çayıra ve ormana doğru yola çıktı. O bolluk, bereket ve refahı da beraberinde alıp götürdü.
259
Kayıp- tanrı Telepinu hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız. “ Reyhan, Esma (2009); ‘The Missing God
Telipinu Myth: A Chapter from the Ancient Anatolian Mythology’,Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya
Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi Cilt: 28 Sayı: 45, Ankara, Ss. 85-106”
260
Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 271
92
Fırtına- tanrısı ayrıldı, arpa ve buğday artık yetiĢmez oldu. Sığır, koyun ve insanlar gebe
kalmaz oldu. O zamandan beri hamile olanlar ise doğum yapamadı. Dağlar kurudu.
Ağaçlar kurudu ve filizler uzamadı. Çayırlar kurudu. Pınarlar kurudu. GüneĢ Tanrısı bir
ziyafet verdi ve Bin Tanrı‟yı davet etti. Yediler, fakat doymadılar. Ġçtiler, fakat
kanamadılar. Fırtına- tanrısı‟nın babası hep Ģöyle der durur: Oğlum burada yok. O kızdı ve
iyi olan her Ģeyi alıp götürdü. O buğdayı, hayvan doğurganlığını, bolluğu bereketi alıp
götürdü.”261 Tanrı‟nın kaybolması ile ortaya çıkan bu kargaĢa ortamından kurtulmak için
ise mitos içerisinde göze çarpan ve farklı Ģekillerde anlatılan bir arayıĢ süreci
baĢlamaktadır. Bu arayıĢ süreci ortaya çıkan karmaĢa ortamının da bir göstergesi olarak
evrenin düzeninin sağlanmasında Kaybolan Tanrı‟nın önemini gösterirken aynı zamanda
iĢleyiĢin
sağlanmasında
ve
devam
ettirilmesinde
tanrılara
duyulan
ihtiyaç
da
vurgulamaktadır. Bu süreç içerisinde Kaybolan Tanrı‟nın bulunmasında „kartal‟ ve „arı‟
motifleri dikkat çekmektedir. Örnek olarak Telepinu‟nun kayboluĢunu anlatan mitos
içerisinde Tanrı‟yı arama iĢi sırasıyla Kartal‟a ve Arı‟ya verilmiĢtir. Kartal‟a bu görevi
veren GüneĢ- tanrısı “Git Telepinu‟yu ara! Bütün yüksek dağları araĢtır! Derin vadilere
bak! Denizin mavi dalgalarını araĢtır!” diyerek hızlı kartalı gönderdir. Kartal çok uzakları
ve çok geniĢ alanları araĢtırır, fakat Telepinu‟yu bulamaz. En sonunda GüneĢ – tanrısı‟na
döner ve “ Telepinu‟yu aradım. Yüksek dağların üzerine süzülerek yükseldim, derin
vadilerin içine daldım denizin mavi dalgalarının üzerinden adeta sıyırırcasına geçtim. Yüce
tanrı Telepinu‟nun izini bulamadım!” der.262 Kartal‟a bu görevin verilmesinde göklerin
hâkimi olarak görülmesi, evrensel bir motif olarak „Tanrı‟yı sembolize etmesi de
yatmaktadır. Kartal‟dan sonra Tanrı‟yı arama iĢi ise Tanrıça Hannahanna tarafından Arı‟ya
verilir. Hannahanna‟nın, Arı‟yı seçmesi ise diğer tanrılar tarafından Ģu sözlerle alay konusu
olmuĢtur: “Büyük ve küçük tanrılar onu süreli araĢtırıyorlar fakat onu bulamadılar. Bu arı
mı onu bulmaya gidecek? Onun kanatları küçüktür. O çok küçüktür. Üstelik o kendi
kendine ancak yeter.”263 Arı‟nın motif olarak kullanılmasında dikkati çeken nokta
kaybolan tanrıların genel olarak doğa ile iliĢkili olmalarından kaynaklanmaktadır. Bitkitanrısı Telepinu ile doğanın temelinde yer edinen bitkilerin polen alıĢveriĢinde
sorumluluğu üstlenen arı‟nın arasında bir iliĢki kurulmuĢtur. Bu düĢünce aynı zamanda
Hititlerin doğayı sadece mevsimsel olarak değil türler arasındaki uyum bakımından da
inceledikleri veya farkındalıklarının olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
261
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 101
Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 272
263
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 95
262
93
Tanrı‟nın bulunmasından sonra mitosların bir diğer ortak noktası olan “ arındırma”
kısmı ise mitos içerisinde büyük bir yer kaplamakta ve mitos ‟un en önemli noktasını ve
son aĢamasını oluĢturmaktadır. Bu arındırma sürecinde tanrı ve tanrıçaların benzetmeler
aracılığıyla Kaybolan Tanrı‟nın öfkesinden arındırılmasına yönelik ritüellerden oluĢan bir
dizi eylem gerçekleĢtirmektedir. Eğer tanrı öfkesinden arındırılamazsa kaos devam edecek
ve yaĢam tehlikeye girecektir. Kaybolan Tanrı Mitosları‟nın en önemli kısmını oluĢturan
bu ritüeller aynı zamanda bu mitosların “ritüel mitosları” kapsamında değerlendirilmesinin
de temel sebebidir.
Kayıp Tanrı Mitosları olarak yukarıda açıklamaya çalıĢtığımız mitoslar dıĢında ele
alacağımız bir diğer mitos ise “Ebedi Olan Ġnsan Ruhunun Yolculuğu” olarak adlandırılan
mitostur. Tür olarak „ Eskatalogya‟ mitosları kapsamına giren ve „ölüm‟ü tema alan bu
mitosun ana karakteri ise „insan‟dır. Hitit mitolojisi ve dini içerisinde insanın ölüm ile
karĢılaĢmasından sonra ruhuna ne olacağı, nereye ve nasıl bir yere gideceği sorusuna
açıklık getirmeye çalıĢan bu mitos aynı zaman Hititlerin zihin dünyasındaki insan ve ölüm
iliĢkisine dair bize bir ipucu sunmaktadır. Mitos içerisinde insan ruhu; “Ruh büyüktür.
Ruh büyüktür. Kimin ruhu büyüktür. Ölümlünün ruhu büyüktür.”264 Ġfadeleriyle
yüceltilmektedir. Ġnsanın ölümünden sonra sonsuz ve görünmez bir yolculuğa çıktığı ifade
edilmekle birlikte ruhun gittiği yer ise Ģu kelimelerle ifade edilmektedir: “ Biri diğerini
tanımaz. Aynı anneden olan kız kardeĢler (birbirini) tanı[maz]. Bir anne (kendi) çocuğunu
tanı[maz]. [ Bir çocuk] kendi annesini tanı[maz]….. Onlar bir sofradan yemez. Onlar güzel
bir iskemleden yemez. Onlar güzel bir kaptan içmez. Onlar güzel (enfes) yemek yemez.
Onlar benim güzel içkimi içmez. Onlar çamur parçaları yer. Onlar atık sular (?) içer”265.
Hititlerde öteki dünya inancının bir göstergesi konumunda olan bu metin içerisinde
anlatılan daha çok fani hayatında insanın gerçekleĢtirmiĢ oldğu eylemler sonucunda neyle
karĢılaĢacağını bize anlatmaktadır. Metin içerisindeki kırık satırların olması fani hayatında
iyi eylemler gerçekleĢtirenlere yönelik bir öteki dünya tanımı yapılıp yapılmadığına
yönelik soruları da akla getirmektedir. Fakat kötüye dair bir öteki dünya tanımı yapıldığı
düĢünülürse iyiye yönelik bir öteki dünyanın Hitit inanç sitemi içerisinde yer edindiğini
söyleyebiliriz. Ayrıca Mezopotamya mitolojisinde önemli bir yeri olan “GılgamıĢ Destanı”
nın bir parçası olarak kabul gören Enkidu‟nun öldükten sonra GılgamıĢ ile buluĢmasında
yer altına dair anlattıkları ile bu mitos içerisindeki öteki dünya ya dair anlatılanlar arasında
264
265
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 85
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 85
94
benzerlikler bulunmaktadır. Bu benzerlikler iki farklı coğrafyanın ölüm konusunda ki ortak
düĢüncesini veya birbirlerine olan etkilerini göstermesi açısından önemli bir bağı
simgelemektedir.
Kahramanlık mitosları dıĢında ele alacağımız bir diğer anlatı ise “Appu ile Ġki Oğlu”
olarak adlandırılan masaldır. Bu masal içerik olarak tarihin en eski anlatılarından biri olan
“ Habil ile Kabil” adlı öyküyü anımsatmaktadır. Masalın ana karakterlerinden olan Appu,
Lulluwuna adlı bir ülkedeki ġudul adlı bir kentte yaĢamaktadır. Appu, maddi olarak tüm
zenginlikleri elinde bulundurmasına rağmen adını ve mirasını bırakabileceği bir çocuğun
yoksunluğunu çekmektedir. Appu ile karısı birçok kez çocuk sahibi olmak istemelerini
karĢın artık umutlarını kaybetmektedirler. Fakat son çare olarak Appu beyaz bir kuzuyu
GüneĢ Tanrısına sunarak onun yardımını ister ve GüneĢ Tanrısı Appu‟nun dileğini yerine
getirir. Appu‟nun karısı hamile kaldıktan sonra onuncu ay‟da bir erkek çocuk doğurur ve
bu çocuğa “Onun ismi Kötü oldu. Çoktan beri baba tanrılar onu doğru tutmadılar, fakat
kötü bir yolu seçtiler. Onun ismi Kötü olsun.” diyerek Kötü adını verdiler. Appu‟nun karısı
ikinci kez hamile kalır ve yine onuncu ay‟da tekrar bir erkek çocuk doğurur ve bu çocuğa
da “Ġyi” ismini koydular.
Appu‟nun bu iki çocuğu büyüyüp yetiĢkinliğe eriĢtiklerinde ise Appu‟dan ayrılarak
evlerini ve mallarını birbirilerinden ayırmak istediler. Kötü ayrılmak isteğini kardeĢi Ġyi‟ye
Ģu kelimelerle ifade etmektedir: “Dağların ayrı ayrı yerlerde bulunduğu gibi, nehirlerin ayrı
yönlerde aktığı gibi, pek çok tanrının ayrı yerlerde oturduğu gibi, ben bu Ģeyleri sana
söylüyorum…. GüneĢ Tanrısı Sippar‟da [oturur]. Ay Tanrısı Kuzina‟da otu[rur]. TeĢup
Kummia‟da otu[rur]. Ve ġauĢga Ninive‟de otu[rur]. Nanaia KiĢĢina‟da [oturur]. Ve
Marduk Babil‟de [oturur]. Tanrıların ayrı ayrı yerlerde otur[dukları] gibi, bizde farklı [
yerlerde oturalım].”266 Bu mitos‟un „Habil ve Kabil‟ öyküsünü anımsatması ise temel
olarak farklı karakterleri oluĢturan iki kardeĢin yer alması, bu iki kardeĢin iyi ve kötü
olarak adlandırılması ve mitosun devamında iĢlenen mal paylaĢımında Kötü‟nün kardeĢi
Ġyi‟yi kandırmaya çalıĢması kötü olanı ona iyi olanı kendisine almaya çabasıdır. Görüldüğü
gibi klasik Habil Ġle Kabil öyküsünde yaĢanan kan dökme ve Ģiddet bu mitos içerisinde söz
konusu değildir. Kötü ile Ġyi kardeĢler arasında gerçekleĢen bu paylaĢımına GüneĢ
Tanrısı‟nın müdahil olduğunu görmekteyiz. Bunun ilk sebebi olarak bu çocukların
doğumuna Appu‟nun isteğini gerçekleĢtiren tanrı olarak sorumluluk üstlendiğini söylemek
mümkün olsa da temel noktanın GüneĢ Tanrısı‟na yüklenen „adaletin koruyucusu‟
266
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 206
95
özelliğinden kaynaklanmaktadır. Tarih boyunca birçok antik toplulukta GüneĢ Tanrısı
ölülerin yargıcı, adaletin düzenleyicisi olarak kabul görmüĢ ve tanımlanmıĢtır. Hititlerde de
GüneĢ Tanrısı bu özelliğini devam ettirmektedir. GüneĢ Tanrısı‟nın masala dâhil
olmasında ki etken olan mal paylaĢımında Kötü‟nün Ġyi‟ye verdiği kötü bir sığır üzerinde
durulmuĢtur. Bu inek GüneĢ Tanrısı‟nın sözleriyle iyi ve sağlıklı bir hal almıĢtır. Bu
noktada “GüneĢ Tanrısı, Ġnek ve Balıkçı” adıyla anılan masal içerisinde geçen Ġnek ile bu
masal içerisinde ki Ġneğin karakter olarak aynı olup olmadığı ayrı bir soru iĢareti
oluĢturmaktadır. Ölüm ve Ģiddetin yer almadığı bu masal iki kardeĢin Ninive Ģehri tanrıçası
ġauĢga tarafından yargılanmak üzere Ninive‟ ye gitmesiyle son bulmaktadır.
“Appu ve Ġki Oğlu” adlı masaldan sonra “ GüneĢ Tanrısı, Ġnek ve Balıkçı” adlı
masalı ele almak iki masal arasında bir bağın olabilirliğinden dolayı yerinde bir yaklaĢım
olacaktır. “GüneĢ Tanrısı, Ġnek ve Balıkçı” adlı masal içerisinde farklı olayların bir bütün
haline iĢlenmiĢ olması hayli dikkat çekmektedir. Masalın olay örgüsüne kısaca değinecek
olursak GüneĢ Tanrısı‟nın Ġneği görmesi ve onunla konuĢmak için adam Ģeklinde
yeryüzüne inmesi ile baĢlamaktadır. Metnin kırıklı yapısından dolayı konuĢmanın içeriğine
pek vakıf olmamakla birlikte konuĢma sonrasında ineğin hamile kaldığını öğrenmekteyiz.
Ġnek hamileliğinin onuncu ayında doğum yaptığında ise iki ayaklı olarak tarif edilen yani
insan olduğuna vurgu yapılan bir canlı doğurmuĢtur. Böyle bir canlıyı doğurmaktan dolayı
büyük bir üzüntü ve öfkeye kapılan Ġnek, doğurduğunu ortadan kaldırmak için onu
yutmaya kalkıĢır. GüneĢ Tanrısı bu duruma engel olmak için hemen yeryüzüne iner ve
Ġneğin gazabından çocuğu kurtararak onu koruma altına alır. Hikâyeye bu evrede masala
adını veren bir diğer ana karakter olan „Balıkçı‟ girmektedir. Balıkçı masal içerisinde
ibadetlerini zamanında yerine getiren tanrılara hizmeti aksatmayan fakat çocuk özlemi
duyan bir karakter olarak tasvir edilmektedir. GüneĢ Tanrısı‟nında isteği doğrultusunda bir
çocuk özlemi çeken Balıkçı Ġnek‟ten olma bu insan çocuğu kendi çocuğu olarak alır ve
yaĢadığı Urma Ģehrine götürür. Fakat çocuğu inekten korumak amaçlı veya halkın
tepkisinden korunmak amaçlı olarak Balıkçı ve karısı bu çocuğu doğal yollarla
kendilerinin öz çocuklarıymıĢ gibi gösterme çabasına girmiĢlerdir. Bu bölüm doğum
sonrası Hitit adetleri hakkında bilgiler vermesi ve ayrıca kadın erkek iliĢkisine değinmesi
açısından da bir hayli önemlidir. Masal içerisinde ise bu durum Ģu kelimelerle ifade
edilmektedir: “Benim sana söyleyeceklerime dikkat et. Bu çocuğu al, yatak odasına git,
yatağa yat ve feryat et. Bütün Ģehir seni iĢitecek ve Ģöyle diyecek: „Balıkçının karısı bir
çocuk doğuruyor! Ve biri bize ekmek getirecek, diğerleri bize bira getirecek ve baĢka biri
96
bize daima bereketli ürün getirecek. Kadın zekidir. O bizzat kendini (diğerlerinin)
yetkilerinden ayırmaktadır. O tanrının otoritesine (?) bağlıdır. O kadının bağlılığında
bulunur ve O kocası(nın) sözlerini(?) dinlememezlik yapmaz.‟ ”267 Masal kadının
kocasının sözlerine uyması ve doğumuna Ģehri inandırmasıyla son bulmaktadır.
“Avcı KeĢĢi ve Karısı” olarak adlandırılan anlatı ise tanrılara yapılan libasyonların
önemini vurgulayan kısa bir mitostur. Masalın ana karakteri olan Avcı KeĢĢi kötü bir adam
olarak tanımlanan UdubĢarri‟nin kız kardeĢi ġintalimeni ile evlenmiĢtir. Evlendikten sonra
sadece karısına önem veren KeĢĢi tanrılara hizmeti aksatmıĢ ve zamanla libasyonları ihmal
etmeye baĢlamıĢtır. Bu yüzden tanrıların öfkesini üzerine çeken KeĢĢi, artık avlanamaz
olmuĢ ve her avdan eli boĢ gelir olmuĢtur. Masal içerisinde KeĢĢi‟nin çaresizliği kadar
dikkati çeken önemli bir nokta ise KeĢĢi‟nin gördüğü rüyalar olmuĢtur. Rüyaların içerikleri
birbirinden farklı ve anlamları hakkında bir açıklama mitos içerisinde geçmemektedir.
Fakat toplamda yedi tane rüya görmesi; yedi rakamının din ve mitoloji ile ilgili metinlerde
ve anlatılarda kullanımına dair hali hazırda açıklanamayan mistik yapısından dolayı
masalın önemli noktalarından birini oluĢturmuĢtur.
“Gökteki Krallık Efsanesi” nin devamı niteliğinde olan “Tanrı LAMA‟nın ġarkısı”
ve “GümüĢ‟ün ġarkısı” ise yukarıda da değindiğimiz üzere Hitit panteonu içerisinde
gerçekleĢen iktidar mücadelesini konu edinen mitoslardır. Bu mitosların kırıklı yapısından
dolayı olay örgüsünde birçok nokta karanlıkta kalmasına rağmen özellikle sonuç
kısımlarında mitosların nasıl bittiğini tam olarak öğrenememekteyiz.
Ġlk olarak “Tanrı LAMA‟nın ġarkısı” hakkında kısaca bilgi verecek olursak; Tanrı
LAMA, Kumarbi‟nin çocuklarında biri olup gücü ile tanrılar arasında yükselerek TeĢup‟un
elindeki iktidarı zorla ele geçirmiĢ ve kendinden önceki tanrılara karĢı baĢkaldırmıĢ bir
Ģekilde tasvir edilmiĢtir. LAMA‟nın kendi gücünü ve otoritesini diğer tanrılardan üstün
tutması ise Ģu kelimelerle ifade edilmiĢtir: “Ġlk tanrılar büyüktür. Onlar yükselmekteler.
Fakat ben onların hiçbirinden korkmuyorum. Ben onların ağızlarına ekmek koymuyor
muyum? Rüzgârların yolları gidecek ve gelecek, ben gökyüzünün kralı LAMA‟yı tanrılar
için ayıracağım.”268 Tanrı LAMA‟nın bu söylemleri tanrılar arasında hoĢ karĢılanmaz ve
tanrısal iĢleyiĢin bozulmasına sebep olmuĢtur. Tanrılar arasındaki düzenin bozulması aynı
zamanda insanların tanrılara olan tapınmalarını da etkilenmiĢ ve bu durum özellikle Su ve
267
268
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 215
Hoffner, Harry A.; 1990, a.g.e.: 44
97
Bilgelik Tanrısı olan EA‟nın öfkelenmesine sebep olmuĢtur. Bu durum karĢısında EA,
Kumarbi‟ye Ģöyle söylemeye baĢladı: “Gel. Geri dönelim. Gökyüzüne kral yaptığımız bu
LAMA kendini beğendiği gibi, O, ülkeleri de kendini beğenmiĢ yaptı. Ve artık hiç kimse
tanrılara içki ya da ekmek kurbanı vermiyor.”269 EA ve Kumarbi, Tanrı LAMA‟nın
kendilerini de tehdit eden yönetimine karĢı onu indirmek için harekete geçerler ve gücünü
zayıflatmak için EA‟nın erkek kardeĢi olarak nitelendirilen karanlık topraktaki NaraNapĢara‟dan yardım isterler. EA‟nın buyrukları doğrultusunda LAMA‟nın zayıflaması
sağlanır fakat metinin kırıklı yapısından dolayı olayların nasıl gerçekleĢtiği ve değiĢtiği
bilinmemekle birlikte LAMA‟yı alt eden veya iktidarı tekrar ele geçiren kiĢi olarak TeĢup
sahneye çıkmıĢtır.
Tanrı LAMA gibi Hitit panteonun baĢına geçen ve Kumarbi‟nin çocuklarından biri
olan bir diğer isimde GümüĢ‟tür. GümüĢ‟ün ġarkısı olarak adlandırılan bu mitos ‟un kısaca
olay örgüsü Ģu biçimde ĢekillenmiĢtir: Kumarbi ile bir kadının oğlu olan GümüĢ, hiçbir
zaman tanrısal babasını görmediği için “ yetim” olarak adlandırılmaktadır. Ve babasının
varlığından haberdar olduktan sonra Kumarbi‟nin yaĢadığı UrkiĢ (Suriye‟deki Tell
Mozan)‟e babasını bulmaya gider. Burada tanrıların yeni kralı olur fakat tüm evrenin
düzeni değiĢtirmek istediği ve GüneĢ ile Ay‟ı tehdit ederek tek ıĢık kaynağı olarak onların
yerlerine geçmek istemesi270 onu tahtından eder.
Tanrı LAMA gibi güç hırsına kapılan bir karakter olarak yansıtılan GümüĢ‟ün Hitit
mitoloji içerisinde hatta Dünya mitolojisinde anlatının ötesinde bir anlam taĢımaktadır.
Mitos‟un baĢında da anlatıldığı gibi bir yetim olarak vurgulanan GümüĢ, ölümsüz bir tanrı
olan Kumarbi ile ölümlü bir kadının çocuğu olarak tasvir edilmiĢ bir yarı tanrıdır. Dünya
mitolojisi içerisindeki yarı tanrı tiplemesinden farklı bir Ģekilde karĢımıza çıkan GümüĢ
kahramanlık vasıflarından uzak bir karakterdir. Fakat GümüĢ‟ü mitolojide ön plana
çıkartan nokta yarı tanrı olarak Hitit panteonun baĢına geçerek tanrıların kralı unvanına
sahip olmasıdır. Mitoloji içerisinde yarı tanrı olarak anılan karakterlerin birçoğu tanrılarla
mücadele etmesine ve onların baĢaramadığı iĢleri baĢarmalarına rağmen asla baĢ tanrı adını
kullanamamıĢlardır. Hitit mitolojisi içerisinde GümüĢ‟e dair anlatılan bu kısa mit bir yarı
tanrı‟nın veya ölümlü bir kadından doğmuĢ bir tanrı çocuğunun iktidarı ele geçirmesi ve
tek olma çabasını anlatması bakımından son derece dikkat çekicidir. Burada Ģunu da dikkat
269
270
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 152
De Martino, Stefano; 2013, a.g.m.: 422
98
etmek gerekir ki Hitit mitolojisi içerisindeki yarı tanrı tiplemesi Dünya mitolojisinden
farklı bir biçimde ĢekillenmiĢtir.
4.2. Anadolu Mitolojisi’nde Kahramanlık Mitosları
Anadolu mitolojisi içerisinde yer edinen kahramanlık mitosları kapsamında ele
alacağımız mitos ve masalların isimlerini bir üst baĢlık altında “Telepinu ve Deniz
Tanrısı‟nın Kız Çocuğu”, “Hedammu ġarkısı”, “Ullikummi ġarkısı”, “Ġlluyanka Mitosu”,
“GılgamıĢ Destanı” ,“Zalpa ġehri Öyküsü (Bir Yılda Otuz Çocuk Doğuran KaneĢ
Kraliçesi)”
ve “Gurparanzah” olarak saymıĢtık. Bu mitoslar içerisinde “Hedammu
ġarkısı” ve “Ullikummi ġarkısı”
olarak adı geçen mitosların ise yukarıda kısaca
değindiğimiz “Gökteki Krallık Efsanesi” mitosunun bir devamı olarak kabul görmektedir.
Bu mitoslar her ne kadar bir bütünlük oluĢtursa da ana karakterlerin değiĢiklik göstermesi
ve olay örgülerindeki farklılıklardan dolayı ayrı baĢlıklar altında ele almak gerekmektedir.
Yukarıda ismini zikrettiğimiz mitoslar içerisinde yer alan Mezopotamya kökenli tarihin en
büyük antik kahramanları arasında sayılan “GılgamıĢ” ın maceralarını ve kahramanlıklarını
anlatan “GılgamıĢ Destanı” na „Mezopotamya Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” adlı
bölümde ayrıntılı bir Ģekilde açıklık getirmeye çalıĢtığımız için bu bölümde tekrardan ele
almayacağız.
“Zalpa ġehri Öyküsü (Bir Yılda Otuz Çocuk Doğuran KaneĢ Kraliçesi)”
ve
“Gurparanzah” adlı masalları ise kahramanlık mitosları dâhilinde ele almamızın sebebi
içerik ve olay örgülerinde mitik öğelerle birlikte „kahramanlık‟ kavramını iĢlemelerinden
dolayıdır.
4.2.1. Telepinu ve Deniz Tanrısı’nın Kız Çocuğu
“Telepinu ve Deniz Tanrısı‟nın Kız Çocuğu” olarak adlandırılan bu mit içeriği itibari
ile yarı kahramanlık yarı aile hukukunu iĢleyen bir yapıdadır. Kırıklı yapısından dolayı
belli bir kısmına sahip olduğumuz metin: “ Eskiden, büyük deniz, yeryüzü, gökyüzü (ve)
insanlık […-dı] ( Deniz Tanrısı) kavga etti ve [GüneĢ Tanrısını gökyüzünden] aĢağı indirdi
ve onu [sakladı (?)]271 Ģeklinde baĢlamaktadır. GüneĢ‟in, Deniz tarafından ele geçirilmesi
yeryüzündeki düzenin bozulmasına sebep olmuĢtur. Bütün tanrılar GüneĢ‟in yeryüzüne
dönmesini istemesine rağmen Deniz ile mücadeleye giriĢmekten korkmaktadırlar. Fırtınatanrısı ise buna çözüm olarak ilk çocuğu olan Telepinu‟yu GüneĢ‟i Deniz‟in elinden
271
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 76
99
kurtarması için görevlendirdi. Telepinu, korkusuzca Deniz Tanrısı‟ nın karĢısına dikildi.
Deniz Tanrısı‟ndan korkmayan Telepinu, GüneĢ‟i ve aynı zamanda Deniz Tanrısı‟nın
kızını da yanına alarak yeryüzüne döndü. Mitos bu kısma kadar Telepinu‟nun cesurca
Deniz‟in
karĢısına
dikilmesi
ve
GüneĢ‟i
tekrar
yeryüzüne
getirerek
düzenin
sağlanmasındaki kahramanlık üzerine ĢekillenmiĢtir. Fakat Telepinu‟nun Deniz Tanrısı‟nın
kızıyla birlikte yeryüzüne gelmesi mitosun devamının kahramanlık kavramından çıkarak
bizi aile hukukuna veya Hitit geleneklerinin tanrısal düzleme yansıyıĢına götüren bir
yapıya kavuĢmuĢtur. Çünkü mitosun devamında Deniz Tanrısı‟nın Fırtına- tanrısı‟ndan
kızı için “baĢlık parası” istediği görülmektedir. BaĢlık parası, Hitit hukuki vesikalarında „
Aile Hukuku‟ nu ele alan kanun maddelerinde sıkça rastlanılan bir uygulamadır. Genel
olarak niĢan, söz ve evlilik gibi kavramlarla birlikte kullanılmaktadır. Mitosun devamında
Fırtına- tanrısı‟nın baĢlık olarak “bir sığır” ve “bir koyun” verdiği belirtilmektedir. Fakat
metnin devamı kırık olduğundan daha sonra geliĢen olaylar hakkında bilgi sahibi değiliz.
Ġnsanlar arasındaki bu hukuksal durumun tanrılar arasında geçen bir diyalog olarak mitos
içerisinde yer alması Hitit inanç sisteminde tanrıların sadece Ģeklen ve yaĢayıĢ tarzı olarak
değil birbirleriyle iliĢkilerinde hukuksal bakımından da insanlara benzer bir varlık olarak
yaĢadıklarının düĢünüldüğünü göstermektedir.
4.2.2. Hedammu ġarkısı
Hedammu ġarkısı olarak anılan bu mitin konusu Tanrı Anu‟nun tohumlarından
dünya ya gelen büyük düĢman TeĢup‟u yok etmek için Tanrılar Babası Kumarbi‟nin Deniz
Tanrısı‟nın kızından olma yılan determinatifli, deniz ejderhası Hedammu ile ġauĢga ve
Fırtına- tanrısının mücadelesidir. Hedammu ġarkısı ile ilgili kaynaklar, Boğazköy‟de
büyük tapınağın güney- doğu depolarında bulunmuĢ olan çivi yazılı tabletler arasında
küçük parçalar halinde korunmuĢ Hititçe metinlerdir. Büyük boĢluklara rağmen efsanenin
geniĢ kapsamı Hitit edebiyatında seçkin bir yere sahip olduğu belli etmektedir.272 Bu mitin
kısaca olay örgüsüne değinecek olursak Ģöyle geliĢmektedir.
Hedammu, Kumarbi ve Deniz Tanrısı‟nın kızı ġertapĢuruhi‟nin çocuğu olarak
mitoloji içerisinde bir deniz ejderhası olarak tanımlanmaktadır. Doymak bilmez bir iĢtaha
sahip olan Hedammu, tüm canlı ve cansız varlıkların yaĢamı için büyük bir tehlike
oluĢturmaktadır. Deniz ejderhası Hedammu‟nun bu kadar güçlenmesi ve insanlık için
büyük bir tehlike oluĢturmasında ki suçlu ise ona bu gücü veren Kumarbi olmuĢtur.
272
Özgüç, Nimet; 2003, a.g.e.: 14
100
Bilgeliğin kralı olarak adlandırılan Tanrı EA, Kumarbi‟nin yaptığı hatayı sırasıyla Ģu
kelimelerle ifade etmektedir: “Sen niçin insanoğlunu mahvediyorsun? Onlar tanrılara
kurbanlar sunmuyorlar mı? Onlar senin için tütsü olarak sedir ağaçları yakmıyorlar mı?
Eğer sen insanoğlunu mahvedersen, onlar tanrılara artık tapmayacak. Hiç kimse artık senin
için libasyon ya da kurbanlık kalın ekmek sunmayacak. Kummia Ģehrinin kahramanı kral
TeĢup bile sabanı sımsıkı tutmak zorunda kalacak. ġauĢga ve Hepat dahi değirmen taĢında
öğütmek zorunda kalacak.”273, “Sen ey Kumarbi, niçin insanoğluna kötülük diliyorsun?
Ölümlü olan insan bir yığın arpayı almaz ve sen Kumarbi‟ye sunmaz mı? O tapınağın
ortasında neĢeli bir Ģekilde isteyerek, Tanrıların Babası sen Kumarbi‟ye hemen kurban
sunmaz mı? Onlar ayrıca insanoğlunun denetmeni olan TeĢup‟a kurban sunmazlar mı? Ve
onlar kral sıfatıyla EA‟yı çağırmazlar mı?...”274. EA‟nın sözlerinden sonra Kumarbi mit
içerisinde kendiyle konuĢmaya baĢlar ve Deniz tanrısına gizliden yanına gelmesi için veziri
MukiĢanu‟yu gönderir. Deniz Tanrısı ve Kumarbi‟nin buluĢmasında metinden anlaĢıldığı
kadarıyla bir ziyafet düzenlenir ve muhtemelen Deniz Tanrısı‟nın Hedammu ile bağlantısı
kesilmeye çalıĢılmıĢtır. Kumarbi‟nin bu giriĢiminde EA‟nın sözleri ve Hedammu‟nun
kendi içinde bir tehlike oluĢturması etkili olmuĢtur. Çünkü insanlığın yok olması demek
tapınmanın da ortadan kalkması yani unutulmak ve yüceltilmemek demektir.
Mit bundan sonraki kısmında TeĢup‟un kız kardeĢi ile olan parçalı konuĢması yer
almaktadır. Ġnanna (ĠĢtar) ile eĢitlenen ġauĢga, Hedammu ile ortaya çıkan felaketten dolayı
büyük bir üzüntüye kalıpmıĢ ve Hedammu‟yu yenmek için TeĢup ile birlikte mücadeleye
giriĢmiĢlerdir. TeĢup ile konuĢmalarından sonra yıkanmaya giden ġauĢga, Hedammu‟yu
baĢtan çıkarmak için temizlenmeye ve süslenmeye gitmiĢtir. Hamamda yıkanan ve mis
kokulara bezenen ġauĢga yardımcıları Ninatta ve Kulitta‟ya „arkammi‟ ve „galgalturi ‟ adlı
müzik aletlerini almalarını ve deniz çevresinde çalmalarını söyler. ġauĢga böylelikle müzik
ve güzelliğiyle onu etkilemeyi ve onu savunmasız yakalayıp tuzağa düĢürmeyi
planlamaktadır. Müziğin sesini duyan Hedammu kafasını suyun içiriĢinden çıkartır fakat
ġauĢga‟nın güzelliğinden etkilenmeyerek ona saldırır ve hakaretler eder. Hedammu‟ya
karĢı sadece güzelliğiyle baĢarılı olamayacağını anlayan ġauĢga denize ĢahiĢ ve parnullliĢağacını yani aĢk Ģerbetini dökerek Hedammu‟yu etkisi altına almaya çalıĢır. Hedammu
iksir etkisi altında ġauĢga‟nın güzelliğine kapılır ve deniz- tahtını bırakarak karaya çıkar.
Mitin sonuç kısmı bilinememesine rağmen Hedammu‟yu denizden karaya çıkarma
273
274
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 162
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 162
101
düĢüncesi temel alırsak. Hedammu denizden gücünü alan bir canavardır ve karaya çıkması
onu bu güçten mahrum etmiĢtir. Böylelikle güçsüzleĢen Hedammu büyük ihtimalle Fırtınatanrısı TeĢup tarafından ortadan kaldırılmıĢtır.
Hedammu ġarkısı‟nın bir kahramanlık miti olarak değerlendirilmesinde ve
insanoğlunun geleceğini tehlikeye atan bu canavarın ortadan kalkmasında cesareti ve
kurnazlığıyla ön plana çıkan kahramanımız Ninive Kraliçesi ġauĢga‟dır. Hedammu‟yu
öldüren olmamasına rağmen ġauĢga‟nın aklı ve doymak bilmez yok edici iĢtahı ile
kendisine saldıran Hedammu karĢısındaki cesareti onu bu mitin kahramanı ve
insanoğlunun Hedammu‟nun gazabından kurtuluĢunun anahtarı yapmaktadır. ġauĢga‟nın,
Hedammu‟yu yenmesine yardımcı olan „ĢahiĢ ve parnullliĢ- ağacı‟ olarak adlandırılan „aĢk
Ģerbeti‟ yani „aĢk iksiri‟ Hitit zihin dünyasının mite bir yansımasıdır. Bilindiği gibi
Hititlerden günümüze kadar ulaĢan çivi yazılı belgeler içerisinde sayı ve içerik bakımından
önemli bir yer kaplayan büyü ve büyücülüğe275 dair birçok metin bulunmuĢtur. Bu tür
metinlerin varlığının ortaya koymuĢ olduğu tüm eskiçağ toplumlarının da görülen ve
eskiçağ insanının düĢünce biçimlerinden biri olarak tanımlayabileceğimiz sihirsel düĢünüĢ
kendisini bu mitos içerisinde kendisi açıkça göstermektedir.
4.2.3. Ullikummi ġarkısı
Ullikummi ġarkısı olarak Hitit mitolojisi içerisinde önemli bir yere sahip olan bu
mitos uzunluğu ve içeriğiyle dikkati çekmektedir. Hitit mitolojisinin en uzun mitlerinden
biri olan bu mitosun ana karakteri Ullikummi, Kumarbi‟nin Fırtına- tanrısına karĢı çıkmak
için doğurduğu son oğludur.276 Mitos Gökteki Krallık Efsanesi‟ nin bir devamı niteliğinde
olan Tanrı LAMA‟nın ġarkısı, GümüĢ‟ün ġarkısı, Hedammu ġarkısı gibi Kumarbi ile
Fırtına- tanrısı TeĢup arasında geçen hâkimiyet mücadelesini konu almaktadır.
Mit, “Ben tüm Tanrıların Babası Kumarbi‟yi, (onun öyküsünü) okuyacağım.”
cümleleri ile baĢlamakta ve „Soğuk Pınar‟ olarak adlandırılan bir yerde gördüğü kaya ile
birleĢmesiyle devam etmektedir. Bir tanrı ile cansız bir nesnenin çiftleĢmesi ise özellikle
Yunan mitolojisi öncesinde sıkça görülen bir olaydır. Cansız bir nesne ile birleĢme ve hatta
bu nesnenin üreme yetisine sahip olması ise eskiçağ toplumlarının dini inançlarının oluĢum
süreçlerinin temelinde bulunan kiĢileĢtirilmeyle mümkün olmaktadır. Kumarbi ile
275
Hititlerde büyü ve büyücülük için bakınız: “ Reyhan, Esma; Eski Anadolu Kültüründe Büyü ve Büyücülük,
Akademik Bakış, 2008, Cilt: 2, sayı: 3, 227- 242 S.s. “
276
De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 108
102
Kaya‟nın çiftleĢmesinden sonra kırıklı bölümler söz konusudur. Bu bölümlerden sonra ise
Deniz Tanrısı‟nın Kumarbi‟ye bir ziyafet düzenlediği anlaĢılmaktadır. Bu kısımda ziyafet
sofrasıyla ilgili anlatılanlar Hititlerin ev sahipliği anlayıĢı hakkında bize küçük bilgiler
vermektedir. Ziyafet ile ilgili kısımdan sonra kırıklı satırlar yer almasına rağmen
Ullikummi‟nin doğumu anlatılmıĢtır. Kumarbi‟nin, oğluna Ullikummi ismini vermesi ise
mitin konusunu, Ullikummi‟nin varlığını ve Kumarbi‟nin gayesini ortaya koyan Ģu
kelimelerle Kumarbi tarafından dile getirilmektedir: “Kader Tanrıçaları ve Ana
Tarnıçaların bana verdiği çocuğa ne isim koyacağım? Vücudundan sapından çekilen bir
mızrak gibi fırladı. Varsın onun ismi Ullikummi olsun. O krallığa gökyüzüne gitsin. Güzel
Kummiia Ģehrini sıkıĢtırsın. TeĢup‟a vursun. Onu saman gibi doğrasın. Onu bir karınca
gibi ayakları ile ezsin. Onu gevrek bir kamıĢ gibi TaĢmiĢu kıysın. Onu gökyüzünden
aĢağıya tüm tanrılar kuĢ gibi saçsın. Onu boĢ çömlek kapları gibi kırıp parçalasın.”277
Kumarbi‟nin yukarıdaki sözlerinden anlaĢılacağı gibi Ullikummi‟nin tek bir amacı
vardır; O da TeĢup‟u tahtından indirmek. Kumarbi, Ullikummi‟ye adını verdikten sonra bu
sefer çocuğuna zarar gelmemesi ve vakti gelinceye kadar saklanması için bir sığınak ve
onunla ilgilenecek birinin arayıĢına düĢer. Bu görev için bizzat kendisi IrĢirra Tanrılarını
görevlendirir ve IrĢirra Tanrıları çocuğu alarak Upelluri olarak adlandırılan Yunan
mitolojisindeki Atlas benzeri varlığın sağ omuzuna yerleĢtirirler. Ullikummi, Upelluri‟nin
omuzunda hızla büyür ve kısa süre içerisinde denizin içinden çıkarak tüm tanrıları
korkutacak yükseklikte bir dağa dönüĢür. Onu ilk fark eden GüneĢ Tanrısı gördükleri
karĢısında korkuya kapılarak gördüklerini TeĢup‟a anlatmak için hızlıca yola çıkar. GüneĢ
Tanrısı‟nın anlattıkları karĢısında Fırtına- tanrısı ve ĠĢtar (ġauĢga), Hazzi dağına
(Romalılar devrinde Mons Casius, bugün Antakya yanında Keldağ) çıkarlar ve buradan
Fırtına- tanrısı, devasa taĢı görür.278 Çaresizlik içinde ne yapacağını bilemeyen TeĢup‟un
yardımına ise Hedammu‟yu alt etmesinde yardımcı olan ġauĢga yetiĢti. ġauĢga, Deniz
Ejderi Hedammu‟ya yaptığı gibi onu müzik ve güzelliğiyle etkilemeye çalıĢtı fakat ne
kadar denerse denesin Ullikummi ona bakmıyor ve müziği duymuyordu. Bu sırada
denizden çıkan büyük bir dalga ġauĢga‟ya Ģöyle seslendi: “Sen kimin için Ģarkı
söylüyorsun? Kimin için rüzgâr ile ağzını dolduruyorsun? Adam (Ullikummi) sağırdır. O
iĢitemez. Onun gözleri kördür. O göremez. O merhametli değildir. Bu yüzden ġauĢga, yola
277
278
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 172
Güterbock, H.G( 1945); Kumarbi Efsanesi, TTK, Ankara: 40
103
çık ve kardeĢini, Ullikummi gerçekten cesur olmadan kendine gelmeden önce ve kafasının
iskeleti gerçekten çok korkunç olmadan bul.”279
Mit birkaç kırık satırdan sonra TeĢup‟un kardeĢi ve veziri TaĢmiĢu‟ya savaĢ
hazırlığına benzeyen bir dizi emir vermesiyle ve TaĢmiĢu‟nun bunları yerine getirmeye
çalıĢmasıyla devam etmektedir. SavaĢ hazırlıkları tamamlandıktan sonra ilk çarpıĢma
gerçekleĢir fakat Ullikummi karĢısında tüm çabaları baĢarısız kalmaktadır. Ullikummi ise
giderek büyümektedir. Denizden, boyu 9000 fersah ve çevresi 9000 fersah olana dek bir
kule gibi yükselir. Tanrıların dehĢetle açılan gözleri baĢı göğe ulaĢır. Öyle ki Fırtınatanrısı‟nın eĢi Hepat gittikçe büyüyen Ullikummi‟nin iteleyip yerini doldurmasıyla
tapınağından sürülür. Kocasına bir haberci gönderir ve bu haberci, Tanrıçanın kocasının,
EA‟nın evi olan Apsu‟ya gidip, EA‟nın yardımını ister. Burada, Akad YaratılıĢ
Destanı‟ndan malzeme alma durumu apaçıktır. Tanrıların meclisinde, EA tanrılara
insanlığın bu canavarca varlık tarafından yok edilmesine niçin izin verdiklerini sorar. Oysa
Enlil nelerin olup bittiğini bilmemektedir. EA, Upelluri ile görüĢmek üzere ona gittiğinde,
Upelluri‟nin de sırtında taĢımakta olduğu fazladan yükün ne olduğunu bilmediğini görür;
bunun üzerine sağ omuzundan dikilmekte olan diroit- adamı görebilmesi için, Upelluri‟nin
kendi çevresinde döndürerek onu görmesini sağlar.280
EA, Hızla büyüyen ve sadece TeĢup için değil bütün tanrı ve tanrıçalar için tehlike
oluĢturmaya baĢlayan Ullikummi‟yi ortadan kaldırmak için bir plan yapar ve Ģu sözlerle
diğer tanrılara seslenir: “Eski sözleri bilen, ilk tanrılar sözümü duyun. Eskiden, babadan,
büyükbabadan olan mühür evlerini tekrar açın. Ecdadımın mühürlerini getirsinler. Onu
oradan mühürlesinler. Yeryüzü ve gökyüzünü ayırdıkları (kestikleri) bakırdan eski kesici
aleti getirsinler. Biz Kumarbi‟nin bir asi olarak tanrılara karĢı yücelttiği Bazalt
Ullikummi‟nin ayaklarının altını keseceğiz.”281 Daha sonra EA, korkuya kapılmıĢ
tanrıların meclisinde, Ullikummi‟i sakatlandığını bildirir ve kendilerinin öne çıkıp bu dev
ile savaĢmalarını önerir. Fırtına – tanrısı, savaĢ arabasına atlar ve arabasını Ullikummi ile
savaĢmak üzere ileri sürer.282 Ullikummi, Upelluri‟nin omuzundan ayrıldıktan sonra tüm
gücünü yitirir ve yeni bir çarpıĢmada Fırtına- tanrısına yenilir.283 Ullikummi‟nin
279
Hoffner, Harry A.; 1990; a.g.e.: 56
Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. :115
281
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 184
282
Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. :116
283
De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 108
280
104
yenilmesiyle son bulan bu mit aynı zamanda Kumarbi‟nin TeĢup karĢısında sürdürdüğü
mücadeleye dair anlatılan son hikâyedir.
