DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM VE REHBERLİK BİLGİSİ 4 – DİN HİZMETLERİNDE İLETİŞİM VE REHBERLİK BİLGİSİ DERSİ Din Hizmetlerinde İletişim ve Rehberlik Bilgisi dersi, 10 saat olarak planlanmış olup, bu derste işlenecek konular şu şekilde düzenlenmiştir: Hedefler: 1. İletişim ve dini rehberliğin temel kavram ve kaynaklarını tanıma 2. İletişim kurma ve sorun çözme becerisi geliştirme 3. İletişim engellerini fark etme ve bu engellerin üstesinden gelme noktasında beceri geliştirme 4. Türkçeyi doğru ve etkili şekilde kullanmanın önemini kavrama 5. Etkili iletişim ilke, yöntem ve tekniklerini uygulama 6. Dini danışma ihtiyacı doğuran nedenleri değerlendirme 7. Dinî danışma için gerekli temel nitelikleri bilme 8. Dini danışma ve rehberlik tekniklerini uygulama DİN HİZMETLERİNDE ETKİLİ İLETİŞİM 1. İletişim Kavramı ve Din Hizmetlerinde İletişimin Önemi İletişim temelde mesaj aktarmadır. İletişim kurmak, insanların birbirlerini tanımalarına ve karşılıklı anlayış oluşturmasına izin vermektir. Daha açık bir ifade ile “İletişim kaynak ile alıcı arasında bilgi, duygu ve düşünce alış-verişidir. Bu süreç, insanların birbirleriyle samimi olarak fikirlerini ve duygularını paylaşmalarını gerektirir. İletişim ile intibaksızlık arasında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut ÇAMDİBİ’nin Tekirdağ Eğitim Merkezi’nde okuttuğu ders notlarından derlenmiştir (Tekirdağ Eğitim Merkezi) yakın bir bağlantı vardır. Zira, intibakı bozulmuş sıkıntıda olan kişinin problemi, kendisi ve dolayısı ile başkalarıyla olan iletişiminin bozulmasından meydana gelmiştir. İnsanın karşısındakini anlayarak dinlemesi, gerçek iletişimin başlaması demektir. Çünkü böyle bir dinleme, karşıdaki kişinin ifade etmekte olduğu duygu, düşünce ve tavırları onun bakış açısından anlamak, bunların ona ne anlam ifade ettiğini, ne gibi duygular taşıdığını hissetmek, onun bakış açısını görmek manasına gelir. “Tüm yaşam, bir iletişim - etkileşim olayıdır.” İnsan, çevresiyle sürekli etkileşim halinde olan sosyal ve aktif bir varlıktır. Bundan dolayıdır ki, insanlar arası ilişkilerin düzenlenmesinde ve sağlıklı şekilde sürdürülmesinde iletişimin çok önemli bir rolü vardır. Cami görevlisi ile cemaat arasındaki iletişim, cami ve cami dışında yürütülen yaygın din eğitiminin amaçlarının gerçekleşmesi bakımından önem arz etmektedir. Cami görevlisi ve cemaatin iletişim kurabilmesi, birbirlerini tanımalarına ve karşılıklı anlayış oluşturmalarına bağlıdır. Sevgi, saygı ve içtenlik, iletişim sürecini başlatmak ve devam ettirmek için şarttır. İnsanca birlikte yaşama ve toplu öğrenim, iletişim olmadan mümkün değildir. İnsan ilişki kurmadan yaşayamadığı gibi, davranışta bulunmadan ve tartışmadan da yaşayamaz. Bu itibarla iletişim bilgisi öğreticiyi bir çok yanlış anlaşılmalardan ve yanlış tutumlardan koruyabilir. Zira, din eğitimcilerinin halkla ilişkiler konusunda çok iyi yetişmeleri gerekmektedir. 2. İletişim Türleri (a. Sözlü iletişim, b. Sözsüz iletişim) a. Sözlü İletişim: Sözlü iletişim konuşma yoluyla yapılan iletişimdir. Bu iletişimde dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Eğer sorun sahibinin duygu ve düşünce yüklü olduğu anlaşılırsa, aktif dinlemeye geçilmelidir. Sorun, karşımızdakinin değil de, bizimse o zaman kullanacağımız etkili iletişim yolu, sen mesajı yerine ben mesajı kullanmaktır. Sen mesajı rahatsız olduğumuzda karşımızdakine yönelik, genellikle sen sözcüğünü de kullanarak olumsuz yargı içeren nitelikte kullandığımız ifadelerden ibarettir. Bu durum bir saldırı niteliği taşıdığında, karşıdaki kişi karşı savunmaya geçer. Buna cami görevlisi-cemaat iletişimi açısından baktığımızda, cami görevlisi ile cemaatin iletişimi kopma noktasına gelecek ve onarılması güç sonuçlar doğuracaktır. Kısaca denilebilir ki, cami görevlilerinin cemaatiyle iyi bir iletişim sağlaması için bazı kelimeleri yerinde ve zamanında kullanması çok önemlidir. "Sizi ve gayretlerinizi takdir ediyorum.", "Acaba sizin düşünceniz nedir?", "Lütfen", "Teşekkür ederim" gibi, anahtar sayılabilen sözler, cami görevlisiyle cemaat arasındaki iletişimi kolaylaştıracak, dolayısıyla, aralarında sevgi, saygı ve hoşgörüye dayalı bir otoritenin sağlanmasına yardımcı olacaktır. b. Sözsüz İletişim İletişim, bütün bir bedenin katıldığı karşılıklı etkileşimdir. Bu itibarla eğitim-öğretimde, duygu ve etkileşimi de göz önüne alma zorunluluğu kaçınılmazdır. "Sözlü iletişim, akıl ve mantığı, sözsüz iletişim ise duygu ve ilişkileri en etkili ifade etme aracıdır". Cami görevlileri ve cemaatin tavır ve hareketleri, yüz ifadeleri ve tüm vücudun ifadesi, öğrenim işine, yani bilginin verilmesi, alınması, işlenmesi, değerlendirilmesi, cevaplandırılması ve bütün bunların sonunda davranış gelişmesi işine katılır. Genel olarak, bilinç dışı ve kontrolsüz dediğimiz iletişim biçimini oluşturan bu haller, etkilerin yüzde ellisini (% 50) oluşturmaktadır. Sözsüz iletişimde ise, söylenenlerin tam tersini gösterdiği durumlarda tehlike büyük olur. Mesela, samimiyetten ve iyilik severlilikten söz eden bir öğreticinin, davranışlarıyla riyakarlık ve düşmanlık ifadeleri göstermesi, onun sözlerinin yalan olarak anlaşılmasına sebebiyet verir. Bu hususla ilgili olarak Gazali şöyle diyor: "Lisan-ı hal ile söylemek, sözle söylemekten daha fasihtir; insanın tabiatı, sözlere uymaktan ziyade amellerde müşahedeye daha meyillidir." Mevlâna ise, sözün bahane olduğunu belirttikten sonra, "bir insanı diğer bir insana doğru çeken şey, söz değil, belki ikisinde mevcut olan ruhî birlikten bir parçadır" derken sözsüz iletişimin önemine işaret etmiştir. Sonuç olarak denilebilir ki, kişiliği sağlam ve dengeli, mesleğini çok seven, samimi ve yüreği sevgiyle dolu din görevlileri, cemaatin üzerinde derin tesir bırakırlar. 3. İletişim Sürecinin Öğeleri: A. Kaynak: Mesajı ileten kişi (imam, öğretmen vb) B. İleti (Mesaj): Kaynaktan alıcıya yöneltilen şey (Hutbe, vaaz vb) C. Alıcı: Mesajın iletildiği kişi (cemaat, öğrenciler vb) D. Kanal: Mesajın iletildiği yol, her türlü iletişim aracı. E. Geri Bildirim: Mesajın iletildiği kişilerden yansıyan olumlu veya olumsuz sözlü veya sözsüz tepkiler. 4. Din Hizmetlerinde İletişim Engelleri Din hizmetlerinde belli başlı iletişim engelleri şunlardır: Aşırı genelleme: (mesaj ve fikir bazında) “Bütün iltifatlar yağcılıktır” vb ifadeler Kutuplaştırma: Şucu, bucu olarak insanları kategorize etme. Kişileştirme: Sen ile başlayan eleştiriler. Mutlakçılık: (-meli, malı konuşmalar) Değiştirme gayreti: İstek dışı her şeyi değiştirme, baskı vb. Keşkecilik: Kendisiyle barışık olmayanlar başkalarıyla da sağlıklı bir ilişki kuramazlar. Toptancılık: Bütün birey ve olayları aynı görme. “Bütün erkekler/hocalar böyle” vb. ifadeler. Önyargı: 5. Din Hizmetlerinde İletişim Dilinin Önemi: a-Beden dili: Bedenin hareketleri, duruşu mesaj yüklüdür. Bu mesajlar kendi içinde bulunduğumuz ruh halini olduğu kadar diğer insanlarla olmasını arzu ettiğimiz iletişim türünü de ifade eder. İnsan vücudunun en dikkati çeken yeri yüz, yüzünden en çok dikkati çeken yer ise gözleridir. Ancak yüz ifadelerini anlamak kolay değildir. Çünkü yüz karmaşık bir iletişim sistemi oluşturur. Yapılan bir araştırma, neşeli ve mutlu ifadelerin en iyi, ağız ve gözle ortaya konulduğunu; kızgın ifadelerin, kaş ve dudak ile ortaya konulduğunu; hayret ve sürpriz gibi dışarıya açık ifadeler ve anılara dalma gibi içe dönük ifadelerin ise, en iyi gözle belirtildiğini ortaya koymuştur. Gözün kendisi başlı başına bir mesaj kaynağıdır. Bir kimse gözünüze bakıyorsa, size ilgi duyuyor demektir. Öte yandan bir kimsenin gözlerini kaçırması bir şey sakladığını ifade edebilir. Bundan dolayı, iyi satıcılar, politikacılar ya da yöneticiler konuşurlarken, karşılarındaki kimsenin gözünün içine bakarlar. Göz ilişkisi kurulduktan sonra, diğer ilişkiler yavaş yavaş kurulabilir. Jestler yani el ve kol hareketleri, duyguların en güzel belirtileridir. Karşımızda konuşan kişinin elindeki kâğıdı sürekli büküp katladığını, parmaklarıyla masaya sürekli vurduğunu ve gözlerini bakışlarımızla hep kaçırdığını görürsek, bu kişinin bizimle beraber olmaktan rahatsız olduğunu düşünürüz. Bu tür davranışlar, karşımızdaki ne derse desin, onun gerçek heyecanlarını açığa vurmaktadır. Dokunma bir başka iletişim yoludur. Dokunma en kısa yoldan “sen benim için önemlisin, seni yalnız bırakmayacağız” mesajının verir. Hiçbir söz, bu mesajı, dokunma kadar etkili olarak ifade edemez. Bir babanın çocuğunun başını şefkatle okşaması, bir kimsenin arkadaşının omuzuna yavaşça vurması saatlerce açıklama ve anlatımdan daha etkilidir. Giysiler mesaj yüklüdür, kimliğimiz hakkında bilgi verir. En güzel örnek askeri veya diğer resmi kıyafetlidir. Giyim tarzı, insanların gelir, sosyal grubu, statüsü, hayal felsefesi vs. hakkında bilgi verebilir. İş görüşmelerinde adayın konuşması mimikleri gibi giyimine de bakılır. “Kişi giyimiyle ağırlanır, sözüyle uğurlanır” Ses tonu, konuşma tarzı, vurgulamalar, susmalar önemli mesajlar taşır. Yüksek sesle konuşan kişi korku, endişe öfke yâda heyecanından bu şekilde konuşuyordu. Buna karşılık derinden ve normal bir sesle konuşan kişi kendine güvenen bir kişi izlenimini verir. Sözün içeriği ile ses tonu, mimikleri ve jestler arasında ilişki vardır, birbirin bütünleyen mesajlar taşırlar. Vurgu öne çıkarılmak istenen kelime üzerine yapılır. Özne, nesne veya fiilden hangisinin konuşan açışından önem taşıdığı belirtilmiş olur. Mesela aşağıdaki cümlede farklı vurgular görülmektedir. Muhammed düşen adamı kaldırmış. Muhammed düşen adamı kaldırmış. Muhammmed düşen adamı kaldırmış. b- Mekan dili: İletişimin içinde yer aldığı mekan, psikolojik ve fiziki özellikleri gönderilen mesajın yorumlanmasını önemli ölçüde etkiler. İletişim mekanı üç gruba ayrılabilir. 1) İletişimde bulunan kişiler: İletişimde bulunan kişilerin birbirine yaş, cinsiyet ve sosyal mevki bakımından ne gibi ilişkiler gösterdiği onların ilişkilerini önemli ölçüde belirler. Türkçe bu değişkenlere duyarlı bir dildir. Bir kişinin yaş, cinsiyet ve sosyal mevki bakımından, bize göre nerede durduğunu bilmeden ona hitap etmek hemen hemen imkânsızdır. 2) İletişimin yapıldığı sosyal ortam: İletişimin oluşturduğu sosyal ortam mesajların idraki üzerinde tanımlayıcı bir çerçeve oluşturur. Her iletişim belirli bir sosyal ortam içinde yer alır. Ve bu ortamla ilgili birçok sosyal norm, değer ve beklentiler vardır. İletişim resmi ya da samimi bir zeminde gerçekleşmesi durumunda olduğu gibi. Bu sosyal norm değerler ve beklentilerin çoğu kere kişi farkında değildir. Ancak gelen mesajlar bu norm ve beklentiler çerçevesi içinde yorumlanır. 