MEHMET ACI TARİH ANABİLİM DALI ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS TEZİ DOĞU AKDENİZ HAVZASI'NDA KAHRAMANLIK MİTOSLARI MEHMET ACI AĞUSTOS 2016 TARİH ANABİLİM DALI ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI AĞUSTOS 2016 DOĞU AKDENĠZ HAVZASI’NDA KAHRAMANLIK MĠTOSLARI MEHMET ACI YÜKSEK LĠSANS TEZĠ TARĠH ANABĠLĠM DALI ESKĠÇAĞ TARĠHĠ BĠLĠM DALI GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ AĞUSTOS 2016 ETĠK BEYAN Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Yazım Kurallarına uygun olarak hazırladığım bu tez çalıĢmasında; Tez içinde sunduğum verileri, bilgileri ve dokümanları akademik ve etik kurallar çerçevesinde elde ettiğimi, Tüm bilgi, belge, değerlendirme ve sonuçları bilimsel etik ve ahlak kurallarına uygun olarak sunduğumu, Tez çalıĢmasında yararlandığım eserlerin tümüne uygun atıfta bulunarak kaynak gösterdiğimi, Kullanılan verilerde herhangi bir değiĢiklik yapmadığımı, Bu tezde sunduğum çalıĢmanın özgün olduğunu, bildirir, aksi bir durumda aleyhime doğabilecek tüm hak kayıplarını kabullendiğimi beyan ederim. Mehmet ACI 22/08/2016 i DOĞU AKDENĠZ HAVZASI‟NDA KAHRAMANLIK MĠTOSLARI Yüksek Lisans Tezi Mehmet ACI GAZĠ ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ AĞUSTOS 2016 ÖZET Yüksel lisans tezi olarak hazırlanan „ Doğu Akdeniz Havzası‟nda Kahramanlık Mitosları‟ adlı bu çalıĢmada, eskiçağ medeniyetlerinin inanç sistemleri ile ĢekillenmiĢ anlatılar olan mitler kahramanlık kavramı dâhilinde incelenmektedir. Bu doğrultuda ilk olarak mit ve mitoloji kavramları hakkında bilgiler verilmiĢ ve mitolojinin din, siyaset ve kültür ile olan iliĢkisi değerlendirilmiĢtir. Daha sonra ise geniĢ bir coğrafi alanı ve uzun bir zaman dilimini içerisine alan bu baĢlık içerisinde Mezopotamya, Anadolu ve Yunan medeniyetlerine ait mitler iki ana baĢlık altında ele alınmıĢtır. Ġlk olarak Mezopotamya, Anadolu ve Yunan mitolojileri içerisinde kozmoloji ve teoloji hakkında bilgi veren mitler incelenmiĢtir. Daha sonra ise prestij mitosları kapsamında kahramanlık kavramını iĢleyen mitoslar teolojik, sosyal, siyasal, psikolojik ve kültürel açıdan değerlendirilmiĢtir. Bilim Kodu : 1108 Anahtar Kelimeler : Mit, Mitoloji, Kahramanlık, Mezopotamya Mitolojisi, Anadolu Mitolojisi, Yunan Mitolojisi Sayfa Adedi : 189 Tez DanıĢmanı : Doç. Dr. Esma REYHAN ii MYTHS OF HEROISM EASTERN MEDITERRANEAN BASIN (M.S. Thesis) Mehmet ACI GAZĠ UNIVERSITY GRADUATE SCHOOL OF EDUCATIONAL SCIENCES AUGUST 2016 ABSTRACT As be presented Master‟s thesis, Which name‟s that “ Myths of Heroism Eastern Medıterranean Basın ” elaborate on mythos that shaped civilization of ancient ages belief system within heroism notion. In this direction , Mythos and mythology‟s Notion is informed that and mythology is estimated relationship between religious, culture and policy. Thereafter, Within Wide geografy area and long period of time which that Mesopotamia, Anatolian and Ancient Greece‟s civilization are belong to mythos cover all the bases in two titles. Firstly, Mesopotamia, Anatolian and Ancient Greece‟s mythos in its entirety estimated cosmology and theology. Secondly, Mythos which are inclusive Heroism notion social, policy, psychological and cultural within the scope of the prestige mythos. Science Code : 1108 Key Words : Myth, Mythology, Heroic, Mesopotamian mythology, Anatolian Mythology, Greek Mythology Page Number : 189 Supervisor : Doç. Dr. Esma REYHAN iii TEġEKKÜR Bu çalıĢmanın her aĢamasında bilgi ve yönlendirmeleri ile benden yardımlarını esirgemeyen ve aynı zamanda tez danıĢmanım olan sayın Doç. Dr. Esma REYHAN‟a teĢekkürü bir borç bilirim. Aynı zamanda tüm eğitim hayatım boyunca olduğu gibi yüksek lisans döneminde de maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen babam Süleyman ACI ve annem Fatma ACI baĢta olmak üzere tüm aileme Ģükranlarımı sunarım. Lisans ve yüksek lisans eğitimim boyunca bilgi ve tecrübeleri ile bana yol gösteren sayın Prof. Dr. Ġlhami DURMUġ ve Prof. Dr. L. Gürkan GÖKÇEK‟e teĢekkürlerimi sunarım. iv ĠÇĠNDEKĠLER Sayfa ÖZET .............................................................................................................................. i ABSTRACT .................................................................................................................... ii TEġEKKÜR .................................................................................................................... iii ĠÇĠNDEKĠLER ............................................................................................................... iv 1.GĠRĠġ ........................................................................................................................... 1 2. MĠT VE MĠTOLOJĠ ................................................................................................... 5 2.1. Mit ve Mitoloji ............................................................................................... 5 2.2. Mit, Din, Kültür ve Siyaset ĠliĢkisi ................................................................. 10 2.2.1. Mit ve Din ĠliĢkisi .............................................................................. 10 2.2.2. Mit ve Kültür ĠliĢkisi .......................................................................... 13 2.2.3. Mit ve Siyaset ĠliĢkisi ......................................................................... 14 2.3. Mitos Türleri................................................................................................... 16 2.3.1. Ritüel Mitosları .................................................................................. 16 2.3.2. Eskatalogya Mitosları ........................................................................ 17 2.3.3. Orijin Mitosları .................................................................................. 18 2.3.4. Kült Mitosları ..................................................................................... 19 2.3.5. Prestij Mitosları .................................................................................. 19 2.4. Kahramanlık ................................................................................................... 20 3. MEZOPOTAMYA MĠTOLOJĠSĠNDE KAHRAMANLIK MĠTOSLARI ............... 23 3.1. Mezopotamya Mitolojisinin Ana Hatları........................................................ 23 3.2. Mezopotamya Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları ..................................... 40 3.2.1. Etana................................................................................................... 40 3.2.2. UtnapiĢtim ( Ziusudra / Atrahasis) ..................................................... 42 3.2.3. Enmerkar ve Lugalbanda ................................................................... 46 3.2.4. GılgamıĢ ............................................................................................. 51 v Sayfa 3.2.5. Ninurta ............................................................................................... 63 3.2.6. Marduk ............................................................................................... 67 4. ANADOLU MĠTOLOJĠSĠNDE KAHRAMANLIK MĠTOSLARI............................ 77 4.1. Anadolu Mitolojisinin Ana Hatları ................................................................. 77 4.2. Anadolu Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları .............................................. 98 4.2.1. Telepinu ve Deniz Tanrısı‟nın Kız Çocuğu ....................................... 98 4.2.2. Hedammu ġarkısı ............................................................................... 99 4.2.3. Ullikummi ġarkısı .............................................................................. 101 4.2.4. Ġlluyanka Mitosu ................................................................................ 104 4.2.5. Zalpa ġehri Öyküsü ............................................................................ 107 4.2.6. Gurparanzah ....................................................................................... 110 5. YUNAN MĠTOLOJĠSĠ‟NDE KAHRAMANLIK MĠTOSLARI................................ 113 5.1. Yunan Mitolojisinin Ana Hatları .................................................................... 113 5.2. Yunan Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları ................................................. 132 5.2.1. Prometheus ......................................................................................... 133 5.2.2. Perseus ............................................................................................... 138 5.2.3. Herakles ............................................................................................. 142 5.2.4. Theseus............................................................................................... 152 5.2.5. Iason ve Argonotlar ............................................................................ 159 5.2.6. Bellerophontes ................................................................................... 164 5.2.7. Oidipus ............................................................................................... 166 5.2.8. Odysseus ............................................................................................ 168 6. SONUÇ ....................................................................................................................... 177 KAYNAKLAR .............................................................................................................. 183 ÖZGEÇMĠġ .................................................................................................................... 189 1 1.GĠRĠġ Ġnsan zihninin dünyayı ve dünya içerisindeki kendi konumunu anlamlandırma çabasının bir ürünü olan mitler, antik toplulukların inanç sistemi ile birlikte ĢekillenmiĢ anlatılarıdır. Evren‟in oluĢumu, Dünya‟nın yaratılıĢı, tanrıların kökeni ve evrensel düzen içerisindeki görevleri, insanın yaratılıĢı ve tanrılarla olan iliĢkileri, maddenin ve kavramın yaratılıĢ veya adlandırılıĢ sürecine dair konuların iĢlendiği mitler, eskiçağ dünyasının düĢünce yapısını ifade ederken sadece inanç sistemine dair bilgiler vermemektedir. Aynı zamanda mitler toplumu ifade eden siyasi yapı, tarih, coğrafya, edebiyat ve sosyal yaĢam gibi bütün kültürel özellikler hakkında da bilgileri bünyesinde barındıran kaynaklardır. Ġçerisinde birçok bilginin yer edindiği mitleri inceleyen bilim ise mitoloji olarak adlandırılmaktadır. Mitolojinin bir bilim olarak ortaya çıkıĢı ise uzun bir zaman dilimini kapsayan tartıĢmalı bir süreç sonucunda gerçekleĢmiĢtir. Bu tartıĢmaların temel sebebi ise mit kavramının; baĢlangıçta masal, hikâye ve efsane gibi edebi türlerle birlikte ele alınması ve gerçeklikten- bilimsellikten uzak kurmaca- uydurma bir anlatı olarak değerlendirilmesinden kaynaklanmaktadır. Mitolojinin bir bilim olarak kabul ediliĢ sürecinde ise mitlerin nasıl okunması ve değerlendirilmesi gerektiğine dair tartıĢmalar birçok mit kuramının ortaya çıkmasını sağlamıĢtır. Özellikle mit ve bilim iliĢkisinin uzlaĢmacı bir düzlemde değerlendirilmesi mitolojinin bir bilim olarak kabul edilmesine olanak sağlamıĢtır. Bir bilim olarak ortaya çıkan mitoloji ise mitleri ait oldukları topluluklara, coğrafyalara ve özellikle konularına göre türlere ayırmıĢ ve ele almıĢtır. Bu sınıflandırmada ön plana çıkan türler ise ritüel mitosları, kült mitosları, orijin mitosları, eskatalogya mitosları ve prestij mitosları olarak adlandırılmaktadır. Bu mit türleri içerisinde ise „Prestij mitosları‟ tez konumuz olan “Doğu Akdeniz Havzası‟nda Kahramanlık Mitosları” nın sınırlarını belirleyen „kahramanlık‟ kavramını temel almaktadır. Kahramanlık mitosları olarak Doğu Akdeniz Havzası‟nda ele alacağımız mitoslar ise Mezopotamya, Anadolu ve Yunan medeniyetlerine ait mitoslardan oluĢmaktadır. Bu doğrultuda tezimiz “Mit ve Mitoloji”, “Mezopotamya Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları”, “Anadolu Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” ve “Yunan Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” olmak üzere dört ana bölüm etrafında ĢekillenmiĢtir. Birinci bölüm olan “Mit ve Mitoloji” yi iki baĢlık altında ele alıp ilk kısımda mit ve mitoloji kavramalarının anlamlarına ve mitolojinin bir bilim olarak ortaya çıkıĢ sürecinde 2 gerçekleĢen tartıĢmalara ve mitoloji ile yakın iliĢkili bazı sosyal bilimlere değineceğiz. Ġkinci baĢlık altında ise mitleri din, siyaset ve kültür bağlamında ele alarak mitoloji ile iliĢkileri hakkında bilgiler vermeye çalıĢacağız. Ġkinci bölüm de “Mezopotamya Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” adı altında Mezopotamya medeniyetinin temellerini oluĢturan Sümerliler hakkında kısa bilgiler vererek kendilerinden sonraki siyasi ve kültürel oluĢumları da etkisi altına alan inanç sisteminin genel yapısına değineceğiz. Ġki ana baĢlık altında inceleyeceğimiz bu bölümde ilk olarak kahramanlık mitoslarının dıĢında kalan mitlerle birlikte Mezopotamya mitolojisi‟nde kozmolojiye ve teolojiye dair bilgilerin yer aldığı mitlerle birlikte panteon içerisinde ön plana çıkan tanrı ve tanrıçalara ait mitleri ele alacağız. Ġkinci ana baĢlık altında ise tez konumuz olan kahramanlık mitosları kapsamında Mezopotamya mitolojisi içeresinde ön plan çıkan Etana, UtnapiĢtim/Ziusudra, Enmerkar ve Lugalbanda, GılgamıĢ, Ninurta, Marduk‟a ait mitosları ele alacağız. Üçüncü bölüm de “Anadolu Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” adı altında ele alacağımız mitler ise Anadolu da M.Ö. 2. binde siyasi hâkimiyeti sağlamıĢ olan ve birçok kültürü kendi bünyesi içerisine alarak bir kültür birliği oluĢturmayı baĢaran Hititler‟e aittir. Ġki kısımdan oluĢan bu bölümde ilk baĢta Hititlerin „bin tanrılı‟ olarak adlandırılan inanç sisteminin oluĢumunda etkili olan din politikalarından daha sonra yayılım alanlarında karĢılarına çıkan topluluk ve medeniyetlerin tanrılarından oluĢan panteon doğrultusunda kozmoloji ve teolojiden bahsedeceğiz. Kozmoloji ve teoloji ile ilgili Hitit mitolojisi içerisinde yer alan mitler hakkında bilgiler verdikten sonra ise ikinci ana baĢlık altında ise kahramanlık mitosları kapsamında sırasıyla Ģu mitlere değineceğiz: Telepinu ve Deniz Tanrısı‟nın Kız Çocuğu, Hedammu ġarkısı, Ullikummi ġarkısı, Ġlluyanka Mitosu, Zalpa ġehri Öyküsü ve Gurparanzah. Dördüncü ve son bölüm olan “ Yunan Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” adlı bölümde ise sadece Doğu Akdeniz ile sınırlı kalmayarak bütün Akdeniz Havzası‟na ve Anadolu‟nun kuzey sahillerine kadar yayılan ve birçok kültür ile etkileĢim kuran Eski Yunan medeniyetinin inanç sisteminin tamamlayıcı bir öğesi olarak kabul edebileceğimiz mitoloji hakkında bilgiler vermeye çalıĢacağız. Ġki ana baĢlık altında inceleyeceğimiz bu bölümde ilk olarak Yunan mitolojisi‟nin kozmolojiye ve teolojiye dair sunduğu mitlere değinerek Yunanlıların evreni nasıl algıladıklarını, dünyayı yöneten titan ve tanrıları nasıl tasvir ettiklerini ve dünya içerisinde kendi yaratılıĢlarına getirdikleri açıklamaları ele alacağız. Ġkinci kısım olan ve ana konumuzu oluĢturan kahramanlık mitoslarında ise Yunan mitolojisinde ön plana çıkmıĢ en ünlü kahramanları ele alarak Yunan mitolojisinde ki kahramanlık kavramına örnekler sunmaya çalıĢacağız. 3 Bu doğrultuda ele aldığımız kahramanlık mitosları ise Yunan mitolojisi‟nde yer edinmiĢ olan en ünlü kahramanlar olan; Prometheus, Perseus, Herakles, Theseus, Ġason, Oidipus, Bellerophontes ve Odysseus‟a ait mitlerden oluĢmaktadır. Kahramanlık kavramını temel olan prestij mitosları; insan zihninin ötesinde bir gerçekliği ifade eden dünya içerisinde insan olma durumunu, insanlığın arzularını, insanın inanç sistemi içerisindeki yerini açıkça gözler önüne seren mitlerdir. Bu doğrultuda “Doğu Akdeniz Havzası‟nda Kahramanlık Mitosları” olarak adlandırdığımız bu çalıĢmada Mezopotamya, Anadolu ve Yunanistan halklarına ait kahramanlık mitoslarını inceleyerek bu toplulukların hem düĢünsel dünyaları hakkında hem de mitoslar içerisinde geçen açık veya gizil öğelerle kültürlerine dair çıkarımlar yapmaya çalıĢacağız. ġüphesiz ki bir topluluğun ortak düĢünsel ürünü olarak sayılan mitler insan hayatından bağımsız bir oluĢum göstermemiĢtir ve ait oldukları toplulukların düĢünce dünyasına, sosyal yaĢantısına, gelenek – göreneklerine, tarihine, siyasi yapısına ve coğrafyasına dair bilgileri içerisinde barındırmıĢtır. Bu bağlamda tezimiz amacı sadece yukarıda saydığımız coğrafyalarda yer edinen kahramanlık mitoslarını derlemek değil aynı zamanda bu mitosları içerikleri, olay örgüsü, ait oldukları medeniyete dair barındırdıkları izleri ve diğer medeniyetlerle ait olan mitlerle benzerlikleri bakımından incelemektir. Yukarıda genel olarak içerikleri ve sınırlılıklarından bahsettiğimiz bölümler dıĢında kalan Doğu Akdeniz Havzası‟nda yer alan baĢta Mısır ve Ugarit gibi medeniyetlerin tez kapsamında yer almamasının baĢlıca sebebi ise kozmoloji ve teoloji bakımından zengin anlatılara sahip olmalarına rağmen kahramanlık mitoslarına dair örneklerin mitolojilerinde bulunmamasıdır. Mısır ve Ugarit dıĢında Ġbranilere ait Hz. Musa‟ya dair anlatılar her ne kadar mitik bir yapıyı çağrıĢtırarak kahramanlık öğelerine sahip olsa da din tarihçileri ve ilahiyatçılar tarafından „semavi‟ din kapsamında ele alındığından dolayı tezimiz içerisinde yer almamaktadır. 4 5 2. MĠT VE MĠTOLOJĠ 2.1. Mit ve Mitoloji Mit kelimesi dilimize Fransızcadan geçmiĢ olup köken olarak Yunanca “söylence, anlatı ve halk hikâyesi” anlamına gelen “Myth/Mythos” kelimesinden gelmektedir. Birçok tanımı yapılan mit Türkçe Sözlükte: “Geleneksel olarak yayılan veya toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiĢtiren, tanrı, tanrıça, evrenin doğuĢu ile ilgili hayali, alegorik bir anlatımı olan halk hikâyesi.”1 olarak tanımlanmaktadır. Bir baĢka tanımı ise Kısa Oxford Ġngilizce Sözlüğünde : “Doğal ya da toplumsal bir olayla ya da dinsel bir inanç ya da ritüel ile ilgili açıklama sağlayan ya da popüler bir fikri somutlaĢtıran tamamen ya da kısmen hayali olan geleneksel hikaye; özellikle doğaüstü kiĢileri, eylemleri ya da olayları içeren; yeni yaratılmıĢ benzeri hikaye”2 olarak yapılmıĢtır. Sözlük anlamlarından öte mitos; belli bir durumun yarattığı insan düĢ gücünün (imgeleminin) ürünü olup, belli bir Ģey yapma niyetini gösterir.3 Bu niyet insanın veya insanın yer aldığı toplumun kendini ve içinde yaĢadığı dünyayı tüm gerçekliği ile anlama çabasının bir ürünü olarak mitoslar içerisinde kendini göstermiĢtir. Mitler bu açıdan insanın dünya içerisindeki konumunu ve amacını sorgulayıĢının, çevresindeki hayvanların ve bitkilerin varoluĢu ile iĢlevini kavrama mücadelesinin, tabiat olaylarına yaklaĢımı ve anlama isteğinin vücut bulmuĢ Ģeklidir. Mitler, kısaca insanın kendine ve dünyaya olan yorumunun kelimelere dökülmüĢ öyküsüdür. Dolayısıyla, mitler insanın içinde yaĢadığı sorunlu durumla baĢ edebilmesine yardım etmek üzere kurgulanmıĢtır ve insanlara dünyadaki yerlerini ve doğru yönlerini bulmaları için yardım etmektedir.4 Mitler, tabi ki doğrudan dünyayı nasıl tecrübe ettiğimizi anlatmak yerine, dünyada yaĢamanın ve insan olmanın neye benzediğini anlatma çabası içerisinde sembolizm, kinaye ve mecaz gibi edebi teknikler kullanır.5 Bu yüzden bilimsel yazında mitos sözcüğü öyküyü aĢan bir anlam kazanmıĢtır. Bunun nedeni ilkel toplulukların insan – insan ve insan – doğa iliĢkilerini bir takım simgesel yollarla anlatmalarındandır.6 Bu 1 Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü ( 2009); Türk Dil Kurumu, Ankara: 1403 The Shorter Oxford English Dictionary (2002); Oxford University Press, Oxford: 1876 3 Hooke, S. Henry (1995); Ortadoğu Mitolojisi, İmge Kitabevi, Ankara: 9 4 Armstrong, Karen (2006); Mitlerin Kısa Tarihi, Merkez Kitapçılık, İstanbul : 10 5 Price, Bill( 2011); Kelt Mitolojisi, Kalkedon Yayıncılık, İstanbul : 17 6 Şenel, Alâeddin (2003a); “ Ortadoğu Mitolojisi”, Sanat ve Hayat, İstanbul, Sayı: 9:12 2 6 anlatıma sahip mit adını taĢıyan hikâyeler ise daha genel bir çatı altında “mitoloji” adını almıĢlardır. Mitoloji, özellikle 17. yüzyılın sonundan itibaren, mitlerin anlamlarını, hangi toplumsal örgütleniĢlere kaynaklık ettiğini ya da ortaya çıkartıldığını araĢtıran bir bilim dalı haline gelmiĢtir.7 Bir bilim dalı haline gelmeden önce ise mitoloji ve mit kavramı eskiçağdan baĢlata bileceğimiz bir eleĢtiri süzgecinden geçmiĢtir. Ġlk eleĢtiriler Yunanistan‟da, Sokrates öncesi döneme kadar uzanmakla birlikte Sokrates ve Platon sonrasında artmaya baĢlamıĢtır. Özellikle Ksenophanes‟ten (yaklaĢık 565- 470) bu yana, Yunanlıların, mitosu yavaĢ yavaĢ, dinsel ve metafiziğe iliĢkin her türlü değerden arındırdıkları bilmektedir. - Homeros ve Hesiodos‟un Tanrı ile ilgili olarak kullandığı mitolojiye iliĢkin anlatımları ilk eleĢtiren ve reddeden Ksenophanes‟tir.- Ksenophanes‟e göre; logosa karĢıt olduğu kadar zamanla historiaya da ters düĢen mythos en sonunda “gerçek olarak var olmayan” her Ģeyi belirtmeye baĢlamıĢtır.8 Bu doğrultuda zamanla kelime anlamında bir değiĢime uğrayacak olan mitler, kurmaca, uydurma ve hayal ürünü olarak nitelendirilecek ve yeniden bir tanımlama sürecine girecekleridir. Yeniden tanımlama sürecinde farklı bilim dalları tarafından olumlu ve olumsuz eleĢtirilere tabii tutulacaktır. Mitlerin anlattıkları, anlatmak istedikleri ve mitlere nasıl yaklaĢılacağı konusunda ortaya çıkan tartıĢmalar mitleri her türlü bilimsel ve edebi alandan uzaklaĢtıracak ve aralarında bir ayrıma sebep olacaktır. Mitlere yönelik ilk ayrım genellikle efsane (legend), destan (saga), halk öyküsü (folkstory) ve masal (marchen) arasında yapıldığı görülen edebi ölçüte dayanır; yapılmakta olan bir baĢka ayrım ise; “mitos” ile “tarihsel gerçekler” arasında olup, mitos niteliği taĢıyan her hangi bir Ģeyin inanılmaya değer olmadığı gibi bir düĢünceye dayanmaktadır.9 Özellikle mitlerin tanımlayıcı niteliklerinden birisi olarak hikâyelerin tarihi zaman içerisinde belirli herhangi bir noktada olmayıĢları, hikâyeleri dinleyen kimselerin hikâye kahramanlarını gerçek tarihi kiĢiler olarak kabul edemeyecekleri kadar uzak geçmiĢteki belirsiz bir noktada düĢünmeleri, yaĢayan hafızalarının ötesinde ve yeterince uzakta düĢlemelerinden kaynaklanmaktadır.10 7 Bonnefoy, Yves (2000); Mitolojiler Sözlüğü-1,Dost Kitabevi, Ankara; 2000: 5 Eliade, Mircae (2001); Mitlerin Özellikleri, Om Yayınevi, İstanbul: 12 9 Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. : 9 10 Price, Bill;2011, a.g.e. : 17 8 7 Tarihsel gerçeklik ile bağlantıları olup olamayacağı ihtimalinin ve dinsel olarak anlatılanların gerçekliğinin sorgulanması mit/mitos ve mitoloji kavramına nasıl yaklaĢılması gerektiği, mitlerin nasıl ele alınması ve nasıl bir konumda değerlendirilmesi gerektiği gibi bazı soruları beraberinde getirmiĢtir. Bu sorular mit araĢtırmalarını diğer bilim dallarıyla buluĢturan ortak bir noktayı oluĢturacaktır. Bu noktayı ise; Köken, iĢlev ve tema olmak üzere üç temel soru oluĢturmaktadır. “Köken” mitin nasıl ortaya çıktığı sorusuna, “ĠĢlev” mitin devamlılığı, neden ve nasıl gerçekleĢtiği sorusuna yanıt arar. “Tema” deyince mitin öznesi kastedilir. 11 Bu üç temel soruya ve mitolojiye dair diğer sorulara verilen cevaplar; mit ve mitolojiye iliĢkin yorumları ve beraberinde çeĢitli kuramların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıĢtır. Bu noktada mit kuramları da en az mitler kadar eski olup, Sokrates öncesi döneme kadar uzanmaktadır. Özellikle 19. yüzyıl‟ın ikinci yarısından itibaren ortaya konulan kuramlar bilimsel kabul edilmektedir. Çünkü profesyonel bilim dalları, ancak bu dönemden sonra ortaya çıkmıĢ ve bilimsel altyapıya kavuĢmuĢlardır. Bu sosyal bilimlerin öne çıkanları, felsefe, antropoloji, psikoloji ve sosyolojidir.12 Aslında, mit kuramları, mitin salt bir alt kümesi haline geldiği, çok daha geniĢ bir alanı kapsar. Örneğin, antropolojik mit kuramları, mit olgusuna uygulanan kültür kuramlarıdır. Psikolojik mit kuramları, akıl üzerine olan kuramlardır. Sosyolojik mit kuramları da toplum üzerinedir. Tek baĢına mit kuramı diye bir Ģey bu noktada yoktur çünkü mit kendi içinde bir bilim dalına sahip değildir.13 Mit kuramlarının ortaya çıkıĢ süreci uzun bir tarihsel dönemi kapsamaktadır. Bu süreç içerisinde ise kuramların Ģekillenmesinde temel rol oynayan sorular ve mitoloji ile iliĢkisi sorgulanan kavramlar bulunmaktadır. Bu süreç, Eski Yunan‟dan baĢlamak üzere mitlerin tarihsel ve dinsel gerçekliğine dair yapılan eleĢtirilerle baĢlamakta ve 17. yüzyıldan itibaren bilimsel alanlarda da Ģekillenmeye baĢlamıĢtır. Özellikle profesyonel bilim dallarının mitolojiye dair eleĢtirilerinin 19. yüzyıldan 20. yüzyıla doğru bir değiĢim geçirmesi bu süreci hızlandırmıĢtır. Mit kuramlarının ortaya çıkıĢı üzerine etkili olan ve mit üzerine gerçekleĢtirilen eleĢtiri ve tartıĢmaların en baĢında mitlerin nasıl ele alınması ve yaklaĢılması gerektiği sorusu vardır. Mitleri, okurken görünenin ötesinde, anlatılanların arka planında herhangi bir gizli mesaj olup olmadığı veya mitlerin okunduğu gibi 11 Segal, A. Robert ( 2004); Mit, Dost Kitabevi, Ankara: 11 Segal, A. Robert; 2004, a.g.e.: 9 13 Segal, A. Robert; 2004, a.g.e.: 10 12 8 anlaĢılması gerektiği arka planda baĢka herhangi bir anlatımın olmadığı konusundaki görüĢ ayrılıkları ilk tartıĢma konularından olmuĢtur. Daha sonra ki en büyük tartıĢma mit ve bilim iliĢkisi konusunda yaĢanmıĢtır. Mit ve bilim iliĢkisi en çok tartıĢılan ve farklı yüzyıllarda farklı görüĢlerin ortaya çıkmasına sebep olan yoğun tartıĢmaların yaĢandığı bir konu olmuĢtur. Bu konunun kapsam geniĢliğinden dolayı farklı alanlardan ilim ve bilim adamları arasında görüĢ farklılıkları veya bir akım Ģekline dönüĢebilecek görüĢ birliktelikleri doğmuĢtur. Mit ve bilim arasında ki en temel tartıĢma konusu ise mitlerin bilimsel geçerliliğinin olup olmamasıdır. Bazı yorumculara göre; Mitoloji kadim dünyanın bilimi olarak görülmekte ve dünyanın nasıl iĢlediğini, onun nasıl yaratıldığını ve insanların nasıl var olduğunu anlatarak izah etmektedir.14 Mitin “ilkel” bilimin ya da, daha açık olmak gerekirse, bilimin bilim öncesi eĢdeğeri konumunda görülmesi söz konusudur. Aynı zamanda burada, mit dinin de bir parçası haline gelmektedir. Din, salt tanrılara inanmayı sağlarken, mit tanrıların neden olduğu olayların ayrıntılarını aktarır.15 Doğa olaylarına ve evrenin iĢleyiĢine açıklama getirerek bir anlam kazandırmaya çalıĢmaktadır. Mitlerin bu açıdan ilkel bilim olarak değerlendirilmesi 19. yüzyıl kuramcıları tarafından kabul görmemiĢtir. Mitleri anlattıkları bakımından bir bütün olarak görmüĢler ve mit ile bilim arasında her hangi bir bağın olamayacağı, mitlerin bilimsellikten uzak nesilden nesle aktarılan eski halk hikâyeleri olduğu veya bir inanç durumu olabileceği üzerinde durmuĢlarıdır. 20. yüzyıl kuramcıları ise mit ve mitoloji‟ye daha farklı bir yaklaĢım sergilemiĢlerdir. 19. yüzyıldaki yorumların tersine zamanla batılı bilginler miti kendilerinden öncekiler gibi, „fabl‟, „uydurma‟, „kurmaca‟ olarak ele almak yerine onu, arkaik toplumlarda anlaĢıldığı üzere benimsemiĢlerdir; bu gibi toplumlarda mit „gerçek bir öykü‟yü belirtir, üstelik de kutsal sayıldığı, örnek oluĢturduğu ve anlamlı olduğu için son derece değerlidir. Bu sözcük günümüzde “kurmaca” ya da “hayal” anlamında olduğu kadar, özellikle etnologlar, toplumbilimciler ve din tarihçileri arasında yaygın olan, “kutsal gelenek, en eski vahiy, örnek gösterilecek model” anlamında da kullanırlar.16 Mitlere olan bakıĢın değiĢmesi, mitlerin içeriklerinin tamamen bilimsellikten uzak olmadığına dair uzlaĢmacı bir yaklaĢımı oluĢturmuĢtur. Bu açıdan modern bilimin karĢısında duran daha ölçülü bir savunma olarak, 14 Price, Bill; 2011, a.g.e.: 17 Segal, A. Robert; 2004, a.g.e. : 26 16 Eliade, Mircae; 2001, a.g.e.: 11 15 9 bilim ve mit arasında bir uyumun sağlanmaya çalıĢıldığı görülmektedir. Modern bilimle çatıĢan öğelerin çıkarılması ya da daha akıllıca davranılıp modern ve bilimsel bir açıdan yeniden çözümlenmesi yoluna gidilmiĢtir.17 Mit ve bilim arasında ki çatıĢmaya dayalı olan ve zamanla değiĢerek uzlaĢmacı bir yapıya ulaĢan iliĢki mitoloji açısından büyük öneme sahip felsefe ve psikoloji de daha farklı bir yönde geliĢim göstermiĢtir. Ġlk olarak felsefe ve mit arasında ki bağa değinecek olursak; bilim ve mit arasında olduğu gibi çatıĢmaya yönelik bir iliĢkiden ziyade birbirlerini destekleyici ve temellendirici bir iliĢki içerisinde olmuĢlardır. Bilimsel açıdan modern olmamızdan önce bütün toplumlardaki mitoloji, töre ve toplumsal düzenlemeler hakkında bilgi vermesi ve günümüzde daha geleneksel toplumları etkilemeyi sürdürmesi nedeniyle “kalıcı (kadim ) felsefe” adını da almaktadır.18 Özellikle, mitoloji ve din, Grek düĢünce dünyasında insanın, evrene iliĢkin sorularının felsefen önceki en eski dayanağıdır. Grek düĢünce dünyasında evrenin, dinsel mitolojik açıklamasıyla felsefi açıklaması, birbirinden kopmayan, sürekli bir iliĢki içerisinde olmuĢtur.19 Mitoloji sadece Greklerin değil, bütün eski kültürlerin düĢünce üretimleri için de bir kaynaktır. Mitolojinin bütün eski kültürlerin düĢünsel üretimlerinin kaynağı olması, onun ortaya çıkıĢ nedeninden kaynaklanır: “mitoloji, ilkel insan topluluklarının evreni, dünyayı ve tabiat olaylarını kiĢileĢtirerek yorumlamak, henüz sırrını çözemedikleri hayatın ve evrenin çeĢitli görüntülerini bir anlam kolaylığına bağlamak ihtiyacından doğmuĢ öykülerdir. Mitoloji, bu nedenden dolayı insanın, evren ve kendisine dair cevaplayamadığı soruları dinle birlikte yanıtlayan bir alandır. Mitoloji sözünü ettiğimiz bu ilk halinde, animist öğelerin bir anlatımı olarak yorumlanabilir. Animist öğelerin egemen olduğu mitoloji, doğa ve insan yaĢamındaki her Ģeyi kutsal güçlerden dolayı canlı bir varlık olarak açıklayan ve eski toplumların hepsinin evren üzerine ilk düĢüncelerini oluĢturan anlatımlardır.”20 Bu açıdan mitleri; insanın, felsefe öncesi eleĢtirel ve sorgulayıcı düĢünce yapısının bir ürünü olarak felsefenin ilk adımları Ģeklinde değerlendirmek yerinde olacaktır. Felsefe ile mit iliĢkisinde olduğu gibi mitoloji; eskiçağ insanın düĢünce yapısına, dünyayı algılayıĢ ve yorumlayıĢına, kendinin dünya ve toplum içerisinde konumunun ne olduğuna, özellikle kendisini nasıl gördüğüne de ıĢık tutmaktadır. Yani mit bu bağlamda, psikolojinin ilk biçimi olarak da değerlendirilebilmektedir. Yer altı dünyasına inen, 17 Segal, A. Robert; 2004, a.g.e.: 25 Armstrong, Karen; 2006, a.g.e.: 9 19 Atış, Naciye (2009). “Grek Düşünce dünyasında Felsefe Din ve Mitoloji İlişkisi”, Kaygı, Bursa, Sayı: 12: 57 20 Atış, Naciye; 2009, a.g.m.: 59 18 10 labirentlerde yollarını bulan ve canavarlarla çarpıĢan tanrıların ya da kahramanların baĢlarından geçenlerin öyküleri, ruhun gizemli iĢleyiĢine ıĢık tutmuĢ, insanlara içlerinde kopan fırtınalarla nasıl baĢ edeceklerini göstermiĢtir.21 Gereksinim ve arzularıyla, umut ve korkularıyla insan doğasını „Ġnsanlık durumu‟ nu yansıtan mitler anlattıkları bakımından insan ruhundaki bir arayıĢın cevabını göstermektedir. YaratılıĢ söylencelerinin, köken sahibi olma duygusuna yanıt vermesi, bereket söylencelerinin, önceden sezinlenemeyen bir dünyada gereksinim duyulan ekonomik istikrar duygusunu tatmin etmesi, kahramanlık söylenceleri, insanlara davranıĢ modelleri sağlaması bazı soruların cevabı olarak ortaya çıkmıĢtır. Söylenceler her zaman önemini koruyan sorulara verilen kültürel yanıtları yansıtması bakımından, kültürü oluĢturan toplumun bakıĢ açısını da ortaya koyar.22 Mit, insanın dünyada kendinin farkına vardığı ilk andan itibaren kendisine ve çevresine dair sorgulayıcı yaklaĢımının, cevap arayıĢının bir göstergesidir. Mitlerin ortaya çıkıĢ sebebini mitlerde anlatılanların; sorgulanan dünyanın ve sorulan soruların bir cevabı olarak görmek Ģüphesiz ki yanlıĢ olmaz. Ortaya konan cevaplar ise insanın yaĢadığı, mitleri oluĢturduğu, kutsallık yüklediği, saygı gösterdiği ve doğru kabul ettiği dönem içerisindeki düĢünce yapısını analiz etmemize olanak sağlamaktadır. 2.2. Mit, Din, Kültür ve Siyaset ĠliĢkisi 2.2.1. Mit ve Din ĠliĢkisi Mitoloji, zaman zaman bazı yorumcular tarafından eskiçağ insanının inanç sistemi olarak gösterilmiĢ ve yorumlanmıĢtır. ġüphesiz ki mit ve din iliĢkisi kesin sınırlarla ayrılamayan ve tamamen birbirinden bağımsız olduğu da düĢünülemeyen bir durumdadır. Mitler kutsal kabul edilenleri anlatan hikâyeler olarak görülebilir. Ama günümüzde ki gibi ayet veya bir kutsal kitap mahiyetini taĢıdığını söylemek bizi bir yanılgıya götürecektir. Bu yüzden mit ve din iliĢkisine modern bilimlerin gözüyle bakmadan önce ilk önce din kavramını açıklamak ve daha sonra mit ile din iliĢkisine değinmek yerinde olacaktır. Din kelimesinin köken olarak Latince Religare (bağlanmak) ve Religio (ibadet) kelimelerinden geldiği düĢünülmektedir.23 Kelimenin kökenindeki 21 Armstrong, Karen; 2006, a.g.e.: 13 Rosenberg, Donna (2003); Dünya Mitolojisi, İmge Kitaabevi, Ankara: 15 23 Aydın, Mehmet ( 2005); Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Damla Ofset, Konya:165 22 “ bağlanmak” ve 11 “ibadet” kelimeleri dinin koĢullarını açıkça ortaya koymaktadır. Din, koĢulsuz bağlanma ve ibadeti gerektiren bir inanç sistemini ve bu inanç sisteminin kaidelerini belirtmektedir. Bu kaideler insanların uyması ve gerçekleĢtirmesi gereken eylemler hatta düĢünce Ģekilleridir. Ġnsanlık tarihi boyunca her topluluğun bir inanç sistemi olmuĢtur. Bu sistem toplumun yaĢadığı coğrafyaya ve yarattığı kültüre göre farklılık göstermektedir. Bazı toplumlar çok tanrılı bir inanç sitemine sahipken bazıları tek tanrılı bir inanç sistemine göre yaĢamlarını sürdürmüĢlerdir. Tanrıların tasviri ve özellikleri veya ortaya çıkıĢ hikâyeleri her toplumun kendi özellikleri ile bezenmiĢ bir haldedir. Ortak noktaları ise dinin sorgulanamayan bir evrede bağlılık gerektirdiğidir. Mitoloji ise din ile yakın bir iliĢkisi olsa da aynı kavramı karĢıladığını söylemek mümkün değildir. Mitolojinin daha çok açıklayıcı ve yön gösterici bir iĢlevselliği vardır. Genellikle tanrıların ve tanrıçaların insanüstü nitelikleri, etkinlikleri, insan dünyasıyla ve insanlarla karĢılıklı etkileĢimleri üzerinde odaklanır.24 Ġnsanların, zihninde ki tanrı fikri ve tanrı tasvirini mitoslar içerisinde görmemiz mümkündür. Bu açıdan mitlere göre Tanrılar, güç, yetenek ve ölümsüzlük gibi özelliklerini kullanarak, insanların yaĢadıkları olayların içinde, onlara müdahale ederek, olayları onlarla birlikte yaĢarlar. Tanrılar, politik ve ahlaki olarak toplumsal yaĢamın sadece düzenleyicileri değil, aynı zamanda bu toplumsal yaĢamın içinde insan eylemlerinin hatta kaderlerinin düzenleyicisidirler.25 Tanrıların varlığı bir fırtınadan, denizden, akarsudan, ya da sevgi, öfke, cinsel istek gibi, kadın ve erkekleri, dünyayı farklı gözlerle görmek üzere baĢka boyutlara taĢıyan güçlü duygulardan ayrı tutulmazlardı.26 BulaĢıcı hastalıklar, zelzeleler, seller ya da savaĢ yenilgileri, hangi biçimde olursa olsun bütün felaketler, tanrının kutsal yasalarının çiğnenmesi ya da tapınılan tanrının ihmal edilmesi veya değersizleĢmesinin doğrudan sonuçları olarak yorumlanıyordu. Bir yasanın çiğnenmesinden dolayı cezalandırılma fikrinden kaynaklanmaktadır. Birçok kültürde bu fikir bulunmakla birlikte, acının hiçbir çeĢidinin sebepsiz ya da rastlantısal olmadığı anlayıĢının, insan bilincinde doğuĢtan var olduğunu düĢünmemize yol açar.27 Mitlerde anlatılanlar bu doğrultuda tanrıların istek ve emirlerini ileten mesajlar olmaktan ziyade bunlara dair önceden tanrılar arasında veya tanrılar ile insanlar arasında 24 Strano, Anthony ( 2002). “ Antik Yunan Mitolojisinin Tinsel Başarısı”, Us, Düşün ve Ötesi, İstanbul, Sayı:7: 102 25 Atış, Naciye; 2009, a.g.m.: 60 26 Armstrong, Karen; 2006, a.g.e.: 10 27 Strano, Anthony, 2002, a.g.m: 102 12 yaĢanmıĢ olayları iĢlemekte ve aktarmaktadır. Bu doğrultuda mitoslara kutsallık atfedilmesi ise tanrılara dair önemli bilgileri içermesinden kaynaklanmaktadır. Bunun temel sebebini de yazı öncesi dönemde insanların geçmiĢlerine dair tarihi, dini ve kültürel bilgi birikimlerini içeren ve nesilden nesle aktaran kaynaklar olmalarından dolayıdır. Tabi ki mitlerde geçen tanrı ve tanrıçalara dair her türlü bilgi mitlerin yaĢadığı dönem içerisinde olduğu gibi kabul edilmemiĢtir. Theagenes, tanrıların ve mitlerin, doğal görüngelerin ya da insan yeteneklerinin sembolleri olduklarını belirtmiĢ ve sembolik öğeler olarak değerlendirmiĢtir. Euhemerus, „Kutsal Yazı‟ isimli kitabında mitlerin geçmiĢte gerçekleĢmiĢ olayların betimlemelerini abarttıklarını ve tanrıların, tanrıçaların tarih içinde yöneticilik yapmıĢ insanlar olduklarını, Ģükran duygusuyla deytileĢtirildiklerini açıklamıĢtır. Tarihin çarptırılmasıyla mitlerin düzenlendiği anlayıĢı, kendisinden sonra da „Euhemerism‟ olarak isimlendirilmiĢtir.28 Mitler sadece tanrı ve tanrıçaların hayatlarını iĢleyen metinler değillerdir. Evren ve insanın var oluĢundan baĢlamak üzere, dünyanın iĢleyiĢi ve iklim olayları, tarihi olaylar ve tarihi karakterlerin hayatları hatta tarım aletlerinin ortaya çıkıĢına kadar geniĢ bir çerçevede birçok konuyu içermektedirler. Bu kapsamda mitler içerdikleri konuların geniĢliği bakımında birçok bilimin inceleme alanına girmiĢlerdir. Din ve mit iliĢkisi konusunda ise görüĢ ve çalıĢmaların ağırlıklı bir kısmını din tarihçileri ve antropolojinin kollarından biri olan din antropolojisi uzmanları gerçekleĢtirmiĢtir. Din Antropolojisi, sosyal ve kültürel antropolojini alt dallarından biridir. Ġnsanların dinsel kabul edilen inançlarına ve dinsel uygulamalarına iliĢkin antropolojik araĢtırmalar bu alt disiplinin çalıĢma merkezini oluĢturmaktadır. Ġnsanlık tarihi içinde ilk insanların din duyguları, dinsel kabul edilen inanç ve dinsel uygulamaları araĢtırmak, dinlerin kökenine iliĢkin kuramlar oluĢturmak, gerekse günümüz toplumlarında dinsel inançlar ve dinsel uygulamaların, dünya görüĢlerinin saptanması, karĢılaĢtırılması kısaca her yönüyle araĢtırılması din antropolojisinin konuları arasındadır.29 Din tarihçileri ise insanlık tarihi boyunca insanların inanç sistemlerini ve bu inanç sistemlerinin insanların ve insanlık tarihi üzerinde ki etkilerini konu edinmiĢlerdir. 28 Strano, Anthony, 2002, a.g.m: 103 Temren, Belkıs (1998). “ Din Antropolojisi Açısından İnanç ve Din Olgusuna İlişkin Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt: 38, Sayı: 1-2: 302 29 13 Mit ve din iliĢkisi konusunda ki yorumlarda modern zamanda ön plana çıkan isim ise Din tarihçisi olan Mircae Eliade‟dir. Eliade‟ye göre; Mit, ilkelliğin ve kutsallığın hâkim olduğu dönemlerde, devamlılığı olan bir olayın bir tanrı ya da yarı tanrı tarafından nasıl yaratıldığını anlatır. Bu olay, evlilik ya da yağmur gibi, sosyal veya doğal olabilir. Gerçek tanrılar doğal olayları, kültürel kahramanlar da sosyal olayları yaratır. Mitik olma özeliliği veren, yaratmaktır.30 Bu açıdan mit tüm hakikatin, evrenin ya da bu hakikatin her hangi bir parçasının doğaüstü varlıklar vasıtasıyla nasıl yaratıldığını anlatır. 31 Ama din gibi kaideler çerçevesinde koĢulsuz bağlılık ve ibadet söz konusu değildir. Bir tanrı için kurban törenin gerçekleĢtirilmesi sırasında gerçekleĢtirilen ritüeller mitler içerisinde yazsa da; tanrı için kurban törenin yapılmasına dair kaideler din tarafından getirilmektedir. Mitlerde anlatılanlar bir dini sistemi betimlediği için sadece açıklayıcı ve yol gösterici bir konumdadır diye biliriz. 2.2.2. Mit ve Kültür ĠliĢkisi Ġnsanların oluĢturduğu sosyal düzen ve düzenin yürütülmesi için gerekli her türlü soyut ve somut nesne ve sistemler kısaca insanın oluĢturduğu her Ģey kültürü meydana getirir. Ġnsanların inançları da, dinsel uygulamaları da bu kültürün ayrılmaz bir parçasıdır.32 Bu yüzden mit ve kültür arasında iç içe girmiĢ bir iliĢki söz konusudur. Mitlerde anlatılanların direkt veya arka planda normal anlatımda göz önüne gelmeyecek izlerle kültür ile bağlantılıdır. Anlatılanlar yer yer inanılmaz öğelerle bezenmiĢ ve tamamen hayal ürünü olarak gözükse de aslında günlük yaĢamın fark edilmeyen dokusuyla kaplıdır. Mitler bir toplumun manevi değerlerini yansıtsan ciddi öykülerdir. Bu öyküler bir toplumun dünya görüĢünü ve önemli inançlarını temsil ettikleri için, o toplumun kültürü tarafından değer verilen ve korunan insani deneyimlerin birer simgesidir. Kökenleri, doğal olayları ve ölümü konu edinebilir; ilahların özellikleri ve iĢlevlerini betimleyebilir ya da kahramanlık öyküleri anlatarak, kahramanca ve erdemli davranıĢlara birer model oluĢturabilir. Folklorik temalar kadar efsanevi öyküler de içerebilir. Ġnsanları büyük bir evrenin bütünleyici parçası olarak tanımlar ve yaĢamın içindeki gizemli ve görkemli her Ģey için bir „huĢu‟ duygusu verebilirler. Mitler her kültürün geliĢmiĢliğinin öteki kültürün 30 Segal, A. Robert; 2004, a.g.e. : 78 Segal, A. Robert; 2004,a.g.e.: 78 32 Temren, Belkıs; 1998, a.g.m.: 301 31 14 tavır ve aksiyonlarına bağlı olduğu bir dönemde, kendi kendimizi ve baĢkalarıyla olan iliĢkimizi anlamanın en önemli yollarından biridir.33 Mitler, yalnızca Dünyanın, hayvanların, bitkilerin ve insanın kökenini anlatmakla kalmaz. Aynı zamanda insanın bugün içinde bulunduğu duruma gelmesine kadar olup biten bütün önemli olayları da anlatır. Bir baĢka deyiĢle onun ölümlü, cinsiyetli, toplum halinde örgütlenmiĢ, yaĢaması için çalıĢması gereken ve belli kurallara göre çalıĢan bir varlık durumuna gelmesine kadar gerçekleĢen süreç mitlerde yer edinmiĢtir.34 Bazen bir Ģehrin geliĢimi ve yükseliĢini mitler içerisinde görmek mümkündür. Anlatılanların arka planında geçen ince doku kültürel hayatın mitlerde ki yansımasıdır. Mitler çok çeĢitli Ģekillerde yorumlanabilir: kaosun düzen tarafından bastırılması gibi kiĢileĢtirilmiĢ evrensel güçleri tanımlayabilirler; askeri eylemler, kent duvarlarının inĢası ve dini heykellerin dönüĢü gibi tarihi olayları yansıtabilirler; „Yeni Yıl Kutlamaları‟nda anlatılan hikâyeler gibi sadece dini amaçlar taĢıyabilir; dinleyicilere gücün ulusal tanrılarda olduğunu göstermek için anlatılan olaylar doğanın döngüsünün yansımaları olabilir.35 Mitlerin içerikleri ve türleri fark etmeksizin anlatılanlar içerisinde kültürel özelliklere rastlamak mümkündür. Örnek olarak ritüel mitoslarında geçen ayinlerde kullanılan malzemeler içerisinde yaĢadıkları coğrafya ya özgü ürünlerdir. Tanrılara edilen dualarda istenilenler toplumun ihtiyaçlarının birer göstergesidir. Yasak iliĢkiden doğan ve genellikle iktidar çekiĢmesinden dolayı bir sepet içerisinde suya bırakılan çocukların hikâyeleri topluluklar arasındaki etkileĢimin soyut kültürdeki kanıtıdır. 2.2.3. Mit ve Siyaset ĠliĢkisi Siyasetin mit ile olan iliĢkisi çıkarlar doğrultusunda bir Ģekil almıĢtır. Coğrafya, devlet ve millet fark etmeksizin mitler siyasi meĢruluk sağlama amacı baĢta olmak üzere bir araç olarak görülmüĢler ve kullanılmıĢlardır. Bunun en bariz örneği eskiçağ topluluklarının hepsinde görebileceğimiz bir anlayıĢ olan yönetme yetkisinin ve bilgisinin tanrıdan alınmasıdır. Tanrıdan alınan bu yetkiyle tanrıya ait olan Ģehirler yönetilmiĢ ve bu yetki bir sonra ki nesle kan bağı ile geçirilerek bir hanedanlık oluĢturulmuĢtur. Soyluların egemenliklerinin kaynağı olarak görebileceğimiz „mitolojik‟ düĢünce36 sadece yönetici 33 Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 17 Eliade, Mircae; 2001, a.g.e.: 21 35 Mccall, Henrietta (2011); Mezopotamya Mitleri, Phoenix Yayınevi, Ankara: 113 36 Timuroğlu, Vecihi ( 2006). “ Mitolojide Devlet Bilgisi “ ,Memleket Siyaset Yönetim, Ankara, Sayı: 1: 24 34 15 kadroların oluĢmasında değil devlet içersinde oluĢan toplumsal yapılarında düzenini sağlama ve baskı altında almada da bir araç olarak kullanılmıĢtır. Bir tanıma göre mitoslar, “ilkel topluluklarda topluluk içi ve topluluk arası iliĢkileri, toplumsal olayları, kültürel olayları doğadan alınan kodlarla hayvan- nesne adlarıyla anlatma yöntemidir. Sınıflı toplumlarda bu mitoslar, profesyonel din adamları tarafından bir araya toplanıp, tutarlı hale getirilip ve giderek sınıflı toplumu hem açıklayan, hem aklayan, hem paklayan, hem onu yeniden üretecek olan mitolojilere dönüĢmüĢlerdir.”37 Yani mitolojik hikâyeleri egemenlik sahibi olanların siyasi ve ekonomik çıkarlarını korumak ve egemenliklerine meĢruluk kazandırmak amacıyla devletlerin birer dayanağı olmuĢlardır. Mitlerin siyasileĢtirilmesi ve siyaset için bir araç olarak görülmesi özellikle Yunan mitolojisinde kendini göstermektedir. BaĢta Zeus olmak üzere, Yunan Tanrı ve Tanrıçaları insan biçimli olmalarının yanı sıra (ölümsüzlükleri, yaratıcılıkları ve erklerinin büyüklüğü dıĢında), insan doğalı varlıklar sayılmıĢlardır. Ġnsanlar gibi yer, içer, seviĢler. Ġnsanlar gibi çapkınlık ederler. Hatta çapkınlıkları Tanrıçalarla da sınırlı kalmaz. Tanrılar ve Tanrıçalar insanlarla da cinsel iliĢki kurarlar. Ve bu iliĢkilerin sonunda Akhilleus gibi yarı Tanrı- yarı Ġnsan kahramanlar doğar. Yarı Tanrıların soyu, „iyi soy‟ (aristokrat) aileleri oluĢturur. Aristokratlar, öteki üstünlükleri yanı sıra, yönetme yeteneği (sonradan edinmiĢ olmayıp) doğuĢtan, Tanrı ya da Tanrıça atalarından kalıtımla almıĢlardır.38 Bu yüzden Yunan mitolojisinin ideolojik iĢlevi, kendini en çok kahramanların oluĢturulmasında gösterir. Burada “kahraman”, anasından ya da babasından biri Tanrı olan insan anlamındadır. Dahası, Yunan‟ın bütün aristokratları, soylarını bu yoldan Tanrılara dayandırmıĢlardır.39 Ġlk egemenler, kendilerini tanrıların soyundan göstererek halkın üzerinde tanrısal baskılar kurmayı baĢarmıĢlardır. Hatta kendileri tanrı gücü kazanmıĢ bazıları farklı toplumlarda tanrı- kral olarak ölmende önce veya öldükten sonra yükselmiĢlerdir. Tanrı‟ya karĢı gelinemeyeceğinden egemenliklerini kökleĢtirmiĢlerdir.40 Tanrı soyundan gelmek, 37 Şenel, Alâeddin; 2003a, a.g.m.: 15 Şenel, Alâeddin (2003b); “ Mezopotamya- Batı Geleneği ile Dünyanın Öteki Kültürlerinin Yaratılış Mitosları”, Bilim ve Ütopya, Ankara, Sayı: 111 : 20 39 Şenel, Alâeddin; 2003b , a.g.m.: 20 40 Timuroğlu, Vecihi; 2006, a.g.m: 5 38 16 soylular için bundan dolaylı önemlidir. Tanrı‟nın kanını taĢıyanların buyrukları, „Tanrısal‟ bir gücüde beraberinde getirmektedir.41 Siyasetin her türlü nesne ve olayı kendi çıkar çerçevesinde kullanabilme yeteneği mitler üzerinde de kendini göstermiĢtir. Egemen kadrolar mitleri kendi siyasi otoritelerini güvence altına alacak Ģekilde yorumlamıĢlar ya da yönetimde meĢruluklarını sağlamlaĢtıracak Ģekilde kendi söylencelerini oluĢturmuĢlardır. 2.3. Mitos Türleri Mitler içerikleri ve anlattıkları bakımında birbirinden farklılık göstermektedir. Bu yüzden bu farklılıklara göre çeĢitli mitos türleri olarak sınıflandırılmıĢlardır. Bu sınıflandırma coğrafya veya döneme göre değil mitlerin içeriklerine ve anlatılanların özelliklerine göre belirlenmiĢtir. 2.3.1. Ritüel Mitosları Ritüel mitosları belirli bir amaç doğrultusunda ayinsel bir anlatım ve içeriğe sahip olan mitoslardır. Mitler arasında en yaygın tür olan ritüel mitosları siyasi, sosyal ve hatta ekonomik alanlarda kendini gösteren bir tür olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ritüel mitoslarının içerik kısımlarına geçmeden önce bu tür içerisindeki belirli kavramları ilk olarak açıklamak gerekmektedir. Ritüel, “Bir toplumda yaĢayan bireylerin belirli bir kısmı tarafından kabul gören toplumsal birlik ve beraberliğin sürdürülebilmesi veya pekiĢtirilmesi amacına hizmet edecek biçimde belirli semboller çerçevesinde düzenli olarak tekrarlanan dini veya seküler kökenli tören veya davranıĢ” olarak sözlük tanımı yapılmaktadır.42 Genel bir tanım olmasına karĢılık ritüeller insan hayatının her safhasında görülebilen bir sıralı eylemlerdir. Sadece mitlerde veya büyük toplumsal etkinliklerde (bayram, Ģölen, özel dini günler vs.) değil günlük yaĢam içerisinde de kendisini göstermiĢtir. Özellikle büyü ve fal gibi hala günümüzde de rağbet gören sihirsel eylemlerin içerisinde ritüel önemli bir yer teĢkil etmektedir. Ritüel, mitosun anlatımında ve eylemselliğinde iĢlevselliğini güçlendirmektedir. Ritüel mitoslarının bir diğer ayağı da dramdır. Dram, Yunancada „bir Ģey yapmak‟ ya da „yapılan bir Ģey‟ anlamına gelmektedir. Mitoslarda dram, ritüeldeki sıralı eylemler ile anlatılanın görsel alanda buluĢtuğu noktayı temsil eder. Eskiçağ Anadolu‟sunun dinsel 41 42 Timuroğlu, Vecihi; 2006, a.g.m.: 23 Demir, Ömer ve Acar Mustafa (2005). Sosyal Bilimler Sözlüğü, Adres Yayınları, Ankara:349 17 açıdan en önemli ve doygunluğa sahip devleti olan Hititlerde ki „Kayıp Tanrı Mitosları‟ ve özellikle Mezopotamya kökenli olan „ Ġnanna ve Dumuzzi‟ adlı Sümer mitosu ritüel ve dramanın bir araya geldiği en güzel örnekler arasında gösterilebilir. Ekonomik yapının tarımsal faaliyetler ve hayvancılığa dayandığı eskiçağ toplumlarında bereket ve bolluk için yılın belli zamanlarında tanrıları hoĢnut etmek için gerçekleĢtirilen bu tür mitoslar hayatın içinde yer edinen etkinlikler olmuĢtur. Bu etkinlikler, tapınaklardaki geniĢ bir rahipler takımı tarafından yürütülürdü. Ritüeller söz konusu eylemlerin yürütülmesinde izlenmesi gereken yolların doğru biçimlerinin neler olduğu hakkındaki uzmanlık bilgisine sahip yetkili kimselerce, belirli zamanlarda, değiĢmez bir biçimde yerine getirilen bir eylemler sistemi oluĢturmuĢtur.43 Ritüel mitosları toplumsal iĢlevselliği en fazla olan ve dinsel yönüyle birlikte kutsallık atfedilen önemli bir mitos türü olarak mitoloji içerisinde en sık görünen mitostur. Mitoloji‟ye yönelik tartıĢmalarda da yer edinen bu tür hakkında ki temel tartıĢmalar ise ayin ve mit iliĢkisi üzerine olmuĢtur. Bu konu da W. Robertson Smith mit ve ayinin bir arada değerlendirilmesini savunan ilk kiĢi olmuĢtur. Smith‟ e göre; ayin mitten öncelikli idi.44 Smith‟in görüĢlerinin tersini savunan J.G. Frazer‟e göre ise; mit ayinden önce geliyordu. Ayinde uygulananlar mit ve dinde geçen ortak evrelerin canlandırılmasıydı. Tanrının ölümü ve yeniden doğuĢu üzerine bir mit olmaksızın bu evreleri ayinde canlandırabilmek mümkün değildi.45 2.3.2. Eskatalogya Mitosları Yunanca „son Ģeyler‟ anlamına gelen „eschotos‟ ile „bilgi‟ anlamına gelen „logos‟ sözcüklerinden türeyen, ölüm, ölümsüzlük, yeniden dirilme, kıyamet ve yeniden dirilme gibi kavramları inceleyen bir öğreti olarak Eskatalogya 46, mitos türleri arasında en geniĢ çalıĢma alanına sahiptir. Eskatalogya mitoslarına temel olan ölüm kavramı, Ġnsanoğlu dünyada ilk adımı attığı andan bugüne kadar geçen süreç içerisinde insanlık tarihinin en büyük bilinmezi olarak karĢımıza çıkmaktadır. Çağ ve dönem fark etmeksizin insanlığın en büyük korkusu ve gizemi konumuna gelen bu kavram birçok soruyu da beraberinde getirmiĢ ve insanların 43 Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. :10 Segal, A. Robert; 2004, a.g.e. : 86 45 Segal, A. Robert; 2004, a.g.e. : 92 46 Demir, Ömer ve Acar Mustafa; 2005, a.g.e.: 33 44 18 bilinçaltına yerleĢmiĢtir. Bu soruların en önemlisi ise „ öldükten sonra bedene ve ruha ne olacak?‟ Ģeklindeki bilinmezin ötesini sorgulayan sorulardır. Farklı öğretiler ve dinler bu konuya birbirine benzer veya tamamen farklı cevaplar vermiĢtir. Bu noktada ölümden sonra bir hayatın varlığına iĢaret eden görüĢler olabileceği gibi tam tersi Ģekilde öldükten sonra yeniden diriliĢin veya baĢka bir dünya da varlığın devamının söz konusu olmayacağına, varsa bile bilinemeyeceğine yönelik görüĢlerde ortaya atılmıĢtır. Eskatalogya ile mitoloji arasındaki iliĢki ise ölümden sonraki hayatın var olup olmadığına yönelik tartıĢmalardan uzak bir Ģekilde mitlerde anlatılanlar doğrultusunda anlatılanın incelenmesi ve sorgulanması üzerine kurulmuĢtur. Dünya mitolojisi içerisinde özellikle Mezopotamya, Mısır ve Yunan mitolojilerine ait çok sayıda eskatalogya mitosu yer almakta ve bu mitoslarda genel olarak „yer altı dünyası‟ adı altında anlatılan öteki dünya hakkında ayrıntılı bilgiler verilmektedir. Eskatalogya mitoslarında anlatılanlar doğrultusunda insanların ve toplumların kendi varlıklarına, yaĢayanlar ve ölüler dünyasına dair düĢüncelerini anlamamız kolaylaĢmaktadır. 2.3.3. Orijin Mitosları Orijin mitosları, diğer mitos türleri arasında en eski mitos türü olarak kabul görmektedir. Bu durumun temel sebebi orijin mitosları içerisinde anlatılanların bir nesne veya bir kavramın doğuĢunu yani nasıl ortaya çıktığını anlatmalarından kaynaklanmaktadır. Bu mitos türünde anlatılanların belli bir mantık örgüsü içersinde iĢlenmesi baĢta olmak üzere, nesnelerin ve kavramların kim tarafından ve neden yaratıldığının açıklaması veya yaratılıĢından ki amacı insan zihnine uygun ifadelerle anlatmasından dolayı „Etiolojik Mitos‟ (nedenbilimsel mitos)47 olarak da adlandırılmıĢtır. Orijin mitoslarının en bilindik ve eski türü Sümer mitolojisine ait olan „Kazma‟nın YaratılıĢı‟48 olarak bilinen mitostur. Orijin mitosları sadece nesnelerin nasıl ortaya çıktığına açıklık getiren bir tür olmaktan öte belli olay ve kavramalarında ilk açıklaması niteliğindeki metinleri de bünyesinde toplamaktadır. Bu mitosların en baĢında Ģüphesiz her toplum ve kültürde görülen „Evren‟, „Dünya‟ ve „Ġnsan‟ın yaratılıĢını anlatan mitoslar gelmektedir. Özellikle dünya ve insanın yaratılıĢına dair dünya mitolojisi içerisinde geçen 47 48 Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e.:11 Kramer, S. Noah ( 2001). Sümer Mitolojisi, Kabalcı Yayınevi, İstanbul: 102 19 mitlerde farklılıklar olduğu düĢünülse de bu mitoslarda yaratılıĢ sürecine dair evrensel boyutta ortak noktaların bulunduğu dikkati çekmektedir. Ġnsanın yaratılıĢ sürecine dair dünya mitolojisinde anlatılanlarda göze çarpan ortak noktalar aynı zamanda insanın yaratılıĢındaki amaca yönelik anlatılarda da kendini göstermektedir. 2.3.4. Kült Mitosları Kült mitosları, antik toplumlar içerisinde ritüel mitoslarından sonra en fazla iĢlevselliğe sahip olan mitos türleri arasında gelmektedir. Bu mitos türü ritüel mitosları ile iç içe giren bir yapıda olması iĢlevselliğini arttırırken genel anlamda tapınma amacı taĢıyan bayramlara ve törenlere temel teĢkil etmesi toplumsal önemlerini de arttırmaktadır. Kült mitosları bayram ve ayinlerde tapınak görevlileri tarafından yürütülen ritüellerden ve ritüellere eĢlik eden tapınak görevlileri ile halk tarafında oluĢturulan korolarla söylenen ilahi veya Ģarkılarla birlikte gerçekleĢtirilmektedir. Kült mitoslarının en büyük özelliklerinden birisi toplumsal kültürü yansıtan mitler olmasıdır. Toplumun değer yargılarını ve inanç sisteminde ön plana çıkan etkinlikleri bünyesinde barındırması aynı zamanda saray, tapınak ve halkın bir araya geldiği ortak bir süreci temsil etmesi açısından diğer mitos türleri içerisinde ön plana çıkmaktadır. 2.3.5. Prestij Mitosları Prestij mitosları, mitos türleri arasında en dikkat çekici içeriğe sahip olan ve temel öğe olarak insanı ele almasıyla da farklılık gösteren bir yapıyla karĢımıza çıkmaktadır. Sözlük anlamı „saygınlık‟49 olan prestij kelimesi, mitosun temel öğesi olan insanın gerçekleĢtirmiĢ olduğu eylemler sonunda ortaya çıkan sonucun kavramsal ifadesi olarak bu mitos türüne adını vermektedir. Ġnsanı temel alan prestij mitosları, antik dünya içerisinde her toplumda karĢımıza çıkan bir tür olarak görülmekle birlikte mitos dâhilinde anlatılan olaylar toplumdan topluma farklılık göstererek ait olduğu toplumun karakteristik özelliklerini yansıtmaktadır. Prestij mitosları dönem, toplum ve inanç sistemi fark etmeksizin insan zihninde yarattığı imgelem evrensel bir süreci temsil etmektedir. Bu evrensel sürecin temelinde mitosunda odak noktası olan insan ve tanrı arasındaki iliĢki yatmaktadır. Bu süreç içerisinde somut bir varlık olarak insani özelliklerle bezenmiĢ, sonsuz güçlere sahip olan 49 Demir, Ömer ve Acar Mustafa; 2005, a.g.e.: 356 20 tanrı kavramının karĢısında yer alan tarihi bir kiĢilik veya hayal ürünü olan bir insanın ortaya koymuĢ olduğu birey olma çabası, tarihi yazgısını gerçekleĢtirme, Ģan ve Ģöhret arzusu ile kendi kaderine yön verme mücadelesi genel olarak iĢlenmektedir. Mitos sonunda ortaya çıkan karakter „kahraman‟ adı altında toplumsal saygınlığa sahip bir model olarak benimsenmektedir. Tezimizin ana konusunu oluĢturan kahramanlık kavramını ve mitoloji içersindeki yerini ayrıntılı bir Ģekilde ayrı bir baĢlık altında inceleyeceğiz. 2.4. Kahramanlık Kahraman, içinde yer aldığı toplumun karakteristik özellikleriyle birlikte cesaret, adalet, güç, kararlılık ve fedakârlık gibi evrensel kavramları bünyesinde barındıran; gerçekleĢtirmiĢ olduğu eylemler sonucunda toplumsal statüsü yükselmiĢ ve toplumsal bir model oluĢturmuĢ karakter olarak tarihin her noktasında karĢımıza çıkmaktadır. Kahramanlık kavramı insanların toplumsal bir örgütlenme içerisinde yaĢadığı ilk yapılanmalardan olan avcı- toplayıcı kültür döneminden itibaren insanlık tarihinin bir parçası olmuĢtur. Bu kavram mitoloji içerisinde yeni özelliklerle bezenerek insanın ve toplumun bilinçaltında kalmıĢ düĢüncelerle yeniden ĢekillenmiĢtir. Kahramanlık kavramı ve mitoloji arasındaki iliĢkiye açıklık getiren iki önemli isim ise Otto Rank ve J. Campbell‟dir. Otto Rank kahramanlık kavramının ortaya çıkıĢını kısaca Ģu Ģekilde anlatmaktadır; “Kahraman seçkin bir aileden gelir ve çoğunlukla da bir kralın çocuğudur. Hayata geliĢinde çeĢitli zorluklar vardır; bunlar, uzun süren bir kısırlık, anne veya babanın yasaklar veya çeĢitli engeller nedeniyle gizlice cinsel iliĢkiye girmesi olabilir. Hamilelik döneminde ya da öncesinde, Ģayet doğarsa, babasına (ya da hamisine) bela getireceğine dair bir uyarı, bir kâhin veya rüya vasıtasıyla bildirilir. YaĢaması için bir sepete konularak suya bırakılması gibi bir kaide vardır. Daha sonra hayvanlar ya da alt tabakadan insanlar (çobanlar) tarafından kurtarılır; diĢi bir hayvan veya mütevazı bir kadının sütüyle beslenir. Büyüdükten sonra pek çok beceri sergileyerek seçkin ailesini bulur. Bir taraftan babasından intikam alırken, diğer taraftan benimsenir ve kabul edilir. En sonunda mevki ve saygı kazanır.”50 Bu süreç GılgameĢ, Akadlı Sargon, Perseus, Romus ve Romulus, gibi önemli tarihi karakter ve kahramanlar baĢta olmak üzere farklı medeniyet ve 50 Rank, Otto (1914); The Myth of the Birth of the Hero, The Journal of Nervous and Mental Disease Publishing Company, New York: 61 21 kültürlerdeki kahramanların hayatlarıyla uyumluluk göstermektedir. Farklı coğrafya ve dönemlerde varlıklarını sürdürmüĢ olan bu karakterlerin hayatlarının birçok ortak nokta ile birleĢmesi kültürel etkileĢimin bir göstergesi olabileceği gibi insan zihnin ortak paydada buluĢtuğu bir durumu da ifade etmektedir. J. Campbell ise O. Rank ile aynı doğrultuda kahramanın hayatının oluĢum sürecini: “Kahramanın takip ettiği standart mitolojik macera rotası geçiĢ anlarıyla temsil edilen, genelleĢtirilmiĢ bir formüle oturtulur: “KopuĢ- kabul edilme– dönüĢ” ki bu da monomitin çekirdek birimini oluĢturur. Kahraman sıradan dünyanın ötesinde, doğaüstü bir âleme gider; orada inanılmaz güçlerle karĢılaĢır ve kesin bir zafer kazanır; geri döndüğünde, bu gizemli macerada elde ettiği güçlerle insanlara çeĢitli iyiliklerde bulunur.” Ģekilde ifade etmektedir.51 Kahramanın onu çağıran kaderi, varlığını bulduğu sınırların ötesinde, bilinmeyen bir âleme götürür. Kahramanın yazgısını belirleyen, hazineler ve aynı zamanda büyük tehlikeler barındıran bu âlem, uzak bir diyar, bir orman, yeraltında, göklerde ya da denizler altında bir krallık, bilinmeyen bir ada, yüce bir dağın zirvesi ya da yoğun bir düĢsel oluĢla gösterilir.52 51 52 Segal, A. Robert; 2004, a.g.e. : 140 Segal, A. Robert; 2004, a.g.e. :142 22 23 3. MEZOPOTAMYA MĠTOLOJĠSĠNDE KAHRAMANLIK MĠTOSLARI 3.1. Mezopotamya Mitolojisinin Ana Hatları Antik yazarların Fırat ve Dicle nehirlerinin arasında kalan, günümüzdeki Irak topraklarının bir bölümünü tanımlamak için mesos (orta) ve potamos (ırmak) sözcüklerini birleĢtirerek türettikleri bir ad53 olan Mezopotamya; coğrafi bir terim olmakla birlikte, burada geliĢen Sümer, Akkad, Babil ve Asur gibi uygarlıklardan günümüze ulaĢan birleĢik kültürel bir kimliği de ifade etmektedir.54 Bu doğrultuda coğrafi sınırların ötesinde tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıĢ olan ve insanlık tarihinin ilkleriyle bezenmiĢ bu topraklar için diyebiliriz ki; Mezopotamya, medeniyetin temellerinin atıldığı kadim toprakların adı, insanlığın ilk adımları, insanın kendine, dünya ya ve tanrılar âlemine karĢı ilk yorumudur. Mezopotamya adı verilen bu topraklar tarihsel süreç içerisinde bünyesinde farklı birçok siyasi örgütlenmeyi barındırarak büyük bir kültürel birikimi temsil etmesine rağmen kültürel bir bütünlük göstermektedir. Mezopotamya‟nın kültürel temellerini atan ve kendinden sonraki toplulukları da etkileyerek farklı yapıların bir bütün halinde görünmesini sağlayan medeniyet ise yazının mucitleri olan Sümerlerdir. Mezopotamya‟nın yerli unsuru olmayan ve Asya kökenli olduğu düĢünülen Sümerlerin kökeni ve eski tarihi henüz yeterince bilinmemektedir. Sami kökenli olmayan ve bilinen hiçbir baĢka dil ailesiyle de açıklanamayan Sümerceyi konuĢan bu halkın kuzey bölgelerinden inip AĢağı Mezopotamya‟ya yerleĢtikleri varsayılmaktadır.55 Sümerlerin ırmak kenarlarındaki bataklık Kesin olarak bilinen tek Ģey ise bölgeleri kurutup, verimli bahçelere dönüĢtürdükleri, tarlalar açtıkları; yaklaĢık olarak M.