Ullikummi ġarkısı olarak Hitit mitolojisi içerisinde yer edinen bu mit Hitit panteonun
oluĢumuna, tanrılar arasındaki münasebetlere, mit içerisindeki kültürel öğelere (misafir
ağırlama, müzik aletleri, savaĢ hazırlıkları vs.), dünyanın düzenlenmesine (yeryüzü ve
gökyüzünün ayrılması), çeĢitli yerleĢim yerlerine (Hazzi Dağı, Kummia ġehri, Kandura
Dağı, Lalapaduwa Dağı) dair birçok noktaya değinmekte ve küçük ayrıntılar vermektedir.
Tüm bunların yanı sıra Mezopotamya- Anadolu ve Yunan mitolojisi arasındaki etkileĢime
dair kanıtlar sunmaktadır. Özellikle Upelluri olarak adlandırılan Yunan mitolojisinde ki
Atlas ile özdeĢleĢtirilebilecek karakter bunun en güzel örneğidir. Upelluri ile mitos
içerisinde dikkatleri çeken bir özellik ise Atlas gibi gökyüzü ile yeryüzünü ayırmak için
sadece gökyüzünü taĢımamasıdır. Mitos içerisinde EA ile Upelluri arasında geçen
konuĢmalarından anlaĢıldığı üzere Upelluri yalnız göğü ve yeri değil, denizi de
taĢımaktadır. Böylelikle taĢ (Ullikummi) onun üzerinde ve aynı zamanda denizin içinde
büyüyebilmektedir.284
4.2.4. Ġlluyanka Mitosu
“Ġlluyanka Mitosu” olarak adlandırılan Yılan Ġlluyanka‟nın öldürülmesini anlatan bu
mit Hitit mitolojisinin en seçkin parçalarından biri olmakla birlikte Hitit kültür tarihinin
önemli bir parçası olan bir geleneğinde temelini oluĢturmaktadır. Fırtına- tanrısı ile Yılan
Ġlluyanka arasında geçen mücadeleyi konu alan bu anlatı günümüze iki farklı versiyon
olarak ulaĢmıĢtır. Mit, imparatorluk Dönemi‟ne tarihlenmektedir, fakat dilbilimsel ve
içerikle ilgili unsurlar öykünün Eski Hitit Dönemi‟ne kadar gittiğini açıkça göstermektedir.
285
Versiyonlar arasında olay örgüsü ve karakterlerin farklılıkları gibi durumlar söz konu
olup ilk versiyonun zamanla yerini ikinci veya daha yeni versiyona bıraktığı
düĢünülmektedir.
Farklı olay örgülerine sahip olmalarına rağmen her iki versiyonda Hitit toplumunda
tipik bir yeni yıl hikâyesi görevi görmekte ve Purilli Bayramı adı altında anlatılmakta ve
kutlanmaktadır. Bu türden bir hikâye Purulli Bayramı‟nın kökenine dair etiyolojik bir
açıklama olarak da değerlendirilebilir.286 Bu anlatının ana karakterlerini oluĢturan
284
Güterbock, H.G.; 1945, a.g.e.: 39
De Martino, Stefano; 2013, a.g.m.: 414
286
De Martino, Stefano; 2013, a.g.m.: 414
285
105
kahramanları ise; iyilik ve yardımseverliği temsil eden Fırtına- tanrısı ile kötülüğün
simgesi yılan Ģeklindeki dev Ġlluyanka‟dır.287 Ġki farklı anlatı söz konusu olduğu için bu
ana karakterlerin yanında yer alan diğer karakterlerde değiĢiklik göstermektedir. Fırtınatanrısı ve Ġlluyanka‟nın dıĢında hikayeye yön veren bu karakterler birinci versiyon da Ġnara
ve HupaĢiya; ikinci versiyonda ise Fırtına- tanrısı‟nın oğludur.
Birinci versiyon; “Nerik Ģehri Fırtına- tanrısı [ Merhemli rahibi (
Kella‟ya göre ( bu) Göğün Fırtına- tanrısı‟nın [
LU
GUDU12 )]
]için, Purulli (festivali) metnidir
(sözleridir)”288 sözleriyle baĢlamaktadır. Mite göre Yılan Ġlluyanka ve Fırtına- tanrısı
KiĢkiluĢĢa Ģehrinde bir kavgaya tutuĢurlar ve bu kavgada Fırtına- tanrısı yenilerek tüm
tanrıları yardıma çağırır. Yardıma gelenler arasında Tanrıça Ġnara‟da yer almaktadır.
Fırtına- tanrısı‟nın kızı olan Tanrıça Ġnara, bir doğa tanrıçası olduğuna göre olasılıkla,
Tanrıça TeteĢhapi‟nin karĢılığıdır.289
Tanrıça Ġnara, Ġlluyanka‟yı yenmek için bir tuzak hazırlamaya baĢlar ve bir festival
düzenlemeye karar verir. Bu hazırlık sürecinde „ġarap dolu palhi- kapları, marnuwanbirası dolu palhi- kapları, walhi- içkisi dolu palhi- kapları290 gibi birçok içki hazırlanmıĢtır.
Bu bölümde isimleri zikredilen içki çeĢitleri Hititlerin içki kültürünü yansıtması açısından
önem arz etmektedir. Festival hazırlıklarını tamamladıktan sonra ise hikâyenin diğer bir
önemli ismi olarak karĢımıza çıkan Ziggarata Ģehrinde yaĢayan ölümlü HupaĢiya‟ nın
yanına gider ve onu planına ortak etmek için ikna etmeye çalıĢır. HupaĢiya, Ġnara‟nın
isteğini onunla yatması karĢılığında kabul eder ve Ġnara bu isteği kabul ederek planını
uygulamaya baĢlar ve bizzat kendisi Ġlluyanka‟yı festivale davet eder. Bu davet üzerine
yılan Ġlluyanka bütün çocuklarıyla beraber deliğinden çıkarlar. Ziyafet yerine giderek
yerler, içerler. Bütün fıçıları boĢaltarak susuzluklarını dindirirler. Fakat bu kadar çok yiyip
içme yüzünden ĢiĢerler, artık deliklerine sığamaz hale gelirler. 291 Ġnara tarafından gizlenen
HupaĢiya ise saklandığı yerden çıkarak bir uğran ile Ġlluyanka‟yı bağlar. Bu durumdan
yaralanan Fırtına- tanrısı ise bağlı olan Ġlluyanka‟yı öldür. Bu mitosta da olduğu gibi
dikkati çeken önemli bir nokta söz konusudur. Fırtına- tanrısı daima dıĢarıdan gelen bir
yardım sayesinde kötü olarak tanımlanan düĢmanlarını ortadan kaldırmıĢ ve düzen ve
dengeyi tekrar sağlamıĢtır. Bu açıdan Fırtına- tanrısı‟nı tek baĢına bir kahraman olarak
287
Ünal, Ahmet; 2003, a.g.e.: 172
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 70
289
De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 106
290
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 71
291
Günaltay, Şemseddin; 1987, a.g.e.: 228
288
106
değerlendirmek doğru olmayacaktır. Bu yüzden Fırtına- tanrısı‟nın rol aldığı bu tür
mitoslarda kahramanlık bölüĢülmüĢ bir eylem olarak karĢımıza çıktığını vurgulamak
yerinde olacaktır. Mit bundan sonra farklı bir hikâye gibi gözüken Tanrıça Ġnara ile ölümlü
HupaĢiya arasında geçen bir olayı anlatmaktadır.
Tanrıça Ġnara, Tarukka ülkesinde bir kayanın üzerinde kendisine bir ev yapar ve
Hupasiya‟yı içeri yerleĢtirir. HupaĢiya‟nın, Ġnara‟yla bir kez yattıktan sonra, ailesinin
yanına, yani insan toplumuna geri dönüp onlarla yaĢamaya hakkı yoktur; çünkü tanrılık
halini paylaĢtığı için bunu diğer insanlara da aktarabilir.292 Bu yüzden insanlardan ve eski
ailesinden uzak bir hayat sürmek zorundadır. Ġnara, HupaĢiya ile birlikte yaĢayacağı bu
evde sadece tek bir kural koymuĢ gibidir. Bu kuralda mitin devamında bahsedilen ve bu
bölümde üzerinde durulan “pencereden bakmama”dır. Pencereden dıĢarı bakmak Hitit ve
diğer Yakındoğu mitolojilerinde görülen bir motiftir. Bu efsanede ise pencere tanrısal
boyutla insanların dünyası arasındaki sembolik sınırı temsil etmektedir.293 Tanrıça‟nın
evde bulunmadığı yirmi gün geçtikten sonra, Hupasiya pencereden dıĢarıya bakar ve
karısıyla çocuklarını görür. Böylece HupaĢiya, Ġnara‟nın sözünü dinlemeyip pencereden
baktığı için bu tanrısal sınırı ihlal etmiĢ sayılmaktadır. Ġnara, dönünce HupaĢiya ondan
karısı ve çocuklarına dönmesine izin vermesini ister; bunun üzerine Tanrıça- Ġnara
buyruklarına uymadığı için onu öldürür. Mitosun bu eski versiyonunun bundan sonraki
bölümünde neyin anlatıldığı anlaĢılır durumda değildir; ama kralın Purilli ġenliği‟nde
olayların çevresinde döndüğü odak konumundan önemli bir yere sahip olduğuna değinmiĢ
gibi görünüyor.294
Ġkinci versiyon olarak adlandırılan “Ġlluyanka Mitosu” ise yine Fırtına- tanrısı‟nın
Ġlluyanka tarafından yenilmesi ile baĢlamaktadır. Fırtına- tanrısı‟nı yenen Ġlluyanka bu
anlatıda onun gözlerini ve kalbini sökerek Fırtına- tanrısı‟nın gücünü elinden de almıĢtır.
Hikâye bu kısmı ile Mısır mitolojisinde Horus ile Set arasındaki, Horus‟un gözlerinden
birini yitirmesine yol açan kavgayı anlatan Mısır mitosunda yankısı bulunan bir
ayrıntıdır.295
Gözleri ve kalbi alınan Fırtına- tanrısı fakir bir adamın kızı ile evlenerek ondan bir
oğul sahibi olur. Oğlan büyüyünce Fırtına- tanrısı onu sürüngenin kızıyla evlenmesi için
zorlar. Evlilik, Hitit toplumunda iyi belgelenmiĢ bir Anadolu geleneğiyle kutlanır
292
Eliade, Mircea; 2012,a.g.e. : 181
De Martino, Stefano; 2013, a.g.m.: 415
294
Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. :117
295
Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. :117
293
107
(antiyanza evliliği Ģeklinde adlandırılır.): Damadın kız evine girmesine izin verilir ve gelini
almak için bir gelin parası verilir. 296 Fırtına- tanrısı bu geleneğin gerçekleĢeceğini tahmin
ettiğinden dolayı Ġlluyanka‟nın kızı ile evlenen oğluna Ģunları tembihlemektedir: “Karının
evine yaĢamaya gittiğinde baĢlık parası olarak kalbimi ve gözlerimi onlardan iste.”
297
Fırtına- tanrısı‟nın oğlu babasının isteğini yerine getirir ve Ġlluyanka‟dan aldığı kalbi ve
gözleri babasına geri verir. Eski gücüne kavuĢan Fırtına- tanrısı, Ġlluyanka ile yarım kalan
savaĢına devam eder. Fırtına- tanrısı, Ġlluyanka‟yı öldürmek üzere iken kendi oğlu araya
girerek “Beni de dâhil et. Bana acıma!” der. Fırtına- tanrısı oğlu ve düĢmanı Ġlluyanka‟yı
böylece öldürür. Oğlunun Ġlluyanka ile birlikte ölmek istemesi farklı yorumlara sebep
olmuĢtur. Bazı yorumlara göre vefa borcu niteliğinde bir davranıĢ, bazı yorumlara göre ise
kendi babası tarafından aldatılmanın verdiği üzüntünün sebebi olarak düĢünülmektedir.
Ġlluyanka‟nın bir tanrı veya tanrısal bir varlık olmasından kaynaklı olarak ölümsüz
olduğu ve tekrar hayat bulduğu düĢünülmektedir. Yıllar sonra dilden dile dolaĢan öyküler
de Ġlluyanka, Kafkasya‟ya gider ve Tanrılarla değil, dev kartallarla savaĢır. Hititlerle
baĢlayan bu Anadolu Ġnancı, artık Ejder ile Anka kuĢunun savaĢına dönüĢmüĢtür. Kartal
gökleri, ejder ise yeryüzünü simgelemektedir.298
4.2.5. Zalpa ġehri Öyküsü
“Zalpa ġehri Öyküsü” veya “Zalpa Kenti ve KaneĢ Kraliçesi Öyküsü” olarak bilinen
bu anlatı Eskiçağ Tarihi ve Hitit araĢtırmalarına büyük katkı sağlamıĢtır. Bu hikâyenin ilk
dikkati çeken özelliği farklı kültür ve medeniyetlere ait olan anlatılarla birçok açıdan
benzerlik göstermesidir. Zalpa Kenti ve KaneĢ Kraliçesi masalı ile benzer noktalara sahip
farklı kültürlere ait bu anlatılar içerisinde Akkad‟lı Sargon‟un, Hz. Musa‟nın, Romus ve
Romulus kardeĢlerin ile Perseus‟un hayat hikâyelerini anlatan mitosları saymak
mümkündür. Zalpa Kenti ve KaneĢ Kraliçesi adlı bu masalı kahramanlık mitosları
dâhilinde ele almamızın temel sebebi de özellikle yukarıda isimlerini saydığımız anlatılarla
olay örgüsü, içerik ve kahramanlık mitoslarıyla özdeĢleĢmiĢ motifler bakımından
gösterdiği benzerliklerdir.
Hikâye de dikkati çeken ve Hitit tarihi araĢtırmalarında büyük bir öneme sahip olan
ikinci ve temel nokta ise Zalpa ve Kaneš Ģehirlerine ait bilgilerdir. Ġlk olarak efsanenin
296
De Martino, Stefano; 2013, a.g.m.: 415
Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 73
298
Başdemir, Kürşat; 2003, a.g.e.: 34
297
108
merkezi olan KaneĢ ile NeĢa isminin aynı yerleĢim yerini gösterdiğine dair ilk bilgi
kaynağı olması metnin önemini arttırmaktadır. Bu bilgi kadar önemli diğer bir husus da
Zalpa kentinin yerine dair verilen bilgilerdir. Zalpa Ģehrinin yerine dair görüĢlerin yerine
oturmasına yardımcı olan bu metin sayesinde Zalpa Ģehri adı altında iki Ģehrin olduğu
kesinlik kazanmıĢtır. Hikâye de geçen Zalpa Ģehri ise Karadeniz bölgesinde Bafra ovasında
Ġkiztepe mevkiinde olduğu anlaĢılmıĢtır. Bu kısa öykü Hitit araĢtırmalarında birçok Ģehrin
lokalizasyon çalıĢmalarına ıĢık tutarak daha sağlıklı bir araĢtırma ortamı sağlamıĢtır.299
“Zapla ġehri ve KaneĢ Kraliçesi” olarak adlandırılan bu mitin günümüze kadar
ulaĢmayı baĢarmıĢ mevcut kısmı ise Ģu cümlelerden oluĢmaktadır:
Kaniş kraliçesi bir defada 30 oğlan doğurdu. O şöyle dedi: “ne biçim yaratıklar
doğurdum?” . Sandıkları zift ile sıvadı ve oğullarını içine koydu. Onları ırmağa bıraktı.
Irmak onları Zalpuwa ülkesine denize götürdü. Tanrılar çocukları denizden yukarı aldılar
ve onları büyüttüler.
Aradan yıllar geçince, kraliçe tekrar bir defada 30 kız çocuğu doğurdu. Onları
kendisi büyüttü. Oğlan çocukları tekrar Neşa’ya yola çıkarlar. Eşekleri sürerler. Onlar
Tamarmara’ya varınca, şöyle derler: Burada yatak odasını ısıttınız. Ve eşekler dişi
hayvanlarının üstüne tırmanır?” Kentin adamları söylediler: “Nereye vardı isek eşekler
dişi hayvanın üstüne tırmanır?”. Oğlanlar şöyle dediler: “ Biz nereye vardı isek bir kadın
bir defada bir çocuk ya da iki çocuk doğurur. Bizi ise annemiz bir defada doğurdu.”
Kentin adamları şöyle dediler: “bizim Kaniş kraliçemiz de bir defada otuz kız çocuğu
doğurdu.” Bunun üzerine oğlanlar (birden bire) kayboldular ve oğlanlar yüreklerinden
kendi kendilerine ( şöyle)derler: “ Kimi arıyoruz? İşte annemizi bulduk. Gelin, Neşa’ya
gidelim!”. Neşa’ya gidince, tanrılar onların içine başka yürek koydular. Anneli onları
tanımadı ve kızlarını oğullarına verdi. İlk oğlanlar kız kardeşlerini tanımadılar. Sonuncusu
ise şöyle dedi: “ Kız kardeşlerimizi almayalım. Zina yapmayalım! Böyle bir hareket doğru
değildir.” Ve onlarla yatmadılar.300
Bu mitolojik hikâyede dikkati ilk çeken nokta Kaneš Kraliçesinin 30 çocuk
doğurmasıdır. Paleolitik dönemlerden itibaren kadının doğurganlığı, üretkenliği, insanlığın
devamlılığında büyük öneme sahip olduğu toplum tarafında kabul edilmiĢ bir gerçeklik
299
Zalpa kenti hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız: “ S. Gavraz, Özlem “ Hitit Kenti Zalpa’nın Yeri Üzerine”,
Anadolu/ Anatolia sayı: 31, Ankara, 2006, s.1-18 ”
300
Alp,Sedat (2011b); Hiti Çağında Anadolu, TÜBİTAK, Ankara: 56
109
taĢımaktadır. Bu durum eskiçağ toplumlarında “Ana Tanrıça Kültü“ nün doğmasına ve
“Venüs” heykellerinin ortaya çıkmasına sebep olmuĢtur. KaneĢ kraliçesinin tek seferde 30
erkek ve daha sonra 30 kız çocuğu doğurması da bu anlayıĢın yani kadının doğurganlığına
yüklenen kutsallığın bir göstergesi ve kadının KaneĢ kraliçesi yoluyla dolaylı olarak
yüceltilmesi olabilir.
KaneĢ kraliçesinin erkek çocukları doğurmasından sonra ise mit, kahramanlık
mitoslarına dair izleri içerisinde göstermeye baĢlamaktadır. Bu izler yukarıda da
değindiğimiz gibi birçok farklı kültüre ait anlatılarla benzerlik göstermekte ve kahramanlık
mitoslarının temel motiflerini oluĢturmaktadır. Bu benzerlikleri oluĢturan bazı anlatıların
ana karakterleri olarak ise Ģu isimleri saymamız mümkündür: Akkad‟lı Sargon, Hz. Musa,
Remus- Romulus kardeĢler ve Perseus. Bu farklılıkları bir çatı altında toplayan
benzerlikleri ise beĢ kısımda sıralaya biliriz. Bunlar: 1- Gizlenen veya istenmeyen
çocuklar, 2- Sandıkların ziftle veya balçıkla kaplanması, 3- Irmağa bırakılma, 4- Tanrıların
gözetimi, 5- Saray görevlilerinin veya çocuksuz ailelerinin himayesidir.
Bu benzerliklere kısaca değinecek olursak; Doğum ve doğan çocuğun gizlenmesi
öykünün giriĢ kısmını oluĢturmakta ve karakterin kökene bir meĢruluk kazandırma amacı
taĢımaktadır. Çocukların doğumdan sonra zift veya balçık gibi su geçirmez bir yapı ile
sıvanmıĢ sepet veya sandık gibi nesnelere konulması bize bu toplumların temel denizcilik
bilgisine sahip olduklarını göstermekte ve birçok kahramanlık mitosunun temel motifini
oluĢturmaktadır. Burada önemli noktalardan biri ise çocukların nehre yani suya
bırakılmasıdır. Su, birçok medeniyette kutsallık yüklenmiĢ ve çeĢitli anlamları tek çatı
altında barındıran bir kavram olarak mitolojide karĢımıza çıkmaktadır. Saflığın, temizliğin,
yaratılıĢın ve canlılığın sembolü olan su motif olarak mitoslarda daima iyi ve doğru olanla
birlikte kullanılmaya çalıĢılmıĢtır. Kahramanlık mitosları içerisinde ise Zalpa ġehri ve
KaneĢ Kraliçesinde de olduğu gibi nehre bırakma yoluyla su motifi kullanılmaya
çalıĢılmıĢtır. Burada çocuğun suya bırakılması bir tür arınma, saflığını, temizliğini ve en
önemlisi meĢruluğunu kanıtlama anlamı taĢımaktadır. Var olan hakkını elde etmesi veya
yaĢaması gereken kaderi hak edip etmediğine yönelik bir sınav ve dayanak noktası
oluĢturmaktadır. Tanrıların gözetimi de su motifi ile sağlanan meĢruluğun tanrısal boyutta
da desteklenmesi anlamına gelmektedir.301 Saray görevlileri veya çocuksuz ailelerin
301
Hitit kültüründe “ su kültü” hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız: “ Murat, Leyla (2012); ‘ Hititlerde Su
Kültü’, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt: 31, Sayı:
51, Ankara, Ss. 125- 158 “
110
himayesi ise bu tür olay örgüsüne sahip mitosların hitap ettiği kitleyi geniĢletmekte,
halktan ve bürokrasiden destek almakta ve mitin asıl bölümüne geçiĢ öncesinde bir hazırlık
olarak kullanılmaktadır. Kırık ve kısa bir metin olan “ Zalpa Kenti ve KaneĢ Kraliçesi
Öyküsü” yukarıda bahsetmeye çalıĢtığımız noktalar doğrultusunda görünenden daha fazla
bir anlam ifade etmektedir.
4.2.6. Gurparanzah
Hurri dilinde Dicle Irmağı‟nın adı olan “ Aranzah”tan türemiĢ olduğu ve bu ırmağın
kiĢileĢtirilmiĢ Ģeklini sembolize ettiği tahmin edilen Gurparanzah bir Hitit destan
kahramanıdır.302 Gurparanzah‟a ait günümüze kadar ulaĢmayı baĢarmıĢ “Gurparanzah ve
Bow” ve
“Gurparanzah ve Tigris” olarak adlandırılan iki anlatı bulunmaktadır. Bu
anlatıların günümüze kadar ulaĢan metinlerinin büyük bir kısmı ağır hasar görmüĢtür. Bu
yüzden metinlerin içeriğine dair yorumlar ve iki metin arasında bir bağlantının olup
olmadığına dair düĢüncelerde kiĢisel yorumlar ağırlık kazanmaktadır. Bu doğrultuda
Gurparanzah‟ın baĢkarakter olarak yer aldığı bu iki anlatıyı okunabilen ve ön plana çıkan
bölümleri doğrultusunda açıklamaya çalıĢacağız. Ġlk ele alacağımız metin “ Gurparanzah
ve Bow” adıyla bilinmekte ve Gurparanzah‟ın öyküsünün baĢlangıç metni olarak
değerlendirilmektedir. Bu metni öncelikli olarak ele almak iki metin arasında bağlantı
kurmak açısından yerinde bir yaklaĢım olacaktır.
“Gurparanzah ve Bow” adlı masal; altmıĢ kral ve yetmiĢ kahramanın Akkad
imparatorluğuna baĢkentlik yapmıĢ olan Aggade Ģehrine doğru gitmeleri ile baĢlamaktadır.
Aggade‟de Gurparanzah‟ın da katıldığı büyük bir Ģölen düzenlenir ve bu Ģölende bir
okçuluk yarıĢı düzenlenir. AltmıĢ kral ve yetmiĢ kahraman ile yarıĢan Gurparanzah
rakiplerinin hepsini yener ve Ģölen tahtına oturarak kralın kızı ile evlenir. Anlatının bu
kısmında Gurparanzah‟ın okçuluk yarıĢını kazanıp kralın kızı ile evlenmesi bizi Yunan
mitolojisinden aĢina olduğumuz bir kareye götürmektedir. Yunan mitolojisinin en seçkin
örneklerinden biri olan Odysseia adlı efsanede öykünün kahramanı olan Odysseus ile eĢi
Penelope‟nin tekrar bir araya geliĢinin anlatıldığı sahnede yer alan öğeler ile Gurparanzah
ile Tatizuli‟nin evliliği üzerine Ģekillenen “Gurparanzah ve Bow” adlı mit içerisinde yer
alan öğeler birbirleriyle benzerlik göstermektedir. Gurparanzah ile Odysseus arasındaki bu
benzerlikleri sıralayacak olursak; Ģölen, okçuluk yarıĢı, kral ve kahramanlardan oluĢan
talipler ve kazanan ile evlilik ön plana çıkan noktaları oluĢturmaktadır. Bilindiği gibi
302
Korkmaz, Mehmet; 2009, a.g.e.: 508
111
Odysseus‟un ölmüĢ olduğu düĢüncesinden dolayı Penelope ile evlenmek isteyen krallar,
prensler ve soylular bir Ģölende bir araya gelerek Penelope‟yi elde etmek için yay germeok atma yarıĢı içerisinde birbirleriyle mücadeleye girerler. Bu yarıĢı kazanan Odysseus
tekrar Penelope‟yle evlenemeye hak kazanır. Gurparanzah ile ilgili metinin oldukça kötü
korunuĢ olması ve büyük bölümünün hasarlı olması Gurparanzah mitinin net bir Ģekilde
anlaĢılmasının önüne geçse de; Gurparanzah, Odysseia da olduğu gibi düzenlenen bir
Ģölende rakipleri olan altmıĢ kral ve yetmiĢ kahramanı bir okçuluk yarıĢında yenmiĢ ve
Tatizuli ile evlenmeye hak kazanmıĢtır. Tüm bu benzerlikler ıĢığında Odysseus ve
Penelope ile Gurparanzah ve Tatuzili‟nin evliliklerine dair anlatılanlar arasında somut bir
bağ ve etkileĢim ortada olmasa bile bir paralelliğin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.
Anlatının devam eden kısmında Tatizuli‟nin bu evlilikten memnun olmadığı anlaĢılsa da
sebebi metnin geri kalanının kırık olmasında dolayı bilinmemektedir.
Gurparanzah‟a
ait
ikinci
masal
olarak
geçen
“Gurparanzah
ve
Tigris”,
Gurparanzah‟ın ağladığı bir sahne ile baĢlamaktadır. Dicle Nehri olarak bilinen Tigris‟in
kiĢileĢtirilmiĢ bir karakter olarak yer aldığı bu masal içerisinde Tigris, Aggade‟ye gider ve
Gurparanzah orada ağlarken bulur: “Niçin ağlıyorsun? Bu kutsal gözlerinden niçin yaĢlar
akıyor?” diye sorar. 303 Bu parçada olayın geçtiği yer ve zamanın bir önceki parça ile aynı
olduğu tezini kuvvetlendirebilecek olan kahramanlardan söz edilmektedir. Bunu izleyen
konuĢma karmaĢıktır. Tigris bir anne ve babadan, Gurparanzah ise kendisine verilen bir kız
ve çeyizden bahsedilmektedir. Muhtemelen bu konuĢma bundan sonra da devam
etmektedir. Ġyi korunamamıĢ olduğundan biraz karmaĢıktır. KonuĢmanın bitmesinden
sonra Tigris yine bir kartal gibi tünediği yerden kalkar, Ana tanrıça ve Kader tanrıçalarına
gider.304
“ Gurparanzah ve Bow” adlı ilk masalda olduğu gibi bu mitte kırıklarla doludur ve
metnin sağlıklı bir Ģekilde okunmasına engel olmaktadır. Kırıklara rağmen okunabilen
kısımlar dâhilinde metnin kısa bir özetini bir üst paragrafta yapmaya çalıĢtık. Bu metin
içerisinde dikkati çeken ilk önemli nokta metne ismini veren Gurparanzah ve Tigris‟dir.
Kelime anlamı olarak iki isminde karĢılığının Dicle ırmağı olması ve kiĢileĢtirilmiĢ
karakterler olarak düĢünülmeleri akıllara Gurparanzah‟ın tanrısal özelliklere sahip olup
olmadığı düĢüncesini getirmektedir. Mitoloji içerisinde tanrıların ölümlü veya cansız
nesnelerle iliĢkilere girdikleri ve bunlardan çocuk sahibi olmaları sık rastlanılan bir
303
304
Güterbock, H.G.; 1945, a.g.e.: 69
Elmalı, Ali İhsan, 1991, 166
112
durumdur. ġekil değiĢtirme yeteneğine sahip olan ve ana tanrıçalar tarafından hürmetle
karĢılanan ikramlarda bulunulan Tigris‟in Gurparanzah‟a „lordum‟ demesi bu düĢünceyi
bir noktada destekler konumdadır. Fakat metnin kırıklı yapısından dolayı kesinlik arz
etmemektedir. Ġkinci önemli nokta ise Tigris‟in Gurparanzah‟ı üzgün gördükten sonra ona
yardım etme isteğidir. “Gurparanzah ve Bow” adlı metinin son kısmında yer alan ve
yukarıda da değindiğimiz gibi Gurparanzah, Tatizuli ile evlenmiĢtir fakat bu evlilik sebebi
açıklanmasa da mutlu bir Ģekilde devam etmemektedir. Gurparanzah‟ın bu bölümde ki
üzüntüsünün sebebi büyük ihtimal Tatizuli ile olan evliliğinin güzel bir Ģekilde devam
etmemesinden kaynaklanmaktadır. Metin içerisinde Gurparanzah‟ın kendisine verilen bir
kız ve çeyizden bahsetmesi üzüntüsünü kaynağının evliliği olduğu düĢüncesini
desteklemektedir. Bu bağlantılar iki metnin birbiri ile bağlantılı olduğunu ve tek bir
hikâyenin ayrı bölümleri olduğu düĢüncesini desteklemesi açısından önemlidir.
Kısa ve kırıklı yapısına rağmen içerisinde Yunan mitolojisine kadar uzanan öğeler
barındırması Gurparanzah ve ona ait mitleri ön plana çıkarmaktadır. Ayrıca adı geçen
kahramanın destanlarının Hurri menĢeili olması ve olayın Akkad‟da geçmesi,
Mezopotamya destanlarının Hurrilerle birlikte Anadolu‟ya geliĢinin de bir ifadesidir.305
305
Korkmaz, Mehmet; 2009, a.g.e.: 508
113
5. YUNAN MĠTOLOJĠSĠNDE KAHRAMANLIK MĠTOSLARI
5.1. Yunan Mitolojisinin Ana Hatları
Ġlk yerleĢim izlerinin Paleolitik Çağ‟a kadar gittiği (M.Ö. yaklaĢık 40.000)
Yunanistan306, Doğu Akdeniz Havzası‟nın en büyük medeniyetlerinden birinin merkezidir.
Bu coğrafyada Eski Yunan olarak bilinen bu medeniyetin kurucuları ise isimlerini
Yunanistan‟ın dönemsel adı Hellas‟tan alan ve kendilerine „Hellanoi‟ yani „ Hellenler‟307
diyen Yunanlılardır. Yunanistan‟a dıĢarıdan geldikleri düĢünülen bu topluluktan önce
bölgede yaĢan Pelasglar, Karlar ve Lelegler308 hakkında ise isimlerinden öte bir bilgiye
sahip değiliz.
Kendilerini Hellen olarak adlandıran Yunanlılar ise; coğrafyanın insan hayatı
üzerindeki yönlendirmelerini doğru okuyan her toplum gibi coğrafyaya uyum sağlayarak
ileri bir medeniyet kurmayı baĢarmıĢlardır. Yunanistan‟ın dağlık ve engebeli arazi
yapısından kaynaklı olarak sınırlı tarım alanlarına sahip olması, Yunanlıları yaĢamlarını
devam ettirebilmeleri için coğrafyanın bir gerekliliği olarak denizcilik faaliyetlerine
yönlendirirken aynı zamanda siyasal örgütlenmede merkezi bir gücün önüne geçmiĢ ve
Ģehir devletlerinin ortaya çıkmasını da sağlamıĢtır. Yunanistan‟ın tüm coğrafi sınırlılıklara
rağmen mimaride, edebiyatta, felsefede, tarihte, bilimsel alanlarla, siyasette, hukukta,
ekonomide ve sanatta ileri bir medeniyet oluĢturması Ģüphesiz yine coğrafyanın bir
getirisidir. Özellikle denizcilik alanında büyük ilerlemeler kat eden Yunanlılar, gemilerinin
ulaĢtığı her yerde topluluklarla etkileĢim içerisine girmiĢ ve ağırlıklı olarak ticarete dayalı
iliĢkiler kurmuĢlardır. Bu durum Yunanistan‟ı coğrafyanın getirdiği sınırlılıklardan
kurtarırken aynı zamanda kapalı bir toplum olmaktan da uzak tutmuĢtur. Böylelikle Yunan
medeniyeti farklı kültürlerin etkileriyle geliĢmeye ve kültürel alanda geniĢlemeye devam
etmiĢtir.
ġehir devletleri örgütlenmesine dayalı bir siyasi sisteme sahip olan Yunanlıların,
kendi içlerinde siyasi çekiĢmeleri, ticari sürtüĢmeleri ve bölgesel farklılıklara dayalı
anlaĢmazlıkları olsa da günümüze kadar ulaĢan yazılı vesikalar ıĢığında dıĢ topluluklara
karĢı birlikte hareket etme duygusuna sahip olduklarını söyleyebiliriz. Bu durumun baĢlıca
sebebi bir toplumu oluĢturan kültür birliğinden kaynaklanmaktadır. Kültürün ayrılmaz bir
306
Tekin, Oğuz (2005); Eski Yunan Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul: 23
Tekin, Oğuz; 2005, a.g.e.:17
308
Tekin, Oğuz; 2005, a.g.e.:21
307
114
parçası olan din/inanç ise tezimizin konusu gereği Eski Yunan‟da bizi mitlere
götürmektedir. Her topluluk gibi Eski Yunan dini de çok tanrılı (polytheist) bir dindir ve
Yunanlılar tanrılarını insan biçiminde (anthropomorphik) düĢünmüĢler ve onları o Ģekilde
betimlemiĢlerdir.309 Bu durum aslında bütün Eskiçağ medeniyetlerinde rastlanılan ortak
özelliklerden biridir. Fakat Eski Yunan inanç sisteminin bir parçası olarak kabul
edebileceğimiz mitlerinin en büyük özelliklerinden birisi mitoloji olarak adlandırdığımız
„toplumlara ait mitleri inceleyen bilimin‟ temellerini oluĢturmasında ki etkidir. Yani
mitoloji, bir bilim olarak ortaya çıkıĢ sürecinde Yunan mitleri ekseninde bir geliĢme
göstermiĢtir. Bunun baĢlıca sebebi mevcut vesikaların Eski Yunan‟a ait olması ve
araĢtırmaların merkezi olan Avrupa‟nın kökensel olarak Yunanlılara olan yaklaĢımından
kaynaklanmaktadır. Bu durum zamanla ortaya çıkan yeni vesikalar ıĢığında birçok bilimsel
alandan da faydalanarak edinilen bilgiler doğrultusunda diğer medeniyetleri de içerisine
alan bir mitoloji anlayıĢının geliĢmesini sağlamıĢtır.
Yunan mitolojisi, Mezopotamya, Anadolu, Mısır mitolojileri ağırlıklı olmak üzere
Yunan kültürünün etkileĢim içerisinde olduğu birçok medeniyetten etkilenmiĢ ve ortaya
çıkan mitlerle kendinden sonra ki toplulukları etkilemiĢtir (Roma Ġmparatorluğu‟nun
Hristiyanlık öncesi dinsel temeli Yunan mitolojisine dayanmaktadır). Yukarıda da
değindiğimiz gibi çok tanrılı bir inanç sistemine sahip olan ve tanrılarını insan Ģeklinde
tasvir eden Yunanlılar, Eskiçağ toplulukları içerisinde mitolojiye en fazla ağırlık veren
topluluklar arasında gösterilebilir. Özellikle dünyayı algılama ve anlamlandırmada mitoloji
ile olan iliĢkileri „ Mit ve Mitoloji‟ adlı bölümde değindiğimiz üzere felsefe öncesi bir
anlayıĢın simgesi olarak mitoloji üzerindeki yoğun düĢüncelerini göstermektedir. Yunan
mitolojisi aynı zamanda kozmoloji ve teoloji alanlarında yoğun bir içeriğe sahip olmasıyla
da dikkat çekmektedir. Tüm bunların yanında ise köken ve prestij (kahramanlık) mitosları
Yunan mitolojisinin dikkat çekici bir diğer özelliği olarak karĢımıza çıkmaktadır. Yunan
mitolojisinde yer alan kahramanlık mitoslarına geçmeden önce ise Yunan mitolojisinin
temellerini
oluĢturan
Yunan
kozmogonisine
ve
teolojisine
değinmek,
Yunan
kahramanlarının dinsel evren içerisinde yerlerinin anlamlandırılmasında ve mitlerin
içeriğinin anlaĢılmasını açıklayıcı olacaktır.
Yunan kozmogonisi; Mezopotamya ve Anadolu mitoslarında değinilen kozmogoniye
göre daha detaycı ve karmaĢık bir yapı olarak karĢımıza çıkmaktadır. Evrenin oluĢumuna
309
Tekin, Oğuz; 2005, a.g.e.:120
115
dair farklı anlatılar olmasına rağmen kabul edilen en yaygın anlatı ise Kaos (BoĢluk) ile
baĢlamaktadır. Yunan mitolojisine göre; baĢlangıçta, herkes ve her nesne için aynı ve
değiĢmez bir durum olan, sonsuz uzay, karanlığın boĢluğun somutlaĢması olan Kaos (boĢ
olan, boĢluk, uçurum, kaos) vardır. Bir çeĢit ilkel bir tanrısal varlık olarak gösterilen Kaos,
Düzen‟den ya da öteki adıyla Evren‟den (Kosmos) önce gelmiĢtir. Yani, düzensizlikle,
herhangi bir düzenleyici ilkenin yokluğuyla iliĢkidir.310 Mitoloji içerisinde yaratılıĢ
mitoslarına sahip her medeniyette rastlanılan ilksel durgunluk olarak da kabul
edebileceğimiz „Kaos‟, Yunan zihin dünyasında her Ģeyi içinde barındıran bir karanlık ve
her Ģeyin baĢlangıç noktası olarak karĢımıza çıkmaktadır. Tam bir tanımı ve herhangi bir
Ģekli olmayan aynı zamanda bir cinsiyet ile ĢekillendirilmemiĢ olan Kaos‟un içerisinde
kendiliğinden var olan veya kendini doğuran diye tabir edebileceğimiz ilk hareket ve
oluĢum ise “Gaia” olarak adlandırılmaktadır.
Gaia, Kaos içerisinde kendini var eden veya kendi durgun varlığına hareket
kazandırarak meydana gelen bir toprak kitlesi olarak tanımlanmaktadır. Aynı zamanda
Dünya olarak adlandırabileceğimiz bir kavramın kiĢileĢtirilmiĢ Ģekli olarak, diĢil
özelliklere karĢımıza çıkmaktadır. Kaos içerisinde kendi yaratımını gerçekleĢtirmiĢ olması
kadar önemli bir diğer özelliği de, “ parthenogenesis” (kız oğlan kız olarak doğurma)
ilkesince “ Uranos”u (Gök), ardından dağları, en sonra da “Pontos”u (Deniz)
doğurmasıdır.311 Böylece evrensel düzenin sağlanması için gerekli olan yaratılarda
baĢlayabilecektir.
