İnsan Hakları Bağlamında Kadın Ticareti * Cevdet Yılmaz ** Devrim G. Vural ** İnsan ticareti, son yıl/arın en önemli insan hakları ihlallerinden biri olarak ortaya ve mağdurların büyük bir bölümünü kadınlar oluşturmaktadır. Kadın tica­ reti! olgusu, insan hakları ihlal/erinin hem sonucu hem de nedeni olarak görülebilir. Si­ yasi, ekonomik ve sosyal eşitsizlikler kadınları bir yandan risklere karşı korunmasız ha­ le getirirken, diğer yandan yaşam stratejisi olarak bu riskleri almaya da zorunlu bırak­ maktadır. Ayrımcı uygulamalar ve sosyal dışlanma, insan ticareti mağduru kadınların kurtarılmasından sonra da devam etmektedir. Bu bağlamda, bu çalışmada kadın ticare­ tinin toplumsal cinsiyet ve haklar perspektifinden ele alınarak 'kurbanlaştırma' anlayı­ şından öte 'güçlendirme' vurgusunun gerekliliği tartışılmaktadır. çıkmaktadır Anahtar Kelime/er: İnsan ticareti, kadın ticareti, insan hakları, kadın hakları, toplum­ sal ,-.,.,.H y<o<. Giriş M. Foucault Haziran 1981' de Korsanlığa Karşı Uluslararası Komite 'nin Ce­ nevre' de kuruluşunu duyuran basın toplantısı vesilesiyle yaptığı konuşmada ye­ ni bir insan hakları bildirgesine ulaşma umudunu dile getirirken; "konuşmak ve bir arada konuşmak için burada bulunan bizler, meydana gelen olayları hoş görmekte belli bir ortak güçlük çekmekten başka sıfatı olmayan özel kişileriz" derken, insanları ülkelerinde yaşamak yerine terk etmeye yöneIten nedenlere İ­ lişkin fazla bir şey yapamadığımızın, bu olayların bizim gücümüzün dışında ol­ duğunun altını çizmektedir (Foucault, 2000: 288). Şüphesiz bu konuşmanın de­ vamı, aslında hak kavramının çıplak halinin, yani dolayımsız ve doğrudan ifa­ desinin açıklamasında saklıdır. Genelde insan hakları, özelde ise kadın hakları odağında geliştirilecek bu tartışmanın en güçlü yönü, bu konuda konuşma hak­ kının konuşmacıların en doğal hakkı olmasında yatmaktadır. Haklarla ilgili ko­ nuşmak, hakkın doğal halinin verili bir gerçeklik olmaktan öteye nasıl tanım­ landığıyla ilişkilidir. Temelde evrenselolan ve sosyo-kültürel, ekonomik ve u­ luslararası farklılıklardan kaynaklanan ayrımın aynı düzlem içerisinde birleşti­ rilmesi ve yatay ilişkiler içerisinde sorgulanması insan hakkı kavramının da ö­ zünü verecektir. Burada Focault'un tanımladığı üç ilkeyi hatırlamakta yarar vardır: • Bu makale, TODAİE İnsan Hakları Araştırma ve Derleme Merkezi'nin 14-15 Aralık 2006 tarihleri arasın­ da düzenlediği "İnsan Hakları ve Yurttaşlık" konulu konferansta sunulan bildirler arasından seçilip, hakem­ ler tarafından incelendikten sonra yayınlanmıştır. •• Süleyman Demirel Üniversitesi öğretim elemanları, [email protected], [email protected]ıı.tr. i "Kadın ticareti" kavramı İngilizce Traffieking in women kavramının karşılığı olarak kullanılmaktadır. İnsan Hakları Yıllığı, Ci/ı 25,2007, s. 79-93. insan Hakları Yıllığı 80 "Öncelikle faili kim olursa olsun, kurbanları kim olursa olsun, bütün iktidar suistimallerine karşı çıkmaya davet eden, hakları ve ödevleri olan bir uluslarara­ sı yurttaşlık vardır. Sonuçta hepimiz birer yönetileniz ve bu sıfatla da dayanış­ ma içindeyiz. İkinci olarak, hükümetler toplumların mut1uluğuyla ilgilenmek iddiasında olduklarından, kararlarının insanlarda neden olduğu veya ihmalleri­ nİn yol açtığı mutsuzluklar hükümetlerin kar-zarar hanesine geçirilmelidir ... Mutsuzluk, iktidarı ellerinde tutanlara seslenmeyi ve başkaldırmayı mutlak bir hak olarak meşrulaştınr. Son olarak, bize önerilen şu görev paylaşımını reddet­ mek gerekir; çoğunlukla bireylere sinirlenme ve konuşma hakkı, hükümetlere de düşünme ve harekete geçme hakkı. Ancak çoğunlukla konuşma hakkı hükü­ metler tarafından kullanılmakta, bize ise hoş bir mernnuniyetsizlik görevi uygun görülmektedir. Bu nedenle basit hoşnutsuzluk rolünü reddetmek gerekmekte­ dir (Foucault, 2000: 289). JJ Hannah Arendt ulus devletin çöküşünü insan haklarının sonu olarak tanım­ (Arendt, 1979: 299). Buna göre, ulus devlet ve insan hakkı arasında vatandaşlığa dayalı zorunlu bir bağ vardır. Küreselleşme süreci sonucunda ulus devletin yeni konumları göz önüne alındığında, insan hakları kavramı üzerine yapılacak tartışmaların içeriği daha da önem kazanmaktadır. Özellikle ulus dev­ letlerin vatandaşlık bağıyla vermiş olduğu haklar, bir devletin vatandaşı olmak­ tan çıkıldığı ya da göç edildiği zaman farklı bir içerik kazanmaktadır. Vatandaş­ lığın mekansalolarak taşınamaz yönü göçmenlerin yeni küresel koşullarda ço­ ğunlukla olumsuz uygulamalarla karşılaşmalarına neden olmaktadır. Kadınlar ise bu sorunu daha da yoğun yaşamaktadırlar. Kendi işgücüne ayrı­ calık tanıyan ülke yapılanmaları, çoğu zaman vatandaşlannın yapmadığı işler için çalışma izni verecek şekilde biçimlendirilmektedir. Bu nedenle, göçmenler ve özellikle de kadın göçmen işçiler ülke vatandaşlarının istemediği düşük sta­ tülü işleri kabul etmek zorunda kalmaktadır. Ayrıca, kadın göçmen işçilerin karşılaştığı eşitsizliklerin çoğu, cinsiyet temelli tanımlamalar1a şekillenmekte­ dir. Kadın işçiler genellikle erkeklerden farklı sektörlerde çalışmakta, ayrımcı1ı­ ğa dahafazla maruz kalmaktadır. Kadın göçmen işçilerin bu aynmcılığa uğra­ malarının birinci nedeni göçmen olmaları ise ikincİ önemli nedeni de kadın ol­ malarıdır. Kadınlık burada sorunların daha da büyüyerek yaşanması sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Genelde kadınların, özelde ise kadın göçmenlerin karşı­ laştığı cinsiyetçi piyasa yapılanması, olumsuz toplumsal koşullar ve hakların kullanımındaki eşitsizlikler kadın ticaretinin altyapısını oluşturmaktadır. Bu çalışmada İnsan ticaretine' kanun ve düzen' açısından bakmanın