abd`nin ırak savaşı ve birleşmiş milletlerin rolü

advertisement
T.C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
KAMU HUKUKU ANA BİLİM DALI
KAMU HUKUKU BİLİM DALI
ABD’NİN IRAK SAVAŞI
VE
BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN ROLÜ
ARAM WRYA NURLADIN
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DANIŞMAN
YAR. DOÇ. DR. HASAN MOR
Konya 2015
1
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER………………………………………………………...…………....i
BİLİMSEL ETİK SAYFASI……………………………………………………….iii
YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU……………………………………...iv
ÖNSÖZ…………………………………………………………………......……....v
ÖZET…………………………………………………………………………..…..vii
ABSTRACT…………………………………………………………….….……..viii
KISALTMALR………………………………………………………….…...….....ix
GİRİŞ.………………………………………………………………….…………….1
BİRİNCİ BÖLÜM
ULUSLARARASI HUKUKTA KUVVET KULLANIMI VE
IRAK SAVAŞI
A. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÖNCESİ İDÖNEMİ……...………..…....….…..9
B. BM SİSTEMİNDE KUVVET KULLANILMASINA İLİŞKİN TEMEL DÜZENLEMELER……………...…………………………….…………….….11
1. Genel Olarak……………………………..……………….………….….11
2. Kuvvet Kullanma İlkesi………………………………………….……...14
a. Genel Olarak…………….....…………...……….……………….…14
b. BM Antlaşması Çerçevesinde Kuvvet Kullanma Yasağı……...…...15
c. BM Sisteminde Kuvvet Kullanmaya İzin Verildiği
Durumlar………………………….………………………………...20
i. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararıyla Kuvvet
kullanma……………………………………..………………….20
ii. Meşru Müdafaa Hakkı……………..…………………………...23
C. ULUSLARARASI HUKUKTA KUVVET KULLANIMI AÇISINDAN
IRAK SAVAŞI………………….….…….………………………...………27
1. Savaşın Başlattığı Hukuki Tartışmalar……………….………………...27
2. Savaş İle İlgili Hukuki Tezler………………………………....………..33
3. ABD’nin Irak’a Yönelik Müdahalesinin Uluslararası Hukuk
Açısından Değerlendirilmesi……………………………….…………...37
İKİNCİ BÖLÜM
GÜVENLİK KONSEYİ’NİN KARARLARI IŞIĞINDA
IRAK SAVAŞI
A. BAŞLAYAN KÖRFEZ SAVAŞI VE BM’İN KARARLARI…………...…42
1. BM’in Irak’a Karşı Kararları………………....….………………….......42
2. Körfez Savaşı’nın Ortaya çıkışı ……………...………...………...….….53
B. GÜVENLİK KONSEYİ’NİN 678 VE 687 SAYILI KARARLARI……..…57
1. BM Müdahalesi, 678 Sayılı Karar 1991 Körfez Savaşı (Çöl Fırtınası
2
Harekâtı)…………….…………………………………..……….…………....57
2. Çöl Tilkisi Operasyonu ve 687 Sayılı Karardaki Ateşkes Paketı………..60
i. Irak-Kuveyt Sınırı…………………………...………………….…...61
ii. Tazminat Konusu……………………………………...……………62
iii. Ekonomik Yaptırımlar………………………………...……………63
iv. Irak’ın Silahsızlandırılması…………………………...…………….64
3. İlgili Kararların Hukuki Değerlendirmesi…………………….…….…...68
C. KÖRFEZ SAVAŞI VE IRAK’IN İŞGALİ ARASINDAKİ DÖNEMDE
IRAK’TA FAALİYET GÖSTEREN BM MİSYONLARI………….....…..70
1. UNIKOM (BM Irak - Kuveyt Askeri Gözlemci Grubu)…………….…..70
2. UNMOVIC (BM İzleme Değerlendirme ve Denetleme Komisyonu) .....72
D. GÜVENLİK KONSEYİ’NİN 1441 SAYILI KARARI………..…………...75
1. Genel Olarak……………………………………………………....…….75
2. Kararın Uygulama Takvimi ……………………………………...….….78
3. 2003 Irak-Amerika Savaşı ve Uluslararası Hukuk açısından
Değerlendirilmesi………………………………………….………..…..80
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
IRAKIN “ÖZGÜRLEŞTİRİLMESİ” OPEEASYONU 2003
A.
B.
C.
D.
Genel Olarak………………………………………………………...……...87
ABD’nin Orta Doğu Politikası Bağlamında Irak’ın Önemi………..………89
Önleyici Savaşın Gerekçeleri……………………………………..………..95
1441 Sayılı Güvenlik Konseyi Kararı Müdahale için bir Gerekçe Sağlar
mı? …………………………………………………………..……….…….99
E. Irak Yönetiminin İnsan Haklarını İhlal Eden Politikaları ve Irak’ın
Özgürleştirilmesi……………………………………...……………….…..103
F. Irak’a Karşı Kuvvet Kullanımı “Önleyici Meşru Müdafaa” Olabilir mi?.. 109
SONUÇ……………………………………………………..……………………………..118
KAYNAKÇA.…………………………………………………………………………….123
ÖZGEÇMİŞ………………………………………………………………………….……131
3
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Öğrencinin
BİLİMSEL ETİK SAYFASI
Adı Soyadı
ARAM WRYA NURALDIN NURALDIN
Numarası
134234001003
Ana Bilim / Bilim Dalı KAMU HUKUK / KAMU HUKUK
Programı
Tezli Yüksek Lisans
Doktora
Tezin Adı
ABD’NİN IRAK SAVAŞI VE BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN ROLÜ
Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel
etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik
davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez
yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden
yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.
4
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Öğrencinin
YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU
Adı Soyadı
ARAM WRYA NURALDIN NURALDIN
Numarası
134234001003
Ana Bilim / Bilim Dalı KAMU HUKUK / KAMU HUKUK
Programı
Tezli Yüksek Lisans
Doktora
Tez Danışmanı
Yrd. Doç. Dr. Hasan MOR
Tezin Adı
ABD’NİN IRAK SAVAŞI VE BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN ROLÜ
Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan (ABD’NİN IRAK SAVAŞI VE
BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN ROLÜ) başlıklı bu çalışma 2015 / 06 /…….. tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından
yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.
5
ÖNSÖZ
Uluslararası hukuk 1945 yılında büyük devletler tarafından özelikle ABD olarak San Francisco’da imzalanmış, birleşmenin hedefi, daha önce insan yaşamı içinde
iki kez insanlığa taraf olunmaz acılar getiren savaş felaketinden gelecek kuşakları
korumaya, temel insan haklarına, insan kişiliğinin onur, değerine ve büyük uluslarla
küçük ulusların hak eşitliğine olan inancımızı yeniden ilan etmeye, adaletin korunması ve antlaşmadan doğan bir yükümlülüklere saygı gösterilmesi için gerekli koşulları yaratmaya ve daha geniş bir özgürlük içinde daha iyi yaşama koşulları sağlamaya, sosyal bakımdan ilerlemeyi kolaylaştırmaya ve bu hedeflere uluşmak için: hoşgörüyle davranmaya, iyi komşuluk anlayışı içinde birbirleriyle barışık yaşamaya, uluslararası barış ve güvenliği korumak için güçlerimizi birleştirmeye, ortak yarar dışında
silahlı kuvvet kullanılmamasını sağlayacak ilkeleri kabul etmeye, yöntemleri benimsemeye, tüm halkların ekonomik ve sosyal bakımdan antlaşmışlardır.
Bush ve ekibi tarafından dizayn edilen politika çerçevesinde kuşku ve gizem
dolu 11 Eylül olayının hemen ardından düşünülen Afganistan işgali ve öte yandan
Irak’ın işgalinde kitle imha silahları, demokratikleşme ya da Saddam’ın El-Kaide ile
işbirliği yaptığı iddialarının tamamen temelsiz olduğu ortaya çıkmıştır. Sonuçta Irak,
söz konusu ekibin 1997’de hazırlayıp kamuoyuyla paylaştığı ̋ Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi ̏ çerçevesinde ABD’nin dünya imparatorluğu amacını gerçekleştirmek,
Arap devletlerin birleşmemesini sağlamak, İsrail’in güvenlik sorununa kalıcı bir çözüm getirmek, İslam dinini yok etmekti. Bu bağlamda çalışmamızın amacı Irak’a
yapılmış olan ve halen devam eden müdahaleler, insan Hakları ihlal eden, yer altı
petrol zenginliği istediği gibi kullanan ve Irak’ı hiçbir şekilde gelişmesine izin vermeyen ABD, uluslararası hukuk açısından nasıl değerlendirmektedir.
Çalışmam esnasında engin bilgi birikiminden ve tecrübelerinden yararlandığım başta danışman hocam Yard. Doç. Dr. Hasan MOR olmak üzere, değerli arkadaşım Araştırma Görevlisi Sayın Tacettin Bey’e çok teşekkür ederim. Ayrıca kaynak
sağlamada ve çeşitli konularda yardımlarını esirgemeyen Sayın hocam Haşim Casım,
Sayın Rawyar, Sayın Hakkâri Kasım, Sayın Ari Hüseyin’e şükranlarımı sunuyorum.
6
Son olarak sevgili eşime Meryem’e, maddî manevî ve her zorlukta yanımda olan
sevgili annem’e, Babam’a, Abim ve kardeşlerime minnet ve şükranlarımı sunarım.
ARAM WRYA NURALDIN NURALDIN
Konya Haziran 2015
7
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Adı Soyadı
ARAM WRYA NURALDIN NURALDIN
Numarası
134234001003
Öğrencinin
Ana Bilim / Bilim
KAMU HUKUK / KAMU HUKUK
Dalı
Programı
Tezli Yüksek Lisans
Doktora
Tez Danışmanı
Yar. Doç. Dr. Hasan MOR
Tezin Adı
ABD’NİN IRAK SAVAŞI VE BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN ROLÜ
ÖZET
ABD, Birleşmiş Milletler’in onayı olamadan Irak’ı işgal etme gerekçesi olarak, Irak’ın zenginleştirilmiş uranyum elde etmeye çalıştığını; kitle imha silahları
(KİS) projesini devam ettirdiğini ve El Kaide’yle işbirliği yaptığını, öne sürmüştür.
Dolayısıyla Irak Hükümetini, hem ABD açısından ve hem de dünya barış ve güvenliğine karşı açık bir tehdit olarak nitelendirmiştir.
Buradan hareketle, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1991 Tarih ve
678 Sayılı Kararında Irak’a karşı kuvvet kullanmaya izin verildiği ve ayrıca 2002
Tarih ve 1441 Sayılı Kararın 13. Paragrafında, “Irak’ın ciddi sonuçlarla karşılaşacağı” ifadesinin, kuvvet kullanılacağını öngörüyor olduğu iddiasından yola çıkarak,
ABD’nin Irak’a Müdahalesi için yeni bir karara gerek olmadığını öne sürmüştür.
Binaenaleyh II. Bush Yönetiminin, 20 Mart 2003’te Irak’a başlattığı saldırının ardından gündeme gelen en önemli tartışmalardan biri, ABD hangi hukuksal nedenlere dayanarak Irak’ı işgal ettiği ve bu müdahalenin uluslararası hukuk bakımından nasıl değerlendirileceği hususu olmuştur.
8
Güvenlik Konseyi’nin 1991 yılında aldığı 678 sayılı kararın amacı; Irak güçlerini Kuveyt’ten çıkarmaktı ve 2002 yılında çıkan 1441 sayılı kararın amacı da;
Irak’ın silahsızlandırılmasını ve silahlarının denetlenmesini güvence altına almaktı.
Ayrıca UNMOVIC’in (The United Nations Monitoring, Verification and Inspection
Commission) başkanı Hans Blix’in 14 Şubat 2003’te sunduğu raporlar ve sonraki
dönemde de Irak’ta herhangi bir KİS’in bulunamaması, ABD iddia ve tezlerinin doğru olmadığını açıkça göstermiştir.
Birleşmiş Milletler Antlaşmasının kuvvet kullanma ve silahlı zorlama yollarının; uluslararası hukukta öngörülen mekanizmalar işletilmeksizin ve dünya kamuoyunun yoğun muhalefetine rağmen Irak’a karşı gerçekleştirilen bu savaş ve işgal,
Birleşmiş Milletler Antlaşmasının “kuvvet kullanma yasağı” çerçevesinde oldukça
yoğun tartışmalara sebep olmuştur. Ayrıca işgal sonrası, ABD’nin Irak’ta izlediği
politikalar ve işkence iddiaları, insan hakları ve savaş hukuku itibariyle de ABD’nin
ağır uluslararası hukuk ihlalinde bulunduğu eleştiri ve tartışmalarını beraberinde getirmiştir.
9
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
Adı Soyadı
ARAM WRYA NURALDIN NURALDIN
Numarası
134234001003
Öğrencinin
Ana Bilim / Bilim
KAMU HUKUK / KAMU HUKUK
Dalı
Programı
Tezli Yüksek Lisans
Doktora
Tez Danışmanı
Yar. Doç. Dr. Hasan MOR
Tezin İngilizce
Adı
AMERİKA UNITED STATES OF IRAQ WAR AND THE
UNITED NATIONS ROLE
ABSTRACT
The USA claimed that Iraq tried to obtain enriched uranium, sustained the
projects for mass destruction weapons (MDW) and ganged with El Kaide as the reason for occupying Iraq without the consent of the United Nations. Thus, it qualified
the Iraq Government as a clear threat to both the USA and the peace and security of
the world.
Starting from this point of view, it was claimed that the USA didn’t need a
new decree to Interference to Iraq since necessary permission was given with the
decree of the United Nations with the date of 1991 and number of 678, and the expression stating that “Iraq will have serious conclusions” in the decree dated 2002
and with the number of 1441, article 13 allowed using forces against Iraq.
Consequently, one of the discussions which arose after the attack of the Administration of Bush the II on March 20, 2003 was the legal reasons for the USA’s
occupying Iraq and how this intervention would be evaluated from the point of international law codes.
10
The purpose of the decree of Security Council dated 1991 and with the number of 678 was to take the Iraqi forces out of Kuwait and the purpose of the decree
with the date of 2002 and number of 1441 was to unarm Iraq and control the weapons in Iraq. Moreover, the reports of Hans Blix, the Chairman of UNMOVIC
(The United Nations Monitoring, Verification and Inspection Commission) dated
February 14, 2003 and non-existence of MDW’s in Iraq during the following periods
has clearly shown that the claims and hypothesis of the USA weren’t true.
This war and occupation executed against Iraq despite the severe opposition
of world public opinion and without trying the ways of the Charter of United Nations
about using forces and armed forcing and the mechanisms prescribed in the international law caused dense discussions within the frame of “the prohibition of the use of
force” by the Charter of the United Nations. Moreover, the policies that the USA
pursue in Iraq after the occupation and allegations of torture and the claims that the
USA executed severe violations of law from the points of human rights and laws of
war brought the critics and discussions along.
11
KISALTMALAR
ABD
: Amerika Birleşik Devletleri
AB
: Avrupa Birliği
BM
: Birleşmiş Milletler
Çev
: Çeviren
IAEA
: International Atomic Energy Agency (Uluslararası Atom
Enerjisi Ajansı)
KİS
: Kitle İmha Silahları
NATO
: Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (North Atlantic
Treaty Organization)
md
: Madde
Par
: Paragraf
UNMOVIC
: United Nations Monitoring, Verification and Inspection (BM
İzleme Değerlendirme ve Denetleme Komisyonu)
Commission
: Birleşmiş Milletler İzleme, Onaylama ve
Denetim Komisyonu)
UNSCOM
: United Nations Special Commissin (Birleşmiş Milletler
Özel Komisyonu)
UAD
: Uluslararası Adalet Divanı
SSCB
: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
USAK
: Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu
GKK
: Geçici Koalisyon Kurulu
a.g.e
: Adı geçen eser
BMGK
: Birleşmiş Milletler Genel Konseyi
Bkz.
: Bakınız
FBI
: Federal Bureau of Investigation
OAS
: Organiziation of American States
s.
: Sayfa
UN
: United Nations
GK
: Genel Konseyi
12
USAK
: Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu
RES
: Resolution (karar)
UGS
: Yeni Ulusal Güvenlik Strateji
MC
: Milletler Cemiyeti
UAEA
: Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı
BMŞ
: Birleşmiş Milletler Antlaşması
FKÖ
: Filistin Kurtarış Örgütü
BMGS
: Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri
GKK
: Geçici Koalisyon Kurulu
INC
: Irak Ulusal Konseyi
e.t.
: Erişim Tarihi
13
GİRİŞ
Dünyanın en eski medeniyetlerinin doğduğu Mezopotamya, 633-642 yılları
arasında İslam toprakları arasına girdi. Emeviler ve Abbasiler döneminde en parlak
devresini yaşadı. O zamanlar Bağdat dünyanın en önemli kültür ve ticaret merkeziydi. Körfez ülkeleri arasında Irak, Suudi Arabistan ve İran’dan sonra 437.072
km² ile en büyük yüz ölçümüne sahip bir ülkedir. Arap olmayan dünya ile komşu
tek Arap körfez devleti Irak, dağlık bölgesi ile kuzeyde Türkiye, batıda Suriye ve
Ürdün, doğuda İran, güneyde Suudi Arabistan ve Kuveyt ile çevrilidir. Irak’ın Körfez ile ilgisi denize çok kısa olan cephesinden kaynaklanır: 924 km² su alanına (kara suları) sahiptir. Bu görünümü ile tipik bir kara devleti olarak Irak, sınırlı bir stratejik derinliğe sahip olan Kuzey Irak’taki dağlık arazi dışında her taraftan savunmasız sınırlarla çevrili ve denize ulaşımı ise yetersizdir. Irak zengin petrol rezervleri ve tarım elverişli verimli alanlara sahiptir1.
Irak uzun yıllar İngiltere’nin hâkimiyeti altında kalmıştır2. İngiltere’nin
1971’de Orta Doğu’dan tamamen çekilmesi ile bu bölge üzerinde başta güç Amerika Birleşik Devletler (ABD) olmaya başlamıştır. Soğuk savaş sonrası Orta Doğu’da
etkisini artıran ABD’nin Irak’a hususi politik ilgisinin olduğu aşikârdır. Son dönem
Irak tarihinin ABD’nin politik dayatmaları ile şekillendiğini söyleyebiliriz. Irak’ın
yakın dönem siyasi tarihinde muhatap olduğu savaşlar nedeniyle dünya gündeminden ve özelikle Orta Doğu’daki hassas dengeleri gözeten büyük güçlerin gündeminden düşmediğini görürüz3.
Tarih boyunca Ortadoğu, stratejik konumu, coğrafi yapısı, jeopolitik özellikleri ve yeraltı zenginlikleri ile tüm dünyanın ilgisini çeken; sosyal, kültürel ve
beşeri yapısı itibariyle iç ve dış birçok mücadeleye sahne olan bir bölge olmuş,
halen de olmaya devam etmektedir. Ayrıca, enerji güvenliğini tehdit eden farklı
1
2
3
İSKENDER Hasan, IRAK DOSYASI, - 2002 - http://www.patikalar.net, (e.t. 03.10.2014),
(ss. 1-12), s.1.
İngiltere tüm bu bölgeyi tek bir birim olarak yönetmeyi uygun bulmuş ve ülkeye Arapça bir
isim olan Irak (kökenleri eskiye giden) adını koymuştur. Bazı akademisyenler Irak’ı İngiliz
emperyal dizaynlarının özel bir örneği olarak kabul etmekte ve parçalanmasını önlemek için bir
dizi hasta katilin yönetimine ihtiyaç duyulduğunu iddia etmektedirler. İngilizlerin amacı petrol
zengini Musul bölgesini kontrol altında tutmak ve Basra Körfezi’ni kontrol ederek sömürge
imparatorluğuna giden yollarda hâkimiyetlerini devam ettirmektedir. ÖZCAN Mesut, Sorunlu
Miras Irak, 3 Baskı Küre yayınları, İstanbul 2003, s. 7 , 8.
İSKENDER, s.1.
14
risk faktörleri açısından oldukça kırılgan bir bölgedir. Bu nedenle özellikle son
dönemde meydana gelen gelişmeler bölgenin daima gündemde olmasına sebep
teşkil etmiştir4. Ayrıca Ortadoğu, dünyanın önemli merkezlerinden birisidir. Çünkü
bu bölge günümüzde temel enerji kaynağı olan ve bu özelliğini kaybetmeyen petrol
bakımından en zengin bölge konumundadır. Bu nedenle bütün devletlerin gözü bu
bölgede olduğu gibi; bölge içerisindeki devletlerin de birbiriyle çekişmeleri sürekli
devam etmektedir. İşte bu çok yönle çatışma ve çekişmelerden birisi de Körfez
Krizidir.
ABD’leri Orta Doğuyu özelikle Irak’ı tuzağına düşürüp patlayan bir bomba
haline getirip aynı zamanda birçok devleti hata Irak’a komşu ülkeleri de düşman
ettirmiştir. ABD’nin ilkçağ ve ortaçağ düşüncesi ile hareket ederek, hukuk kurallarını hiçe sayıp, uluslararası toplumu göz ardı eden bütün GK kararlarını kendi lehine kullanarak Irak’a gerekli tepkinin gösterildiği 1990 Birinci Körfez Kriziyle 2003
İkinci Körfez Krizinde bütün dünyanın tepkisi söz konusu olmuştur. Bu krizin sona
ermesiyle de tartışmaları bitirmemiştir. Günümüzde Körfez Krizinden alınması
gerekli dersler vardır, krizin sonuçları ve kriz sonrası ortaya çıkan durumla ilgili
tartışmalar devam etmektedir5.
Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle başlayan Körfez Savaşı, kuvvet kullanma hukuku
açısından önemli bir gelişmeye sahne olmuştur. Irak’ın Kuveyt’i işgaline yanıt verirken, süper güçler ilk kez bir araya gelerek bu konuda işbirliği yapmışlardır.
Geçmişte, Veto Kurumu nedeniyle çoğu kez işlemeyen Güvenlik Konseyi bu sefer
çalışmıştır. Bunun en önemli nedeni de Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve SSCB’nin
çöküşe girmesidir. Buda ABD hegemonyasını kurmak için bir fırsat doğmuştur.
Bundan dolayı Irak’ın uluslararası barış ve güvenliğe tehdit yönelttiği ve bu nedenle I Körfez krizinde BM kararıyla ona karşı koyulması gerektiği öne sürülmüştür6.
4
5
6
ÇETİNSAYA Gökhan, Irak’ta Yeni Dönem, Ortadoğu ve Türkiye, SETA Irak Dosyası,
Ankara 2006, (e.t. 23.02.2015), s. 7.
BOZKURT Enver, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı, 3. Baskı Asil Yayın, Ankara
2007, s. 2.
Soğuk Savaş’ın bitmesinden ve SSCB’nin dağılmasından sonra Birleşmiş Milletler (BM) tarafından yetkilendirilen kuvvet kullanımına ilişkin pratiklere baktığımızda Irak’a karşı kuvvet
kullanımının özgün bir durum olduğu görülmektedir. Soğuk Savaş’ın bittiği ve yeni bir dünya
düzenine doğru adım atıldığı son on yıl içinde hiçbir uluslararası eylem Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle başlayan sorun gibi bir problem yaratmamıştır. ERKMEN Serhat, ABD ve İngiltere’nin
15
Petrol ve petrole dayalı politikalar, 19. yüzyıl başlarından itibaren Orta Doğu siyasetine etki eden birinci dereceden faktör olmuştur. Ondan dolayı Körfez
bölgesi uluslararası sistem açısından anlamı, uluslararası sisteminde ekonomik çıkarları, büyük miktarda enerji elde etmek için stratejik hesapların önüne geçmesiyle uluslararası sistem açısından Körfez bölgesi ekonomik çıkarlarıyla önemli olma
konumunu sürdürmektedir. Tabi ki Körfez bölgesini sadece uluslararası sistem
içinde ekonomik anlamıyla değerlendirmek çok doğru bir yaklaşım olacaktır, ancak
global anlamda düşündüğümüzde (yani ABD, Avrupa Birliği (AB), Japonya, Çin,
Hindistan gibi yeni uluslararası sistemde inkar edilemeyecek role sahip olan ülkeler
açısından düşünüldüğünde) bölgenin petrol rezervleri yadsınamayacak derecede
öneme haizdir7. Çünkü 1970’lerden itibaren hızla büyüyen o ülkelerin petrol tüketimleri % 70, % 80 arasında olmuştur. Bu zaman içerisinde petrol ihtiyaçları daha
da arttırmıştır. Dolayısıyla bölgenin uluslararası sistem açısından önemi üzerine
vurgunculuk yaparken enerji ve ekonomi merkezli bir yaklaşım tarzı çok da yanlış
olmayacaktır8.
Devletlerin ulusal politikalarının bir aracı olarak kuvvet kullanmaya başvurması Birleşmiş Milletler’in (BM) Antlaşmasına kadar olan dönemde yaygın bir
uygulamaydı. Devletler diploması aracılığıyla elde edemediklerini kuvvet kullanımı yoluyla kazanma amacına sahipti. BM Antlaşması öncesinde, uluslararası düzeyde birçok devletin katılımıyla kuvvet kullanmayı yasaklayan ve kapsamlı bir
şekilde düzenleyen bir belge ortaya konulamamıştır. Her ne kadar, Milletler Cemiyeti (MC) Misakı devletlerin savaşa başvurmasını belli prosedürlere bağlasa da tam
olarak devletlerin kuvvet kullanımını yasaklamamaktaydı. MC Misakı’ndan sonra
imzalanan Briand – Kellogg paktı da misakın bir adım önüne geçerek savaşı yasaklamakta; ancak bu yasağın ihlali halinde devletler iyi niyet olarak hukuk çerçevesinde kuvvet kullanmayı meşruluğa bağlamışlardır.
7
8
Irak Karşısındaki Kuvvet Kullanımlarının Değerlendirilmesi, Avrasya Dosyası Birleşmiş
Milletler Özel Sayısı, Cilt: 8 Sayı:1 Yıl 2002, (e.t. 11.02.2015). (ss. 310-339), s. 310.
KILINÇ Ramazan, Soğuk Savaş Sonrasında Basra Körfezinde Güvenlik, Avrasya Dosyası
– Arap Dünyası, Özel Cilt: 6 Sayı: 1 Yıl: 2000, (e.t. 11.02.2015). (ss. 6-27), s. 9.
GÜRBÜZ M. Vedat, Petrol Politikaları ve Orta Doğu: “Global Politikaların Bölgesel Yansımaları ve Irak Savaşı”, Avrasya Dosyası Enerji Özel Cilt: 9 Sayı: 1 Yıl: 2003, (e.t.
11.02.2015), (ss. 133-168), s. 133,134.
16
BM Antlaşmasının kurulmasıyla birlikte; kuvvet kullanımı konusunda
önemli yenilikler getiren bir antlaşma uluslararası hukukta yerini almış oldu9. Antlaşma, mutlak bir şekilde kuvvet kullanmayı yasaklamış ve aynı zamanda kuvvet
kullanma tehdidini de genel olarak yasaklamaktadır. Ayrıca hangi şartlar altında
devletlerin kuvvet kullanabileceğini de belirtmektedir10. Uluslararası hukuk, bir
devletin başka bir devlete karşı kuvvet kullanmasını ilke olarak yasaklamıştır. Bu
yasak, mevcut uluslararası hukuk sisteminin temelini oluşturmaktadır. Birleşmiş
Milletler (BM) Antlaşması md. 2/4’te düzenlenen kuvvet kullanma yasağı, BM
üyesi olan ve olmayan tüm devletler için geçerlidir. Ancak kuvvet kullanma yasağı
devletlerin egemenliği ilkesine getirilen yeni bir sınırlamadır. Kuvvete başvurmak,
XX. Yüzyılın başlarına kadar devletlerin istedikleri zaman kullanabilecekleri bir
hak olarak görülmüştür11. O yüzden, İnsanlığa çok büyük acılar yaşatan I. Dünya
Savaşı’ndan sonra kurulan Milletler Cemiyeti Sistemi bile genel olarak savaşı yasaklamamış; sadece devletlerin savaşa başvurma yetkilerini belli noktalarda sınırlandırmıştır.
BM Şartı’nın Birinci Bölümünde yer alan 2. madde devletlerin egemen eşitliğini düzenlemiştir. Buna göre BM devletlerin içişlerine müdahale edemeyeceği
gibi, devletler de kendi aralarındaki uyuşmazlıklarını barışçı yolarla çözmelidirler.
Aynı maddenin 4. fıkrası ise genel kuvvet kullanma yasağını getirir: Tüm üyeler,
uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya
da siyasal bağımsızlığa karşı, gerek Birleşmiş Milletler’in amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına
başvurmaktan kaçınırlar. Bunun yanında Kuvvet kullanma yasağının iki istisnası da
BM Şartı altında belirlenmiştir. İlk istisna BM Şartı’nın 39. maddede ifade edilen
9
10
11
KEDİKLİ Umut, BM Antlaşması’nda Meşru Müdafaa Hakkı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara
Üniversitesi, Ankara 2005, s. 4.