3) Fiziksel ortam: İletişim içinde oluştuğu ortamın fiziki özellikleri mesaj ve mesajların yorumunu etkiler. Oda, salon, büro, lokanta vs. de sözlü ve sözsüz iletişim farklı olmaktadır. Bulunulan yerin fiziki konumu ve nitelikleri, yani büyüklüğü ve biçimi, ayrıca rengi, aydınlatma derecesi, ısısı, sessiz ya da tenha olması gibi özellikleri o mekân içinde yer alan iletişimi etkiler. Herkes bu etkiler altında bulunur, ancak, bazıları bunun şuurunda iken bazı insanlar bu durumun farkında olmamaktadırlar. Fiziki özellikleri yerlerin fonksiyonlarıyla ilgili mesajlar taşır. Yasların yapıldığı yerler büyük ve görkemli binalardır. Camiler ve kiliseler bu dinlerin değerlerine uygun yapılardır. Eski Türk evleri de huzurlu ve sıcak mekânlardır. Buna karşılık gece kulüpleri ise loştur. Kişilerarasındaki mesafe de bir anlam taşır. Kültürden kültüre farklı olmakla beraber genellikle bu mesafe ile samimiyet arasında ters bir ilişki vardır. Samimiyet arttıkça bu mesafe azalır; azaldıkça artar. İlişkilerle mesafeler arasındaki bağı dört kısma ayırabiliriz. i-Mahrem mesafe: Duygusal bakımdan birbirine çok yakın olan kişiler arasındaki mesafe 30-35 cm lik bir mesafeyi ifade eder. ii-Kişisel samimi alan (40-80 cm lik bir mesafe): Birbirine karşı kendini yakın ve rahat hisseden insanlar arasında bulunur. iii-Sosyal mesafe (80 cm 2 m lik mesafe): İşlerin rahat konuşulduğu resmi ilişkilerin yürütüldüğü mesafedir. Memurun amirinden uzak durması bir saygı ifadesi olabilir. iv-Topluma açık mesafe (2 m den fazla bir alan): Genel mekanlarda, birbirini tanımayan insanlar arasındaki mesafe. Beşeri ilişkiler açısından mesafe oldukça anlamlıdır. Odasına girdiğimiz kişinin masası çok büyük ve bizden uzaksa (birçok yöneticinin masası böyledir) hele birazda yüksekse bu kişi ile aramızda kişisel ve sosyal manada bir uzaklık hissederiz. Makam sahibi makamının büyüklüğünü bize bu mesafe ile hissettirmek istemektedir. Sonuç olarak iletişimde ilişki düzeyine ve sözsüz mesajlara duyarlı olmak gerekir. Bunları algılamayan kişiler sözsüz iletişimde sağırdır. İletişim ortamının özelliklerine kördür ve kiminle ne zaman nerede nasıl konuşulacağını da bilmezler. Sözsüz mesajlara duyarlılık kazanmamış, karşısındakinin sadece söylediklerini duyan kimseler beşeri ilişkilerde büyük zorluklarla karşılaşır. Bu sebeple bu kimseler, çoğu kez beşeri/sosyal ilişkilerinde meydana gelen tıkanıklık ve problemlerin de pek anlayamazlar. 6. Din Hizmetlerinde Konuşma ve Dinleme a) Konuşma çeşitleri şunlardır: 1. Açıklayıcı konuşma 2. Bilgilendirici konuşma 3. Eleştirici konuşma 4. Savunucu konuşma b) Konuşmayı oluşturan etmenler: Konuşmayı oluşturan etmenleri ve bu konularda alıştırmalarla öğrencilerin kendilerine geliştirmelerini sağlayabilmek için, 1. Ses, boğumlama (telaffuz), Konuşma dinamiği (duygu, düşünce, istek), Sözcük hazinesi, Biçem (üslup) konularında bilgi edinir. 2. Konuşma sesini kullanmadaki becerisini geliştirecek alıştırmalar yapar. 3. Sesteki genel kusurları gidermek için alıştırmalar yapar. 4. Diyafram çalıştırmayla yeterli soluk alıp verme hareketlerini uygular. 5. Soluk denetimi alıştırmaları yapar. Merak öyle bir şeydir ki, ona karşı ilgisiz kalacak bir kimse yoktur. “Bugün köleliğin yeryüzünün on yedi milleti arasında yaşadığını, biliyor musunuz?.” diye söze başlayan hatip, dinleyicilerinin sadece merakını uyandırmakla kalmamış, üstelik hepsini de sarsmıştı: Kölelik mi? Hem de bu gün? Ve on yedi millet arasında? İnanılır şey değil. Acaba bu milletler, hangi milletlerdir ve kimlerdir? Görülüyor ki, hatip üç beş kelimeyle konu hakkında birçok şeyler söylemiş, sizi meraklandırmış ve bütün dikkatinizi, sözü üzerinde toplamıştır. Bu hareket şekli çok faydalıdır. c) Konuşmada önemli noktalar: Rasûlullah (s.a.)'ın konuşmasını incelediğimizde bir konuşmada şu özelliklerin olması gerektiğini tespit ediyoruz: 1. Konuşmada San'at Kaygısı Olmamalıdır: Rasûlullah (s.a.) muhatabına tesir eden bir ifâde tarzı ile konuşmuştur. Bu, kendine nübüvvet ve risâlet vazifesi veren, vahyedilenin tebliğini emreden1 Rabbinin açık emridir: "Onlara, içlerine işleyecek, ruhlarına tesir edecek şekilde beliğ söz söyle." "Ben sözünü zinetleme çabasına düşenlerden değilim" 2. Dürüst Bir Konuşma Olmalıdır: Rasûlullah (s.a.) güzel sözün ve hitabetin büyük rağbet gördüğü bir çevrede, iddiasız fakat mükemmel bir hatip olarak görülmüştür. Konuşurken kekelemek, harfleri, kelimeleri iyi telâffuz edememek, sözü getirememek, medarı kelâm kabilinden de olsa uzun uzun "eee" - "m" gibi mânâsız sesler çıkarmak, cümlenin sonunu getiremeyip sözü karıştırmak, dişlerini kenetleyip konuşmak, konuşurken parmak çıtlatmak, sakalını karıştırmak, ellerini oğuşturmak... gibi mânâsız hareketlerde bulunmak Onun konuşmasında rastlanan bir hususiyet değildir. İyi bir hatip için bunların birer kusur olduğu bellidir. 3. Konuşma Açık-seçik Olmalı, Gereksiz Uzatmalardan Kaçınmalıdır: Rasûlullah (s.a.) "cevâmiu'l-kelim (az, öz söz söyleme kabiliyeti) ile gönderildim" buyurur. İbn Hacer Askalânî (852/1448) bu vasfın hem Kur’an'a, hem de hadislere şâmil olduğunu söyler. Gerçekten de Rasûlullah (s.a.)'ın "Ameller niyetlere göre değer bulur" gibi geniş mânâ ifâde eden bir kaç kelimelik hadîsleri vardır. Alî el-Kârî (1014/1605) bu çeşit hadislerin sadece iki kelimelik olanlarından bir "kırk hadis" derlediğini söyler. el-Mesudî (346/957),21 elKayravânî (453/-1061) bu hadislerden bir çoğunu bir araya getirmişlerdir. Ancak bu vasfın, bütün hadîslere şâmil olmadığını söyleyebiliriz. 4. Konuşma Edebî Ve Ahlakî Olmalıdır: Rasûlullah (s.a.)'ın konuşmasında edep dışı. utanç verecek çeşitten kelimeler yer almamıştır. Abdullah b. Ömer (73/692) der ki: Rasûlullah (s.a.) tabiat icâbı olarak fena söz konuşan (fahiş) bir kimse olmadığı gibi, böyle konuşmak için kendini zorlayan (mütefahhiş) bir kimse de değildi." Aynı konuda Enes b. Mâlik (93/711) şöyle der: Rasûlullah (s.a.) utanç verici sözleri konuşan, lanet eden, söven bir kimse değildi. Azarlayacağı zaman "Ne oluyor ona, alnı toprak olasıcaya?" derdi. Rasûlullah (s.a.) muhatabına bazan "veyhake (yazık sana) şeklinde bir kelimeyle hitap etmiştir. Ancak bu, hakaret mânâsı taşımayan, muhatabı da utandıracak mahiyette bir kelime değildir. Nitekim: a) Bir sefer esnasında zevcelerinin bindiği develeri koşturarak süren köleye "Yazık sana ey Encese, yavaş ol, (develerin üzerindeki) billur sırçaları kıracaksın" demiştir. b) Zina ettiğini ve cezasının verilmesini istemek üzere gelen kadına "dön, Rabbinden mağfiret dile”, ve “tövbe et" demiştir. c) Bedirde oğlu öldürülen kadın, oğlunun cennette değilse, feryad ile ağlayacağını, cennette ise acısına sabredeceğini söylemesi üzerine: "Sadece bir cennet mi var sanıyorsun? Bir çok cennet var. Oğlun ise Cennetul-Firdevste'dir" demiştir. 5— Sözler Dikkatle Seçilmelidir: Rasûlullah (s.a.) konuşurken gelişi güzel değil, ne söylediğine dikkat ederek, söyleyeceği kelimeleri tek tek seçerek konuşmuştur. Bu konuda şu misâlleri vermek mümkündür: a) Mu'âz b. Cebel (18/639) "Hakkımda en çok korktuğun nedir?" dediği zaman, eliyle ağzım işaret ederek "işte bunu muhafaza et" demiş, daha sonra, insanları, yüzleri üzerine cehenneme sürükleyenin dilleri olduğunu anlatmıştır.28 bl Ebû Hüreyre (59/678) Peygamber (s.a.)'in şöyle dediğini nakleder: "İnsan hiç ehemmiyet vermeden bir kelime söyler, o söz sebebiyle cehennemde yetmiş yıl sürecek olan derin bir çukura yuvarlanır." c) Peygamber (s.a.) köle sahiplerine: "Sizden biri abdî, emetî (kulum, cariyem) diye hitap etmesin. Çünkü hepiniz Allah'ın kulusunuz. Kadınlarınızın hepsi de Allah'ın cariyeleridir. Bu sebeple kölelerinize hitap ederken "Oğlum, kızım, yiğidim, hanım kızım" desin demiş, kölelere de: Sizden biri sahibine: "Rabbî, Mevlâye" demesin. Çünkü sizin Rabbiniz, Mevlânız Allah'dır. Bunun üzerine "seyyidî (efendim) desin" emrini vermiştir.30 d) Bera b. Âzib (71/690) Rasûlullah (s.a.)'dan, uykudan önce okuyacağı bir duâ öğretmesini istemiş, bu isteği yerine getirilmiştir. Daha sonra Rasûlullah (s.a.) bu duayı ezbere alıp almadığını kontrol için duayı tekrar ettirmiş. Duanın sonunda "ve nebiyyike" yerine "ve rasûlike" deyince (aynı mânâyı ifâde etmesine rağmen) tashih ederek "ve nebiyyike" dedirtmiştir.31 6. Tane Tane Konuşulmalıdır: Peygamberimiz dinleyenlerin rahat anlayabileceği bir hızla ve tonda konuşurdu. 7. İrticalen Konuşulmalıdr, Kağıttan Okunmamalıdır: 8. Muhataba Göre Hitâbetme Yolu Tutulmalıdır: “İnsanlara akılları nispetinde konuşunuz” d) Dinlemenin önemi ve dinleme becerileri: Dinleme bir beceridir. Ve bu beceri birtakım ilke ve yöntemlerle çok daha etkili bir şekilde kullanılabilir. İnsan iletişiminin yaklaşık %90 ı sözel olarak yapılmaktadır. Bu iletişinin ancak yarısı kısa bir süre sonra hatırlanabilir. Aradan daha fazla zaman geçtiğinde ise %20-25 ini bile zor hatırlarız. Bütün bu nedenlerden dolayı etkili dinleme ilke ve yöntemlerini öğrenmek ve bunları uygulamak daha da önem kazanmaktadır. Etkili dinleme sadece söylenilenleri duymak değil, aynı zamanda bu söylenenleri önemli bulmak, kavramak ve değerlendirmektir. Ayrıca etkin dinleme aktif bir süreçtir. Olaya bir de başka boyuttan bakalım. Etkin dinleme öğretmen-öğrenci ilişkilerini de olumlu bir yönde etkiler. Öğretmen genellikle kendini dinleyen ve dinlediğini çeşitli biçimlerde belli eden öğrencilere daha fazla ilgi gösterir ve onlara dönerek konuşur. İki tür dinleme vardır: 1.Anlamak ve Yardımcı Olmak İçin Dinleme 2.Yargılama ve Tuzak Kurmak İçin Dinleme DİN HİZMETLERİNDE REHBERLİK VE DİNİ DANIŞMANLIK Dini danışmanlık kavram ve kurum olarak batı kültürüne aittir. Ancak, bu kavramın içerdiği anlam, İslam kültürüne ait tebliğ ve irşat kavramlarını içinde barındırmaktadır. Bu iki kavrama dayalı dini danışmanlık hizmetleri yüzyıllar boyunca cami ve tekkeler bünyesinde verilmiş, bugün de imam-müftü ve vaizler tarafından informel olarak sürdürülmektedir. Bu çalışmada şu sorulara cevap aramaya çalışacağız: - Kuramsal olarak batıda doğan dini danışmanlık kavramının, İslam kültüründeki dayanakları nelerdir? Günümüz İslam toplumunda bu kurum, hangi alanlarda nasıl uygulanacaktır? - Dinin bizatihi kendinden veya yorumundan kaynaklanmayan, günlük hayatın gereği olarak ortaya çıkan problemlerin çözümünde dinin sunduğu çözümler nasıl kullanılabilir? 1. Rehberlik ve Dinî Danışmanlık Kavramları Rehberliğin çok çeşitli tanımları yapılmıştır. Örnek olarak; "Rehberlik, gizilgüçlerini ve niteliklerini anlaması ve bunların toplumsal gerekliliklerle ve fırsatlarla daha etkili biçimde ilişkilerini kurması, toplumsal ve moral değerlerle uyum halinde yaşaması için, bireye eğitim ve yorumlama yolu ile yapılan sistematik ve profesyonel bir yardımdır" (Matthewson, 1962, S: 141)."Rehberlik, sorunlarını çözmesi ve içinde yaşadığı toplumun özgür ve sorumlu bir üyesi olabilmesi için bireye yardımcı olacak deneyimler kazandırma programıdır" (Glanz, 1974; S: 39). "Rehberlik, bireye kendini ve çevresini anlaması ve bu yolla gizilgüçlerini kullanabilmesi için yapılan yardım sürecidir" (Peters ve Shertzer, 1969, S: 35). Yukarıdaki tanımları incelersek, rehberliğin bireyde gerçekleştirmeye çalıştığı amaçlarını şu şekilde özetleyebiliriz: 1. Kendini tanıması, 2. Çevrede kendisine açık olan fırsatları öğrenmesi, 3. Gizilgüçlerini geliştirmesi, 4. Çevresine uyum sağlaması. Belirtilen bu amaçların ilk ikisinde, "Bilgi verme" diğer ikisinde de "Psikolojik danışma" vurgulanmaktadır. Dini danışmanlık ise, davranış uyumunu ve davranış değişikliğini kolaylaştırmak amacıyla, dini kaynakları ve danışma tekniğini kullanarak kişinin kendisiyle ve bireyler arası olan ilişkilerinde işlev (fonksiyon) bozukluğuna yol açan duygusal rahatsızlıkların uzmanlarca teşhis ve tedavisidir. Türkiye’nin farklı bölgelerinden hizmet içi eğitim amacıyla Kastamonuda toplanan imamlar üzerinde lisans düzeyinde yapmış olduğumuz bir çalışmada da imamların %64’ünün cemaatleriyle cami dışında da görüştükleri, %23’ünün namazlardan sonra düzenli olarak sohbet toplantıları yaptıkları, %10’unun ise düzenli ev toplantıları yaptıkları sonucu ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada imamların sadece %3’ünün cami dışında cemaatiyle ilişkisinin zayıf olduğu belirlenmiştir. Araştırmamızın sonuçlarında imamların, toplumun kendisine ihtiyaç duyduğu her yerde bulunmak zorunda olduğu, hastalıkta, ölümde, düğünde, nişanda ve tüm problemlerinin çözümünde cemaatinin yanında olduğu ve adını koymasak bile dini danışman olarak görev yaptığı belirlenmiştir1. 