Ö. 4500 ile 4000‟lerden beri bölgede varlık gösteren yerleĢik kültürlerin birikimlerinden de faydalanmak suretiyle zengin ve bağımsız siteler kurarak Mezopotamya‟da gözle görülür bir uygarlık oluĢturduklarıdır.56 Sümerleri, Mezopotamya ile dünya tarihinde önemli kılan ve diğer topluluklardan ayıran en önemli özellikleri ise M.Ö. 3200‟lerde icat ettikleri çivi yazısıdır. Resim yazısının bir hece yazısına dönüĢmüĢ Ģekli olan bu yazı sistemi M.Ö. 3000 yıllarından 53 Köroğlu, Kemalettin (2009). Eski Mezopotamya Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul: 11 Köroğlu, Kemalettin; 2009, a.g.e.: 12 55 Eliade, Mircea ( 2012); Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi-1, Kabalcı Yayınevi, İstanbul: 78 56 Güven, İsmail( Editör) (2007). Uygarlık Tarihi, Pegem, Ankara:45 54 24 itibaren önce Sümerler tarafından geliĢtirilmiĢ ve Akadca ile daha sonraki Asya dillerinde de (Babil, Asur, Hurri, Hitit, Urartu, Ugarit ve Pers) kullanılmıĢtır.57 Çivi yazısı olarak adlandırılan bu yazı sistemi değiĢen, geliĢen ve çeĢitlilik kazanan siyasi örgütlenmenin ve toplumsal yapının bir ürünü olarak ihtiyaçlar dâhilin de ortaya çıkmıĢtır. Sümerli rahipler tarafından tapınak etrafında Ģekillenen ekonomik yapının iĢlevselliğini kolaylaĢtırmak amacıyla resim yazısının geliĢtirilmesiyle oluĢturulan yazı sistemi; siyasi ve toplumsal yapı içerisinde var olan birçok kavramın da metinler içerisinde günümüze ulaĢmasını sağlamıĢtır. Bu dönemden günümüze ulaĢan metinler ekonomik ve siyasi hayat dıĢında insan uğraĢının birçok değiĢik alanını da yansıtmaktadır. Bu metinler arasında; günlük iĢlerle ilgili belgeler olan ruhsatlar ve tebligatlar gibi idare ve ekonomi metinleri, kanunlar ve antlaĢmalar gibi hukuk belgeleri, mektuplar ve yazıtlar, ayrıca sözcükçeler ve tıbbı iksir tarifleri gibi bilimsel kayıtlar yer alır. Kültürel yaratıcılığa dayalı, uğraĢların arasında efsaneler, destanlar, ilahiler, matemler, dualar, ayinler, aĢk Ģarkıları, münazaralar, hicivler, deyiĢler, fabllar bilmeceler yer alırken aynı zamanda eski eğitim sistemiyle ilgili metinler, bilgileri sonraki kuĢağa aktarmaya dönük anlatılar ve diyaloglar biçiminde korunmuĢtur.58 Sümer gökçe yazının büyük bir kısmını oluĢturan dini metinlerin ise döneminde ve kendinden sonraki siyasi örgütlenmeler üzerinde de baskın bir rolü vardır. Sümer dini metinleri Mezopotamya‟nın kültür tarihinde bir bütünlük oluĢmasında etkili olurken aynı zamanda “Mezopotamya Mitolojisi” nin temellerini de oluĢturmuĢtur. Mezopotamya mitolojisinin, Sümerlerin dini inanç ve anlayıĢlarıyla bezeli bir yapıda Ģekillenmesinin ise iki önemli sebebi vardır. Bunlardan ilki köy toplumundan kent toplumuna geçiĢ sürecinde Sümerliler tarafından tapınak merkezli olarak kurulan Ģehir devletlerinin etkisidir. ġehir devletlerinin tapınaklar etrafında geliĢmesi sosyal ve kültürel hayatın düzenlenmesi ve Ģekillenmesinde tapınağın yani dinin etkisini arttırırken bu durum aynı zamanda siyasi ve dini otoritenin insanların zihin dünyasını etki altına almasına da neden olmuĢtur. ġehir hayatıyla sistemli bir yapıya kavuĢan din ve dini otorite insanların bilinçaltına iĢleyerek Sümerler ve onlardan sonraki topluluklar üzerinde etkisini devam ettirmiĢtir. Bu noktada tapınak etrafında Ģekillen kent devletleri örgütlenmelerinde tanrıların yönetimin baĢlıca dayanağı ve devletin güç kaynağı olarak kabul görmesi devlet57 58 Güven, İsmail; 2007, a.g.e.: 47 Dağıstanlı, M. Alp ( Editör) ( 2010); MİTOLOJİ, NTV, İstanbul: 16 25 din ve devlet- toplum iliĢkisinin düzenlenmesinde etkin bir unsur olmuĢtur. Bu doğrultuda Mezopotamya da kent devletlerinin Ģekillenmesinde ve yönetiminde tanrılarının önemli bir rol oynadığının kanıtı olarak Nippur‟da Hava Tanrısı Enlil‟e ve onun eĢi Ninlil‟e tapınılması59; Ur, Ģehrinde Ay Tanrısı Nanna‟ya tapınılması; Sippar ve Larsa Ģehirlerinde GüneĢ- tanrısı Utu/ ġamaĢ‟ a tapınılması; Eridu‟da, Su- tanrısı EA (Enki)‟ye tapınılması; Ea‟nın oğlu Marduk‟un kült merkezinin Babil olması ve son olarak Borsippa Ģehrinde Yazarların- tanrısı Nabu‟ ya60 tapınılması gösterilebilir. Ġkinci ve en önemli neden ise bir toplumun geçmiĢinin, sosyal hayatının, değer yargılarının ve düĢünce yapısının bir yansıması olarak ifade edebileceğimiz „dil‟in medeniyetler üzerindeki etkisini yazı ile kalıcılı hale getirmesindir. Bu durum dilin yazı ile kalıcılık sağlayıp insanın sadece bugünüyle sınırlı kalmayarak yarınına da etki edecek bir yapıya kavuĢmasına neden olmuĢtur. Böylece tapınak merkezli geliĢen siyasi ve toplumsal örgütlenmenin beraberinde getirdiği dini düĢünce insanın bilinç ve bilinçaltının bir yansıması olan dilde hayat bulurken yazıyla pekiĢtirilmiĢ bir kalıcılık da sağlamıĢtır. Böylelikle birçok yazılı materyal gibi Sümer mitolojisini kapsayan dini metinler ve bu metinleri oluĢturan düĢünce nesilden nesle, toplumdan topluma geçiĢini sağlamıĢ ve ortaya çıkan medeniyetlerin temellerinde yer edinmiĢtir. Ayrıca, Ģu önemli gerçeğinde unutulmaması gerekir ki; M.Ö. Üçüncü binyılın sonunda Sümer, Samiler tarafından ele geçirilip zapt edildiğinde, Sümerlerin politik varlıkları zaten sona ermiĢ ve Sümerce ölü dil haline gelmiĢtir ve ülkenin yaĢayan, konuĢulan dili giderek Sami Akadca dili olmuĢtur. Buna rağmen Sümerce yüzyıllar boyunca Sami fatihlerin edebi ve dinsel dili olarak kullanılmaya devam edilmiĢtir.61 Böylece siyasi otoriteleri ve baskın unsur özellikleri ortadan kalkmasına rağmen varlıklarını dil aracılığıyla zihin dünyasında devam ettirmiĢlerdir. Bu noktada Mezopotamya mitolojisinin temellerini ve ana hatlarını belirleyen Sümer mitolojisi hakkındaki bilgileri ise M.Ö. 3000 yılın sonuna doğru Sümerleri ele geçirmiĢ ve Sümer öykülerini ve efsanelerini kendi mitlerinin geliĢimi için kaynak ve çekirdek olarak kullanmıĢ Babillilerin geniĢ oranda değiĢtirdiği, düzelttiği ve bir anlamda tahrip ettiği değiĢkelerinden elde ediyoruz.62 Sümer mitolojisi üzerinde gerçekleĢtirilen değiĢikliklerin ana sebebi ise Babillilerin ve Asurluların siyasi alandaki üstünlüklerine dayanak 59 Lissner Ivan (2006). Uygarlık Tarihi, Nokta Kitap, İstanbul: 12 Lissner, Ivan; 2006, a.g.e.: 12 61 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 64 62 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 64 60 26 oluĢturacak dini bir köken arayıĢından kaynaklanmaktadır. Bu köken arayıĢının sonucu olarak dini alanda değiĢikliklere gidilmiĢ ve kendi Ģehir tanrılarını yücelterek hâkimiyet dönemlerinde panteonun baĢ tanrısı konumuna getirmiĢlerdir. Fakat Babil ve Asur‟un siyasi hâkimiyet dönemlerinde değiĢikliğe uğramasına rağmen baskın unsur olarak Sümer mitolojisi, Mezopotamya mitolojisi ve inanç sistemi içerisindeki yerini ve özünü korumuĢtur. Sümer mitolojisine kaynak olan ilk Sümer metinleri ise rahipler tarafından gerçekleĢtirilmiĢ sınıflandırma ve sistemleĢtirme çalıĢmalarını yansıtmaktadır.63 Ġlk yazılı kaynakların elde edildiği Mezopotamya bu noktada Sümerli düĢünürlerin, bilgelerin ve rahiplerin; evrenin kökeni, içeriği, iĢleyiĢ tarzı (modus operandi) ve evrenin içerisindeki rollerine yönelik düĢünceleri Eskiçağ Yakındoğusu‟nun büyük bölümüne temel akide olacak ve doğması haline gelecek kadar yüksek bir inanç taĢıyan bir kozmoloji ve teolojiyi de geliĢtirdiler.64 Mezopotamya‟ da evrenin oluĢumuna ve iĢleyiĢ tarzına yönelik bilgiler dini metinlerde, tanrılara ait hikâyelerde ve kahramanlık öykülerinin giriĢ bölümlerinde yer almaktadır. Sümerli öğretmenlerin ve bilgelerin gözünde evreni oluĢturan belli baĢlı öğeler gök ve yeryüzüdür. Nitekim evren için kullandıkları terim “gök – yer” anlamında bileĢik bir sözcük olan “an- ki” dir. Sümerlilere göre dünya düz bir disk Ģeklinde olup üzerinde çok geniĢ bir boĢluk bulunmaktadır ve bu boĢluk kubbe biçiminde katı bir yüzeyle kaplanmıĢtır.65 Gök ile yeryüzü arasında „lil‟ adını verdikleri bir madde olduğu kabul edilmektedir. Bu sözcüğün yaklaĢık olarak anlamı ise rüzgâr, hava, nefes ve ruhtur.66 Bunlara ek olarak güneĢ, ay, gezegen ve yıldızların atmosferle aynı maddeden yapılmıĢ ama ek olarak parlaklık verilmiĢ olduğu kabul edilmektedir.67 ġüphesiz mitoloji içerisinde kozmoloji ve teoloji birbirinden ayrılmaz bir noktadadır. Evrenin oluĢumuna dair düĢünülenler tanrıların eylemleri etrafında ĢekillenmiĢ olaylar olarak düĢünülmekte ve büyük bir sistemi ifade etmektedir. Evrenin ve Dünya‟nın nasıl oluĢtuğuna dair anlatılanlar tanrıların özelliklerinin belirlenmesinde ve tanrılar arasında da bir sınıflandırmanın yapılmasına olanak sağlamıĢtır. Tanrılara yüklenen özellikler ise 63 Eliade, Mircea; 2012, a.g.e. : 79 Kramer, S. Noah( 2002b); Tarih Sümer’de Başlar, Kabalcı Yayınevi, İstanbul: 152 65 Kramer, S. Noah ( 2002a); Sümerler, Kabalcı, İstanbul: 153 66 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 153 67 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 153 64 27 Mezopotamya insanın hatta eskiçağ insanın dünya içerisindeki yerini anlamlandırma çalıĢmalarının da birer göstergesidir. Bu evrede M.Ö.3000 ortalarına varıldığında, Mezopotamya insanın evrene ve tanrılara iliĢkin düĢünceleri kataloglar Ģeklinde sistematik olarak düzenlenmiĢ bir halde yüzlerce tanrı ismini içermektedir.68 Fakat Sümerli teologlarca panteon içinde gerçekleĢtirilen önemli bir sınıflandırma ise yaratıcı ilahlarla yaratıcı olmayan ilahlar arasındaki ayrımdı; bu düĢünceye kozmolojik görüĢlerinin bir sonucu olarak varmıĢlardır. Bu görüĢe göre kozmosu oluĢturan temel öğeler olan gök, yer, deniz ve havanın denetimini ellerinde bulunduran ilahların yaratıcı tanrılar olduğu ve bütün öteki kozmik varlıkları, hazırladıkları plan uyarınca bu dört ilahtan birinin yarattığı çıkarımını yapmak mantıklı görünmektedir.69 Mezopotamya mitolojisi içerisinde gök, yer, hava ve deniz‟in kontrolünü elinde tutan en eski ve yüce tanrıları ise Cennet veya Gökyüzü- tanrısı An/Anu, Yeryüzü veya Fırtınatanrısı Enlil, Ea ile bir tutulan Su ve Bilgelik- tanrısı Enki ve Ana- tanrıça Ninhursag‟dı. Tanrı listelerinin baĢında genellikle bu tanrılar yer alır ve önemli eylemleri birlikte yerine getiren bir grup olarak gösterilirlerdi.70 Bu tanrılara ve onlarla ilgili mitlerin önemli noktalarına kısaca değinmek Mezopotamya insanının tanrılar âlemine bakıĢını ve tanrılar karĢında ki konumlarını anlamak açısından yerinde olacaktır. Gökyüzü tanrısı Anu‟ya tanrıların kralı deniliyordu ve panteonun baĢında yer almaktaydı. Fakat onun otoritesi insanlar arasındaki iliĢkilere kadar uzanıyordu. Bu durumun en belirgin örneği olarak eskiçağ dünyasında yaygın olarak kabul gören bir inanç olan tanrı adına yönetme yetkisine sahip krallardır. Anu‟nun yeryüzünde ki temsilcisi konumunda olan kralların bu yüzden emirleri ilahi bir buyruk olarak algılanmıĢtır. Sadece krallar ile sınırlı kalmayan bu anlayıĢ bir kimsenin daha küçük toplulukların lideri olan rahip ve aile reisine de sorgusuz sualsiz itaat etmesini ön görmekteydi. Bu durum tanrılar âleminden baĢlayan bir alt üst iliĢkisiyle temellendirilerek en alt katmanda yer alan insanlar âlemine kadar indiği görülmektedir. Bu durum aynı zamanda yönetimin meĢruluğunun sağlanmasında bir araç olarak en temel dayanağı da oluĢturmaktadır. Sadece insanlar arasında ki iliĢkilerle sınırlı kalmayan bu durum bütün tanrıların da „emirleri ile gökyüzünün ve yeryüzünün temeli‟ ni oluĢturan Anu‟ ya itaat etmelerini zorunlu kılmıĢtır. 68 Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.:17 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 153 70 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 159 69 28 Biz böylece Anu‟yu, hem insan topluluğunda ve hem de daha büyük toplulukta – ki bu topluluk kâinattır- bütün otoritenin ve aktif faaliyetin kaynağı olarak görüyoruz. O topluluğu kaos ve anarĢiden sıyırıp organize olmuĢ bir bütün haline getiren kuvvettir; o, cemiyetin emirlerine, adetlerine ve kanunlarına fiziki dünyanın tabii kanunlarına, kısacası dünya düzenine gönüllünce boyun eğilmesini temsil eden güçtür.71 Ama panteon içerisindeki yerine rağmen An/ Anu‟ da “durağan tanrı” (deus otibus) belirtileri görülmektedir. 72 Bu durum Anu‟nun Sümerlerin ve belli bir döneme kadar (Babil ve Asur hâkimiyet dönemi) Mezopotamya‟nın baĢ tanrısıyken sonra yerini ve yetkilerini Havatanrısı Enlil‟e bırakarak tanrılar ve insanlar arasında ki üstünlüğünü korumasına rağmen iĢlevselliğini kaybetmesinden kaynaklanmaktadır. Nippur kentinde Ekur adındaki tapınağında bulunan Fırtına - tanrısı Enlil, yaratıcı tanrıların baĢında yer alıyor ve tanrıların babası olarak biliniyordu.73 Aynı zamanda günün doğmasını sağlayan, insanlara merhamet eden, bütün tohumların, bitkilerin ve ağaçların topraktan çıkmasını sağlayan, ülkeye bolluk, bereket ve gönenç getiren, insanoğlunun kullanacağı tarımsal aletlerin ilk örneklerini olarak kazmaya ve sabana biçim veren bir olarak yüceltilmiĢtir.74 Enlil, „tanrıların babası‟, „göğün ve yerin kralı‟, „bütün ülkelerin kralı‟ olarak tanımlanırken aynı zamanda Anu ile benzer özellikleri de bünyesinde toplamıĢtır. Hatta Anu‟nun yeryüzündeki temsilcisi konumunda olan krallar ve hükümdarlar onlara ülkelerinin krallığını verenin; ülkelerini onlar için gönençli hale getirenin, kendi güçleriyle fethetmeleri için onlara bütün ülkeleri verenin Enlil olmasıyla övünmüĢleridir.75 Enlil‟den sonra panteonun en önemli tanrısı olan ve evrenin düzenlenmesin de Enlil „den daha etkin konumda olan “toprağın efendisi” , “temellerin tanrısı” Enki‟dir.76 Enki, Bilgelik ve Su – tanrısıydı ve yalnızca genel planları hazırlayan Enlil‟in kararlarına uygun biçimde yeryüzünü düzenleyen aslında oydu. Uygulamanın gerçek ayrıntıları becerikli, hünerli gözü pek ve bilge Enki‟ye bırakılmıĢtı.77 71 Bratton, F. Gladstone (2000); Yakındoğu Efsaneleri, Avcıol Basım Yayın, İstanbul: 36 Eliade, Mircea; 2012,a.g.e. : 79 73 Köroğlu, Kemalettin; 2009, a.g.e.: 68 74 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 160 75 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 160 76 Eliade, Mircea; 2012, a.g.e : 79 77 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 164 72 29 An, Enlil ve Enki‟den sonra yaratıcı tanrılar arasında en önemli konum Tanrıça Nammu‟dur. Mezopotamya mitolojisinin en karmaĢık karakterlerinden biri olan bu tanrıça birçok özelliği bünyesinde barındırırken kökeni ve konumu tam olarak kesinleĢtirilememiĢtir. Ninhursag, Nintu (doğuran hanım) ve Ninmah (ulu hanım) adlarıyla da anılan Tanrıça Nammu, „Gök ve Yeri doğuran ana‟ ve „ bütün tanrıları yaratan kadın ata‟ olarak da tanıtılmaktadır. Daha eski çağlarda bu tanrıçanın yerinin daha üst sıralarda olduğu ve dört tanrı sıralamalarında adının Enki‟den önce geldiği dikkat çekmiĢtir. Zamanla mevkiini kaybetmesine rağmen önemini koruyan bu tanrıçanın adı baĢlangıçta belki de „yer (ana)‟ anlamına gelen Ki‟ydi ve olasılıkla “Gök‟ün, An‟ın eĢi olarak görülüyordu- böylece An ve Ki bütün tanrıların ebeveyni olarak düĢünülüyor olabilirdi.78 Arkaik kozmoloji metinlerinde sıkça rastlanan hem evrensel hem de tanrısal bir bütün olarak tasavvur edilen „ ezeli sular‟ la yani döllenmesiz üreme yoluyla ilk çifti, eril ve diĢil temel öğeleri canlandıran “Gök (An) ve Yer (Ki)” i doğuran ilk ana ile de özdeĢleĢtirilmektedir.79 Mitolojilerde sıkça görülen ortak özelliklere sahip tanrıların tek bir tanrı olarak düĢünülmesinden öteye geçmeyen bu durum Mezopotamya mitolojisine büyük bir zenginlik katmıĢtır. Sümerlerin, adı yazılı belgelerde geçen yüzlerce tanrısı bulunmaktaydı. Ancak bunların tümü aynı derecede kutsanmamaktadır. Önemli tanrı ve tanrıçalar üst sıralarda yer alırken, çocukları veya hizmetkârları alt sıralarda bulunmaktadır.80 An, Enlil, Enki ve Ninhursag‟dan sonra panteonun önemli tanrıları arasında ise “Gezegen tanrılar üçlüsü” Nanna- sin (Ay), Utu/ ġamaĢ (GüneĢ) ile Venüs yıldızı ve aĢk tanrıçası olan Ġnanna yer almaktadır.81 Enlil‟in ilk oğlu olmasından dolayı, Ay- tanrısı Nanna‟nın tanrılar arasında yüksek bir itibara sahiptir. Aynı zamanda Nanna, gök ilahları Ġnanna (Venüs) ve Utu‟nun (GüneĢ) babası olarak kabul edilmesi baba konumundan dolayı üstün olduğunu da göstermektedir.82 Mezopotamya mitosları içerisinde önemli bir yeri olan Ay- tanrısı Nanna‟nın birçok farklı simgesi olduğu görülmektedir. Örneğin hilal Ģeklindeki tekne ve boğa boynuzu ya da dolunayı andıran olgun meyve parçası onu temsil etmektedir.83 Özellikle Nanna‟nın 78 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 165 Eliade, Mircea; 2012, a.g.e. : 79 80 Köroğlu, Kemalettin; 2009, a.g.e.: 68 81 Eliade, Mircae; 2012, a.g.e: 85 82 Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.:36 83 Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.:36 79 30 simgesel sayısının 30 olması ayın 30 gününü temsil etmektedir.84 Bu da Mezopotamyalıların tanrıların özelliklerini belirlemede astrolojiden faydalandıklarını göstermesi açısından önemlidir. Ay- tanrısı Nanna‟nın oğlu olarak panteon içerisinde yerini alan GüneĢ- tanrısı Utu ise Mezopotamya‟ da adaletin simgesi olarak tasvir edilmiĢtir. Utu, ıĢığı getirerek ıĢığın aydınlığı sayesinde her Ģeyi açık seçik görebilmektedir. Bu durum onu eĢitliğin ve adaletin ideal kollayıcısı ve koruyucusu kılmıĢtır. Sümer inancına göre Utu her sabah Mezopotamya‟nın doğusundaki dağlarda, bekçi tanrıların ona kapıları açmasıyla yola çıkar. Gün boyunca canlılar için ıĢık saçtıktan sonra batıdan doğuya doğru aksi istikametti izler ve böylece ölüler diyarına ait bölgeden geçerek ölüler dünyasında bir yargıç olarak görevine devam eder. Utu böylece hem canlıların hem de ölülerin yargılayıcısı85 olarak konumunu yükseltmiĢtir. Mezopotamya mitolojisinin bilinen en önemli tanrıçalarından biri ise yine Ay- tanrısı Nanna‟ nın çocuklarından biri olan AĢk, SavaĢ ve Bereket – tanrıçası olarak adlandırılan Ġnanna‟dır. Birçok mitosta yardımcı ve ana karakter olarak yer alan bu tanrıça Yakın Doğu‟da baĢka hiçbir tanrıçanın eriĢemediği bir tapım ve mitoloji „ güncelliği ‟ne sahiptir. Ġnanna, en parlak döneminde hem aĢk hem savaĢ tanrıçası olarak anılmıĢ; yani hayat ve ölümü yöneten86 bir konuma yükseltilmiĢtir. Ayıca Uruk‟ta Anu‟ya tapınma ile göklerin sahibi tanrıça Ġnanna‟ya tapınma sıkı sıkıya bağlıyken zamanla Ġnanna‟ya tapınma, Uruklular arasında Anu‟ya tapınmadan da üstün sayılmıĢtır.87 Bu durum Ġnanna‟nın Mezopotamya mitoloji içerinde ki yükselen konumunun da bir göstergesi olmuĢtur. Her erkeği baĢtan çıkarıcı bir güzelliğe sahip olan bu tanrıça aynı zamanda Göktanrısı An‟ ın tapınağını, Su ve Bilgelik- tanrısı Enki‟nin güçleri ve uygarlığın sembolleri olan Me‟leri çalan; sözünü dinlemeyen tanrılara acımazca boyun eğdiren88 kibirli, acımasız, otoriter ve güç hırsına kapılmıĢ biri olarak da tasvir edilmiĢtir. Nanna, Utu ve Ġnanna dıĢında Mezopotamya mitolojisi içerisinde önem arz eden Ninurta ve Marduk adlı iki tanrı daha karĢımıza çıkmaktadır. Ninurta, Enlil ve Ninlil‟in oğlu ve Nanna-sin, Adad, Utu, Papilsag, Nusku, UruĢ, Zababa, Ennugi ve Ġnanna‟nın 84 Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.:37 Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.:40 86 Eliade, Mircea; 2012,a.g.e. : 85 87 Lissner, Ivan; 2006, a.g.e.: 12 88 Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.:38 85 31 kardeĢi89 olarak panteon içerisinde yer alırken aynı zamanda doktorların koruyucu tanrıçası olan Gula‟nın kocası olarak da tanımlanmıĢtır. Tanrılar âleminde bir kahraman olarak anılan Fırtına ve SavaĢ – tanrısı Ninurta, Enlil‟in “Güney rüzgârlarından” sorumlu oğlu veya “Enlil‟in Çiftçisi” olarak Mezopotamya‟ da tapınılmıĢtır. Marduk ise Babil‟in siyasi üstünlüğünü arttırmasıyla bir Ģehir devleti tanrısıyken baĢ tanrı konumuna gelen Babil kökenli bir tanrıdır. Zamanla panteon içerisinde konumu yükselen bir tanrı olarak sadece baĢ tanrılık vasfını elinde bulundurmakla kalmayan Marduk aynı zamanda mevcut tanrıların bütün özelliklerini bünyesinde toplayarak en güçlü tanrı vasfını da elde etmiĢtir. Panteon içerisinde Su ve Bilgelik- tanrısı Enki‟nin Babil mitolojisi içerisinde ki ismiyle EA‟nın oğlu olarak tanımlanan bu tanrı ile ilgili bilgiler „Babil YaratılıĢ Mitosu‟ nda Sümer mitolojisindeki yaratılıĢ mitosundan farklı bir Ģekilde seyir etmektedir. Ninurta ve Marduk‟a ait mitosları ayrı baĢlık altında “Mezopotamya Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” adlı bölümde ayrıntılı olarak inceleyeceğiz. Mezopotamya mitolojisinde kozmolojiye dair anlatılanlardan anlaĢıldığı üzere evrenin yaratılıĢında ve düzenlenmesinde her tanrı ve tanrıçanın bir varoluĢ sebebi ve üstlendiği bir görev bulunmaktadır. Bu tanrıların baĢında Ģüphesiz Gök- tanrısı An, Havatanrısı Enlil, Su ve Bilgelik- tanrısı Enki ve Ana- tanrıça Ninhursag yer almaktadır. An ve Enlil adlı tanrılar yüzyıllar boyunca Mezopotamya tanrıları arasında en yüksek statüyü taĢımakla birlikte Mezopotamya kozmolojisinde üstlendikleri kilit bir rol de bulunmaktadır. Bu iki tanrının birlikte Dünya‟yı ve tanrıları yarattıklarına inanılmaktadır.90 Bu noktada yeni yaratıklara hayat verilmesini sağlayan yaratılıĢ sürecinin bu ilk varlıkların birbirinden ayrılması ya da birbirleriyle birleĢmesi Ģeklinde iki yoldan biriyle gerçekleĢtiği söylenebilir.91 Sümer mitolojisinde yer alan “GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı” , “GılgamıĢ ve Ġnanna: Huluppu Ağacı” ve “Kazmanın yaratılıĢı” olarak bilinen Sümer Ģiirlerinin giriĢ bölümünde bahsedilenlerde Evrenin yaratılıĢına açıklık getirirken; aynı zaman da tanrıların yaratılıĢ sürecine de açıklık getirmektedir. “Kazmanın yaratılıĢı” mitinde : “Efendi, verdiği nimetlerin gerçek yaratıcısı olan, Kararları değiĢtirilemeyen Efendi, Topraktan ülkenin tohumunu filizlendiren Enlil, Yerden göğü ayırmayı düĢündü, gökten yeri ayırmayı düĢündü.”92 Ģeklinde Evrenin yaratılıĢ süreci 89 Narçın, Ali (2008); A’dan Z’ye A Asur, Ozan Yayıncılık, İstanbul: 305 Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.: 30 91 Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.: 20 92 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 83 90 32 anlatılmaktadır. Aynı zamanda “ Enlil ve Kazmanın YaratılıĢı” adlı mite göre Enlil, göğü yeryüzünden ayıran, “toprağın tohumu”nu yeryüzünden yukarı çıkaran, “gerekli olan ne varsa” yaratan, tarım ve inĢaat amacıyla kullanılmak üzere kazmayı yapan ve „KarabaĢlar‟ a, yani Sümerlere, hatta belki de bir bütün olarak insanlara sunan tanrı olarak tanıtılmaktadır.93 “GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı” , “GılgamıĢ ve Ġnanna: Huluppu Ağacı” mitosların da ise : “Gök yerden uzaklaĢtıktan sonra, Yer gökten uzaklaĢtıktan sonra, Ġnsanın adı konduktan sonra; An göğü ele geçirdikten sonra, Enlil yeri ele geçirdikten sonra…”94 Ģeklinde yer alan cümleler de Evrenin yaratılıĢı sürecini anlatmaktadır. (Metnin devamı Enki ve Kur‟un mücadelesi ile devam etmekle birlikte hikâyenin sonuç kısmı tabletin kırık olması sebebiyle bilinmemektedir.) Bu mitlerde anlatılanlar çok kısa olmasına rağmen oluĢumun kökenini ifade etmesinden dolayı büyük önem arz etmektedir. Evrenin yaratılıĢıyla ilgili verilen bilgilerde dikkati çekeceği gibi yaratılıĢ süreci „Gök‟ ve „ Yer‟in birbirinden ayrılmasıyla baĢlamaktadır. BaĢlangıçta gök ve yerin birleĢmesinden dolayı doğan Enlil ise bu iki unsuru birbirinden ayırarak yaratılıĢ sürecini baĢlatmıĢtır. An, Gökyüzü tanrısı ve tanrıların babası olarak panteonun baĢına geçerken; Enlil, Yer‟i ( Ki) ile birlikte yeryüzünün ve kendilerinden sonraki tanrıların baĢına geçmiĢtir. Böylece Enlil „ Tanrıların Kralı‟ vasfını elde etmiĢtir. Ki ile bir tutulan ilksel sular baĢlangıçta tanrıça Nammu ile özdeĢleĢtirilirken daha sonra Ninhursag, Nintu ve Ninmah adlı tanrıçalarla da aynı kavramı ifade etmektedir. Bu durum yukarıda da bahsettiğimiz gibi birbirine yakın özelliklerdeki tanrıların tek bir kavram ile bir çatı altında toplanmasından öte bir durumu ifade etmemektedir. Sümer mitolojisini oluĢturan metinlerin bir bütünlük içerisinde yazılmaması her mitosun farklı konuları içeren hikâyeler olması bu durumun karmaĢık bir yapıya bürünmesinde büyük bir rol oynamıĢtır. Bu yüzden Mezopotamya mitoslarında özellikle Ana- tanrıça kavramını karĢılayan Nammu, Ninhursag, Nintu ve Ninmah isimleri birbirinden bağımsız ve farklı konumlarda karĢımıza çıkmaktadır. Özellikle Evrenin düzenlenmesinde büyük bir rolü olan Su ve Bilgelik- tanrısı Enki‟ ye dair mitoslarda dikkati çekeceği üzere tanrıça Nammu, Enki‟nin annesi konumunda iken; tanrıça Ninhursag, Enki‟nin eĢi konumundadır. 93 94 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 192 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 80 33 Evrenin yaratılıĢına dair Babillilere ait „Enuma EliĢ‟ olarak adlandırılan mitosu ise tanrı Marduk‟la ilgili mitoslar çerçevesinde ayrı bir baĢlık altında inceleyeceğiz. Evrenin yaratılıĢına dair elimizde sınırlı bilgiler olmasına rağmen Evrenin düzenlenmesine yönelik Mezopotamya mitolojisinde dokuz Sümer miti bulunmaktadır. Bunların ikisi Ay- tanrısı Nanna‟yla ilgili mitler olan “Enlil ve Ninlil: Nanna‟nın Döllenmesi”; “Nanna‟nın Nippur‟a Yolculuğu”dur. Sümerlerin yeryüzünde kültür ve uygarlığın kuruluĢu ve kökeniyle ilgili görüĢleri açısından kalan yedisi büyük önem taĢmaktadır ve bu mitler : “EmeĢ ile Enten: Enlil Çiftçi- Tanrıyı Seçer”, “Kazmanın YaratılıĢı”; “Sığır ve Tahıl”; “Enki ve Ninhursag: Su- tanrısının ĠĢleri”; “Enki ve Eridu: Su- tanrısının Nippur‟a Yolculuğu”; “Enki ve Sümer: Yeryüzünün Düzenlenmesi ve Kültürel Süreçleri”; “Ġnanna ve Enki: Eridu‟dan Uruk‟a Uygarlık Sanatlarının GeçiĢi” 95 adlarıyla anılmaktadırlar. Evrenin düzenlenmesinden sorumlu olan ve aktif bir rol oynayan ana karakter Su ve Bilgelik- tanrısı Enki‟dir. Evrenin yaratılıĢ sürecinde Fırtına- tanrısı Enlil‟in gölgesin de kalan Enki, Evrenin düzenlenmesi aĢamasında Enlil ile ortaklaĢa hareket eden ve düzenlemenin asıl mimarı olan tanrı olarak karĢımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda bu iki tanrının baĢrolleri paylaĢtığı mitoslar diğer tanrı ve tanrıçaların yaratılıĢ sürecini ve birbirleriyle olan iliĢkilerinden yola çıkarak Mezopotamya insanının zihnindeki tanrı fikrini de ifade etmektedir. Bununla birlikte bu mitoslar Evrenin düzenlenmesi sürecinde birçok kültürel öğenin ve beraberinde ortaya çıkan kavramın kökenini de bünyesinde barındırmaktadır. Bu durum mitosların çoğunda açıkça ortaya konulmamaktadır. Ama mitoslar dâhilinde anlatılanlar; yaratılan tanrıların özellikleriyle veya sorumlu oldukları varlıklarla, yaratılan kültürel öğeler ve bunlarla beraber ortaya çıkan kavramlarla bir bütünlük içerisinde evrenin sistemli tek bir parça haline geliĢ sürecini arka temada iĢlemektedir. Evrenin düzenlenmesine yönelik yukarıda isimleri geçen mitosların temalarına ve ön plana çıkan özelliklerine kısaca değinmek yerinde olacaktır. Ġlk olarak “Enlil ve Ninlil: Nanna‟nın döllenmesi” adlı mitostan bahsedecek olursak bu mitosun ana karakterleri olan Fırtına – tanrısı Enlil, Enlil‟in eĢi Ninlil ve Enlil ile Ninlil‟in çocukları olarak panteonda yer edinen Nanna‟dır. Mitos, Nippur kentini tanıtan bir giriĢ bölümüyle baĢlamakta ve Ninlil‟in annesinin yönlendirmesiyle Fırtına- tanrısı Enlil‟i baĢtan çıkartmasıyla devam 95 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 88 34 etmekte ve ilerleyen süreçte bu ikilinin birleĢmesi sonucunda Ninlil‟in Ay- tanrısı Nanna‟ya hamile kalmasıyla mitosun asıl konusuna geçiĢ sağlanmaktadır. Bu mitos, Enlil‟in, Ninlil‟e zorla sahip olmasından dolayı baĢ tanrı olmasına rağmen tanrılar huzurunda suçlu bulunarak yer altına sürgün edilmesiyle mutlak otoritenin olmadığını, tanrı kavramının insandan tamamen farklı bir boyutta düĢünülmediğini ve tanrılar arasında da bir yargı sisteminin olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Mitosun devamında Ninlil‟in sürgün edilen Enlil‟in peĢinden yer altına inmesiyle birlikte geliĢen süreçte üç yeraltı tanrısı olan Nergal (Meslamtea), Ninanzu ve adı okunamayan bir tanrının daha doğumu gerçekleĢir. Mit, Ay- tanrısı Nanna‟nın yeraltında karanlıkta doğmasına ve hapsolmasına tanrıların rıza göstermemesiyle son bulmaktadır. Ay- tanrısı Nanna‟nın ana karakteri olarak karĢımıza çıktığı mitoslardan biri de “Nanna‟nın Nippur‟a Yolculuğu” adlı mitostur. Mit, Ur‟un koruyucusu olan Ay- tanrısı Nanna‟nın Nippur‟da oturan babası Enlil‟i ziyaret etmek istemesiyle baĢlamaktadır. Mezopotamya mitolojisi içerisinde en sade konuya sahip mitlerden biri olan bu mitos da Nanna Ģehri için babası Enlil‟ den zenginlikler istemekte ve bunlarla ülkesine dönmektedir. Bu mitosu ön plana çıkaran özellik ise tarihsel süreç içerisinde Nippur‟a atfedilen önemdir. Nippur, M.Ö. Üçüncü binyılda yaĢayan Sümerler için ülkelerinin tinsel merkeziydi ve bu Ģehrin koruyucusu Sümer panteonun baĢ tanrısı Enlil‟di. Bundan dolayı, Eridu ve Ur gibi diğer önemli Sümer kentlerinde refah ve bolluğun sağlanması için Enlil‟in kutsaması temel bir gereklilikti. Bu kentlerin koruyucu tanrılarının, kutsanmak için Nippur tanrısı ve tapınağına götürdükleri armağanlarla yolculuk ettikleri düĢünülmektedir.96 Mezopotamya siyasi tarihi incelendiğinde yine dikkati çekeceği gibi kent devletleri arasında Nippur‟a egemen olmak kralların kendi hâkimiyetlerini meĢrulaĢtırması için önemli bir olay olarak görülmüĢtür. “EmeĢ ile Enten: Enlil Çiftçi- Tanrıyı Seçer”, “Kazmanın YaratılıĢı”; “Sığır ve Tahıl” adlı mitosların değiĢmez ana karakteri Fırtına- tanrısı Enlil‟dir. Bu mitoslardan “EmeĢ ile Enten: Enlil Çiftçi- Tanrıyı Seçer” adlı mitos, kutsal kitaplardaki Habil- Kabil öyküsünün günümüze ulaĢmıĢ en yakın Sümer karĢılığıdır, buna rağmen cinayetle değil uzlaĢmayla sonuçlanmıĢtır.97 Mitosun temeli Habil ve Kabil‟in hikâyesinde olduğu gibi kıskançlık ve güç hırsına dayanmaktadır. Çiftçi- tanrı Enten ile Çoban- tanrı EmeĢ arasında gerçekleĢen rekabete son veren isim ise yaratıcıları olan Fırtına- tanrısı Enlil olmuĢtur. 96 97 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 95 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 98 35 Enlil, Enten ve Enlil‟in sözlerini dinleyerek Çiftçi- tanrı Enten‟in üstün olduğunu kabul etmiĢtir ve bu iki tanrı arasında ki atıĢmaya barıĢçıl bir yolla son vermiĢtir. Burada dikkati çeken noktalardan biri Enlil‟in, Çiftçi- tanrısı Enten‟in üstün olduğunu kabul etmesinin altında yatan sebeptir. Bilindiği üzere Mezopotamya‟yı ıslah eden ve geniĢ tarım arazileri kurarak bu arazileri su kanalları aracılığıyla verimli hale getiren Sümerler için tarımın yaĢamın devamlılığı ve ekonomik düzenin sağlanması için vazgeçilmez bir unsurdur. Bundan dolayı bu mitosun sonuç kısmına karar veren Enlil‟in sözleri aynı zamanda Mezopotamya insanının hayat Ģartlarının da bir yansımasıdır. “Kazmanın YaratılıĢı” adlı mitos hakkında Evrenin yaratılıĢı sürecine dair bilgiler verirken değinmiĢtik. Bu bilgilere ilave olarak bu mitos hakkında Ģunları söyleyebiliriz. Mitos, evrenin yaratılıĢ süreciyle ilgili bilgiler veren bir giriĢ bölümüyle baĢlamakta ve kazmanın yaratılmasıyla devam etmektedir. Kazmanın yaratılmasından sonra baĢta Enlil olmak üzere tanrılar tarafından kazma kutsanır ve yararlı bir araç olması için özellikler eklenir. Mitin devamında kazmanın faydalarından bahsedilmektedir. Burada kazma sadece bir tarım aracı olarak değil aynı zamanda bir yapı aracı olarak da nitelenmektedir. Bu yüzden tarımsal üretime dayalı kent devletlerinden oluĢan Sümer ülkesi için medeniyetin geliĢiminde önemli bir araç olarak görülmüĢtür. “Sığır ve Tahıl” miti ise tanrılar âlemindeki düzen ve insanın yaratılıĢı hakkında bilgi veren bir kaynak olmakla birlikte Habil- Kabil öyküsünün baĢka bir versiyonu olarak da karĢımıza çıkmaktadır. Mitosun ana karakteri olarak tanrıların yaratma odasında yaratılan Lahar ve kız kardeĢi AĢnan, Gökyüzü- tanrısı An ile onun çocukları ve izleyenleri olan Anunnakilerin yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karĢılamak üzere yaratılmıĢ iki tanrıdır. Fakat Lahar ve AĢnan‟ ın ürettikleri ürünleri etkin bir biçimde kullanamayan Anunnakiler ve tanrılara hizmet etmekten yorulan Lahar ve AĢnan bu durumdan Ģikâyetçi olmuĢlardır. Bu yüzden Lahar ve AĢnan ‟ın ürünlerini tanrılar için iĢleyecek olan insan yaratılmıĢtır. Mitin devamında Fırtına – tanrısı Enlil ve Su- tanrısı Enki‟ nin bu iki tanrı arasındaki atıĢmaya son vermek amacıyla bir araya geldikleri bilinse de sonuç kısmı metnin devamının kırık olması sebebiyle bilinmemektedir. Evrenin düzenlenmesine yönelik mitoslar içerisinde geriye kalan ve “Enki ve Ninhursag: Su- tanrısının ĠĢleri”; “Enki ve Eridu: Su- tanrısının Nippur‟a Yolculuğu”; “Enki ve Sümer: Yeryüzünün Düzenlenmesi ve Kültürel Süreçleri”; “Ġnanna ve Enki: Eridu‟dan Uruk‟a Uygarlık Sanatlarının GeçiĢi” adlarıyla bilinen bu mitlerin değiĢmez ana 36 karakteri bilge, yaratıcı, kurnaz ve kafası fikirlerle dolu bir tanrı98 olarak tanımlanan Su ve Bilgelik- tanrısı Enki‟dir. Fırtına- tanrısı Enlil‟in emirleri ve planları dâhilinde uygulamanın ayrıntılarını belirleyen Enki, bu noktada Mezopotamya mitolojisinin temel dayanak noktalarından birini temsil etmektedir. Evrenin düzenlenmesine yönelik Su ve bilgelik- tanrısı Enki‟nin etrafında Ģekillenen mitoslar da düzenlenme süreci yukarıda da belirttiğimiz gibi her zaman açık bir Ģekilde iĢlenmemektedir. Bu durumun en belirgin örneği ise birçok farklı kavramın kökenini de içinde barındıran “Enki ve Ninhursag: Su- Tanrısının ĠĢleri” adlı mitostur. Bu mitosun ana karakterleri olarak karĢımıza çıkan diğer önemli isim ise Ana- tanrıça Ninhursag‟dır. Mitosun giriĢ bölümü ayrı bir mit olarak da değerlendirilebilecek bir konumdadır ve Sümer cenneti olarak adlandırılan Dilmun‟un eĢsiz özelliklerinin anlatıldığı övgü dolu sözlerle baĢlamaktadır. Doğanın uyum içerisinde huzurlu bir hayat sürdüğü Dilmun‟un tek bir sorunu vardır oda tatlı su kaynağının olmayıĢıdır. Dilmun- tanrıçası Ninsikil, taze su için Enki‟ye yakarır. Enki yakarıyı dikkate alır ve GüneĢ- tanrısı Utu‟ya, yeryüzünden su getirmesini buyurur.99 Böylece Dilmun tatlı suya kavuĢur. Burada dikkati çeken nokta tatlı suyun temin edilmesindeki usuldür. Basra Körfezi‟nin doğu kıyılarında olduğu düĢünülen Dilmun‟un deniz suyundan faydalanamayacağı göz önüne alınırsa tatlı suyun temini için mitos içerisinde geçen „yeryüzünden‟ kelimesi de dikkate alınarak bir çeĢit yer altı kaynağından yararlandıkları ve belki de kazdıkları bir kuyu aracılığıyla bu suyu elde ettikleri Ģeklinde bir yorumda bulunulabilir. Dilmun‟un tatlı su ihtiyacının karĢılanmasından sonra mitosun devamında Bitkitanrıçası Uttu‟nun doğumuna kadar geçen bir dizi olay gerçekleĢmektedir. Olayların baĢlangıcı Enki ile Ninhursag‟ın birleĢmesiyle baĢlamakta ve Bitki- tanrıçası Uttu‟nun doğumuna kadar devam edecek bir dizi tanrıçanın doğumuyla devam etmektedir. Bu süreçte Enki ve Ninhursag‟ın birleĢmesinden ilk doğan tanrıça Nintu‟dur. Enki daha sonra Nintu ile birlikte olur ve bu birliktelikten Ninsar adlı tanrıça doğar. Daha sonra Enki, Ninsar ve ondan doğan Ninkur ile de birlikte olacaktır ve sonunda Bitki- tanrıçası Uttu doğacaktır. Buraya kadar olan kısımda tanrıçaların hamilelik süreleriyle ilgili noktalar dikkat çekicidir. Ninhursag ve diğer tanrıçaların hamilelik süreleri aynı kelimelerle anlatılırken hamilelik süreci Ģu Ģekilde ifade edilmiĢtir: “Ninhursa‟a “yürek suyu”nu akıttı,/ O da “yürek suyu”nu, Enki‟nin tohumunu aldı. / Bir gün ona bir aydır, / Ġki gün ona iki 98 99 Dağıstanlı, M. Alp; 2010, a.g.e.: 32 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 108 37 aydır, / Üç gün ona üç aydır, / Dört gün ona dört aydır, / BeĢ gün [ona beĢ aydır], / Altı gün ona [altı aydır], / Yedi gün [ona yedi aydır], / Sekiz gün [ona sekiz aydır], / Dokuz gün ona dokuz aydır, “kadınlık” ayıdır.” 100 Bu yazılanlardan anlaĢılacağı üzere Mezopotamya insanının insan anatomisine dair mitoslar içerisinde de yer edinmiĢtir. Hatta hamilelik dönemi döllenme ile baĢlatılarak aylık periyodları vurgulayacak bir anlatımla dokuz aylık bir süreci kapsamıĢtır. Mitos bu noktadan sonra Enki ile Uttu‟nun birleĢmesinden dolayı ortaya çıkan sekiz bitkinin etrafında Ģekillenecektir. Bu birleĢmeden dolayı ortaya çıkan; ağaç bitkisi, bal bitkisi, sebze bitkisi, a-pa sebzesi bitkisi, a-tu-tu bitkisi, rezene (?) bitkisi101 ve ismi okunamayan sekizinci bir bitkinin daha yenmesi tanrıça Ninhursag tarafından yasaklanmıĢtır. Su ve Bilgelik – tanrısı ise bu yasağa uymayarak bu bitkileri baĢında iki yüzü olan veziri Ġsumud‟a koparttırarak yer. Bu duruma sinirlenen tanrıça Ninhursag Enki‟ye ölüm gözüyle bakar ve onu ölüme terk ederek saklanır. Enki‟nin ölüyor olması bütün tanrıları endiĢelendirir. Fırtına- tanrısı Enlil, laneti kaldırması için Ninhursag‟ı bulması amacıyla bir tilkiyi görevlendirir ve tilki tanrıçayı geri getirir. Bundan sonraki bölümlerde bir dizi tanrının yaratılıĢı gerçekleĢmektedir. Bu tanrılar Enki yediği her bitkiden dolayı ortaya çıkan bir hastalığa karĢılık olarak yaratılmıĢlardır. Bu tanrı ve tanrıçaların isimleri ise; tanrı Abu, tanrı Ninkul, tanrıça Ninkul, tanrıça Ninkasi, tanrı Nazi, tanrıça Dazimua, tanrıça Ninti, tanrı EnĢagag‟dır. Daha sonra bu tanrı ve tanrıçalara Enki birer görev veya eĢ belirler. Bunlar ise mitos da Ģu Ģekilde yer almaktadır: “ Abu bitkilerin kralı olsun, / Nintul, Magan‟a efendi olsun, / Ninsutu, Ninazu ile evlensin, / Ninkasi, yürei doyuran [ tanrıça] olsun,/ Nazi, Nindar ile evlensin,/ Dazimua, NingiĢzida ile evlensin,/ Ninti, ayların kraliçesi olsun,/ EnĢagag, Dilmun‟un efendisi olsun.”102 Mitos içerisinde geçen bu tanrı ve tanrıça isimlerinden en dikkat çekici özelliğe sahip olan ise tanrıça Ninti‟dir. Bu tanrıçanın ön plana çıkma sebebi ise kutsal dinlerde anlatılan Âdem – Havva öykülerinde Havva‟ya temel olacak bir özelliğe sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Ninti, Enki‟nin ölüm hastalığına yakalandığı zaman ağrıyan kaburgasını iyileĢtirmek amacıyla yaratılmıĢ ve “kaburganın hanımı”, “yaĢamın hanımı” olarak tanımlanmıĢ bir tanrıçadır. Ninti‟yi önemli kılan ve kutsal dinlerde geçen Hz. Havva ile özdeĢleĢtirilmesine sebep olan nokta ise Havva isminin anlamsal karĢılığının “ yaĢamın hanımı” anlamına gelmesi ve Hz. Havva‟nın da kutsal dinlere göre Hz. Âdem‟in kaburga kemiğinden 100 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 108 Çığ, M. İlmiye (2009); Uygarlığın Kökeni Sümerliler- I, Kaynak Yayınları, İstanbul: 76 102 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 113 101 38 yaratılmıĢ olmasıdır. Aynı zaman da genel anlamda mit içerisinde yasaklanmıĢ bitkilerin yenmesi de „ yasak meyve‟ motifiyle benzerlik göstermektedir. Enki ve Ninhursag: Su Tanrısının ĠĢleri adlı mitos Enki‟nin sağlığına kavuĢmasıyla son bulmaktadır. “Enki ve Eridu: Su- tanrısının Nippur‟a Yolculuğu” adlı mitte Su ve Bilgelik- tanrısı Enki‟nin Sümer‟in en gözde ve önemli Ģehirlerinden olan Eridu‟ da yaptığı „deniz evi‟nin kutsanması için Nippur‟a gerçekleĢtirdiği yolculuğu ve tanrıların Enki‟yi ve Eridu‟yu övgü dolu sözlerle yüceltmesini anlatmaktadır. “Enki ve Sümer: Yeryüzünün Düzenlenmesi ve Kültürel Süreçleri” adlı mitos Su ve Bilgelik – tanrısı Enki‟nin Sümer ülkesini öven sözleriyle baĢlamaktadır. Mitosun devamında ise Enki, Sümer ülkesini gezerek ülkenin yazgısını belirlemektedir. Bu süreçte Enki; Ur, Meluhha, Dilmun Ģehirlerini, Fırat ve Dicle nehirlerini gezerek bu yerlerin kaderi belirleyerek her birine farklı özellikler yüklerken aynı zamanda bu yerleri bereketli topraklar ve nehirler haline getirmektedir. Daha sonra denize evine dönen Enki tuğla kalıbı ve tuğlayı, dağlarda sığır ve bitkileri yaratıyor, ağıllar ve ahırlar yaparak içlerini dolduruyor, dokumacılığı baĢlatıyor ve yaptığı düzenlemelerin aksamaması için tanrı ve tanrıçaları görevlendiriyor. En son olarak ülkenin sınırlarını belirleyerek Sümer ülkesinin düzenlemesini bitiyor. “Ġnanna ve Enki: Eridu‟dan Uruk‟a Uygarlık Sanatlarının GeçiĢi” adlı mitos ise Su ve bilgelik- tanrısı Enki‟nin Sümer panteonu içerisinde ki üstün konumunun sarsıldığı bir içeriğe sahiptir. Mitosun temel konusu uygarlığın sembolleri olarak kabul gören ve “Me” olarak adlandırılan sembollerin Ġnanna tarafından çalınarak Ur‟a götürülmesidir. Bu mitosta önemli nokta ise „ me „ olarak adlandırılan bu sembollerdir. Bu sembollerin bir kısmı Ģu Ģekilde sıralanmıĢtır: “ (1) enlik, (2) tanrılık, (3) yüce ve sonsuz taç, (4) krallık tahtı, (5) yüce ve krallık asası, (6) kraliyet alametleri, (7) yüce ve kutsal mekân, (8) çobanlık, (9) krallık, (10) son bulmayan hanımlık, (11) ( rahibelik makamı) “ tanrısal hanım”, (12) ( rahiplik makamı) iĢib, (13) ( rahiplik makamı) lumah, (14) ( rahiplik makamı) guda, (15) hakikat, (16) ölüler diyarına iniĢ, (17) ölüler diyarından çıkıĢ, (18) ( hadım) kugarra, (19) ( hadım) girdabara, (20) ( hadım) sagursag, (21) ( savaĢ) sancağı, (22) su baskını, (23) silahlar, (24) cinsel iliĢki, (25) fahiĢelik, (26) yasa (?), ( 27) iftira (?), (28) sanat, (29) kült odası, (30) göğün hizmetkârları, (31) müzik aleti) gusilim, (32) müzik, (33) yaĢlılık, (34) kahramanlık, (35) kudret, (36) düĢmanlık, ( 37) dürüstlük, ( 38) kentlerin yok ediliĢi, ( 39) ağıt, (40) yüreğin sevinci, (41) yalan, (42) metal iĢleme sanatı, (47) yazıcılık, (48) demircilik zanaatı, ( 49) deri iĢleme zanaatı, (50) inĢaatçılık zanaatı, (51) sepet örme zanaatı, (52) bilgelik, (53) dikkatlilik, ( 54) kutsal arınma, (55) korku, (56) dehĢet, (57) didiĢme, (58) barıĢ, (59) bezginlik, (60) 39 zafer, (62) öğüt, (62) sıkıntılı yürek), (63) yargı, ( 64) karar, (65) (müzik aleti) lilis, ( 66) ( müzik aleti) ub, (67) (müzil aleti) mesi, ( 68) ( müzik aleti) ala.”103 Evrenin düzenlenmesine dair yukarıda ön plana çıkan özellikleriyle açıklamaya çalıĢtığımız mitoslar dıĢında evrenin yaratılıĢ ve düzenlenmesinde son evreyi ise “Ġnsanın yaratılıĢı” temsil etmektedir. Ġnsanın yaratılıĢına Mezopotamya mitolojisi içerisinde anlatılanlar, dünya mitolojisi içerisinde ve ilahi dinlerde yer alan bilgilerle benzerlik göstermektedir. Bu noktada insanın yaratılıĢı konusunda bilinen en eski görüĢler Ġbranilerin ve Babillilerin görüĢleridir; Birincisi Tekvin kitabında anlatılır, ,ikincisi Babillilerin „YaratılıĢ Destanı‟nın bir parçasını oluĢturur. Kitab-ı Mukaddes‟teki öykülere göre ya da en azından bunun yorumlarından birine göre, insan, bütün hayvanları yönetmesi amacıyla kilden biçimlenmiĢtir. Babil mitinde, insan, en baĢ belası tanrılardan birinin bu amaçla öldürülmesiyle onun kanından yapılmıĢtır ve yaratılıĢ nedeni temelde tanrılara hizmet etmesi ve ekmekleri için onların yerine çalıĢmasıdır. Ġbrani ve Babil yorumundan bin yıl önceye tarihlenen Sümer mitlerine göre de, Babil yorumunda olduğu gibi kilden biçimlenen insanın yaratılıĢ amacı, yine, tanrıları geçimleri için emek harcamak zorundan kurtarmaktı.104 YaratılıĢ sürecinde farklılıklar olmasına rağmen Sümer, Babil ve Ġbrani kökenli anlatılarda ve daha sonra kutsal dinlerin tamamında insanın yaratılıĢına dair anlatılanların en belirgin özelliği insanın kilden (balçıktan, çamurdan) ĢekillendirilmiĢ ve hayat verilmiĢ bir varlık olmasıdır. Ġnsanın yaratılmasıyla birlikte yaratılan evrenin düzenlenmesi de tamamlanırken Mezopotamya mitolojisinin içeriği de oluĢturularak sınırları da çizilmiĢtir. Yukarıda isimleri geçen mitoslarda dâhil olmak üzere tümüyle ya da büyük bölümüyle ele geçmiĢ tanrı ve tanrıçalara ait Sümer mitlerinin adları Ģunlardır: baĢrolünü Fırtına- tanrısı Enlil‟in oynadığı iki mit (“Enlil ve Ninlil: Ay – tanrısının Doğumu” ve “Enlil ve Kazmanın YaratılıĢı”); baĢkahramanı Su ve Bilgelik- tanrısı Enki olan dört mit (“Enki ve Dünya Düzeni: Yeryüzünün ve Kültürel Süreçlerin Düzenlenmesi,”, “Enki ve Ninhursag: Sümer Cennet Miti”, “Enki ve Ninmah: Ġnsanın YaratılıĢı” ve “Enki ve Eridu”); Ay- tanrısı Nanna- Sin‟le ilgili bir mit (“Nanna- Sin‟in Nippur‟a Yolculuğu”); Ninurta hakkında iki mit (“Ninurta‟nın iĢleri ve Yiğitlikleri” ve “Ninurta‟nın Nippur‟a DönüĢü”); baĢrolünü AĢk, SvaĢ ve Bereket- tanrıçası Ġnanna‟nın oynadığı beĢ mit (“Ġnanna ve Enki: Uygarlık Sanatlarının Eridu‟dan Erek‟e Aktarılması”, “Ġnanna ve Ebih Dağı‟nın 103 104 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 157 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 132 40 Fethi”, “Ġnanna ve ġukalletuda: Bahçivanın Ölümcül Günahı”, “ Ġnanna‟nın Ölüler Diyarına ĠniĢi” ve Ġnanna ile Bilulu”); baĢrolünü Dumuzi‟nin oynadığı dört mit (“Dumuzi ile Emkimdu: Ġnanna‟nın Gönlünün Çalınması”, “Dumuzi ile Ġnanna‟nın Evlenmesi”, “ Dumuzi‟nin Ölümü” ve “ Dumuzi ve Galla‟lar”); Sümer‟in batısında yaĢayan Sami kökenli Bedevi Martuların tanrısıyla ile ilgili bir mit (“Martu‟nun Evlenmesi”); baĢkahramanı olan ilahın (ya da ilahların) kimliğinin henüz belli olmadığı bir “Tufan” miti.105 Bu mitler içerisinde Ninurta ve Marduk gibi kahramanlıklarıyla ön plana çıkan tanrıların hikâyeleri olduğu gibi içerisinde kutsal evlilik törenleri, devletlerin tanrısal güce dayalı fetih hareketlerine meĢruluk sağlama çabaları, yeraltı dünyası ve iĢleyiĢi, tecavüz ve cezalandırma, aĢk atıĢmaları gibi çeĢitli konular iĢlendiği mitlerde yer almaktadır. Bu mitler arka planda Mezopotamya insanının düĢünce yapısıyla iĢlenmiĢ bir sistemin izlerini yansıtırken içerisinde yine birçok kavramı ve kültürel öğeyi barındırmaktadır. Tanrı ve tanrıçalara ait mitler dıĢında ana karakterini insanların oluĢturduğu kahramanlık mitleri Mezopotamya mitolojisinde geniĢ bir yer kaplamaktadır. “Mezopotamya Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” baĢlığı altında inceleyeceğimiz bu mitoslar ise: Enmerkar adlı bir kahramanın çevresinde dönen iki mit: “Enmerkar ve Aratta Ülkesi” ve “Enmerkar ve EnsukuĢsiranna”; Enmerkar‟ın da karakterleri arasında yer aldığı kahraman Lugalbanda‟nın çevresinde dönen iki mit: “Lugalbanda ve Enmerkar” ve “Lugalbanda ve Hurum Dağı”; Sümer kahramanlarının en tanınmıĢı, bütün eskiçağ Yakındoğu‟sunda eĢi benzeri olmayan GılgamıĢ‟ın çevresinde dönen beĢ mit: “GılgamıĢ ve Gök boğası”, “GılgamıĢ‟ın Ölümü”, “GılgamıĢ ve KiĢ Krallı Agga”, “GılgamıĢ ve YaĢayanlar Ülkesi”, “GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı”;106 Sümer kahramanı ve kralı olan Etana‟ya ait olan “Etana ve Doğum Otu” adlı mitoslardır. Bunlar haricinde GılgamıĢ destanı içerisinde bahsedilen UtnapiĢtim adlı bir kahramana ait olan “Tufan” miti de kahramanlık mitosları içerisinde yer almaktadır. 3.2. Mezopotamya Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları 3.2.1. Etena Eylemleri kayda geçirilen ilk Sümer hükümdarı olasılıkla M.Ö. Üçüncü binyılın oldukça erken dönemlerinde tahta çıkmıĢ olan Etana isimli bir KiĢ kralıdır. Kral 105 106 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 226 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 245 41 listelerinde Etana „bütün ülkeleri istikrara kavuĢturan‟ Ģeklinde nitelenmektedir. Bu ifadeden dolayı Etana insanoğlunun bilinen ilk imparatorluk kurucusu olduğu yönünde çıkarımlarda yapılmaktadır.107 Etana‟ ya ait elimizde bulunan sadece tek bir mit yer almaktadır. Bu mit konusu itibari ile bir kral soyunun devam etmesi ve bir evlat sahibi olmak için cesurca gerçekleĢtirdiği eylemleri ve baĢından geçen olayları anlatmaktadır. Mit‟ in giriĢ bölümünü oluĢturan I. Tablet, KiĢ kentinin kurulması ve Enlil ile ĠĢtar (Ġnanna)‟ ın bir taht ve tahta geçirecek kral arayıĢlarıyla baĢlamaktadır. Fakat tabletin devamı parçalı olduğu için tam olarak okunmasa da tahta Etana‟ nın geçirildiği tahmin edilmektedir. II. Tablet ise Etana‟nın serüvenin ana karakterlerinden olan kartal ve yılan‟ın öyküsünü anlatmaktadır. Bir ağacı yuva olarak paylaĢan doğaları bir birine zıt olarak yaratılmıĢ bu iki canlı GüneĢ- tanrısı Utu‟nun gözetimi ve rehberliği altında belli kurallar çerçevesinde bir arada yaĢamaktadırlar. Fakat Utu‟nun gözetiminde dahi olsa bu düzenin devam etmesi uzun sürmemiĢtir. Yavrularının bütün uyarılarına rağmen yılanın yavrularını yer. Yılan, bu durum karĢısında ġamaĢ‟a yakarır ve gereğinin yapılmasını konusunda yakarır. ġamaĢ‟ın kurduğu tuzak dâhilinde yılan kartalın kanatlarını koparır ve onu bir çukura atarak ölüme terk eder. Böylece adalet yerini bulmuĢtur. Bundan sonra kartal koruyucu tanrısı olan ġamaĢ‟a kendisini kurtarması için yalvarır. ġamaĢ, ona hatalarını hatırlatır ve yardım edemeyeceğini sadece yanına göndereceği bir adamın ona yardım etmesine izin vermesi gerektiği yönünde bir tavsiyede bulunur. Mit‟in bu kısmında ise ana karakterimiz olan Etana dâhil olacaktır. Etana dindar, tanrılardan korkan bir kral olup, tanrısal kültleri sadakatle ve büyük bir çabayla yerine getirmektedir. Fakat bu dindar ve yüce kral, çocuksuz olmakla lanetlenmiĢ ve ismini sürdürecek kimsesi bulunmamaktadır. Bu yüzden en büyük isteği „doğum otunu‟ elde etmektir; ne var ki, bu ot ölümlülerin ulaĢamayacağı kadar uzak olan gökyüzünde yetiĢmektedir. 108 Mitin devamında Etana, GüneĢ- tanrısı ġamaĢ‟ a doğum bitkisini ona vermesi için dualar etmektedir. Bu noktada ġamaĢ Etana ile kartalın yollarının kesiĢmesini sağlayacaktır. III. Tablet ise olayların sonuca bağlandığı kısmı içermektedir. Etana, ġamaĢ‟ın rehberliğinde kartalın içine atıldığı çukuru bulur ve kartala sabırla tekrar uçmayı 107 108 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 65 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 65 42 öğretmeye çalıĢmaktadır. Sekizinci ayda tamamen eski gücüne kavuĢan kartal Etana‟nın isteğini yerine getirmek için gökyüzüne doğru yola çıkarlar ve ilk denemede geri dönerler. Daha sonra Etana tekrar dener ve gökyüzüne Anu‟nun evine ulaĢarak Sin, ġamaĢ, Adad ve ĠĢtar kapısından geçerek boyun eğerler.109 Tabletin devamı kırık olduğu için hikâyenin sonu bilinmemektedir fakat Etana‟nın Balih adında kendinden sonra tahta çıkan bir oğlu olduğu tahmin edilmektedir. Bir kartalın kanatlarında göğe doğru yükselen bir ölümlüyü resmeden birçok mührün gösterdiği üzere, bu efsane mühür kazıyıcıları arasında pek gözde110 olmakla birlikte çizimlerinin yapıldığı tek Mezopotamya miti olmasıyla da ön plana çıkmaktadır.111 3.2.2. UtnapiĢtim( Ziusudra/ Atrahasis) Kral listelerinde UtnapiĢtim, Ziusudra ve Atrahasis gibi farklı adlarla anılan bu tarihi Ģahsiyet aynı zamanda Tufan efsanesinin baĢkahramanı olarak Mezopotamya mitolojisi içerisinde karĢımıza çıkmaktadır. Dünya mitolojisi içerisinde farklı coğrafyalarda yer alan birçok medeniyette benzer içerik ve olay örgüsüne sahip Tufan mitosları büyük bir yer kaplamaktadır. Bu medeniyetler içerisinde Tufan söylencesi ilk olarak Tevrat‟a bahsedilen bir olay olarak kabul edilmekteydi. Ve Tevrat‟a bu söylence ; “Ve yer üzerinde kırk gün tufan oldu ve sular çoğalıp gemiyi kaldırdılar ve yerden kalktı. Ve sular yükseldiler ve yeryüzünde ziyadesiyle çoğaldılar ve gemi suların yüzü üzerinde yürüdü. Ve yer üzerinde sular pek çok yükseldiler ve bütün gökler altında olan bütün yüksek dağlar örtüldüler. Ve yer üzerinde hareket eden bütün beden sahipleri, gerek kuĢlar, gerek sığırlar ve hayvanlar ve yer üzerinde her sürünen ve her adam öldü; bütün karada olanlardan, burunlarında hayat ruhunun nefesi olanların hepsi öldüler. Ve adamdan sığırlara kadar, sürünenlere kadar ve göklerin kuĢlarına kadar, yeryüzü üzerinde yaĢayan her Ģey silindi ve yeryüzünden silindiler ve yalnız Nuh ve kendisi ile beraber gemide olanlar kaldılar. Ve yüz elli gün sular yer üzerinde yükseldiler.”112 Ģeklinde geçmektedir. Sosyal bilimlerin geliĢmesiyle özellikle arkeoloji alanında ki çalıĢmalar sayesinde Babillilerin “ GılgamıĢ Destanı” nın on birinci tabletinin bulunması ve çözümlenmesi 109 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 100 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 65 111 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 96 112 Sever, Erol ( 2008); Asur Tarihi, Kaynak Yayınları, İstanbul: 28 110 43 Ġbrani yazıcıların anlattığı biçimiyle Kitab-ı Mukaddes‟teki Tufan öyküsünün özgün olmadığını ortaya çıkmıĢtır.113 Bununla birlikte 1914 yılında Arno Peobel‟ in, Üniversite Müzesi‟nin Nippur koleksiyonunda bulunan ve içeriğinin büyük bölümü „Tufan Miti‟ne ayrılmıĢ altı sütunlu bir Sümer tabletinin üçte birini kapsayan alt bölümünü yayımlamasıyla114 Babil Tufan mitinin de özgün olmadığı kökeninin Sümerlilere dayandığı öğrenilmiĢtir. Bu durum Dünya mitolojisi içerisinde UtnapiĢtim ve Sümer Tufan mitosunun önemini arttırırken aynı zaman da (yeni bulgular edinilesiye kadar) Tufan söylencesinin kökeni olarak Mezopotamya topraklarının kabul edilmesine yol açmıĢtır. Arno Peobel‟in yayımlamıĢ olduğu bu Sümerce parçayı tamamlayıcı yeni bir tabletin ortaya çıkmayıĢı aynı zamanda bu tableti eĢsiz kılmaktadır. Mezopotamya mitolojisi içerisinde yer alan Tufan efsanesinin ise Sümer, Akad ve Babil versiyonları birbirlerinden olay örgüsü bakımından ufak farklılıklarla ayrılsa da mitosların teması değiĢmemektedir. Bu doğrultuda arada ki küçük farklılıklara çok az değinerek Mezopotamya mitoloji içerisinde ki Tufan söylencesinin genel özelliklerini değerlendirmeye çalıĢacağız. Tufan mitosu baĢlangıçta Sümer kozmogonisi ve kozmolojisi üstüne verdiği bilgiler açısından büyük önem taĢımaktadır. Aynı zamanda bitkilerin, hayvanların ve insanın yaratılıĢı, krallığın kökeni hakkında ve tufandan önce var olan en azından beĢ kent ile ilgili bazı açıklayıcı ifadeler içermektedir.115 Bu Ģehirler Eridu, Bad-tibira, Larak, Sippar ve ġuruppak 116 adlarıyla mitos içerisinde yer almakta ve Eridu‟ da; Nudimmud adıyla da anılan Enki, Bad-tibira; ismi okunamayan bir tanrı, Larak‟ da; Endurbilhursag, Sippar‟ da; GüneĢ- tanrısı Utu ve ġuruppak‟ da; Sud hüküm sürmektedir. Mitosun giriĢ kısmında yer alan insanın yaratılıĢı ve yaratılıĢ gerekçesi Sümer mitolojisi içerisinde sıkça rastladığımız bir girizgâhı oluĢturmasının yanında mitin ana konusu olan Tufan için bir dayanak noktasını da oluĢturmaktadır. YaratılıĢ gerekçeleri tanrıların günlük iĢleri yapmak olan insanların görevlerini aksatmaları, nüfuslarının artması ve yeryüzünde aĢırı ses yapmaları baĢta Fırtına- tanrısı Enlil olmak üzere bütün tanrıları rahatsız etmiĢtir. Bu durum karĢısında Akadlara ait Tufan efsanesine göre Enlil ilk önce yeryüzüne hastalık salar, kuraklık ve kıtlık verir fakat Atrahasis (UtnapiĢtim) bunların iĢe 113 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 173 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 187 115 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 187 116 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 173 114 44 yaramaması için çok uğraĢır.117 Enlil‟in bu felaketler sonucunda insan nüfusunun büyük bir kısmı yok olmasına rağmen insanların varlığı hala tanrıları rahatsız etmektedir. Daha sonra Enlil insanlığı tamamen ortadan kaldıracak olan Tufan‟ı gerçekleĢtirmeye kadar verir. Mitos da bu olay sadece Enlil‟in kararı olarak geçmemektedir. Tufan, kentlerin ve insanların koruyucu tanrılarının da yer aldığı gökyüzünde yer alan tanrılar meclisinde bazı tanrıların Ģiddetle karĢı çıkmasına rağmen alınan ortak bir kararı yansıtmaktadır. Enlil burada Tufan‟ın gerçekleĢmesinde etkili olan baĢ tanrı olarak yer almakla birlikte Tufan‟ın gerçekleĢmesi için tanrı ve tanrıçalara görev veren bir tanrı konumundadır. Bu karara Ģiddetle karĢı çıkan ama elinden fazlada bir Ģey gelmeyen bir tanrı olarak tasvir edilen Ea/Enki ise gizlice meclisten ayrılıp ġuruppak/ Fara‟da yaĢayan UtnapiĢtim‟i yaklaĢan felaket hakkında uyarmıĢ ve böylece onun bir gemiyle kaçarak insan neslini devam ettirmesini sağlamıĢtır.118 Tanrıların insanlığı yok etmek için bir tufan gerçekleĢtireceklerini bir duvar arkasından UtnapiĢtim‟e anlatan Enki aynı zamanda Tufan‟dan insanlarla birlikte diğer canlı türlerinin de kurtulmasını sağlayacak yolu da göstermiĢtir. UtnapiĢtim mitos‟ ta dindar, tanrı korkusu olan, düĢler ve büyülü sözler yoluyla bildirilen tanrısal vahiyleri hep gözeten bir kral olarak betimlenmiĢtir.119 UtnapiĢtim‟in tanrılara olan bağlılığı ve itaatkârlığı belki de insanın yaratılıĢında ilk isim olarak öne çıkan Enki‟nin yaratılıĢında yer aldığı bu varlıkları korumak istemesine neden olmuĢtur. Mitos bu noktada tanrı buyruklarına karĢı gelinmemesi, ibadetlerin aksatılmadan gerçekleĢtirilmesi ve tanrılar karĢısında daima itaatkâr olmanın gerekliliğini de Mezopotamya insanın zihnine kodlamaktadır. Tufan mitosu dâhilinde anlatılanlardan yola çıkarak Su ve Bilgelik- tanrısı Enki‟nin UtnapiĢtim‟den bir gemi yapmasını istemesi aynı zamanda Mezopotamya insanın denizcilik ile ilgili bilgi sahibi olduğunu da ortaya koymaktadır. Enki‟nin buyrukları sonucunda yapımı tamamlanan bu gemi içerisinde UtnapiĢtim ve karısı baĢta olmak üzere, her canlı türünden birer çift ve kendisine inan iyi insanlar yer almaktaydı. Geminin tamamlanmasından sonra gerçekleĢen Tufan olayı yedi gün sürmüĢ ve yeryüzü tamamen sular altında kalmıĢtır. Dünya mitolojisi içerisinde, semavi dinlerde ve dini öğretilerde 117 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 77 Crawford, Harriet (2010); Sümer ve Sümerler, Arkadaş Yayınevi, Ankara: 29 119 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 190 118 45 sıkça rastlanan “yedi” sayısı kullanımının altındaki gerekçe tam olarak bilinmemesine rağmen Tufan söylencesi içerisinde de yerini almıĢtır. Buradaki anlatımın kaynağını oluĢturan Tufan‟ın ise Erken Hanedanlar dönemi baĢlarında özellikle Güney Mezopotamya‟nın alüvyonlarla kaplı düzlüklerinde kurulmuĢ olan kentleri etkileyen, Fırat ve Dicle taĢkınları olduğu genel olarak kabul edilmektedir. Arkeolojik kazılar, taĢkınların tek dönemle sınırlı olmadığını, beĢinci binyıldan ikinci bin yıla kadar söz konusu nehir sularının yüksek olmayan yerleĢmeleri etkilediği ve buralara büyük zararlar verdiğini gösteren birçok izi belgelemiĢtir.120 Tufan‟ın gerçekleĢmesinden sonra mitos UtnapiĢtim‟in toprak parçası arayıĢı ve Tufan‟ı gerçekleĢtiren tanrılarla karĢılaĢması ile devam etmektedir. UtnapiĢtim, Tufan‟dan sonra önce bir güvercin sonra da bir kırlangıç uçurur, ikisi de geri gelir. Son olarak bir karga gönderir ve karga geri dönmez. Bu da suyun çekildiğinin iĢaretidir.121 Karga‟nın uçtuğu yöne doğru yönelen UtnapiĢtim sonunda karaya ayak basar ve burada Enki‟nin talimatları doğrultusunda tanrılar için kurbanlar keser ve bir ziyafet sofrası hazırlar. UtnapiĢtim etrafında toplanan tanrılar karĢılarında duran insanı görünce hiddete kapılırlar ve aralarında Tufan‟ın kim tarafından haber verildiğine dair bir tartıĢma çıkar. Enki bu noktada devreye girerek tanrılara gerçekleĢtirdikleri Tufan‟ın büyük bir hata olduğunu söyleyerek onları yatıĢtırır. Tanrılar Enki‟ye hak verir ve insanlığın ilk kurtarıcısı olan kahraman UtnapiĢtim ve onun karısına ölümsüzlük bahĢederler. Bu olay mitosta Ģu Ģekilde anlatılmaktadır: “Tanrı gibi bir yaĢam bağıĢladılar ona. /Tanrı ruhu gibi bir ruh yarattılar onun için./ O zaman Ziusudra, kral/ „ insan tohumunun koruyucusu‟ adını alarak,/ Üstünde… dağ, Dilmun dağına yerleĢtirdiler onu...”122 UtnapiĢtim‟in ölümsüzlüğü elde ettikten sonra Dilmun‟a yerleĢtirilmesi ise tesadüfü bir olay olarak değerlendirilmemektedir. Yukarıda “Mezopotamya Mitolojisi‟nin Ana Hatları” baĢlığı altında “Enki ve Ninhursag: Su- Tanrısı‟nın ĠĢleleri” adlı mitosun içeriği hakkında bilgi verirken Dilmun‟un „Sümer Cenneti‟ olarak tasvir edildiğinden bahsetmiĢtik. Huzur ve uyumun sembolü olan bu ülke aynı zamanda “ Gözü ağrıyan, „Gözüm ağrıyor‟ demez,/ BaĢı ağrıyan, „ BaĢım ağrıyor‟ demez, / Onun (Dilmun‟un) yaĢlı kadını „ Ben yaĢlı kadınım‟ demez,/ Onun yaĢlı adamı „ Ben yaĢlı adamım ‟demez.” 120 Köroğlu, Kemalettin; 2009, a.g.e.: 73 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 74 122 Campbell, Joseph (2003); Doğu Mitolojisi, İmge Kitabevi, Ankara:128 123 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 372 121 123 46 Ģeklinde anlatılmaktadır. Burada dikkati çekeceği gibi Dilmun‟un hastalığın ve yaĢlılığın olmadığı bir ülke olarak tasvir edilmesi ve bu tasvirde yaĢlı adam - yaĢlı kadın ifadelerinin kullanılmasıdır. Yani Dilmun‟un tasvirinin yapıldığı „Enki ve Ninhursag: Su- Tanrısı‟nın ĠĢleri‟ adlı mitos ile „Tufan‟ mitosu arasında birbirini tamamlayan ve destekleyen bir bağ bulunmaktadır. Ve bu bağ UtnapiĢtim ve karısına ölümsüzlük verildikten sonra neden Dilmun‟a yerleĢtirildikleri sorusuna da açıklık getiren bir yapıdadır. Mezopotamya ve Dünya mitolojisi içerisinde yaygın bir tür olarak görülen Tufan mitosları benzer tema ve olay örgüsüne sahip olmakla birlikte kavramsal olarak da evrensel bir iĢleyiĢi ifade etmektedir. Tufan mitlerinin çoğu bir anlamda kozmik ritmin parçaları gibidir. YozlaĢmıĢ bir insanlığın yaĢadığı “ eski dünya” sulara gömülürken bir süre sonra su “kaosundan” “ yeni bir dünya” ortaya çıkmaktadır.124 Evren yalnızca var olduğu yani canlı olduğu ve ürettiği için yavaĢ yavaĢ bozulup sonunda yıkılmaya yüz tutarken yeniden yaratılması125 yani yenilenmesi gerekmektedir. Bu yenilenme tufan veya benzeri doğal felaketler aracılığıyla sağlanmaktadır. Fakat Tufan, yani yağmurlar ve taĢkınlar sonucu gerçekleĢen büyük su kitlelerinin yeryüzünü kaplaması olayı aynı zamanda bu yenilenme sürecinde „su‟ aracılığıyla bozulan, günahlarla kirletilmiĢ olan toplumun ve evrenin arınmasını da sağlamaktadır. Böylece yenilenme ve yeniden yaratılma süreci arınma ile birlikte tamamen gerçekleĢmiĢ olur. 3.2.3. Enmerkar ve Lugalbanda Enmerkar ve Lugalbanda, Tufan‟dan sonra var olan kent devletleri arasında ismi geçen ve Sümer‟in kutsal kentlerinden biri olarak anılan An ve Ġnanna‟nın kült merkezi Uruk‟un ikinci ve üçüncü kralları olarak kral listelerinde yer almaktadırlar.126 Bu krallara ait dönemlerinden sonra yazıya geçirilmiĢ birbiriyle ortak noktaları bulunan ve karakterlerin iç içe geçtiği dört mit bulunmaktadır. Bu mitlerin konu ve genel özelliklerine değinmeden önce ön plana çıkan ortak noktalarını vurgulamak yerinde olacaktır. “Enmerkar ve Aratta Beyi”, “Enmerkar ve EnsukuĢsiranna”, “Lugalbanda ve Enmerkar” ve “Lugalbanda ve Hurrum Dağı” adlı bu dört mit Uruk ve Aratta kent devletleri arasında geçen siyasi ve askeri iliĢkileri veya yolculukları konu edinmektedir. Bu mitlerin bir diğer özelliği ise baĢkahramanlarının farklı kiĢiler olmasına rağmen bir mitin ana karakterinin diğer mit içerisinde yardımcı bir rolde yer almasıdır. 