Devletler tarafından kuvvete başvurulmasının yansıra, bölgesel veya evrensel uluslararası örgütler de kuvvet kullanabilirler. Bu tür kuvvet kullanmaya hangi durumlarda başvurulabileceği
her örgütün kurucu antlaşmasında belirlenmiştir. Böyle bir olasılık, BM Antlaşması'ndan önce
düşünülmüş değildi. İlk kez BM'ye belirli durumlarda kuvvet kullanma yetkisi tanınmıştır. Yani devletlere meşru savunma bir yana hiçbir durumda kuvvet kullanma yetkisi tanınmamış olmasına karşılık, bir uluslararası örgüt olan BM gerekli gördüğü durumlarda bir yaptırım yolu
olarak kuvvete başvurabilir. KESKİN Funda, BM ve Kuvvet Kullanma, Avrasya Dosyası Birleşmiş Milletler Özel Sayısı, Cilt: 8 Sayı:1 Yıl 2002, (e.t. 24.01.2015), (ss. 149-174), s. 150.
MAWLOOD J. Farid, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı Ve Irak Savaşı, Yüksek
Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara 2009, s. 4.
17
BM Güvenlik Konseyinin barışın tehdit edildiğini, bozulduğunu ya da bir saldırı
eylemi olduğunu saptaması durumunda uluslararası barış ve güvenliğin korunması
ya da yeniden kurulması için alacağı önlemlerdir. İkinci istisna olarak 51. maddede
yer alan BM üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik
Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya
dek, bu üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru müdafaa hakkıdır12.
BM sisteminde, uluslararası barış ve güvenliği korumada birinci derecede
sorumluluk Genel Konseyi (GK)’ya verilmiştir. BM şartı md. 47’de, GK’nın gerektiğinde harekete geçebilmesi ve kendisine bağlı birlikleri kullanabilmesini kolaylaştırmak amacıyla askeri danışmanlık yapabilecek bir Askeri Kurmay Komitesi
kurulması ve GK emrindeki tüm askeri birliklerin komite tarafından yönetilmesi
planlanmıştır. Md. 43’te kuvvet oluşturulması için, BM üyelerinin GK ile özel antlaşmalar yapmaları öngörülmüştür. GK, bu özel antlaşmalarla emrine verilen güçleri gereksinim duyduğu anda kullanabilecektir. Şartta bu tür düzenlemelere gidilmesi aslında örgüt kurulurken daha aktif ve işlevsel bir güvenlik sistemi oluşturulmasının planlandığını göstermektedir13. Fakat md. 43’de söz edilen antlaşmalar yapılarak yürürlüğe konulamamış, md. 47’de öngörülmüş bulunan Askeri Kurmay Komitesi kurulamamıştır. Bu yüzden GK müdahale etmesi gereken durumlarda kendisi
askeri kuvvet kullanmamış, üye devletleri kuvvet kullanımı ile yetkilendirmekle ve
üye devletlere kuvvet kullanımını tavsiye etmekle yetinmiştir. Bu yüzden uluslararası barış ve güvenliğin korunması konusunda bir boşluk oluşmuştur.
Uluslararası sistemin yapısının, özelikle Sovyet İmparatorluğunun sona ermesinden sonra, uluslararası sistemi içinde bir güç boşluğu olmuştu, buda ABD için
üstün ya da lider ülke haline gelmesi bir fırsat doğmuştur. Dolayısıyla az çok klasik
güç dengesi sistemlerine benzeyen alt sistemlerin ortaya çıktığı ilginç bir yapıya doğru gittiği görülmektedir. Bu durumda ABD’nin önünde iki seçenek kalmıştı: ABD ya
kendi çıkarlarını tehlikeye sokan bölgesel güçlerin ortaya çıkmasına engel olacak ya
da kıtasına dönerek bölgesel çatışmalara karışmayacaktı. Birincisini tercih edemezdi,
12
13
BATIR Kerem, Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Amerikan müdahaleciliği Ve Uluslararası
Hukuk, Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesi, Yönetim Bilimleri Dergisi, sayı (9: 1) 2011,
(e.t. 12.10.2014), ( ss. 119-134), s. 119.
ÖRNEK Serdar, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı: 1991 ve 2003 Irak Harekâtları,
1 Baskı, Seçkin Yayınları, 2013, s.18, 19.
18
çünkü böyle bir durumda bölgesel çatışmalar sonucu ortaya çıkan güçler diğer devletleri de egemenliği altına alacağından ABD’nin çıkarları açısından da doğrudan bir
tehdit haline gelebilirdi. Dolayısıyla konumunun kendine tanıdığa olanaktan da yararlanarak bu yeni yapı içinde dengeleyici devlet ( holder of balance) rolünü yerine
getirmeyi amaçlayan ABD ikinci yolu tercih etmiştir. Bu politika hem ABD’yi bölgesel sorunlardan uzak kalmasını hem de gerektiğinde müdahale etmesini sağlamaktadır. Ancak ABD, yeni dönemde doğrudan müdahale yerine BM mekanizmasını bu
müdahalenin aracı olarak kullanmanın pek çok bakımdan daha avantajlı olduğunu
görmüştür. Çünkü iki kutuplu yapının bozulmasıyla artık BM’de istenilen kararları
aldırmak daha kolay hale gelmiştir. ABD, böylece BM aracılığıyla müdahale ederek
hem de işin ekonomik, siyasal ve askeri maliyetini tek başına karşılamak zorunda
kalmamaktadır. Bush’un Körfez Krizi ile birlikte dile getirdiği “yenidünya düzeninin” altında yatan esas mantık da aslında tamamen buydu14.
ABD’nin 11 Eylül terör saldırısından sonra, Bush Doktrini olarak uygulamaya koyduğu dış politikasında Irak, Kuzey Kore ve İran ’’haydut devletler’’ ya da
“şer ekseni” olarak tanımlanmıştı. Bu devletlerden gelebilecek tehdidin ABD için
oluşturduğu korkuyu güçlendirmiştir. Amerikan yönetimine göre; ’’haydut devletlerin’’ nükleer silah geliştirme kapasitelerini arttırma çabaları uluslararası terörizmle birleştiğinde, Kitle İmha Silahlarının (KİS) terörizmin bir aracı olarak kullanılması ABD için büyük bir risk oluşturmuştur15. Bu durumda ortaya çıkan tehdidin
oluşturduğu risk ne kadar büyükse, eylemsiz kalma riski de o kadar büyüktür. Bu
nedenle ABD, söz konusu rejimlere ve terör örgütlerine karşı ilk vuruş stratejisinin
14
15
ARI Tayyar, Basra Körfezi ve Ortadoğu’da Güç Dengesi (1978 – 1996), 3 Baskı, Alfa Yayınları, İstanbul 1998, s. 222.
Kongrenin ortaya çıkardığı bu gerçekler karşısında, 1990’da ABD’nin Irak’ta ki mevcut politikasını göz ardı etmek çok güç Irak’ın biyolojik silah kullanma tehdidi Bush yönetimince savaş
için gerekçe olarak gösterilmişti. Oysa Kongre tutanakları ortaya çıkarıyor ki, bu silahları
Irak’a ABD ihraç etmişti. ABD, beraberinde İngiltere ve daha birçok ülkenin de imzaladığı ve
onayladığı 1972 ve 1975’de Gelişme yasağı, Biyolojik ve Toksik Silahların Üretimi ve Yasaklanması ve Bunların ithafı konulu uluslararası sözleşmelerin tarafı olduğu kadar aynı zamanda
ihlalcisi de, aynı belgelerin ortaya koyduğu bir başka gerçek ise, ABD’nin 1991 Körfez Savaşı’ndan çok kısa bir süre öncesine kadar bu silahları Irak’a satmaya devam etmiş olmasıdır.
Dönüp bakıldığında bu geçmiş, akademik çalışmalarla konu olmaktan çok ABD’nin 2003’de
Irak’a başlattığı düzmece bir savaşın arkasında duran gerçekleri sergiliyor. GENDZIER Lrene,
Demokrasi Hile ve Silah Ticareti: ABD, Irak ve Kitle İmha Silahları, web site,
www.merip.org, Mart 2006, yayınlanan makalenin Türkçe çevirisidir, (e.t. 04.04.2015), (ss. 14), s. 1.
19
uygulanacağını ’’Yeni Ulusal Güvenlik Strateji’’ (UGS) belgesinde ifade etmiştir.
Bu belgede ABD; 1950’li yıllardan beri izlediği caydırıcılık politikasını terk ettiğinin mesajını da vermiştir16.
Irak’ı KİS’ından arındırılması için 2002 tarihinde 1441 sayılı karar çıkmıştır. Dolayısıyla Irak tam olarak karara uyması halinde ABD, askeri harekâtı dayandıracağı en temel yasal dayanaktan mahrum kalmıştır. Nitekim ABD, Irak’ın, 1441
sayılı karar doğrultusunda, Kitle İmha Silah programları hakkında BM Güvenlik
Konseyi’ne 8 Aralık 2002’de sunduğu raporda ABD’ini tatmin etmemiş dolayısıyla
yanlış ve eksiklikler bulunduğunu açıklamıştır. Dışişleri Bakanı Powell, 19 Aralık
2002’te yaptığı konuşmada, Irak’ın kendisine tanınan son fırsat da harcadığını ve
Bağdat’ın 1441 sayılı kararın maddi ihlali içinde olduğunu söylemiş; bu açıklamayı
müteakiben ABD, BM Güvenlik Konseyi üyeleri nezdinde yoğun bir diplomasi
atağı başlamıştır17. Dolayısıyla çalışmamızın amacı, II. Bush yönetiminin 20 Mart
2003’te Irak’a başlattığı saldırının ardından gündeme gelen en önemli tartışmalardan biri ABD hangi hukuksal nedenlere dayanarak Irak’ı işgal etmişti? ve bu sürecin uluslararası hukuk bakımından nasıl değerlendirileceğidir. BM Antlaşmasının
kuvvet kullanma ve silahlı zorlama yollarının gerekli mekanizmaları çalıştırılmadan ve dünya kamuoyunun yoğun muhalefetine rağmen gerçekleşen bu savaş, soğuk savaş sonrası ABD hegemonyasının uluslararası hukuka çelişen ciddi adımlarından biridir. İşgal öncesi BM antlaşmasının “kuvvet kullanma yasağı” çerçevesinde yoğunlaşan tartışmalar bugün ABD’nin Irak’ta izlediği politikalar ve işkence
iddiaları nedeniyle savaş hukuku ve insan hakları ekseninde genişlemektedir18.
Sonuç olarak, II Körfez savaşında ABD Irak’a müdahalesiyle başlayan süreç ve sonrasındaki gelişmelerin uluslararası hukuk açısından değerlendirilmesi
büyük önem taşımaktadır. Bize göre bu değerlendirmelerden en önemlisi, gerçek16
CHOMSKY Noam: “Amerikan Müdahaleciliği-Haydut Devletler’’,(Çev. Taylan DOĞAN
ve Barış ZAREN), www.karakutu.com/models.php=a rticle&side=2525, (e.t. 01.07.2014).
17
ÖZKAN Tuncay, Bush ve Saddam’ın Gölgesinde Entrikalar Savaşı, Alfa Basım Yayınları,
İstanbul 2003, s. 376.
18
ABD, uluslararası sahasında bir süper güç olarak, hedeflerini, çıkarlarına ulaşmak ve hegemonyasını korumak için ona rekabet olabilecek bir uluslararası güce izin vermemektedir. Buda
ABD’nin çıkarları ve dış politikası hatta iç politikası gereği formülasyönü ve yönetimi tutar.
BSYUNİ Şerif, Amerika Savaşı Irak’ta, Kuvvet Kullanma Meşruiyeti, Uluslararası Siyasi
Dergisi, s. 151, 2003, s. 127.
.127.‫ ص‬،2003 ،151 ‫ اﻟﻌﺪد‬،‫ ﻣﺠﻠﺔ اﻟﺴﯿﺎﺳﯿﺔ اﻟﺪوﻟﯿﺔ‬،‫ ﻣﺸﺮوﻋﯿﺔ اﺳﺘﺨﺪام اﻟﻘﻮة‬،‫ اﻟﺤﺮب اﻷﻣﯿﺮﻛﯿﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق‬،‫ﺷﺮﯾﻒ ﺑﺴﯿﻮﻧﻰ‬
20
leştirilen askeri müdahalenin, uluslararası hukuk açısından meşruluğunun tartışma
konusu yapılmasıdır. Çünkü Irak’a yönelik gerçekleştirilen askeri müdahale geçtiğimiz yüzyılın başından itibaren geliştirilmeye ve kalıcılaştırılmaya çalışılan kuvvet kullanımı konusunda var olan kurallar bütününün değişmesi veya büyük boyutlarda yıkılması yönünde çok önemli bir olay olarak değerlendirilmektedir. Bu müdahalenin en fazla tartışılan yönü, ABD ve müttefiklerinin Irak’a yönelik askeri
müdahalesinin hukuksal dayanaktan yoksunluğu ve Irak’ın durumudur19. İşte bu
noktada meşru müdafaa hakkının kapsamının belirlenmesi ve hangi şartlar altında
kullanılabileceğinin tespiti, devletlerin hukuka uygun olmayan haksız kuvvet kullanımlarını meşrulaştırmak için kendilerine bu hakkı dayanak göstermelerinin önüne geçilmesi açısından önemlidir20.
Çalışmamız ‘‘Giriş’’ kısmını takiben üç bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde Irak tarihi, zenginliği ve uluslararası hukukta kuvvet kullanma ve 1990 dan
2003 yılına kadar Irak-ABD savaşı ve BM rolü genel bir şekilde anlatılmıştır. Birinci
bölümde Birleşmiş Miletler öncesi dönem kuvvet kullanma hakkı ve Birleşmiş Miletler Antlaşması döneminde ve sonrasında kuvvet kullanma yasağı, kuvvet kullanma
istisnaları ve uluslararası hukukta kuvvet kullanımı açısından Irak savaşı, savaşın
başlattığı hukuki tartışmaları, savaşla ilgili hukuki tezlerle ilgili ayrıntılı olarak açıklanmıştır. İkinci bölümde Güvenlik Konseyi’nin kararları ışığında Irak savaşı, Körfez
savaşının ortaya çıkışı, 13 yılık Birleşmiş Miletlerin Irak’a yaptırımları ve kararları,
1991 savaşı, 2003 savaşı’ın uluslararası hukuk açısından değerlendirmesi ve
UNSCOM (veya daha sonra UNMOVIC) ile IAEA denetçileri tarafından 13 yılık
Irak’ı silahsızlandırılmasında görev yapmalarıyla ilgili detaylı bir şekilde açıklanmıştır. Üçüncü bölümdeyse ABD tarafından Irak’ı özgürleştirme operasyonu, ABD
Irak’a saldırma gerekçesi, politikası, Irak’a müdahale sürecinde insan hakları, 51.
Maddenin çerçevesinde 2003 savaşında Irak’a karşı ABD-İngiltere ve müttefikleri
tarafından uygulanan kuvvet kullanımı ve Güvenlik Konseyinin 2002 yılında aldığı
19
20
REÇBER Sercan, Irak’a Yönelik Askeri Müdahalenin Uluslararası Hukuk Açısından
Geçerliliği, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 4, No: 13 ss.55-75, 2008, (e.t. 03.07.2014), s.
55.
ÖRNEK, s. 19.
21
1441 sayılı kararında Müdahale için bir Gerekçe Sağlar mı? Şeklindeki sorulara ve
konulara açıklık sağlanmıştır.
BİRİNCİ BÖLÜM
ULUSLARARASI HUKUKTA KUVVET KULLANIMI VE
IRAK SAVAŞI
A. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÖNCESİ DÖNEM
̏ Savaş, insanlık tarihi boyunca toplumları olduğu kadar felsefi düşünceyi de
önemli ölçüde etkilemiş bir olgudur. Savaşa ilişkin düşüncelere ilkçağlardan beri
rastlamak mümkündür ̋. BM öncesi dönemde Savaş üzerine düşünmenin bir kavramı olarak haklı savaş, en yaygın şekliyle, batı kültüründe siyasi amaçlar doğrultusunda güç kullanımının ne zaman haklı görülebileceğini belirlemeye ve sınırlamaya çalışan tüm fikirleri ve pratikleri içermektedir. Bu kavram, özellikle batı kültüründe, yüzyıllar boyunca gelişme gösteren çok çeşitli kültürel kaynakların bir
üründür21. İnsan toplulukları çıkarlarını korumak veya yeni menfaatler elde etmek
için geçmişten bu bugüne kadar çeşitli araç ve yöntemlere başvurmaktadır. Söz
konusu araç ve yöntemler arasında barışçı yolların yanı sıra zor kullanmayı içeren
yollar da yer almaktadır22.
16. Yüzyıla kadar ahlaki ve geleneksel bir zorunluluk olarak Savaşın meşru
bir gerekçeye dayandırılması, uluslararası hukukun tek aktörü olacak şekilde devletlerin mutlak egemenliğine dayalı bir sistemin hâkim olduğu görülmüştür23.
Thomas Aquinas, Ortaçağ’da haklı savaş kavramı üzerine yaptığı görüşleriyle dikkat çeken haklı bir savaş için kaçınılmaz üç koşul bulunduğunu belirtmektedir:
haklı bir neden, savaşı tek merkezden örgütleyip sürdürebilecek bir otoritenin var-
21
22
23
EREKER A. Fulya, “İlkçağlardan Günümüze Haklı Savaş Kavramı”, uluslararası İlişkiler,
Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004, (e.t. 16.10.2014), s. 2.
TOPAL Ahmet Hamdi, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma, Atatürk Üniversitesi Açık
öğretim Fakültesi, Bölüm 8, (e.t. 30.11.2014), (ss. 1-18), s. 2.
ORALLI Levent Ersin, Uluslararası Hukukta Ve BM Sisteminde Askeri Müdahale Olgusu, Tesam Akademi Dergisi, Gazi Üniversitesi. Ankara 2008, (e.t. 16.10.2014), (ss. 102-127),
s. 103.
22
lığı ve iyi niyet Aquinas, bir haklı nedenin olması için karşı tarafın mutlaka suçlu
olması gerektiğini ileri sürmüştür24.
Aquinas, haklı bir savaşta savaş kurallarının ihlal edilmesinin savaşı haksız
duruma düşüreceğini de ileri sürmüştür. Birinci dünya Savaşı’nın sonunda yapılan
Versay Barış Antlaşması’ndan önce devletlerarası ilişkilerde savaşa başvurmak bir
hak olarak kabul ediliyordu. Dolayısıyla, kuvvet kullanmayı yasaklayan milletlerarası hukuk kuraları yoktu. Milletlerarası toplum, 1899-1907 La Haye konferansları
sonucunda ancak savaşı düzenlemeyi ve savaşın acılarını azaltacak tedbirler almayı
başarabildi. Tüm devletler uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılmasını uzun süre
hukuka uygun kabul etmişlerdir25. Bu devirlerdeki kuvvet kullanımının sadece savaş hukuku kuralları ile yürütüldüğü söylenebilir. Bir devletin kuvvete başvururken
bunu haklı bir nedenle yapması, hem doktrinde hem de uygulamada daima çok
önemli olmuştur26. Bu devirdeki kuvvet kullanımının sadece savaş hukuku kuralları
ile yürütüldüğü söylenebilir. 1907 La Haye Konferansı’nda, o dönemde güçlü Avrupa devletlerinin, başka bir devletten alacakları olan vatandaşlarının alacaklarını
zorla tahsil etmek için borçlu devletlere karşı kuvvete başvurmalarını belli şartlara
bağlayan Drago-Porter Doktrini ile kuvvet kullanma hakkına nispi bir sınırlama
getirilmiştir27.
Uluslararası hukuk bakımından savaş hukuku dört devreden geçtiği görülmektedir. Birinci devir ilkçağlardaki haklı – haksız savaş ayrımının yapıldığı ve
haklı savaşa müsamaha gösterilen devirdir. İkincisi, Hugo Grotius ile başlayan ve
24
25
26
27
Bir devletin kuvvete başvurmayı haklı gerekçelere dayandırması doktrinde ve uygulamada çok
önemli bir yer tutmuştur. Devletler silahlı güç kullanmalarını, kendilerine göre haklı olan gerekçelere dayandırmışlar ve ileri sürdükleri gerekçeler diğer devletler tarafından hiçbir şekilde
kabul görmese dahi kuvvet kullanmayı tercih edebilmişlerdir. Haklı savaş, genel olarak Batı
dünyasında Hıristiyanlığın etkisiyle oluşturulmuş bir kurum olarak kabul edilmektedir. Kuramın oluşumunu sağlayan düşünceler esas itibarıyla Ortaçağ’da şekillenmiştir. EREKER, s. 12.
GÜNEL Reşat Volkan, “Milletlerarası Hukuk”, 7 baskı, Beta yayıncılık, İstanbul 2014, s. 99.
MAWLOOD, s. 8.
Drago-Porter Doktrini’ne göre: "Akit Devletler, bir ülkenin hükümetinin diğer bir ülkenin
hükümetinden kendi vatandaşlarının sözleşmeye dayanan borçlarını tahsil etmek amacıyla silahlı kuvvete başvurmaması konusunda anlaştılar. Ancak, borçlu devlet [bu konuda] bir tahkim
teklifini reddeder veya ihmal ederse veya böyle bir teklifi kabul ettikten sonra tahkimname yapılmasını önlerse veya tahkimden sonra karara uymazsa, bu yükümlülük uygulanmaz." Sözleşme metni için bkz: Limitation of Employment of Force for Recovery of Contract Debts
(Hague, II); October 18, 1907, (http://avalon.law.yale.edu/20th_century/hague072.asp). (e.t.
11.01.2015).
23
1918’ e kadar devam eden, devletlerin sınırsız egemenliğinin kabul edildiği ve savaşın da bu sınırsız egemenlik içerisinde yer aldığı görüşünün kabul edildiği dönemdir. Diğer devirlerde ise Milletler Cemiyeti öncesinde ortaya çıkmıştır28.
I. Dünya Savaşı, Batı tarihinde, daha önceden bilinmeyen bir düzeyde katliama ve yıkıma yol açmıştır. Böyle bir felaketin yeniden yaşanmasını önlemek için
çare arayan devletlerin bu konudaki isteklerinin bir ürünü olarak Milletler Cemiyeti
ortaya çıkmış ve Müttefik Devlet liderlerinin Savaş sonrasında toplanan 1919 tarihli Paris Konferansı’ndaki onayıyla Milletler Cemiyeti kurulmuştur. Üyelerini uzlaşmazlıklarının çözümü için müzakere, tahkim ve yargı gibi barışçıl çözüm yollarını aramaya zorlayan Milletler Cemiyeti savaşı yine de mutlak olarak yasa dışı ilan
etmemiş, yalnızca onu önlemeye yönelik usulü engeller oluşturmuştur29.
Kısaca özetlemek gerekirse; uluslararası hukuk bağlamında Birinci Dünya
Savaşı’nın sonuna kadar şiddet ya da savaş yasağına ilişkin açık bir düzenleme
bulunmamaktadır. 15. Yüzyıla kadar haklı sebep ya da sebeplerin olması halinde
her devletin kuvvete başvurma hakkının olduğu düşünülüyordu. İlerleyen zaman
sürecinde, özellikle 17. Yüzyılda, devletin gerek duyduğu zaman kuvvete başvurabileceği görüşü genel olarak kabul edilmiştir. 19. Yüzyılda ise kuvvete başvurma
konusunda bazı kısıtlamalar öngörülmüştür. 20. Yüzyılda ise devletler tarafından
tek taraflı ve haksız olarak kuvvete başvurulması yasaklanmıştır30.
B. BM SİSTEMİNDE KUVVET KULLANILMASINA İLİŞKİN TEMEL
DÜZENLEMELER
1. Genel Olarak
Yüzyıllar boyunca İnsanlar güç kullanmanın yasaklanmasına ya da kapsamlı bir şekilde kuvvet kullanmalarına çalışmışlardı ancak bunu tam olarak başara28
29
30
BOZKURT, 2007, s. 7.
Askeri saldırıya yasal sınırlamalar getirilmesinin gerekliliği konusunda devlet adamlarının ikna
edilebilmesi için Birinci Dünya Savaşı’nın yaşanması gerekmiştir. İlk çaba 1919’da, MC Misakı’nın Versay’da kabulü sırasında gösterilmiştir. Misak uyarınca, Cemiyet Konseyi savaşa
yöneliyor görünen ülkelere tavsiyede bulunabilmekteydi. Ancak, konseyi üyeleri kendi aralarında anlaşmaya varamasa, uyuşmazlık içindeki hükümetler “hak ve adaletin korunması için
gerekli “olduğunu düşündükleri herhangi bir eylemi gerçekleştirmekte özgürdüler. Uluslararası Hukuk Açısından Kuvvet Kullanma araştırması. (e.t. 24.02.2015).
www.startimes.com/f.aspx?t=13460691 2008 ،‫ﺑﺤﺚ اﺳﺘﺨﺪام اﻟﻘﻮة ﻓﻲ ظﻞ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻟﺪوﻟﻲ‬
KESKİN 2002, s. 151.
24
mamışlardır31. Tarihin en yıkıcı II Dünya Savaşının ardından 6 Haziran 1945’te
San Francisco’da 51 devlet tarafından imzalanan Birleşmiş Milletler Antlaşması,
derin bir idealizm duygusu içerisinde tasarlanmıştır32. BM Antlaşması, uluslararası
barış ve güvenliğin muhafazası gibi çok önemli bir görevle, yeni bir örgüt kuruyordu33. Antlaşma, sadece örgütün yapısına yönelik değil; aynı zamanda örgütün muhtevası ve çalışmasına ilişkin kural ve prensipleri içeren düzenlemelerden oluşturulmuştu34. Devletler tarafından kuvvet kullanılmasının yasaklanması BM Antlaşması, birbirini tamamlayan üç güvenlik sistemi getirmektedir: BM Antlaşması VI.
ve VII. bölümlerde belirlenmiş olan ortak güvenlik sistemi, Bölüm VIII’de yer alan
bölgesel düzenlemeler 51. maddede ifadesini bulan bireysel ya da birlikte meşru
savunma hakkı oluşturmaktadır35.
Özellikle, kuvvet kullanma başta olmak üzere, üye devletlerin tutumlarının
belirli kurallara veya çerçeveye oturtulması için özel ilkeler öngörüldü. Bu ilkeler
ve kurallar, genel olarak, uluslararası antlaşmalar ile örf ve adet hukukundan esinlenerek ortaya çıkan, uluslararası hukuk kuralları olmak tanımlanmaktadır. BM
31
32
33
34
35
REÇBER, s. 57.
̏ Biz Birleşmiş Milletler Halkları, bir insan yaşamı içinde iki kez insanlığa tarifsiz acılar getiren
savaş felaketinden gelecek kuşakları korumaya, temel insan haklarına, insan kişiliğinin onur ve
değerine, erkeklerle kadınların ve büyük uluslarla küçük ulusların hak eşitliğine olan inancımızı yeniden ilan etmeye, adaletin korunması ve antlaşmalara, uluslararası hukukun diğer kaynaklarından doğan yükümlülüklere saygı gösterilmesi için gerekli koşulları oluşturmaya ve daha geniş bir özgürlük içinde daha iyi yaşama koşulları sağlamaya, toplumsal ilerlemeyi kolaylaştırmaya; bu amaçlara ulaşmak için hoşgörülü davranmaya ve iyi komşuluk ilişkileri içerisinde birbirimizle barışık yaşamaya, uluslararası barış ve güvenliği korumak için güçlerimizi birleştirmeye, müşterek yararlar dışında silâhlı kuvvet kullanılmamasını sağlayacak ilkeleri kabul
ederek, uygun yöntemleri benimsemeye, tüm hakların ekonomik ve sosyal bakımdan gelişimini
kolaylaştırmak için uluslararası kurumlardan yararlanmaya istekli olarak bu amaçları gerçekleştirmek için çaba harcamaya karar verdik ̋ ARIBOĞAN Deniz Ülke, “Uluslararası Barış ve
Güvenliğin Sağlamasında Bir Araç Olarak Birleşmiş Milletler ve Temel Sorunları” Avrasya Dosyası, BM Özel, 2002, Cilt:8, Sayı: 1, (ss. 128-148), s. 129,130.
Uluslararası hukuk sistemine ilişkin kurallar, çoğunlukla, devletlerin kendi aralarında yaptıkları
uluslararası antlaşmalardan türemektedir. İki veya daha fazla bağımsız, egemen devletin bir
konuyu birlikte ele alıp, hukuksal geçerlilik verme niyetiyle o konu üzerinde anlaşmaya varmaları durumunda artık uluslararası hukuk bakımından bir antlaşmanın ortaya çıktığı kabul edilmektedir. HEKİMOĞLU, s. 65.
Dünya barışı ve sosyal gelişim çalışmalarını sürdürmek üzere bağımsız devletleri bir araya
getiren tek uluslararası teşkilattır. Birleşmiş Milletler, kurucu devletler olarak adlandırılan 51
ülke tarafından, 24 Ekim 1945 tarihinde oluşturulmuştur. 2011 yılının sonunda üye sayısı
193’ye ulaşmıştır. Birleşmiş Milletler Hakkında Herşey, Birleşmiş Milletler Kamusal iletişim Dairesi, New York 2008, Türkçesi, Birleşmiş Milletler Türkiye Temsilciliği Enformasyon Merkezince hazırlanmıştır, s. 3.
KESKİN, 2002, s. 150.
25
sisteminin oluşmasında en etkin kaynağı, uluslararası antlaşmalar oluşturmaktadır.
Çünkü uluslararası hukuk bakımından BM örgütünün kurucu metini de bir antlaşmadır. Bu Antlaşma, herhangi birçok taraflı uluslararası sözleşmede olduğu gibi,
uluslararası görüşmeler çerçevesinde BM Konferanslarıyla formüle edilmiştir36.