ötesinde, insan hakları bağlamında yaklaşılması ve buna uygun düzenlemeler yapılması­ nın gereklilikleri tartışılmaktadır. İnsan ticareti, özelde de kadın ticareti, bir yandan küresel eşitsizliğin yarattığı bir sorun olarak değerlendirilebilir. Ancak, kadının küresel anlamda bir eşitsizlik öznesi olması yüzyıllardır süregelen bir olgudur ve sadece yeni küresel düzenin bir sonucu olarak açıklanmaz. Ancak lamaktadır İnsan Hakları Bağlamında Kadın Ticareti 81 boyutu ve biçimi günümüz koşullarında farklılık göstermekte bir sorun alanı o­ larak tanımlanmasını sağlamaktadır. Kadının eşitsizlik konumunu oluşturan ya­ sal düzenlemeler ve toplumsal yapıdan kaynaklanan uygulamalar sorunun tanı­ mını zorlaştırmaktadır. Bu bağlamda kadın ticareti mağdurlarını "kurbanlaştır­ maktan" öte çok daha kapsamlı ve eşitsizliği giderici yaklaşım ve politikalarla içermek gerekmektedir. Küresel Eşitsizlik, Kadınların Yoksulluğun ve Göçün Kadınsılaşması insan ticaretine daha yoğun maruz kalmalarının temelleri günü­ toplumsal de­ ğişim gibi bu konuda da anahtar bir kavram olarak değerlendirilebilir. Küresel­ leşmenin beraberinde getirdiği yapı her ne kadar dünya ekonomisinde bir geniş­ leme yarattıysa da bu durum eşitsizliği gidermemekte, özellikle gelişmekte olan ülkelerde kendisini yeni iş olanakları olarak göstermemektedir. Birleşmiş Mil­ letler Kalkınma Programı 'nın istatistiklerine göre dünya üzerinde yoksulluk sı­ nırında yaşayan kişilerin oranı son elli yılda son beş yüz yıla oranla daha hızlı bir düşüş göstermektedir. Ancak, bu gelişmenin karşısında dünyadaki gelir da­ ğılımı dengesizliğinin giderek arttığı gerçeği de durmaktadır. 1975 yılında kişi başına ulusal gelir gelişmiş ülkelerde az gelişmiş ülkelerin 41 katı ve orta gelirli ülkelerin 8 katı iken, bu oranlar bugün sırasıyla 66 ve 14 olarak gerçekleşmek­ tedir (www.gcim.org, 2005). Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı verilerine göre, 2005 yılında dünya üzerindeki en yoksul %40'hk kesim küresel gelirin %2'sine sahipken, en zengin %lO'luk kesim ise gelirin %54'üne sahiptir (UNDP, 2006). Uluslararası Çalışma Örgütü'nün verilerine göre 2004 yılında dünya üzerin­ de 185 milyon (www.gcim.org, 2005), 2006 yılında ise 195,2 milyon insan iş­ sizdir (ILO, 2007). Öte yandan işsizlik, günümüzdeki istihdam krizinin yalnızca bir boyutudur. İşsizliğin yanı sıra çalışan yoksulluğunda da artış görülmektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü verileri 2006 yılında 1,37 milyar çalışanın günde 2$ altında gelir elde ettiğini göstermektedir (ILO, 2007). Bu da özelikle geliş­ mekte olan ülkelerde ücretlerin ve çalışma koşullarının düzenlenemediği kayıt dışı sektörde çalışma oranının yüksekliğini işaret etmektedir. Küresel istihdam krizinin uluslararası göçte meydana gelen eğilimler anla­ mında da önemli etkileri vardır. Yaşadıkları yerde iş olanağı bulamayan birçok insan gelişmekte olan ülkeler arasında dolaşıma katılırken giderek artan sayıda kişi de gelişmiş ülkelerde istihdam fırsatı bulmanın yollarını aramaktadır. Son yıllarda göçmen işçilerin sayısında önemli bir artış yaşanmaktadır. Uluslararası Göç Örgütü verilerine göre 1985 ile 2000 yılları arasında uluslararası göçmen sayısı i 05 milyondan i 75 milyona ulaşmıştır. Toplam dünya nüfusunun yüzde 26 artış gösterdiği bu dönemde uluslararası göçmen sayısında meydana gelen artışın yüzde 67'yi bulması dikkat çekicidir (lOM, 2000). müz dünyasının değişimlerinde yatmaktadır. Küreselleşme, çoğu 82 İnsan Hakları Yıllığı Uluslararası Göç Örgütü'nün 2005 yılı verilerine göre ise, uluslararası göç­ men sayısı 191 milyona, yani toplam dünya nüfusunun % 3'üne ulaşmıştır. Bu oran ilk bakışta çok yüksek görünmemesine rağmen, göçmenlerin bir araya geti­ rildiği varsayıldığında dünyanın 5. büyük nüfuslu devletini oluşturacaklan göz ardı edilmemelidir (iom.int, 2006). Göçmenlerin % 60'ı gelişmiş ülkelerde ba­ nnmakta olup, bu bölgelerde yaşayan her on kişiden biri göçmen statüsündedir (un.org, 2006). Bu veriler küresel İşgücünün %20'sİnden azına sahip olan ge­ lişmiş ülkelerin göçmenlerin 0/060'ını banndırmasının nedenlerini oldukça açık ortaya koymaktadır. Gelişmiş ülkelerde yasalolarak istihdam edilen göçmenler kendi ülkelerindekinden 20-30 kat fazla gelir elde etme olanağı bulabilmekte, yaşam standartlannın yüksekliğine rağmen ailelerine ve ülkelerine döviz gönde­ rebilmektedir. Bu durum giderek artan sayıda kişinin yasal ya da yasadışı yol­ lardan dış göç sürecine girmesinin de nedeni olmaktadır (MPI, 2003). Esnek üretim biçimi, hizmet sektörü ve demografik nedenlerle gelişmiş ülke­ ler de göçmen işgücüne ihtiyaç duymaktadır. Düşük doğum oranlan ve bekle­ nen yaşam süresinin uzaması birçok gelişmiş ülkenin giderek artan sayıda yaşlı nüfusa sahip olması sonucunu doğurmaktadır. Aynı zamanda, esnek üretim bi­ çimi yarı zamanlı ve vasıfsız emeğe dayanmaktadır. Bu da işgücü piyasası açı­ sından hem niteliksel hem de niceliksel bir açık anlamına gelmektedir. Aksi takdirde "emek gücünün feminizasyonu ve etnizasyonu" ile oluşturulan katlan­ mış esnek zamanlı çalışmayı açıklamak mümkün olmaz. Bazı gelişmiş ülkeler­ de yasadışı işgücü göçünün bölgesel ekonomilerin gelişmesinde temel rol oyna­ dığı söylenebilir, çünkü bu şekilde çalışma koşulları informal ve esnek olmak­ tadır (Şimşek, 2003). Ancak, gelişmiş ülke yönetimleri genellikle vasıflı veya vasıfsız göçmen iş­ gücüne olan bu ihtiyaçlannı kamuoyuna açıkça belirtmekten kaç ınmakta , ya­ bancı düşmanlığının ortaya çıkardığı tepkilerle baş etmek yerine kısıtlayıcı göç siyasalannı bir politika aracı olarak kullanmaktadır. Bu tür siyasalar yalnızca yasal göç olanağını kısıtlamakla kalmakta, göçmen kaçakçılanna ve insan tacir­ lerine uygun ortam yaratmaktadır (www.gcim.org, 2005). Uluslararası göç bağlamında karşımıza çıkan bir diğer olgu da kadınlann gi­ derek artan oranda göçmen işgücüne katılımıdır. Bunun en önemli sebebi ge­ lişmiş ülkelerde kadınlara has görülen sektörlerdeki işgücü talebinin yoğun ol­ masıdır ( ev içi hizmet, bakıcılık, imalat, eğlence vb.). 