Her Ģeyin baĢlangıcı olan Kaos ve hiçliğin ortasında var olan Gaia kadar önemli olan
ve ilksel oluĢumun üçüncü öğesi olarak karĢımıza çıkan bir diğer kavram ise Eros‟tur.
Toprak ile aynı zaman doğan Eros birleĢtirici yetisiyle daha sonraki yaratmalara olanak
tanıyan ve türün sürekliliğini güvence altına alan bir güç
312
olarak tanımlanmaktadır.
Kozmoloji ve daha sonra teoloji içerisinde aktif olarak rol alacak olan Eros, Gaia‟nın
Uranos ve Pontos‟u yaratmasından sonra yaratımda etkili olmaya baĢlamıĢ veya iĢlevsellik
kazanmıĢtır diyebiliriz. AĢk olarak niteleye bileceğimiz Eros ile teoloji içerisinde ki
„Eros‟un tam anlamıyla birbirini karĢılayan kavramlar olmadığını da belirtmek gerekir.
Fakat iĢlevsel olarak aynı etkiyi gerçekleĢtirdiklerini söyleyebiliriz.
310
Agizza, Roza (2006); Antik Yunan’da Mitoloji (Çev: Z.Zühre İlkgelen), Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
İstanbul:16
311
Bayaldı, Derman (2012); Tanrıların Öyküsü, Say Yayınları, İstanbul: 17
312
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 18
116
Gaia‟nın Uranos ve Pontos‟u kendiliğinden dıĢarıdan bir etki olmadan yaratması gibi
Kaos‟tan da iki varlık çıkar, birinin adı Erebos, diğerinin ki ise Nyks, Gece‟dir. Kaos‟un
doğrudan uzantısı olarak Erebos mutlak karanlıktır, hiçbir Ģeyle karıĢmayan halis
karanlığın gücüdür. Gecenin durumu farklıdır. O da tıpkı Gaia gibi hiç kimseyle
birleĢmeksizin, sanki kapkara kumaĢından bir baĢına dokuyormuĢ gibi çocuklar doğurur:
bir yanda Aither, Esir, Esirli IĢık, diğer yanda da Hemera, Gün, Gün IĢığı‟nı
313
doğurur.
Nyks, sadece ıĢığı değil baĢka varlıklara ve kavramlara da hayat vermiĢtir. Bunlar: Ölüm
Tanrıları: Moros (ecel), Ker, Thanatos (ölüm), Moria‟lar (Kader Tanrıçaları; Klotho,
Lakhesis ve Atropos adlarıyla bilinirler); Hesperid‟ler (Batı Kızları); Nemesis (Öç Alma
Tanrıçası), Eris (Kavga), Lethe ( Unutma) ve Limos (Açlık), Ponos (Çaba, Zahmet), Algos
( Acı), Ate, Horkos (Yalan yere yemin) ve daha baĢka soyut kavramlardır. 314
Gaia ise yarattığı Uranos ve Pontos ile Eros‟un etkisi ile birleĢip bir dizi çocuk
doğurmuĢtur. Bunların bazıları evren ve dünyanın iĢleyiĢinde yer alırken bazıları da bu
iĢleyiĢe daha sonradan etkisi bulunacak varlıkların ortaya çıkmasında rol almıĢlardır. Ġlk
önce Gaia ile Pontos‟un birleĢmesinden ortaya çıkanlar varlıklara ve kavramlara değinecek
olursak: Pontos ile Gaia‟nın doğan ilk çocukları “Deniz Ġhtiyarı” Nereus‟tur. Okeanos‟un
kızlarından biri olan Doris‟le birleĢerek Nereus Kızları‟nı- “dalgaların kızları”- dünyaya
getirir. Nereus yaĢlı bir bilgedir ve bütün sır ve kehanetleri bilmesiyle ün kazanmıĢtır. Ama
bunları açığa çıkarmaktan nefret eder ve münasebetsizliklerden kurtulmak için baĢkalaĢma
(mitoloji içerisinde Ģekil değiĢtirmesi ile ünlüdür) gücünü kullanmaktan kaçınmaz.
Pontos‟un ikinci oğlu Thaumas‟tır ve Okeanos‟un bir diğer kızı olan Elektra‟yla evlenip
tanrıların habercisi olan GökkuĢağı‟nın kiĢileĢmiĢ hali Ġris‟e can verirler. Pontos‟un üçüncü
oğlu Phorkys‟tir. Yunanistan‟ın Batı sahilindeki Kefalonya bölgesinde yaĢar ve Denizin
YaĢlı Kadınları olan; Enyo, Pemphredo ve Dino denen Graialar onun soyundandır. Onlar
Uzak- Batı‟da, güneĢin asla ıĢıldamadığı ülkede yaĢarlar ve üç Gorgo olan Sthenno,
Euryale ve Medusa‟nın kız kardeĢleridirler.315 Pontos‟un son çocuğu Eurybie adlı bir
kızdır. O da Titan Krios‟la evlenip ve yıldızsı kuĢaklar doğurdu. Büyük oğlu Astraios
ġafak‟la (Eos) ile evlenir. Çocukları, Rüzgârlar, Seher Yıldızı (Heosphoros) ve bütün
313
Vernant, Jean Pierre (2001); Evren Tanrılar İnsanlar, Dost Kitabevi, Ankara: 23
Eyüpoğlu, Sabahattin ve Erhat, Azra (1991); Hesiodos Eseri ve Kaynakları, TTK, Ankara: 51
315
Pierre, Grimal (2012); Yunan Mitolojisi ( Çev: Işık Ergüden), Dost Kitabevi, Ankara: 34
314
117
yıldızlardır. Ġkinci oğlu dev Pallas‟tır ki o da Styks‟in kocasıdır. Sembolik güçler olan „
Kıskançlık, Zafer, Güç ve ġiddet‟i doğurmuĢlardır.316
Gaia‟nın kendine denk eĢ olarak yarattığı Uranos ile birleĢmesiyle iki grup hayat
bulmuĢtur. Bunlardan ilk grubu Kyklops ve Hekatonkheirler oluĢturmaktadır. Kyklops
denilen bu canlılar alınlarının orta yerinde tek gözü bulunan fiziksel güce sahip olan bu
varlıklardır. Adları Ģöyledir: Bronte (Gök Gürültüsü), Steropes (Yıldırım) ve Arges
(ġimĢek).317 Ġleride yıldırımı yaratıp Zeus‟a hediye edecekler
318
ve Zeus‟un egemenlik
mücadelesinde mutlak hâkimiyet sağlamasında büyük etkileri olacaktır. Gaia‟nın en son
doğurduğu üç varlık, Hekatonkheirler ya da Yüz Kollular‟dır. Bunların adları ise ,
„Cezalandıran‟ anlamında Kottos, „Güçlü‟ anlamında Briareos ve „ Çok Kollu- Bacaklı‟
Gyes idi. Bunlar kibirli ve sert hareketli, öfkeli devlerdi; yüz tane kolları, elli tane baĢları
vardı.319 Kyklops ve Hekatonkheirler yaratılıĢlarından itibaren babaları Uranos tarafından
anneleri olan Gaia‟nın içinde mahkûm olarak kapalı kalmıĢlardır.
Gaia ile Uranos‟un birleĢmesinden doğan ikinci grup ise on iki kiĢiden oluĢan genel
Titan ve Titanidler olarak bilinen varlıklardır.
Bu yaratıklar antropomorftur (insan
biçimlidir), ama Hesiodos haklarında açık bir tanım vermemektedir.320 Bu on iki varlıktan
erkek olarak tanımlanan altı Titan‟ın isimleri Ģöyledir: Okeanos, Koios, Kriosi Hyperion,
Ġapetos ve Kronos. DiĢi olarak tanımlanan altı Titanid ise Theia, Rheia, Themis,
Mnemosyne, Phoibe ve Tethys adlarıyla anılmaktadır. Bunlar tanrısal varlıklar olmalarına
rağmen aynı zamanda temel güçlerdir ve bazıları neredeyse yalnızca doğalcı niteliklerini
sonuna dek korumuĢtur. Ġçlerinden en ünlüsü Okeanos‟tur. Dünya‟yı çevreleyen suyun
kiĢileĢtirilmiĢ adıdır, yeryüzü diski bunun üzerinde yüzer. Coğrafi bir varlık değil kozmik
bir güçtür; bu kavrayıĢ insanların yaĢadığı toprağın dört tarafını çevreleyen bir ırmağın
ortasındaki kocaman bir ada olduğunun sanıldığı bir dönemde doğmuĢtur.321 Okeanos‟u
önemli kılan özelliklerden birisi ise yaratılıĢa dair bir eski bir anlatının temelini
oluĢturmasıdır. Bu anlatıya göre; Evren, iki denizsel güç olan Okeanos ile Thetis‟ten
doğmuĢtur. Okeanos gürültüyle akan kudretli bir nehirdir, daha göğün ve yerin
bulunmadığı bir boĢlukta kendisini henüz bir Ģey sınırlamamaktadır; bu, bir erkek varlıktır.
316
Pierre, Grimal; 2012, a.g.e.:35
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 19
318
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 21
319
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 19
320
Estin, Colette ve Laporte, Helene (2002); Yunan ve Roma Mitolojisi (Çev: Musa Eran), TÜBİTAK, Ankara:
96
321
Pierre, Grimal; 2012, a.g.e.: 27
317
118
Thetis, Okeanos‟un kendi akıĢından ayrı olmayan bir su kitlesidir, fakat aynı Ģekilde kendi
canı ve kiĢiliği vardır, bu da kadın cinsidir. Bunlar birbirleriyle birleĢince, Gök‟ü, Yer‟i ve
sayısız ölçüde ürün meydana getirirler. Sonunda Okeanos bütün evreni kuĢatan nehir olur;
Thetis‟le birlikte dünyanın sonlarındaki uzak bir sarayda oturur. 322 Okeanos‟u temel alan
bu yaratılıĢ mitosu, Mezopotamya, Anadolu ve Mısır mitolojisinde yer alan yaratılıĢ
mitoslarında görülen „ilksel sular‟ olarak tabir edilen motif ile bir benzerlik göstermektedir.
Bu durum Yunanistan mitolojisinin erken dönemlerden itibaren dıĢ kültürlerden
etkilendiğinin de bir göstermektedir. Gaia ile Uranos‟un birleĢmesinden doğan Titan ve
Titanidler de baĢlangıçta kendilerinden önce doğan Kyklpos ve Hekatonkheirler gibi
Uranos tarafından Gaia‟nın derinliklerine hapsedilmiĢlerdir.
Sonsuz bir birleĢme arzusuna sahip olan Uranos kendi ile Gaia arasında yaĢayacak
her hangi bir canlının (kendi çocukları dahi olsa) var olmasına karĢıydı. Gaia ise Uranos‟un
bitmek tükenmez arzularından ve kendi yaratılarının karanlık toprakta sıkıĢmasından son
derece mutsuz bir halde idi. Toprakla özdeĢleĢtirilen bir karakter olan Gaia‟nın üretici
özellikleri bünyesinde barındırması yaratılarının iĢlevsiz ve hapsolmuĢ bir Ģekilde toprak
altında kalmasına izin vermesi doğal bir Ģey değildi. Sonunda sabrı taĢan tanrıça büyük bir
tırpan üretti ve çocuklarına seslendi: “Benden ve bir deliden olan oğullar… bir babanın
canice azgınlığını cezalandıracağız; o sizin babanız da olsa, bu iğrenç iĢleri yapmaya önce
o baĢladı.” Ama dehĢete düĢen oğullarından “ hiçbiri bir tek söz etmedi,” yalnızca Kronos
bu görevi üstlendi.323 Uygun bir yer bulup saklanan Kronos, büyük kozmik cinsel
birleĢmeye hazırlanan, katıksız üretkenliğin ve koĢulsuz, sınırsız yaratıcı gücün simgesi
Uranos gelirken saklandığı yerden fırlar ve babasının üretme organlarını kavrayıp elindeki
koca orakla keser ve arkasındaki Aigaion Pelagos‟a (Ege Denizi) fırlatır. Yaradan
damlayan kanlardan gebe kalan Gaia; Erinysleri, Fransinus (DiĢbudak) Nymphelerini
(Meliadlar) ve nihayet Gigasları veya genellikle kullanılan Ģekliyle Gigantları (Devleri)
doğurur. Bunlardan birinciler, yani Erinysler üç tane olup adları Alekto, Teisiphone,
Megaira‟dır: güçlü olmaları ve genellikle aileye ve toplumsal düzene karĢı iĢlenen suçların
öcünü almalarıyla tanınırlar. Ġkinciler çoğunlukla kahramanların doğuĢuyla ilgili olarak
karĢımıza çıkar. Sonuncular yani Devler ise, çok büyük cüsseli, yenilmez güçte
varlıklardır.324 Uranos‟un denize düĢen ve etrafları beyaz bir köpükle çevrelenen cinsel
322
Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.: 94
Eliade, Mircea; 2012, a.g.e. : 303
324
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 20
323
119
organından ise Aphrodite doğmuĢtur.325 Kronos‟un babasının cinsel organını kestiği orak
motifi yer ile göğü ayırmak için kullanılan bir araç olarak dikkati çekmektedir. Aynı
motifin Hitit mitolojisinde içerisinde yer alan „Ullikummi ġarkısı‟ adlı mitte evrenin
oluĢumunda yer ile göğü ayıran bıçak Ģeklinde ki ifadelerle iĢlenmesi ise son derece dikkat
çekicidir.
Uranos‟un Gaia‟dan uzaklaĢmasını sağlayan Kronos, kozmosun doğuĢunda temel bir
aĢamayı gerçekleĢtirerek gök ile yeri ayırmıĢ olur. Böylelikle gök ile yer arasında serbest
bir mekân açarak: toprağın üreteceği her Ģey, canlı varlıkların doğuracakları her Ģey
yaĢamak için nefes alacak bir mekâna sahip olmuĢtur.326 Uranos‟un hâkimiyetinin son
bulmasıyla Kronos yeraltında tutulan kardeĢleri Titan ve Titanidleri de kurtarmıĢtır. Fakat
Kronos, Gaia‟nın Uranos‟tan doğan ilk çocukları olan Kyklops ve Hekatonkheirlerin
yeryüzüne çıkmasına izin vermemiĢtir. Yeryüzünün yeni hâkimi olan Kronos ve
kardeĢleriyle birlikte artık teolojinin de temelleri atılmıĢtır. Uranos ile Kronos arasındaki
mücadelede dikkati çeken önemli nokta ise evren egemeni bir tanrının, oğlu tarafından
sakatlanması ve oğlunun böylece onun ardılı olmasının Hurri, Hitti ve Kenan
teogonilerinin egemen izleğini gösteriyor oluĢudur.327
Kronos, babası Uronos‟u yerinden etmiĢtir. Fakat Uranos, kendi gibi oğlu tarafından
tahtından edilmesi için Kronos‟u lanetlemiĢtir ve bu intikamın takipçileri yine Uronos‟un
cinsel organının kesilmesi sonrası Gaia‟ya damlayan kanlardan doğan Öç Alma Tanrıçaları
olarak adlandırılan Erinysler olacaktır. Bu arada yerin altından kurtulan Titan ve Titanidler
kendi aralarında çiftler oluĢturarak, kardeĢlerinin çocuklarıyla çiftler oluĢturarak veya
Pontos ile Gaia‟nın soyu ile birleĢerek yeni nesiller oluĢturmaya devam etmiĢlerdir. Bu
evliliklerden doğan çocukların bir kısmını Ģu Ģekilde sıralayabiliriz: Hyperion ve Theia
birleĢip Helios (GüneĢ), Selene (Ay) ve Eos (ġafak) tanrılarını meydana getirirler. Krios ile
Eurtbie‟nin birleĢmesinden Astraios, Pallas ve Perses doğar; Astraios ġafak tanrıçası Eos
ile birleĢip Yelleri (Zephyros, Boreas, Notos), bir de yıldızları üretirler. Pallas, Okeanos
kızı Styks ile birleĢir; ürettiği varlıklar Zelos (çaba, kıskanma, yarıĢma özlemi), Nike
(zafer) ve gücü kuvveti simgeleyen Kratos ile Bie‟dir. Bu iki tanrı Zeus‟a yandaĢ olup hem
Titan‟lar savaĢını kazanmasında hem de tanrılar arasında krallığını pekiĢtirmekte yardımcı
olduklarından, anaları Styks yetkilerin dağıtım iĢleminde baĢ tanrıdan üstün bir onur payı
325
Eliade, Mircea; 2012,a.g.e. : 303
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 22
327
Eliade, Mircea; 2012,a.g.e. : 303
326
120
alır. Koios ile Phoibe çiftinin de ikiz kızları olur: biri Leto (ki Zeus Leto‟yu eĢ edinip
onunla iki büyük Olympos tanrısını, Apollon ve Artemis‟i üretir), öbürü Asterie‟dir.
Astreie, Perses ile birleĢip Hekate‟yi doğurdu.328 Ġapetos eĢ olarak Okeanos kızı
Klymene‟yi seçer onunla Atlas, Menoitos, Prometheus ve Epimetheus‟u üretir.329 Themis,
Yasa‟dır, ezeli dengedir. Kız kardeĢi Mnemosyne Zihnin gücüdür, zihnin anlık madde
üzerindeki zaferini garanti eden ve bütün zekâyı temellendiren Bellek‟tir.330 Bu iki Titanid
daha sonra Zeus‟un eĢi olacaklardır. Titanların en sonuncusu Kronos, kız kardeĢi Rheia ile
birleĢip döller üretir. Bunlar, üçü kız üçü erkek altı tanrıdır: Hestia, Demeter, Hera ve
Hades, Poseidon, Zeus‟tur.331
Kronos, babası Uranos gibi bir sonla karĢılaĢmamak için Rheia‟dan olan bütün
çocuklarını doğar doğmaz yutmaya baĢlamıĢtır. Bu durum karĢısında çaresiz kalan Rheia
ilk beĢ çocuğunun Kronos tarafından yutulmasına dayanamayarak Zeus‟a hamile iken onun
da sonunun kardeĢleri gibi olmaması için uğraĢmaktadır. Rheia‟nın yaĢamıĢ olduğu acıyı
daha önce yaĢamıĢ olan Gaia aynı Ģeylerin tekrarlanmaması için Rheia‟ya hamileliği
sırasında yardım etmeye baĢlamıĢtır. Uranos ise Kronos‟a olan nefretinden dolayı ve etmiĢ
olduğu lanetin yerine gelmesi amacıyla Rheia‟nın Zeus‟u doğurmasına ve Kronos‟tan
uzakta güvenle büyümesinde yardımcı olacaktır. Rheia hamileliğinin sonuna doğru
yaklaĢtığı dönemde anne ve babasının gösterdiği yolu izleyerek, çocuğunu doğurmak üzere
karanlık ve sisli bir gecede Arkadia‟daki Lykeion Dağı‟na gider. Orada Zeus‟u doğurur;
Toprak onu hemen alıp Neda Irmağı‟nda yıkar vakit yitirmeden Girit Adası‟nda yer alan
Littum‟a götürüp Aigaion Dağ‟ında bir kovuğa saklar.332 Rheia ise bir taĢı kundağa sararak
doğumdan haberi olan Kronos‟a götürür. Kronos, kundağın içindekinin ne olduğuna
bakmaksızın tek seferde taĢı yutar. Burada dikkati çeken küçük bir nokta Zeus‟un
doğumdan hemen sonra yıkanmasıdır. Bu durum günümüzde hala uygulanan bir gelenek
veya tıbbı bir durum olarak yorumlanırken, Yunan mitoloji içerisinde bir tanrının
doğumunda değinilmesi ilginç bir durumdur. Aynı zamanda tanrıların insan biçiminde
kabul edilmelerinin yanında insan zihnin yorumlayıĢına uygun olarak insani geleneklere de
sahip olduklarını da göstermesi açısından önemlidir.
328
Eyüpoğlu, Sabahattin ve Erhat, Azra; 1991, a.g.e.:, 52
Eyüpoğlu, Sabahattin ve Erhat, Azra; 1991, a.g.e.:, 55
330
Pierre, Grimal; 2012, a.g.e.:29
331
Eyüpoğlu, Sabahattin ve Erhat, Azra; 1991, a.g.e.:, 54
332
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 22
329
121
Kronos‟u aldatmıĢ olmanın kısmen sevincini yaĢayan Rheia ve Gaia tam olarak
rahatlayamamıĢlardır. Çünkü küçük Zeus‟un kardeĢlerini Kronos‟un elinden kurtaracağı
gün gelene kadar saklanması gerekmektedir. Zeus‟un çocukluğundan büyümesine kadar
geçen süre ise birçok nesne, olgu ve kavrama köken olacak mitoslarla bezeli bir süreci
ifade etmektedir. Örneğin; Zeus, mağarada saklanan çocuk bir tanrı iken, DiĢbudak
Nymphelerinden Adrasteia ile Io‟ya emanet edilmiĢtir. Bunlar, Melisseus ve Amaltheia‟nın
kızları olarak bilinmektedir. Bazen ikinci derecede bir Orman Tanrıçası yani Nymphe,
bazen de keçi biçiminde gösterilen Amaltheia, Zeus‟a sevecen bir sütnine olmuĢtur.
Kronos, ne gökte ne yerde ne de denizde bulamasın diye, bebeği bir altın beĢiğe yatırıp
beĢiği de ağaca asmıĢtır. Zeus oynarken keçi kılığındaki Amaltheia‟nın bir boynuzunu
kırmıĢ ve boynuzdan bir gün sevilen yiyecek ve içeceklerin çıkacağına, yani bugün bereket
boynuzu (cornucopia) diye anılan nesne olacağına söz vererek özür dilemiĢtir.. Keçi
öldüğünde de onun pöstekisini alıp kendisine kalkan yapmıĢ ve „ ġefkatli‟ Amaltheia‟ya
duyduğu sevgiyle onu da ölümünden sonra oğlak dönencesinde ölümsüzleĢtirmiĢtir.333 Bir
baĢka örnekte ise Kronos‟un kendisini fark etmemesi için kaçtığı bir sırada kendisinin
yılan, sütannelerinin de ayıya dönüĢmesi Yılan Takımyıldızı, Büyük ve Küçük Ayı
Takımyıldızlarını oluĢturmuĢtur.334
Zeus, Girit adasında gerekli yetiĢkinliğe ulaĢtığı zaman ise babasının midesindeki
kardeĢlerini kurtarmak ve Uranos‟un intikamını almak amacıyla Kronos‟a karĢı savaĢma
kararı alır. Fakat ilk önce kardeĢlerini kurtarması gerekmektedir. Bunun için amacına
kurnazlıkla ulaĢacaktır, Yunanlılar bu kurnazlığa „metis‟ derler, yani insanın karĢısındaki
kiĢiyi aldatmak için önceden her türlü düzeni kurmasını sağlayan kıvrak zekâdır. Zeus‟un
kurnazlığı, Kronos‟a bir Pharmakon, bir ilaç vermekten ibarettir; bir iksir gibi sunulan ama
aslında kusturucu bir ilaç. Bunu ona Rheia verir. Kronos yutar yutmaz ilkin taĢı kusar,
taĢtan hemen sonra Hestia‟yı, sonra da küçükten baĢlayıp bütün tanrılarla tanrıçaları
sırasıyla kusar… Kronos bunları dıĢarı çıkararak Rheia‟nın dünyaya getirdiği bütün
çocuklara yaĢam kazandırır.335
Zeus‟un, Kronos‟un midesinden kardeĢlerini kurtarmasıyla birlikte hâkimiyet
mücadelesine baĢlamıĢtır ve bu hâkimiyeti sağlamak amacıyla üç büyük savaĢ
gerçekleĢtirmiĢtir. Evrenin egemenliğini eline geçirmek için önce Titanlarla savaĢmıĢ,
333
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 22
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 23
335
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 30
334
122
ardından Typhon ejderhasını yıldırımlarıyla vurarak onu yer altının derinliklerine
göndermiĢ, en sonra da Titanlara karĢı savaĢında kendisiyle iĢbirliği yapmıĢ olan ama
ardından da Gaia‟nın kıĢkırtmasıyla ona baĢkaldıran Devleri yenmiĢtir.336 Bu savaĢlara
kısaca değinecek olursak ilk savaĢ olan Zeus ve Titanlar‟ın savaĢından baĢlamak yerinde
olacaktır.
Kronos ve Zeus arasındaki savaĢta ilk gerçekleĢen Titanlar ve Tanrılar arasında
gerçekleĢen bloklaĢmadır. Tarafsız kalmayı seçen Titanlar olduğu gibi Zeus‟un yanında
yer alan Titanlar da olacaktır. Tanrılar (Olymposlular veya Kronosoğulları olarak da
adlandırılır) ile Titanlar arasında ki bu savaĢ on yıl devam edecektir. Ġki tarafından
birbirine üstün gelme gibi bir durumu hala söz konusu değilken savaĢın sonucunu ise yine „
zekâ‟ belirleyecektir. SavaĢın sonucunu belirleyecek kurnaz hamleyi ise Zeus‟un yanında
savaĢta yer alan Titan Ġapetos‟un oğlu Prometheus gerçekleĢtirecektir. O,
Gaia‟da
Kronos‟un yeraltına hapsettiği üç Kyklops ve Hekatonkheirleri Zeus‟la ittifak kurmaları
için ayarlar. Böylece Titanlar ve Tanrıların savaĢının dengesi bozulur. Gaia‟nın
derinliklerinden kurtulan Kyklops ve Hekatonkheirler savaĢın kaderini değiĢtirecek
eylemler gerçekleĢtirirler. Özellikle Kyklops olarak bilinen; Bronte (Gök Gürültüsü),
Steropes (Yıldırım) ve Arges (ġimĢek), Zeus‟a yıldırımı armağan ederler ve böylece Zeus
mutlak hâkimiyetini sağlayacak aracını da elde etmiĢ olur. Hekatonkheirler ise devasa
vücutları ve çok sayıda ki kolları ile Olympos‟un tepesinden Titanlar üzerine durmadan
kayalar fırlatmakta ve onları zor duruma düĢürmektedirler. Böylelikle Olymposlular
karĢısında daha fazla tutunamayan Titanlara karĢı son darbeyi Tanrı Pan, yeri göğü inleten
korkunç bir bağırıĢla indirir; bu Titanları darmadağın etmeye artık yeterlidir. 337
Yenilen Titanlar ise Hekatonkheirler tarafından yakalanıp Tartaros‟a götürülürler.
Oranın zindancıları, ihtiyar cadı Kampe değil, dürüst ve Zeus‟a bağlı bekçiler olan
Hekatonkheirler olan Kottos, Briareos ve Gyges olacaktır. Tartaros‟un kapılarını
mühürleyen ve üç kat tunç duvar ile ören ise Poseidon‟dur. Titanlardan asi Uranos
çocuklarının baĢı Atlas‟a ise çok Ģiddetli ve baĢkalarına örnek olacak bir ceza verilir,
bundan böyle omuzlarında Gökkubbe‟yi taĢıyacaktır. Tanrısal diĢilere gelince, onları daha
336
337
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 33
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 25
123
iyi bir son bekliyordur. Metis ve Rheia‟nın araya girmesiyle diĢi Titanların hiç biri ceza
almamıĢtır.338
Zeus‟un zaferinden sonra nihayet dünya barıĢa kavuĢmuĢken, kesin, sağlam, adil bir
düzen hâkim olmuĢken, iĢte tam o anda Gaia yeniden, daha genç bir yaratık çıkarır ortaya,
ona kimi kez Typheus kimi kez Typhon denir. Gaia bu yaratığı, geleneklerde söylendiği
gibi “Altın Aphrodite‟nin” kıĢkırtmaları sonucu aĢkla birleĢtiği, Tartaros adındaki eril bir
varlıktan peydahlamıĢtır. Ġçinde, derinliklerinde kaybolmayan bir yankı gibi ilk baĢtaki
Kaos‟un filizini koruyan uçurumdur bu. Yeraltındaki karanlık, sisli Tartaros Olymposlular
ya da hatta Devler gibi gök güçlerinden tamamen farklı bir soydan gelir.339 Ve ondan
doğan Typhon, azman bir varlık olarak gösterilir, adımlarıyla yeri sarsar, uçsuz bucaksız
bir vücuda sahiptir, öyle ki baĢı göğe değer. Kollarını açtığında ellerinden biri en uzak
batıya diğeri en uzak doğuya kadar ulaĢır. Doğası gereği alt ile üstü, gök ile yeri, sağ ile
solu, batı ile doğu‟yu birleĢtirip birbirine karıĢtırır.340
Typhon olarak adlandırılan Gaia ile Tartaros‟un çocuğu olan bu canavar. Hitit
mitolojisinde yer alan Ullikummi ile özdeĢtirilmektedir. Kumarbi ile Fırtına- tanrısı
arasında gerçekleĢen hâkimiyet mücadelesinin bir öğesi olan Ullikummi‟yle benzerlikler
gösteren Typhon‟un da yine bir hâkimiyet mücadelesi içerisinde yer alması ve birbirlerine
yakın ifadelerle tanımlanmaları iki kültür arasındaki mitolojik benzerlikleri arttırmaktadır.
Ayrıca Zeus ile Typhon arasında ki mücadelede; Zeus‟un farklı anlatımlara sahip olsa da
baĢlangıçta yenildiğine ve Typhon tarafından vücudunun parçalara ayrıldığına dair
anlatılar mevcuttur. Bu durum bizi Mısır mitolojisi içerisinde Seth ve Osiris‟in egemenlik
mücadelesine götürmektedir ki; Seth ile Osiris arasında ki mücadelede de kötü olarak
tasvir edilen Seth, Osiris‟in vücudunu parçalara ayırarak her bir parçayı saklamıĢtır. Bu
benzerlikler Yunan mitolojisinin sadece Hititlerin değil Mısır mitolojisininde etki alanına
girdiğini
göstermektedir.
Typhon‟un
Zeus
ile
olan
mücadelesi
baĢarısızlıkla
sonuçlanmasına rağmen Yunan mitolojisi üzerindeki rolü sadece Zeus ile girdiği savaĢ ile
sınırlı kalmamıĢtır. Typhon, Yunan mitolojisine zenginlik katan ve kahramanlık
mitoslarının vazgeçilmez öğeleri olan birçok canavarında babası olarak anlatılarda yer
edinmektedir.
338
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 25
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 38
340
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 41
339
124
Zeus‟un son mücadelesi ise Titanlar ve Typhon‟a karĢı savaĢta yanında yer alan
Devlere karĢı olmuĢtur. Bu tanrısal varlıklar savaĢçılıkları ile tanınmıĢlardır. Zeus‟a karĢı
ayaklanmalarında Titanların yeraltına hapsedilmesinin intikamını alma isteği olduğu gibi
Zeus‟un baĢarısını örnek alarak kendilerinin hâkimiyeti ele geçirebilecek güçte olduklarına
dair düĢünceleri de ağır basmaktadır. Devlerle olan mücadelede Olymposlular zor
zamanlar yaĢamıĢlardır. Zira Olymposlu tanrılar ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar ne kadar
zarar verirlerse versinler Devler durmaksızın saldırmaya devam etmektedirler. Gençlik ve
gücün tüm özelliklerine sahip topraktan savaĢçı kıyafetleri ve silahları ile çıkan bu savaĢçı
varlıklar karĢısında daha fazla tutunamayacak olan Zeus bir ölümlünün yardımına muhtaç
kalmıĢtır. Bu kahraman ise Yunan mitolojisinin hatta Dünya mitolojisinin en seçkin
kahramanı olan Herakles‟tir. Herakles‟in gelmesiyle Devler üzerinde üstünlük sağlayan
Olymposlular, son darbeyi Zeus‟un, Gaia‟nın Devlerin yok olamaması için hazırladığı
ölümsüzlük otunu çalmasıyla vurmuĢtur. Devlerin de ortadan kalkmasıyla Zeus‟un
hâkimiyeti de kesinleĢmiĢtir.
Kozmoloji ve teolojinin iç içe geçtiği bu kısımdan sonra Yunan mitolojisinin önde
gelen tanrı ve tanrıçalarına kısaca değinmek asıl konumuz olan kahramanlık mitoslarını
daha anlaĢılır bir Ģekilde ele almamız açısından gerekmektedir. ġunu da belirtmek gerekir
ki yukarıda bahsettiğimiz süreçler içerisinde sadece Kronos ve Rheia‟dan olma Yunan
tanrıları değil bu tanrıların çocukları da aktif rol almıĢtır. Özellikle Zeus ve eĢlerinden olan
Olymposlu tanrılar arasında sayılan tanrılar ön plandadır.
Bu bağlamda Yunan mitolojisinde en önemli yere sahip olan tanrı Ģüphesiz
“tanrıların babası” olarak adlandırılan Zeus‟tur. Zeus adı „gün ıĢığı‟ anlamına gelen HintAvrupalı bir kökene bağlanır. O, Gök‟ü ve hava olaylarını yönetir. Kendisine bazen
Ombrios (fırtına getiren) ya da Akraios (en yüksekteki) denmiĢtir. Nitekim tapınakları
çoğunlukla yükseklerdedir. Zeus, Erkeios niteliğiyle çevrili yerlerin, Ģu halde evlerinde
koruyucu olarak ortaya çıkar. Koloniler edinme döneminde Zeus, Mısır tanrısı Ammon ile
bir tutulmuĢtur. Sınırsız güçlü Zeus, Polieus yani otoritenin ve polis‟in de
(sitenin)
koruyucusudur. Yüzyıllar geçtikçe diğer bütün tanrıların üstü olan Zeus, filozofların
gözünde, dünya düzenini yönlendiren düĢünceyi temsil etmiĢtir.341 Güç ve kudretin bir
araya gelip vücut bulmuĢ kiĢiliği olarak tanımlayabileceğimiz Zeus, aynı zamanda aĢk
maceraları ile nam salmıĢ bir tanrıdır. Birçok tanrıça ile evlilik bağı bulunan bu tanrı‟nın
341
Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:103
125
çocuklarının sayılarının fazlalığı onun „ tanrıların babası‟ olarak anılmasında büyük bir
etkendir. Aynı zamanda sadece tanrıçalarla ilgilenmemiĢ yeryüzünde uzaktan kuzenleri
diyebileceğimiz bir konumda olan insanlarla da iliĢkileri olmuĢtur. Özellikle bu iliĢkilerden
doğan çocuklar Yunan mitolojisinin en renkli karakterleri olmuĢ ve tanrılar ile insanlar
arasında ki bağın bir simgesi durumuna gelmiĢlerdir.
Zeus‟un evlilikleri ve bu evliliklerinden doğan tanrı ve tanrıçaları sırasıyla sayacak
olursak; Zeus‟un ilk eĢi Bilge Tanrıça Metis‟tir. Metis, kurnazlık, olup bitecekleri önceden
görebilme yetisi, yaĢ tahtaya basmama, yolunu ĢaĢırmama, hiçbir beklenmedik saldırıya
maruz kalmama342 gibi bir kavramdır. Zeus, akıl ile birleĢmeseydi, kendinden önceki kraltanrılar gibi kendinden sonra doğacak varlıklar tarafınca alt edilmiĢ olacaktır.343 Zeus,
ataları Uranos ve Kronos gibi bir sona uğramamak için bu eĢini Kronos‟un çocuklarına
yaptığı gibi hamile iken bütün bir Ģekilde yutmuĢtur. Bundan dolayı Metis‟in bütün
özelliklerini bünyesinde toplarken aynı zamanda Metis‟in hamile kaldığı tanrıça olan
Athena‟yı da doğurmak zorunda kalacaktır. Böylece Athena ana karnından değil babasının
kocabaĢından çıkacaktır ki bu baĢ da Metis‟in karnı gibi ĢiĢmiĢtir. Zeus acı dolu
haykırıĢlarla yardım isterken onun yardımına Prometheus ile Hephaistos yetiĢmiĢtir. Birer
baltayla çıkagelirler ve Zeus‟un kafasına okkalı bir darbe indirirler; Athena büyük çığlıkla
tanrının baĢından çıkar, genç kız tepeden tırnağa silahlı doğar, kaskı, mızrağı, kalkanı,
bronz zırhıyla.344 Bu doğumu ilginç kılan noktalardan biri Hitit mitolojisinde rastladığımız
ve üçüncü bölümde değindiğimiz Fırtına- tanrısı TeĢup‟un Kumarbi‟den doğuĢuyla olan
benzerliğidir. Athena gibi TeĢup‟ta erkek olan bir tanrıdan doğrulmak mecburiyetinde
kalmıĢ ve Athena‟nın Zeus‟un baĢından çıktığı gibi o da Kumarbi‟nin baĢından çıkmıĢtır.
Athena‟nın Metis ve Zeus‟un çocuğu olması onu tanrısal güç bakımından üstün bir noktaya
taĢırken annesinin tanrısal özelliklerinin yanında babasının da kafasından doğması onun
zekâsını ve kudretini arttırmıĢtır. Bu tanrıça Yunan mitolojisi içerisinde en çok sevilen
karakterlerden biri olarak, hemen her mitos içerisinde kendisini göstermiĢtir. Özellikle
kahramanların yardımcısı olarak insanlar tarafından büyük saygı duyulan bir tanrıçadır.
Athena aynı zamanda Yunan mitolojisindeki kutsal bakire olarak bilinen tanrıçalarından
biridir.
342
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 36
Eyüp, Sabahattin- Erhat, Azra; 1991, 45
344
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.:37
343
126
Zeus‟un ikinci eĢi, Metis‟in kız kardeĢi olan Yasa Tanrıçası Themis‟tir. Bu evlilik
onu Horaların ve yazgı tanrıçaları Moiraların babası yapar. Eurynome, Zeus‟un evlendiği
üçüncü eĢidir. “Kharit”ler denilen Üç Güzeller bu evlilik sonunda doğmuĢtur. Bereketin
simgesi Demeter, Zeus‟un dördüncü eĢidir. Bu evlilikten sonradan yeraltı kraliçesi olan
Persephone doğar.345 Yunan mitolojisi içinde Demeter, Zeus‟un eĢi ve Persephone‟nin
annesi olmasından kaynaklı bir yüceliği olmasına rağmen asıl öncelikli özelliği onun Gaia
ya da Rhea- Kybele gibi bir Toprak- Tanrıça‟sı olmasıdır. Ancak onlar gibi toprağı bir
bütün olarak temsil etmeyen Demeter, daha çok iĢlenmiĢ toprağın temsilcisidir. Bir baĢka
deyiĢle Tarımın- Tanrıçasıdır.346 Bu yüzden sınırlı tarım alanlarına sahip olan Yunan
toplumunda büyük bir önemi varken asıl tapınma alanı Anadolu toprakları olarak
bilinmektedir. Mevcut üretimin devamı ve geçimin sağlanması onun cömertliğine bağlıdır.
Bilindik bir hikâye olan Persephone‟nin Hades tarafından yeraltına kaçırılması onun
önemini vurgulayan mitlerden biridir. Hades‟in kurduğu tuzağa yakalanıp yeraltına
götürülen Persephone‟yi her yerde arayan ve onun için bir kurtuluĢ yolu arayan Demeter,
bir dönem dünya ya küsmüĢ ve vazifelerini yerine getirmemiĢtir. Hatta kızının kendisine
dönmesi sağlanmazsa bir daha bereketli topraklarda hiçbir Ģey yetiĢmeyeceğine dair
tanrıları tehdit etmiĢtir. Bu durum karĢısında Persephone yılın yarısını yeryüzünde
geçirmeye baĢlayıncaya kadar Demeter ülkeyi kıtlıkla cezalandırmıĢtır. Persephone‟nin
yeryüzüne çıktığı ve Demeter‟in kıtlığı ortadan kaldırdığı bu mit ise aynı zamanda baharın
geliĢini ifade eden bir anlatıdır.
Zeus‟un beĢinci eĢi Bellek Tanrıçası Mnemosyne‟dir. Sanat perileri Musalar bu
evlilik sonucunda doğmuĢlardır. Çiftçi Titan Koios ve Phoibe‟nin kızları olan Leto,
Zeus‟un altıncı eĢidir. Bu tanrıça Olympos‟un ikizleri olarak bilinen Apollon ve Artemis‟in
anneleridir. Leto‟ya dair anlatılan mitlerin büyük bir kısmı onun Apollon ve Artemis‟i
dünyaya getirirken Zeus‟un yedinci ve son eĢi olan Hera‟dan çektiği eziyeti iĢlemektedir.
Leto ve Zeus‟un çocukları olan Apollon ve Artemis ise Athena gibi Yunan mitolojisi
içerisinde ki aktif isimlerdendir. Artemis, anlatıldığına göre, Apollon‟dan biraz önce
doğmuĢ, doğar doğmaz da annesine kardeĢinin doğumunda yardım etmiĢ bir tanrıçadır. Bu
yüzden Artemis doğumun da tanrıçası sayılmaktadır. Ama annesinin doğum sancılarıyla
kıvrandığını görünce böyle bir Ģeyin kendi baĢına da geleceğini düĢünerek korkmuĢ, o da
345
346
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 36
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 41
127
kardeĢi Athena gibi Zeus‟tan sonsuz bakirelik dileğinde bulunmuĢtur.347 Artemis, Ay ve
Avcılık Tanrıçası olarak da bilinmektedir. Bütün hayvanların tanrıçası olarak bilinen
Artemis, insanların hayvanları köleleĢtirmesine karĢıydı. Çok iyi ok iyi ok kullanır;
hedefini hiç ĢaĢırmazdı. ġairler ve ona tapanlar, “Yaban” ya da “Hayvanların Kraliçesi”
olarak adlandırırlardı.348 Artemis‟in ikiz kardeĢi olan Apollon ise kiĢiliğinde birçok özelliği
toplamıĢ ve Yunan mitolojisi içerisinde hemen hemen her anlatı içerisinde yer edinmiĢ bir
tanrıdır. Kallimakhos‟un Apollon‟a yazdığı övgüler bu tanrının özelliklerini en iyi anlatan
parçalardır: “Kimse Apollon kadar sanata yatkınlık gösteremez. Yetenek haznesinde
okçuluk ve ozanlık vardır; ok ona aittir, Ģarkı da. Kâhinlik ve falcılık onun
yeteneklerindendir, Phoibos‟tur, yani doktorlar gibi ölümü geciktirme bilgisine sahiptir.