Kuvvet kullanmaya ilişkin, 1945 yılı öncesi düşünceyi öğrenmek için tarihi
belgelerin içreğinin anlaşılması gerekir. O zamanlar güç kullanmayı siyasi kuvvet,
ekonomik açısından ve toprak kazanma amacı güden bazı devletlerin neden olduğu
ve yıkıcı sonuçlarının yaşandığı bir savaşın hemen sonrasına denk düşüyordu. Bu
acı tecrübeyi yaşayan devletler, San Fransisko Konferansında kuvvete dayalı politikaların önlenmesi konusunda mutabık kaldılar. Bir devlet diğer devlete karşı
Kuvvet kullanmaması, ülke sınırlarını genişletme, içişlerine karışmaması ve başka
devlet hükümetlerini değiştirme amaçlarına hizmet etmemeliydi. BM sisteminde
meşru olmayan kuvvet kullanımı, ̋ saldırgan ̏ veya ̏ yayılmacılık ̋ olarak algılanmış
ve yasaklanmıştır. BM sisteminde istisna olarak Kuvvet kullanımına ancak, meşru
müdafaa veya Güvenlik Konseyi kararlarıyla ve siyasal bağımsızlık veya toprak
bütünlüğünün korunması amacıyla izin verilirmiştir37.
BM’nin yapısına bakıldığında kurulu olan hukuk düzeni, BM Kurucu Antlaşması’nın 2/1 fıkrasında devletlerin egemen eşitliği ilkesine ve genel şiddet yasağına dayanmaktadır. Aynı maddenin 4. Bendinde geniş kapsamlı savaş yasağını,
devletlerarasındaki her türlü şiddet kullanımını aynı zamanda barışı bozucu nitelikteki her türlü eyleme de karşı çıkılmasını beraberinde yasaklamasıdır. BM Kurucu
Antlaşması’nda kuvvet kullanma yasağının istisnası olarak belirtilen durumlar ise,
meşru müdafaa hakkı38 ve BM Güvenlik Konseyi’nin BM Kurucu Antlaşması’nın
VII. Bölüm çerçevesinde alacağı önlemlerdir.
36
37
38
AREND Anthony Clark, International Law and the Preemptive Use of Military Force, The
Washington Quarterly, Vol. 26, lssue 2, Spring 2003, (e.t. 20.12.2014), (ss. 98-103) s. 101.
Hukuki kurumların merkezi rollerinden biri de hukukun etkinliğini ve uyumunu sürdürmek ve
teşvik etmek olduğu için, uluslararası hukukun merkezi bir yasama ve yargı kolu yoluyla sistematik bir hukuki derleme eksikliğini içeren kurumsal zayıflığı, sistemin normatif bütünleşmesine ters etkide bulunmaktadır. HEKİMOĞLU, s. 64.
Birleşmiş Milletler hukuk düzeninde, ilkin, meşru müdafaa ve buna karar verme hakkı hedef
devlete ait olan bir kuvvet kullanma biçimi; ikincisinde, Güvenlik Konseyi’nin kararına bağlı
olarak üye devletlerle işbirliği içinde icra edilebilecek ve silahlı kuvvetlerin de kullanılmasını
öngören bir kuvvet kullanma biçimi ya da uluslararası bir kolluk tedbiri, kuvvet kullanma ve
meşruiyet bağının kurulmasının ilk adımlarını oluşturur. TARHANLI Turgut, Kuvvet Kul-
26
BM kurucu Antlaşması’nın 2. Maddesinin 4. Paragrafı’na göre, uluslararası
barış ve güvenliğin korunmasında başlıca sorumlu olan organ BMGK’dir. BM kurucu Antlaşması’nın 39. Maddesi itibarıyla BMGK barışın tehdit edildiğini, bozulduğunu ya da bir saldırı eylemi olduğunu saptayabilir ve bunun üzerine uluslararası
barış ve güvenliğin korunması veya yeniden tesisi için tavsiyelerde bulunabilir ya
da 41 ve 42. Maddeler uyarınca hangi önlemelerin alınacağını kararlaştırabilir39.
2. Kuvvet Kullanmama İlkesi:
a. Genel Olarak:
BM Antlaşmasının birçok hükmünde devletlerin arlarında çıkan uluslararası
uyuşmazlıkları sebebi çoğu zaman sosyal, ekonomik, siyasal veya askeri konularda
40
farklı isteklere sahip devletlerarasındaki çekişmelerdir . Bu uyuşmazlıkları barışçı çö-
züm yolları ile çözmek yükümlülüğü altında oldukları düzenlenmiştir. Örneğin,
Antlaşmanın giriş bölümünde, BM üyelerinin ̋ uluslararası barış ve güvenliğin muhafazası için kuvvetleri birleştirip ̏ , ̏ müşterek menfaatlerin icapları dışında silah
kullanılmamasını sağlayan prensipleri kabule ve usulleri tesise ̋ kararlı oldukları
ifade edilmiştir. Örneğin amaçlarını açıklayan 1. Maddenin 1. fıkrasında41 uluslararası barış ve güvenliğin muhafazası ilk amaçtır. Amaçları gerçekleştirmek için kabul edilen ilkeler 2. md’de düzenlenmiştir. 3. fıkrada42 üye devletlerin uluslararası
uyuşmazlıklarını, uluslararası barış ve güvenliği ve adaleti tehlikeye sokmayacak
şekilde barış yolu ile çözecekleri belirtilmiştir. Ayrıca kuvvet kullanımını ve kuvvet kullanma tehdidinde bulunulmasını yasaklayan 2. md’nin 4. fıkrasında, savaş
terimi kullanılmaktan kaçınılmıştır. Böylece, savaşa varmayan kuvvete dayalı her
39
40
41
42
lanma, Meşruiyet ve Hukuk, Anayasa Yargısı Dergisi, Cilt:20, 2005 ss.17,18, <http://www.
anayasa.gov.tr/anyarg20/ttarhanli.pdf>, (e.t. 15.01.2015). , ss. 1-24, s. 12.
REÇBER, s. 65.
BOZKURT, 2007, s. 16.
Birleşmiş Milletlerin amacı: 1. Uluslararası barış ve güvenliği korumak ve bu amaçla: barışın
uğrayacağı tehditleri önlemek ve bunları boşa çıkarmak, saldırı ya da barışın başka yolarla bozulması eylemlerini bastırmak üzere tekin olarak önlemler almak ve barışın bozulmasına yol
açabilecek nitelikteki uluslararası uyuşmazlık veya durumların düzeltilmesini ya da çözümlenmesini barışçı yollarla, adalet ve uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak gerçekleştirmek.
KURAN Selami, OKUR Derya Aydın, SARIBEYOĞLU Meltem, GÜNEL Reşat Volkan,
“Uluslararası Hukuk Temel Metinleri”, 3 Baskı Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 3.
Birleşmiş Milletlerin Antlaşması’nın 2. Maddenin 3. Fıkrasında: Tüm üyeler, uluslararası nitelikteki uyuşmazlıklarını, uluslararası barış ve güvenliği ve adaleti tehlikeye düşürmeyecek biçimde, barışçı yollarla çözerler. KURAN, OKUR, SARIBEYOĞLU, GÜNEL, s. 4.
27
türlü tedbir yasağın kapsamına girmiştir. Bu maddeye göre kuvvet tehdidi ve gerçek anlamda kuvvet kullanma genel olarak yasaklanmıştır. Ayrıca bu madde ile
sadece savaş değil, tehdit eylemleri ve müdahaleler gibi eylemlerin de üye devletlere yasak olduğu açıklanmıştır43.
Devletlerarasındaki uyuşmazlıklar, Birleşmiş Miletler Antlaşması (BMA)
33. madde gerince ya kendi aralarında, ya da BM Örgütü tarafından barışçı yollarla
çözümlenmese dahi, meşru, müdafaa dışında, kuvvet kullanma hakkı tanınmamıştır. Uyuşmazlıkların barışçı yollara çözümlenmesi, BMA VI. Bölümü ve VII. Bölümünde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu iki bölümün temel ilkesi; devletlere
uyuşmazlıkları çözümünde hareket serbestisi tanınırken, kuvvet kullanma yasağı
getirilmiş, kendi seçecekleri yollarla uyuşmazlığın barışçı çözümünde onları teşvik
etmiş ve BM Örgütü çerçevesinde uyuşmazlığın çözümünü ise, son çare olarak
kabul etmiştir44.
b. BM Antlaşması Çerçevesinde Kuvvet Kullanma Yasağı
Kuvvet kullanma yasağı, hukuki geçerliliğini II. Dünya Savaşın kıyım ve
yıkımından sonra, 25 Nisan 1945’te San Francisco’da bir araya gelinerek BM Şartı’nın ilk taslağını hazırlandı. BM Antlaşması hazırlanırken amaçlardan biri de,
Kellogg Briand Misakının eksikliklerini düzeltmek olmuştur45. BM Şartı yoluyla
kuvvet kullanımına yasal sınırlar getirilmesi, uluslararası ilişkilerde bir dönüm noktasıdır ve bütünüyle tarafların rızasıyla gerçekleşmiştir. ABD Başkanı Harry S.
Truman San Francisco Konferansında “Ne kadar güçlü olursak olalım, her zaman
istediğimiz şekilde hareket etme hakkımız olmadığını kabul etmeliyiz” diyerek
43
44
45
Uluslararası bilginlerine göre, silahlı kuvvet saldırısına maruz kalan bir devlet ya da delile bağlı silahlı saldırı ve çok yakın bir tehdit olduğunda saldırıya maruz kalan devlet silahlı kuvvet
kullanmasına, uluslararası hukuk çerçevesinde başvurabilir. “Uluslararası Hukuk Açısından
Kuvvet Kullanma araştırması”,
www.startimes.com/f.aspx?t=13460691 2008 ،‫ﺑﺤﺚ اﺳﺘﺨﺪام اﻟﻘﻮة ﻓﻲ ظﻞ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻟﺪوﻟﻲ‬
BOZKURT, 2007, s. 17.
Yapılan düzenlemelerin II. Dünya Savaşı’nı da önleyememiş olması üzerine, dünya hukuk sisteminin mutlak bir kurala dayanması ve bu mutlak kuralın dünyada devletler tarafından hiçbir
şiddet eyleminin gerçekleştirilmemesini öngörmesi gerektiğini savunan görüşler ağırlık kazanmıştır. Nitekim Antlaşma’nın 2.(4) maddesi, bütün üyelerin uluslararası ilişkilerini yürütürlerken bir başka devletin ülkesel bütünlüğüne ya da politik bağımsızlığa karşı veya Birleşmiş
Milletler’in amaçları ile bağdaşmayacak diğer herhangi bir şekilde kuvvet kullanma tehdidinden ya da kuvvet kullanmaktan kaçınacaklarını ifade etmektedir. DINSTEIN Yoram, War,
Aggression and Self-Defence, Fourth Edition, (New York: Cambridge University Press,
2005), (e.t. 08.10.2014). s. 99.
28
uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanımı konusunda yeni bir dönemin başladığını
vurgulamıştır46. Bu delegeler şart ile kendi hayatlarında iki kez büyük yoğunlukta
yaşanmış ve onarılmaz yararlar açmış bulunan savaşın etkilerinde gelecek nesilleri
korumak amacıyla karşılıklı taahhütlerde bulundular. Böylece BM antlaşması, olarak uluslararası ilişkilerde güç kullanmayı katı bir şekilde sınırlandıran bir normatif
hukuk düzeni oluşturmuştur. Kuvvet kullanma konusundaki temel norm da BM
Antlaşmasının 2/4. fıkrasında, ̏ bütün üyelerin uluslararası ilişkilerini yürütürlerken
bir başka devletin ülkesel bütünlüğüne ya da politik bağımsızlığa karşı veya Birleşmiş Milletler ’in amaçları ile bağdaşmayacak diğer herhangi bir şekilde kuvvet
kullanma tehdidinden ya da kuvvet kullanmaktan kaçınacaklarını ifade etmektedir ̋.
Bu hükmü destekleyici mahiyette olmak üzere Antlaşma’nın 1. Maddesinin ilk
paragrafında, uluslararası barışın ve güvenliğin korunması ile bunlara yönelik tehdit, saldırı gibi eylemlere karşı gerekli önlemlerin alınması ve uluslararası uyuşmazlıkların barışçıl yollarla çözümü Birleşmiş Milletler ‘in amaçları arasında ifade
edilmiştir. 1945’ten bu yana, kuvvet kullanan devletler, nerdeyse her zaman, bir
şekilde eylemlerini hukuki bakımdan haklı çıkarmaya çalışmaktadırlar47.
Birleşmiş Milletler kurucu Antlaşmasının amacı daha mükemmel ve etkin
bir Kolektif Güvenlik Sistemi kurmaktı48. Bu amaçla devletlerin; barış, güvenlik ve
genel refah gibi ortak çıkarlarını sağlamak amacıyla öncelikle uluslararası barış ve
güvenliği muhafazasında ve sürdürmesinde başlıca sorumluluk sahibi olan Genel
46
47
48
BYERS Michael, Soykırımdan Son Kırıma Savaş Hukuku, (Çev. Hasret Dikici Bilgin),
Detay Yayıncılık, İstanbul 2007, s. 12.
Bununla birlikte, Antlaşma’nın 33. maddesinin ilk fıkrasıyla, müzakere, soruşturma, arabuluculuk, uzlaşma, hakem ve yargı yolları üzerinden uluslararası uyuşmazlıkların barışçıl şekilde
çözümünde taraf devletlerin yükümlülüğünün devam etmesinin bütün uyuşmazlıklar için değil
de sadece uluslararası barış ve güvenliğin muhafazasını muhtemelen tehlikeye atabilecek nitelikte olan uyuşmazlıklar için öngörülmesi eleştirilmelidir. HEKİMOĞLU, s. 70.
Birleşmiş Milletler’in amaçları 1. Madde’de şu şekilde geçiyor:
1.Uluslararası barış ve güvenliği korumak ve bu amaçla: barışın uğrayacağı tehditleri önlemek
ve bunları boşa çıkarmak, saldırı ya da barışın başka yollarla bozulması eylemlerini bastırmak
üzere etkin olarak önlemler almak ve barışın bozulmasına yol açabilecek nitelikteki uluslararası uyuşmazlık veya durumların düzeltilmesini ya da çözümlenmesini barışçı yollarla, adalet ve
uluslararası hukuk ilkelerine uygun olarak gerçekleştirmek; 2.Uluslararasında, halkların hak
eşitliği ve kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi ilkesine saygı üzerine kurulmuş dostça
ilişkileri geliştirmek ve dünya barışını güçlendirmek için değer uygun önlemleri almak;
3.Ekonomik, sosyal, kültürel ve insancıl nitelikteki uluslararası sorunları çözmede ve ırk cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygının geliştirilip güçlendirilmesinde uluslararası işbirliğini sağlamak ve; 4.Bu ereklere ulaşılması
yolunda ulusların giriştikleri eylemlerin uyumlaştığı bir odak olmak. KURAN, OKUR, SARIBEYOĞLU, GÜNEL, s. 3 – 4.
29
Konseyi’dir. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler Örgütü Kuran Antlaşmanın birinci
maddesinde belirtilen amaçlar, örgüt üyelerinin ortak hedeflerini gerçekleştirmeye
yönelişin bir ifadesidir49.
BM Antlaşması’nın VI. Bölümünde düzenlenen barışçıl çözüm yollarını
tavsiye etmek için değil, aynı zamanda VII. Bölüm altında barışın tehdit edildiği,
bozulduğu ya da bir saldırı fiilinin meydana geldiğini saptadıktan sonra uluslararası
barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli tavsiyelerde
bulunmaktadır. (41- 42) Maddeler gereğince alınacak zorlama tedbirlerine karar
vermek için kapsamlı yetkilerle donatılmıştır. Örneğin, 1990’da Irak’ın Kuveyt’i
işgali sonrasında Güvenlik Konseyi, işgalin sonlandırılması amacıyla Irak’a yaptığı
çağrıların sonuç vermemesi üzerine 41. madde doğrultusunda ekonomik yaptırım
uygulama yoluna gitmiştir. GK’nin (md. 42) uyarınca silahlı kuvvet kullanılmasını
gerektiren tedbirlere başvurabilir, uluslararası barış ve güvenliğin korunması veya
yeniden tesisi için hava, deniz ve kara kuvvetleri aracılığıyla gerekli gördüğü her
türlü yola başvurabileceği ifade edilmektedir. (md. 43)’de öngörülen şartların uygulanabilmesi için gerçekleştirilecek antlaşmalarla özel askerî kuvvetlerin oluşturulması öngörülmüştür. Md. 47’de50 öngörülen Askeri Kurmay Komitesi’nin etkisi
çalışmasına bağlanmıştır51.
Kuvvet kullanma yasağının geniş bir şekilde ele aldığımızda; ilk söz konusu
kuvvet kullanma yasağı, kapsayıcı ve mutlak bir yasak olduğu görülmektedir. Yasağın sınırlandırıcı bir şekilde ele aldığımızda, kuvvet kullanmak ya da kuvvet kul-
49
50
51
KEDİKLİ, s. 12.
Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 47 maddesi tamamı şu şekildedir;
1.Uluslararası barış ve güvenliğin korunması, Güvenlik Konseyi’nin buyruğu altına konulan
kuvvetlerin kullanması ve yönetilmesi, silahsızlanmanın düzenlenmesi ve muhtemel bir silahsızlanmanın gerçekleştirilmesi için Konsey’e gerekli olan askeri ihtiyaçlara ilişkin her konuda
Güvenlik Konseyi’ne danışmanlık yaparak ve ona yardımcı olacak bir Askeri Kurmay Komitesi kurulacaktır. 2.Askeri Kurmay Komitesi, Güvenlik Konseyi’nin sürekli üyelerinin Kurmay
Başkanları’ndan ya da onların temsilcilerinden oluşur. Kurmay Komitesi’nde sürekli olarak
temsil edilmeyen herhangi bir birleşmişmiş Milletler üyesinin Komite çalışmalarına katılması
Komite’nin görevini iyi yapabilmesi için gerekli olduğu zaman, Komite bu üyeyi kendisiyle işbirliği yapmaya çağırır. 3. Askeri Kurmay Komitesi, Güvenlik Konseyi’nin yetkisi altında
Konsey’in emrine verilen tüm silahlı kuvvetlerin stratejik açıdan yönetilmesinden sorumludur.
Bu kuvvetlerin komutasında ilişkin sorunlar daha sonra çözülecektir. 4. Askeri Kurmay komitesi, Güvenlik Konseyi’nin izniyle ve uygun bölgesel kuruluşlara danıştıktan sonra, bölge alt
komiteleri kurabilir. KURAN, OKUR, SARIBEYOĞLU, GÜNEL, s. 15.
TAŞDEMİR, s. 78.
30
lanma tehdidinde bulunmak yasaklanmakla beraber yasağın silahlı kuvvet kullanılmasıyla sınırlı kalıp kalmadığı, siyasi ve iktisadi tedbirler gibi zorlayıcı nitelikteki çeşitli yolların yasak kapsamında yer alıp almadığı açıklanmamıştır. BM Antlaşması’nın 2/4 md’sinde ̏ yasağın bir yasak oluğunu ve devletin ülke bütünlüğünü
veya siyasi bağımsızlığını ihlal etmeyen ya da BM Antlaşması’nın amaçlarına aykırı olmayan kuvvet kullanma eylemlerinin yasak kapsamında değerlendirilemeyeceğini ileri sürmektedir ̋. Örneğin devletin silahlı kuvvetlerinin tehlike altındaki
kişileri kurtarma amacıyla veya insani amaçlarla diğer bir devletin ülkesine girmesi
ve kuvvet kullanması yasağı ihlal etmemektedir. Bu tür harekâtların meşru olduğunu savunanlar, tehlike altındaki insanları kurtarmanın BM amaçlarına aykırı olmadığını, her iki durumda da diğer devletin ülke bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına yönelik herhangi bir hareketin gerçekleşmediğini belirterek, sadece devletin
ülke bütünlüğünün geçici bir süre için ihlal edildiğini vurgulamaktadır. Başka bir
değişle devletin başka bir devletin silahlı kuvvetlerinin ülkesine girmesine ve kuvvet kullanmasına izin vermesi 2/4. Maddeye aykırılık teşkil etmez. Kural olarak bu
rızanın meşru bir hükümet tarafından baskı altında kalmaksızın açık bir şekilde
verilmesi gerekir, ancak bazı durumlarda zımni bir kabul de rızanın varlığı şeklinde
yorumlanmaktadır52.
BM Antlaşması’nın kuvvet kullanımına ilişkin oluşturduğu sistemin iki ana
özelliği vardır. Öncelikle, Birleşmiş Milletler Şartı’nın (BMŞ) klasik yorumuna
göre, konulan yasak genel ve kesin bir yasaktır. Bütün üye devletler Antlaşma’nın
2/4. md’si gereğince uluslararası ilişkilerinde kuvvet kullanmaktan ya da kuvvet
kullanma tehdidinden kaçınacaklardır53. Dolayısıyla Bu durumlarda kuvvet kullanmak hukuka aykırı bir fiil haline gelmektedir. Şart’ın hazırlık çalışmaları da bu
görüşü desteklemektedir. Sözü geçen maddenin kapsamını kısıtladığı ileri sürülen
52
53
Devletlerin diğer bir devletin politikalarını etkilemek için uyguladıkları bu tür baskıların kuvvet kullanma yasağı kapsamına girmediği açıktır. Bu yönde bir uygulamanın barışa yönelik bir
tehdit veya Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkelerine aykırı bir eylem şeklinde kabul edilebileceğini, ancak kuvvet kullanma yasağı içinde değerlendirilemeyeceğini belirtmek gerekir. TOPAL, s. 5,6.
Maddede herhangi bir başka devlete karşı kuvvet kullanma tehdidinde bulunma yasaklandığı
için yasak sadece BM üyesi devletlere karşı girişilecek eylemlerle sınırlı olmayıp, BM üyesi
olmayan devletlere karşı girişilecek eylemleri de kapsamaktadır. Diğer bir deyişle yasak bütün
devletler için geçerlidir. Bkz; PAZARCI Hüseyin, Uluslararası Hukuk, Turhan Kitabevi, Ankara 2007,, s. 510.
31
terimler (Dombarton Oaks) önerilerinde yokken San Francisco Konferansı’nda,
küçük devletler ülke bütünlüğü ve siyasal bağımsızlığı korunan değerler olduğunun
vurgulanmasını istemişlerdir. Yani bu terimler kullanılırken kuvvet kullanma yasağını sınırlandırma düşüncesi hiçbir şekilde bulanmamaktaydı54. İkinci olarak, bu
yasağı ihlal eden devletlere karşı, münhasıran kuvvet kullanma yetkisiyle donatılmış merkezi bir otorite yaratılmıştır. Bu husus, Antlaşmanın VII. Bölümünde,
GK’nde hukuka aykırı kuvvet kullanmaya karşı kuvvet kullanma yetkisi veren Antlaşma’nın 42. md’sinde ve takip eden maddelerde düzenlenmiştir. Böylece, bir
yandan devletler kuvvet kullanma yetkisini terk etmişler ve bireysel kuvvet kullanma hukuka aykırı bir fiil haline gelmiş, diğer yandan hukuka aykırı bir fiile karşı
kuvvet kullanacak kolektif bir yetki oluşturularak BM’ye verilirmiştir55.
Ancak bu görüş kabul edilirse karşı karşıya kalacağımız asıl sorun şu olacaktır: belli bir kuvvet kullanma eyleminin niteliğini saptarken devletlerin amaç ve
niyetini nasıl belirleyeceğiz? Devletler her zaman amaçlarının kuvvet kullanmayı
haklı hale getiren bir amaç olduğunu iddia edebilmektedirler. Söz konusu devletin
amacının başka bir neden olduğunu ispat etmek çoğu zaman mümkün olmayacaktır. Yani bu görüşün kabul edilmesi, kötüye kullanma yolunun da açılması anlamına gelmektedir56.
BM Antlaşmasının 2/4’de öngörülen Antlaşmalar hukuku açısından değerlendirdiğimizde, sadece BM üyesi devletleri bağlamakta, üye olmayan devletlere
doğrudan doğruya yükümlülük getirmemektedir. Ancak BM üyesi olmayan devletlerin, BM Antlaşması’ndaki kuvvet kullanma yasağına evrensel bir uluslararası örfi
hukukla bir yükümlülük getirmektedir. Çünkü uluslararası örf ve adet hukuku ve
uluslararası hukukuyla bütünleyici bir parçası haline gelmiştir57. Aynı zamanda
kuvvet kullanma yasağının örf ve adet hukuku kuralı niteliğinin yanı sıra yanı za54
55
56
57
ÖRNEK, s. 39.
YAYLA Mehmet, Uluslararası Hukukta Siber Saldırılara Karşı Kuvvet Kullanma, TBB
Dergisi, 2013, (e.t. 30.11.2014), (ss. 199-220), s. 204, 205.
Baskın olarak kabul gören görüş yasağı kapsayıcı kabul eden yorumdur. Devletlerin ve doktrinin çoğunluğu geniş yorumu reddetmektedir, çünkü geniş yorum güçlü devletlerin işine yarayan bir yorumdur. Askeri yönden zayıf olan hiçbir devlet, çiğnen hakkı ne olursa olsun daha
güçlü bir devlete karşı herhangi bir şekilde kuvvet kullanamaz. ÖRNEK, s. 40.
TOSUN Fatih, Uluslararası Hukuk’ta Kuvvet Kullanma ve Karışma kavramlarının Değişen Anlamı, dergipark.ulakbim.gov.tr/guvenlikstrtj/article/viewFile/.../5000092166, , (e.t.
16.10.2014), s. 97 -98.
32
manda emredici hüküm (jus cogens) niteliği kazandığı da kabul edilmektedir. Dolayısıyla BM üyesi olsun ya da olmasın tüm devletler açısından bağlayıcı olan bu
yasağa aykırı her tür düzenleme geçersiz sayılacaktır58.
Sonuç olarak BM sistemi ile devletler tarafından kuvvete başvurulmasının yanı sıra, bölgesel veya evrensel örgütlerin de kuvvet kullanabilmelerinin yolu
açılmıştır. Kuvvet kullanımına hangi durumlarda başvurulabileceği her örgütün
kurucu antlaşmasında belirlenmiştir. Yani devletler kuvvet kullanmaya, ancak meşru müdafaa veya GK kararıyla ve siyasal bağımsızlık veya toprak bütünlüğünün
korunması amacıyla izin verilmiştir59.
c. BM Sisteminde Kuvvet Kullanmaya İzin Verildiği Durumlar:
İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra kabul edilen şartın temel amacı,
kuvvet kullanımı ile ilgili açık kuralar getirmek ve bu kuraların yürürlüğe konmasında kullanılacak kurumsal bir çerçeve çizmektedir. BM Şartı’nın temel hükmü,
md. 2/4’te konmuştur: Bu madde’ uluslararası Adalet Divanı tarafından devletlerin
ihlal edemeyeceği zorunlu bir uluslararası hukuk formu olarak belirlenmiştir. Bu
bakımdan 2/3 ve 2/4 maddeler, ancak BM Antlaşması’nda açıkça ifade edilmiş
koşullarda ve BM amaçlarına uygun durumlarda kuvvet kullanımının savunulabileceği anlamına gelmektedir. Kuvvet kullanmama koşulunun iki sınırlı istisnası bulunmaktadır. İlk istisna, kuvvet kullanımının Güvenlik Konseyi tarafından BM
Antlaşması’nın 42. Maddesi uyarınca onaylanmasıdır. 51. Maddede belirtilen İkinci istisna devletlerin meşru müdafaa haklarını korumaya yöneliktir60.
i- Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararıyla Kuvvet Kullanma:
Uluslararası barış ve korunmayı başlıca sorumluluğun BM Antlaşması’nın
24. Maddesiyle GK’a vermiştir61. Antlaşma’nın ̋ Barışın Tehdidi, Bozulması ve
58
59
60
61
Genel uygulamaların hukuk olarak kabul edilenleri şeklinde tanımlanan uluslararası örf ve adet
kurallarının sonradan antlaşma formatında kodifiye edilebilmeleri mümkün olmakla beraber,
söz konusu kurallar yazılı değildir. HEKİMOĞLU, s. 65.
BYERS, s. 16.
GÜRSOY SÖKMEN Müge, Irak Dünya Mahkemesi nihai İstanbul oturum 2005, 1.Basım,
Metis yayınları, İstanbul 2006, s. 36.
BMA 24.md’nin 1. Fıkrası şu şekildedir:
Birleşmiş Milletler ’in üyeleri, örgütün hızlı ve etkili hareket etmesini sağlamak için uluslararası barış ve güvenliğin korunmasında başlıca sorumluluğu Güvenlik Konseyi’ne bırakırlar ve
33
Saldırı Fiili Halinde Yapılacak Hareket başlığını VII. Bölümündeki 39-51. Maddelerinde ise, uluslararası barış ve güvenliğin korunması amacıyla, Örgüt ’ün alabileceği önlemeler ve bunların nasıl uygulanacağı düzenlenmiş bulunmaktadır62. Kuvvet kullanmanın yasaklanmasıyla BM çatısı altında barış ve güvenliği korumak
veya bozulan barışı yeniden tesis etmek amacıyla müştereken kuvvet kullanılmasını öngören ortak bir güvenlik sistemi oluşturulmuştur. Düzenlenen bu sistemde
önemli olan nokta, kuvvet kullanmaya karar verme yetkisinin BM ait olmasıdır.