2000 yılı verilerine göre kadınlar, göçmenlerin neredeyse yansını oluşturmakta ve gelişmiş ülkelerde ya­ şayan göçmen nüfusun ise yarısından fazlasına ulaşmaktadır. Ayrıca, önceki dönemlerden farklı olarak kadınlar daha çok yalnız göç etmekte ve geride kalan aile üyelerinin geç im kaynağı olmaktadır. Kadın göçüne dair bu artışın ve eği­ limlerin önümüzdeki yıllarda da devam edeceği öngörülmektedir (www.gcim.org, 2005). İnsan Hakları Bağlamında Kadın Ticareti 83 Gelişmiş ülkelerdeki işgücü açığının yanısıra, kadınların yaşadıkları yerlerde de göç kararı almalarına yol açmaktadır. Neo liberal po­ litikaların bir parçası olarak kamusal ve sosyal hizmetlerin devletin sorumluluk alanı dışına itilmesi ve piyasanın eline bırakılması hali hazırda dezavantajlı du­ rumda olan kadınların eğitim, sağlık gibi temel haklardan yararlanmasını daha da zorlaştırmaktadır. Sosyal devletin küçülmesi ve gelir dağılımındaki eşitsizli­ ğin artması ile yoksulluk daha da yıkıcı bir hal alırken, yoksul kadın kitlesi hem genişlemekte hem de ayrımcılığın ağırlaştığı koşullarda yaşamaktadır. Birçok sosyal haktan faydalanamayan kadın, kayıt dışı ve yasadışı işlerde ucuz emek gücü olarak kullanılmaktadır. Vatandaşlık ve mülkiyet haklarındaki ayrımcı uy­ gulamalar, kaynaklara ulaşımdaki eşitsizlikler, bilgi ve ekonomik güç anlamın­ da fırsat eşitsizliği, sömürü, aile içi şiddet kadınları yaşadıkları yerlerden uzak­ laşmaya itmektedir (UNESCAP, 2005). karşılaştığı eşitsizlikler "Pekin Deklarasyonu ve Eylem Platformunun Tam Uygulanmasını Etkileyen Mevcut Zorluklarda", göçmen işgücünün dolaşımının farklılaştığından söz edi­ lerek, kadın ve kızların başta tarla, ev içi hizmetlerde ve çeşitli eğlence iş türleri başta olmak üzere iş için giderek daha fazla ulusal, bölgesel ve uluslararası göçmen işgücüne dahilolduklarına dikkat çekilmektedir. Bu durum kadınların gelir imkanlarını, kendilerine olan güvenlerini arttırsa da, aynı zamanda da özel­ likle yoksul, eğitimsiz, beceresi olmayan ve/veya kayıtsız göçmenlerin, yetersiz çalışma koşullarına, artan sağlık risklerine, kadın ticaretine, ekonomik ve cinsel sömürüye, ırkçılığa, ırk ayrımına ve yabancı düşmanlığına ve diğer taciz türle­ rine maruz kalmalarına yol açar ve bu da kadınların insan haklarını kullanmala­ rını engeller ve insan hakları ihlallerini oluşturur (Pekin+5, 2003: 30). Göçe yol açan itme ve çekme faktörleri kadın ve erkekler için benzer de ol­ sa, işçilerin göç deneyimleri yaptıkları işin türüne göre ortaya çıkmaktadır ve bu anlamda kadınların göç deneyimleri farklılaşmaktadır. Erkekler tipik olarak çe­ şitli işler için göç edebilirler. Ancak kadınlar en alttaki görece kötü işlerde istih­ dam olanağı bulmaktadırlar. Bunlar, "kadınsı işler" olarak görülen ev içi bakım, eğlence sektörü, hizmet sektörü ve küçük imalat sektöründeki işlerdir. Cinsiyet ayrımcılığına dayalı bu küresel piyasa yapılanması, kadınların yasalolarak kötü koşullarda çalışmasının yanı sıra, İnsan ticaretine maruz kalarak zorla çalıştırıl­ masına da uygundur. Çünkü, kadının çalışması içİn uygun görülen informal sek­ törler illegal yapılanmalara ortam sağlayacak niteliklere sahiptir. Kadın Bedeninin Metalaşması: Her şey satılık mı? Uluslararası boyutta insan ticareti, son dönemde meydana gelen hızlı sosyal ve ekonomik değişiklikler sonucunda ortaya çıkmış olan yeni bir olgudur ve ya­ sadışı göçle birlikte dünya gündeminde giderek ağırlık kazanan önemli bir yer işgal etmektedir (mfa.gov.tr, 2006) 84 İnsan Hakları Yıllığı insan Ticareti; kuvvet kullanarak veya kuvvet kullanma tehdidiyle ya da di­ bir biçimde zorlama, kaçınna, hile, aldatına, nüfuzu kötüye kullanma, kişi­ nin çaresizliğinden yararlanma veya başkası üzerinde denetim yetkisi olan kişi­ lerin rızasını kazanmak için o kişiye ya da başkasına kazanç veya çıkar sağlama yoluyla kişilerin istismar amaçlı temini, bir yerden bir yere taşınması, devredil­ mesi, barındırılması veya teslim alınmasıdır (Fırat, 2006). infonnal sektörün ve uluslararası suç örgütlerinin en büyük gelir kaynakla­ rından birisi insan ticaretidir ve çoğunlukla cinsel sömürü amacıyla yapılan bu ticaretin mağdurları da büyük bir oranda kadınlar ve kız çocuklarıdır. Genelde insan ticareti, özelde ise kadın ticareti insan haklarının yoğunlukla ihlal edildiği bir alan olarak yaygın ve büyük oranda kontrol dışıdır. insan tica­ reti yasalara aykırı bir fiil olmakla kalmayıp uluslararası yasa ve insan hakları protokollerinin de ihlali anlamına da gelir. Genellikle çok iyi örgütlenmiş suç ağlarına mensup suçlular tarafından yürütülür. insan tacirleri, mağdurları kendi ülkeleri içinde bir yerden diğerine aktarırlar, çoğu zaman da uluslararası sınır­ lardan geçirirler. Daha sonra mağdurların en temel özgürlükleri ellerinden alı­ nır, eşya gibi satılırlar ve hem seks köleleri olarak hem de diğer işlerde zorla ça­ lışmaya maruz bırakı1ırlar. Kurbanlara rutin olarak tecavüz edilir, işkence ve şiddete maruz bırakılırlar (countertrafficking.org, 2006). insan ticareti ile ilgili verilerin elde edilmesinde yaşanan zorluklar nedeniyle bu konuda çeşitli uluslararası örgütler tarafından farklı rakamlar verilmektedir. Öncelikle, insan ticaretinin tanımı