Phoibos‟tur, ama çoban gibidir de… Phoibos‟un izinde kentler kurulur, Phoibos bunların
kurulmasına sevinir ve kendi elleriyle temellerini atar.” … Bu özelliklerine hiç
yaĢlanmadan sonsuza kadar genç kalma, tanrısal kouros (genç adam) olma, insanların
kouros‟larının koruyucusu ve modeli olma özelliklerini de eklemeliyiz. Kentler kurulurken
onlara öncülük etmesinin yanı sıra, kentlere uyumlu bir yapılanma sağlamanın koĢullarını
da sunar. Phoibos olan Apollon hem Arı, Arındıran ve ArınmıĢ, hem Parlak olandır; öyle
ki ıĢıltısı, koruması altında olanları bile korkutur ve ĢaĢırtır. 349
Zeus‟un son eĢi ise Evlilik Tanrıçası Hera‟dır. Kronos‟un çocuklarından biri olan
Zeus‟un hem kardeĢi hem de eĢi konumunda olan bir tanrıçadır. Zeus ve Hera arasında
evrende ilk defa „yasal/ kutsal evlilik nikâhı‟ kıyılmıĢtır. Kutsal evlilik (Hieros Gamos)
olgusu, ilk kez onların evliliğiyle birlikte kurumsallaĢmıĢtır. Bu ilk niĢan- nikâh Ģölenine
bütün tanrılar, bütün insanlar, bütün hayvanlar çağırılmıĢtır.350 Böylelikle insanlar
arasındaki düğün merasimlerinde olduğu gibi evlenen çifti herkes tanımıĢ ve kabullenmiĢ
olmaktadır; yani bir nevi evlilikleri meĢruluk kazanmaktadır. Zeus ve Hera‟nın çocukları
ise Hephaistos, Ares, Hebe, Angelos ve Eileithyia‟dır. Bu çocuklardan Hephaistos‟un
doğumu ise biraz çeliĢkilidir. Zeus ile Hera‟nın çocukları olduğu tahmin edilen veya
Zeus‟un Athena‟yı kendi baĢına doğurmasına inat olarak kendi gücünü kanıtlamak
amacıyla doğurduğu da söylenen Hephaistos, Demirci Tanrı olarak anılmakta, topal bir
tanrı olarak bilinmektedir. Uranos‟un kanından doğan Aphrodite‟nin de kocası olarak
Yunan mitolojisinde yer edinen bu tanrının en büyük özelliği tanrıların ve kahramanların
347
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 88
Atan, Yaşar (2007); Akdenizli Tanrılar, Evrensel Basım Yayın, İstanbul: 117
349
Bonenefoy, Yves; 2000, a.g.e.: 48
350
Atan, Yaşar; 2007, a.g.e.: 52
348
128
silahlarını yapmasıdır. Aynı zamanda Pandora‟yı yaratan ve Prometheus‟u zincirleyen yine
kendisidir. Doğumu konusunda ki en büyük çeliĢki ise Athena‟nın doğumuna yardım ettiği
yönündeki ifadeler olmasına rağmen, Hera‟nın onu Athena‟nın doğumuna karĢın kendi
baĢına doğurduğu ifadelerinin de mitoloji içerisinde yer almasıdır. Bu durum Yunan
mitolojisi içerisinde ki çeliĢkili anlatıların küçük bir örneğidir.
Hephaistos‟un eĢi Aphrodite ise son derece ilginç bir Ģekilde var olan bir tanrıçadır.
Aphrodite‟nin doğumu da çeliĢkili bir anlatı olarak karĢımıza çıkmaktadır. Aphrodite,
Yunan mitolojisinin önemli isimlerinden Hesiodos‟a göre Kronos‟un soyundan gelmekte,
Homeros‟a göreyse Zeus ile Diona‟nin soyundan gelmektedir. Fakat kabul en yaygın anlatı
olarak ise Hesiodos kabul edilmektedir. Bu anlatıya göre Aphrodite, Kronos‟un babasının
esaretinden kurtulmak için onun cinsel organını kesmesi sonucu, bu cinsel organın düĢtüğü
denizde ki köpüklerden doğmuĢtur. AĢk ve ġehvetin yansıması olarak kabul edilen bu
tanrıça aynı zamanda Mezopotamya‟dan bu zamana kadar gelen bir kültün Yunan
mitolojisinde ki yansıması olarak da kabul edilir. Köken olarak Sümerlerin AĢk ve SavaĢ
Tanrıçası olarak adlandırdığı Ġnanna ile ve daha sonraki dönem de yer alan ĠĢtar ile
özdeĢleĢtirilmektedir. Yunan mitolojisinde ise savaĢçı özelliklerinden arınmıĢ bir halde
sadece aĢk ve güzelliğin sembolü olarak karĢımıza çıkmaktadır. Aphrodite‟nin savaĢçı
özelliklerini ise sevgilisi olarak kabul edilen (Hephaistos‟un aldatılmasına dair bir anlatı da
mevcuttur) SavaĢ Tanrısı Ares yansıtmaktadır. Zeus ve Hera‟nın çocuklarından biri ve
Hephaistos‟un kardeĢi olan Ares, dünyada ki bütün savaĢların ve katillerin tanrısıdır.351
Yunanistan da ve Yunan kültürünün etkisinin görüldüğü hiçbir yerde tapımının söz konusu
olmadığı bir tanrıdır. Kendisine yüklenilen özelliklerden dolayı Hera‟nın acımasız tarafını
yansıttığı düĢünülen bu tanrı sevilmeyen bir tanrı olarak mitoloji içerisinde yer edinmiĢtir.
Zeus‟un çocukları arasında yer edinen önemli tanrılardan biri de “Tanrıların
Habercisi” ve “Ölülerin Yol Göstericisi” Hermes‟tir. Hermes, baĢ tanrı Zeus ile Titan
Atlas‟ın kızı Pleiad Maia‟nın birleĢmelerinden doğmuĢtur.352 Olympos tanrıları arasında
ölümsüzlüğünü anlaĢmayla elde eden tek tanrıdır.353 Hermes, mitoloji içerisinde kökeni
Mısır‟a kadar dayanan bir geleneğin temsilcisi (ölüm ve ölüm sonrası hayata dair bir
geleneğin evrensel motifini üstlenir) olarak karĢımıza çıkmasına rağmen aynı zamanda
Yunan mitolojisi içerisinde farklı özelliklerle de bezenmiĢ bir tanrıdır. Çocukluğundan
351
Atan, Yaşar; 2007, a.g.e.: 125
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 103
353
Bonnefoy,Yves; 2000, a.g.e.: 401
352
129
itibaren hakkında hikâyeler anlatılan Hermes, hırsızların koruyucu ve yol göstericisi olarak
anıldığı kadar, ticaretinde tanrısıdır. Terazi, kaplumbağa kabuğundan gitar onun icatlarıdır.
Uçan ayakkabıları ile ünlenen tanrı birçok kahramanlık mitosunda kahramanlara yardım
elini uzatmaktan çekinmemiĢ onları baĢarıya götüren yolu açmıĢtır.
Zeus‟un çocukları arasında tanrı olmayan fakat tanrılara yaraĢan baĢarılar elde etmiĢ
ve cesaretleriyle yüzyıllar boyunca isimleri zikredilen Zeus‟un ölümlü eĢlerinden doğan
yarı-tanrı çocukları da bulunmaktadır. Bunların en ünlüleri ilk kahraman olarak sayılan
Perseus ve kahramanların en büyüğü olarak adı herkesçe bilinen Herakles‟tir. Bu iki
kahramana dair mitleri ikinci bölümde ayrıntılı bir Ģekilde ele almaya çalıĢacağız.
Yunan mitolojisinde Zeus kadar önemli iki tanrı daha bulunmaktadır. Bunlar
Kronos‟un oğulları ve Zeus‟un kardeĢleri olan Poseidon ve Hades‟tir. Zeus, Poseidon ve
Hades adlı bu üç kardeĢ Titanları yendikten sonra hâkimiyeti kendi aralarında kura ile
belirlemiĢlerdir. Kurada Zeus, göğü ve tanrıların liderliğini elde ederken; Poseidon,
denizlerin egemenliğini ele geçirerek denizin, dalgaların ve depremlerin yönlendiricisi
olmuĢtur. Hades ise; yeraltı olarak bilinen ölüler ülkesinin kralı olarak egemenliğini
kurmuĢtur.
Poseidon, “Nereidler” denen Nereus kızlarından Amphitrite ile evlidir. Deniz
tanrılarındandır Nereus. Gaia ile Pontos‟un oğludur ve Nereus‟un Okeanos kızı Doris‟le
evlenmesinden de bu Nereidler doğmuĢtur. Nereidlerin belden aĢağılarının balık,
gövdelerininse insan olduğu söylenen tanrısal varlıklardır.354 Poseidon‟un, Demeter‟le
zorla birlikte olmasından ise Demeter Areion ve Despoina adlı çocukları doğurmuĢtur.355
Poseidon, yücelik bakımından Zeus‟tan sonra ikinci sırada gelen bir tanrı olmuĢtur.
Özellikle tarımsal alanların yetersizliğinden kaynaklı olarak çoğunlukla denizcilik
faaliyetleri ile geçimlerini sağlayan Yunanlılar için Poseidon‟un kültü büyük önem
taĢımaktadır. Ege Denizi‟nin iki kıyısında da oturan Yunanlılar için Poseidon‟un yardımını
almak ve onun gazabından sakınmak büyük önem taĢımaktadır. Bu tanrı ayrıca Zeus‟un
çocukları olan Perseus ve Herakles gibi yarı- tanrı olarak kabul edilen Theseus adlı Yunan
kahramanın babası olarak da kabul edilmektedir. Zeus dıĢında ölümlülerden baĢka
tanrıların çocuk sahibi olmasının Yunan mitolojisinde pek rastlanmayan bir durum olması
Poseidon‟un önemini biraz daha arttırmaktadır. Poseidon aynı zamanda Kyklops olarak
354
355
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 54
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 42
130
bilinen tepegözlerinde babası olarak kabul edilmektedir. Ama Poseidon‟un babası olduğu
Kyklopslar ile kozmoloji de yer alan veya Hephaistos‟un yardımcılığını yapan Kyklopslar
birbirinden farklı varlıklardır. Poseidon‟un Kyklops olan çocuklarında en ünlüsü ise
Odysseus‟un mücadele ettiği Polyphemos‟tur.
Ölüler ülkesinin kralı olan Hades ise aynı zaman da yeraltı zenginliklerinin de
sahibidir. Bu yüzden Pluton (Zengin)
356
olarak da anılmaktadır. Hades, kavram olarak
çeliĢkilerle dolu bir kelimedir. Bu çeliĢkinin temel sebebi Hades‟in aynı zamanda yeraltı
ülkesi olarak kullanılması veya ölüm olarak algılanmasındır. Yeraltı ülkesi ile Tanrı olan
Hades‟in birbirinden farklı kavramlar olduğu Hades‟i kapsayan anlatıları değerlendirirken
dikkat edilmesi gereken noktalardan birini oluĢturmaktadır. Aynı Ģekilde Yunan
mitolojisinde “ölüm” Hades‟ten farklı bir kiĢiliktir. Tüm bunların dıĢında Hades‟in Yunan
mitolojisi içerisinde ki en büyük faaliyeti Zeus ve Demeter‟in kızı olan Persephone‟yi
kendisine eĢ olarak yeraltı krallığına kaçırmasıdır. Bunun dıĢında Olympos tanrıları
arasında kabul edilmesine rağmen yeraltından fazla dıĢarı çıkmayan bir tanrı olarak kabul
edilmiĢtir. Hades‟in ölüm ile birlikte anılması bu tanrının Yunan toplumunca korkulan bir
tanrı konumuna yükselmesini sağlamıĢtır. Evrensel iĢleyiĢte (doğum- ölüm) önemli bir rolü
olan bu tanrının krallığı olarak olan adlandırılan “Yeraltı” ülkesi ise tanrıların bile gitmek
istemeyecekleri bir yer olarak anlatılmaktadır. Bu ülkede Akheron (acı nehri),
Pryphlegeton (ateĢ nehri), Kokytos (gözyaĢı nehri), Lethe (unutma nehri) ve Styks (kin
nehri) akmaktadır. Okeanos kızlarından biri olan Styks Irmağının kayıkçısı Kharon, ölüleri
bu ırmaktan geçirip Hades‟e götürmektedir.357
Poseidon ve Hades dıĢında Yunan panteonu‟nun önemli tanrıları arasında: Ailenin ve
kentin koruyucusu, Kronos‟un çocuklarından Hestia;
Asmanın, Ģarabın, tiyatronun,
eğlencenin tanrısı adı barbarlıkla da anılan dıĢ ülkeden gelen tanrı Diyonisos; Rheia ve
Gaia ile özdeĢleĢtirilen, kadının kutsallığının simgesi Anadolu‟lu Toprak Tanrıçası Kybele;
GüneĢ ile özdeĢtirilen, atları ile her gün Ģafaktan geceye GüneĢ‟i gökyüzünde çeken Helios
gibi birçok tanrı ve tanrıça yer almaktadır.
YaratılıĢın son aĢaması ve teolojinin asıl unsurlarından birini oluĢturan „Ġnsanın
YaratılıĢı‟ ise Yunan mitolojisi içerisinde farklı anlatılara sahip bir konu olarak karĢımıza
çıkmaktadır. Dünya mitolojisi içerisinde ki genel anlayıĢa uygun olarak insanın „toprak‟tan
356
357
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 61
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 63
131
yaratıldığı Yunan mitolojisi içinde geçerlidir; fakat insanın yaratılıĢ amacı kesin değildir ve
yaratılıĢ dönemi hakkında farklı söylenceler mevcuttur.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi insanın kökeni Yunan mitolojisinde de toprağa
bağlanmaktadır. Bu temele dayanarak Hesiodos‟a göre, “tanrıların ve ölümlülerin kökeni
aynıdır.” Çünkü ilk tanrıları nasıl Gaia doğurmuĢsa, insanlar da yerden doğmuĢtur.
Kısacası dünya ile tanrılar, ilk bölünmeyi izleyen döllenme süreciyle var olmuĢlardır ve
nasıl ki birçok tanrı kuĢağı varsa, aynı Ģekilde beĢ insan ırkı ortaya çıkmıĢtır.358 Bu beĢ
insan ırkına değinmeden önce insanın kökenine dair bir diğer yaratıcı unsur olarak
Prometheus‟un da ön plana çıktığını vurgulamak gerekir. Özellikle ikinci bölümde
üzerinde ayrıntılarıyla duracağımız bir baĢlık olan Prometheus, insanlığın hakları için Zeus
ile karĢı karĢıya gelmiĢ bir titandır. Prometheus‟un insanı yaratan güç olarak mitolojide
kabul görmesinin temel sebebi de bu savunma ve yardım etme isteğinden gelmektedir.
Ġnsanın kökeni konusu hakkında tam bir netlik olmamasına rağmen bütün
Yunanistan‟da kabul edilen bir düĢünce olan „ BeĢ Ġnsan Irkı‟nın varlığı konusunda bilgiler
daha açık bir Ģekilde tarih, mitoloji ve edebiyatta iĢlenmiĢtir. Bu beĢ ırk ise sırasıyla; Altın
Irk, GümüĢ Irk, Tunç Irk, Kahramanlık Çağı ve Demir Irk olarak adlandırılmaktadır.
Madenler burada yalnız bir nitelik, bir değer belirtisi olarak alınmıĢtır… Madenlerle
nitelendirilmeleri soyların salt değer ölçüsü bakımından yozlaĢıp gerilediklerini dile
getirmektedir.359
Bu beĢ ırk hakkında kısa bilgiler verecek olursak; Ġlk ırk olan „ Altın Irk‟ büyük
ihtimalle Gaia‟nın yaratıları olarak kabul görmektedirler. Altın Irk‟ın insanları doğum ve
ölümden bağımsız bir hayat sürmekte ve her Ģeyi hazır olarak elde etmektedirler.
YaĢlanma, çalıĢma ve ölüm korkusu olmadan yaĢayan bu ırk zamanı gelince derin bir
uykuya yatmakta ve yaĢamları son bulmaktadır. Bu soya Kronos‟un son verdiği veya
üreme olmaksızın yaĢadıkları için soylarının kendiliğinden son bulduğu düĢünülmektedir.
Ġkinci ırk olan „GümüĢ Irk‟; Zeus‟un Altın Irk‟tan sonra yaratılmasında öncülük ettiği bir
ırk olarak kabul edilmektedir. GümüĢ ırk büyük ihtimalle Prometheus tarafından yaratılan
insan ırkı olarak kabul görmektedir. Bu ırk Zeus tarafından ortadan kaldırılmıĢtır. Bunun
baĢlıca sebebi ise GümüĢ Irk‟ın tanrılara karĢı saygı ve tapınmadan eksik olmaları
gösterilmektedir. Dünya mitolojisinin vazgeçilmez motiflerinden biri halini alan „Tufan‟
358
359
Eliade, Mircea; 2012,a.g.e.: 308
Eyüpoğlu, Sabahattin ve Erhat, Azra; 1991, a.g.e.:, 34
132
bu ırkın sonunu getiren olay olarak burada karĢımıza çıkmaktadır. Bu Tufan‟dan kurtulan
çift ise Prometheus‟un oğlu Deukalion ve Prometheus‟un kardeĢi olan Epimetheus ve onun
karısı Pandora‟nın kızı Pyrrha‟dır. Üçüncü ırk olan „ Tunç Irk‟ ise; DiĢbudak Ağacından
yaratılmıĢ savaĢçı barbar bir soy olarak kabul edilmektedir. Bu ırk kimse kalmayıncaya
kadar birbirleri ile savaĢarak kendi sonlarını getirmiĢtir. Bu ırktan sonra „Kahramanlık
Çağı‟ olarak da adlandırılan bir dördüncü dönem gelmektedir. Büyük Yunan
kahramanlarının yaĢadığı bu dönem Yunan kültürünün, edebiyatının ve sanatının esin
kaynağı olmuĢ ve günümüze kadar ulaĢan hayranlık uyandırıcı izler bırakmıĢtır. Bu
dönemde yaĢayan kahramanlar Kronos‟un yanında cennet vari bir adada öldükten sonra
yaĢamaya devam etmiĢlerdir. Son ırk olan „Demir Irk‟ı ise içlerinde en kötü durumda
olanıdır. Ġnsanlar acı çekmenin yanı sıra her gün zor iĢler yapmak zorunda kaldıkları ve
konumları, durumları tümüyle tanrıların keyfine kalmıĢ bir ırktır.360 Hesiodos, kendisinin
en kötü dönem olan Demir Çağ‟a denk gelmesinden dolayı büyük üzüntü duyduğunu
eserlerinde belirtmektedir.
5.2. Yunan Mitolojisi’nde Kahramanlık Mitosları
Dünya mitolojisi içerisinde kahramanlık mitosları ile dikkati çeken en önemli
topluluk Ģüphesiz Yunanlılardır. Ġnsanın yaratılıĢına dair anlatılarda „Kahramanlık Çağı‟
olarak inanç sistemlerinde bir dönem oluĢturmaları da kahramanlık olgusuna verdikleri
önemi açıkça göstermektedir. Fakat kahramanlık mitoslarına dair en seçkin örnekleri
bünyesinde barındıran Yunan mitolojisinin kahramanlık kavramını iĢleyiĢi ise diğer
topluluklara ait kahramanlık mitoslarından farklılıklar göstermektedir. Yunan mitolojisinde
kahramanlık olgusu imkânsızın baĢarılması ve tragedya üzerine kurulmuĢtur. Bu durum
kahramanın sadece hayatının bir dönemini değil tüm yaĢamını kapsayan bir olay örgüsü
içerisinde iĢlenirken gerçekleĢtirdikleri eylemler insan zihnin yaratıcılığının ötesinde ki bir
dünyanın parçasıdır ve bu dünya içerisinde her bir kahramanın kendisine özgü yetenekleri
ve kiĢilik özellikleri vardır.
Yunan mitolojisinin belki de en önemli noktası ortaya çıkan kahramanların
hiçbirinin birbirine benzemesi ve insan olma durumunun bir parçasını mitlerde
yansıtmalarıdır. Aynı zamanda mitler içerisinde kahramanların geliĢiminin tamamen iyi
olana yönelik ve ahlaki değerler çerçevesinde geliĢmemesi Yunan mitolojisi kahramanlık
mitoslarında görülen farklılıklardan birdir. Kahramanlar bu yüzden Yunan‟da insan
360
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 156
133
zihninin ötesinde canavarlarla mücadele edip imkânsız olanı baĢarmıĢ olsalar da hata yapar
ve yanlıĢ kararlar verebilirler. Böylelikle cesaret, korkusuzluk, imkânsızı baĢarma
arzusunun yanında hata yapma hakkını, piĢmanlık duygusunu, güç ile akıl arasında ki
dengeyi, her ne olursa olsun iyiye yönelmeyi, adaleti, yardımlaĢmayı ve daha birçok insan
olma durumunu ifade eden kavram kahramanlık mitosları içerisinde kendisini
göstermektedir.
Troia SavaĢı öncesi ve sonrasında adı Yunan mitolojisi içerisinde geçen birçok
kahraman olmasına rağmen bu kahramanların hepsi hakkında yeterli bilgilerin
bulunmaması, elde ettikleri baĢarıların hayatlarının belli bir döneminde gerçekleĢmiĢ belli
olaylarla sınırlı kalması veya bazı kahramanlık mitlerinde yan karakter olarak yer almaları
Yunan mitolojisi içerisinde ele alacağımız kahramanlık mitoslarını sınırlamamızı
gerektirmektedir. Bu bağlamda Yunan mitolojisi içerisinde ele alacağımız kahramanlık
mitosları; Prometheus, Perseus, Herakles, Theseus, Iason, Bellerophontes, Oidipus ve
Odysseus‟a ait anlatılardan oluĢmaktadır.
5.2.1. Prometheus
Ġnsanlığın ilk kurtarıcısı ve kahramanı Titan Ġapetos‟un ve Okeanos kızı
Klymene‟nin çocukları olarak bilinen ve Atlas, Menoitos ve Epimetheus‟un kardeĢi olarak
mitolojide yer edinen Titan Prometheus‟tur. Aklı ve kurnazlığı ile tanımlanan Prometheus
Yunan mitolojisi içerisinde önemli bir karakter olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ġlk olarak
Evren‟in yaratılıĢ sürecinden sonra karĢımıza çıkan Prometheus bir titan olmasına karĢın „
Titanlar SavaĢı‟ olarak bilinen Kronos ve Zeus arasındaki hâkimiyet mücadelesinde
Zeus‟un yanında yer almıĢtır. Titanlar Othrys Dağı‟na, Kronosoğulları da Olympos
Dağı‟‟na yerleĢip on yıl süreyle ve hiçbir sonuç almadan savaĢırlarken;
361
Bu savaĢın
seyrinin değiĢmesinde ve Zeus‟un önderlik ettiği Olymposluların kazanmasında ise „Yunan
Mitolojisi‟nin Ana Hatları‟ kısmında bahsettiğimiz üzere Prometheus‟un etkisi büyüktür.
Çünkü Prometheus savaĢın kaderini değiĢtiren Kyklops ve Hekatonkheirleri hapsedildikleri
yerden kurtarma fikrini öne süren ve onları Olymposlularla birlikte savaĢamaya ikna eden
planlayıcıdır.
Titanlar SavaĢı‟nın kazanılmasında etkisi büyük olmasına rağmen Prometheus ‟un
göstermiĢ olduğu en büyük baĢarı Ģüphesiz insanı yaratmasıdır. Prometheus‟un asıl
361
Aiskhylos (2013); Zincire Vurulmuş Prometheus (Çev: Azra Erhat- Sabahattin Eyüpoğlu), Türkiye İş
Bankası Kültür Yayınları, İstanbul: 9
134
hikâyesi ise iĢte yaratmıĢ olduğu bu insanlık etrafında ĢekillenmiĢtir. Titanlar SavaĢı‟ndan
sonra Zeus ve erkek kardeĢleri Poseidon ve Hades arasında çekilen kurayla birlikte Zeus
tanrıların hükümdarı olarak baĢa geçmiĢtir (Bu kurada tanrıçaların yer almaması ataerkil
toplum anlayıĢının mitoloji üzerindeki bir yansıması olarak değerlendirilebilir). Zeus baĢa
geçtikten sonra ise savaĢta yanında yer alanlara Ģeref paylarını bölüĢtürür. Evrenin düzeni
ve iĢleyiĢi için gerekli düzenlemeler gerçekleĢtirilir. Sıra insanların durumunu konuĢmaya
gelince Prometheus ve Zeus arasındaki mücadelede baĢlamıĢtır. Prometheus‟a dair
anlatılan bu mitte, onu insanların haklarını gözeten bir karakter olarak görmekteyiz.
Aiskhylos‟a göre, Prometheus en büyük uygarlaĢtırıcı kahramandır. O, ilk insanların “
yerin altında, karanlık mağaralarda karınca sürüleri gibi” yaĢadıklarını söyler; onlar ne
mevsimlerin sırasını, ne hayvan yetiĢtirmeyi ne de tarımı biliyorlardır; onlara bütün
meslekleri ve bütün bilimleri öğretmiĢtir. Onlara ateĢi veren ve ölüm kaygısından kurtaran
da Prometheus‟tur. Bu insanlığı kendisi yaratmadığı için kıskançlığa kapılan Zeus ise
insanları yok edip yeni bir soy yaratmak istemektedir. Yalnızca Prometheus, dünyanın
efendisinin planına karĢı çıkma cesaretini göstermiĢtir.362 Böylece insanlara dair ilk
paylaĢmada Prometheus insanların tarafını tutacaktır. Ve Prometheus ilk eylem olarak
tanrıların yiyeceği ile insanların yiyeceğini belirlemek için çok büyük bir öküz kurban eder
ve kurbanı iki bölüme ayırır. Bir yanda hayvanın eti, iliği ve sakatatı; bunların üzerine
tiksinti veren bir görünümle hayvanın derisini örter. Diğer yanda, kalın bir yağ tabakası
altında eti sıyrılmıĢ kemikler vardır.363 Prometheus bu iki payı birini tanrılar adına seçmesi
için Zeus‟un önüne koyar. Diğer tüm tanrılar gibi Zeus da yağın kokusuna ve görüntüsüne
kapılır yanlıĢ tercihi yapar. Burada Ģu ayrıntıyı belirtmek gerekmektedir ki bu paylaĢım
aslında tanrılar ve ölümlüler arasındaki bir farkı göstermektedir. Burada tanrıların payına
düĢen beyaz kemikler hayvanın ya da insanın en değerli yerleridir, ölmeyen yerleridir;
kemikler çürümez, bedenin iskeletini oluĢtururlar. Et çürür, bozulur ama iskelet sürekli
kalan bir öğedir ve bu ölümsüz kısımlar tanrısallığa en yakın olanlarıdır. Bu hikâyeleri
anlatanların gözünde kemikler daha önemlidir, çünkü içinde ilik vardır, bu da Yunanlılar
için beyinle, ayrıca erkeğin dölüyle iliĢkilidir. Ġlik bir hayvanın kuĢaklar boyu devamını,
doğurganlığını, soyun sürdürülmesini sağlar. Bir tek kiĢi değil, içinde birçok çocuk taĢıyan
bir kiĢi olduklarını gösterir.364 Ġnsanların payına düĢen parçaların ise insan gibi bir ömrü
olduğu düĢünülürse ve tanrıların aksine insanların yaĢamak için yemek yemeye ihtiyaçları
362
Eliade, Mircea; 2012,a.g.e. : 312
Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:129
364
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 57
363
135
olduğu göz önüne alınırsa Prometheus‟un gerçekleĢtirdiği bu paylaĢım adil gözükmektedir.
Bazı bilginlere göre Titan Prometheus‟un ustaca bir kurnazlıkla insanların yararına
tanrılara zarar vererek bu ilk kurbana iliĢkin paylaĢımı yapmasıyla birlikte, O andan
baĢlayarak insan nesillerinin, kopan bu bağı yeniden kurmak için ölümsüzlere kurbanlar
sunmasına365 yönelik bir geleneği de beraberinde baĢlatmıĢtır.
Prometheus‟un bu aldatmacasından sonra öfkelenen Zeus, ilk olarak tanrısal ateĢi ve
buğdayı insanların elinden alır ve onları gecenin karanlığına, soğuğa ve açlığa mahkûm
eder. Bu zamana kadar insanların her Ģeyi hazır olarak elde ettiği ve hiçbir kaygıları
olmadan yaĢadıkları bir dünyanın içerisinde oldukları anlatılmaktadır. Bu dönemin Altın
soy olarak adlandırılan döneme denk geldiği düĢünülebilir. Altın soy‟un,
Kronos ile
birlikte son bulmasına yönelik ifadeler ise büyük ihtimal Zeus‟un hâkimiyet döneminde
insanlığın yaĢamında gerçekleĢen değiĢmelerden kaynaklanmıĢtır. Bu doğrultuda insan
yaĢamında köklü değiĢikliklerin meydana gelmesini sağlayan Zeus, ortaya çıkan bu yeni
dönemin yani GümüĢ soy‟un yaratıcısı olarak kabul görmektedir. Kısacası mitolojide yer
aldığı gibi bir soyun tamamen ortadan kalkması veya yeniden yaratılması söz konusu
olmayabilir.
Zeus‟un insanlığın elinden ateĢi ve buğdayı almasına karĢın, Prometheus yine zekâsı
sayesinde insanlığı içine sürüklediği durumdan kurtaracaktır. Prometheus tanrıların elinde
bulunan ateĢi bir kamıĢ içerisine gizleyip Olympos‟tan çalıp insanlara ulaĢtırmıĢtır.
Böylelikle insan artık yaĢamını kolaylaĢtırmak için ateĢi korumak ve kontrol etmekle
sorumludur. Aynı zamanda Prometheus‟un ateĢi bir kamıĢ içerisinde saklaması gibi
insanlar da Zeus‟un karĢısında, buğday, arpa tohumlarını toprağın bağrına saklamak
zorunda kalmıĢlardır.
Toprağı sürüp tohumu ekmek, sonra da yeĢermesini beklemek
zorundadırlar. Kısaca artık ırgatlık yapmak, ekmeği alın teriyle kazanmak gerekecektir.
Öte yandan hasattan çıkan her Ģeyi yememek, sonraki yıl içinde tohum saklamak
gerekecektir.366 Bu bölüm aslında insanlığın geçirmiĢ olduğu bazı kritik dönemleri gizil
öğelerle ve kapalı bir hikâye eĢliğinde iĢleyen bir yapıya sahiptir. Ġlk olarak insanların her
Ģeyi hazır olarak buldukları bir dönem olarak adlandırılan Altın soy, insanlığın ilk yaĢam
biçimi olarak kabul edebileceğimiz toplayıcı bir kültüre vurgu yapmaktadır. Daha
sonrasında ise ateĢ öğesine vurgu yapılarak ateĢin kontrol altına alınmasına ve insanlık için
önemine vurgu yapılırken; buğday ile birlikte artık insanların tarımsal faaliyetlere baĢladığı
365
366
Bonnefoy, Yves; 2000, a.g.e.: 476
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 59
136
bir dönem ifade edilmektedir. Bu bağlamda kesin olmayan bir ifade ile diyebiliriz ki; Altın
Soy toplayıcı kültüre, GümüĢ soy ise Yunan toplumunun tarım kültürüne geçiĢ dönemine
denk gelmektedir.
Zeus, bütün cezalandırmalarına karĢın inatla insanlığın haklarını hala savunan
Prometheus‟a karĢı daha fazla tahammülü kalmamıĢtır. Bu yüzden Prometheus‟un çok
sevdiği insanların baĢına en büyük felaketi getirmek için tanrıları bir araya toplamıĢtır.
Zeus; Hephaistos‟u, Athena‟yı, Aphrodite‟yi ayrıca Horalar (Horai), gibi ast tanrıçaları
toplantıya çağırarak; Hephaistos‟a balçığa su katmasını, bu çamuru parthenos, kadın ya da
daha doğrusu evlilik çağına gelmiĢ ama henüz evlenmemiĢ, özellikle hiç doğurmamıĢ bir
genç kız biçimine getirmesini ister. O zaman, Hephaistos bir tasvir, bir heykel yapar;
Hermes güzelliğiyle, zarafetiyle parlayan tasviri canlandırır, ona insanının gücünü, sesini
ve birçok farklı özelliği verir. Daha sonra Zeus, Athena ve Aphrodite‟den onu
giydirmelerini, kadın bedenine uyan giysiler, süsler, takılar, taçlarla güzelliğini daha da
arttırmalarını ister.367 Bu zamana kadar kadınlar henüz yaratılmamıĢtır. DiĢi tanrılar,
tanrıçalar vardır fakat ölümlü kadınlar yoktur. Ġnsanlar sadece erkektiler: Hastalıkları,
yaĢlılığı, ölümü, çalıĢmayı bilmedikleri gibi kadınlarla birleĢmeyi de bilmezlerdi. Ne
zaman ki insan çocuk sahibi olmak için kadınla, ona hem benzeyen hem de ondan farklı
ona bu yaratıkla birleĢmek zorunda kaldı, iĢte o zaman doğum ile ölüm insanlığın yakasına
yapıĢır.368 Böylelikle Yunan mitolojisine göre; Zeus, Prometheus‟un çok sevdiği ve
haklarını gözettiği insanlara karĢı en büyük kötülüğü kadını yaratarak gerçekleĢtirmiĢtir.
Her Ģeyi önceden bilen kurnazlığı ile bilinen Prometheus kadının yaratılma sürecinde
Ģüpheye düĢmüĢ ve kendisinin tam tersi olan kardeĢi Epimetheus‟a Zeus‟tan hiçbir hediye
kabul etmemesini öğütlemiĢtir. Aldatmacaya aldatmaca diye kadını insanlığa baĢ belası
olarak yaratmıĢtır tanrılar, öyle güzel de yaratmıĢlar ki, Epimetheus Zeus‟tan hediye alma
öğüdünü unutup kapılmıĢtır güzel kadının büyüsüne.369 Bu kadın ise Yunan mitolojisi‟nin
ünlü ismi ilk kadın olarak bilinen Pandora‟dır. Güzelliğinin yanında bitmek bilmeyen
merakı, tükenmeyen istek ve arzularıyla erkeğin en büyük arzusu ve en büyük kâbusu
olmuĢtur. Hatta merakına yenik düĢerek açılmaması gereken bir sandığı açmıĢ ve tüm
kötülükleri dünya ya salmıĢtır. Sandık içerisinde kalan umut ise insanlığın tek dayanak
noktası olmuĢtur.
367
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 61
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 51
369
Eyüpoğlu, Sabahattin- ve Erhat, Azra; 1991, a.g.e.: 32
368
137
Zeus‟un, Prometheus‟a dolayısıyla insanlara olan öfkesi sadece kadını yaratmasıyla
bitmemiĢtir. Prometheus‟un iyilikleri ve Zeus‟un cezalandırmaları karĢısında tanrılarla
araları açılan insanlık tapınmayı da bırakmıĢlardır. GümüĢ soy‟un özellikleri arasında
gösterilen bu durum Zeus‟un bu soyu ortadan kaldırmasına neden olacak bir Tufan
yaratmasına sebep olmuĢtur. Zeus, kardeĢi Deniz Tanrısı Poseidon‟un yardımıyla her yeri
suyla kaplattır, sele boğdurur. Yalnız yüce Parnassos ıslanmamıĢtır. Dokuz gün dokuz gece
yağan yağmurlar büyük, tahta bir sandığı Parnassos‟a sürükler. Ġçinde iki insan vardır
sandığın: biri Prometheus‟un oğlu Deukalion ve diğeri Epimetheus ile Pandora‟nın kızları
Pyrrha‟dır. Yaratıkların en akıllısı Prometheus, kendi ailesini korumasını bilmiĢ, seller
baĢlayınca oğluna bir sandık yaptırmıĢ, yiyeceklerle doldurarak karısını alıp içine
girmesini söylemiĢtir.370 Böylelikle insanlığın soyunun tükenmesinin önüne geçmiĢtir.
Deukalion ve Pyrrha ise toprağa ektikleri taĢlar ile yeni insanların ortaya çıkmasını
sağlamıĢlardır. Topraktan insanların çıkması daha sonra birçok kahramanlık mitosu
içerisinde iĢlenen bir motif olarak da karĢımıza çıkacaktır. Aynı zamanda GümüĢ soy‟un
sona erdiği ve Tunç soy‟un döneminin baĢladığını göstermektedir. Mitoloji içerisinde
topraktan çıkan bu insanların savaĢçıl özelliklere sahip olması aynı zamanda Tunç soy‟un
özellikleri ile de uyuĢmaktadır.
Prometheus‟un gerçekleĢtirdiği bu eylemler karĢısında sabrı tükenen Zeus, artık akıl
ile olan mücadeleyi bırakmıĢ ve Prometheus‟u Kafkas Dağlarına zincire vurmuĢtur. Sadece
zincire vurmakla kalmayıp her gece tekrar iyileĢen ciğerini yemesi için Typhon ve
Ekhidna‟nın çocuğu olan bir kartalı da baĢına musallat etmiĢtir. Bu iĢkencenin sebebi
yalnız Zeus‟un öç alma isteğinden kaynaklanmamaktadır. Tanrılar tanrısı için çok önemli
olan sırrı yalnız Prometheus bilmektedir. Bir gün, Zeus‟un bir oğlu olacak, o oğul da
babasını tahtından indirip yerine geçecek ve bütün tanrıları Olympos‟tan sürecektir. ĠĢte
Zeus‟u devirecek o oğulun annesinin kim olduğunu yalnız Prometheus bilmektedir.371
Bütün iĢkencelere rağmen Prometheus bu kiĢinin kim olduğunu asla söylememiĢtir.
Zamanla Zeus‟un öfkesi tükenmiĢ olmalı ki ölümlü bir kadından olma oğlu Herakles bu
Titan‟ı zincirlerinden kurtaracaktır. Prometheus‟un zincirlerinden kurtulmasından sonra
ölümsüzlüğü elde etmesi ise bir anlaĢma ile gerçekleĢmiĢtir. Bu anlaĢmaya göre
Prometheus, Kentaur Kheiron‟u öldürmesi karĢılığında ölümsüzlük kazanacaktır. Kherion
Akhilleus‟un diğer baĢkalarını da tastamam kahraman olarak eğiten bir uygarlaĢtırıcıdır;
370
371
Edith, Hamilton (2011); Mitologya( Çev: Ülkü Tamer), Varlık Yayınları, İstanbul: 51
Edith, Hamilton; 2011, a.g.e.: 50
138
günün birinde yaralanır, hasta düĢer, yarası iyileĢmez, ölmek ister ama ölümsüz olduğu
için ölemez. DeğiĢ tokuĢ yapılır. Böylece ölüm Kherion‟a, ölümsüzlüğü de Prometheus‟a
verilir. Her ikisi de böylelikle kurtulmuĢ olur.372
Ġnsanları tanrılar karĢısında savunan onları açlıktan koruyan, dünya da rahatça
yaĢamaları için her Ģeyi öğreten ve Tufan‟dan kurtaran Prometheus‟un karĢılıksız
gerçekleĢtirdiği bu eylemler onu Yunan mitolojisi‟ nin ilk kahramanı yapmaktadır. Ve
Prometheus‟ a dair anlatılar Yunan toplumunun geliĢimine ve uygarlık tarihine dair birçok
gizil öğeyi bünyesinde barındırmaktadır.
5.2.2. Perseus
Argos ve Tiryns hükümdarı ikiz kardeĢler olan Akrisios ve Proitos‟tur. Bu iki kardeĢ
daha doğmadan önce anneleri Aglaia‟nın karnında kavga ederlerdi ve birbirlerini
tekmelerlerdi; bu çekiĢme bütün yaĢamları boyunca sürecek ve sonunda zengin Argolis
ovasında hükümdarlık kavgasına giriĢeceklerdir.373 Akrisios Argos‟ta, Proitos ise Tiryns‟te
hükümdarlığını kurarak bu kavgaya son vereceklerdir. Ölümlüler arasından çıkan ilk
kahraman olarak bilinen Perseus iĢte bu iki kardeĢten Akrisios‟un soyundan gelmektedir.
Argos Kralı Akrisios‟un Danae adında güzel bir kızı vardır. Ama erkek çocuğu
olmadığı için mutsuzdur. Erkek bir varisi olmamasıyla ilgili olarak bir kâhine danıĢan
Akrisios, ondan gelecekte bir erkek torun sahibi olacağını ve torununun kendisini
öldüreceğini öğrenir. Bu yazgıyı önlemek için Akrisios her türlü önlemi alır. Danae‟yi tunç
bir kuleye kapatır ve kız orada kendi baĢına yaĢamaya baĢlar. Ta ki bir gün Zeus altın
tozları halinde düĢen yağmur kılığında gelip Danae‟yle birlikte olana kadar.374 Bu
birliktelikten Zeus‟un bir ölümlüden doğan ilk çocuğu yarı- tanrı yarı- insan Perseus
dünyaya gelmiĢtir. Akrisios, Danae‟nin bir erkek çocuğu doğurduğunu öğrendiğinde ise
telaĢa kapılır. Çocuğu her ne kadar öldürmeyi düĢünmüĢ olsa da onun gerçekten Zeus‟un
çocuğu olma ihtimali karĢısında yeterli karlılığı gösterememiĢ ve iĢi kadere bırakacak bir
yol bulmuĢtur. Danae ve Perseus‟u bir sandık içerisine kilitleyip denize bırakmıĢ ve
ölmelerini umut etmiĢtir. Bu durum dünya mitolojisi içerisinde kahramanlık mitoslarında
görülen bir motif olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ġstenmeyen bir çocuğun nehre
bırakılmasının anlatıldığı bu motif; Roma mitolojisinde ki Romus ve Romulus kardeĢlerin,
372
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 67
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 153
374
Burn, Lucilla(2012); Yunan Mitleri (Çev: Nagehan Tokdoğan), Phoenix Yayınevi, Ankara: 97
373
139
Hitit mitolojisindeki KaneĢ Kraliçesinin otuz erkek çocuğunun, Hz. Musa‟nın ve Akad
Kralı Sargon‟un hayat hikâyeleri ile benzerlik göstermektedir. Burada çocuğun suya
bırakılmasını ise; „su‟ kavramının inanç sistemleri içerisinde temizlik, saflık ile ilgili
olması kadar bir meĢruluk aracı olarak kullanılmasına da dayandırabiliriz.