Dolayısıyla BM, uluslararası toplum adına ve menfaatine hareket etmektedir63.
BM Antlaşmasının özellikle VII. Bölümünde düzenlenen uluslararası barışın ve
güvenliğin korunması ve tartılmalı olarak birlikte UAD’nın kararlarına uyulmasını
sağlamak amacıyla 94. Md’si çerçevesinde BM organlarının kararları uyarınca
kuvvet kullanılması da BM antlaşmasının hukuka uygun kuvvet kullanılması olarak
değerlendirdiği bir durumu oluşturmaktadır. Ayrıca Bu bölümde düzenlenen önlemler yalnız üye devletler değil, üye olmayan devletle de uygulanabilecektir64.
BM Güvenlik konseyi, barışın bozulmasına yönelik her türlü tehdidi ve saldırganlığı belirleyip, tavsiyelerde bulunacaktır veya md. 41 ve 42’ye65 uygun olarak uluslararası barış ve güvenliği sağlayabilmek için ne gibi tedbir ve fiillere başvurulacağına karar verecektir. Bu yetkiyi md. 39, düzenlemektedir66. Öncelikle
62
63
64
65
66
bu sorumluluk gereğince görevlerini yerine getirirken Güvenlik Konseyi’nin kendi adlarına hareket ettiğini kabul ederler. KURAN, OKUR, SARIBEYOĞLU, GÜNEL, s. 3 , 4.
TOPAL, s. 122.
VII. Bölümün konusunun, Güvenlik Konseyinin saldırı veya tehdidin barışı bozmaya kadar getirmesini önlemek olduğu belirtilmektedir. Fakat BM süper bir devlet olmaması ve maddi güce
sahip olmadığı göz önünde tutulursa yaptırımları daha çök manevi nitelikte görülmektedir. Ancak, VII. Bölümün bilhassa barışın tehdit edilmesi, bozulması veya saldırı halinde hükümler
getirdiği de unutulmamalıdır. BOZKURT, 2007, s. 24.
PAZARCI, s. 525.
Birleşmiş Milletler Antlaşmasının: Madde 41: “Güvenlik Konseyi, kararlarını yürütmek için
silahlı kuvvet kullanımını içermeyen ne gibi önlemler alınması gerektiğini kararlaştırabilir ve
Bileşmiş Milletler üyelerini bu önlemleri uygulamaya çağırabilir, bu önlemler, ekonomik ilişkilerin ve demiryolu, deniz, hava, posta, telgraf, radyo ve diğer iletişim ve ulaştırma araçlarının
tümüyle ya da bir bölümüyle kesintiye uğratılmasını, diplomatik ilişkilerin kesilmesini içerebilir.”
Madde 42: “Güvenlik Konseyi, 41. madde ‘de öngörülen önlemlerin yetersiz kalacağı ya da
kaldığı kanısına varırsa, uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması
için, hava, deniz ya da kara kuvvetleri aracılığıyla, gerekli saydığı her türlü girişimde bulunabilir. Bu girişimler gösterileri, ablukayı ve Birleşmiş Milletler üyelerinin hava, deniz ya da kara
kuvvetlerince yapılacak başka operasyonları içerebilir.” KURAN, OKUR, SARIBEYOĞLU,
GÜNEL, s. 96.
BMA 39.md’de şu şekilde geçiyor: Güvenlik Konseyi, barışın tehdit edildiğini, bozulduğunun
ya da bir saldırı eylemi olduğunu saptar ve uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da
34
barışa veya barışı bozmaya yönelik tehditleri veya saldırganlığı belirlemek; ikinci
olarak, tavsiyelerde bulunmak veya çözüm için hangi önlemlere başvurulacağına
karar vermek. Yani 39. Maddede öngörülen yaptırım mekanizmasının harekete
geçirilmesi için gereken temel şart, barışın tehdit edilmesi, barışın bozulması veya
saldırı hali’nin varlığının GK tarafından tespit edilmesidir67.
Bir ülke diğer ülke tarafından ülkenin tamamı ya da bir kısmı işgal edilmişse, bu durum ilk olarak GK’ye bildirilir eyer GK zorlama tedbiri uygulama kararı
verse de, bu tedbirler yine kuvvet kullanma içeren tedbirler olmak zorunda değildir.
GK önce md. 41,de belirlenen diplomatik veya ekonomik yaptırmaların uygulanmasına da karar verebilir. Burada da yine önce kuvvet kullanma içermeyen önlemelere başvurmak, bunlar sonuç vermediği takdirde kuvvet kullanma yoluna başvurmak gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır. GK önce diplomatik veya ekonomik
yaptırımların uygulanmasına karar verebileceği gibi bu yollardan bir sonuca ulaşamayacağı kanaatindeyse, bunlarla zaman yitirmeden doğrudan doğruya kuvvet kullanmasına da karar verebilir. Örneğin I Körfez savaşında bütün bu uygulamalardan
sonra BM üyeleri GK kararıyla kuvvet kullanmaya başvurmuşlardır68.
Bilindiği gibi BM kendisine ait bir askeri gücü bulunmamaktadır. BM, kuvvet kullanması gerektiğinde, Kore ve Irak Körfez Savaşları’nda olduğu gibi, sadece
barışın bozulduğunu saptamakta ve üye devletlerin kuvvet kullanmalarına izin
vermektedir. Antlaşma hükümlerinin işletilmemesi nedeniyle BM’nin, üye devletlerin askeri işbirliğine güvenmekten başka seçeneği yoktur. Bu yüzden şimdiye
kadar işbirliğine güvenmekten başka seçeneği yoktur. Bu yüzden şimdiye kadar
uygulamada, Güvenlik Konsey’e üye devletler BM adına hareket etmişlerdir. Irak
67
68
yeniden kurulması için tavsiyelerde bulunur veya 41. Ve 42. Maddeler uyarınca hangi önlemler
alınacağını kararlaştırır. KURAN, OKUR, SARIBEYOĞLU, GÜNEL, s. 95.
Güvenlik Konseyinin işleyemez duruma geldiğinde sistemin tıkanmaması için genel Kurula da
bazı yetkiler verilmiştir. BOZKURT, 2007, s. 25.
GK’nın zorlama önlemlerine başvurabilmesi için, öncelikle md. 39’da belirtilen barışa tehdit,
barışın bozulması veya saldırı eylemlerinden birisinin gerçekleştiğini tespit etmesi zorunludur.
Bu saptama, BM Şartı’nda öngörülen ortak güvenlik sisteminin anahtarıdır. Bir kez bu saptama
yapıldıktan sonra, artık GK barışçı çözüm yolları için tavsiyede bulunma ya da zorlama önlemi
kararı vermek yollarından istediğini seçebilir. ÖRNEK, s. 57.
35
Savaşı’nda ABD ve müttefikleri bu istisnaya savaş için gösterdikleri gerekçeler
arasında büyük yer vermişlerdir69.
ii- Meşru Müdafaa Hakkı:
Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 51. maddesinde70 düzenlenen ve ortak
güvenlik sisteminin bir parçası olan meşru müdafaa hakkı, üye bir devlete karşı
silahlı saldırıda bulunulduğunda, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması amacıyla Güvenlik Konseyi gerekli tedbirler alıncaya kadar saldırıya uğrayan devletin
tek başına veya müştereken kuvvet kullanımına başvurabileceğini öngörmektedir71.
BMGK’nin dünya barışının yeniden inşası için önlemler almasıyla yükümlüyse bununla birlikte sona erer. Yani meşru müdafaa hakkı, 51. md’ye göre, BM
tamamen devre dışı bırakan ve savaş genel uluslararası hukuku kurallarının temel
bir istisnası haline getiren bir hak değil, BM’nin derhal müdahale edememesi nedeniyle doğacak bir savunma boşluğunun giderilmesini mümkün kılmak için getirilmiş ara bir düzenlemedir. Ayrıca bu hakkını kullanan devlet, ölçülülük ilkesine
de uymak zorundadır; aksi halde saldırının kapsamını aşan her türden tedbirin kendisi bir saldırı olarak kabul edilecektir. Bunun yanında meşru savunma hakkını
kullanan devlet bunu derhal BMGK’ye bildirmek ve BMGK’nin gerekli önlemleri
alması durumunda bu hakkını kullanmayı bırakmak zorundadır72.
69
70
71
72
Güvenlik Konseyi’nin bu kararlarının uygulanması için bir de mekanizma öngörülmüştür.
Konsey’in kendi askerî gücü olmadığına göre bunu üye devletlerden almak zorundadır. Bu
amaçla, 43. Maddeye göre Güvenlik Konseyi ile üye devletlerarasında özel antlaşmalar yapılması gerekir. Bu özel antlaşmalarda, üyelerin Güvenlik Konseyi emrine verebileceği silahlı
güçler belirtilecek ve Konsey ihtiyaç duyduğu anda bu güçleri kullanabilecektir. KESKİN,
2002, s. 161.
BMA 51. Maddesinde tam şu şekildedir: Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü, Birleşmiş Milletler
üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu üyenin doğal olan bireysel
ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez. Yelerin bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi’ne bildirilir ve Konsey’in işbu Antlaşma
gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçimde etkilemez. KURAN,
OKUR, SARIBEYOĞLU, GÜNEL, s. 99.
Meşru müdafaa hakkı: uluslararası hukukta meşru müdafaa hakkı genel bir biçimde tanımlandığı zaman. Bir devletin bir başka devletçe kendisine karşı girişilen hukuka aykırı kuvvet kullanma eylemine ani ve doğal olarak kuvvet kullanma yoluyla karşılık vermesi anlaşılmaktadır.
PAZARCI, s. 520.
GÖZTEPE Ece, “Amerika’nın İkinci Irak Müdahalesinin Uluslararası Hukuk ve Türkiye’nin Bu Savaşa Katılımının Türk Anayasa Hukuku Açısından Bir Değerlendirmesi ya
36
Dolayısıyla 51. md’nin şartlarından biri, meşru müdafaa hakkına, başvurulabilmesi için bir silahlı saldırıya maruz kalma anında meşru müdafaa hakkı koşulunu oluşturmaktadır73. 51. maddede kullanılan ’’silahlı saldırı’’ kavramı Antlaşma’da tanımlanmamıştır. Md. 2\4, devletlerin uluslararası ilişkilerinde kuvvet kullanmalarını yasaklıyorsa da, bu yasağın kapsamına giren tüm kuvvet kullanma fiillerinin meşru savunma hakkını kullanmasını gerektiren bir silahlı saldırı niteliği
taşıması gerekmemektedir. Kaldı ki Antlaşma, kuvvet kullanma kavramını da tanımlanmamaktadır74.
Silahlı saldırının anlam ve içeriği konusunda genel kabul görmüş ve bağlayıcı olan bir metin de ortaya konamamıştır. Bu belirsizlik, bir ölçüye kadar 14 Aralık 1974 tarih ve 3314 sayılı Saldırının tanımına ilişkin BM Genel Kurul Kararı ile
aşılmaya çalışılmıştır. Ancak hemen belirtmek gerekir ki kararda silahlı saldırı kavramının değil, saldırgan fiilin tanımlanmaya çalışılmış olması nedeniyle doğrudan
meşru savunma hakkının kullanılmasına ilişkin bir atıf bulunmamaktadır. Ne var
ki, kararın üçüncü maddesinde sıralanan eylemlerin bir kısmının saldırı anlamına
geldiği ve bu nedenle 51. madde içerisinde silahlı saldırı olarak kabul edilerek meşru savunmaya yol açacağı da söylenmektedir. Saldırının Tanımı Kararı’nın 3. maddesinde, saldırının yedi türü sayılmıştır75.
73
74
75
da “Haklı Savaş’ın Haksızlığı Üzerine”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt:58, Sayı:2,
2003, (e.t. 05.08.2014), (ss, 79-103), s. 84.
Divan, 51. maddedeki doğal meşru savunma hakkının hem birlikte hem de bireysel meşru
savunmayı kapsadığını belirterek Antlaşma’nın kendisinin de bu hakkın yapılagelişte var olduğunu kabul ettiğine dikkat çekmektedir. Ancak yapılageliş varlığını koruyor olsa bile, en azından elli yıldır BM Antlaşması etkisinde gelişmekte olduğunun kabul edilmesi gerekir. Temel
sorun elli yıl önceki yapılagelişin değil, bugünkünün saptanmasıdır. BM Antlaşması, 51. maddenin geniş yorumunu desteklememektedir. Rein Müllerson, Self-Defense in the Contemporary World, Law and Force in the New International Order, L.F. Damrosch ve D.J. Scheffer (der.), Boulder, Westview, 1991, (e.t. 17.12.2014), s. 20.
KESKİN Funda, Irak Savaşı ve Uluslararası Hukuk, Hukuk ve Adalet, Sayı Dargisi:1,
Ocak-Şubat-Mart 2004, (e.t. 24.01.2015), s. 6.
UAD’nın 14 Aralık 1974 tarihli A/3314 Sayılı Kararın 3. maddesi şu şekildedir: “Savaş ilan
edilmiş olsun ya da olmasın, aşağıdaki fiillerin herhangi birisi 2. maddenin hükümlerine tabi ve
ona uygun şekilde bir saldırı fiili niteliğini taşır: a) Bir devletin silahlı kuvvetlerinin diğer bir
devleti istila etmesi veya ona hücum etmesi veya ne kadar geçici olursa olsun, böyle bir istiladan veya kuvvet yoluyla başka bir devletin ülkesinin veya bir bölümünün ilhakı; b) Bir devletin silahlı kuvvetlerinin, başka bir devletin ülkesini bombardıman etmesi veya bir devletin diğer bir devletin ülkesine karşı herhangi bir şekilde silah kullanması; c) Bir devletin liman veya
kıyılarının diğer bir devletin silahlı kuvvetleri tarafından abluka altına alınması; d) Bir devletin
silahlı kuvvetleriyle başka bir devletin kara, deniz veya hava kuvvetlerine veya deniz veya hava filolarına saldırması; e) Bir devletin başka bir devlete sonuncusuyla yapılan bir anlaşmaya
37
Dolayısıyla Bir devletin çok yakın bir saldırıya hedef olması olasılığı durumunda önleyici meşru müdafaa hakkına dayanarak kuvvet kullanıp kullanamayacağı konusunda öğreti görüş birliği içinde değildir. (Yoo ve Abraham D. Sofaer)
göre, yalnızca birtakım sözlü tehditler ya da şüphe üzerine meşru müdafaa hakkına
başvurulamayacağını kabul etmekle birlikte çok yakın ve gerçek bir tehlikenin varlığı karşısında, eğer başka herhangi bir yol yoksa tehdit altındaki devletin meşru
müdafaa hakkını kullanarak kuvvete başvurabileceğini ileri sürmektedir. Örneğin
yakın tehdit Irak’ın sahip olduğu KİS’dır. Dolayısıyla bu silahları önleyiciliğin
gereklilik şartını karşılamaktadır. Ancak (Dinstein) e göre BM Antlaşmasının 51.
md’sinde bir silahlı saldırının aranmasını fiili bir saldırının varlığı biçiminde yorumlamaktadır. Yani bir devletin meşru müdafaa hakkını kullanabilmesi için bir
silahlı saldırı gerçekleşmesi zorundadır. Bu nedenle kuvvet kullanma tehdidi veya
sınır olaylar, önleyici meşru müdafaa hakkına dayanarak kuvvet kullanılmasını
reddetmektedir76. Örneğin 2003’te ABD’nin Irak’a saldırmasından önce öne sürdüğü gerekçelerden birisi; Irak devleti KİS’na sahip ve dünya barışını tehdit etmektedir diye önleyici meşru müdafaa hakkı olarak Irak’ı işgal etmiştir. Stanimir’e göre,
bir başka devletin sahip olduğu nükleer füzeleri yok etmek için gerçekleştirilen
kuvvet kullanımı meşru müdafaa olarak nitelendirmek mümkün değildir. Bu eylemler meşru müdafaadan ziyade; caydırma ya da misilleme hareketleri olarak değerlendirebilir. Zira Irak, meşru müdafaa hakkının başlatılabileceği herhangi bir
şey yapmamıştır. Bir devletin KİS edinmesinin engellenmesi ya da onları yok etmesi istenilse bile, bu silahsızlanma yükümlülüğünü ihlali kendiliğinden bir silahlı
saldırı durumu olarak değerlendirilemez77. Dolasıyla meşru müdafaa hakkı md.
51’e göre, bir devletin silahlı güçleri tarafından başka bir devlete saldırıda bulunması, işgal edilmesi sonucu geçici de olsa böyle bir saldırı ve işgalden kaynaklanan
76
77
göre bulunan silahlı kuvvetlerinin o anlaşmada öngörülen hükümlere aykırı şekilde kullanılması veya bu silahlı kuvvetlerin varlığının bu ülkede anlaşmanın sona ermesinden sonra da sürdürülmesi; f) Ülkesini başka bir devletin emrine veren bir devletin, ülkesinin o devlet tarafından
üçüncü bir devlete karşı saldırı amacıyla kullanılmasına izin vermesi; g) Bir devlet tarafından
veya bir devlet adına diğer bir devlete karşı yukarda listesi verilen fiillere varan veya o ölçekte
olan silahlı kuvvet fiillerini icra eden silahlı çetelerin, grupların, gayri nizami askerlerin veya
paralı askerlerin gönderilmesi veya bu gibi fiillere önemli ölçüde karışılması müdahil olunması”. KESKİN, 2002, s. 144,145.
PAZARCI, s. 521.
ÖRNEK, s. 210.
38
askeri işgal, kuvvet kullanma yoluyla başka bir devletin veya bir parçasının ilhak
edilmesidir78.
BM Antlaşması kabul edilmeden çok önce gelişen uluslararası örf ve adet
hukukundaki meşru müdafaanın, önleyici meşru müdafaayı da kapsadığı açıktır.
Bir başka ifade ile önceden önleyici meşru müdafaaya ilişkin kabul edilmiş bir
doktrin vardır. Bu olaya ilişkin olarak o zamanki ABD. Dışişleri Bakanı. (Daniel
Wedster) tarafından ortaya konan ani, karşı konulmaz, başka bir araç seçimine ve
düşünmeye imkân bırakmayan bir meşru müdafaa zaruretinin olduğunun kanıtlanması, meşru müdafaa zarureti ile haklı görülebilecek bir eylem, bu zaruret (necessity) ile sınırlı ve kesinlikle bu kapsam dâhilinde kalmışlar sözleri ile ifade edilen
formülde, önleyici meşru müdafaa dâhil olarak üzere, hukuki bir meşru müdafaa
hakkı gereklilik, orantılılık ve acillik kriterlerine uygun olmalıdır79.
Bir başka ifadeyle, meşru müdafaa hakkı gerekli, orantılı ve zamanlı olmak
zorundadır. Meşru müdafaa hakkının gerekli olması, mevcut olan silahlı bir saldırının kuvvet kullanmak haricinde bir yolla bertaraf edilmesinin mümkün olmaması
anlamına gelmektedir. Orantılı olması ile saldırıya karşı koyma veya bir bölgenin
işgalden kurtarılması esnasında söz konusu durumun ortadan kaldırılması için gerekenden daha fazla kuvvet kullanmamayı, yani kuvvet kullanırken karşı tarafın da
meşru müdafaa hakkının ortaya çıkmamasını sağlamayı ifade etmektedir. Bunun
yanı sıra, 51’inci madde metninden anlaşıldığı üzere, meşru müdafaa hakkını kullanan tarafın Güvenlik konseyine derhal durumu bildirmesi ve GK’nin alacağı kararlara uyması gerekmektedir. Bu kapsamda GK’nin alacağı kararların meşru mü-
78
79
Meşru savunma hakkının yukarıdaki açılımı, ABD’nin Irak’a karşı gerçekleştirdiği saldırının
uluslararası hukukun kabul ettiği meşru savunmaya ilişkin ilke ve normlara uymadığını, ona
destek veren ülkelerin de “kolektif meşru savunma” için belirlenen koşulları taşımadığını açıkça göstermektedir. Bu iddiamızı temellendirmek üzere ABD’nin Irak’a saldırı öncesinde saldırının haklılığını kanıtlamak amacıyla gösterdiği nedenleri, uluslararası hukukta yukarda yer verilen kavram ve ilkeler üzerinden yeniden gözden geçirdiğimizde, ABD, Irak’ın insan hakları
ihlalleri, kitle imha silahları bulunduruyor olması gibi nedenlerle kendi güvenliği ve uluslararası sistemin güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturduğunu ileri sürmüştür. CANİKLİOĞLU
Meltem Dikmen, “Ulusal Ve Uluslararası Hukuk Işığında Türkiye’nin 2003 Tezkere Serüvenine İlişkin Görüşler-Düşünceler”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
Cilt: 9, Sayı 2, 2007, (e.t. 05.08.2014), (ss. 26-98), s. 76.
TAŞDEMİR, s. 80.
39
dafaa eylemiyle çelişmesi durumunda meşru müdafaa eylemlerine son verilmesi de
gerekmektedir80.
Müşterek meşru müdafaa hakkının kullanımına örnek olabilecek bir durum
Olarak Körfez savaşına da değinmekte konu açısından fayda vardır. 1991 Körfez
Savaşı, devletlerin Irak’a karşı kullandığı silahlı kuvvetin dayanağı açısından bir
belirsizlik yaratmıştır. 1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgali sonucu Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararlar, devletlerin 51. madde kapsamında müşterek meşru müdafaa ’ya dayanarak mı; yoksa antlaşmanın 42. maddesi kapsamında kuvvet kullanımını içeren zorlama önlemlerine dayanarak mı Kuveyt’e yapılan saldırıyı bertaraf
ettiği sorusunu ortaya çıkarmıştır. Konsey’in işgalin hemen sonrasında aldığı 661
sayılı karar; Kuveyt’in ve Kuveyt’le işbirliği yapan devletlerin bireysel veya müşterek meşru müdafaa hakkının varlığını hatırlatmaktaydı81.
C. ULUSLARARASI HUKUKTA KUVVET KULLANIMI AÇISINDAN
IRAK SAVAŞI:
1. Savaşın Başlattığı Hukuki Tartışmalar
ABD’nin Irak saldırısını tam olarak ne zaman planlamaya başladığı ya da
kendisinin söylemleri ve komplo teorilerinin çeşitli iddiaları dışında gerçek Saiklerinin ne olduğu bugün de tam olarak açıklığa kavuşmuş değildir82. Ama Irak saldırısının ilk ipuçlarını 2002 Eylülünde ilan eden ABD, Irak’a yönelik askeri müdahale öncesinde; Irak’ın KİS’e83 sahip olduğu ve Irak ile terör örgütü El-kaide arasında
80
81
82
83
BUĞRA AYDIN Ahmet, “Uluslararası Hukukta Önleyici ve Öngörücü Meşru Müdafaa
Hakkı”, Genç Hukukçular Hukuk Okumaları, 2014, (e.t. 16.09.2014), (ss. 51-64), s. 53.
www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/makaleler/birikimlerIV/146.pdf.
BEDEN Aydın, Türk Basınına Göre, 2003 Irak Savaşı’nın Temel nedenleri Hakkında Bir
Değerlendirme ( Kitle İmha Silahları ve El-Kaide Bağlantısı), History Studies, ABD ve
Büyük Ortadoğu İlişkileri Özel Sayısı, 2011, (e.t. 04.04.2015), (ss. 65-80), s. 67.
GÖZTEPE, s. 85.
KİS, hakkında, en başta uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı El-Baradey’in; Irak’ın elinde nükleer silah bulunmadığını ve Irak’ın nükleer bomba yapımında kullanılacak santrifüjler
üretmesinin uzak bir ihtimal olduğunu ifade etmesi dikkat çekicidir. Çünkü Baradey, Irak’ta
var olduğu ileri sürülen KİS’in mevcudiyetini araştırmakla görevlendirilmiş olan heyetin başında yer alan kişidir. Henüz savaşın başlamadığı günlerde bu açıklamayı yapan el-Baradey,
ayrıca Irak’ın 1990’dan bu yana uranyum ithal etme girişiminden bulunduğuna dair de kanıt
olmadığını belirtmiştir. Abdul-Gafur Kerim Ali Gafur, Zine Kemal, ABD Çağdaş Dış Politikası Seçenekleri Zorlukları İhlalleri, Şahab Yayınları, Erbil, 2011, s. 48.
،‫ ﻣﻄﺒﻊ ﺷﮭﺎب‬،‫ اﻟﺴﯿﺎﺳﺔ اﻟﺨﺎرﺟﯿﺔ اﻷﻣﺮﯾﻜﯿﺔ اﻟﻤﻌﺎﺻﺮة ﺧﯿﺎرات وﺗﺤﺪﯾﺎت وأﻧﺘﮭﺎﻛﺎت‬،‫ زﯾﻨﺔ ﻛﻤﺎل‬،‫ﻋﺒﺪاﻟﻐﻔﻮر ﻛﺮﯾﻢ ﻋﻠﻲ ﻏﻔﻮر‬
.48 .‫ ص‬،2011 ،‫أرﺑﯿﻞ‬
40
bağlantı bulunduğunu ve Saddam’ın Irak halkına kullandığı diktatör rejim, insanlığa aykırı olduğuna dair elinde kanıtlar olduğunu ileri sürmüş ve savaşın en önemli
sebepleri olarak bunlar kamuoyuna yansıtılmıştır84.
ABD ve İngiltere Irak’a yönelik askeri müdahalede başlıca sorumluluğu bulunan bu iki büyük devlet, BM Güvenlik Konseyi’ne gönderdikleri mektuplarda,
Irak’a karşı kuvvet kullanılmasının hukuksal gerekçelerini belirtmişlerdir. İngiltere
sunmuş olduğu gerekçelerde, Irak’ın silahsızlandırılması gerektiğini ve bu hususun
da BM Güvenlik Konseyi kararlarında zımnen bulunduğunu belirtmiştir85. Kuveyt’in
kurtarılışını takiben BM Güvenlik Konseyi, Birleşmiş Milletler Özel Komisyonu
(UNSCOM) Irak’ın tüm kitle imha silahlarını bırakmasını ve BM denetimine izin
vermesini şart koşmuştur. Bu sebeplerden dolayı Irak’ın 12 yıl süresince BM Güvenlik Konseyi kararlarına uymaması üzerine ABD Mart 2003’de Irak’ı işgal etmiştir86.
ABD, Irak saldırısı öncesinde Irak’ın nükleer ve biyolojik silahlara sahip
olduğunu, dünya barışını tehdit ettiğini, bu nedenle de kendisinin meşru savunma
hakkı çerçevesinde hareket ettiğini iddia ederek, Irak saldırısını BM hukuk düzeni
içinde savunmaya çalışmıştır. Ancak Irak’ın petrol potansiyeli göz önünde bulundurduğumuzda, Irak Savaşı’nda petrolün ne denli önemli bir yere sahip olduğu
aşikârdır. William M. Stewart The Santa Fe New Mexican’a yazdığı 8 Eylül 2002
tarihli yazısında, ̏ Irak’ın Amerika için güvenlik açısından değil de petrol açısından
önemli olduğunu ileri sürmüştür. Çünkü güvenlik açısında Irak’ın ancak komşuları
için bir tehdit oluşturabilecektir. Ancak Amerika’ya karşı bir tehdit oluşturamaya-
84
85
86
BEDEN, s. 71.
ABD BMGK’ne gönderdiği mektupta, Irak’a yönelik askeri operasyonlara başlanmasının nedeni olarak Irak’ın silahsızlanma konusundaki maddi ihlallerinin sürmesini göstermiştir. İlgili
durumun 678 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararıyla oluşturulan ateşkes koşullarının maddi ihlalini oluşturduğunu, bu sebeple ateşkesin temelini ortadan kaldırdığını ve 678 sayılı kararla
verilen kuvvet kullanma yetkisini gündeme getirdiğini ifade etmektedir. Ayrıca, ABD’nin 2002
yılında BMGK tarafından alınan 1441 sayılı kararı da gerekçe olarak ileri sürdüğü ifade edilebilir. LA- MAMURİ Abd Ali Kazım, AL-MESEUDİ, Besme macid, Birleşmiş Milletler
Irak’ta Verdiği İnsani Ödünler, Hamurabi Araştırma ve Öğretim Strateji merkez Yayınları,
Bağdat, 2011, s. 235.
‫ اﻟﻨﺸﺮ‬،‫ اﻷﻣﻢ اﻟﻤﺘﺤﺪة واﻟﺘﻀﺤﯿﺔ ﺑﺎﻷﻣﻦ اﻹﻧﺴﺎﻧﻲ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق‬،‫ﻋﺒﺪ ﻋﻠﻰ ﻛﺎظﻢ اﻟﻤﻌﻤﻮري – ﺑﺴﻤﮫ ﻣﺎﺟﺪ اﻟﻤﺴﻌﻮدي‬
.235 .‫ س‬،‫ ﺑﻐﺪاد‬2011 ،‫ﻣﺮﻛﺰ ﺣﻤﻮراﺑﻲ ﻟﻠﺒﺤﻮث وادراﺳﺎت اﻻﺳﺘﺮاﺗﯿﺠﯿﺔ‬
YEŞİLBURSA Behçet Kemal, Geçmişten Günümüze Irak meselesi, Abant İzzet Baysal
Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, 2011. Bolu, (e.t. 12.10.2.14), ss. 13161346. s.1330.