ve unsurları konusunda farklı yorumlar ve uygulamalar söz konusudur. Sorunun doğası gereği suçla bağlantılı olması da neyin nasıl ölçüleceği ile ilgili belirsizliklere yol açmaktadır. insan ticareti, ül­ keler, bölgeler ve kıtalar arasında olduğu gibi ülke sınırları içinde de yapılmak­ tadır. Kaynak, transit ve hedef ülkeler çoğu zaman kesişmekte, aynı ülke bu üç özelliği de taşıyabilmektedir (Wennerholm, 2002: 11). Dolayısıyla, insan ticare­ ti konusunda hem net çizgilerle belirlenmiş tanımlamalar ve kategorilerden, hem de kesin rakamlardan bahsetmek zordur. Uluslararası Göç Örgütü'ne göre her yıl 700.000 ile 2 milyon arasında tah­ min edilen sayıda kadın, insan ticareti amacıyla uluslararası sınırlardan geçiril­ mektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü'nün tahminlerine göre ise bugün dünya­ da zorla çalıştınnaya maruz kalan 12,3 milyon kişinin 2,5 milyonunu insan tica­ reti mağdurları oluştunnakta ve bu ki"şilerin % 43 'ü cinsel sömürü amaçlı ça1ış­ tırılmaktadır. ı İnsan ticaretinden elde edilen yıllık gelir yaklaşık 32 milyar dolar olarak hesaplanmaktadır. Bu rakam insan tacirlerinin ticaretini yaptıkları tek bir kişi üzerinden aylık ortalama 1.100 dolar kazandığını göstennektedir. Bu para­ ğer ı Konuyla ilgili raporlann çoğunda, genelde insan ticareti, özelde de kadın ticareti ile ilgili olarak veri topla­ manın güçlüğOne vurgu yapılmakta, tespit edilebilen rakamlann gerçeğin çok azını yansıttığı belirtilmekte­ dir. İnsan Hakları Bağlamında Kadın Ticareti 85 nın yarısının gelişmiş ülkelerde kazanılıyor olması dikkat çekici bir konudur (ilo.org, 2005). Yine Uluslararası Çalışma Örgütü'nün verilerine göre, bu raka­ mın yaklaşık 4 milyar doları ekonomik sömürü amacıyla yapılan insan ticare­ tinden elde edilirken, 28 milyar dolar gibi büyük bir bölümü de cinsel sömürü­ den elde edilmektedir (Besler, 2005: 12). Ekonominin küresel bir bakışla yeniden yapılanması, piyasa kavramını 16. beri vazgeçilmez bir gereklilik gibi ortaya koymaktadır. Bu nedenle tarihsel süreçte pazar, ulus devletin denetimi ve düzenlemesinden bağımsızlaştı­ rılmıştır. Günümüz küresel piyasası tanım yerindeyse her şeyi alınıp satılabilen bir meta haline getirmiştir. Diğer yandan, küreselleşmenin özgürlük diye lanse ettiği kültür, kadın bedeni üzerinden gelişen yozlaşma ile kendini üretmektedir (Eğitim-Sen, 2006). Bu durum özellikle dezavantajlı gruplar olarak tanımlana­ bilecek kadın ve kız çocuklarını alınan, satılan ve tüketilen değerler haline ge­ yüzyıldan tirmiştir. Uygarlık sürecinde kadın ve çocukların sürekli istismar edildiği bir gerçektir. Ancak günümüz koşullarında zaman ve uzam bağlamında ortaya çıkan değişim­ ler kadın ve çocukların özellikle mültecilik bağlamında alabildiğince istismar edilmesini yaygınlaştırmıştır. Bu durum göçmen, mülteci, kadın ve çocukları yoksulluk, ırkçılık ve ayrımcılığın yoğun olduğu yerlerde cinsel sömürü nesne­ leri haline dönüştürmektedir. Özellikle insan ticareti insanlık onurunun hiçe sa­ yıldığı, insan varlığının ve emeğinin ticari bir meta olarak görüldüğü bir görün­ gü haline gelmiştir. Çağdaş ve demokratik bir dünya söyleminin her zamankin­ den daha fazla kullanıldığı günümüzde, insanın ticari bir değer olarak alınıp sa­ tılması bir insanlık suçudur. Kadın ticareti, günümüzde özellikle internet üzerinden gelişen seks endüst­ risi ve çocuk pornografısi gibi yeni "kazanç" alanlarına eklemlenerek kendini yeniden üretmektedir. Bilgi teknolojilerin gelişimi, siber uzayda her türlü malın elektronik ortamda zaman ve uzamdan bağımsız olarak alınıp satılmasını sağ­ lamıştır. İnternet üzerinden her türlü malın satılması gibi çocuk ve kadınlar da satılmaktadır. Teknoloji seks endüstrisine kadınları sömürerek erkek müşterilere sunmanın yollarını da bulmuştur. Burada unutulmaması gereken şey, sömürü sistemine yeni bir teknoloji katıldığında bu güce sahip olanlara sömürüyü ve za­ rarı yoğunlaştırma şansı vermektedir. Seks endüstrisi, gelişmeye başladığı ilk yıllarda yeni teknolojik gelişmeleri kullanırken, günümüzde teknolojik araçların yaygın şekilde kullanımını neredeyse seks endüstrisi sağlar hale gelmiştir. Bir başka deyişle, artık ticari teknolojinin başarısı seks endüstrisine dayanmaktadır. Çünkü yeni bilgi teknolojilerinin gelişim motoru ilkel tüketim biçimi olan cin­ sellikle koşut gitmektedir. Küreselleşme sonucu ortaya çıkan ekonomik ve ticari bağımlılık, seks endüstrisinin ve internet endüstrisinİn cinsel sömürünün küre­ selleşmesinde ortak hareket etmesini doğurmaktadır (Hughes, 2001). İnsan Hakları Yıllığı 86 Erkekler, kadınlar ve çocuklar birçok nedenle insan ticaretine maruz kalma­ seks ticareti ve seks turizmi aracıyla yapılan ticaret temelolarak kadın ve kızların zorla hayat kadını olarak çalıştırılmasını ve cinsel istismarları­ nı içermektedir. Bu bağlamda insan ticareti suçunun cinsiyete ve yaşa bağlı bir olgu olduğunu söyleyebiliriz. Yasalolarak göç etme olanağının bulunmadığı durumlarda görece avantajlı olan erkekler göçmen kaçakçılığı yoluna başvurur­ ken, ekonomik güç, kaynaklara ve bilgiye erişim konusunda dezavantajlı olan kadınlar bu sürecin herhangi bir aşamasında insan tacirlerinin eline düşmekte­ dir. Bu suça maruz kalanların çoğunluğunu oluşturmanın ötesinde kadınlar, diğer insan ticareti mağdurları göz önüne alındığında çok daha fazla şiddete uğramak­ tadırlar. Bu şiddet, istenmeyen hamilelikler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve AIDS gibi olgularla kendisini daha da görünür kılmaktadır. Şiddet ve kadın ti­ careti herşeyden önce insan hakları ihlalidir ve problemlerin çözümü, İnsan hak­ ları kavramı