Canlı olarak kilitlendikleri bu sandık içerisinde rüzgârlar ve dalgaların yardımıyla
Danae ve Perseus, Seriphos Adası‟na kadar sürükledi. Burada Diktys adında bir balıkçı
Danae ve küçük oğlunu buldu ve fakir olmasına karĢın onlara büyük konukseverlik
gösterdi, kendi evine götürdü, elinden geldiğince iyi davrandı.375 Seriphos‟un hükümdarı
ise, adı “Çok Kimseyi Kabul Eden” anlamına gelen Polydektes‟tir ve balıkçıyla hiç
benzemese de, onun kardeĢidir.376 Perseus burada Diktys‟in gözetiminde genç bir delikanlı
olarak yetiĢmiĢ ve balıkçılık ile geçimini sağlamaya çalıĢmıĢtır. Diktys‟in kardeĢi ve
Seriphos Adası‟nın kralı Polydektes ise Perseus‟un annesi Danae‟nin güzelliğinden
etkilenmiĢ ve onu kendisine eĢ olarak almayı düĢünmektedir. Fakat bu durumun önünde
duran engel olarak Perseus‟u görmekte ve ondan kurtulmak istemektedir.
Polydektes, Perseus‟tan kurtulmak amacıyla sahte bir haber yayar ve evlenmek üzere
olduğunu duyurur. Düzenlediği Ģenliğe gelen misafirlerin hepsi krala değerli hediyeler
getirmiĢtir. Sadece Perseus eli boĢ gelmek zorunda kalmıĢtır. Fakat gururundan taviz
vermeyen kahraman krala hediyesini düğün günü vereceğini ve hediye olarak ise
Gorgolardan biri olan Medusa‟nın baĢını getireceğini herkesin önünde duyurur.
Polydektes‟in planı böylece iĢe yaramıĢ Danae‟dan Perseus‟u uzaklaĢtırmayı hatta onu
ölümle sonuçlanacak bir yolculuğa göndermeyi baĢarmıĢtır.
Deniz tanrıları olarak bilinen Phorkys ve Keto‟nun kızları olan Gorgolar, Sthenno,
Euryale ve Medusa adlarında üç kız kardeĢtiler.377 Gorgoların altın kanatları vardır ve
Scopas‟ın “Uyuyan
Medusa”sında
görüldüğü
gibi
güzellerdir.
Elleri
bronzdur,
yabandomuzu diĢleri vardır ve baĢlarıyla kemerleri yılanlarla çevrilidir. Özellikle,
kendilerine her bakanı taĢa çevirmek gibi kötü bir özelliğe sahiptirler. Ġnsanlara Ģiddet
saçan Gorgolardan tanrılar bile uzak durur; yalnızca Poseidon Medusa ile birleĢme
cesaretini gösterirdi.378 BakıĢlarıyla canlıları taĢa çeviren bu canlılar içerisinde ise Medusa
ölümlü olan tek kiĢidir. Medusa‟ya dair bir baĢka rivayette onun normalde güzelliğiyle
375
Erim, Müzehher (2009); Mitolojiden Masallar, İmge Kitabevi, Ankara: 196
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 167
377
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 195
378
Bonnefoy, Yves; 2000, a.g.e.: 339
376
140
ünlü bir kadın olduğu yönündedir. Bu kadının güzelliğinden etkilenen Posedion,
Medusa‟yla Athena‟nın tapınağında birlikte olmuĢtur. Bu duruma sinirlenen ve aĢağılanma
olarak kabul eden Athena, Medusa‟nın güzelliğini elinden alır ve onu bir canavara
dönüĢtürür. Hatta bir daha kimse güzelliğini göremesin diye saçlarını yılarlara
dönüĢtürürken bakıĢlarıyla da insanları taĢa çevirmesi yönünde onu lanetler. Fakat Medusa
hakkında yaygın olan ve kabul edilen görüĢ Gorgolardan biri olarak doğduğudur.
Perseus, Medusa‟nın baĢını getireceğine dair büyük sözler vermiĢ olsa da bu iĢi nasıl
baĢaracağına dair en ufak bir fikri dahi yoktur. Burada onun yardımına tanrılar yetiĢmiĢtir.
Sonuçta, Zeus‟un oğludur ve tanrı olmasa bile tanrıların ölümlü kardeĢidir. Perseus‟un
yardımına ilk olarak Hermes koĢmuĢtur. Hermes ona Medusa‟yı öldürmesinde yardımcı
olacak sihirli malzemelere sahip olan Kuzey Nymphelerinin yerini öğrenebileceği
Graialara yönlendirmiĢtir. Böylelikle Perseus‟un ilk sınavı Graialar olmuĢtur. Graialar,
Gorgoların kız kardeĢleri olarak bilinen bir diğer üçlüydü ve onlarda Phorkys ve Keto‟nun
çocuklarıydı. Tıpkı Gorgolar gibi genç kızlardır ama yaĢlı doğmuĢ kızlardır. Bunlar
birbirlerine sıkı sıkı bağlıdırlar, zira her üçünün sadece tek gözüyle tek diĢi vardır. Sanki
sadece bir tek varlık söz konusudur.379 Perseus, Graiaları ıĢığın değmediği Kimmer
ülkesinde bulmuĢtur. Tek göze sahip olan bu üç kardeĢten istediğini öğrenmek için ise
Hermes‟in tavsiyesine uyarak Graiaların kendi aralarında gözü değiĢtirmesini beklemeye
baĢlar. Graialar aralarında gözü değiĢtirdikleri sırada bu gözü ele geçirmeyi baĢaran
Perseus nymphelerin nerede olduğunu kolayca öğrenir.
Perseus‟un, Kuzey Nymphelerinden alacağı bu üç sihirli eĢya ise Hades‟in görünmez
miğferi, kanatlı sandaletler ve içine koyulan her Ģeyin boyutuna göre Ģekillendirebilen bir
çantadır. Bunların yanında Athena parıldayan bir kalkan verir, Hermes ise ona keskin bir
kılıç hediye eder. Ve Athena ile Hermes‟in rehberliğinde Gorgoların yaĢadığı yere,
dünyanın sınırında ki bir adaya ulaĢtılar. Gorgolar buranın koruyuculuğunu yapan
yaratıklardır. Uçan sandaletleri ile buraya ulaĢan Perseus, Athena‟nın kalkanından
yansıyan görüntüler sayesinde Gorgolara yaklaĢır ve Athena‟nın gösterdiği Medusa‟nın
kafasını Hermes‟in verdiği kılıç ile tek seferde keser. Kesilen kafayı vakit kaybetmeden
nymphelerden aldığı çantaya koyan Perseus, Medusa‟nın kzı kardeĢleri olan Sthenno ve
Euryale uyanması üzerine oradan kaçmaya baĢlar ve kendini takip eden bu iki Gorgodan,
Hades‟in görünmezlik miğferini takması sayesinde kurtulmayı baĢarır.
379
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 156
141
Bu arada, Medusa‟nın baĢsız gövdesinin boynundan iki varlık doğmuĢtur. Bunlardan
biri ölümsüz ve kanatlı at Pegasos, öteki ise insan görünümünde bir Ģeytan olan
Khrysaor‟tur.. Adı “Altın Kılıç” anlamına gelen bu Ģeytan, Okeanos‟un kızı Kallirroe‟nin
kocası ve üç vücutlu Geryoneus‟un babasıdır.380 Üç vücutlu Geryoneus ileride ile Herakles
karĢılaĢacak ver Medusa‟nın kanından doğan Pegasos ise ünlü kahraman Bellerophontes‟in
yardımcısı olacaktır.
Medusa‟nın kafasını almayı baĢaran Perseus geri dönerken HabeĢistan‟da durmak
zorunda kalır. Ülkenin kralı Kepheus‟tur ve Kepheus‟un karısı Kassiepeia, tanrıların
öfkesini üstüne çekecek bir günah iĢlemiĢtir.381 O, kendisinin Deniz Tanrısı Nerseus‟un
kızlarından daha güzel olduğunu iddia etmiĢ ve Poseidon‟u çok öfkelendirmiĢtir.382
Poseidon, bunun üzerine bir deniz canavarını kraliçeyi cezalandırmak üzere yollamıĢtır.
Kral Kepheus ise bir biliciye danıĢmıĢ ve tanrıları yatıĢtırmanın yolunu aramaya
baĢlamıĢtır. Çözüm olarak ise kızı Andromeda‟nın bu canavara kurban edilmesi gerektiğini
öğrenince çaresizce kabul etmek zorunda kalmıĢtır. Perseus iĢte tam bu zamanda
HabeĢistan‟a gelmiĢtir. Denizin kıyısından elleri bir kayaya bağlanmıĢ Andromeda‟yı
görür görmez ona âĢık olmuĢ ve onu kurtarmak için Poseidon‟un gönderdiği deniz canavarı
ile savaĢmıĢtır. Canavarı yendikten sonra Andromeda‟yı kurtarıp kralın huzuruna çıkmıĢ
ve onunla evlenmek istediğini kral ve kraliçeye bildirir. Onların onayını aldıktan sonra
Andromeda‟yı da yanına alarak Seriphos Adası‟na doğru yola çıkmıĢtır. Burada
Polydektes‟in, kendisi gittikten sonra annesi Danae ile zorla evlenmek istediğini ve annesi
ile Diktys‟in kaçmak zorunda kalıp bir tapınağa sığındıklarını öğrenir. Polydektes‟in
sarayına gittiğinde ise hala ziyafet devam etmektedir. Perseus‟u karĢısında görmeyi
beklemeyen Polydektes, Medusa‟nın kesik baĢını gördüğünde ise ziyafet salonunda ki
herkes gibi taĢa dönmüĢtür.
Perseus, Diktys‟i tahta geçirdikten sonra annesi Danae ve karısı Andromeda ile
birlikte Argos‟a doğru yola koyulur. Fakat Argos‟a vardıklarında Kral Akrisios‟un
sürüldüğünü öğrenir. Bu sırada Larissa kralının yarıĢlar düzenlediğini öğrenir ve bu
yarıĢlara katılır. YarıĢma sırasında attığı bir disk elinden kayarak seyirciler arasındaki bir
yaĢlı adamın kafasına çarparak onun ölümüne sebep olmuĢtur. Burada ölen yaĢlı adam ise
Argos‟un eski kralı ve Perseus‟un büyük babası olan Akrisios‟tan baĢkası değildir.
380
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 170
Edith, Hamilton; 2011, a.g.e.: 104
382
Burn, Lucilla; 2012, a.g.e.: 98
381
142
Hikâyenin bu kısmı insanların yazgılarından kaçamayacağını vurgulayıcı bir anlatıya
sahiptir.
Argos‟a hâkim olan Perseus ise buraya hükmetmek istememiĢ ve Proitos‟un oğlu
Megapentshes ile ülkeleri değiĢtirmiĢlerdir. Böylece Perseus Tiryns‟e göç etti ve
Kyklopsların yardımıyla bu ülkeyi güçlendirdi. Ayrıca Mykenai‟ı kurdu. Kente o adın
verilmesinin nedeni, bir gün Perseus çok susamıĢken birden bir mantardan tansık (mucize)
gibi bir akarsuyun (mykes) çıkmasıdır.383 Andormeda ile birlikteliğinden Perseus‟un üç
oğlu olmuĢtu; Elektryon, Alkaios, Sthenelos. Alkaios‟un oğlu Amphitryon bir kaza sonucu
amcası Mykene kralı Elektryon‟u öldürmüĢtür ve diğer amcası Sthenelos‟un öc almasından
korkarak Thebai‟ye kaçtı ve öldürdüğü amcasının kızı Alkemene ile daha sonra evlendi.384
Böylelikle Perseus‟un soyu Yunanistan‟ın hatta insanlığın en büyük kahramanının ataları
olmuĢtur. Bu kahraman Ģüphesiz Herakles‟tir.
5.2.3. Herakles
Yunan mitolojisinin en büyük kahramanı Herakles, insanlığın sınırlarının ötesinde
bir hayat yaĢamıĢ ve yaptığı kahramanlıklarla insanlık tarihine kendi ismini yazdırmıĢtır.
Soyu Elektryon ve Alkaios‟a dayanmakta ve böylece Yunanistan‟ın ilk kahramanı
Perseus‟un kanını damarlarında taĢımaktadır. Annesi Alkemene, insan babası Amphitryon
ve gerçek babası ise Tanrıların babası Zeus olarak bilinmektedir. Amphitryon ile evli olan
Alkemene, Yunanistan‟da iffetli bir kadın olarak bilinen ve güzelliğiyle nam salmıĢ bir
kraliçedir. Zeus ile birlikteliği tamamen kendi isteği dıĢında gördüğü her güzelliği elde
etmek isteyen Zeus‟un bir oyunu sayesinde gerçekleĢmiĢtir. Zeus, Alkemene ve
Amphitryon‟nun birlikte olduğu bir gün Amphitroyon gittikten sonra onun kılığına girerek
Alkemene‟ye görünmüĢ ve böylelikle onunla birlikte olabilmiĢtir. Bu birleĢme özel bir
gecede, ölümlülerinkine oranla üç kat daha uzun süren ve ayın üç kez doğduğu bir gecede
olmuĢtur. O birlikteliğin ürünü olan Herakles‟e, iĢte bundan ötürü “Üç Ayın Oğlu”
anlamına gelen „Triselenos‟ adı da verilir.385 Alkemene, o gece sadece Herakles‟e gebe
kalmamıĢ aynı zamanda Amphitryon‟un çocuğu olarak kabul edilen Iphikles‟e de gebe
kalmıĢtır.
383
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 172
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 203
385
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 213
384
143
Gebelik süresi sona ererken, Olympos‟un hükümdarı bile tedirginlik içinde
beklemiĢtir; hatta Yanılgı Tanrıçası Ate‟nin dediğine kapılarak Olympos‟takilere o gün
kendi soyundan bir çocuk doğacağını ve çocuğun ileride çevre halklarının hükümdarı
olacağını bile haber vermiĢtir. Hırçın ve hilebazlıkta usta tanrıça Hera ise bu dediğinin
gerçek olduğuna Kronosoğlu Zeus‟un yemin etmesini istemiĢtir. Herakles‟in doğumunun
heyecanına kapılan kurnaz Zeus, Hera‟nın planlarını fark edemeyerek sözünü yeminle
mühürlemiĢtir. Bunun üzerine Tanrıların kraliçesi daha sonra Argos‟a giderek, orada
Perseus‟un oğlu Sthenelos‟un karısı yedi aylık gebe Nikippe‟yi bulur. Hera, Perseus‟un
torununun yani yine Zeus soyundan Eurystheus adlı bebeğin vaktinden önce dünyaya
gelmesini sağlar. Bu arada Doğum Tanrıçası Eilithyia‟yı da yanında alıkoymuĢtur, böylece
Alkmene‟nin
ikiz
doğumunu,
Eurystheus‟un
doğumunun
ertesi
gününe
kadar
geciktirmiĢtir.386 Böylece Herakles, Hera‟nın öfkesi ile ilk defa anne karnında tanıĢmıĢ
olmuĢtur ve bu öfke büyük kahramanın ölümüne kadar peĢini bırakmayacaktır.
Hera‟nın aman tanımaz kıskançlığından korkan Alkmene ise, bebeğini taĢlık bir
ovada doğurur doğurmaz terk etmek zorunda kalır. Zeus ise kızı Pallas Athena‟dan,
yanında Hera olduğu halde oradan geçmesini ister ve orada Athena yeni doğmuĢ çocuğun
güzelliğine vurulmuĢ gibi yaparken, bir yandan da çocuğu tanımak istememiĢ olan “soysuz
ana” konusunda olumsuz Ģeyler söylemektedir. Daha sonra ise Hera‟yı çocuğu emzirmeye
razı eder.387 Böylelikle Zeus, Hera‟nın kendisine oynadığı oyunun intikamını, doğumunu
geciktirdiği çocuğunun sütannesi olması yoluyla Hera‟dan almıĢtır. Hera‟nın emzirmesi ile
birlikte Herakles sadece bir tanrının soyundan gelmekle kalmayıp bir de bir tanrıçanın sütü
ile kutsanmıĢtır.
Doğumundan itibaren adı hikâyelere konu olan Herakles henüz beĢiğinden iken
Hera‟nın kendisini öldürmesi için göndermiĢ olduğu iki yılanı elleri ile boğmasıyla
ünlenmeye baĢlamıĢtır. Çocukluğundan itibaren iyi bir eğitim alan Herakles çabuk
sinirlenen biri olarak mitlerde anlatılmaktadır. Fakat öfkesi dinince yaptıklarından piĢman
olan ve affedilmek için çaba sarf eden bir kiĢiliğe de sahiptir. Herakles‟e ait bilinen en
önemli kahramanlık hikâyeleri „On Ġki ĠĢ‟ adıyla ifade edilmektedir. Herakles, meĢhur on
iki görevini Argos veya Mykene Kralı Eurytheus‟un emriyle yerine getirmiĢtir.
Eurytheus‟un bu yorucu ve görünüĢte imkânsız isteklerini Herakles‟in neden yerine
getirdiğine dair çeĢitli açıklamalar vardır. Bunlardan en yaygın olanı ve kabul edileni ise
386
387
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.:213
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 215
144
Hera‟nın delirtmesi üzerine Herakles‟in karısını ve çocuklarını kılıçtan geçirmesidir.
388
Yaptıklarından dolayı piĢman olan ve arınmanın yolunu arayan Herakles, bilicilere
danıĢtıktan sonra günahlarından arınmak amacıyla kuzeni Kral Eurytheus‟un emri altına
girmesi ve onun vereceği on iki iĢi tamamlaması gerektiğine dair aldığı buyruk
doğrultusunda bu durumu gönüllü olarak kabul etmiĢtir. Bazı kaynaklarda Hera‟nın
bilicileri yönlendirdiğine ve Herakles‟i kuzeninin emrine girmesinde etkili olduğu
anlatılmaktadır.
Hera‟nın tüm öfkesine rağmen diğer tanrıların Herakles‟e karĢı büyük bir sevgisi ve
ilgisi vardır. Hermes ona bir kılıç, Apollon da yay ve oklar vermiĢtir. Hephaistos‟tan ve
Athena‟dan daha büyük, daha değerli armağanlar alır: Demirci Tanrı‟nın armağanı, kendi
eliyle madeni döverek yaptığı altından miğfer ile zırhtır. Kahramanların koruyucusu bakire
de ona sihirli bir giysi ile baba evine ve değerli kiĢilere duyacağı sevgiyi armağan etmiĢtir.
Poseidon bir çift görkemli at, Zeus değerli kakma taĢlarla süslenmiĢ bir kalkan vermiĢtir.
Bu kalkanı kullananlar asla yenilmezdi. Süslerinin bir bölümünü oluĢturan yılanlar, savaĢ
sırasında canlanıp düĢmanı korkutacaklardır. Bütün bu silahların görkemine karĢın
Herakles tüm görev ve maceralarına yaya olarak gitmiĢ ve ok, yay ve kendisinin bir zeytin
ağacı kütüğünden kestiği kaba saba sopasıyla savaĢmayı yeğlemiĢtir.389
Herakles ile anılan bu on iki iĢ ise sırasıyla Ģu Ģekildedir: Nemeia Aslanı, Lerneli
Hydra, Altın Boynuzlu Geyik, Yaban Domuzu, Stymphalia KuĢları, Augeimas‟ın Ahırları,
Minos Boğası, Diomedes‟in Atları, Amazonlar‟ın Kraliçesinin Kemeri, Geryoneus‟un
Sığırları, Hesperidlerin Bahçesi veya Altın Elma ve sonuncu görev olarak Kerberos‟un
yakalanması. Herakles‟in baĢarıyla üstesinden geldiği bu on iki iĢin her biri birbirinden
zordur ve insanüstü bir gücü gerektirmektedir. Yarı- tanrı yarı- insan olan Herakles‟in bile
bunları gerçekleĢtirmiĢ olması insan zihninin ötesinde bir gücü simgelemektedir. Aynı
zamanda Herakles‟in kahramanlıklarının sadece bu iĢlerle sınırlı kalmadığını da
vurgulamak gerekmektedir. Bu görevleri gerçekleĢtirmek için seyahat ederken veya görev
dönüĢlerinde birçok kahramanlık hikâyesine daha adını yazdırmıĢtır.
Herakles‟in gerçekleĢtirdiği ilk iĢ; Nemeia Aslanı‟nı öldürmesi olmuĢtur. Yunan
mitolojisinde ki birçok yaratığın kökeni olarak gösterilen Ekhidna ve Typhon‟un
çocuklarından biri olarak bilinen Nemeia Aslanı; Tanrıça Hera‟nın beslediği bir yaratık
388
389
Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:153
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 219
145
olarak Hesiodos‟ta geçmektedir. Daha sonra kontrolden çıkan aslan tanrıçanın halkına
zarar vermeye baĢlamıĢ ve Treton ile Aphesos Dağları‟nda egemenliğini kurmuĢtur.390 Bu
aslanı özel yapan nokta ise vücuduna hiçbir silahın iĢlememesidir. Bu yüzden Herakles bu
yaratık ile karĢılaĢtığında onu boğarak öldürmüĢtür. Herakles‟in bir sonraki görevi
Hydra‟yı öldürmektir.
Argos‟un ülkesini yıkıp harap eden bu canavar Amymone kuyusunun yakınındaki
bataklıklarda yaĢamaktadır.
Bu kuyu, ülke kuraklık çekerken Amymone tarafından
keĢfedilmiĢti, hikayeye göre Amymone‟ye âĢık olan Poseidon, Amymone‟nin üç çatallı
zıpkınıyla bir kayaya dokunmasına izin vermiĢ, zıpkının değdiği yerden ise üç ağızlı bir
pınar fıĢkırmıĢtır. Herakles‟in öldürmek üzere görevlendirildiği Hydra Ģimdi burayı ele
geçirmiĢtir. 391 Farklı bir anlatı da ise Argos‟un güneyinde, çok derin ve karanlık göller ile
cehennem arasında doğrudan bir geçit vardır ve Hera tarafından Hades hükümdarlığının bu
giriĢine amansız bir canavar yerleĢtirilmiĢtir. Bu canavar Lerneli Hydra ya da Lerne Gölü
Suyılanı diye bilinen Ekhidna ile Typhon‟un kızıdır. Hydra, kardeĢi Kerberos gibi
cehennemin bekçisidir. Bu çok iri ve zararlı su sürüngeni hayvanları kırar geçirir, ekinlere
kötülüğü dokunur, soluğuyla da insanları öldürürmüĢ. Bu yaratığın vücudu köpek
vücududur, baĢ yerine de yedi tane yılan kafası vardır ve baĢlarından biri ölümsüzdür.
392
Ekhidna ve Typhon‟un bir diğer çocuğu olarak bilinen bu yaratığın en önemli özelliği yedi
baĢı olması ve kesilen her baĢının yerine iki tanesinin çıkmasıdır. Herakles‟i en çok
uğraĢtıran yaratıklardan biri olan Hydra‟yı, Herakles yeğeni Ġolaos‟un yol göstericiliğiyle
kestiği kafaların yerlerini ateĢle dağlaması sonucu yenmiĢtir. Bir anlatıma göre Herakles‟in
Hydra ile mücadelesi sırasında Hera, Hydra‟ya yardım olsun diye dev bir yengeç
göndermiĢtir ve bu yengeç Herakles‟in ayağını yaralamıĢtır. Fakat Herakles‟in bu yengeci
öldürmesi üzerine Hera da o yengeci gökte bir burç yapmıĢ. 393 Hydra ile olan mücadelesi
sonrasında ise Hydra‟nın zehirli kanına buladığı oklar Herakles‟in birçok görevinde
düĢmanlarını alt etmesini sağlayacaktır.
Herakles‟in üçüncü iĢi ise Artemis‟in kutsal hayvanlarından biri olan altın boynuzlu
Keryneia
390
Geyiğini
yakalayıp
Mykenai‟ye
götürmektir.394
Herakles,
uzun
bir
Hesiodos (2012); İşler ve Güçler – Tanrıların Doğuşu ( Çev: Furkan Akderin), Say Yayınları, Ankara: 72
Bulfinch, Thomas(2012); Klasik Yunan ve Roma Mitolojisi (Çev: Özgür Umtu Hoşafçı), İnkılap Kitabevi,
İstanbul: 131
392
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 221
393
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 207
394
Edith, Hamilton; 2011, a.g.e.: 121
391
146
kovalamacadan sonra bu geyiği yakalayıp görevini tamamlamıĢ ve daha sonra tekrar
salmıĢtır.
Dördüncü iĢ olarak ise bir yaban domuzu avı söz konusudur. Erymanthos
Dağı‟nda yaĢayan bu yaban domuzu, çevre insanlarına zarar vermekte ve her yeri harap
etmektedir. Eurytheus bu yaban domuzunun canlı olarak getirilmesini istemiĢtir. Herakles,
yaban domuzunu yakalayıp saraya getirdiğinde ise hayvanın görüntüsünden korkan
Eurytheus bir küp içine saklanmıĢtır. Bu durum Yunan sanatına iĢleyen bir sahne olmuĢtur.
Bu görev sırasında Herakles‟in Kentaurosların düzenlediği bir Ģenlikte çıkan arbede
sırasında yanlıĢlıkla ünlü Kentauros Kheiron‟u öldürdüğüne dair bir anlatı da mevcuttur.
Kimi anlatılara göre Herakles‟in yaraladığı Kentauros‟un Pholos olduğu da söylenir.395
BeĢinci iĢ olarak ise, Arkadia‟da gagası, pençeleri ve kanatları tunçtan pek çok kuĢun
yuvalandığı Stymphslos Gölü‟nün kıyısında gerçekleĢir. Bu kuĢların Tanrı Ares tarafından
hem insan hem de hayvan avı için yetiĢtirilmiĢ olduğu sanılırdı. Stymphalia Bataklığı‟nda
otururlar ve birden havalandıklarında gökyüzünü karartan ürkütücü bir bulut görüntüsü
meydana getirirlerdi.396 Herakles‟in bu görevde nasıl baĢarılı olduğu tam olarak net
değildir; bir vazo ressamı onu kuĢlara halatla saldırırken resmetmiĢ, diğer kaynaklar ise
onları okla vurduğunu ya da Hephaistos tarafından yapılmıĢ olan tunç bir çıngırakla
korkutup kaçırdığını resmetmiĢlerdir.397 Peloponnesia‟daki altıncı ve son iĢi ise Augias‟ın
Ahırları‟nın temizliğidir. Herakles‟i aĢağılamak için verilmiĢ bir görev olduğu açıktır ve
görevin içeriği imkânsız bir iĢ olduğunu belli etmektedir. Elis Kralı Augias‟ın ün salmıĢ
sürülerinin barındığı bu ahırlar yapıldığından beri hiç temizlenmemiĢtir ve oluĢan koku
artık çevre insanlarını rahatsız etmektedir. Eurytheus iĢte Herakles‟in bu ahırları bir günde
temizlenmesini istemektedir. Herakles bu iĢin içinden gücünün yanından zekâsını da
kullanarak çıkmıĢtır. Ahırların duvarında büyük bir delik açarak, ahırların üstünden akan
iki nehrin yataklarını değiĢtirerek ahırları nehir suları ile bir günde temizlemiĢtir. Bu
görevin geçersiz olabileceğine dair bir takım söylentilerde mevcuttur. Bu durumun temel
sebebi ise Herakles‟in Kral Augias ile ahırların temizliğinin bir günde bitip bitmeyeceğine
dair girdikleri iddiadır. Bu iddianın Ģahidi ise Augias‟ın oğlu Phyleus‟tur. Ekonomik bir
çıkar peĢine düĢtüğünden dolayı bu iĢin Eurytheus tarafından geçersiz sayıldığı
düĢünülmektedir. Herakles‟in bundan sonra gerçekleĢtirmiĢ olduğu altı iĢ uzak ülkelere
hatta farklı kıtalara uzanacaktır.
395
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 158
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 225
397
Burn, Lucilla; 2012, a.g.e.: 26
396
147
Herakles‟in gerçekleĢtirdiği yedinci iĢ Girit Boğası‟nın canlı olarak yakalanmasıdır.
Girit Boğası‟nın ise sıra dıĢı ve bir kahramanlık mitinin ana karakteri olacak bir öyküsü
vardır. Bu boğa Poseidon tarafından Girit Kralı Minos‟a kurbanlık olarak verilmiĢtir.
Hayvanın güzelliğini pek beğenen Minos ise, onun yerine bir baĢka boğa kurban etmiĢtir.
Deniz Tanrısı da buna kızıp öfkesini Girit Kraliçesi Pasiphae‟den almak isteyerek, kadının
hayvana doğa dıĢı bir aĢk duymasını sağlamıĢ ve boğa ile birlikte olmasını sağlamıĢtır.
Boğa ile kraliçenin birlikteliğinden, öldürücü bir yaratık olan Minotauros doğmuĢtur.398
Poseidon bununla da yetinmeyerek boğayı delirtmiĢ ve adeta bir canavara çevirmiĢtir.
Herakles biraz zorlanmasına rağmen Girit Boğası‟nı yakalayıp Eurytheus‟un sarayına
getirmeyi baĢarmıĢtır. Eurytheus bu boğayı daha sonradan tekrar salmıĢtır ve Theseus
tarafından yakalanasıya kadar ortalığı yakıp yıkmaya devam etmiĢtir. Bu boğa aynı
zamanda Marathon Boğası olarak da anılmaktadır. Bu boğayı yakalayıp kurban eden
Theseus daha sonra Minotauros ile de mücadele edecektir.
Herakles‟in sekizinci görevi ise “ Diomedes‟in Kısrakları” olarak bilinmektedir.
SavaĢ Tanrısı Ares‟in oğlu Thrakialı hükümdar Diomedes, yabanıl bir soyun, Bistonların
üzerinde saltanat sürmektedir. Çok güzel dört kısrağı vardır ve bunları, tehlikeli
olmalarından ötürü, tunç yemliklerine demir zincirlerle bağlamıĢtır. Bu kısrakların ünü
kötüydü çünkü insan eti yemekteydiler.399 Hatta kral Thrakia‟dan geçen yolcuları
yakalayıp atlarını onlarla beslemektedir. Herakles‟in görevi atları Eurytheus‟a götürmekti
fakat yapılan bu caniliğe sessiz kalamamıĢ ve Diomedes‟ı kendi atlarına yem ederek
cezalandırmıĢtır. Bu görev sırasında daha ilginç ve imkânsız bir iĢi baĢarmıĢtır..
ArkadaĢlığa, dostluğa büyük önem veren biri olarak tanınan Herakles‟in arkadaĢları için
yapamayacağı hiç bir Ģey yoktur. Bu durumu anlatan bir anlatı ise Teselya‟da geçmektedir.
Teselya‟daki Pherae‟nin Kralı Admetus, ölüm vakti geldiğinde onun yerine ölecek bir
baĢkasını bulduğu takdirde yaĢamaya devam edeceği bir anlaĢma yapar Apollon ile. Ne var
ki Admetus ölüm döĢeğindeyken, yerine ölecek bir baĢkasını bulmanın o kadar da kolay
bir Ģey olmadığını anlar. Kendisinden daha yaĢlı olan anne – babası bile bencilce onun
yerine ölmeyi reddederler ve tek karısı Alkestis bu fedakârlığı yapmak ister. Herakles,
ziyaret için Admetus‟u görmeye geldiğinde ise Alkestis çoktan Yeraltı‟na yol almıĢtır.
398
399
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 226
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 227
148
ArkadaĢının üzüntüsüne dayanamayan Herakles, Alkestis‟in peĢinden gider ve „ Ölüm‟le
güreĢerek onu yener. Böylece Aklestis‟i yaĢayanlar diyarına tekrar getirir.400
Daha sonraki görevi ise Amazonların ülkesindedir. Amazonlar, Anadolu‟da Pontos
topraklarında yaĢayan ve tamamen kadınlardan oluĢan savaĢçı bir topluluktur. Herakles‟in
buraya gitmesindeki amaç ise Amazonların Kraliçesi Hippolyta‟nın kemerini Eurytheus‟un
kızı Admete için almaktır. Herakles, Amazonlar ülkesine vardığı zaman hiçbir terslik ile
karĢılaĢmaz. Çünkü Herakles‟in ünü kendisinden önce dünyayı dolaĢmaya baĢlamıĢtır.
Kraliçe Hippolyta, Herakles‟e kemeri kendiliğinden vermeye razı olur fakat Hera bu
görevin kolay sonlanmaması için Amazonlar arasında Herakles‟in kraliçeyi kaçırmaya
geldiğine dair bir söylenti yayar. Bunun sonucunda Amazonlar ile Herakles‟in komuta
ettiği askerler arasında büyük bir savaĢ çıkar. Herakles kemeri almıĢtır fakat savaĢta kraliçe
de dâhil olmak üzere çok sayıda Amazon ölmüĢtür. Dönerken Troialı Hesione‟yi bir deniz
canavarından kurtarmak için Mysialılar ve Phrygialılarla savaĢmıĢ, Thasos‟ta yerleĢmiĢ
Thrakları zapt altına almak zorunda kalmıĢ, yolculuğu bu nedenlerden ötürü maceralı
olmuĢtur.401
Onuncu iĢ ise Herakles‟in Ģuana kadar gerçekleĢtirdiği iĢler içerisinde en zor
olanıdır. Bu görev dünyanın en batısındaki Erythia adasında yaĢayan üç gövdeli dev
Geryoneus‟un sığırlarının çalınmasıdır.402 Geryoneus, çok zorlu bir rakiptir; hem üç tane
vücudu vardır hem de muhteĢem kırmızı sığırını korumasına yardımcı olmaları için
Eurytion adında vahĢi bir çoban ile Orthos adında iki baĢlı, yılan kuyruklu bir köpek
tutmuĢtur.
403
Herakles, Geryoneus ile karĢılaĢmak için Erythia Adasına kadar ulaĢıncaya
kadar pek çok iĢ baĢarmıĢtır. GüneĢ Tanrısı Helios‟un yardımıyla Kuzey Afrika‟ya ulaĢan
Herakles burada ilk önce dev Antaios ile karĢılaĢmıĢtır. Toprak Terra‟nın oğlu olan
Antaios çok kuvvetli bir devdir ve Ģanlı bir güreĢçidir. Annesi toprak Ana‟yla temas ettiği
sürece kuvveti alt edilemezdir. Ülkelerine gelen her yabancıyla muhakkak güreĢir, yenerse
onları öldüreceğini söyler, hepsini de yenerdi.404 Herakles bu yaratığı ayaklarını yerden
keserek yenmiĢtir. Mısır‟da, yabanıl ve kan dökücü biri olan, yabancıları Zeus‟a kurban
eden, onların etleriyle beslenen hükümdar Bousiris ile de karĢılaĢtır ve onu öldürür.405
400
Burn, Lucilla; 2012, a.g.e.: 33
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 228
402
Hamilton, Edith; 2011, a.g.e.:122
403
Burn, Lucilla; 2012, a.g.e.: 29
404
Bulfinch, Thomas; 2012, a.g.e.: 132
405
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 229
401
149
Geryoneus‟un sığırlarını çalmak için adaya vardığında ise ilk önce çoban Eurytion ile çift
baĢlı köpek Orthos‟u öldürmüĢtür. Geryoneus ile olan mücadelesi ile onun ölüme en yakın
olduğu dövüĢü olarak anlatılmaktadır. Bu dövüĢü zorda olsa kazanan Herakles, bu adaya
geliĢi kadar maceralarla dolu bir dönüĢ yaĢamıĢtır.
Akdeniz kıyısı boyunca sürüleri
Eurytheus‟un sarayına götürmeye çalıĢırken Fas‟tan (Morocco) Ġspanya‟ya geçer.
Geçerken de Ġspanya‟yı Afrika‟ya bağlayan kıstağı parçalar ve böylece eskilerin Herakles
Direkleri adını verdiği Cebelitarık Boğazı‟nı açar.406 DönüĢ yolunda Pyrene Dağları‟nda
Bebryklerin prensesi Pyrene ve Gallia‟da Prenses Galatia ile birlikte olur. Alesia adlı Ģehri
kurarak daha sonra Liguria‟da Posedion‟un oğulları olan Mebion ile Derkynos‟u yakalar.
Tiberis Irmağı kıyılarında Hephaistos ve Medusa‟nın oğlu üç baĢlı, uçları tutuĢmuĢ üç
kanatlı Cacus‟u yener.407
Daha sonra Aphrodite‟nin oğlu Elymlerin hükümdarı Eryks‟i bir dövüĢ
müsabakasında yenmiĢtir. Yolda atları çalınan kahraman atlarını geri almak için yarı yılan
yarı insan bir kadınla birleĢmiĢ ve Agathyrsos, Gelonos ve Skythes adlı üç oğlu olmuĢtur.
Bu olaydan sonra Geryonesu‟un sığırlarını Eurytheus‟a teslim edebilmiĢtir. On birinci iĢ
olarak Hesperid‟lerin altın elmalarını getirecektir. Dünyanın diğer ucundaki bir bahçede
yetiĢen elmalar, Gaia‟nın Zeus ve Hera‟ya evlilik hediyesiydiler. Hesperidler adındaki üç
nymphenin baktığı elmalar, bir yılan tarafından korunmaktadır.408 (Âdem ve Havva
efsanesinde ki elma ve yılan motifi burada da görülmektedir.). Bu elmaların bulunduğu
bahçenin yerini bulabilmek için Deniz Ġhtiyarı Nereus‟u Ģekil değiĢtirmelerine rağmen onu
yakalamıĢtır. Nereus‟un yönlendirmesi ile Herakles, Hesperidlerin babası olan Atlas‟a
baĢvurur. Atlas eğer gökyüzünü onun yerine bir süre taĢırsa elmaları getirebileceğini söyler
ve Herakles gökyüzünü sırtlanır. Bu kısım mitoloji içerisinde Herakles‟in daha doğrusu bir
insanın gücünün yüceltildiği en üst düzey anlatıdır. Herakles, gökyüzünü sırtında taĢırken
Atlas elmaları almıĢtır fakat tekrar gökyüzünü sırtına almak istemez. Burada Herakles yine
aklını kullanır. Sonuçta kurnaz Zeus‟un oğludur ve söz oyunları ile Atlas‟ın tekrar
gökyüzünü sırtına almasını sağlar. Gökyüzünü sırtında taĢıyan bir titan olan Atlas‟ın ismi
günümüzde Atlas Dağları ile yaĢamaya devam etmektedir.
Herakles‟in arınmak için kuzeni Kral Eurytheus‟un buyruğu altında gerçekleĢtirdiği
son ve on ikinci iĢ insan zihninin ötesindeki bir dünyaya ulaĢmaktadır. Cehennemin bekçi
406
Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 211
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 230
408
Burn, Lucilla; 2012, a.g.e.: 30
407
150
köpeği olarak bilinen Typhon ve Ekhidna‟nın oğlu ve Hydra, Orthos gibi Herakles
tarafından öldürülen yaratıkların kardeĢi olan Kerberos bu son görevde Herakles‟in
karĢısında ki düĢmanıdır. Ölüler ülkesine giren hiçbir varlığın bir daha yeryüzüne
dönmemesini sağlamak amacıyla yeraltının kapısında bekçilik yapan Kerberos, üç baĢlı
yılan kuyruklu bir köpek olarak tasvir edilmektedir. Herakles her zaman ki gibi tereddüt
etmeden bu görevi de yerine getirmek amacıyla yer altına Athena ve Hermes‟in yardımıyla
inmiĢtir. Kayıkçı Kharon‟u ikna ederek Hades‟in krallığının derinliklerine kadar
ilerlemiĢtir. Hatta burada esir düĢmüĢ olan Atina‟lı kahraman Theseus‟u Yeraltı Tanrısı
Hades‟in elinden bile kurtarır. Kerberos‟u ise Eurytheus canlı olarak istemiĢtir. Herakles
bu yaratığı yaĢayanlar ülkesine sürükleyerek çıkarmıĢtır. Korkaklığı ile artık ünlenen
Eurytheus Kerberos‟a daha bakamadan onu tekrar yer altına salmasını Herakles‟ten ister.
Son görevin tamamlamasıyla Herakles‟in arınması da tamamlanmıĢtır. Fakat Herakles‟in
kahramanlıkları ve maceraları sadece bu görevlerle sınırlı kalmamıĢtır.
Yeniden bir hayat kurmak isteyen Herakles, bir okçuluk yarıĢında Oikhalia
hükümdarı ve Melaneus‟un oğlu Eurytos‟u yenerek onun güzel kızı Iole ile evlenme hakkı
kazanır. Fakat Kral Eurytos bu duruma razı olmaz ve türlü bahaneler üretir. Sadece
Eurytos‟un oğullarından Iphitos, Herakles‟in yanında yer almıĢtır ama oda babasının bir
kumpası sonucu Herakles tarafından bir sinir krizi sırasında öldürülmüĢtür. Bunun üzerine
daha yeni özgürlüğüne kavuĢmuĢ Herakles Lydia Kraliçesi Omphale‟nin emri altında üç
yıl boyunca hizmet etmek zorunda kalmıĢtır. Bu hizmet sürecinde Herakles; Okeanos ve
Theia‟nın Kerkop olan oğulları Eurybates ile Olous‟u yakaladı, bağları olan Sileus‟un
zulmüne son verdi, Phrygia‟da; Hermes‟in oğlu Daphnis‟in sevgilisi Pimpleia‟yı kaçıran
ekin biçici Lityerses‟in öldürerek kızı kurtardı. Lydia‟da olduğu süre boyunca Anadolu
topraklarında
hırsızlıklar,
yağmalar
sonlanmaya
baĢlamıĢtır.
Omphale
ile
olan
birlikteliğinden ise Lamos, Agelaos ve Laomedon adlı çocuklar dünya ya gelmiĢtir. Üç
yıllık arınma bittikten sonra ise Yunanistan‟a geri döner.
