Yazarlar / Nedim Atilla Balık çiftlikleri açık denize! [email protected] Geçen hafta Tayland tartışmaları içinde aldığımız iyi haber denizleri kirleten, doğal hayatı bozan balık çiftlikleri için alınan karardı. Burada bir kez daha yineleyelim, Pınar’ın tesislerini gidip gezdim, gördüm, Ildırı’daki bu çiftlikler örnektir ama Türkiye’nin her işinde olduğu gibi balık çiftliği işinde de gecekonducular ve samimiyetsiz fırsatçılar vardır. Ege kıyılarında doğal hayatı yok eden balık çiftliklerinin hepsi Ildırı’dakiler gibi olsa kimse itiraz etmez. Gelelim yürek ferahlatan karara ve gösterilen tepkilere... Çevre ve Orman Bakanlığı’nın, balık çiftliklerinin durumunu belirleyen yeni tebliğiyle, çiftliklerin yaklaşık yüzde 80’inin yerleri değiştirilecek. Kıyıları kirleten ve halkın da büyük tepkisini çeken çiftlikler açık denize gidecek. Ege Canlı Hayvan Su Ürünleri ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Sinan Kızıltan da hemen demeci patlatmış; “Çevre Bakanlığı bize bir an önce yer göstermeli, aksi taktirde Yunanistan’dan balık ithal eder duruma geleceğiz” demiş. Bak şu işe! Balık ithal edecekmişiz ve bu durum yeni bir şeymiş gibi sunuluyor. Türkiye’nin en büyük sıkıntısı dış ticaret açığı değilmiş gibi, marketlerden küçük bakkal dükkanlarına kadar tüm gıdalarda ithal ürünler her yanımızı sarmışken balık ithal etmek neymiş. Örneğin çikita muzu ithal edip Türk muzculuğunu öldürürken neredeydiniz diye sormazlar mı adama? Durum buğdayını bütün bir Batı Anadolu’da yok edenler kimlerdi acaba? Kişisel kanaatim odur ki, denizlerimiz kurtulacak ise bizimkiler adam olana kadar Yunanistan’dan da, Çin’den de balık ithalinde bir mahzur yoktur. Arnavutluk’ta yetiştirilen balıkların bizden ucuz olduğunu söyleyenler de var zaten. Tebliğin muğlak ifadeler içerdiğini de söylemiş Kızıltan, düzenlemeden en fazla küçük yatırımcıların zarar göreceğinin tahmin edildiğini iddia etmiş. Fırsatçılar, “ben yaptım olducular”, her devrin uyanıkları, rüşvetle, adam kayırma ile denizleri katledenler, biz böyle yazıyoruz diye en kolayından “patronlarının arsası var ondan yazıyorlar” diyen iftiracılar zarar görecekse görsünler derim. İlahi adalettir sonuçta. Kriterlere uymayan balık çiftliklerinin taşınmak istediğini, ancak bu konuda devletten maddi ve manevi destek beklediklerini dile getiren Kızıltan, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın yeni üretim alanlarının belirlenmesi konusunda elini çabuk tutması gerektiğine dikkati çekti. Bu sözlere katılmamak elde değil. En ilginç söz ise şöyleydi: “Balık çiftliklerinin şu anda üretim yaptığı yerleri onaylayan devlet, taşınmasını isteyen de devlet. Devletin plansızlığının faturasını tek başımıza ödemek istemiyoruz. Bu konuda hibe veya uzun vadeli kredi beklentimiz var...” Anlayan anlamıştır umarım... Muğla’dakiler ise daha da cüretkar... Çevre Bakanlığı tarafından çıkarılan, “Denizlerde Balık Çiftliklerinin Kurulamayacağı Hassas Alan Niteliğindeki Kapalı Koy ve Körfez Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Tebliğ”i, yargıya götürmeye hazırlanıyorlar. Yani denizleri yok etmede kararlılar. Oradan demeç veren bir profesyonel koordinatör var, “bilimsel kuruluşların görüşü alınmadı, Tarım Bakanlığı’nın görüşü alınmadı” falan diyor. Yani beyler güzelim Mandalya Körfezi’ni kirletmekte kararlı. Bu işte tek dileğimiz Çevre ve Orman Bakanlığı bürokratlarının Bakan kadar yürekli ve yurtsever olmaları... 2008’in ortalarını şimdiden görmek isterdim. Başlıktaki çağrımızı yineleyelim: Balık çiftlikleri açık denize!