Yrd. Doç. Dr. Ali ÇOLAK - Gumushane Universitesi Ilahiyat Fakültesi

advertisement
ŞİHABEDDİN SÜHREVERDÎ HAYATI ESERLERİ VE
TASAVVUF ANLAYIŞI
(Adem Çatak, Gümüşhane Üniversitesi Yayınları, Gümüşhane 2012)
Ali ÇOLAK
Tarih sayfaları karıştırıldığında devrinde söz sahibi olmuş milletlerin genel
özellikleri görülebilir. Bu özelliklerin başında, millî bünyesini oluşturan unsurlara
verdiği değer ve onları koruyup yaşatma yolundaki çabalar gelmektedir. Milletler,
kültür miraslarına sahip çıkıp, onu ilmî ve fikrî tenkit süzgecinden geçirerek, yeni
nesillere doğru bir şekilde aktardıkları oranda, hayatiyetlerini ve devirlerindeki
etkinliklerini sürdürmüşlerdir. Bahsi geçen kültür mirasının en önemli unsurları
ise, tefekkür dünyasında, ahlakî disiplinlerde, güzel sanatlarda ve içtimaî hayatta,
eser vermiş ilim ve sanat erbabı ile bu zevâtın oluşturduğu eserlerdir. Bu zevât,
hem millî kültürlerinde yetişmişler ve hem de millî kültürlerinin tekâmülünde
büyük rol oynamışlardır. Yine bu kişiler, ait oldukları toplumları hem yaşadıkları
dönemde hem de daha sonraki devirlerde etkilemişler ve önemli katkılarda
bulunmak suretiyle toplumlarına hizmet etmişlerdir.
İslam topraklarında doğup gelişen ve Müslümanların fikri zenginliğine
katkıda bulunan tasavvuf disiplini de kendi ilim adamlarını ve örnek şahsiyetlerini
yetiştirmiştir. Bu zevât, ifade edilen şekilde ait oldukları toplumun
aydınlanmasına hizmet etmiş değerli ilim adamları ve mutasavvıflardır. Bu
numune şahıslar, yüzyıllardan beri Müslümanlar için bir çırağ olmuşlar, ümmet-i
Muhammed’i (s.) cehaletin karanlık girdaplarından, aydınlık selamet sahillerine
ulaştırmaya bütün güçleriyle çaba sarf etmişlerdir. Bu durum, bu gün de devam
etmektedir.
Tasavvuf alanında ekol olan şahsiyetlerden biri de, kitabın konu edindiği
Şihâbeddîn Sühreverdî’dir. Monografiler, tasavvuf tarihi açısından, önemli
çalışmalardır. Bu çalışmaların iki amacı vardır. Bu amaçların ilki, dönemin
mevcut fikrî yapısını aydınlatma çabasıyla tarihe ışık tutmak iken, ikincisi ise
döneminin mümtaz şahsiyetlerini günümüz insanının tanımasını sağlamaktır.
Sühreverdî’yi, “XII. yüzyılda yaşamış, büyük bir mütefekkir ve
mutasavvıftır. Devrin en önemli ilim ve fikir merkezi olan Bağdat’ta medrese
müderrisliği yapmış, muhaddis ve aynı zamanda şeyh olan zülcenâheyn bir
şahsiyet” olarak tanıtan yazar, onun, amcasının adına nispet edilen Sühreverdiyye
tarikatının kurucusu olarak da kabul edildiğini ayrıca bu tarikatın usul ve âdâbını
tespit edip, yaygınlaşmasını sağladığını anlatır.
Kitap, bir giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında;
Sühreverdî’nin yaşadığı dönemin sosyo-kültürel yapısını, dini, siyasî ve ilmî
durumunu incelenmiştir. Bu bölümde yazar, dönemin sosyo-politik durumunu
şöyle özetler: “Bu dönem Büyük Selçuklu Devletinin dağıldığı ve yerine bazı

Yrd. Doç. Dr. Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Ali ÇOLAK
devlet ve bir takım küçük beyliklerin kurulduğu bir dönemdir. Harzemşahlar,
Artukoğulları, Şam, Musul, Erbil ve Fars Atabekleri bunlardandır. Yine bu dönem
haçlı seferlerinin belli aralıklarla devam ettiği bir zaman dilimi olarak göze çarpar.