Bütün bu mitler dıĢında Herakles‟e dair birçok anlatı yer almaktadır. Özellikle ilk
bölümde Herakles‟in tanrılarla birlikte savaĢtığını ve babası Zeus‟un egemenlik
mücadelesinde onun yanında yer aldığına değinmiĢtik. Herakles gibi Zeus‟un yanında yer
alan insanların yaratıcısı ve savunucusu Titan Prometheus‟ta Zeus‟un egemenlik
mücadelesinin bir parçasıydı. Fakat insanlığın ilk kahramanı olarak değerlendirdiğimiz
Prometheus, Zeus ile yaĢadığı bir anlaĢmazlık sonucu Kafkas Dağlarına zincirlenmiĢ ve bir
kartal aracılığıyla sonsuz iĢkenceye mahkûm edilmiĢti. Zeus‟un zamanla Prometheus‟a
151
olan öfkesi neden ne nasıl dindi anlatılmamaktadır ama Herakles, Zeus‟un emri ile Typhon
ve Ekhidna‟nın çocuğu olan kartal‟ı öldürerek Prometheus‟u zincirlerinden kurtarmıĢtır.
Zeus onu bağıĢlamıĢtır ama Prometheus‟u, günahlarını sonsuza dek unutmamaya mahkûm
ettiği için, onun zincirlerinin demirden yapılmıĢ ve üzerine Kafkas Dağı‟ndan alınan bir
taĢın kakıldığı yüzüğü hiç çıkarmamacasına takmasını ona buyurdu.409
Herakles‟in ölümüne sebep olacak kadın ile tanıĢması da büyük bir dövüĢ ile
gerçekleĢmiĢtir. Korkunç Irmak Tanrısı Akheloos ile dövüĢecektir. Thetis ile Okeanos‟un
oğlu olan bu Irmak Tanrısı‟nın, zor duruma düĢtüğünde kendisini bir ejdere, aslana ya da
boğa baĢlı insana dönüĢtürme gücü vardır (Deniz Ġhtiyarı Nereus gibi). Boğa boynuzlarına
sahip korkunç çehresiyle Yunanistan‟ın en büyük ırmağıdır Akheloos ve Oineus ile
Khelidon‟un kızı olan Deianeria‟ya deliler gibi tutkundur.410 Herakles, Akheloos ile zorlu
bir mücadeleye giriĢerek onu yenmiĢ ve Deianeri‟ya ile evlenmeye hak kazanmıĢtır. Fakat
bu kadının aĢkı onun sonunu hazırlayacaktır. Herakles ve eĢi bir gün bir nehri geçecekler
iken orada salcılık yapan Kentaur Nessos, Deianeria‟ya tecavüz etmeye kalkar ve
Herakles‟in okuyla vurulur. Ölmeden önce ise Deianeira‟ya Ģu öğüdü verir: „ Yaramın
pıhtılaĢmıĢ kanını avuçlarına topla, Herakles‟in giysisini bu kanda ıslat. Bu iksir onun sana
aĢkını hep sürdürecektir.”411 Ve böylece Kentaur Nessos ölmeden önce intikamını almıĢtır.
Herakles ve Deineria‟nın evlilikleri yolunda giderken, Herakles her zaman ki gibi
macera peĢinde diyar diyar gezmektedir. Deianeria, unutulacak olmanın korkusu ve
Herakles gibi bir kahramanın çapkınlığı karĢısında duygularına kapılır ve sonsuz aĢk için
Kentaur‟un öğüdüne uyar. Kentaur‟un kanıyla ıslatılmıĢ bir gömleği Herakles için hazırlar.
Nessos‟u öldüren ok, anımsayacağınız gibi, Herakles‟in öldürdüğü Lerna ejderhası
Hydra‟nın zehirli kanına batırılmıĢtır. Bu yüzden onun açtığı yaranın kanına bulanmıĢ
gömlekte yarayı açan ok kadar zehirlidir.412 Herakles‟in gömleği giymesiyle zehrin tenini
yakması ve kanına karıĢması bir olmuĢtur. Acılar içerisinde kıvranan Herakles‟i en büyük
oğlu Hyllos, Oita Dağı‟na götürerek bir odun yığınının üzerine yatırır.
413
Fakat Herakes‟in
hala canlı ama acılar içinde kıvranan bedenini kimse yakmaya cesaret edemez. Poais‟in
oğlu Philoktetes‟i gören Herakles, bu zor iĢi yaparsa, yani odun yığınını ateĢlerse ona
yenilmez yayını vereceğini söyleyerek onu ikna eder. Ve Philoktetes zorla da olsa bu
409
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 232
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.:239
411
Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:156
412
Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 217
413
Burn, Lucilla; 2012, a.g.e.: 35
410
152
görevi yerine getirir. AteĢ yandıktan sonra Zeus‟un ateĢi ve yıldırımları, Herakles‟in
ölümlü kesimini yakıp bir buluta çevirmiĢ, bulut ölümlü arkadaĢlarını bırakıp göğün
gizemli uzamlarında uzaklaĢmıĢtır. Zeus onun dört atlı altın arabasına binmesine izin verdi.
Bu ölümsüzler arasında bile az rastlanan bir onurdu. Bir kadından doğup da tanrı olan tek
kiĢiyi Apollon‟un tanrısal müziği karĢıladı.414
Artık tanrılar arasında yerini alan Herakles‟in tanrılar katına çıkmasını kutsayan olay,
yeni tanrının, Gençlik Tanrıçası Hebe ile düğünü ile pekiĢtirildi. Böylelikle Hebe‟nin
annesi Hera‟nın düĢmanlığı da son bulmuĢ oluyordu.415 Herakles‟e karĢı sonsuz öfke
besleyen ve onun karĢısına birbirinden imkânsız zorlukları çıkaran ve her türlü kötülüğü
yapan Hera, bir noktada Herakles‟in adının duyulmasında istemeyerek de olsa bir katkı
sağlamıĢtır. Onun kaderini belirleyen acı dolu yollara sürüklemesi Herakles‟in belki de
düĢünemeyeceği rakiplerle karĢılaĢmasını sağlamıĢtır.
Yunan mitolojisinde; öteki kahramanların tersine, Herakles‟in giriĢimleri, yaĢamının
bir bölümüyle sınırlı kalmamıĢtır. O, her Ģeyden çok canavarlar ve yabanıl halklar
tarafından yağma ve saldırıya uğrayan Yunan toprağını kurtarma yolunda Zeus tarafından
gösterilen kesin istencin somut simgesi olarak kabul edilmektedir. Öfkesi, piĢmanlığı,
cesareti, aĢkları ve arkadaĢlığı ile insan olma durumunu yansıtan aynı zamanda imkânsız
olarak görülen her iĢin altından gücü ve zekâsı ile galip gelmeyi baĢaran bir kahramandır.
Onun kahramanlıkları Yunan mitolojisi ile sınırlı kalmayarak insanlıktan tanrılığa kadar
ulaĢan bir yaĢam ile adını duyan her toplum için bir örnek bir model olmuĢtur.
5.2.4. Theseus
Herakles‟in çağdaĢlarından olan ve dönemin bir diğer büyük kahramanı Atina‟lı
Theseus‟tur. Theseus, Yunan mitolojisinde ve tarihinde önemli bir karakter olarak
karĢımıza çıkmaktadır. Onun gerçekleĢtirdiği eylemler hem bir kahramana hem de bir krala
yakıĢır Ģekildedir. Sadece gücü ile ön plana çıkmamıĢ aynı zamanda zekâsı ile Yunan
toplumunun yaĢantısında büyük bir iz bırakmıĢtır. Atinalıların Herakles‟e denk tuttukları
bu kahramanın hayatına dair anlatı babası Atina Kralı Aigeus‟un bir erkek çocuk sahibi
olma isteğiyle baĢlamaktadır. Ve bu isteği Trezene Kralı‟nın Aigeus ziyareti dolayısıyla
düzenlediği bir ziyafet sonunda Prenses Aithra ile birlikte olmasıyla gerçekleĢecektir.
Fakat Aigeus, Aithra‟nın hamileliği boyunca onun yanında olamayacaktır. Çünkü eğer
414
415
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 241
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 241
153
doğacak çocuk erkekse, taht üzerinde iddiası olan kuzenleri Pallantidaillerin olası
ihanetlerinden uzakta, Trezene‟de büyümelidir. Kral büyük bir kayanın altına bir kılıç ve
sandallar saklar; Aithra‟ya da oğlu kayayı tek baĢına yerinden oynatacak güce eriĢinceye
kadar ona doğumundaki gizi açıklamamasını tembih eder. Çocuk ancak o zaman babasının
yanına gelebilecektir. 416
Theseus‟un doğumuna iliĢkin bir farklı anlatı ise daha ilgi çekici özellikler
taĢımaktadır. Düzenlenen eğlentinin sonunda Aigeus ile Aithra birlikte oldular ve sonra da
hükümdar, hem seviĢmeden hem de Ģaraptan dolayı sızıp kalmıĢtır. Aithra ise; Aigeus
uyuduktan sonra yatağından kalkıp Trezene yakınlarındaki Sphairos Adası‟na gitmiĢtir.
Ona bu buyruğu Pallas Athena vermiĢtir. Adaya varan Aithra aynı gece Poseidon ile de
birlikte olmuĢtur. Ancak Denizler Tanrısı Poseidon, bu birleĢmeden bir çocuk olursa onun
babalığını almayacağını, babalığı Aigeus‟a bıraktığını söylemiĢtir.417 Bu durum Yunan
mitolojisi içerisinde görülen ender bir olaydır. Çünkü Zeus dıĢında büyük tanrıların
hiçbirinin ölümlü bir kadından bir çocuğu olmamıĢtır. Bu durum için Theseus‟un babasının
gerçekte kim olduğunu gizlemek için söylenmiĢ bir yalan veya Trezene için Zeus‟tan daha
önemli bir tanrı olan Posedion‟un yüceltilmesine yönelik bir anlatı olabileceğine dair
açıklamalar yapılabilir. Aslında bu durum Herakles‟in doğumuna yakın bir anlatıdır ki
Theseus ile Herakles arasında toplumsal yönlü bir çekiĢme mevcuttur. Bu durumun
üzerinde aralarında ki bağın sadece benzerliklerle sınırlı kalmaması da etkilidir.
Theseus‟un annesi Prenses Aithra, Pittheus‟un kızı olarak bilinmektedir ve Herakles‟in
annesi Alkmene de Lysidike‟nin kızı olarak tanınmaktaydı. Pittheus ve Lysidike ise
Hippodameia ile Pelops‟un çocuklarıydı; yani kardeĢtiler. Yani Herakles ile Theseus
arasında uzatanda olsa kan bağı bulunmaktadır. Theseus gerekli yetiĢkinliğe ulaĢtığı zaman
kuzeni her yerde cereyan eden haksızlıklara karĢı gelirken, denizde ve karada canileri
kovalayıp onları yok ederken, kendisinin eli kolu bağlı oturmasını, yoluna çıkacak
canilerden kaçınmasını büyük bir Ģerefsizlik olarak görmüĢtür.418
Theseus, gerekli yetiĢkinliğe ulaĢtığı zaman annesi ona babası hakkında gerçeği
söylemiĢtir. Kayanın altındaki kılıcı ve sandaletleri alan Theseus, Atina‟ya daha güvenli
olan deniz yoluyla değil kara yoluyla gitmeye karar vermiĢtir. Atina‟ya doğru gittiği bu yol
ise haydutlar ile çevrelenmiĢtir. Bu durumda Herakles‟in ülke dıĢındaki görevlerde uzun
416
Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:144
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 180
418
Plutarkhos (2015); Theseus- Romulus, Çev: İo Çokona, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul: 8
417
154
süre kalmasının da etkisi büyüktür. Bu haydutlar kendilerini durduracak biri olmadığı için
rahatça hareket edebilmektedirler. Theseus‟un Atina yolculuğu ile Plutarkhos, eserinde
Herakles‟in Lydia Kraliçesi Omphale‟nin yanında olduğunu belirtmektedir. Fakat bu bir
çeliĢkiyi doğurmaktadır. Herakles‟in Omphale‟nin yanına gitmesi „On Ġki ĠĢ‟ sonunda
gerçekleĢmiĢ bir süreç olarak anlatılmaktadır. Bir üst baĢlık altında Herakles‟in on iki
iĢinden
bahsederken
Kerberos‟un
yakalanması
sırasında
Herakles‟in
Theseus‟u
kurtardığını belirtmiĢtik. Bu durum iki kahramana dair anlatılan mitlerdeki içerik ile zaman
arasında bir çeliĢki olduğunu ortaya koymaktadır. Bu noktada Theseus‟a dair anlatıları
Herakles‟e bağlı kalmadan iĢlemek anlatının bütünlüğünü ve zaman örgüsünü korumak
amacıyla daha yerinde olacaktır.
Theseus, Atina yolunda ilk olarak Epidauria‟da Periphetes ile karĢılaĢmıĢtır.
Kullandığı sopa yüzünden Korynetes lakabıyla anılan cani419 bu sopa ile yolculara
saldırmakta onları öldürmekte idi. Ama Theseus bu haydudun boğazına göre lokma
değildi. Onu kendi silahıyla tepeledi ve de topuza el koydu. Ġkinci olarak “Pityokamptes”
(Çambüken) adıyla tanınan haydut çıktı karĢısına. Asıl adı Sinis olan bu haydut iki çam
ağacını eğerek kurbanının bir ayağını ağacın birine, öteki ayağını da diğerine bağlardı.
Sonrada ağaçları bırakır, zavallı kurbanın her bir bacağı bir ağaçta kalırdı. Theseus onun
baĢkalarına yaptığı gibi yaptı ona.420 Sinis‟in Perigoune adında uzun boylu, güzeller güzeli
bir kızı vardı. Babasının öldürülmesinden sonra korkup kaçan kızı, gür çalıların,
fundalıkların ve yabani kuĢkonmazların bulunduğu bir yere sığındı. Çocuksu ve saf bir
tavırla söylediklerini anlarmıĢçasına kendisini saklamaları için yalvarmaya, yardım
ettikleri takdirde onları hiçbir zaman kesip yakmayacağına yemin etmeye baĢladı. Theseus
genç kızı yanına çağırdı ve korkmamasını, ona kötülük yapmak bir yana yardım etmek
istediğini söyledi. Bunun üzerine kız ortaya çıktı ve Theseus ile beraber oldu. Bu
birleĢmeden Melanippos doğdu. Daha sonra Theseus kızı Oikhalielı Eurytos‟un oğlu
Deioneas‟a emanet etti. Theseus‟un oğlu Melanippos, Ornytos ile birlikte Karia bölgesinin
kolonileĢmesinde yardımcı olan Ġoksos‟un babasıdır. Bu yüzden Ġoksos‟un soyunu devam
ettiren Ġoksidesler bir aile göreneği olarak hiçbir zaman çalıları, fundalıkları ve yabani
kuĢkonmazları yakmazlar, tersine onlara saygı duyarlar.421
419
Plutarkhos; 2015, a.g.e.: 8
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 238
421
Plutarkhos; 2015, a.g.e.: 9
420
155
Hakkından geldiği üçüncü haydut Skiron‟du. Bu haydut yolcularını kendi ayaklarını
yıkatmaya zorluyordu bir uçurumun kıyısında ve onlar bunu yaparken bir tekme atarak
uçurumdan aĢağı yuvarlıyordu.422 Theseus, öncekiler gibi bu haydudu da kendi yöntemi ile
yendi. Dördüncü rakibi dev Kerkyon idi. Poseidon‟un oğlu olan bu haydut karĢısına çıkan
herkesi kendisiyle güreĢmeye zorlar ve kimse de bu deve güç yetiremediği için yenilirdi.423
Gücüne güvenen Theseus zorda olsa bu zorluğun altında kalkmıĢtır. Theseus‟un karĢısına
çıkan son haydut ise Prokrustes olmuĢtur. Bir yatağı vardı bu haydudun. Eline düĢme
bahtsızlığına uğrayan kiĢileri bu yatağa yatırdı. Eğer boyu yataktan kısaysa gövdesinden
çeke çeke uzatırdı fakat uzunsa o zaman da keserek yatak boyuna denk getirirdi
kurbanını.424 Önceki karĢılaĢmalarında olduğu gibi bu haydudu da kendi yöntemi ile
yenerek Atina yolu üzerindeki bütün tehlikeleri temizlemiĢ oldu. Bu durum Atina‟ya
kendisinden önce adının gitmesine sebep olmuĢtur. Atina‟ya vardığında bu kahramanı
herkes tanıyordu. Kral bu kahramanın oğlu olduğunu bilmeden bir ziyafet düzenledi. Fakat
bu sırada evli olduğu eĢi Media, Theseus‟un kim olduğunu bildiği için onu öldürmek için
planlar yapmıĢtır. Hatta bu konuda Kral Aigeus‟u da etkileyerek onu öldürmesi için içi
zehir dolu bir Ģarap kadehi ikram etmesini sağlamıĢtır. Fakat son anda bu kahramanın
belinde taĢıdığı kılıcı gören kral bu gelenin kendi oğlu olduğunu anlayarak içinde olduğu
tuzaktan son anda kendisini ve oğlunu kurtarmıĢtır. Media ise çoktan saraydan kaçmıĢtır.
Theseus‟un, Atina‟ya ulaĢmasıyla birlikte gerçek macerası da baĢlamıĢtır.
Theseus‟un buradaki ilk eylemi ortaya çıkması sonucu Atina tahtındaki haklarını kaybeden
Pallantidailleri ortadan kaldırmak olmuĢtur. Daha sonra Marathon Boğası yakalayarak
ününe ün katmıĢtır. Bu boğa aslında Herakles‟in meĢhur görevlerinden biri olan Girit
Boğası‟dır. Herakles ile ilgili bölümde bu boğanın Eurytheus tarafından daha sonra serbest
bırakıldığını belirtmiĢtik. Hayvan serbest bırakılınca yüzlerce insanı öldürmüĢtür.
Öldürdüklerinin arasında hükümdar Minos‟un oğlu Androgeus da vardır.425 Theseus bu
cani yaratığı yakaladıktan sonra Apollon‟a kurban etmiĢtir.
Theseus‟un en büyük baĢarısı olarak onu zirveye taĢıyan kahramanlığı yine bu boğa
ile ilgilidir. Bu boğanın öldürülmesi için sefere katılan Girit Kralı Minos‟un oğlu
Androgeus‟un av sırasında ölmesi üzerine Girit, Atina üzerine sefere çıkmıĢ ve Kral
Aigeus‟u vergiye bağlamıĢtır. Fakat bu vergi paradan daha ötedir ve kanlı bir geleneği
422
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 238
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 239
424
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 239
425
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 186
423
156
baĢlatmıĢtır. Kral Minos, Atina‟dan her yıl yedi genç erkek ve kadının kendisine
gönderilmesini istemektedir. Bu isteğin sebebi ise Herakles ile ilgili kısımda bahsettiğimiz
Minotauros‟tur. Girit Boğası ve Kraliçe Pasiphae‟den olan Minotauros, meĢhur mimar
Daidalos‟un yapmıĢ olduğu bir labirentte tutulmaktadır. Ve Atina‟dan gelen bu gençler
labirente atılarak Minotauros‟un gazabına uğramaktadırlar.
Philokhoros ise; Giritlililerin, Minotauros ile ilgili bu söylentilere katılmadıklarını,
Labirent‟in hapishaneden baĢka bir Ģey olmadığını iddia ettiklerini, oraya hapsedilenlerin
kaçması imkânsız olduğundan bu rivayetlerin çıktığını ileri sürer. Aynı zamanda Minos‟un,
oğlu Androgeos‟un anısına atletizm yarıĢmaları düzenlediğini, galip gelenlere de ödül
olarak Labirent‟te hapsedilen on dört genci verdiğini söyler. Anlatılana göre ilk
yarıĢmalarda kralın maiyetinde bulunan en güçlü komutanlarından Tauros adında biri galip
gelmiĢtir. Philokhoros, bu komutanın son derece gaddar ve sert biri olduğunu, Atinalı
gençlere çok kötü davrandığını belirtir.426 Geçeklikte boğa baĢlı bir insan değil Tauros
adında bir insanın gerçekleĢtirdiği canilik bu rivayetlerin ortaya çıkmasına sebep olmuĢ
olabilir.
Theseus ise Girit‟e giden bu gençler arasına katılmak istemektedir. Hem cesaretini
kanıtlamak hem de Atina‟yı içinde bulunduğu bu acıdan kurtarmak içindir bu istek. Siyah
yelkenli bir gemi ile yola çıkan Theseus ve gemi kaptanından tek bir isteği vardır Kral
Aigeus‟un eğer Theseus sağlam bir Ģekilde dönerse bu zamana kadar geri hiçbir gencin
dönmemesinden kaynaklı olarak bir yas ifadesi olarak çekilen siyah yelkenlerin yerine
beyaz yelkenler çekilecektir. Girit‟e giderken Theseus‟un gerçek babası olduğu söylenen
Poseidon‟un deniz altındaki sarayına uğradığına ve onun korumasını aldığına dair de
anlatılarda Yunan mitolojisi içerisinde geçmektedir.
Kahraman ve gençler Girit‟e vardıklarında Kral Minos‟un huzuruna çıkarıldılar. Bu
sırada Theseus‟u gören Prenses Ariadne, ona âĢık olmuĢtur. Theseus‟un Labiret‟ten geri
dönebilmesi için ise ona gizlice bir yumak vererek: “ Bu yumaktaki ipin bir ucunu kapının
iç yanına tuttur ve yürürken bir yandan da yumağı aç. Böylece eğer canavarı
öldürebilirsen, dönüĢ yolunu kolayca bulabilirsin. Ben seni bekleyeceğim.”427demiĢtir.
Ariadne‟nin tavsiyesine uyan Theseus giriĢe bağladığı ip ile Labiret‟te dolanmaya
baĢlamıĢtır. Minotauros ile karĢılaĢtığında ise zor olmasına rağmen bu yaratığı yenmeyi
426
427
Plutarkhos; 2015, a.g.e.: 14
Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 170
157
baĢarmıĢtır. Ve geri dönüĢ yolunu bu karmaĢık yapıda zorlanmadan aldığı yardım
sayesinde bulabilmiĢtir. Böylelikle Atinalı gençler ve onlardan sonraki kuĢaklar bu kanlı
verginin hükmünden kurtulmuĢtur. Theseus, Atina‟ya dönerken Ariadne‟yi da yanına
alarak kaçmıĢtır. Atina‟ya dönerken Naksos adasına uğramak zorunda kalmıĢlarıdır. Orada
Theseus‟un Ariadne‟yi bırakarak kaçtığı söylenir. Atinalı yüce kahraman kaçtıktan sonra
adada tek baĢına kalan kızı, Dionysos‟un görüp kendine eĢ olarak aldığı da ayrıca belirtilir.
Bazı kimseler Theseus‟a yakıĢtıramazlar bu davranıĢı ve onlara kalırsa, adada Ariadne
hastalanmıĢtır. Theseus, kızcağızı bir mağaraya bırakmıĢ, bazı eĢyalarını almak için
gemiye dönmüĢtür. O anda çıkan bir fırtına, gemiyi uzaklaĢtırmıĢ, Theseus da uzun süre
sevgilisinden uzak kalmıĢtır. Döndüğü zaman Ariadne‟yi ölü bulmuĢtur.428
Ariadne‟yi
neden
Naksos
Adası‟nda
kaldığına
dair
tam
bir
açıklama
bulunmamaktadır. Fakat Theseus, Ariadne‟yi geride bırakmak kadar büyük bir hata daha
yapmıĢtır. Babasının sözlerini unutmuĢ ve siyah yelkenlerin yerine beyaz yelkenleri
çekmeyi unutmuĢtur. Geminin siyah yelkenlerle birlikte geldiğini gören Aigeus ise evlat
acısına dayanamayarak kendisini denize bırakmıĢtır. Bu olaydan beri, içinde boğulduğu
deniz onun adıyla “Aigaion Pelagos- Ege Denizi” diye anılmaktadır. 429
Theseus‟un maceraları sadece bunlarla sınırlı kalmamıĢtır. Theseus, Lapithlerin Kralı
Peirithoos ile büyük bir dostluk kurmuĢtur ve bundan sonraki maceralarına hep bu kral ile
birlikte gitmiĢtir. Ġlk olarak Lapithlerin kralı olan Peirithoos‟un düğününde konuklar
arasında yer alan Kentaurlarla savaĢmıĢlardır. Ġçkiye dayanamayan vahĢi yaratıklar olan
Kentaurlar
sarhoĢ olduklarında Peirithoos‟un gelinini kaçırmaya çalıĢmıĢlar ve çıkan
kavgada Theseus Peirithoos‟un gelini kurtarmasında yardımcı olmuĢ ve Kentaurlar ağır bir
yenilgi ile ülkeden sürülmüĢlerdir. Daha sonra bu iki kral Amazonların kraliçesi Antiope‟yi
kaçırmıĢlar ve Atina önlerinde Amazonlarla savaĢmıĢlardır. Antiope‟den Hippolytos
adında bir oğlu olmuĢtur. Antiope‟den sonra Girit hükümdarı Deukalion‟un kız kardeĢi
Phaidra ile evlenmiĢtir. Phaidra‟dan da Akamas ile Demophon adlı iki oğlu olmuĢtur.
Fakat Hippolytos‟un kaderi kötü yazılmıĢtır. Attika kralı, oğlunu küçük yaĢta kendi
büyüdüğü Ģehre göndermiĢ, onun orada büyümesini istemiĢtir. Trezene‟de yasal varis
olarak kabul edilmesiyle de Atina‟daki taht kavgasının önüne geçilmiĢtir. Hippolytos
büyüdükçe yakıĢıklılığı ve yetenekleri de artan bir kiĢi olmuĢtur. Okçuluk ve avcılıkta
ustalaĢan Hippolytos güzelliğe pek önem vermeyen ve Aphrodite bu yüzden saygı
428
429
Edith, Hamilton; 2011, a.g.e.: 112
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 190
158
duymayan biridir. Onun için önemli tek tanrıça Artemis‟tir. Bu duruma sinirlenen
Aphrodite ise öfkesini babasını Atina‟da ziyaret etmek isteyen Hippolytos‟a üvey annesi
Phaidra‟yı aĢık ederek göstermiĢtir. Phaidra‟ya karĢılık vermemesine rağmen iftira sonucu
babasının lanetlemesine maruz kalmıĢ ve Poseidon‟un gazabıyla yüzleĢmiĢtir. Her Ģeyin
bir iftira olduğunu anladıktan sonra Theseus büyük bir üzüntü duysa da iĢ iĢten geçmiĢtir.
Theseus‟un Peirithoos ile geçirdiği son iki macera ise bundan öncekiler gibi gönül
iĢleri ile ilgilidir. Ġlk önce bu ikili Sparta Kralı Tyndareos‟un kızı Helene‟yi kaçırmıĢlardır.
Bu prensesi kurtarmak için ise Dioskourlar yardıma koĢmuĢtur. “Dioskouroi” sözcük
anlamı olarak “Zeus‟un delikanlıları” demektir… Bunlardan Poudeukes ölümsüz, Kastor
ölüm olarak bilinmektedir. Pallene adasında büyüyen bu ikilinin ilk iĢleri büyüdükleri yeri
korsanlardan temizlemek olmuĢtur. Bu yüzdendir ki denizcilerin tanrıları olarak büyük
saygı görmüĢlerdir. Leda onları Sparta ilindeki Taygetos dağında dünya ya getirdiği için
Sparta devletinin kurucu tanrıları da sayılmaktadırlar.430 Bu ikili Theseus ve Peirithoos ile
karĢılaĢamamıĢlardır fakat Helene‟yi kurtarmayı baĢarmıĢlardır. Daha sonraları Zeus
tarafından birer yıldıza dönüĢtürülen bu kardeĢler ikizler burcunu temsil etmektedirler.
Theseus ve Peirithoos‟un, Helne‟nin geri götürülmesine karĢı çıkamayıĢlarının tek sebebi
ise o sırada Yeraltı Krallığına inmiĢ olmalarıdır. Bunun sebebi ise Hades‟in eĢi ve Demeter
ile Zeus‟un kızı Persephone‟yi eĢ olarak kaçırmaya çalıĢacak olmalarıdır. Hades, bu
ikilinin neden yeraltına geldiğini bilmesine rağmen yine de güler yüzle karĢıladı iki
arkadaĢı; yer gösterip oturttu. Theseus da, Peirithoos da oturdukları yerden bir daha
kalkamadılar. Ölüler tanrısı bir oyun oynamıĢtı onlara; ikisini de Unutkanlık Ġskemlesi‟ne
oturtmuĢtu. O iskemleye kim oturursa otursun, her Ģeyi unutur, öylece kalakalırdı. Theseus
da, Peirithoos da kim olduklarını, yeraltına neden indiklerini bilmiyorlardı artık.431 O
sırada Kerberos‟u yakalamak için Herakles‟te yeraltına inmiĢti. Theseus ve Peirithoos‟u
hiç bir Ģey hatırlamaz bir halde otururken buldu. Kuzeni olan Theseus‟u kurtardı fakat
Peirithoos yeraltında kalmak zorunda idi. Çünkü Persephone‟yi kendisine eĢ olarak almak
isteyen kendisi idi.
Theseus anlatıldığı üzere Yunan mitolojisi‟nin hareketli kahramanlarından biridir.
Fakat onu ön plana çıkaran faaliyetleri sadece dövüĢ ve savaĢlardan ibaret değildir.
Theseus Atina kralı olduktan sonra ve birçok reform gerçekleĢtirmiĢtir. Attika
Yarımadası‟ndaki dağınık kasabaları ve küçük Ģehirleri bir yönetimde birleĢtirerek Atina
430
431
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 190
Edith, Hamilton; 2011, a.g.e.: 114
159
Birliğini kurdu. ġehrin büyümesi ile oluĢan Eupatrides (Soylular), Geomoroi (Çiftçiler),
Demiourgoi (Zanaatkârlar) adlı sosyal sınıfları düzenledi. Prytaneion (Belediye Meclisi)
ve Bouleuterion‟u (ġehir Meclisi) kurdu. Panathaneia bayramlarına yeni bir düzen
getirirken Poseidon onuruna Ġsthmos Ģenliklerini düzenlemiĢtir.432 Para kullanımını getiren
ilk hükümdar olan Theseus, sikkelerinin üzerine boğa resmi bastırmıĢtır.433 Fakat Yunan
kahramanlarının zorluklarla ve acılarla dolu hayatı onunda kapsamaktaydı. Menestheus
adlı birinin soyluların desteğiyle yönetimi eline geçirmesi üzerine yaĢlı Theseus ülkesinden
kovuldu. Skyros Adası‟nda hüküm süren Kral Lykomedes‟in yanına sığınmak zorunda
kaldı. Neden olduğu belirtilmese de burada Kral Lykomedes tarafından öldürülmüĢtür.
5.2.5. Iason veya Argonotlar
Avrupa‟nın ilk büyük gezgini, Altın Post‟u aramaya çıkan denizcilerin önderi;
mitologyanın en ünlü gezgini Odysseus‟dan bir kuĢak önce yaĢamıĢ 434 olan Iason‟dur.
Mitin temel objesi olan Altın Post olarak bilinen kürkün hikayesi ise Deniz Tanrısı
Poseidon‟un ölümlü bir kadın olan Theophane‟ye aĢık olmasıyla baĢlamaktadır. Kral
Bizaltes‟in kızı olan Theophane öylesine güzel ve çekici bir kadındır ki, Poseidon kızı
görür görmez umutsuzca ona tutulmuĢtur. Babasının denetiminden ve kızın taliplerinin
sıkıcı bastırmalarından kurtulmak için, Deniz Tanrısı onu kaçırarak ve Krumissa Adası‟na
götürür. Burada peĢlerine düĢenlerden kurtulmak için ise Poseidon kendisini ve
Theophane‟yi koyun kılığına sokar. Ve bu halde iken birlikte olurlar. Bu birliktelik
sonucunda ise, pek gösteriĢli, postu altından bir kuzu doğar; Zeus kuzuya ölümsüz Ģan
bağıĢlayarak yüceltir.435
Altın Post‟lu bu tanrısal varlık ilerleyen zamanlarda tanrıların isteği doğrultusunda
gökyüzünden gelerek üvey anneleri Ino‟nun kıĢkırtmaları ve yalanları ile babaları Athamas
tarafından idam edilecek olan Phriksos ve Helle‟yi kurtarır. Avrupa ve Asya‟yı birbirinden
ayıran dar kanalın üzerinden geçerken Helle koçun sırtından aĢağıdaki denize düĢer.
Buraya onun adı verilerek Hellespont (Çanakkale Boğazı) olarak anılır. Phriksos ise koçun
sırtında Karadeniz‟i de geçmiĢ ve koç onu Kolkhis‟teki Kral Aeetes‟in sarayına
bırakmıĢtır. Aeetes, Phriksos‟u iyi karĢılamıĢtır ve buna karĢılık çocuk Zeus‟a koçu kurban
432
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 244
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 191
434
Edith, Hamilton; 2011, a.g.e.: 82
435
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 256
433
160
ederek mucizevi postunu da krala armağan etmiĢtir. Aeetes ise postu Ares‟e adamıĢ ve
onun kutsal koruluğuna asmıĢtır. 436 Iason‟un öyküsü iĢte bu post üzerine kurulmuĢtur.
Iason, Iolkos tahtının devrik kralı Aeson‟un ve Polymede‟nin çocuğuydu. Aeson,
kardeĢi Pelias‟ın tahtı gasp etmesi üzerine hapis hayatı yaĢıyordu. Oğlu Iason doğduğunda
ise Pelias‟ın ona bir zarar vereceğinden korkarak onu Ģehirden uzaklaĢtırdı ve Kentaur
Khieron‟un ellerine teslim etti. Kentaur‟ların at bedenli, insan omuzları ve baĢı olan yarı –
insan diyebileceğimiz yaratıklar olduğunu biliyorsunuz. Khieron çok iyi, çok bilgili ve çok
akıllı olduğu için krallar çocuklarını eğitmesi için ona gönderirlerdi. Khieron müzik ve tıp
alanında olduğu kadar okçuluk, cirit atma gibi sporlarda da üstün bilgi sahibiydi. 437 Yunan
mitolojisinin birçok kahramanı ve kralı onun eğitiminden geçmiĢtir.
Iason gerekli
erginliğe ulaĢıncaya kadar burada eğitimine devam ederken Kral Pelias ise krallığında
tedirgin bir yaĢantı sürüyordu. Pelias, tahta geçtiği gün baĢvurduğu bir bilici kendisine “
Aeson soyundan gelen biri tarafından öldürüleceğini, tek ayağına sandalet giymiĢ
birisinden çekinmesini”438 söylemiĢti.
Iason, yetiĢkinliğe geçtikten sonra Khieron‟un yanından ayrılarak Iolkos‟a doğru yol
almaya baĢladı. Anauro Irmağı kenarına geldiğinde ise kıyıda oturmuĢ bekleyen yaĢlı bir
kadın Iason‟dan onu karĢıya geçirmesini rica etti. Kheiron‟un sözleri hala kulağında olan
Iason yaĢlı kadını omuzlayıp ırmağı geçmeye baĢladı. Ama çok güçlü olmasına karĢın yaĢlı
kadının umduğundan daha ağır olduğunu görerek ĢaĢırdı. Bütün gücüyle sulara karĢı
savaĢarak nefes nefese karĢı karĢıya vardı ve yaĢlı kadını yere bıraktı. 439 Irmağı geçerken
de ayağındaki sandaletlerden birini kaybetti. Iason, bu yaĢlı kadının gerçek kiĢiliğini
göstermesi ile ĢaĢkına dönmüĢtür. YaĢlı kadın Tanrıça Hera‟dan baĢkası değildir. Hera‟nın
sınavını geçen bu yardımsever genç artık onun gözetimi altındadır ve gerçekleĢtireceği
yolculuklarda Hera onun yolunu açacaktır. Hera‟nın Iason‟u seçmesinde ki bir diğer amaç
ise Pelias‟ın onun için gerçekleĢtirmesi gereken kurban ritüellerini artık yerine
getirmemesidir. Hera, Pelias‟ın saygısızlığını Iason aracılığıyla cezalandıracaktır.
Iason, Iolkos‟a vardığında ise herkesin dikkatini çekiyordu. Pelias bile gencin ismini
iĢitmiĢti ama en büyük ĢaĢkınlığı onu görünce yaĢadı. Pelias bakıĢlarını aĢağı indirip de
delikanlının ayaklarını görünce, bilicinin verdiği kötü haberdeki „monosandalos‟u yani „
436
Burn, Lucilla; 2012, a.g.e.: 89
Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 142
438
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 260
439
Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 143
437
161
tek pabuçlu adam‟ı anımsadı.440
Iason, adının Diomedes olduğunu fakat Kherion
tarafından „ Ġyilik Getiren‟ anlamında Iason diye değiĢtirildiğini anlattı.441 Eski Kral
Aeson‟un oğlu olduğunu ve yasal hakkı olan tahtı istediğini Pelias‟a bildirdi. Pelias ise
kurnaz bir kiĢilikti. Tahtı Iason‟a sadece bir Ģartla kan dökülmeden teslim edeceğini
söyledi. Bu Ģart ise Altın Post‟un getirilmesi idi. Ġmkânsız bir görevdi bu daha önce Altın
Post‟u aramaya giden hiç kimse geri dönememiĢti. Ama Iason bu Ģartı tereddüt etmeden
kabul etti ve hazırlıklara baĢladı.
Ġlk iĢi Altın Post‟u arayıĢında kendisine yardımcı olacak bir tayfa bulmaktı ve tüm
Yunanistan‟a haber saldı. Burada mit yazarlarının ve Ģairlerin hayal gücü Iason‟un
arkadaĢlarına dair bitmek bilmez listeler çıkartmıĢtır. Bunlara Argonot, ya da “Argo‟nun
Denzicileri” denir. Burada, Troia SavaĢı‟ndan hemen önceki dönemin belli baĢlı
kahramanlarının adları görülür: bunlar Agamemnon‟un yoldaĢları olan Akhalı savaĢçıların
babalarıdır ve kâhin Amphiaraos gibi Thebai destan derlemelerinde yer alan baĢkalarıdır.
Nispeten geç döneme ait bir rivayet de Herakles‟i, hatta oğlu Hyllos‟u bu gruba katar. Ama
en ünlü Argonotlar ve macerada fiilen rol oynayanlar Trakyalı ozan Orpheus, Boreas‟ın iki
oğlu Kalais ve Zetes, Tyndareos‟un oğulları Kastor ve Polluks ile kuzenleri, Aphareus‟un
oğulları Ġdas ve Lynkeus‟tur. Seferin resmi kâhini, Argoslu Abas‟ın oğlu Ġdmon‟dur.442
Argonotlar arasında baĢka isimlerde geçmektedir: Dümenciliği üstlenen Tiphys, gözleri
dokuz mil öteden küçücük nesneleri görebilen Linkevs, ünlü hekim Asklepios, Kalidonyalı
Meleagros gibi daha birçokları vardı. Onlarla birlikte giden tek kadın, koĢucu ve avcı
olarak ün yapmıĢ olan Atalente‟dir. 443 Hatta Theseus ve Peirithoos bile bu sefere katıldığı
söylenmektedir.
Bütün bu kahramanların Argonotlar olarak anılmasının sebebi ise onları seferleri
boyunca taĢıyacak olan geminin “ hızlı” anlamına gelen “ Argo” olarak adlandırılmasından
kaynaklanmaktadır. Bu geminin en büyük özelliği konuĢabilmesidir. Çünkü Tanrıça
Athena pruvayı Dodona meĢesinden bir yontuyla süslemiĢtir.444 Tanrılara kurbanlar
sunulması ve Orpheus‟un Ģarkıları ile denize açılan Argo‟nun ilk durağı Lemnos Adası‟dır.
Bu adada ki kadınlar pis kokmaları ile ünlenmiĢlerdir. Kendilerini terk eden eĢlerini
öldürdükten sonra adaya sadece kendileri ile birlikte olmaları koĢuluyla erkeklerin ayak
440
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 261
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 261
442
Pierre, Grimal; 2012, a.g.e.:75
443
Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 146
444
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 262
441
162
basmasına izin vermektedirler. Geminin ihtiyaçları için birlikte olma koĢuluyla Lemnos
Adasında duran Argonotlar daha sonra Samothrake kıyısında Kabeir rahiplerinden
Persephone ve Demeter‟in sırlarını öğrendiler. Hellepontos‟u geçtikten sonra Dolion Kralı
Kyzikos‟un düğününe katıldılar. Burada gemide kalanlara saldıran altıĢar kollu devlerle
savaĢtılar. Demir alıp denize açıldıktan sonra çıkan fırtına onları tekrar Dolion kıyılarına
geldiler fakat geldikleri yeri farklı bir yer olarak algılayan Argonotlular ve onları korsan
sanan Dolionlar arasında bir çarpıĢma yaĢandı. Hatta bu çarpıĢmada genç kral Kyzikos‟da
ölenler arasındadır. Argonotlar bu acı olaydan sonra Mysia bölgesinde demirlediklerinde
Herakles‟in yardımcısı Hylas‟ın Pege Nympheleri tarafından kaçılması üzerine Herakles
onu aramak için mürettebattan ayrılır. Gemi yoluna devam ederken sonraki durağı
Bebrykler Adası olmuĢtur. Burada Kral Amykos ile Dioskourlardan Polydeukes yumruk
dövüĢü gerçekleĢtirirler. Polydeukes‟in yenmesi ile Argonotlar yollarına devam ederler ve
Kral Phineus‟un topraklarına varırlar. Kral kör bir kâhindir, tanrılar ona tuhaf bir lanet
vermiĢlerdir: önüne yemeklerle dolu bir sofra her kurulduğunda, açgözlü yaratıklar olan
Harpyalar üĢüĢüyorlar ve yemeklerin bir bölümünü alıp götürüyorlar, götüremediklerini de
dıĢkılarıyla kirletiyorlardı.445 Bu durumun sebebi ise geleceği görme yetisini para karĢılığı
kullanarak tanrıların belirlediği yazgılara karĢı insanları önceden haberdar etmesinden
kaynaklanmaktadır. Iason, Altın Post hakkında Phineus‟a soru sorduğunda ise Phineus
bedel olarak kendisini Harpyalardan kurtarmasını istemiĢtir. Pontos ve Gaia‟nın oğlu
Nersus ve Phorkys gibi deniz tanrısı olan Thaumas‟tan olma Harpyalar, haberci GökkuĢağı
Ġris‟in kızkardeĢleridir. Bu çocuk hırsızları, rüzgâr kadar hızlı fırtına kadar endiĢe vericidir.