41
cağı fikrine yer vermiştir ̏ 87. Fakat ABD’nin politikası gereği, dünya barışının yeniden tesisi için alınacak silahlı tedbirler olacaktır, bunun yanında BMGK’nin 39.
maddesine göre bir tehdidin varlığını, barışı ortadan kaldıran bir durumu ya da saldırıyı tespit etmesiyle olanaklıdır. Silahlı yaptırıma BMGK tarafından karar verilmesi durumunda, BM üyesi devletler, bu kararın uygulanması için askeri birliklerini BM’nin hizmetine sunmakla ve diğer askeri tedbirlerin uygulanmasına yardımcı
olmakla sorumludurlar88.
Irak’ın silahların denetimi konusuyla ilgili Yaklaşık 11 yıl sürmesinden sonra, BM ile Irak arasında yaşanan pek çok soruna karşın 2002 yılına kadar devam
etmiştir. Bir kez daha ABD Irak’ı KİS üretmeye başlamış hata iki füzesi hazır durumda olduğunu iddia etmişti, ardından 2002 başlarında 1441 sayılı kararıyla silah
denetçilerinin tekrar Irak’a giderek çalışmalarını sürdürmeleri hususunda Bağdat
Hükümeti ile bir kez daha görüşmelere başlanmıştır. Bu girişimden başlangıçta bir
sonuç alınamadığı gibi daha sonraki girişimler de ABD’yi memnun etmemiştir.
Bunun üzerine ABD ve İngiltere, Irak’a karşı güç kullanılması gerektiğini BM’e
bildirmişlerdir. Ancak BM’e üye devletlerden Fransa, Rusya, Çin, Almanya, Belçika, Meksika, Kanada ve tüm Orta Doğu ülkeleri, böylesi bir karara karşı olduklarını açıklamıştır. Orta Doğu ülkesi olup da karara destek veren tek devlet İsrail’di.
ABD ve İngiltere ile aynı düşünceyi paylaşan devletler ise Bulgaristan, İspanya,
Polonya, Macaristan, İtalya, Danimarka, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Arnavutluk,
Hırvatistan, Estonya, Letonya, Litvanya, Makedonya, Romanya, Slovakya, Slovenya idi. ABD’nin tüm karşı oylara rağmen tek taraflı güç kullanma isteğine Türkiye de karşı çıkmıştır89.
̏ Bush Doktrini ̋ olarak adlandırılan, yeni dönem için belirlenen yeni stratejisi; “küresel terörizmle mücadele, iç ve dış güvenlik, ekonomik durumun iyileştirilmesi için Saddam rejimi ortadan kaldırılması gerektiğini söylemiştir”90. 2003
87
88
89
90
Amerika, Irak Savaşı’yla hem Irak petrollerini kontrol edecek ve bundan kazanç sağlayacak
hem de petrolü politik bir silah olarak kullanıp Rusya, Fransa ve Çin gibi devletlerin Irak üzerinde aldıkları petrol imtiyazları üzerine pazarlıklar yapacaktır. GÜRBÜZ, s. 166.
MESÇİOĞLU, s. 14.
BEDEN, s. 70.
DALAY Nilüfer Uğur, ABD’nin İkinci Vietnam’ı: Irak, Küresel BAK Barış ve Adalet Koalisyonu, www.Kureselbak.org, 2014, (e.t. 19.11.2014), (ss. 1-31), s. 10.
42
yılında, ABD ve İngiltere 1441 sayılı kararın kendilerine müdahale fırsatı tanımamasına rağmen Irak’a müdahale edip Saddam rejimini devirmeleri, Irak içerisinde
bir huzur ortamına değil kaosa neden olmuştur. İç güvenliğin sağlanmasında büyük
problemler yaşanmıştır. Bunun üzerine, Irak’ta demokrasinin yerleştirilmesi amacıyla Türkiye’nin de dâhil olduğu birçok devletten yardım istenmiştir. İlk başlarda
BM karıştırılmadan bu gerçekleştirilmeye çalışılmış fakat devletlerin uluslararası
hukuk bakımından meşruiyetin olmadığı bir harekâta yanaşmamaları karşısında
Güvenlik Konseyini karar almaya zorlamışlardır91.
ABD, Irak’ı işgal sürecinde uluslararası hukuku ve uluslararası kurumları
yok sayan bir tek taraflılık ile hareket etmiştir. Fakat Irak’taki savaşın hem beşeri
hem de ekonomik maliyeti artıkça, bu ülke BM Güvenlik Konseyi’ni “yeniden keşfetmiştir”. İşgalden bir süre sonra ABD, Güvenlik Konseyi’ne başvuruda bulunmuş
ve koalisyon güçlerinin Irak’taki askeri varlıklarının yasal bir dayanağa oturmasını,
Irak’ın yeniden inşa edilmesinde bazı uluslararası kurumların devreye sokulmasını
ve BM Genel Sekreteri’nin Irak’ın siyasi geleceğine ilişkin öncü bir rol oynamasını
öngören bir dizi kararın çıkarılmasını sağlamıştır92.
22 Mart 2003’te ABD, İngiltere ve Avustralya gibi müttefikler, Koalisyon
Gücü’nü oluşturduktan sonra, Irak iktidarını hedef alarak yaklaşık bir hafta sonra
Bağdat’a girmesiyle iki gün içinde bütün şehri kontrol altına almıştır. Başkan Bush,
Abraham Lincoln uçak gemisinin ziyareti sırasında yaptığı açıklamada Koalisyon
’un zaferini duyurmuş ve 11 Eylülde başlayan ve halen teröre karşı mücadele ve
savaşı devam etmektedir. Irak’tan ABD ve müttefiklerine yöneltilen tehdidi ortadan kaldırmak anlamına gelmişti devamında da Kuzeyi Kore, İran’ı kast etmiştir93.
91
92
93
BOZKURT Enver, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Irak İle İlgili Kararlarının
Değerlendirilmesi”, Stradigma Dergisi, 2003, (e.t. 19. 11. 2014), Sayı:11, s. 4,
http://www.stradigma.com/turkce/aralik2003/index.html, (e.t. 08.01.2015).
ARAL Berdal, “Asimetrik Saldırı Savaşları, Siyaset ve Uluslararası Hukuk”, Uluslararası
İlişkiler, Cilt: 4, Sayı: 14, 2007, (e.t. 22.02.2015), s. 70.
On dokuzuncu yüzyıl askeri teorisyenlerden Karl Von Clausewitz’in de gayet doğru biçimde
dile getirdiği gibi, Savaş asla münferit bir eylem değildir. Başka yollarla politikanın sürdürülmesidir. İşte bu yüzden, Irak’a karşı yürütülen savaşın saldırgan bir savaş olduğunu ilan etmekle ya da savaş suçlarının ve insanlığa karşı işlenmiştir. ABD askeri endüstriyel kompleksinin
ürettiği ve kullandığı seyreltilmiş uranyuma dayalı ölümcül silahların, Napalm ve diğer kimyasal silahların Irak’ta askeri işgalden ve Irak halkının ortadan kaldırılmasından kar ve ekonomik
yarar sağlama amacıyla yaygın kullanımına dikkat çekmek de yeterli değildir. GÜRSOY
SÖKMEN, s. 279.
43
Koalisyon ‘un liderlerine göre, bu savaş aynı zamanda Irak halkının hayatını geliştirmesine olanak vermiştir. Çünkü artık Irak halkı, kaderini barış ve demokrasi
içinde belirleyebilmektedirler. Bu sözün tam tersi Irak halkın hayatı bir kaosa
donmuştur. Bir süre füze yağdırıp “Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’nu” başlatmışlardır.
Irak altı ay ihtilal edildikten sonra Irak ilçeleri özelikle Bağdat, Necef, Tikrit, Musul büyük bir kargaşa içindeydi ondan dolayı ABD yeni bir karar almak için
BM Güvenlik Konseyi, 6 Ekim 2003 tarihinde toplanmış ve 1511 sayılı kararı kabul etmiştir. Karar, Irak’taki siyasi geçiş döneminin mümkün olduğunca hızlandırılması gerektiğinin altını çizmekte; bu süreçte hangi adımların atılmasının öngörüldüğünü ortaya koymaktadır. Karar ayrıca, Irak’ın siyasi, sosyal ve ekonomik
alanlarda düzlüğe çıkabilmesinin ilk koşulu olan istikrar ve güvenliğin gerçekleştirilmesine yönelik yeni düzenlemeler içermekte, bu bağlamda birleşik komuta altında çok uluslu güç kurulmasına yetki vermektedir. BM üyesi ülkelerin de, askeri
kuvvet dâhil olmak üzere, söz konusu güce katkıda bulunmaları istenilmektedir.
Öte yandan, uluslararası toplumun Irak’ın yeniden yapılandırılmasında elinden
gelen katkıyı yapması çağrısında bulunulmaktadır. 1511 sayılı kararla uluslararası
toplumun terörizmle mücadelede sergilediği kararlılık en üst düzeyde teyit edilmiş
olmaktadır94.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi askeri müdahalenin önemli bir gerekçesi olarak Irak’ın kitle imha silahlarını üretmesi gösterilmiştir. Bu hususun hukuksal açıdan kanıtlanması gerekmektedir. Bu bağlamda, BM tarafından görevlendirilen denetçilerin, kitle imha silahlarının üretilip üretilmediği konusundan yapılacakları
incelemeler sonucunda verecekleri raporlar belirleyici olmaktadır. Ayrıca kitle imha silahlarının bulunması halinde bile, BM’nin herhangi bir üyesinin, sözü geçen
silahlarla ilgili bir devlette bulunmasından dolayı gerekçe göstererek bu devletin
silahlı müdahalede bulunması hukuka uygun olmamaktadır. KİS’nın üretildiğinin
denetçiler tarafından tespit edilmesi halinde dahi olağan ve uygun olan BM kurucu
Andlaşması’nın 39, 41, 42, maddelerle ilgili düzenlemelerinin aşamalı olarak uygu-
94
S/RES/1511/(2003).
44
lanması olacaktır95. Savaşa karşı çıkanlar, daha savaş başlamadan bu görüşleri reddetmişlerdir. Green Peace Örgütü’nün görüşüne göre: “Irak Savaşı’nın bir neticesi
olarak ABD’nin, uluslararası hukuku kendi stratejisine uyacak şekilde yeniden belirlemesi, uluslararası hukuk çerçevesini tehdit etmektedir. Sonuç olarak ABD uluslararası toplumun iradesine aldırmadan tek taraflı çıkarlarına göre tutum sergilemekte aynı zamanda uluslararası hukukun sadece devletlerin eylemlerini meşrulaştırmak için kullanılan etkili bir söz sanatı olduğu görülmektedir96.
Öte yandan bu savaş için gösterilen gerekçeler, Meşru müdafaa kapsamında
olduğu iddia edilerek Amerika Birleşik Devletleri sistemi çerçevesinde meşruiyet
kazandırılmaya çalışılan önleyici meşru müdafaa hakkı olduğunu öne sürmüştür.
Uluslararası hukukun oluşturduğu düzenin devletlerin meşru olmayan eylemlerini
zorladığı düşüncesini savunanların görüşüyle örtüşmemektedir. Savaşın meşru olup
olmadığı kurgusu ve Rusya, Fransa, Çin ve Almanya gibi ülkelerden savaş öncesi
ve sonrasında yükselen tepkiler, Gerçekçilerin görüşünü reddetmektedir97.
Uluslararası hukuk alanda keyfiliğe göre, bir devlet bir başka devlete saldırma konusunda serbest bırakmamakta, yeri ve zamanı belirsiz bir tehdide karşı
kuvvet kullanmasını öngörmektedir. Devletlerin eylemlerinin meşruiyetini belirtmek için birleşik bir çatı altında çalışan uluslararası toplum, hukuku kendi stratejik
çıkarlarına göre uygulamaya çalışan ABD ve onun müttefiklerinin hukuki temellerden yoksun iddialarını kabul etmemiştir. Çünkü Güvenlik Konseyi’nin kararları-
95
Bu kapsamda yapılması gerekenler öncelikle şunlar olabilir; BM Güvenlik Konseyi’nin 39. Md
bağlamında tesis edeceği bir karara, bir tehdidin varlığını, barış ortadan kaldıran bir durumu ya
da saldırıyı tespit etmesi durumunda uluslararası barış ve güvenliğin korunması ve yeniden tesisi için tavsiyelerde bulunması, 41. Ve 42. Md’ler gereğince hangi önlemlerin alınacağını kararlaştırması olabilir. (ISA Tarık Abdullah, “Uluslararası Hukuk Açısından Irak Savaşı’nın
Meşruiyeti’’,26EylülGazetesi,2009,Sayı1050,s.17
http://www.26sep.net/newsweekarticle.php?lng=arabic&sid=2859, (e.t. 12.11.2014)
‫ رﻗﻢ اﻟﺼﻔﺤﺔ‬1050 ‫ رﻗﻢ اﻟﻌﺪد‬،‫ ﻣﺸﺮوﻋﯿﺔ ﺣﺮب اﻣﺮﯾﻜﺎ ﻋﻠﻰ اﻟﻌﺮاق ﻣﻦ ﻣﻨﻈﻮر اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻟﺪوﻟﻰ‬،‫طﺎرق ﻋﺒﺪﷲ ﻋﯿﺴﻰ اﻟﻤﺠﺎھﺪ‬
17 :
96
Uluslararası Hukuk Açısından Kuvvet Kullanma araştırması, www.startimes.com.
Bir diğerine saldıran devlet, belli bir tehdidi önlemek için müdahale ettiği bahanesine sığınarak
eylemini meşrulaştırabilecektir. Söz konusu yaklaşımın stratejik açıdan kabul edilebilir olduğu
ileri sürülse dahi, uluslararası hukukta öngörülen kuvvet kullanma sistemi bakımından kabul
edilebilir olması mümkün değildir. Kaldı ki uluslararası hukukta önleyici meşru müdafaa hakkının kabul gördüğü söylenemez. TOPAL, s. 14.
97
45
nı savaşa gerekçe gösteren görüşler, kararların yorumlarını zorlayarak Konsey’in
amaçlarıyla bağdaşmayan yorumları kabul ettirmeye çalışmışlardır.
Örneğin ABD meşru savunmayı savaşa gerekçe gösteren görüşleri, meşru
savunmanın sınırlarını işgal ile ayrıt edilmeyecek şekilde genişletmektedirler. Netice olarak hukuka uygun gerekçeler veya savaşa açıkça izin veren Güvenlik Konseyi’nin kararı olmayınca ABD ve müttefikleri, savaşı meşru göstermek için değişik
tezlere başvurmuşlardır. Bu tezlere değinmekte fayda vardır98.
2. Savaş ile İlgili Hukuki Tezler
2003 yılı Irak Savaşı’nın meşruluğunu savunan görüşlerin bir kısmı BM kararlarına vurgu yaparken, diğer kısmı da bu savaşı meşru savunma kapsamında
değerlendirmektedir. ABD yönetiminin savaş konusunda BM Antlaşması Sistemi
dışından ve bu sistemin yapısına karşı söylem ve eylemlerine rağmen, savaşı meşru
savunma kapsamında; bir başka ifadeyle BM Antlaşması Sistemi içinde değerlendirme yönünde gayretlerini sürdürmüştür. ABD ve İngiltere BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarını da müdahalenin meşrulaştırma araçları olarak kullanmak yolunu
izlemişlerdir. Hâlbuki BMA’nın ana prensipleri egemen eşitlik ve devletlerin siyasi
bağımsızlıklarıyla, toprak bütünlüklerine saygıyı gerektirir. Bu prensipler ve Antlaşmanın ilgili maddeleri Konseyin yetkilerini, saldırgan bir devletin bertaraf edilmesinde liderlerinin saldırıdan sorumlu olmaları ve savaş suçlularının mağdur devletlerce yargılanmasına konu olması halinde bile sınırlandırmıştır. O ülkenin haklı
hala kendi kendini yönetmeli ve temel siyasal haklarına sahip olmalıdır99.
Bu çerçevede 20 Mart 2003’te İngiltere, BM Güvenlik Konseyi’ne gönderdiği mektupta, Irak’ın silahsızlandırılmasını gerektiren Güvenlik Konseyi kararlarını uygulamak hakkını ileri sürmüştür. ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu mektupta ise, 1991’deki ateşkesin temelinin ortadan kalktığı ve 678 sayılı kararla verilen yetkilendirmeye dayanıldığı açıklanmaktadır. Diğer taraftan ise ABD,
meşru savunma hakkı çerçevesinde hareket ettiğini ileri sürmektedir. Ayrıca, 8 Ka98
99
ABD’nin Güvenlik Konseyince Körfez Krizi sırasında kendisine verilen yetkileri aştığı, hatta
bazı durumlarda hiçbir yetkilendirme olmasından kuvvet kullanımı yoluna gidildiği ifade edilmektedir. Uluslararası Hukuk Açısından Kuvvet Kullanma araştırması,
www.startimes.com.
BOZKURT, 2007, s. 152.
46
sım 2002 tarihinde kabul edilen 1441 sayılı Güvenlik Konseyi kararının, Irak’a
karşı kuvvet kullanma niteliğinde zorlayıcı tedbirlerin de uygulanabilmesi olanağının verildiği, ABD ve İngiltere tarafından savunulmuştur. 1441 sayılı kararın sondan bir önceki paragrafında, Irak’ın, süregelen bir biçimde yükümlülüklerinin ihlali
nedeniyle ciddi sonuçlarla karşılaşacağı konusunda, Konsey tarafından defalarca
uyarıldığına dikkat çekilmiştir. Bu paragraf, ABD ve İngiltere tarafından, Irak’a
karşı kuvvet kullanma yolunu açan bir diğer yetkinin dayanağı olarak yorumlanmıştır. Ancak bu yorumun Güvenlik Konseyi ve uluslararası toplumda genel bir
kabul görmemesi karşısında, bu devletlerle birlikte İspanya tarafından yeni bir karar tasarısının hazırlanması tercih edilmiştir100.
Irak’ın silahların denetimi konusuyla ilgili Yaklaşık 11 yıl sürmesinden sonra, BM ile Irak arasında yaşanan pek çok soruna karşın 2002 yılına kadar devam
etmiştir. Bir kez daha ABD Irak’ı KİS üretmeye başlamış hata iki füzesi hazır durumda olduğunu iddia etmişti, ardından 2002 başlarında 1441 sayılı kararıyla silah
denetçilerinin tekrar Irak’a giderek çalışmalarını sürdürmeleri hususunda Bağdat
Hükümeti ile bir kez daha görüşmelere başlanmıştır. Bu girişimden başlangıçta bir
sonuç alınamadığı gibi daha sonraki girişimler de ABD’yi memnun etmemiştir.
Bunun üzerine ABD ve İngiltere, Irak’a karşı güç kullanılması gerektiğini BM’e
bildirmişlerdir. Ancak BM’e üye devletlerden Fransa, Rusya, Çin, Almanya, Belçika, Meksika, Kanada ve tüm Orta Doğu ülkeleri, böylesi bir karara karşı olduklarını açıklamıştır. Orta Doğu ülkesi olup da karara destek veren tek devlet İsrail’di.
ABD ve İngiltere ile aynı düşünceyi paylaşan devletler ise Bulgaristan, İspanya,
Polonya, Macaristan, İtalya, Danimarka, Portekiz, Çek Cumhuriyeti, Arnavutluk,
Hırvatistan, Estonya, Letonya, Litvanya, Makedonya, Romanya, Slovakya, Slovenya idi. ABD’nin tüm karşı oylara rağmen tek taraflı güç kullanma isteğine Türkiye de karşı çıkmıştır101.
100
101
Bentte sözü edilen "ciddi yaptırımların ne olduğu açıkça belirtilmemiştir ve tam da bu iki sözcük, ABD'nin Irak'a savaş ilan etmesine dayanak olarak ileri sürülmüştür. ABD, Güvenlik
Konseyi'nin bu iki sözcükle amaçladığı ya da kastettiği şeyin, Irak kendisinden beklenen işbirliği ve rapor yükümlülüğünü yerine getirmediği takdirde, BM vekâletiyle Irak'a karşı savaş açılabileceği ve ayrıca bir Güvenlik Konseyi kararı gerekmediği olduğunda ısrar etmiş ve müttefik olarak İngiltere'yi de yanına almıştır. GOZTEPE, s. 87.
BEDEN, s. 70.
47
1991 yılında Irak uluslararası hukuka “aykırı” bir şekilde BM üyesi olan
Kuveyt’i işgal etmesinin ardından Amerika, Birleşmiş Milletler Kararıyla 33 ülkeyi
peşine takarak, Irak’ı Kuveyt’ten çıkarmak için Irak’a saldırdı. “Şeklen” dahi olsa,
uluslararası hukuka “uygun” bu saldırı, 2003 işgaline gelindiğinde tam tersi bir
durum olarak karşımıza çıkmıştı. ABD uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Irak’ı
işgal ederek Saddam Hüseyin Yönetimi’ni yıkmak ve Irak’ı bölmek isteyen Amerika, İngiltere ve Özal iktidarıyla ulaşamadığı bu siyasî hedefine, 2003 yılında 11
Eylül bahanesiyle ulaşmak istedi102.
GK daimi üyeleri Fransa ve Rusya gibi Veto edileceğinin açıklanması, tasarının geri çekilmesine yol açmıştır. Avustralya, Konsey’in 11 Nisan 1991 çıkan 687
sayılı kararı uyarınca, Irak’ın kendisiyle yapılan ateşkes antlaşması ve 2002’de
çıkan 1441 sayılı karara uymaması düşüncesine odaklanmıştır. Irak, bu iki kararı
ihlal ederek kendisine karşı 29 Kasım 1990’da Güvenlik Konseyi’nin 678 sayılı
kararıyla verilen kuvvet kullanma yetkisinin tekrar canlanmasına neden olmuştur.
Avustralya eski Dışişleri ve Ticaret Bakan Yardımcısı Michael Costello, yetki için
yeni bir kararın gerekli olmadığını savunmuştur.
Bush doktrini, Irak’a karşı kuvvet kullanımı için sadece 1441 sayılı kararın
değil, I. Körfez Savaşı ile ilgili Güvenlik Konseyi’nin Kasım 1990 tarihli 678 sayılı
ve Nisan 1991 tarihli 687 sayılı kararlarına dayandırmaktadır. Birinci kararın amacı, Irak güçlerini Kuveyt’ten çıkarmaktı; ikincisininki ise ateşkes ile birlikte Irak’ın
silahsızlandırılmasını ve silahlarının denetlenmesini güvence altına almaktı. Amerika Irak’a karşı müdahalesini yetki verdiğini iddia etmiştir. Bununla birlikte Başkan Bush, ABD’nin önleyici meşru savunma hakkını kullanması için ayrıca Güvenlik Konseyi’nden bir yetki alması gerekmediğini de belirtmekteydi103. 11 Eylül
102
103
Uluslararası hukuk’un iflas ettiği, hatta zaten hiç varolmadığının ispatı niteliğinde olan 2003
Irak işgalinde, eğer uluslararası hukuk olsaydı, daha önce birçok defalar yazdığımız gibi şu şekilde işleme devlet tarafından Irak saldırıya uğramasından dolayı, BM saldırgan devlete karşı
Kuveyt’i korumakla mükelleftir” kararı aynı şekilde, 2003 Irak’ın işgali için de çalıştırılıp,
“Birleşmiş Milletler üyesi olan Irak Devleti’nin başka bir devlet tarafından Amerika saldırıya
uğramasından dolayı, BM saldırgan devlete karşı Irak’ı korumakla mükelleftir. ZOR Ali Osman, Savaş Suçluları’nın Hesabı Bozuldu, www.adimlardegisi.com/savas-suclularininhesabi-bozuldu, (e.t. 02.11.2014), (ss. 1-5), s.3.
ABD-İngiltere ve müttefikleriyle beraber 1441 sayılı karara dayanarak Irak’a karşı askeri kuvvet kullanmaya karar vermişlerdir. Buna göre GK 1441 sayılı kararını ihlal etmişlerdir. LAMAMURİ Abd Ali Kazım, AL-MESEUDİ, Besme macid, s. 231.
48
olaylarından sonra Bush yönetimi, ABD’nin çıkarlarını korumak için her hangi bir
durum ve zaman ayırımı gözetmeksizin askeri güç kullanacağına karar vermek için,
Güvenlik Konseyi’ne veya diğer herhangi bir uluslararası yapıya uymak zorunda
olmadığını açıklamıştır. Ama ABD, gerektiğinde tek taraflı olarak kuvvet kullanımına hazırlanmasına rağmen, uluslararası yapının bir parçası olan Birleşmiş Milletlerinden de bu yönde bir destek elde etmeye çalışmaktaydı104. Sonuçta ABD, İngiltere, İspanya ve Portekiz’in Azor adalarında yaptıkları zirve toplantısı sonrasında,
ABD Başkanı George W. Bush bu devletlerin egemen yetkilerine dayanarak gerekli zorlayıcı tedbirlere başvuracaklarını açıklamıştır105.
1441 sayılı kararda en çok tartışmaya yol açan ifadenin 13. İşlem paragrafında yer alan BM Güvenlik Konseyi’nin Irak’a yönelik sürekli olarak ihlal ettiği
yükümlülükleri nedeniyle ciddi yaptırımlarla karşılaşabileceği yönündeki ifadeler
olduğu söylenebilir. Paragrafta ifade edilen ciddi yaptırımların ne olduğu açıkça
ifade edilmemiş, söz konusu ifadenin de ABD’nin Irak’a yönelik askeri müdahale
ya da kuvvet kullanma gerekçelerinin yolunu açan bir yetki dayanağı olarak ABD
tarafından yorumlandığı söylenebilir106. ABD, Birleşmiş Milletler Genel Konseyi’nin ciddi yaptırımlar ifadesiyle amaçladığı şeyin, Irak’ın kendisinden beklenen
işbirliği şartlarını yerine getirmediği takdirde, BM’yi temsilen Irak’a karşı savaş
açabileceği ve ayrıca bu konuda ek bir GK kararına gerek olmadığı şeklinde yorumlamış ve ilgili görüşlerine İngiltere de katılmıştır. Hatta 1441 sayılı kararın
BMGK tarafından kabul edilmesinde, ABD ve İngiltere’nin hiçbir şekilde Irak’a
104
105
106
BM’in olağan toplantısının açılışında ABD’nin Bush Cumhur Başkanı 12.11.2002 tarihi konuşmasındaki ayrıntılar, (e.t.24.04.2015).
‫ ﻓﻲ اﻓﺘﺘﺎح اﻟﺪورة اﻟﻌﺎدﯾﺔ ﻟﻠﺠﻤﻌﯿﺔ اﻟﻌﺎﻣﺔ اﻷﻣﻢ‬،2002/11/12 ‫ ﺟﻮرج ﺑﻮش ﺑﺘﺎرﯾﺦ‬،‫ﻟﻤﺰﯾﺪ ﻣﻦ اﻟﺘﻔﺼﯿﻞ ﻛﻠﻤﺔ اﻟﺮﺋﯿﺲ اﻷﻣﯿﺮﻛﻲ‬
.‫اﻟﻤﺘﺤﺪة‬
MAWLOOD, s. 29-30.
Buradan, Güvenlik Konseyinin 1441 sayılı kararının Irak’a karşı bir kuvvet kullanma hakkı
doğurup doğurmadığı konusuna gelirsek; devletlerarası ilişkiler düzeyinde kuvvet kullanma
yasağının tek istisnası olan meşru müdafaa, saldırıya maruz kalan bir devletin bu saldırıya karşı
koyma hakkını ve bu hak çerçevesinde saldırıdan korunma veya saldırıyı sona erdirme amacına
yönelik ölçülü bir kuvvet kullanımını ifade eder ki, Güvenlik Konseyi’nin 1441 sayılı kararını
ABD ve İngiltere’nin iddia ettiği gibi Irak’a karşı zorlayıcı tedbir niteliğinde kuvvet kullanımını haklılaştırıcı bir gerekçe saymak hukuken mümkün değildir. CANİKLİOĞLU, s 81.
49
yönelik kuvvet kullanımı konusunda 1441 sayılı kararın kendiliğinden yetki içermediği yönündeki görüşleri etkili olmuştur107.
ABD’de yaygın kanaat, 1441 sayılı kararın askeri harekât için yeterli yasal
dayanağı oluşturduğu yönündedir. Ancak bir görüşe göre, ABD, Birleşmiş Milletler Genel Konseyi’nden askeri harekâta olanak tanıyacak yeni bir karar çıkartmayı
tercih edecektir. Böylelikle, harekâtın meşruiyeti tartışması ortadan kalkacak, özelikle AB ülkeleri kaynaklı tek taraflı davranma suçlamaları bertaraf edilecek, ayrıca
ABD harekâtın doğuracağı olumsuz sonuçlardan tek başına sorumlu tutulmaktan
kurtulacaktır. Bununla birlikte, ABD’nin, bir kez daha BM sürecine gitmesinin
çeşitli zorluluklar bulunmaktadır. Bu bağlamda, Rusya, Fransa ve Çin gibi veto
gücü olan daimi üyelerin ikna edilmesi, kararın çıkması için yapılacak görüşmelerin uzaması, nihayetinde hiçbir kararın çıkmaması gibi sonuçlarla karşılaşa bilir. O
yüzden ABD, askeri harekâtı dayandıracağı en temel yasal dayanaktan mahrum
kalacaktır. Ondan dolaylı, çok zayıf bir ihtimal olmakla birlikle, Irak’ın 1441 sayılı
karara bundan sonra tam uyması ve ABD’nin askeri harekât için 1441 sayılı kararı
kullanmaması halinde, ABD’nin rejim değişikliği stratejisinin ne şekilde hayata
geçireceği bir belirsizlik olarak kalacaktır108.