El-Müktefî dönemi haçlı ordularının saldırılarıyla geçen bir dönemdir. İslam
dünyasında o dönemde haçlılara karşı en ciddi mücadeleyi Musul Atabeki
İmamüddin Zengî vermiştir. El-Müktefî dönemi daha önce de belirttiğimiz gibi
Sühreverdi’nin on beş- on altı yaşlarında olduğu bir devirdir. El-Müktefî’den
sonra yerine geçen el-Müstencid dönemi ise Selahaddin Eyyûbî’nin yıldızının
parladığı bir dönemdir. Bu dönemde Mısır Fâtımî Devleti yıkılmıştır. El-Mustazî
billah döneminde ise Fatımî devletinin yıkılmasından sonra Mısır, Suriye ve
Yemen camilerinde Abbâsî Halifeleri adına hutbe okunduğu görülür. Selahaddin
Eyyûbî bu ülkelerde halife adına hutbe okutunca, halife de bu ülkelerin idaresini
kendisine verdiğine dair bir menşur göndermiştir. Yine bu dönem haçlı ordusunun
Selahaddin Eyyûbî tarafından bozguna uğratıldığı bir dönemdir.”
Birinci bölümde; Sühreverdî’nin hayatı, kişiliği, şeyhleri, halîfeleri ve
eserleri ele alınmıştır. Sühreverdî’nin hayatı ise tasavvuf öncesi hayatı, soyu,
ailesi, doğum tarihi, tasavvufa intisabı, vefatı ve kabri başlıkları altında
incelenmiştir. Bu bölümde yazar, Sühreverdi’yi şu cümlelerle tanıtır: “Şihâbüddin
Sühreverdî, 1145’de Sühreverd’de dünyaya gelmiş ve on altı yaşında 1160-61 de
Bağdat’a ilim tahsili için gelmiş bulunması ve 1234’de Bağdat’ta vefat etmesi
bakımında Abbâsî Devletinin yıkılışına takaddüm eden bir döneme şahitlik
etmiştir. Sühreverdî, doksan yıla yaklaşan hayatı süresince Abbâsî halifelerinde
altısının hilafetini görmüştür. Bu halifeler: el-Muktefî li Emrillah (1135-1160), elMüstencid billah (1160-1170), el-Mustazî billah (1170-1179), en-Nâsır li dinillah
(1179-1225), ez-Zâhir billah (1225-1226) ve el-Muntasır billah (1226-1243).”
Kitapta Sühreverdî’nin eserleri tek tek incelenmiş, kütüphanelerimizdeki
nüshalarına işaret edilmiştir. Yazar, bu konuda şunları ifade eder: “Biz
Sühreverdî’nin, hayatını ilk el kaynaklara inerek net bir şekilde ortaya koyduktan
sonra, kütüphanelerimizde mevcut bulunan Sühreverdî’ye ait kırk sekiz adet risale
ve eseri tarayarak tüm fikirlerini gün ışığına çıkarmış olduk. Sühreverdî, eserlerini
genel olarak Arapça kaleme almıştır. Ancak üç eseri ise Farsçadır. Genel olarak
sade bir Arapça ile yazılan eserlerinde amaç, konuyu efrâdını câmî ağyârını mânî
bir tarzda ve fakat olabildiğince veciz bir şekilde ifade etmektir. O, bunu yaparken
de muhaddis oluşunun kendisine kazandırdığı derin hadis kültüründen de
fazlasıyla yaralanmıştır.”
İkinci bölümde ise; Sühreverdî’nin tasavvufî görüşleri ele alınmış,
tasavvuf felsefesinin çeşitli konuları üzerinde durularak gerekli değerlendirmeler
yapılmıştır. Bu bölüm de kendi arasında beş kısma ayrılmıştır:
Birinci kısımda, temel tasavvufî kavramlar; tasavvuf, sûfî, şeyh/mürşid,
seyr ü sülûk başlıkları altında işlenmiştir.
İkinci kısımda bilgi nazariyesi; ilim/marifet, ilm-i zâhir ve ilm-i bâtın, ilmi ledün ve yakîn başlıkları mevcuttur.
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
2013/2, c. 2, sayı: 3
383
ŞİHABEDDİN SÜHREVERDİ HAYATI ESERLERİ VE TASAVVUF ANLAYIŞI
Üçüncü kısımda insan ve değeri konusu, insan, akıl, kalb, rûh ve nefs
başlıkları altında izah edilmiştir.