1 . Nurullah Altaş, Camilerde Din Eğitimi Faaliyetleri ve İmam-Hatiplerin Yeterliliği, Yayınlanmamış Lisans Tezi, A.Ü. İlahiyat Fak, Ankara 1995, s. 98 Din görevlilerinin görev alanlarıyla ilgili olarak yapılan farklı çalışmalara dayanarak söz konusu danışmanlığın daha çok inanç ve ibadetle ilgili konularda bilgi verici danışmanlık, aile içi ilişkilerde yaşanan problemlere, sosyal hayattaki ilişkilerde uyumsuzluk ve çatışmalar, ölüm ve hastalık anlarında moral destek çerçevesinde sürdürüldüğünü söylemek mümkündür2. 2. Din Hizmetlerinde Rehberlik ve Dinî Danışmanlığın Önem Ve Gerekliliği Rehberlik danışma çeşitli nedenlerle uyum sıkıntısı çeken kendini yalnız hisseden, başarısız ve değersiz gören kimselerle sorunlarının kaynağını ve çözüm yollarını görmede yardımcı olur. Ancak bu hizmetten kendini tanımak ve anlamak isteyen kimseler yaralanabilir. İnsanlar birlikte yaşadıkları sürece danışmanlığa ihtiyaç duyarlar. Bu ihtiyaç insanın yaratdılışından kaynaklanan özelliklerinden kaynaklanır. Kişi hayatı tanımaya anne ve babasının rehberliğinde başlar. Onun en yakınında bulunanlar, danışma faaliyetlerini bu insan yavrusu kendi başına ayakta durabileceğini gösterinceye kadar devam ettirirler. Hayatının ilerleyen aşamalarında insanoğlu, zaman zaman yoğunlaşarak, zaman zaman daha az, ama her zaman danışmaya ihtiyaç duyar. Yaşı ve tecrübesi ne kadar çoğalırsa çoğalsın insanların tek başlarına hareket edemeyecekleri alanların varlığı bir gerçektir. Kişilik gelişimini tamamlamış olsa da bireylerin tek başlarına hareket etmekte zorlandıkları ve danışmaya ihtiyaç duydukları alanlardan birisi de dini hayattır. İnsanlar, içinde bulundukları hayata ilişkin bazı sorular sorarlar ve bu soruların cevaplarının bir kısmını dinde bulurlar. Sorularına cevap buldukları dinin inanç esaslarını kabullenirler. Kabullendikleri esaslar çerçevesinde de hayatlarını düzenleme gayreti içindedirler. Ancak, bu çaba içinde gerek bilişsel açıdan gerekse inanç-uygulama çatışmasından kaynaklanan problemlerle karşılaşma her zaman için söz konusudur. İşte, psikolojik danışma ve rehberliğin klasik sürecinden ayrılarak, bu tür insanların problemlerine çözüm getirmeyi hedefleyen dini danışmanlık uygulamaları bu noktada karşımıza çıkar. 3. Din Hizmetlerinde Rehberlik ve Dinî Danışmanlık Alanları Dini danışmanlık, kavramın çıkış noktası olan Hıristiyan kültüründe çok geniş bir alanda kullanılmaktadır. Akıl ve ruh sağlığında dini gelenek, eğitim geleneği, vaaz geleneği, tıbbi gelenek bir birinden bağımsız olarak kurumsallaşmış alanlardandır3. Bu çerçevede dini danışmanlık, klinik psikoloji ile birlikte kilise bünyesinde, aile ilişkileriyle ilgilenen sosyal kurumlarda, hastanelerde, yaşlı bakımevlerinde uygulama alanı bulmaktadır. İslam kültürü çerçevesinde toplumumuzda karşılaşılan problemleri de göz önünde bulundurarak dini danışmanlığın uygulama alanlarını şu şekilde belirledik: 1. Örgün Eğitim Süreci İçinde Dini Danışmanlık Uygulamaları 2. Örgün Eğitim Sonrası Dini Danışmanlık Uygulamaları 2 . İmamlarla ilgili bazı çalışmalar için bkz.: Ramazan Buyrukçu, Din Görevlisinin Mesleği Temsil Gücü, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995 3 . Hıristiyan geleneğinde Dini Danışma alanları hakkında geniş bilgi için bkz. Liddel, s. 4-11 4. Rehberlik ve Dinî Danışma İlkeleri 1. Sistematik Duyarsızlaştırma: Wolpe tarafından geliştirilen bu tekniğin amacı, herhangi bir uyarıcı ile korku veya kaygı tepkisi arasındaki çağrışım bağını çözerek korku tepkisini söndürmektir. Bunun için danışan güven verici, rahat bir ortama yerleştirilir. Kendini huzurlu ve gevşemiş olarak hissettiği sırada, korku yaratan uyarıcı en az korku uyandıran dozda verilir. Korku tepkisinin görülmemesi halinde uyarıcının dozu yavaş yavaş artırılır. Bir basamakta korku tepkisi görülürse bir önceki basamağa dönülür ve bu işleme uyarıcının korku tepkisi uyandırmadığı duruma gelinceye kadar devam edilir. 2. Biçimlendirme (Shaping): Bu tekniğin özü, öğrenilmesi istenen davranışı adım adım pekiştirerek öğretmektir. Bunun için öğrenilecek davranış basit tepki basamaklarına ayrılır. En basit tepkinin verilmesi halinde kişi hemen ödüllendirilir ve tepkinin tekrarlanma olasılığı artırılmaya çalışılır. Bir basamakta başarı elde edilince bir sonraki basamağa geçilir ve davranış tam olarak yerleşinceye kadar bu işleme devam edilir. 3. Taşırma (Flooding): Bu teknik sistematik duyarsızlaştırma tekniğinin tersi olup yapılan işlem danışanı korktuğu uyarıcı ile yoğun biçimde karşı karşıya bırakmaktır. Kişi korku uyandıran duruma tekrar konulduğunda yanında terapistin bulunması eskisi kadar korku duymamasına yardımcı olmakta ve kişi uyarıcıda korkulacak birşey olmadığını yaşayarak öğrenebilmektedir. 4. Atılganlık Eğitimi (Assertiveness training}: Şalter tarafından geliştirilen bu tekniğin dayandığı sayıltı, insanların duygu ve düşüncelerini açıkça ifade edemedikleri ve birbirlerine sahte davrandıklarını göstermektedir. Medeni cesaret de diyebileceğimiz atılganlık eğitiminde terapist danışanı, duygularını açıklamaya, isteklerini açıkça ifade etmeye teşvik eder ve istenilen davranışları gösterdikçe onu pekiştirir. Özellikle okullarda çekingen öğrencilere uygulanabilecek bir tekniktir. Voltan (1980) hemşirelik Öğrencilerine ve Topukçu (1981) bir kasabada ilkokul öğrencilerine bu tekniği uygulayarak yaptıkları deneysel araştırmalarda, bireylerde atılgan davranışlar geliştirilebileceğini ortaya koymuşlardır. 5. Kaçınma (Aversion terapi): İstenmeyen davranışların ortaya çıkma olasılığını azaltmak ya da söndürmek için davranışın her ortaya çıkışında nahoş bir uyancı vererek kişiyi cezalandırma "Kaçındırma" olarak adlandırılır. Yalnız cezanın uygulanışında yan etkilerinin olmamasına dikkat "edilmelidir. 6. Model Gösterme (Modeling): İnsanlar, birçok davranışları, başkalarını gözleyerek ve taklit ederek öğrenmektedirler. Sosyal öğrenme kuramının temsilcisi Bandura'ya göre, istenilen davranışı geliştirmek için, davranışın uygun bir modelini göstermek ve kişinin bu davranışı taklit etmesi halinde aşama aşama pekiştirmek gereklidir. Tabii davranışın yerleşmesi, modelin önemli kişi olması, kişinin önce benzer davranışa sahip bulunması ve davranışı hemen tekrarlama olanağına sahip olması halinde daha çabuk gerçekleşmektedir. Rehberlik ve Dinî Danışmada Kullanılan Yöntem Ve Teknikler Danışman, psikolojik danışma oturumlarında danışanın konuşmalarına ve suskunluğuna çeşitli tepkiler verir. Bu tepkiler uygun ve yerinde kullanıldığı takdirde danışanı daha çok konuşmaya ve kendini açıklamaya teşvik edebilir. Danışma durumlarında danışmanların kullandıkları tepki türlerinden bazıları aşağıda kısaca özetlenmiştir: 1. Açıklama: Danışanın ifade ettiği duygu ve düşünceleri daha anlaşılır hale getirmek için verilen tepki "açıklama"dır. Açıklama, içeriğin ve duygunun açıklanması olmak üzere iki kısma ayrılabilir. İçeriğin açıklanması danışanın ifade ettiği düşüncelerin berraklığa kavuşturulması için verilen tepkidir. Duyguların açıklanması ise danışan tarafından bulanık bir şekilde ifade edilmeye çalışılan duyguların adlandırılması ve açıklığa kavuşturulmasıdır. Açıklama danışanın ifade ettiği cümle ya da cümleciklerin düzene konması şeklinde olabildiği gibi, duygu ve düşüncenin farklı cümlelerle yeniden ifadelendirmesi şeklinde de olabilir. Bu yolla danışman danışanı dinlediğini ve anlamaya çalıştığını ifade etmiş olmaktadır. Danışman danışanın söylediklerini aynı kelimelerle ya da aynı anlamı veren başka kelime veya cümle ile yeniden ifade ettiği zaman, belli bir düşünceye dikkatini çekmekle yetinmekte, düşünceler arasındaki ilişkileri ya da çelişkileri gösterme gibi bir amaç gütmemektedir. 2. Onaylama: Danışanın söylediklerini baş sallayarak, "hımm, yaa. evet" diyerek tepkide bulunmaktır. Güdümsüz danışmanların kullanmayı tercih ettikleri onaylama tekniği, danışmanın danışanı dinlediği ve anlamaya çalıştığı mesajını vermeli ama onun her söylediğini doğru bulduğu anlamına gelmemelidir. 3. Duyguları Yansıtma: Rogers (1951) yansıtmayı danışanın bakış açısını anlamak ve bu anlayışı ona iletmek olarak tanımlamaktadır Daha çok güdümsüz danışma yöntemini benimseyen danışmanların kullandığı bu tekniğin danışanı duyguları üzerinde daha çok konuşturma, duygusal boşalımı sağlama gibi yararları da vardır. Duyguların doğru olarak yakalanıp yansıtılması güçlü bir empatik anlayış, sabırla, dikkatle dinleme ve tecrübe gerektirir. Aceleci danışmanların çok kere yüzeysel bir anlayışla yanlış yansıtma yapmaları olasılığı vardır. Öte yandan, duyguların yansıtılması zaman zaman yorum tekniğine çok yaklaşabilmektedir. Eğer danışman danışanın kavrayışının çok ötesine geçer ve henüz onun kabule hazır olmadığı duyguları yansıtırsa danışanın direnci ile karşılaşma olasılığı fazladır. Bunun için duyguları yansıtırken danışanın kendini kabule hazır oluş düzeyini dikkate almak gereklidir. 4. Yüzleştirme: Danışanın sözleri arasındaki tutarsızlıklara ya da sözleri ile davranışları arasındaki çelişkilere dikkat çektiği zaman danışman "Yüzleştirme" yapmış olmaktadır. Bir kimsenin vücut dili (jest ve mimikler, terleme ve kızarmalar) onun söylediklerini yalanlayabilir. Danışmanın danışanı her yönden, önce dikkatle gözlemesi ve yakaladığı bağdaşmazlık durumlarını yansıtması onun içgörü kazanmasına yardımcı olur, Ancak burada da danışanın duygusal gelişim temposunu göz önde bulundurmak gereklidir. 