124 Eliade, Mircae; 2012, a.g.e.: 84 Eliade, Mircae; 2012, a.g.e.: 84 126 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 276 125 47 Kral listelerinde yer aldıkları sıralama doğrultusunda bu kahramanlara ait mitleri ele alacak olursak Enmerkar‟a ait olan “Enmerkar ve Aratta Beyi” ve “Enmerkar ve EnsukuĢsiranna” adlı mitleri öncelikli olarak değerlendirmek mitoslar içerisinde ki kronolojik sıralamayı sağlamak ve tarihsel süreçleri çözümlemek açısından da faydalı olacaktır. Bu doğrultuda ele alacağımız ilk mitos kent devletleri arasındaki üstünlük mücadelelerinin en gözde örneklerinden biri olan “Enmerkar ve Aratta Beyi” adlı mitostur. “Enmerkar ve Aratta Beyi” olarak adlandırılan bu mitosa adını veren Enmerkar, Aratta‟ya sefer yapan ilk krallardan biri ve döneminde bütün ülkeyi istikrara kavuĢturan bir kahraman olarak tasvir edilmektedir.127 Aratta ise Uruk‟tan yedi sıra dağ ile ayrılan ve yüksek bir dağın tepesine kurulmuĢ, yaklaĢması zor bir Ģehirdir. Uruk‟ta bulunmayan madenler ve değerli taĢlarla zenginlik ve refah içinde varlığını devam ettiren bir kenttir.128 Aratta‟nın sahip olduğu ekonomik zenginlikleri siyasi üstünlük ile ele geçirmeye çalıĢan Enmerkar ve ona direnen Aratta Beyi arasında diplomatik ve psikolojik bir savaĢ baĢlamıĢtır. Bu açıdan bu mitos Mezopotamya devletlerinin siyasi iliĢkilerine ıĢık tutması açısından son derece önemlidir. Mitin giriĢ kısmında; GüneĢ- tanrısı Utu‟nun oğlu Enmerkar‟ın Aratta‟yı kendine tabi bir devlet yapmaya karar verdiğini; Sümerlerin güçlü „AĢk ve SavaĢ- tanrıçası‟, kız kardeĢi Ġnanna‟ya Aratta halkının altın, gümüĢ, lapis ve değerli taĢlar getirmesi ve kendisi için kutsal yerler ve tapınaklar, özellikle abzu- tapınağı- inĢa etmeleri için nasıl yakardığını anlatılır. Enmerkar‟ın yakarıĢına kulak veren Ġnnana, (Uruk ile Aratta‟yı ayıran) heybetli AnĢan Dağlarını geçmeye uygun nitelikte bir haberci bulmasını öğütler ve Aratta halkının ona boyun eğeceği, dilediği yapıları da inĢa edecekleri yönünde söz verir.129 Enmerkar, Aratta‟ya bir elçi gönderir ve kız kardeĢi Ġnanna‟nın Aratta‟yı terk ettiğini belirtir ve yukarıda saydığımız istekleri sıralar. Fakat Aratta beyi yanıt olarak; Enmerkar‟ı silaha baĢvurmaktan baĢka çare kalmadığı yönünde uyarır ve kendisinin „yarıĢ‟ı yeğlediğini söyler. Artık Ġnanna ona düĢman olduğuna göre, Enmerkar‟a yalnızca, kendisine çok fazla miktarda tahıl göndermesi koĢuluyla teslim olacağını da ekler. Fakat yazıĢmalar devam ettikçe herhangi bir sonuç elde edilmez. Bu kez Enmerkar‟ın temsilcisi olarak „ dövüĢçüler‟ inden birini seçmesini ve Aratta Beyi‟nin „ dövüĢçüler‟ inden biriyle teke tek karĢılaĢmasını talep eder. Böylece “en güçlünün kim olduğu anlaĢılacak”tır. Bulmacamsı 127 Köroğlu, Kemalettin;2009, a.g.e.: 63 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 38 129 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 40 128 48 terimlerle ifade edilen meydan okumada, seçilecek kiĢinin ne siyah ne beyaz, ne kahverengi ne de sarı benekli olmaması istenmiĢtir.130 Bu durum, Sami toplulukları baĢta olmak üzere eskiçağ toplumlarının birçoğunda görülen bir uygulama olan “er dileme” yani “mübareze” uygulamasının ilk örneklerindendir ve Sümer uygarlığında görülmesi bu savaĢ geleneğinin kökenin Sümerlere dayandığı yorumunu da güçlendirmektedir. Mitin devamında Aratta Beyi‟nin seçilecek dövüĢçünün rengi ile ilgili kullandığı bulmacamsı terimler, Enmerkar‟ın mesajının ilk bölümünde açıklığa kavuĢmuĢ gibidir. Enmerkar “dövüĢçü” yerine “giysi” sözcüğünü kullanmıĢtır. Renkler savaĢçıların gövdelerinden çok giydikleri giysileri belirttiği düĢünülmektedir.131 “Enmerkar ve Aratta Beyi” olarak adlandırılan Sümer kahramanlık hikâyesinin içerisinde yer alan önemli bir nokta ise “ Sümer Altın Çağı”dır. 28 dizelik bir bölümle anlatılan bu çağ huzur ve barıĢın hâkim olduğu, insanların Enlil‟e tek bir dilde Ģükrettiği bir dönem olarak tasvir edilmektedir. Bu döneme sebebi metnin kırıklı yapısından dolayı tam olarak anlaĢılamasa da (kıskançlık veya iktidar hırsı olabilir) Su ve Bilgelik- tanrısı Enki‟nin son verdiği bilinmektedir. Metinin en ilginç tarafı ise „ tek dil‟132 kavramına vurgu yapılmasıdır. Ġnsanlığın baĢlangıçta tek bir dile sahip olabileceğine dair filologlarca da tartıĢma konusu olan „tek dil‟ kavramı aynı zamanda kutsal kitaplarda da geçmektedir. Bu durumu destekler nitelikte ki bu Sümer Ģiiri bu açıdan son derece önemlidir. Bu mit Aratta Beyi‟nin Enmerkar‟ın üstünlüğünü kabul etmek zorunda kalmasıyla son bulmaktadır. Enmerkar‟a ait bir diğer mit olan “Enmerkar ve EnsukuĢsirra” adlı mit ise yukarıda önemli noktalarına değindiğimiz “Enmerkar ve Aratta Beyi” adlı mitosu tamamlar ve eksik noktalarını açıklar nitelikte yakın bir tema da farklı öğelerle ve olay örgüsüyle ortaya koyulmuĢtur. Bu mitosa göre Aratta Beyi‟nin asıl adı EnsukuĢsiranna olarak anılır; bundan dolayı ilk Ģiirde adı belirtilmeyen Aratta beyiyle aynı kiĢi olup olmadığı belirsiz133 olmasına karĢın olası bir ihtimaldir. Bu doğrultuda “Enmerkar ve EnsukuĢsiranna” olarak adlandırılan Sümer Ģiiri “ Enmerkar ve Aratta Beyi” olarak adlandırılan hikâyenin devam niteliğinde olabilir. Bunun baĢlıca sebebi EnsukuĢsiranna‟nın Enmerkar‟dan tanrıça Ġnanna‟nın Aratta‟ya getirilmesini istemesinden kaynaklanmaktadır. Ġlk mitosta Ġnanna‟nın 130 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 41 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 42 132 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 206 133 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 276 131 49 Aratta‟yı terk ediĢine dair Enmerkar‟ın sözleri ve daha sonra Ġnanna‟nın Aratta tarafından geri istenilmesi siyasi üstünlük çatıĢmasının devam ettiğini göstermektedir. Hikâyenin devamı “ Enmerkar ve Aratta Beyi” adlı mitosta olduğu gibi politik yazıĢmalar çerçevesinde geliĢmekten öte Aratta‟nın casusluk faaliyetleri ile devam etmektedir. Mitin devamında bu noktada ön plana çıkan isim EnsukuĢsiranna‟nın Urgirnunna adlı maĢmaĢ-rahibidir.134 Uruk‟ta gerçekleĢtirmeye çalıĢtığı eylemler ile devam eden mitos tekrar Aratta Beyi EnsukuĢsiranna‟nın Enmerkar‟ın egemenliğini kabul etmesiyle son bulmaktadır. Bu mit içerik olarak “Enmerkar ve Aratta Beyi” adlı mitosa göre daha fazla mitsel özellikler barındırmaktadır. Ayrıca MaĢmaĢ‟ın Uruk‟ta tanrılar tarafından yakalanması sonucunda hayvanlar arasında ki doğal yaĢam koĢullarına göre düzenlenmiĢ üstünlük mücadelesi son derece dikkat çekicidir. Bu bölüm Ģu Ģekilde geçmektedir: “Ġkisi (MaĢgula ile Uredinna) prensi attılar ırmağa, MaĢmaĢ sudan koca suhur- balığını çıkardı, Sagburru ana sudan… kuĢunu çıkardı, …kuĢu suhur- balığını kapıp dağa götürdü. / Prensi ikinci kez attılar ırmağa, MaĢmaĢ sudan bir koyunla kuzusunu çıkardı, Sagburra Ana sudan kurdu çıkardı, Kurt koyunla kuzusunu kapıp geniĢ ovaya götürdü. / Prensi üçüncü kez attılar ırmağa, MaĢmaĢ sudan bir inekle buzağısını çıkardı, Sagburra Ana sudan aslanı çıkardı, Aslan inekle buzağısını kapıp sazlığa götürdü. / Prensi dördüncü kez attılar ırmağa, MaĢmaĢ sudan yabani koyun çıkardı, Sagburra Ana sudan dağ panterini çıkardı, Dağ panteri yabni koyununu kapıp dağa götürdü./ Prensi beĢinci kez attılar ırmapa, MaĢmaĢ sudan yavru ceylan çıkardı, Sagburra Ana sudan gug hayvanını çıkardı, gug hayvanı yavru ceylanı kapıp ormana götürdü.”135 EnsukuĢsiranna‟nın Enmerkar‟a teslim olmasında ki baĢlıca neden de MaĢnaĢ‟ın baĢarısız eylemleri ve çaresizlik içerisinde sona eren hayatıdır. Lugalbanda ise en azından iki kahramanlık öyküsünün baĢkahramanı olduğuna göre ulu ve etkileyici bir hükümdar olmalıydı. Bu nedenle M.Ö. 2400‟lerde hatta belki de daha önce Sümer teologlarınca tanrısallaĢtırılmıĢ ve Sümer panteonunda kendisine bir yer verilmiĢtir.136 Enmerkar‟ın çağdaĢı ve ondan sonra Uruk tahtına çıkan bir kral olarak tarih sahnesi nde yer alan Lugalbanda‟nın aynı zamanda Sümer‟in en büyük kahramanı olan GılgamıĢ‟ ın da babası olarak “GılgamıĢ Destanı ”nın içerisinde isminin geçmesi tarihsel ve mitsel karakterine bir güç katmıĢtır. Sümer tarihinin önemli bir kahramanı olmasına 134 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 277 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 279 136 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 87 135 50 rağmen ne yazık ki belgelerde siyasi ve askeri baĢarıları hakkında Aratta seferinde Enmerkar‟a eĢlik etmiĢ olmasından baĢka bir bilgi verilmemiĢtir.137 Kendisine ait olan fakat zamanından sonra yazıya geçirilen iki mit bulunmaktadır. . Bu mitoslar; “Lugalbanda ve Enmerkar” ve “Lugalbanda ve Hurrum Dağı” olarak adlandırılmaktadır. Enmerkar‟a ait olan hikâyelere göre bu mitoslar daha fazla mitsel öğeler içermekte ve mitolojik kahraman kavramana daha yakın bir çizgide bulunmaktadırlar. Bu hikâyelerden ilki Enmerkar‟ında içerisinde rol aldığı „Lugalbanda ve Enmerkar‟ adlı mittir. Mite göre; isteği dıĢında bir biçimde uzak Zabu ülkesine düĢmüĢ görünen kahraman Lugalbanda, kenti Uruk‟a dönmeye can atmaktadır. Bu amaçla, öncelikle yazgıyı belirleyen ve sözünden kimsenin çıkamadığı Ġmdugud kuĢunun dostluğunu kazanmayı kararlaĢtırır. Ġmdugud kuĢunun uzaklaĢtığı bir gün, Lugalbanda onun yuvasına yaklaĢır ve yavrularına yağ, bal ve ekmek verir, yüzlerini boyar, baĢlarına „Ģugurra tacını‟ koyar. Ġmdugud kuĢu yuvasına dönüp de yavrularına tanrılar gibi davranıldığını görünce pek mutlu olur ve ister tanrı ister insan olsun böyle incelikli birinden dostluğunu ve lütfunu esirgemeyeceğini açıklar.138 Lugalbanda‟ya yardım etme kararı alan Ġmdugud kuĢu, ona yolculuk öncesinde öğütler verir ve bu öğütler sayesinde evi Uruk‟a sağ salim dönmesini sağlar. Mitin bu kısmında Enmerkar sahneye çıkacaktır. Burada tarihsel olaylarla eĢ zamanlı bir anlatımla Martular‟ın saldırılarından zor duruma düĢen Enmerkar kız kardeĢi Ġnanna‟nın Aratta ülkesinden yardımına gelmesi için bir elçi araması anlatılmaktadır. Bu elçilik görevini ise kahraman Lugalbanda üstlenmiĢ ve Uruk ile Aratta arasında ki yedi dağı geçerek Ġnanna‟ya mesajı iletir. Ġnanna‟nın tam olarak Martular karĢısında Enmerkara‟a nasıl bir yardımı dokunduğu metin kırıklı yapısından dolayı bilinmese de Enmerkar‟ın yerine getirmesini istediği bir çeĢit ritüel sıralaması söz konusudur. “Lugalbanda ve Hurrum Dağı” adlı mitos ise sadece Lugalbanda baĢkarakter olarak karĢımıza çıkmaktadır. Mit Uruk ile Aratta arasında yolculuk eden Lugalbanda ve arkadaĢlarının Hurrum dağına gelmelerinden sonra asıl olaya giriĢ yapmaktadır. Mite göre ölümcül bir hastalığa yakalanan Lugalbanda burada arkadaĢları tarafından yalnız bırakılmıĢtır. Tek baĢına ölümü beklerken çaresizlik içinde eski sağlığına kavuĢmak için GüneĢ- tanrısı Utu‟ya dualar eder. Sonunda iyileĢen Lugalbanda yaban hayatı içerisinde gücünü toplamaya çalıĢmaktadır. Bir gün uykuya daldığında Utu‟nun ondan gerçekleĢtirmesini istediği bir takım ritüelleri rüyasında görür. Bu ritüeller bir yaban 137 138 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 87 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 280 51 öküzünün öldürülmesi ve yağlarının ona Utu‟ya sunulması ve bir oğlağın öldürülüp kanının bir çukura akıtıldıktan sonra yağlarının Utu‟ya sunulmasıdır.139 Bu durum Lugalbanda‟ nın ona eski sağlığını veren GüneĢ- tanrısı Utu‟ya karĢı sunduğu bir Ģükranın göstergesi olarak değerlendirilebilir. Metinin son yüz satırı ise Ay- tanrısı Nanna, GüneĢtanrısı Utu ve AĢk, Bereket ve SavaĢ- tanrıçası Ġnanna‟ ya evreni aydınlatmada yardım eden yedi göksel ıĢığa adanmıĢ övgüyle bitirilmiĢtir.140 3.2.4. GılgamıĢ Mezopotamya mitolojisinin en kapsamlı ve en önemli kahramanlık mitosu Ģüphesiz “ GılgamıĢ Destanı” olarak bilenen Sümer‟in büyük krallarından GılgamıĢ‟ın hayat öyküsüdür. GılgamıĢ; mitolojik bir kahraman olmakla birlikte aynı zamanda Tufan‟dan sonra var olan ilk beĢ Ģehirden biri olarak bilinen Uruk‟un beĢinci kralı olarak da kral listelerinde karĢımıza çıkmaktadır. Mitoloji içerisinde; serüvenci ve cesur biri olmakla birlikte insanlığın ün, Ģan ve ölümsüzlük peĢindeki nafile, fakat bitmez tükenmez koĢusunu simgeleyen trajik karakter olarak karĢımıza çıkan GılgamıĢ, eskiçağ dünyasın da eĢsiz bir kahraman örneği olmuĢtur.141 Fakat elimizde onunla ilgili olarak, kendi döneminden kalma hiçbir tarihi kayıt bulunmamaktadır.142 GılgamıĢ hakkındaki bilgileri bu noktada hem yazılı hem de sözlü bir biçimde Sümerlerden sonra Akkad, Babil, Assur ve Hitit medeniyetlerinde detekrarlandığı bilinen versiyonlarından öğrenmekteyiz. Özellikle en eksiksiz kopyaları olan 7. yüzyılda Yeni Assur Kralı Asurbanipal‟in Ninive kentinde kurdurduğu kütüphanede saklanan 12 tablettin günümüze ulaĢması GılgamıĢ hakkındaki bilgilerimizin temelini oluĢturmaktadır. Bu yeni versiyonlar da bazı tanrı ve kahraman adları değiĢmiĢ olsa da, ana kurgu aynen korunmuĢtur.143 Birçok toplum ve medeniyet içerisinde tekrar eden “GılgamıĢ Destanı” sadece bir kahramanlık miti değil aynı zamanda; siyaset, felsefe, edebiyat, sosyoloji, kültür, mimari, din, mitoloji, arkadaĢlık, kadının önemi, tarih, psikoloji ve insanın temel duygularını içerisinde barındıran erken dönem eserler içerisindeki baĢyapıtlardan biri olarak da karĢımıza çıkmaktadır. GılgamıĢ Destanı en eski, en büyük edebiyat eseri olmakla birlikte 139 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 283 Kramer, S. Noah; 2002b, , a.g.e.: 283 141 Kramer, S. Noah; 2002a, , a.g.e.: 68 142 Kramer, S. Noah; 2002a, , a.g.e.: 68 143 Köroğlu, Kemalettin; 2009, a.g.e.: 70 140 52 ve GılgamıĢ, edebiyattaki ilk insan kahramanıdır. Destan, Batı kültürlerinin hepsinde çok ilgi uyandırmıĢtır. Çünkü zaman ve mekân içinde insan doğası ve insani değerler arasındaki benzerlikleri doğrulamaktadır. Destan, arkadaĢlık ve sevginin, gurur ve onurun, macera ve baĢarının, bunun yanında ölümden korkunun ve ölümsüzlük isteğinin önemini ortaya koyduğundan yazıldığı zaman, yani bundan neredeyse dört bin yıl önce yaĢayan insanlara olduğu kadar, açık bir Ģekilde bize de seslenmektedir.144 Destana adını veren Uruk kentinin kralı GılgamıĢ mitos içerisinde yarı tanrı olarak (üçte bir oranında) tasvir edilmiĢtir. Destana göre GılgamıĢ‟ın; kocası kral Lugalbanda olan tanrıça Ninsun‟un oğlu olduğu söylenmektedir. Ama destanda Lugalbanda‟nın GılgamıĢ‟ın babası olduğu söylense de Sümer krallar listesinde babasının „Kullab‟ın baĢrahibi (Uruk‟ta bir yer) olduğu belirtilmektedir. Bu durum, GılgamıĢ Destanı‟nı en azından yarı- kutsal bir destan yapmaktadır.145 Bu doğrultuda GılgamıĢ‟ın tahta geçiĢ sürecinde veliaht tayin edilmediği göz önüne alınırsa babasının kim olduğuna dair ortaya çıkan ikilemle birlikte kahramanlık mitoslarının giriĢ bölümlerinde sıkça rastlanılan “istenmeyen çocuk” motifinin ilk örneklerinden birine bizi götürmektedir. GılgamıĢ‟ın soyuna dair ikilem tam olarak çözümlenmemiĢ olmasına rağmen onun tahta çıkarıldıktan sonra gerçekleĢtirdiği eylemler insanlık tarihini ve insan zihnini derinden etkilemiĢtir. GılgamıĢ‟ın eylemlerine geçmeden önce ilk olarak kralı olduğu ve eylemlerini gerçekleĢtirdiği Uruk‟un dini yapısı hakkında kısa bir bilgi vermek yerinde olacaktır. Tufan‟dan sonra var olan ilk beĢ Ģehir içerisinde adı geçen bu kent üç önemli tanrıya ev sahipliği yapmıĢtır. Bunların ilk Mezopotamya mitolojisinin ilksel isimi olan Gökyüzütanrısı An, ikincisi; AĢk- Bereket ve SavaĢ- tanrıçası Ġnanna ve son olarak da Ġnanna‟nın eĢi olarak bilinen ve Uruk Ģehrine ait kral listelerinde adı geçen Çoban- tanrı Dumuzzi‟dir. Bu üç tanrının Uruk Ģehrinde toplanması hem yönetimsel üstünlük hem de ekonomik zenginliğin varlığını da göstermektedir. GılgamıĢ destanı olarak adlandırılan ve GılgamıĢ‟ın hayat öyküsünü ihtiva eden on iki tablet ise birbirinden bağımsız beĢ ayrı mitostan oluĢmaktadır. M.Ö Ġkinci binyılın ilk yarısına tarihlenen bu mitoslar: GılgamıĢ‟ın KiĢ Kralı Agga‟ya karĢı giriĢtiği baĢarılı savunma savaĢının öyküsü olan “GılgamıĢ ve Agga” ; GılgamıĢ ve Enkidu‟nun Sedir Ormanı‟nın muhafızı canavar Huvava‟yı yenmelerini anlatan “GılgamıĢ ve Huvava” 144 145 Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 280 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 58 53 (GılgamıĢ ve Sedir Ormanı); “GılgamıĢ ve Gökyüzü Boğası” adlı üçüncü anlatı, aynı ikilinin Ġnanna‟nın üzerlerine gönderdiği „Gökyüzü Boğasını‟ öldürmelerini konu edinir. Son iki anlatı ise “GılgamıĢ‟ın Ölümü” ve “GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı” baĢlıklarını taĢır. 146 Ġlk mitos olarak değerlendirilen “GılgamıĢ ve Agga”; GılgamıĢ‟ın tahta geçtikten sonra karĢılaĢtığı ilk büyük tehlike ve ilk kahramanlık eylemidir. Ayrıca “GılgamıĢ ve Agga” adlı bu mitos Sümer kahramanlık öykülerinin en kısa olanıdır; yalnızca yüz on beĢ dizden oluĢmaktadır. Ama kısa olmakla birlikte olağanüstü ilginçliğe sahiptir. Olay örgüsü yalnızca insanlarla ilgilidir. Bütün öteki Sümer kahramanlık öykülerinin tersine Sümer ilahlarının çevresinde dönen hiçbir mitolojik motiften söz etmez.147 Mitos dönemin güçlü kent devletlerinden biri olan KiĢ Ģehrinin Sami asıllı kralı Agga‟nın yukarıda tanrısal temellere dayandırdığımız siyasi ve ekonomik zenginlikleri elde etme amacıyla Uruk‟a yolladığı elçilerin GılgamıĢ‟a bir ültimatom getirmesiyle baĢlar. Uruk hükümdarı GılgamıĢ, mite göre yanıt için süre isteyerek halka danıĢmak zorunda kalmıĢtır. Çünkü savaĢ açabilmek için önce halkın onayını almak zorundadır. Anlatılanlar ıĢığında GılgamıĢ‟ın zamanında Uruk‟ta iki meclis vardır. 148 Bunlar „ kentin ihtiyarlar meclisi‟ ve „yurttaĢlar meclisi‟(Genç Erkekler Meclisi) olarak adlandırılmaktadır. GılgamıĢ yanıtını bildirmeden savaĢma niyetini önce „kentin Ġhtiyarlar meclisi‟ nin önüne çıkar ve onlara ısrarla KiĢ‟e boyun eğmek yerine silahlara sarılıp zafer için savaĢma ricasını yineler. Buna karĢın „ senatörler ‟in düĢüncesi farklıdır. Onlar, KiĢ‟e boyun eğip barıĢ içinde yaĢamaktan yanadırlar. Bu karardan hoĢnut olmayan GılgamıĢ kentinin „yurttaĢlar meclisi‟ne gidip ricasını onlara yineler. Bu meclisin üyeleri KiĢ‟e boyun eğmektense savaĢma kararı alırlar.149 Burada dikkati çeken nokta Uruk Ģehrinin yönetim sisteminde kralın mutlak otoritesinin tam olarak bulunmadığıdır. Birçok yönetici sıfatı bünyesinde toplayan antik kral tiplemesinin (kral- rahip- komutan) dıĢında mutlak otoriteye sahip olmayıĢı ve bir meclis sistemin görülmesi ilkel meĢrutiyet sisteminin örneğini sunmaktadır. YurttaĢlar meclisinden savaĢmak için gerekli desteği alan GılgamıĢ, KiĢ kralı Agga‟nın kuĢatması ile karĢı karĢıya kalmıĢtır. Mitos içerisinde bu noktada dikkati çeken 146 Köroğlu, Kemalettin; 2009, a.g.e.: 70 Kramer, S. Noah; 2002a, , a.g.e.: 245 148 Crawford, Harrıet; 2010, a.g.e.: 31 149 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 54 147 54 GılgamıĢ‟ın en ünlü baĢarısı olarak destanda da bahsedilen ve daha sonra Ģehrin hükümdarı Anam‟ın yeniden inĢa ederek “GılgamıĢ‟ın antik çalıĢması” adını vererek doğruladığı Uruk‟un etrafındaki kent duvarlarının yani surların inĢasıdır.150 Arkeolojik kazılar dıĢında yazılı belgelerde bu ifadenin geçmesi kentlerin etrafını çevreleyen sur sisteminin oluĢumuna dair bir tarihlendirme yapılmasına da katkı sağlaması açısından önemlidir. Mitos, GılgamıĢ‟ın KiĢ kralı karĢısına çıkarak onunla birebir yüzleĢmesi ve KiĢ kralının onun bu cesaretinden etkilenerek kuĢatmayı kaldırmak istemesiyle son bulmaktadır. Bu sahne daha sonra azgın GılgamıĢ‟ın Uruk‟taki tüm evlilik çağındaki kızlarla “ilk gece hakkını” kullandığı ve tüm güçlü erkekleri kent duvarları ve tapınak için çalıĢmaya zorladığı hikâyelerle devam etmektedir.151 En sonunda GılgamıĢ‟ın davranıĢlarından zarar gören kederli Uruklular tanrılara feryat ederek bir çözüm yolu göstermelerini isterler. Urukluların yakarıĢlarını duyan tanrılar GılgamıĢ‟ın zalim ve gaddarca davranma nedeninin, insanlar arasında kendi dengini hala bulamayıĢı olduğunu düĢünürler ve bu dayanılmaz duruma bir son vermesi için büyük ana tanrıça Aruru‟ya baĢvururlar. Anatanrıça Aruru tanrıların isteği ve Urukluların yakarıĢları karĢısında Enkidu‟yu biçimlendirir. „Enkidu, sağlam bedenli, bir kadınınkini andırır uzun saçlıydı. Buğdaytanrıçası Nisaba‟nınki gibi dalgalı saçı. Vücudu tıpkı davarların tanrısı Samukan‟ınki gibi kıvır kıvır tüylerle kaplıydı‟152 diye tasvir edilmektedir. Enkidu insandan çok hayvandır ve GılgamıĢ‟ın kibrini kırıp ruhunu eğitecek olan odur. Bununla birlikte önce Enkidu‟ nun insanlaĢması evcilleĢmesi gerekmektedir, bu da daha çok bir kadının gerçekleĢtirebileceği bir iĢtir.153 Bunu gerçekleĢtirecek olan ise Uruk Ģehrinin rahibelerinden biri olarak tasvir edilen ġamhat‟tır. Enkidu‟yu ormanlık alanda gören iki avcının Uruk Ģehrinde ki tapınak görevlilerine durumu anlatması üzerine tapınakça görevlendirilen ġamhat ona kadınlığını gösterir ve altı gün - yedi gecelik seviĢmeden sonra Enkidu değiĢir.154 ġamhat‟ın vermiĢ olduğu eğitim sayesinde giderek insanlaĢan Enkidu insan iliĢkilerine aklı ermeyen, gecesini gündüzünü kırların yabani hayvanlarıyla geçiren bu kuvvetli varlık zamanla ormanda arkadaĢlık ettiği hayvanlardan uzaklaĢmaya baĢlar ve GılgamıĢ‟la kaderlerinin birleĢeceği Uruk‟a doğru yol almaya baĢlar. Buraya kadar anlatılan kısımda dikkati çeken noktalar ise „ ilk gece hakkı‟ olarak bahsedilen birçok toplumda görülen „ gerdek gecesi‟ bahsinin geçmesi; ġamhat adlı rahibenin yabani bir varlık olarak tasvir edilen Enkidu‟ yu 150 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 58 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 58 152 Campbell, Joseph; 2003, a.g.e.: 86 153 Kramer, S. Noah; 2002b, a.g.e.: 229 154 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 59 151 55 insanlaĢtırması ve eğitmesidir. Özellikle Enkidu‟nun eğitilmesinde ve insancıl özelliklere kavuĢmasında bir kadının ön planda olması hem gözlemsel bir çıkarım hem psikolojik hem de sosyolojik olarak kadına yüklenen özelliklerin bir yansımadır. Bütün bunlar gerçekleĢirken; GılgamıĢ bir gece rüyasında, soylular arasında yürürken gökyüzünden yıldıza benzer bir varlığın, ayağının dibine düĢtüğünü görür. Bu canlıyı ilk görüĢte sever. Onu kaldırmayı dener fakat çok ağır olduğu için bunu baĢaramaz. Bütün Uruk halkı yıldıza benzeyen bu canlının etrafında toplanır; ayaklarından öpmeye baĢlar. GılgamıĢ yıldıza benzeyen bu varlığı sonunda annesinin yanına getirir. Annesi GılgamıĢ‟la o yıldıza benzeyen canlıyı savaĢtırır.155 Mitolojide anlatıldığına göre, GılgamıĢ önce bu rüyasını aynı zamanda bir tanrıça olan annesi Ninsun‟a anlatır. Ninsun, söz konusu yıldıza benzer canlının Enkidu adında bir insan olduğunu söyler. Ninsun‟a göre, yeĢilliklerle dolu bir ovada vahĢiler tarafından yetiĢtirilen Enkidu adındaki bu canlı yakında Uruk‟a gelecektir. Uruk‟a gelince bütün Uruk halkı ona saygı gösterecektir. Daha sonra GılgamıĢ‟la görüĢecek ve onunla dost olacaktır.156 GılgamıĢ‟ın rüyasında gördükleri annesi tanrıça Ninsun‟un tabir ettiği gibi gerçekleĢir ve Enkidu Uruk‟a geldiği andan itibaren Uruklular onu „GılgamıĢ‟ın burnundan düĢmüĢ‟, „ĠĢte Ģimdi GılgamıĢ dengini buldu‟, „Bir tanrı kadar güzel bu yiğit, bu büyük kiĢi GılgamıĢ‟la bile boy ölçüĢebilir.‟157 Ģeklinde övmeye baĢlarlar. GılgamıĢ ve Enkidu en sonunda karĢılaĢırlar birbirlerinin güçlerini ölçerler ve denkliklerini kabul ettikten sonra ölüm araya girinceye kadar ayrılmaz ve yegâne dostluğun temsili olurlar. Bu ikilinin birlikte gerçekleĢtirdikleri ilk eylem destanın ikinci mitosu olarak bilinen “GılgamıĢ ve Huvava” (GılgamıĢ ve Sedir Ormanı) dır. Bu mitos Uruk‟un duvarlarından bakınca nehirde süzülen cesetleri görünce ölümle gelen boĢlukta isminin unutulacağından korkan GılgamıĢ‟ın ismini ölümsüzleĢtirme mücadelesini anlatmaktadır. Böylece ismini ölümsüzleĢtirmek için “YaĢayanlar Ülkesi” olarak bilinen “Sedir Ormanları”158 na gitmeye karar verir. Bu düĢüncesini dostu Enkidu‟ya açar; onun, tavsiyesini ve desteğini ister. Enkidu, bu düĢüncesini GüneĢ- tanrısı Utu‟ya danıĢmasını ister çünkü o, „YaĢayanlar Ülkesi‟nin sorumlusudur. GılgamıĢ, Enkidu‟nun tavsiyesini dinler ve Utu‟nun desteğini zorda olsa onu ikna ederek alır. GılgamıĢ ve Enkidu yola çıkmadan önce Uruk‟tan “ Evi 155 Kuzubaş, Muhammet (2007). “ İlkellere Ait Anlatılarda Rüya Motifi”, Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Winter 2 /1: 309 156 Kuzubaş, Muhammed; 2007, a.g.m.: 310 157 Campbell, Joseph; 2003, a.g.e.: 87 56 olan evine gitsin! Anası olan anasına gitsin! Benim yaptığımı yapacak bekâr erkekler yanımda kalsın!”159 diyerek arkalarından ağlayan olmayacak ve savaĢırken tereddütte düĢmeyecek elli gönüllü toplar. GılgamıĢ ve silah arkadaĢları hazırlıklarını tamamlayıp yola koyulurlar. Eski Sümerce uyarlamasında, ormanın Mezopotamya‟nın doğusunda, muhtemelen Elam sınırındaki Zargos Dağlarının yanında olduğunu belirtirken sonraki bir uyarlama Mezopotamya‟nın doğusunda, Lübnan‟da olduğunu yazmaktadır.160 Ormana doğru yol alırlar ve yedinci dağı aĢtıktan sonra “ Sedir Ormanı” na varırlar. Metinin buradan sonraki kısmı parçalı olduğu için Sedir ormanının bekçisi Huvava‟yla karĢılaĢmaları tam olarak bilinmemektedir. Fakat metinin kırıklı bölümünden sonraki kısımda Enkidu‟nun GılgamıĢ‟ı yattığı derin uykudan uyandırma çabasını görmekteyiz. GılgamıĢ‟ın zorla da olsa uyanmasından sonra Enkidu‟nun desteğiyle Huvava‟yı alt ederler ve Huvava‟nın yakarmalarına kulak asmadan onu öldürürler. Bu olay Enlil‟in hoĢuna gitmez ve GılgamıĢ‟a lanetli sözler yağdırır. Destanın bundan sonraki kısmı aynı mitosa ve sonuca bağlanan iki farklı mitosla devam etmektedir. Bu mitosların adları ise “GılgamıĢ ve Gökyüzü Boğası” ve “GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı” dır. Bu iki mitosun ortak karakterlerinden biri olan AĢk ve SavaĢ- tanrıçası Ġnanna‟nın destan içerisine giriĢi ise farklılıkların baĢlangıç noktasını oluĢturmaktadır. Bu mitoslar arasındaki farklılık ise GılgamıĢ‟ın biricik dostu ve can yoldaĢı olan Enkidu‟nun ölümüyle ilgili iki farklı anlatıdan kaynaklanmaktadır. GılgamıĢ‟ın kahramanlıklarına devam ettiği bu iki mitosa değinecek olursak ilk önce “GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı” adlı mitostan baĢlamak yerinde olacaktır. „GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı‟ adlı üçüncü mitte GılgamıĢ sırasıyla bir Ģövalye, zalim bir kabadayı, çaresizlik içinde sızlanan biri, öğüt veren bir bilge, vefalı bir efendi ve ölüler diyarındaki yaĢam hakkında bilgi edinmek için çırpınan bir ölümlü olarak betimlenmektedir.161 Bu mitos, AĢk ve SavaĢ- tanrıçası Ġnanna‟nın Fırat nehrine düĢmüĢ huluppu- ağacı‟nı bulmasıyla baĢlamaktadır. Ġnanna bu ağacı kerestesinden bir taht ve araba yapılması umuduyla kutsal bahçesine götürür ve orada büyümesini bekler. Fakat ilerleyen zamanda ağacın olgunlaĢıp büyümesine rağmen dallarında ve gövdesinde yaprak büyümez olur. Çünkü büyü nedir bilmeyen yılan yuvasını dibinde kurmuĢ; tepesine korkunç Imdugud- kuĢu (Zu- kuĢu) yavrusunu yerleĢtirmiĢ; ortasına da diĢi iblis Lilith 159 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 256 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 62 161 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 262 160 57 evini yapmıĢtır. Her zaman gülen, her zaman neĢeli olan Ġnanna, acı acı gözyaĢı döker162 ve kardeĢi GüneĢ- tanrısı Utu‟ya durumu anlatır. Ġnanna‟nın gözyaĢlarını duyan GılgamıĢ ise bunun üzerine yardım teklifinde bulunur ve 50 Mana ağırlığındaki zırhım giyerek, , 7 Talant ve 7 Mana ağırlığındaki savaĢ baltası ile yılanı öldürür. Yılanın öldürüĢünü gören yırtıcı kuĢ Zu yavruları ile dağa uçar, diĢi Ģeytan Lilit ise çöle kaçar. Bundan sonra GılgamıĢ, Uruk'lu adamları ile ağacı keserler ve gövdesinden Ġnanna' nın tahtı ve karyolası için kereste alırlar. 163 Ġnanna ise GılgamıĢ‟ın bu iyiliği karĢısında ağacın gövdesinden bir pukku (büyük olasılıkla bir tür davul) ve dallarından mikku denilen (büyük bir olasılıkla tokmak) bir nesne yaptı ve bunları cesaretinin ödülü olarak GılgamıĢ‟a verdi.164 Mitosun devamı kırıklı parçalardan dolayı kesintiye uğramasın rağmen devamında sebebi bilinmez bir Ģekilde “genç kızların yakınıĢları nedeniyle” bu iki nesneyi yeraltına yani ölüler diyarına uzanan çukura düĢürür. Bu çukurların Yunan mitolojisinde sıkça adı geçen Hades‟e uzanan çukurlarla benzerlik göstermesi ilgi çekicidir. GılgamıĢ, Ġnanna‟nın kutsal hediyelerini kaybetmenin üzüntüsü ile yeraltı ülkesinin giriĢinde ağıt yakarken dostu Enkidu onun için yeraltına inmeyi göze alır. Mitosun bu noktasından sonra yeraltına inen Enkidu‟ya GılgamıĢ‟ın tavsiyeler vermesiyle devam eder. Fakat Enkidu, GılgamıĢ‟ın hiçbir tavsiyesine uymaz ve yeraltında esir düĢer. Bu durum karĢısında GılgamıĢ, Enkidu‟yu tekrar görebilmek için tanrılardan yardım ister. Ama kutsal Kahraman GilgameĢ'in, yalvararak Enlil ve Nanna'dan, Enkidıı'yu Yeraltı'ndan yukarıya çıkarmalarını arzu etmesine karĢılık, onların umursamaz bir tavırla reddedip hiçbir söz söylememeleri üzerine, Enki merhamet eder ve Yeraltı- tanrısı Nergal'i vazifelendirir.165 GüneĢ- tanrısı Utu‟nun açtığı bir delikten Nargal‟in izni ile Enkidu‟nun gölgesi (yansıması) yeryüzüne ayak basar. Enkidu‟nun gölgesi ile karĢı karĢıya gelen GılgamıĢ baĢta özlemle dostuna sarılsa da daha sonra onun halini gördükçe yüreğini bir korku kaplar ve yeraltına dair sorular sormaya baĢlar ki bu sorular Mezopotamya mitolojisinin içerisinde ölüm, ölüm sonrası hayat ve ölüler diyarı hakkında bize ayrıntılı bilgiler vermektedir. Bu bilgilere göre yeraltında hiyerarĢik bir sistemin olduğunu, cennet ve cehennem kavramının daha ortaya çıkmadığını yeraltı ülkesi kavramının ikisi içinde 162 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 262 Schmökel, Hartmuth (1973). “ Sümer Dini- II”, , Çeviren ve açıklayan: MEHMET TURHAN ÖZDEMİR, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 21, Sayı: 1:377 164 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e.: 72 165 Schmökel, Hartmuth (1971); “ Sümer Dini” (Çeviren ve Açıklayan: Mehmet Turhan ÖZDEMİR), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 19 Sayı: 1: 206 163 58 kullanıldığını fakat gene de insanların yaĢarken gerçekleĢtirdikleri eylemlere göre adil bir Ģekilde değerlendirilip iyi veya kötü diye bileceğimiz hayatlar sürdüklerini öğrenmekteyiz. “GılgamıĢ ve Gökyüzü Boğası” adlı mitos ise “GılgamıĢ, Enkidu ve Ölüler Diyarı” adlı mitosta olduğu gibi yine GılgamıĢ, Enkidu ve Ġnanna arasında geçmektedir. Mitos, AĢk ve Bereket- tanrıçası Ġnanna‟nın GılgamıĢ‟tan etkilenmesi ve onunla evlenmek istemesi ile baĢlamakta ve reddediliĢi üzerine Enkidu‟nun ölümüne kadar sürecek olayları içermektedir. Yunan mitolojisi içerisinde sıkça rastlanılan bir özellik olmasına rağmen bir tanrıça olarak Ġnanna‟nın yarı tanrıda olsa GılgamıĢ gibi bir ölümlüden etkilenmesi Mezopotamya mitolojisi içerisinde tanrı – insan iliĢkilerinde açısından karĢımıza sıklıkla çıkan bir anlatı veya tanrı- tanrıça tasvirlerinde yer alan bir özellik değildir. GılgamıĢ Destanı‟nın baĢında da dile getirildiği gibi babasının ölümlü bir insan, annesinin bir tanrıça olmasına benzer vurgulamalar, köken arayıĢı içeren veya meĢruluk kazandırma amaçlı söylemlere rastlanılmıĢ olsa da Mezopotamya mitolojisi içerisinde bu kadar net ifadelerle tanrı ve insanlar arasında duygusal veya cinsel bir yakınlaĢmanın olabileceğine yönelik bir anlatı görülmemiĢtir. Yüce bir kahraman olsa da GılgamıĢ‟ın bir tanrıçayı reddediĢinin temel sebebi kendisinden önceki birçok aĢığının baĢına gelenlerdir. Ġnanna eski âĢıklarından; rengârenk allulu kuĢunun kanadını kırmıĢ; aslan için yedi kere yedi çukur kazmıĢ; atı kırbaçlayıp kamçılamıĢ, hiç durmadan yedi fersah koĢturmuĢ; çobanı kurda çevirmiĢ; ona sepet sepet hurma getiren babasının bahçıvanı Ġsullanu‟yu bir kurbağaya çevirmiĢtir. Ve en son olarak GılgamıĢ‟ı etkileyen kendinden önceki krallar arasında da ismi geçen Çobantanrı Dumuzzi halen Ġnanna için gözyaĢı dökmektedir.166 ReddediliĢi sindiremeyen ve kendisine bir hakaret olarak algılayan Ġnanna, kırılan gururunun intikamı arayıĢı içerisinde Gökyüzü- tanrısı An‟dan Gökyüzü Boğası‟nı Uruk‟un üzerine salmasını ister ve isteğini tehdit yoluyla da olsa yerine getirttirir. Burada panteonun baĢ tanrısı konumunda olan Gökyüzü – tanrısı An‟ın kendi yaratısı olan bir tanrı tarafından tehdit edilmesi ise Ġnanna‟nın toplumsal ve dinsel alandaki yükseliĢini gösterirken An‟ın durağan tanrı konumunun devam ettirdiğini de açıkça göstermektedir. Ġnanna‟nın Gökyüzü Boğası‟nı kullanarak Uruk‟u yerle bir edip GılgamıĢ‟tan intikam alma planları ise istediği gibi gitmeyecektir. Sümer‟in kahraman kralı GılgamıĢ ve ondan aĢağı kalmayan kahraman Enkidu el birliği ile yenilmez olarak algılanan bu canavarı öldürürler. 166 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 64 59 Gökyüzü Boğası‟nın öldürülmesi karĢısında Uruk‟un duvarları üzerinde GılgamıĢ‟a lanetli sözler söyleyen tanrıçanın üzerine Enkidu‟nun Gökyüzü Boğasından kestiği bir parçayı fırlatması ise ikilinin cesaretleriyle Mezopotamya‟ da ve mitolojide zirveye ulaĢtıkları nokta olmuĢtur. Öyle ki eskiçağ toplumlarında tanrı buyruklarına karĢı gelmek büyük felaketlerin oluĢmasına zemin hazırlayan baĢlıca eylemler arasında sayılırken; GılgamıĢ ve Enkidu‟ nun bununda ötesine geçerek bir tanrıçaya saldırıda bulunmaları Mezopotamya mitolojisi içerisinde eĢine rastlanmaz bir ayrıntı ve insanlığın kendi kaderine yön verme isteğinin doğal bir duygusal yansımasıdır. Tabi ki bu duygu yansıması toplumsal ve dinsel düĢünce sınırlarının ötesinde bir düĢünce ortaya koyamamıĢ ve mitos kendi içerisinde dengeyi sağlama yoluna gitmiĢtir. Enkidu‟nun ve GılgamıĢ‟ın Ġnanna‟ya karĢı hakaret içeren eylemleri sonuç olarak gökyüzünde oturan bütün tanrıları rahatsız eden tanrısal otoriteye karĢı bir eylem olarak değerlendirilmiĢ ve Huvava ile Gökyüzü Boğası‟nı öldüren bu ikiliden en az birinin ölmesi gerektiği yönünde karar vermelerine sebep olmuĢtur. Böylece mit kendi içerisinde tanrı – insan iliĢkilerini toplumsal normlar, değerler ve dinsel düĢünüĢ sınırları içerisinde olması gereken yere oturtturmuĢtur. Mite göre; tanrıların ilk önce GılgamıĢ‟ın ölmesi doğrultusunda karar almıĢlar fakat Ġnanna GılgamıĢ‟a daha fazla acı verecek bir karar verirmiĢtir. Ġnanna, GılgamıĢ‟ın ününe ün katan, en çaresiz anlarda onu cesaretlendiren, arkasını kollayan, yanında her daim savaĢan, can dostu olarak anılan Enkidu‟nun ölmesi konusunda tüm tanrıları ikna ederek GılgamıĢ‟ı yalnızlığa ve sevdiği birinin kaybının acısına mahkûm etmiĢtir. Ve mit bu kısımdan sonra Ġnanan‟nın Enkidu‟ya ölüm gözüyle bakması, Enkidu‟nun hastalanması ve ölümüne kadar geçen süreyi anlatmaktadır. GılgamıĢ‟ın dostuna olan sevgisi ve ölümüne olan üzüntüsü ise canavarlarla çarpıĢan bir kahramanın ölüm karĢısındaki çaresizliğini gözler önüne sermektedir. Önce düĢman, sonra dost olduğu Enkidu'nun ölümünden sonra GılgamıĢ durgun, ilgisiz, isteksiz, iĢtahı bozulmuĢ biri olmuĢ, yememiĢ, içmemiĢ, geceleri uyumamıĢ, gündüzleri kimseyle konuĢmamıĢ, odasından çıkmamıĢ, çıktığında da kendi baĢına dağlarda, ovalarda dolaĢmaya baĢlamıĢtır. Enkidu' nun öldüğüne inanmak istemeyen GılgamıĢ, onun boĢluğunu doldurmak için düĢlerinde gördüğü yaratıklarla konuĢmaya baĢlamıĢ. Bunalıp sıkıldığında saçını baĢını yolmuĢ, üstünü baĢını parçalamıĢ ve dolaĢtığı yerlerde Enkidu'yu aramıĢ, sürekli onu çağırmıĢ, ağlaya ağlaya ona ağıt okumuĢtur.167 167 Köknel, Özcan (2000); “Duygudurum Bozukluklarının Tarihçesi ”, Duygudurum Bozuklukları Dizisi, Çizgi Tıp Yayınevi, Ankara, Cilt: 1, Sayı:1: 5 60 Enkidu‟nun ölümüne dair anlatılan iki farklı versiyon olsa da bu mitlerin sonunda GılgamıĢ‟ın duygu durumu benzer bir biçimde Ģekillenerek destanın devamını oluĢturan anlatı ile bir bütünlük oluĢturmuĢtur. GılgamıĢ, artık dostunun ölümüne üzülmenin ötesinde kendi ölümünü düĢünmeye baĢlamıĢtır. Dünyanın tatlarından, renklerinden artık mahrum olma düĢüncesi, göstermiĢ olduğu kahramanlıklarla birlikte adının unutulacağı korkusu ve ölümün soğuk yüzü karĢısındaki çaresizliği GılgamıĢ‟ı yaĢamın sonsuzluğunu aramaya sevk etmiĢtir. Dünya var olduğu andan itibaren her canlı ölümü tatmıĢ ve yeraltı dünyasına yolculuk yapmıĢtır. Sadece iki ölümlü insan tanrıların lütfuna nail olup ölümsüzlüğü elde edebilmiĢtir. Bunlar Tufan‟dan önce var olan büyük Ģehirlerden biri olarak kayıtlarda yer alan ġuruppak‟ın kralı olarak bilinen UtnapiĢtim (Ziusudra veya Atharsis) ve eĢidir. GılgamıĢ, ölümsüzlüğün sırrını elde edebilmek amacıyla ölümsüzlüğü elde eden bu iki kiĢinin UtnapiĢtim ve karısının yaĢadığı söylenen MaĢnu (Mashu) Dağına doğru yola alır. Dağın eteklerinde geldiğinde ise dağın giriĢindeki geçidin bekçiliğini yapan Akrep- Adam ve karısıyla karĢılaĢır. GılgamıĢ baĢlangıçta bu yaratıklardan korksa da ölümsüzlüğü elde etmek amacıyla onlara UtnapiĢtim‟in yerini sorar. Akrep- Adam kendisine, o güne dek hiçbir ölümlünün MaĢnu dağını aĢamadığını ve tehlikelerini göğüsleyemediğini söyler.168 “Zira hiçbir fani insan, on iki league (bir league, yaklaĢık 5 km.) karanlık bir tüneli geçtikten sonra varılabilen UtnapiĢtim‟in malikânesine ulaĢamadı.”169 (bazı bilim adamları bu mesafenin daha fazla olduğunu ifade etmektedir) diyerek amacının imkânsız olduğunu yineler. GılgamıĢ kararlıdır ve Akrep- Adam‟ın uyarılarına rağmen karanlık tünelin yolunu tutar ve sonunda uzun bir süreden sonra tünelin sonunda ki ıĢığı görür ve GüneĢ- tanrısı Utu (ġamaĢ) ile karĢılaĢır. Utu GılgamıĢ‟ı görünce ona; “GılgamıĢ, sevin, çünkü sen bu cennete ilk giren fanisin; ama peĢinde gittiğin hayatı bulamayacaksın.” diyerek uğraĢının boĢ olduğunu yineler. GılgamıĢ dinelemez ve karĢısında duran sahile doğru yol alır burada “ Tavernacı Siduri” yaĢamaktadır. Siduri baĢta GılgamıĢ‟ı serseri sanarak kendisini evinin içerisine kilitler. Fakat GılgamıĢ kendisini tanıtıp, amacını anlattıktan sonra Siduri kapısının sürgüsünü açtı ve GılgamıĢ‟a: “PeĢinde gittiğin hayatı hiçbir zaman bulamayacaksın. Tanrılar beĢeriyeti yarattıkları zaman, insanoğlunun ölmesi gerektiğine karar verdiler. Bundan böyle, yaĢadığın her günün en iyi bir Ģekilde geçirmeye çalıĢ. Ye, 168 169 Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. :55 Bratton Gladstone, Fred; 2000, a.g.e.: 43 61 dans et ve eğlen. Tam bir hayat sür.”170 Diyerek onu caydırmaya çalıĢtı. Fakat GılgamıĢ Akrep- Adam, GüneĢ- tanrısı Utu ve Saki- Siduri‟yi dinlemiyor ölümsüzlüğü elde etmekten baĢka bir Ģey düĢünemiyordu. GılgamıĢ kararlılığını Ģu ifadelerle dile getirmiĢtir: “Söyle bana tavernacı hangi yol beni UtanapiĢtiye ulaĢtırır? Öğret bana nasıl ulaĢabilirim ona? Öğret bana! Gerekirse, aĢarı bu Deniz‟i! BaĢaramazsam gene bozkırda baĢıboĢ dolaĢır dururum”. Bunun üzerine Tavernacı Siduri Ģöyle dedi: “Asla görülmedi bu Deniz‟i aĢan! Hiç kimse aĢamadı bu Deniz‟i en eski zamanlardan beri. Sadece Yiğit- ġamaĢ aĢar onu ondan baĢkası yapamaz bunu? Geçit dar, yol çetindir. Üztelik, orada akan Ölümcül- Su Deniz‟e giriĢi engeller. Nasıl aĢabileceksin GılgamıĢ bu Deniz‟i? Ölümcül- Su‟ya vardığında ne yapacaksın? Ama orada UtanapiĢti‟nin Kayıkçısı UrĢanabi vardır. Ve TaĢtangiller eĢlik eder ona. UrĢanabi ormanda dalları kesmektedir. Git bul onu! Gerekirse onunla birlikte aĢarsın suları! BaĢaramazsan geri dön!” 171 Böylelikle Siduri hem yolda ki tehlikelere karĢı GılgamıĢ‟ı uyarırken hem de ona UtnapiĢtim‟e nasıl ulaĢacağını da söylemiĢtir. Bu noktada Siduri‟nin ifadelerine dikkat edilmesi de gerekmektedir. Ġlk baĢta dikkati çeken Ölümcül- Su ve Kayıkçı UrĢanabi‟dir. GılgamıĢ destanı içerisinde ÖlümcülSu‟ların kayıkçısı adıyla karĢımıza çıkan UrnaĢabi‟nin Yunan mitolojisi içerisinde Hades‟e giden ölümcül sularla kaplı Acheron ırmağının kayıkçısı olarak bilinen “Kharon” ile olan benzerliği dikkat çekicidir. Farklı amaçlarla mitoloji içerisinde yer edinmelerine rağmen aynı veya yakın özelliklerle tasvir edilmeleri Mezopotamya ve Yunan mitolojisi arasında ki geçiĢler konusunda yeni bağlantıların olabileceğini de göstermektedir. Dikkat çeken bir diğer nokta ise “TaĢtangiller” olarak ifade edilen “TaĢtan – Adam”lardır. UrnaĢabi‟ye eĢlik ettiği söylenen bu varlıkların ise Ölümcül-Sudan etkilenmeyerek kayığı ittikleri yönünde bir çıkarım yapmak mantıksal açıdan doğru olacaktır. GılgamıĢ, Siduri‟den öğrendikleri doğrultusunda UrĢanabi‟ye yaklaĢmak için önce TaĢtangilleri ortadan kaldırdı ve Siduri ile arasında geçen konuĢmayı yineleyerek neden periĢan halde olduğunu ve UtnapiĢtim‟e gitmek istediğini tekrarladı. UrĢanabi, GılgamıĢ‟ın kararlılığı karĢısında daha fazla dayanamayarak ondan “otuz metre uzunluğunda, yüz yirmi sırık kesmesini ve dallarını kesip uçlarını sivriltip” kendisine getirmesini istedi. Daha sonra UrĢanabi ve GılgamıĢ tekneye binerek yola çıktılar üç günde bir buçuk ay gitmiĢçesine yol adlılar ve Ölümcül- Su‟ya geldiklerinde UrĢanabi: “Kenarda durma ve ilk sırığı alıp itele. Dikkat et ellerin Ölümcül- Su‟ya değmesin, Sonra, ey GılgamıĢ, ikinci sırığı, sonra üçüncü 170 171 Bratton Gladstone, Fred; 2000,a.g.e.: 44 Bottero, Jean (2005); Gılgamış Destanı (Çev: Orhan Suda), YKY, İstanbul: 176 62 sırığı ve dördüncü sırığı al!” diyerek sırıkların hepsini Ölümcül- Su‟yu geçmek için kullandılar. Fakat sırıkların hepsi bitince elbiselerini ve kemerini ellerine sararak elleriyle tekneyi itmeye devam etti. En sonunda UtnapiĢtim‟in yaĢadığı yere vardılar ve aralarında GılgamıĢ‟ın neden böyle periĢan olduğuna dair Akrep- Adam, Siduri ve UrĢanabi ile geçen konuĢma tekrarlanır. Aralarında yaĢam ve ölümün anlamı konusunda uzun konuĢmalar geçmektedir. En sonunda GılgamıĢ öğrenmek isteği konuya giriĢ yapar ve UtnapiĢtim‟e ölümsüzlüğü nasıl elde ettiğini sorar. Bu kısmı yukarıda “UtnapiĢtim” baĢlığı altında; UtnapiĢtim ‟in, tanrıların insanlığı ortadan kaldırmak amacıyla gerçekleĢtirdikleri Tufan‟dan insanları ve tüm canlıları nasıl kurtardığına dair miti ayrıntılı bir Ģekilde anlatmıĢtık. UtnapiĢtim, ölümsüzlüğü nasıl elde ettiğine dair hikâyesini bitirdikten sonra ise mitos GılgamıĢ‟ın sebebi tam olarak anlaĢılamayan bir sebepten ötürü uykuya dalmasıyla devam etmektedir. Altı gün yedi gece sürecek bu uykunun kanıtı olarak ise UtnapiĢtim eĢine her gün için bir somun ekmek piĢirmesini ve duvara bir çentik atmasını ister. GılgamıĢ yedinci gün uyandırıldığında daha yeni uyumuĢçasına tepki vererek kederlenir. UtnapiĢtim, UrĢabani‟ye emir vererek GılgamıĢ‟ın saçlarını, üstünü baĢını düzeltmesini, bir krala yakıĢır Ģekilde giydirmesini ve ülkesine yolculuğa çıkacak Ģekilde hazırlamasını ister. UrĢabani ve GılgamıĢ‟ın ölümcül sulardan geçip ülkeden ayrılmak için hazırlıklar yaparken UtnapiĢtim ona karısının önerisi ile bir ayrılık hediyesi vermek ister. Doğu Akdeniz halkına, evine dönen yabancıya hem verene hem de alana onu bahĢeden bir ayrılık hediyesi verilir. UtnapiĢtim‟in GılgamıĢ‟a verdiği ayrılık hediyesi ise “iyi korunan bir Ģey”, “tanrıların sırrı” gençlik otudur.172 UtnapiĢtim bu otu Ģöyle tasvir etmektedir: “ Bir bitki var ki kökleri Tekedikenin‟nin köklerine benzer ve dikenleri Böğürtlen Çalısı‟nın ki gibidir, ama onu ele geçirebilirsen uzun ömre kavuĢursun.”173 Böylelikle UtnapiĢtim bu yiğit kralın ıstıraplı gönlünü bir nebze teselli edebilecektir. GılgamıĢ, ölümsüzlüğü elde edemese de “gençlik otunu” elde edebilecek olmanın sevinciyle denizin dibine dalar ve gençlik bitkisini elde eder. Daha sonra UrĢanabi ile birlikte Uruk‟a doğru yola çıkarlar ve uzun bir yürüyüĢ baĢlar. Metine göre; yaklaĢık beĢ yüz kilometre yürüdükten sonra karĢısına çıkan bir gölde serinlemek isteyen GılgamıĢ‟ın suya dalmasıyla bitkinin tatlı kokusunu alan bir yılan yuvasından çıkarak bitkiyi kapar. Bitkiyi yiyerek gözden uzaklaĢırken yılan deri değiĢtirerek eski derisinden kurtulur. 172 173 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 75 Bottero, Jean; 2005, a.g.e.: 207 63 Yılanın deri değiĢtirerek sonsuz gençlik kazanmasına dair anlatılan ilklerinden biri olan GılgamıĢ destanı bu açıdan dünya mitolojisinde ki birçok mitos ile benzerlik göstermektedir. GılgamıĢ gençlik otunu da kaybetmenin üzüntüsüyle ağlamaya baĢar. UrĢanabi, onu da alarak tekrar yola koyulur ve GılgamıĢ Uruk‟u görünce yüreği kendiliğinden teselli olmaya baĢlar. Bu kısımda GılgamıĢ‟ın Uruk için yaptıkları ile destan Ģu Ģekilde son bulmaktadır: “Çık Uruk‟un surlarına da bir dolaĢ bakalım. Gözden geçir temellerini! Bütün bunlar piĢmiĢ tuğladan yapılmamıĢ mı? Ve Yedi Bilge‟nin yedisi birden atmamıĢ mıydı temellerini? Kentin geniĢliği üç yüz hektar, bahçeleri de bir o kadar ve bir o kadar da ekilmemiĢ toprak. ĠĢtar‟a özgü bu tapınak. Göz alabildiğine üç bin hektar, üstünde Uruk‟un yükseldiği toprak.”174 GılgamıĢ‟ın eĢsiz hayatı ile birlikte mitos bize; kendisi veya baĢka bir ölümlü için ölümsüzlüğün tek yolunun büyük iĢler yaparak ve kalıcı anıtlar inĢa ederek sonsuz bir üne ulaĢmak olduğunu gösterir. Ayrıca destanın öğrettiği bir Ģey de, yaĢamın değerli olduğu ve sonuna kadar zevkine varılması gerektiğidir. GılgamıĢ‟ın uzun ve çetin yolculuğu boyunca keĢfettiği Ģeyleri biz de kendi yaĢamlarımız boyunca öğrenmeliyiz. GılgamıĢ gibi baĢarısızlık ve ölümün umutsuzluğuyla savaĢmalıyız. GılgamıĢ gibi, yaĢamda nelere değer vereceğimizi seçmeli ve bu tercihleri yaparken özgür olmalıyız.175 3.2.5. Ninurta Mezopotamya mitolojisi içerisinde yarı tanrı ve ölümlü kahramanlar kadar önem arz eden kahramanlardan biride Enlil‟in “Güney rüzgârlarından” sorumlu oğlu veya Enlil‟in “ Enlil‟in Çifçisi” diye betimlenen “Fırtına ve SavaĢ tanrısı” olarak da tapınılan Ninurta‟dır. Ġnanna, Nanna-Sin, Adad, Papilsag, Nusku, Utu, UraĢ, Zababa, Ennuği‟nin de kardeĢi olarak tasvir edilen Ninurta‟nın aynı zamanda da “ Doktorların Koruyucu - tanrıçası Gula ”nın kocası olduğu tahmin edilmektedir.176 Resmi, dini ve edebi çivi yazılı belgelerde ismini sıkça rastlanılan bir tanrı olarak Ninurta toplumsal ve dini öneme sahip tapınılan bir tanrıdır. Bu tanrının mitoloji içerisinde kahraman olarak anılmasında rol oynayan iki önemli mitos bulunmaktadır. Bunlar; “Ninurta ile Anzu” ve “Ninurta ile Asag” olarak bilinen mitoslardır. 174 Bottero, Jean; 2005, a.g.e.: 210 Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 280 176 Narçın, Ali; 2008, a.g.e.: 305 175 64 Bu iki mitostan Enlil‟in oğlu SavaĢçı- tanrı Ninurta‟nın bir kahraman olarak Mezopotamya mitolojisi içerisinde yer edinmesine olanak sağlana mitos “ Ninurta ve Anzu” adıyla anılan mitostur. Bu mitosun ana karakteri olarak Ninurta‟nın karĢısında yer alan Anzu ise „Ġmdugud‟ veya „Zu‟ adlarıyla da anılan ve Mezopotamya bölgesinde Sümer, Asur ve Babilliler tarafından kültü yükseltilen bir tanrıdır. Fırtınaların ve rüzgârların tanrısı olarak anılan bu tanrı aynı zamanla kendisine atfedilen tanrısal sıfatla uyumluluk gösteren bir Ģekilde “ kuĢ” Ģeklinde kabartmalarda ve yazılı belgelerde tasvir edilmiĢtir. Asur mitolojisinde ise aslan baĢlı kartal olarak betimlenen Ģekli özellikle ön plana çıkmıĢtır.177 Gökyüzü- tanrısı An‟ın oğlu olarak anılan Anzu baĢlangıçta düĢük seviyeli yaratıcı özelliklere sahip olmayan bir tanrı olarak mitoloji içerisinde yer edinirken yükseliĢini Ninurta ile birlikte adının geçtiği mitosla elde etmiĢtir. Mite göre An‟ın oğlu Anzu Su ve Bilgelik- tanrısı Enki‟nin önerisi ve ile Fırtına- tanrısı Enlil‟in Ģahsi korumalığına getirilir. Mitin devamında Anzu‟nun varlığından kaynaklı olarak Enlil kader tabletlerini elinden bırakarak sık sık “kutsal su” da yıkmaya baĢlar. Enlil‟in görkemli duruĢu ve yüceliğinden etkilenen Anzu ise içten içe kıskançlık ve güç isteği ile dolmaktadır. Rüzgârların- tanrısı Anzu‟nun kıskançlığı ve güç hırsından dolayı Enlil‟in yönetimsel gücünü temsil eden „Kader Tabletleri‟ ni ele geçirmesi Ģu Ģekilde anlatılmıĢtır: “Gözleri enlil‟in güçlü tuzaklarına takılırdı: Yüce tacına, kutsal kaftanına, ellerinde ki Kader Tabletleri‟ne. Anzu seyderdi, Duranki‟nin tanrısını, tanrıların babasını seyrederdi. Ve hedefini koydu, Enlil‟in güçlerini elinden almak. Çok yakında hain planını yapmıĢtı. Ve sık sık seyrettiği odanın giriĢinde günün baĢlamasını bekledi. Enlil soyundu ve tacını tahtının üzerine bıraktı. O kutsal suda yıkanırken Anzu, Kader Tabletleri‟ni ele geçirdi. Enlil‟in gücünü aldı.”178 Anzu‟nun bu beklenmedik davranıĢı karĢısında hiddetlenen Enlil; Anzu‟nun yakalanıp öldürülmesi ve Kader Tabletleri‟nin geri getirilmesini ister. Bunu baĢaran kimse tanrılar arasında büyük saygınlık elde edecek ve gücü artacaktır. Enlil bu görev için sırasıyla Adad, Gerra ve Ġnanna‟nın oğlu ġara‟yı görevlendirir. Fakat bu üç tanrıda Anzu‟nun peĢinden gitmeye cesaret edemez. Bu üç tanrıda Ģu sözlerle bu görevi erine getirmeyeceklerini belirtir: “Baba, kim eriĢimlez dağlara gidebilir? Oğullarından hangi tanrı Anzu‟yu yenebilir? Çünkü onun elinde Kader Tabletleri var, O, Enlil‟in gücünü aldı; 177 178 Narçın, Ali; 2008, a.g.e.: 68 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 103 65 ayinler yardı kaldı!”179 Bu yinelemelerden sonra çaresizlik içinden düĢünen Enlil ümitsizliğe kapılır. Enlil‟den Kader Tabletlerini çalan Anzu‟yu Enlil‟in yanına yerleĢtiren tanrı Enki ise bu duruma bir çözüm bulur. Enki, tanrıların yüce annesi Belet-ili‟ye Ninurta‟yı yaratmasını buyurur. Belet-ili‟yi yaratır ve ona cesaret verici Ģu kelimelerle hitap eder: “Bir yol çiz, zamanı düzelt. Yarattığım tanrılar için gün doğsun. Yıkıcı savaĢ gücünü topla, üzerine yürüdükçe Ģeytani rüzgârların essin. Göklerdeki Anzu‟yu yakala ve yarattığım topraklara sel getir, evi harabe olsun. Üzerinde dehĢetle gök gürlesin. Korkutucu savaĢ gücün onu sarsın, yıkıcı kasırga ona doğru yükselsin. Yay ve okunu hazırla ve onu zehirle kapla.”180 Ninurta, Belet-ili‟nin sözlerinden cesaret alır ve Anzu‟nun üzerine onunla özdeĢleĢen yedi rüzgârını da yanına alarak yola koyulur. Ninurta ile Anzu‟nun karĢılaĢmasını ise Ģu sözlerle ifade edilmiĢtir: “Dağın yamacında Anzu ve Ninurta karĢılaĢtı. Anzu ona baktı ve öfkesinden sarsıldı. DiĢleri Ģeytan umularınki gibiydi; kaftanının parlaklığı dağları sarardı. Öfkesinden tıpkı bir aslan gibi kükredi… ġiddetli bir savaĢ baĢlar: Ölüm bulutları yağmur yağdırdı, bir ok ĢimĢek çaktırdı, SavaĢ aralarında gürlüyordu.”181 Ninurta ne kadar sert saldırırsa saldırsın Anzu Kader Tabletleri‟nin verdiği güç ile direnmeye devam ediyordu. Zor duruma düĢmek üzere olan Ninurta Anzu‟yu yenmek için Bilgelik- tanrısı Enki‟den yardım ister. Enki ona Ģu sözlerle cevap verir: “SavaĢın hız kesmesine izin verme, zafer için saldır! Onu bitkin düĢür böylece fırtınalar geldiğinde kanatları kırılsın. Oklarını takip etmek için bumerang kullan ve kanatlarını kes, her iki kanadını da kopart…”182 Ninurta, Enki‟den aldığı tavsiyelerle yedi Ģeytani rüzgârını da alıp Ģiddetli çarpıĢmalar sonucunda Anzu‟yu yenmeyi baĢarır. Fakat tabletlerde ki kırıklardan Ninurta‟nın Anzu üzerine tekrar saldırdığı bölümden Anzu‟yu öldürmesine kadar geçen kısım hakkında maalesef elimizde bilgi bulunmamaktadır. Kader Tabletlerini Anzu‟dan geri alan Ninurta tanrılara iyi haberleri yollar. Ve mit, Ninurta‟yı tanrılar arasında yücelten geleneksel ifadelerle son bulmaktadır: “Sen Anzu‟yu ele geçirdin, onu kendi gücüyle öldürdün, Yükseklerde uçan znzu‟yu kendi gücüyle öldürdün. Çünkü sen çok cesursun, dağları deldin, tüm düĢmanların baban Enlil‟in önünde diz çökmesini sağladın. Ninurta, 179 180 181 182 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 103 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 104 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 104 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 104 66 çok cesur olduğun ve dağları deldiğin için tüm düĢmanların baban Enlil‟in önünde diz çökmesini sağladın. Mutlak egemenliğe sahip oldun, tüm ayinlere de.” 183 Korkunç ve hain Anzu‟yu öldürerek tanrılar arasında yüceltilen Ninurta‟ya dair ikinci bir kahramanlık miti ise “Ninurta ve Asag” , “Ninurta ve Kur” veya “Ninurta‟nın Yiğitlikleri” olarak bilinen öyküdür. “Kur” ve “Asag” birbirini tamamlayan kavramlar olmakla birlikte aynı zamanda faklı iki kavramı ifade etmektedir. Kur, kavramsal olarak Mezopotamya mitolojisinde hem cehennem olarak da bilinen yeraltı ülkesini hem de yer altında yaĢayan ejderha benzeri farklı tasvirleri bulunan bir canavarı temsil etmektedir. Asag ise Kur olarak adlandırılan cehennem veya yeraltında yaĢayan “hastalık ve illet cini”184 olarak mitolojide düĢlenmiĢtir. Mit, Ninurta‟nın silahlarının kiĢileĢtirilmiĢ biçimi olan ġarur‟un Ninurta‟ya verdiği bir söylevle baĢlamaktadır. ġarur, eldeki metinde ki kırıklar yüzünden sebebi bilinmese de Asag‟dan nefret etmektedir. Ve bu doğrultuda Ninurta‟yı Asag‟a karĢı kıĢkıtır ve onu öldürmesini ister. Ninurta, ġarur‟un cesaretlendirme ve kıĢkırtmaları ile Asag‟ı yok etmek için saldırır fakat rakibi karĢısında tutunamaz ve geri çekilir. ġarur tekrar SavaĢçı- tanrı Ninurta‟yı kıĢkırtır. Ninurta emirindeki bütün silahlarla birlikte Asag üzerine saldırı ve bu defa Asag‟ı yok etmeyi baĢarır. Ancak Asag‟ın yok edilmesiyle ülkede büyük felaketler baĢ göstermeye baĢlar. Kur‟un ilksel suları yeryüzünü basar tarım alanları harap olur. Ülkenin “ kazma ve sepet” taĢıyan, yani ülkenin sulanması ve tarıma hazırlanmasıyla yükümlü olan tanrıları, ümitsizliğe kapılırlar.185 Bu duruma sebep olan Ninurta ise ülkenin baĢına getirdiği felaketi yine kendi elleriyle temizlemek durumunda kalmıĢtır. Kur‟un sularının yükselmesiyle ortaya çıkan felaketler Ģu kelimelerle ifade edilmektedir: “ Açlık korkunçtu, hiçbir Ģey üretilemedi. Küçük ırmaklar temizlenmiyordu, kirlilik akıp gitmiyordu. Tarlalar hiç sulanmıyordu, sulama hendekleri kazılmıyordu. Hiçbir ülkede ekin yetiĢmedi, yalnızca zararlı otlar büyüdü. Bunun üzerine efendi yüce zekâsını iĢletti, Enlil‟in oğlu Ninurta büyük iĢler baĢardı.”186 Ninurta çözüm yolu olarak Kur‟dan fıĢkıran ilksel suların üzerine taĢlar yığar ve suyun yukarı çıkmasının önüne geçer. Yeryüzünü kaplana suları ise bir araya toplayarak Dicle nehrine akıtır ve ülkeyi içine düĢtüğü zor durumdan tamamen kurtarmıĢ olur. Bu 183 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 104 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 213 185 Kramer, S. Noah; 2001, a.g.e. :149 186 Kramre, S. Noah; 2001, a.g.e.: 149 184 67 kısım mit içerisinde Ģöyle anlatılmıĢtır: “ YayılmıĢ olanları, bir araya getirdi.Kur‟un yaydıklarını, topladı ve Dicle‟ye attı. Ondan taĢan sular tarlalara aktı. ġimdi yeryüzündeki her Ģey ülkenin kralı Ninurta‟yla neĢelendi. Tarlalar bol tahıl yetiĢtirdi, bağlar, bahçeler meyveyle doldu, (ürün) ambarlara ve tepelere yığıldı; Efendi yeryüzünden kederi sildi, Tanrıların ruhlarını neĢelendirdi.” 187 Ninurta‟nın annesi olarak anılan ilksel sular ile özdeĢleĢtirilen ana tanrıçalardan Ninmah ise, oğlu Ninurta‟nın baĢarılarını duyunca onu görmek için izin ister. Ve Ninurta ona “ yaĢam gözüyle” bakarak Ģöyle der: “ Ey hatun, sen Kur‟a gelmek istediğin için, ey Ninmah, benim uğruma bu düĢman ülkeye gelmek istediğin için, Beni kuĢatan savaĢın dehĢetinden korkmadığın için, ben yiğidin, yığdığı tepenin adı, Hursag (dağ) olsun ve sen de onun kraliçesi ol.”188 Daha sonra Ninurta her türden bitki, Ģarap ve bal, çeĢitli cinsten ağaçlar, altn, gümüĢ ve tunç, koyun ve “ dört ayaklı yaratıklar”ı versin diyerek Hursag‟ı kutsar. Sonra taĢlara döner, cin Asag‟ı karĢı savaĢırken kendisine düĢmanlık edenleri lanetler, dostluk edenleri de kutsar. Böylelikle Ninurta‟ya ait son mitosta sonlanmıĢtır. Bu mitosta dikkati çeken noktalardan biri Ninurta‟nın annesine karĢı kullanmıĢ olduğu kelimeler arasında geçen „ bu düĢman ülkeye‟ ifadesidir. Dikkati çeken nokta ise burada anlatılmak istenenin gerçek anlamda bir düĢman ülkenin varlığı mı yoksa yeraltı ülkesi olarak anılan Kur‟dan mı bahsedilmektedir. Annesi ninmah‟ı onurlandımak için bu tepenin adı Hursag olsun diyerek burayı kutsaması ve canlılarla donatarak bereketli bir toprak haline getirmesi bir fetih hareketinin olasılığını arttırmaktadır. Kur‟un yeraltı dünyası olduğu düĢünülürse hiçbir canlı varlığın sağ kalamayacağı bir yerin hayvanlarla ve bitkilerle donatılması bereketli hale getirilmesi Mezopotamya mitolojisinin sunuĢ olduğu yeraltı düĢüncesi ile çeliĢmektedir. 3.2.6. Marduk Mezopotamya mitolojisi kahramanlık mitosları dâhilinde ele alacağımız son kahramanlık miti ise yine bir tanrı olan Marduk‟ a aittir. Marduk baĢlangıçta yerel bir tanrı konumunda iken zamanla yükseliĢe geçen bir tanrı özelliği göstermektedir. Eski Babil 187 188 Kramer, S. Noah, 2002b, a.g.e.: 214 Kramer, S. Noah; 2002a, a.g.e.: 202 68 döneminden sonra ön plana çıkan bu tanrı daha sonraları Babil‟in baĢ tanrısı olarak kabul edilen önemli bir tanrı olacaktır.189 Marduk‟un, Kassitler döneminde Babil‟in baĢ tanrısı konumuna gelmesinde ise Sümer‟in kutsal Ģehirlerinden Nippur‟un ele geçirilmesinin etkisi büyüktür. Çünkü Nippur‟a sahip olmak Babil krallarına, kurumsal da olsa tüm Sümer ve Akad‟a egemenlik anlamı taĢıyan belli sıfat ve unvanlar kazandırırmıĢtır. Ancak 2. binyılda Babil‟in politik önem kazanmasından sonra, bu kentin rahipleri bilinçli bir çabayla Enlil‟in yerine kendi kent tanrıları Marduk‟u panteonun baĢına geçirmeyi baĢarmıĢlar ve böylece eski kutsal kentin yetkilerini gasp etmiĢlerdir.190 Böylelikle askeri ve ekonomik güç ile sağlanan Babil üstünlüğü dini alanla da kendisini meĢrulaĢtırma giriĢimine baĢlamıĢ olmuĢtur. Bu meĢrulaĢtırma giriĢiminin temelleri ise yüzyıllar boyu dillerden düĢmeyecek olan bir anlatı ve aynı zamanda da her yıl “Akitu” adı altında kutlanan törenlere kaynaklık eden “Enuma EliĢ” adlı Babil yaratılıĢ mitosuna dayanmaktadır. Böylece Enuma EliĢ, bir yaratılıĢ söylencesinden daha fazlasını ifade etmektedir. Enuma EliĢ‟te Babilliler gerçekleĢtirdikleri, Sümerlerin geleneksel yaratılıĢ söylencesini alarak; onu, yeni ulusal, dinsel ve siyasal amaçlarla kullanmak üzere yeniden Ģekillendirmektir. Böylelikle Enuma EliĢ, evrenin yaratılıĢının açıklaması, Yıldırımlar- tanrısı Marduk‟un yüce iktidara ulaĢması ve onun yeryüzündeki kenti olan Babil‟in methedilmesi hikâyesine dönüĢmüĢtür.191 Her ne kadar siyasi amaçlar doğrultusunda oluĢturulduğu açıkça ortada da olsa bu destan bize son kahramanlık mitimizin baĢkarakteri olan Marduk‟un eylemlerini sunmaktadır. Enuma EliĢ adıyla bilinen bu destan Ġngiliz arkeologların kazıları sırasında buldukları yedi adet kil tablet üzerine çivi yazısıyla kaydedilmiĢtir. Bu tabletlerde GılgamıĢ Destanı gibi, M.