Açgözlülükleriyle homurtuları rüzgârlara benzer.446 Bu korkunç kuĢların veya kuĢ
kadınların peĢine ise Boreas‟ın oğulları Kalais ve Zetes düĢmüĢtür. Harpylerin peĢlerine
düĢüp kılıçlarını korkunç kuĢların gövdelerine saplamaya baĢladıklarında ise neredeyse
hepsini paramparça edeceklerdi, edeceklerdi ama o sırada tanrıların habercilerinden Iris
geldi kuĢların imdadına. Boreas‟ın oğullarına , “Zeus‟un tazılarını öldürmeyin,” dedi.
“Styks Iırmağı üstüne yemin ediyorum, bu kuĢlar bir daha Phineus‟u rahatsız
etmeyecekler.”447 Böylelikle Phineus, onlara izleyecekleri rota ve bu güzergâhta
karĢılaĢacakları zorluklardan haberdar etmiĢtir. Hareketli kayalar olarak bilinen Plegadlar
ya da Symplegadlar arasından zorlukla geçen Argonotlar Ares Adası‟nda Stymphalos
kuĢlarıyla (Herakles‟in „On Ġki ĠĢ‟nde yer alırlar) mücadele ettiler. Denizde gemileri batan
445
Pierre, Grimal; 2012,77
Bonnefoy, Yves; 2000, a.g.e.: 375
447
Edith, Hamilton; 2011, a.g.e.: 85
446
163
Phriksos‟un dört oğlu olan Argos, Kytissoros, Phirontis ve Melas‟da Argonotlara
katıldılar.448 Uzun uğraĢlar sonunda gemi sonunda Kolkhis Krallığının topraklarına ulaĢtı.
Iason burada Kral Aites‟ten Altın Post‟u istedi. Kral ise ona üç görevi yerine getirirse Altın
Post‟a sahip olabileceğine dair Ģartlarını önüne sürdü: “ Birincisi iki vahĢi, ateĢ püsküren
boğaya boyunduruk vurarak sabanla dört dönümlük bir araziyi sürmek. Ġkincisi bu
sürdüğün yere ejderhanın diĢlerini ekmek ve yerden bitecek olan silahlı adamların hepsiyle
dövüĢüp yenmek. Üçüncüsü ise ormanda Altın Post‟u bekleyen ve gece gündüz hiç
uyumayan ejderhayı öldürmek”.449
Anlatıda fark edildiği gibi bu zamana kadar Iason giriĢtiği mücadelelerde hep
arkadaĢları olan Argonotlardan yardım almıĢtır. Bu görevlerde artık tek baĢına olacak
Iason, Kral Aietes‟in Ģartlarını kabul eder. Kralın kızı Media ise Altın Post‟u almaya
gelmiĢ Iason‟a âĢık olmuĢtur. Ona bu görevlerde nasıl baĢarılı olacağını anlatır. Boğaları
yenmesi için bir iksir verir, yere ekilen ejderha diĢlerinden doğacak olan askerleri yenmesi
için bir hile gösterir ve Altın Post‟u koruyan ejderha için ise bir uyku iksiri yapar. Bunlar
sayesinde üç görevde de yara almadan baĢarılı olan Iason, Altın Post‟u elde etmeyi baĢarır.
Argonotlar ve yanlarında gelen Media için bir kaçıĢ baĢlar. PeĢlerinde ki Aietes‟ten
kurtulmak için ise Media kötü karakterine uyan bir iĢ yapar ve yanına aldığı küçük
kardeĢini öldürerek parçalarını denize atar. Aietes oğlunun parçalarını toplarken
Argonotlar gözden kaybolmuĢtur. Media‟nın yaptığı bu kötülükten arınmak için
Argonotlar büyücü Kirke‟nin yanına uğradılar ama pek hoĢ karĢılanmasalar da
arındırıldılar.
DönüĢ yolu zorlu olmuĢtur. Orpheus‟un müziği sayesinde Seirenlerin elinden
kurtulmuĢlardır. Hatta Yunanistan‟ı geçip Sicilya Adası‟ndan Libye çöllerine kadar
ulaĢmıĢlardır. Sonunda Iolkos‟a vardıklarında ise Kral Pelias, Argonotların ailelerini
öldürmüĢ ve Argonotların da öldüklerine dair haberler yaymıĢtır. Argonotların intikamını
ise Acımasız Prenses Media tek baĢına almıĢtır. Pelias‟ın üç kızını yani Alketis, Euadne ve
Amphinome‟yi,
yaĢlı
hükümdarın
gençleĢebilmesi
için
kendi
söyleyeceklerini
uygulamaları gerektiğine inandırmıĢtır. Sihirdeki becerisinin kanıtını göstermek üzere de,
daha önceden parçalanıp kazana atılmıĢ bir koçu yeniden canlandırmıĢtır. Üç kızdan
ikisinin aklı bu iĢe yatmıĢtır ve Pelias‟ı acı bir biçimde öldürüp parçalamayı kabul ettiler.
448
449
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 270
Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 146
164
450
Media‟nın oyunu ile Pelias öldürülmüĢtü fakat Iason bu Ģekilde tahta çıkmaktan
vazgeçti ve Altın Post‟u Orkhomenos‟taki Zeus Tapınağına sunarak Korinthos‟a gitti. BoĢ
olan Korinthos tahtında on yıl hüküm süren Iason, Media‟nın sapkınlıklarından sıkılarak
Thebai hükümdarı Kreon‟un kızı ile Glauke ile evlenmek istedi ama Media bu evliliğe
engel olarak genç kızı öldürdü ve sarayı terk etti. Bazı kaynaklarda Iason‟un Glauke ile
evlendiğini fakat Media‟nın Glauke ve Iason‟dan olma tüm çocuklarını öldürdüğünü de
belirtir. Iason ise krallığı bırakıp Ģehir Ģehir dolaĢarak ölümü beklemiĢtir
5.2.6. Bellerophontes
Trajedilerle dolu Yunan mitolojisi‟nde ki bir diğer kahraman ise Korinthos Kralı
Glaukos‟un oğlu Bellerophontes‟tir. Gerçek ismi hakkında bir bilgi bulunmamasına
rağmen Bellerophontes adını alması ise talihsiz bir olayla gerçekleĢmiĢtir. Söylendiğine
göre bir av sırasında kaza ile kardeĢi Belleros‟u öldürmüĢtür. Bu yüzden “ Belleros‟u
öldüren” anlamına gelen Bellerphontes adıyla anılmaya baĢlamıĢtır.
451
ĠĢlediği günahın
kefaretini ödemek içinse Korinthos‟tan ayrılarak Argos Kralı Proitos ve Kraliçe Antea‟nın
yanına sığınmıĢtır. Aklı, cesareti, yapılmayacak olan iĢleri bile baĢarma becerisi ve
yakıĢıklılığı ile nam salan bu delikanlının hayatı birçok Yunan kahramanı gibi onu
yücelten talihsizlikler üzerine kuruludur. Kefaretini ödemek için sığındığı Argos‟da baĢına
gelen ise bir iftiradır. Argos Kraliçesi Antea‟nın Bellerophontes‟e âĢık olması ise bu
iftiranın asıl sebebidir. Bellerophostes‟ten karĢılık bulamayan ve aĢk acısı çeken kraliçe
aĢağılanmanın verdiği öfke ile Bellerophontes‟in kendisini sevdiğine dair krala yalan
açıklamalarda bulunur. Kral Proitos ise çok sevdiği bu delikanlının bu yaptıklarına karĢı
aĢırı sinirlenir fakat yıllardır yanında büyüyen bu delikanlıyı öldürecek cesareti kendisinde
bulamaz ve onu Lykia Kralı Ġobates‟in yanına bir mektupla yollar. Mektupta
Bellerophontes‟in sözde gerçekleĢtirdiği ihanet yazmaktadır. Kral Proitos bu mektubu
Ġobates‟e götürmesini Bellerophontes‟e emreder. Hiçbir Ģeyden haberi olmayan
Bellerophontos kendi ölüm fermanını kendi ellerinde taĢıdığından habersiz Lykia‟ya varır
ve sarayda kralın karĢılaması ile karĢılaĢır. Ġobates‟in de kısa sürede sevgisini kazanan
Bellerophontes, mektubu krala teslim ettiğinde ise Kral Ġobates ne yapacağını bilemez.
Onu öldürmek demek evine gelen misafire ihanet etmek demektir. Bu büyük bir günah
olacağı için onu ölümüne sebep olacak bir göreve göndermeye karar verir. Böylece
Bellerophontes‟in kahramanlığa uzanan yolculuğu da baĢlamıĢtır.
450
451
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 274
Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 246
165
Kral Ġobates ellerini kirletmeden evindeki bu gençten kurtulmasının en iyi yolu
olarak onu Khimaira‟nın peĢine göndermek olduğuna karar verdi. Yukarısı aslan, ortası
keçi, kuyruğu ejder Khimaira, Gorgo‟dan daha ucube bir canavardı. Typhon ile
Ekhidna‟nın oğlu olan bu ucube hayvanın aslan, keçi ve yılan kafası olmak üzere üç tana
kafası vardı ve çok yırtıcıydı. Kahraman yola çıkmadan önce bilici Polyeidos‟a baĢvurdu.
Bilici, hayvanın öldürebilmek için ona tepeden saldırmasının gerekli olduğunu söyledi.
Dediğine göre baĢarının tek yolu, Helikon Dağı‟ndaki Hippokrene Pınarı yakınlarında
yaĢayan ve Mousaların sevdiği bir varlık olan Pegasos adlı kanatlı atı yakalayıp
evcilleĢtirmekten geçiyordu.452 Pegasos, Perseus‟un kafasını kestiği Gorgo Medusa‟nın
gövdesinden damlayan kanlardan doğan iki varlıktan biri olarak tanınan kanatlı bir attı.
Doğduğu günden itibaren üzerine hiçbir insanın binmeyi baĢaramadığı bu atın
evcilleĢtirilmesine imkânsız gözüyle bakılıyordu. Bu zamana kadar onu yakalayacak kadar
kimse de yanına yaklaĢamamıĢ her giriĢimlerinde Pegasos kanatlanıp gökyüzüne
yükselmiĢtir. Kahramanların koruyucusu olarak bilinen Tanrıça Athena burada da
kendisini göstererek Bellerophontes‟e Pegasos‟u yakalamasında yardım etmiĢtir.
Bellerophontes uykuda olduğu bir zaman ona Pegasos‟u nasıl yakalayacağını göstermiĢ ve
bir altın kement hediye etmiĢtir. Uyandığında yanında bulunan altın kement ile ilk önce
Pegasos‟u arayan Bellerophontes, onu Hippokrene Pınarı yakınlarında bulmuĢtur.
Athena‟nın rüyasında gösterdiği gibi altın kement yardımıyla da Pegasos‟u kısa sürede
yakalayan Bellerophontes, Khimaira‟nın yaĢadığı ine doğru Pegasos‟la birlikte yola
çıkmıĢtır. Khimaira ile karĢılaĢması epeyce zorlu geçmiĢtir. Pegasos‟un yardımı olmasa
onu yenebileceği açıkçası Ģüphelidir. Fakat havadan saldırılar karĢısında tutunamayan
Khimaira sonunda öldürülmüĢtür.
Kral Ġobates ise Bellerophontes‟in Khimaira‟yı öldürmesinden ve Pegasos‟a
binebilmesinden etkilenmiĢ ve tanrıların onun yanında olduğunu düĢünemeye baĢlamıĢtır.
Fakat belki de bundan emin olmak amacıyla onu bir göreve daha göndermeye karar
vermiĢtir. Bu sefer onu Solimi‟lerle savaĢmaya yollamıĢtır. Bunlar Lykia‟nın sınırlarında
yaĢayan ve kralın kendilerine karĢı gönderdiği bütün orduları hep yenen vahĢi ve dövüĢken
bir dağ kabilesidir. Bellerophontes küçük bir ordu ile dağlara yürüyerek, tüm kabileyi
öldürmüĢ ya da tutsak almıĢtır ve kendisi hiç yara almadan geri dönmüĢtür. Daha sonra
Ġobates onu o zamana dek birçok erkek ordusunu savaĢta yenmiĢ olan savaĢçı, çetin
kadınlardan oluĢan Amazonlarla dövüĢmeye yollamıĢtır. Bellerophontes bunları da
452
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 178
166
yenmesi üzerine; Kral Ġobates, Argos kralının dileğini yerine getirecek bir plan daha
uygulamıĢtır. Ordularında bulunan en usta, en güçlü, en iyi savaĢçıları seçerek Amazonları
yendikten sonra dönmekte olan Bellerophontes‟e bir tuzak kurmuĢtur.453 Bu savaĢçılar
karĢısında da Pegasos ile birlikte baĢarı sağlayan Bellerophontes‟in artık tanrılar tarafından
gözetildiğinde emin olmuĢtur. Bütün bu olanlardan sonra Kral Ġobates kızı ile
Bellerophontes‟i evlendirerek yaptığı hataları telafi etmek istemiĢtir.
Bellerophontes‟in bundan sonraki hayatı güzel geçse de karısının ölümünden sonra
kızını hastalık sonucu, oğlunu çatıĢmada yitiren kahraman karamsarlığa düĢmüĢtür.
Olympos‟a doğru ölümsüz atının üzerinde yola çıkmıĢtır. Gerçekten tanrılar var mı, yok
mu bunu anlamak ve çekmekte olduğu acılara doyurucu bir yanıt elde etmek istemektedir.
Niyeti, yazgıya karĢı gelen insanın gururunu kendine göstermektir.454 Fakat Olympos‟a
yaklaĢtıkça Pegasos huzursuzlanır ve Bellerophontes‟i ilk defa sırtından atar. Böylelikle
Bellerophontes‟in savaĢlarda ki dostu ve ona ün kazandıran Pegasos onun ölümünde de
pay sahibi olmuĢtur.
5.2.7. Oidipus:
Yunan mitolojisin belki de en çok acı çeken kahramanı Oidipus‟tur. Onun çektiği
acılar tanrıların değiĢmez yazgısının bir sonucu olarak hayatı boyunca peĢini
bırakmamıĢtır. Oidipus, Thebai Kralı Laios ve Kraliçe Ġokaste‟nin çocuklarıdır ve onun
trajedisi daha anne karının da baĢlamıĢtır. Kraliçenin Oidipus‟a hamile iken gördüğü bir
rüya sonucu ünlü kör bilici Teiresias‟a baĢvururlar. Bilicinin, „ doğacak çocuğun öz
babasını öldüreceğini ve kraliçe olan annesiyle evleneceğini‟ söylemesi
455
üzerine kral ve
kraliçe doğan çocuklarının topuklarını delerek veya ayak bileklerinden bağlayarak bir
dağın ardına ölmesi için bırakırlar. Burada bebeği bulan bir çobanda onu alarak Korintos
kralının sarayına götürür. Çünkü kral ve kraliçenin hiç çocuğu olmadığını duymuĢtur. Kral
ve kraliçe, bu buluntu bebeğe “ayakları ĢiĢ” anlamına gelen “Oidipus” adını verdiler ve
onu öz çocuklarıymıĢ gibi büyüttüler.456
Oidipus‟un Korinthos‟da ki hayatı yolunda gitmektedir fakat onun gerçekte kral ve
kraliçenin öz çocuğu olmadığı yönündeki fısıltıların yükselmesi artık onu üzmektedir. Bir
gün fısıltıların arkasındaki gerçeği öğrenmek için bir biliciye danıĢır. Kahin onu horlayarak
453
Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 131
Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 179
455
Atan, Yaşar (2011); Akdeniz Mitologyasından Efsaneler, Evrensel Basım Yayın, İstanbul: 62
456
Atan, Yaşar; 2011, a.g.e.: 62
454
167
baĢından savar; sorusuna hiç değinmeden iğrenç geleceğin haberini veriri: Oidipus
annesiyle yatacak, zina ürünü bir soyu türeyecek ve kendisine hayat vermiĢ olan babasının
katili olacaktır.457 Öğrendikleri karĢısında ne yapacağını bilemeyen genç Oidipus, çok
sevdiği annesi ve babasına zarar vermemek için Korinthos‟tan ayrılır. Yolda dar bir geçit
üzerinde yaĢlı bir adam ve korumaları ile karĢılaĢır ve aralarında kimin önce geçeceğine
dair bir sürtüĢme baĢlar ve Oidipus karĢısındakileri öldürür. Yoluna devam ederken
Thebai‟nin baĢındaki beladan haberi vardır. Thebai‟nin giriĢinde bir Sfenks yoldan
geçenleri öldürmektedir. Sfenks‟in özelliği karĢılaĢtığı kiĢilere bir bilmece sormaktadır.
Bilmeceyi bilemeyenler onun pençelerinde can vermektedir. Kralları yeni öldürülmüĢ
olduğundan kendilerini Sfenks‟ten kurtaracak olan kimseye sitenin tahtını vereceklerine
dair söz verirler. Oidipus oradan geçerken bilmece ona da sorulur: “ O hangi yaratıktır ki
bir süre iki ayak üzerinde, bir süre üç, bir süre de dört ayakla yürür ve de doğa yasalarına
aykırı olarak, ayakları en çok olduğu zaman en güçsüzdür?” Oidipus Ģöyle bir düĢünür ve
yaratığın “ insan” olduğunu söyler: “ilk çocukluğunda insan dört üyesi üzerinde emekler,
daha sonra iki ayağı üzerinde yürür, nihayet yaĢlanınca da bir sopaya dayanır. ĠĢte
çözüm!”458 Sfenks hiç kimsenin cevap veremediği bilmecesine birinin kolayca cevap
vermesinden dolayı dehĢete düĢer ve kendisini bir uçurumdan atarak yaĢamına son verir.
Sfenks olarak adlandırılan aslan vücutlu, kanatları olan ve bir insan baĢına sahip olan bu
yaratık özellikle Mısır kültüründe piramitlerin koruyucusu olarak kullanılan bir motif
olarak karĢımıza çıkmaktadır.
Thebailliler kurtarıcılarını alkıĢlar, onu kral yapar ve kraliçe ile evlendirirler. ġu
halde Oidipus, Ġokaste ile evlenmiĢtir. Ondan Eteokles ve Polineikles adlı iki oğlu,
Antigone ve Ġsmene adında iki kızı olur.459 Bir süre her Ģey güzel gitmesine rağmen Thebai
zamanla bir kuraklığın sebep olduğu bir kıtlığın içerisine düĢmüĢtür. Bu durumdan
kurtulmak için ne yapılması gerektiğine dair yine bir biliciye baĢvurulur. Bilici ise eğer
eski kralın katili bulunmazsa bu felaketin sona ermeyeceğini belirtir. Oidipus, kralın
katilini bulmaları için askerlerini yollar. Eski kralın Korinthos yolunda bir geçitte
öldürüldüğünü öğrendiğinde ise Oidipus durumun farkına varır. Aranılan katil kendisidir.
Kötü haberler bununla da sınırlı kalmaz Oidipus için kendisini bulan çobanla karĢılaĢır ve
gerçek anne babasının Thebai Kralı Laios ve Kraliçe Ġokaste olduğunu öğrenir.
Doğumunda ki kehanet gerçekleĢmiĢtir; öz babasını öldürmüĢ ve annesi ile evlenerek
457
Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:184
Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:185
459
Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:185
458
168
çocuk sahibi olmuĢtur. Durumu öğrenen Kraliçe Ġokaste kendi canını alır. Oidipus ise daha
fazla dayanamaz bu lanetli hayatını görmek istemez ve gözlerini kör eder. Oidipus‟un kızı
Antigone babasını da alarak Ģehri terk eder. Ve sığınacakları bir kent buluncaya kadar Ģehir
Ģehir gezerler. Oidupus, Sfenks‟ten Thebai‟yi kurtaran kahraman acılarla dolu bir hayat
sürerek ölmüĢtür. Tanrıların kesin yazgısı ve bundan kurtulmaya çalıĢan bir kahramanın
öyküsü olan Kral Oidipus‟a dair anlatılanlar. Ġnsanın kader karĢısında ki çaresizliğini
vurgulayan trajik bir anlatıdır.
5.2.8. Odysseus
Yunan mitolojisinin Herakles‟ten sonra en ünlü kahramanı Ģüphesiz Homeros‟un
Odyssea adlı destanına ismini veren Odysseus‟tur. Homeros tarafından Odysseus‟un
hayatının anlatıldığı Odysseia, yirmi dört bölümden, toplamda yaklaĢık on iki bin dizeden
oluĢmaktadır. Genel yapı Laertes‟in oğlu, Yunan kahramanlarının en kurnazı Odysseus‟un
evine dönüĢünü temel alır, ama onun denizde yaĢadığı serüvenlerin ana izleği
oluĢturduğunu söylemek güçtür: Ana çerçeve Odysseus‟un yurdu Ġthake Adası‟dır. ġiir
orada baĢlayıp orada biter ve adada olup bitenler 1. ve 2. Bölümlerde ( birde 4. Bölümün
bir parçasında), ardından yiğidin, yokluğunda taliplerin elinden almaya kalktıkları krallığı
yeniden ele geçirdiği 13. Bölüm‟den 24. Bölüm‟e kadar olan kısımda anlatır. Odysseus‟un
ve baĢka Yunan kahramanlarının Troia‟nın alınıĢından sonra geri dönüĢlerinin uzamasına
neden olan olaylarsa geriye kalan bölümlerde dillendirilir.460 Bizim Odysseus ile ilgili ele
alacağımız kısımlar ise Ġthake Adası‟na ait 13. ve 24. Bölümlere ait kısımlardan bir iki
nokta dâhil olmak üzere Odysseus‟un eve dönüĢ yolculuğunda arkadaĢları ile birlikte
denizde geçirdiği yıllarda baĢlarından geçen olaylardır.
Ġthake Kralı Laertes‟in oğlu veya kimi söylentilere göre tanrıları bile aldatmayı
baĢarmıĢ olan kurnazlığı ile ünlü Sisyphos‟un oğlu olan Odysseus‟un Troia SavaĢı öncesi
hayatıyla ilgili önemli geliĢmeler yoktur. Yunanistan‟ın birçok kahramanı gibi onun ismi
de Troia SavaĢı ile ünlenmiĢ ve eve dönmeye çalıĢırken baĢından geçen olaylar ile de
ölümsüzleĢmiĢtir.
Aklı ve zekâsı ile tanınan bu kahramanın ününe ün katan Troia SavaĢı açıkçası onun
hiç katılmak istemediği bir savaĢ olarak bilinmektedir. Fakat kâhinlerin dilinde bile ismi
olan Odysseus‟un savaĢa katılmazsa zaferinde kazanılamayacağına dair kehanetler onun
460
Farnoux, Alexandre (2011); Homeros: Ozanların Ozanı, YKY - Genel Kültür Dizisi, İstanbul: 20
169
savaĢa katılması için tüm Yunanistan‟ın seferber olmasına sebep olmuĢtur. Kâhinlerin
dedikleri gibi de Odysseus savaĢta zaferi garantileyen kiĢi olmuĢtur. Troia‟nın sarsılmaz
duvarları önünde kaybetmenin eĢiğine gelen Yunanlıları zafere taĢımıĢtır. Askeri harekât
etkisiz kaldığında, tahta at ile ilgili baĢvurulan hile onun fikridir: Troialılar fiziksel olarak
dokuz yıl direnç gösterebilmiĢler, ancak düĢünce olarak birkaç saat içinde mat
edilmiĢlerdir.461 Odysseus burada ki baĢarısıyla aklın güçten daha üstün olduğunu tüm
dünya ya kanıtlamıĢtır. Ve böylelikle Yunan mitolojisinde Herakles gücün sembolü iken
Odysseus zekânın simgesi olmuĢtur. Tanrılar âlemini bile ikiye bölen bu kanlı savaĢ sona
erdiğinde ise Yunanlıların eve dönüĢleri tam bir kâbus olmuĢtur. Akıttıkları kanın
haksızlığından tanrıların lanetini üzerine çekmiĢ birçok ünlü isim evlerine varamadan
acılar içerisinde ölerek denizde kaybolmuĢtur. Evlerine kavuĢanları ise daha farklı bir
sonuç beklememiĢtir. Ġhanet ve suikastlar ile onlarında sonu ölüm olmuĢtur.
Odysseus‟un hikâyesi ise daha farklıdır. Dokuz yıl süren savaĢın bedelini denizlerde
ödemek zorunda kalmıĢ bilinmeyen denizlerde yer alan adı duyulmamıĢ adalarda insan
zihnin hayal bile edemeyeceği varlıklarla ve olaylarla karĢılaĢmıĢtır. Bu çok gezen, kaderin
çok gezdirdiği Troia SavaĢçısı, aklının gücüne üstün gelmesi sayesinde memleketine
dönebilen son Troia Kahramanı olarak bir semboldür. Akıl, çeviklik, diplomasi,
pragmatizm, tükenmeyen yaĢama sevinci, yaratıcılık ve genel insanlık umutları ile ilgili
her Ģey onun ismi ile ifade edilmiĢtir.462
SavaĢ sonunda on iki gemiyle birlikte Odysseus hiç beklemeden Ġthaki‟ye doğru yol
almaya karar verir. Menelaos‟la birlikte yaĢlı Nestor‟un da bulunduğu gemiye binerler.
Ancak Tenedos adasında Odysseus Menelas‟la kavga eder, Agamemnon‟a katılmak için
Troia‟ya
geri döner.
Onunla birlikte
yola çıkacaklar, Yunanistan‟a beraberce
döneceklerdir. Ama tanrıların kararı farklıdır. Rüzgârlar, fırtınalar, tayfunlar birbirini izler.
Filo dağılır; içlerinde denizcileri, savaĢçılarıyla birlikte gemilerin çoğu batar.
Yunanlılardan çok azı evlerine dönebilir. Denizin hıĢmından kurtulanlar arasında birçoğu
evlerinin eĢiğine ulaĢamadan ölüm uçurumuna yuvarlanırlar.463 Böylece fırtına ile baĢlayan
serüvenleri fırtınalar eĢliğinde devam edecektir.
Fırtınadan sonra dokuz gün denizde sürüklenir Odysseus ve yoldaĢları, onuncu gün
ise bir kara parçasına ulaĢmayı baĢarırlar. Bu ülkedekilere Lotophagoi denmektedir, yani
461
Sowerby, Robin (2012); Yunan Kültür Tarihi, İnkılap Kitabevi, İstanbul: 137
Latacz, Joachim (2001); Homeros: Batının İlk Ozanı, Çev: Devrim Çalış Sazcı, Homer Kitapevi, İstanbul: 136
463
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 86
462
170
Lotus yiyenler. Tıpkı insanların ekmekle, Ģarapla beslenmeleri gibi onlar da nefis bir bitki
olan lotus yemektedirler. Eğer bir insan bu enfes yiyeceği yerse her Ģeyi unutur; artık
geçmiĢini hatırlamaz, kim olduğunu, nereden geldiğini, nereye gittiğini unutur. Lotos
yiyenler artık insanlar gibi yaĢamazlar, geçmiĢlerini, kim olduklarını bilmezler.464
Odysseus ve adamları geminin ihtiyaçlarını karĢıladık ve dinlendikten sonra ada da nasıl
insanlar yaĢadığını merak etmiĢlerdir ve Odysseus üç adamını keĢif için göndermiĢtir.
Fakat onların geri gelmediğini görünce yanına aldığı birkaç yoldaĢı ile peĢlerine düĢer.
KeĢif için giden yoldaĢlarının durumunu görünce dehĢete kapılır. Lotus denilen bu bitkiden
aldıkları her ısırıkta benliklerinden bir parçayı unutmaktadırlar hatta içlerini kavuran vatan
özlemi bile ortadan kalkmaktadır. Diğer yoldaĢlarının da aynı tuzağa düĢmemesi için
Odysseus üç yoldaĢını zorla da olsa gemiye götürerek bu adadan derhal uzaklaĢmıĢtır.
Lotophagoi‟den ayrıldıktan sonra denizin kendilerini götürdüğü ada ise Kyklopların
yaĢadığı bir yerdir. Kykloplar, her Ģeyin kendiliğinden yetiĢtiği bir adada yaĢamaktadırlar.
Dağa keçilerinin bol olduğu ve tanrılar tarafından her türlü bolluğun kendisini gösterdiği
bir ülkede yaĢamaktadırlar.
Odysseus ve arkadaĢları adanın sahilinde bütün bu
nimetlerden faydalanmıĢlardır. Odysseus‟un yine merakına yenik düĢmesi üzerine o ve bir
kısım arkadaĢı adada keĢfe çıkarlar ve bir mağara bulurlar. Bütün eĢyaların devasa boyutta
olduğu bu mağarada kimin yaĢadığını merak eden Odysseus büyük bir hata içerisine
düĢmüĢtür. Mağaranın sahibi Kyklop Plyphemos‟tur. AkĢam olduğunda keçi sürüleri ile
birlikte mağarasına dönen Plyphemos, Odysseus ve arkadaĢlarının üzerine mağaranın
giriĢini örten kocaman bir kayayı kapatır. Mağarasında ki bu yabancıların neden orada
olduğunu sorgulamadan içlerinden bazılarını direkt olarak midesine indirir. YaĢadıkları
vahĢet karĢısında dehĢete düĢen Odysseus ve arkadaĢları büyük bir çıkmazın içerisine
düĢmüĢtür. Plyphemos ile Odysseus arasında burada kısa bir diyalog geçer. Plypemos,
Odysseus‟a adını sorduğunda Odysseus ona kendisini “Kimse- Outis” olarak tanıtmıĢtır.
Böyle davranmasının sebebi nedir bilinmez ama bu söylemi onun ve arkadaĢlarının
hayatını kurtaracaktır. Sabah olduğunda Plyphemos, Odysseus‟un arkadaĢlarından birkaç
tanesini daha yiyerek mağaradan sürüleri ile birlikte çıkar ve yine kocaman kaya ile giriĢi
kapatır. Odysseus burada aklını kullanmak zorundadır zira onu güç ile yenmesinin imkânı
yoktur. Çözümü bu tek gözlü canavarın gözünü kör etmekte bulur ve ucunu sivrilttiği bir
kazığı ateĢte sertleĢtirerek akĢamı beklerler. Plyphemos akĢam tekrar sürüleri ile birlikte
döndüğünde Odysseus ve arkadaĢları onu sarhoĢ ederek uyumasını sağlarlar. Uyuduktan
464
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 87
171
sonra ise hazırladıkları kazık ile tek gözü olan bu devin gözünü kör ederler. Plyphemos acı
içerisinde haykırır ve diğer Kyklopları yardıma çağırır. Tepegözler ayrı ayrı yaĢarlar, her
biri kendi mağaralarının efendisidir, ne tanrı, ne de efendi bilirler; ancak yine de
birbirlerine yardıma koĢarlar. ĠĢte Tepegözler mağaranın önünde toplandıklarında, mağara
kapalı olduğundan dıĢarıdan bağırırlar: “Polyphemos, Polyphemos, ne oldu?- Korkunç bir
Ģey, öldürüyorlar beni!- Kim öldürüyor seni? – Kimse, Outis! – Sana kim vuruyor?Kimse, Outis! – Madem kimsenin, metis‟in, sana bir Ģey yaptığı yok ne diye bağırıp
çağırıyorsun o zaman?” öyle deyip çekip giderler.465 Odysseus‟un kendisini Outis- Kimse
olarak tanıtması onları diğer Kyklopların gazabından kurtarmıĢtır. Sabah olduğunda ise
Plyphemos‟un elinden keçi postları altına gizlenerek kurtulmuĢlardır. Hemen kıyıya
ulaĢırlar ve gemileriyle adadan uzaklaĢmaya çalıĢırlar. Plyphemos peĢlerinden devasa
kayalar fırlatır fakat hiç biri isabet edemez. Burada Odysseus kibrine yenik düĢmüĢtür.
Plyphemos‟un gözünü kör etmesinden gururlanmıĢ ve gerçek isimi ona zafer nidaları ile
haykırmıĢtır. Fakat Kyklop Plyphemos, bütün dalgaların büyük tanrısı, ama aynı zamanda
yeraltında olanların da tanrısı Poseidon‟un oğludur. Kyklop, Odysseus‟a okkalı bir beddua
savurur; bu beddua yöneltildiği kiĢinin adı söylendiği zaman yerine gelebilen türdendir.
Eğer “kimse” demiĢ olsa beddua etkisiz kalacaktır ama Kyklop Odysseus‟un adını babası
Poseidon‟a söyler, öcünü almasını diler: Odysseus Ġthake‟ ye bin bir acıdan sonra
dönebilsin, bütün adamları telef olsun, gemisi batsın, tek baĢına kalsın, kaybolsun, felakete
uğrasın ister. Eğer bu maceralardan yine de kurtulursa yabancı bir gemiyle bir yabancı gibi
varsın yurduna, ocağına; kendi gemisiyle evine dönemesin, onu karĢılayan da olmasın
ister.466 Böylece Denizlerin tanrısı Poseidon‟un bitmez tükenmez öfkesi baĢlamıĢtır
Odysseus‟a karĢı. Kyklops Plyphemos‟un laneti onların gerçek yolculuğunu baĢlatan
kelimeler olmuĢtur.
Kyklopların adasından sonra Odysseus ve yoldaĢlarının durağı rüzgârların ülkesi
olmuĢtur. Zeus‟un rüzgârların yönetimi teslim ettiği Kral Aiolos, Odysseus‟u hoĢ
karĢılamıĢtır. Onu misafir ettikten sonra onu evine götürecek rüzgarın yönünü göstermiĢ ve
diğer bütün rüzgârların yönünü değiĢtirmiĢ veya durdurmuĢtur. Hediye olarak ise içerisine
en azgın fırtınaları doldurduğu bir çuval (tulum) vermiĢtir. Ve evine varıncaya kadar bu
çuvalın ağzını açmamasını tembihlemiĢtir. Deniz üzerinde rüzgârın da desteğini alan
Odysseus ve yoldaĢları yola çıkmıĢlarıdır. Ġthake görünmeye baĢladığında Odysseus‟un
465
466
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 90
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 91
172
uyuduğu bir sırada Kral Aiolos‟ın verdiği çuvalın içindekini merak ettiklerinden ağzını
açmıĢlar ve bitmek bilmeyen bir fırtınanın içerisinde memleketleri Ġthake‟nin ıĢıklarından
uzaklara sürüklemiĢ ve tekrar Kral Aiolos‟ın adasına gelmiĢtir. Kral Aiolos ise Odysseus‟a
tanrıların sırtı çevirdiğinin farkına vararak onu adasından kovmuĢtur. Tekrar denizin
içerisinde bilinmezin ortasında kalan Odysseus‟un sonraki durağı Lamos‟un yüksek kenti
Lastrygonların Telepylos kentidir.467 Lastrygonlar, insanlar devler arasında bir cüsseye
sahip bir halktır. Kendi içlerinde uyum içerisinde yaĢayan bir topluluk olan bu halk
Odysseus ve beraberinde ki on iki geminin karĢılaĢtığı en büyük katliama neden
olacaklardır. Odysseus‟un bilgi almak için Lastrygonların Kralı Antiphanes‟in sarayına
gönderdiği adamlardan bir kaçı kraliçe tarafından öldürülmesi bu halkın gerçek yüzünü
ortaya çıkartmıĢtır. Lastrgonlar insan yiyen bir kavimdir ve adalarına gelen on iki gemi
onlar için eĢsiz bir av fırsatıdır. Odysseus‟un gemisi hariç diğer bütün gemilerin dar bir
koya demir atması ise onların Lastrygonların ellerine düĢmesini kolaylaĢtırmıĢtır. Bu
adadaki katliamdan sadece Odysseus‟un gemisi ve mürettebatı sağ kurtulabilmiĢtir.
Lamos‟tan sonraki durakları ise Aiaie Adası olmuĢtur. Güzel örgülü Kirke
oturuyordu orada; kötü niyetli Aietes‟in kız kardeĢi, güzel sesli, büyük bir tanrıça. Fanileri
aydınlatan GüneĢ ile Okeaneos‟un kızı Perse‟den olmaydı.
468
Ġki gruba ayrılan Odysseus
ve tayfasından Kirke‟nin evine gidecek olan grubun baĢında Eurylokhos bulunmaktaydı ve
Kirke‟nin evine yaklaĢtıkça birçok hayvan türünü bir arada yaĢar buldular. Aslan ile kurdu,
koç ile kuzuyu bir arada evcilleĢmiĢ bir halde Kirke‟nin bahçesinde kendilerine acılı
gözlerle bakarken buldular. Kirke onları evine davet etti içlerinden sadece Eurylokhos
geride kaldı ve olanları izledi. Kirke evinde ki misafirlere bir sofra kurdu ve yedikleri
yemeğin sonunda hepsini birer domuza çevirdi. Eurylokhos ise gördükleri karĢısında orada
daha fazla duramayarak Odysseus‟un yanına gitti ve gördüklerini güçlükle anlattı.
Eurylokhos‟un anlattıklarından sonra Odysseus iki ağızlı kılıcını ve yayını alarak uğursuz
eve doğru yola çıktı. Yolda Hermes‟e rastlardı ve Hermes ona Kirke‟nin çevirdiği dolapları
bozacak bir sihirli ot verdi.469 Böylece Kirke‟nin evine ulaĢtığında adamları gibi oda
yemeklerle donatılmıĢ masadan yedi içti fakat Kirke onu dönüĢtürmeye çalıĢtığında büyüsü
iĢe yaramadı. Odysseus, Hermes‟in öğütlerini bir bir yerine getirdi. Kılıcı Kirke‟nin
boynunda iken onunla yatmak isteyen Kirke‟ye adamlarını düzelteceğine dair, kendisi ve
adamlarını ağırlayacağına dair ve kötülük yapmayacağına dair yeminler ettirdi. Odysseus
467
Homeros (2009); Odyssea ( Çev: Fulya Koçak), Arkadaş Yayınevi, Ankara: 166
Homeros; 2009, a.g.e.: 168
469
Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:172
468
173
ve adamları bir yıl kaldılar Kirke‟nin memleketinde zamanı unutup. Adamlarının baskıları
sonucu buradan ayrılma zamanının geldiği anlayan Kirke‟den memleketine nasıl
döneceğini öğrenir ama bu daha zorlu bir yolculuktur. Odysseus Kirke‟nin söylediklerini
Ģu cümlelerle aktarmaktadır: “derken ayrılma zamanı geldi çattı. Kirke, Okeaneos
ırmağının kıyısına gidip Hades‟e inmemi söyledi. Orada Teireisias‟ın ruhunu bulup ünlü
bakıcıya akıl danıĢacaktım. Kirke‟nin dediği gibi yaprak Hades‟e indim. Birkaç koyun
kesip hayvanların kanını bir hendekte topladım. Kan kokusunu duyan ruhlar geldiler.
Teiresias gelinceye kadar hepsini kılıcımla kovaladım. Sonunda Thebai‟li bakıcı da geldi. „
Bir süre sonra yemyeĢil bir adaya varacaksınız. Orada GüneĢ‟in sığırları otlar. Sakın onlara
dokunmayın‟, dedi. Ona hendekteki kandan verdim. Öyle içti, öyle içti ki ĢaĢırdım
kaldım.”470 Hades‟te sadece bilici ile görüĢmemiĢtir Odysseus, Troia‟da birlikte çarpıĢtığı
Akhilleus da oradadır. Akhilleus ile Odysseus‟un konuĢması ise bilinen ilk kahraman olan
Sümerli GılgamıĢ‟ın dostu Enkidu ile olan konuĢmasını anımsatan bir sahnedir.
Hades‟in derinliklerinden sonra Odysseus tekrar Kirke‟nin yanına gelerek
izleyecekleri rotada karĢılaĢacakları tehlikeler hakkında bilgiler alır. Gemi önce, kadın baĢı
ve sesine ama kuĢ bedenine sahip olan tuhaf yaratıkların, Seirenlerin adasının yanında
geçecektir. Seirenler söyledikleri güzel Ģarkılar sayesinde denizcileri cezbedip adalarına
hapseden yaratıklardır. Odysseus‟un gemisi adaya yaklaĢtığında adeta ölüm sükûnetine
bürünür ve adamlar küreklerinin baĢına geçer. Kirke‟nin uyarısıyla Odysseus adamların
kulaklarına balmumu yapıĢtırır, kendisini de gemi direğine bağlar, böylece adamlar onu
tehlikeden uzak bir yere götürebilecek ve Ģarkıyı dinlemesini sağlayacaklardır.
471
Kirke
Odysseus‟a Seirenlerden sonra ki tehlike olan Planktes‟in hareket eden kayaları arasından
nasıl geçeceklerini iyice anlatır; bu kayalar sabit değildir, aralarından gemi geçerken
birleĢiverirler. Bunlardan kurtulmak için Kharybdis ile Skylla arasından geçeceklerdir.
Kharybdis onları yutabilecek bir uçurumdur. Skylla ise göğe doğru yükselen bir kayalık;
bu kayalığın üstünde insanı yakalayıp yiyen bir canavar vardır. Kirke onlara sadece dev
kayalarla karĢılaĢıp, her birinin farklı tehlikesi olan Kharybdis ya da Skylla arasında seçim
yapmak zorunda kalmayacaklarını söyler.472 Odysseus Kharybdis ile Skylla arasından
geçerken altı yoldaĢının Skylla‟nın ellerinden can vermesine engel olamaz. Acılar
içerisinde devam eden yolculuk GüneĢ Tanrısı Helios‟un sığırlarının bulunduğu adaya
getirmiĢtir onları. Adada tanrısal, üremeyen, ölümsüz hayvanlar bulunmaktadır. Sayıları
470
Edith; Hamilton; 2011, a.g.e.: 161
Burn; Lucilla; 2012, 74
472
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 98
471
174
hep aynıdır, bir yıldaki gün sayısı kadardır. Bunlara dokunulmamalı, sayıları ne eksiltilmeli
ne de arttırılmalıdır.473 Odysseus Teiresias ve Kirke‟nin öğütlerini hatırlar ve adamlarına
sıkıca tembihleyerek burada oldukları sürece kimse sürüye zarar vermeyecektir. Fakat
adamları Odysseus‟a ettikleri yeminleri unutarak Odysseus uykuya dalınca sığır sürüsünü
saldırdılar ve tanrıların bile dokunmadıkları bu canlıları kendi elleriyle avladılar.
Sığırlarının öldürülmesinden dolayı öfkelenen GüneĢ Tanrısı, Zeus‟un öfkesine teslim etti.