5. Yorumlama: Yorum, danışanın ifade ettiği duygu, düşünce ve olaylar arasında bağlantılar kurma ve davranışlarının, farkında olmadığı duygusal nedenlerini gösterme tekniğidir. Bu tekniğin amacı danışanın, derindeki duygularının farkına varmasına ve duyguları ile davranışlarını bütünleştirmesine yardımcı olmaktır. Yorumlama tekniği bir anlamda yansıtma tekniğine benzemektedir. Bir danışman danışanın kapalı ve dolaylı olarak ifade ettiği ya da vücut dili ile açığa vurduğu duygularını farkedıp yansıttığı zaman bir anlamda yorum yapmış olmaktadır. Danışman elinde yeterli veri olmadan yorum yapmaya kalkmamalıdır Yorumlamaya erken başlamak ve bunu sıkça yapmak danışanı danışmana bağımlı kılabilir. Gerçek bir içgörü geliştiği zaman kişi yorumunu kendisi yapabilecek hale gelir. Danışman yorumlarını kesin bir dille ifade etmekten kaçınmalı ve danışanın anlayış düzeyinin üzerinde yorumlar yapmaktan kaçınmalı, bazı yorumları danışan tarafından reddedildiği zaman ısrar etmemelidir. Yorumlama genellikle psikanalitik yönelimli terapistlerle kısmen danışandan hız alan danışma tekniğini benimseyen danışmanların kullandıkları bir tekniktir. 6. Destekleme: Destekleme, danışanı, duygu ve düşüncelerini incelemeye, kendini tanımaya ve değişik davranış tarzlarını denemeye teşvik etmektir. Danışana probleminin sadece kendisine özgü olmadığının, şikayetlerinden kurtulabileceğinin, kendisinin zayıf, güçsüz, yetersiz olmadığının, çalıştığı takdirde başarılı olabileceğinin söylenmesi desteklemeye örnek olarak verilebilir. Destekleme tekniğinin sık sık kullanılması halinde fayda yerine zarar getirmesi söz konusudur. Danışanın şikayetlerini, kendisine ve çevresine karşı tutumunu iyice anlamadan destekleyici konuşmalar yapmak, onda, yeterince anlaşılmadığı ve kendisinin hafife alındığı duygusu uyandırabilir. Rogers(1951)'e göre böyle bir yaklaşım danışana karşı saygısızlık işareti sayılabilir. Destekleme tekniğini kullanırken danışanın olgunluk düzeyini, şikayetlerinin yoğunluk derecesini dikkate almak gereklidir, 7. Cesaret Verme: Destekleme tekniği ile benzerlik gösteren cesaret verme tekniği danışanı yetersizlik ve değersizlik duygusundan kurtarıp kendine güven kazanmasını sağlamak amacı ile kullanılmaktadır. Danışana, kendini tanıma, anlama ve yönetme konusundaki girişimlerinin yerinde olduğunu söylemek ve bu yolla davranmaya teşvik etmek cesaret vermek, yüreklendirmek olarak nitelendirilmektedir, Ancak bunu yapmak için danışman danışanın gerçekten teşvik edilecek olumlu davranış belirtileri gösterdiğinden emin olmalıdır. Aksi halde cesaret verici tepkiler danışanı yerli yersiz pohpohlama şekline dönüşebilir. 8. Soru Sorma: Soru iki kişinin sözel iletişimde bulunduğu hemen her durumda kullanılan bir tekniktir. Psikolojik danışma oturumlarında da danışman bazı hallerde danışana soru sorabilir. Benjamin (1974), danışmanın, danışanı iyi duyamadığı, söylediğini anlayamadığı, ya da danışanın bir düşüncesi, tutumu veya davranışı hakkında daha ayrıntılı bilgi sahibi olmak istediği zaman soru sorabileceğini belirtmektedir. Bazen uzun süren bir sessizliği de bir soru ile bozmak gerekebilir. Böyle durumlarda sorulan yerinde sorular danışana karşı samimi bir ilginin işareti olup danışanı konuşmaya teşvik edebilir. Ancak soruların belli bir cevaba zorlayıcı, kapalı uçlu sorular olmaması gereklidir. Çünkü böyle soruların cevabı kısa olacağı için yeni bir sorunun sorulmasını gerektirir ve giderek psikolojik danışma bir tür sorgulamaya dönüşebilir. Danışana sorulacak sorular "Böyle bir durumda ne hissettiniz? Beni kullanıyor dediniz bununla ne kastettiniz?" gibi, cevabı açık bırakılmış, danışanı konuşmaya ve kendini ifade etmeye olanak verecek tipte olmalıdır. Ayrıca sorunun açık ve anlaşılır olmasına da dikkat edilmelidir. 9. Bilgi Verme: Psikolojik danışma oturumlarında bazan danışanın belli bir olgu hakkında bilgiye ihtiyacı olabilir. Aslında bilgi verme rehberlik hizmetlerine özgü bir işlev olup psikolojik danışma bilgi verme işi değildir. Bununla birlikte, danışan belli bir konuda bilgi isterse, psikolojik danışmanın bilgi vermek demek olmadığını ileri sürerek danışanı bilgi kaynağına göndermek o anda danışmanın akışını durdurabilir. Çünkü danışanın sorunu o bilgiyi edinmekle çözülebilir ya da başka bir yöne çevrilebilir. Onun için danışman, elinden geldiği kadar, istenen bilgiyi sağlamaya çalışmalı, ama bunu yaparken psikolojik danışma yapmadığının bilincinde olmalıdır. 10. Tavsiye Verme: Psikolojik danışma başkalarına akıl verme, tavsiyede bulunma işlemi değildir. Ancak, psikolojik danışma sırasında danışana tavsiye vermeyi gerektiren durumlar ortaya çıkabilir. Özellikle başkalarının görüşüne önem veren bağımlı danışmanlar tavsiye almak için danışmana başvurmaktadırlar. Böyle bir istek geldiği zaman ve danışman da danışanı yeterince tanımış ve bazı hareket tarzları belirlemişse, tavsiye vermekte bir sakınca olmayabilir. Ancak danışanı iyice anlamadan tavsiye vermeye kalkışma ve bunu çok sık yapma danışanda bağımlılığı artırabilir. Bazen bu tarz bir davranış kendini anlatma ihtiyacında olan bir danışanda öfke ve hayal kırıklığı uyandırabilir. Rehberlik ve dini danışmada kullanılan yöntem ve tekniklerin faydalarını şöylece sıralayabiliriz: 1. Bedensel, zihinsel, duygusal vb yönlerden özelliklerini tanımalarına ve kabul etmelerine 2. İnsanlarla sağlıklı ilişkiler kurabilmek için gerekli becerileri kazanmalarına ve yaşama karşı olumlu bir tutum geliştirmelerine, 3. Kişisel gelişimleri için kendilerine açık olan fırsatları, okul ve okul dışındaki eğitim olanaklarını, meslekleri, iş dünyasını ve toplumun beklentilerini tanımalarına, 4. Amaç belirleme, sorun çözme, karar verme, tercih yapma, sorumluluk alma gibi yaşam becerilerinde yeterlilik ve kendine güven kazanmalarına, 5. Yaşantılarını bir bütün olarak değerlendirerek bir yaşam felsefesi geliştirmelerine, 6. Toplum gerçeklerini de göz önüne alarak, kendilerine uygun üst öğrenim programlarını, iş ve meslek tanıyıp seçmelerine, yardımcı olabilir. DİNİ REHBERLİK VE DANIŞMANLIK DİYALOG ÖRNEKLERİ ÖRNEK 1: Namaza devam edememe konusunda problem yaşayan bir öğrencinin danışmanla diyalogu: Ali: Benim namaz kılmamak gibi bir sorunum var. Ara sıra namaz kılıyorum, ama sürekli olmuyor. Danışman: ….(susma) (Danışman danışanın yüzüne, dinlediğini belirten bakışlarla bakar.) Ali: Namazın dinimizdeki önemini anlıyorum. Gerekliliği, faydaları hepsi tamam. Ama uygulamada sıkıntılarım var. Keşke namaz konusunda bütün anlatılanları yerine getirebilsem. Danışman: Namazlarınızı devamlı kılmak istiyorsunuz, ama bazı problemlerden dolayı bunu başaramıyorsunuz. (Tekrarlama ). (Danışman danışanın sözlerini toparlayarak onu dinlediğini belirtiyor.) Ali: Evet öyle. Danışman: Problemi biraz daha açıklar mısın? (Genel Yedme) (Danışman deştirme yöntemi ile danışanı konuşturmaya, böylece asıl probleme yaklaşmaya çalışıyor.) Ali: Namazı devamlı kılamıyorum demiştim ya, işte asıl sorun o. Bir vakit iki vakit kılıyorum. Sonra ağır geliyor. Sıkılıyorum. Kılmadığım zamanda vicdan azabı duyuyorum. Çevremdeki insanlar da söyleniyorlar. Hem Kuran kursuna gidiyorsun hem de namaz kılmıyorsun diyorlar. Bu beni daha da bunaltıyor. Her zaman abdest al, namaz kıl. Bir müddet sonra sıkıcı geliyor. Danışman: Namazın gerekliliğini biliyorum demiştin ama şimdi sıkıcı diyorsun. Bunda bir çelişki yok mu sence? (Reddetme, soru sorma) (Danışman danışanın içerisinde bulunduğu ikilemi ortaya koyuyor. Böylece danışan problemini daha net hale getirebilecek.) Ali: bilmem, yazın sıcak örtünmek zor. Kışın soğuk, abdest almak zor. Danışman: Peki sıkıcı olan namaz mı yoksa namaz kılmak için gerekli olan şartlar mı? (Deştirme,Soru sorma). Ali: Aslında ben hiç bu tarafını düşünmemiştim. Sanırım beni sıkan namaz için gerekli olan şartlar. Danışman: Yani bu şartlar kolaylaşırsa namaz kılmak için engelin kalmayacak (Tahlilaçıklama). Ali: Nasıl? Şartlar nasıl kolaylaşacak ki? Danışman: Yazın örtünmek kışın soğuk demiştin, bu şartları iyileştirebilirsin. Bak, dinini hayatı için elinden gelen kolaylığı sen yapacaksın. Eğer gerçekten ibadetlerini yapamamak seni üzüyorsa onları yapılabilir hale getirebilirsin. Mesela, kışın üşümek istemiyorsan abdest almak için sıcak su kullanabilirsin. Yazın sıcaktan örtemiyorsan namaz kılmak için vantilatör açabilirsin. (Teşvik). Ali: ……….(düşünceli bir ifade ile başını sallayarak) bunları düşüneceğim. Danışman: Bir sonraki görüşmemize kadar bu tavsiyeleri uygulayabilirsin. Başka şeyler de bulabilirsin. Bana kalırsa sen bunun üstesinden gelebilirsin. (Cesaretlendirme). (Danışman danışanın içinde bulunduğu soruna bir çözüm üretebilmesi için onu cesaretlendiriyor) ÖRNEK 2: Ahirete iman konusunda problem yaşayan bir öğrencinin danışmanla diyalogu: Bekir: Ben Allah’a inanan bir insanım. Onun varlığına birliğine iman ediyorum. Ancak bazen aklımı kurcalayan düşünceler oluyor. Bu düşüncelerden dolayı kendimi suçlu gibi hissediyorum. Danışman: Anlıyorum (basit kabul). Bekir: Kursa gideli çok şey öğrendim. İman esaslarını işlerken Ahirete iman konusunda bazı noktalar beni düşündürdü. Bunları düşünmek istemiyorum ama aklıma geliyor. Danışman: buraya kadar anlattıklarınıza göre Allah’a iman eden birisiniz. Ancak bazı noktalarda sizi rahatsız eden düşünceleriniz var .(Tekrarlama). Bekir: Evet öyle. Danışman: Sizi rahatsız eden bu düşünceleri biraz açıklayabilir misiniz? (Genel Yedme). Bekir: Aklıma takılan şey ahrete iman noktasında. Bir gün herkes ölecek hepimiz bu dünyadan göçüp gideceğiz. Bedenimiz toprağa gömülecek ve çürüyecek. Asırlardır milyonlarca insan bu şekilde ölüp gitti. Bir gün hesaba çekilmek için yeniden diriltileceğiz. Peki, onca insan çürüyüp giden bedenler, nasıl bir araya gelecek bizden önce yaşamış milletler hepsi nasıl tekrar diriltilecek? Danışman: yani Allah’ın bu kadar büyük bir olaya nasıl güç yetireceğini düşünüyorsun ve işin içinden çıkamıyorsun. Doğru anlamış mıyım? (Aydınlatma). Bekir: Evet. Aslında bunları düşünmek istemiyorum, Allah’a inanan biri olarak bunları düşünmekten utanıyorum ama aklıma geliyor. Danışman: Bunları düşünmek suç değil hem bu tür düşünceler imanın bir göstergesi. Tabii ki düşüneceğiz sorgulayacağız. Yalnız, bu güne kadar hepimizi yarattığına inandığın Allah’ın tekrar yaratmaya gücü yetmez mi? Bu düşüncelerinde bir çelişki yok nu sence (Yansıtma). Danışman danışanı dinledi, problemi anlayabilmek için danışanın konuşmasını daha iyi açılmasını sağlayacak teknikler kullandı. Danışanın birbirine ters düşen düşüncelerine yansıtma tekniği ile ortaya koydu. Böylece danışan içinde bulunduğu durumu daha sağlıklı değerlendirebilecek. Bekir: aslında dediğinizde haklısınız. Düşüncelerimde çelişki var. Tıpkı Nasrettin Hocanın doğuran kazanı gibi doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne niçin inanmıyorsun demiş ya. D: Ahiret, gelecek konusunda bize söylenenlerden ibaret… Bunu yaşamadığınız için size mümkün olmayan bir şey gibi geliyor. Oysa doğumu yaşadınız ve her ana doğan canlıda bunu görüyorsunuz. Onun büyüdüğünü geliştiğini gözlemleyebiliyorsunuz. Ama ölüp gidenlerden ses seda yok onlar hakkında bilgilerimiz bize gelen rivayetlerden oluşuyor. Bu sizi ikna etmeye yetmiyor? Yanılıyor muyum acaba? (Tahlil- Açıklama) Bekir: Benim sözlere dökemediğiniz düşüncelerimi dillendiriyorsunuz. Evet, kısaca böyle. Danışman: Kuran okuyor musunuz? (Deştirme) Bekir: Evet okuyorum. Danışman: Peki mealini okuyor musunuz? Bekir: Hayır çok okumadım. Yalnızca namaz surelerinin anlamlarını