Ö. 668 ile 627 yılları arasında hüküm süren Kral Asurbanipal‟in kütüphanesine aittir.192 Adını baĢlangıç dizeleri olan “Bir zamanlar yukarılarda”193 kelimelerinden alan Enuma EliĢ‟te, en baĢta ilk imge olarak sunulan, ayrıĢmamıĢ su bütünlüğü ve bunun içinde 189 Köroğlu, Kemalettin; 2009, a.g.e.: 119 Qates, Joan (2004); Babil, Arkadaş Yayınevi, Ankara: 28 191 Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 243 192 Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 241 193 Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. :43 190 69 seçilen ilk çift, Apsu ile Tiamat anlatılır.194 Destana göre; baĢlangıçta sadece su ve onun üzerinde salınıp duran sis mevcuttu. Ġlk olarak “Baba Apsu” ortaya çıktı ve tatlı suların efendisi oldu, “Ana Tiamat” ortaya çıktı, tuzlu suları yönetti ve her ikisi birlikte aktılar. Onların oğlu Mummu suları kaplayan sislerin içindeydi. Ne yukarıdaki gökler ne de yeryüzü henüz ortaya çıkmamıĢtı. Suların üstünde henüz ne bataklık ne de otlak arazileri vardı. Ve henüz kamıĢlardan örülmüĢ barınaklar yapılmamıĢtı. Daha sonra tatlı ve tuzlu suların karıĢımından diğer tanrı çiftleri doğdu. Bunların; ilki olan Lahmu ve Lahumu hakkında neredeyse hiçbir Ģey bilinmemektedir. Ġkinci çift olan AnĢar ve KiĢar‟a gelince, bunların isimleri Sümercede “yukarıdaki unsurların tamamı” ve “aĢağıdaki unsurların tamamı” anlamına gelmektedir.195 Zamanı gelince, AnĢar ve KiĢar, göklerin tanrısı olan Anu‟nun ana- babası oldular. Buna karĢılık Anu, Ea‟nın babası oldu. Onlardan daha akıllı, daha anlayıĢlı ve güçlü olduğundan, sihir kullanmada çok yetenekli olduğundan, Ea, hem babasını hem de büyükbabasını geçti. Yeryüzü tanrısı oldu, büyük tanrılar arasında rakibi yoktu.196 Fakat eski tanrıların atası olarak kabul edilen Apsu ve Tiamat, AnĢar ve KiĢar‟ın ardıllarından memnun değillerdi. Çünkü genç tanrıların çılgınca hareketleri ve çığlıklarıyla Apsu‟nun huzurunu kaçırıyorlardır. Apsu da bu durum hakkında Tiamat‟a yakınır. Bu dizelerde “madde”nin (yani tözün ataletine ve bilinçsizliğine denk düĢen bir varoluĢ hali), kozmogoninin önkoĢulu olan her türlü harekete karĢı dirence, ilk hareketsizliğe duyduğu özlem sezilmektedir.197 Apsu‟nun Tiamat‟a yakınması ve genç tanrılara olan öfkesi ise Ģu Ģekilde dile getirilmiĢtir: “Yaptıkları bana çok ıstırap vermeye baĢladı, Gündüzleri dinlenemiyorum, geceleri uyuyamıyorum. Yaptıkları göndereceğim! Böylece huzur gelecek ve uyuyabileceğiz.” Ģeylere son verip onları 198 Apsu‟nun, genç tanrıları ortadan kaldırma isteği karĢısında Tiamat sinirlense de elinden bir Ģey gelmemektedir. Apsu‟nun kendilerini ortadan kaldırmak için yaptığı planı öğrenen genç tanrılar meclisi ise bir araya gelerek Apsu‟dan kurtulmanın bir yolunu arayama baĢlardılar. Kısa süre sonra “her Ģeyi bilen Ea” öne çıkarak büyülü sözleriyle Apsu‟yu derin bir uykuya daldırdı, onun “parıltısını çıkarıp kendi üstüne giydi” ve Apsu‟yu zincirledikten sonra öldürdü. Ea, bundan böyle Apsu adını verdiği suların tanrısı 194 Eliade, Mircae; 2012, a.g.e.: 90 Eliade, Mircae; 2012, a.g.e.: 90 196 Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 246 197 Eliade, Mircae; 2012, a.g.e.: 91 198 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 80 195 70 oldu. Buraya sarayını kurarak karısı Damkina da Marduk‟u Apsu‟nun bağrında, “yazgılar odasında, ilk örneklerin tapınağında” doğurdu.199 Üstün özelliklerle bezeli bir Ģekilde yaratıldığı söylenen Marduk‟un küçüklüğü ve tasviri Ģu ifadelerle kaleme alınmıĢtır: “Tanrıçalar tarafından emzirildi; onu büyüten bakıcı onu muhteĢemlikle bezedi. Gururu duruĢu, etkileyici bakıĢları, olgun varlığıyla daha baĢlangıçta güçlüydü. Babasının babası Anu ona baktı ve hoĢnut oldu, gülümsedi; kalbi neĢeyle doldu. Onu o kadar mükemmel yaptı ki yüceliği ikiye katlandı. Onlardan çok daha yüce, her yönden daha üstündü. Uzuvları büyük bir ustalıkla mantığın ötesinde yapılmıĢtı. Anlaması imkânsız, algılaması zordu. Gözleri dört tane, kulakları dört taneydi; Dudakları hareket ettiğinde alevler çıkardı. Dört kulağı da muazzamdı, gözleri gibi onlar da her Ģeyi algılardı. Tanrıların en üstüydü, sureti göz alıcıydı.” 200 Apsu‟nun ölmesi ise baĢlangıçta genç tanrılara acıyan Tiamat‟ı derinden bir öfkeye sürükler. Ve eski tanrıların Tiamat‟a gidip „kocanı öldürürlerken karĢı çıkmadın, hiç değilse Ģimdi onlara karĢı çık‟ demeleri; Tiamat‟ın Ea ile çevresindeki genç tanrılar kuĢağıyla uğraĢmaya karar vermesine sebep olur. Eski ve yeni tanrı kuĢakları arasında geçen bu kavgayı yorumcular doğada ırmakların denetime alınmasından önceki sel, bataklık gibi kaos güçleri ile onları düzene sokmaya çalıĢan düzen güçleri arası kavga olarak değerlendirmektedirler.201 Bu durum aynı zamanda Yunan mitolojisinde görülen Titanlar ile Olympos‟lu tanrıların mücadelesini de anımsatmakta ve kendi varlığını koruma amacına dayalı bir çıkıĢ noktasıyla kendinden önceki otoriteyi ortadan kaldırıp yerine kendi egemenliğini kurma çabasını da vurgu yapmaktadır. Tiamat ise, genç tanrıları ortadan kaldırmak için kendisine bir canavar ordusu yaratır. Bu ordu da yer alanlar canavarlar ise “boynuzlu iblis mushussu ejderi” , “kahraman lahmuyu” , “Ģeytani ugallu”, “kudurmuĢ köpek”, “akrep adam”, “Ģeytan ümu”, “balık adam”, “boğa adam” ve komutanları “Kingu” olarak sayılmaktadır.202 Bütün bu olanlar karĢısında Tiamat‟ın canavarlar ordusunun karĢısında duracak bir savaĢçı arayan AnĢar, Ea‟ya dedi ki : “Sen, Apsu‟yu öldürdün ve vezirini de esir aldın. ġimdi de, Tiamat ve Kingu‟yu öldüreceksin.” Ea derhal hazırlandı, ama korkunç devlerin kendisine doğru geldiklerini görünce gerisin geri kaçtı. AnĢar, o zaman Anu‟ya, “Oğlum, git, Tiamat‟la 199 Eliade, Mircae; 2012, a.g.e.: 91 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 82 201 Şenel, Alaeddin (2004; Siyasal Düşünceler Tarihi, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara: 64 202 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 83 200 71 konuĢ.” Dedi. “Yalvar, planından vazgeçmesini iste, ama planından vazgeçmezse, benim emirlerime boyun eğmesini emret.” Fakat Tiamat‟ın kuvvetlerini görünce, o da hayatını kurtarmak için kaçtı.203 Genç tanrılar umutsuzluk içinde Tiamat‟ın ordusu karĢısında ne yapacaklarını düĢünürken sahneye kahramanımız Marduk girmektedir. Tiamat‟ı yeneceğini ileri süren Marduk genç tanrılara; “Senin yerine benim sözlerim kaderi bağlayacak! Yarattığım hiçbir Ģey değiĢtirilmeyecek! Ağzımdan çıkanlar asla geri alınmayacak, asla değiĢtirilmeyecek!”204 diyerek bütün yetkilerin kendisine verileceğine dair birde Ģart koĢmaktadır Marduk‟un ortaya çıkmasıyla rahatlayan tanrılar onun gücünü sınamak amacıyla bir test uygulamaya karar veririler: “EndiĢeleri kaybolmuĢtu, keyifleri yerine gelmiĢti ve Ģampiyonları Marduk‟un kaderini buyurdular. Ona olan güvenlerine rağmen önce bir testten geçirirler: Aralarında bir takımyıldızı hazırladırlar ve sonra oğulları Marduk‟a seslendiler. „Göster bize, tanıları etkile! Yok, etme ve yeniden yaratma emrini ver ve öyle olsun! Emret ve takımyıldızı yok olsun! Tekrar emret ve yeniden belirsin.‟ Emretti ve sözleri üzerine takımyıldızı yok oldu. Tekrar emretti ve takımyıldızı yeniden belirdi. Tanrılar sözlerinin ne kadar etkileyici olduğunu gördüklerinde Sevindiler ve Marduk‟u kral ilan ettiler!”205 Marduk, bu evreden sonra tanrıların desteği ve onayıyla baĢ tanrı konumuna yükselmiĢ ve yönetim yetkisini eline almıĢtır. Ancak karĢısında sadece bir engel kalmıĢtır. O da, tuzlu suların kutsal anası Tiamat‟tır. Tiamat, tuzlu su okyanusunun hâkimi olarak tanımlanmasına rağmen ejderha olarak tasvir edilmiĢtir. Bu yüzden “ Tiamat ve Marduk” mücadelesi Mezopotamya mitolojisi içerisinde birkaç defa karĢımıza çıkan “ejderha öldürme” motiflerinden biri olarak değerlendirilebilir. Marduk, Tiamat ve ordusu ile savaĢmak için hazırlıklara baĢlar. Bu hazırlık sürecinde Marduk kendine bir yay yaptı, ona bir ok taktı ve omzuna astı. Sağ elinde asasını tutuyordu, sol elinde ise zehri yok eden bir bitki vardı. Yanında, Tiamat‟ı yakaladığında içine sokmak için ağ taĢıyordu. Önünde yıldırımlar vardı. Gövdesini yakıcı ateĢlerle doldurdu. Sonra, Tiamat‟ ın kaçmaması için, çevresine dört farklı yöndeki rüzgârları 203 Bratton Gladstone, Fred; 2000, a.g.e.: 48 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 84 205 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 85 204 72 yerleĢtirdi. Daha sonra Marduk kötü rüzgârı, hortumu, kasırgayı, dört katılı rüzgârı, yedi katlı rüzgârı, siklonu ve benzeri olmayan rüzgârı getirdi ve yedisini birden tuzlu suların tanrısı olan Tiamat‟ın içini karıĢtırmak için gönderdi. Yenilmez fırtına arabasını dört canavardan (Tahrip Edici, Acımasız, Ezici ve Uçucu) oluĢan yabanıl hayvanlar çekiyor, görenleri yüreğini dehĢetle dolduruyordu. Marduk arabasına çıktı ve savaĢa korku salan Vurucu sağında, en ateĢli savaĢçıları def edebilecek DövüĢ ise sol tarafında yer aldırlar. Her iki canavarın da, ucunda zehir damlayan keskin diĢleri ve dilleri vardı. Sonunda Marduk dehĢetli bir zırha büründü ve kafasına korkunç ıĢık halelerini yerleĢtirdi. Dudaklarına, Ģeytani güçlere karĢı büyülü bir koruma sağlayan kırmızı bir macun sürdü. En sonunda da en güçlü silahı olan tahrip edici yağmur fırtınasını çağırdı. Artık kudurmuĢ Tiamat‟ı karĢılamak için her Ģey hazırdı.206 Destanda Marduk ve Tiamat‟ ın kanlı mücadelesi ise Ģu Ģekilde anlatılmaktadır: “Yüz yüze geldiler, Tiamat ve Marduk, tanrıların bilgeleri. DövüĢe tutuldular, savaĢ baĢladı. Marduk ağını attı ve Tiamat‟ı yakaladı. PeĢinden gelen imhulluyu yüzüne doğru gönderdi: Tiamat ağzını açtı ve fırtınayı yuttu ve Tiamat ağzını kapatamasın diye imhulluyu zorla içeri soktu. Hiddetli rüzgârlar midesine yayıldı; içi tamamen kaskatı olmuĢtu ve ağzı da sonuna kadar açılmıĢtı. Marduk karnını parçalayan bir ok fırlattı, ok ortasına saplandı ve kalbini parçaladı. Tiamat‟ ı yendi ve ateĢini söndürmüĢ oldu. Cesedini yere attı ve üzerine çıktı.”207 Tiamat‟ı yerenerek genç tanrıları kurtaran Marduk eski tanrıları ve canavarlar ordusunun komutanı Kingu‟yu yakalar ve onları yargılamak için esir olarak elinde tutar. Marduk‟un zaferinden sonra Enuma EliĢ, evren ile dünyanın yaratılması ve düzenlenmesi, zamanın düzenlenmesi ve insanın yaratılmasıyla devam etmektedir. Bu süreç Marduk, Tiamat‟ın gövdesini ikiye ayırarak gökyüzünü ve yeryüzünü oluĢturmasıyla baĢlamaktadır. Daha sonra da Tiamat‟ın organlarından dünyanın geri kalanının düzenlenmesi için faydalanılır. Marduk için önemli olan asıl düzenleme ise mitosta zamanın düzenlenmesi gibidir. O, yılı, ayı ve günleri bölümlere ayırarak zamanı düzenler ve böylece iĢleyiĢi düzene kavuĢturmuĢ olmuĢtur. Yarattığı düzenin iĢleyiĢinin sağlanması için ise Marduk, gökleri yönetmesi için Anu‟ya yeryüzünü yönetmesi için Ea‟ya ve gök ile yerüyüzü arasındaki havayı yönetmesi için Enlil‟e emir verdi. Ayın, yani Sin‟in geceleri değiĢik 206 207 Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 251 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 86 73 günleri iĢaret edecek Ģekilde parlamasını sağladı. Geceleri Sin‟e verdiği gibi, GüneĢi yaratarak gündüzleri de ġamaĢ‟a verdi.208 Zaferinden ve yaratılarından sonra genç tanrılara seslenerek: “Apsu‟nun üzerinde, Esharra‟nın önünde tapınak için altındaki toprağı güçlendireceğim. Deniz yeĢili evi yarattım sizler için, kendim için de Ģatafatlı bir ev yapacağım ve içinde [Marduk‟un] tapınağı olacak ve özel bölgemi kurup krallığımı ilan edeceğim. Ne zaman Apsu‟dan bir kurul için gelecek olsanız, gece dinleneceğiniz yer içinde olacak, hepinizi ağırlayacak. Ne zaman gökyüzünden bir kurul için inecek olsanız, gece dinleneceğiniz yer içinde olacak, hepinizi ağırlayacak. Oraya Babil ismini veriyorum, büyük tanrıların evi. Oraya dinin merkezi haline getireceğiz.”209 diyerek genç tanrıların desteğini arttırırken hakimiyetini de güçlendirmektedir. Bu doğrultuda Enuma EliĢ destanı neredeyse baĢından sonuna kadar politik bir düĢüncenin gölgesi altında oluĢturulmuĢtur diye biliriz. Marduk‟un destana göre son çalıĢması ise insanı yaratmasıdır. Ġnsanın yaratılıĢ amacı Babil‟de de; dünya mitolojisi ve dinlerinde kabul gören genel anlayıĢa uygun olarak tanrı(ların) hizmeti ve tapınılarak yüceltilmesi içindir. Marduk, genç tanrılara vaat ettiği düzeni sağlamak amacıyla insanı yaratmaya karar verir. Burada Marduk‟un babası Ea/ Enki araya girerek insanın yaratılıĢında kullanması için esir aldıkları eski tanrıların kan ve kemikleri kullanabileceğini söyler. Marduk‟un kalbi, bu yanıtı duyunca neĢeyle doldu. Ea‟ya “Kan toplayacağım ve kemikleri yaratacağım ve onlardan bir vahĢi yaratıp ona „Ġnsan‟ adını vereceğim” dedi. “ Onun görevi rahat içinde yaĢamaları için tanrılara hizmet etmek olacak.”210der. Esir aldığı tanrıları yargılayarak Tiamat‟ı kıĢkırtanın ve kötülüğe sebep olanın kim olduğunu teker teker tüm eski tanrılara sorar ve hepsinden tek bir cevap olan “Kingu” yu duyar. Marduk bu yüzden Kingu‟yu öldürür ve kan ile kemiklerinden faydalanarak insanı yaratır. Enuma EliĢ‟te yer alan insanın yaratılıĢı ise Sümer geleneğinin, özellikle de insanın kökenini kurban edilen iki lagma tanrıyla açıklayan versiyonun bir uzantısıdır. Ama durumu ağırlaĢtıran Ģu unsur eklenmiĢtir: Kingu, ilk tanrılardan biri olmasına rağmen, Tiamat‟ ın yarattığı canavarlar ve Ģeytanlar ordusunun komutanı, baĢ Ģeytanı haline gelmiĢtir. Demek ki insan, Ģeytani bir maddeden oluĢturulmuĢtu: Kingu‟nun kanı. Sümer 208 Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 252 Mccall, Henrietta; 2011, a.g.e.: 87 210 Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 253 209 74 versiyonlarıyla bu farklılık anlamlıdır. Trajik bir kötümserlikten söz edilebilir; çünkü insan kendi doğumuyla mahkûm edilmiĢ gibidir. 211 Tiamat‟ı yenerek bütün Mezopotamya tanrıları arasında yükselen Marduk aynı zamanda tanrısal güçlerin tamamını da bünyesinde toplamaya baĢlayarak çok tanrılı dini yapı içerisinde tek yaratıcı güç haline gelmiĢ ve bir nevi tek tanrılı din kavramının da öncülü olmuĢtur diyebiliriz. Geç Babil döneminde, Bel (Efendi Tanrı) unvanın Marduk ile eĢanlamlı kullanılmaya baĢlamıĢ olması ve ĠĢtar gibi Marduk ‟un da diğer tanrıların çeĢitli yönlerini kendisinde barındırmaya baĢlaması tanrısal özelliklerinin arttığını ve yüceltildiğini en açık Ģekilde göstermektedir. Marduk‟un diğer tanrıların güçlerini bünyesine topladığını ise kendisine yönelik kullanılan Ģu ifadelerden rahatça anlayabilmekteyiz: “Ninurta çapanın Marduk‟udur, Nergal saldırının Marduk‟udur, Zababa yumruk yumruğa dövüĢün Marduk‟udur, Enlil efendilik ve öğüdün Marduk‟udur, Nabu hesap iĢlerinin Marduk‟udur, Sin, gece aydınlanmasının Marduk‟udur, ġamaĢ adaletin Marduk‟udur, Adad yağmurun Marduk‟udur…”212 Marduk‟un yüceltilmesi ve baĢ tanrı konumuna getirilmesinin temel sebepleri arasında siyasi ve ekonomik amaçlar yatıyor olsa da dini alanda ki bu değiĢimin sağlam temeller üzerinde ayakta durması için muhakkak toplumsal bir karĢılığı olmak zorundadır. Bu durum ise kendisini bariz bir Ģekilde Marduk‟un zaferinin, tanrısal tahta çıkıĢının, dünyanın ve insanların yaratılıĢının ve Göksel Babil‟in kuruluĢunun canlandırıldığı213 Yeni Yıl kutlamalarında göstermektedir. Enuma EliĢ bu doğrultuda, Babil‟de hey yıl ilkbaharın baĢlangıcını simgeleyen on gülük Yeni Yıl festivallerinin bir parçası olarak, huĢu içinde ezbere okunmuĢ ve dramatize edilmiĢtir. Bu bayram; tatil, evrendeki düzenin yeniden kurulması, hayatın yenilenmesini ve gelecek yıl için tüm insanların kaderlerinin belirlenmesini vurgulayan ciddi bir olaydır. Bilim adamları Babillilerin, Enuma EliĢ‟te kaos güçleriyle düzen güçleri arasındaki savaĢı pandomimle temsil ettiklerine inanmaktadırlar. ĠnanıĢa göre; Marduk mahkûmiyetten kurtulana dek Babil sokaklarında düzensizlik hüküm sürecektir. Daha sonra kutlamalarda Marduk, Tiamat ve onun Ģeytani güçleriyle karĢı tanrıların gücünü temsil eden bir törenle alayına önderlik ederek Tiamat‟ı ve onun isyankâr güçlerini alaycı bir savaĢtan sonra yenilgiye uğratır ve evrende düzeni kurmaya baĢlar. Bu canlandırmadan sonra Babilliler 211 Eliade, Mircae; 2012, a.g.e.:93 Oates, Joan; 2004, a.g.e.: 182 213 Güven, İsmail; 2007, a.g.e.: 70 212 75 onun suretini, Babil sokaklarında gösteriĢli bir resmi törenle taĢırlar. Bu büyülü yöntemle insanlar, kaderlerini kontrol eden tanrıları etkilemeyi ve bereket, bolluk ve iyi talihle dolu bir yıl getirmeleri için ikna etmeyi ummaktadırlar.214 214 Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 242 76 77 4. ANADOLU MĠTOLOSĠNDE KAHRAMANLIK MĠTOSLARI 4.1. Anadolu Mitolojisinin Ana Hatları Medeniyetlerin beĢiği olarak adlandırılan Anadolu binlerce yıldır birçok kültüre ev sahipliği yapmıĢ ve bünyesinde barındırdığı tüm kültürlerin izlerini bedenine adeta nakıĢ gibi iĢlemiĢ bir coğrafyadır. Anadolu‟nun „medeniyetlerin beĢiği‟ olarak adlandırılmasındaki en büyük etken ise dünya üzerinde yer edindiği konumundan kaynaklanmaktadır. Anadolu, etrafını saran denizler, yeryüzü Ģekilleri, bünyesinde barındırdığı akarsu ve göller, toprak verimliği ve yeraltı madenleri açısından daima insan yaĢamını kolaylaĢtıran bir bölge olmuĢtur. Aynı zamanda Asya ve Avrupa‟nın arasında bir köprü görevi görmesi farklı kültürlerin etkileĢimini sağlamıĢ hatta bir araya gelmesini ve kaynaĢmasını da kolaylaĢtırmıĢtır. Bütün bu unsurlar ve daha fazlası Anadolu‟nun insanlık tarihi boyunca süreklilik arz eden bir bölge olmasını da sağlamıĢtır. Ġnsanlık tarihi bakımından bu bölge ele alındığında; Anadolu‟da ilk insan yerleĢmeleri Neolitik dönemden çok daha öncelere uzanmakla birlikte; ilk insan izleri M.Ö. 700.000‟lere kadar gittiği görülmektedir. Ancak gerçek anlamda ilk insan yerleĢmeleri M.Ö. 70.000‟lerde ortaya çıkmıĢtır.215 Anadolu‟nun köy kültüründen Ģehir kültürüne geçmesiyle birlikte ortaya çıkan Ģehir devletlerinin doğuĢu Anadolu‟nun kültürel ve politik yapısına haraketlilik kazandırmıĢtır. Özellikle eskiçağ dünyasında adından söz ettirir bir medeniyet kurması M.Ö. 2. binlere tekabül etmektedir. Konumuz dâhilinde ele alacağımız dönem olan bu zaman diliminde ise Anadolu‟ya tarihte “Hititler” adıyla anılan bir topluluk hükmetmektedir. M.Ö. 2. binde Anadolu‟nun büyük bir kısmında ve Kuzey Suriye‟de hüküm süren Hititlerin konuĢtukları dil bakımından Hint- Avrupa dil ailesine dâhil olmaları onların Anadolu‟ya dıĢarıdan geldiklerini göstermektedir. Fakat nereden ve ne zaman geldikleri kesin olmamasına rağmen, krallığın kuruluĢundan birkaç yüzyıl önce Anadolu‟ya küçük gruplar halinde geldikleri ve zamanla güç kazanarak Hitit devletini kurdukları düĢünülmektedir.216 Anadolu‟ lu olmayan fakat Anadolu‟yu tek bir kültür etrafında yoğurmaya çalıĢan bu topluluk Anadolu gibi bünyesinde birçok kültürün izlerini taĢımaktadır. Bu doğrultuda Hititler bu bölümde iĢleyemeye çalıĢacağımız Anadolu mitolojisi‟ ninde sınırlarını oluĢturmaktadır. Hitit Ġmparatorluğu‟nun dağılmasından sonra 215 Ersoy, Abdullah- Tokuroğlu, Belma(2012); Uygarlık Tarihi, İMAJ YAYINEVİ, Ankara: 85 Baykal- Seeher, Ayşe(2006); “ Hitit Dünyasına Kısa Bir Bakış”, Boğazköy’den Karatepe’ye Hititbilim ve Hitit Dünyasının Keşfi, YKY, İstanbul: 14 216 78 ortaya çıkan birçok siyasi örgütlenme olmasına rağmen bunların birçoğunun Hitit kültürünü devam ettirmeleri, Hitit devamı bir kültür olmasa da yeterli yazılı vesikanın mevcut olmayıĢı veya Yunan kültür çevresine dâhil olmalarından dolayı bu bölümde ele almayacağız. Konumuz dâhilinde M.Ö. 2. binyıl Anadolu‟sunda yaĢamıĢ bir topum olan Hititlerin dinleri incelendiğinde ise; farklı etnik kökenlere ait birçok öğenin bir araya gelmesi ile oluĢmuĢ bir kültür mozaiğiyle karĢılaĢılır.217 Bu mozaik içerisinde yer alan Hint- Avrupalı tanrıları (Hitti- Luwi- Pala), Asyanik Tanrılar ( Hatti- Hurri- Sümer), Indo- Ari Tanrılar (Eski Hint) ve Semitik Tanrılar (Asur- Babil) gibi birçok dini unsuru ve farklı dini uygulamaları bir arada görebildiğimiz için, Hitit dininde synkretizmin (birleĢtirmenin) varlığından da bahsedilebiliriz.218 Bu doğrultuda Hitit dini sadece farklı kültürlere ait tanrı, tanrıça, kahraman ve mitleri bünyesinde barındıran bir toplum değil aynı zamanda bu kültürlerin bir araya gelerek oluĢturduğu bir yapıyı temsil etmektedir. Eskiçağ dünyasının çok tanrılı inanç sisteminin en seçkin örneklerinden birini oluĢturan Hititler Anadolu topraklarına girdikleri andan itibaren kendi kültürleri ile yerli kültür arasında sıkı iliĢkiler kurmuĢlar ve özellikle dini alanda kendilerini Anadolu din sistemine adapte edebilmiĢler ve böylelikle kendi inanç sistemini Anadolu inanç sistemi içerisine yerleĢtirebilmiĢlerdir. Büyük ihtimalle din alanında izledikleri politika kuruluĢ döneminden itibaren ĢekillenmiĢ ve zamanla geliĢmiĢtir. Hititlerin izledikleri din politikası sayesinde özellikle, Ġmparatorluk Dönemi‟nden itibaren çok tanrılı inanç sistemini en uç noktaya kadar taĢımayı baĢardıkları görülmektedir. Askeri ve siyasal açıdan güçlenen Hititlerin kutsal tanrılarının oluĢturduğu “Hitit panteonu”nu, egemenlikleri altına giren Ģehir devletleri ve krallıklarının tanrıları ile geniĢletmiĢ olmaları izledikleri din politikası açısından dikkat çekicidir.219 Bu geniĢleme Hititlerin antlaĢma metinlerinde özellikle Ģahit olarak vurgulanan “Bin Tanrılı” panteonunun, Hatti tanrı ve tanrıçaları, Hurri tanrı ve tanrıçaları, Suriye ve Mezopotamya‟daki tanrı ve tanrıçaları ile bezeli bir yapıda olmasıyla daha rahat görülmektedir.220 Hititlerin çok tanrılı dini hayatta “Bin Tanrılı” olarak adlandırılmalarına sebep olan din politikaları ise kısaca Ģu Ģekilde ifade açıklanabilir. Hititler siyasi hedefleri 217 Alparslan, Metin (2009); Hititoloji’ye Giriş, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü, İstanbul:, 119 Alparslan, Metin; 2009, a.g.e.: 119 219 Murat, Leyla( 2010); ). “Tanrıça Işhara”, VII. Uluslararası Hititoloji Kongresi Bildirileri Kitabı, Ankara: 530 220 Murat, Leyla; 2010, a.g.m.: 530 218 79 doğrultusunda yayılma gösterecekleri alanlarda karĢılaĢacakları krallık ve toplulukların tanrı ve tanrıçalarını kendi panteonlarına katarak (tapınaklarda ki tanrı veya tanrıça heykellerinin kaçırılması suretiyle veya fetih yoluyla) fetih sürecini kolaylaĢtırıyorlar ve fetih sonrası ortaya çıkabilecek her hangi bir toplumsal isyanın doğmasını engelliyorlardı. Bu yeni unsurların devlet içerisinde ki kontrolü böylece din aracılığıyla gerçekleĢtirilmiĢ oluyordu. Çünkü bir kentin yerel tanrısı o kentin güç kaynağıydı; bu tanrı suretleri kaçırıldığında- ki tanrının vücuda gelmesi olarak görüldüğünden istendiği zaman kopyası yapılamıyordu- söz konusu tanrının kültü yerine getirilemiyordu ve kent o tanrının koruyucu etkisinden ve gücünden yoksun kalıyordu; artık yeni tapınaklarında bu tanrıların gücünden galip gelen taraf yararlanıyordu.221 Böylelikle Hitit siyasi haritası ile birlikte Hitit panteonu‟ da geniĢlemekteydi. Burada altını çizmemiz gereken bir diğer nokta ise Hititlerin panteon içerisine aldıkları tanrılara sadece siyasi bir açıdan yaklaĢmadıklarıdır. AĢırı dindar bir devlet olarak bilinen Hititler panteon içerisine aldıkları tanrılara büyük saygı duymuĢlar onların gazabından korkmuĢlar ve gerekli önemi göstermiĢlerdir. Tabi ki panteon içerisinde bir hiyerarĢi söz konusudur. Fakat panteon içerisindeki her bir tanrıya ait ritüelleri zamanında ve nizami bir Ģekilde gerçekleĢtirmeye çalıĢmıĢlardır. Farklı kültürlerin Hitit mitolojisi üzerindeki etkisi ise yukarıda değindiğimiz gibi baĢta Anadolu‟nun coğrafi özellikleriyle daha sonra ise Hititlerin din politikası ile açıklanabilmektedir. Bu etkileĢim sürecinde ise Hititler ilk baĢta Babil uygarlığının etkisine girmeye baĢlamıĢlardır. Daha sonraları, özellikle Ġmparatorluk döneminde, Mezopotamya ve Suriye‟nin kuzey bölgelerinde yaĢayan ve Hint- Avrupa kümesinden olmayan Hurri kültürünün büyük bölümünü özümsemiĢlerdir.222 Özellikle mitoloji açısından Mezopotamya‟da ilk defa yazılmaya baĢlanan mitolojik hikâyelerin, Hurriler aracılığı ile Hititlere geçmiĢ olması büyük önem arz etmektedir. Doğu ve Batı Kültürleri arasında önemli bir geçiĢ noktası konumundaki Anadolu‟nun M.Ö. 2. binyılda Hitit egemenliğinde olması, bu edebi ürünlerin onlar sayesinde Eski Yunan Uygarlığına taĢınmasını da sağlamıĢtır. Bir bakıma Hititler, Mezopotamya ile Eski Yunan Dünyası arasında bir köprü oluĢturmuĢtur.223 Böylelikle Yunan mitolojisi de yüzyıllar içerisinde biriken bu bilgi birikimi sayesinde günümüzde bile hayranlık uyandıran bir seviyeye ulaĢmıĢtır. 221 Brandau, Birgit; Schickert, Hartmut ( 2004); Hititler, Arkadaş Yayınları, Ankara: 56 Eliade, Mircea; 2012, a.g.e. : 176 223 Alparslan, Metin; 2009, a.g.e.: 120 222 80 Yukarıdaki bahsetmeye çalıĢtığımız kültürel etkileĢimden dolayı Hititlerin ortaya koymuĢ oldukları mitolojik öğeler ilk baĢlarda Sümer ve Babilonya dinlerinin yeni versiyonu olarak ortaya çıktığı sanılsa da, son derece farklı ve özgün yapısı dikkat çekmektedir.224 Hitit mitolojisinin içeriğine değinmeden önce ilk olarak Ģunu vurgulamak gerekir ki Hititlerden günümüze kalan vesikaların büyük bir kısmının saray içi uygulamaların bir göstergesi olmasından dolayı devlet inancı olarak ortaya konulmuĢ bir sistemi ifade etmektedir. Yani Hitit panteonu denince, öncelikle devlet dinini yani baĢkentte tanınan, saygı gören ve onlara tahsis edilmiĢ rahiplerce hizmet edilen tanrı ve tanrıçalar akla gelmelidir. Bu panteon, yerel kültlerin birleĢmeleri sayesinde 'geliĢmiĢ, karmaĢık‟ bir sisteme ulaĢmıĢtır.225 Merkezleri HattuĢa‟da bulunan din adamları, yukarıda bahsedildiği üzere resmi bir panteon oluĢturmuĢlardır. Fakat bir devlet dini olarak karĢımıza çıkan Hitit dininin uygulamalarına, Hitit sivil halkının katılımının olmadığı anlaĢılmıĢtır.226 Hititlerin ortaya koymuĢ oldukları inanç sisteminin bir ürünü olarak ortaya çıkan Hitit mitolojisi ise dini yapı gibi farklı kültürlerden tanrıları, yarı- tanrıları, kahramanları ve bunlara ait mitosları bünyesinde barındırmaktadır. Bu noktada son derece zengin bir yapıyı temsil eden Hitit mitolojisi içerisindeki yer alan ve köken olarak farklı kültürlere ait olan kahramanlık mitoslarını ele almadan önce Hitit mitolojisini kozmoloji ve teoloji açısından incelemek Hitit toplumunun tanrılara bakıĢ açısını anlamak açısından da yerinde olacaktır. Hitit mitolojisi içerisinde kozmik düzenin oluĢumuna ıĢık tutan en uygun anlatı “Gökteki Krallık Efsanesi” olarak bilinen mitostur. Bu mitos genel olarak „YaratılıĢ‟ mitoslarının baĢlangıç kısımlarında da sıkça görebileceğimiz bir motif olan ilksel tanrıların otoritesini kaybetmesiyle baĢlamaktadır. Hitit mitolojisinde bu baĢlangıç sürecinde üç önemli tanrı olan Alalu, Anu ve Kumarbi yer almaktadır. Alalu‟nun hâkimiyet dönemi ve Anu‟nun tahtı ele geçiriĢi Ģu Ģekilde ifade edilmektedir: “GeçmiĢ yıllarda Alalu cennette (gökyüzünde) kral idi. Alalu tahtta oturuyordu ve tanrıların önde geleni güçlü Anu, (hizmetçi olarak) onun huzurunda duruyordu. O, Alalu‟nun ayaklarına kapanıyor ve içki kaplarını içmek için onun eline veriyordu. Alalu gökte tam dokuz yıl boyunca kraldı. Dokuzuncu yılda, Anu, Alalu‟ya karĢı mücadeleye giriĢti ve o Alalu‟yu yendi. O (Alalu) onun önünden kaçtı ve karanlık toprağa indi. O aĢağıya karanlık toprağa gitti ve Anu onun 224 Başdemir, Kürşat (2003);Eski Anadolu, Kaynak Yayınları, İstanbul:30 Arıkan, Yasemin (1998a); “ Hitit Dini Üzerine Bir İnceleme”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Ankara, cilt: 38, sayı: 1-2, 272 226 Alparslan, Metin; 2009, a.g.e.: 120 225 81 tahtına oturdu.”227 Alalu ve Anu arasında geçen bu hâkimiyet mücadelesinde Alalu‟nun karanlık olarak algılanan yer altına gitmesi onun gücü ve otoritesini kaybettiğinin bir göstergesidir. Çünkü Hitit metinlerinden yola çıkarak edindiğimiz bilgiler doğrultusunda, yeraltı dünyasının “karanlık”, “kirli” gibi sıfatlarla tanımlanması ve orada yaĢayan tanrılarında “eski tanrılar” veya “ikinci dereceden tanrılar”228olarak adlandırılması Alalu‟nun tahtıyla birlikte saygınlığını da kaybettiğini göstermektedir. Kozmolojik açıdan farklı bir bakıĢ açısı olarak Alalu‟nun yer altına kaçması ve Anu‟nun gökyüzünü ele geçirip krallık tahtına oturması aynı zamanda dünyanın oluĢum sürecinde „ yer ve gök‟ ayrımına da iĢaret ediyor olabilir. Mitosun devamında Anu‟da öncülü Alalu gibi tam dokuz yıl gökyüzünde hüküm sürmüĢ ve Alalu‟ya hizmet ettiği gibi onun hizmetini de Kumarbi yerine getirmektedir. Anu‟nun dokuzuncu yılında ise Kumarbi ve Anu‟nun krallık mücadelesi gerçekleĢecektir. Anu ve Kumarbi arasında ki hâkimiyet mücadelesi ise Alalu ve Anu arasındaki mücadeleden daha ayrıntılı bir Ģekilde Ģu ifadelerle anlatılmıĢtır: “Tam dokuz yıl boyunca Anu gökyüzünde kral olarak kaldı. Dokuzuncu yılda Anu Kumarbi‟ye karĢı mücadeleye giriĢti. Alalu‟nun tohumu (dölü) Kumarbi, Anu‟ya karĢı (bir) mücadele verdi. (Anu) artık Kumarbi‟nin gözlerine karĢı koyamaz. Anu, Kumarbi‟nin el ve ayaklarından kendini sıyırdı ve kaçtı. Anu gökyüzüne çıktı. (Fakat) Kumarbi onun arkasından koĢtu. Anu‟nun ayaklarından yakaladı ve Anu‟yu gökyüzünden aĢağı çekti. (Kumarbi Anu‟nun) dizini (bel altını) ve bronza benzer Kumarbi‟nin karnına bitiĢik “erkeklik organını” ısırdı. Kumarbi, Anu‟nun erkekliğini yutunca, o sevindi ve yüksek sesle güldü.”229 „Kumarbi ve Anu‟ arasındaki hâkimiyet mücadelesine dair anlatıda Kumarbi‟nin, Alalu‟nun tohumu olarak tasvir edilmesi dikkat çekicidir. Bu ifade Kumarbi‟nin taht için savaĢını ve tahtta hak iddiasını meĢrulaĢtırmaktadır ki burada insan zihninin siyasal düĢünüĢünün mitolojiye yansıyıĢını görebilmekteyiz. Kozmoloji açısından ise Gökseltanrı Anu‟nun iğdiĢ edilmesinin yerle göğün ayrılıĢını- bu ayrılıĢtan dünya ve yaĢam doğar- yansıttığı varsayımı ile sürülmüĢtür. Ayrıca gökte üstünlük elde etmeye iliĢkin bu öykünün Yunan yazınının önemli bir eseriyle yani Hesiodos‟un Theogenia‟sıyla yakından bağlantılı noktalar sunduğunu hatırlatmak gerekir. Aynı izleklerin Mezopotamya, Suriye, 227 Hoffner, Harry A. (1990); Hittite Myths, Writings from the Ancient World 2. Atlanta: Scholars Press: 40 Sevinç, Fatma ( 2008); “Hititlerde Yeraltı Dünyası”, Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Eskişehir, Cilt: 9, Sayı: 1, 234 229 Karauğuz, Güngör (2001); Hitit Mitolojisi, Çizki Kitabevi, Konya: 143 228 82 Anadolu ve Ege alanları yazınlarında ki yaygınlığı tüm eski Doğu Akdeniz kültürleri arasındaki sıkı bağlantılar dikkate alınarak açıklanabilir.230 Mitosun devamında ise Anu‟nun erkeklik organını yutan ve zafer kazandığını sanan Kumarbi‟nin baĢına gelenler anlatılmaktadır. Kumarbi Anu‟nun erkeklik organını yuttuktan sonra zafer kahkahası atarken Anu Ģu sözlerle araya girer: “ Erkekliğimi yuttuğun için kendi içinden seviniyor musun? Kendi kendine sevinme! Ben sana yük (tohumu) yükledim. Ġlk olarak soylu Fırtına- tanrısı ile seni aĢıladım (gebe bıraktım). Ġkincisi dayanılmaz Aranzah nehriyle seni aĢıladım. Üçüncüsü soylu TaĢmiĢu ile seni aĢıladım.” der. Kumarbi erkek olduğu için bu çocukları nasıl doğuracağını sorundur. Buna farklı çözümler bulunur: Kumarbi menilerin bir kısmını Kanzura Dağı‟na doğru tükürür ve dağ bu Ģekilde hamile kalarak TaĢmiu‟nun taĢıyıcı annesi olur. Ardında Kumarbi TeĢup‟un doğumu konusunda bilge tanrı EA‟ya danıĢır ve doğum için Kumarbi‟nin kafatasının açılmasına karar verilir. Kumarbi yeni doğan TeĢup‟u yutarak yok etmeye teĢebbüs eder, ama güneĢ Tanrısı, Kumarbi‟nin ısıracağı çocuğu bir bazalt taĢla değiĢtirir. Bu taĢ daha sonra EA tarafından kutsanır. Hitit Anadolu‟sunda HuwaĢi kült taĢının yayılması için bir açıklama bu olabilir.231 Burada anlatılan baba- oğul ya da tanrı kuĢakları arasındaki çatıĢmaların izleri Hellen‟lerin yaratılıĢ mitosuna temel oluĢturmuĢtur. Bu Hurri kökenli mitosa göre, göğün ilk sahibi Alalu‟ya karĢı oğlu Anu ayaklanarak gök krallığını ele geçirmiĢ, ona da dokuzuncu yılında oğlu Kumarbi baĢkaldırarak evrenin egemeni olmuĢtur. Aynı biçimde Hellen mitoslarında da göğün ilk egemeni Uranos‟a karĢı oğlu Kronos isyan ederek egemenliği ele geçirmiĢtir, onun göksel egemenliğini ise daha sonra oğlu Zeus babasına karĢı ayaklanarak elde etmiĢtir.232 Benzerlikler sadece hâkimiyet mücadelesi ile sınırlı kalmamıĢtır. Fırtına- tanrısı TeĢup‟un doğumunda yer alan “taĢ” motifi ile Zeus‟un doğumunda yer alan “ taĢ” motifinin kullanılıĢı arasında da büyük bir benzerlik söz konusudur. Ayrıca Kumarbi‟nin TeĢup‟u kafasından doğurması ile Zeus‟un Athena‟yı kafasından doğurması da iki kültür arasındaki etkileĢimi ve kültürel geçiĢi göstermesi açısından da büyük önem arz etmektedir. 230 De Martino, Stefano ( 2003); Hititler, Dost Kitabevi, Ankara: 107 De Martino, Stefano (2013); “ Din ve Mitoloji”, Hititler ( Ed. Doğan- Alparslan, Meltem / Alparslan, Metin),YKY, İstanbul: 422 232 Çapar, Ömer (1990); “ Hellen Mitoslarında Doğulu ve Anadolulu Unsurlar”, Uluslararası I. Hititoloji Kongresi Bildirileri, Kültür Bakanlığı, Çorum: 102 231 83 Kumarbi‟nin, Fırtına- tanrısı TeĢup‟u doğurması ise yeni bir hâkimiyet mücadelesine sebep olacaktır. Fakat mitin devamında anlatılacak olan bu mücadelede ortaya çıkan karakterler ve olay örgüsü kahramanlık mitosları çerçevesinde ele alacağız. Kozmoloji açısından bu tanrılar dünyasında yer alan „insan‟ ise tanrılara hizmet ve ibadet etmek için yaratılmıĢ bir varlık olduğu kadar üstün bir yaratılıĢın ürünüdür. Ġnsan, Hitit mitoloji içerisinde bedensel olarak kozmosun aynası olarak görülmektedir. Evrende yer alan her Ģeyin insana yansımıĢ olduğu düĢünülmektedir. Buna göre evrenin bir parçası olan insanın baĢı göğün, elleri toprağın ve gözleri ise suyun yansımasıdır.233 Hitit mitolojisi içerisinde kozmolojiye dair bilgiler sınırlı olmasına rağmen Hititlerin evrene, dünya ya, tanrılar âlemine ve bu varoluĢ içerisinde ki yerlerine karĢı yorumlarını ifade eden teolojiye yönelik bilgileri içeren yazılı kaynakların sayısı oldukça fazladır. BaĢlangıç olarak Hititlerin zihninde yer edinen tanrı fikrine daha sonra Hitit siyasi coğrafyasında ön plana çıkan tanrı ve tanrıçaların özelliklerine ve onlara ait mitoslara değinmek yerinde olacaktır. Bu doğrultuda Hitit tanrı ve tanrıçaları hakkında söylenebilecek ilk ifade; Hitit tanrısal dünyasının, Hitit coğrafyasının doğal parçalarından biri olduğudur. Çünkü dağlar, nehirler ve kayalar yanında deniz, güneĢ ve fırtına gizemli tanrısal güçler olarak algılanmıĢtır. Tanrılar evrenin ve karanın çeĢitli bölgelerinde ikamet ederler, fakat aynı zamanda ölümlülerin onlar için inĢa ettikleri evlerde yaĢarlardı.234 Aynı zamanda Hitit tasavvurunda tanrılar tıpkı insanlar gibidir ve zaten onların insanlara muhtaç durumda olmaları buradan kaynaklanmaktadır. Fiziki Ģekilleri insan gibi (antropomorf) olduğu kadar, ruhen de onlarla aynıdırlar, tıpkı insanlar gibi yerler, içerler, eğlenirler, severler, nefret ederler, kavga ederler, ihtiras yaparlar, isterlerse yardım ederler, istemezlerse sırt çevirirler. Anneleri, babaları, çocukları ve diğer akrabaları vardır; tıpkı insanlar gibi taraflı gruplar oluĢtururlar, birbirlerini çekiĢtirir, kavga eder ve hatta savaĢırlar.235 Hitit zihin dünyasındaki tanrı tasviri eskiçağ dünyası ile benzer bir yapıda olmasına rağmen Hitit inanç sistemi farklı kültürlerin etkileĢimi altında bir araya gelmiĢ bir yapıyı temsil etmektedir. Bu etkileĢimden kaynaklı olarak karmaĢık bir sistem gibi görünen Hitit mitolojisinde bir kavramın karĢılığı olarak birden fazla (farklı kültürlere ait) tanrı adı 233 Gezgin, Deniz (2009); Su Mitosları, Sel Yayınları, İstanbul: 122 Schwemer, Daniel (2013); “ Tanrılar Kültü, Büyü Ritüeli ve Ölülerin Bakımı”, Hititler ( Ed. DoğanAlparslan, Meltem / Alparslan, Metin),YKY, İstanbul: 432 235 Ünal, Ahmet (2003); Hititler Devrinde Anadolu- II, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul: 80 234 84 karĢımıza çıkmaktadır. Bu tanrıların büyük çoğunluğu Hatti, Hurri ve Mezopotamya kökenli tanrılar olmalarına rağmen hepsi aynı statüye ve öneme sahip değillerdir. Anadolu harici ve Hitit öncesi tanrı ve tanrıçaların Hitit panteonu içerisindeki yerlerini tarihsel, toplumsal ve mitolojik olarak değerlendirmek ortaya çıkan çok dinli yapı içerisinde tanrı ve tanrıçaların genel konumunun belirlenmesi açısından yerinde olacaktır. Ġlk aĢamada tarihsel olarak; Hitit mitolojisi içerisindeki farklı kültürlere ait tanrı ve tanrıçaların ayrımını yüzeysel olarak Hitit panteonuna katılıĢ dönemlerine göre yapabilmek mümkündür. Çünkü siyasi alandaki geliĢmelerin bir sonucu olarak farklı dönemlerde farklı kültürlerin etkisi açık bir Ģekilde hissedilmektedir. Özellikle siyasi yayılım alanlarında yer alan tanrı ve tanrıçaların Hitit panteonu içerisine alınması mevcut tanrılarla aynı özelliklere sahip olanların özdeĢleĢtirilmesi ve tek bir tanrı gibi tapılması siyasal düĢünüĢün din üzerindeki etkisini göstermektedir. Toplumsal yapıda ise kesin bir yargı çerçevesinde tanrıların toplum içerisindeki statülerinin yeri belirlenememektedir. Bunun baĢlıca sebebi yukarıda da değindiğimiz gibi Hitit inanç sisteminin devlet dini olarak kalmasıdır. Fakat toplumsal yapının bir parçası olan tapınaklar göz önüne alacak olursak Hitit toplumu gibi “ bin tanrılı” olarak ifade edilen bir toplumda tanrılar arasında ki statü farkını tanrı ve tanrıçalara ait tapınakların büyüklüklerinden, tapım ritüellerinden ve hizmet için görevlendirilen tapınak görevlilerinin sayısından yapabilmemiz mümkündür. Mitolojik açıdan ise tanrılar arasındaki statü farkını ve ayrımını; yaratıcılık özelliklerine, mitoslar içerisinde gerçekleĢtirdikleri eylemlere ve mitoslarda isimlerinin kullanımına göre yapabilmekteyiz. Eskiçağ dünyası içerisinde farklı kültürlerin bir araya gelerek oluĢturduğu bir havuzu temsil eden Hitit panteonu‟ nda zaman içerisinde tanrı isimleri siyasi geliĢmelere dayalı olarak zamanla değiĢiklik göstermiĢtir. Bu isim değiĢiklikleri bir tanrıya tapımın ortadan kalkması veya tanrının yer değiĢtirmesi olarak algılanmamalıdır. Bu değiĢimler tanrıların özdeĢtirilmesi birleĢtirilmesi veya aynı özelliklere sahip tanrıların tek bir tanrı olarak düĢünülüp birden fazla isimle anılması ve tapınılmasından öte bir eylemselliği ifade etmemektedir. Tüm bunlar dıĢında Hititlerin dinsel ve dünyevi metinlerinde kesin olarak saptayabileceğimiz en erken unsur Ģüphesiz Hatti etkisidir. Bu noktada panteon içerisindeki “Arinna‟nın GüneĢ Tanrıçası” (daha çok bir yeraltı tanrıçası), “Hava- tanrısı “ Taru (daha çok bir su tanrısı), “GüneĢ- tanrısı” Estan, “SavaĢ- tanrısı” Wurukatte, “Taht- 85 tanrıçası” HalmaĢuit, “HattuĢa Dahisi” Ġnara, “Kaybolan Tanrı” Telepinu ve önemli önemsiz pek çok tanrı Hattilere aittir. Bu tanrılar, ikinci binyıl inanç siteminin temelini oluĢturan ve Hitit öncesi yerel panteondan varlıklarını sürdürenlerdir.236 Fakat Hitit panteonu‟nu dolduran ve sayısı bini bulduğu kendilerince itiraf edilen tanrıların hepsinin Hatti‟lere mahsus tanrılar olmadıkları, içlerinden en önemlilerin eski Hatti‟lerden kaldığı237 göz arı edilmemesi gereken bir gerçektir. Hattili unsurların yanı sıra Hitit panteonu üzerinde baskın bir etkiye sahip ikici unsur ise yukarıda sıkça ismini zikrettiğimiz Hurrilerdir. Hurri etkisi özellikle imparatorluk döneminde ortaya çıkmıĢ ve Kraliçe Puduhepa‟nın etkisiyle Hitit inanç sistemi içerisine girebilmiĢtir. Siyasi alandaki geliĢmelerin din üzerindeki etkisini özellikle Hurrili tanrıların Hitit inanç sistemi içerisine giriĢ sürecinde görebilmekteyiz. Hattili ve Hurrili tanrılar dıĢında üçüncü unsur olarak kadim Mezopotamya tanrılarını Hitit panteonu‟nda görsek de bu kültürler dıĢında kalan büyük- küçük birçok medeniyete ait tanrı ve tanrıçalarında ismi panteon içerisinde geçmektedir. Bu tanrıların adları ve vasıfları bilhassa Boğazköy ArĢivleri‟nden elde edilen tekstlerden ve Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı‟nda mevcut olan tasvirlerden öğrenmekteyiz.238 Bu noktada Hitit panteonun siyasi geliĢmeler doğrultusunda değiĢen yapısını göz önüne alarak dönemsel olarak değil bir bütün dâhilinde ele almak daha yerinde olacaktır. Çünkü tanrıların özellikleri göz önüne alındığında farklı kültürlere ait birden fazla isimle anılmalarına rağmen statü açısından toplumsal, dini ve mitolojik özelliklerinde bir değiĢiklik olmamıĢtır. Farklı dönemlerde farklı kültürlerin etkisi altında değiĢikliklere uğramasına rağmen Hitit panteonu‟nun temel tanrısı her zaman „Fırtına- tanrısı‟ olmuĢtur; bu tanrı Hitit inancına göre, dağların tepesinde ve gökte oturur, yağmurda, ĢimĢekte ve fırtınalarda ortaya çıkar. 239 Fırtına- tanrısı genellikle kutsal hayvanı olan boğa biçiminde temsil edilmekte ve insan biçimsel özelliklerle temsil edildiğinde ise çoğu kez iki boğanın çektiği bir araba üstünde gösterilmektedir.240 Zenginliği, bereketi, temsil eden Fırtına tanrıları, Eski Mezopotamya, Suriye ve Anadolu‟nun çivi yazılı metinlerinde dIM241 veya ile dU 236 Macqueen, J.G. (2001); Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, Arkadaş Yayınevi, Ankara: 123 Günaltay, Şemseddin(1987); Yakın Şark II, TTK, Ankara:214 238 Korkmaz, Mehmet( 2009); Mitolojik Dinlerin Gizemi, Alter Yayıncılık, Ankara: 503 239 De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 91 240 De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 91 241 Özgüç, Nimet (2003); Hatti Efsanesi Yılan İlluyanka’nın Tasvir Sanatında Yorumu, Türkiye Bilimler Akademisi Formu, TÜBİTAK, Ankara: 8 237 86 ideogramı ile yazılmıĢtır. Fırtına- tanrısı öte yandan, Luvice Tarhunza (tarh- “güçlü, yetkili olmak”), Hatti dilinde Taru, Hurrice TeĢup adlarıyla da anılır; bunun sonucu, Luvi, Hatti ve Hurri benzer tanrıları biçimi altında tapınılmıĢtır.242 Fırtına- tanrısından sonra panteon içerisinde ön plana çıkan bir diğer büyük tanrı ise bir verimlilik tanrıçası olan “GüneĢ- tanrıçası”dır. Bu tanrıça GüneĢ yuvarıyla özdeĢleĢtirilirken; hem göksel tanrıça olarak gökcismi görünüĢü taĢırken hem de güneĢ batarken yerin derinliklerine inmek için göğü terk ettiğinden dolayı yeraltı tanrıçası olarak görülmüĢtür. 243 Bu tanrıçanın adı Sümerce ideogram dUTU ile yazılmaktadır.“ GüneĢ Tanrıçası” kültünün Anadolu‟daki en iyi bilinen tapınağı Arinna kentinde olduğundan dolayı bu tanrıça “ Arinna GüneĢ Tanrıçası” olarak metinlerde de sıkça karĢımıza çıkmaktadır. Hattice karĢılı Urunzimu/ WuruĢemu olan Arinna‟nın GüneĢ Tanrıçası‟nın Luwicede nasıl adlandırıldığı bilinmemektedir. Bu tanrıça Hitit Ġmparatorluk Devrinde, Hurri ülkesinde kraliçe Puduheppa tarafından TeĢup‟un eĢi, Hurri tanrıçası Hepat ile eĢitlenmiĢtir.244 Bu eĢitleme ise kendisini çivi yazılı bir metinde “Arinna‟nın GüneĢ Tanrıçası, benim efendim; bütün ülkelerin kraliçesi. Sen Hitit Ülkesi‟nde Arinna‟nın GüneĢ Tanrıçası adını taĢırsın. Sedir (ağaçları) Ülkesinde ise adın Hepat‟tır” Ģeklinde göstermektedir.245 Ancak Puduhepa‟nın yaptığı bu eĢitlemenin yüzeysel olduğu gözlemlenmektedir, çünkü her iki tanrıça da karakter bakımından farklılıklar göstermektedir. ġamaĢ‟a ait Akadça bir ilahiden Hititçeye tercüme edilmiĢ olan bir dua metninin de gösterdiği gibi, Arinna‟nın GüneĢ Tanrıçası, bünyesinde güneĢe ait özellikleri taĢımaktadır. Buna karĢın tanrıça Hepat için böyle bir özellik söz konusu değildir. Sadece, Yazılıkaya kabartmalarında merkez sahnede, tanrıça Hepat, Fırtına- tanrısı TeĢup‟un karĢısında ayakta durur vaziyette, Anadolu‟nun güneĢ sembolü, kutsal hayvanı aslan ve pars üzerinde tespit edilmiĢtir.246 Fırtına- tanrısı ve GüneĢ tanrıçası olarak adlandırılan bu tanrı çiftinin zaman içinde farklı kültürlerden etkilenmesinden kaynaklı olarak ardıllarının (kökensel olarak) tam bir listesi kesin bir Ģekilde yapılamamaktadır. Bu doğrultuda bu tanrı çiftinin çocukları olarak adlandırabileceğimiz tanrı ve tanrıçaları kültürel etkiletiĢim dıĢında tutarak sıralayacak 242 De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 91 De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 91 244 Arıkan, Yasemin (1998b); “ Hitit Dualarinda Gecen Bazi Tanri Adlari”, III. Uluslararası Hititoloji Kongresi Bildirileri, Ankara: 46 245 Uncu, Ebru (2013) ; “Mezopotamya, Anadolu ve Mısır Medeniyetlerinde Güneş Kültü”, History Studies, Volume 5 Issue 1:356 246 Arıkan, Yasemin; 1998b, a.g.m.: 46 243 87 olursak: oğulları olarak bilinen Nerik ve Zippalanda ġehri Fırtına tanrıları, Bolluk ve Bereket- tanrısı Telepinu, kızları tanrıça Mezulla ve Ġnara ile kız torunları olarak vesikalarda adı geçen tanrıça Zintuhi‟dir. Yukarıda ismi zikredilen tanrılar arasında yer alan Telepinu ve Ġnara‟yla birlikte Hitit mitolojisinde adına sıkça rastladığımız birçok tanrı ve tanrıça bulunmaktadır. Bu tanrıların baĢında ise ġauĢka, Hannahanna, Kumarbi, ve Enki gelmektedir. Telepinu, Fırtına- tanrısının ilk çocuğu olarak; tohum ekmek, tarlaları sürmek, sulamak, ürünü yetiĢtirmek ve hasat gibi eylemleri içine alan bir tarım tanrısı olarak üretim iliĢkilerinin devam ettirilebilmesi açısından diğer tanrılara kıyasla büyük bir öneme sahiptir. Tanrısal özelliklerinin yanı sıra Hitit mitolojisi içerisindeki aktif rolü bu tanrıyı ön plana çıkartan bir diğer noktadır. ġüphesiz tüm bu özellikler Telepinu‟nun antlaĢma metinlerinde yemin tanrıları arasında sayılmasını da açıklamaktadır.247 Mitolojide, Telepinu‟nun ana karakter olarak karĢımıza çıktığı önemli Hitit mitosu ise “Kaybolan Tanrı: Telepinu” olarak adlandırılmaktadır. VahĢi hayvanların tanrıçası olarak tasvir edilen Tanrıça Ġnara ise iki versiyon olarak günümüze ulaĢan “Yılan Ġlluyanka” adlı mitosun birinci versiyonunda ana karakter olarak karĢımıza çıkmaktadır. Tapımı özellikle ġamuha ve Lavazantiya‟da yaygın olan ĠĢtar/ ġauĢka ise; aĢkın ve cinselliğin tanrıçasıydı. Gücüyle yalnız sağlık ve doğurganlık bahĢetmiyor, aynı zamanda düĢmanları “iktidarsız yaparak, kadın haline getirerek ve silahlarını yok ederek” cezalandırıyordu. ĠĢtar‟ın savaĢtaki baĢarılardan da sorumlu olup olmadığı açık değildir; belki de bu görevi biraz uzaktaki Mezopotamya SavaĢ- tanrısı Zababa‟dan devralmıĢtır. Çünkü orada ĠĢtar bu tanrının karısı sayılıyordu. Tanrıçayı erkek baĢlığı ve silahla gösteren betimler, bu varsayımı güçlendirmektedir.248 Aynı zamanda bu tanrıça mitolojide ve teolojide Fırtına- tanrısı TeĢup‟un kız kardeĢi olarak yer almaktadır. Hitit mitosları içerisinde ana karakter olarak ġauĢga‟nın yer aldığı mitoslar “ Gökteki Krallık Efsanesi” olarak adlandırılan Hitit tanrıları arasındaki hâkimiyet mücadelesini anlatan mitosun devamı olarak kabul edilen “ Hedammu ġarkısı” ve “Ullikummi ġarkısı ” olarak adlandırılan mitoslardır. Tarih boyunca farklı medeniyetler içerisinde ġauĢga- ĠĢtar- Ġnanna olarak adlandırılan bu tanrıça kendisine yüklenen özellikler doğrultusunda evrensel bir kiĢilik oalrak karĢımıza çıkmaktadır. Yunan mitolojisinde Afrodit, Roma‟da Venüs ile de 247 248 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 55 Brandau, Birgit; Schickert, Hartmut; 2004, a.g.e.: 65 88 özdeĢleĢtirilen, ġauĢga ( ĠĢtar v.b.)‟nın aĢk, savaĢ, güzellik gibi kavramları temsil etmesi ve Fırtına- tanrısı olarak nitelenen ( Enlil, Zeus, TeĢup, Fırtına- tanrısı vb.) baĢ tanrının kız kardeĢi olması, farklı kültürlerde de olsa genellikle SavaĢ tanrısı‟nın karısı olması bu durumu pekiĢtiren ve destekleyen noktalar olarak değerlendirilebilir. ġauĢga‟dan sonra tanrıçalar arasında mitoslarda ön plana çıkan bir diğer tarnıça ise “Tüm tanrıların Annesi” ya da “Büyükanne” unvanına sahip Tanrı Hannahanna‟dır. Özellikle “Kaybolan Tanrı Mitosları” olarak bilinen mitoslarda ön plana çıkan bu büyük tanrıça aynı zamanda GulĢa, MAH ve NIN. TU ile eĢitlenmektedir.249 Hurrililerin “Bilge Kral” ve “Tanrıların Babası” olarak niteledikleri ve tanrıların üçüncüsü olan Kumarbi ise bir bitki (nebatat) tanrısıdır.250 Hitit mitolojisi içerisinde Fırtına- tanrısı ile giriĢtiği hâkimiyet mücadelesiyle ön plana çıkan bu tanrı mitoloji içerisinde kötü bir karakter olarak yansıtılmıĢtır. Kumarbi‟nin panteon içerisindeki en önemli özelliği sadece Fırtına- tanrısı ile giriĢtiği hâkimiyet mücadelesinde değil aynı zamanda yaratıcı tanrılar arasında yer almasından kaynaklanmaktadır. Hurri kökenli bir tanrı olmasına rağmen Kumarbi Hitit mitolojisi içerisinde yaratıcı özellikleri ile ön plana çıkan bir tanrı olarak dikkat çekmektedir. Kumarbi‟ye dair anlatılan mitosların baĢında ise yukarıda değiniĢ olduğumuz “Gökteki Krallık Efsanesi” gelmektedir. Bu mitin devamı niteliğinde olan mitoslar ise; “Tanrı LAMA ġarkısı”, “GümüĢün ġarkısı”, “Hedammu ġarkısı” ve “Ullikummi ġarkısı” olarak adlandırılmaktadır. Bu mitosların Gökteki Krallık Efsanesi ile olan bağlantısı ise Kumarbi‟nin TeĢup‟a karĢı yürütmüĢ olduğu hâkimiyet mücadelesinin bir devamı niteliğinde olmalarından kaynaklanmaktadır. Fakat “Hedammu ġarkısı” ve “Ullikummi ġarkısı” olarak adlandırılan mitoslar Kumarbi ve TeĢup arasında ki iktidar savaĢını konu almasına rağmen olay örgüsü ve karakterler bakımından değerlendirildiğinde içinde barındırdığı kahramanlık öğelerinden dolayı tür olarak prestij mitosları içerisine girmektedir. Tanrı LAMA ve GümüĢ‟ün ġarkısı olarak adlandırılan mitosların kırıklı yapısı ve sonuç kısımlarının eksikliğinden dolayı kahramanlık mitosları kapsamında değerlendirebileceğimiz yeterli öğeleye sahip değillerdir. Fakat bu mitoslar Hitit panteonunda gerçekleĢen iktidar mücadeleleri ve değiĢikliklerini belirtmesi bakımında son derece önemlidir. 249 250 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 54 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 64 89 Mezopotamya mitolojisi içerisinde yaratıcı tanrıların en büyüklerinden biri olarak kabul edilen Su ve Bilgelik tanrısı Enki (EA) ise Hitit mitolojisi içerisinde de adına sıkça rastladığımız bir tanrı olarak karĢımıza çıkmaktadır. Birçok mitos içerisinde tanrılara bilgisi ile rehberlik eden bir tanrı konumunda olmasına rağmen Mezopotamya inanç sisteminin Hitit mitolojisi içerisinde ki yaĢayan en canlı karakteri olmuĢtur. Birçok Mezopotamya kökenli tanrı yerli tanrılarla özdeĢleĢtirilip isimleri ikinci plana düĢerken Enki adını ve tanrısal özelliklerini büyük bir çoğunluğunu koruyabilmiĢtir. Hitit panteonu içerisinde önemli bir yere sahip olan ve farklı kültürlerde karĢılığı bulunan bir diğer tanrı (veya tanrıça) Lelwani‟dir. Lelwani, Hatti kökenli çift cinsiyetli bir varlıktır. Yeraltı (ölüm) tanrıçası Lelwani‟nin Akadçası Allatum, Sümercesi EREġ.KĠ.Gal, Hurricesi ise Allani‟dir. Allani Hurrice „bayan sahibe‟ anlamına gelen “allai” den “–ni” takısı ile türetilmiĢtir. Hatti tanrısı Lelwani‟nin cinsiyeti ise erkektir. Hitiler yoğum Hurri etkisi altında bu tanrıyı “Yerin GüneĢ Tanrıçası” olarak benimsemiĢler ve dolayısıyla diĢi cinse dönüĢtürmüĢlerdir. Hitit resmi panteonunda Allani ve Allatum Hititçe metinlerde her zaman birbirleri ile eĢ tutulmamaktadırlar. 251 Anadolu da farklı kültürlerin inanç sistemlerini bir çatı altında toplayan Hititlerin de Anadolu‟ya sonradan geldikleri ve beraberinde kendi inanç sistemlerini de yanlarında getirip yerli kültür olan Hattilerle kaynaĢtırdıklarını hatırlamak gerekmektedir. Hint- Avrupa menĢeli olan Hititlerin Anadolu‟ya gelirken beraberlerinde getirmiĢ oldukları tanrılarının adı ise bir IĢık- tanrısı olan ġiu‟dur. Bu tanrının adı daha sonraki dönemlerde genel olarak “Tanrı” anlamında kullanılan bir kavram haline dönüĢmüĢtür.252 Anadolu‟lu olmayan kültürler arasında Hitit tanrılarından en fazla ilgi çeken tanrılar grubu büyük ihtimalle, Hurri- Mitanni vasıtasıyla Hititlere geçen ve günümüzde Hindistan‟da kutsanan Hindu Gök – tanrısı Ġndra, Evrensel Düzenin Koruyucu- tanrısı Varuna ve Su- tanrı Varuna‟nın kardeĢi Veda- tanrısı Mitra adlarındaki Hindu tanrılarının da aralarında bulunduğu Hint tanrıları grubudur. 253 ġimdiye kadar adı geçen tanrıların yanı sıra, sayısız baĢka tanrı ve tanrısal varlık da vardır: Tamarra ırmağı ile özdeĢleĢtirilen ırmakların baĢ tanrısı ġulikatta; yeryüzündeki pınarların hükümdarı tanrı ġuppilulia,254 Ay- tanrısı Arma, SavaĢ tanrısı Ġyarri, 251 Arıkan, Yasemin; 1998b, a.g.m.: 49 Korkmaz, Mehmet; 2009, a.g.e.: 503 253 Korkmaz, Mehmet; 2009, a.g.e.: 503 254 Gezgin, Deniz; 2009, a.g.e.: 122 252 255 Taht- 90 tanrıçası HalmaĢuit, Yabanıl doğa- tanrıçası olan bir tür “yabanıl hayvanların hanımı” tanrıça TeteĢhapi,256 Veba- tanrısı Jarri; Alacahöyük geyiklerinin kanıtladığı gibi kökeni 3. binyıla kadar giden Geyik- tanrı Runda; Deniz- tanrısı Aruna, Ocak- tanrısı HaĢĢaĢ, GüneĢtanrısı dUTU, AteĢ- tanrısı Pahhur, AĢk ve SavaĢ- tanrıçası Lelvani 257 gibi çok çeĢitli güneĢ ve ay tanrıları; her tür tehlikeye karĢı bolca koruyucu tanrı; dilek tanrıları, ürün tanrıları, gece ve gündüz tanrıları, aĢk ve deniz, kent kapısı ve yeraltı tanrıları gibi birçok tanrı Hitit inanç sistemi içerisinde yer almaktadır. Kimi doğal tapınaklarda, kimi sayısız çalıĢanlarıyla büyük tapınaklarda, kimisi de özel bölmelerde saklanıp saygı görüyordu.258 Büyük bir kültürel etkileĢimin sonucu olarak ortaya çıkan Hitit panteonu içerisinde yer edinen belli baĢlı tanrı- tanrıça ve tanrı gruplarına değinemeye çalıĢtık. Bu etkileĢimin bir sonucu ve panteonun bir yansıması olarak da Hitit mitolojisi içerisinde köken olarak farklı fakat Hitit kültürünün ayrılmaz bir parçası olan önemli mitoslar ortaya çıkmıĢtır. Bu mitosları kökenlerine göre basit bir Ģekilde tasnif edecek olursak; Hitit mitolojisi içerisinde Anadolu kökenli; “Ġlluianka”, “ Telepinu ve Deniz Tanrısı‟nın Kız Çocuğu”, “ KamruĢepa”, “Fırtına- tanrısı‟nın MüthiĢ Bir ġekilde Gürlemesi (Gökyüzünden DüĢen Ay)”, “Ebedi Olan Ġnsan Ruhunun Yolculuğu” ve “Kayıp Tanrı Mitosları”, Hurri kökenli; “Kumarbi ( Gökteki Krallık Efsanesi”, “Tanrı LAMA‟nın ġarkısı”, “GümüĢün ġarkısı”, “Hedammu ġarkısı”, “Ullikummi ġarkısı”, Mezopotamya kökenli; “GılgamıĢ Destanı”, Kenan kökenli; “ElkuniĢra ve AĢertu” adlı mitoslar ön plana çıkarken aynı zamanda “ Zalpa ġehri Öyküsü ( Bir Yılda Otuz Çocuk Doğuran KaneĢ Kraliçesi)”, “ Appu ve Ġki Oğlu”, “ Avcı KeĢĢi ve Karısı”, “ GüneĢ Tanrısı, Ġnek ve Balıkçı”, “ Gurparanzah” adlı masallar da dikkati çekmektedir. Bu metinler içerisinde yer alan Anadolu kökenli; “Ġlluianka”, “Telepinu ve Deniz Tanrısı‟nın Kız Çocuğu”, Mezopotamya kökenli; “GılgamıĢ Destanı”, Hurri kökenli ; “Hedammu ġarkısı” ve “Ullikummi ġarkısı” adlı mitleri ve “Gurparanzah” ve “Zalpa ġehri Öyküsü (Bir Yılda Otuz Çocuk Doğuran KaneĢ Kraliçesi)” adlı masalları temaları ve içeriklerinde barındırdıkları öğeler doğrultusunda “Kahramanlık Mitosları” kapsamında ayrı bir baĢlık altında ele alacağız. 255 De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 92 De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 92 257 Kınal, Firuzan (1991); Eski Anadolu Tarihi, TTK, Ankara 209 258 Brandau, Birgit; Schickert, Hartmut; 2004, a.g.e.: 66 256 91 Kahramanlık mitosları dıĢında kalan “ Kayıp Tanrı Mitosları”, “Ebedi Olan Ġnsan Ruhunun Yolculuğu”, “Tanrı LAMA‟nın ġarkısı” ve “GümüĢ‟ün ġarkısı” adlı mitoslar ile “Appu ile Ġki Oğlu”, “Avcı KeĢĢi ve Karısı”, “GüneĢ Tanrısı, Ġnek ve Balıkçı” adlı masalları ise Hititlerin zihin dünyasının mitolojiye yansıyıĢının daha rahat anlaĢılması sağlamak amacıyla ön plana çıkan noktalarıyla açıklamaya çalıĢacağız. Bu mitler ve masallar hakkında kısaca bilgiler vermek aynı zamanda Hitit mitolojisi içeriğini ve sınırlarını belirlemek noktasında da fayda sağlayacaktır. Bu noktada konumuz dâhilinde olan ve “Kahramanlık Mitosları” dıĢarısında kalan mitoslar içerisinde ilk ele alacağımız mit “Kaybolan Tanrı Mitosları” olarak literatürde yer edinmiĢ mitos grubudur. Kaybolan Tanrı Mitosları, aslında farklı ana karakterlerin yer aldığı fakat aynı tema ve olay örgüsü ile iĢlenen bir dizi mitosa verilen genel bir isimdir. Bu mitos dizisi içerisinde, “Telepinu‟nun KayboluĢu”259, Fırtına- tanrısı‟nın KayboluĢu”, “GüneĢ Tanrısı‟nın KayboluĢu”, “Hannahanna‟nın KayboluĢu”, “Kraliçe AĢmunikal‟in Fırtına- tanrısı ve Onun KayboluĢu”, “Kraliçe HarapĢili‟nin Fırtına- tanrısı ve Onun KayboluĢu”, “Lihzina ġehri Fırtına- tanrısı”, “KuliwiĢna ġehri Fırtına- tanrısı”, “Kâtip Pirwa‟nın Fırtına- tanrısı‟nın KayboluĢu” olmak üzere dokuz mitos yer almaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi farklı ana karakterlerin yer aldığı bu mitoslarda sabit bir tema ve olay örgüsü yer almaktadır. Bu olay örgüsü mitosların benzer birleĢim noktalarına göre “Öfkelenme- Kaybolma ve Kaos- ArayıĢ – Arındırma” Ģeklinde sıralanarak iĢlenmiĢtir. Ġlk önce ana karakter olarak karĢımıza Fırtına tanrıları veya doğada üretim iliĢkilerini düzenleyici ve doğanın iĢleyiĢinde sorumlu tanrılar çıkmaktadır. Bu tanrılar belli olamayan ve belirtilmeyen sebeplerden dolayı öfkelenmekte ve ülkeyi terk etmektedirler. Tanrı‟nın öfkesinin bir ölçüsü olarak ise genellikle Ģu kelimelerle ifade edilmektedir: “Çok kızgınım! Kimse yanıma yaklaĢmasın!‟ O kadar öfkeliydi ki sağ ayakkabısını sol ayağına, sol ayakkabısını sağ ayağına giymeye çalıĢtı. Bu onun öfkesini daha da arttırmıĢtı.”260 Tanrı‟nın ülkeyi terk ediĢ sürecinde tanrıların görevlerinden uzaklaĢması ve tanrısal özelliklerinin bir sonucu olarak ülke yoksullukla beraber kaosa sürüklenmektedir. Bu kaos ortamını “ Fırtına- tanrısı‟nın KayboluĢu” adlı mitosta yer alan kelimelerle ifade edecek olursak Ģunlar yazmaktadır: “Göğün Fırtına- tanrısı bozkıra, çayıra ve ormana doğru yola çıktı. O bolluk, bereket ve refahı da beraberinde alıp götürdü. 259 Kayıp- tanrı Telepinu hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız. “ Reyhan, Esma (2009); ‘The Missing God Telipinu Myth: A Chapter from the Ancient Anatolian Mythology’,Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi Cilt: 28 Sayı: 45, Ankara, Ss. 85-106” 260 Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 271 92 Fırtına- tanrısı ayrıldı, arpa ve buğday artık yetiĢmez oldu. Sığır, koyun ve insanlar gebe kalmaz oldu. O zamandan beri hamile olanlar ise doğum yapamadı. Dağlar kurudu. Ağaçlar kurudu ve filizler uzamadı. Çayırlar kurudu. Pınarlar kurudu. GüneĢ Tanrısı bir ziyafet verdi ve Bin Tanrı‟yı davet etti. Yediler, fakat doymadılar. Ġçtiler, fakat kanamadılar. Fırtına- tanrısı‟nın babası hep Ģöyle der durur: Oğlum burada yok. O kızdı ve iyi olan her Ģeyi alıp götürdü. O buğdayı, hayvan doğurganlığını, bolluğu bereketi alıp götürdü.”261 Tanrı‟nın kaybolması ile ortaya çıkan bu kargaĢa ortamından kurtulmak için ise mitos içerisinde göze çarpan ve farklı Ģekillerde anlatılan bir arayıĢ süreci baĢlamaktadır. Bu arayıĢ süreci ortaya çıkan karmaĢa ortamının da bir göstergesi olarak evrenin düzeninin sağlanmasında Kaybolan Tanrı‟nın önemini gösterirken aynı zamanda iĢleyiĢin sağlanmasında ve devam ettirilmesinde tanrılara duyulan ihtiyaç da vurgulamaktadır. Bu süreç içerisinde Kaybolan Tanrı‟nın bulunmasında „kartal‟ ve „arı‟ motifleri dikkat çekmektedir. Örnek olarak Telepinu‟nun kayboluĢunu anlatan mitos içerisinde Tanrı‟yı arama iĢi sırasıyla Kartal‟a ve Arı‟ya verilmiĢtir. Kartal‟a bu görevi veren GüneĢ- tanrısı “Git Telepinu‟yu ara! Bütün yüksek dağları araĢtır! Derin vadilere bak! Denizin mavi dalgalarını araĢtır!” diyerek hızlı kartalı gönderdir. Kartal çok uzakları ve çok geniĢ alanları araĢtırır, fakat Telepinu‟yu bulamaz. En sonunda GüneĢ – tanrısı‟na döner ve “ Telepinu‟yu aradım. Yüksek dağların üzerine süzülerek yükseldim, derin vadilerin içine daldım denizin mavi dalgalarının üzerinden adeta sıyırırcasına geçtim. Yüce tanrı Telepinu‟nun izini bulamadım!” der.262 Kartal‟a bu görevin verilmesinde göklerin hâkimi olarak görülmesi, evrensel bir motif olarak „Tanrı‟yı sembolize etmesi de yatmaktadır. Kartal‟dan sonra Tanrı‟yı arama iĢi ise Tanrıça Hannahanna tarafından Arı‟ya verilir. Hannahanna‟nın, Arı‟yı seçmesi ise diğer tanrılar tarafından Ģu sözlerle alay konusu olmuĢtur: “Büyük ve küçük tanrılar onu süreli araĢtırıyorlar fakat onu bulamadılar. Bu arı mı onu bulmaya gidecek? Onun kanatları küçüktür. O çok küçüktür. Üstelik o kendi kendine ancak yeter.”263 Arı‟nın motif olarak kullanılmasında dikkati çeken nokta kaybolan tanrıların genel olarak doğa ile iliĢkili olmalarından kaynaklanmaktadır. Bitkitanrısı Telepinu ile doğanın temelinde yer edinen bitkilerin polen alıĢveriĢinde sorumluluğu üstlenen arı‟nın arasında bir iliĢki kurulmuĢtur. Bu düĢünce aynı zamanda Hititlerin doğayı sadece mevsimsel olarak değil türler arasındaki uyum bakımından da inceledikleri veya farkındalıklarının olduğunu göstermesi açısından önemlidir. 