Odysseus ve adamlarını. Zeus denizin ortasında yakaladı bu söz dinlemez insanları
fırtınalar ve yıldırımlar ile denizin karanlık sularına gönderdi. Odysseus hariç tanrıların bu
gazabından kimse kurtulamadı. Plyphemos‟un Odysseus‟a ettiği lanet kelimesi kelimesine
gerçekleĢiyordu. Odysseus yola çıktığı on iki gemisi ve tüm adamlarını kaybetmiĢti.
Odysseus ise dokuz gün dokuz gece dalgalar üzerinde sürüklendikten sonra Ogygie
Adası‟nın sahilinde bulur kendisini. Kalypso‟nun hüküm sürdüğü bu adada uzun yıllar
yaĢayacaktır Odysseus zaman kavramını unutup özgür olduğunu sanan bir köle gibi.
Dokuz yıl geçmiĢtir Troia SavaĢı‟nın üzerinden herkes evine dönmüĢtür veya akıbetleri
ortadadır. Fakat Odysseus‟un cezası hala devam etmektedir. Bu durum kahramanların
koruyucusu olan Tanrıça Athena‟nın canını sıkmaktadır. Durumu babası Zeus‟a bildirir.
Zeus‟ta artık bu durumdan memnun değildir fakat kardeĢi Poseidon‟un öfkesi dün gibi hala
tazedir. Ġçinde bitmek tükenmek bilmez bir öfke ile hala Odysseus‟un cezasının devam
etmesine istemektedir. Tanrı ve tanrıçaların bir araya gelerek bir ziyafet düzenleyerek
Poseidon‟u oyalamaya çalıĢırlar. Böylelikle Kalypso‟nun elinden Odysseus‟u kurtararak
memleketine dönmesine yardımcı olurlar. Poseidon içerisine düĢtüğü aldatmacayı fark
ettiğinde ise iĢ iĢten geçmiĢtir. Fakat Plyphemos‟un laneti de yerine gelmiĢtir. Tüm
arkadaĢlarını kaybeden Odysseus yabancı bir gemi ile hiç kimsenin karĢılaması olmadan
varmıĢtır memleketi Ġthake‟ye. Burada ise onu son mücadelesi beklemektedir.
Odysseus, savaĢ sonrasında dokuz yıldır evine dönmeye çalıĢırken karısı Penelope ve
o Toria‟ya giderken daha kundakta olan Telemakhos zor yıllar geçirmiĢlerdir. Troia
SavaĢı‟nın üzerinde dokuz yıl geçtikten sonra, komĢu aristokrasilerin oğulları karısı
Penelope‟yi evliliğe razı etmek için birbirleriyle yarıĢıyor ve bütün malvarlığını ziyafetlere
ve gece eğlencelerine harcıyorlardır. Tercihi Penelope yapacaktır ve talipler içlerinden
birini seçmesi konusundaki ısrarlarını sürdürüyorlardır. Ġthake meclisi toplandığı bir gün,
Odysseus‟un yeni reĢit olan biricik oğlu Telemakhos, gitmeye hiç niyeti olmayan talipleri
473
Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 100
175
kovmaya kalkar. Ġthake‟deki insanlar duruma karĢı bütünüyle pasiftir, Homerik toplumda
baĢvurulabilecek hiçbir dıĢ otorite yoktur.
474
Odysseus memleketine gelince Tanrıça
Athena‟nın yardımıyla yaĢlı bir adam kılığına girer ve sarayında olup biten her Ģeyi
öğrenir. Ġlk önce oğluna daha sonra onu büyüten dadısına gerçek kimliğini söyler ve sarayı
ile çok sevdiği karısına göz diken bu soylulardan kurtulmak için bir plan yapar.
YaĢlı adam kılığında karısı Penelope ile gerçekleĢtirdiği uzun sohbetleri, ironi dolu
ve dokunaklıdır; bu sohbet aslında orada olan ama olmayan koca üzerine odaklanmıĢtır.
Penelope, yeniden gönülsüzce evlenmesi konusunda maruz kaldığı baskıları yabancıya
anlatarak, ona içini açar. Odysseus acı çeken karısı için sessizce kederlenir, çok geçmeden
geleceğini tahmin ettiği Odysseus‟u yakın zaman önce gördüğüne dair bir hikâye anlatarak
onu rahatlatmaya çalıĢır. Ama Penelope ona inanmaz ve sohbetlerinin seyri sırasında,
mühim bir karar vererek Odysseus‟un muhteĢem yayı ile bir yarıĢma düzenlemeye
niyetlenir. Bu yayı ile gerebilen kiĢiyle evlenecektir. Bu ise, Odysseus‟un beklediği
fırsattır. Taliplerden hiçbiri görev için yeterli baĢarıyı gösteremeyince, denemek için
kendisine bir Ģans verilmesini ister.475
Taliplerin her biri yayı gerip daha sonra oku atmak için sıraya girerler ama hiç biri
daha yayı germeyi bile baĢaramaz. Daha sonra yaĢlı kılığındaki Odysseus yayın baĢına
geçer. Penelope‟nin bütün talipleri bu duruma güler ve onu aĢağılarlar fakat Odysseus yayı
kolayca gererek oku on iki çemberin içerisinden geçirir. Böylelikle herkes ĢaĢkınlık içinde
iken sarayına çöreklenen ve eĢine göz diken bu insanlardan oğlu Telemakhos‟un hatta
Tanrıça Athena‟nın da desteğiyle intikamını alır. Böylelikle Odysseus neredeyse yirmi yıl
süren bir ayrılıktan sonra Penelope‟ye, Telemakhos‟a ve evi Ġthake‟ye kavuĢmuĢtur.
474
475
Sowerby, Robin; 2012, a.g.e.: 20
Sowerby, Robin; 2012, a.g.e.: 22
176
177
6. SONUÇ
Eskiçağ medeniyetlerinin inanç sistemi ile ĢekillenmiĢ anlatılar olan mitler; insanın,
içinde yaĢadığı coğrafyaya ve toplumun kültürel özelliklerine göre dünyayı, evreni ve
kendi varlığını anlamlandırma çabasının sonucunda ortaya çıkmıĢ yorumlardır. Ġnsanlık
tarihi ile birlikte ortaya çıkan bir kavram olarak değerlendirebileceğimiz „inanç‟, mit olarak
adlandırılan bu toplumsal anlatıların temel dayanak noktasını oluĢturmaktadır. Bu
doğrultuda kozmoloji ve teolojiye dair bilgilerin yer aldığı mitler, evrenin yaratılıĢ
sürecini, tanrı ve tanrıçaların doğuĢunu, evrenin ve dünyanın düzenlenmesindeki etkilerini,
insanın yaratılıĢını ve yaratılıĢ amacını inanç sistemi içerisinde ele alarak insanın içerisinde
yaĢadığı dünyayı daha anlaĢılabilir ve kabul edilebilir bir Ģekilde tasvir etmesinde etkili
olmuĢtur.
Eskiçağ medeniyetlerinin genel inanç sistemi olarak kabul edebileceğimiz „ çok
tanrılı‟ bir din anlayıĢıyla zengin bir içeriğe sahip olan mitlerin, kozmoloji ve teolojiye dair
içerdikleri bilgiler ise ait oldukları coğrafyanın ve medeniyetin özellikleri ile bezenmiĢ bir
yapıdadır. Fakat her ne kadar mitlerin içerik ve iĢleniĢinde farklılıklar veya medeniyete
dair özgülükler olsada insana ait bir düĢüncenin ürünü olması mitolojide farklılıklarla
beraber benzerlikleri de ortaya çıkarmıĢtır. Bu noktada Mezopotamya, Anadolu ve Yunan
mitolojileri kozmolojik ve teolojik olarak birçok ortak motifi içerisinde barındırmaktadır.
Ġlk olarak kozmolojiye dair mitler içerisinde dikkati çeken ortak motiflerin baĢında „ ilksel
su‟ olarak adlandırabileceğimiz tüm canlıların yaĢam kaynağı olarak kabul edilen suyun
kullanıldığı görülmektedir. YaĢamın devam etmesindeki bu temel unsur mitoloji içerisinde
yaratılıĢında temelini oluĢturan kaynak olarak kabul görmüĢtür. Ġlk hareketin baĢlangıcını
temsil eden ilksel su motifi Yunan mitolojisi içerisinde yerini „ Kaos‟ olarak adlandırılan
bir kavrama bırakmıĢ olsada Okeanos olarak adlandırılan evrensel denizi temsil eden bir
baĢka yaratılıĢ mitosunun da Yunan mitolojisinde yer alması insanlığın yaratılıĢa dair
mitolojideki ortak düĢüncesini desteklemektedir. Ġlksel sulardan sonra kozmolojide ortaya
çıkan „ gök‟ ve „ yer‟ kavramları ise Mezopotamya, Anadolu ve Yunan mitolojisinde
rastlanılan ortak noktalardan bir diğeridir. Mezopotamya ve Anadolu mitolojisinde „ An‟
ve „Ki‟; Yunan mitolojisinde „ Uranos‟ ve „ Gaia‟ olarak adlandırılan yer ve gök, ilksel su
motifi ile birlikte dünyanın yaratılıĢının temelinde yer alan kavramlar olarak kozmolojiye
dair modern bilim öncesi ortaya atılan ilk teoriler olarak değerlendirilebilir. Ġlksel suların
ve yer ile gök kavramlarının tanrılaĢtırılarak ele alındığı mitler aynı zamanda dünyadaki
178
canlılarında hayat bulması için gerekli olan Ģartların oluĢum sürecini anlatmaktadır. Bu
noktada Ģunu da belirtmek gerekir ki kozmolojiye dair içerisinde bilgiler verilen mitler ile
yakın tarihimizde dünyanın oluĢumuna dair ortaya atılan modern teoriler arasında tam
olarak bilimsel bir açıklaması yapılamasa da ortak noktalar bunmaktadır. Bu benzerliklerin
yanı sıra ay, güneĢ, burç, takımyıldızı gibi kavramların mitler içerisinde ele alınması ve bu
kavramların bir kökene bağlanması eskiçağ medeniyetlerinin astronomiyle olan yakın
iliĢkisini de göstermektedir.
Yukarıdaki paragrafta değindiğimiz gibi insan zihninin bir ürünü olan mitler
kozmoloji hakkında olduğu gibi teoloji hakkında da bilgiler içermektedir. Mezopotamya,
Anadolu ve Yunan mitolojileri teolojik açıdan incelendiğinde ise birbirine yakın olan ve
tarih boyunca etkileĢimin sürekliliğini korudu bu coğrafyaların ortak bir tanrı tasvirine
sahip oldukları görülmektedir. Bu yüzden Mezopotamya, Anadolu ve Yunan mitolojisinde
tanrı ve tanrıçalar; doğa güçlerine tapımın bir devamı niteliğindeki (doğayla – dağ, nehir,
deniz, bitki, hayvan türleri- veya doğal olaylarla – rüzgâr, fırtına, deprem gibiözdeĢleĢmiĢ) özelliklerle insan Ģeklinde tasvir edilmiĢ ve kiĢileĢtirilerek, insan yaĢantısına
benzer tanrı aileleri (panteonlar) içerisinde düĢünülmüĢlerdir. Ortaya çıkan bu tanrı tasviri
insanın doğa ile olan bağlantısının düĢünsel bir yansıması olduğu gibi aynı zamanda
insanların kendilerinden önceki topluluklara ait dinsel düĢünüĢleri de benimsediklerini
göstermesi açısında kültürel bir sürekliliği ifade etmektedir. Ayrıca tanrıların insan
Ģeklinde kiĢileĢtirilmeleri ve insan yaĢantısına benzer bir düzen içerisinde yer almaları
insanların kendilerini yaratan varlıkların kendileri gibi olduğunu düĢünmelerinden ve soyut
bir kavram olarak tanrı fikrinin ortaya çıkmamasından kaynaklanmaktadır. Tanrı ve
tanrıçaların hüküm sürdüğü bu dinsel dünya içerisinde ortaya çıkarak geliĢen mitlerin
zengin bir içeriğe sahip olmasında da insana benzer tanrı düĢüncesinin yattığı
görülmektedir. Böylelikle tanrısal âlemin tasviri yapılırken insanı ve insanı temel alan
öğeler mitler içerisinde açık veya gizli bir Ģekilde iĢlenmiĢtir. Tanrı ve tanrıçaların insanlar
gibi evlenmesi, çeyiz, nikâh gibi uygulamaları gerçekleĢtirmeleri, aldatmaları ve kıskançlık
baĢta olmak üzere, öfke, sevinç, hüzün gibi duyguları kiĢiliklerinde barındırmaları,
tanrıçaların hamilelik sürecinin dokuz sayısı ile ifade edilmesi, emzirme ve sütanneliğe
değinilmesi, aile kavramına sahip olmaları, yönetimde hiyerarĢik bir iliĢki içerisinde
olmaları, kiĢisel yetenekleri olması gibi birçok durum tanrı tasvirlerindeki insanlık izlerinin
mitolojiye yansımasıdır.
179
Mezopotamya, Anadolu ve Yunan mitolojisinde ise tanrı tasvirlerinde ve
panteonlarında bu doğrultuda dikkati çeken birçok ortak nokta- benzerlik mevcuttur. Bu
benzerliklerin baĢında ise An, Enlil, TeĢup, Uranos ve Zeus olarak adlandırılan baĢ
tanrıların genellikle gökyüzü ile özdeĢleĢtirilerek eril bir kiĢilikte tasvir edilmesi
gelmektedir. Bu durum gökyüzünün insan zihninde belli bir sınırı olmayan sonsuz bir yapı
olarak düĢlenmesinden ve insan hayatını etkileyen en önemli faktörlerin baĢında
gelmesinden kaynaklanmaktadır. Ay, güneĢ gibi gezegenlerin, rüzgârlarında tanrı olarak
kabul edilmesi ve gökyüzünün bir parçası olarak baĢ tanrının çocukları olarak kabul
edilmesi bu düĢünceyi desteklemektedir. Elle tutulamayan, gözle görülemeyen fakat her
Ģeyi kaplayan bu yapı Ģüphesiz diğer tüm yaratıları da içine alan bir kavram olarak
değerlendirmiĢ ve insan zihninde gökyüzünü tanrısal bir varlık olarak en üst derecede
değerlendirilmiĢ olabilir.
Ekonomik yapının tarımsal üretime dayalı olduğu eskiçağ topluluklarında ana tanrıça
tasvirinin diĢil özelliklerle toprak ile özdeĢleĢtirilmesi ise tanrı tasvirlerinde karĢımıza
çıkan ortak noktalardan bir diğerini oluĢturmaktadır. Burada ana tanrıçaların toprağın
verimliliği ve üretkenliği ile özdeĢleĢtirilmesi eskiçağ insanının kadına olan bakıĢına dair
ufak bir bilgiyi bize sunmaktadır. Tanrıça tasvirleri içerisinde en çok göze çarpan ise
Mezopotamya kökenli olduğu düĢünülen Anadolu, Yunan ve hatta Roma mitolojisine
kadar farklı isimlerde de olsa süreklilik gösteren aĢk tanrıçasıdır. Mezopotamya mitolojisi
içerisinde Ġnanna ve daha sornaki dönemde ĠĢtar olarak adlandırılan bu tanrıça Anadolu
mitolojisi içerisinde de Ġnanna veya ġauĢga adı altında tapınılmaktadır. Yunan
mitolojisinde ise Aphrodite adını alan tanrıça Yunan mitolojisinin devamı niteliğindeki
Roma mitolojisinde ise Venüs olarak adlandırılmıĢ ve tapınılmıĢtır. Tanrı ve tanrıçalara
yönelik tasvirler içerisinde ve patheonlar arasında bu ve bunlara benzer birçok benzerlik
bulunmaktadır. Bu durum farklı isimler altında tapınılmasına rağmen eskiçağ insanının
zihninde tanrı fikrinin aynı Ģekilde yorumlandığını göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca
tanrı ve tanrıçalara yönelik gerçekleĢtirilen tasvirler tanrılara yüklenen özelliklerle birlikte
mitler içerisinde ele alınırken birçok nesne ve kavramın kökenin oluĢturulmasında etkili
olmuĢtur.
Dinsel metinler gibi tanrı buyruklarının yer almadığı fakat tanrı ve tanrıçaların
hayatlarını temel alan bu anlatılar içerisinde ise „ insan‟ en önemli unsurlardan birini
oluĢturmaktadır. Ġlk olarak insanın yaratılıĢının mitler içerisinde nasıl ele alındığına
180
değinmek mitolojide insanın konumunu ve kökeni belirlemek, insanın kendi varlığına ne
gibi bir anlam yüklediği görmek açısından yerinde olacaktır. Mezopotamya, Anadolu ve
Yunan mitolojisi içerisinde insanın yaratılıĢı mitler içerisinde farklı olay örgüleri içerisinde
iĢlenmiĢ olmasına rağmen yaratılıĢ süreci, süreç içerisinde kullanılan öğeler ve yaratılıĢ
amacı hemen hemen aynıdır. Ġnsan tanrılar tarafından topraktan ĢekillendirilmiĢ bir varlık
olarak içerisine tanrıdan bir parça katılarak yaratılmıĢtır. Bu durum bir tanrının kanı ile
yoğurulma, içerisine tanrının nefesini üflemesi, tanrıların özelliklerini paylaĢması ile
gerçekleĢmiĢtir. Ġnsanın kökensel olarak neden topraktan yaratıldığı mitler içerisinde
açıklanmamaktadır. Toprak motifinin kullanılmasının temel sebebi dünyanın bir parçası
olan, dünyaya bağlı ve sınırlı bir hayat yaĢayan insanlığın bir kökene dayandırılmasından
kaynaklanıyor olabilir. Fakat insanın yaratılıĢ amacı mitler içerisinde açıkça belirtiği gibi
tanrılara hizmet etmek ve onlara tapınmak içindir. Bu noktada insanın yaratılıĢı
Mezopotamya ve Anadolu mitolojisi içerisinde benzer içeriğe sahip olsa da Yunan
mitolojisi insanın yaratılıĢını daha karmaĢık bir yapı içerisinde ele almıĢtır. Bu doğrultuda
topraktan yaratılma ve tanrılara hizmet Yunan mitolojisi içerisinde de kabullenilen bir
düĢüncedir. Fakat insanlık beĢ soy üzerine kurulu bir yapı olarak Yunan inanç sistemi
içerisinde ele alınmıĢtır. YaratılıĢ ve yok oluĢ süreçleri birbirinden farklı olarak ele alınan
ve özelliklerine göre sınıflandırılan bu beĢ soy hakkında „ Yunan Mitolojisi‟nin Ana
Hatları‟ kısmında ve „ Prometheus‟ baĢlığı altında bilgiler vermeye çalıĢmıĢtık. Ġlk soy
olan „ Altın Soy‟dan son soy olarak adlandırılan „ Demir Soy‟a kadar geçen süreç
içerisinde her bir soy yok olup diğer soyun ortaya çıkmasını sağlamıĢtır. Ortaya çıkan her
bir soy ise farklı bir yaratılıĢın sonunda var olmuĢtur. Yunan mitolojisi içerisinde insanın
yaratılıĢını beĢ soy üzerine kurulmuĢ olsada Yunan mitolojisi genel olarak ele alındığında
bu anlatılardan insan soylarının gerçekte birbirini takip eden bir süreci ifade ettiği
anlaĢılmaktadır. Soylar arasındaki sınıflandırma insanların hayatlarında meydana gelen
değiĢimin sonucunda gerçekleĢmiĢtir.
Mitoloji içerisinde insana dair anlatılanlar sadece yaratılıĢ mitleri ile sınırlı değildir.
Ġnsanı temel alan ve yaratılıĢ mitleri kadar yaygın bir diğer mit çeĢidi ise „ Tufan‟
mitleridir. Tufan, insanlık tarihi boyunca farklı coğrafyalarda yer alan birçok topluluk ve
medeniyetin inanç sistemi içerisinde ve mitolojilerinde iĢlenen bir konu olarak karĢımıza
çıkmaktadır. Ġnsanlığın tanrılar tarafından farklı sebeplerle ortadan kaldırılmasını temel
alan bu anlatı büyük bir su baskını sonucu dünyanın sular altında kalmasını ve canlı
hayatın nasıl kurtulduğunu iĢlemektedir. Dünya mitolojisinde Tufan‟ı konu alan mitler
181
incelendiğinde ise mitler içerisinde takip edilen belli bir sıralamanın olduğu görülmektedir.
Bu sıralama; tanrının öfkelenmesi, insanlığın ortadan kaldırılması için bir tufanın
yaratılması, bir tanrının insanlığı kurtarmak için bir insana haber vermesi, tüm canlı
türlerinin bir gemi içerisinde toplanması, denizde yedi veya dokuz gün geçirilmesi,
gemiden bir kuĢ uçurulması ( bu uygulama denizcilik faaliyetleinde kara tespiti için
kullanılmaktadır), karaya çıkıĢ ve tanrılara adakların sunulması Ģeklindedir.
Mitoloji içerisinde insanı ve insanlık durumunu en iyi alan mitler ise dünya mitolojisi
içerisinde birçok örneğine rastladığımız ve tezimizin ana konusunu oluĢturan kahramanlık
kavramını ele alan „ perstij mitosları‟dır. Bu mitos türü içerisinde tanrıların aktif ve
belirleyici bir rol aldığı görülmesine rağmen mitin ana karakteri insandır. Bu mitler;
toplumun istek ve arzularını, insan olma durumunu yani insanın umutlarını, beklentilerini,
hedeflerini, iyiye yönelme ve hata yapma durumunu, piĢmanlıklarını, çaresizliğini ve
baĢkaldırısını, fedakârlığını, cesaretini, adalet duygusunu, kadere karĢı geliĢini ve
teslimiyetini yansıtan anlatılardır. Aynı zamanda tanrı- insan ve insan- toplum iliĢkisinin
mitler vasıtasıyla insan zihninde nasıl yer edindiğini anlamamız açısından önemlidirler.
Ayrıca insanın temel öğe olduğu ve toplumsal bir model olarak karĢımıza çıktığı
kahramanlık mitosları ait olduğu toplumun siyasi, dini ve sosyal yapısı üzerine kurulmuĢ
söylevlerdir. Bu yüzden diğer mit türleri gibi sadece tanrı ve tanrıçalar hakkında bilgiler
vermemekte coğrafya, yönetim, toplumsal yapı, sosyal sınıflar, ekonomik sistem, Ģehir
yapılanması, mimari ve sanat, gelenek ve görenekler, dönem insanının psikolojik yapısı
hakkında da bilgileri içermektedirler. Mezopotamya, Anadolu ve Yunan mitolojisi
içerisinde birçok örneğinin yer aldığı kahramanlık mitosları bu doğrultuda bize bu
medeniyetler hakkında bilgiler veren kaynaklar olarak değerlendirilmelidir.
Eskiçağ tarihinde derin izler bırakan medeniyetlere ev sahipliği yapan bu
coğrafyalarda yer alan kahramanlık mitosları ise „ kahramanlık‟ kavramını birbirine yakın
bir çizgide ele almıĢ ve mitler içerisinde birçok ortak motif kullanmıĢlardır. Bu doğrultuda
bu kadim diyarlarda kahramanlık kavramı, belli bir süreç sonunda belli aĢamalardan geçen
bir karakterin toplumsal bir model olarak kabul edilmesini ifade etmektedir. Bu süreç tarihi
bir Ģahsiyetin veya toplumun arzuları doğrultusunda yaratılmıĢ bir karakterin doğumuyla
baĢlamaktadır. Kahraman, istenmeyen bir çocuk olarak anne karnında baĢlayan bir sınavla
yüzleĢmek zorundadır. Ġktidar mücadelesi, tanrıçaların kıskançlıkları veya kehanetler bu
durumun ortaya çıkmasında görülen belli baĢlı sebeplerdir. Kahramanın doğumu ile
182
birlikte haraketlilik kazanan süreç bundan sonra karakterin kendisini kanıtlaması ve toplum
içerisinde kabullenilmesini sağlayacak eylemleri gerçekleĢtirmesi ile devam etmektedir.
Bu süreç dahlinde iĢlenen konular mitin ait olduğu topluluk ve medeniyete özgü motiflerle
iĢlenmektedir. Bu motiflerin temelinde ise imkânsız olanı baĢarma düĢüncesi yatmaktadır.
Ġnsan zihninin sınırlarını zorlayan görevler ve maceralara atılan kahraman bu süreç
içerisinde cesaret, korkusuzluk, vazgeçmeme, imkânsız olanı baĢarma, iyiye ve doğru
olana yönelme, kaderin sınırlamalarından kurtulma, toplumun iyiliği için çalıĢma, istek ve
arzularını gerçekleĢtirme gibi birçok özelliği bünyesinde toplamaktadır. Toplum karĢısında
değerini gösteren ve kendi iç dünyasında belli bir doyuma ulaĢan kahraman böylece
saygınlık kazanarak toplumsal bir model olarak kabul edilmektedir. Fakat mitoloji
içerisinde imkânsızı baĢaran bazen tanrılarla mücadeleye giriĢen veya tanrıların kurtarıcısı
olarak yardıma koĢan kahramanlar her ne kadar mit içerisinde ve toplum gözünde
yüceltilmiĢ olsalar da trajik bir Ģekilde hayatlarını noktalamıĢlardır.
Özellikle Yunan
mitolojisi bu noktada en seçkin kahramanlık mitoslara sahip olmasına rağmen trajediyi
mitlerin ayrılmaz bir parçası olarak kullanmıĢtır. Bu durum insanın tüm olağanüstü iĢleri
baĢarsa da ölümlü bir varlık olarak tanrılar ve tanrıların belirlediği yazgı- kader
karĢısındaki durumunu ve insanın bu düzen içerisindeki konumunu göstermeyi
amaçlamaktadır.
183
KAYNAKÇA
AGĠZZA, Roza (2006). Antik Yunan‟da Mitoloji (Çev: Z.Zühre Ġlkgelen), Arkeoloji ve
Sanat Yayınları, Ġstanbul
AĠSKHYLOS (2013). Zincire VurulmuĢ Prometheus (Çev: Azra Erhat- Sabahattin
Eyüpoğlu), Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, Ġstanbul
AKURGAL, Ekrem (1981). Anadolu Kültür Tarihi; TÜBĠTAK Popüler Bilim Kitapları,
ANK
AKURGAL, Ekrem (1993). Anadolu Uygarlıkları, NET Turistik Yayınlar, Ġstanbul
ALP, Sedat (2011a). Hitit GüneĢi, TÜBĠTAK, Ankara
ALP, Sedat (2011b); Hiti Çağında Anadolu, TÜBĠTAK, Ankara
ALPMAN, Adil (1980). “Hurriler‟de Ulusal Panteon ve Yerel Panteonlar”, Ankara
Üniversitesi DTCF Tarih AraĢtırmaları Dergisi, Cilt XIII.; 24‟den ayrıbasım ,
Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara
ALPMAN, Adil (1998). “Anadolu‟da Hurriler”, III. Uluslararası Hititoloji Kongresi
Bildirileri, Ankara, 37- 44 ss.
ALPARSLAN, Metin (2009). Hititoloji‟ye GiriĢ, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü,
Ġstanbul
ARIKAN, Yasemin (1998a). “ Hitit Dini Üzerine Bir Ġnceleme”, Ankara Üniversitesi Dil
ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Ankara, 38 (1-2), 271- 285 ss.
ARIKAN, Yasemin (1998b). “ Hitit Dualarinda Gecen Bazi Tanri Adlari”, III. Uluslararası
Hititoloji Kongresi Bildirileri, Ankara, 45- 51 ss.
ARMSTRONG, Karen (2006). Mitlerin Kısa Tarihi, Merkez Kitapçılık, Ġstanbul
ATAN, YaĢar (2007). Akdenizli Tanrılar, Evrensel Basım Yayın, Ġstanbul
ATAN, YaĢar (2011).
Ġstanbul
Akdeniz Mitologyasından Efsaneler, Evrensel Basım Yayın,
ATIġ, Naciye (2009). “ Grek DüĢünce dünyasında Felsefe Din ve Mitoloji ĠliĢkisi”, Kaygı,
Bursa, 12, 57- 66 ss.
AYDIN, Mehmet (2005). Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Damla Ofset, Konya
BAġDEMĠR, KürĢat (2003). Eski Anadolu, Kaynak Yayınları, Ġstanbul
BAYALDI, Derman (2012). Tanrıların Öyküsü, Say Yayınları, Ġstanbul
BAYKAL- SEEHER, AyĢe (2006). “ Hitit Dünyasına Kısa Bir BakıĢ”, Boğazköy‟den
Karatepe‟ye Hititbilim ve Hitit Dünyasının KeĢfi, YKY, Ġstanbul, 14- 17 ss.
184
BONNEFOY, Yves (2000). Mitolojiler Sözlüğü 1-2, Dost Kitapevi, Ankara
BOTTERO, Jean (2005). GılgamıĢ Destanı (Çev: Orhan Suda), YKY, Ġstanbul
BRANDAU, Birgit ve SCHĠCKERT, Hartmut (2004). Hititler, ArkadaĢ Yayınları, Ankara
BRATTON, Glastone, Fred (2000); Yakındoğu Efsaneleri, Avcıol Basım Yayın, Ġstanbul
BULFĠNCH, Thomas (2012). Klasik Yunan ve Roma Mitolojisi (Çev: Özgür Umtu
HoĢafçı), Ġnkılap Kitabevi, Ġstanbul
BURN, Lucilla (2012). Yunan Mitleri (Çev: Nagehan Tokdoğan), Phoenix Yayınevi,
Ankara
CAMPBELL, Joseph (2003). Doğu Mitolojisi, Ġmge Kitabevi, Ankara
CRAWFORD, Harrıet (2010). Sümer ve Sümerler, ArkadaĢ Yayınevi, Ankara
ÇAPAR, Ömer (1990). “ Hellen Mitoslarında Doğulu ve Anadolulu Unsurlar”,
Uluslararası I. Hititoloji Kongresi Bildirileri, Kültür Bakanlığı, Çorum, 101- 111 ss.
ÇIĞ, M. Ġlmiye (2009). Uygarlığın Kökeni Sümerliler- I, Kaynak Yayınları, Ġstanbul
DAĞISTANLI, M. Alp ( Editör)(2010). MĠTOLOJĠ, NTV, Ġstanbul
DE MARTĠNO, Stefano (2003). Hititler, Dost Kitabevi, Ankara
DE MARTĠNO, Stefano (2013). “ Din ve Mitoloji”, Hititler ( Ed. Doğan- Alparslan,
Meltem / Alparslan, Metin),YKY, Ġstanbul, 410- 429 ss.
DEMĠR, Ömer ve ACAR Mustafa (2005). Sosyal Bilimler Sözlüğü, Adres Yayınları,
Ankara
ELĠADE, Mircea (2001). Mitlerin Özellikleri, Om Yayınevi, Ġstanbul
ELĠADE, Mircea (2012). Dinsel Ġnançlar ve DüĢünceler Tarihi- 1,Kabalcı, Ġstanbul
ERĠM, Müzehher (2009). Mitolojiden Masallar, Ġmge Kitabevi, Ankara
ERSOY, Abdullah ve TOKUROĞLU, Belma (2012). Uygarlık Tarihi, ĠMAJ YAYINEVĠ,
Ankara
ESTĠN, Colette ve LAPORTE, Helene (2002). Yunan ve Roma Mitolojisi (Çev: Musa
Eran), TÜBĠTAK, Ankara
EYÜPOĞLU, Sabahattin ve ERHAT, Azra (1991). Hesiodos Eseri ve Kaynakları, TTK,
Ankara
FARNOUX, Alexandre (2011). Homeros: Ozanların Ozanı, YKY - Genel Kültür Dizisi,
Ġstanbul
GEZGĠN, Deniz (2009). Su Mitosları, Sel Yayınları, Ġstanbul
185
GÜNALTAY, ġemseddin (1987). Yakın ġark II, TTK, Ankara
GRIMAL, Pıerre (2012). Yunan Mitolojisi ( Çev: IĢık Ergüden), Dost Kitabevi, Ankara
GÜTERBOCK, H.G. (1945). Kumarbi Efsanesi, TTK, Ankara
GÜTERBOCK, H. G. (1948). “ The Hittie Version of The Hurrian Kumarbi Myths”,
Oriental Forerunners Of Hesiod, American Journal Of Archaeology, JanuaryMarch, Vol. LII, No. 1, p. 123-134
GÜVEN, Ġsmail ( Editör) (2007). Uygarlık Tarihi, Pegem, Ankara
HAMĠLTON, Edıth (2011). Mitologya( Çev: Ülkü Tamer), Varlık Yayınları, Ġstanbul
HESĠODOS (2012). ĠĢler ve Güçler – Tanrıların DoğuĢu ( Çev: Furkan Akderin), Say
Yayınları, Ankara
HOFFNER, Harry, A. (1990). Hittite Myths, Writings from the Ancient World 2. Atlanta:
Scholars Press
HOMEROS (2009). Odyssea ( Çev: Fulya Koçak), ArkadaĢ Yayınevi, Ankara
HOOKE, Samuel Henry ( 1995). Ortadoğu Mitolojisi, Ġmge Kitabevi, Ankara
KALE, Hakan (2001). “ M.Ö. 3000 de Anadolu‟nun Politik Coğrafyası”, Ġdol, Ankara, 9,
25- 34 ss.
KARAUĞUZ, Güngör (2001). Hitit Mitolojisi; Çizgi Kitabevi, Konya
KINAL, Firuzan ( 1991). Eski Anadolu Tarihi, TTK, Ankara
KIYMET, KurtuluĢ (2014). “ Hitit Mitolojisinde Tanrıların Yer Altına ĠniĢi”, Folklor/
Edebiyat, Ankara, 20 (77), 21- 43. ss
KOÇ, Ġlker ( Editör) (2006). Hititler, ODTÜ Yayıncılık, Ankara
KORKMAZ, Mehmet (2009). Mitolojik Dinlerin Gizemi, Alter Yayıncılık, Ankara
KÖKNEL, Özcan (2000). “Duygudurum Bozukluklarının Tarihçesi ”, Duygudurum
Bozuklukları Dizisi, Çizgi Tıp Yayınevi, Ankara, Cilt: 1,Sayı: 1, 5-11 ss.
KÖROĞLU, Kemalettin (2009). Eski Mezopotamya Tarihi, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul
KRAMER, Samuel Noah (2001). Sümer Mitolojisi, Kabalcı, Ġstanbul
KRAMER, Samuel Noah (2002a). Sümerler, Kabalcı, Ġstanbul
KRAMER, Samuel Noah (2002b). Tarih Sümer‟de BaĢlar, Kabalcı, Ġstanbul
KUZUBAġ, Muhammet (2007). “ Ġlkellere Ait Anlatılarda Rüya Motifi”, Turkish Studies /
Türkoloji AraĢtırmaları International Periodical For The Languages, Literature and
History of Turkish or Turkic, Winter 2 /1,305-316 ss.
186
LATACZ, Joachim (2001); Homeros: Batının Ġlk Ozanı, Çev: Devrim ÇalıĢ Sazcı, Homer
Kitapevi, Ġstanbul
LĠSSNER, Ivan (2006). Uygarlık Tarihi, Nokta Kitap, Ġstanbul
MACQUEEN; J. G. (2001). Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, ArkadaĢ Yayınevi, Ankara
MCCALL, Henrietta (2011). Mezopotamya Mitleri, Phoenix Yayınevi, Ankara
MURAT, Leyla (2010). “Tanrıça IĢhara”, VII. Uluslararası Hititoloji Kongresi Bildirileri
Kitabı, Ankara, 529-554 ss
MURAT, Leyla (2012). “Hititlerde Su Kültü”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya
Fakültesi Bölümü Tarih AraĢtırmaları Dergisi, Ankara, 32 ( 51), 125- 158 ss.
NARÇIN, ALĠ ( 2008). A‟dan Z‟ye A Asur, Ozan Yayıncılık, Ġstanbul
ÖZGÜÇ, Nimet (2003). Hatti Efsanesi Yılan Ġlluyanka‟nın Tasvir Sanatında Yorumu,
Türkiye Bilimler Akademisi Formu, TÜBĠTAK, Ankara
PLUTARKHOS (2015). Theseus- Romulus, Çev: Ġo Çokona, Türkiye ĠĢ Bankası Kültür
Yayınları, Ġstanbul
PRICE, Bill (2011). Kelt Mitolojisi, Kalkedon Yayıncılık, Ġstanbul
RANK, Otto ( 1914). The Myth of the Birth of the Hero, The Journal of Nervous and
Mental Disease Publishing Company, New York
REYHAN, Esma (2008). “ Eski Anadolu Kültüründe Büyü ve Büyücülük”, Akademik
BakıĢ, Ankara, 2 (3), 227- 242 ss.
REYHAN, Esma (2009); „The Missing God Telipinu Myth: A Chapter from the Ancient
Anatolian Mythology‟,Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih
Bölümü Tarih AraĢtırmaları Dergisi, Ankara, 28( 45), 85- 106 ss.
ROSENBERG, Donna (2003). Dünya Mitolojisi, Ġmge Kitabevi, Ankara
SEGAL, Robert A. (2004). Mit, Dost Kitabevi, Ankara
SEVER, Erol (2008). Asur Tarihi, Kaynak Yayınları, Ġstanbul
SEVĠNÇ, Fatma (2008). “Hititlerde Yeraltı Dünyası”, Osmangazi Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi, EskiĢehir, 9 (1), 231- 247 ss.
SCHMÖKEL, Hartmuth (1971). “ Sümer Dini” (Çeviren ve açıklayan: MEHMET
TURHAN ÖZDEMĠR), Ankara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi,19 (1), 197217 ss.
SCHMÖKEL, Hartmuth (1973). “ Sümer Dini- II”, , Çeviren ve açıklayan: MEHMET
TURHAN ÖZDEMĠR, Ankara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, 21 (1), 367390 ss.
187
SCHWEMER, Daniel (2013). “ Tanrılar Kültü, Büyü Ritüeli ve Ölülerin Bakımı”, Hititler
( Ed. Doğan- Alparslan, Meltem / Alparslan, Metin),YKY, Ġstanbul, 432- 449 ss.
SĠR GAVRAZ, Özlem (2006). “ Hitit Kenti Zalpa‟nın Yeri Üzerine”, Anadolu/ Anatolia,
Ankara, 31,1-18 ss.
SOWERBY, Robin (2012). Yunan Kültür Tarihi, Ġnkılap Kitabevi, Ġstanbul
STRANO, Anthony (2002). “ Antik Yunan Mitolojisinin Tinsel BaĢarısı”, Us, DüĢün ve
Ötesi, Ġstanbul, 7, 102- 107 ss.
ġENEL, Alâeddin (2003a). “ Ortadoğu Mitolojisi”, Sanat ve Hayat, Ġstanbul , 9, 98- 105
ss.
ġENEL, Alâeddin (2003b); “ Mezopotamya- Batı Geleneği ile Dünyanın Öteki
Kültürlerinin YaratılıĢ Mitosları”, Bilim ve Ütopya, Ankara, 111, 12- 29. SS
ġENEL, Alâeddin (2004); Siyasal DüĢünceler Tarihi, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara
TEKĠN, Oğuz (2005). Eski Yunan Tarihi, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul
TEMREN, Belkıs (1998). “ Din Antropolojisi Açısından Ġnanç ve Din Olgusuna ĠliĢkin Bir
Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Dergisi, 38(
1-2), 301- 311 ss.
The Shorter Oxford English Dictionary(2002). Oxford University Press, Oxford
TĠMUROĞLU, Vecihi (2006). “ Mitolojide Devlet Bilgisi “ ,Memleket Siyaset Yönetim,
Ankara, 1, 1- 40 ss.
Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü (2009). TDK, Ankara
TÜRKAN, M. (1976). Mitoloji, Turizm Bakanlığı Ankara Rehberlik Kursları, Ankara
ÜNAL, Ahmet (2003). Hititler Devrinde Anadolu- II, Arkeoloji ve Sanat Yayınları,
Ġstanbul
UNCU, Ebru (2013). “Mezopotamya, Anadolu ve Mısır Medeniyetlerinde GüneĢ Kültü”,
History Studies, Volume 5 Issue 1, p. 349-366
VERNANT, Jean Pıerre (2001). Evren Tanrılar Ġnsanlar, Dost Kitabevi, Ankara
QATES, Joan (2004). Babil, ArkadaĢ Yayınevi, Ankara
188
189
ÖZGEÇMĠġ
KiĢisel Bilgiler
Soyadı, adı
: ACI Mehmet
Uyruğu
: TC
Doğum tarihi ve yeri
: 23/ 11/ 1989 - ANKARA
Medeni hali
: Bekar
Telefon
: 05517078274
Faks
:-
e-mail
: [email protected]
Eğitim
Derece
Eğitim Birimi
Yüksek
lisans Lisans
Lise
Mezuniyet Tarihi
Gazi Üniversitesi / Eskiçağ Tarihi
Gazi Üniversitesi/ Tarih
Devam ediyor
2011
Çubuk Lisesi/ Sosyal Bilimler
2006
ĠĢ Deneyimi
Yıl
Yer
Görev
2006
NABAY TEKSTİL A.Ş / ANKARA
Üretim Operatörü
2008
NABAY TEKSTİL A.Ş. / ANKARA
Üretim Operatörü
2010-2014
KENT GIDA A.Ş. / ANKARA
Dönemsel Çalışma- Satış Danışmanı
2011- 2012
MEB / ANKARA
Vekil Öğretmenlik (Sosyal Bilgiler)
Yabancı Dil
Ġngilizce
Yayınlar
ACI, M. ( 2013). “Nehrin Kahramanları”, Kirpi Dergisi, Ankara, Sayı: 4, s. 58- 60
ACI, M. ( 2013). “Ölümsüzlük Peşindeki Kahraman: GILGAMIŞ”, Kirpi Dergisi, Ankara,
Sayı: 5, s. 46- 50
Hobiler
Tiyatro, senfoni, sinema, bilgisayar oyunları, resim, seyahat
Ediyor
GAZİ GELECEKTİR...
MEHMET ACI
TARİH ANABİLİM DALI
ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
T.C.
GAZİ ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
YÜKSEK
LİSANS
TEZİ
DOĞU AKDENİZ HAVZASI'NDA
KAHRAMANLIK MİTOSLARI
MEHMET ACI
AĞUSTOS 2016
TARİH ANABİLİM DALI
ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
AĞUSTOS 2016
Download