biliyorum. Danışman: Allah-u Teâlâ Kuran’da bu konudan sık sık bahsediyor. Allah bir ayeti kerimede insanoğlun yaratılışını unutarak “O çürümüş kemiklere kim diriltir ki? Dediğini, buna karşılık Allah’ın da “Onları ilk defa inşa eden diriltir ve o her yaratmayı bilir” şeklinde karşılık verdiğini bildiriyor. Bekir: Ne güzel konuştunuz içime su serptiniz. Peki, bana ne önerirsiniz? Danışman: Size önerebileceğim şey bu konu ile ilgili yazılan kitaplardan temin edip okumak ve kurs hocanızla bu durumu paylaşıp ondan da yardım istemeniz olabilir. (tavsiye) bir sonraki görüşmemize kadar dediklerimi düşünün. Ben sizin bunun üstesinden gelebileceğinize inanıyorum (güvence Verme). Diyalog, danışmanın henüz farkında olmadığı düşüncelerin açıklanması ile devam etti. Danışman bilgi edinmek için danışana iki soru sordu. Bazen danışmanların eksikliğinden kaynaklanabilir. Bu noktada danışman gerekli bilgiyi vermelidir. Bu diyalogda da danışman Kuran’dan örneklerle danışanı bilgilendiriyor. Danışanın konuyla ilgili öneri istemesi üzerine birtakım tavsiyelerde bulunuyor. Son olarak güvence verme tekniği ile danışanı destekliyor. ÖRNEK 3 Din öğretimi sürecinde benzeri yaşanmış bir kurgu da burada örnek olarak verilebilir: Ayşe, lise birinci sınıfta okumaktadır ve yaşadığı bir çatışmayı din kültürü öğretmeniyle paylaşmaktadır. Öğretmen bu iletişimde danışman rolündedir: Ayşe- Allah’ı her şeyden çok seviyorum. Ancak şunu belirtmeliyim ki, içinde bulunduğum duygularımla onu üzmekteyim. Danışman- Bu duygularının, senin Allah’a olan sevgine ters düştüğünü mü düşünmektesin? (Ayşe’nin içinde yaşadığı çatışmayı yansıtmaya gayret etmektedir.) Ayşe- Son zamanlarda, kendimi gerçekten Allah’a yakın hissedememekteyim. Dua edemiyorum. İbadet edemiyorum ve dualarımın kabul edilmediğini hissediyorum. Bunun sebebinin işlediğim günahlar olduğunu anlamama rağmen problemimi çözmek için gerekli gücü kendimde bulamıyorum. Danışman- Siz, dua ettiğinizde ve ibadet ettiğinizde işlerinize müdahale eden bir gücün baskısı olduğunu mu hissetmektesiniz? (Günaha sebep olan olayı anlatmaya teşvik etmektedir.) Ayşe- Gençlik yıllarımdan beri derin bir üzüntü içindeyim. Annem babamdan ayrıldı. Sonra babamı kaybettim. Evimiz o zamandan beri huzurlu olmadı. Ben her zaman, “bunlar bana niçin yapıldı?” sorusunu soruyorum. Bazen hayata devam etmenin bir faydası olmadığını düşünüyorum ve artık gerçekten hiç kimse için önemli olmadığımı hissediyorum. Danışman- Birçok insan, artık onunla kimsenin ilgilenmediğini hissetmesi halinde hayata devam etme konusunda güçlükler hissetmektedir. (Ayşe’nin söylediklerine vereceğimiz bir çok cevap vardır. Ancak danışman, Ayşe’nin duyguları üzerinde konsantre olmayı ve daha sonra aile problemlerini araştırmayı tercih etmiştir.) Ayşe- İtiraf etmekten utanıyorum ama intihar etmeyi bile düşünüyorum. Bu kadar ümitsizlik içinde olduğumdan dolayı Allah’ı unutmuş gibiyim. Kur’an’da, Allah’ın yardımıyla her sıkıntının aşılacağının söylendiğini biliyorum. Dua ve sabır ayetlerini okuyorum. Ancak hiçbir işe yaramıyor. O kadar umutsuzum ki ne yapacağımı bilemiyorum. Danışman- Bir taraftan davranışlarınla Allah’ın istediklerini yapmamış olarak kendini mutsuz hissetmekte diğer taraftan dinin seni başarısız hale getirdiğini hissetmektesin. (Allah’tan beklediklerini, kendi ifadelerinin ötesine gitmeden belirlemeye gayret eder. Onun tarafında zamanından önce bir red durumunun ortaya çıkmasını önlemek için Allah kelimesi yerine din kelimesini kullanmıştır.) Ayşe- Beni en çok üzen, artık evden dışarı çıkma isteğimin kalmamasıdır. Gerçekten öyle yapmadıkları halde insanları hep benim hakkımda konuşuyorlarmış gibi hissediyorum. Camiye veya insanların bir arada bulundukları hiçbir yere gitmek istemiyorum. Gerçekten böyle davranmak istemiyorum, daha kötü olacağımı biliyorum ama bir şey yapamıyorum. Danışman- Anladığım kadarıyla giderek yalnız bir kurt haline geliyorsunuz. Ayşe- Sanırım başka bir şeyi daha izah etmem gerekecek. Altı ay öncesine kadar bundan daha iyiydim. Altı ay önce erkek arkadaşım benden ayrıldı. (Danışman, daha önce yapılan konuşmaların seyrine göre bir takım tavsiyelerde bulunsaydı bu durum ortaya çıkar mıydı?) Danışman- Oldukça güç bir durum bu. (Sıkıntısını anlamaya çalışır.) Ayşe- Bunun benim için Allah’ın bir tercihi olduğundan çok eminim. Onun için çok dua ettim ve Allah da bana bunun doğru bir seçim olduğunun işaretini verdi. Bu iş olmayacağı halde Allah bana niçin onun bana uygun olduğunu düşünme fırsatını verdi? (Allah’a karşı isyanının ve gücenmesinin gerçek tabanı şimdi ortaya çıkmıştır. Allah’la iletişim kurmada yaşadığı sıkıntıyı ortaya koymaktadır.) Danışman- Allah’ın niçin bu şekilde seni imtihan ettiğini düşünüyorsun. Bu durumun, Onun adaletine ve esirgeme sıfatına uygun olmadığı düşüncesini taşımaktasın. (Bu ilişki sonucunda artık Ayşe, Allah’tan beklentilerini rahatça anlatacak konumdadır. Dikkat ediniz, danışmanın anlayışının temelinde duygular bulunmakta ve yaşanan problem konusunda kendi görüşü yer almamaktadır.) Danışan, çevresiyle olan ilişkilerinde yaşadığı problemleri din kaynaklıymış gibi yansıtmıştır. Danışman, kendisine getirilen problemi hemen çözmeye çalışıp tavsiyelerde bulunma yolunu seçmemiş, danışanın kendi hissettiği duygular üzerinde yoğunlaşmasını sağlayarak problemin tabanına inmeyi başarmıştır. ÖRNEK 4: Bir Cuma günü vaiz efendi vaazın ortasında bir gürültüyle irkilir. Ne oluyor derken cemaatinden Mehmet Amcanın: Çocuklar! Çabuk dışarı çıkın burası cami, oyun yeri değil ‘’ diye bağırdığını işitir. Çocukların bir kısmı onu duymuş dışarı doğru kaçışırken bir kısmı konuşmalarına devam ediyorlar. Vaiz, çocukların caminin dışına çıkacak olmasından rahatsız olmuştur. Bir şeyler söylemesi gerektiğini düşünerek ‘’Çocuklar! Bir dakika! Sizler şöyle arakalardan ön saflara doğru gelin bakim sizler için de ilginizi çekecek güzel şeyler anlatacağım der. Daha sonra Mehmet amcaya dönerek: Mehmet Efendi mümkünse namazdan sonra biraz görüşelim, bu çocukları şimdilik camide kalmalarına müsaade et’’ der. Namazdan sonra vaiz, Mehmet Amcayı odasında kabul eder. Halini hatrını sorduktan sonra odasında bulunan bisküvi ve meyve suyundan ona ikramda bulunur. Odada beraber otururlar, Vaiz: Mehmet amca öğrenmek istiyorum. Vaaz esnasında çocuklara bağırmanın sebebi nedir. Evde bir sorunun mu var? Evlatların sana rahatsızlık verecek bir şey mi yaptılar? Yoksa bu çocuklar seninle alay mı ediyorlar? Merak etme benim herhangi bir işim yok, vaktim müsait uzun uzun sohbet edebiliriz. Mehmet Amca: Bak vaiz bey bilirsin ben seni severim. Vaazlarını da kaçırmamaya gayret ederim. Ama bu çocuklar! Vaiz: Beni sevdiğinin farkındayım. Vaazlarımı da gözlerimin içine bakarak can kulağıyla dinlediğini biliyorum. Çocukların seni niye rahatsız ettiğini öğrenmek istiyorum. Mehmet Amca: Hocam biliyorsun ben yaşlı bir insanım. Bu yaşıma gelene kadar dinim ile ilgili bilgiler hususunda yetersizim. Bu eksiğimi bu yaşımdan sonra gidermeye çalışıyorum. Bir yandan hocaların vaazlarını dinliyorum bir yandan da evde 3-5 sayfa kitap okuyorum. Ama bu çocuklar gürültü yaptıklarında sizi işitemiyorum, anlattıklarınızı duyamıyorum. Zaten gözlerim iyi görmüyor kitapları okurken zorlanıyorum. Sizi de duyamazsam ben bu dini bilgileri nasıl öğreneceğim? Vaiz: Mehmet Amca niyetin çok güzel, ama bak ben sana bir şey anlatmak istiyorum. Peygamberimiz bir Cuma günü hutbe okuyor. Torunlarından birini mescitte görünce hutbesini yarıda keserek minberden iniyor. Merhametle, sevgiyle torununu kucakladığı gibi tekrar minbere çıkarak hutbesine devam ediyor. Yine bir gün namaz kılıyor, secde ederken torunu sırtına çıkıyor. Peygamberimiz secdesini öyle uzun yapıyor ki onu seyreden sahabeler peygamberimize vahy geldiğini zannediyorlar. Namazdan sonra sebebini sorduklarında peygamberimiz; torunum ben secdede iken sırtıma çıktı, kalkarsam bir yerini incitebileceğimi düşünerek secdemi uzattım. O, sırtımdan inince secdeden kalktım cevabını veriyor. Mehmet Amca: Hocam! Peygamberimiz gerçekten böylemi yaptı? Vaiz: Evet Mehmet Amca, bu söylediklerim hadislerle bize bildirilen, Peygamberimizin çocuk sevgisi ve merhametiyle ilgili rivayetler. Mehmet Amca: Hocam! Peygamberimizin gösterdiği bu şefkat ve merhameti bize de örnektir. O’nun gösterdiği sabrı bizde göstermeliyiz ki, çocuklarımıza camiyi, cemaati sevdirmeliyiz. ÖRNEK 5 Ezber yapmakta zorlanan bir öğrencinin danışmanla diyalogu: Ömer: Ezber yapmakta sıkıntılarım var. Defalarca okumama rağmen sureleri bir türlü ezberleyemiyorum. Aklımda tutamıyorum. Çok çabuk unutuyorum. Danışman: …….. (Susma ) Ömer: Bazen aklımdan şüphe ediyorum. Bunu nasıl aşacağım? Ezber yapmak istediğim bir şey. Ama çok zorlanıyorum. Danışman: Ezber yapmak istiyorsun ama bu sana çok zor geliyor. (Tekrarlama). Ömer: Kursta verilen ezberi zamanında yapmadığım zaman arkadaşlar arasında çok mahçup oluyorum. Hocamız ezberleri dinleyip bana sıra gelince başımdan kaynar sular dökülüyor. Yerin dibine geçiyorum. Danışman: Ezber yapmayı istiyorsun, anladığım kadarıyla sınıfta da tembel öğrenci gibi görünmek istemiyorsun. Hocana karşı mahcup olmak seni utandırıyor (Tekrarlama, Aydınlatma). Ömer: Evet dediğiniz gibi. Danışman: Ezberleri yaparken kullandığım bir yöntem var mı? (soru Sorma) Ömer: Tekrar tekrar okuyorum. Yani öyle belirli bir yöntemim yok. Danışman: Bu konuda bir araştırma yapsan, ezber yapma tekniklerini araştırsan, daha kolay ezber yapma yöntemleri mutlaka vardır. Mesela, hocanla bu konuda görüşerek başlayabilirsin (Tavsiye). Ömer: Aslında hocanla durumu konuşmayı düşünmüştüm, ama cesaret edemedim. Ne bileyim biraz utangaç bir yapım var. Ama bunu deneyeceğim. Danışman: Bana öyle geliyor ki bu konuda başka yöntemler denemek san iyi gelecek. (Yorum). Ömer: Konuştuklarımızı düşüneceğim. Önce kursta hocamla bu konuyu konuşacağım. İnşallah bu durumu aşabilirim. Diyalogda, karakter olarak çekingen bir yapıya sahip olan danışana, danışmanlık yapıldığı görülüyor. Danışman önce danışanı dinliyor, tekrarlama ve aydınlatma teknikleri ile danışana kabul ve anlayış bildiren bir yaklaşım sergiliyor. Danışman, soru sorma tekniği ile konunun değişik bir yönüne dikkat çekiyor. Tavsiye tekniği ile danışan, henüz farkında olmadığı bir durumdan haberdar ediyor. En son yorum tekniği ile danışma sona eriyor. A. Kur’an’a Göre İnsanın Danışma İhtiyacı Ve Vahiy-Rehberlik İlişkisi İnsan, yaratılışından itibaren rehberliğe ihtiyaç duyan bir varlıktır. İlk insan olarak yaratılan Hz. Adem’e Allah’ın tüm isimleri öğretmesi ve meleklerinin karşısına bu donanımıyla çıkarması insanoğlunun ilk danışmanlık tecrübesidir4. Hz. Adem’in yeryüzünde işlediği ilk hatadan duyduğu pişmanlıktan dolayı tevbe edişinde de yaratıcısının danışmanlığında, ondan aldığı kelimelerle yalvarış söz konusudur5. İnsanoğlu yaratılışından ve dünya tecrübesine ilk başlayışından itibaren danışma ihtiyacıyla karşı karşıya kalmıştır. 4 . 2/ Bakara, 31 5 . 