odağında geliştirilecek politikalara ihtiyaç duymaktadır. sına rağmen, İnsan Hakları ve Kadın Ticareti İnsan ticaretine yol açan nedenler ve bununla mücadelede kullanılan yön­ temler açısından insan haklanyla ilgili tartışmalı uygulamalar söz konusudur. Bu da hükümetlerin konuya nasıl yaklaştıklarıyla doğrudan ilişkilidir. Çünkü hükümetlerin bu konuya yönelik aldığı tedbirlerin çoğu cinsiyet temelli çelişki­ leri barındırır. İnsan ticaretini önleyici müdahalelerin çoğunlukla kadınlara yö­ nelik olması, bu uygulamaların cinsiyete duyarlı olduğu anlamına gelmemekte­ dir. Bu uygulamalar çoğunlukla kadın ve erkek arasındaki farkhkların doğal ve değişmez olduğu anlayışından kaynaklandığından ayrımcı örnekleri güçlendir­ mektedir. İnsan hakları ihlallerinin insan ticaretinin hem nedeni hem de sonucu olma­ sının yanında konunun doğrudan kadın haklarıyla ilişkisi vardır. Çünkü insan tacirlerinin eline düşen bu kadınlar çoğunlukla kendi ülkelerinde temel haklarla ilgili yaşamsal sorunlar yaşamaktadır. İnsan hakları erkeksi bir kavram olarak çağrışım yapmakta ve uygulamada da erkeklerin bir tasarrufu gibi görülmekte, kadın daha çok özel alanının, özellikle ev içi alanın bir parçası gibi değerlendi­ rilmektedir. Kadın ticareti doğrudan devletlerin erkeklere sağladığı temel insan haklarını kadınlara sağlamadaki başarısızlığı ve hatta bazı durumlarda özellikle kadınların bu hakların dışarısında tutulmasının sonucu olarak karşımıza çıkmak­ tadır. İnsan ticaretinin mağduru olmakla yoksulluk arasında ciddi bir bağlantı var­ dır. Ancak bu, her zaman en yoksul kişilerin ticarete maruz kaldığı anlamına da gelmez. Vatandaşlık ve mülkiyet haklarındaki ayrımcı uygulamalar, kaynaklara ulaşımdaki eşitsizlikler, bilgi ve ekonomik güç anlamında fırsat eşitsizliği, sö­ mürü, aile içi şiddet kadınları yaşadıkları yerlerden uzaklaşmaya itmektedir İnsan Hakları Bağlammda Kadm Ticareti 87 (unescap.org, 2006: 5). Eğitim hakkı ve diğer yasal hakları engellenen kadınlar, kendi yaşamlarının kontrol etme hakkını da yitirmekte ve vasıfsız ve ekonomik özgürlüğü olmayan özneler olarak insan ticareti konusunda risk grubunu oluş­ turmaktadırlar (gaatw.org, 2006: 9). Ancak bu durum, İnsan ticaretine konu olan kadınların kandırılmış pasif öz­ neler olarak 'kurban' konumuna indirgenmesini gerektirmez. Genelde geçerli olan böyle bir anlayış, kadınlara sadece bir suçun mağduru olarak bakmayı, do­ layısıyla onların neden 'yaşamda kalma stratejisi' olarak böyle bir risk aldıkları sorusunu görmezden gelme kolaylığını getirmektedir. Küresel sermayenin ve pi­ Beş ay olmuştu Türkiye'ye geleli. Çalışmak için yola çıkmıştı. yasa yapılanmasının ekono­ İki bin dolara birilerine satıldığını öğrendiğinde kaçacak, kurtu­ mik, siyasi ve sosyal alandaki lacak halde değildi. Elinden pasaportu alındı, tehditle ve dayakla Antalya, Sivas çevresinde erkeklere kiralandı. .. Rusya'nın taşra­ müdahalesi en yoğun olarak sı denilebilecek küçük bir şehirde annesi ve ağabeyiyle yaşıyor­ du. Hukuk fakültesinden mezun olamadan çalışmak için okulunu kadın üzerinde kendini gös­ terk etti. Orada burada küçük ücretlerle çalışıyordu. Türkiye'ye termektedir. Neo-liberal poli­ gidip gelen arkadaşı Lolita ona cazip bir alternatif sunduğunda tikaların bir parçası olarak çok fazla düşünmedi. Türkiye'de bilgisayar sektöründe, en kötü kamusal ve sosyal hizmetle­ ihtimalle eğlence sektöründe çalışabileceğini, barmenIik, garson­ luk yaparak iyi para kazanabileceğini söylüyordu arkadaşı. Ka­ rin devletin sorumluluk alanı bul ederse, yardıma hazırdı. Lolita'yla geldi istanbul'a. Havali­ manında iki aylık turist vizesi aldı. Antalya'ya geçip, adını hatır­ dışına itilmesi ve piyasanın eline bırakılması hali hazırda lamadığı otele yerleştiler. Ertesi günü diskoya gittiklerinde Lolita ortadan kayboldu. Yanına bir adam yaklaştı. Akıcı Rusçayla dezavantajlı durumda olan 'Lolita otelde bekliyor, gel gidelim' dedi. Fazla seçeneği yoktu zaten. Pasaportu Lolita'daydJ. Türkçe bilmiyordu. Kenti kadınların eğitim, sağlık gibi tanımıyordu. Arabaya biner binmez, adam kapı ve pencereleri ki­ temel haklardan yararlanma­ litledi. Ne olduğunu anlayamadan bir başka otelin kapısına ya­ sını daha da zorlaştırmakta­ naştı1ar. Direksiyondaki, kapıda bekleyen adamı gösterip 'Bu se­ nin yeni patronun. Kabul etmezsen başkasına verilirsin' dedi. dır. Sosyal devletin küçülme­ Adam, soğukkanlı bir şekilde genç kadının bundan sonraki ya­ sİ ve gelir dağılımındaki eşit­ şamını kısa ve net bir cümleyle özetlemişti (hurriyet.com.tr, 2004) sizliğin artması ile yoksulluk daha da yıkıcı bir hal alırken, yoksul kadın kitlesi hem genişlemekte hem de ayrımcılığın ağırlaştığı koşullar­ da yaşamaktadır. Birçok sosyal haktan faydalanamayan kadın, kayıt dışı ve ya­ sadışı işlerde ucuz emek gücü olarak kullanılmaktadır. Öte yandan, kadına karşı şiddet olgusu farklı biçimler almakta ve kendisini yeniden üretmektedir. Bugün dünyanın hemen her yerinde yoksullaşma ve yoksunIaşma, çatışma ve mili ta­ rizmİn yaşandığı ortamlara koşut kadına karşı şiddet de yoğunlaşmaktadıf. ö­ zellikle çatışma ve savaş durumları zorunlu göçleri ortaya çıkarmakta, bu du­ rumda kadın ticareti ve toplu tecavüzlerin yaşanmasını; yani insan hakları bağ­ lamında kadına karşı olumsuz uygulamaları daha da derinleştirmektedir (Eği­ tim-Sen, 2006). Diğer taraftan, militarizmin beslendiği en önemli kaynaklardan biri "öte­ ki"nin yaratılması ve hedef alınmasıdır. Birçok toplumsal yapıda da açıkça veya üstü kapalı bir şekilde kadınlar "öteki"dir. Sonuç olarak bu, kadınları ve kadın­ 88 İnsan Hakları Yıllığı lığın tüm yönlerini kontrol altında