261 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 101 Rosenberg, Donna; 2003, a.g.e.: 272 263 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 95 262 93 Tanrı‟nın bulunmasından sonra mitosların bir diğer ortak noktası olan “ arındırma” kısmı ise mitos içerisinde büyük bir yer kaplamakta ve mitos ‟un en önemli noktasını ve son aĢamasını oluĢturmaktadır. Bu arındırma sürecinde tanrı ve tanrıçaların benzetmeler aracılığıyla Kaybolan Tanrı‟nın öfkesinden arındırılmasına yönelik ritüellerden oluĢan bir dizi eylem gerçekleĢtirmektedir. Eğer tanrı öfkesinden arındırılamazsa kaos devam edecek ve yaĢam tehlikeye girecektir. Kaybolan Tanrı Mitosları‟nın en önemli kısmını oluĢturan bu ritüeller aynı zamanda bu mitosların “ritüel mitosları” kapsamında değerlendirilmesinin de temel sebebidir. Kayıp Tanrı Mitosları olarak yukarıda açıklamaya çalıĢtığımız mitoslar dıĢında ele alacağımız bir diğer mitos ise “Ebedi Olan Ġnsan Ruhunun Yolculuğu” olarak adlandırılan mitostur. Tür olarak „ Eskatalogya‟ mitosları kapsamına giren ve „ölüm‟ü tema alan bu mitosun ana karakteri ise „insan‟dır. Hitit mitolojisi ve dini içerisinde insanın ölüm ile karĢılaĢmasından sonra ruhuna ne olacağı, nereye ve nasıl bir yere gideceği sorusuna açıklık getirmeye çalıĢan bu mitos aynı zaman Hititlerin zihin dünyasındaki insan ve ölüm iliĢkisine dair bize bir ipucu sunmaktadır. Mitos içerisinde insan ruhu; “Ruh büyüktür. Ruh büyüktür. Kimin ruhu büyüktür. Ölümlünün ruhu büyüktür.”264 Ġfadeleriyle yüceltilmektedir. Ġnsanın ölümünden sonra sonsuz ve görünmez bir yolculuğa çıktığı ifade edilmekle birlikte ruhun gittiği yer ise Ģu kelimelerle ifade edilmektedir: “ Biri diğerini tanımaz. Aynı anneden olan kız kardeĢler (birbirini) tanı[maz]. Bir anne (kendi) çocuğunu tanı[maz]. [ Bir çocuk] kendi annesini tanı[maz]….. Onlar bir sofradan yemez. Onlar güzel bir iskemleden yemez. Onlar güzel bir kaptan içmez. Onlar güzel (enfes) yemek yemez. Onlar benim güzel içkimi içmez. Onlar çamur parçaları yer. Onlar atık sular (?) içer”265. Hititlerde öteki dünya inancının bir göstergesi konumunda olan bu metin içerisinde anlatılan daha çok fani hayatında insanın gerçekleĢtirmiĢ oldğu eylemler sonucunda neyle karĢılaĢacağını bize anlatmaktadır. Metin içerisindeki kırık satırların olması fani hayatında iyi eylemler gerçekleĢtirenlere yönelik bir öteki dünya tanımı yapılıp yapılmadığına yönelik soruları da akla getirmektedir. Fakat kötüye dair bir öteki dünya tanımı yapıldığı düĢünülürse iyiye yönelik bir öteki dünyanın Hitit inanç sitemi içerisinde yer edindiğini söyleyebiliriz. Ayrıca Mezopotamya mitolojisinde önemli bir yeri olan “GılgamıĢ Destanı” nın bir parçası olarak kabul gören Enkidu‟nun öldükten sonra GılgamıĢ ile buluĢmasında yer altına dair anlattıkları ile bu mitos içerisindeki öteki dünya ya dair anlatılanlar arasında 264 265 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 85 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 85 94 benzerlikler bulunmaktadır. Bu benzerlikler iki farklı coğrafyanın ölüm konusunda ki ortak düĢüncesini veya birbirlerine olan etkilerini göstermesi açısından önemli bir bağı simgelemektedir. Kahramanlık mitosları dıĢında ele alacağımız bir diğer anlatı ise “Appu ile Ġki Oğlu” olarak adlandırılan masaldır. Bu masal içerik olarak tarihin en eski anlatılarından biri olan “ Habil ile Kabil” adlı öyküyü anımsatmaktadır. Masalın ana karakterlerinden olan Appu, Lulluwuna adlı bir ülkedeki ġudul adlı bir kentte yaĢamaktadır. Appu, maddi olarak tüm zenginlikleri elinde bulundurmasına rağmen adını ve mirasını bırakabileceği bir çocuğun yoksunluğunu çekmektedir. Appu ile karısı birçok kez çocuk sahibi olmak istemelerini karĢın artık umutlarını kaybetmektedirler. Fakat son çare olarak Appu beyaz bir kuzuyu GüneĢ Tanrısına sunarak onun yardımını ister ve GüneĢ Tanrısı Appu‟nun dileğini yerine getirir. Appu‟nun karısı hamile kaldıktan sonra onuncu ay‟da bir erkek çocuk doğurur ve bu çocuğa “Onun ismi Kötü oldu. Çoktan beri baba tanrılar onu doğru tutmadılar, fakat kötü bir yolu seçtiler. Onun ismi Kötü olsun.” diyerek Kötü adını verdiler. Appu‟nun karısı ikinci kez hamile kalır ve yine onuncu ay‟da tekrar bir erkek çocuk doğurur ve bu çocuğa da “Ġyi” ismini koydular. Appu‟nun bu iki çocuğu büyüyüp yetiĢkinliğe eriĢtiklerinde ise Appu‟dan ayrılarak evlerini ve mallarını birbirilerinden ayırmak istediler. Kötü ayrılmak isteğini kardeĢi Ġyi‟ye Ģu kelimelerle ifade etmektedir: “Dağların ayrı ayrı yerlerde bulunduğu gibi, nehirlerin ayrı yönlerde aktığı gibi, pek çok tanrının ayrı yerlerde oturduğu gibi, ben bu Ģeyleri sana söylüyorum…. GüneĢ Tanrısı Sippar‟da [oturur]. Ay Tanrısı Kuzina‟da otu[rur]. TeĢup Kummia‟da otu[rur]. Ve ġauĢga Ninive‟de otu[rur]. Nanaia KiĢĢina‟da [oturur]. Ve Marduk Babil‟de [oturur]. Tanrıların ayrı ayrı yerlerde otur[dukları] gibi, bizde farklı [ yerlerde oturalım].”266 Bu mitos‟un „Habil ve Kabil‟ öyküsünü anımsatması ise temel olarak farklı karakterleri oluĢturan iki kardeĢin yer alması, bu iki kardeĢin iyi ve kötü olarak adlandırılması ve mitosun devamında iĢlenen mal paylaĢımında Kötü‟nün kardeĢi Ġyi‟yi kandırmaya çalıĢması kötü olanı ona iyi olanı kendisine almaya çabasıdır. Görüldüğü gibi klasik Habil Ġle Kabil öyküsünde yaĢanan kan dökme ve Ģiddet bu mitos içerisinde söz konusu değildir. Kötü ile Ġyi kardeĢler arasında gerçekleĢen bu paylaĢımına GüneĢ Tanrısı‟nın müdahil olduğunu görmekteyiz. Bunun ilk sebebi olarak bu çocukların doğumuna Appu‟nun isteğini gerçekleĢtiren tanrı olarak sorumluluk üstlendiğini söylemek mümkün olsa da temel noktanın GüneĢ Tanrısı‟na yüklenen „adaletin koruyucusu‟ 266 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 206 95 özelliğinden kaynaklanmaktadır. Tarih boyunca birçok antik toplulukta GüneĢ Tanrısı ölülerin yargıcı, adaletin düzenleyicisi olarak kabul görmüĢ ve tanımlanmıĢtır. Hititlerde de GüneĢ Tanrısı bu özelliğini devam ettirmektedir. GüneĢ Tanrısı‟nın masala dâhil olmasında ki etken olan mal paylaĢımında Kötü‟nün Ġyi‟ye verdiği kötü bir sığır üzerinde durulmuĢtur. Bu inek GüneĢ Tanrısı‟nın sözleriyle iyi ve sağlıklı bir hal almıĢtır. Bu noktada “GüneĢ Tanrısı, Ġnek ve Balıkçı” adıyla anılan masal içerisinde geçen Ġnek ile bu masal içerisinde ki Ġneğin karakter olarak aynı olup olmadığı ayrı bir soru iĢareti oluĢturmaktadır. Ölüm ve Ģiddetin yer almadığı bu masal iki kardeĢin Ninive Ģehri tanrıçası ġauĢga tarafından yargılanmak üzere Ninive‟ ye gitmesiyle son bulmaktadır. “Appu ve Ġki Oğlu” adlı masaldan sonra “ GüneĢ Tanrısı, Ġnek ve Balıkçı” adlı masalı ele almak iki masal arasında bir bağın olabilirliğinden dolayı yerinde bir yaklaĢım olacaktır. “GüneĢ Tanrısı, Ġnek ve Balıkçı” adlı masal içerisinde farklı olayların bir bütün haline iĢlenmiĢ olması hayli dikkat çekmektedir. Masalın olay örgüsüne kısaca değinecek olursak GüneĢ Tanrısı‟nın Ġneği görmesi ve onunla konuĢmak için adam Ģeklinde yeryüzüne inmesi ile baĢlamaktadır. Metnin kırıklı yapısından dolayı konuĢmanın içeriğine pek vakıf olmamakla birlikte konuĢma sonrasında ineğin hamile kaldığını öğrenmekteyiz. Ġnek hamileliğinin onuncu ayında doğum yaptığında ise iki ayaklı olarak tarif edilen yani insan olduğuna vurgu yapılan bir canlı doğurmuĢtur. Böyle bir canlıyı doğurmaktan dolayı büyük bir üzüntü ve öfkeye kapılan Ġnek, doğurduğunu ortadan kaldırmak için onu yutmaya kalkıĢır. GüneĢ Tanrısı bu duruma engel olmak için hemen yeryüzüne iner ve Ġneğin gazabından çocuğu kurtararak onu koruma altına alır. Hikâyeye bu evrede masala adını veren bir diğer ana karakter olan „Balıkçı‟ girmektedir. Balıkçı masal içerisinde ibadetlerini zamanında yerine getiren tanrılara hizmeti aksatmayan fakat çocuk özlemi duyan bir karakter olarak tasvir edilmektedir. GüneĢ Tanrısı‟nında isteği doğrultusunda bir çocuk özlemi çeken Balıkçı Ġnek‟ten olma bu insan çocuğu kendi çocuğu olarak alır ve yaĢadığı Urma Ģehrine götürür. Fakat çocuğu inekten korumak amaçlı veya halkın tepkisinden korunmak amaçlı olarak Balıkçı ve karısı bu çocuğu doğal yollarla kendilerinin öz çocuklarıymıĢ gibi gösterme çabasına girmiĢlerdir. Bu bölüm doğum sonrası Hitit adetleri hakkında bilgiler vermesi ve ayrıca kadın erkek iliĢkisine değinmesi açısından da bir hayli önemlidir. Masal içerisinde ise bu durum Ģu kelimelerle ifade edilmektedir: “Benim sana söyleyeceklerime dikkat et. Bu çocuğu al, yatak odasına git, yatağa yat ve feryat et. Bütün Ģehir seni iĢitecek ve Ģöyle diyecek: „Balıkçının karısı bir çocuk doğuruyor! Ve biri bize ekmek getirecek, diğerleri bize bira getirecek ve baĢka biri 96 bize daima bereketli ürün getirecek. Kadın zekidir. O bizzat kendini (diğerlerinin) yetkilerinden ayırmaktadır. O tanrının otoritesine (?) bağlıdır. O kadının bağlılığında bulunur ve O kocası(nın) sözlerini(?) dinlememezlik yapmaz.‟ ”267 Masal kadının kocasının sözlerine uyması ve doğumuna Ģehri inandırmasıyla son bulmaktadır. “Avcı KeĢĢi ve Karısı” olarak adlandırılan anlatı ise tanrılara yapılan libasyonların önemini vurgulayan kısa bir mitostur. Masalın ana karakteri olan Avcı KeĢĢi kötü bir adam olarak tanımlanan UdubĢarri‟nin kız kardeĢi ġintalimeni ile evlenmiĢtir. Evlendikten sonra sadece karısına önem veren KeĢĢi tanrılara hizmeti aksatmıĢ ve zamanla libasyonları ihmal etmeye baĢlamıĢtır. Bu yüzden tanrıların öfkesini üzerine çeken KeĢĢi, artık avlanamaz olmuĢ ve her avdan eli boĢ gelir olmuĢtur. Masal içerisinde KeĢĢi‟nin çaresizliği kadar dikkati çeken önemli bir nokta ise KeĢĢi‟nin gördüğü rüyalar olmuĢtur. Rüyaların içerikleri birbirinden farklı ve anlamları hakkında bir açıklama mitos içerisinde geçmemektedir. Fakat toplamda yedi tane rüya görmesi; yedi rakamının din ve mitoloji ile ilgili metinlerde ve anlatılarda kullanımına dair hali hazırda açıklanamayan mistik yapısından dolayı masalın önemli noktalarından birini oluĢturmuĢtur. “Gökteki Krallık Efsanesi” nin devamı niteliğinde olan “Tanrı LAMA‟nın ġarkısı” ve “GümüĢ‟ün ġarkısı” ise yukarıda da değindiğimiz üzere Hitit panteonu içerisinde gerçekleĢen iktidar mücadelesini konu edinen mitoslardır. Bu mitosların kırıklı yapısından dolayı olay örgüsünde birçok nokta karanlıkta kalmasına rağmen özellikle sonuç kısımlarında mitosların nasıl bittiğini tam olarak öğrenememekteyiz. Ġlk olarak “Tanrı LAMA‟nın ġarkısı” hakkında kısaca bilgi verecek olursak; Tanrı LAMA, Kumarbi‟nin çocuklarında biri olup gücü ile tanrılar arasında yükselerek TeĢup‟un elindeki iktidarı zorla ele geçirmiĢ ve kendinden önceki tanrılara karĢı baĢkaldırmıĢ bir Ģekilde tasvir edilmiĢtir. LAMA‟nın kendi gücünü ve otoritesini diğer tanrılardan üstün tutması ise Ģu kelimelerle ifade edilmiĢtir: “Ġlk tanrılar büyüktür. Onlar yükselmekteler. Fakat ben onların hiçbirinden korkmuyorum. Ben onların ağızlarına ekmek koymuyor muyum? Rüzgârların yolları gidecek ve gelecek, ben gökyüzünün kralı LAMA‟yı tanrılar için ayıracağım.”268 Tanrı LAMA‟nın bu söylemleri tanrılar arasında hoĢ karĢılanmaz ve tanrısal iĢleyiĢin bozulmasına sebep olmuĢtur. Tanrılar arasındaki düzenin bozulması aynı zamanda insanların tanrılara olan tapınmalarını da etkilenmiĢ ve bu durum özellikle Su ve 267 268 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 215 Hoffner, Harry A.; 1990, a.g.e.: 44 97 Bilgelik Tanrısı olan EA‟nın öfkelenmesine sebep olmuĢtur. Bu durum karĢısında EA, Kumarbi‟ye Ģöyle söylemeye baĢladı: “Gel. Geri dönelim. Gökyüzüne kral yaptığımız bu LAMA kendini beğendiği gibi, O, ülkeleri de kendini beğenmiĢ yaptı. Ve artık hiç kimse tanrılara içki ya da ekmek kurbanı vermiyor.”269 EA ve Kumarbi, Tanrı LAMA‟nın kendilerini de tehdit eden yönetimine karĢı onu indirmek için harekete geçerler ve gücünü zayıflatmak için EA‟nın erkek kardeĢi olarak nitelendirilen karanlık topraktaki NaraNapĢara‟dan yardım isterler. EA‟nın buyrukları doğrultusunda LAMA‟nın zayıflaması sağlanır fakat metinin kırıklı yapısından dolayı olayların nasıl gerçekleĢtiği ve değiĢtiği bilinmemekle birlikte LAMA‟yı alt eden veya iktidarı tekrar ele geçiren kiĢi olarak TeĢup sahneye çıkmıĢtır. Tanrı LAMA gibi Hitit panteonun baĢına geçen ve Kumarbi‟nin çocuklarından biri olan bir diğer isimde GümüĢ‟tür. GümüĢ‟ün ġarkısı olarak adlandırılan bu mitos ‟un kısaca olay örgüsü Ģu biçimde ĢekillenmiĢtir: Kumarbi ile bir kadının oğlu olan GümüĢ, hiçbir zaman tanrısal babasını görmediği için “ yetim” olarak adlandırılmaktadır. Ve babasının varlığından haberdar olduktan sonra Kumarbi‟nin yaĢadığı UrkiĢ (Suriye‟deki Tell Mozan)‟e babasını bulmaya gider. Burada tanrıların yeni kralı olur fakat tüm evrenin düzeni değiĢtirmek istediği ve GüneĢ ile Ay‟ı tehdit ederek tek ıĢık kaynağı olarak onların yerlerine geçmek istemesi270 onu tahtından eder. Tanrı LAMA gibi güç hırsına kapılan bir karakter olarak yansıtılan GümüĢ‟ün Hitit mitoloji içerisinde hatta Dünya mitolojisinde anlatının ötesinde bir anlam taĢımaktadır. Mitos‟un baĢında da anlatıldığı gibi bir yetim olarak vurgulanan GümüĢ, ölümsüz bir tanrı olan Kumarbi ile ölümlü bir kadının çocuğu olarak tasvir edilmiĢ bir yarı tanrıdır. Dünya mitolojisi içerisindeki yarı tanrı tiplemesinden farklı bir Ģekilde karĢımıza çıkan GümüĢ kahramanlık vasıflarından uzak bir karakterdir. Fakat GümüĢ‟ü mitolojide ön plana çıkartan nokta yarı tanrı olarak Hitit panteonun baĢına geçerek tanrıların kralı unvanına sahip olmasıdır. Mitoloji içerisinde yarı tanrı olarak anılan karakterlerin birçoğu tanrılarla mücadele etmesine ve onların baĢaramadığı iĢleri baĢarmalarına rağmen asla baĢ tanrı adını kullanamamıĢlardır. Hitit mitolojisi içerisinde GümüĢ‟e dair anlatılan bu kısa mit bir yarı tanrı‟nın veya ölümlü bir kadından doğmuĢ bir tanrı çocuğunun iktidarı ele geçirmesi ve tek olma çabasını anlatması bakımından son derece dikkat çekicidir. Burada Ģunu da dikkat 269 270 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 152 De Martino, Stefano; 2013, a.g.m.: 422 98 etmek gerekir ki Hitit mitolojisi içerisindeki yarı tanrı tiplemesi Dünya mitolojisinden farklı bir biçimde ĢekillenmiĢtir. 4.2. Anadolu Mitolojisi’nde Kahramanlık Mitosları Anadolu mitolojisi içerisinde yer edinen kahramanlık mitosları kapsamında ele alacağımız mitos ve masalların isimlerini bir üst baĢlık altında “Telepinu ve Deniz Tanrısı‟nın Kız Çocuğu”, “Hedammu ġarkısı”, “Ullikummi ġarkısı”, “Ġlluyanka Mitosu”, “GılgamıĢ Destanı” ,“Zalpa ġehri Öyküsü (Bir Yılda Otuz Çocuk Doğuran KaneĢ Kraliçesi)” ve “Gurparanzah” olarak saymıĢtık. Bu mitoslar içerisinde “Hedammu ġarkısı” ve “Ullikummi ġarkısı” olarak adı geçen mitosların ise yukarıda kısaca değindiğimiz “Gökteki Krallık Efsanesi” mitosunun bir devamı olarak kabul görmektedir. Bu mitoslar her ne kadar bir bütünlük oluĢtursa da ana karakterlerin değiĢiklik göstermesi ve olay örgülerindeki farklılıklardan dolayı ayrı baĢlıklar altında ele almak gerekmektedir. Yukarıda ismini zikrettiğimiz mitoslar içerisinde yer alan Mezopotamya kökenli tarihin en büyük antik kahramanları arasında sayılan “GılgamıĢ” ın maceralarını ve kahramanlıklarını anlatan “GılgamıĢ Destanı” na „Mezopotamya Mitolojisinde Kahramanlık Mitosları” adlı bölümde ayrıntılı bir Ģekilde açıklık getirmeye çalıĢtığımız için bu bölümde tekrardan ele almayacağız. “Zalpa ġehri Öyküsü (Bir Yılda Otuz Çocuk Doğuran KaneĢ Kraliçesi)” ve “Gurparanzah” adlı masalları ise kahramanlık mitosları dâhilinde ele almamızın sebebi içerik ve olay örgülerinde mitik öğelerle birlikte „kahramanlık‟ kavramını iĢlemelerinden dolayıdır. 4.2.1. Telepinu ve Deniz Tanrısı’nın Kız Çocuğu “Telepinu ve Deniz Tanrısı‟nın Kız Çocuğu” olarak adlandırılan bu mit içeriği itibari ile yarı kahramanlık yarı aile hukukunu iĢleyen bir yapıdadır. Kırıklı yapısından dolayı belli bir kısmına sahip olduğumuz metin: “ Eskiden, büyük deniz, yeryüzü, gökyüzü (ve) insanlık […-dı] ( Deniz Tanrısı) kavga etti ve [GüneĢ Tanrısını gökyüzünden] aĢağı indirdi ve onu [sakladı (?)]271 Ģeklinde baĢlamaktadır. GüneĢ‟in, Deniz tarafından ele geçirilmesi yeryüzündeki düzenin bozulmasına sebep olmuĢtur. Bütün tanrılar GüneĢ‟in yeryüzüne dönmesini istemesine rağmen Deniz ile mücadeleye giriĢmekten korkmaktadırlar. Fırtınatanrısı ise buna çözüm olarak ilk çocuğu olan Telepinu‟yu GüneĢ‟i Deniz‟in elinden 271 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 76 99 kurtarması için görevlendirdi. Telepinu, korkusuzca Deniz Tanrısı‟ nın karĢısına dikildi. Deniz Tanrısı‟ndan korkmayan Telepinu, GüneĢ‟i ve aynı zamanda Deniz Tanrısı‟nın kızını da yanına alarak yeryüzüne döndü. Mitos bu kısma kadar Telepinu‟nun cesurca Deniz‟in karĢısına dikilmesi ve GüneĢ‟i tekrar yeryüzüne getirerek düzenin sağlanmasındaki kahramanlık üzerine ĢekillenmiĢtir. Fakat Telepinu‟nun Deniz Tanrısı‟nın kızıyla birlikte yeryüzüne gelmesi mitosun devamının kahramanlık kavramından çıkarak bizi aile hukukuna veya Hitit geleneklerinin tanrısal düzleme yansıyıĢına götüren bir yapıya kavuĢmuĢtur. Çünkü mitosun devamında Deniz Tanrısı‟nın Fırtına- tanrısı‟ndan kızı için “baĢlık parası” istediği görülmektedir. BaĢlık parası, Hitit hukuki vesikalarında „ Aile Hukuku‟ nu ele alan kanun maddelerinde sıkça rastlanılan bir uygulamadır. Genel olarak niĢan, söz ve evlilik gibi kavramlarla birlikte kullanılmaktadır. Mitosun devamında Fırtına- tanrısı‟nın baĢlık olarak “bir sığır” ve “bir koyun” verdiği belirtilmektedir. Fakat metnin devamı kırık olduğundan daha sonra geliĢen olaylar hakkında bilgi sahibi değiliz. Ġnsanlar arasındaki bu hukuksal durumun tanrılar arasında geçen bir diyalog olarak mitos içerisinde yer alması Hitit inanç sisteminde tanrıların sadece Ģeklen ve yaĢayıĢ tarzı olarak değil birbirleriyle iliĢkilerinde hukuksal bakımından da insanlara benzer bir varlık olarak yaĢadıklarının düĢünüldüğünü göstermektedir. 4.2.2. Hedammu ġarkısı Hedammu ġarkısı olarak anılan bu mitin konusu Tanrı Anu‟nun tohumlarından dünya ya gelen büyük düĢman TeĢup‟u yok etmek için Tanrılar Babası Kumarbi‟nin Deniz Tanrısı‟nın kızından olma yılan determinatifli, deniz ejderhası Hedammu ile ġauĢga ve Fırtına- tanrısının mücadelesidir. Hedammu ġarkısı ile ilgili kaynaklar, Boğazköy‟de büyük tapınağın güney- doğu depolarında bulunmuĢ olan çivi yazılı tabletler arasında küçük parçalar halinde korunmuĢ Hititçe metinlerdir. Büyük boĢluklara rağmen efsanenin geniĢ kapsamı Hitit edebiyatında seçkin bir yere sahip olduğu belli etmektedir.272 Bu mitin kısaca olay örgüsüne değinecek olursak Ģöyle geliĢmektedir. Hedammu, Kumarbi ve Deniz Tanrısı‟nın kızı ġertapĢuruhi‟nin çocuğu olarak mitoloji içerisinde bir deniz ejderhası olarak tanımlanmaktadır. Doymak bilmez bir iĢtaha sahip olan Hedammu, tüm canlı ve cansız varlıkların yaĢamı için büyük bir tehlike oluĢturmaktadır. Deniz ejderhası Hedammu‟nun bu kadar güçlenmesi ve insanlık için büyük bir tehlike oluĢturmasında ki suçlu ise ona bu gücü veren Kumarbi olmuĢtur. 272 Özgüç, Nimet; 2003, a.g.e.: 14 100 Bilgeliğin kralı olarak adlandırılan Tanrı EA, Kumarbi‟nin yaptığı hatayı sırasıyla Ģu kelimelerle ifade etmektedir: “Sen niçin insanoğlunu mahvediyorsun? Onlar tanrılara kurbanlar sunmuyorlar mı? Onlar senin için tütsü olarak sedir ağaçları yakmıyorlar mı? Eğer sen insanoğlunu mahvedersen, onlar tanrılara artık tapmayacak. Hiç kimse artık senin için libasyon ya da kurbanlık kalın ekmek sunmayacak. Kummia Ģehrinin kahramanı kral TeĢup bile sabanı sımsıkı tutmak zorunda kalacak. ġauĢga ve Hepat dahi değirmen taĢında öğütmek zorunda kalacak.”273, “Sen ey Kumarbi, niçin insanoğluna kötülük diliyorsun? Ölümlü olan insan bir yığın arpayı almaz ve sen Kumarbi‟ye sunmaz mı? O tapınağın ortasında neĢeli bir Ģekilde isteyerek, Tanrıların Babası sen Kumarbi‟ye hemen kurban sunmaz mı? Onlar ayrıca insanoğlunun denetmeni olan TeĢup‟a kurban sunmazlar mı? Ve onlar kral sıfatıyla EA‟yı çağırmazlar mı?...”274. EA‟nın sözlerinden sonra Kumarbi mit içerisinde kendiyle konuĢmaya baĢlar ve Deniz tanrısına gizliden yanına gelmesi için veziri MukiĢanu‟yu gönderir. Deniz Tanrısı ve Kumarbi‟nin buluĢmasında metinden anlaĢıldığı kadarıyla bir ziyafet düzenlenir ve muhtemelen Deniz Tanrısı‟nın Hedammu ile bağlantısı kesilmeye çalıĢılmıĢtır. Kumarbi‟nin bu giriĢiminde EA‟nın sözleri ve Hedammu‟nun kendi içinde bir tehlike oluĢturması etkili olmuĢtur. Çünkü insanlığın yok olması demek tapınmanın da ortadan kalkması yani unutulmak ve yüceltilmemek demektir. Mit bundan sonraki kısmında TeĢup‟un kız kardeĢi ile olan parçalı konuĢması yer almaktadır. Ġnanna (ĠĢtar) ile eĢitlenen ġauĢga, Hedammu ile ortaya çıkan felaketten dolayı büyük bir üzüntüye kalıpmıĢ ve Hedammu‟yu yenmek için TeĢup ile birlikte mücadeleye giriĢmiĢlerdir. TeĢup ile konuĢmalarından sonra yıkanmaya giden ġauĢga, Hedammu‟yu baĢtan çıkarmak için temizlenmeye ve süslenmeye gitmiĢtir. Hamamda yıkanan ve mis kokulara bezenen ġauĢga yardımcıları Ninatta ve Kulitta‟ya „arkammi‟ ve „galgalturi ‟ adlı müzik aletlerini almalarını ve deniz çevresinde çalmalarını söyler. ġauĢga böylelikle müzik ve güzelliğiyle onu etkilemeyi ve onu savunmasız yakalayıp tuzağa düĢürmeyi planlamaktadır. Müziğin sesini duyan Hedammu kafasını suyun içiriĢinden çıkartır fakat ġauĢga‟nın güzelliğinden etkilenmeyerek ona saldırır ve hakaretler eder. Hedammu‟ya karĢı sadece güzelliğiyle baĢarılı olamayacağını anlayan ġauĢga denize ĢahiĢ ve parnullliĢağacını yani aĢk Ģerbetini dökerek Hedammu‟yu etkisi altına almaya çalıĢır. Hedammu iksir etkisi altında ġauĢga‟nın güzelliğine kapılır ve deniz- tahtını bırakarak karaya çıkar. Mitin sonuç kısmı bilinememesine rağmen Hedammu‟yu denizden karaya çıkarma 273 274 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 162 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 162 101 düĢüncesi temel alırsak. Hedammu denizden gücünü alan bir canavardır ve karaya çıkması onu bu güçten mahrum etmiĢtir. Böylelikle güçsüzleĢen Hedammu büyük ihtimalle Fırtınatanrısı TeĢup tarafından ortadan kaldırılmıĢtır. Hedammu ġarkısı‟nın bir kahramanlık miti olarak değerlendirilmesinde ve insanoğlunun geleceğini tehlikeye atan bu canavarın ortadan kalkmasında cesareti ve kurnazlığıyla ön plana çıkan kahramanımız Ninive Kraliçesi ġauĢga‟dır. Hedammu‟yu öldüren olmamasına rağmen ġauĢga‟nın aklı ve doymak bilmez yok edici iĢtahı ile kendisine saldıran Hedammu karĢısındaki cesareti onu bu mitin kahramanı ve insanoğlunun Hedammu‟nun gazabından kurtuluĢunun anahtarı yapmaktadır. ġauĢga‟nın, Hedammu‟yu yenmesine yardımcı olan „ĢahiĢ ve parnullliĢ- ağacı‟ olarak adlandırılan „aĢk Ģerbeti‟ yani „aĢk iksiri‟ Hitit zihin dünyasının mite bir yansımasıdır. Bilindiği gibi Hititlerden günümüze kadar ulaĢan çivi yazılı belgeler içerisinde sayı ve içerik bakımından önemli bir yer kaplayan büyü ve büyücülüğe275 dair birçok metin bulunmuĢtur. Bu tür metinlerin varlığının ortaya koymuĢ olduğu tüm eskiçağ toplumlarının da görülen ve eskiçağ insanının düĢünce biçimlerinden biri olarak tanımlayabileceğimiz sihirsel düĢünüĢ kendisini bu mitos içerisinde kendisi açıkça göstermektedir. 4.2.3. Ullikummi ġarkısı Ullikummi ġarkısı olarak Hitit mitolojisi içerisinde önemli bir yere sahip olan bu mitos uzunluğu ve içeriğiyle dikkati çekmektedir. Hitit mitolojisinin en uzun mitlerinden biri olan bu mitosun ana karakteri Ullikummi, Kumarbi‟nin Fırtına- tanrısına karĢı çıkmak için doğurduğu son oğludur.276 Mitos Gökteki Krallık Efsanesi‟ nin bir devamı niteliğinde olan Tanrı LAMA‟nın ġarkısı, GümüĢ‟ün ġarkısı, Hedammu ġarkısı gibi Kumarbi ile Fırtına- tanrısı TeĢup arasında geçen hâkimiyet mücadelesini konu almaktadır. Mit, “Ben tüm Tanrıların Babası Kumarbi‟yi, (onun öyküsünü) okuyacağım.” cümleleri ile baĢlamakta ve „Soğuk Pınar‟ olarak adlandırılan bir yerde gördüğü kaya ile birleĢmesiyle devam etmektedir. Bir tanrı ile cansız bir nesnenin çiftleĢmesi ise özellikle Yunan mitolojisi öncesinde sıkça görülen bir olaydır. Cansız bir nesne ile birleĢme ve hatta bu nesnenin üreme yetisine sahip olması ise eskiçağ toplumlarının dini inançlarının oluĢum süreçlerinin temelinde bulunan kiĢileĢtirilmeyle mümkün olmaktadır. Kumarbi ile 275 Hititlerde büyü ve büyücülük için bakınız: “ Reyhan, Esma; Eski Anadolu Kültüründe Büyü ve Büyücülük, Akademik Bakış, 2008, Cilt: 2, sayı: 3, 227- 242 S.s. “ 276 De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 108 102 Kaya‟nın çiftleĢmesinden sonra kırıklı bölümler söz konusudur. Bu bölümlerden sonra ise Deniz Tanrısı‟nın Kumarbi‟ye bir ziyafet düzenlediği anlaĢılmaktadır. Bu kısımda ziyafet sofrasıyla ilgili anlatılanlar Hititlerin ev sahipliği anlayıĢı hakkında bize küçük bilgiler vermektedir. Ziyafet ile ilgili kısımdan sonra kırıklı satırlar yer almasına rağmen Ullikummi‟nin doğumu anlatılmıĢtır. Kumarbi‟nin, oğluna Ullikummi ismini vermesi ise mitin konusunu, Ullikummi‟nin varlığını ve Kumarbi‟nin gayesini ortaya koyan Ģu kelimelerle Kumarbi tarafından dile getirilmektedir: “Kader Tanrıçaları ve Ana Tarnıçaların bana verdiği çocuğa ne isim koyacağım? Vücudundan sapından çekilen bir mızrak gibi fırladı. Varsın onun ismi Ullikummi olsun. O krallığa gökyüzüne gitsin. Güzel Kummiia Ģehrini sıkıĢtırsın. TeĢup‟a vursun. Onu saman gibi doğrasın. Onu bir karınca gibi ayakları ile ezsin. Onu gevrek bir kamıĢ gibi TaĢmiĢu kıysın. Onu gökyüzünden aĢağıya tüm tanrılar kuĢ gibi saçsın. Onu boĢ çömlek kapları gibi kırıp parçalasın.”277 Kumarbi‟nin yukarıdaki sözlerinden anlaĢılacağı gibi Ullikummi‟nin tek bir amacı vardır; O da TeĢup‟u tahtından indirmek. Kumarbi, Ullikummi‟ye adını verdikten sonra bu sefer çocuğuna zarar gelmemesi ve vakti gelinceye kadar saklanması için bir sığınak ve onunla ilgilenecek birinin arayıĢına düĢer. Bu görev için bizzat kendisi IrĢirra Tanrılarını görevlendirir ve IrĢirra Tanrıları çocuğu alarak Upelluri olarak adlandırılan Yunan mitolojisindeki Atlas benzeri varlığın sağ omuzuna yerleĢtirirler. Ullikummi, Upelluri‟nin omuzunda hızla büyür ve kısa süre içerisinde denizin içinden çıkarak tüm tanrıları korkutacak yükseklikte bir dağa dönüĢür. Onu ilk fark eden GüneĢ Tanrısı gördükleri karĢısında korkuya kapılarak gördüklerini TeĢup‟a anlatmak için hızlıca yola çıkar. GüneĢ Tanrısı‟nın anlattıkları karĢısında Fırtına- tanrısı ve ĠĢtar (ġauĢga), Hazzi dağına (Romalılar devrinde Mons Casius, bugün Antakya yanında Keldağ) çıkarlar ve buradan Fırtına- tanrısı, devasa taĢı görür.278 Çaresizlik içinde ne yapacağını bilemeyen TeĢup‟un yardımına ise Hedammu‟yu alt etmesinde yardımcı olan ġauĢga yetiĢti. ġauĢga, Deniz Ejderi Hedammu‟ya yaptığı gibi onu müzik ve güzelliğiyle etkilemeye çalıĢtı fakat ne kadar denerse denesin Ullikummi ona bakmıyor ve müziği duymuyordu. Bu sırada denizden çıkan büyük bir dalga ġauĢga‟ya Ģöyle seslendi: “Sen kimin için Ģarkı söylüyorsun? Kimin için rüzgâr ile ağzını dolduruyorsun? Adam (Ullikummi) sağırdır. O iĢitemez. Onun gözleri kördür. O göremez. O merhametli değildir. Bu yüzden ġauĢga, yola 277 278 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 172 Güterbock, H.G( 1945); Kumarbi Efsanesi, TTK, Ankara: 40 103 çık ve kardeĢini, Ullikummi gerçekten cesur olmadan kendine gelmeden önce ve kafasının iskeleti gerçekten çok korkunç olmadan bul.”279 Mit birkaç kırık satırdan sonra TeĢup‟un kardeĢi ve veziri TaĢmiĢu‟ya savaĢ hazırlığına benzeyen bir dizi emir vermesiyle ve TaĢmiĢu‟nun bunları yerine getirmeye çalıĢmasıyla devam etmektedir. SavaĢ hazırlıkları tamamlandıktan sonra ilk çarpıĢma gerçekleĢir fakat Ullikummi karĢısında tüm çabaları baĢarısız kalmaktadır. Ullikummi ise giderek büyümektedir. Denizden, boyu 9000 fersah ve çevresi 9000 fersah olana dek bir kule gibi yükselir. Tanrıların dehĢetle açılan gözleri baĢı göğe ulaĢır. Öyle ki Fırtınatanrısı‟nın eĢi Hepat gittikçe büyüyen Ullikummi‟nin iteleyip yerini doldurmasıyla tapınağından sürülür. Kocasına bir haberci gönderir ve bu haberci, Tanrıçanın kocasının, EA‟nın evi olan Apsu‟ya gidip, EA‟nın yardımını ister. Burada, Akad YaratılıĢ Destanı‟ndan malzeme alma durumu apaçıktır. Tanrıların meclisinde, EA tanrılara insanlığın bu canavarca varlık tarafından yok edilmesine niçin izin verdiklerini sorar. Oysa Enlil nelerin olup bittiğini bilmemektedir. EA, Upelluri ile görüĢmek üzere ona gittiğinde, Upelluri‟nin de sırtında taĢımakta olduğu fazladan yükün ne olduğunu bilmediğini görür; bunun üzerine sağ omuzundan dikilmekte olan diroit- adamı görebilmesi için, Upelluri‟nin kendi çevresinde döndürerek onu görmesini sağlar.280 EA, Hızla büyüyen ve sadece TeĢup için değil bütün tanrı ve tanrıçalar için tehlike oluĢturmaya baĢlayan Ullikummi‟yi ortadan kaldırmak için bir plan yapar ve Ģu sözlerle diğer tanrılara seslenir: “Eski sözleri bilen, ilk tanrılar sözümü duyun. Eskiden, babadan, büyükbabadan olan mühür evlerini tekrar açın. Ecdadımın mühürlerini getirsinler. Onu oradan mühürlesinler. Yeryüzü ve gökyüzünü ayırdıkları (kestikleri) bakırdan eski kesici aleti getirsinler. Biz Kumarbi‟nin bir asi olarak tanrılara karĢı yücelttiği Bazalt Ullikummi‟nin ayaklarının altını keseceğiz.”281 Daha sonra EA, korkuya kapılmıĢ tanrıların meclisinde, Ullikummi‟i sakatlandığını bildirir ve kendilerinin öne çıkıp bu dev ile savaĢmalarını önerir. Fırtına – tanrısı, savaĢ arabasına atlar ve arabasını Ullikummi ile savaĢmak üzere ileri sürer.282 Ullikummi, Upelluri‟nin omuzundan ayrıldıktan sonra tüm gücünü yitirir ve yeni bir çarpıĢmada Fırtına- tanrısına yenilir.283 Ullikummi‟nin 279 Hoffner, Harry A.; 1990; a.g.e.: 56 Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. :115 281 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 184 282 Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. :116 283 De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 108 280 104 yenilmesiyle son bulan bu mit aynı zamanda Kumarbi‟nin TeĢup karĢısında sürdürdüğü mücadeleye dair anlatılan son hikâyedir. Ullikummi ġarkısı olarak Hitit mitolojisi içerisinde yer edinen bu mit Hitit panteonun oluĢumuna, tanrılar arasındaki münasebetlere, mit içerisindeki kültürel öğelere (misafir ağırlama, müzik aletleri, savaĢ hazırlıkları vs.), dünyanın düzenlenmesine (yeryüzü ve gökyüzünün ayrılması), çeĢitli yerleĢim yerlerine (Hazzi Dağı, Kummia ġehri, Kandura Dağı, Lalapaduwa Dağı) dair birçok noktaya değinmekte ve küçük ayrıntılar vermektedir. Tüm bunların yanı sıra Mezopotamya- Anadolu ve Yunan mitolojisi arasındaki etkileĢime dair kanıtlar sunmaktadır. Özellikle Upelluri olarak adlandırılan Yunan mitolojisinde ki Atlas ile özdeĢleĢtirilebilecek karakter bunun en güzel örneğidir. Upelluri ile mitos içerisinde dikkatleri çeken bir özellik ise Atlas gibi gökyüzü ile yeryüzünü ayırmak için sadece gökyüzünü taĢımamasıdır. Mitos içerisinde EA ile Upelluri arasında geçen konuĢmalarından anlaĢıldığı üzere Upelluri yalnız göğü ve yeri değil, denizi de taĢımaktadır. Böylelikle taĢ (Ullikummi) onun üzerinde ve aynı zamanda denizin içinde büyüyebilmektedir.284 4.2.4. Ġlluyanka Mitosu “Ġlluyanka Mitosu” olarak adlandırılan Yılan Ġlluyanka‟nın öldürülmesini anlatan bu mit Hitit mitolojisinin en seçkin parçalarından biri olmakla birlikte Hitit kültür tarihinin önemli bir parçası olan bir geleneğinde temelini oluĢturmaktadır. Fırtına- tanrısı ile Yılan Ġlluyanka arasında geçen mücadeleyi konu alan bu anlatı günümüze iki farklı versiyon olarak ulaĢmıĢtır. Mit, imparatorluk Dönemi‟ne tarihlenmektedir, fakat dilbilimsel ve içerikle ilgili unsurlar öykünün Eski Hitit Dönemi‟ne kadar gittiğini açıkça göstermektedir. 285 Versiyonlar arasında olay örgüsü ve karakterlerin farklılıkları gibi durumlar söz konu olup ilk versiyonun zamanla yerini ikinci veya daha yeni versiyona bıraktığı düĢünülmektedir. Farklı olay örgülerine sahip olmalarına rağmen her iki versiyonda Hitit toplumunda tipik bir yeni yıl hikâyesi görevi görmekte ve Purilli Bayramı adı altında anlatılmakta ve kutlanmaktadır. Bu türden bir hikâye Purulli Bayramı‟nın kökenine dair etiyolojik bir açıklama olarak da değerlendirilebilir.286 Bu anlatının ana karakterlerini oluĢturan 284 Güterbock, H.G.; 1945, a.g.e.: 39 De Martino, Stefano; 2013, a.g.m.: 414 286 De Martino, Stefano; 2013, a.g.m.: 414 285 105 kahramanları ise; iyilik ve yardımseverliği temsil eden Fırtına- tanrısı ile kötülüğün simgesi yılan Ģeklindeki dev Ġlluyanka‟dır.287 Ġki farklı anlatı söz konusu olduğu için bu ana karakterlerin yanında yer alan diğer karakterlerde değiĢiklik göstermektedir. Fırtınatanrısı ve Ġlluyanka‟nın dıĢında hikayeye yön veren bu karakterler birinci versiyon da Ġnara ve HupaĢiya; ikinci versiyonda ise Fırtına- tanrısı‟nın oğludur. Birinci versiyon; “Nerik Ģehri Fırtına- tanrısı [ Merhemli rahibi ( Kella‟ya göre ( bu) Göğün Fırtına- tanrısı‟nın [ LU GUDU12 )] ]için, Purulli (festivali) metnidir (sözleridir)”288 sözleriyle baĢlamaktadır. Mite göre Yılan Ġlluyanka ve Fırtına- tanrısı KiĢkiluĢĢa Ģehrinde bir kavgaya tutuĢurlar ve bu kavgada Fırtına- tanrısı yenilerek tüm tanrıları yardıma çağırır. Yardıma gelenler arasında Tanrıça Ġnara‟da yer almaktadır. Fırtına- tanrısı‟nın kızı olan Tanrıça Ġnara, bir doğa tanrıçası olduğuna göre olasılıkla, Tanrıça TeteĢhapi‟nin karĢılığıdır.289 Tanrıça Ġnara, Ġlluyanka‟yı yenmek için bir tuzak hazırlamaya baĢlar ve bir festival düzenlemeye karar verir. Bu hazırlık sürecinde „ġarap dolu palhi- kapları, marnuwanbirası dolu palhi- kapları, walhi- içkisi dolu palhi- kapları290 gibi birçok içki hazırlanmıĢtır. Bu bölümde isimleri zikredilen içki çeĢitleri Hititlerin içki kültürünü yansıtması açısından önem arz etmektedir. Festival hazırlıklarını tamamladıktan sonra ise hikâyenin diğer bir önemli ismi olarak karĢımıza çıkan Ziggarata Ģehrinde yaĢayan ölümlü HupaĢiya‟ nın yanına gider ve onu planına ortak etmek için ikna etmeye çalıĢır. HupaĢiya, Ġnara‟nın isteğini onunla yatması karĢılığında kabul eder ve Ġnara bu isteği kabul ederek planını uygulamaya baĢlar ve bizzat kendisi Ġlluyanka‟yı festivale davet eder. Bu davet üzerine yılan Ġlluyanka bütün çocuklarıyla beraber deliğinden çıkarlar. Ziyafet yerine giderek yerler, içerler. Bütün fıçıları boĢaltarak susuzluklarını dindirirler. Fakat bu kadar çok yiyip içme yüzünden ĢiĢerler, artık deliklerine sığamaz hale gelirler. 291 Ġnara tarafından gizlenen HupaĢiya ise saklandığı yerden çıkarak bir uğran ile Ġlluyanka‟yı bağlar. Bu durumdan yaralanan Fırtına- tanrısı ise bağlı olan Ġlluyanka‟yı öldür. Bu mitosta da olduğu gibi dikkati çeken önemli bir nokta söz konusudur. Fırtına- tanrısı daima dıĢarıdan gelen bir yardım sayesinde kötü olarak tanımlanan düĢmanlarını ortadan kaldırmıĢ ve düzen ve dengeyi tekrar sağlamıĢtır. Bu açıdan Fırtına- tanrısı‟nı tek baĢına bir kahraman olarak 287 Ünal, Ahmet; 2003, a.g.e.: 172 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 70 289 De Martino, Stefano; 2003, a.g.e.: 106 290 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 71 291 Günaltay, Şemseddin; 1987, a.g.e.: 228 288 106 değerlendirmek doğru olmayacaktır. Bu yüzden Fırtına- tanrısı‟nın rol aldığı bu tür mitoslarda kahramanlık bölüĢülmüĢ bir eylem olarak karĢımıza çıktığını vurgulamak yerinde olacaktır. Mit bundan sonra farklı bir hikâye gibi gözüken Tanrıça Ġnara ile ölümlü HupaĢiya arasında geçen bir olayı anlatmaktadır. Tanrıça Ġnara, Tarukka ülkesinde bir kayanın üzerinde kendisine bir ev yapar ve Hupasiya‟yı içeri yerleĢtirir. HupaĢiya‟nın, Ġnara‟yla bir kez yattıktan sonra, ailesinin yanına, yani insan toplumuna geri dönüp onlarla yaĢamaya hakkı yoktur; çünkü tanrılık halini paylaĢtığı için bunu diğer insanlara da aktarabilir.292 Bu yüzden insanlardan ve eski ailesinden uzak bir hayat sürmek zorundadır. Ġnara, HupaĢiya ile birlikte yaĢayacağı bu evde sadece tek bir kural koymuĢ gibidir. Bu kuralda mitin devamında bahsedilen ve bu bölümde üzerinde durulan “pencereden bakmama”dır. Pencereden dıĢarı bakmak Hitit ve diğer Yakındoğu mitolojilerinde görülen bir motiftir. Bu efsanede ise pencere tanrısal boyutla insanların dünyası arasındaki sembolik sınırı temsil etmektedir.293 Tanrıça‟nın evde bulunmadığı yirmi gün geçtikten sonra, Hupasiya pencereden dıĢarıya bakar ve karısıyla çocuklarını görür. Böylece HupaĢiya, Ġnara‟nın sözünü dinlemeyip pencereden baktığı için bu tanrısal sınırı ihlal etmiĢ sayılmaktadır. Ġnara, dönünce HupaĢiya ondan karısı ve çocuklarına dönmesine izin vermesini ister; bunun üzerine Tanrıça- Ġnara buyruklarına uymadığı için onu öldürür. Mitosun bu eski versiyonunun bundan sonraki bölümünde neyin anlatıldığı anlaĢılır durumda değildir; ama kralın Purilli ġenliği‟nde olayların çevresinde döndüğü odak konumundan önemli bir yere sahip olduğuna değinmiĢ gibi görünüyor.294 Ġkinci versiyon olarak adlandırılan “Ġlluyanka Mitosu” ise yine Fırtına- tanrısı‟nın Ġlluyanka tarafından yenilmesi ile baĢlamaktadır. Fırtına- tanrısı‟nı yenen Ġlluyanka bu anlatıda onun gözlerini ve kalbini sökerek Fırtına- tanrısı‟nın gücünü elinden de almıĢtır. Hikâye bu kısmı ile Mısır mitolojisinde Horus ile Set arasındaki, Horus‟un gözlerinden birini yitirmesine yol açan kavgayı anlatan Mısır mitosunda yankısı bulunan bir ayrıntıdır.295 Gözleri ve kalbi alınan Fırtına- tanrısı fakir bir adamın kızı ile evlenerek ondan bir oğul sahibi olur. Oğlan büyüyünce Fırtına- tanrısı onu sürüngenin kızıyla evlenmesi için zorlar. Evlilik, Hitit toplumunda iyi belgelenmiĢ bir Anadolu geleneğiyle kutlanır 292 Eliade, Mircea; 2012,a.g.e. : 181 De Martino, Stefano; 2013, a.g.m.: 415 294 Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. :117 295 Hooke, S. Henry; 1995, a.g.e. :117 293 107 (antiyanza evliliği Ģeklinde adlandırılır.): Damadın kız evine girmesine izin verilir ve gelini almak için bir gelin parası verilir. 296 Fırtına- tanrısı bu geleneğin gerçekleĢeceğini tahmin ettiğinden dolayı Ġlluyanka‟nın kızı ile evlenen oğluna Ģunları tembihlemektedir: “Karının evine yaĢamaya gittiğinde baĢlık parası olarak kalbimi ve gözlerimi onlardan iste.” 297 Fırtına- tanrısı‟nın oğlu babasının isteğini yerine getirir ve Ġlluyanka‟dan aldığı kalbi ve gözleri babasına geri verir. Eski gücüne kavuĢan Fırtına- tanrısı, Ġlluyanka ile yarım kalan savaĢına devam eder. Fırtına- tanrısı, Ġlluyanka‟yı öldürmek üzere iken kendi oğlu araya girerek “Beni de dâhil et. Bana acıma!” der. Fırtına- tanrısı oğlu ve düĢmanı Ġlluyanka‟yı böylece öldürür. Oğlunun Ġlluyanka ile birlikte ölmek istemesi farklı yorumlara sebep olmuĢtur. Bazı yorumlara göre vefa borcu niteliğinde bir davranıĢ, bazı yorumlara göre ise kendi babası tarafından aldatılmanın verdiği üzüntünün sebebi olarak düĢünülmektedir. Ġlluyanka‟nın bir tanrı veya tanrısal bir varlık olmasından kaynaklı olarak ölümsüz olduğu ve tekrar hayat bulduğu düĢünülmektedir. Yıllar sonra dilden dile dolaĢan öyküler de Ġlluyanka, Kafkasya‟ya gider ve Tanrılarla değil, dev kartallarla savaĢır. Hititlerle baĢlayan bu Anadolu Ġnancı, artık Ejder ile Anka kuĢunun savaĢına dönüĢmüĢtür. Kartal gökleri, ejder ise yeryüzünü simgelemektedir.298 4.2.5. Zalpa ġehri Öyküsü “Zalpa ġehri Öyküsü” veya “Zalpa Kenti ve KaneĢ Kraliçesi Öyküsü” olarak bilinen bu anlatı Eskiçağ Tarihi ve Hitit araĢtırmalarına büyük katkı sağlamıĢtır. Bu hikâyenin ilk dikkati çeken özelliği farklı kültür ve medeniyetlere ait olan anlatılarla birçok açıdan benzerlik göstermesidir. Zalpa Kenti ve KaneĢ Kraliçesi masalı ile benzer noktalara sahip farklı kültürlere ait bu anlatılar içerisinde Akkad‟lı Sargon‟un, Hz. Musa‟nın, Romus ve Romulus kardeĢlerin ile Perseus‟un hayat hikâyelerini anlatan mitosları saymak mümkündür. Zalpa Kenti ve KaneĢ Kraliçesi adlı bu masalı kahramanlık mitosları dâhilinde ele almamızın temel sebebi de özellikle yukarıda isimlerini saydığımız anlatılarla olay örgüsü, içerik ve kahramanlık mitoslarıyla özdeĢleĢmiĢ motifler bakımından gösterdiği benzerliklerdir. Hikâye de dikkati çeken ve Hitit tarihi araĢtırmalarında büyük bir öneme sahip olan ikinci ve temel nokta ise Zalpa ve Kaneš Ģehirlerine ait bilgilerdir. Ġlk olarak efsanenin 296 De Martino, Stefano; 2013, a.g.m.: 415 Karauğuz, Güngör; 2001, a.g.e.: 73 298 Başdemir, Kürşat; 2003, a.g.e.: 34 297 108 merkezi olan KaneĢ ile NeĢa isminin aynı yerleĢim yerini gösterdiğine dair ilk bilgi kaynağı olması metnin önemini arttırmaktadır. Bu bilgi kadar önemli diğer bir husus da Zalpa kentinin yerine dair verilen bilgilerdir. Zalpa Ģehrinin yerine dair görüĢlerin yerine oturmasına yardımcı olan bu metin sayesinde Zalpa Ģehri adı altında iki Ģehrin olduğu kesinlik kazanmıĢtır. Hikâye de geçen Zalpa Ģehri ise Karadeniz bölgesinde Bafra ovasında Ġkiztepe mevkiinde olduğu anlaĢılmıĢtır. Bu kısa öykü Hitit araĢtırmalarında birçok Ģehrin lokalizasyon çalıĢmalarına ıĢık tutarak daha sağlıklı bir araĢtırma ortamı sağlamıĢtır.299 “Zapla ġehri ve KaneĢ Kraliçesi” olarak adlandırılan bu mitin günümüze kadar ulaĢmayı baĢarmıĢ mevcut kısmı ise Ģu cümlelerden oluĢmaktadır: Kaniş kraliçesi bir defada 30 oğlan doğurdu. O şöyle dedi: “ne biçim yaratıklar doğurdum?” . Sandıkları zift ile sıvadı ve oğullarını içine koydu. Onları ırmağa bıraktı. Irmak onları Zalpuwa ülkesine denize götürdü. Tanrılar çocukları denizden yukarı aldılar ve onları büyüttüler. Aradan yıllar geçince, kraliçe tekrar bir defada 30 kız çocuğu doğurdu. Onları kendisi büyüttü. Oğlan çocukları tekrar Neşa’ya yola çıkarlar. Eşekleri sürerler. Onlar Tamarmara’ya varınca, şöyle derler: Burada yatak odasını ısıttınız. Ve eşekler dişi hayvanlarının üstüne tırmanır?” Kentin adamları söylediler: “Nereye vardı isek eşekler dişi hayvanın üstüne tırmanır?”. Oğlanlar şöyle dediler: “ Biz nereye vardı isek bir kadın bir defada bir çocuk ya da iki çocuk doğurur. Bizi ise annemiz bir defada doğurdu.” Kentin adamları şöyle dediler: “bizim Kaniş kraliçemiz de bir defada otuz kız çocuğu doğurdu.” Bunun üzerine oğlanlar (birden bire) kayboldular ve oğlanlar yüreklerinden kendi kendilerine ( şöyle)derler: “ Kimi arıyoruz? İşte annemizi bulduk. Gelin, Neşa’ya gidelim!”. Neşa’ya gidince, tanrılar onların içine başka yürek koydular. Anneli onları tanımadı ve kızlarını oğullarına verdi. İlk oğlanlar kız kardeşlerini tanımadılar. Sonuncusu ise şöyle dedi: “ Kız kardeşlerimizi almayalım. Zina yapmayalım! Böyle bir hareket doğru değildir.” Ve onlarla yatmadılar.300 Bu mitolojik hikâyede dikkati ilk çeken nokta Kaneš Kraliçesinin 30 çocuk doğurmasıdır. Paleolitik dönemlerden itibaren kadının doğurganlığı, üretkenliği, insanlığın devamlılığında büyük öneme sahip olduğu toplum tarafında kabul edilmiĢ bir gerçeklik 299 Zalpa kenti hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız: “ S. Gavraz, Özlem “ Hitit Kenti Zalpa’nın Yeri Üzerine”, Anadolu/ Anatolia sayı: 31, Ankara, 2006, s.1-18 ” 300 Alp,Sedat (2011b); Hiti Çağında Anadolu, TÜBİTAK, Ankara: 56 109 taĢımaktadır. Bu durum eskiçağ toplumlarında “Ana Tanrıça Kültü“ nün doğmasına ve “Venüs” heykellerinin ortaya çıkmasına sebep olmuĢtur. KaneĢ kraliçesinin tek seferde 30 erkek ve daha sonra 30 kız çocuğu doğurması da bu anlayıĢın yani kadının doğurganlığına yüklenen kutsallığın bir göstergesi ve kadının KaneĢ kraliçesi yoluyla dolaylı olarak yüceltilmesi olabilir. KaneĢ kraliçesinin erkek çocukları doğurmasından sonra ise mit, kahramanlık mitoslarına dair izleri içerisinde göstermeye baĢlamaktadır. Bu izler yukarıda da değindiğimiz gibi birçok farklı kültüre ait anlatılarla benzerlik göstermekte ve kahramanlık mitoslarının temel motiflerini oluĢturmaktadır. Bu benzerlikleri oluĢturan bazı anlatıların ana karakterleri olarak ise Ģu isimleri saymamız mümkündür: Akkad‟lı Sargon, Hz. Musa, Remus- Romulus kardeĢler ve Perseus. Bu farklılıkları bir çatı altında toplayan benzerlikleri ise beĢ kısımda sıralaya biliriz. Bunlar: 1- Gizlenen veya istenmeyen çocuklar, 2- Sandıkların ziftle veya balçıkla kaplanması, 3- Irmağa bırakılma, 4- Tanrıların gözetimi, 5- Saray görevlilerinin veya çocuksuz ailelerinin himayesidir. Bu benzerliklere kısaca değinecek olursak; Doğum ve doğan çocuğun gizlenmesi öykünün giriĢ kısmını oluĢturmakta ve karakterin kökene bir meĢruluk kazandırma amacı taĢımaktadır. Çocukların doğumdan sonra zift veya balçık gibi su geçirmez bir yapı ile sıvanmıĢ sepet veya sandık gibi nesnelere konulması bize bu toplumların temel denizcilik bilgisine sahip olduklarını göstermekte ve birçok kahramanlık mitosunun temel motifini oluĢturmaktadır. Burada önemli noktalardan biri ise çocukların nehre yani suya bırakılmasıdır. Su, birçok medeniyette kutsallık yüklenmiĢ ve çeĢitli anlamları tek çatı altında barındıran bir kavram olarak mitolojide karĢımıza çıkmaktadır. Saflığın, temizliğin, yaratılıĢın ve canlılığın sembolü olan su motif olarak mitoslarda daima iyi ve doğru olanla birlikte kullanılmaya çalıĢılmıĢtır. Kahramanlık mitosları içerisinde ise Zalpa ġehri ve KaneĢ Kraliçesinde de olduğu gibi nehre bırakma yoluyla su motifi kullanılmaya çalıĢılmıĢtır. Burada çocuğun suya bırakılması bir tür arınma, saflığını, temizliğini ve en önemlisi meĢruluğunu kanıtlama anlamı taĢımaktadır. Var olan hakkını elde etmesi veya yaĢaması gereken kaderi hak edip etmediğine yönelik bir sınav ve dayanak noktası oluĢturmaktadır. Tanrıların gözetimi de su motifi ile sağlanan meĢruluğun tanrısal boyutta da desteklenmesi anlamına gelmektedir.301 Saray görevlileri veya çocuksuz ailelerin 301 Hitit kültüründe “ su kültü” hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız: “ Murat, Leyla (2012); ‘ Hititlerde Su Kültü’, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt: 31, Sayı: 51, Ankara, Ss. 125- 158 “ 110 himayesi ise bu tür olay örgüsüne sahip mitosların hitap ettiği kitleyi geniĢletmekte, halktan ve bürokrasiden destek almakta ve mitin asıl bölümüne geçiĢ öncesinde bir hazırlık olarak kullanılmaktadır. Kırık ve kısa bir metin olan “ Zalpa Kenti ve KaneĢ Kraliçesi Öyküsü” yukarıda bahsetmeye çalıĢtığımız noktalar doğrultusunda görünenden daha fazla bir anlam ifade etmektedir. 4.2.6. Gurparanzah Hurri dilinde Dicle Irmağı‟nın adı olan “ Aranzah”tan türemiĢ olduğu ve bu ırmağın kiĢileĢtirilmiĢ Ģeklini sembolize ettiği tahmin edilen Gurparanzah bir Hitit destan kahramanıdır.302 Gurparanzah‟a ait günümüze kadar ulaĢmayı baĢarmıĢ “Gurparanzah ve Bow” ve “Gurparanzah ve Tigris” olarak adlandırılan iki anlatı bulunmaktadır. Bu anlatıların günümüze kadar ulaĢan metinlerinin büyük bir kısmı ağır hasar görmüĢtür. Bu yüzden metinlerin içeriğine dair yorumlar ve iki metin arasında bir bağlantının olup olmadığına dair düĢüncelerde kiĢisel yorumlar ağırlık kazanmaktadır. Bu doğrultuda Gurparanzah‟ın baĢkarakter olarak yer aldığı bu iki anlatıyı okunabilen ve ön plana çıkan bölümleri doğrultusunda açıklamaya çalıĢacağız. Ġlk ele alacağımız metin “ Gurparanzah ve Bow” adıyla bilinmekte ve Gurparanzah‟ın öyküsünün baĢlangıç metni olarak değerlendirilmektedir. Bu metni öncelikli olarak ele almak iki metin arasında bağlantı kurmak açısından yerinde bir yaklaĢım olacaktır. “Gurparanzah ve Bow” adlı masal; altmıĢ kral ve yetmiĢ kahramanın Akkad imparatorluğuna baĢkentlik yapmıĢ olan Aggade Ģehrine doğru gitmeleri ile baĢlamaktadır. Aggade‟de Gurparanzah‟ın da katıldığı büyük bir Ģölen düzenlenir ve bu Ģölende bir okçuluk yarıĢı düzenlenir. AltmıĢ kral ve yetmiĢ kahraman ile yarıĢan Gurparanzah rakiplerinin hepsini yener ve Ģölen tahtına oturarak kralın kızı ile evlenir. Anlatının bu kısmında Gurparanzah‟ın okçuluk yarıĢını kazanıp kralın kızı ile evlenmesi bizi Yunan mitolojisinden aĢina olduğumuz bir kareye götürmektedir. Yunan mitolojisinin en seçkin örneklerinden biri olan Odysseia adlı efsanede öykünün kahramanı olan Odysseus ile eĢi Penelope‟nin tekrar bir araya geliĢinin anlatıldığı sahnede yer alan öğeler ile Gurparanzah ile Tatizuli‟nin evliliği üzerine Ģekillenen “Gurparanzah ve Bow” adlı mit içerisinde yer alan öğeler birbirleriyle benzerlik göstermektedir. Gurparanzah ile Odysseus arasındaki bu benzerlikleri sıralayacak olursak; Ģölen, okçuluk yarıĢı, kral ve kahramanlardan oluĢan talipler ve kazanan ile evlilik ön plana çıkan noktaları oluĢturmaktadır. Bilindiği gibi 302 Korkmaz, Mehmet; 2009, a.g.e.: 508 111 Odysseus‟un ölmüĢ olduğu düĢüncesinden dolayı Penelope ile evlenmek isteyen krallar, prensler ve soylular bir Ģölende bir araya gelerek Penelope‟yi elde etmek için yay germeok atma yarıĢı içerisinde birbirleriyle mücadeleye girerler. Bu yarıĢı kazanan Odysseus tekrar Penelope‟yle evlenemeye hak kazanır. Gurparanzah ile ilgili metinin oldukça kötü korunuĢ olması ve büyük bölümünün hasarlı olması Gurparanzah mitinin net bir Ģekilde anlaĢılmasının önüne geçse de; Gurparanzah, Odysseia da olduğu gibi düzenlenen bir Ģölende rakipleri olan altmıĢ kral ve yetmiĢ kahramanı bir okçuluk yarıĢında yenmiĢ ve Tatizuli ile evlenmeye hak kazanmıĢtır. Tüm bu benzerlikler ıĢığında Odysseus ve Penelope ile Gurparanzah ve Tatuzili‟nin evliliklerine dair anlatılanlar arasında somut bir bağ ve etkileĢim ortada olmasa bile bir paralelliğin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Anlatının devam eden kısmında Tatizuli‟nin bu evlilikten memnun olmadığı anlaĢılsa da sebebi metnin geri kalanının kırık olmasında dolayı bilinmemektedir. Gurparanzah‟a ait ikinci masal olarak geçen “Gurparanzah ve Tigris”, Gurparanzah‟ın ağladığı bir sahne ile baĢlamaktadır. Dicle Nehri olarak bilinen Tigris‟in kiĢileĢtirilmiĢ bir karakter olarak yer aldığı bu masal içerisinde Tigris, Aggade‟ye gider ve Gurparanzah orada ağlarken bulur: “Niçin ağlıyorsun? Bu kutsal gözlerinden niçin yaĢlar akıyor?” diye sorar. 303 Bu parçada olayın geçtiği yer ve zamanın bir önceki parça ile aynı olduğu tezini kuvvetlendirebilecek olan kahramanlardan söz edilmektedir. Bunu izleyen konuĢma karmaĢıktır. Tigris bir anne ve babadan, Gurparanzah ise kendisine verilen bir kız ve çeyizden bahsedilmektedir. Muhtemelen bu konuĢma bundan sonra da devam etmektedir. Ġyi korunamamıĢ olduğundan biraz karmaĢıktır. KonuĢmanın bitmesinden sonra Tigris yine bir kartal gibi tünediği yerden kalkar, Ana tanrıça ve Kader tanrıçalarına gider.304 “ Gurparanzah ve Bow” adlı ilk masalda olduğu gibi bu mitte kırıklarla doludur ve metnin sağlıklı bir Ģekilde okunmasına engel olmaktadır. Kırıklara rağmen okunabilen kısımlar dâhilinde metnin kısa bir özetini bir üst paragrafta yapmaya çalıĢtık. Bu metin içerisinde dikkati çeken ilk önemli nokta metne ismini veren Gurparanzah ve Tigris‟dir. Kelime anlamı olarak iki isminde karĢılığının Dicle ırmağı olması ve kiĢileĢtirilmiĢ karakterler olarak düĢünülmeleri akıllara Gurparanzah‟ın tanrısal özelliklere sahip olup olmadığı düĢüncesini getirmektedir. Mitoloji içerisinde tanrıların ölümlü veya cansız nesnelerle iliĢkilere girdikleri ve bunlardan çocuk sahibi olmaları sık rastlanılan bir 303 304 Güterbock, H.G.; 1945, a.g.e.: 69 Elmalı, Ali İhsan, 1991, 166 112 durumdur. ġekil değiĢtirme yeteneğine sahip olan ve ana tanrıçalar tarafından hürmetle karĢılanan ikramlarda bulunulan Tigris‟in Gurparanzah‟a „lordum‟ demesi bu düĢünceyi bir noktada destekler konumdadır. Fakat metnin kırıklı yapısından dolayı kesinlik arz etmemektedir. Ġkinci önemli nokta ise Tigris‟in Gurparanzah‟ı üzgün gördükten sonra ona yardım etme isteğidir. “Gurparanzah ve Bow” adlı metinin son kısmında yer alan ve yukarıda da değindiğimiz gibi Gurparanzah, Tatizuli ile evlenmiĢtir fakat bu evlilik sebebi açıklanmasa da mutlu bir Ģekilde devam etmemektedir. Gurparanzah‟ın bu bölümde ki üzüntüsünün sebebi büyük ihtimal Tatizuli ile olan evliliğinin güzel bir Ģekilde devam etmemesinden kaynaklanmaktadır. Metin içerisinde Gurparanzah‟ın kendisine verilen bir kız ve çeyizden bahsetmesi üzüntüsünü kaynağının evliliği olduğu düĢüncesini desteklemektedir. Bu bağlantılar iki metnin birbiri ile bağlantılı olduğunu ve tek bir hikâyenin ayrı bölümleri olduğu düĢüncesini desteklemesi açısından önemlidir. Kısa ve kırıklı yapısına rağmen içerisinde Yunan mitolojisine kadar uzanan öğeler barındırması Gurparanzah ve ona ait mitleri ön plana çıkarmaktadır. Ayrıca adı geçen kahramanın destanlarının Hurri menĢeili olması ve olayın Akkad‟da geçmesi, Mezopotamya destanlarının Hurrilerle birlikte Anadolu‟ya geliĢinin de bir ifadesidir.305 305 Korkmaz, Mehmet; 2009, a.g.e.: 508 113 5. YUNAN MĠTOLOJĠSĠNDE KAHRAMANLIK MĠTOSLARI 5.1. Yunan Mitolojisinin Ana Hatları Ġlk yerleĢim izlerinin Paleolitik Çağ‟a kadar gittiği (M.Ö. yaklaĢık 40.000) Yunanistan306, Doğu Akdeniz Havzası‟nın en büyük medeniyetlerinden birinin merkezidir. Bu coğrafyada Eski Yunan olarak bilinen bu medeniyetin kurucuları ise isimlerini Yunanistan‟ın dönemsel adı Hellas‟tan alan ve kendilerine „Hellanoi‟ yani „ Hellenler‟307 diyen Yunanlılardır. Yunanistan‟a dıĢarıdan geldikleri düĢünülen bu topluluktan önce bölgede yaĢan Pelasglar, Karlar ve Lelegler308 hakkında ise isimlerinden öte bir bilgiye sahip değiliz. Kendilerini Hellen olarak adlandıran Yunanlılar ise; coğrafyanın insan hayatı üzerindeki yönlendirmelerini doğru okuyan her toplum gibi coğrafyaya uyum sağlayarak ileri bir medeniyet kurmayı baĢarmıĢlardır. Yunanistan‟ın dağlık ve engebeli arazi yapısından kaynaklı olarak sınırlı tarım alanlarına sahip olması, Yunanlıları yaĢamlarını devam ettirebilmeleri için coğrafyanın bir gerekliliği olarak denizcilik faaliyetlerine yönlendirirken aynı zamanda siyasal örgütlenmede merkezi bir gücün önüne geçmiĢ ve Ģehir devletlerinin ortaya çıkmasını da sağlamıĢtır. Yunanistan‟ın tüm coğrafi sınırlılıklara rağmen mimaride, edebiyatta, felsefede, tarihte, bilimsel alanlarla, siyasette, hukukta, ekonomide ve sanatta ileri bir medeniyet oluĢturması Ģüphesiz yine coğrafyanın bir getirisidir. Özellikle denizcilik alanında büyük ilerlemeler kat eden Yunanlılar, gemilerinin ulaĢtığı her yerde topluluklarla etkileĢim içerisine girmiĢ ve ağırlıklı olarak ticarete dayalı iliĢkiler kurmuĢlardır. Bu durum Yunanistan‟ı coğrafyanın getirdiği sınırlılıklardan kurtarırken aynı zamanda kapalı bir toplum olmaktan da uzak tutmuĢtur. Böylelikle Yunan medeniyeti farklı kültürlerin etkileriyle geliĢmeye ve kültürel alanda geniĢlemeye devam etmiĢtir. ġehir devletleri örgütlenmesine dayalı bir siyasi sisteme sahip olan Yunanlıların, kendi içlerinde siyasi çekiĢmeleri, ticari sürtüĢmeleri ve bölgesel farklılıklara dayalı anlaĢmazlıkları olsa da günümüze kadar ulaĢan yazılı vesikalar ıĢığında dıĢ topluluklara karĢı birlikte hareket etme duygusuna sahip olduklarını söyleyebiliriz. Bu durumun baĢlıca sebebi bir toplumu oluĢturan kültür birliğinden kaynaklanmaktadır. Kültürün ayrılmaz bir 306 Tekin, Oğuz (2005); Eski Yunan Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul: 23 Tekin, Oğuz; 2005, a.g.e.:17 308 Tekin, Oğuz; 2005, a.g.e.:21 307 114 parçası olan din/inanç ise tezimizin konusu gereği Eski Yunan‟da bizi mitlere götürmektedir. Her topluluk gibi Eski Yunan dini de çok tanrılı (polytheist) bir dindir ve Yunanlılar tanrılarını insan biçiminde (anthropomorphik) düĢünmüĢler ve onları o Ģekilde betimlemiĢlerdir.309 Bu durum aslında bütün Eskiçağ medeniyetlerinde rastlanılan ortak özelliklerden biridir. Fakat Eski Yunan inanç sisteminin bir parçası olarak kabul edebileceğimiz mitlerinin en büyük özelliklerinden birisi mitoloji olarak adlandırdığımız „toplumlara ait mitleri inceleyen bilimin‟ temellerini oluĢturmasında ki etkidir. Yani mitoloji, bir bilim olarak ortaya çıkıĢ sürecinde Yunan mitleri ekseninde bir geliĢme göstermiĢtir. Bunun baĢlıca sebebi mevcut vesikaların Eski Yunan‟a ait olması ve araĢtırmaların merkezi olan Avrupa‟nın kökensel olarak Yunanlılara olan yaklaĢımından kaynaklanmaktadır. Bu durum zamanla ortaya çıkan yeni vesikalar ıĢığında birçok bilimsel alandan da faydalanarak edinilen bilgiler doğrultusunda diğer medeniyetleri de içerisine alan bir mitoloji anlayıĢının geliĢmesini sağlamıĢtır. Yunan mitolojisi, Mezopotamya, Anadolu, Mısır mitolojileri ağırlıklı olmak üzere Yunan kültürünün etkileĢim içerisinde olduğu birçok medeniyetten etkilenmiĢ ve ortaya çıkan mitlerle kendinden sonra ki toplulukları etkilemiĢtir (Roma Ġmparatorluğu‟nun Hristiyanlık öncesi dinsel temeli Yunan mitolojisine dayanmaktadır). Yukarıda da değindiğimiz gibi çok tanrılı bir inanç sistemine sahip olan ve tanrılarını insan Ģeklinde tasvir eden Yunanlılar, Eskiçağ toplulukları içerisinde mitolojiye en fazla ağırlık veren topluluklar arasında gösterilebilir. Özellikle dünyayı algılama ve anlamlandırmada mitoloji ile olan iliĢkileri „ Mit ve Mitoloji‟ adlı bölümde değindiğimiz üzere felsefe öncesi bir anlayıĢın simgesi olarak mitoloji üzerindeki yoğun düĢüncelerini göstermektedir. Yunan mitolojisi aynı zamanda kozmoloji ve teoloji alanlarında yoğun bir içeriğe sahip olmasıyla da dikkat çekmektedir. Tüm bunların yanında ise köken ve prestij (kahramanlık) mitosları Yunan mitolojisinin dikkat çekici bir diğer özelliği olarak karĢımıza çıkmaktadır. Yunan mitolojisinde yer alan kahramanlık mitoslarına geçmeden önce ise Yunan mitolojisinin temellerini oluĢturan Yunan kozmogonisine ve teolojisine değinmek, Yunan kahramanlarının dinsel evren içerisinde yerlerinin anlamlandırılmasında ve mitlerin içeriğinin anlaĢılmasını açıklayıcı olacaktır. Yunan kozmogonisi; Mezopotamya ve Anadolu mitoslarında değinilen kozmogoniye göre daha detaycı ve karmaĢık bir yapı olarak karĢımıza çıkmaktadır. Evrenin oluĢumuna 309 Tekin, Oğuz; 2005, a.g.e.:120 115 dair farklı anlatılar olmasına rağmen kabul edilen en yaygın anlatı ise Kaos (BoĢluk) ile baĢlamaktadır. Yunan mitolojisine göre; baĢlangıçta, herkes ve her nesne için aynı ve değiĢmez bir durum olan, sonsuz uzay, karanlığın boĢluğun somutlaĢması olan Kaos (boĢ olan, boĢluk, uçurum, kaos) vardır. Bir çeĢit ilkel bir tanrısal varlık olarak gösterilen Kaos, Düzen‟den ya da öteki adıyla Evren‟den (Kosmos) önce gelmiĢtir. Yani, düzensizlikle, herhangi bir düzenleyici ilkenin yokluğuyla iliĢkidir.310 Mitoloji içerisinde yaratılıĢ mitoslarına sahip her medeniyette rastlanılan ilksel durgunluk olarak da kabul edebileceğimiz „Kaos‟, Yunan zihin dünyasında her Ģeyi içinde barındıran bir karanlık ve her Ģeyin baĢlangıç noktası olarak karĢımıza çıkmaktadır. Tam bir tanımı ve herhangi bir Ģekli olmayan aynı zamanda bir cinsiyet ile ĢekillendirilmemiĢ olan Kaos‟un içerisinde kendiliğinden var olan veya kendini doğuran diye tabir edebileceğimiz ilk hareket ve oluĢum ise “Gaia” olarak adlandırılmaktadır. Gaia, Kaos içerisinde kendini var eden veya kendi durgun varlığına hareket kazandırarak meydana gelen bir toprak kitlesi olarak tanımlanmaktadır. Aynı zamanda Dünya olarak adlandırabileceğimiz bir kavramın kiĢileĢtirilmiĢ Ģekli olarak, diĢil özelliklere karĢımıza çıkmaktadır. Kaos içerisinde kendi yaratımını gerçekleĢtirmiĢ olması kadar önemli bir diğer özelliği de, “ parthenogenesis” (kız oğlan kız olarak doğurma) ilkesince “ Uranos”u (Gök), ardından dağları, en sonra da “Pontos”u (Deniz) doğurmasıdır.311 Böylece evrensel düzenin sağlanması için gerekli olan yaratılarda baĢlayabilecektir. Her Ģeyin baĢlangıcı olan Kaos ve hiçliğin ortasında var olan Gaia kadar önemli olan ve ilksel oluĢumun üçüncü öğesi olarak karĢımıza çıkan bir diğer kavram ise Eros‟tur. Toprak ile aynı zaman doğan Eros birleĢtirici yetisiyle daha sonraki yaratmalara olanak tanıyan ve türün sürekliliğini güvence altına alan bir güç 312 olarak tanımlanmaktadır. Kozmoloji ve daha sonra teoloji içerisinde aktif olarak rol alacak olan Eros, Gaia‟nın Uranos ve Pontos‟u yaratmasından sonra yaratımda etkili olmaya baĢlamıĢ veya iĢlevsellik kazanmıĢtır diyebiliriz. AĢk olarak niteleye bileceğimiz Eros ile teoloji içerisinde ki „Eros‟un tam anlamıyla birbirini karĢılayan kavramlar olmadığını da belirtmek gerekir. Fakat iĢlevsel olarak aynı etkiyi gerçekleĢtirdiklerini söyleyebiliriz. 310 Agizza, Roza (2006); Antik Yunan’da Mitoloji (Çev: Z.Zühre İlkgelen), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul:16 311 Bayaldı, Derman (2012); Tanrıların Öyküsü, Say Yayınları, İstanbul: 17 312 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 18 116 Gaia‟nın Uranos ve Pontos‟u kendiliğinden dıĢarıdan bir etki olmadan yaratması gibi Kaos‟tan da iki varlık çıkar, birinin adı Erebos, diğerinin ki ise Nyks, Gece‟dir. Kaos‟un doğrudan uzantısı olarak Erebos mutlak karanlıktır, hiçbir Ģeyle karıĢmayan halis karanlığın gücüdür. Gecenin durumu farklıdır. O da tıpkı Gaia gibi hiç kimseyle birleĢmeksizin, sanki kapkara kumaĢından bir baĢına dokuyormuĢ gibi çocuklar doğurur: bir yanda Aither, Esir, Esirli IĢık, diğer yanda da Hemera, Gün, Gün IĢığı‟nı 313 doğurur. Nyks, sadece ıĢığı değil baĢka varlıklara ve kavramlara da hayat vermiĢtir. Bunlar: Ölüm Tanrıları: Moros (ecel), Ker, Thanatos (ölüm), Moria‟lar (Kader Tanrıçaları; Klotho, Lakhesis ve Atropos adlarıyla bilinirler); Hesperid‟ler (Batı Kızları); Nemesis (Öç Alma Tanrıçası), Eris (Kavga), Lethe ( Unutma) ve Limos (Açlık), Ponos (Çaba, Zahmet), Algos ( Acı), Ate, Horkos (Yalan yere yemin) ve daha baĢka soyut kavramlardır. 314 Gaia ise yarattığı Uranos ve Pontos ile Eros‟un etkisi ile birleĢip bir dizi çocuk doğurmuĢtur. Bunların bazıları evren ve dünyanın iĢleyiĢinde yer alırken bazıları da bu iĢleyiĢe daha sonradan etkisi bulunacak varlıkların ortaya çıkmasında rol almıĢlardır. Ġlk önce Gaia ile Pontos‟un birleĢmesinden ortaya çıkanlar varlıklara ve kavramlara değinecek olursak: Pontos ile Gaia‟nın doğan ilk çocukları “Deniz Ġhtiyarı” Nereus‟tur. Okeanos‟un kızlarından biri olan Doris‟le birleĢerek Nereus Kızları‟nı- “dalgaların kızları”- dünyaya getirir. Nereus yaĢlı bir bilgedir ve bütün sır ve kehanetleri bilmesiyle ün kazanmıĢtır. Ama bunları açığa çıkarmaktan nefret eder ve münasebetsizliklerden kurtulmak için baĢkalaĢma (mitoloji içerisinde Ģekil değiĢtirmesi ile ünlüdür) gücünü kullanmaktan kaçınmaz. Pontos‟un ikinci oğlu Thaumas‟tır ve Okeanos‟un bir diğer kızı olan Elektra‟yla evlenip tanrıların habercisi olan GökkuĢağı‟nın kiĢileĢmiĢ hali Ġris‟e can verirler. Pontos‟un üçüncü oğlu Phorkys‟tir. Yunanistan‟ın Batı sahilindeki Kefalonya bölgesinde yaĢar ve Denizin YaĢlı Kadınları olan; Enyo, Pemphredo ve Dino denen Graialar onun soyundandır. Onlar Uzak- Batı‟da, güneĢin asla ıĢıldamadığı ülkede yaĢarlar ve üç Gorgo olan Sthenno, Euryale ve Medusa‟nın kız kardeĢleridirler.315 Pontos‟un son çocuğu Eurybie adlı bir kızdır. O da Titan Krios‟la evlenip ve yıldızsı kuĢaklar doğurdu. Büyük oğlu Astraios ġafak‟la (Eos) ile evlenir. Çocukları, Rüzgârlar, Seher Yıldızı (Heosphoros) ve bütün 313 Vernant, Jean Pierre (2001); Evren Tanrılar İnsanlar, Dost Kitabevi, Ankara: 23 Eyüpoğlu, Sabahattin ve Erhat, Azra (1991); Hesiodos Eseri ve Kaynakları, TTK, Ankara: 51 315 Pierre, Grimal (2012); Yunan Mitolojisi ( Çev: Işık Ergüden), Dost Kitabevi, Ankara: 34 314 117 yıldızlardır. Ġkinci oğlu dev Pallas‟tır ki o da Styks‟in kocasıdır. Sembolik güçler olan „ Kıskançlık, Zafer, Güç ve ġiddet‟i doğurmuĢlardır.316 Gaia‟nın kendine denk eĢ olarak yarattığı Uranos ile birleĢmesiyle iki grup hayat bulmuĢtur. Bunlardan ilk grubu Kyklops ve Hekatonkheirler oluĢturmaktadır. Kyklops denilen bu canlılar alınlarının orta yerinde tek gözü bulunan fiziksel güce sahip olan bu varlıklardır. Adları Ģöyledir: Bronte (Gök Gürültüsü), Steropes (Yıldırım) ve Arges (ġimĢek).317 Ġleride yıldırımı yaratıp Zeus‟a hediye edecekler 318 ve Zeus‟un egemenlik mücadelesinde mutlak hâkimiyet sağlamasında büyük etkileri olacaktır. Gaia‟nın en son doğurduğu üç varlık, Hekatonkheirler ya da Yüz Kollular‟dır. Bunların adları ise , „Cezalandıran‟ anlamında Kottos, „Güçlü‟ anlamında Briareos ve „ Çok Kollu- Bacaklı‟ Gyes idi. Bunlar kibirli ve sert hareketli, öfkeli devlerdi; yüz tane kolları, elli tane baĢları vardı.319 Kyklops ve Hekatonkheirler yaratılıĢlarından itibaren babaları Uranos tarafından anneleri olan Gaia‟nın içinde mahkûm olarak kapalı kalmıĢlardır. Gaia ile Uranos‟un birleĢmesinden doğan ikinci grup ise on iki kiĢiden oluĢan genel Titan ve Titanidler olarak bilinen varlıklardır. Bu yaratıklar antropomorftur (insan biçimlidir), ama Hesiodos haklarında açık bir tanım vermemektedir.320 Bu on iki varlıktan erkek olarak tanımlanan altı Titan‟ın isimleri Ģöyledir: Okeanos, Koios, Kriosi Hyperion, Ġapetos ve Kronos. DiĢi olarak tanımlanan altı Titanid ise Theia, Rheia, Themis, Mnemosyne, Phoibe ve Tethys adlarıyla anılmaktadır. Bunlar tanrısal varlıklar olmalarına rağmen aynı zamanda temel güçlerdir ve bazıları neredeyse yalnızca doğalcı niteliklerini sonuna dek korumuĢtur. Ġçlerinden en ünlüsü Okeanos‟tur. Dünya‟yı çevreleyen suyun kiĢileĢtirilmiĢ adıdır, yeryüzü diski bunun üzerinde yüzer. Coğrafi bir varlık değil kozmik bir güçtür; bu kavrayıĢ insanların yaĢadığı toprağın dört tarafını çevreleyen bir ırmağın ortasındaki kocaman bir ada olduğunun sanıldığı bir dönemde doğmuĢtur.321 Okeanos‟u önemli kılan özelliklerden birisi ise yaratılıĢa dair bir eski bir anlatının temelini oluĢturmasıdır. Bu anlatıya göre; Evren, iki denizsel güç olan Okeanos ile Thetis‟ten doğmuĢtur. Okeanos gürültüyle akan kudretli bir nehirdir, daha göğün ve yerin bulunmadığı bir boĢlukta kendisini henüz bir Ģey sınırlamamaktadır; bu, bir erkek varlıktır. 