2/ Bakara, 37 Kur’an-ı Kerim, Allah’ın insanlarla iletişimini sağlayan elimizdeki son belgedir. Bu belge, aynı zamanda ilk insandan başlayarak tarih boyunca çeşitli toplumların insanı insan yapan özelliklerden uzaklaştıklarında nasıl uyarıldıklarını da kaydeder. Allah’ın bu toplumlarla kurduğu iletişimden bahsetmesindeki amaç, insanların kendilerine nasıl yabancılaştıkları üzerinde düşünmelerini ve aynı hataları tekrarlamamaları için öğüt almalarını sağlamaktır6. Zaten yapılan rehberlik gereği insanların problemlerinden kaynaklanan karanlıklardan, çözüm için önerilen aydınlığa7 çıkmaları için bunların örneklenmesi gereklidir. Rehberlik tanımlarındaki ortak noktalardan hareket ederek vahyin genel özelliklerini gözden geçirdiğimizde vahiy-rehberlik ilişkisi daha belirgin hale gelecektir. 1. Vahiy İnsana Dönüktür: Allah hiç bir insana bir şey indirmedi diyerek Allah’ı gereği gibi değerlendiremediler (En’am, 6/91). Bu ayetle yaratıcı, insana vahiy aracılığıyla yapmış olduğu tüm yardımlara topluca işaret eder. Vahiy, insanın genel yeteneklerini, ilgilerini, tutumlarını, güçlü ya da zayıf yanlarını bilmesini sağlar. Bu şekilde de kendini gerçekleştirerek çevresine dengeli ve sağlıklı bir şekilde uyum sağlamasına yardım eder. Vahyin, insanın özelliklerine ilişkin verdiği bilgilerin bulunduğu bazı ayetler şunlardır. Ona iyilik ve kötülük yapma kabiliyeti verene andolsun ki... (91/ Şems, 8, 9). Biz insanı en güzel şekilde yarattık, sonra onu aşağıların aşağısına yuvarladık (95/ Tin, 4, 5). Biz insanı zorluklara katlanacak şekilde yarattık.(90/ Beled, 4) Size, kulaklar, gözler, gönüller verendir (32/ Secde, 9). Doğrusu biz sorumluluğu göklere, yere ve dağlara sunmuşuzdur da, onlar bunu yüklenmekten çekinmiş ve ondan korkup titremişlerdir. İnsan onu yüklenmiştir. Gerçekten insan pek zalim ve cahildir8. İnsan Rabbine karşı gerçekten pek nankördür. Buna kendisi de tanıktır (33/ Ahzab, 72). 2. Vahiy Yardımdır: Kur’an’a göre insanın kendini tanımasının doğal sonucu yaratıcısını da tanımasıdır. Bu amaçla Allah, vahiyle iletişime geçtiği insana bir yardım sunar. Vahiyle yapılan faaliyette zorlayıcı bir unsur yoktur. Biz, Ona eğri ve doğru iki yolu gösterdik (90/ Beled, 10). Biz insanoğluna yolu gösterdik, şükretmek veya etmemek ona aittir (76/ İnsan, 3). Doğrusu bu anlatılanlar bir öğüttür. Dileyen, Rabbine varan bir yol tutar. (73/ Müzzemmil, 19) 3. Vahiy’de Süreç Vardır: Kur’an’a göre Allah, insanın muhtaç olduğu her zaman ve mekanda insanlarla iletişim kurmuş ve onlarla vahiy kanalıyla rehberlik ilişkisi içinde bulunmuştur. Kim doğru yola gelirse ancak kendi yararına yola gelmiş olur. Kim de saparsa ancak kendi zararına sapmış olur. Kimse, kimsenin yükünü taşımaz. Biz, elçi göndermedikçe azap etmeyiz (17/ İsra, 15). Allah’ın insanlarla iletişimi süreklilik arz etmiştir. İnsanın kendisine yabancılaştığı ve bu yabancılaşma sebebiyle kendisine zulmettiği her yerde onunla iletişime geçerek yaratılışından 6 . ; 4/ Nisa, 82; 38/ Sad, 29; 47/ Muhammed, 24 7 . 57/ Hadid, 9 8 . beri içinde bulunan özellikleriyle yeniden buluşmasını sağlamıştır. Bu buluşma ile insan kendisini yeniden tanıma fırsatını yakalamıştır. 4. Vahiy Uzman Kaynaklıdır: Kur’an’a göre Allah, kendi yaratmış olduğu insanı yine kendi oluşturduğu şartlarda yaşatan yüce bir kudrettir. İnsanın yeteneklerini ve zaaflarını Ondan iyi bilen bir başkası da yoktur. Kur’an, Allah’ın sıkıntılar ve problemlerle boğuşan tüm toplumlarla iletişim kurduğunu bildirir. Tarih boyunca kendisine peygamber gönderilmeyen ve uyarılmayan hiç bir topluluk yoktur. Bu toplumlara yapılan rehberlik, kimilerinde olumlu etki yaparken kimileri için de etkili olmamış ve Kur’an’ın ifadesiyle o topluluklar doğru yolu bulamamışlardır9. Kur’an, işte bu toplumlarla kurulan iletişimden ve bu iletişime verilen tepkilerden örnekler sunar. Kur’an, İbrahim’e hidayet, dürüstlük ve bilgi gücü verildiğinden bahsederek O’nun, taştan yaptıkları cansız heykellere tapınmakta olan halkına rehberliğinden bahseder10. İbrahim, tüm heykelleri kırdıktan sonra baltasını en büyük heykelin boynuna asmış ve heykellerin kırıldığını görüp bunu yapanı araştıran halkına “eğer konuşuyorsa büyük heykelin yapmıştır” diyerek kavmine hem mantıki hem de duygusal bir cevap vermişti. İbrahim, bu davranışıyla, cansız varlıklardan yardım isteyecek kadar kendi fiziksel ve manevi potansiyelinden habersiz, yaratılıştan kendisine verilen en büyük nimetlerden biri olan aklını çalıştırmakta zorlanan bu topluluğa rehberlik etmişti. İbrahim’in davranışıyla insanlar, kendilerine bile faydası olmayan bu cansız varlıklardan yardım istemenin anlamsızlığı üzerinde düşünmeye başladılar. Burada İbrahim, onlara kendilerini tanımaları konusunda rehberlik etti. İbrahim’in babasına da rehberlik ettiği ve ona cansız varlıklardan yardım dilemenin faydasızlığı hususunda danışmanlık yaptığı Kur’an’da anlatılan örneklerdendir 11. Musa ise Sina’da kavminin başına rehber olarak Harun’u bırakmıştı. Harun, Musa’dan aldığı rehberlik görevini yerine getirmeye uğraşmış, Allah’tan başka ilahlar edinmelerinin önüne geçmeye çalışmıştı. Ancak, kavminin yanından ayrıldıktan sonra onlar Musa’nın kendilerine öğrettiğini unuttu ve kendi yaptıkları bir buzağı heykelinden yardım istemeye koyuldular. Harun, yaptığı uyarılara rağmen onları bu yaptığı yanlışlıktan alıkoyamadı 12. Lokman’ın oğluna yaptığı rehberlik de Kur’an’da anlatılan örneklerdendir. Lokman oğluna, Allah’a ortak koşmama, ana-babaya iyi davranma, yapılan iyiliğin karşılığının muhakkak alınacağı, namaz kılma, iyiliği emretme, kötülükten vazgeçirme, başa gelenlere sabretme, insanları küçümsememe, yeryüzünde böbürlenerek yürümeme ve sesini alçak tutma gibi hususlarda öğütler vererek onun içinde bulunduğu şartlara sağlıklı ve dengeli bir şekilde uyum sağlamasını hedefledi 13. Yusuf’un zindanda kendisine rüya tabiri için yaklaşan iki gençle yaptığı konuşma da bir rehberlik faaliyeti olarak değerlendirilebilir. Bu gençler Yusuf’a gördükleri rüyaları yorumlatmak için gelmişlerdi. Yusuf da rüyaları yorumlamadan önce kendisinde bulunan bilginin kaynağının Allah olduğunu vurgulamış, insanın yaratıcısına ortak koşmasının insana 9 . 16/ Nahl, 36; 28/ Kasas, 59 . 21/ Enbiya, 51, 68 11 . 19/ Meryem, 41, 50 12 . 20/ Taha, 88, 94 13 . 31/ Lokman, 13, 19 10 yakışmayacağını söyleyerek danışmanlık yapmıştı14.Yaratıcı, bu örneklerle insanlarla iletişimini ve rehberliğini vurgularken, bu rehberliğin neticesinden de haber verir. Biz Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Ve (nitekim) İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’e, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a vahyettik. Davud’a da Zebur’u verdik (4/ Nisa, 163). Takip eden ayetlerde Allah, bir kısım peygamberlerin Hz. Muhammed’e Kur’an aracılığı ile anlatıldığını, bir kısmından da haberdar edilmediğini vurgulayarak bu peygamberlerin müjdeleyici ve sakındırıcı olarak gönderildiğini söyler. Peygamberlerin bir görevinin de rehberlik ve danışmanlık olduğu, yani insanlarla yardım ilişkisi içinde bulunduğu bu ayetlerde belirtilir15. Ayetlerle, insanların kendilerine peygamberler gönderildikten sonra “bize yol gösterecek ve rehberlik edecek birisi yoktu” şeklindeki savunmalarının artık mümkün olmayacağı vurgulanmıştır. Ancak bu rehberliğin sonucu, insanların kendilerine yapılan yardımdan sonra Allah’a karşı bir mazeret sunamayışları ve yapmaya devam edegeldikleri zulümlerden dolayı da Allah’ın bağışlamasını bulamamalarıdır16. B. HZ. PEYGAMBER’İN DANIŞMANLIĞI Hz. Muhammed, Allah’ın insanlarla iletişim görevini17 yerine getirmek üzere o insanların içinden seçtiği18 son peygamberdir. Allah’ın Kur’an’la kendisine vermiş olduğu tebliğ görevi gereği insanlara rehberlik etmiş, yaratılışlarının gereklerinden uzaklaşarak insanlıklarını unutmuş olan topluluğa danışmanlık yapmıştır. O, Allah’ın hazinelerinin yanında olduğunu iddia etmemiş, gaybı bildiğini söylememiş, meleklik iddiasında bulunmamış, kendisine vahyolunan Kur’an’ın öğretileri çerçevesinde bu görevini sürdürmüştür19. Kur’an’ın kendisine gösterdiği rehberlik ilkesi, insanları belli bir yönde sürüklenmek zorunluluğunda bırakmak değil, sadece üzerinde yaşadıkları yolun dışındaki alternatifleri de göstermek ve bu şekilde kendileri için doğru olanı seçmelerine yardımcı olmaktır. Nitekim Allah, peygamberinden şöyle konuşmasını ister: Doğrusu size Rabbinizden açık belgeler gelmiştir. Kim görürse kendi lehine kim de körlük ederse aleyhinedir. Ben sizin üzerinizde bekçi değilim. (En’am, 104) Kur’an’ın son peygamber’e verdiği bu metot, günümüz rehberlik ve danışma anlayışıyla da örtüşür. Zira rehberlikten beklenen, ferdin yeteneklerinin değerine inanarak ve bu yeteneklere uygun eğitim ve rehberliği vererek onun yeteneklerini geliştirmesini sağlamak, ferdin her manada tam ve olgun bir insan olmasında kendisine yardımcı olmaktır20. Hz. Peygamber’in ilişkileri sırasında, insanların yanlış davranışlarını Allah’ın dilemesine havale etmelerine karşın, Kur’an’ın, ona sadece açık-seçik bir tebliğ görevi verdiğini hatırlatması21 ve tüm gayretlere rağmen davranışlarında değişiklik bulunmayan 14 . 12/ Yusuf, 36, 38 . 4/ Nisa, 165 16 . 4/ Nisa, 166, 169 15 17 . 5/ Maide, 67 . 17/ İsra, 93; 18/ Kehf, 110; 41/ Fussilet, 6 19 . 6/ En’am, 50 20 . Otto F. Mathiasen, Rehberliğin Manası, Çev. Hasan Tan, Maarif Basımevi, Ankara 1956, s.12 21 . 16/ Nahl, 35 18 insanların varlığı karşısında Eğer yüz çevirirlerse ey Muhammed sana düşenin açıkça bir tebliğ olduğunu bil! (16/ Nahl, 82) denmesi bu esasın desteklendiğini göstermektedir. Kur’an’da anlatılan Hz. Peygamber’in danışmanlık faaliyetleri içinde en çarpıcısı Abese Suresi’nde olanıdır. Zira bu surede Hz. Peygamber, yanlış bir metodu rehberlik faaliyetleri içinde kullanması sebebiyle oldukça sert ifadelerle uyarılmıştır. Gittiği yoldan başka bir yol tanımadığını söyleyenlere karşı Hz. Peygamber ısrarla İslam’ı anlatmaya devam ederken gözleri görmeyen bir adam gelir ve kendisinden İslam’ı anlatmasını ister. Hz. Peygamber, bu sırada kendince önemsiz gördüğü adamın gelişinden hoşlanmamıştır. Önemli kabul ettiği insanlarla konuşmaya devam eder. Ama Allah’tan gelen uyarı dikkat çekicidir: Onun halini sana kim bildirdi. Belki o temizlenecek, yahut öğüt alacak da öğüt ona fayda verecekti! 