tutmak ve aşağılamak için güç isteyenlerin gözünde gerekli hale gelir. Pek çok kültürde, kadınların erkeklerinin mülkü ol­ duğu düşünülür. Bu yüzden, bir kadın tecavüze uğradığında bu, erkeğinin er­ kekliğine fiili bir saldırıdır. Bu akıl yürütmeyi kullanırsak, kadınlar belli bir kül­ türün, etnik grubun ya da ülkenin erkeklerinin onuruna saldırmak adına savaşın hedefi haline gelir. Bu nedenlerden ötürü, tecavüz ve kadına yönelik cinsel sal­ dırının diğer biçimleri her zaman savaşın veya çatışmanın bir parçasıdır. Kadın­ lar saldırılabilecek, çalınabilecek ve leke sürülebilecek mülk olarak varsayıldık­ larında, düşmanı kadınlaştırmanın ve küçük düşürmenin bir aracı haline gelir. Kadına yönelik şiddetin pek çok türü, sivil nüfus ve çatışma sonrası durumlar üzerindeki dolaylı etkisi de dahilolmak üzere, militarizm tarafından güçlendi­ rilmektedir. Savaş ve çatışma durumlarında bu şiddet kendisini hem ordu içinde hem de sivil nüfusa karşı tecavüz/cinsel saldırı, taciz, ev içi şiddet, fuhuş, por­ nografi ve kadın ticareti olarak yeniden üretir. Kadınlar, iş vaadiyle yanıltma, aileleri tarafından satılma, kaçırılma gibi çeşitli yollarla ordu için fiili seks köle­ leri olarak fuhuşa zorlanmaktadır. Kadın ticareti güzergahlarının askeri karar­ gahların yanına kadar genişleyebilmesi de bunun bir göstergesidir. Filipinler ve eski Sovyetler Birliği'nden SOOO'den fazla kadın 1990'ların ortalarında Güney Kore'de, özellikle Birleşik Devletler askeri üsleri yakınlarındaki barlarda "eğ­ lendirici"ler olarak çalışmak üzere satılmıştır (Marshall, 2006: 16-18).3 Uluslararası Af Örgütü'nün 2004 yılında yayınladığı bir rapora göre (amnesty.org, 2006), Temmuz 1999' da bir uluslararası barış gücünün (KFOR) ve BM sivil yönetiminin (UNMIK) Kosova' da konuşlandırılmasından sonra, bu ülke zorla fuhuş için kaçakçılık kurbanı olan kadın ve kız çocuklarının başlıca hedef ülkelerinden biri olmuştur. Örgüt ayrıca, Kosova 'ya ağırlıklı olarak Moldova, Bulgaristan ve Ukrayna'dan olmak üzere dışarıdan kaçakçılık yoluyla getirilen kadınlara ek olarak, artan sayıda ve çoğunlunun reşit olmadığına inanı­ lan Kosovalı Arnavutların iç insan kaçakçılığının kurbanı olduğunu tespit etmiş­ tir. Raporda KFOR' un Temmuz 1999'de gelmesinin ardından, başlıca KFOR güçleri odaklarının yakınında önemli organize fuhuş odaklarının bulunduğu ve bazıları zaten kaçakçılık sürecine dahilolduğu iddia edilen askerlerin müşterile­ rin çoğunu oluşturduğu belirtilmektedir. BM Kadınlar için Kalkınma Fonu tara­ fından yayınlanan bir raporda (UNIFEM, 2002: 9-18) ise BM barışı koruma gö­ revlilerinin seks suçlarına karıştıkları ve Angola, Bosna ve Hersek, Kamboçya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Doğu Timor, Kosova, Liberya, Mozambik, Sierra Leone ve Somali'de insan ticareti yapıldığı iddia edilmektedir. Barış Güçlerinin bu suça doğrudan karışmamaları durumunda dahi, bu bölgelerdeki 3 Benzer şekilde, burada 'rahatlatıcı kadınlar' kavramını hatırlamakta yarar vardır. Bu kavram Filipinler, Tayland, Vietnam, Malezya, Çin, Güney ve Kuzey Kore, Japonya, Endonezya, Hollanda ve Japon işgali al­ tındaki diğer ülke ya da bölgelerde Japon askeri birlikleri tarafından 2. Dünya savaşı öncesi ve sırasında cin­ sel köleliğe zorlanan genç kadınlan tanımlamak için kullanılmaktadır. İnsan Hakları Bağlamında Kadın Ticareti 89 askerlerin yarattığı talebin kadın ticaretinin nedenlerinden biri olduğunu söyle­ mek yanlış olmayacaktır. Bu anlamda, çatışma bölgelerine barışı getirme mis­ yonunda olduklarını iddia eden ülkelerin ve uluslararası kuruluşların insan tica­ reti konusunda aynı duyarlılığı göstermelerinin gerekliliği üzerinde durulmalı­ dır. Seks ticareti için kadın ve kız çocuklarının alınıp satılmasının en etkili bir önlenmesi, uluslararası ilginin aratmasıyla mümkündür. Uluslararası fu­ huş ve kadın ticareti şebekelerinin kadınları kullanması uluslararası organize suçun önemli bir kolu haline gelmiştir. Bu uluslararası ticaretin kurbanı olan kadın ve kız çocuklarının, her türlü şiddetin yanı sıra istenmeyen gebelik ve HIV/AIDS dahil cinsel yolla bulaşan hastalıklarla karşılaşma riski fazlasıyla yüksektir. Kadın ve kız çocuklarının insan haklarını ve temel özgürlüklerini ih­ lal eden bu duruma karşı acilolarak, seks ticareti amacıyla uluslararası kadın ti­ careti yanı sıra, fahişeliğe zorlama, tecavüz, cinsel taciz ve seks turizmi konuları da ele alınmalıdır (Pekin+5, 2003: 243). Devletlerin insan (özelde kadın) ticaretinin temel sebeplerini önlemede 'hak­ lar' açısından siyasa üretmedeki yetersizliğinin yanı sıra, insan ticaretine maruz kalan kişilerin temel insan haklarını kollama anlamında da çoğu zaman başarı­ sız uygulamalar ortaya koyduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. çoğu ülkede insan ticaretine karşı diğer alanlara kıyasla daha zayıf bir yasal düzenleme vardır. Bunun yanı sıra, kimi zaman 'kadınları korumak' adına yapı­ lan düzenlemeler yeni kadın hakkı ihlallerinin temelini oluşturmaktan öteye gitmemektedir. Bazı ülkeler kadınların ülke dışına legal çıkışını engellerken, bazıları da fuhuş sektörü için gelecekleri bahanesiyle ülkeye girişini engelle­ mektedir. Hareketliliğin önündeki bu çeşit engeller yasadışı göçü çekici kılar­ ken, gerekli donanımı olmayan kadınları bu süreçte insan ticareti yapan organi­ zasyonların kucağına itmekten öte bir işe yaramamaktadır (unescap.org, 2005: 14). Örneğin, Hindistan, Pakistan ve Bangladeş'te kadın göçüne yönelik kısıtla­ yıcı politikalar nedeniyle, yüksek sayıda kadın göçmen, sınırları yasadışı yollar­ la geçmeye çalışmakta, İnsan ticareti anlamında geniş risk grupları oluşturmak­ tadır (gcim.org, 2005). Yasal mekanizmaların görece yeterli olduğunu varsayabileceğimiz ülkelerde dahi resmi görevlilerin insan ticaretine ilişkin bakışlarının yetersiz ve duyarsız olması mağdurlara suçlu gibi davranılmasına yol açmaktadır. Mağdurlar çoğu zaman yasalar ve uygulamadaki çarpıklıklardan kaynaklanan nedenlerle, bulun­ dukları durumdan kurtarıldıklarından çok otoriteler tarafından 'yakalandıkları' şekilde düşüncesine kapılmaktadır. 