3. ABD’nin Irak’a Yönelik Müdahalesinin Uluslararası Hukuk Açısından Değerlendirilmesi
Günümüzde BM Antlaşması devletlerin kuvvet kullanmasını ilke olarak yasaklamakla birlikte kuvvet kullanılmasının hukuka uygun olduğu bazı durumlara da
izin vermiştir. Neticesinde devletlerin uluslararası sorunlarında kuvvet kullanması
sınırlandırılmış, devletler barışçı yollara çağırılmıştır. Uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanılmasını ilke olarak evrensel düzeyde yasaklayan ilk antlaşma BM Antlaşması olmuştur. Dolayısıyla 20. yüzyılda yaşanan büyük savaşların, bir taraftan
birçok sivil insanın ölümüne yol açarken, diğer taraftan da çevrenin ve doğal kay107
108
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 1441 sayılı kararın içerdiği bu ifadelerin hiçbir biçimde bir
savaş ilanı ya da uyarısı içermediğini savunmuştur. Nitekim BM Güvenlik Konseyi’nin daimi
üyelerinden Fransa, Çin ve Rusya’da 1441 sayılı kararın kuvvet kullanma yönünde bir yetki
içermediğini beyan etmişlerdir. REÇBER, s. 65.
ABD’nin BMGK’nden yeni bir karar almaya çalışıp çakışmayacağı bilinmemekle birlikte, BM
süreci, ABD’yi Irak’a yönelik askeri harekâttan alıkoymayacak, ABD planlarını hayata geçirmekten geri kalmayacaktır. ÖZKAN, s. 375,377.
50
nakların zarar görmesine neden olması, devletleri, uluslararası ilişkilerinde kuvvet
kullanmanın sınırlanması düşüncelerine götürmüştür109.
Uluslararası hukuk, devletlerarasındaki düzeni sağlamak amacıyla kuvvet
kullanmayı sınırlarken, BM Antlaşması hangi konularda kuvvet kullanılamayacağını açıkça belirtmiştir. BM Antlaşmasının 2/4’ına110 göre kuvvet kullanma ve tehdidinin yapılamayacağı konular şunlardır:
1. Bir devletin ülke bütünlüğüne karşı,
2. Bir devletin siyasal bağımsızlığına karşı,
3. BM amaçlarına karşı kuvvet kullanmayı yasaklamıştır.
1990’dan bu yana Irak’a uygulanan BM yaptırımlarıyla, işgal öncesi ve sonrası
alınan Birleşmiş Milletler Genel Konseyi (BMGK) kararları ABD’nin Irak menfaatinden ve politikasından bağımsız olmamıştır. GK’nın üyesi Almanya ve daimi
üyeleri olan, Fransa, Rusya ve Çin işgal öncesi takındıkları karşıt tavır sonuç doğurucu nitelikte olmadığı gibi işgalin ardından GK sessiz onayını korumuştur. Dolayısıyla bugün bile BM Irak’ta etkin rol üstlenememektedir.
ABD’i II. Dünya savaşı sonrası kurulan BM düzeninin yeni bir süper gücün hegemonyasını 19. Yüzyılı hatırlatacak biçimde askeri güç ile kurma girişimi yeni bir
dönüşüm içinde olup olmadığı sorununu doğurmaktadır. ABD’de Bush ve ekibi
Neoconların iktidara gelişi ve 11 Eylül saldırısı dile getirilen “Önleyici savaş” stratejisi (Tehlikeyi tehdit haline bile gelmeden önleme) sonuçlarını Irak’ın işgalinde
göstermektedir ki bu strateji BM antlaşmanın temel ilkeleriyle ciddi bir aykırılık
içermektedir111.
ABD 2003 yılında Irak devletinin bütün topraklarını İşgal etmiş ve siyasal
bağımsızlığını bozmuştur. Netice olarak ABD’i Birleşmiş Milletlerin 2/4 fıkrasını
ihlal etmiştir. Meşru müdafaa hakkı ise hukukun kuvvete başvurulmasını yasaklama anlayışının zorunlu istisnasıdır ki; hukuk bu durumda kuvvet kullanılmasını
yasaklamamıştır. İçinde meşru müdafaanın da yer aldığı hukuka uygunluk nedenle109
110
111
Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanılması Meşru Müdafaa, ABD’nin Terör Karşıtı
Politikalarında Meşruiyet. www.ugurbulbul.av.tr. (e.t. 22.11.2014).
KURAN, OKUR, SARIBEYOĞLU, GÜNEL, s. 4.
BODUR Kadriye, Irak'ın İşgali ve Uluslararası Hukuk, Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi,
Haziran 2004, Cilt 4, Sayı 2, (e.t. 06.08.2014), (ss. 1), s. 1.
51
ri çoğu zaman hukuk düzeni tarafından tanınan yetkiye dayanır. BM Antlaşması’nın 51. Maddesi, silahlı bir saldırı halinde, saldırıya uğrayan devletin doğal bir
hakkı bireysel (eğer saldırıya uğrayan devlet tek başına savunmaya geçerse) ya da
kolektif (saldırıya uğrayan devlete başka devletler de yardım ediyorsa) bir meşru
savunma durumunu düzenlemektedir. Şiddet yasağın bir istisnasını oluşturan bu
durum açısından saldırı kavramının tanımı büyük önem taşımaktadır. Çünkü herhangi bir saldırı olmaması halinde, meşru savunma hakkı da doğmayacaktır112.
Devletler, uluslararası hukuk görüşü çerçevesinde BM’in 51. maddesinde
açıklanmış olan meşru müdafaa hakkı ve Birleşmiş Milletler kararıyla uygulanan
ateşkes antlaşmasının ihlal edilmesi sonucunda kuvvet kullanılmasının verdiği
meşruiyet bu işgalin hukuksal alt yapısını oluşturur113. Doğal olarak sahip olduklarını kabul etmekle birlikte, egemenlik yetkilerinin bir uzantısı olarak her durumda
savaşa başvurma hakları olduğunu düşündükleri dönemde meşru müdafaa hakkına
atıf yaparak kuvvet kullanma ihtiyacı duymamışlardır. Devletlerin kuvvet kullanma
yetkilerini BM Antlaşmasının 2/4 fıkrasında sınırlama ve yasaklamaları getirilmeye
başlanması ile birlikte her devletin kendisini işgal veya saldırıdan korumak amacıyla başvurabileceği bir hak olan meşru müdafaa önem kazanmaya başlamıştır. Bu
yüzden bazı devletler, kuvvet kullanma yasağını kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayıp sınırlandırmaya çalışırken, meşru müdafaa hakkının sınırlarını genişletmeye çalışmışlardır.
Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 1. maddesinde öngörülen ve taraf devletler, aralarındaki uzlaşmazlıkları barışçıl yollarla çözmeleri yükümlülüğü getiren
düzenlemesi ile yine tarafların görüşme, müzakere, arabuluculuk, hakem ve yargı
kararları gibi barışçıl yolları ihtilaflarının çözümünde kullanmalarını içeren 33.
md'de114 hükmü bakımından da ABD’nin Irak’ı işgalinin uluslararası hukuka aykırı
olduğu görülmektedir115.
112
113
114
TOPAL, s. 12.
DALAY, s. 11.
Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 33 maddesi şu şekildedir: Uyuşmazlıkları Barışçı Yollarla
Çözülmesi; 1) süregitmesi uluslararası barış ve güvenliğin korunmasını tehlikeye düşürebilecek
nitelikte bir uyuşmazlığa taraf olanlar, her şeyden önce görüşme, soruşturma, arabuluculuk, uzlaşma, hakemlik ve yargısal çözüm yolları ile bölgesel kuruluş ya da anlaşmalara başvurmak
veya kendi seçecekleri başka yollarla buna çözüm aramalıdırlar. 2) Güvenlik Konseyi, gerekli
52
ABD, 1990’lı yılların ortasından itibaren, önleyici saldırı olgusunu kullanmıştır. Bunu kullanarak bazı ülkelere saldırılarda da bulunmuştur. Bir dönem Afganistan, Sudan ve en son Irak’a yaptığı füze saldırılarını, önleyici saldırı olarak
takdim etmiştir. Yukarıda belirtildiği gibi bu olgu istimrara açık olması nedeniyle,
bu olgunun uluslararası ilişkilerde barışın ve düzenin korunmasına yardımcı olup
olmayacağı konusu tartışmalara açıktır. Bu kavram güçlü devletlerin istedikleri
saldırıyı yapmasına aracılık etmektedir. Bu yönüyle hukuk dışı uygulamaları destekleyici bir görünün yaratmaktadır. Neticesinde güçsüz devletleri, güçlü devletlerin hegemonyası altına sokabilecek ve bu devletleri korunmasız bırakabilecek bir
uygulamadır. Her zaman gücü elinde bulunduran devletler bu kavramı kullanarak,
haksız saldırılarını meşru bir temele dayandırabilmektedirler116.
Uluslararası hukukta normatif olarak Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna dek
herhangi bir şiddet ya da savaş yasağı mevcut değildi. Ortaçağ Avrupa düşüncesinde Augustinus ya da Aquinolu Thomas’ın savaşı felsefi ve teolojik olarak sınırlandırma çabaları olmuşsa da, bunlar herhangi bir sınırlayıcı işlev görmemişlerdir. Bu
düşünürler, ABD’nin yeniden gündeme getirdiği ve haksız eylemlerini meşrulaştırmaya çalıştığı ̏ haklı savaş ̋ (bellum iustum) kavramıyla savaş nedenlerini en aza
indirmeye çalışmışlardır. Buna göre savaş, meşru siyasi yöneticinin tüm barışçıl
yolları denedikten sonra bir başarıya ulaşmaması halinde, haklı bir nedenle ve haklı
bir amaçla başvurabileceği bir yoldur. Ancak bu ölçütler hiçbir zaman savaşı sınırlamaya yetmemiş ve uluslararası hukukun bir parçası haline gelememiştir117.
Birleşmiş Milletler Örgütü İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurduğu yenidünya düzeninin dayandığı temel ilkeleri118 ve bu ilkeleri referans alan uluslararası hukuk kurallarını gerek yapılış, gerek uygulanış, gerekse tüm bu süreçleri örgütleyen ve
115
116
117
118
gördüğünde tarafları aralarındaki uyuşmazlığı bu gibi yollarla buna çözüm çağırır. KURAN,
OKUR, SARIBEYOĞLU, GÜNEL, s. 4.
HEKİMOĞLU, s. 77.
Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanılması Meşru Müdafaa, ABD’nin Terör Karşıtı
Politikalarında Meşruiyet. www.ugurbulbul.av.tr. (e.t. 22.11.2014).
AZRAK Ülkü, Irak Savaşı ve Uluslararası Hukukun Yenilgisi, Maltepe Üniversitesi Hukuk
fakültesi Dergisi, 2003, ,(e.t. 23.02.2015). s. 3.
Bunları “hukukun genel ilkeleri” olarak isimlendirmek uygundur. Öğretide kabul gören ağırlıklı eğilime göre söyle tanımlanabilir: “Birçok ulusal hukuk düzeninde yer alan ve uluslararası
hukuk düzenine aktarılmalarına ne hukuk mantığı, ne de devletlerin değer yargıları bakımından
herhangi bir engel bulunmayan devletlerin ortak hukuk değerlerini içeren kurallar”, Bkz; PAZARCI s. 414.
53
yöneten uluslararası güçler bakımından yeniden düşünmemizi ve sorgulamamızı gerektiren bir gündemle tarih sayfalarındaki yerini almıştır. ABD Irak’a saldırma esnasında ve bu güne kadar dünya Irak’ta sergilenmekte olan şiddeti, hukuk ve ahlakın
gelişmeleri açıklamaya dar gelen kalıpları içinde anlamaya çalışıyor. Saldırı ve sonrasındaki gelişmeler, yürürlükteki uluslararası hukuka tümüyle aykırı olmasına rağmen ne engellenebildi ne de durdurulabiliyor. Yüz binlerce insan öldürüldü ve öldürülmekte. Vahşeti kınayan ve dikkatini yenidünya düzeninin av sahalarında sahnelenen yeni oyunlara yönelten dünya kamuoyu, Irak işgalinin nedenleri, haklı olup olmadığı üzerinde artık kafa yormuyor. Çünkü diplomatik kıvraklık ve esneklikle, bir
tür genel kuralsızlık ya da ilkesizlik halini, “uluslararası hukukun uygulanması bağlamında en önemli gerçek, devletlerin, yaşamsal çıkarlarının gerektirdiği hallerde,
uluslararası hukuku göz ardı edebilmesidir.” sözüyle mazur gören ve gösteren bir
uluslararası siyaset anlayışıyla zihinsel olarak kuşatılmış durumdayız. Ama bu, sorunun, uluslararası barış ve huzurun güvencesi saydığımız uluslararası hukuka bir türlü
oturtulamayan aykırı, haksız ve sistemi tehdit eden niteliğini görmekten ve göstermekten bizi alıkoymamalıdır119.
119
Artık çoğu kişi Irak Savaşı’nın yasadışı olduğunun farkına varmaktadır ve uluslararası hukuka
göre yasadışı bir savaş saldırı suçuyla eşdeğerdir. CANİKLİOĞLU s. 31.
54
İKİNCİ BÖLÜM
GÜVENLİK KONSEYİ’NİN KARARLARI IŞIĞINDA
IRAK SVAŞI
A. BAŞLAYAN KÖRFEZ SAVAŞI VE BM’İN KARARLARI
1- BM’in Irak’a Karşı Kararları
Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle ortaya çıkan I körfez Krizi sırasında BM örgütü
ve özelikle GK uluslararası bir sorun yönelik olarak, 1945’den sonraki dönemde
daha doğrusu kuruluşundan bu yana hiç olmadığı kadar etkin bir konumda görünmüştür. 50 yıldır derin dondurucuda bulunan Güvenlik Konseyi adeta yeniden keşfedilmişti120. Irak’ın Kuveyt’e girerek 7 saatlik kısa bir sürede savunmasız Kuveyt’i
işgal etme tarihi olan 2 Ağustos 1990’dan, 30 Kasım 1990 tarihine kadarlık süre
içerisinde Kuveyt’in işgaline ilişkin ve Irak’ın Kuveyt’ten barışçı yollarla çıkarılmasını amaçlayan 15 Birleşmiş Milletler Genel Konseyi kararı çıkmıştır. Sorunun
barışçıl yollardan çözülmesi için tam bir işbirliğine gidilmiş, bu kadar kısa sürede
15 kararın çıkmasını sağlamıştır121.
Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesinin hemen ardından toplantıya çağrılan
BMGK, bu toplantının sonucunda Irak’ın Kuveyt’i işgaline ilişkin ilk kararı olan
660 saylı kararı on dört üyenin kabul oyu ile çıkmıştır122. Yemen bu kararın alın120
121
122
ARI, 1998, s. 219.
ÖZTÜRK Mehmet, Körfez Savaşı’ndan (1990-91) 11 Eylül Sürecine ABD’nin Irak Politikası Ve Bunun Türk-Amerikan İlişkilerine Etkileri, Akademik Bakış Dergisi, Sayı 19,
2010, (e.t. 13.11.2014), (ss. 1-27), s. 4.
BM kuruluşundan bu yana, ilk kez üye bir devletin topraklarının tamamı ilhak edilirmiştir. BM
Şartı’nda zorlama tedbirleri bakımından müeyyide uygulayacak otorite, GK’dır. Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi üzerine GK tarihinde görülmedik bir hızla hareket ederek toplanmış ve işgalden birkaç saat sonra 660 sayılı kararı almıştır. ÖRNEK, s. 102.
55
masında oylamaya katılmamıştır. Bu kararda, Güvenlik Konseyi, 2 Ağustos
1990’da Irak askeri kuvvet kullanarak BM üyesi olan Kuveyt’i işgal etmenin, uluslararası barış ve güvenliğe bir tehdit olduğunu belirlemiştir. BM Şartının 39 ve 40.
maddelerine göre hareket etmiştir. Alınan bu karara göre Irak’ın Kuveyt’i işgali
kınanmış, Irak’ın askerlerini koşulsuz olarak çekilmesi talep edilmiş, iki taraf arasındaki sorunların çözülmesi için müzakerelerin başlatılması öngörülmüştür123.
Ancak Irak Devrim Komuta Konseyi, Irak’ın eski bir vilayeti olan Kuveyt’in daimi, geniş şümullü ve ayrılamaz şekilde ana topraklara birleştirilmesine karar verdiğini açıkladı124. Ancak gelişmeler, BMGK’nin bu talepleri doğrultusunda gerçekleşmemiştir. Bunun üzerine Konsey, 6 Ağustos 1990’da tekrar toplanmış ve 661
sayılı kabul etmiştir125. GK aldığı 661 sayılı kararın başlangıcındaki durum tespitinde ilk kez Irak’ın Kuveyt’i işgaline yanıt olarak 51. maddeye göre kolektif meşru
müdafaa hakkının doğduğu belirtilmiş ve bu çerçevede Irak ve Kuveyt’e (işgal altında olması nedeniyle) ekonomik, siyasi ambargo uygulanması kararlaştırılmış ve
bunun tüm devletler tarafından uygulanması istenmiştir126.
Beş ay gibi kısa bir süre içinde yani savaşın başladığı Ağustos 1990’dan 16
Ocak 1991’e kadar BMGK tarafından Irak’ın Kuveyt’i işgaline ilişkin 15 karar
almıştır. Bu kararlar gelişmelere göre düzenlenmiş ve Irak’ın BM kararlarına uygun davranmasını sağlayacak çözümler üretmeye çalışmıştır. Ancak, bunun dışına
taşan konular da olmuştur. Kendisine karşı kuvvet kullanılma ihtimaline karşılık
Irak’ın yabancıları kalkan olarak kullanmasının engellenmesi için çıkarılan BMGK
kararı buna önemli bir örnektir. BMGK, Irak’ın bu hareketinin önüne geçmek için
18 Ağustos 1990’da, tüm tutuklu yabancıların serbest bırakılmasını, bunların Kuveyt ve Irak’tan ayrılmalarının kolaylaştırılmasını ve diplomatların dokunulmazlığının zedelenmesinin engellenmesini isteyen 664 sayılı kararı almıştır127.
123
124
125
126
127
S/RES/660/(1990).
BOZKURT Enver, Uluslararası Sisteminde Hukukta Kuvvet Kullanımı, Körfez Krizi Örneği Ve Irak’ın Durumu ABD’ye 11 Eylül 2001 Terörist Saldırı, s. 44.
661 sayılı karar, sadece üye devletlerin değil bütün devletlerin Irak ve Kuveyt ile ihracat ve ithalat ilişkilerini yasaklamaktadır. Hâlbuki 41. Maddeden, ambargonun sadece BM üyesi devletlerce uygulanmasının istenebileceği anlamı çıkmaktadır. Burada Konsey, üye olmayan devletlere de bir yükümlülük getirmiştir. BOZKURT, 2007, s. 100.
S/RES/661/(1990).
ERKMEN, s. 114.
56
Saddam Kuveyt’i işgal etikten sonra Irak, Kuveyt ülkelerinde bulunan yabancıları rehine durumuna getirmesi üzerine 19 Ağustos 1990 tarihinde GK 664
sayılı kararı almıştır. Bu karara göre GK, Irak’ın Kuveyt’i işgal ve ilhak etmesi
üzerine alınan 660, 661, 662 sayılı kararları hatırlatmaktadır. GK Irak’ta ve Kuveyt’te yaşayan, yabancı ülkelerin vatandaşlarının güvenliği ve refahı ile çok yakından ilgilenmektedir. BM Genel Sekreter’inin GK üyelerinin 17 Ağustos günü bu
konuda ortaya koydukları endişelerini, Irak hükümeti ile Irak’ın bu konuda uluslararası yükümlülükleri göz önünde bulundurularak, acilen görüşmesini istemektedir.
BM Şartı’nın VII. Bölümün çerçevesinden hareket edilmiştir128.
Ambargo uygulandıktan sonra Irak’a getirilen ikinci kısıtlama GK’nın 665
ve 670 sayılı kararlarında öngörülen deniz ablukası ve hava ablukasıdır. Bu karar
ile Konsey, tüm üye devletleri Kuveyt devleti ile işbirliğine çağırıyor ve Güvenlik
konseyinin yetkisi ile Irak’a yönelen veya Irak’tan başlayan tüm denizcilik faaliyetlerinin durdurulması; bölgedeki diğer deniz taşımacılığının yeni Konsey yetkisi
altında kontrol edilip, yüklerinin cinsi ve istikametlerinin belirlenmesini istenmiştir129. Böylece, 661 sayılı kararda getirilen ekonomik ambargonun etkili uygulanması için gerekli denetim tedbirleri de alınmış olmaktadır. Söz konusu kararlarda
GK bütün devletlere, ancak özelikle Kuveyt hükümetiyle işbirliği içinde olan ve
bölgede deniz kuvveti bulunduran devletlere Irak’a giden veya bu ülkeden çıkan
her türlü taşıma aracını denetlemek ve gerektiğinde durdurmak hususunda yetki
vermektedir130.
GK 1991yılında 686 sayılı kararı almıştır, Irak’tan istediği biran önce bu
savaşı durdurmak savaş uçakları yasak bölgeden çekmesi iki tarafta savaş operasyonuna son verilmesine ve bütün tutuklular Irak tarafından serbest bırakılması ve
en kısa zamanda bir heyet kurulması Irak’ın KİS üzerine bilgi toplanmasına karar
128
129
130
GK Irak’ın, ülkesinde ve Kuveyt’te bulunan bütün yabancıların, buralardan ayrılmalarına müsaade etmesi ve ülkeyi terk etmelerine yardımcı olmasını istemektedir. Ayrıca GK konsolosluklarda bulanan yetkilerin, anılan kişilere derhal temasa geçmelerini ve onlarla sürekli temas
halinde bulunmalarını kabul etmesini talep etmektedir. Bunlara ilaveten Irak’ın yabancı uyruklu kimselerin selametini, emniyetlerini ve sağlıklarını tehlikeye sokacak davranışlardan kaçınmasını istemektedir. S/RES/664/(1990).
S/RES/670/(1990).
S/RES/665/(1990).
57
verilmiştir131. Irak’ın Kuveyt’i işgalinin sona erdirilmesi için diplomatik çabaların
yetersiz kalacağı kanaati ve BM’de kuvvet kullanımı sisteminin bir parçası olan
kolektif güvenlik mekanizmasının harekete geçirilmesi bu döneme ve sonrasına
ilişkin olarak en önemli BMGK kararının çıkarılmasına neden olmuştur.
BMGK’nin 1990 tarihli ve 678 Sayılı kararı, Irak’a karşı kuvvet kullanımını düzenleyen karardır. İleride içeriği ve sonuçları farklı boyutlarda ele alınacak olan bu
karar özetle şunları söylemektedir: BM’nin tüm çabalarına rağmen üzerine düşenleri yerine getirmeyen Irak’ın eylemlerine karşı barış ve güvenliğin yeniden sağlanması için BM gerekeni yapacaktır. Bu çerçevede, BMA’nın VII. Bölümü’nde açıklanan kolektif güvenlik sistemi devreye sokulacaktır. Bu nedenle 15 Ocak 1991’e
kadar Irak’ın Kuveyt’ten çekilmemesi durumunda üye devletlerce Kuveyt Hükümeti ile işbirliği yapılarak barış ve güvenliğin sağlanması ve 660 ve ona bağlı kararlardaki koşulların yerine getirilmesi için tüm gerekli araçların kullanılması yetkisinin verildiği açıklanmıştır132.
Bilindiği gibi Ağustos 1990 da Irak ordusu komşu ülke Kuveyt’i işgal etmişti. BM Güvenlik Konseyi 1991 başlarında Irak’ın Kuveyt’i işgalini ortadan kaldırmak için kuvvet kullanılmasına 678 sayılı Kararı ile yetki verdi. Askeri operasyon bir grup BM üyesi ülke tarafından “Çöl Fırtınası Operasyonu” adı altında kolektif olarak yapıldı. Bu tipik bir meşru müdafaa eylemiydi ve BM Şartının ortaya
koyduğu prensiplere uygundu133.
131
132
133
Irak Dışişleri Bakanı’nın 27 Şubat 1991 tarihinde ve 686 sayılı kararın akabinde gönderilmiş
olduğu mektupları dikkate alarak, egemen bağımsız Devletler olarak Irak ve Kuveyt’in 4. Ekim
1963. tarihinde Bağdat’ta imzalamış oldukları Kuveyt’in Devlet ve Irak Cumhuriyeti Arasında
Dostça İlişkilerin yenden tesisi, tanıma ve ilgili konularla ilişkin ayrıntılı mutabakatı hatırlatmak suretiyle, Irak ve Kuveyt arasında BM kurucu Antlaşması’nın 102. Maddesine uygun olarak Birleşmiş milletlere tescil ettirilen ve 21. Temmuz 1932. tarihinde Irak Dışişleri Bakanı’nın
Irak’ın Kuveyt’in bağımsızlığını ve tam egemenliğini tanıdığını belirten mektubu ve Kuveyt
Hükümdar’ının 10 Ağustos 1932’deki mektubunda kabul ettiği sınırı ve adaların paylaşımını
resmi olarak, tanıyarak, bahsi geçen sınırların yeniden belirlenmesinin bilincinde olarak,
Irak’ın Cenevre’de 17 Haziran 1925 tarihinde imzalanan savaş esnasında kimyasal (Asphyxiating), zehirli ve diğer gazların ve biyolojik savaş yöntemlerinin kullanılmamasını üzerine anlaşmışlardır. S/RES/686/(1991).
HEİKEL Muhammed Hüsneyin, İmparatorluk ve Irak’a Hava saldırısı, Dar AL-Şark Yayınları, Kahire 2003, s. 78.
.78 .‫ ص‬،2003 ،‫ اﻟﻘﺎھﺮة‬،‫ ﻧﺸﺮ دار اﻟﺸﺮق‬،‫ اﻹﻣﺒﺮاطﻮرﯾﺔ واﻹﻏﺎزة ﻋﻠﻰ اﻟﻌﺮاق‬،‫ﻣﺤﻤﺪ ﺣﺴﻨﯿﻦ ھﯿﻜﻞ‬
S/RES/678/(1990).
58
Bu kararın ardından GK 3 Nisan 1991 tarihinde aldığı 687 sayılı kararı ile
ateşkesin uygulanma şeklini kararlaştırmıştır. Bu kararla, Kuveyt’in bağımsızlığının temininin memnuniyeti belirtilmekte ve Irak’ın çekilmesi görülmektedir. Biyolojik ve kimyasal silahların kaldırılması, balistik füzelerle ilgili önlemler alınması,
Ortadoğu’da nükleer silahların yok edilmesi, silahlanmanın kontrol altına alınmasını ve diğer silah listelerinin Birleşmiş Milletler GS’ine gönderilmesi istenmektedir.
Irak’ın silahlarının denetimi ile ilgili özel bir komisyonun oluşturulması karara
bağlanmaktadır134.
Kararda yer alan Irak’ın kabul edeceği şartlar üç kategoride toplanabilir. İlk
olarak, Irak’ın silahsızlandırılması; Irak’ın bütün kimyasal ve biyolojik silahları ile
ayrıca 150 km’den daha uzun menzile kadar bütün balistik füzelerinin imhasını
gerektirmekteydi. Bu şart aynı zamanda Irak’ın nükleer silah yapma ve geliştirmeye son vermesiyle nükleer silah yapımında kullanılabilecek maddelerin kontrolünün IAEA’ya bırakılmasını öngörmekteydi135. Bunun yanında uluslararası bir özel
komisyon heyeti, silah kapasitesini ve belirlenenlerin denetilmesini, Irak’ın kabul
şartını koşmuştur. İkinci grup şartlar, Körfez Krizi ve işgali dolayısıyla meydana
gelen kayıplar, yabancı devletlerin, milletlerin ve şirketlerin zararlarının Irak tarafından karşılanmasına yöneliktir. Ekolojik dengenin zarar görmesine ve doğal kaynaklara ilişkin ayrıca atıfta bulunmaktadır. Irak’ın petrol ihracatı kapasitesi ekonomik ihtiyaçları tespit edilerek zararlarının ödenmesi için bir fon oluşturması öngörülmüştür. Üçüncü kısım şartlar ise, Kuveytliler’in üçüncü devlet vatandaşlarının
ülkelerine sağ olarak dönüşü ve terörizme taahhütleri içeriyordu. Bu kararın bazı
maddeleri daha önce yapılmış Versay Antlaşması gibi barış antlaşmalarını çağrıştırmaktadır136.
5 Nisan 1991’de 688 sayılı karar kabul edildi. Bu karar ile BM Antlaşması
2. Maddesinin 7. Paragrafı vurgulanarak, Irak’ın sivil vatandaşlarının üzerindeki
baskısı kınandı. Çünkü bu baskı nedeniyle çok büyük sayıda dış göç başlamış, Şii134
135
136
S/RES/687/(1991).
S/RES/687/(1991), 8. Paragraf.
1991 yılında çıkan 687 sayılı karar, Konseyin şimdiye kadar alınmış olduğu en karmaşık karar
olarak nitelendirilebilir. Irak, bütün bu şartları ve kararları, yaptırımların hukuk dışı ve yanlı
olduğunu ileri sürerek kabul etmiştir. Fakat Irak’ın iddiaları BM Antlaşmasının VII. Bölümü
ve bilhassa 41 madde karşısında geçersizdir. BOZKURT, 2001, s. 131.