22. Kur’an, kendisini anlatılanların dışında varsayıp inadında devam eden insanı temiz ve arınmış bir konuma getirmeden Hz. Peygamber’in öncelikli/değerli olmadığını belirler. Kur’an’ın sadece bir hatırlatma ve öğüt olduğunu, dileyenin onu dinleyip öğüt alabileceğini hatırlatıktan sonra kendisini dinlemeye hazır olan insanın daha değerli olduğunun da altı çizer ve Peygamber uyarılır23. Hz. Peygamber’in danışmanlık faaliyetleriyle ilgili olarak Kur’an’da anlatılan bir diğer örnek de Mücadele Suresindedir. Eşiyle aralarında geçen problemin çözümü için rivayetlerde adının Havle veya Huveyle olduğu bildirilen24 ensardan bir kadın Hz. Peygamber’den yardım istemişti. Hz. Peygamber de problemi dönemin geleneğine göre çözmeye çalışmış ama yuvasını dağıtarak kadını sıkıntıya sokmuştu. Kocasından ayrılmak zorunda kalan ve küçük çocukları olan bu kadın, Hz. Peygamber’den lehine bir hüküm istedi. Problemin çözümü ancak vahyin gelişiyle gerçekleşti. Ayetlerde Peygamberle mücadele eden bu kadının sözünün Allah tarafından işitildiği ve kocasının söylediği sözlerin karşılığı ödeyeceği bedel mukabili bu yuvanın devamının mümkün olacağı belirtildi25. Kur’an’da da bir çok yerde vurgulandığı gibi Hz. Peygamber’in faaliyetlerinin önemli bir bölümü kendisine gelen vahyin tebliği şeklindedir26. Vahyin, özellikle yaşanan hayat içinde karşılaşılan bir problemin çözümüne yönelik olarak gelmesi, önemini artırıyor ve yol göstericiliğini (hidayet oluşunu) belirginleştiriyordu. Kendisine gelerek sürekli bir rahatsızlığından dolayı namazlarını kılıp kılamayacağını soran bir kadına namazı bırakmamasını ve kılmaya devam etmesini sebepleriyle anlatmış27, insanların en hayırlısını, en kötüsünü28, müslümanların en üstününü29, amellerin en değerlisini30 soranlara yol göstermiş, kendisinden iyilik ve günahı somut olarak tanımlamasını isteyen birisine, iyilik içini ferahlatan, günah da içini sıkan şeydir karşılığını vermişti31. 22 . 80/ Abese, 3, 4 . 80/ Abese, 8, 16 24 . Süleyman Ateş, Yüce Kur’an’ın Çağdaş Tefsiri, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul 1991, 9/305 25 . 58/ Mücadele, 1, 4 26 . 74/ Müddessir 1, 2; 5/ Maide, 67; 87/ A’la, 9, 10 27 . Buhari, El-Camius’s-Sahih, Kitabu’l-Vüdu, 63. Bab, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981 28 . Tirmizi, Sünen, Kitabu’l-Fiten, 76. Bab, Hadis No: 2263, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981; Ahmed b. Hanbel, 23 Müsned, C.5, s.40, Çağrı Yayınları, İstanbul 1981 29 . Buhari, Sahih, Kitabu’l-İman, 5. Bab; Tirmizi, Sünen, Kitabu’l-İman, 12. Bab, Hadis No: 2628 30 . Buhari, Sahih, Kitabu’l-İman, 18. Bab 31 . Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 4227, s. 227 Burada sorulara verilen cevapların Hz. Peygamber’in eğitim faaliyetlerinin sınırları içine girip girmediği şeklinde bir soru akla gelmektedir. İlk bakışta, sorulara verilen cevaplarla bir eğitim faaliyeti gerçekleştirildiği düşünülebilirse de olaya farklı bir açıdan bakıldığında, soruyu veya sorunu getirenin peygamber olmadığı ve soruların bir bölümünün mescit içi uygulamaların dışından geldiği görülecektir. Yani bireyin çevresinden ve kendisinden kaynaklanan problem vardır, bu problem de yeni benimsediği dinin öğretileri çerçevesinde çözümlenerek bireyin toplumsal uyumu gerçekleştirilmektedir. Bir hastalıkla karşı karşıya olduğunu ve ne yapılması gerektiğini söyleyen bir sahabeye Hz. Peygamber, tedavi olunması gerektiğini gerekçeleriyle anlattıktan sonra Allah, şüphesiz tedavisi olmayan bir hastalık vermemiştir diyerek ona yol göstermişti32. Hz. Peygamber, kendisine gelerek problemini açanlara danışmanlık yaptığı gibi, problemlerinin farkında olmayan insanların problemlerine de çeşitli sorularak sorarak dikkat çekmiş ve danışmanlık görevini yapmıştır. Çünkü, sorulan soruyla insana bir gözlem yaptırılmakta ve problem fark ettirilmektedir. Yol göstericilik, problemin fark ettirilmesinden sonradır. Bir gün, mescit içindeki sohbet esnasında Hz. Peygamber, ağaçların içinde yaprağını dökmeyen bir tür ağaç vardır ki o ağaç kamil bir müslümanın benzeridir, nedir o söyleyin? şeklinde bir soru sordu. Orada bulunanlar, kırlardaki ağaçları birer birer saymaya başladı. Hadisi rivayet eden Abdullah b. Ömer, bu ağacın hurma olduğunun aklına geldiğini fakat söylemeye utandığını ekler. Ashab, kendisi bilemeyince ya Rasulullah bize söyle, nedir? dediler. Hz. Peygamber’de hurmadır buyurdular33. Ayrıca zina etmek istediğini söyleyen birisine “Annen zina etse ne yaparsın? Kız kardeşin zina etse ne dersin?” gibi sorular sorduktan sonra “senin zina etmek istediğin kişi birinin ya annesidir, ya kız kardeşidir, ya da teyzesidir” diyerek hem doğru olana rehberlik etmiştir, hem de dini bir konuda danışmanlık yapmıştır. Grup danışması çerçevesinde değerlendirilebildiğimiz Hz. Peygamber’in mescitte yürüttüğü sohbetler zaman içinde kurumsallaşarak vaaz müessesini oluşturmuştur. Vaaz, kelime anlamı ile düşünüldüğünde ki, rehber, kılavuz, yol gösterici anlamına gelmektedir, dini alanda bir yol gösterme ve kavuzluk etme olduğu açıktır34. İlahiyat Fakültelerinde Vaizlik Eğitimi isimli çalışmasında, Vaazların, rehberlikle ilgisi üzerine bir başlık açan Cemal Tosun, rehberlik konusundaki ortak kavramlara ve tanıma bakıldığında burada yer alan bir çok unsurun vaaz yoluyla eğitim için de geçerli olduğunu söyler. Tosun’a göre vaazda da kişinin belli alanlardaki istek ve ihtiyaçlarının karşılanması, bu alanlar ile ilgili yeteneklerinin geliştirilmesi, dini konularda kararlar vermesi, planlar yapabilmesi ve hayatın dini boyutunu yorumlayabilmesi gibi kavramlar etkin olarak yer almakta ve vaazları kendine mahsus özelliği sebebiyle grupla rehberliğin tanımı içine sokmaktadır35. Bundan dolayı hutbe ve vaazları, Hz. 32 .Tirmizi, Sünen, Kitabu’t-Tıbb, 2. Bab, Hadis No: 2038 33 Ahmed Naim, Sahih-i Buhari Tecrid-i Sarih Tercemesi, DİB Yayınları, Ankara 1975, 1/68 34 Cemal Tosun, İlahiyat Fakültelerinde Vaizlik Eğitimi, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.XXXVI, ss.185187, Ankara 1997 35 .Tosun, s. 187 Peygamber’in grupla danışma faaliyetlerinin zaman içinde kurumsallaşmış şekilleri olarak düşünmek mümkündür. C. DİNİ DANIŞMANLIK VE İRŞAT-TEBLİĞ İLİŞKİSİ İrşat, hidayete erdirme, yol gösterme ve doğru yola yönlendirme anlamlarını kapsayıp rüşt kökünden gelir36. İslami literatürde irşat; hak, hidayet ve İslamiyeti yaşama yolunun başkasına gösterilmesidir. Bunun zıddı da sapıklık (dalalet) ve azgınlık (gayy)dır. İrşat, doğru yolu göstermek, aklı ve kalbi ikna edici söz ve eserlerle gafletten uyarmak, hidayet yolunu göstermek, İslam esaslarını ve dinin hükümlerini tanıtıp tarif etmek, hakkı ve gerçekleri öğretmek gibi zengin anlamlarıyla kullanılan bir kavramdır. İrşat faaliyetlerini gerçekleştirenlere reşid, raşid ve mürşid denir. Rehber ve delil de aynı anlamda kullanılır. Davet, çağrı anlamındadır. İslam gerçeklerini kabule ve onlara uymaya çağırma anlamında kullanılır. Bu lafızla çağrı görevi K. Kerim'de asıl anlamının yanında peygamberlerin ve ümmetin görevi olarak zikredilmiştir. Davet, çağırmak, davet etmek, dua etmek, Allah’a yönelmek anlamlarına gelir37. Kur’an’da hak yoluna çağrı anlamında 31 ayrı yerde kullanılmıştır. Hak yolundan kastedilen, İslam gerçeklerini kabule ve onlara uymaya çağırmadır. Bu lafızla çağrı görevi, Kur’an-ı Kerim’de asıl anlamının yanında daha çok peygamberlerin görevi olarak zikredilmiştir. Tebliğ, kelime olarak gerek yer, gerekse nitelik açısından amaca ulaşmak, sona varmak, nihayete ermek anlamında kullanılır38. Kuran’da ise Allah'ın vahyini insanlara ulaştırmak anlamındadır. Resulün üzerine düşen yalnızca ulaştırmadır39 ayetinden de anlaşılacağı üzere bu kelimede ulaştıran kişinin sonuca etkisi bulunmamaktadır. Ulaştırmakla yükümlü olduğu şeylere herhangi bir katkı ve eksiltme yapmadan görevini yerine getirir. Elbette mesajı ulaştırmak için uymakla yükümlü olduğu bir takım kurallar bulunmakla birlikte, mutlak başarı garantisi bulunmamakta, başarı için insanın doğasının üstünde bir gayret içine girmemesi, başarı için her yolun mubah görülmemesi, başarının doğal seyri içinde geleceği gibi mesajlar ayetle birlikte verilmektedir. Kelime diğer peygamberler için de kullanılır. Daha çok peygamberlerin görevi için kullanıldığı izlenimi verir. K. Kerim'de peygamberler dışındaki insanların yaptığı eğitim faaliyetleri için daha çok tavsiye ile emri bi'-l maruf ve nehyi ani'l-münker kavramları kullanılmıştır. Kur’an’daki çeşitli kullanımlarını birlikte değerlendirdiğimiz irşat ve tebliğ fonksiyonlarını, İslam toplumlarında yerine getirmesi gereken bir zümrenin de bulunması öngörülmüştür40. Dini danışmanlık kavramının asıl kaynağını, insanların İslam ve hidayet (doğru yol) üzere olmaları maksadıyla Allah’ın Hz. Adem’den Hz. Peygamber’e kadar gönderdiği elçilik kurumu oluşturmaktadır. Son peygamber Hz. Muhammed’den sonra ise tebliğ ve irşat görevleri, ayette görev sınırları belirtilen ulemaya verilmiştir. Hz. Peygamber döneminde belirgin olmasa bile bir takım dini hizmetlerin, sahabe içinde özel eğitim almış kişiler 36 İbn Manzur Muhammed b. Mukarrem, Lisanu’l-Arab, Beyrut 1988, 5/219; Tahir Ahmed Zavi, Tertibu’lKamusi’l-Muhit, Kahire 1971, 2/340-341 37 . Tertibu’l-Kamusi’l-Muhit, 2/187 38 .Tertibu’l-Kamusi’l- Muhit, I/316 39 . 5/ Maide, 99 . 3/ Ali İmran, 104 40 tarafından yapıldığını, yeni müslüman olan topluluklara gönderilen öğretmenlerin, Suffe’de barınarak Hz. Peygamber’in özel eğitiminden yararlanan kişiler içinden seçildiği göze çarpmaktadır. Hz. Peygamber’den sonraki dönemde ise toplumun yapısının hızlı değişimi, İslam’ın fert hayatını aşarak toplulukla ifa edilebilecek taleplerinin yerine getirilmesinde sıkıntılarla karşılaşılması, bu hizmetleri yerine getirebilecek görevlilerin atanması ve onların eğitimi bazı düzenlemeleri zorunlu kıldı. Biz burada tarihsel süreci derinliğine analiz edecek değiliz. Ancak bu din hizmetlerinden bugün kurumsallaşmış olup özünde insanlarla yardım ilişkisi bulunanlara, konumuzla ilgisi açısından değinmek istiyoruz. Hz. Peygamber’in ve Kur’an’ın öğretileri gereği, yerine getirilmesi gereken görevlerden tebliğ ve irşat, tarih boyunca çeşitli ünvanlarla anılan hizmetliler tarafından yerine getirilmiştir. Günümüzde ise yurdumuzda, müftüler, vaizler, Kur’an kursu öğreticileri, imamlar ve müezzinler tarafından yerine getirilmektedir. Burada sadece bu ünvan sahiplerini ele almamız, görevin sadece bu unvanlara sahip olanlarca yerine getirildiği anlamına gelmez. Resmi unvanı olmadığı halde toplumda irşat ve tebliğ görevi yerine getiren sivil yapılanmalar da bulunmaktadır. Ancak bu yapılanmaların henüz kurumsallaştığını söylemek mümkün olmadığı gibi bunların yapıları, fonksiyonları, çalışma ve etki alanları, eğitim sistemleri ayrı bir çalışma alanı oluşturduğundan dolayı ayrıntılarına inmeyi gerekli görmüyoruz 41 DİN HİZMETLERİNDE SORUN ÇÖZME 1. Sorunu Fark Etme Yetişkinler din eğitiminin imkânları kadar problemleri de çoktur. Çünkü, her imkân kendi özelliklerine göre yaklaşım ve yöntemleri gerektirmektedir. Mesela, bilgisayar ve internet bu alanda önemli bir imkân olarak kendini gösterirken, bilgisayar ve internet vasıtalı yetişkinler din eğitiminin hedefleri, hedef kitleleri, muhtevaları, yöntemleri, uygun programların hazırlanması ayrı ayrı çalışmaları gerektirmektedir. 2. Sorunu Tanımlama Bu problem, çokluğu içinde önce temele inerek, bilimsel olarak sorunu tanıma gerekir. Yetişkinler din eğitiminin en önemli problemi, bilimsel bir temele oturtulmamış olmasıdır. Bu alanda hem anlayış hem de uygulama bazında bir gelenekselliğin hakim olduğu düşünülmelidir.Gerçi bilimsel temele oturtmada bu gelenekselliğin de önemli katkıları olacaktır. Ancak ilgili bilimlerin ve alan araştırmalarının verilerinden hareketle kendi bilimsel temellerini koyması, bu alanın acil meselesidir. 