90 İnsan Hakları Yıllığı Bu kişiler ülkeye yasal yollardan bile girmiş olsalar yasal belgelerine el konulduğu ve kaçak çalıştırmaya Rus uyruklu bir kadına teca­ vüz etmekten yargılanan iki maruz bırakıldıkları için 'kaçak göçmen' olarak kabul polis beraat etti. Mahkeme. edilmekte ve çoğu zaman hemen sınır dışı edilmektedir­ üzerinde 'bir miktar prezer­ ler. Bu uygulamanın varlığı insan tacirleri tarafından vatif bulunan kadının, cinsel ilişkiyi kendisinin istemiş 0­ devamlı bir tehdit unsuru olarak kullanılmaktadır. İnsan labilecegini düşündü (milli­ ticaretine maruz kalan kadınların ifadelerine bakıldı­ yet.com.tr, 2002). ğın da resmi otoritelere karşı genellikle endişeyle ve güvensizlikle yaklaştıkları görülmektedir. Kadınlar, güvenlik güçlerine ve resmi makamlara ulaştıklarında, karşılaşmaktan korktukları kötü muamele ve korun­ masız sınır dışı edilme riskine karşı, belki de yine bir yaşama stratejisi olarak bu suçu ihbar etmemektedir. İnsan hakları bağlamında istismara uğrayan kadınları böyle bir 'zorunlu seçimle' baş başa bırakacak uygulamalar da en az diğerleri kadar insan hakkı ihlali değil midir? Ayrıca mağdurlar açısından en önemli haklardan biri olan bilgilendirilme hakkı da ihlal edilmekte, bu kişilere yasal yollara başvurma ve haklarını arama konusunda yeterince bilgi verilmemektedir. Bu da devletlerin kişinin yasal yol­ lara başvurma hakkını yeterince korumadığı ve gözetmediği anlamına gelece­ ğinden İnsan haklarının ihlalidir (unescap.org, 2005: 14). Burada insan ticareti mağdurlarının çoğunlukla yabancı uyruklu olduğu, dolayısıyla dil sorununu aş­ mak için yeterli çeviri desteğinin de sağlanması gerekliliği de unutulmamalıdır. Bir diğer yanlış uygulama da bazı ülkelerde mağdura geçici ikamet hakkı ve­ rilmesinin yasal süreçte yetkili makamlarla işbirliği yapmasına bağlı olmasıdır. Böyle bir uygulama kendini ve ailesini tehdit altında hisseden mağdurun ikilem içinde kalmasına ve bilgi vermekten kaçınarak korunmasızca ülkesine geri dönmesine neden olmaktadır. Oysaki hangi temel insan hakkının kullanılması ve korunması koşula bağlanabilir? İnsan ticaretine ilişkin zayıf yasal çerçeve toplumun olumsuz tutumlarıyla da desteklenmektedir. Göçmen ve azınlıklara karşı yaygın ayrımcı tutum kadınlara atfedilen düşük statüyle birleşince insan ticaretiyle mücadele etme konumunda­ ki kurumsal ve toplumsal duyarlılık azalmaktadır. Yetersiz ve uygun olmayan hukuksal düzenlemeler toplumsal kabullenmeyle meşrulaşmaktadır. İnsan ticaretine maruz kalan kadınların kimliklerinin tanımlanmasında da birçok sorun yaşanmaktadır. Bu kadınlar çoğunlukla cinsel sömürü amaçlı ça­ 1ıştırıldıkları için toplum ve resmi görevlilerin gözünde 'hayat kadını' imajı ile etiketlenmekte ve mağdurken suçlu konuma gelebilmektedir. Kadın ticaretini konu eden yazılı ve görsel basında çoğunlukla 'fuhuş' vurgusunun ön plana çıktığı görülebilir. Oysa hayat kadınlığı ve seks işçiliğine dair tartışmalar bir yana, bu durumun öncelikle bir 'insan ticareti' ve 'zorla çalıştırma' olduğu hem uygulayıcılar hem de medya tarafından önemle hatırlanmalıdır. Dolayısıyla bu­ İnsan Hakları Bağlamında Kadın Ticareti 9ı rada yapılan işin niteliğinin değil, işlenen suçun ve temel hak ihlallerinin ön planda tutulması gerekmektedir. Öznel koşulların gerektirdiği bazı durumlarda mağdurun ülkeye geri dönüşü aşamasında aile ve diğer yakınlarının bunun nedenlerinden haberdar edilmemesi de gerekebilir. Çünkü böyle bir tanımlama sosyal dışlanma süreçlerinin işleme­ sine de yol açmaktadır. Bu durumda mağdurun geri dönme ve bununla başa çıkma süreçlerinde aile ve diğer kanallardan alınacak sosyal destekleri azalmak­ ta, tekrar mağdur olacak potansiyel bireyler yaratılmakla kalmayıp, kendi top­ lumsal çerçevesinde potansiyel fahişe etiketi yapıştırılmaktadır. Sonuçta yanlış yasal uygulamalar ve toplumsal önyargılar insan ticaretine maruz kalmış kadın­ ların bumerang etkisi'ne kapılarak kadın ticareti sarmalında kalmalarına yol açmaktadır. Sonuç Çalışma, insan hakları ihlalleri açısından yaygın bir görünüm gösteren kadın ticareti olgusunun farklı boyutları üzerinde durmaktadır. Ulus-devlet yapısının anlamında meydana getirilen değişimler kitlesel insan hareketlerinin ortaya çı­ kardığı sorunları güvenlik sorunu olarak algılamaktadır. Ancak "kimin güvenli­ ği?" sorusu piyasa koşullarının sürdürülebilirliği bağlamında şekillenmektedir. Yasadışı göç, göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti olguları çoğu zaman bir "güvenlik" teması olarak algılanmaktan öteye gitmemekte, devletlerin kendi u­ lusal güvenlikleri açısından bir sorun alanı olduğu ölçüde dikkate alınmaktadır. Bu anlamda insan ticaretinin boyutları da neredeyse sınır güvenliği ve organize suç ile eşdeğer görülmekte, yoksulluk ve cinsiyete dayalı ayrımcılık gibi temel­ de yatan nedenlere dair alınması gereken önlemler gözardı edilmektedir. Oysaki küreselleşmenin uluslarararası politika ve ekonomi anlamında getirdiği eşitsiz yapılanma günümüzde uluslararası ve ulusal güvenlik kavramlarının da yeniden tanımlanmasını gerektirmektedir. Güvenlik, artık reelpolitiğin askeri ve eril uy­ gulamalarının ötesinde