59
ler İran’a Kürtlerde Türkiye topraklarına göç etme mecburiyetindeydiler. Ve bu da
uluslararası barış ve güvenliği tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır. Konsey, Irak Hükümetinin kendi sivil halk üzerindeki baskıya derhal son vermesini ve Irak’taki
ihtiyacı olan sivil halka insani yardımların yapılabilmesi için uluslararası yardım
örgütlerine izin verilmesini emretti. 18 Nisan 1991’de Irak Dışişleri Bakanı Ahmet
Hüseyin, Güvenlik Konseyinin tüm şartlarını kabul eden belgeyi imzaladı137.
15 Ağustos 1991’de 706 sayılı kararla Irak’a çağrıda bulunarak
UNSCOM’un görevine müdahale etmemesini ve 678 sayılı karar doğrultusunda
gerekli bilgi ve belgeleri Komisyon’a vermesini istemiştir. Bununla beraber, daha
işin başından itibaren ABD, BM’nin Irak’a yönelik aldığı kararların takibinden
kendisini sorumlu görmüş ve bu doğrultuda zaman zaman Irak’a yönelik tehditlerde bulunmuştur138.
BMGK’nin daimi üyeleri, 11 Ekim’de aldığı 715 (1991) sayılı kararla,
Irak’ın sahip olduğu kitle imha silahlarını araştıran BM heyetlerinin yetkilerinin
kapsamının genişletilmesinin ve Irak’ın bu konuda yaptığı engellemelerin kınanmasını ve gerektiğinde güç kullanmasını öngörmekteydi139.
Öte yandan, BM heyetinin Irak’ta nükleer silahlarla ilgili inceleme yaptığı
sırada, Irak Hükümeti ile 1992 Temmuzunda yeni bir kriz ortaya çıktı. BM gözlemcileri ateşkes anlaşmasının öngördüğü silah kontrolünü yaparken Bağdat’ta
Tarım Bakanlığı’na girmek istemiş ancak Irak Hükümeti buna izin vermemişti.
137
138
139
1990 Haziran ayı içerisinde bir taraftan Irak’ın Süleymaniye ve Erbil kentlerinde hükümet
kuvvetleri ile Kürtler arasında çarpışmaların olduğu ve çok sayıda kürdün öldüğü (5 Haziran),
diğer taraftan Cumhuriyet Muhafızlarının ülkenin güneyinde bulunan Şiilere karşı büyük bir
saldırı başlattığı ve bölge halkını İran’a göçe zorlamıştı. S/RES/688/(1991).
S/RES/706/(1991).
4. Sorumlulukları bağlamında Güvenlik Konseyi’nin yardımcısı olan Özel Komisyon’un aşağıda belirtilenleri yapmasına karar verir: a. denetim ve uçuşlarla ilgili olarak ilave yerler belirleme sorumluluğunu devam ettirmesini; b. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı’na kendisi tarafından hazırlanan planın uygulanması için, karşılıklı anlaşmalarla gerekli özel uzman,
lojistik, istihbari ve operasyonel desteğin sağlanması yoluyla yardımın ve işbirliğinin sunulmasına karar verir; c. Maksimum verimliliği ve kaynakların optimum kullanılmasını sağlamak
için ortak ulaşılabilir hizmetlerin ve bilgilerin mümkün olan en geniş ölçüde kullanılması da
dahil olmak üzere, bu kararda onaylanan planlar uyarınca gereken durumlarda faaliyetlerin koordine edilmesi, nükleer alanda uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı’yla işbirliği geliştirilmesi gibi görevlerin icra edilmesine karar verir;
5.Irak’ın işbu kararla onaylanan tüm yükümlülükleri koşulsuz olarak yerine getirmesini, planların uygulanması için Özel Komisyon ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’yla tam bir işbirliği yapmasını talep eder; S/RES/715/(1991). 4 ve 5 Paragrafı.
60
UNSCOM bakanlıkta balistik füzelerin gizlenmekte olduğundan şüphelenmekteydi. Irak yönetimi ise BM gözlemci heyetinin bakanlığa girmesinin Irak’ın egemenliğine aykırı olduğunu ileri sürüyordu. Gerginlik, Irak’a yönelik yeni önlemleri
hatta yeni müdahale olasılığını gündeme getirmişti. Saddam’ın, Irak’a karşı savaşmamış Avrupalılardan oluşacak BM heyetinin Tarım Bakanlığı’na girmesine izin
vermesiyle kriz çözülmüştü140.
11 Ekim 1994 tarihinde Irak, BM özel komisyonu ile işbirliği yoluna gitmeyeceğini açıklamıştır. Bunun üzerine, 14 Ekim 1994 tarihinde toplanan GK, 949
sayılı kararı almıştır. Bu kararla 678, 686, 687, 689, 833 sayılı kararlar hatırlatmakta ve Irak’ın işbirliği yapmaması ve komşularına düşmanca ve provokasyona girişmesinin bölgede barış ve güvenliğe karşı bir tehdit oluşturabileceği, Irak hükümetinin komşularına karşı bu tür hareketlerden vazgeçmesi gerektiği, bu tür hareketlerin kınandığı karar altına alınmıştır. BM Antlaşmasının, VII. Bölümü gereğince Irak’ın bunlara uyması gerektiği düzenlemiştir. Irak’ta bu kararlara uyacağını
açıklamakla durum sakinleşmiştir141. 14 Nisan 1995 tarihinde BMGK, 986 kararıyla, Irak’ın petrol ihracatına gıda ve ilaç satın almasına olanak vermek biçimde kısmen yeniden başlamasına onay verdi142. Irak’ın toprak bütünlüğünün ve egemenliğinin bütün devletlerce kabul edildiği; Irak’ın yükümlülüklerini yerine getirmesi
gerektiği belirtilmiştir. 661 sayılı kararın 3a, 3b, 4. Maddeleri gereğince Türkiye
yetkilendirilerek, Kerkük- Yumurtalık boru hattından Irak’a 2 milyar dolarlık pet140
141
142
Irak’ın BM Daimi Temsilcisi Abdül Emir El-Anbari ile görüşmesinden sonra bir açıklama
yapan UNSCOM Başkanı Rolf Ekeus, ‘’Irak’ın artık komşuları için bir tehdit oluşturmayacağını ‘’ belirterek BM uzmanlarının Irak’taki çalışmaları sonucunda, aralarında balistik füzelerinde bulunduğu pek çok tehlikeli silahı ortaya çıkararak imha ettiklerini belirtmiştir. Ekeus,’’
belki birkaç tane kalmıştır, ama temelde hepsini bulup ortadan kaldırdık. Daha önemlisi, aralarında birçok üretim tesislerin ve fabrikaların bulunduğu üretim birimleri de incelemelerde saptanarak tümüyle yok edildi’’ şeklinde bir açıklama yapmıştır. ARI, 2004, s. 479.
S/RES/949/(1994).
14 Nisan 1995 tarihli 986 sayılı karar (Gıda karşılığı petrol programını başlatırken bir anlamda
geçici bir çözüm olarak Irak halkının insani gereksinimlerini karşılamak amacıyla 90 günde 1
milyar dolarlık petrol ihraç etmesi, ancak bunun önemli bir kısmını Kerkük Yumurtalık hattından yapılması ve Türkiye’nin de BM Yaptırımlar Komitesi’nin öngördüğü oranlarda petrol boru hattının kullanılması karşılığı olarak petrol almasına izin vermeyi içeriyordu. BM ile Irak
hükümeti arasında imzalanan Anlayış Memorandumu (MOU) doğrultusunda 1996 Aralığından
itibaren yenilenmesine Güvenlik Konseyi karar verecek şekilde 6 ay içinde Irak’ın 2 milyar dolarlık petrol satması öngörülmüş ve programı uygulayacak heyetin (OIP) göreve başlaması ancak 1997 Ekiminde olabilmiştir. Program çerçevesinde 1996 Aralığından 2003 Martındaki Irak
Savaş’ına kadar 43 milyar dolarlık petrol satış kontratı BM yetkililerinin onayından geçmişti.
Kararda, Irak’ın yükümlülüklerini yerine getirmesi ve uygulanan yaptırımların devamı da kararlaştırmıştı.) S/RES/986/(1995).
61
rol satışı yapması ve Yaptırımlar Komitesi kararlarına uygun boru hattının kullanılması karşılığında Türkiye’nin de petrol alınmasına karar verilmiştir143.
Güvenlik Konseyi’nin 2982. Oturumunda 1991tarihinde kabul edilen 688
sayılı kararda kurtarma ve yardım ile sınırlı “Huzur Operasyonu’nun” birinci aşaması devreye girmiş oluyordu. Bu karar aynı zamanda güvenli bölge oluşturulması
her ne kadar kararda böyle bir kavramdan söz edilmemiş olsa da ve “Çekiç Güç”
veya “Huzur Operasyonu” gibi uygulamaların temel dayanağını oluşturulacaktır.
Bush 10 Nisan’da yaptığı açıklamada, kurtarma ve yardım operasyonunun yaptığı
kuzey Irak’tan askerlerini çekmesi ve 36. Paralelin kuzeyine Irak helikopterlerinin
girmemesi konusunda Irak hükümetini uyardıklarını ifade ediyordu144.
1996 Mart ayında Irak hükümetinin tekrar bazı tesisleri girmesine izin verilmemesi üzerine, yeni bir kriz daha çıkmış ve GK 27 Mart 1996 tarihinde toplanarak 1051 sayılı karar ile Irak Özel Komisyonla işbirliğine çağrılmıştır. Aynı yönde tekrar bir anlaşmazlık Haziran ayında çıkmıştır. Irak, yakınlarındaki bazı tesislerin denetimine izin vermemesi nedeniyle Özel Komisyon Bağdat’ı terk etmiştir145.
Güvenlik Konseyi 12 Haziran 1996 ‘ da 1060 sayılı kararı kabul ederek, Irak hükümetinin bu kararının BM kararlarına aykırı olduğu vurgulanarak, UNSCOM ile
işbirliği yapması istenmiştir. 20 Haziran 1996’da Amerika uçakları Bağdat’ın güneyden Hakam tesislerini bombalamıştır. 28 Haziran 1996’da Irak hükümetinin
kararlara uyacağını açıklaması üzerine çözüme varılmıştır.146
1991’deki 692 sayılı karar doğrultusunda oluşturulan BM Tazminat Komisyonu aracılığıyla yürütülen çalışmalar doğrultusunda şirketlerin, örgütlerin ve hükümetlerin iddialarını inceleyen Güvenlik Konseyi, Irak’ın verdiği toplam zararın
220 milyar doların üzerinde olduğunu tahmin etmekteydi147. Tazminat Fonuna, 986
sayılı karar doğrultusunda petrol satışlarından elde edilen gelirlerden yüzde 30’luk
bir kısım yatırılırken, bu oran 2000’de 1331 sayılı kararla yüzde 25’e ve 2003’te
143
144
145
146
147
Bu düzenleme petrol karşılığı gıda programı olarak adlandırıldı. Irak bu programı 1996 Mayısına kadar kabul etmedi ancak Program uygulanmasına 1996 Aralık ayında başlandı. YEŞİLBURSA, s. 1329.
S/RES/688/(1991).
S/RES/1051/(1996).
S/RES/1060/(1996).
S/RES/692/(1991).
62
1483 sayılı kararla yüzde 5’e düşürülmüştür. Bu fona 2003’e kadar 17 milyar dolar
yatırıldığı açıklanmıştır148.
Irak’a yaptırımların devam etmesi ilaç, gıda gibi temel ihtiyaç mallarında
bile büyük sıkıntıların doğmasına neden oluyordu. 1996 Ocak ayında BM-Irak Hükümeti arasında başlayan petrol satışına ilişkin görüşmeler, mayıs ayında üç aylık
dönem için 1 milyar dolar tutarında petrol satışına izin verilmesiyle sonuçlanmıştır.
Bunun büyük çoğunluğu BM görevlilerine, savaş tazminatına gitmekteydi. Petrol
satışı konusunda asıl önemli gelişme, BM-Irak arasında 25 Kasım 1996’da yapılan
görüşmeler sonucunda, 10 Aralık’tan itibaren her altı ayda bir 2 milyar dolarlık
petrol satışına izin verilmiştir. Bu satış izin, 4 Haziran 1997 tarihinde Güvenlik
Konseyi’nin 1111 sayılı kararıyla, altı aylık dönem için uzatılmıştır. Petrol satışından elde edilen gelirin dağıtımı konusunda BMGK’nin 12 Eylül 1997’de aldığı
1129 sayılı kararı ile düzenleme yapılmıştır149.
UNSCOM’un serbestçe çalışabilme imkânı, Irak tarafından sürekli engellenme yoluna gidilmiştir. Haziran 1997’de müdahaleler yüzünden, GK 21 Haziran
1997 tarihinde aldığı 1115 sayılı karar gereğince, Irak’ın müdahale etmemesi ve
işbirliğine gitmesi istenmiştir150. Müdahalelerin kesilmemesi üzerine 23 Ekim
1997’de 1134 sayılı alınarak, Irak Hükümeti tekrar işbirliğine davet edilmiştir. Buna karşılık Irak Parlamentosu, Irak’a yönelik yaptırımların sona erdirilmemesi halinde BM Özel Komisyonu ile işbirliğinin sona erdirilmesini tavsiye etmiştir. Hükümet, bunun üzerine UNSCOM’da yer alan ABD’lilerin Irak’ı terk etmesini istemiştir151. GK 12 Kasım 1997 tarihinde aldığı 1137 sayılı kararla Irak’ın engellemelerini tekrar kınama yoluna gitmiştir. Irak Hükümeti ise, 13 Kasım 1997’de
UNSCOM yetkililerinin ülkeyi terk etmesini istemiş, bunun üzerine ABD 14 Kasım 1997’de bir uçak gemisini Körfez’e göndermiştir. Çatışma olasılığının artması
üzerine 20 Kasım 1997’de UNSCOM heyetinin çalışmalarına devam edebileceği
Irak tarafından açıklanmış ve 21 Kasım 1997’de heyet tekrar Irak’ta çalışmalarına
148
149
150
151
S/RES/986/(1991).
S/RES/1111/(1997).
S/RES/1115/(1997).
S/RES/1134/(1997).
63
devam etmiştir152. Güvenlik Konseyinin 4 Aralık 1997’de aldığı 1143 sayılı karar
ile ambargonun ve gıda karşılığı petrol satışının devamına karar vermiştir153.
BMGK sürekli üyelerinin ortak karar çerçevesinde hareket etmeleri nadiren
ortaya çıkmıştır. Körfez krizi ve sonrasında ortaya çıkan gelişmeler, sürekli üyelerin ortak karar almalarına sahne olmuştur. Fakat ABD, doğal müttefiki İngiltere’yi
de arkasına alarak UNSCOM yetkilerini tek başına kullanma gibi bir tutum içerisine girmiştir. ABD’nin, Irak’ın UNSCOM çalışmalarına izin vermemesi halinde
kuvvet kullanılması yoluna gidileceği görüşü, Rusya tarafından açıkça kabul edilmediği gibi; Fransa ve Çin öncelikli çözümün diplomatik yollarda olduğu görüşünü
ertelemek zorunda kalmıştır154.
20 Şubat 1998’de GK’nin aldığı 1153 sayılı karara göre; Irak’a gıda karşılığı satımına izin verilen altı ayda 2 milyar dolarlık petrol satışı miktarı 5.2 milyar
dolara çıkarılmıştır. Irak’ın GK kararlarına uymak istememesi sonucunda 1998’in
başında alınan kararların uygulanması ile ilgili çatışma meydana gelmiştir. Irak’ın
ateşkes uygulamasında maddi ihlaller ve bunun sonucunda Cumhurbaşkanlarının
da bulunduğu ileri sürmüşlerdir. 21 ve 22 Şubat 1998’de BM Genel Sekreteri Kofi
Annan Irak’a giderek önce Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz arkasından da Saddam
Hüseyin’le yaptığı görüşmelerle, detayını açıklamamakla beraber, GK’nin 15 üyesi
için de kabul edilebilir bir anlaşmaya varıldığını açıklamasıyla krizin aşılmış olduğu anlaşıldı. 23 Ekim’de imzalanan anlaşmayla Irak, tüm BM kararlarını ve
UNSCOM’un çalışmalarını koşulsuz olarak kabul ederken, heyetin çalışmalarına
da hiçbir şekilde engel çıkarmayacağını kabul etmekteydi. Buna karşılıklı BM özellikle sarayların denetimi sırasında UNSCOM’la beraber denetim faaliyetlerine katılmak üzere diplomatlardan ve silahsızlanma uzmanlarından oluşturulacak bir özel
heyeti Irak’a göndermeyi kabul etmişti. Silahsızlanma heyetinin yanında, 20 kişide
diplomattan sarayların denetim faaliyetlerine katılması öngörülmüştü155. Bu memoranduma göre, 1154 sayılı karar her iki taraf açısından da desteklenecekti.
152
153
154
155
S/RES/1137/(1997).
S/RES/1143/(1997).
OKUR Mehmet Akif, Körfez Savaşı ve Irak’ın İşgali Arasındaki Dönemde Irak’ta Faaliyet Gösteren BM Misyonları, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Haziran 2008 Yıl 4 Sayı 7, (e.t.
19.11.2014), s. 169.
S/RES/1153/(1998).
64
UNSCOM çalışmalarının Irak tarafından engellenmemesi amacıyla, BM ile Irak
arasına imzalanan Anlayış memorandumu kabul edilmiştir. 2 Mart 1998’de 1154
sayılı karar ile bu memorandum onaylanmıştır156.
Irak Hükümeti 5 Ağustos 1998’de BM’e yaptığı bildirim ile UNSCOM’un
görev tanımlaması yapılıncaya kadar işbirliğine son verdiğini bildirmiştir. Bunun
üzerine 9 Eylül 1998’de Güvenlik Konseyi’nin aldığı 1149 sayılı karara göre, Irak
kınanmakta ve Irak’ın UNSCOM ve IAEA ile işbirliği yapıncaya kadar kendisiyle
hiçbir konunun görüşülmemesine karar verilmiştir. Bu gelişmelere rağmen
UNSCOM rutin denetimlerinin devam ettirmiştir. Irak 31 Ekim 1998’de tekrar işbirliği yapmayacağı kararını açıklamıştır157. GK 5 Kasım 1998’de kabul ettiği 1205
sayılı karar ile Irak Hükümeti kınanmış ve işbirliğini bozan kararlarını geri almaya
davet edilmiştir158. 14 Kasım 1998 tarihinde Irak Hükümeti de işbirliğini 24 Kasım
1998 tarihinde aldığı 1210 sayılı karar ile Irak’a yeni altı aylık dönemde 5.2 milyar
dolarlık petrol satma izin vermiştir159.
17 Aralık 1999’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1284 sayılı kararıyla UNSCOM’un yerini almak üzere BM İzleme Değerlendirme ve Denetleme
Komisyonu UNMOVIC’i kurdu. Ancak Irak bu kararı kabul etmediğini açıkladı160.
ABD, Irak’a yönelik kuvvet kullanma eylemlerinden vazgeçmemiştir. ABD
ve İngiliz uçakları Çöl Tilkisi adı verilen operasyonla Irak’ı bombalamaya başlamıştır. 16 – 19 Aralık 1998 tarihleri arasında devam eden operasyon ile denetim
sona ermiştir. Fakat bu operasyon, GK üyelerinin ortaya koymuştur. Rusya, Çin ve
Fransa çeşitli şekillerde tepkilerini ortaya koymuşlardır161.
156
157
158
159
160
161
S/RES/1154/(1998).
S/RES/1149/(1998).
S/RES/1205/(1998).
S/RES/1210/(1998).
S/RES/1284/(1999).
Irak’a uygulanan yaptırımlar, Saddam rejimini devirmek amacına yönelmiştir. Yani, uluslararası hukuk kuralarının uygulanmasından hareket edilmiş ve objektif kurallardan hareket edilmiştir. Fakat daha sonra ABD kendi görüşlerine hukuku alet etmek yoluna başvurmuştur. Bu
da Irak’a uygulanan yaptırımların meşruiyet temellerini yok etmiştir. Çünkü bir kişi için milyonlarca çocuk, yaşlı, kadın cezalandırılmıştır. Bu ölümlerin insani hukuk kuralları ile önlenmesi gerekirken, hukuki bir kurum (ambargo) alet edilmek suretiyle ölümler çoğaltılmıştır.
LA- MAMURİ Abd Ali Kazım, AL-MESEUDİ, Besme macid, s. 352.
65
Denetçilerin dönmesi gerektiği, aksi halde GK kararları çerçevesinde Irak’a
müdahale imkânının ortaya çıkacağı ABD’nin temel tezidir. Irak sıkıştığı girdiği
durumlarda BM denetçilerinin dönebileceğini kabul etmektedir. Uzun tartışmalardan sonra Güvenlik Konseyi, 1441 sayılı kararı 8 Kasım 2002’de oybirliğiyle kabul
etmiştir. UNMOVIC silahsızlandırma işlemeni en kısa zamanda başlaması ve 60
gün içinde raporunu BM sunması gerekiyor, ABD’nin açıklamasında, Irak Hükümeti KİS teslim etmesi için verilen son fırsattır162.
Geçici Koalisyon Otoritesi’nin bu rolü, uluslararası alanda bir hafta içinde
zımnen de olsa tanınmıştı. Ancak bunun gerçekleştirilmesi sırasında Amerikanİngiliz müdahalesine karşı çıkan Rusya, Fransa ve Almanya’nın Güvenlik Konseyi’ndeki tartışmalar sırasındaki temel kaygısı, BM’nin müdahale sonrası süreçte
aktif rol almasını sağlamak istemeleriydi. Nitekim BM Güvenlik Konseyi’nde yaşanan yoğun tartışmalardan sonra 22 Mayıs 2003’te alınan 1483 sayılı kararda Genel Sekreter’den Otorite (Geçici Koalisyon Otoritesi)’yel yeniden yapılandırma
konusu da dâhil olmak üzere koordinasyon içinde olacak bir Özel Temsilci atanması istenmekteydi. Ayrıca Irak’a yönelik uygulanan ambargonun kaldırıldığı kararda,
“Irak halkı tarafından Otorite’nin sorumluluklarını alacak, uluslararası alanda tanınmış seçilmiş bir yönetim oluşturuluncaya kadar, bir Irak Geçici Yönetimi’nin
oluşturulması” desteklenmekteydi. Irak’ın komsusu ve bir bölge devleti olarak
Irak’taki gelişmelerden doğrudan etkilenmekte olan Suriye ise Güvenlik Konseyi’nde kararın oylanması sırasında ret oyu vermesi halinde ABD ve İngiltere’nin
tepkisini çekeceğinden çekimser kalmayı tercih etmişti. Bu doğrultuda 1483 sayılı
Güvenlik Konseyi kararı, yeterince açık olmamakla beraber, uluslararası alanda
tanınmış bir Irak yönetimi oluşturulana kadar, ABD liderliğindeki işgal güçlerini ve
dolayısıyla Geçici Koalisyon Otoritesi’ni, Irak’ın yeniden yapılandırılması konusunda yetkilendirmekteydi. Bunun yanı sıra işgal kuvvetlerinin Irak’taki varlığı ve
Irak’taki eylemleri zımnen de olsa kabul edilmiş olmaktaydı. Her ne kadar bu kararda Irak’ın yeniden yapılandırılması sürecinde BM’nin de rol oynayacağı belirtilmişse de kimin hangi çerçevede ne kadar katkıda bulunacağı belli değildi163.
162
163
S/RES/1441/(2002).
S/RES/1483/(2003).
66
2- Körfez Savaşı’nın Ortaya Çıkışı
1979 yılında Saddam Hüseyin iktidara geldikten sonra Irak devleti bölgede
gerek askeri gerekse ekonomik yönden güçlenmesi batılı devletlerin özellikle de
ABD ve İngiltere’nin çıkarlarına ters düşmüştür. Bağdat yönetim Orta Doğu’daki
petrol yataklarının önemli bir kısmını eline geçirmesi isteyişi Orta Doğu’daki dengeleri alt üst etmiştir. 1990 yılında Irak’ın Kuveyt’i işgal ve ilhak etmesi ile hem
Basra Körfezinde hem de genel olarak Orta Doğu da güç dengesi Irak lehine bozulmuş: bunun sonucunda da bölgede yükselen tansiyon I. Körfez savaşını kaçınılmaz kılmıştır164.
Kuveyt’i işgal gerekçelerinin çoğu, Saddam Hüseyin’in kendince haklı olduğu bazı nedenlere suçlamaktaydı bununla birlikte tarihsel kökenli bir sorun olduğuna,
Irak’ın 1932’de Kuveyt’le birleşme tasarısı ve 1961’deki ilhak girişimleri şahitlik
eder165.
Öncelikle Bağdat yönetimi Kuveyt’i kendi topraklar üzerinde İngiltere tarafından oluşturulmuş yapay bir devlet olarak görmekteydi ve bu tarihsel hatanın
düzeltilmesi gerektiğine bununda tek yolunun iki ülkenin birleşmesi olduğuna
inanmaktaydı166. Hatta Irak Kuveyt’le arasındaki 130 millik sınırın çizilmesine
yanaşmadığı gibi Fao’nun batısında kalan ve Kuveyt’e ait Bubiyan ve Varba adalarını kendisine bırakması yönünde sürekli baskı yapmıştı. Irak’ın, Bubiyan ve Varba
adalarına sahip istemesinin nedenlerinden birincisi; bu adaların kara suları ve kıta
sahanlığı alanlarındaki petrol terminali kurmak için oldukça elverişli olmasının
yanı sıra Irak, Kuveyt’e ait olan Bubiyan ve Varba adalarına sahip olarak adaların
karasuları ve kıta sahanlığı alanlarındaki petrol yataklarına ulaşmak istiyordu. İkin164
165
166
ALTIN Hanan, Körfez Savaşı "Çöl Fırtınası" 1991, https://tr.instela.com/korfez-savasi, (e.t.
01.02.2014) , (ss. 1-8).
.2014-2-1 ،1991«‫ ﺣﺮب اﻟﺨﻠﯿﺞ اﻟﺜﺎﻧﯿﺔ »ﻋﺎﺻﻔﺔ اﻟﺼﺤﺮاء‬،‫ﺣﻨﺎن اﻟﺬھﺐ‬
1913’de Osmanlı İmparatorluğu, İran, İngiltere ve Rusya’nın katıldığı İstanbul Antlaşmaları ile
bölgedeki diğer sınır sorunları çözümlenirken Irak ile Kuveyt arasındaki sınır da belirlenmişti.
Buna göre, Umm Kasr Türklerde kalıyor. Bubiyan ve Varba adaları Kuveyt’e bırakılıyordu.
Kuzeydeki karar sınırı ise Safwan Türklerde kalacak şekilde belirleniyordu. Ancak 1. Dünya
savaşı sonunda İngiltere’ye Bırakılmış olan Irak zerindeki manda yönetiminin sona ermesi üzerine, Irak ile Kuveyt arasındaki sınır 1932’de ilgili tarafların yöneticileri arasında karşılıklı
mektup teatileri ile tekrar belirlenmiştir. ARI, 1998, s. 207.
Irak Hükümeti tarafından, Kuveyt’in Irak’ın bir parçası olduğunu ileri sürürken, Kral Gazi’nin
Kuveyt ile Irak’ı birleştirmeyi amaçlayan ve ekonomik yararları içeren tasarısına Kuveyt’in
olumlu yaklaşması üzerine, İngiltere Kuveyt Şeyhine baskı yaparak tasarının gerçekleşmesini
engellemiştir. ARI, 1998, s. 208.
67
ci bir nedeni ise; Irak’ın, Körfez’de daha fazla kıyıya sahip olmak (bu adalar Umm
Kasr limanının ağzında oldukları için limana giriş ve çıkışın kendi denetiminde
olmasını) istemesidir167. Hatta 1981’de Kuveyt’e bu 2 adanın 99 yıllığına Irak’a
kiralanmasına karşılık Kuveyt sınırlarının Irak tarafından tanımasına yönelik teklifte bulunulmuş ama Kuveyt bunu reddetmişti168.
Orta Doğu da böyle bir politika süren Saddam Hüseyin bir taraftan da Arap
dünyasındaki dengeleri kendi lehine çevirmek istiyordu. 10 Mayıs 1990 da Bağdat’ta düzenlenen Arap Zirve konferansında İsrail’in Arap dünyasına olası bir nükleer saldırısını caydırmak amacıyla Irak’ın nükleer ve kimyasal silah geliştirme
politikasını Arap ülkelerinin desteklediği izlenimini edinmişti. Zirve’de ortaya çıkan hava Filistin sorununun çözümünde Arap dünyasında gözden düşen Mısır’ın
rolünü Irak’ın üstlenmesi doğrultusundaydı. Tabi ki bu durum Saddam’ın cesaretini
arttırmaktaydı169.