316 Pierre, Grimal; 2012, a.g.e.:35 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 19 318 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 21 319 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 19 320 Estin, Colette ve Laporte, Helene (2002); Yunan ve Roma Mitolojisi (Çev: Musa Eran), TÜBİTAK, Ankara: 96 321 Pierre, Grimal; 2012, a.g.e.: 27 317 118 Thetis, Okeanos‟un kendi akıĢından ayrı olmayan bir su kitlesidir, fakat aynı Ģekilde kendi canı ve kiĢiliği vardır, bu da kadın cinsidir. Bunlar birbirleriyle birleĢince, Gök‟ü, Yer‟i ve sayısız ölçüde ürün meydana getirirler. Sonunda Okeanos bütün evreni kuĢatan nehir olur; Thetis‟le birlikte dünyanın sonlarındaki uzak bir sarayda oturur. 322 Okeanos‟u temel alan bu yaratılıĢ mitosu, Mezopotamya, Anadolu ve Mısır mitolojisinde yer alan yaratılıĢ mitoslarında görülen „ilksel sular‟ olarak tabir edilen motif ile bir benzerlik göstermektedir. Bu durum Yunanistan mitolojisinin erken dönemlerden itibaren dıĢ kültürlerden etkilendiğinin de bir göstermektedir. Gaia ile Uranos‟un birleĢmesinden doğan Titan ve Titanidler de baĢlangıçta kendilerinden önce doğan Kyklpos ve Hekatonkheirler gibi Uranos tarafından Gaia‟nın derinliklerine hapsedilmiĢlerdir. Sonsuz bir birleĢme arzusuna sahip olan Uranos kendi ile Gaia arasında yaĢayacak her hangi bir canlının (kendi çocukları dahi olsa) var olmasına karĢıydı. Gaia ise Uranos‟un bitmek tükenmez arzularından ve kendi yaratılarının karanlık toprakta sıkıĢmasından son derece mutsuz bir halde idi. Toprakla özdeĢleĢtirilen bir karakter olan Gaia‟nın üretici özellikleri bünyesinde barındırması yaratılarının iĢlevsiz ve hapsolmuĢ bir Ģekilde toprak altında kalmasına izin vermesi doğal bir Ģey değildi. Sonunda sabrı taĢan tanrıça büyük bir tırpan üretti ve çocuklarına seslendi: “Benden ve bir deliden olan oğullar… bir babanın canice azgınlığını cezalandıracağız; o sizin babanız da olsa, bu iğrenç iĢleri yapmaya önce o baĢladı.” Ama dehĢete düĢen oğullarından “ hiçbiri bir tek söz etmedi,” yalnızca Kronos bu görevi üstlendi.323 Uygun bir yer bulup saklanan Kronos, büyük kozmik cinsel birleĢmeye hazırlanan, katıksız üretkenliğin ve koĢulsuz, sınırsız yaratıcı gücün simgesi Uranos gelirken saklandığı yerden fırlar ve babasının üretme organlarını kavrayıp elindeki koca orakla keser ve arkasındaki Aigaion Pelagos‟a (Ege Denizi) fırlatır. Yaradan damlayan kanlardan gebe kalan Gaia; Erinysleri, Fransinus (DiĢbudak) Nymphelerini (Meliadlar) ve nihayet Gigasları veya genellikle kullanılan Ģekliyle Gigantları (Devleri) doğurur. Bunlardan birinciler, yani Erinysler üç tane olup adları Alekto, Teisiphone, Megaira‟dır: güçlü olmaları ve genellikle aileye ve toplumsal düzene karĢı iĢlenen suçların öcünü almalarıyla tanınırlar. Ġkinciler çoğunlukla kahramanların doğuĢuyla ilgili olarak karĢımıza çıkar. Sonuncular yani Devler ise, çok büyük cüsseli, yenilmez güçte varlıklardır.324 Uranos‟un denize düĢen ve etrafları beyaz bir köpükle çevrelenen cinsel 322 Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.: 94 Eliade, Mircea; 2012, a.g.e. : 303 324 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 20 323 119 organından ise Aphrodite doğmuĢtur.325 Kronos‟un babasının cinsel organını kestiği orak motifi yer ile göğü ayırmak için kullanılan bir araç olarak dikkati çekmektedir. Aynı motifin Hitit mitolojisinde içerisinde yer alan „Ullikummi ġarkısı‟ adlı mitte evrenin oluĢumunda yer ile göğü ayıran bıçak Ģeklinde ki ifadelerle iĢlenmesi ise son derece dikkat çekicidir. Uranos‟un Gaia‟dan uzaklaĢmasını sağlayan Kronos, kozmosun doğuĢunda temel bir aĢamayı gerçekleĢtirerek gök ile yeri ayırmıĢ olur. Böylelikle gök ile yer arasında serbest bir mekân açarak: toprağın üreteceği her Ģey, canlı varlıkların doğuracakları her Ģey yaĢamak için nefes alacak bir mekâna sahip olmuĢtur.326 Uranos‟un hâkimiyetinin son bulmasıyla Kronos yeraltında tutulan kardeĢleri Titan ve Titanidleri de kurtarmıĢtır. Fakat Kronos, Gaia‟nın Uranos‟tan doğan ilk çocukları olan Kyklops ve Hekatonkheirlerin yeryüzüne çıkmasına izin vermemiĢtir. Yeryüzünün yeni hâkimi olan Kronos ve kardeĢleriyle birlikte artık teolojinin de temelleri atılmıĢtır. Uranos ile Kronos arasındaki mücadelede dikkati çeken önemli nokta ise evren egemeni bir tanrının, oğlu tarafından sakatlanması ve oğlunun böylece onun ardılı olmasının Hurri, Hitti ve Kenan teogonilerinin egemen izleğini gösteriyor oluĢudur.327 Kronos, babası Uronos‟u yerinden etmiĢtir. Fakat Uranos, kendi gibi oğlu tarafından tahtından edilmesi için Kronos‟u lanetlemiĢtir ve bu intikamın takipçileri yine Uronos‟un cinsel organının kesilmesi sonrası Gaia‟ya damlayan kanlardan doğan Öç Alma Tanrıçaları olarak adlandırılan Erinysler olacaktır. Bu arada yerin altından kurtulan Titan ve Titanidler kendi aralarında çiftler oluĢturarak, kardeĢlerinin çocuklarıyla çiftler oluĢturarak veya Pontos ile Gaia‟nın soyu ile birleĢerek yeni nesiller oluĢturmaya devam etmiĢlerdir. Bu evliliklerden doğan çocukların bir kısmını Ģu Ģekilde sıralayabiliriz: Hyperion ve Theia birleĢip Helios (GüneĢ), Selene (Ay) ve Eos (ġafak) tanrılarını meydana getirirler. Krios ile Eurtbie‟nin birleĢmesinden Astraios, Pallas ve Perses doğar; Astraios ġafak tanrıçası Eos ile birleĢip Yelleri (Zephyros, Boreas, Notos), bir de yıldızları üretirler. Pallas, Okeanos kızı Styks ile birleĢir; ürettiği varlıklar Zelos (çaba, kıskanma, yarıĢma özlemi), Nike (zafer) ve gücü kuvveti simgeleyen Kratos ile Bie‟dir. Bu iki tanrı Zeus‟a yandaĢ olup hem Titan‟lar savaĢını kazanmasında hem de tanrılar arasında krallığını pekiĢtirmekte yardımcı olduklarından, anaları Styks yetkilerin dağıtım iĢleminde baĢ tanrıdan üstün bir onur payı 325 Eliade, Mircea; 2012,a.g.e. : 303 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 22 327 Eliade, Mircea; 2012,a.g.e. : 303 326 120 alır. Koios ile Phoibe çiftinin de ikiz kızları olur: biri Leto (ki Zeus Leto‟yu eĢ edinip onunla iki büyük Olympos tanrısını, Apollon ve Artemis‟i üretir), öbürü Asterie‟dir. Astreie, Perses ile birleĢip Hekate‟yi doğurdu.328 Ġapetos eĢ olarak Okeanos kızı Klymene‟yi seçer onunla Atlas, Menoitos, Prometheus ve Epimetheus‟u üretir.329 Themis, Yasa‟dır, ezeli dengedir. Kız kardeĢi Mnemosyne Zihnin gücüdür, zihnin anlık madde üzerindeki zaferini garanti eden ve bütün zekâyı temellendiren Bellek‟tir.330 Bu iki Titanid daha sonra Zeus‟un eĢi olacaklardır. Titanların en sonuncusu Kronos, kız kardeĢi Rheia ile birleĢip döller üretir. Bunlar, üçü kız üçü erkek altı tanrıdır: Hestia, Demeter, Hera ve Hades, Poseidon, Zeus‟tur.331 Kronos, babası Uranos gibi bir sonla karĢılaĢmamak için Rheia‟dan olan bütün çocuklarını doğar doğmaz yutmaya baĢlamıĢtır. Bu durum karĢısında çaresiz kalan Rheia ilk beĢ çocuğunun Kronos tarafından yutulmasına dayanamayarak Zeus‟a hamile iken onun da sonunun kardeĢleri gibi olmaması için uğraĢmaktadır. Rheia‟nın yaĢamıĢ olduğu acıyı daha önce yaĢamıĢ olan Gaia aynı Ģeylerin tekrarlanmaması için Rheia‟ya hamileliği sırasında yardım etmeye baĢlamıĢtır. Uranos ise Kronos‟a olan nefretinden dolayı ve etmiĢ olduğu lanetin yerine gelmesi amacıyla Rheia‟nın Zeus‟u doğurmasına ve Kronos‟tan uzakta güvenle büyümesinde yardımcı olacaktır. Rheia hamileliğinin sonuna doğru yaklaĢtığı dönemde anne ve babasının gösterdiği yolu izleyerek, çocuğunu doğurmak üzere karanlık ve sisli bir gecede Arkadia‟daki Lykeion Dağı‟na gider. Orada Zeus‟u doğurur; Toprak onu hemen alıp Neda Irmağı‟nda yıkar vakit yitirmeden Girit Adası‟nda yer alan Littum‟a götürüp Aigaion Dağ‟ında bir kovuğa saklar.332 Rheia ise bir taĢı kundağa sararak doğumdan haberi olan Kronos‟a götürür. Kronos, kundağın içindekinin ne olduğuna bakmaksızın tek seferde taĢı yutar. Burada dikkati çeken küçük bir nokta Zeus‟un doğumdan hemen sonra yıkanmasıdır. Bu durum günümüzde hala uygulanan bir gelenek veya tıbbı bir durum olarak yorumlanırken, Yunan mitoloji içerisinde bir tanrının doğumunda değinilmesi ilginç bir durumdur. Aynı zamanda tanrıların insan biçiminde kabul edilmelerinin yanında insan zihnin yorumlayıĢına uygun olarak insani geleneklere de sahip olduklarını da göstermesi açısından önemlidir. 328 Eyüpoğlu, Sabahattin ve Erhat, Azra; 1991, a.g.e.:, 52 Eyüpoğlu, Sabahattin ve Erhat, Azra; 1991, a.g.e.:, 55 330 Pierre, Grimal; 2012, a.g.e.:29 331 Eyüpoğlu, Sabahattin ve Erhat, Azra; 1991, a.g.e.:, 54 332 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 22 329 121 Kronos‟u aldatmıĢ olmanın kısmen sevincini yaĢayan Rheia ve Gaia tam olarak rahatlayamamıĢlardır. Çünkü küçük Zeus‟un kardeĢlerini Kronos‟un elinden kurtaracağı gün gelene kadar saklanması gerekmektedir. Zeus‟un çocukluğundan büyümesine kadar geçen süre ise birçok nesne, olgu ve kavrama köken olacak mitoslarla bezeli bir süreci ifade etmektedir. Örneğin; Zeus, mağarada saklanan çocuk bir tanrı iken, DiĢbudak Nymphelerinden Adrasteia ile Io‟ya emanet edilmiĢtir. Bunlar, Melisseus ve Amaltheia‟nın kızları olarak bilinmektedir. Bazen ikinci derecede bir Orman Tanrıçası yani Nymphe, bazen de keçi biçiminde gösterilen Amaltheia, Zeus‟a sevecen bir sütnine olmuĢtur. Kronos, ne gökte ne yerde ne de denizde bulamasın diye, bebeği bir altın beĢiğe yatırıp beĢiği de ağaca asmıĢtır. Zeus oynarken keçi kılığındaki Amaltheia‟nın bir boynuzunu kırmıĢ ve boynuzdan bir gün sevilen yiyecek ve içeceklerin çıkacağına, yani bugün bereket boynuzu (cornucopia) diye anılan nesne olacağına söz vererek özür dilemiĢtir.. Keçi öldüğünde de onun pöstekisini alıp kendisine kalkan yapmıĢ ve „ ġefkatli‟ Amaltheia‟ya duyduğu sevgiyle onu da ölümünden sonra oğlak dönencesinde ölümsüzleĢtirmiĢtir.333 Bir baĢka örnekte ise Kronos‟un kendisini fark etmemesi için kaçtığı bir sırada kendisinin yılan, sütannelerinin de ayıya dönüĢmesi Yılan Takımyıldızı, Büyük ve Küçük Ayı Takımyıldızlarını oluĢturmuĢtur.334 Zeus, Girit adasında gerekli yetiĢkinliğe ulaĢtığı zaman ise babasının midesindeki kardeĢlerini kurtarmak ve Uranos‟un intikamını almak amacıyla Kronos‟a karĢı savaĢma kararı alır. Fakat ilk önce kardeĢlerini kurtarması gerekmektedir. Bunun için amacına kurnazlıkla ulaĢacaktır, Yunanlılar bu kurnazlığa „metis‟ derler, yani insanın karĢısındaki kiĢiyi aldatmak için önceden her türlü düzeni kurmasını sağlayan kıvrak zekâdır. Zeus‟un kurnazlığı, Kronos‟a bir Pharmakon, bir ilaç vermekten ibarettir; bir iksir gibi sunulan ama aslında kusturucu bir ilaç. Bunu ona Rheia verir. Kronos yutar yutmaz ilkin taĢı kusar, taĢtan hemen sonra Hestia‟yı, sonra da küçükten baĢlayıp bütün tanrılarla tanrıçaları sırasıyla kusar… Kronos bunları dıĢarı çıkararak Rheia‟nın dünyaya getirdiği bütün çocuklara yaĢam kazandırır.335 Zeus‟un, Kronos‟un midesinden kardeĢlerini kurtarmasıyla birlikte hâkimiyet mücadelesine baĢlamıĢtır ve bu hâkimiyeti sağlamak amacıyla üç büyük savaĢ gerçekleĢtirmiĢtir. Evrenin egemenliğini eline geçirmek için önce Titanlarla savaĢmıĢ, 333 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 22 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 23 335 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 30 334 122 ardından Typhon ejderhasını yıldırımlarıyla vurarak onu yer altının derinliklerine göndermiĢ, en sonra da Titanlara karĢı savaĢında kendisiyle iĢbirliği yapmıĢ olan ama ardından da Gaia‟nın kıĢkırtmasıyla ona baĢkaldıran Devleri yenmiĢtir.336 Bu savaĢlara kısaca değinecek olursak ilk savaĢ olan Zeus ve Titanlar‟ın savaĢından baĢlamak yerinde olacaktır. Kronos ve Zeus arasındaki savaĢta ilk gerçekleĢen Titanlar ve Tanrılar arasında gerçekleĢen bloklaĢmadır. Tarafsız kalmayı seçen Titanlar olduğu gibi Zeus‟un yanında yer alan Titanlar da olacaktır. Tanrılar (Olymposlular veya Kronosoğulları olarak da adlandırılır) ile Titanlar arasında ki bu savaĢ on yıl devam edecektir. Ġki tarafından birbirine üstün gelme gibi bir durumu hala söz konusu değilken savaĢın sonucunu ise yine „ zekâ‟ belirleyecektir. SavaĢın sonucunu belirleyecek kurnaz hamleyi ise Zeus‟un yanında savaĢta yer alan Titan Ġapetos‟un oğlu Prometheus gerçekleĢtirecektir. O, Gaia‟da Kronos‟un yeraltına hapsettiği üç Kyklops ve Hekatonkheirleri Zeus‟la ittifak kurmaları için ayarlar. Böylece Titanlar ve Tanrıların savaĢının dengesi bozulur. Gaia‟nın derinliklerinden kurtulan Kyklops ve Hekatonkheirler savaĢın kaderini değiĢtirecek eylemler gerçekleĢtirirler. Özellikle Kyklops olarak bilinen; Bronte (Gök Gürültüsü), Steropes (Yıldırım) ve Arges (ġimĢek), Zeus‟a yıldırımı armağan ederler ve böylece Zeus mutlak hâkimiyetini sağlayacak aracını da elde etmiĢ olur. Hekatonkheirler ise devasa vücutları ve çok sayıda ki kolları ile Olympos‟un tepesinden Titanlar üzerine durmadan kayalar fırlatmakta ve onları zor duruma düĢürmektedirler. Böylelikle Olymposlular karĢısında daha fazla tutunamayan Titanlara karĢı son darbeyi Tanrı Pan, yeri göğü inleten korkunç bir bağırıĢla indirir; bu Titanları darmadağın etmeye artık yeterlidir. 337 Yenilen Titanlar ise Hekatonkheirler tarafından yakalanıp Tartaros‟a götürülürler. Oranın zindancıları, ihtiyar cadı Kampe değil, dürüst ve Zeus‟a bağlı bekçiler olan Hekatonkheirler olan Kottos, Briareos ve Gyges olacaktır. Tartaros‟un kapılarını mühürleyen ve üç kat tunç duvar ile ören ise Poseidon‟dur. Titanlardan asi Uranos çocuklarının baĢı Atlas‟a ise çok Ģiddetli ve baĢkalarına örnek olacak bir ceza verilir, bundan böyle omuzlarında Gökkubbe‟yi taĢıyacaktır. Tanrısal diĢilere gelince, onları daha 336 337 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 33 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 25 123 iyi bir son bekliyordur. Metis ve Rheia‟nın araya girmesiyle diĢi Titanların hiç biri ceza almamıĢtır.338 Zeus‟un zaferinden sonra nihayet dünya barıĢa kavuĢmuĢken, kesin, sağlam, adil bir düzen hâkim olmuĢken, iĢte tam o anda Gaia yeniden, daha genç bir yaratık çıkarır ortaya, ona kimi kez Typheus kimi kez Typhon denir. Gaia bu yaratığı, geleneklerde söylendiği gibi “Altın Aphrodite‟nin” kıĢkırtmaları sonucu aĢkla birleĢtiği, Tartaros adındaki eril bir varlıktan peydahlamıĢtır. Ġçinde, derinliklerinde kaybolmayan bir yankı gibi ilk baĢtaki Kaos‟un filizini koruyan uçurumdur bu. Yeraltındaki karanlık, sisli Tartaros Olymposlular ya da hatta Devler gibi gök güçlerinden tamamen farklı bir soydan gelir.339 Ve ondan doğan Typhon, azman bir varlık olarak gösterilir, adımlarıyla yeri sarsar, uçsuz bucaksız bir vücuda sahiptir, öyle ki baĢı göğe değer. Kollarını açtığında ellerinden biri en uzak batıya diğeri en uzak doğuya kadar ulaĢır. Doğası gereği alt ile üstü, gök ile yeri, sağ ile solu, batı ile doğu‟yu birleĢtirip birbirine karıĢtırır.340 Typhon olarak adlandırılan Gaia ile Tartaros‟un çocuğu olan bu canavar. Hitit mitolojisinde yer alan Ullikummi ile özdeĢtirilmektedir. Kumarbi ile Fırtına- tanrısı arasında gerçekleĢen hâkimiyet mücadelesinin bir öğesi olan Ullikummi‟yle benzerlikler gösteren Typhon‟un da yine bir hâkimiyet mücadelesi içerisinde yer alması ve birbirlerine yakın ifadelerle tanımlanmaları iki kültür arasındaki mitolojik benzerlikleri arttırmaktadır. Ayrıca Zeus ile Typhon arasında ki mücadelede; Zeus‟un farklı anlatımlara sahip olsa da baĢlangıçta yenildiğine ve Typhon tarafından vücudunun parçalara ayrıldığına dair anlatılar mevcuttur. Bu durum bizi Mısır mitolojisi içerisinde Seth ve Osiris‟in egemenlik mücadelesine götürmektedir ki; Seth ile Osiris arasında ki mücadelede de kötü olarak tasvir edilen Seth, Osiris‟in vücudunu parçalara ayırarak her bir parçayı saklamıĢtır. Bu benzerlikler Yunan mitolojisinin sadece Hititlerin değil Mısır mitolojisininde etki alanına girdiğini göstermektedir. Typhon‟un Zeus ile olan mücadelesi baĢarısızlıkla sonuçlanmasına rağmen Yunan mitolojisi üzerindeki rolü sadece Zeus ile girdiği savaĢ ile sınırlı kalmamıĢtır. Typhon, Yunan mitolojisine zenginlik katan ve kahramanlık mitoslarının vazgeçilmez öğeleri olan birçok canavarında babası olarak anlatılarda yer edinmektedir. 338 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 25 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 38 340 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 41 339 124 Zeus‟un son mücadelesi ise Titanlar ve Typhon‟a karĢı savaĢta yanında yer alan Devlere karĢı olmuĢtur. Bu tanrısal varlıklar savaĢçılıkları ile tanınmıĢlardır. Zeus‟a karĢı ayaklanmalarında Titanların yeraltına hapsedilmesinin intikamını alma isteği olduğu gibi Zeus‟un baĢarısını örnek alarak kendilerinin hâkimiyeti ele geçirebilecek güçte olduklarına dair düĢünceleri de ağır basmaktadır. Devlerle olan mücadelede Olymposlular zor zamanlar yaĢamıĢlardır. Zira Olymposlu tanrılar ne kadar saldırırlarsa saldırsınlar ne kadar zarar verirlerse versinler Devler durmaksızın saldırmaya devam etmektedirler. Gençlik ve gücün tüm özelliklerine sahip topraktan savaĢçı kıyafetleri ve silahları ile çıkan bu savaĢçı varlıklar karĢısında daha fazla tutunamayacak olan Zeus bir ölümlünün yardımına muhtaç kalmıĢtır. Bu kahraman ise Yunan mitolojisinin hatta Dünya mitolojisinin en seçkin kahramanı olan Herakles‟tir. Herakles‟in gelmesiyle Devler üzerinde üstünlük sağlayan Olymposlular, son darbeyi Zeus‟un, Gaia‟nın Devlerin yok olamaması için hazırladığı ölümsüzlük otunu çalmasıyla vurmuĢtur. Devlerin de ortadan kalkmasıyla Zeus‟un hâkimiyeti de kesinleĢmiĢtir. Kozmoloji ve teolojinin iç içe geçtiği bu kısımdan sonra Yunan mitolojisinin önde gelen tanrı ve tanrıçalarına kısaca değinmek asıl konumuz olan kahramanlık mitoslarını daha anlaĢılır bir Ģekilde ele almamız açısından gerekmektedir. ġunu da belirtmek gerekir ki yukarıda bahsettiğimiz süreçler içerisinde sadece Kronos ve Rheia‟dan olma Yunan tanrıları değil bu tanrıların çocukları da aktif rol almıĢtır. Özellikle Zeus ve eĢlerinden olan Olymposlu tanrılar arasında sayılan tanrılar ön plandadır. Bu bağlamda Yunan mitolojisinde en önemli yere sahip olan tanrı Ģüphesiz “tanrıların babası” olarak adlandırılan Zeus‟tur. Zeus adı „gün ıĢığı‟ anlamına gelen HintAvrupalı bir kökene bağlanır. O, Gök‟ü ve hava olaylarını yönetir. Kendisine bazen Ombrios (fırtına getiren) ya da Akraios (en yüksekteki) denmiĢtir. Nitekim tapınakları çoğunlukla yükseklerdedir. Zeus, Erkeios niteliğiyle çevrili yerlerin, Ģu halde evlerinde koruyucu olarak ortaya çıkar. Koloniler edinme döneminde Zeus, Mısır tanrısı Ammon ile bir tutulmuĢtur. Sınırsız güçlü Zeus, Polieus yani otoritenin ve polis‟in de (sitenin) koruyucusudur. Yüzyıllar geçtikçe diğer bütün tanrıların üstü olan Zeus, filozofların gözünde, dünya düzenini yönlendiren düĢünceyi temsil etmiĢtir.341 Güç ve kudretin bir araya gelip vücut bulmuĢ kiĢiliği olarak tanımlayabileceğimiz Zeus, aynı zamanda aĢk maceraları ile nam salmıĢ bir tanrıdır. Birçok tanrıça ile evlilik bağı bulunan bu tanrı‟nın 341 Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:103 125 çocuklarının sayılarının fazlalığı onun „ tanrıların babası‟ olarak anılmasında büyük bir etkendir. Aynı zamanda sadece tanrıçalarla ilgilenmemiĢ yeryüzünde uzaktan kuzenleri diyebileceğimiz bir konumda olan insanlarla da iliĢkileri olmuĢtur. Özellikle bu iliĢkilerden doğan çocuklar Yunan mitolojisinin en renkli karakterleri olmuĢ ve tanrılar ile insanlar arasında ki bağın bir simgesi durumuna gelmiĢlerdir. Zeus‟un evlilikleri ve bu evliliklerinden doğan tanrı ve tanrıçaları sırasıyla sayacak olursak; Zeus‟un ilk eĢi Bilge Tanrıça Metis‟tir. Metis, kurnazlık, olup bitecekleri önceden görebilme yetisi, yaĢ tahtaya basmama, yolunu ĢaĢırmama, hiçbir beklenmedik saldırıya maruz kalmama342 gibi bir kavramdır. Zeus, akıl ile birleĢmeseydi, kendinden önceki kraltanrılar gibi kendinden sonra doğacak varlıklar tarafınca alt edilmiĢ olacaktır.343 Zeus, ataları Uranos ve Kronos gibi bir sona uğramamak için bu eĢini Kronos‟un çocuklarına yaptığı gibi hamile iken bütün bir Ģekilde yutmuĢtur. Bundan dolayı Metis‟in bütün özelliklerini bünyesinde toplarken aynı zamanda Metis‟in hamile kaldığı tanrıça olan Athena‟yı da doğurmak zorunda kalacaktır. Böylece Athena ana karnından değil babasının kocabaĢından çıkacaktır ki bu baĢ da Metis‟in karnı gibi ĢiĢmiĢtir. Zeus acı dolu haykırıĢlarla yardım isterken onun yardımına Prometheus ile Hephaistos yetiĢmiĢtir. Birer baltayla çıkagelirler ve Zeus‟un kafasına okkalı bir darbe indirirler; Athena büyük çığlıkla tanrının baĢından çıkar, genç kız tepeden tırnağa silahlı doğar, kaskı, mızrağı, kalkanı, bronz zırhıyla.344 Bu doğumu ilginç kılan noktalardan biri Hitit mitolojisinde rastladığımız ve üçüncü bölümde değindiğimiz Fırtına- tanrısı TeĢup‟un Kumarbi‟den doğuĢuyla olan benzerliğidir. Athena gibi TeĢup‟ta erkek olan bir tanrıdan doğrulmak mecburiyetinde kalmıĢ ve Athena‟nın Zeus‟un baĢından çıktığı gibi o da Kumarbi‟nin baĢından çıkmıĢtır. Athena‟nın Metis ve Zeus‟un çocuğu olması onu tanrısal güç bakımından üstün bir noktaya taĢırken annesinin tanrısal özelliklerinin yanında babasının da kafasından doğması onun zekâsını ve kudretini arttırmıĢtır. Bu tanrıça Yunan mitolojisi içerisinde en çok sevilen karakterlerden biri olarak, hemen her mitos içerisinde kendisini göstermiĢtir. Özellikle kahramanların yardımcısı olarak insanlar tarafından büyük saygı duyulan bir tanrıçadır. Athena aynı zamanda Yunan mitolojisindeki kutsal bakire olarak bilinen tanrıçalarından biridir. 342 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 36 Eyüp, Sabahattin- Erhat, Azra; 1991, 45 344 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.:37 343 126 Zeus‟un ikinci eĢi, Metis‟in kız kardeĢi olan Yasa Tanrıçası Themis‟tir. Bu evlilik onu Horaların ve yazgı tanrıçaları Moiraların babası yapar. Eurynome, Zeus‟un evlendiği üçüncü eĢidir. “Kharit”ler denilen Üç Güzeller bu evlilik sonunda doğmuĢtur. Bereketin simgesi Demeter, Zeus‟un dördüncü eĢidir. Bu evlilikten sonradan yeraltı kraliçesi olan Persephone doğar.345 Yunan mitolojisi içinde Demeter, Zeus‟un eĢi ve Persephone‟nin annesi olmasından kaynaklı bir yüceliği olmasına rağmen asıl öncelikli özelliği onun Gaia ya da Rhea- Kybele gibi bir Toprak- Tanrıça‟sı olmasıdır. Ancak onlar gibi toprağı bir bütün olarak temsil etmeyen Demeter, daha çok iĢlenmiĢ toprağın temsilcisidir. Bir baĢka deyiĢle Tarımın- Tanrıçasıdır.346 Bu yüzden sınırlı tarım alanlarına sahip olan Yunan toplumunda büyük bir önemi varken asıl tapınma alanı Anadolu toprakları olarak bilinmektedir. Mevcut üretimin devamı ve geçimin sağlanması onun cömertliğine bağlıdır. Bilindik bir hikâye olan Persephone‟nin Hades tarafından yeraltına kaçırılması onun önemini vurgulayan mitlerden biridir. Hades‟in kurduğu tuzağa yakalanıp yeraltına götürülen Persephone‟yi her yerde arayan ve onun için bir kurtuluĢ yolu arayan Demeter, bir dönem dünya ya küsmüĢ ve vazifelerini yerine getirmemiĢtir. Hatta kızının kendisine dönmesi sağlanmazsa bir daha bereketli topraklarda hiçbir Ģey yetiĢmeyeceğine dair tanrıları tehdit etmiĢtir. Bu durum karĢısında Persephone yılın yarısını yeryüzünde geçirmeye baĢlayıncaya kadar Demeter ülkeyi kıtlıkla cezalandırmıĢtır. Persephone‟nin yeryüzüne çıktığı ve Demeter‟in kıtlığı ortadan kaldırdığı bu mit ise aynı zamanda baharın geliĢini ifade eden bir anlatıdır. Zeus‟un beĢinci eĢi Bellek Tanrıçası Mnemosyne‟dir. Sanat perileri Musalar bu evlilik sonucunda doğmuĢlardır. Çiftçi Titan Koios ve Phoibe‟nin kızları olan Leto, Zeus‟un altıncı eĢidir. Bu tanrıça Olympos‟un ikizleri olarak bilinen Apollon ve Artemis‟in anneleridir. Leto‟ya dair anlatılan mitlerin büyük bir kısmı onun Apollon ve Artemis‟i dünyaya getirirken Zeus‟un yedinci ve son eĢi olan Hera‟dan çektiği eziyeti iĢlemektedir. Leto ve Zeus‟un çocukları olan Apollon ve Artemis ise Athena gibi Yunan mitolojisi içerisinde ki aktif isimlerdendir. Artemis, anlatıldığına göre, Apollon‟dan biraz önce doğmuĢ, doğar doğmaz da annesine kardeĢinin doğumunda yardım etmiĢ bir tanrıçadır. Bu yüzden Artemis doğumun da tanrıçası sayılmaktadır. Ama annesinin doğum sancılarıyla kıvrandığını görünce böyle bir Ģeyin kendi baĢına da geleceğini düĢünerek korkmuĢ, o da 345 346 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 36 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 41 127 kardeĢi Athena gibi Zeus‟tan sonsuz bakirelik dileğinde bulunmuĢtur.347 Artemis, Ay ve Avcılık Tanrıçası olarak da bilinmektedir. Bütün hayvanların tanrıçası olarak bilinen Artemis, insanların hayvanları köleleĢtirmesine karĢıydı. Çok iyi ok iyi ok kullanır; hedefini hiç ĢaĢırmazdı. ġairler ve ona tapanlar, “Yaban” ya da “Hayvanların Kraliçesi” olarak adlandırırlardı.348 Artemis‟in ikiz kardeĢi olan Apollon ise kiĢiliğinde birçok özelliği toplamıĢ ve Yunan mitolojisi içerisinde hemen hemen her anlatı içerisinde yer edinmiĢ bir tanrıdır. Kallimakhos‟un Apollon‟a yazdığı övgüler bu tanrının özelliklerini en iyi anlatan parçalardır: “Kimse Apollon kadar sanata yatkınlık gösteremez. Yetenek haznesinde okçuluk ve ozanlık vardır; ok ona aittir, Ģarkı da. Kâhinlik ve falcılık onun yeteneklerindendir, Phoibos‟tur, yani doktorlar gibi ölümü geciktirme bilgisine sahiptir. Phoibos‟tur, ama çoban gibidir de… Phoibos‟un izinde kentler kurulur, Phoibos bunların kurulmasına sevinir ve kendi elleriyle temellerini atar.” … Bu özelliklerine hiç yaĢlanmadan sonsuza kadar genç kalma, tanrısal kouros (genç adam) olma, insanların kouros‟larının koruyucusu ve modeli olma özelliklerini de eklemeliyiz. Kentler kurulurken onlara öncülük etmesinin yanı sıra, kentlere uyumlu bir yapılanma sağlamanın koĢullarını da sunar. Phoibos olan Apollon hem Arı, Arındıran ve ArınmıĢ, hem Parlak olandır; öyle ki ıĢıltısı, koruması altında olanları bile korkutur ve ĢaĢırtır. 349 Zeus‟un son eĢi ise Evlilik Tanrıçası Hera‟dır. Kronos‟un çocuklarından biri olan Zeus‟un hem kardeĢi hem de eĢi konumunda olan bir tanrıçadır. Zeus ve Hera arasında evrende ilk defa „yasal/ kutsal evlilik nikâhı‟ kıyılmıĢtır. Kutsal evlilik (Hieros Gamos) olgusu, ilk kez onların evliliğiyle birlikte kurumsallaĢmıĢtır. Bu ilk niĢan- nikâh Ģölenine bütün tanrılar, bütün insanlar, bütün hayvanlar çağırılmıĢtır.350 Böylelikle insanlar arasındaki düğün merasimlerinde olduğu gibi evlenen çifti herkes tanımıĢ ve kabullenmiĢ olmaktadır; yani bir nevi evlilikleri meĢruluk kazanmaktadır. Zeus ve Hera‟nın çocukları ise Hephaistos, Ares, Hebe, Angelos ve Eileithyia‟dır. Bu çocuklardan Hephaistos‟un doğumu ise biraz çeliĢkilidir. Zeus ile Hera‟nın çocukları olduğu tahmin edilen veya Zeus‟un Athena‟yı kendi baĢına doğurmasına inat olarak kendi gücünü kanıtlamak amacıyla doğurduğu da söylenen Hephaistos, Demirci Tanrı olarak anılmakta, topal bir tanrı olarak bilinmektedir. Uranos‟un kanından doğan Aphrodite‟nin de kocası olarak Yunan mitolojisinde yer edinen bu tanrının en büyük özelliği tanrıların ve kahramanların 347 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 88 Atan, Yaşar (2007); Akdenizli Tanrılar, Evrensel Basım Yayın, İstanbul: 117 349 Bonenefoy, Yves; 2000, a.g.e.: 48 350 Atan, Yaşar; 2007, a.g.e.: 52 348 128 silahlarını yapmasıdır. Aynı zamanda Pandora‟yı yaratan ve Prometheus‟u zincirleyen yine kendisidir. Doğumu konusunda ki en büyük çeliĢki ise Athena‟nın doğumuna yardım ettiği yönündeki ifadeler olmasına rağmen, Hera‟nın onu Athena‟nın doğumuna karĢın kendi baĢına doğurduğu ifadelerinin de mitoloji içerisinde yer almasıdır. Bu durum Yunan mitolojisi içerisinde ki çeliĢkili anlatıların küçük bir örneğidir. Hephaistos‟un eĢi Aphrodite ise son derece ilginç bir Ģekilde var olan bir tanrıçadır. Aphrodite‟nin doğumu da çeliĢkili bir anlatı olarak karĢımıza çıkmaktadır. Aphrodite, Yunan mitolojisinin önemli isimlerinden Hesiodos‟a göre Kronos‟un soyundan gelmekte, Homeros‟a göreyse Zeus ile Diona‟nin soyundan gelmektedir. Fakat kabul en yaygın anlatı olarak ise Hesiodos kabul edilmektedir. Bu anlatıya göre Aphrodite, Kronos‟un babasının esaretinden kurtulmak için onun cinsel organını kesmesi sonucu, bu cinsel organın düĢtüğü denizde ki köpüklerden doğmuĢtur. AĢk ve ġehvetin yansıması olarak kabul edilen bu tanrıça aynı zamanda Mezopotamya‟dan bu zamana kadar gelen bir kültün Yunan mitolojisinde ki yansıması olarak da kabul edilir. Köken olarak Sümerlerin AĢk ve SavaĢ Tanrıçası olarak adlandırdığı Ġnanna ile ve daha sonraki dönem de yer alan ĠĢtar ile özdeĢleĢtirilmektedir. Yunan mitolojisinde ise savaĢçı özelliklerinden arınmıĢ bir halde sadece aĢk ve güzelliğin sembolü olarak karĢımıza çıkmaktadır. Aphrodite‟nin savaĢçı özelliklerini ise sevgilisi olarak kabul edilen (Hephaistos‟un aldatılmasına dair bir anlatı da mevcuttur) SavaĢ Tanrısı Ares yansıtmaktadır. Zeus ve Hera‟nın çocuklarından biri ve Hephaistos‟un kardeĢi olan Ares, dünyada ki bütün savaĢların ve katillerin tanrısıdır.351 Yunanistan da ve Yunan kültürünün etkisinin görüldüğü hiçbir yerde tapımının söz konusu olmadığı bir tanrıdır. Kendisine yüklenilen özelliklerden dolayı Hera‟nın acımasız tarafını yansıttığı düĢünülen bu tanrı sevilmeyen bir tanrı olarak mitoloji içerisinde yer edinmiĢtir. Zeus‟un çocukları arasında yer edinen önemli tanrılardan biri de “Tanrıların Habercisi” ve “Ölülerin Yol Göstericisi” Hermes‟tir. Hermes, baĢ tanrı Zeus ile Titan Atlas‟ın kızı Pleiad Maia‟nın birleĢmelerinden doğmuĢtur.352 Olympos tanrıları arasında ölümsüzlüğünü anlaĢmayla elde eden tek tanrıdır.353 Hermes, mitoloji içerisinde kökeni Mısır‟a kadar dayanan bir geleneğin temsilcisi (ölüm ve ölüm sonrası hayata dair bir geleneğin evrensel motifini üstlenir) olarak karĢımıza çıkmasına rağmen aynı zamanda Yunan mitolojisi içerisinde farklı özelliklerle de bezenmiĢ bir tanrıdır. Çocukluğundan 351 Atan, Yaşar; 2007, a.g.e.: 125 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 103 353 Bonnefoy,Yves; 2000, a.g.e.: 401 352 129 itibaren hakkında hikâyeler anlatılan Hermes, hırsızların koruyucu ve yol göstericisi olarak anıldığı kadar, ticaretinde tanrısıdır. Terazi, kaplumbağa kabuğundan gitar onun icatlarıdır. Uçan ayakkabıları ile ünlenen tanrı birçok kahramanlık mitosunda kahramanlara yardım elini uzatmaktan çekinmemiĢ onları baĢarıya götüren yolu açmıĢtır. Zeus‟un çocukları arasında tanrı olmayan fakat tanrılara yaraĢan baĢarılar elde etmiĢ ve cesaretleriyle yüzyıllar boyunca isimleri zikredilen Zeus‟un ölümlü eĢlerinden doğan yarı-tanrı çocukları da bulunmaktadır. Bunların en ünlüleri ilk kahraman olarak sayılan Perseus ve kahramanların en büyüğü olarak adı herkesçe bilinen Herakles‟tir. Bu iki kahramana dair mitleri ikinci bölümde ayrıntılı bir Ģekilde ele almaya çalıĢacağız. Yunan mitolojisinde Zeus kadar önemli iki tanrı daha bulunmaktadır. Bunlar Kronos‟un oğulları ve Zeus‟un kardeĢleri olan Poseidon ve Hades‟tir. Zeus, Poseidon ve Hades adlı bu üç kardeĢ Titanları yendikten sonra hâkimiyeti kendi aralarında kura ile belirlemiĢlerdir. Kurada Zeus, göğü ve tanrıların liderliğini elde ederken; Poseidon, denizlerin egemenliğini ele geçirerek denizin, dalgaların ve depremlerin yönlendiricisi olmuĢtur. Hades ise; yeraltı olarak bilinen ölüler ülkesinin kralı olarak egemenliğini kurmuĢtur. Poseidon, “Nereidler” denen Nereus kızlarından Amphitrite ile evlidir. Deniz tanrılarındandır Nereus. Gaia ile Pontos‟un oğludur ve Nereus‟un Okeanos kızı Doris‟le evlenmesinden de bu Nereidler doğmuĢtur. Nereidlerin belden aĢağılarının balık, gövdelerininse insan olduğu söylenen tanrısal varlıklardır.354 Poseidon‟un, Demeter‟le zorla birlikte olmasından ise Demeter Areion ve Despoina adlı çocukları doğurmuĢtur.355 Poseidon, yücelik bakımından Zeus‟tan sonra ikinci sırada gelen bir tanrı olmuĢtur. Özellikle tarımsal alanların yetersizliğinden kaynaklı olarak çoğunlukla denizcilik faaliyetleri ile geçimlerini sağlayan Yunanlılar için Poseidon‟un kültü büyük önem taĢımaktadır. Ege Denizi‟nin iki kıyısında da oturan Yunanlılar için Poseidon‟un yardımını almak ve onun gazabından sakınmak büyük önem taĢımaktadır. Bu tanrı ayrıca Zeus‟un çocukları olan Perseus ve Herakles gibi yarı- tanrı olarak kabul edilen Theseus adlı Yunan kahramanın babası olarak da kabul edilmektedir. Zeus dıĢında ölümlülerden baĢka tanrıların çocuk sahibi olmasının Yunan mitolojisinde pek rastlanmayan bir durum olması Poseidon‟un önemini biraz daha arttırmaktadır. Poseidon aynı zamanda Kyklops olarak 354 355 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 54 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 42 130 bilinen tepegözlerinde babası olarak kabul edilmektedir. Ama Poseidon‟un babası olduğu Kyklopslar ile kozmoloji de yer alan veya Hephaistos‟un yardımcılığını yapan Kyklopslar birbirinden farklı varlıklardır. Poseidon‟un Kyklops olan çocuklarında en ünlüsü ise Odysseus‟un mücadele ettiği Polyphemos‟tur. Ölüler ülkesinin kralı olan Hades ise aynı zaman da yeraltı zenginliklerinin de sahibidir. Bu yüzden Pluton (Zengin) 356 olarak da anılmaktadır. Hades, kavram olarak çeliĢkilerle dolu bir kelimedir. Bu çeliĢkinin temel sebebi Hades‟in aynı zamanda yeraltı ülkesi olarak kullanılması veya ölüm olarak algılanmasındır. Yeraltı ülkesi ile Tanrı olan Hades‟in birbirinden farklı kavramlar olduğu Hades‟i kapsayan anlatıları değerlendirirken dikkat edilmesi gereken noktalardan birini oluĢturmaktadır. Aynı Ģekilde Yunan mitolojisinde “ölüm” Hades‟ten farklı bir kiĢiliktir. Tüm bunların dıĢında Hades‟in Yunan mitolojisi içerisinde ki en büyük faaliyeti Zeus ve Demeter‟in kızı olan Persephone‟yi kendisine eĢ olarak yeraltı krallığına kaçırmasıdır. Bunun dıĢında Olympos tanrıları arasında kabul edilmesine rağmen yeraltından fazla dıĢarı çıkmayan bir tanrı olarak kabul edilmiĢtir. Hades‟in ölüm ile birlikte anılması bu tanrının Yunan toplumunca korkulan bir tanrı konumuna yükselmesini sağlamıĢtır. Evrensel iĢleyiĢte (doğum- ölüm) önemli bir rolü olan bu tanrının krallığı olarak olan adlandırılan “Yeraltı” ülkesi ise tanrıların bile gitmek istemeyecekleri bir yer olarak anlatılmaktadır. Bu ülkede Akheron (acı nehri), Pryphlegeton (ateĢ nehri), Kokytos (gözyaĢı nehri), Lethe (unutma nehri) ve Styks (kin nehri) akmaktadır. Okeanos kızlarından biri olan Styks Irmağının kayıkçısı Kharon, ölüleri bu ırmaktan geçirip Hades‟e götürmektedir.357 Poseidon ve Hades dıĢında Yunan panteonu‟nun önemli tanrıları arasında: Ailenin ve kentin koruyucusu, Kronos‟un çocuklarından Hestia; Asmanın, Ģarabın, tiyatronun, eğlencenin tanrısı adı barbarlıkla da anılan dıĢ ülkeden gelen tanrı Diyonisos; Rheia ve Gaia ile özdeĢleĢtirilen, kadının kutsallığının simgesi Anadolu‟lu Toprak Tanrıçası Kybele; GüneĢ ile özdeĢtirilen, atları ile her gün Ģafaktan geceye GüneĢ‟i gökyüzünde çeken Helios gibi birçok tanrı ve tanrıça yer almaktadır. YaratılıĢın son aĢaması ve teolojinin asıl unsurlarından birini oluĢturan „Ġnsanın YaratılıĢı‟ ise Yunan mitolojisi içerisinde farklı anlatılara sahip bir konu olarak karĢımıza çıkmaktadır. Dünya mitolojisi içerisinde ki genel anlayıĢa uygun olarak insanın „toprak‟tan 356 357 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 61 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 63 131 yaratıldığı Yunan mitolojisi içinde geçerlidir; fakat insanın yaratılıĢ amacı kesin değildir ve yaratılıĢ dönemi hakkında farklı söylenceler mevcuttur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi insanın kökeni Yunan mitolojisinde de toprağa bağlanmaktadır. Bu temele dayanarak Hesiodos‟a göre, “tanrıların ve ölümlülerin kökeni aynıdır.” Çünkü ilk tanrıları nasıl Gaia doğurmuĢsa, insanlar da yerden doğmuĢtur. Kısacası dünya ile tanrılar, ilk bölünmeyi izleyen döllenme süreciyle var olmuĢlardır ve nasıl ki birçok tanrı kuĢağı varsa, aynı Ģekilde beĢ insan ırkı ortaya çıkmıĢtır.358 Bu beĢ insan ırkına değinmeden önce insanın kökenine dair bir diğer yaratıcı unsur olarak Prometheus‟un da ön plana çıktığını vurgulamak gerekir. Özellikle ikinci bölümde üzerinde ayrıntılarıyla duracağımız bir baĢlık olan Prometheus, insanlığın hakları için Zeus ile karĢı karĢıya gelmiĢ bir titandır. Prometheus‟un insanı yaratan güç olarak mitolojide kabul görmesinin temel sebebi de bu savunma ve yardım etme isteğinden gelmektedir. Ġnsanın kökeni konusu hakkında tam bir netlik olmamasına rağmen bütün Yunanistan‟da kabul edilen bir düĢünce olan „ BeĢ Ġnsan Irkı‟nın varlığı konusunda bilgiler daha açık bir Ģekilde tarih, mitoloji ve edebiyatta iĢlenmiĢtir. Bu beĢ ırk ise sırasıyla; Altın Irk, GümüĢ Irk, Tunç Irk, Kahramanlık Çağı ve Demir Irk olarak adlandırılmaktadır. Madenler burada yalnız bir nitelik, bir değer belirtisi olarak alınmıĢtır… Madenlerle nitelendirilmeleri soyların salt değer ölçüsü bakımından yozlaĢıp gerilediklerini dile getirmektedir.359 Bu beĢ ırk hakkında kısa bilgiler verecek olursak; Ġlk ırk olan „ Altın Irk‟ büyük ihtimalle Gaia‟nın yaratıları olarak kabul görmektedirler. Altın Irk‟ın insanları doğum ve ölümden bağımsız bir hayat sürmekte ve her Ģeyi hazır olarak elde etmektedirler. YaĢlanma, çalıĢma ve ölüm korkusu olmadan yaĢayan bu ırk zamanı gelince derin bir uykuya yatmakta ve yaĢamları son bulmaktadır. Bu soya Kronos‟un son verdiği veya üreme olmaksızın yaĢadıkları için soylarının kendiliğinden son bulduğu düĢünülmektedir. Ġkinci ırk olan „GümüĢ Irk‟; Zeus‟un Altın Irk‟tan sonra yaratılmasında öncülük ettiği bir ırk olarak kabul edilmektedir. GümüĢ ırk büyük ihtimalle Prometheus tarafından yaratılan insan ırkı olarak kabul görmektedir. Bu ırk Zeus tarafından ortadan kaldırılmıĢtır. Bunun baĢlıca sebebi ise GümüĢ Irk‟ın tanrılara karĢı saygı ve tapınmadan eksik olmaları gösterilmektedir. Dünya mitolojisinin vazgeçilmez motiflerinden biri halini alan „Tufan‟ 358 359 Eliade, Mircea; 2012,a.g.e.: 308 Eyüpoğlu, Sabahattin ve Erhat, Azra; 1991, a.g.e.:, 34 132 bu ırkın sonunu getiren olay olarak burada karĢımıza çıkmaktadır. Bu Tufan‟dan kurtulan çift ise Prometheus‟un oğlu Deukalion ve Prometheus‟un kardeĢi olan Epimetheus ve onun karısı Pandora‟nın kızı Pyrrha‟dır. Üçüncü ırk olan „ Tunç Irk‟ ise; DiĢbudak Ağacından yaratılmıĢ savaĢçı barbar bir soy olarak kabul edilmektedir. Bu ırk kimse kalmayıncaya kadar birbirleri ile savaĢarak kendi sonlarını getirmiĢtir. Bu ırktan sonra „Kahramanlık Çağı‟ olarak da adlandırılan bir dördüncü dönem gelmektedir. Büyük Yunan kahramanlarının yaĢadığı bu dönem Yunan kültürünün, edebiyatının ve sanatının esin kaynağı olmuĢ ve günümüze kadar ulaĢan hayranlık uyandırıcı izler bırakmıĢtır. Bu dönemde yaĢayan kahramanlar Kronos‟un yanında cennet vari bir adada öldükten sonra yaĢamaya devam etmiĢlerdir. Son ırk olan „Demir Irk‟ı ise içlerinde en kötü durumda olanıdır. Ġnsanlar acı çekmenin yanı sıra her gün zor iĢler yapmak zorunda kaldıkları ve konumları, durumları tümüyle tanrıların keyfine kalmıĢ bir ırktır.360 Hesiodos, kendisinin en kötü dönem olan Demir Çağ‟a denk gelmesinden dolayı büyük üzüntü duyduğunu eserlerinde belirtmektedir. 5.2. Yunan Mitolojisi’nde Kahramanlık Mitosları Dünya mitolojisi içerisinde kahramanlık mitosları ile dikkati çeken en önemli topluluk Ģüphesiz Yunanlılardır. Ġnsanın yaratılıĢına dair anlatılarda „Kahramanlık Çağı‟ olarak inanç sistemlerinde bir dönem oluĢturmaları da kahramanlık olgusuna verdikleri önemi açıkça göstermektedir. Fakat kahramanlık mitoslarına dair en seçkin örnekleri bünyesinde barındıran Yunan mitolojisinin kahramanlık kavramını iĢleyiĢi ise diğer topluluklara ait kahramanlık mitoslarından farklılıklar göstermektedir. Yunan mitolojisinde kahramanlık olgusu imkânsızın baĢarılması ve tragedya üzerine kurulmuĢtur. Bu durum kahramanın sadece hayatının bir dönemini değil tüm yaĢamını kapsayan bir olay örgüsü içerisinde iĢlenirken gerçekleĢtirdikleri eylemler insan zihnin yaratıcılığının ötesinde ki bir dünyanın parçasıdır ve bu dünya içerisinde her bir kahramanın kendisine özgü yetenekleri ve kiĢilik özellikleri vardır. Yunan mitolojisinin belki de en önemli noktası ortaya çıkan kahramanların hiçbirinin birbirine benzemesi ve insan olma durumunun bir parçasını mitlerde yansıtmalarıdır. Aynı zamanda mitler içerisinde kahramanların geliĢiminin tamamen iyi olana yönelik ve ahlaki değerler çerçevesinde geliĢmemesi Yunan mitolojisi kahramanlık mitoslarında görülen farklılıklardan birdir. Kahramanlar bu yüzden Yunan‟da insan 360 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 156 133 zihninin ötesinde canavarlarla mücadele edip imkânsız olanı baĢarmıĢ olsalar da hata yapar ve yanlıĢ kararlar verebilirler. Böylelikle cesaret, korkusuzluk, imkânsızı baĢarma arzusunun yanında hata yapma hakkını, piĢmanlık duygusunu, güç ile akıl arasında ki dengeyi, her ne olursa olsun iyiye yönelmeyi, adaleti, yardımlaĢmayı ve daha birçok insan olma durumunu ifade eden kavram kahramanlık mitosları içerisinde kendisini göstermektedir. Troia SavaĢı öncesi ve sonrasında adı Yunan mitolojisi içerisinde geçen birçok kahraman olmasına rağmen bu kahramanların hepsi hakkında yeterli bilgilerin bulunmaması, elde ettikleri baĢarıların hayatlarının belli bir döneminde gerçekleĢmiĢ belli olaylarla sınırlı kalması veya bazı kahramanlık mitlerinde yan karakter olarak yer almaları Yunan mitolojisi içerisinde ele alacağımız kahramanlık mitoslarını sınırlamamızı gerektirmektedir. Bu bağlamda Yunan mitolojisi içerisinde ele alacağımız kahramanlık mitosları; Prometheus, Perseus, Herakles, Theseus, Iason, Bellerophontes, Oidipus ve Odysseus‟a ait anlatılardan oluĢmaktadır. 5.2.1. Prometheus Ġnsanlığın ilk kurtarıcısı ve kahramanı Titan Ġapetos‟un ve Okeanos kızı Klymene‟nin çocukları olarak bilinen ve Atlas, Menoitos ve Epimetheus‟un kardeĢi olarak mitolojide yer edinen Titan Prometheus‟tur. Aklı ve kurnazlığı ile tanımlanan Prometheus Yunan mitolojisi içerisinde önemli bir karakter olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ġlk olarak Evren‟in yaratılıĢ sürecinden sonra karĢımıza çıkan Prometheus bir titan olmasına karĢın „ Titanlar SavaĢı‟ olarak bilinen Kronos ve Zeus arasındaki hâkimiyet mücadelesinde Zeus‟un yanında yer almıĢtır. Titanlar Othrys Dağı‟na, Kronosoğulları da Olympos Dağı‟‟na yerleĢip on yıl süreyle ve hiçbir sonuç almadan savaĢırlarken; 361 Bu savaĢın seyrinin değiĢmesinde ve Zeus‟un önderlik ettiği Olymposluların kazanmasında ise „Yunan Mitolojisi‟nin Ana Hatları‟ kısmında bahsettiğimiz üzere Prometheus‟un etkisi büyüktür. Çünkü Prometheus savaĢın kaderini değiĢtiren Kyklops ve Hekatonkheirleri hapsedildikleri yerden kurtarma fikrini öne süren ve onları Olymposlularla birlikte savaĢamaya ikna eden planlayıcıdır. Titanlar SavaĢı‟nın kazanılmasında etkisi büyük olmasına rağmen Prometheus ‟un göstermiĢ olduğu en büyük baĢarı Ģüphesiz insanı yaratmasıdır. Prometheus‟un asıl 361 Aiskhylos (2013); Zincire Vurulmuş Prometheus (Çev: Azra Erhat- Sabahattin Eyüpoğlu), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul: 9 134 hikâyesi ise iĢte yaratmıĢ olduğu bu insanlık etrafında ĢekillenmiĢtir. Titanlar SavaĢı‟ndan sonra Zeus ve erkek kardeĢleri Poseidon ve Hades arasında çekilen kurayla birlikte Zeus tanrıların hükümdarı olarak baĢa geçmiĢtir (Bu kurada tanrıçaların yer almaması ataerkil toplum anlayıĢının mitoloji üzerindeki bir yansıması olarak değerlendirilebilir). Zeus baĢa geçtikten sonra ise savaĢta yanında yer alanlara Ģeref paylarını bölüĢtürür. Evrenin düzeni ve iĢleyiĢi için gerekli düzenlemeler gerçekleĢtirilir. Sıra insanların durumunu konuĢmaya gelince Prometheus ve Zeus arasındaki mücadelede baĢlamıĢtır. Prometheus‟a dair anlatılan bu mitte, onu insanların haklarını gözeten bir karakter olarak görmekteyiz. Aiskhylos‟a göre, Prometheus en büyük uygarlaĢtırıcı kahramandır. O, ilk insanların “ yerin altında, karanlık mağaralarda karınca sürüleri gibi” yaĢadıklarını söyler; onlar ne mevsimlerin sırasını, ne hayvan yetiĢtirmeyi ne de tarımı biliyorlardır; onlara bütün meslekleri ve bütün bilimleri öğretmiĢtir. Onlara ateĢi veren ve ölüm kaygısından kurtaran da Prometheus‟tur. Bu insanlığı kendisi yaratmadığı için kıskançlığa kapılan Zeus ise insanları yok edip yeni bir soy yaratmak istemektedir. Yalnızca Prometheus, dünyanın efendisinin planına karĢı çıkma cesaretini göstermiĢtir.362 Böylece insanlara dair ilk paylaĢmada Prometheus insanların tarafını tutacaktır. Ve Prometheus ilk eylem olarak tanrıların yiyeceği ile insanların yiyeceğini belirlemek için çok büyük bir öküz kurban eder ve kurbanı iki bölüme ayırır. Bir yanda hayvanın eti, iliği ve sakatatı; bunların üzerine tiksinti veren bir görünümle hayvanın derisini örter. Diğer yanda, kalın bir yağ tabakası altında eti sıyrılmıĢ kemikler vardır.363 Prometheus bu iki payı birini tanrılar adına seçmesi için Zeus‟un önüne koyar. Diğer tüm tanrılar gibi Zeus da yağın kokusuna ve görüntüsüne kapılır yanlıĢ tercihi yapar. Burada Ģu ayrıntıyı belirtmek gerekmektedir ki bu paylaĢım aslında tanrılar ve ölümlüler arasındaki bir farkı göstermektedir. Burada tanrıların payına düĢen beyaz kemikler hayvanın ya da insanın en değerli yerleridir, ölmeyen yerleridir; kemikler çürümez, bedenin iskeletini oluĢtururlar. Et çürür, bozulur ama iskelet sürekli kalan bir öğedir ve bu ölümsüz kısımlar tanrısallığa en yakın olanlarıdır. Bu hikâyeleri anlatanların gözünde kemikler daha önemlidir, çünkü içinde ilik vardır, bu da Yunanlılar için beyinle, ayrıca erkeğin dölüyle iliĢkilidir. Ġlik bir hayvanın kuĢaklar boyu devamını, doğurganlığını, soyun sürdürülmesini sağlar. Bir tek kiĢi değil, içinde birçok çocuk taĢıyan bir kiĢi olduklarını gösterir.364 Ġnsanların payına düĢen parçaların ise insan gibi bir ömrü olduğu düĢünülürse ve tanrıların aksine insanların yaĢamak için yemek yemeye ihtiyaçları 362 Eliade, Mircea; 2012,a.g.e. : 312 Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:129 364 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 57 363 135 olduğu göz önüne alınırsa Prometheus‟un gerçekleĢtirdiği bu paylaĢım adil gözükmektedir. Bazı bilginlere göre Titan Prometheus‟un ustaca bir kurnazlıkla insanların yararına tanrılara zarar vererek bu ilk kurbana iliĢkin paylaĢımı yapmasıyla birlikte, O andan baĢlayarak insan nesillerinin, kopan bu bağı yeniden kurmak için ölümsüzlere kurbanlar sunmasına365 yönelik bir geleneği de beraberinde baĢlatmıĢtır. Prometheus‟un bu aldatmacasından sonra öfkelenen Zeus, ilk olarak tanrısal ateĢi ve buğdayı insanların elinden alır ve onları gecenin karanlığına, soğuğa ve açlığa mahkûm eder. Bu zamana kadar insanların her Ģeyi hazır olarak elde ettiği ve hiçbir kaygıları olmadan yaĢadıkları bir dünyanın içerisinde oldukları anlatılmaktadır. Bu dönemin Altın soy olarak adlandırılan döneme denk geldiği düĢünülebilir. Altın soy‟un, Kronos ile birlikte son bulmasına yönelik ifadeler ise büyük ihtimal Zeus‟un hâkimiyet döneminde insanlığın yaĢamında gerçekleĢen değiĢmelerden kaynaklanmıĢtır. Bu doğrultuda insan yaĢamında köklü değiĢikliklerin meydana gelmesini sağlayan Zeus, ortaya çıkan bu yeni dönemin yani GümüĢ soy‟un yaratıcısı olarak kabul görmektedir. Kısacası mitolojide yer aldığı gibi bir soyun tamamen ortadan kalkması veya yeniden yaratılması söz konusu olmayabilir. Zeus‟un insanlığın elinden ateĢi ve buğdayı almasına karĢın, Prometheus yine zekâsı sayesinde insanlığı içine sürüklediği durumdan kurtaracaktır. Prometheus tanrıların elinde bulunan ateĢi bir kamıĢ içerisine gizleyip Olympos‟tan çalıp insanlara ulaĢtırmıĢtır. Böylelikle insan artık yaĢamını kolaylaĢtırmak için ateĢi korumak ve kontrol etmekle sorumludur. Aynı zamanda Prometheus‟un ateĢi bir kamıĢ içerisinde saklaması gibi insanlar da Zeus‟un karĢısında, buğday, arpa tohumlarını toprağın bağrına saklamak zorunda kalmıĢlardır. Toprağı sürüp tohumu ekmek, sonra da yeĢermesini beklemek zorundadırlar. Kısaca artık ırgatlık yapmak, ekmeği alın teriyle kazanmak gerekecektir. Öte yandan hasattan çıkan her Ģeyi yememek, sonraki yıl içinde tohum saklamak gerekecektir.366 Bu bölüm aslında insanlığın geçirmiĢ olduğu bazı kritik dönemleri gizil öğelerle ve kapalı bir hikâye eĢliğinde iĢleyen bir yapıya sahiptir. Ġlk olarak insanların her Ģeyi hazır olarak buldukları bir dönem olarak adlandırılan Altın soy, insanlığın ilk yaĢam biçimi olarak kabul edebileceğimiz toplayıcı bir kültüre vurgu yapmaktadır. Daha sonrasında ise ateĢ öğesine vurgu yapılarak ateĢin kontrol altına alınmasına ve insanlık için önemine vurgu yapılırken; buğday ile birlikte artık insanların tarımsal faaliyetlere baĢladığı 365 366 Bonnefoy, Yves; 2000, a.g.e.: 476 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 59 136 bir dönem ifade edilmektedir. Bu bağlamda kesin olmayan bir ifade ile diyebiliriz ki; Altın Soy toplayıcı kültüre, GümüĢ soy ise Yunan toplumunun tarım kültürüne geçiĢ dönemine denk gelmektedir. Zeus, bütün cezalandırmalarına karĢın inatla insanlığın haklarını hala savunan Prometheus‟a karĢı daha fazla tahammülü kalmamıĢtır. Bu yüzden Prometheus‟un çok sevdiği insanların baĢına en büyük felaketi getirmek için tanrıları bir araya toplamıĢtır. Zeus; Hephaistos‟u, Athena‟yı, Aphrodite‟yi ayrıca Horalar (Horai), gibi ast tanrıçaları toplantıya çağırarak; Hephaistos‟a balçığa su katmasını, bu çamuru parthenos, kadın ya da daha doğrusu evlilik çağına gelmiĢ ama henüz evlenmemiĢ, özellikle hiç doğurmamıĢ bir genç kız biçimine getirmesini ister. O zaman, Hephaistos bir tasvir, bir heykel yapar; Hermes güzelliğiyle, zarafetiyle parlayan tasviri canlandırır, ona insanının gücünü, sesini ve birçok farklı özelliği verir. Daha sonra Zeus, Athena ve Aphrodite‟den onu giydirmelerini, kadın bedenine uyan giysiler, süsler, takılar, taçlarla güzelliğini daha da arttırmalarını ister.367 Bu zamana kadar kadınlar henüz yaratılmamıĢtır. DiĢi tanrılar, tanrıçalar vardır fakat ölümlü kadınlar yoktur. Ġnsanlar sadece erkektiler: Hastalıkları, yaĢlılığı, ölümü, çalıĢmayı bilmedikleri gibi kadınlarla birleĢmeyi de bilmezlerdi. Ne zaman ki insan çocuk sahibi olmak için kadınla, ona hem benzeyen hem de ondan farklı ona bu yaratıkla birleĢmek zorunda kaldı, iĢte o zaman doğum ile ölüm insanlığın yakasına yapıĢır.368 Böylelikle Yunan mitolojisine göre; Zeus, Prometheus‟un çok sevdiği ve haklarını gözettiği insanlara karĢı en büyük kötülüğü kadını yaratarak gerçekleĢtirmiĢtir. Her Ģeyi önceden bilen kurnazlığı ile bilinen Prometheus kadının yaratılma sürecinde Ģüpheye düĢmüĢ ve kendisinin tam tersi olan kardeĢi Epimetheus‟a Zeus‟tan hiçbir hediye kabul etmemesini öğütlemiĢtir. Aldatmacaya aldatmaca diye kadını insanlığa baĢ belası olarak yaratmıĢtır tanrılar, öyle güzel de yaratmıĢlar ki, Epimetheus Zeus‟tan hediye alma öğüdünü unutup kapılmıĢtır güzel kadının büyüsüne.369 Bu kadın ise Yunan mitolojisi‟nin ünlü ismi ilk kadın olarak bilinen Pandora‟dır. Güzelliğinin yanında bitmek bilmeyen merakı, tükenmeyen istek ve arzularıyla erkeğin en büyük arzusu ve en büyük kâbusu olmuĢtur. Hatta merakına yenik düĢerek açılmaması gereken bir sandığı açmıĢ ve tüm kötülükleri dünya ya salmıĢtır. Sandık içerisinde kalan umut ise insanlığın tek dayanak noktası olmuĢtur. 367 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 61 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 51 369 Eyüpoğlu, Sabahattin- ve Erhat, Azra; 1991, a.g.e.: 32 368 137 Zeus‟un, Prometheus‟a dolayısıyla insanlara olan öfkesi sadece kadını yaratmasıyla bitmemiĢtir. Prometheus‟un iyilikleri ve Zeus‟un cezalandırmaları karĢısında tanrılarla araları açılan insanlık tapınmayı da bırakmıĢlardır. GümüĢ soy‟un özellikleri arasında gösterilen bu durum Zeus‟un bu soyu ortadan kaldırmasına neden olacak bir Tufan yaratmasına sebep olmuĢtur. Zeus, kardeĢi Deniz Tanrısı Poseidon‟un yardımıyla her yeri suyla kaplattır, sele boğdurur. Yalnız yüce Parnassos ıslanmamıĢtır. Dokuz gün dokuz gece yağan yağmurlar büyük, tahta bir sandığı Parnassos‟a sürükler. Ġçinde iki insan vardır sandığın: biri Prometheus‟un oğlu Deukalion ve diğeri Epimetheus ile Pandora‟nın kızları Pyrrha‟dır. Yaratıkların en akıllısı Prometheus, kendi ailesini korumasını bilmiĢ, seller baĢlayınca oğluna bir sandık yaptırmıĢ, yiyeceklerle doldurarak karısını alıp içine girmesini söylemiĢtir.370 Böylelikle insanlığın soyunun tükenmesinin önüne geçmiĢtir. Deukalion ve Pyrrha ise toprağa ektikleri taĢlar ile yeni insanların ortaya çıkmasını sağlamıĢlardır. Topraktan insanların çıkması daha sonra birçok kahramanlık mitosu içerisinde iĢlenen bir motif olarak da karĢımıza çıkacaktır. Aynı zamanda GümüĢ soy‟un sona erdiği ve Tunç soy‟un döneminin baĢladığını göstermektedir. Mitoloji içerisinde topraktan çıkan bu insanların savaĢçıl özelliklere sahip olması aynı zamanda Tunç soy‟un özellikleri ile de uyuĢmaktadır. Prometheus‟un gerçekleĢtirdiği bu eylemler karĢısında sabrı tükenen Zeus, artık akıl ile olan mücadeleyi bırakmıĢ ve Prometheus‟u Kafkas Dağlarına zincire vurmuĢtur. Sadece zincire vurmakla kalmayıp her gece tekrar iyileĢen ciğerini yemesi için Typhon ve Ekhidna‟nın çocuğu olan bir kartalı da baĢına musallat etmiĢtir. Bu iĢkencenin sebebi yalnız Zeus‟un öç alma isteğinden kaynaklanmamaktadır. Tanrılar tanrısı için çok önemli olan sırrı yalnız Prometheus bilmektedir. Bir gün, Zeus‟un bir oğlu olacak, o oğul da babasını tahtından indirip yerine geçecek ve bütün tanrıları Olympos‟tan sürecektir. ĠĢte Zeus‟u devirecek o oğulun annesinin kim olduğunu yalnız Prometheus bilmektedir.371 Bütün iĢkencelere rağmen Prometheus bu kiĢinin kim olduğunu asla söylememiĢtir. Zamanla Zeus‟un öfkesi tükenmiĢ olmalı ki ölümlü bir kadından olma oğlu Herakles bu Titan‟ı zincirlerinden kurtaracaktır. Prometheus‟un zincirlerinden kurtulmasından sonra ölümsüzlüğü elde etmesi ise bir anlaĢma ile gerçekleĢmiĢtir. Bu anlaĢmaya göre Prometheus, Kentaur Kheiron‟u öldürmesi karĢılığında ölümsüzlük kazanacaktır. Kherion Akhilleus‟un diğer baĢkalarını da tastamam kahraman olarak eğiten bir uygarlaĢtırıcıdır; 370 371 Edith, Hamilton (2011); Mitologya( Çev: Ülkü Tamer), Varlık Yayınları, İstanbul: 51 Edith, Hamilton; 2011, a.g.e.: 50 138 günün birinde yaralanır, hasta düĢer, yarası iyileĢmez, ölmek ister ama ölümsüz olduğu için ölemez. DeğiĢ tokuĢ yapılır. Böylece ölüm Kherion‟a, ölümsüzlüğü de Prometheus‟a verilir. Her ikisi de böylelikle kurtulmuĢ olur.372 Ġnsanları tanrılar karĢısında savunan onları açlıktan koruyan, dünya da rahatça yaĢamaları için her Ģeyi öğreten ve Tufan‟dan kurtaran Prometheus‟un karĢılıksız gerçekleĢtirdiği bu eylemler onu Yunan mitolojisi‟ nin ilk kahramanı yapmaktadır. Ve Prometheus‟ a dair anlatılar Yunan toplumunun geliĢimine ve uygarlık tarihine dair birçok gizil öğeyi bünyesinde barındırmaktadır. 5.2.2. Perseus Argos ve Tiryns hükümdarı ikiz kardeĢler olan Akrisios ve Proitos‟tur. Bu iki kardeĢ daha doğmadan önce anneleri Aglaia‟nın karnında kavga ederlerdi ve birbirlerini tekmelerlerdi; bu çekiĢme bütün yaĢamları boyunca sürecek ve sonunda zengin Argolis ovasında hükümdarlık kavgasına giriĢeceklerdir.373 Akrisios Argos‟ta, Proitos ise Tiryns‟te hükümdarlığını kurarak bu kavgaya son vereceklerdir. Ölümlüler arasından çıkan ilk kahraman olarak bilinen Perseus iĢte bu iki kardeĢten Akrisios‟un soyundan gelmektedir. Argos Kralı Akrisios‟un Danae adında güzel bir kızı vardır. Ama erkek çocuğu olmadığı için mutsuzdur. Erkek bir varisi olmamasıyla ilgili olarak bir kâhine danıĢan Akrisios, ondan gelecekte bir erkek torun sahibi olacağını ve torununun kendisini öldüreceğini öğrenir. Bu yazgıyı önlemek için Akrisios her türlü önlemi alır. Danae‟yi tunç bir kuleye kapatır ve kız orada kendi baĢına yaĢamaya baĢlar. Ta ki bir gün Zeus altın tozları halinde düĢen yağmur kılığında gelip Danae‟yle birlikte olana kadar.374 Bu birliktelikten Zeus‟un bir ölümlüden doğan ilk çocuğu yarı- tanrı yarı- insan Perseus dünyaya gelmiĢtir. Akrisios, Danae‟nin bir erkek çocuğu doğurduğunu öğrendiğinde ise telaĢa kapılır. Çocuğu her ne kadar öldürmeyi düĢünmüĢ olsa da onun gerçekten Zeus‟un çocuğu olma ihtimali karĢısında yeterli karlılığı gösterememiĢ ve iĢi kadere bırakacak bir yol bulmuĢtur. Danae ve Perseus‟u bir sandık içerisine kilitleyip denize bırakmıĢ ve ölmelerini umut etmiĢtir. Bu durum dünya mitolojisi içerisinde kahramanlık mitoslarında görülen bir motif olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ġstenmeyen bir çocuğun nehre bırakılmasının anlatıldığı bu motif; Roma mitolojisinde ki Romus ve Romulus kardeĢlerin, 372 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 67 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 153 374 Burn, Lucilla(2012); Yunan Mitleri (Çev: Nagehan Tokdoğan), Phoenix Yayınevi, Ankara: 97 373 139 Hitit mitolojisindeki KaneĢ Kraliçesinin otuz erkek çocuğunun, Hz. Musa‟nın ve Akad Kralı Sargon‟un hayat hikâyeleri ile benzerlik göstermektedir. Burada çocuğun suya bırakılmasını ise; „su‟ kavramının inanç sistemleri içerisinde temizlik, saflık ile ilgili olması kadar bir meĢruluk aracı olarak kullanılmasına da dayandırabiliriz. Canlı olarak kilitlendikleri bu sandık içerisinde rüzgârlar ve dalgaların yardımıyla Danae ve Perseus, Seriphos Adası‟na kadar sürükledi. Burada Diktys adında bir balıkçı Danae ve küçük oğlunu buldu ve fakir olmasına karĢın onlara büyük konukseverlik gösterdi, kendi evine götürdü, elinden geldiğince iyi davrandı.375 Seriphos‟un hükümdarı ise, adı “Çok Kimseyi Kabul Eden” anlamına gelen Polydektes‟tir ve balıkçıyla hiç benzemese de, onun kardeĢidir.376 Perseus burada Diktys‟in gözetiminde genç bir delikanlı olarak yetiĢmiĢ ve balıkçılık ile geçimini sağlamaya çalıĢmıĢtır. Diktys‟in kardeĢi ve Seriphos Adası‟nın kralı Polydektes ise Perseus‟un annesi Danae‟nin güzelliğinden etkilenmiĢ ve onu kendisine eĢ olarak almayı düĢünmektedir. Fakat bu durumun önünde duran engel olarak Perseus‟u görmekte ve ondan kurtulmak istemektedir. Polydektes, Perseus‟tan kurtulmak amacıyla sahte bir haber yayar ve evlenmek üzere olduğunu duyurur. Düzenlediği Ģenliğe gelen misafirlerin hepsi krala değerli hediyeler getirmiĢtir. Sadece Perseus eli boĢ gelmek zorunda kalmıĢtır. Fakat gururundan taviz vermeyen kahraman krala hediyesini düğün günü vereceğini ve hediye olarak ise Gorgolardan biri olan Medusa‟nın baĢını getireceğini herkesin önünde duyurur. Polydektes‟in planı böylece iĢe yaramıĢ Danae‟dan Perseus‟u uzaklaĢtırmayı hatta onu ölümle sonuçlanacak bir yolculuğa göndermeyi baĢarmıĢtır. Deniz tanrıları olarak bilinen Phorkys ve Keto‟nun kızları olan Gorgolar, Sthenno, Euryale ve Medusa adlarında üç kız kardeĢtiler.377 Gorgoların altın kanatları vardır ve Scopas‟ın “Uyuyan Medusa”sında görüldüğü gibi güzellerdir. Elleri bronzdur, yabandomuzu diĢleri vardır ve baĢlarıyla kemerleri yılanlarla çevrilidir. Özellikle, kendilerine her bakanı taĢa çevirmek gibi kötü bir özelliğe sahiptirler. Ġnsanlara Ģiddet saçan Gorgolardan tanrılar bile uzak durur; yalnızca Poseidon Medusa ile birleĢme cesaretini gösterirdi.378 BakıĢlarıyla canlıları taĢa çeviren bu canlılar içerisinde ise Medusa ölümlü olan tek kiĢidir. Medusa‟ya dair bir baĢka rivayette onun normalde güzelliğiyle 375 Erim, Müzehher (2009); Mitolojiden Masallar, İmge Kitabevi, Ankara: 196 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 167 377 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 195 378 Bonnefoy, Yves; 2000, a.g.e.: 339 376 140 ünlü bir kadın olduğu yönündedir. Bu kadının güzelliğinden etkilenen Posedion, Medusa‟yla Athena‟nın tapınağında birlikte olmuĢtur. Bu duruma sinirlenen ve aĢağılanma olarak kabul eden Athena, Medusa‟nın güzelliğini elinden alır ve onu bir canavara dönüĢtürür. Hatta bir daha kimse güzelliğini göremesin diye saçlarını yılarlara dönüĢtürürken bakıĢlarıyla da insanları taĢa çevirmesi yönünde onu lanetler. Fakat Medusa hakkında yaygın olan ve kabul edilen görüĢ Gorgolardan biri olarak doğduğudur. Perseus, Medusa‟nın baĢını getireceğine dair büyük sözler vermiĢ olsa da bu iĢi nasıl baĢaracağına dair en ufak bir fikri dahi yoktur. Burada onun yardımına tanrılar yetiĢmiĢtir. Sonuçta, Zeus‟un oğludur ve tanrı olmasa bile tanrıların ölümlü kardeĢidir. Perseus‟un yardımına ilk olarak Hermes koĢmuĢtur. Hermes ona Medusa‟yı öldürmesinde yardımcı olacak sihirli malzemelere sahip olan Kuzey Nymphelerinin yerini öğrenebileceği Graialara yönlendirmiĢtir. Böylelikle Perseus‟un ilk sınavı Graialar olmuĢtur. Graialar, Gorgoların kız kardeĢleri olarak bilinen bir diğer üçlüydü ve onlarda Phorkys ve Keto‟nun çocuklarıydı. Tıpkı Gorgolar gibi genç kızlardır ama yaĢlı doğmuĢ kızlardır. Bunlar birbirlerine sıkı sıkı bağlıdırlar, zira her üçünün sadece tek gözüyle tek diĢi vardır. Sanki sadece bir tek varlık söz konusudur.379 Perseus, Graiaları ıĢığın değmediği Kimmer ülkesinde bulmuĢtur. Tek göze sahip olan bu üç kardeĢten istediğini öğrenmek için ise Hermes‟in tavsiyesine uyarak Graiaların kendi aralarında gözü değiĢtirmesini beklemeye baĢlar. Graialar aralarında gözü değiĢtirdikleri sırada bu gözü ele geçirmeyi baĢaran Perseus nymphelerin nerede olduğunu kolayca öğrenir. Perseus‟un, Kuzey Nymphelerinden alacağı bu üç sihirli eĢya ise Hades‟in görünmez miğferi, kanatlı sandaletler ve içine koyulan her Ģeyin boyutuna göre Ģekillendirebilen bir çantadır. Bunların yanında Athena parıldayan bir kalkan verir, Hermes ise ona keskin bir kılıç hediye eder. Ve Athena ile Hermes‟in rehberliğinde Gorgoların yaĢadığı yere, dünyanın sınırında ki bir adaya ulaĢtılar. Gorgolar buranın koruyuculuğunu yapan yaratıklardır. Uçan sandaletleri ile buraya ulaĢan Perseus, Athena‟nın kalkanından yansıyan görüntüler sayesinde Gorgolara yaklaĢır ve Athena‟nın gösterdiği Medusa‟nın kafasını Hermes‟in verdiği kılıç ile tek seferde keser. Kesilen kafayı vakit kaybetmeden nymphelerden aldığı çantaya koyan Perseus, Medusa‟nın kzı kardeĢleri olan Sthenno ve Euryale uyanması üzerine oradan kaçmaya baĢlar ve kendini takip eden bu iki Gorgodan, Hades‟in görünmezlik miğferini takması sayesinde kurtulmayı baĢarır. 