anlamlandırılmalı, "insan güvenliği, kadın güvenliği, çevre güvenliği " gibi olguları da içermelidir. Genelde tüm insanların, özel de de kadınların karşılaştığı ekonomik, sosyal ve siyasi eşitsizlikler ve ayrımcı uy­ gulamalar da küresel güvenliğin ayrılmaz bir parçası olarak algılanmalı, insan hakları ve uluslararası hukuk çıkarların gerektirdiği durumlarda kullanılacak enstrumanlar olmanın ötesine geçirilmelidir. Bu bağlamda, insan ticareti de farklı bir güvenlik anlayışıyla herşeyden önce insan güvenliği ve insan hakları açısından ele alınmalı, bu anlayışa uygun dü­ zenlemeler yapılmalıdır. İnsan ticaretine en fazla maruz kalan kesimin kadınlar ve çocuklar olduğu göz önüne alınacak olursa, insan haklarının "eril kavramlaş­ tırmaların ötesinde" dezavantajlı konumda olan bu grupları da içerecek şekilde tanımlanması ve yaşama geçirilmesi gerekmektedir. İnsan Hakları Yıllığı 92 Bu anlamda tüm devletler, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 'nin yanı sı­ ra, başta kadın haklarının anayasası sayılabilecek Kadına Karşı Her Türlü Ay­ rımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) olmak üzere altına imza attıkları uluslararası belgelerden doğan sorumluluklarını yerine getirmekle yükümlüdür. Kısaca, insan ticaretine salt bir suç, maruz kalan kadınlara da sadece mağdur gözüyle bakmak değil, kadına karşı ayrımcılığın engellenmesi ve kadının güç­ lenmesi bağlamında ele alınmasına, kısıtlayıcı değil geliştirici ve güçlendirici siyasalar geliştirilmesine her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır. İnsan ticaretinin bir suç olarak en önemli temel insan hakkı ihlallerinden biri olduğu herkesin görebileceği açık bir gerçektir, ancak burada kritik olan insan ticaretini doğuran küresel siyasaları ve bunların farklı coğrafyalarda oluşturdu­ ğu yoksulluk ve diğer toplumsal koşulları bir bütün halinde insan hakkı ihlali o larak değerlendirebilmektir. Yeni dönemin ideolojik kavramlarının dağıtıcısı olan küreselleşme, bir ve bütün dünya yaratma tikelliğiyle birlikte riskleri de yaygınlaştırmakta ve daha da acımasız hale getirmektedir. Bu, aynı zamanda uzunca bir zaman uğraşılarak yapılan kumdan kalenin bir anda büyük bir dalga tarafından yıkılmasına ben­ zemektedir. çoğu toplumunun kumdan kalesini yıkan dalga, şimdi bütün insan­ ların kalelerinin önündedir artık. Bu dalgadan kaçarak kurtulma şansı da yoktur. Bu güne kadar yapılan en sağlam kaleler bile tehdit altındadır. Kaynakça Arendt, Hannah (1979), The Origins ofTotalitarianism, Harcourt Brace Jovanovich, New York'tan aktaran Giorgio Agemben, Kutsal İnsan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2001, s.166. Besler, Patrick (2005), Forced Labour and Human TraJficking:Estimating the Proflts, International Labour Organization, Geneva. Birleşmiş Milletler (2000), Pekin+5 Kadına Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Oturumu Bildirgesi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (2003), Pekin+5 Siyasi Deklarasyonu ve Sonuç Belgesi, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, Ankara. Economic and Social Commission for Asia and the Pasific (2005), Violence Against and TraJficking in Women as Symptoms ofDiscrimination: The Potential ofCEDA Was an Antidote, Gender and Development Discussion Paper Series No. 17. Eğitim-Sen (2006), Yasalarda Kadın, Eğitim Sen Eğitim Dizisi Yayınları, Ankara. Fırat, Ahmet (2006), Uluslararası Göçmen Kaçakçılığı ve İnsan Ticareti, (www.taa.gov.tr/dersnotlaril GocmenKacakciligivelnsanTicareti.doc -!l, 10.05. 2006). Foucault, Michel (2000), Özne ve İktidar, Ayrıntı Yayınları, İstanbuL. İnsan Hakları Bağlamında Kadın Ticareti 93 GAATW (2000), Global A11iance Against Trafik in Women, Human Rights and Trafficking in Persons: A Handbook, Bangkok. GCIM (2005), Migration in an Interconnected World: New Directions For Action. Hughes Donna (2001), "Globalization, Information Technology, and Sexual Exploitation of Women and Children", Rain and Thunder A Radical Feminist Journal ofDiscussion and Activism, Issue #13, Winter. Marshall, Lucinda. (2006), "The Connection Between MiIitarism and Violence Against Women", Z Magazine, April 2004, s. 16-18. Şimşek, Birgün (2003), "İşgücü Piyasalarının Küreselleşmesi Ve Küresel İşgücü Piya­ sasında Ulusal İşgücü Piyasalarının Yeri", İş, Güç- Endüstri ilişkileri ve İnsan Kay­ nakları Dergisi, Cilt 5, Sayı, ı. UN (2006), United Nations Development Programıne Annual Report, New York. UNIFEM (2002), Women, War and Peace: The Independent Experts' Assessment ofthe Impact ofArmed Conflict on Women and Women 's Role in Peace-Building, Progress of the World's Women, Vol. 1. Wennerholm Carolina (2002), "Crossing borders and building bridges: The Ba1tic Region Networking Project", Gender and Development, Vol. 10, No. 1. (http://www.gcim.orglattachements/gcim-complete-report-2005.pdf, 22. 09. 2006). (http://www.undp.orglpublications/annualreport2006/english-report.pdf, 03.01. 2007) (http://www.ilo.org/publiclenglish/employmentlstratldownload/getbO7en.pdf, 26.03.2007) (http://www.mfa.gov.trIMFA_ trIDisPolitika/ AnaKonular/lnsanTicaretiIleMucadelc/, 05.04.2006) (http://www.countertrafficking.orgltr/whoseyrofile.html, 22. ı 1.2006) (http://www.gaatw.org , 22.12.2006) (http://web.amnesty.orgllibrary/, 20. ı 0.2006) (http://www.milliyet.com.tr/2002/10124/guncellgun02.html.22.11.2006) http://webarsiv.hurriyct.com.tr12004/12/26/575075.asp.22.1 1.2006) (http://www.iom.intljahia/page254.html.22.11.2006) (http://www.zmag.orglcontent/showarticle.cfm?SectionID=5I&ItemID=5018.10.II. 2006). (http://www.isguc.orglbirgul1.htrn, 05. Ol. 2006).