3. Alternatif Çözümler Üretme Yetişkinler din eğitiminin diğer önemli imkânlar çokluğu ise, gerçekleştirilme alanlarının ve araç ve gereçlerinin çokluğu ve yaygınlığıdır. Başta ibadet yerleri olan camiler ve buralardaki faaliyet imkânları olmak üzere, her türlü yazılı, basılı, sözlü ve sözlü görüntülü yayın organları yetişkinler din eğitimi için önemli imkânlardır. Bilgisayar teknolojisi ve 41 . Nurullah Altaş, Diyanet İşleri Başkanlığında İrşad Hizmetleri ve İlgili Kurumlar, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Semineri, A.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1996, s. 2 internet yeni bir imkânlar dizisi olarak ortaya çıkmıştır. Hastaneler, hapishaneler, toplu iş yerleri de yetişkinler din eğitimi için önemli imkânlar olarak algılanmalıdır. Burada bir gerçeği dile getirmekte fayda vardır. Bu imkânların hiç birisi kendiliğinden yetişkinler din eğitimi vermez. Bunların planlanması, kullanılması ve her biri için özel formasyonlarla donatılmış özel hizmetkarların yetiştirilmesi zorunluluğu vardır. Her şeyden önce de bu işin bir devlet ve toplum politikası olarak belirlenmesi ve bilimsel olarak üzerinde çalışılması gerekmektedir. 4. Değerlendirme ve Düzeltme Yaygın din eğitiminin önemli bir kurumu olan vaizlik müessesesinin daha verimli bir hale getirilmesi Türk toplumuna İslam dinini daha iyi anlatılması ve hayat üslubu haline getirilebilmesi için bazı önerilerde bulunmayı uygun buluyoruz. Bunları şu şekilde sıralamak mümkündür. 1. Bir vaaz, konusu ve ele alınışı itibariyle ilmi bir araştırmadır. Bir araştırma için harcanan zaman önemlidir. Cemaatin karşısına her zaman yeni bilgilerle çıkma durumundaki vaizlerin yapacakları vaazların başarısı, vaaz öncesi hazırlıklarıyla doğru orantılıdır. 2. Etkili iletişimde diksiyon ve hitabet önemlidir. Her kesimden insanla karşı karşıya gelen vaizlerin bu konuda eğitilmelerinin bir zaruret olduğu ortadadır. Bunu sağlamak için vaizlerin yetiştiği İlahiyat Fakülteleri ders programlarına seçmeli de olsa hitabet ve diksiyon dersi konmalıdır. 3. Doğru haberleşmenin vasıtası dildir. Diğer bir ifade ile dil insanlar arası haberleşme vasıtasıdır. Dili iyi kullanamayan kimsenin mesajları yanlış anlaşılmaya açıktır. Özellikle dinde, yanlış mesajlar bir takım yanlış anlaşılmalara ve kargaşalara sebebiyet verir. Bu sebeple, vaizler Türkçe'yi iyi bilmeli ve düzgün kullanabilmelidirler. 4. Günümüzde ilimler hızla ilerlemekte, neredeyse bilgiler bir süre sonra değerini kaybetmektedir. Bu itibarla, her alanda iyi yetişmiştik esas olmakla birlikte vaizlikte buna daha çok ihtiyaç vardır. Şu halde toplumu etkilemek ve onlara güzel örnek olabilmek için, ilim ve kültür bakımından din görevlilerinin hitap ettikleri kimselerden ileri olması gerekir. Bu da iyi yetişmiş olmakla izah edilebilir. Tabii ki, bunu sağlamak için daima bilgileri yenilemeye ihtiyaç vardır. Problem nasıl tanımlanır? Herhangi bir problem durumu ile ilgili üç unsur vardır: BİREY - ENGEL - AMAÇ (hedef) Yukarıdaki üç unsurdan biri yoksa problem yoktur. Çözüm gerektiren problemi, doğru olarak belirlemek zorundasınız. Problem durumuyla ilgili bu üç unsuru doğru biçimde ortaya koymalısınız. Aşağıdaki olayda, doğru olarak birey, engel ve amaç unsurlarını belirlemeye çalışın. “Her gün işinize, kendi arabanızla giderken 4. caddeyle 5. caddenin kesiştiği noktada, çok sıkışık bir trafikle karşılaşmaktasınız. Pek çok kere bu nedenle, işinize çok geç kaldınız. Patronunuz gecikmelere sinirlenmekte ve sizi işten atmakla tehdit etmektedir.” Sizden istediğimiz şey, problemi belirlemenizdir. Problemi belirleyebildiyseniz, aşağıdaki açıklamalardan hangisi doğrudur? Problem, işe zamanında nasıl varılacağıdır. Problem, 4. caddeyle 5.caddede meydana gelen sıkışıklığın nasıl ortadan kaldırılacağıdır. Nasıl yanıtladınız? 4. caddeyle 5. caddedeki sıkışıklığın ortadan nasıl kaldırılacağına ilişkin seçeneği mi seçtiniz? Eğer böyle bir cevap verdiyseniz, engelle problemi karıştırarak hata yaptınız demektir. Diğer engel durumlarında olduğu gibi , trafik sıkışıklığını çözümlemek sizin yeteneğiniz dışındadır. Unutmayın ki engellere çözüm getirmeye çalışmıyoruz. Biz, engelleri belirler ve bu engellerin varlığından kaynaklanan problemleri çözeriz. Diğer seçenekten ne haber? “İşe zamanında nasıl varılır?” Problem bu seçenek mi ? Olabilir fakat ona da bel bağlamayın. Problem-çözüm süreci içinde, bu noktada, problemi, denemelik olarak “İşe nasıl varılır?” şeklinde belirleyebilirsiniz; fakat problemi değişik biçimde ifade etmeye de hazır olun. Belki problem şu şekillerde ortaya konabilir: “Patron nasıl mutlu edilebilir?” ya da “kovulmaktan nasıl kaçınılabilir?” Bu durumda önceki olayda problemi denemelik olarak belirleyebiliriz. Neden böylesi denemelik problemler saptamaya gerek var? Çünkü olay yanıltıcıdır. Çünkü yeterli veri yoktur. Doğru yanıt “yeterli veri olmadığını” belirten ikinci seçenektir. Olayda problem sahibi hakkında hemen hiçbir şey söylemedik; çok genel biçimde engeli tanımladık ve yalnızca dolaylı olarak amacı belirttik. Eğer problemi doğru biçimde koyacaksanız daha fazla veriye ihtiyacınız var demektir. Bu ek verileri nasıl elde edeceksiniz? İşe başlayabilmek için, peşinde koşulan bu verileri, “Tüm problem çevresini ayrıştırarak” elde edebilirsiniz. Tüm problem çevresi şu 3 unsuru kapsar. Problemi doğru belirlemek amacıyla, gerek duyulan verileri toplamak için bu 3 unsurun ilişkisini ayrıştırmak ve yorumlamak zorundasınız. Bir birey Bir engel ve Bir amaç (hedef) Bilimsel problem çözme süreci: (Örnek: Tıp okumak idealin var, ama ilahiyat okuyabilirsin?) Problem çözmeye başlamadan önceki sorgulama (kendimize) 1- Gerçek ile beklenti arasında fark var mı? Hayır cevabınız ise problem yok Evet cevabınız ise iki numaralı soru 2- Bu fark rahatsızlık veriyor mu? Hayır cevabınız ise problem yok Evet cevabınız ise üç numaralı soru 3- Etki alanınızda mı? Hayır cevabınız ise yetkili ile görüşün. Evet cevabınız ise problemi çözmeye başlayın Tüm soruları EVET diyorsak problem süreci başlamış demektir. Problem çözme sürecinde problemin tanımlanması ve veri toplama aşamasında 5N+1K kuralı uygulanabilir. Bunu açacak olur isek: Niçin? Nerede? Nasıl? Kim? 5N+1K Ne zaman? Ne kadar? + Sorularını sıra ile problem üzerine uygulamamız gerekir. Problem çözmede sorular cevap odaklı değil, soru sorma odaklı olmalıdır. Doğru sorular sorularak, doğru cevaplar alınmalıdır. Soru sorma veri toplama sürecidir. Bilgiye ulaşmada ve problemi anlamada doğru sorular sorularak teşhis konmalıdır. Örnek: bir doktorun hastasına sorular sorarak doğru teşhisi koyması gibidir. Yanlış teşhis hastayı öldürür. Problemlerin çözümünde başarısızlık Problemleri çözmek karışık bir süreçtir ve bizler bu sürecin her bir aşamasında gerektiği kadar etkili olamayabiliriz. Bunun sonuçlarını şu şekilde özetleyebiliriz. Metodik çalışmamak Yeterli istek ve kararlılığa sahip olmamak Problemi yanlış tanımlamak Gereken teknik ve yeteneklerden mahrum olmak Teknikleri etkili bir şekilde kullanamamak Yanlış bir teknik kullanmak Yetersiz ya da doğru olmayan bilgi Yaratıcı ve çözümleyici zihinsel yetenekleri koordine edememek Çözümü ekli bir şekilde uygulamaya sokamamak Yukarıdaki engeller dışında çözüm önünde duran bir çok gizli faktörde vardır. ÇÖZÜM ÖNÜNDEKİ ENGELLER Göremediğimiz bir çok faktör problemleri çözmekte bizleri alıkoyar. Bunlardan bazıları bizim psikolojik durumumuzdan, diğerleri ise problemleri çözüm bulmaya çalıştığımız ortamlardan kaynaklanır. Bunları tespit edemediğimiz sürece iyi bir problem çözücü olmamız zordur. A- Kendimizden Kaynaklanan Çözüm Önündeki Engeller 1- Algılama: Bu engeller: Görmeyi umduğumuz şeyleri görememek. Problemleri etkili bir şekilde tanımlayamamak. Basma kalıp düşünmek ve problemleri yanlış isimlendirmek. Problemi belli bir açıdan görmemek. 2- İfade etme: Problemlerini şu şekilde özetleyebiliriz Düşünceleri akıcı bir şekilde ifade edememek. Problemin çözümüne aykırı düşecek bir dil kullanmak. Kullanılan dile vakıf olmamak. 3- Duygular: Ruh halimizin durumu problemlerin çözümünde büyük önem taşır. Hata yapma ve komik görünme korkusu Sabırsızlık Endişeden kaçınma Risk alma korkusu Yönlendirme ihtiyacı 4- Zekâ: Problemleri çözmek için zekâmızı nasıl kullandığımız, bazen yeteneklerimizden ön plânda gelir ve güçlüklerin en büyük sebebi olabilir. Bu güçlükler: Problem çözme sürecindeki bilgi ve beceri eksikliği Yeterli derecede yaratıcı düşünce sahibi olamama Esnek düşünememe Metodik çalışmama olabilir. Bilgi, kavrama ve mantıklı düşünme ne kadar problemlerin çözüm sürecinde temel noktalar olsa da ne kadar zeki olursak olalım bunları kullanma konusunda sıkıntılar yaşamamız normaldir. “Önemli olan neye sahip olduğun değil onu nasıl kullandığındır” KAYNAKLAR Din Hiz. İletişim ve Halkla İlişkiler, A.Ü. AÖF. Yay., Eskişehir 1999; İzzet Necip, Sözsüz İletişim, Bilge yay. İst. 2003. vb. Cevdet Tellioğlu, Güzel Konuşma Pratiği, Timaş Yay. İst. 1997. Cemal Tosun, İlahiyat Fakültelerinde Vaizlik Eğitimi, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.XXXVI, Ankara 1997. 5. Ramazan Buyrukçu, Din Görevlisinin Mesleği Temsil Gücü, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1995. 6. Oğuz SAYGIN, 4x4 lük İletişim, Hayat Yayınları, İst. 2005. 7. Otto F. Mathiasen, Rehberliğin Manası, Çev. Hasan Tan, Maarif Basımevi, Ankara 1956. 8. Muharrem KEPÇEOĞLU, Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Ank. 1989, s.8 vd. 9. M. Selçuk, “2000’li Yıllara Girerken İrşad Anlayışımız Üzerine Bazı Düşünceler”, Uluslararası II. Din Şurası, Tebliğ ve Müzakereler, 23-27 Kasım 1998, Ankara 2003, s.458-467. 10. Muharrem KEPÇEOĞLU, Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Ank. 1989, s.15 vd 11. Hasan Tan, Psikolojik Danışma ve Rehberlik, MEB yay. İst. 1989; s. 66 vd. 12. Hasan TAN, Psikolojik Yardım İlişkileri, MEB yay. İst. 1989, 13. Altaş Nurullah, Hastanelerde Din Ve Moral Hizmetleri, A.Ü.Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank. 1997. 14. Bizet Bekir, Dini Danışmanlıkta Teşhis Ve Anlamaya Yönelik Teknikler, C.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Çalışması, Sivas 2006. 1. 2. 3. 4. 15. Doğan Seyhat, Dini Danışmanlıkta Destek Ve Teşvik Bildiren Teknikler V Diyalog Örnekleri, C.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Çalışması, Sivas 2006. 16. Gökhan Seda, Kur’an Kurslarındaki Öğrencilerin Dini Problemlerinin Çözümünde Danışma Tekniklerinin Uygulanması, C.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Çalışması, Sivas 2007. 17. Güler Süleyman, Dini Danışmanlıkta Kabul Ve Anlayış Bildiren Teknikler, C.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Çalışması, Sivas 2006. 18. Horn Sam, Toung Fu- Sözlü Dövüş Sanatı, Boyner Holding Yay. İst. 1997. 19. Necip İzzet, Sözsüz İletişim (Feraset), Bilge Yay. İst. 2003. 20. Ok Üzeyir, Dinsel Danışmanlığın Teorik Çatısı, A.Ü.Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ank. 1997.