Dördüncü kısımda haller ve makamlar; tevbe, verâ, zühd, fakr, tevekkül,
kabz-bast, havf-recâ, fenâ-bakâ, sabır, şükür, rıza ve muhabbet alt başlıkları
altında açıklanmıştır.
Beşinci kısımda tasavvufî uygulamalar, namaz, zikir, semâ, halvet,
sohbet, sefer, ribat, hırka ve evlilik alt başlıklarında incelenmiştir.
Yazar, Sühreverdî’nin düşünce sistemini şu sözlerle izah eder:
“Tasavvufun o dönemde tartışılan hemen her konusu ile ilgili fikirlerini serdeden
Sühreverdî, daima itidali savunmuş ve aşırı uçların sahiplerini bir araya getirme
ve uzlaştırma prensibiyle hareket etmiştir. Özellikle tasavvufun fenâ, vuslat, likâ
gibi kavramlarına daha büyük bir hassasiyetle yaklaşmış ve hulul anlayışı olarak
yorumlanabilecek en küçük bir ifadeye bile şiddetle karşı çıkmıştır. Onun vuslat
konusundaki son ifadesi evâmir-i İlahiyeye inkıyattır. Rasulullah (s.)’in ahlakıyla
benzeşmektir. Bundan daha ilerisini söylemeyi kesinlikle tasvip etmez. İlâhî aşk
kavramına da mesafeli duran Sühreverdî, Allah’ın aşık olmasını da, O’na aşık
olunmasını da kabul etmez. Bunların, haddini aşmış ifadeler olduğunu düşünür.
Onun bu ihtiyatlı tutumunda muhaddisliğinin etkili olduğunu düşünmekteyiz.
Sühreverdî, insanı, nefsini, ruhunu aklını ve kalbini ayrı ayrı incelemiş,
gece ve gündüz ibadetini en ince detaylarına kadar açıklamış, şükür sabır tevekkül
gibi tasavvufî konulara ait detaylı tahlillerde bulunmuştur. Yine o, ribatlar halvet,
sefer ve sema’ gibi ritüeller hakkında da geniş izahlara girişmiştir. Güzel ahlak
konusu da Sühreverdî, incelediği konu başlıklarındandır. Seyr ü sülûk ve ona
yardımcı olan konuları da detaylı şekilde açıklamış bulunan Sühreverdî, zikir,
riyazet, namaz, oruç ve hac konularında da geniş açıklamalar yapmıştır.
Biz bu çalışmamızda zikrettiğimiz bu başlıklar altında Sühreverdî’nin
düşünce dünyasını incelemeye çalıştık. Gördük ki, üstün bilgisi ve konulara
vukûfiyeti sayesinde Sühreverdî, tasavvuf felsefesi açısından anlaşılması güç ve
zor meseleleri bile, halkın anlayacağı bir seviyeye indirmiştir. Böylece toplumun
her kesimine, fikir ve düşüncelerini kolaylıkla ulaştırabilmiştir.”
Kitabın sonuç kısmında; Sühreverdî’nin hayatı, kişiliği, eserleri ve
tasavvuf felsefesi hakkında genel bir değerlendirme yapılmıştır. Bu
değerlendirmede şu cümleler hayli dikkat çekicidir: “Sühreverdî, ehl-i sünnet ve’lcemaat mezhebinin itikadına sahiptir ve hayatının sonuna kadar bu düşüncenin
yılmaz bir savunucusu olmuştur. Onda İslam’a ve Kur’an’a aykırı bir düşünce
bulunmamaktadır. Her zaman Kur’an ve Sünneti kendisine rehber olarak kabul
etmiş ve bu çizgide yürümüştür. İslam’ın temel prensipleri, ibadetler ve ahlak
konusundaki ısrarlı ikazları, Sühreverdî’nin Kur’an ve Sünnet’e olan bağlılığını
açıkça ortaya koymaktadır.
Günümüz insanın yaşadığı tahammül edilemez vicdan buhranlarında ve
aşılmaz ruhî girdaplarda Sühreverdî gibi gönül sultanlarına ne kadar da ihtiyaç
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
2013/2, c. 2, sayı: 3
384
Yrd. Doç. Dr. Ali ÇOLAK
vardır! Bu çalışmamızla amacımız bu yangına bir avuç su serpmek ve bir gönül ve
ilim adamını, şeyh ve muhaddisi çağımız insanına tanıtmaktır.”
385
Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
2013/2, c. 2, sayı: 3
Download