379 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 156 141 Bu arada, Medusa‟nın baĢsız gövdesinin boynundan iki varlık doğmuĢtur. Bunlardan biri ölümsüz ve kanatlı at Pegasos, öteki ise insan görünümünde bir Ģeytan olan Khrysaor‟tur.. Adı “Altın Kılıç” anlamına gelen bu Ģeytan, Okeanos‟un kızı Kallirroe‟nin kocası ve üç vücutlu Geryoneus‟un babasıdır.380 Üç vücutlu Geryoneus ileride ile Herakles karĢılaĢacak ver Medusa‟nın kanından doğan Pegasos ise ünlü kahraman Bellerophontes‟in yardımcısı olacaktır. Medusa‟nın kafasını almayı baĢaran Perseus geri dönerken HabeĢistan‟da durmak zorunda kalır. Ülkenin kralı Kepheus‟tur ve Kepheus‟un karısı Kassiepeia, tanrıların öfkesini üstüne çekecek bir günah iĢlemiĢtir.381 O, kendisinin Deniz Tanrısı Nerseus‟un kızlarından daha güzel olduğunu iddia etmiĢ ve Poseidon‟u çok öfkelendirmiĢtir.382 Poseidon, bunun üzerine bir deniz canavarını kraliçeyi cezalandırmak üzere yollamıĢtır. Kral Kepheus ise bir biliciye danıĢmıĢ ve tanrıları yatıĢtırmanın yolunu aramaya baĢlamıĢtır. Çözüm olarak ise kızı Andromeda‟nın bu canavara kurban edilmesi gerektiğini öğrenince çaresizce kabul etmek zorunda kalmıĢtır. Perseus iĢte tam bu zamanda HabeĢistan‟a gelmiĢtir. Denizin kıyısından elleri bir kayaya bağlanmıĢ Andromeda‟yı görür görmez ona âĢık olmuĢ ve onu kurtarmak için Poseidon‟un gönderdiği deniz canavarı ile savaĢmıĢtır. Canavarı yendikten sonra Andromeda‟yı kurtarıp kralın huzuruna çıkmıĢ ve onunla evlenmek istediğini kral ve kraliçeye bildirir. Onların onayını aldıktan sonra Andromeda‟yı da yanına alarak Seriphos Adası‟na doğru yola çıkmıĢtır. Burada Polydektes‟in, kendisi gittikten sonra annesi Danae ile zorla evlenmek istediğini ve annesi ile Diktys‟in kaçmak zorunda kalıp bir tapınağa sığındıklarını öğrenir. Polydektes‟in sarayına gittiğinde ise hala ziyafet devam etmektedir. Perseus‟u karĢısında görmeyi beklemeyen Polydektes, Medusa‟nın kesik baĢını gördüğünde ise ziyafet salonunda ki herkes gibi taĢa dönmüĢtür. Perseus, Diktys‟i tahta geçirdikten sonra annesi Danae ve karısı Andromeda ile birlikte Argos‟a doğru yola koyulur. Fakat Argos‟a vardıklarında Kral Akrisios‟un sürüldüğünü öğrenir. Bu sırada Larissa kralının yarıĢlar düzenlediğini öğrenir ve bu yarıĢlara katılır. YarıĢma sırasında attığı bir disk elinden kayarak seyirciler arasındaki bir yaĢlı adamın kafasına çarparak onun ölümüne sebep olmuĢtur. Burada ölen yaĢlı adam ise Argos‟un eski kralı ve Perseus‟un büyük babası olan Akrisios‟tan baĢkası değildir. 380 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 170 Edith, Hamilton; 2011, a.g.e.: 104 382 Burn, Lucilla; 2012, a.g.e.: 98 381 142 Hikâyenin bu kısmı insanların yazgılarından kaçamayacağını vurgulayıcı bir anlatıya sahiptir. Argos‟a hâkim olan Perseus ise buraya hükmetmek istememiĢ ve Proitos‟un oğlu Megapentshes ile ülkeleri değiĢtirmiĢlerdir. Böylece Perseus Tiryns‟e göç etti ve Kyklopsların yardımıyla bu ülkeyi güçlendirdi. Ayrıca Mykenai‟ı kurdu. Kente o adın verilmesinin nedeni, bir gün Perseus çok susamıĢken birden bir mantardan tansık (mucize) gibi bir akarsuyun (mykes) çıkmasıdır.383 Andormeda ile birlikteliğinden Perseus‟un üç oğlu olmuĢtu; Elektryon, Alkaios, Sthenelos. Alkaios‟un oğlu Amphitryon bir kaza sonucu amcası Mykene kralı Elektryon‟u öldürmüĢtür ve diğer amcası Sthenelos‟un öc almasından korkarak Thebai‟ye kaçtı ve öldürdüğü amcasının kızı Alkemene ile daha sonra evlendi.384 Böylelikle Perseus‟un soyu Yunanistan‟ın hatta insanlığın en büyük kahramanının ataları olmuĢtur. Bu kahraman Ģüphesiz Herakles‟tir. 5.2.3. Herakles Yunan mitolojisinin en büyük kahramanı Herakles, insanlığın sınırlarının ötesinde bir hayat yaĢamıĢ ve yaptığı kahramanlıklarla insanlık tarihine kendi ismini yazdırmıĢtır. Soyu Elektryon ve Alkaios‟a dayanmakta ve böylece Yunanistan‟ın ilk kahramanı Perseus‟un kanını damarlarında taĢımaktadır. Annesi Alkemene, insan babası Amphitryon ve gerçek babası ise Tanrıların babası Zeus olarak bilinmektedir. Amphitryon ile evli olan Alkemene, Yunanistan‟da iffetli bir kadın olarak bilinen ve güzelliğiyle nam salmıĢ bir kraliçedir. Zeus ile birlikteliği tamamen kendi isteği dıĢında gördüğü her güzelliği elde etmek isteyen Zeus‟un bir oyunu sayesinde gerçekleĢmiĢtir. Zeus, Alkemene ve Amphitryon‟nun birlikte olduğu bir gün Amphitroyon gittikten sonra onun kılığına girerek Alkemene‟ye görünmüĢ ve böylelikle onunla birlikte olabilmiĢtir. Bu birleĢme özel bir gecede, ölümlülerinkine oranla üç kat daha uzun süren ve ayın üç kez doğduğu bir gecede olmuĢtur. O birlikteliğin ürünü olan Herakles‟e, iĢte bundan ötürü “Üç Ayın Oğlu” anlamına gelen „Triselenos‟ adı da verilir.385 Alkemene, o gece sadece Herakles‟e gebe kalmamıĢ aynı zamanda Amphitryon‟un çocuğu olarak kabul edilen Iphikles‟e de gebe kalmıĢtır. 383 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 172 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 203 385 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 213 384 143 Gebelik süresi sona ererken, Olympos‟un hükümdarı bile tedirginlik içinde beklemiĢtir; hatta Yanılgı Tanrıçası Ate‟nin dediğine kapılarak Olympos‟takilere o gün kendi soyundan bir çocuk doğacağını ve çocuğun ileride çevre halklarının hükümdarı olacağını bile haber vermiĢtir. Hırçın ve hilebazlıkta usta tanrıça Hera ise bu dediğinin gerçek olduğuna Kronosoğlu Zeus‟un yemin etmesini istemiĢtir. Herakles‟in doğumunun heyecanına kapılan kurnaz Zeus, Hera‟nın planlarını fark edemeyerek sözünü yeminle mühürlemiĢtir. Bunun üzerine Tanrıların kraliçesi daha sonra Argos‟a giderek, orada Perseus‟un oğlu Sthenelos‟un karısı yedi aylık gebe Nikippe‟yi bulur. Hera, Perseus‟un torununun yani yine Zeus soyundan Eurystheus adlı bebeğin vaktinden önce dünyaya gelmesini sağlar. Bu arada Doğum Tanrıçası Eilithyia‟yı da yanında alıkoymuĢtur, böylece Alkmene‟nin ikiz doğumunu, Eurystheus‟un doğumunun ertesi gününe kadar geciktirmiĢtir.386 Böylece Herakles, Hera‟nın öfkesi ile ilk defa anne karnında tanıĢmıĢ olmuĢtur ve bu öfke büyük kahramanın ölümüne kadar peĢini bırakmayacaktır. Hera‟nın aman tanımaz kıskançlığından korkan Alkmene ise, bebeğini taĢlık bir ovada doğurur doğurmaz terk etmek zorunda kalır. Zeus ise kızı Pallas Athena‟dan, yanında Hera olduğu halde oradan geçmesini ister ve orada Athena yeni doğmuĢ çocuğun güzelliğine vurulmuĢ gibi yaparken, bir yandan da çocuğu tanımak istememiĢ olan “soysuz ana” konusunda olumsuz Ģeyler söylemektedir. Daha sonra ise Hera‟yı çocuğu emzirmeye razı eder.387 Böylelikle Zeus, Hera‟nın kendisine oynadığı oyunun intikamını, doğumunu geciktirdiği çocuğunun sütannesi olması yoluyla Hera‟dan almıĢtır. Hera‟nın emzirmesi ile birlikte Herakles sadece bir tanrının soyundan gelmekle kalmayıp bir de bir tanrıçanın sütü ile kutsanmıĢtır. Doğumundan itibaren adı hikâyelere konu olan Herakles henüz beĢiğinden iken Hera‟nın kendisini öldürmesi için göndermiĢ olduğu iki yılanı elleri ile boğmasıyla ünlenmeye baĢlamıĢtır. Çocukluğundan itibaren iyi bir eğitim alan Herakles çabuk sinirlenen biri olarak mitlerde anlatılmaktadır. Fakat öfkesi dinince yaptıklarından piĢman olan ve affedilmek için çaba sarf eden bir kiĢiliğe de sahiptir. Herakles‟e ait bilinen en önemli kahramanlık hikâyeleri „On Ġki ĠĢ‟ adıyla ifade edilmektedir. Herakles, meĢhur on iki görevini Argos veya Mykene Kralı Eurytheus‟un emriyle yerine getirmiĢtir. Eurytheus‟un bu yorucu ve görünüĢte imkânsız isteklerini Herakles‟in neden yerine getirdiğine dair çeĢitli açıklamalar vardır. Bunlardan en yaygın olanı ve kabul edileni ise 386 387 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.:213 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 215 144 Hera‟nın delirtmesi üzerine Herakles‟in karısını ve çocuklarını kılıçtan geçirmesidir. 388 Yaptıklarından dolayı piĢman olan ve arınmanın yolunu arayan Herakles, bilicilere danıĢtıktan sonra günahlarından arınmak amacıyla kuzeni Kral Eurytheus‟un emri altına girmesi ve onun vereceği on iki iĢi tamamlaması gerektiğine dair aldığı buyruk doğrultusunda bu durumu gönüllü olarak kabul etmiĢtir. Bazı kaynaklarda Hera‟nın bilicileri yönlendirdiğine ve Herakles‟i kuzeninin emrine girmesinde etkili olduğu anlatılmaktadır. Hera‟nın tüm öfkesine rağmen diğer tanrıların Herakles‟e karĢı büyük bir sevgisi ve ilgisi vardır. Hermes ona bir kılıç, Apollon da yay ve oklar vermiĢtir. Hephaistos‟tan ve Athena‟dan daha büyük, daha değerli armağanlar alır: Demirci Tanrı‟nın armağanı, kendi eliyle madeni döverek yaptığı altından miğfer ile zırhtır. Kahramanların koruyucusu bakire de ona sihirli bir giysi ile baba evine ve değerli kiĢilere duyacağı sevgiyi armağan etmiĢtir. Poseidon bir çift görkemli at, Zeus değerli kakma taĢlarla süslenmiĢ bir kalkan vermiĢtir. Bu kalkanı kullananlar asla yenilmezdi. Süslerinin bir bölümünü oluĢturan yılanlar, savaĢ sırasında canlanıp düĢmanı korkutacaklardır. Bütün bu silahların görkemine karĢın Herakles tüm görev ve maceralarına yaya olarak gitmiĢ ve ok, yay ve kendisinin bir zeytin ağacı kütüğünden kestiği kaba saba sopasıyla savaĢmayı yeğlemiĢtir.389 Herakles ile anılan bu on iki iĢ ise sırasıyla Ģu Ģekildedir: Nemeia Aslanı, Lerneli Hydra, Altın Boynuzlu Geyik, Yaban Domuzu, Stymphalia KuĢları, Augeimas‟ın Ahırları, Minos Boğası, Diomedes‟in Atları, Amazonlar‟ın Kraliçesinin Kemeri, Geryoneus‟un Sığırları, Hesperidlerin Bahçesi veya Altın Elma ve sonuncu görev olarak Kerberos‟un yakalanması. Herakles‟in baĢarıyla üstesinden geldiği bu on iki iĢin her biri birbirinden zordur ve insanüstü bir gücü gerektirmektedir. Yarı- tanrı yarı- insan olan Herakles‟in bile bunları gerçekleĢtirmiĢ olması insan zihninin ötesinde bir gücü simgelemektedir. Aynı zamanda Herakles‟in kahramanlıklarının sadece bu iĢlerle sınırlı kalmadığını da vurgulamak gerekmektedir. Bu görevleri gerçekleĢtirmek için seyahat ederken veya görev dönüĢlerinde birçok kahramanlık hikâyesine daha adını yazdırmıĢtır. Herakles‟in gerçekleĢtirdiği ilk iĢ; Nemeia Aslanı‟nı öldürmesi olmuĢtur. Yunan mitolojisinde ki birçok yaratığın kökeni olarak gösterilen Ekhidna ve Typhon‟un çocuklarından biri olarak bilinen Nemeia Aslanı; Tanrıça Hera‟nın beslediği bir yaratık 388 389 Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:153 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 219 145 olarak Hesiodos‟ta geçmektedir. Daha sonra kontrolden çıkan aslan tanrıçanın halkına zarar vermeye baĢlamıĢ ve Treton ile Aphesos Dağları‟nda egemenliğini kurmuĢtur.390 Bu aslanı özel yapan nokta ise vücuduna hiçbir silahın iĢlememesidir. Bu yüzden Herakles bu yaratık ile karĢılaĢtığında onu boğarak öldürmüĢtür. Herakles‟in bir sonraki görevi Hydra‟yı öldürmektir. Argos‟un ülkesini yıkıp harap eden bu canavar Amymone kuyusunun yakınındaki bataklıklarda yaĢamaktadır. Bu kuyu, ülke kuraklık çekerken Amymone tarafından keĢfedilmiĢti, hikayeye göre Amymone‟ye âĢık olan Poseidon, Amymone‟nin üç çatallı zıpkınıyla bir kayaya dokunmasına izin vermiĢ, zıpkının değdiği yerden ise üç ağızlı bir pınar fıĢkırmıĢtır. Herakles‟in öldürmek üzere görevlendirildiği Hydra Ģimdi burayı ele geçirmiĢtir. 391 Farklı bir anlatı da ise Argos‟un güneyinde, çok derin ve karanlık göller ile cehennem arasında doğrudan bir geçit vardır ve Hera tarafından Hades hükümdarlığının bu giriĢine amansız bir canavar yerleĢtirilmiĢtir. Bu canavar Lerneli Hydra ya da Lerne Gölü Suyılanı diye bilinen Ekhidna ile Typhon‟un kızıdır. Hydra, kardeĢi Kerberos gibi cehennemin bekçisidir. Bu çok iri ve zararlı su sürüngeni hayvanları kırar geçirir, ekinlere kötülüğü dokunur, soluğuyla da insanları öldürürmüĢ. Bu yaratığın vücudu köpek vücududur, baĢ yerine de yedi tane yılan kafası vardır ve baĢlarından biri ölümsüzdür. 392 Ekhidna ve Typhon‟un bir diğer çocuğu olarak bilinen bu yaratığın en önemli özelliği yedi baĢı olması ve kesilen her baĢının yerine iki tanesinin çıkmasıdır. Herakles‟i en çok uğraĢtıran yaratıklardan biri olan Hydra‟yı, Herakles yeğeni Ġolaos‟un yol göstericiliğiyle kestiği kafaların yerlerini ateĢle dağlaması sonucu yenmiĢtir. Bir anlatıma göre Herakles‟in Hydra ile mücadelesi sırasında Hera, Hydra‟ya yardım olsun diye dev bir yengeç göndermiĢtir ve bu yengeç Herakles‟in ayağını yaralamıĢtır. Fakat Herakles‟in bu yengeci öldürmesi üzerine Hera da o yengeci gökte bir burç yapmıĢ. 393 Hydra ile olan mücadelesi sonrasında ise Hydra‟nın zehirli kanına buladığı oklar Herakles‟in birçok görevinde düĢmanlarını alt etmesini sağlayacaktır. Herakles‟in üçüncü iĢi ise Artemis‟in kutsal hayvanlarından biri olan altın boynuzlu Keryneia 390 Geyiğini yakalayıp Mykenai‟ye götürmektir.394 Herakles, uzun bir Hesiodos (2012); İşler ve Güçler – Tanrıların Doğuşu ( Çev: Furkan Akderin), Say Yayınları, Ankara: 72 Bulfinch, Thomas(2012); Klasik Yunan ve Roma Mitolojisi (Çev: Özgür Umtu Hoşafçı), İnkılap Kitabevi, İstanbul: 131 392 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 221 393 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 207 394 Edith, Hamilton; 2011, a.g.e.: 121 391 146 kovalamacadan sonra bu geyiği yakalayıp görevini tamamlamıĢ ve daha sonra tekrar salmıĢtır. Dördüncü iĢ olarak ise bir yaban domuzu avı söz konusudur. Erymanthos Dağı‟nda yaĢayan bu yaban domuzu, çevre insanlarına zarar vermekte ve her yeri harap etmektedir. Eurytheus bu yaban domuzunun canlı olarak getirilmesini istemiĢtir. Herakles, yaban domuzunu yakalayıp saraya getirdiğinde ise hayvanın görüntüsünden korkan Eurytheus bir küp içine saklanmıĢtır. Bu durum Yunan sanatına iĢleyen bir sahne olmuĢtur. Bu görev sırasında Herakles‟in Kentaurosların düzenlediği bir Ģenlikte çıkan arbede sırasında yanlıĢlıkla ünlü Kentauros Kheiron‟u öldürdüğüne dair bir anlatı da mevcuttur. Kimi anlatılara göre Herakles‟in yaraladığı Kentauros‟un Pholos olduğu da söylenir.395 BeĢinci iĢ olarak ise, Arkadia‟da gagası, pençeleri ve kanatları tunçtan pek çok kuĢun yuvalandığı Stymphslos Gölü‟nün kıyısında gerçekleĢir. Bu kuĢların Tanrı Ares tarafından hem insan hem de hayvan avı için yetiĢtirilmiĢ olduğu sanılırdı. Stymphalia Bataklığı‟nda otururlar ve birden havalandıklarında gökyüzünü karartan ürkütücü bir bulut görüntüsü meydana getirirlerdi.396 Herakles‟in bu görevde nasıl baĢarılı olduğu tam olarak net değildir; bir vazo ressamı onu kuĢlara halatla saldırırken resmetmiĢ, diğer kaynaklar ise onları okla vurduğunu ya da Hephaistos tarafından yapılmıĢ olan tunç bir çıngırakla korkutup kaçırdığını resmetmiĢlerdir.397 Peloponnesia‟daki altıncı ve son iĢi ise Augias‟ın Ahırları‟nın temizliğidir. Herakles‟i aĢağılamak için verilmiĢ bir görev olduğu açıktır ve görevin içeriği imkânsız bir iĢ olduğunu belli etmektedir. Elis Kralı Augias‟ın ün salmıĢ sürülerinin barındığı bu ahırlar yapıldığından beri hiç temizlenmemiĢtir ve oluĢan koku artık çevre insanlarını rahatsız etmektedir. Eurytheus iĢte Herakles‟in bu ahırları bir günde temizlenmesini istemektedir. Herakles bu iĢin içinden gücünün yanından zekâsını da kullanarak çıkmıĢtır. Ahırların duvarında büyük bir delik açarak, ahırların üstünden akan iki nehrin yataklarını değiĢtirerek ahırları nehir suları ile bir günde temizlemiĢtir. Bu görevin geçersiz olabileceğine dair bir takım söylentilerde mevcuttur. Bu durumun temel sebebi ise Herakles‟in Kral Augias ile ahırların temizliğinin bir günde bitip bitmeyeceğine dair girdikleri iddiadır. Bu iddianın Ģahidi ise Augias‟ın oğlu Phyleus‟tur. Ekonomik bir çıkar peĢine düĢtüğünden dolayı bu iĢin Eurytheus tarafından geçersiz sayıldığı düĢünülmektedir. Herakles‟in bundan sonra gerçekleĢtirmiĢ olduğu altı iĢ uzak ülkelere hatta farklı kıtalara uzanacaktır. 395 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 158 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 225 397 Burn, Lucilla; 2012, a.g.e.: 26 396 147 Herakles‟in gerçekleĢtirdiği yedinci iĢ Girit Boğası‟nın canlı olarak yakalanmasıdır. Girit Boğası‟nın ise sıra dıĢı ve bir kahramanlık mitinin ana karakteri olacak bir öyküsü vardır. Bu boğa Poseidon tarafından Girit Kralı Minos‟a kurbanlık olarak verilmiĢtir. Hayvanın güzelliğini pek beğenen Minos ise, onun yerine bir baĢka boğa kurban etmiĢtir. Deniz Tanrısı da buna kızıp öfkesini Girit Kraliçesi Pasiphae‟den almak isteyerek, kadının hayvana doğa dıĢı bir aĢk duymasını sağlamıĢ ve boğa ile birlikte olmasını sağlamıĢtır. Boğa ile kraliçenin birlikteliğinden, öldürücü bir yaratık olan Minotauros doğmuĢtur.398 Poseidon bununla da yetinmeyerek boğayı delirtmiĢ ve adeta bir canavara çevirmiĢtir. Herakles biraz zorlanmasına rağmen Girit Boğası‟nı yakalayıp Eurytheus‟un sarayına getirmeyi baĢarmıĢtır. Eurytheus bu boğayı daha sonradan tekrar salmıĢtır ve Theseus tarafından yakalanasıya kadar ortalığı yakıp yıkmaya devam etmiĢtir. Bu boğa aynı zamanda Marathon Boğası olarak da anılmaktadır. Bu boğayı yakalayıp kurban eden Theseus daha sonra Minotauros ile de mücadele edecektir. Herakles‟in sekizinci görevi ise “ Diomedes‟in Kısrakları” olarak bilinmektedir. SavaĢ Tanrısı Ares‟in oğlu Thrakialı hükümdar Diomedes, yabanıl bir soyun, Bistonların üzerinde saltanat sürmektedir. Çok güzel dört kısrağı vardır ve bunları, tehlikeli olmalarından ötürü, tunç yemliklerine demir zincirlerle bağlamıĢtır. Bu kısrakların ünü kötüydü çünkü insan eti yemekteydiler.399 Hatta kral Thrakia‟dan geçen yolcuları yakalayıp atlarını onlarla beslemektedir. Herakles‟in görevi atları Eurytheus‟a götürmekti fakat yapılan bu caniliğe sessiz kalamamıĢ ve Diomedes‟ı kendi atlarına yem ederek cezalandırmıĢtır. Bu görev sırasında daha ilginç ve imkânsız bir iĢi baĢarmıĢtır.. ArkadaĢlığa, dostluğa büyük önem veren biri olarak tanınan Herakles‟in arkadaĢları için yapamayacağı hiç bir Ģey yoktur. Bu durumu anlatan bir anlatı ise Teselya‟da geçmektedir. Teselya‟daki Pherae‟nin Kralı Admetus, ölüm vakti geldiğinde onun yerine ölecek bir baĢkasını bulduğu takdirde yaĢamaya devam edeceği bir anlaĢma yapar Apollon ile. Ne var ki Admetus ölüm döĢeğindeyken, yerine ölecek bir baĢkasını bulmanın o kadar da kolay bir Ģey olmadığını anlar. Kendisinden daha yaĢlı olan anne – babası bile bencilce onun yerine ölmeyi reddederler ve tek karısı Alkestis bu fedakârlığı yapmak ister. Herakles, ziyaret için Admetus‟u görmeye geldiğinde ise Alkestis çoktan Yeraltı‟na yol almıĢtır. 398 399 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 226 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 227 148 ArkadaĢının üzüntüsüne dayanamayan Herakles, Alkestis‟in peĢinden gider ve „ Ölüm‟le güreĢerek onu yener. Böylece Aklestis‟i yaĢayanlar diyarına tekrar getirir.400 Daha sonraki görevi ise Amazonların ülkesindedir. Amazonlar, Anadolu‟da Pontos topraklarında yaĢayan ve tamamen kadınlardan oluĢan savaĢçı bir topluluktur. Herakles‟in buraya gitmesindeki amaç ise Amazonların Kraliçesi Hippolyta‟nın kemerini Eurytheus‟un kızı Admete için almaktır. Herakles, Amazonlar ülkesine vardığı zaman hiçbir terslik ile karĢılaĢmaz. Çünkü Herakles‟in ünü kendisinden önce dünyayı dolaĢmaya baĢlamıĢtır. Kraliçe Hippolyta, Herakles‟e kemeri kendiliğinden vermeye razı olur fakat Hera bu görevin kolay sonlanmaması için Amazonlar arasında Herakles‟in kraliçeyi kaçırmaya geldiğine dair bir söylenti yayar. Bunun sonucunda Amazonlar ile Herakles‟in komuta ettiği askerler arasında büyük bir savaĢ çıkar. Herakles kemeri almıĢtır fakat savaĢta kraliçe de dâhil olmak üzere çok sayıda Amazon ölmüĢtür. Dönerken Troialı Hesione‟yi bir deniz canavarından kurtarmak için Mysialılar ve Phrygialılarla savaĢmıĢ, Thasos‟ta yerleĢmiĢ Thrakları zapt altına almak zorunda kalmıĢ, yolculuğu bu nedenlerden ötürü maceralı olmuĢtur.401 Onuncu iĢ ise Herakles‟in Ģuana kadar gerçekleĢtirdiği iĢler içerisinde en zor olanıdır. Bu görev dünyanın en batısındaki Erythia adasında yaĢayan üç gövdeli dev Geryoneus‟un sığırlarının çalınmasıdır.402 Geryoneus, çok zorlu bir rakiptir; hem üç tane vücudu vardır hem de muhteĢem kırmızı sığırını korumasına yardımcı olmaları için Eurytion adında vahĢi bir çoban ile Orthos adında iki baĢlı, yılan kuyruklu bir köpek tutmuĢtur. 403 Herakles, Geryoneus ile karĢılaĢmak için Erythia Adasına kadar ulaĢıncaya kadar pek çok iĢ baĢarmıĢtır. GüneĢ Tanrısı Helios‟un yardımıyla Kuzey Afrika‟ya ulaĢan Herakles burada ilk önce dev Antaios ile karĢılaĢmıĢtır. Toprak Terra‟nın oğlu olan Antaios çok kuvvetli bir devdir ve Ģanlı bir güreĢçidir. Annesi toprak Ana‟yla temas ettiği sürece kuvveti alt edilemezdir. Ülkelerine gelen her yabancıyla muhakkak güreĢir, yenerse onları öldüreceğini söyler, hepsini de yenerdi.404 Herakles bu yaratığı ayaklarını yerden keserek yenmiĢtir. Mısır‟da, yabanıl ve kan dökücü biri olan, yabancıları Zeus‟a kurban eden, onların etleriyle beslenen hükümdar Bousiris ile de karĢılaĢtır ve onu öldürür.405 400 Burn, Lucilla; 2012, a.g.e.: 33 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 228 402 Hamilton, Edith; 2011, a.g.e.:122 403 Burn, Lucilla; 2012, a.g.e.: 29 404 Bulfinch, Thomas; 2012, a.g.e.: 132 405 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 229 401 149 Geryoneus‟un sığırlarını çalmak için adaya vardığında ise ilk önce çoban Eurytion ile çift baĢlı köpek Orthos‟u öldürmüĢtür. Geryoneus ile olan mücadelesi ile onun ölüme en yakın olduğu dövüĢü olarak anlatılmaktadır. Bu dövüĢü zorda olsa kazanan Herakles, bu adaya geliĢi kadar maceralarla dolu bir dönüĢ yaĢamıĢtır. Akdeniz kıyısı boyunca sürüleri Eurytheus‟un sarayına götürmeye çalıĢırken Fas‟tan (Morocco) Ġspanya‟ya geçer. Geçerken de Ġspanya‟yı Afrika‟ya bağlayan kıstağı parçalar ve böylece eskilerin Herakles Direkleri adını verdiği Cebelitarık Boğazı‟nı açar.406 DönüĢ yolunda Pyrene Dağları‟nda Bebryklerin prensesi Pyrene ve Gallia‟da Prenses Galatia ile birlikte olur. Alesia adlı Ģehri kurarak daha sonra Liguria‟da Posedion‟un oğulları olan Mebion ile Derkynos‟u yakalar. Tiberis Irmağı kıyılarında Hephaistos ve Medusa‟nın oğlu üç baĢlı, uçları tutuĢmuĢ üç kanatlı Cacus‟u yener.407 Daha sonra Aphrodite‟nin oğlu Elymlerin hükümdarı Eryks‟i bir dövüĢ müsabakasında yenmiĢtir. Yolda atları çalınan kahraman atlarını geri almak için yarı yılan yarı insan bir kadınla birleĢmiĢ ve Agathyrsos, Gelonos ve Skythes adlı üç oğlu olmuĢtur. Bu olaydan sonra Geryonesu‟un sığırlarını Eurytheus‟a teslim edebilmiĢtir. On birinci iĢ olarak Hesperid‟lerin altın elmalarını getirecektir. Dünyanın diğer ucundaki bir bahçede yetiĢen elmalar, Gaia‟nın Zeus ve Hera‟ya evlilik hediyesiydiler. Hesperidler adındaki üç nymphenin baktığı elmalar, bir yılan tarafından korunmaktadır.408 (Âdem ve Havva efsanesinde ki elma ve yılan motifi burada da görülmektedir.). Bu elmaların bulunduğu bahçenin yerini bulabilmek için Deniz Ġhtiyarı Nereus‟u Ģekil değiĢtirmelerine rağmen onu yakalamıĢtır. Nereus‟un yönlendirmesi ile Herakles, Hesperidlerin babası olan Atlas‟a baĢvurur. Atlas eğer gökyüzünü onun yerine bir süre taĢırsa elmaları getirebileceğini söyler ve Herakles gökyüzünü sırtlanır. Bu kısım mitoloji içerisinde Herakles‟in daha doğrusu bir insanın gücünün yüceltildiği en üst düzey anlatıdır. Herakles, gökyüzünü sırtında taĢırken Atlas elmaları almıĢtır fakat tekrar gökyüzünü sırtına almak istemez. Burada Herakles yine aklını kullanır. Sonuçta kurnaz Zeus‟un oğludur ve söz oyunları ile Atlas‟ın tekrar gökyüzünü sırtına almasını sağlar. Gökyüzünü sırtında taĢıyan bir titan olan Atlas‟ın ismi günümüzde Atlas Dağları ile yaĢamaya devam etmektedir. Herakles‟in arınmak için kuzeni Kral Eurytheus‟un buyruğu altında gerçekleĢtirdiği son ve on ikinci iĢ insan zihninin ötesindeki bir dünyaya ulaĢmaktadır. Cehennemin bekçi 406 Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 211 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 230 408 Burn, Lucilla; 2012, a.g.e.: 30 407 150 köpeği olarak bilinen Typhon ve Ekhidna‟nın oğlu ve Hydra, Orthos gibi Herakles tarafından öldürülen yaratıkların kardeĢi olan Kerberos bu son görevde Herakles‟in karĢısında ki düĢmanıdır. Ölüler ülkesine giren hiçbir varlığın bir daha yeryüzüne dönmemesini sağlamak amacıyla yeraltının kapısında bekçilik yapan Kerberos, üç baĢlı yılan kuyruklu bir köpek olarak tasvir edilmektedir. Herakles her zaman ki gibi tereddüt etmeden bu görevi de yerine getirmek amacıyla yer altına Athena ve Hermes‟in yardımıyla inmiĢtir. Kayıkçı Kharon‟u ikna ederek Hades‟in krallığının derinliklerine kadar ilerlemiĢtir. Hatta burada esir düĢmüĢ olan Atina‟lı kahraman Theseus‟u Yeraltı Tanrısı Hades‟in elinden bile kurtarır. Kerberos‟u ise Eurytheus canlı olarak istemiĢtir. Herakles bu yaratığı yaĢayanlar ülkesine sürükleyerek çıkarmıĢtır. Korkaklığı ile artık ünlenen Eurytheus Kerberos‟a daha bakamadan onu tekrar yer altına salmasını Herakles‟ten ister. Son görevin tamamlamasıyla Herakles‟in arınması da tamamlanmıĢtır. Fakat Herakles‟in kahramanlıkları ve maceraları sadece bu görevlerle sınırlı kalmamıĢtır. Yeniden bir hayat kurmak isteyen Herakles, bir okçuluk yarıĢında Oikhalia hükümdarı ve Melaneus‟un oğlu Eurytos‟u yenerek onun güzel kızı Iole ile evlenme hakkı kazanır. Fakat Kral Eurytos bu duruma razı olmaz ve türlü bahaneler üretir. Sadece Eurytos‟un oğullarından Iphitos, Herakles‟in yanında yer almıĢtır ama oda babasının bir kumpası sonucu Herakles tarafından bir sinir krizi sırasında öldürülmüĢtür. Bunun üzerine daha yeni özgürlüğüne kavuĢmuĢ Herakles Lydia Kraliçesi Omphale‟nin emri altında üç yıl boyunca hizmet etmek zorunda kalmıĢtır. Bu hizmet sürecinde Herakles; Okeanos ve Theia‟nın Kerkop olan oğulları Eurybates ile Olous‟u yakaladı, bağları olan Sileus‟un zulmüne son verdi, Phrygia‟da; Hermes‟in oğlu Daphnis‟in sevgilisi Pimpleia‟yı kaçıran ekin biçici Lityerses‟in öldürerek kızı kurtardı. Lydia‟da olduğu süre boyunca Anadolu topraklarında hırsızlıklar, yağmalar sonlanmaya baĢlamıĢtır. Omphale ile olan birlikteliğinden ise Lamos, Agelaos ve Laomedon adlı çocuklar dünya ya gelmiĢtir. Üç yıllık arınma bittikten sonra ise Yunanistan‟a geri döner. Bütün bu mitler dıĢında Herakles‟e dair birçok anlatı yer almaktadır. Özellikle ilk bölümde Herakles‟in tanrılarla birlikte savaĢtığını ve babası Zeus‟un egemenlik mücadelesinde onun yanında yer aldığına değinmiĢtik. Herakles gibi Zeus‟un yanında yer alan insanların yaratıcısı ve savunucusu Titan Prometheus‟ta Zeus‟un egemenlik mücadelesinin bir parçasıydı. Fakat insanlığın ilk kahramanı olarak değerlendirdiğimiz Prometheus, Zeus ile yaĢadığı bir anlaĢmazlık sonucu Kafkas Dağlarına zincirlenmiĢ ve bir kartal aracılığıyla sonsuz iĢkenceye mahkûm edilmiĢti. Zeus‟un zamanla Prometheus‟a 151 olan öfkesi neden ne nasıl dindi anlatılmamaktadır ama Herakles, Zeus‟un emri ile Typhon ve Ekhidna‟nın çocuğu olan kartal‟ı öldürerek Prometheus‟u zincirlerinden kurtarmıĢtır. Zeus onu bağıĢlamıĢtır ama Prometheus‟u, günahlarını sonsuza dek unutmamaya mahkûm ettiği için, onun zincirlerinin demirden yapılmıĢ ve üzerine Kafkas Dağı‟ndan alınan bir taĢın kakıldığı yüzüğü hiç çıkarmamacasına takmasını ona buyurdu.409 Herakles‟in ölümüne sebep olacak kadın ile tanıĢması da büyük bir dövüĢ ile gerçekleĢmiĢtir. Korkunç Irmak Tanrısı Akheloos ile dövüĢecektir. Thetis ile Okeanos‟un oğlu olan bu Irmak Tanrısı‟nın, zor duruma düĢtüğünde kendisini bir ejdere, aslana ya da boğa baĢlı insana dönüĢtürme gücü vardır (Deniz Ġhtiyarı Nereus gibi). Boğa boynuzlarına sahip korkunç çehresiyle Yunanistan‟ın en büyük ırmağıdır Akheloos ve Oineus ile Khelidon‟un kızı olan Deianeria‟ya deliler gibi tutkundur.410 Herakles, Akheloos ile zorlu bir mücadeleye giriĢerek onu yenmiĢ ve Deianeri‟ya ile evlenmeye hak kazanmıĢtır. Fakat bu kadının aĢkı onun sonunu hazırlayacaktır. Herakles ve eĢi bir gün bir nehri geçecekler iken orada salcılık yapan Kentaur Nessos, Deianeria‟ya tecavüz etmeye kalkar ve Herakles‟in okuyla vurulur. Ölmeden önce ise Deianeira‟ya Ģu öğüdü verir: „ Yaramın pıhtılaĢmıĢ kanını avuçlarına topla, Herakles‟in giysisini bu kanda ıslat. Bu iksir onun sana aĢkını hep sürdürecektir.”411 Ve böylece Kentaur Nessos ölmeden önce intikamını almıĢtır. Herakles ve Deineria‟nın evlilikleri yolunda giderken, Herakles her zaman ki gibi macera peĢinde diyar diyar gezmektedir. Deianeria, unutulacak olmanın korkusu ve Herakles gibi bir kahramanın çapkınlığı karĢısında duygularına kapılır ve sonsuz aĢk için Kentaur‟un öğüdüne uyar. Kentaur‟un kanıyla ıslatılmıĢ bir gömleği Herakles için hazırlar. Nessos‟u öldüren ok, anımsayacağınız gibi, Herakles‟in öldürdüğü Lerna ejderhası Hydra‟nın zehirli kanına batırılmıĢtır. Bu yüzden onun açtığı yaranın kanına bulanmıĢ gömlekte yarayı açan ok kadar zehirlidir.412 Herakles‟in gömleği giymesiyle zehrin tenini yakması ve kanına karıĢması bir olmuĢtur. Acılar içerisinde kıvranan Herakles‟i en büyük oğlu Hyllos, Oita Dağı‟na götürerek bir odun yığınının üzerine yatırır. 413 Fakat Herakes‟in hala canlı ama acılar içinde kıvranan bedenini kimse yakmaya cesaret edemez. Poais‟in oğlu Philoktetes‟i gören Herakles, bu zor iĢi yaparsa, yani odun yığınını ateĢlerse ona yenilmez yayını vereceğini söyleyerek onu ikna eder. Ve Philoktetes zorla da olsa bu 409 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 232 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.:239 411 Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:156 412 Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 217 413 Burn, Lucilla; 2012, a.g.e.: 35 410 152 görevi yerine getirir. AteĢ yandıktan sonra Zeus‟un ateĢi ve yıldırımları, Herakles‟in ölümlü kesimini yakıp bir buluta çevirmiĢ, bulut ölümlü arkadaĢlarını bırakıp göğün gizemli uzamlarında uzaklaĢmıĢtır. Zeus onun dört atlı altın arabasına binmesine izin verdi. Bu ölümsüzler arasında bile az rastlanan bir onurdu. Bir kadından doğup da tanrı olan tek kiĢiyi Apollon‟un tanrısal müziği karĢıladı.414 Artık tanrılar arasında yerini alan Herakles‟in tanrılar katına çıkmasını kutsayan olay, yeni tanrının, Gençlik Tanrıçası Hebe ile düğünü ile pekiĢtirildi. Böylelikle Hebe‟nin annesi Hera‟nın düĢmanlığı da son bulmuĢ oluyordu.415 Herakles‟e karĢı sonsuz öfke besleyen ve onun karĢısına birbirinden imkânsız zorlukları çıkaran ve her türlü kötülüğü yapan Hera, bir noktada Herakles‟in adının duyulmasında istemeyerek de olsa bir katkı sağlamıĢtır. Onun kaderini belirleyen acı dolu yollara sürüklemesi Herakles‟in belki de düĢünemeyeceği rakiplerle karĢılaĢmasını sağlamıĢtır. Yunan mitolojisinde; öteki kahramanların tersine, Herakles‟in giriĢimleri, yaĢamının bir bölümüyle sınırlı kalmamıĢtır. O, her Ģeyden çok canavarlar ve yabanıl halklar tarafından yağma ve saldırıya uğrayan Yunan toprağını kurtarma yolunda Zeus tarafından gösterilen kesin istencin somut simgesi olarak kabul edilmektedir. Öfkesi, piĢmanlığı, cesareti, aĢkları ve arkadaĢlığı ile insan olma durumunu yansıtan aynı zamanda imkânsız olarak görülen her iĢin altından gücü ve zekâsı ile galip gelmeyi baĢaran bir kahramandır. Onun kahramanlıkları Yunan mitolojisi ile sınırlı kalmayarak insanlıktan tanrılığa kadar ulaĢan bir yaĢam ile adını duyan her toplum için bir örnek bir model olmuĢtur. 5.2.4. Theseus Herakles‟in çağdaĢlarından olan ve dönemin bir diğer büyük kahramanı Atina‟lı Theseus‟tur. Theseus, Yunan mitolojisinde ve tarihinde önemli bir karakter olarak karĢımıza çıkmaktadır. Onun gerçekleĢtirdiği eylemler hem bir kahramana hem de bir krala yakıĢır Ģekildedir. Sadece gücü ile ön plana çıkmamıĢ aynı zamanda zekâsı ile Yunan toplumunun yaĢantısında büyük bir iz bırakmıĢtır. Atinalıların Herakles‟e denk tuttukları bu kahramanın hayatına dair anlatı babası Atina Kralı Aigeus‟un bir erkek çocuk sahibi olma isteğiyle baĢlamaktadır. Ve bu isteği Trezene Kralı‟nın Aigeus ziyareti dolayısıyla düzenlediği bir ziyafet sonunda Prenses Aithra ile birlikte olmasıyla gerçekleĢecektir. Fakat Aigeus, Aithra‟nın hamileliği boyunca onun yanında olamayacaktır. Çünkü eğer 414 415 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 241 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 241 153 doğacak çocuk erkekse, taht üzerinde iddiası olan kuzenleri Pallantidaillerin olası ihanetlerinden uzakta, Trezene‟de büyümelidir. Kral büyük bir kayanın altına bir kılıç ve sandallar saklar; Aithra‟ya da oğlu kayayı tek baĢına yerinden oynatacak güce eriĢinceye kadar ona doğumundaki gizi açıklamamasını tembih eder. Çocuk ancak o zaman babasının yanına gelebilecektir. 416 Theseus‟un doğumuna iliĢkin bir farklı anlatı ise daha ilgi çekici özellikler taĢımaktadır. Düzenlenen eğlentinin sonunda Aigeus ile Aithra birlikte oldular ve sonra da hükümdar, hem seviĢmeden hem de Ģaraptan dolayı sızıp kalmıĢtır. Aithra ise; Aigeus uyuduktan sonra yatağından kalkıp Trezene yakınlarındaki Sphairos Adası‟na gitmiĢtir. Ona bu buyruğu Pallas Athena vermiĢtir. Adaya varan Aithra aynı gece Poseidon ile de birlikte olmuĢtur. Ancak Denizler Tanrısı Poseidon, bu birleĢmeden bir çocuk olursa onun babalığını almayacağını, babalığı Aigeus‟a bıraktığını söylemiĢtir.417 Bu durum Yunan mitolojisi içerisinde görülen ender bir olaydır. Çünkü Zeus dıĢında büyük tanrıların hiçbirinin ölümlü bir kadından bir çocuğu olmamıĢtır. Bu durum için Theseus‟un babasının gerçekte kim olduğunu gizlemek için söylenmiĢ bir yalan veya Trezene için Zeus‟tan daha önemli bir tanrı olan Posedion‟un yüceltilmesine yönelik bir anlatı olabileceğine dair açıklamalar yapılabilir. Aslında bu durum Herakles‟in doğumuna yakın bir anlatıdır ki Theseus ile Herakles arasında toplumsal yönlü bir çekiĢme mevcuttur. Bu durumun üzerinde aralarında ki bağın sadece benzerliklerle sınırlı kalmaması da etkilidir. Theseus‟un annesi Prenses Aithra, Pittheus‟un kızı olarak bilinmektedir ve Herakles‟in annesi Alkmene de Lysidike‟nin kızı olarak tanınmaktaydı. Pittheus ve Lysidike ise Hippodameia ile Pelops‟un çocuklarıydı; yani kardeĢtiler. Yani Herakles ile Theseus arasında uzatanda olsa kan bağı bulunmaktadır. Theseus gerekli yetiĢkinliğe ulaĢtığı zaman kuzeni her yerde cereyan eden haksızlıklara karĢı gelirken, denizde ve karada canileri kovalayıp onları yok ederken, kendisinin eli kolu bağlı oturmasını, yoluna çıkacak canilerden kaçınmasını büyük bir Ģerefsizlik olarak görmüĢtür.418 Theseus, gerekli yetiĢkinliğe ulaĢtığı zaman annesi ona babası hakkında gerçeği söylemiĢtir. Kayanın altındaki kılıcı ve sandaletleri alan Theseus, Atina‟ya daha güvenli olan deniz yoluyla değil kara yoluyla gitmeye karar vermiĢtir. Atina‟ya doğru gittiği bu yol ise haydutlar ile çevrelenmiĢtir. Bu durumda Herakles‟in ülke dıĢındaki görevlerde uzun 416 Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:144 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 180 418 Plutarkhos (2015); Theseus- Romulus, Çev: İo Çokona, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul: 8 417 154 süre kalmasının da etkisi büyüktür. Bu haydutlar kendilerini durduracak biri olmadığı için rahatça hareket edebilmektedirler. Theseus‟un Atina yolculuğu ile Plutarkhos, eserinde Herakles‟in Lydia Kraliçesi Omphale‟nin yanında olduğunu belirtmektedir. Fakat bu bir çeliĢkiyi doğurmaktadır. Herakles‟in Omphale‟nin yanına gitmesi „On Ġki ĠĢ‟ sonunda gerçekleĢmiĢ bir süreç olarak anlatılmaktadır. Bir üst baĢlık altında Herakles‟in on iki iĢinden bahsederken Kerberos‟un yakalanması sırasında Herakles‟in Theseus‟u kurtardığını belirtmiĢtik. Bu durum iki kahramana dair anlatılan mitlerdeki içerik ile zaman arasında bir çeliĢki olduğunu ortaya koymaktadır. Bu noktada Theseus‟a dair anlatıları Herakles‟e bağlı kalmadan iĢlemek anlatının bütünlüğünü ve zaman örgüsünü korumak amacıyla daha yerinde olacaktır. Theseus, Atina yolunda ilk olarak Epidauria‟da Periphetes ile karĢılaĢmıĢtır. Kullandığı sopa yüzünden Korynetes lakabıyla anılan cani419 bu sopa ile yolculara saldırmakta onları öldürmekte idi. Ama Theseus bu haydudun boğazına göre lokma değildi. Onu kendi silahıyla tepeledi ve de topuza el koydu. Ġkinci olarak “Pityokamptes” (Çambüken) adıyla tanınan haydut çıktı karĢısına. Asıl adı Sinis olan bu haydut iki çam ağacını eğerek kurbanının bir ayağını ağacın birine, öteki ayağını da diğerine bağlardı. Sonrada ağaçları bırakır, zavallı kurbanın her bir bacağı bir ağaçta kalırdı. Theseus onun baĢkalarına yaptığı gibi yaptı ona.420 Sinis‟in Perigoune adında uzun boylu, güzeller güzeli bir kızı vardı. Babasının öldürülmesinden sonra korkup kaçan kızı, gür çalıların, fundalıkların ve yabani kuĢkonmazların bulunduğu bir yere sığındı. Çocuksu ve saf bir tavırla söylediklerini anlarmıĢçasına kendisini saklamaları için yalvarmaya, yardım ettikleri takdirde onları hiçbir zaman kesip yakmayacağına yemin etmeye baĢladı. Theseus genç kızı yanına çağırdı ve korkmamasını, ona kötülük yapmak bir yana yardım etmek istediğini söyledi. Bunun üzerine kız ortaya çıktı ve Theseus ile beraber oldu. Bu birleĢmeden Melanippos doğdu. Daha sonra Theseus kızı Oikhalielı Eurytos‟un oğlu Deioneas‟a emanet etti. Theseus‟un oğlu Melanippos, Ornytos ile birlikte Karia bölgesinin kolonileĢmesinde yardımcı olan Ġoksos‟un babasıdır. Bu yüzden Ġoksos‟un soyunu devam ettiren Ġoksidesler bir aile göreneği olarak hiçbir zaman çalıları, fundalıkları ve yabani kuĢkonmazları yakmazlar, tersine onlara saygı duyarlar.421 419 Plutarkhos; 2015, a.g.e.: 8 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 238 421 Plutarkhos; 2015, a.g.e.: 9 420 155 Hakkından geldiği üçüncü haydut Skiron‟du. Bu haydut yolcularını kendi ayaklarını yıkatmaya zorluyordu bir uçurumun kıyısında ve onlar bunu yaparken bir tekme atarak uçurumdan aĢağı yuvarlıyordu.422 Theseus, öncekiler gibi bu haydudu da kendi yöntemi ile yendi. Dördüncü rakibi dev Kerkyon idi. Poseidon‟un oğlu olan bu haydut karĢısına çıkan herkesi kendisiyle güreĢmeye zorlar ve kimse de bu deve güç yetiremediği için yenilirdi.423 Gücüne güvenen Theseus zorda olsa bu zorluğun altında kalkmıĢtır. Theseus‟un karĢısına çıkan son haydut ise Prokrustes olmuĢtur. Bir yatağı vardı bu haydudun. Eline düĢme bahtsızlığına uğrayan kiĢileri bu yatağa yatırdı. Eğer boyu yataktan kısaysa gövdesinden çeke çeke uzatırdı fakat uzunsa o zaman da keserek yatak boyuna denk getirirdi kurbanını.424 Önceki karĢılaĢmalarında olduğu gibi bu haydudu da kendi yöntemi ile yenerek Atina yolu üzerindeki bütün tehlikeleri temizlemiĢ oldu. Bu durum Atina‟ya kendisinden önce adının gitmesine sebep olmuĢtur. Atina‟ya vardığında bu kahramanı herkes tanıyordu. Kral bu kahramanın oğlu olduğunu bilmeden bir ziyafet düzenledi. Fakat bu sırada evli olduğu eĢi Media, Theseus‟un kim olduğunu bildiği için onu öldürmek için planlar yapmıĢtır. Hatta bu konuda Kral Aigeus‟u da etkileyerek onu öldürmesi için içi zehir dolu bir Ģarap kadehi ikram etmesini sağlamıĢtır. Fakat son anda bu kahramanın belinde taĢıdığı kılıcı gören kral bu gelenin kendi oğlu olduğunu anlayarak içinde olduğu tuzaktan son anda kendisini ve oğlunu kurtarmıĢtır. Media ise çoktan saraydan kaçmıĢtır. Theseus‟un, Atina‟ya ulaĢmasıyla birlikte gerçek macerası da baĢlamıĢtır. Theseus‟un buradaki ilk eylemi ortaya çıkması sonucu Atina tahtındaki haklarını kaybeden Pallantidailleri ortadan kaldırmak olmuĢtur. Daha sonra Marathon Boğası yakalayarak ününe ün katmıĢtır. Bu boğa aslında Herakles‟in meĢhur görevlerinden biri olan Girit Boğası‟dır. Herakles ile ilgili bölümde bu boğanın Eurytheus tarafından daha sonra serbest bırakıldığını belirtmiĢtik. Hayvan serbest bırakılınca yüzlerce insanı öldürmüĢtür. Öldürdüklerinin arasında hükümdar Minos‟un oğlu Androgeus da vardır.425 Theseus bu cani yaratığı yakaladıktan sonra Apollon‟a kurban etmiĢtir. Theseus‟un en büyük baĢarısı olarak onu zirveye taĢıyan kahramanlığı yine bu boğa ile ilgilidir. Bu boğanın öldürülmesi için sefere katılan Girit Kralı Minos‟un oğlu Androgeus‟un av sırasında ölmesi üzerine Girit, Atina üzerine sefere çıkmıĢ ve Kral Aigeus‟u vergiye bağlamıĢtır. Fakat bu vergi paradan daha ötedir ve kanlı bir geleneği 422 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 238 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 239 424 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 239 425 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 186 423 156 baĢlatmıĢtır. Kral Minos, Atina‟dan her yıl yedi genç erkek ve kadının kendisine gönderilmesini istemektedir. Bu isteğin sebebi ise Herakles ile ilgili kısımda bahsettiğimiz Minotauros‟tur. Girit Boğası ve Kraliçe Pasiphae‟den olan Minotauros, meĢhur mimar Daidalos‟un yapmıĢ olduğu bir labirentte tutulmaktadır. Ve Atina‟dan gelen bu gençler labirente atılarak Minotauros‟un gazabına uğramaktadırlar. Philokhoros ise; Giritlililerin, Minotauros ile ilgili bu söylentilere katılmadıklarını, Labirent‟in hapishaneden baĢka bir Ģey olmadığını iddia ettiklerini, oraya hapsedilenlerin kaçması imkânsız olduğundan bu rivayetlerin çıktığını ileri sürer. Aynı zamanda Minos‟un, oğlu Androgeos‟un anısına atletizm yarıĢmaları düzenlediğini, galip gelenlere de ödül olarak Labirent‟te hapsedilen on dört genci verdiğini söyler. Anlatılana göre ilk yarıĢmalarda kralın maiyetinde bulunan en güçlü komutanlarından Tauros adında biri galip gelmiĢtir. Philokhoros, bu komutanın son derece gaddar ve sert biri olduğunu, Atinalı gençlere çok kötü davrandığını belirtir.426 Geçeklikte boğa baĢlı bir insan değil Tauros adında bir insanın gerçekleĢtirdiği canilik bu rivayetlerin ortaya çıkmasına sebep olmuĢ olabilir. Theseus ise Girit‟e giden bu gençler arasına katılmak istemektedir. Hem cesaretini kanıtlamak hem de Atina‟yı içinde bulunduğu bu acıdan kurtarmak içindir bu istek. Siyah yelkenli bir gemi ile yola çıkan Theseus ve gemi kaptanından tek bir isteği vardır Kral Aigeus‟un eğer Theseus sağlam bir Ģekilde dönerse bu zamana kadar geri hiçbir gencin dönmemesinden kaynaklı olarak bir yas ifadesi olarak çekilen siyah yelkenlerin yerine beyaz yelkenler çekilecektir. Girit‟e giderken Theseus‟un gerçek babası olduğu söylenen Poseidon‟un deniz altındaki sarayına uğradığına ve onun korumasını aldığına dair de anlatılarda Yunan mitolojisi içerisinde geçmektedir. Kahraman ve gençler Girit‟e vardıklarında Kral Minos‟un huzuruna çıkarıldılar. Bu sırada Theseus‟u gören Prenses Ariadne, ona âĢık olmuĢtur. Theseus‟un Labiret‟ten geri dönebilmesi için ise ona gizlice bir yumak vererek: “ Bu yumaktaki ipin bir ucunu kapının iç yanına tuttur ve yürürken bir yandan da yumağı aç. Böylece eğer canavarı öldürebilirsen, dönüĢ yolunu kolayca bulabilirsin. Ben seni bekleyeceğim.”427demiĢtir. Ariadne‟nin tavsiyesine uyan Theseus giriĢe bağladığı ip ile Labiret‟te dolanmaya baĢlamıĢtır. Minotauros ile karĢılaĢtığında ise zor olmasına rağmen bu yaratığı yenmeyi 426 427 Plutarkhos; 2015, a.g.e.: 14 Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 170 157 baĢarmıĢtır. Ve geri dönüĢ yolunu bu karmaĢık yapıda zorlanmadan aldığı yardım sayesinde bulabilmiĢtir. Böylelikle Atinalı gençler ve onlardan sonraki kuĢaklar bu kanlı verginin hükmünden kurtulmuĢtur. Theseus, Atina‟ya dönerken Ariadne‟yi da yanına alarak kaçmıĢtır. Atina‟ya dönerken Naksos adasına uğramak zorunda kalmıĢlarıdır. Orada Theseus‟un Ariadne‟yi bırakarak kaçtığı söylenir. Atinalı yüce kahraman kaçtıktan sonra adada tek baĢına kalan kızı, Dionysos‟un görüp kendine eĢ olarak aldığı da ayrıca belirtilir. Bazı kimseler Theseus‟a yakıĢtıramazlar bu davranıĢı ve onlara kalırsa, adada Ariadne hastalanmıĢtır. Theseus, kızcağızı bir mağaraya bırakmıĢ, bazı eĢyalarını almak için gemiye dönmüĢtür. O anda çıkan bir fırtına, gemiyi uzaklaĢtırmıĢ, Theseus da uzun süre sevgilisinden uzak kalmıĢtır. Döndüğü zaman Ariadne‟yi ölü bulmuĢtur.428 Ariadne‟yi neden Naksos Adası‟nda kaldığına dair tam bir açıklama bulunmamaktadır. Fakat Theseus, Ariadne‟yi geride bırakmak kadar büyük bir hata daha yapmıĢtır. Babasının sözlerini unutmuĢ ve siyah yelkenlerin yerine beyaz yelkenleri çekmeyi unutmuĢtur. Geminin siyah yelkenlerle birlikte geldiğini gören Aigeus ise evlat acısına dayanamayarak kendisini denize bırakmıĢtır. Bu olaydan beri, içinde boğulduğu deniz onun adıyla “Aigaion Pelagos- Ege Denizi” diye anılmaktadır. 429 Theseus‟un maceraları sadece bunlarla sınırlı kalmamıĢtır. Theseus, Lapithlerin Kralı Peirithoos ile büyük bir dostluk kurmuĢtur ve bundan sonraki maceralarına hep bu kral ile birlikte gitmiĢtir. Ġlk olarak Lapithlerin kralı olan Peirithoos‟un düğününde konuklar arasında yer alan Kentaurlarla savaĢmıĢlardır. Ġçkiye dayanamayan vahĢi yaratıklar olan Kentaurlar sarhoĢ olduklarında Peirithoos‟un gelinini kaçırmaya çalıĢmıĢlar ve çıkan kavgada Theseus Peirithoos‟un gelini kurtarmasında yardımcı olmuĢ ve Kentaurlar ağır bir yenilgi ile ülkeden sürülmüĢlerdir. Daha sonra bu iki kral Amazonların kraliçesi Antiope‟yi kaçırmıĢlar ve Atina önlerinde Amazonlarla savaĢmıĢlardır. Antiope‟den Hippolytos adında bir oğlu olmuĢtur. Antiope‟den sonra Girit hükümdarı Deukalion‟un kız kardeĢi Phaidra ile evlenmiĢtir. Phaidra‟dan da Akamas ile Demophon adlı iki oğlu olmuĢtur. Fakat Hippolytos‟un kaderi kötü yazılmıĢtır. Attika kralı, oğlunu küçük yaĢta kendi büyüdüğü Ģehre göndermiĢ, onun orada büyümesini istemiĢtir. Trezene‟de yasal varis olarak kabul edilmesiyle de Atina‟daki taht kavgasının önüne geçilmiĢtir. Hippolytos büyüdükçe yakıĢıklılığı ve yetenekleri de artan bir kiĢi olmuĢtur. Okçuluk ve avcılıkta ustalaĢan Hippolytos güzelliğe pek önem vermeyen ve Aphrodite bu yüzden saygı 428 429 Edith, Hamilton; 2011, a.g.e.: 112 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 190 158 duymayan biridir. Onun için önemli tek tanrıça Artemis‟tir. Bu duruma sinirlenen Aphrodite ise öfkesini babasını Atina‟da ziyaret etmek isteyen Hippolytos‟a üvey annesi Phaidra‟yı aĢık ederek göstermiĢtir. Phaidra‟ya karĢılık vermemesine rağmen iftira sonucu babasının lanetlemesine maruz kalmıĢ ve Poseidon‟un gazabıyla yüzleĢmiĢtir. Her Ģeyin bir iftira olduğunu anladıktan sonra Theseus büyük bir üzüntü duysa da iĢ iĢten geçmiĢtir. Theseus‟un Peirithoos ile geçirdiği son iki macera ise bundan öncekiler gibi gönül iĢleri ile ilgilidir. Ġlk önce bu ikili Sparta Kralı Tyndareos‟un kızı Helene‟yi kaçırmıĢlardır. Bu prensesi kurtarmak için ise Dioskourlar yardıma koĢmuĢtur. “Dioskouroi” sözcük anlamı olarak “Zeus‟un delikanlıları” demektir… Bunlardan Poudeukes ölümsüz, Kastor ölüm olarak bilinmektedir. Pallene adasında büyüyen bu ikilinin ilk iĢleri büyüdükleri yeri korsanlardan temizlemek olmuĢtur. Bu yüzdendir ki denizcilerin tanrıları olarak büyük saygı görmüĢlerdir. Leda onları Sparta ilindeki Taygetos dağında dünya ya getirdiği için Sparta devletinin kurucu tanrıları da sayılmaktadırlar.430 Bu ikili Theseus ve Peirithoos ile karĢılaĢamamıĢlardır fakat Helene‟yi kurtarmayı baĢarmıĢlardır. Daha sonraları Zeus tarafından birer yıldıza dönüĢtürülen bu kardeĢler ikizler burcunu temsil etmektedirler. Theseus ve Peirithoos‟un, Helne‟nin geri götürülmesine karĢı çıkamayıĢlarının tek sebebi ise o sırada Yeraltı Krallığına inmiĢ olmalarıdır. Bunun sebebi ise Hades‟in eĢi ve Demeter ile Zeus‟un kızı Persephone‟yi eĢ olarak kaçırmaya çalıĢacak olmalarıdır. Hades, bu ikilinin neden yeraltına geldiğini bilmesine rağmen yine de güler yüzle karĢıladı iki arkadaĢı; yer gösterip oturttu. Theseus da, Peirithoos da oturdukları yerden bir daha kalkamadılar. Ölüler tanrısı bir oyun oynamıĢtı onlara; ikisini de Unutkanlık Ġskemlesi‟ne oturtmuĢtu. O iskemleye kim oturursa otursun, her Ģeyi unutur, öylece kalakalırdı. Theseus da, Peirithoos da kim olduklarını, yeraltına neden indiklerini bilmiyorlardı artık.431 O sırada Kerberos‟u yakalamak için Herakles‟te yeraltına inmiĢti. Theseus ve Peirithoos‟u hiç bir Ģey hatırlamaz bir halde otururken buldu. Kuzeni olan Theseus‟u kurtardı fakat Peirithoos yeraltında kalmak zorunda idi. Çünkü Persephone‟yi kendisine eĢ olarak almak isteyen kendisi idi. Theseus anlatıldığı üzere Yunan mitolojisi‟nin hareketli kahramanlarından biridir. Fakat onu ön plana çıkaran faaliyetleri sadece dövüĢ ve savaĢlardan ibaret değildir. Theseus Atina kralı olduktan sonra ve birçok reform gerçekleĢtirmiĢtir. Attika Yarımadası‟ndaki dağınık kasabaları ve küçük Ģehirleri bir yönetimde birleĢtirerek Atina 430 431 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 190 Edith, Hamilton; 2011, a.g.e.: 114 159 Birliğini kurdu. ġehrin büyümesi ile oluĢan Eupatrides (Soylular), Geomoroi (Çiftçiler), Demiourgoi (Zanaatkârlar) adlı sosyal sınıfları düzenledi. Prytaneion (Belediye Meclisi) ve Bouleuterion‟u (ġehir Meclisi) kurdu. Panathaneia bayramlarına yeni bir düzen getirirken Poseidon onuruna Ġsthmos Ģenliklerini düzenlemiĢtir.432 Para kullanımını getiren ilk hükümdar olan Theseus, sikkelerinin üzerine boğa resmi bastırmıĢtır.433 Fakat Yunan kahramanlarının zorluklarla ve acılarla dolu hayatı onunda kapsamaktaydı. Menestheus adlı birinin soyluların desteğiyle yönetimi eline geçirmesi üzerine yaĢlı Theseus ülkesinden kovuldu. Skyros Adası‟nda hüküm süren Kral Lykomedes‟in yanına sığınmak zorunda kaldı. Neden olduğu belirtilmese de burada Kral Lykomedes tarafından öldürülmüĢtür. 5.2.5. Iason veya Argonotlar Avrupa‟nın ilk büyük gezgini, Altın Post‟u aramaya çıkan denizcilerin önderi; mitologyanın en ünlü gezgini Odysseus‟dan bir kuĢak önce yaĢamıĢ 434 olan Iason‟dur. Mitin temel objesi olan Altın Post olarak bilinen kürkün hikayesi ise Deniz Tanrısı Poseidon‟un ölümlü bir kadın olan Theophane‟ye aĢık olmasıyla baĢlamaktadır. Kral Bizaltes‟in kızı olan Theophane öylesine güzel ve çekici bir kadındır ki, Poseidon kızı görür görmez umutsuzca ona tutulmuĢtur. Babasının denetiminden ve kızın taliplerinin sıkıcı bastırmalarından kurtulmak için, Deniz Tanrısı onu kaçırarak ve Krumissa Adası‟na götürür. Burada peĢlerine düĢenlerden kurtulmak için ise Poseidon kendisini ve Theophane‟yi koyun kılığına sokar. Ve bu halde iken birlikte olurlar. Bu birliktelik sonucunda ise, pek gösteriĢli, postu altından bir kuzu doğar; Zeus kuzuya ölümsüz Ģan bağıĢlayarak yüceltir.435 Altın Post‟lu bu tanrısal varlık ilerleyen zamanlarda tanrıların isteği doğrultusunda gökyüzünden gelerek üvey anneleri Ino‟nun kıĢkırtmaları ve yalanları ile babaları Athamas tarafından idam edilecek olan Phriksos ve Helle‟yi kurtarır. Avrupa ve Asya‟yı birbirinden ayıran dar kanalın üzerinden geçerken Helle koçun sırtından aĢağıdaki denize düĢer. Buraya onun adı verilerek Hellespont (Çanakkale Boğazı) olarak anılır. Phriksos ise koçun sırtında Karadeniz‟i de geçmiĢ ve koç onu Kolkhis‟teki Kral Aeetes‟in sarayına bırakmıĢtır. Aeetes, Phriksos‟u iyi karĢılamıĢtır ve buna karĢılık çocuk Zeus‟a koçu kurban 432 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 244 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 191 434 Edith, Hamilton; 2011, a.g.e.: 82 435 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 256 433 160 ederek mucizevi postunu da krala armağan etmiĢtir. Aeetes ise postu Ares‟e adamıĢ ve onun kutsal koruluğuna asmıĢtır. 436 Iason‟un öyküsü iĢte bu post üzerine kurulmuĢtur. Iason, Iolkos tahtının devrik kralı Aeson‟un ve Polymede‟nin çocuğuydu. Aeson, kardeĢi Pelias‟ın tahtı gasp etmesi üzerine hapis hayatı yaĢıyordu. Oğlu Iason doğduğunda ise Pelias‟ın ona bir zarar vereceğinden korkarak onu Ģehirden uzaklaĢtırdı ve Kentaur Khieron‟un ellerine teslim etti. Kentaur‟ların at bedenli, insan omuzları ve baĢı olan yarı – insan diyebileceğimiz yaratıklar olduğunu biliyorsunuz. Khieron çok iyi, çok bilgili ve çok akıllı olduğu için krallar çocuklarını eğitmesi için ona gönderirlerdi. Khieron müzik ve tıp alanında olduğu kadar okçuluk, cirit atma gibi sporlarda da üstün bilgi sahibiydi. 437 Yunan mitolojisinin birçok kahramanı ve kralı onun eğitiminden geçmiĢtir. Iason gerekli erginliğe ulaĢıncaya kadar burada eğitimine devam ederken Kral Pelias ise krallığında tedirgin bir yaĢantı sürüyordu. Pelias, tahta geçtiği gün baĢvurduğu bir bilici kendisine “ Aeson soyundan gelen biri tarafından öldürüleceğini, tek ayağına sandalet giymiĢ birisinden çekinmesini”438 söylemiĢti. Iason, yetiĢkinliğe geçtikten sonra Khieron‟un yanından ayrılarak Iolkos‟a doğru yol almaya baĢladı. Anauro Irmağı kenarına geldiğinde ise kıyıda oturmuĢ bekleyen yaĢlı bir kadın Iason‟dan onu karĢıya geçirmesini rica etti. Kheiron‟un sözleri hala kulağında olan Iason yaĢlı kadını omuzlayıp ırmağı geçmeye baĢladı. Ama çok güçlü olmasına karĢın yaĢlı kadının umduğundan daha ağır olduğunu görerek ĢaĢırdı. Bütün gücüyle sulara karĢı savaĢarak nefes nefese karĢı karĢıya vardı ve yaĢlı kadını yere bıraktı. 439 Irmağı geçerken de ayağındaki sandaletlerden birini kaybetti. Iason, bu yaĢlı kadının gerçek kiĢiliğini göstermesi ile ĢaĢkına dönmüĢtür. YaĢlı kadın Tanrıça Hera‟dan baĢkası değildir. Hera‟nın sınavını geçen bu yardımsever genç artık onun gözetimi altındadır ve gerçekleĢtireceği yolculuklarda Hera onun yolunu açacaktır. Hera‟nın Iason‟u seçmesinde ki bir diğer amaç ise Pelias‟ın onun için gerçekleĢtirmesi gereken kurban ritüellerini artık yerine getirmemesidir. Hera, Pelias‟ın saygısızlığını Iason aracılığıyla cezalandıracaktır. Iason, Iolkos‟a vardığında ise herkesin dikkatini çekiyordu. Pelias bile gencin ismini iĢitmiĢti ama en büyük ĢaĢkınlığı onu görünce yaĢadı. Pelias bakıĢlarını aĢağı indirip de delikanlının ayaklarını görünce, bilicinin verdiği kötü haberdeki „monosandalos‟u yani „ 436 Burn, Lucilla; 2012, a.g.e.: 89 Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 142 438 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 260 439 Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 143 437 161 tek pabuçlu adam‟ı anımsadı.440 Iason, adının Diomedes olduğunu fakat Kherion tarafından „ Ġyilik Getiren‟ anlamında Iason diye değiĢtirildiğini anlattı.441 Eski Kral Aeson‟un oğlu olduğunu ve yasal hakkı olan tahtı istediğini Pelias‟a bildirdi. Pelias ise kurnaz bir kiĢilikti. Tahtı Iason‟a sadece bir Ģartla kan dökülmeden teslim edeceğini söyledi. Bu Ģart ise Altın Post‟un getirilmesi idi. Ġmkânsız bir görevdi bu daha önce Altın Post‟u aramaya giden hiç kimse geri dönememiĢti. Ama Iason bu Ģartı tereddüt etmeden kabul etti ve hazırlıklara baĢladı. Ġlk iĢi Altın Post‟u arayıĢında kendisine yardımcı olacak bir tayfa bulmaktı ve tüm Yunanistan‟a haber saldı. Burada mit yazarlarının ve Ģairlerin hayal gücü Iason‟un arkadaĢlarına dair bitmek bilmez listeler çıkartmıĢtır. Bunlara Argonot, ya da “Argo‟nun Denzicileri” denir. Burada, Troia SavaĢı‟ndan hemen önceki dönemin belli baĢlı kahramanlarının adları görülür: bunlar Agamemnon‟un yoldaĢları olan Akhalı savaĢçıların babalarıdır ve kâhin Amphiaraos gibi Thebai destan derlemelerinde yer alan baĢkalarıdır. Nispeten geç döneme ait bir rivayet de Herakles‟i, hatta oğlu Hyllos‟u bu gruba katar. Ama en ünlü Argonotlar ve macerada fiilen rol oynayanlar Trakyalı ozan Orpheus, Boreas‟ın iki oğlu Kalais ve Zetes, Tyndareos‟un oğulları Kastor ve Polluks ile kuzenleri, Aphareus‟un oğulları Ġdas ve Lynkeus‟tur. Seferin resmi kâhini, Argoslu Abas‟ın oğlu Ġdmon‟dur.442 Argonotlar arasında baĢka isimlerde geçmektedir: Dümenciliği üstlenen Tiphys, gözleri dokuz mil öteden küçücük nesneleri görebilen Linkevs, ünlü hekim Asklepios, Kalidonyalı Meleagros gibi daha birçokları vardı. Onlarla birlikte giden tek kadın, koĢucu ve avcı olarak ün yapmıĢ olan Atalente‟dir. 443 Hatta Theseus ve Peirithoos bile bu sefere katıldığı söylenmektedir. Bütün bu kahramanların Argonotlar olarak anılmasının sebebi ise onları seferleri boyunca taĢıyacak olan geminin “ hızlı” anlamına gelen “ Argo” olarak adlandırılmasından kaynaklanmaktadır. Bu geminin en büyük özelliği konuĢabilmesidir. Çünkü Tanrıça Athena pruvayı Dodona meĢesinden bir yontuyla süslemiĢtir.444 Tanrılara kurbanlar sunulması ve Orpheus‟un Ģarkıları ile denize açılan Argo‟nun ilk durağı Lemnos Adası‟dır. Bu adada ki kadınlar pis kokmaları ile ünlenmiĢlerdir. Kendilerini terk eden eĢlerini öldürdükten sonra adaya sadece kendileri ile birlikte olmaları koĢuluyla erkeklerin ayak 440 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 261 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 261 442 Pierre, Grimal; 2012, a.g.e.:75 443 Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 146 444 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 262 441 162 basmasına izin vermektedirler. Geminin ihtiyaçları için birlikte olma koĢuluyla Lemnos Adasında duran Argonotlar daha sonra Samothrake kıyısında Kabeir rahiplerinden Persephone ve Demeter‟in sırlarını öğrendiler. Hellepontos‟u geçtikten sonra Dolion Kralı Kyzikos‟un düğününe katıldılar. Burada gemide kalanlara saldıran altıĢar kollu devlerle savaĢtılar. Demir alıp denize açıldıktan sonra çıkan fırtına onları tekrar Dolion kıyılarına geldiler fakat geldikleri yeri farklı bir yer olarak algılayan Argonotlular ve onları korsan sanan Dolionlar arasında bir çarpıĢma yaĢandı. Hatta bu çarpıĢmada genç kral Kyzikos‟da ölenler arasındadır. Argonotlar bu acı olaydan sonra Mysia bölgesinde demirlediklerinde Herakles‟in yardımcısı Hylas‟ın Pege Nympheleri tarafından kaçılması üzerine Herakles onu aramak için mürettebattan ayrılır. Gemi yoluna devam ederken sonraki durağı Bebrykler Adası olmuĢtur. Burada Kral Amykos ile Dioskourlardan Polydeukes yumruk dövüĢü gerçekleĢtirirler. Polydeukes‟in yenmesi ile Argonotlar yollarına devam ederler ve Kral Phineus‟un topraklarına varırlar. Kral kör bir kâhindir, tanrılar ona tuhaf bir lanet vermiĢlerdir: önüne yemeklerle dolu bir sofra her kurulduğunda, açgözlü yaratıklar olan Harpyalar üĢüĢüyorlar ve yemeklerin bir bölümünü alıp götürüyorlar, götüremediklerini de dıĢkılarıyla kirletiyorlardı.445 Bu durumun sebebi ise geleceği görme yetisini para karĢılığı kullanarak tanrıların belirlediği yazgılara karĢı insanları önceden haberdar etmesinden kaynaklanmaktadır. Iason, Altın Post hakkında Phineus‟a soru sorduğunda ise Phineus bedel olarak kendisini Harpyalardan kurtarmasını istemiĢtir. Pontos ve Gaia‟nın oğlu Nersus ve Phorkys gibi deniz tanrısı olan Thaumas‟tan olma Harpyalar, haberci GökkuĢağı Ġris‟in kızkardeĢleridir. Bu çocuk hırsızları, rüzgâr kadar hızlı fırtına kadar endiĢe vericidir. Açgözlülükleriyle homurtuları rüzgârlara benzer.446 Bu korkunç kuĢların veya kuĢ kadınların peĢine ise Boreas‟ın oğulları Kalais ve Zetes düĢmüĢtür. Harpylerin peĢlerine düĢüp kılıçlarını korkunç kuĢların gövdelerine saplamaya baĢladıklarında ise neredeyse hepsini paramparça edeceklerdi, edeceklerdi ama o sırada tanrıların habercilerinden Iris geldi kuĢların imdadına. Boreas‟ın oğullarına , “Zeus‟un tazılarını öldürmeyin,” dedi. “Styks Iırmağı üstüne yemin ediyorum, bu kuĢlar bir daha Phineus‟u rahatsız etmeyecekler.”447 Böylelikle Phineus, onlara izleyecekleri rota ve bu güzergâhta karĢılaĢacakları zorluklardan haberdar etmiĢtir. Hareketli kayalar olarak bilinen Plegadlar ya da Symplegadlar arasından zorlukla geçen Argonotlar Ares Adası‟nda Stymphalos kuĢlarıyla (Herakles‟in „On Ġki ĠĢ‟nde yer alırlar) mücadele ettiler. Denizde gemileri batan 445 Pierre, Grimal; 2012,77 Bonnefoy, Yves; 2000, a.g.e.: 375 447 Edith, Hamilton; 2011, a.g.e.: 85 446 163 Phriksos‟un dört oğlu olan Argos, Kytissoros, Phirontis ve Melas‟da Argonotlara katıldılar.448 Uzun uğraĢlar sonunda gemi sonunda Kolkhis Krallığının topraklarına ulaĢtı. Iason burada Kral Aites‟ten Altın Post‟u istedi. Kral ise ona üç görevi yerine getirirse Altın Post‟a sahip olabileceğine dair Ģartlarını önüne sürdü: “ Birincisi iki vahĢi, ateĢ püsküren boğaya boyunduruk vurarak sabanla dört dönümlük bir araziyi sürmek. Ġkincisi bu sürdüğün yere ejderhanın diĢlerini ekmek ve yerden bitecek olan silahlı adamların hepsiyle dövüĢüp yenmek. Üçüncüsü ise ormanda Altın Post‟u bekleyen ve gece gündüz hiç uyumayan ejderhayı öldürmek”.449 Anlatıda fark edildiği gibi bu zamana kadar Iason giriĢtiği mücadelelerde hep arkadaĢları olan Argonotlardan yardım almıĢtır. Bu görevlerde artık tek baĢına olacak Iason, Kral Aietes‟in Ģartlarını kabul eder. Kralın kızı Media ise Altın Post‟u almaya gelmiĢ Iason‟a âĢık olmuĢtur. Ona bu görevlerde nasıl baĢarılı olacağını anlatır. Boğaları yenmesi için bir iksir verir, yere ekilen ejderha diĢlerinden doğacak olan askerleri yenmesi için bir hile gösterir ve Altın Post‟u koruyan ejderha için ise bir uyku iksiri yapar. Bunlar sayesinde üç görevde de yara almadan baĢarılı olan Iason, Altın Post‟u elde etmeyi baĢarır. Argonotlar ve yanlarında gelen Media için bir kaçıĢ baĢlar. PeĢlerinde ki Aietes‟ten kurtulmak için ise Media kötü karakterine uyan bir iĢ yapar ve yanına aldığı küçük kardeĢini öldürerek parçalarını denize atar. Aietes oğlunun parçalarını toplarken Argonotlar gözden kaybolmuĢtur. Media‟nın yaptığı bu kötülükten arınmak için Argonotlar büyücü Kirke‟nin yanına uğradılar ama pek hoĢ karĢılanmasalar da arındırıldılar. DönüĢ yolu zorlu olmuĢtur. Orpheus‟un müziği sayesinde Seirenlerin elinden kurtulmuĢlardır. Hatta Yunanistan‟ı geçip Sicilya Adası‟ndan Libye çöllerine kadar ulaĢmıĢlardır. Sonunda Iolkos‟a vardıklarında ise Kral Pelias, Argonotların ailelerini öldürmüĢ ve Argonotların da öldüklerine dair haberler yaymıĢtır. Argonotların intikamını ise Acımasız Prenses Media tek baĢına almıĢtır. Pelias‟ın üç kızını yani Alketis, Euadne ve Amphinome‟yi, yaĢlı hükümdarın gençleĢebilmesi için kendi söyleyeceklerini uygulamaları gerektiğine inandırmıĢtır. Sihirdeki becerisinin kanıtını göstermek üzere de, daha önceden parçalanıp kazana atılmıĢ bir koçu yeniden canlandırmıĢtır. Üç kızdan ikisinin aklı bu iĢe yatmıĢtır ve Pelias‟ı acı bir biçimde öldürüp parçalamayı kabul ettiler. 448 449 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 270 Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 146 164 450 Media‟nın oyunu ile Pelias öldürülmüĢtü fakat Iason bu Ģekilde tahta çıkmaktan vazgeçti ve Altın Post‟u Orkhomenos‟taki Zeus Tapınağına sunarak Korinthos‟a gitti. BoĢ olan Korinthos tahtında on yıl hüküm süren Iason, Media‟nın sapkınlıklarından sıkılarak Thebai hükümdarı Kreon‟un kızı ile Glauke ile evlenmek istedi ama Media bu evliliğe engel olarak genç kızı öldürdü ve sarayı terk etti. Bazı kaynaklarda Iason‟un Glauke ile evlendiğini fakat Media‟nın Glauke ve Iason‟dan olma tüm çocuklarını öldürdüğünü de belirtir. Iason ise krallığı bırakıp Ģehir Ģehir dolaĢarak ölümü beklemiĢtir 5.2.6. Bellerophontes Trajedilerle dolu Yunan mitolojisi‟nde ki bir diğer kahraman ise Korinthos Kralı Glaukos‟un oğlu Bellerophontes‟tir. Gerçek ismi hakkında bir bilgi bulunmamasına rağmen Bellerophontes adını alması ise talihsiz bir olayla gerçekleĢmiĢtir. Söylendiğine göre bir av sırasında kaza ile kardeĢi Belleros‟u öldürmüĢtür. Bu yüzden “ Belleros‟u öldüren” anlamına gelen Bellerphontes adıyla anılmaya baĢlamıĢtır. 451 ĠĢlediği günahın kefaretini ödemek içinse Korinthos‟tan ayrılarak Argos Kralı Proitos ve Kraliçe Antea‟nın yanına sığınmıĢtır. Aklı, cesareti, yapılmayacak olan iĢleri bile baĢarma becerisi ve yakıĢıklılığı ile nam salan bu delikanlının hayatı birçok Yunan kahramanı gibi onu yücelten talihsizlikler üzerine kuruludur. Kefaretini ödemek için sığındığı Argos‟da baĢına gelen ise bir iftiradır. Argos Kraliçesi Antea‟nın Bellerophontes‟e âĢık olması ise bu iftiranın asıl sebebidir. Bellerophostes‟ten karĢılık bulamayan ve aĢk acısı çeken kraliçe aĢağılanmanın verdiği öfke ile Bellerophontes‟in kendisini sevdiğine dair krala yalan açıklamalarda bulunur. Kral Proitos ise çok sevdiği bu delikanlının bu yaptıklarına karĢı aĢırı sinirlenir fakat yıllardır yanında büyüyen bu delikanlıyı öldürecek cesareti kendisinde bulamaz ve onu Lykia Kralı Ġobates‟in yanına bir mektupla yollar. Mektupta Bellerophontes‟in sözde gerçekleĢtirdiği ihanet yazmaktadır. Kral Proitos bu mektubu Ġobates‟e götürmesini Bellerophontes‟e emreder. Hiçbir Ģeyden haberi olmayan Bellerophontos kendi ölüm fermanını kendi ellerinde taĢıdığından habersiz Lykia‟ya varır ve sarayda kralın karĢılaması ile karĢılaĢır. Ġobates‟in de kısa sürede sevgisini kazanan Bellerophontes, mektubu krala teslim ettiğinde ise Kral Ġobates ne yapacağını bilemez. Onu öldürmek demek evine gelen misafire ihanet etmek demektir. Bu büyük bir günah olacağı için onu ölümüne sebep olacak bir göreve göndermeye karar verir. Böylece Bellerophontes‟in kahramanlığa uzanan yolculuğu da baĢlamıĢtır. 450 451 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 274 Bayaldı, Derman; 2012, a.g.e.: 246 165 Kral Ġobates ellerini kirletmeden evindeki bu gençten kurtulmasının en iyi yolu olarak onu Khimaira‟nın peĢine göndermek olduğuna karar verdi. Yukarısı aslan, ortası keçi, kuyruğu ejder Khimaira, Gorgo‟dan daha ucube bir canavardı. Typhon ile Ekhidna‟nın oğlu olan bu ucube hayvanın aslan, keçi ve yılan kafası olmak üzere üç tana kafası vardı ve çok yırtıcıydı. Kahraman yola çıkmadan önce bilici Polyeidos‟a baĢvurdu. Bilici, hayvanın öldürebilmek için ona tepeden saldırmasının gerekli olduğunu söyledi. Dediğine göre baĢarının tek yolu, Helikon Dağı‟ndaki Hippokrene Pınarı yakınlarında yaĢayan ve Mousaların sevdiği bir varlık olan Pegasos adlı kanatlı atı yakalayıp evcilleĢtirmekten geçiyordu.452 Pegasos, Perseus‟un kafasını kestiği Gorgo Medusa‟nın gövdesinden damlayan kanlardan doğan iki varlıktan biri olarak tanınan kanatlı bir attı. Doğduğu günden itibaren üzerine hiçbir insanın binmeyi baĢaramadığı bu atın evcilleĢtirilmesine imkânsız gözüyle bakılıyordu. Bu zamana kadar onu yakalayacak kadar kimse de yanına yaklaĢamamıĢ her giriĢimlerinde Pegasos kanatlanıp gökyüzüne yükselmiĢtir. Kahramanların koruyucusu olarak bilinen Tanrıça Athena burada da kendisini göstererek Bellerophontes‟e Pegasos‟u yakalamasında yardım etmiĢtir. Bellerophontes uykuda olduğu bir zaman ona Pegasos‟u nasıl yakalayacağını göstermiĢ ve bir altın kement hediye etmiĢtir. Uyandığında yanında bulunan altın kement ile ilk önce Pegasos‟u arayan Bellerophontes, onu Hippokrene Pınarı yakınlarında bulmuĢtur. Athena‟nın rüyasında gösterdiği gibi altın kement yardımıyla da Pegasos‟u kısa sürede yakalayan Bellerophontes, Khimaira‟nın yaĢadığı ine doğru Pegasos‟la birlikte yola çıkmıĢtır. Khimaira ile karĢılaĢması epeyce zorlu geçmiĢtir. Pegasos‟un yardımı olmasa onu yenebileceği açıkçası Ģüphelidir. Fakat havadan saldırılar karĢısında tutunamayan Khimaira sonunda öldürülmüĢtür. Kral Ġobates ise Bellerophontes‟in Khimaira‟yı öldürmesinden ve Pegasos‟a binebilmesinden etkilenmiĢ ve tanrıların onun yanında olduğunu düĢünemeye baĢlamıĢtır. Fakat belki de bundan emin olmak amacıyla onu bir göreve daha göndermeye karar vermiĢtir. Bu sefer onu Solimi‟lerle savaĢmaya yollamıĢtır. Bunlar Lykia‟nın sınırlarında yaĢayan ve kralın kendilerine karĢı gönderdiği bütün orduları hep yenen vahĢi ve dövüĢken bir dağ kabilesidir. Bellerophontes küçük bir ordu ile dağlara yürüyerek, tüm kabileyi öldürmüĢ ya da tutsak almıĢtır ve kendisi hiç yara almadan geri dönmüĢtür. Daha sonra Ġobates onu o zamana dek birçok erkek ordusunu savaĢta yenmiĢ olan savaĢçı, çetin kadınlardan oluĢan Amazonlarla dövüĢmeye yollamıĢtır. Bellerophontes bunları da 452 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 178 166 yenmesi üzerine; Kral Ġobates, Argos kralının dileğini yerine getirecek bir plan daha uygulamıĢtır. Ordularında bulunan en usta, en güçlü, en iyi savaĢçıları seçerek Amazonları yendikten sonra dönmekte olan Bellerophontes‟e bir tuzak kurmuĢtur.453 Bu savaĢçılar karĢısında da Pegasos ile birlikte baĢarı sağlayan Bellerophontes‟in artık tanrılar tarafından gözetildiğinde emin olmuĢtur. Bütün bu olanlardan sonra Kral Ġobates kızı ile Bellerophontes‟i evlendirerek yaptığı hataları telafi etmek istemiĢtir. Bellerophontes‟in bundan sonraki hayatı güzel geçse de karısının ölümünden sonra kızını hastalık sonucu, oğlunu çatıĢmada yitiren kahraman karamsarlığa düĢmüĢtür. Olympos‟a doğru ölümsüz atının üzerinde yola çıkmıĢtır. Gerçekten tanrılar var mı, yok mu bunu anlamak ve çekmekte olduğu acılara doyurucu bir yanıt elde etmek istemektedir. Niyeti, yazgıya karĢı gelen insanın gururunu kendine göstermektir.454 Fakat Olympos‟a yaklaĢtıkça Pegasos huzursuzlanır ve Bellerophontes‟i ilk defa sırtından atar. Böylelikle Bellerophontes‟in savaĢlarda ki dostu ve ona ün kazandıran Pegasos onun ölümünde de pay sahibi olmuĢtur. 5.2.7. Oidipus: Yunan mitolojisin belki de en çok acı çeken kahramanı Oidipus‟tur. Onun çektiği acılar tanrıların değiĢmez yazgısının bir sonucu olarak hayatı boyunca peĢini bırakmamıĢtır. Oidipus, Thebai Kralı Laios ve Kraliçe Ġokaste‟nin çocuklarıdır ve onun trajedisi daha anne karının da baĢlamıĢtır. Kraliçenin Oidipus‟a hamile iken gördüğü bir rüya sonucu ünlü kör bilici Teiresias‟a baĢvururlar. Bilicinin, „ doğacak çocuğun öz babasını öldüreceğini ve kraliçe olan annesiyle evleneceğini‟ söylemesi 455 üzerine kral ve kraliçe doğan çocuklarının topuklarını delerek veya ayak bileklerinden bağlayarak bir dağın ardına ölmesi için bırakırlar. Burada bebeği bulan bir çobanda onu alarak Korintos kralının sarayına götürür. Çünkü kral ve kraliçenin hiç çocuğu olmadığını duymuĢtur. Kral ve kraliçe, bu buluntu bebeğe “ayakları ĢiĢ” anlamına gelen “Oidipus” adını verdiler ve onu öz çocuklarıymıĢ gibi büyüttüler.456 Oidipus‟un Korinthos‟da ki hayatı yolunda gitmektedir fakat onun gerçekte kral ve kraliçenin öz çocuğu olmadığı yönündeki fısıltıların yükselmesi artık onu üzmektedir. Bir gün fısıltıların arkasındaki gerçeği öğrenmek için bir biliciye danıĢır. Kahin onu horlayarak 453 Erim, Müzehher; 2009, a.g.e.: 131 Agizza, Roza; 2006, a.g.e.: 179 455 Atan, Yaşar (2011); Akdeniz Mitologyasından Efsaneler, Evrensel Basım Yayın, İstanbul: 62 456 Atan, Yaşar; 2011, a.g.e.: 62 454 167 baĢından savar; sorusuna hiç değinmeden iğrenç geleceğin haberini veriri: Oidipus annesiyle yatacak, zina ürünü bir soyu türeyecek ve kendisine hayat vermiĢ olan babasının katili olacaktır.457 Öğrendikleri karĢısında ne yapacağını bilemeyen genç Oidipus, çok sevdiği annesi ve babasına zarar vermemek için Korinthos‟tan ayrılır. Yolda dar bir geçit üzerinde yaĢlı bir adam ve korumaları ile karĢılaĢır ve aralarında kimin önce geçeceğine dair bir sürtüĢme baĢlar ve Oidipus karĢısındakileri öldürür. Yoluna devam ederken Thebai‟nin baĢındaki beladan haberi vardır. Thebai‟nin giriĢinde bir Sfenks yoldan geçenleri öldürmektedir. Sfenks‟in özelliği karĢılaĢtığı kiĢilere bir bilmece sormaktadır. Bilmeceyi bilemeyenler onun pençelerinde can vermektedir. Kralları yeni öldürülmüĢ olduğundan kendilerini Sfenks‟ten kurtaracak olan kimseye sitenin tahtını vereceklerine dair söz verirler. Oidipus oradan geçerken bilmece ona da sorulur: “ O hangi yaratıktır ki bir süre iki ayak üzerinde, bir süre üç, bir süre de dört ayakla yürür ve de doğa yasalarına aykırı olarak, ayakları en çok olduğu zaman en güçsüzdür?” Oidipus Ģöyle bir düĢünür ve yaratığın “ insan” olduğunu söyler: “ilk çocukluğunda insan dört üyesi üzerinde emekler, daha sonra iki ayağı üzerinde yürür, nihayet yaĢlanınca da bir sopaya dayanır. ĠĢte çözüm!”458 Sfenks hiç kimsenin cevap veremediği bilmecesine birinin kolayca cevap vermesinden dolayı dehĢete düĢer ve kendisini bir uçurumdan atarak yaĢamına son verir. Sfenks olarak adlandırılan aslan vücutlu, kanatları olan ve bir insan baĢına sahip olan bu yaratık özellikle Mısır kültüründe piramitlerin koruyucusu olarak kullanılan bir motif olarak karĢımıza çıkmaktadır. Thebailliler kurtarıcılarını alkıĢlar, onu kral yapar ve kraliçe ile evlendirirler. ġu halde Oidipus, Ġokaste ile evlenmiĢtir. Ondan Eteokles ve Polineikles adlı iki oğlu, Antigone ve Ġsmene adında iki kızı olur.459 Bir süre her Ģey güzel gitmesine rağmen Thebai zamanla bir kuraklığın sebep olduğu bir kıtlığın içerisine düĢmüĢtür. Bu durumdan kurtulmak için ne yapılması gerektiğine dair yine bir biliciye baĢvurulur. Bilici ise eğer eski kralın katili bulunmazsa bu felaketin sona ermeyeceğini belirtir. Oidipus, kralın katilini bulmaları için askerlerini yollar. Eski kralın Korinthos yolunda bir geçitte öldürüldüğünü öğrendiğinde ise Oidipus durumun farkına varır. Aranılan katil kendisidir. Kötü haberler bununla da sınırlı kalmaz Oidipus için kendisini bulan çobanla karĢılaĢır ve gerçek anne babasının Thebai Kralı Laios ve Kraliçe Ġokaste olduğunu öğrenir. Doğumunda ki kehanet gerçekleĢmiĢtir; öz babasını öldürmüĢ ve annesi ile evlenerek 457 Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:184 Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:185 459 Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:185 458 168 çocuk sahibi olmuĢtur. Durumu öğrenen Kraliçe Ġokaste kendi canını alır. Oidipus ise daha fazla dayanamaz bu lanetli hayatını görmek istemez ve gözlerini kör eder. Oidipus‟un kızı Antigone babasını da alarak Ģehri terk eder. Ve sığınacakları bir kent buluncaya kadar Ģehir Ģehir gezerler. Oidupus, Sfenks‟ten Thebai‟yi kurtaran kahraman acılarla dolu bir hayat sürerek ölmüĢtür. Tanrıların kesin yazgısı ve bundan kurtulmaya çalıĢan bir kahramanın öyküsü olan Kral Oidipus‟a dair anlatılanlar. Ġnsanın kader karĢısında ki çaresizliğini vurgulayan trajik bir anlatıdır. 5.2.8. Odysseus Yunan mitolojisinin Herakles‟ten sonra en ünlü kahramanı Ģüphesiz Homeros‟un Odyssea adlı destanına ismini veren Odysseus‟tur. Homeros tarafından Odysseus‟un hayatının anlatıldığı Odysseia, yirmi dört bölümden, toplamda yaklaĢık on iki bin dizeden oluĢmaktadır. Genel yapı Laertes‟in oğlu, Yunan kahramanlarının en kurnazı Odysseus‟un evine dönüĢünü temel alır, ama onun denizde yaĢadığı serüvenlerin ana izleği oluĢturduğunu söylemek güçtür: Ana çerçeve Odysseus‟un yurdu Ġthake Adası‟dır. ġiir orada baĢlayıp orada biter ve adada olup bitenler 1. ve 2. Bölümlerde ( birde 4. Bölümün bir parçasında), ardından yiğidin, yokluğunda taliplerin elinden almaya kalktıkları krallığı yeniden ele geçirdiği 13. Bölüm‟den 24. Bölüm‟e kadar olan kısımda anlatır. Odysseus‟un ve baĢka Yunan kahramanlarının Troia‟nın alınıĢından sonra geri dönüĢlerinin uzamasına neden olan olaylarsa geriye kalan bölümlerde dillendirilir.460 Bizim Odysseus ile ilgili ele alacağımız kısımlar ise Ġthake Adası‟na ait 13. ve 24. Bölümlere ait kısımlardan bir iki nokta dâhil olmak üzere Odysseus‟un eve dönüĢ yolculuğunda arkadaĢları ile birlikte denizde geçirdiği yıllarda baĢlarından geçen olaylardır. Ġthake Kralı Laertes‟in oğlu veya kimi söylentilere göre tanrıları bile aldatmayı baĢarmıĢ olan kurnazlığı ile ünlü Sisyphos‟un oğlu olan Odysseus‟un Troia SavaĢı öncesi hayatıyla ilgili önemli geliĢmeler yoktur. Yunanistan‟ın birçok kahramanı gibi onun ismi de Troia SavaĢı ile ünlenmiĢ ve eve dönmeye çalıĢırken baĢından geçen olaylar ile de ölümsüzleĢmiĢtir. Aklı ve zekâsı ile tanınan bu kahramanın ününe ün katan Troia SavaĢı açıkçası onun hiç katılmak istemediği bir savaĢ olarak bilinmektedir. Fakat kâhinlerin dilinde bile ismi olan Odysseus‟un savaĢa katılmazsa zaferinde kazanılamayacağına dair kehanetler onun 460 Farnoux, Alexandre (2011); Homeros: Ozanların Ozanı, YKY - Genel Kültür Dizisi, İstanbul: 20 169 savaĢa katılması için tüm Yunanistan‟ın seferber olmasına sebep olmuĢtur. Kâhinlerin dedikleri gibi de Odysseus savaĢta zaferi garantileyen kiĢi olmuĢtur. Troia‟nın sarsılmaz duvarları önünde kaybetmenin eĢiğine gelen Yunanlıları zafere taĢımıĢtır. Askeri harekât etkisiz kaldığında, tahta at ile ilgili baĢvurulan hile onun fikridir: Troialılar fiziksel olarak dokuz yıl direnç gösterebilmiĢler, ancak düĢünce olarak birkaç saat içinde mat edilmiĢlerdir.461 Odysseus burada ki baĢarısıyla aklın güçten daha üstün olduğunu tüm dünya ya kanıtlamıĢtır. Ve böylelikle Yunan mitolojisinde Herakles gücün sembolü iken Odysseus zekânın simgesi olmuĢtur. Tanrılar âlemini bile ikiye bölen bu kanlı savaĢ sona erdiğinde ise Yunanlıların eve dönüĢleri tam bir kâbus olmuĢtur. Akıttıkları kanın haksızlığından tanrıların lanetini üzerine çekmiĢ birçok ünlü isim evlerine varamadan acılar içerisinde ölerek denizde kaybolmuĢtur. Evlerine kavuĢanları ise daha farklı bir sonuç beklememiĢtir. Ġhanet ve suikastlar ile onlarında sonu ölüm olmuĢtur. Odysseus‟un hikâyesi ise daha farklıdır. Dokuz yıl süren savaĢın bedelini denizlerde ödemek zorunda kalmıĢ bilinmeyen denizlerde yer alan adı duyulmamıĢ adalarda insan zihnin hayal bile edemeyeceği varlıklarla ve olaylarla karĢılaĢmıĢtır. Bu çok gezen, kaderin çok gezdirdiği Troia SavaĢçısı, aklının gücüne üstün gelmesi sayesinde memleketine dönebilen son Troia Kahramanı olarak bir semboldür. Akıl, çeviklik, diplomasi, pragmatizm, tükenmeyen yaĢama sevinci, yaratıcılık ve genel insanlık umutları ile ilgili her Ģey onun ismi ile ifade edilmiĢtir.462 SavaĢ sonunda on iki gemiyle birlikte Odysseus hiç beklemeden Ġthaki‟ye doğru yol almaya karar verir. Menelaos‟la birlikte yaĢlı Nestor‟un da bulunduğu gemiye binerler. Ancak Tenedos adasında Odysseus Menelas‟la kavga eder, Agamemnon‟a katılmak için Troia‟ya geri döner. Onunla birlikte yola çıkacaklar, Yunanistan‟a beraberce döneceklerdir. Ama tanrıların kararı farklıdır. Rüzgârlar, fırtınalar, tayfunlar birbirini izler. Filo dağılır; içlerinde denizcileri, savaĢçılarıyla birlikte gemilerin çoğu batar. Yunanlılardan çok azı evlerine dönebilir. Denizin hıĢmından kurtulanlar arasında birçoğu evlerinin eĢiğine ulaĢamadan ölüm uçurumuna yuvarlanırlar.463 Böylece fırtına ile baĢlayan serüvenleri fırtınalar eĢliğinde devam edecektir. Fırtınadan sonra dokuz gün denizde sürüklenir Odysseus ve yoldaĢları, onuncu gün ise bir kara parçasına ulaĢmayı baĢarırlar. Bu ülkedekilere Lotophagoi denmektedir, yani 461 Sowerby, Robin (2012); Yunan Kültür Tarihi, İnkılap Kitabevi, İstanbul: 137 Latacz, Joachim (2001); Homeros: Batının İlk Ozanı, Çev: Devrim Çalış Sazcı, Homer Kitapevi, İstanbul: 136 463 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 86 462 170 Lotus yiyenler. Tıpkı insanların ekmekle, Ģarapla beslenmeleri gibi onlar da nefis bir bitki olan lotus yemektedirler. Eğer bir insan bu enfes yiyeceği yerse her Ģeyi unutur; artık geçmiĢini hatırlamaz, kim olduğunu, nereden geldiğini, nereye gittiğini unutur. Lotos yiyenler artık insanlar gibi yaĢamazlar, geçmiĢlerini, kim olduklarını bilmezler.464 Odysseus ve adamları geminin ihtiyaçlarını karĢıladık ve dinlendikten sonra ada da nasıl insanlar yaĢadığını merak etmiĢlerdir ve Odysseus üç adamını keĢif için göndermiĢtir. Fakat onların geri gelmediğini görünce yanına aldığı birkaç yoldaĢı ile peĢlerine düĢer. KeĢif için giden yoldaĢlarının durumunu görünce dehĢete kapılır. Lotus denilen bu bitkiden aldıkları her ısırıkta benliklerinden bir parçayı unutmaktadırlar hatta içlerini kavuran vatan özlemi bile ortadan kalkmaktadır. Diğer yoldaĢlarının da aynı tuzağa düĢmemesi için Odysseus üç yoldaĢını zorla da olsa gemiye götürerek bu adadan derhal uzaklaĢmıĢtır. Lotophagoi‟den ayrıldıktan sonra denizin kendilerini götürdüğü ada ise Kyklopların yaĢadığı bir yerdir. Kykloplar, her Ģeyin kendiliğinden yetiĢtiği bir adada yaĢamaktadırlar. Dağa keçilerinin bol olduğu ve tanrılar tarafından her türlü bolluğun kendisini gösterdiği bir ülkede yaĢamaktadırlar. Odysseus ve arkadaĢları adanın sahilinde bütün bu nimetlerden faydalanmıĢlardır. Odysseus‟un yine merakına yenik düĢmesi üzerine o ve bir kısım arkadaĢı adada keĢfe çıkarlar ve bir mağara bulurlar. Bütün eĢyaların devasa boyutta olduğu bu mağarada kimin yaĢadığını merak eden Odysseus büyük bir hata içerisine düĢmüĢtür. Mağaranın sahibi Kyklop Plyphemos‟tur. AkĢam olduğunda keçi sürüleri ile birlikte mağarasına dönen Plyphemos, Odysseus ve arkadaĢlarının üzerine mağaranın giriĢini örten kocaman bir kayayı kapatır. Mağarasında ki bu yabancıların neden orada olduğunu sorgulamadan içlerinden bazılarını direkt olarak midesine indirir. YaĢadıkları vahĢet karĢısında dehĢete düĢen Odysseus ve arkadaĢları büyük bir çıkmazın içerisine düĢmüĢtür. Plyphemos ile Odysseus arasında burada kısa bir diyalog geçer. Plypemos, Odysseus‟a adını sorduğunda Odysseus ona kendisini “Kimse- Outis” olarak tanıtmıĢtır. Böyle davranmasının sebebi nedir bilinmez ama bu söylemi onun ve arkadaĢlarının hayatını kurtaracaktır. Sabah olduğunda Plyphemos, Odysseus‟un arkadaĢlarından birkaç tanesini daha yiyerek mağaradan sürüleri ile birlikte çıkar ve yine kocaman kaya ile giriĢi kapatır. Odysseus burada aklını kullanmak zorundadır zira onu güç ile yenmesinin imkânı yoktur. Çözümü bu tek gözlü canavarın gözünü kör etmekte bulur ve ucunu sivrilttiği bir kazığı ateĢte sertleĢtirerek akĢamı beklerler. Plyphemos akĢam tekrar sürüleri ile birlikte döndüğünde Odysseus ve arkadaĢları onu sarhoĢ ederek uyumasını sağlarlar. Uyuduktan 464 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 87 171 sonra ise hazırladıkları kazık ile tek gözü olan bu devin gözünü kör ederler. Plyphemos acı içerisinde haykırır ve diğer Kyklopları yardıma çağırır. Tepegözler ayrı ayrı yaĢarlar, her biri kendi mağaralarının efendisidir, ne tanrı, ne de efendi bilirler; ancak yine de birbirlerine yardıma koĢarlar. ĠĢte Tepegözler mağaranın önünde toplandıklarında, mağara kapalı olduğundan dıĢarıdan bağırırlar: “Polyphemos, Polyphemos, ne oldu?- Korkunç bir Ģey, öldürüyorlar beni!- Kim öldürüyor seni? – Kimse, Outis! – Sana kim vuruyor?Kimse, Outis! – Madem kimsenin, metis‟in, sana bir Ģey yaptığı yok ne diye bağırıp çağırıyorsun o zaman?” öyle deyip çekip giderler.465 Odysseus‟un kendisini Outis- Kimse olarak tanıtması onları diğer Kyklopların gazabından kurtarmıĢtır. Sabah olduğunda ise Plyphemos‟un elinden keçi postları altına gizlenerek kurtulmuĢlardır. Hemen kıyıya ulaĢırlar ve gemileriyle adadan uzaklaĢmaya çalıĢırlar. Plyphemos peĢlerinden devasa kayalar fırlatır fakat hiç biri isabet edemez. Burada Odysseus kibrine yenik düĢmüĢtür. Plyphemos‟un gözünü kör etmesinden gururlanmıĢ ve gerçek isimi ona zafer nidaları ile haykırmıĢtır. Fakat Kyklop Plyphemos, bütün dalgaların büyük tanrısı, ama aynı zamanda yeraltında olanların da tanrısı Poseidon‟un oğludur. Kyklop, Odysseus‟a okkalı bir beddua savurur; bu beddua yöneltildiği kiĢinin adı söylendiği zaman yerine gelebilen türdendir. Eğer “kimse” demiĢ olsa beddua etkisiz kalacaktır ama Kyklop Odysseus‟un adını babası Poseidon‟a söyler, öcünü almasını diler: Odysseus Ġthake‟ ye bin bir acıdan sonra dönebilsin, bütün adamları telef olsun, gemisi batsın, tek baĢına kalsın, kaybolsun, felakete uğrasın ister. Eğer bu maceralardan yine de kurtulursa yabancı bir gemiyle bir yabancı gibi varsın yurduna, ocağına; kendi gemisiyle evine dönemesin, onu karĢılayan da olmasın ister.466 Böylece Denizlerin tanrısı Poseidon‟un bitmez tükenmez öfkesi baĢlamıĢtır Odysseus‟a karĢı. Kyklops Plyphemos‟un laneti onların gerçek yolculuğunu baĢlatan kelimeler olmuĢtur. Kyklopların adasından sonra Odysseus ve yoldaĢlarının durağı rüzgârların ülkesi olmuĢtur. Zeus‟un rüzgârların yönetimi teslim ettiği Kral Aiolos, Odysseus‟u hoĢ karĢılamıĢtır. Onu misafir ettikten sonra onu evine götürecek rüzgarın yönünü göstermiĢ ve diğer bütün rüzgârların yönünü değiĢtirmiĢ veya durdurmuĢtur. Hediye olarak ise içerisine en azgın fırtınaları doldurduğu bir çuval (tulum) vermiĢtir. Ve evine varıncaya kadar bu çuvalın ağzını açmamasını tembihlemiĢtir. Deniz üzerinde rüzgârın da desteğini alan Odysseus ve yoldaĢları yola çıkmıĢlarıdır. Ġthake görünmeye baĢladığında Odysseus‟un 465 466 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 90 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 91 172 uyuduğu bir sırada Kral Aiolos‟ın verdiği çuvalın içindekini merak ettiklerinden ağzını açmıĢlar ve bitmek bilmeyen bir fırtınanın içerisinde memleketleri Ġthake‟nin ıĢıklarından uzaklara sürüklemiĢ ve tekrar Kral Aiolos‟ın adasına gelmiĢtir. Kral Aiolos ise Odysseus‟a tanrıların sırtı çevirdiğinin farkına vararak onu adasından kovmuĢtur. Tekrar denizin içerisinde bilinmezin ortasında kalan Odysseus‟un sonraki durağı Lamos‟un yüksek kenti Lastrygonların Telepylos kentidir.467 Lastrygonlar, insanlar devler arasında bir cüsseye sahip bir halktır. Kendi içlerinde uyum içerisinde yaĢayan bir topluluk olan bu halk Odysseus ve beraberinde ki on iki geminin karĢılaĢtığı en büyük katliama neden olacaklardır. Odysseus‟un bilgi almak için Lastrygonların Kralı Antiphanes‟in sarayına gönderdiği adamlardan bir kaçı kraliçe tarafından öldürülmesi bu halkın gerçek yüzünü ortaya çıkartmıĢtır. Lastrgonlar insan yiyen bir kavimdir ve adalarına gelen on iki gemi onlar için eĢsiz bir av fırsatıdır. Odysseus‟un gemisi hariç diğer bütün gemilerin dar bir koya demir atması ise onların Lastrygonların ellerine düĢmesini kolaylaĢtırmıĢtır. Bu adadaki katliamdan sadece Odysseus‟un gemisi ve mürettebatı sağ kurtulabilmiĢtir. Lamos‟tan sonraki durakları ise Aiaie Adası olmuĢtur. Güzel örgülü Kirke oturuyordu orada; kötü niyetli Aietes‟in kız kardeĢi, güzel sesli, büyük bir tanrıça. Fanileri aydınlatan GüneĢ ile Okeaneos‟un kızı Perse‟den olmaydı. 468 Ġki gruba ayrılan Odysseus ve tayfasından Kirke‟nin evine gidecek olan grubun baĢında Eurylokhos bulunmaktaydı ve Kirke‟nin evine yaklaĢtıkça birçok hayvan türünü bir arada yaĢar buldular. Aslan ile kurdu, koç ile kuzuyu bir arada evcilleĢmiĢ bir halde Kirke‟nin bahçesinde kendilerine acılı gözlerle bakarken buldular. Kirke onları evine davet etti içlerinden sadece Eurylokhos geride kaldı ve olanları izledi. Kirke evinde ki misafirlere bir sofra kurdu ve yedikleri yemeğin sonunda hepsini birer domuza çevirdi. Eurylokhos ise gördükleri karĢısında orada daha fazla duramayarak Odysseus‟un yanına gitti ve gördüklerini güçlükle anlattı. Eurylokhos‟un anlattıklarından sonra Odysseus iki ağızlı kılıcını ve yayını alarak uğursuz eve doğru yola çıktı. Yolda Hermes‟e rastlardı ve Hermes ona Kirke‟nin çevirdiği dolapları bozacak bir sihirli ot verdi.469 Böylece Kirke‟nin evine ulaĢtığında adamları gibi oda yemeklerle donatılmıĢ masadan yedi içti fakat Kirke onu dönüĢtürmeye çalıĢtığında büyüsü iĢe yaramadı. Odysseus, Hermes‟in öğütlerini bir bir yerine getirdi. Kılıcı Kirke‟nin boynunda iken onunla yatmak isteyen Kirke‟ye adamlarını düzelteceğine dair, kendisi ve adamlarını ağırlayacağına dair ve kötülük yapmayacağına dair yeminler ettirdi. Odysseus 467 Homeros (2009); Odyssea ( Çev: Fulya Koçak), Arkadaş Yayınevi, Ankara: 166 Homeros; 2009, a.g.e.: 168 469 Estin, Colette ve Laporte, Helene; 2002, a.g.e.:172 468 173 ve adamları bir yıl kaldılar Kirke‟nin memleketinde zamanı unutup. Adamlarının baskıları sonucu buradan ayrılma zamanının geldiği anlayan Kirke‟den memleketine nasıl döneceğini öğrenir ama bu daha zorlu bir yolculuktur. Odysseus Kirke‟nin söylediklerini Ģu cümlelerle aktarmaktadır: “derken ayrılma zamanı geldi çattı. Kirke, Okeaneos ırmağının kıyısına gidip Hades‟e inmemi söyledi. Orada Teireisias‟ın ruhunu bulup ünlü bakıcıya akıl danıĢacaktım. Kirke‟nin dediği gibi yaprak Hades‟e indim. Birkaç koyun kesip hayvanların kanını bir hendekte topladım. Kan kokusunu duyan ruhlar geldiler. Teiresias gelinceye kadar hepsini kılıcımla kovaladım. Sonunda Thebai‟li bakıcı da geldi. „ Bir süre sonra yemyeĢil bir adaya varacaksınız. Orada GüneĢ‟in sığırları otlar. Sakın onlara dokunmayın‟, dedi. Ona hendekteki kandan verdim. Öyle içti, öyle içti ki ĢaĢırdım kaldım.”470 Hades‟te sadece bilici ile görüĢmemiĢtir Odysseus, Troia‟da birlikte çarpıĢtığı Akhilleus da oradadır. Akhilleus ile Odysseus‟un konuĢması ise bilinen ilk kahraman olan Sümerli GılgamıĢ‟ın dostu Enkidu ile olan konuĢmasını anımsatan bir sahnedir. Hades‟in derinliklerinden sonra Odysseus tekrar Kirke‟nin yanına gelerek izleyecekleri rotada karĢılaĢacakları tehlikeler hakkında bilgiler alır. Gemi önce, kadın baĢı ve sesine ama kuĢ bedenine sahip olan tuhaf yaratıkların, Seirenlerin adasının yanında geçecektir. Seirenler söyledikleri güzel Ģarkılar sayesinde denizcileri cezbedip adalarına hapseden yaratıklardır. Odysseus‟un gemisi adaya yaklaĢtığında adeta ölüm sükûnetine bürünür ve adamlar küreklerinin baĢına geçer. Kirke‟nin uyarısıyla Odysseus adamların kulaklarına balmumu yapıĢtırır, kendisini de gemi direğine bağlar, böylece adamlar onu tehlikeden uzak bir yere götürebilecek ve Ģarkıyı dinlemesini sağlayacaklardır. 471 Kirke Odysseus‟a Seirenlerden sonra ki tehlike olan Planktes‟in hareket eden kayaları arasından nasıl geçeceklerini iyice anlatır; bu kayalar sabit değildir, aralarından gemi geçerken birleĢiverirler. Bunlardan kurtulmak için Kharybdis ile Skylla arasından geçeceklerdir. Kharybdis onları yutabilecek bir uçurumdur. Skylla ise göğe doğru yükselen bir kayalık; bu kayalığın üstünde insanı yakalayıp yiyen bir canavar vardır. Kirke onlara sadece dev kayalarla karĢılaĢıp, her birinin farklı tehlikesi olan Kharybdis ya da Skylla arasında seçim yapmak zorunda kalmayacaklarını söyler.472 Odysseus Kharybdis ile Skylla arasından geçerken altı yoldaĢının Skylla‟nın ellerinden can vermesine engel olamaz. Acılar içerisinde devam eden yolculuk GüneĢ Tanrısı Helios‟un sığırlarının bulunduğu adaya getirmiĢtir onları. Adada tanrısal, üremeyen, ölümsüz hayvanlar bulunmaktadır. Sayıları 470 Edith; Hamilton; 2011, a.g.e.: 161 Burn; Lucilla; 2012, 74 472 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 98 471 174 hep aynıdır, bir yıldaki gün sayısı kadardır. Bunlara dokunulmamalı, sayıları ne eksiltilmeli ne de arttırılmalıdır.473 Odysseus Teiresias ve Kirke‟nin öğütlerini hatırlar ve adamlarına sıkıca tembihleyerek burada oldukları sürece kimse sürüye zarar vermeyecektir. Fakat adamları Odysseus‟a ettikleri yeminleri unutarak Odysseus uykuya dalınca sığır sürüsünü saldırdılar ve tanrıların bile dokunmadıkları bu canlıları kendi elleriyle avladılar. Sığırlarının öldürülmesinden dolayı öfkelenen GüneĢ Tanrısı, Zeus‟un öfkesine teslim etti. Odysseus ve adamlarını. Zeus denizin ortasında yakaladı bu söz dinlemez insanları fırtınalar ve yıldırımlar ile denizin karanlık sularına gönderdi. Odysseus hariç tanrıların bu gazabından kimse kurtulamadı. Plyphemos‟un Odysseus‟a ettiği lanet kelimesi kelimesine gerçekleĢiyordu. Odysseus yola çıktığı on iki gemisi ve tüm adamlarını kaybetmiĢti. Odysseus ise dokuz gün dokuz gece dalgalar üzerinde sürüklendikten sonra Ogygie Adası‟nın sahilinde bulur kendisini. Kalypso‟nun hüküm sürdüğü bu adada uzun yıllar yaĢayacaktır Odysseus zaman kavramını unutup özgür olduğunu sanan bir köle gibi. Dokuz yıl geçmiĢtir Troia SavaĢı‟nın üzerinden herkes evine dönmüĢtür veya akıbetleri ortadadır. Fakat Odysseus‟un cezası hala devam etmektedir. Bu durum kahramanların koruyucusu olan Tanrıça Athena‟nın canını sıkmaktadır. Durumu babası Zeus‟a bildirir. Zeus‟ta artık bu durumdan memnun değildir fakat kardeĢi Poseidon‟un öfkesi dün gibi hala tazedir. Ġçinde bitmek tükenmek bilmez bir öfke ile hala Odysseus‟un cezasının devam etmesine istemektedir. Tanrı ve tanrıçaların bir araya gelerek bir ziyafet düzenleyerek Poseidon‟u oyalamaya çalıĢırlar. Böylelikle Kalypso‟nun elinden Odysseus‟u kurtararak memleketine dönmesine yardımcı olurlar. Poseidon içerisine düĢtüğü aldatmacayı fark ettiğinde ise iĢ iĢten geçmiĢtir. Fakat Plyphemos‟un laneti de yerine gelmiĢtir. Tüm arkadaĢlarını kaybeden Odysseus yabancı bir gemi ile hiç kimsenin karĢılaması olmadan varmıĢtır memleketi Ġthake‟ye. Burada ise onu son mücadelesi beklemektedir. Odysseus, savaĢ sonrasında dokuz yıldır evine dönmeye çalıĢırken karısı Penelope ve o Toria‟ya giderken daha kundakta olan Telemakhos zor yıllar geçirmiĢlerdir. Troia SavaĢı‟nın üzerinde dokuz yıl geçtikten sonra, komĢu aristokrasilerin oğulları karısı Penelope‟yi evliliğe razı etmek için birbirleriyle yarıĢıyor ve bütün malvarlığını ziyafetlere ve gece eğlencelerine harcıyorlardır. Tercihi Penelope yapacaktır ve talipler içlerinden birini seçmesi konusundaki ısrarlarını sürdürüyorlardır. Ġthake meclisi toplandığı bir gün, Odysseus‟un yeni reĢit olan biricik oğlu Telemakhos, gitmeye hiç niyeti olmayan talipleri 473 Vernant, Jean Pierre; 2001, a.g.e.: 100 175 kovmaya kalkar. Ġthake‟deki insanlar duruma karĢı bütünüyle pasiftir, Homerik toplumda baĢvurulabilecek hiçbir dıĢ otorite yoktur. 474 Odysseus memleketine gelince Tanrıça Athena‟nın yardımıyla yaĢlı bir adam kılığına girer ve sarayında olup biten her Ģeyi öğrenir. Ġlk önce oğluna daha sonra onu büyüten dadısına gerçek kimliğini söyler ve sarayı ile çok sevdiği karısına göz diken bu soylulardan kurtulmak için bir plan yapar. YaĢlı adam kılığında karısı Penelope ile gerçekleĢtirdiği uzun sohbetleri, ironi dolu ve dokunaklıdır; bu sohbet aslında orada olan ama olmayan koca üzerine odaklanmıĢtır. Penelope, yeniden gönülsüzce evlenmesi konusunda maruz kaldığı baskıları yabancıya anlatarak, ona içini açar. Odysseus acı çeken karısı için sessizce kederlenir, çok geçmeden geleceğini tahmin ettiği Odysseus‟u yakın zaman önce gördüğüne dair bir hikâye anlatarak onu rahatlatmaya çalıĢır. Ama Penelope ona inanmaz ve sohbetlerinin seyri sırasında, mühim bir karar vererek Odysseus‟un muhteĢem yayı ile bir yarıĢma düzenlemeye niyetlenir. Bu yayı ile gerebilen kiĢiyle evlenecektir. Bu ise, Odysseus‟un beklediği fırsattır. Taliplerden hiçbiri görev için yeterli baĢarıyı gösteremeyince, denemek için kendisine bir Ģans verilmesini ister.475 Taliplerin her biri yayı gerip daha sonra oku atmak için sıraya girerler ama hiç biri daha yayı germeyi bile baĢaramaz. Daha sonra yaĢlı kılığındaki Odysseus yayın baĢına geçer. Penelope‟nin bütün talipleri bu duruma güler ve onu aĢağılarlar fakat Odysseus yayı kolayca gererek oku on iki çemberin içerisinden geçirir. Böylelikle herkes ĢaĢkınlık içinde iken sarayına çöreklenen ve eĢine göz diken bu insanlardan oğlu Telemakhos‟un hatta Tanrıça Athena‟nın da desteğiyle intikamını alır. Böylelikle Odysseus neredeyse yirmi yıl süren bir ayrılıktan sonra Penelope‟ye, Telemakhos‟a ve evi Ġthake‟ye kavuĢmuĢtur. 474 475 Sowerby, Robin; 2012, a.g.e.: 20 Sowerby, Robin; 2012, a.g.e.: 22 176 177 6. SONUÇ Eskiçağ medeniyetlerinin inanç sistemi ile ĢekillenmiĢ anlatılar olan mitler; insanın, içinde yaĢadığı coğrafyaya ve toplumun kültürel özelliklerine göre dünyayı, evreni ve kendi varlığını anlamlandırma çabasının sonucunda ortaya çıkmıĢ yorumlardır. Ġnsanlık tarihi ile birlikte ortaya çıkan bir kavram olarak değerlendirebileceğimiz „inanç‟, mit olarak adlandırılan bu toplumsal anlatıların temel dayanak noktasını oluĢturmaktadır. Bu doğrultuda kozmoloji ve teolojiye dair bilgilerin yer aldığı mitler, evrenin yaratılıĢ sürecini, tanrı ve tanrıçaların doğuĢunu, evrenin ve dünyanın düzenlenmesindeki etkilerini, insanın yaratılıĢını ve yaratılıĢ amacını inanç sistemi içerisinde ele alarak insanın içerisinde yaĢadığı dünyayı daha anlaĢılabilir ve kabul edilebilir bir Ģekilde tasvir etmesinde etkili olmuĢtur. Eskiçağ medeniyetlerinin genel inanç sistemi olarak kabul edebileceğimiz „ çok tanrılı‟ bir din anlayıĢıyla zengin bir içeriğe sahip olan mitlerin, kozmoloji ve teolojiye dair içerdikleri bilgiler ise ait oldukları coğrafyanın ve medeniyetin özellikleri ile bezenmiĢ bir yapıdadır. Fakat her ne kadar mitlerin içerik ve iĢleniĢinde farklılıklar veya medeniyete dair özgülükler olsada insana ait bir düĢüncenin ürünü olması mitolojide farklılıklarla beraber benzerlikleri de ortaya çıkarmıĢtır. Bu noktada Mezopotamya, Anadolu ve Yunan mitolojileri kozmolojik ve teolojik olarak birçok ortak motifi içerisinde barındırmaktadır. Ġlk olarak kozmolojiye dair mitler içerisinde dikkati çeken ortak motiflerin baĢında „ ilksel su‟ olarak adlandırabileceğimiz tüm canlıların yaĢam kaynağı olarak kabul edilen suyun kullanıldığı görülmektedir. YaĢamın devam etmesindeki bu temel unsur mitoloji içerisinde yaratılıĢında temelini oluĢturan kaynak olarak kabul görmüĢtür. Ġlk hareketin baĢlangıcını temsil eden ilksel su motifi Yunan mitolojisi içerisinde yerini „ Kaos‟ olarak adlandırılan bir kavrama bırakmıĢ olsada Okeanos olarak adlandırılan evrensel denizi temsil eden bir baĢka yaratılıĢ mitosunun da Yunan mitolojisinde yer alması insanlığın yaratılıĢa dair mitolojideki ortak düĢüncesini desteklemektedir. Ġlksel sulardan sonra kozmolojide ortaya çıkan „ gök‟ ve „ yer‟ kavramları ise Mezopotamya, Anadolu ve Yunan mitolojisinde rastlanılan ortak noktalardan bir diğeridir. Mezopotamya ve Anadolu mitolojisinde „ An‟ ve „Ki‟; Yunan mitolojisinde „ Uranos‟ ve „ Gaia‟ olarak adlandırılan yer ve gök, ilksel su motifi ile birlikte dünyanın yaratılıĢının temelinde yer alan kavramlar olarak kozmolojiye dair modern bilim öncesi ortaya atılan ilk teoriler olarak değerlendirilebilir. Ġlksel suların ve yer ile gök kavramlarının tanrılaĢtırılarak ele alındığı mitler aynı zamanda dünyadaki 178 canlılarında hayat bulması için gerekli olan Ģartların oluĢum sürecini anlatmaktadır. Bu noktada Ģunu da belirtmek gerekir ki kozmolojiye dair içerisinde bilgiler verilen mitler ile yakın tarihimizde dünyanın oluĢumuna dair ortaya atılan modern teoriler arasında tam olarak bilimsel bir açıklaması yapılamasa da ortak noktalar bunmaktadır. Bu benzerliklerin yanı sıra ay, güneĢ, burç, takımyıldızı gibi kavramların mitler içerisinde ele alınması ve bu kavramların bir kökene bağlanması eskiçağ medeniyetlerinin astronomiyle olan yakın iliĢkisini de göstermektedir. Yukarıdaki paragrafta değindiğimiz gibi insan zihninin bir ürünü olan mitler kozmoloji hakkında olduğu gibi teoloji hakkında da bilgiler içermektedir. Mezopotamya, Anadolu ve Yunan mitolojileri teolojik açıdan incelendiğinde ise birbirine yakın olan ve tarih boyunca etkileĢimin sürekliliğini korudu bu coğrafyaların ortak bir tanrı tasvirine sahip oldukları görülmektedir. Bu yüzden Mezopotamya, Anadolu ve Yunan mitolojisinde tanrı ve tanrıçalar; doğa güçlerine tapımın bir devamı niteliğindeki (doğayla – dağ, nehir, deniz, bitki, hayvan türleri- veya doğal olaylarla – rüzgâr, fırtına, deprem gibiözdeĢleĢmiĢ) özelliklerle insan Ģeklinde tasvir edilmiĢ ve kiĢileĢtirilerek, insan yaĢantısına benzer tanrı aileleri (panteonlar) içerisinde düĢünülmüĢlerdir. Ortaya çıkan bu tanrı tasviri insanın doğa ile olan bağlantısının düĢünsel bir yansıması olduğu gibi aynı zamanda insanların kendilerinden önceki topluluklara ait dinsel düĢünüĢleri de benimsediklerini göstermesi açısında kültürel bir sürekliliği ifade etmektedir. Ayrıca tanrıların insan Ģeklinde kiĢileĢtirilmeleri ve insan yaĢantısına benzer bir düzen içerisinde yer almaları insanların kendilerini yaratan varlıkların kendileri gibi olduğunu düĢünmelerinden ve soyut bir kavram olarak tanrı fikrinin ortaya çıkmamasından kaynaklanmaktadır. Tanrı ve tanrıçaların hüküm sürdüğü bu dinsel dünya içerisinde ortaya çıkarak geliĢen mitlerin zengin bir içeriğe sahip olmasında da insana benzer tanrı düĢüncesinin yattığı görülmektedir. Böylelikle tanrısal âlemin tasviri yapılırken insanı ve insanı temel alan öğeler mitler içerisinde açık veya gizli bir Ģekilde iĢlenmiĢtir. Tanrı ve tanrıçaların insanlar gibi evlenmesi, çeyiz, nikâh gibi uygulamaları gerçekleĢtirmeleri, aldatmaları ve kıskançlık baĢta olmak üzere, öfke, sevinç, hüzün gibi duyguları kiĢiliklerinde barındırmaları, tanrıçaların hamilelik sürecinin dokuz sayısı ile ifade edilmesi, emzirme ve sütanneliğe değinilmesi, aile kavramına sahip olmaları, yönetimde hiyerarĢik bir iliĢki içerisinde olmaları, kiĢisel yetenekleri olması gibi birçok durum tanrı tasvirlerindeki insanlık izlerinin mitolojiye yansımasıdır. 179 Mezopotamya, Anadolu ve Yunan mitolojisinde ise tanrı tasvirlerinde ve panteonlarında bu doğrultuda dikkati çeken birçok ortak nokta- benzerlik mevcuttur. Bu benzerliklerin baĢında ise An, Enlil, TeĢup, Uranos ve Zeus olarak adlandırılan baĢ tanrıların genellikle gökyüzü ile özdeĢleĢtirilerek eril bir kiĢilikte tasvir edilmesi gelmektedir. Bu durum gökyüzünün insan zihninde belli bir sınırı olmayan sonsuz bir yapı olarak düĢlenmesinden ve insan hayatını etkileyen en önemli faktörlerin baĢında gelmesinden kaynaklanmaktadır. Ay, güneĢ gibi gezegenlerin, rüzgârlarında tanrı olarak kabul edilmesi ve gökyüzünün bir parçası olarak baĢ tanrının çocukları olarak kabul edilmesi bu düĢünceyi desteklemektedir. Elle tutulamayan, gözle görülemeyen fakat her Ģeyi kaplayan bu yapı Ģüphesiz diğer tüm yaratıları da içine alan bir kavram olarak değerlendirmiĢ ve insan zihninde gökyüzünü tanrısal bir varlık olarak en üst derecede değerlendirilmiĢ olabilir. Ekonomik yapının tarımsal üretime dayalı olduğu eskiçağ topluluklarında ana tanrıça tasvirinin diĢil özelliklerle toprak ile özdeĢleĢtirilmesi ise tanrı tasvirlerinde karĢımıza çıkan ortak noktalardan bir diğerini oluĢturmaktadır. Burada ana tanrıçaların toprağın verimliliği ve üretkenliği ile özdeĢleĢtirilmesi eskiçağ insanının kadına olan bakıĢına dair ufak bir bilgiyi bize sunmaktadır. Tanrıça tasvirleri içerisinde en çok göze çarpan ise Mezopotamya kökenli olduğu düĢünülen Anadolu, Yunan ve hatta Roma mitolojisine kadar farklı isimlerde de olsa süreklilik gösteren aĢk tanrıçasıdır. Mezopotamya mitolojisi içerisinde Ġnanna ve daha sornaki dönemde ĠĢtar olarak adlandırılan bu tanrıça Anadolu mitolojisi içerisinde de Ġnanna veya ġauĢga adı altında tapınılmaktadır. Yunan mitolojisinde ise Aphrodite adını alan tanrıça Yunan mitolojisinin devamı niteliğindeki Roma mitolojisinde ise Venüs olarak adlandırılmıĢ ve tapınılmıĢtır. Tanrı ve tanrıçalara yönelik tasvirler içerisinde ve patheonlar arasında bu ve bunlara benzer birçok benzerlik bulunmaktadır. Bu durum farklı isimler altında tapınılmasına rağmen eskiçağ insanının zihninde tanrı fikrinin aynı Ģekilde yorumlandığını göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca tanrı ve tanrıçalara yönelik gerçekleĢtirilen tasvirler tanrılara yüklenen özelliklerle birlikte mitler içerisinde ele alınırken birçok nesne ve kavramın kökenin oluĢturulmasında etkili olmuĢtur. Dinsel metinler gibi tanrı buyruklarının yer almadığı fakat tanrı ve tanrıçaların hayatlarını temel alan bu anlatılar içerisinde ise „ insan‟ en önemli unsurlardan birini oluĢturmaktadır. Ġlk olarak insanın yaratılıĢının mitler içerisinde nasıl ele alındığına 180 değinmek mitolojide insanın konumunu ve kökeni belirlemek, insanın kendi varlığına ne gibi bir anlam yüklediği görmek açısından yerinde olacaktır. Mezopotamya, Anadolu ve Yunan mitolojisi içerisinde insanın yaratılıĢı mitler içerisinde farklı olay örgüleri içerisinde iĢlenmiĢ olmasına rağmen yaratılıĢ süreci, süreç içerisinde kullanılan öğeler ve yaratılıĢ amacı hemen hemen aynıdır. Ġnsan tanrılar tarafından topraktan ĢekillendirilmiĢ bir varlık olarak içerisine tanrıdan bir parça katılarak yaratılmıĢtır. Bu durum bir tanrının kanı ile yoğurulma, içerisine tanrının nefesini üflemesi, tanrıların özelliklerini paylaĢması ile gerçekleĢmiĢtir. Ġnsanın kökensel olarak neden topraktan yaratıldığı mitler içerisinde açıklanmamaktadır. Toprak motifinin kullanılmasının temel sebebi dünyanın bir parçası olan, dünyaya bağlı ve sınırlı bir hayat yaĢayan insanlığın bir kökene dayandırılmasından kaynaklanıyor olabilir. Fakat insanın yaratılıĢ amacı mitler içerisinde açıkça belirtiği gibi tanrılara hizmet etmek ve onlara tapınmak içindir. Bu noktada insanın yaratılıĢı Mezopotamya ve Anadolu mitolojisi içerisinde benzer içeriğe sahip olsa da Yunan mitolojisi insanın yaratılıĢını daha karmaĢık bir yapı içerisinde ele almıĢtır. Bu doğrultuda topraktan yaratılma ve tanrılara hizmet Yunan mitolojisi içerisinde de kabullenilen bir düĢüncedir. Fakat insanlık beĢ soy üzerine kurulu bir yapı olarak Yunan inanç sistemi içerisinde ele alınmıĢtır. YaratılıĢ ve yok oluĢ süreçleri birbirinden farklı olarak ele alınan ve özelliklerine göre sınıflandırılan bu beĢ soy hakkında „ Yunan Mitolojisi‟nin Ana Hatları‟ kısmında ve „ Prometheus‟ baĢlığı altında bilgiler vermeye çalıĢmıĢtık. Ġlk soy olan „ Altın Soy‟dan son soy olarak adlandırılan „ Demir Soy‟a kadar geçen süreç içerisinde her bir soy yok olup diğer soyun ortaya çıkmasını sağlamıĢtır. Ortaya çıkan her bir soy ise farklı bir yaratılıĢın sonunda var olmuĢtur. Yunan mitolojisi içerisinde insanın yaratılıĢını beĢ soy üzerine kurulmuĢ olsada Yunan mitolojisi genel olarak ele alındığında bu anlatılardan insan soylarının gerçekte birbirini takip eden bir süreci ifade ettiği anlaĢılmaktadır. Soylar arasındaki sınıflandırma insanların hayatlarında meydana gelen değiĢimin sonucunda gerçekleĢmiĢtir. Mitoloji içerisinde insana dair anlatılanlar sadece yaratılıĢ mitleri ile sınırlı değildir. Ġnsanı temel alan ve yaratılıĢ mitleri kadar yaygın bir diğer mit çeĢidi ise „ Tufan‟ mitleridir. Tufan, insanlık tarihi boyunca farklı coğrafyalarda yer alan birçok topluluk ve medeniyetin inanç sistemi içerisinde ve mitolojilerinde iĢlenen bir konu olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ġnsanlığın tanrılar tarafından farklı sebeplerle ortadan kaldırılmasını temel alan bu anlatı büyük bir su baskını sonucu dünyanın sular altında kalmasını ve canlı hayatın nasıl kurtulduğunu iĢlemektedir. Dünya mitolojisinde Tufan‟ı konu alan mitler 181 incelendiğinde ise mitler içerisinde takip edilen belli bir sıralamanın olduğu görülmektedir. Bu sıralama; tanrının öfkelenmesi, insanlığın ortadan kaldırılması için bir tufanın yaratılması, bir tanrının insanlığı kurtarmak için bir insana haber vermesi, tüm canlı türlerinin bir gemi içerisinde toplanması, denizde yedi veya dokuz gün geçirilmesi, gemiden bir kuĢ uçurulması ( bu uygulama denizcilik faaliyetleinde kara tespiti için kullanılmaktadır), karaya çıkıĢ ve tanrılara adakların sunulması Ģeklindedir. Mitoloji içerisinde insanı ve insanlık durumunu en iyi alan mitler ise dünya mitolojisi içerisinde birçok örneğine rastladığımız ve tezimizin ana konusunu oluĢturan kahramanlık kavramını ele alan „ perstij mitosları‟dır. Bu mitos türü içerisinde tanrıların aktif ve belirleyici bir rol aldığı görülmesine rağmen mitin ana karakteri insandır. Bu mitler; toplumun istek ve arzularını, insan olma durumunu yani insanın umutlarını, beklentilerini, hedeflerini, iyiye yönelme ve hata yapma durumunu, piĢmanlıklarını, çaresizliğini ve baĢkaldırısını, fedakârlığını, cesaretini, adalet duygusunu, kadere karĢı geliĢini ve teslimiyetini yansıtan anlatılardır. Aynı zamanda tanrı- insan ve insan- toplum iliĢkisinin mitler vasıtasıyla insan zihninde nasıl yer edindiğini anlamamız açısından önemlidirler. Ayrıca insanın temel öğe olduğu ve toplumsal bir model olarak karĢımıza çıktığı kahramanlık mitosları ait olduğu toplumun siyasi, dini ve sosyal yapısı üzerine kurulmuĢ söylevlerdir. Bu yüzden diğer mit türleri gibi sadece tanrı ve tanrıçalar hakkında bilgiler vermemekte coğrafya, yönetim, toplumsal yapı, sosyal sınıflar, ekonomik sistem, Ģehir yapılanması, mimari ve sanat, gelenek ve görenekler, dönem insanının psikolojik yapısı hakkında da bilgileri içermektedirler. Mezopotamya, Anadolu ve Yunan mitolojisi içerisinde birçok örneğinin yer aldığı kahramanlık mitosları bu doğrultuda bize bu medeniyetler hakkında bilgiler veren kaynaklar olarak değerlendirilmelidir. Eskiçağ tarihinde derin izler bırakan medeniyetlere ev sahipliği yapan bu coğrafyalarda yer alan kahramanlık mitosları ise „ kahramanlık‟ kavramını birbirine yakın bir çizgide ele almıĢ ve mitler içerisinde birçok ortak motif kullanmıĢlardır. Bu doğrultuda bu kadim diyarlarda kahramanlık kavramı, belli bir süreç sonunda belli aĢamalardan geçen bir karakterin toplumsal bir model olarak kabul edilmesini ifade etmektedir. Bu süreç tarihi bir Ģahsiyetin veya toplumun arzuları doğrultusunda yaratılmıĢ bir karakterin doğumuyla baĢlamaktadır. Kahraman, istenmeyen bir çocuk olarak anne karnında baĢlayan bir sınavla yüzleĢmek zorundadır. Ġktidar mücadelesi, tanrıçaların kıskançlıkları veya kehanetler bu durumun ortaya çıkmasında görülen belli baĢlı sebeplerdir. Kahramanın doğumu ile 182 birlikte haraketlilik kazanan süreç bundan sonra karakterin kendisini kanıtlaması ve toplum içerisinde kabullenilmesini sağlayacak eylemleri gerçekleĢtirmesi ile devam etmektedir. Bu süreç dahlinde iĢlenen konular mitin ait olduğu topluluk ve medeniyete özgü motiflerle iĢlenmektedir. Bu motiflerin temelinde ise imkânsız olanı baĢarma düĢüncesi yatmaktadır. Ġnsan zihninin sınırlarını zorlayan görevler ve maceralara atılan kahraman bu süreç içerisinde cesaret, korkusuzluk, vazgeçmeme, imkânsız olanı baĢarma, iyiye ve doğru olana yönelme, kaderin sınırlamalarından kurtulma, toplumun iyiliği için çalıĢma, istek ve arzularını gerçekleĢtirme gibi birçok özelliği bünyesinde toplamaktadır. Toplum karĢısında değerini gösteren ve kendi iç dünyasında belli bir doyuma ulaĢan kahraman böylece saygınlık kazanarak toplumsal bir model olarak kabul edilmektedir. Fakat mitoloji içerisinde imkânsızı baĢaran bazen tanrılarla mücadeleye giriĢen veya tanrıların kurtarıcısı olarak yardıma koĢan kahramanlar her ne kadar mit içerisinde ve toplum gözünde yüceltilmiĢ olsalar da trajik bir Ģekilde hayatlarını noktalamıĢlardır. Özellikle Yunan mitolojisi bu noktada en seçkin kahramanlık mitoslara sahip olmasına rağmen trajediyi mitlerin ayrılmaz bir parçası olarak kullanmıĢtır. Bu durum insanın tüm olağanüstü iĢleri baĢarsa da ölümlü bir varlık olarak tanrılar ve tanrıların belirlediği yazgı- kader karĢısındaki durumunu ve insanın bu düzen içerisindeki konumunu göstermeyi amaçlamaktadır. 183 KAYNAKÇA AGĠZZA, Roza (2006). Antik Yunan‟da Mitoloji (Çev: Z.Zühre Ġlkgelen), Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Ġstanbul AĠSKHYLOS (2013). Zincire VurulmuĢ Prometheus (Çev: Azra Erhat- Sabahattin Eyüpoğlu), Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, Ġstanbul AKURGAL, Ekrem (1981). Anadolu Kültür Tarihi; TÜBĠTAK Popüler Bilim Kitapları, ANK AKURGAL, Ekrem (1993). Anadolu Uygarlıkları, NET Turistik Yayınlar, Ġstanbul ALP, Sedat (2011a). Hitit GüneĢi, TÜBĠTAK, Ankara ALP, Sedat (2011b); Hiti Çağında Anadolu, TÜBĠTAK, Ankara ALPMAN, Adil (1980). “Hurriler‟de Ulusal Panteon ve Yerel Panteonlar”, Ankara Üniversitesi DTCF Tarih AraĢtırmaları Dergisi, Cilt XIII.; 24‟den ayrıbasım , Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara ALPMAN, Adil (1998). “Anadolu‟da Hurriler”, III. Uluslararası Hititoloji Kongresi Bildirileri, Ankara, 37- 44 ss. ALPARSLAN, Metin (2009). Hititoloji‟ye GiriĢ, Türk Eskiçağ Bilimleri Enstitüsü, Ġstanbul ARIKAN, Yasemin (1998a). “ Hitit Dini Üzerine Bir Ġnceleme”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Ankara, 38 (1-2), 271- 285 ss. ARIKAN, Yasemin (1998b). “ Hitit Dualarinda Gecen Bazi Tanri Adlari”, III. Uluslararası Hititoloji Kongresi Bildirileri, Ankara, 45- 51 ss. ARMSTRONG, Karen (2006). Mitlerin Kısa Tarihi, Merkez Kitapçılık, Ġstanbul ATAN, YaĢar (2007). Akdenizli Tanrılar, Evrensel Basım Yayın, Ġstanbul ATAN, YaĢar (2011). Ġstanbul Akdeniz Mitologyasından Efsaneler, Evrensel Basım Yayın, ATIġ, Naciye (2009). “ Grek DüĢünce dünyasında Felsefe Din ve Mitoloji ĠliĢkisi”, Kaygı, Bursa, 12, 57- 66 ss. AYDIN, Mehmet (2005). Ansiklopedik Dinler Sözlüğü, Damla Ofset, Konya BAġDEMĠR, KürĢat (2003). Eski Anadolu, Kaynak Yayınları, Ġstanbul BAYALDI, Derman (2012). Tanrıların Öyküsü, Say Yayınları, Ġstanbul BAYKAL- SEEHER, AyĢe (2006). “ Hitit Dünyasına Kısa Bir BakıĢ”, Boğazköy‟den Karatepe‟ye Hititbilim ve Hitit Dünyasının KeĢfi, YKY, Ġstanbul, 14- 17 ss. 184 BONNEFOY, Yves (2000). Mitolojiler Sözlüğü 1-2, Dost Kitapevi, Ankara BOTTERO, Jean (2005). GılgamıĢ Destanı (Çev: Orhan Suda), YKY, Ġstanbul BRANDAU, Birgit ve SCHĠCKERT, Hartmut (2004). Hititler, ArkadaĢ Yayınları, Ankara BRATTON, Glastone, Fred (2000); Yakındoğu Efsaneleri, Avcıol Basım Yayın, Ġstanbul BULFĠNCH, Thomas (2012). Klasik Yunan ve Roma Mitolojisi (Çev: Özgür Umtu HoĢafçı), Ġnkılap Kitabevi, Ġstanbul BURN, Lucilla (2012). Yunan Mitleri (Çev: Nagehan Tokdoğan), Phoenix Yayınevi, Ankara CAMPBELL, Joseph (2003). Doğu Mitolojisi, Ġmge Kitabevi, Ankara CRAWFORD, Harrıet (2010). Sümer ve Sümerler, ArkadaĢ Yayınevi, Ankara ÇAPAR, Ömer (1990). “ Hellen Mitoslarında Doğulu ve Anadolulu Unsurlar”, Uluslararası I. Hititoloji Kongresi Bildirileri, Kültür Bakanlığı, Çorum, 101- 111 ss. ÇIĞ, M. Ġlmiye (2009). Uygarlığın Kökeni Sümerliler- I, Kaynak Yayınları, Ġstanbul DAĞISTANLI, M. Alp ( Editör)(2010). MĠTOLOJĠ, NTV, Ġstanbul DE MARTĠNO, Stefano (2003). Hititler, Dost Kitabevi, Ankara DE MARTĠNO, Stefano (2013). “ Din ve Mitoloji”, Hititler ( Ed. Doğan- Alparslan, Meltem / Alparslan, Metin),YKY, Ġstanbul, 410- 429 ss. DEMĠR, Ömer ve ACAR Mustafa (2005). Sosyal Bilimler Sözlüğü, Adres Yayınları, Ankara ELĠADE, Mircea (2001). Mitlerin Özellikleri, Om Yayınevi, Ġstanbul ELĠADE, Mircea (2012). Dinsel Ġnançlar ve DüĢünceler Tarihi- 1,Kabalcı, Ġstanbul ERĠM, Müzehher (2009). Mitolojiden Masallar, Ġmge Kitabevi, Ankara ERSOY, Abdullah ve TOKUROĞLU, Belma (2012). Uygarlık Tarihi, ĠMAJ YAYINEVĠ, Ankara ESTĠN, Colette ve LAPORTE, Helene (2002). Yunan ve Roma Mitolojisi (Çev: Musa Eran), TÜBĠTAK, Ankara EYÜPOĞLU, Sabahattin ve ERHAT, Azra (1991). Hesiodos Eseri ve Kaynakları, TTK, Ankara FARNOUX, Alexandre (2011). Homeros: Ozanların Ozanı, YKY - Genel Kültür Dizisi, Ġstanbul GEZGĠN, Deniz (2009). Su Mitosları, Sel Yayınları, Ġstanbul 185 GÜNALTAY, ġemseddin (1987). Yakın ġark II, TTK, Ankara GRIMAL, Pıerre (2012). Yunan Mitolojisi ( Çev: IĢık Ergüden), Dost Kitabevi, Ankara GÜTERBOCK, H.G. (1945). Kumarbi Efsanesi, TTK, Ankara GÜTERBOCK, H. G. (1948). “ The Hittie Version of The Hurrian Kumarbi Myths”, Oriental Forerunners Of Hesiod, American Journal Of Archaeology, JanuaryMarch, Vol. LII, No. 1, p. 123-134 GÜVEN, Ġsmail ( Editör) (2007). Uygarlık Tarihi, Pegem, Ankara HAMĠLTON, Edıth (2011). Mitologya( Çev: Ülkü Tamer), Varlık Yayınları, Ġstanbul HESĠODOS (2012). ĠĢler ve Güçler – Tanrıların DoğuĢu ( Çev: Furkan Akderin), Say Yayınları, Ankara HOFFNER, Harry, A. (1990). Hittite Myths, Writings from the Ancient World 2. Atlanta: Scholars Press HOMEROS (2009). Odyssea ( Çev: Fulya Koçak), ArkadaĢ Yayınevi, Ankara HOOKE, Samuel Henry ( 1995). Ortadoğu Mitolojisi, Ġmge Kitabevi, Ankara KALE, Hakan (2001). “ M.Ö. 3000 de Anadolu‟nun Politik Coğrafyası”, Ġdol, Ankara, 9, 25- 34 ss. KARAUĞUZ, Güngör (2001). Hitit Mitolojisi; Çizgi Kitabevi, Konya KINAL, Firuzan ( 1991). Eski Anadolu Tarihi, TTK, Ankara KIYMET, KurtuluĢ (2014). “ Hitit Mitolojisinde Tanrıların Yer Altına ĠniĢi”, Folklor/ Edebiyat, Ankara, 20 (77), 21- 43. ss KOÇ, Ġlker ( Editör) (2006). Hititler, ODTÜ Yayıncılık, Ankara KORKMAZ, Mehmet (2009). Mitolojik Dinlerin Gizemi, Alter Yayıncılık, Ankara KÖKNEL, Özcan (2000). “Duygudurum Bozukluklarının Tarihçesi ”, Duygudurum Bozuklukları Dizisi, Çizgi Tıp Yayınevi, Ankara, Cilt: 1,Sayı: 1, 5-11 ss. KÖROĞLU, Kemalettin (2009). Eski Mezopotamya Tarihi, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul KRAMER, Samuel Noah (2001). Sümer Mitolojisi, Kabalcı, Ġstanbul KRAMER, Samuel Noah (2002a). Sümerler, Kabalcı, Ġstanbul KRAMER, Samuel Noah (2002b). Tarih Sümer‟de BaĢlar, Kabalcı, Ġstanbul KUZUBAġ, Muhammet (2007). “ Ġlkellere Ait Anlatılarda Rüya Motifi”, Turkish Studies / Türkoloji AraĢtırmaları International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Winter 2 /1,305-316 ss. 186 LATACZ, Joachim (2001); Homeros: Batının Ġlk Ozanı, Çev: Devrim ÇalıĢ Sazcı, Homer Kitapevi, Ġstanbul LĠSSNER, Ivan (2006). Uygarlık Tarihi, Nokta Kitap, Ġstanbul MACQUEEN; J. G. (2001). Hititler ve Hitit Çağında Anadolu, ArkadaĢ Yayınevi, Ankara MCCALL, Henrietta (2011). Mezopotamya Mitleri, Phoenix Yayınevi, Ankara MURAT, Leyla (2010). “Tanrıça IĢhara”, VII. Uluslararası Hititoloji Kongresi Bildirileri Kitabı, Ankara, 529-554 ss MURAT, Leyla (2012). “Hititlerde Su Kültü”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Bölümü Tarih AraĢtırmaları Dergisi, Ankara, 32 ( 51), 125- 158 ss. NARÇIN, ALĠ ( 2008). A‟dan Z‟ye A Asur, Ozan Yayıncılık, Ġstanbul ÖZGÜÇ, Nimet (2003). Hatti Efsanesi Yılan Ġlluyanka‟nın Tasvir Sanatında Yorumu, Türkiye Bilimler Akademisi Formu, TÜBĠTAK, Ankara PLUTARKHOS (2015). Theseus- Romulus, Çev: Ġo Çokona, Türkiye ĠĢ Bankası Kültür Yayınları, Ġstanbul PRICE, Bill (2011). Kelt Mitolojisi, Kalkedon Yayıncılık, Ġstanbul RANK, Otto ( 1914). The Myth of the Birth of the Hero, The Journal of Nervous and Mental Disease Publishing Company, New York REYHAN, Esma (2008). “ Eski Anadolu Kültüründe Büyü ve Büyücülük”, Akademik BakıĢ, Ankara, 2 (3), 227- 242 ss. REYHAN, Esma (2009); „The Missing God Telipinu Myth: A Chapter from the Ancient Anatolian Mythology‟,Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih AraĢtırmaları Dergisi, Ankara, 28( 45), 85- 106 ss. ROSENBERG, Donna (2003). Dünya Mitolojisi, Ġmge Kitabevi, Ankara SEGAL, Robert A. (2004). Mit, Dost Kitabevi, Ankara SEVER, Erol (2008). Asur Tarihi, Kaynak Yayınları, Ġstanbul SEVĠNÇ, Fatma (2008). “Hititlerde Yeraltı Dünyası”, Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, EskiĢehir, 9 (1), 231- 247 ss. SCHMÖKEL, Hartmuth (1971). “ Sümer Dini” (Çeviren ve açıklayan: MEHMET TURHAN ÖZDEMĠR), Ankara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi,19 (1), 197217 ss. SCHMÖKEL, Hartmuth (1973). “ Sümer Dini- II”, , Çeviren ve açıklayan: MEHMET TURHAN ÖZDEMĠR, Ankara Üniversitesi Ġlahiyat Fakültesi Dergisi, 21 (1), 367390 ss. 187 SCHWEMER, Daniel (2013). “ Tanrılar Kültü, Büyü Ritüeli ve Ölülerin Bakımı”, Hititler ( Ed. Doğan- Alparslan, Meltem / Alparslan, Metin),YKY, Ġstanbul, 432- 449 ss. SĠR GAVRAZ, Özlem (2006). “ Hitit Kenti Zalpa‟nın Yeri Üzerine”, Anadolu/ Anatolia, Ankara, 31,1-18 ss. SOWERBY, Robin (2012). Yunan Kültür Tarihi, Ġnkılap Kitabevi, Ġstanbul STRANO, Anthony (2002). “ Antik Yunan Mitolojisinin Tinsel BaĢarısı”, Us, DüĢün ve Ötesi, Ġstanbul, 7, 102- 107 ss. ġENEL, Alâeddin (2003a). “ Ortadoğu Mitolojisi”, Sanat ve Hayat, Ġstanbul , 9, 98- 105 ss. ġENEL, Alâeddin (2003b); “ Mezopotamya- Batı Geleneği ile Dünyanın Öteki Kültürlerinin YaratılıĢ Mitosları”, Bilim ve Ütopya, Ankara, 111, 12- 29. SS ġENEL, Alâeddin (2004); Siyasal DüĢünceler Tarihi, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara TEKĠN, Oğuz (2005). Eski Yunan Tarihi, ĠletiĢim Yayınları, Ġstanbul TEMREN, Belkıs (1998). “ Din Antropolojisi Açısından Ġnanç ve Din Olgusuna ĠliĢkin Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi Dergisi, 38( 1-2), 301- 311 ss. The Shorter Oxford English Dictionary(2002). Oxford University Press, Oxford TĠMUROĞLU, Vecihi (2006). “ Mitolojide Devlet Bilgisi “ ,Memleket Siyaset Yönetim, Ankara, 1, 1- 40 ss. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğü (2009). TDK, Ankara TÜRKAN, M. (1976). Mitoloji, Turizm Bakanlığı Ankara Rehberlik Kursları, Ankara ÜNAL, Ahmet (2003). Hititler Devrinde Anadolu- II, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, Ġstanbul UNCU, Ebru (2013). “Mezopotamya, Anadolu ve Mısır Medeniyetlerinde GüneĢ Kültü”, History Studies, Volume 5 Issue 1, p. 349-366 VERNANT, Jean Pıerre (2001). Evren Tanrılar Ġnsanlar, Dost Kitabevi, Ankara QATES, Joan (2004). Babil, ArkadaĢ Yayınevi, Ankara 188 189 ÖZGEÇMĠġ KiĢisel Bilgiler Soyadı, adı : ACI Mehmet Uyruğu : TC Doğum tarihi ve yeri : 23/ 11/ 1989 - ANKARA Medeni hali : Bekar Telefon : 05517078274 Faks :- e-mail : [email protected] Eğitim Derece Eğitim Birimi Yüksek lisans Lisans Lise Mezuniyet Tarihi Gazi Üniversitesi / Eskiçağ Tarihi Gazi Üniversitesi/ Tarih Devam ediyor 2011 Çubuk Lisesi/ Sosyal Bilimler 2006 ĠĢ Deneyimi Yıl Yer Görev 2006 NABAY TEKSTİL A.Ş / ANKARA Üretim Operatörü 2008 NABAY TEKSTİL A.Ş. / ANKARA Üretim Operatörü 2010-2014 KENT GIDA A.Ş. / ANKARA Dönemsel Çalışma- Satış Danışmanı 2011- 2012 MEB / ANKARA Vekil Öğretmenlik (Sosyal Bilgiler) Yabancı Dil Ġngilizce Yayınlar ACI, M. ( 2013). “Nehrin Kahramanları”, Kirpi Dergisi, Ankara, Sayı: 4, s. 58- 60 ACI, M. ( 2013). “Ölümsüzlük Peşindeki Kahraman: GILGAMIŞ”, Kirpi Dergisi, Ankara, Sayı: 5, s. 46- 50 Hobiler Tiyatro, senfoni, sinema, bilgisayar oyunları, resim, seyahat Ediyor GAZİ GELECEKTİR... MEHMET ACI TARİH ANABİLİM DALI ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ YÜKSEK LİSANS TEZİ DOĞU AKDENİZ HAVZASI'NDA KAHRAMANLIK MİTOSLARI MEHMET ACI AĞUSTOS 2016 TARİH ANABİLİM DALI ESKİÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI AĞUSTOS 2016