Ancak daha sonraları, 8 yıl süren İran-Irak Savaşı'ndan askeri gücü ve mali
açıdan çok zararlı çıkan Irak ve bu savaşı sürdürebilmek için başta Kuveyt ve Suudi Arabistan olmak üzere Arap Dünyası'na önemli miktarda borçlanan Irak ödeme
zorluğuna düştü170. Irak, İran ile yapmış olduğu 8 yıllık savaş sonunda askeri ve
ekonomik açıdan zayıfladı ve bu kayıplarını telafi etmek maksadıyla kendisine
komşu olan Kuveyt'e, bazı noktalarda suçlamalarda bulunarak ve tarihi iddialarını
gündeme getirerek baskı yapmaya başladı. Örneğin OPEC'in petrol fiyatlarını düşük tutması, Kuveyt ve Suudi Arabistan'ın verdiği borçları silmesi, yeni krediler
167
168
169
170
Bubiyan ve onun hemen yanındaki Varba adası Umm Kasır’ın ağzında bulunmakta olup limana giriş ve çıkış kontrol etmektedir. Başka bir değişle limandan Körfez’e ve Körfez’den limana
giren ve çıkan gemiler bu adaların oluşturduğu boğazdan geçmektedir. ARI, 2004, s. 207.
ÖZTÜRK, s. 3.
Saddam, yaptığı bir açıklamada, biz süper güç olmayı değil bizimle gelişmiş ülkeler arasındaki
açığı kapatmayı amaçlıyoruz. Biz bölgedeki devletlere ekonomik işbirliğine dayanan barış ve
dostluk bağlarını geliştirmek istiyoruz. Irak’ın bölgede süper güç olmak istediği yolundaki düşünceler yersizdir. Biz bölgesel bir süper güçten, diğer halkların içişlerine müdahaleyi anlıyoruz ki bu kesinlikle bizim politikamız değildir. Biz başka ulusların içişlerine müdahale etmemeyi temel ilke olarak benimsemiş bulunuyoruz. Bizim temel hedefimiz güçlü bir Arap dayanışması meydana getirmektir. AYDIN, 2003, s. 68.
Iran-Irak savaşı sırasında Kuveyt Irak’ı desteklemişti. Irak’a ciddi miktarda para yardımı yapan
Kuveyt’in kamuoyu da Irak’ın yanındaydı. Halkın Irak’a olan bu desteği büyük ölçüde, gerçekleştirdiği devrimi komşu ülkelere yayma niyetinde olduğunu deklare eden İran’dan duyulan
korkuya dayanıyordu. Dolaysıyla o dönemde Irak’a destek o derece büyüktü ki Kuveyt nerdeyse Irak’ın bir eyaleti sayılabilirdi. ÖZCAN, s. 69.
68
vermesi gibi hususları gündeme getirerek, Kuveyt ve diğer Arap ülkelerinden sağlamaya çalıştı. Hâlbuki diğer Arap ülkeleri Irak'ın güçlenmesini istemiyorlardı171.
Irak Hükümeti 16 Temmuz 1990 da Arap Birliği Genel sekreterliğine gönderilen mektup ve devlet başkanı Saddam Hüseyin’in 17 Temmuz da yaptığı açıklamaya, Kuveyt ve BAE’nin aşırı üretim yaparak Irak’ı 14 milyar dolar zarar uğrattığını ileri sürmesiyle başlamıştır. Ayrıca Irak, Kuveyt'in kendi topraklarında petrol kuyuları açarak petrolünü çaldığını iddia ediyordu ve bunlara karşılık 2,4 milyar
dolar tazminat istiyordu172. Krizin ortaya çıkışı esas itibariyle 16 Temmuz’da başlamış ve Irak Kuveyt sınırına asker göndermeye başlamıştı. Sonuçta 2 Ağustos
1990 da Kuveyt’i işgal eden Saddam bu ülkede kontrolünü sağlamlaştırmak için
harekete geçmiş ve bu doğrultuda 8 Ağustosta ilhak ettiğini, 28 Ağustos ta 19’uncu
ili olduğunu açıklamıştır173.
Kuveyt’in işgali ABD'nin bölgedeki çıkarlarını ve temel politikasını her
açıdan olumsuz yönde etkiledi. Çünkü ABD Kuveyt’teki petrol özerinde hâkimiyeti kalmamıştır. Ondan dolayı Irak bu hareketi ile dünya petrol rezervlerinin
%20'sini elde etti. Bu da ABD'nin hoş karşılayacağı bir durum değildi ve Irak'ın
derhal Kuveyt' ten çıkartılması gerekiyordu174. O dönemde, Orta Doğuda yaşanan
bu sıcak gelişmeler batıyı harekete geçirmiştir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, (BMGK) peş peşe birçok karar alarak Kuveyt’in işgali karşısında tam bir iş-
171
172
173
174
Ortadoğu Irak
Dedikleri,
2002,
www.diplomatikgozlem.com/TR,3222/irak-irakdedikleri.html.(e.t.20.10.2014).
Kiriz öncesinde Kuveyt ile Irak arasında ilişkiler tekrar gerginleşirken Irak Kuveyt’i kendince
haklı olduğu bazı nedenlere suçlamaktaydı. Bağdat’ın ilk iddiası 16 Temmuz 1990’da Arap
Birliği Genel Sekreterine gönderilen mektupta dile getirmekte ve orada Kuveyt’in bir taraftan
1980’den bu yana kendine ait El-Rumeyla petrol bölgesinde petrol kuyuları açarak diğer taraftan petrol üretimini artırması nedeniyle fiyatların düşmesine yol açarak Irak’ı ekonomik kayba
uğrattığı belirtmekteydi. ARI, 1998, s. 210.
İşgalden sonra Irak’ın kullandığı retorik, iki ülke arasındaki bu sorunun başından beri kullanılan retoriğini bir benzeriydi: Irak Devrim Komuta Konseyi 8 Ağustos 1990’da yayınladığı bir
bildiride var olan sınırlar nedeniyle İngiltere’yi suçladı: Emperyalizmin acımasız kalemi ve
makası Arap Yurdu’nun her bir parçasının zayıf ve etkisiz kalmasını sağlayacak haritalar ortaya çıkardı. Sömürgecilik önemli bir parçasını, yani Kuveyt’i, ondan kopardı ve böylece Irak’ın
denize çıkışını engelleyerek taktik ve stratejik imkânlarını kullanmasını önledi ve böylece onun
insanlarının zenginliğinin bir parçasını özünden ayırmış oldu. ÖZCAN, s. 71
Kuveyt’e bir İngiliz şirketi olan Anglo-Perina Oil Company ile bir Amerikan şirketi olan Gulf
Oil Company’nin birlikte kurdukları Kuveyt Oil Company 23 Aralık 1934’de Kuveyt Şeyhi ile
tüm Kuveyt toprağını kapsayan bir ayrıcalık anlaşması yapış bulunuyordu. ARI, 1998, s. 208.
69
birliği görüntüsü vermiştir. 2 Ağustos 1990 tarihinde 660 sayılı kararında Irak’ın
Kuveyt’ten derhâl ve koşulsuz olarak çekilmesi öngörülmüştü175.
ABD, 1980-1988 yılları arasında İran ile giriştiği savaşta kendi çıkarları gereği yarattığı Frankenstein’i şimdi bölgesel ve küresel çıkarlarına uzun vadeli bir
tehdit çıkarabileceği düşüncesiyle etkisiz hale getirmek istedi. Kötümser bir bakış
açısına göre Bağdat üzerinde kontrolü yitiren ABD, Bağdat'ın yeniden yapılanmasına karar verdi. Girişilen diplomatik temaslar sonuç vermeyince, Irak'ın inatçı tavrı üzerine Güvenlik Konseyi'nin 678 sayılı kararında öngörüldüğü gibi, 15 Ocak
1991 gece yarısına kadar Irak'ın Kuveyt'ten çekilmemesi üzerine, 17 Ocak 1991
saldırma başlamasıyla 28 Şubat 1991’de bitti ve Irak Kuveyt'ten çekilmeyi, BM
kararlarına uymayı kabul etmiştir176.
Sonuçta 17 Ocak 1991'deki hava saldırısı ile harekât 28 Şubat 1991'de bitti
ve Irak Kuveyt'ten çekilmeyi, BM kararlarına uymayı taahhüt etti. Ağustos başından Kasım 1990 sonuna kadar geçen dört aylık sürede Güvenlik Konseyi on bir
karar almak zorunda kaldı. 1992-1995 arasındaki Bosna Savaşı sayılmazsa BM'nin
45 yıllık tarihinde hiçbir anlaşmazlıkta bu kadar kısa sürede bu kadar çok karar
alınmamıştı. BMGK almış olduğu 12. Kararla da ABD önderliğindeki çokuluslu
güce kuvvet kullanma izni çıkarmıştı. Savaşın uluslararası hukuki zemini bu kararla meşruiyet kazanmıştı177.
B. GÜVENLİK KONSEYİ’NİN 678 VE 687 SAYILI KARARLARI
1- BM Müdahalesi, 678 Sayılı Karar 1991 Körfez Savaşı (Çöl Fırtınası Ha
rekâtı)
Bilindiği gibi Ağustos 1990 da Irak ordusu komşu ülke Kuveyt’i işgal etmişti. BM Güvenlik Konseyi 29 Kasım 1990 tarihinde oniki kabul, iki red (Küba
ve Yemen), bir çekimser Çin oyla 678 sayılı karar alınmıştır. 1991 başlarında
Irak’ın Kuveyt’i işgalini ortadan kaldırmak için kuvvet kullanılmasına 678 sayılı
175
176
177
ABD’nin Çekilmesinin Ardından Irak Politikasının Bölgesel, Küresel Etkileri ve Türkiye’ye
Yansımaları, ORSAM Rapor No: 77, 2011, s.13, http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/ Yazilar/Dosyalar/2011127 _orsamreportt_77_tr.pdf, (e.t.01.02.2015).
ALTIN, s. 4.
MOLLA Alptekin, Soğuk Savaş Sonrası Körfez Krizleri ve Türkiye – ABD – NATO İlişkileri, Balıkesir Üniversitesi, Bandırma İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler
Bölümü, (e.t. 02.12.2014), ss. 29-45, s. 32.
70
Kararı ile yetki verdi. Askeri operasyon 33 BM üyesi ülke tarafından “Çöl Fırtınası
Operasyonu” adı altında kolektif olarak yapıldı. Bu tipik bir meşru müdafaa eylemiydi ve BM Şartının ortaya koyduğu prensiplere uygundu178.
Güvenlik Konseyi’nin 678 sayılı kararında öngörüldüğü gibi, 15 Ocak 1991
gece yarısına kadar Irak’ın Kuveyt’ten çekilmemesi nedeniyle, 17 Ocak 1991 sabahı (Bağdat saatiyle 02.30) Suudi Arabistan’dan kalkan yüzlerce Amerikan ve İngiliz uçaklarının Irak’taki askeri hedefleri bombalamaya başlamışlardır. Başlıca hedefler olarak ise; radar tesisleri ve erken uyarı sistemleri, hava alanları, füze üsleri
ve Kuveyt’te toplanmış bulunan 42 tümenlik Irak kuvvetlerinin ikmal (lojistik)
yollarının kesilmesi olarak belirlenmişti179.
GK 29 Kasım 1990’da 678 sayılı kararı kabul edildikten sonra aynı gün
Başkan Bush, düzenlediği basın toplantısında Tarık Aziz’in Washington’a gelmesini ve Beyaz Saray’da görüşmeler yapmasını James Baker’ın Saddam Hüseyin ile
görüşmek üzere Bağdat’a gitmesini önermiştir. Görüşme tarihi olarak da Dışişleri
Bakanı Baker 15 Aralık ile 15 Ocak tarihleri arasında herhangi bir gün Bağdat’a
gitmeye hazır olduğunu bildirmişti. 5 Aralık’ta Bağdat’tan yapılan açıklamada
Irak’ın Başkan Bush’un görüşme önerisini kabul ettiği ve tüm rehineleri, Noel’den
önce evlerine dönecek biçimde serbest bırakmaya karar verdiği açıklamıştır180.
678 sayılı kararın amacı uluslararası barış ve güvenliğin yeniden tesis etmektir. Bu amaçla Konseyin Körfez bölgesinde barış ve güvendiğin devamını güvence altına almak için her tedbire başvurabileceği kabul edildi. Kararda kuvvet
kullanma yetkisi, VII. Bölüme uygun şekilde yapılacak zorlayıcı hareketlerin 2/7.
maddesinin değindiği bir devletin milli yetkisiyle çatışmaya konu olmayacağına
ilişkindir181.
660 sayılı kararı gereğince, GK’nin tarafları öncelikle barışçıl çözüm yoluna çağırması BM Şartı’ndan kaynaklanmaktadır. Şart’ta md. 33’te belirtilen nitelik178
179
180
181
BATER, s. 122.
ÖZTÜRK, s. 5.
9 Ocak günü Cenevre’de gerçekleşen Baker ile Aziz görüşmesinde Baker, Tarık Aziz’e Saddam Hüseyin’e verilmek üzere Bush’un mektubunu sunmuştur. Tarık Aziz Irak’ın daha önceki
söyleminden farklı bir şey söylememiştir. James Baker’de Irak birliklerinin Kuveyt’ten kayıtsız
ve şartsız olarak çekilmesini bir kez daha istemiştir. ÖRNEK, s. 101.
BOZKURT, 2007, s. 152.
71
te bir uyuşmazlığa taraf olanların bunu sayılan barışçı yollarla veya kendi seçecekleri barışçı yollar çerçevesinde çözüm aramaları gerekmektedir. GK’nın da tarafları
sorunu bu yollardan biriyle çözmeye davet edebileceği açıklanmıştır182. Bunula
beraber 15 Şubat 1991’de Irak Devrim Komuta Konseyi tarafından yapılan Kuveyt’ten çekileceklerine ilişkin açıklamalarda BM’nin 660 sayılı kararı doğrultusunda onurlu ve kabul edilebilir bir çözüme ulaşmak için Kuveyt’ten çekilebileceğini bildiren Irak bazı koşular ileri sürmekteydi183. Ama Beyaz Saray tarafından
kötü bir oyun olarak nitelenen Saddam’ın önerisi krize yönelik gelişmede bir değişiklik yapmadı. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada Irak’ın önerisinin hiç bir yeni
unsur taşımayan sadece yeni taleplerin söz konusu olduğu gayrı ciddi bir teklif olduğu yönündeydi ve BM’nin 2 Ağustos 1990 tarihli 660 sayılı kararı hatırlatılarak
“koşulsuz ve derhal çekilmesi” isteniyordu.
Dolayısıyla Irak’ın bu önerisi ve şartı, ABD ve İngiltere başta olmak üzere
ittifak ülkeleri tarafından kabul edilemezdi, çünkü bu iki devletin Kuveyt’teki petrol şirketleri elden gidecekti. Bununla beraber SSCB, ÇHC, İran ve Japonya,
Irak’ın açıklamasında olumlu tarafların bulunduğunu belirttiler. Buna karşılık bölge
devletlerinden Ürdün, Cezayir, Yemen ve FKÖ Irak’ı desteklemeye devam ederken, Irak’ın açıklaması Mısır ve Suriye tarafından da reddedildi.
Kuveyt devletini tekrar özgürleştirmek için. BMGK körfez krizini barışçıl
yollardan çözülme çabalarının sonuç vermemesi üzerine ve GK’nın daha önce verilmiş kararlarına Irak’ın uymaması sonucunda GK 29 Kasım 1990 tarihinde 678
sayılı kararı almıştır184. Buna göre, Irak 15 Ocak 1991’e kadar Kuveyt’ten çekil182
183
184
KURAN, OKUR, SARIBEYOĞLU, GÜNEL, s. 11.
Bağdat radyosundan yapılan açıklamada, Kuveyt’ten çıkması için bazı koşullar ileri sürmekteydi: Havada, kararda ve denizde kapsamlı bir barış yapılması, İttifak ülkelerinin Irak’ı yeniden inşa etmeyi üstlenmeleri, tüm borçlarını silmeleri ve bütün BM kararlarının (661, 662, 664,
665, 666, 667, 669, 670, 674, 677 ve 678) ve onların Irak üzerindeki olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılması, ABD ve müttefiklerinin bölgeden tüm askeri güçlerini bir ay içinde çekmeleri
ve bölgenin yabancı askerlerden ve yabancı üslerden arlandırılmış bir bölge haline dönüştürülmesi, İsrail’in işgal ettiği Filistin toprakları ile Golan ve Güney Lübnan’dan çekilmesi veya
kendisine konan BM yaptırımlarının onun için de söz konusu olması ve son olarak Kuveyt’in
geleceğinin El-Sabah ailesinin yönetim hakkının ortadan kaldırılarak yeni ve demokratik bir
yöntemle belirlenmesi. ARI, 2004, s. 224.
GK aldığı 678 sayılı kararı şu şekildedir: 1. Irak’tan 660 sayılı ve diğer ilgili kararlara tam olarak uyulması talep edilerek, Irak’a iyi niyet göstergesi olarak, son bir şans tanınmaktadır; 2.
Kuveyt’in yasal yönetimiyle işbirliği içinde hareket eden üye devletlere Irak’ın 15 Ocak 1991
tarihinde veya daha öncesinde 1. Paragrafta belirtilenlere uymaması halinde, uluslararası barış
72
mediği takdirde uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması için Kuveyt hükümeti
ile işbirliği yapılarak Irak’a karşı gerekli tüm önlemler alınacaktır185. Konuyla ilgili daha önce GK tarafından alınan kararları tekrarlamakta ve teyit etmektedir.
BM’in bütün çabalarına rağmen, Irak’ın 660 sayılı karardan ve ilişkili diğer kararlardan doğan yükümlülüklerine uymayı reddettiğine dikkat çekilmiştir. BM Şartı’nın uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ve korumak için Güvenli Konsey’e
yüklediği görev ve sorumluluklar esas alınarak, Şartın VII. Bölümüne göre hareket
edilmektedir186.
Sovyetlerin de 678 sayılı kararda olumlu oy kullanması, Saddam’ın,
ABD’nin güç kullanmasına Sovyetlerin izin vermeyeceği yönündeki düşüncelerinde ve Amerikan politikasını tahmin etmekte yanıldığını gösteriyordu. Irak’la uzlaşmayı öngören çözümler bazen Kuveyt ve Suudi Arabistan tarafından tavsiyelere
ve şartlar uygun olsa da, ABD tarafından krizin başından sonuna kadar sürekli reddedilmiştir. Bu da, ABD Dışişleri Bakanı James Baker’ın dediği gibi “en önemli
konu, dünyanın Basra Körfezi petrolüne bağımlılığıydı”. Yoksa kamuoyunda belirtildiği gibi, insan hakları, Kuveyt’in özgürlüğü, Dünya Barış ve Güvenliği gibi şeylerin esas amaç olmadığı açıktı. Özellikle, bundan sonraki gelişmeler bunun gerçekliliğini gözler önüne sermeye yeterli olacaktır187.
2- Çöl Tilkisi Operasyonu ve 687 Sayılı Karardaki Ateşkes Paketi
Irak Harekâtı’nın 28 Şubat 1991’de sona ermesinin ardından. GK 3 Nisan
1991’de 687 sayılı kararla ateşkes şartlarını belirlemiş ve Irak’ı Kuveyt’e karşı gerçekleştirdiği eylemlerden kaynaklanan bütün zararlardan sorumlu tutmuştur188. Bu
185
186
187
188
ve güvenliği sağlamak üzere zor kullanma yetkisi verilmektedir. 3. Bütün devletlerden bu kararın 2. Paragrafı doğrultusunda alınacak önlemleri ve hareketleri desteklemeleri talep edilmektedir. 4. bütün devletlerin bu kararın 2. Ve 3. Paragraflarına göre yürütülecek hareketler ve
usulleri hakkında GK’yı düzenli olarak bilgilendirmeleri talep edilmektedir. 5. GK’nın sorun
üzerindeki tutumunu devam ettirmeye karar verilmektedir. S/RES/678(29.11.1990).
ARI, 2004, s. 447.
ÖRNEK, s. 110.
ÖZTÜRK, s. 4.
Irak ve Birleşik Kuvvetler arasında Kuveyt ile Suudi Arabistan sınırının kuzeyindeki Safvan
kasabası yakınlarında kurulan bir çadırda ateşkes konusunda görüşmeler yapılması gerekiyordu. Fakat koalisyon kuvvetleri komutanı H. Norman Schwarzkofun Irak hava sahasındaki cisimlerin düşürülmesi emri gereğince Irak yetkililerinin karayolu ile gelmesi üzerine görüşmeler
3 Mart 1991 tarihinde başlamıştır. Güvenlik Konseyi tarafından 3 Nisan 1991 tarihinde on iki
73
kararla birlikte Irak’a yerine getirmesi için onlarca yükümlülük getirilmiştir. Bunlar
arasında Irak-Kuveyt sınırının yeniden çizilmesi, Kuveyt’in işgali ve Körfez Harekâtı nedeniyle ortaya çıkan zararların tazmini, ekonomik yaptırımlar ve Irak’ın
silahsızlandırılması gibi başlılıklar öne çıkmıştır189.
i- Irak-Kuveyt Sınırı
Irak-Kuveyt sınırın kesin olarak tesbiti BMGK’nin 3 Nisan 1991 tarihi ve
687 sayılı kararına göre gerçekleştirilmiştir. Bu karar daha sonra gerçekleştirilen
pek çok faaliyetin temel dayanak noktası olmuştur. Karar şu şekildedir:
Güvenlik Konseyi, Kuveyt’in egemenliğinin, bağımsızlığının, toprak bütünlüğünün ve meşru hükümetinin yeniden tesisinden memnuniyet duyar; üyelerinin
hepsinin Irak ve Kuveyt’in egemenlikleri, toprak bütünlükleri ve siyasi bağımsızlıklarına saygısını tekrar ifade eder…190.
Irak ve Kuveyt bağımsız, egemen devletler olarak 4 Ekim 1963’te Bağdat’ta
Kuveyt devleti ve Irak Cumhuriyeti arasında tanıma, dostluk ilişkilerinin kurulması
ve ilgili konular kapsayan bir anlaşmayı imzalamışlar, böylece Irak ile Kuveyt arasındaki sınırı ve adaların dağılımını tanımışlar, bu anlaşma BM Şartı’nın 102.Md’si
gereği BM’de kayda geçirilmiş191 ve Irak Kuveyt’in bağımsızlığını ve Irak Başbakanı’nın 21 Temmuz 1932 tarihli mektubunda belirtilen ve Kuveyt Emir’inin 10
Ağustos 1932 tarihli mektubunda kabul ettiği şekliyle sınırlarını ve egemenliğini
tanımıştır.
189
190
191
lehte, bir aleyhte Küba ve iki çekimser Ekvator ve Yemen oyla 687 karar ateşkesin uygulanma
şeklini kararlaştırıyordu. BOZKURT, 2007, s. 130.
AL-AUDAT Tofik Farıs, Irak’ Uluslararası Hukuk Cezası, Uluslararası Eğitim Merkez Yayını, Bağdat Üniversitesi, 2005, s. 223.
.223 ،‫ ص‬.2005 ،‫ ﺟﺎﻣﻌﺔ ﺑﻐﺪاد‬،‫ ﻣﺮﻛﺰ اﻟﺪراﺳﺎت اﻟﺪوﻟﯿﺔ‬،‫ اﻟﻌﻘﻮﺑﺎت اﻟﺪوﻟﯿﺔ ﻋﻠﻰ اﻟﻌﺮاق‬،‫ﺗﻮﻓﯿﻖ ﻓﺎرس اﻟﻌﻮدات‬
ÖZCAN, s. 72.
Birleşmiş Milletler Antlaşmanın 102. Maddenin gereğince; 1. İşbu Antlaşma’nın yürürlüğe
girmesinden sonra, Birleşmiş Milletler’in herhangi bir üyesi tarafından yapılan her uluslararası
sözleşme ya da anlaşma, mümkün olan en kısa sürede Sekretarya’da kütüğe işlenecek ve Sekretarya tarafından yayımlanacaktır. 2. İşbu maddenin 1. Fıkrası hükümleri uyarınca kütüğe işlenmemiş bir uluslararası sözleme ya da anlaşmanın taraflarından herhangi biri, söz konusu
sözleşme ya da anlaşmayı Birleşmiş Milletler’in bir organı önünde ileri süremez. KURAN,
OKUR, SARIBEYOĞLU, GÜNEL, s. 19.
74
Adı geçen sınırın tam olarak çizilmesinin gerektiğinin bilincinde olarak,
Irak ve Kuveyt’in uluslararası sınırın ve adaların dağılımının 4 Ekim 1963’te Bağdat’ta Kuveyt devleti ve Irak Cumhuriyeti arasında tanıma, dostluk ilişkilerinin
kurulması ve ilgili konuları kapsayan anlaşmada belirtildiği ve BM tarafından kaydedildiği şekliyle dokunulmazlığına saygı gösterilmesini ister;
Genel Sekreter’in Irak ve Kuveyt’le sınırın çizilmesi konusunda gerekli işlemleri görüşerek ayarlamasını, Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda’nın BM daimi
temsilcilerin BM’e ilettikleri haritalar da dâhil olmak üzere uygun materyalin kullanılmasını ve bir ay içiresinde Konsey’e rapor edilmesini talep eder;
Güvenlik Konseyi yukarda bahsi geçen uluslararası sınırın dokunulmazlığını garanti etmeyi ve gerektiğinde bu amaca ulaşmak için BMŞ’na uygun olarak
tüm uygulamaları yerine getirmeyi kararlaştırmıştır192.
Bu kararın bir sonraki paragrafında Güvenlik Konseyi, BM Genel Sekreteri’nden Irak ve Kuveyt’le görüştükten sonra Birleşmiş Milletler’in Abdullah Kanalı
ve Kuveyt Devleti ve Irak Cumhuriyeti arasında tanıma, dostluk ilişkilerinin kurulması ve ilgili anlaşma çerçevesinde belirlenen sınırı baz alarak, bu sınırdan 10
km Irak içine ve 5 km Kuveyt içine genişleyecek şekilde kurulan askersiz bölgeyi
denetlemek üzere bir gözlemci gücünün bir an önce yerleştirilmesi için bir plan
hazırlamasını istemekteydi193.
ii- Tazminat Konusu
GK 687 sayılı kararına Irak’ın tazminat sorumluluğuyla ilgili olarak genel
uluslararası hukuk kurallarının geçerli olduğunu teyit etmekle birlikte özel mekanizmalar da ihdas etmiştir. 687 sayılı karara bir tazminat komisyonu oluşturulmuş
ve komisyonun belirleyeceği tazminatın karşılanabilmesi için de bir tazminat fonu
kurulmuştur. 687 sayılı kararı 16, 17, 18, 19; paragrafı şu şekildedir194:
16. Irak’ın 2 Ağustos 1990 tarihinden önce normal mekanizmalardan kaynaklanan
borç ve yükümlülüklerine halel gelmeksizin oluşan doğrudan kayıp, çevresel zarar
da dahil olmak üzere, doğal kaynakların tüketilmesi veya yabancı Hükümetlere
192
193
194
S/RES/687/(1991).
ÖZCAN, s. 73.
ARI, 2004, s. 525.
75
verilen zarardan, uyruklarına ve şirketlerine verdiği zararlardan Irak’ın Kuveyt’e
gayri hukuki saldırı ve işgali sonucunda uluslararası hukuk çerçevesinde sorumlu
olduğunu bildiririz.
17. 2 Ağustos 1990 tarihinden sonra Irak’ın borçlarını reddettiği şeklindeki açıklamalar hükümsüz ve geçersizdir, Irak dış borçlarıyla ilgili geri ödeme ve yardım
verme yükümlülüklerinden sorumludur.
18. 16. paragrafın bağlamında iddia edilenler için bir fon oluşturulmasına ve bu
fonu yönetmek için bir Komisyonun kurulmasına da karar verir.
19. Genel Sekreter’e Güvenlik Konseyi’nin kararına sunmak üzere işbu kararın
alınmasından sonra 30 günden fazla olmamak üzere 18. Paragrafa uygun olarak
iddia edilen ödemeler için ihtiyaçların yerine getirilmesi; öneriler ve fonun yönetimi, Irak’ın petrol ve petrol ürünlerinden Genel Sekreter’in Konsey’e önerdiği rakamı aşamayacak şekilde Irak’ın Fona katkısının belirlenmesine yönelik bir mekanizmanın oluşturulması, Irak halkının ihtiyaçlarının dikkate alınması, uluslararası
Finans Kurumlarının dış borç servislerinin ve Irak ekonomisinin ihtiyaçları doğrultusunda Irak’ın ödeme kapasitesinin belirlenmesi, fona yapılacak ödemelerin garanti altına alınmasına yönelik düzenlemeler yapılması, fondaki ödemelerin tahsis
edildiği ve iddiaların listelenmesi ve iddiaların geçerliliğinin ve ihtilafı iddiaların
16. Paragrafta açıkça belirtildiği üzere Irak’ın sorumluluğu bağlamında çözüme
kavuşturulduğunun doğrulanması ve yukarda belirtilen Komisyon’un oluşturulması
konusunun da içinde bulunduğu bir program hazırlanmasını ve GK’ne sunmasını
emreder195.
iii- Ekonomik Yaptırımlar
Irak Kuveyt’i işgal etikten sonra GK 661 sayılı kararında Irak’a ekonomik
ve siyasi ambargo getirilen tedbirleri ithal, ihraç tüm devletler tarafından uygulanmasıydı. Ancak bu tur durumlarda sadece BM’de üye olan devletler 661 karara
uymaları gerekiyordu. 661 sayılı kararda belirtildiği gibi aynı zamanda GK’nın 687
sayılı kararında da aynen muhafaza edilmiştir. Irak’ın petrol satışından elde etiği
maliyetle sadece, tamamen tıbbi kullanım amaçlı malzemeler ve insani açıdan ge195
S/RES/687/(1991).
76
rekli görülen yiyecek maddelerde kullanabilir. Ancak, GK’nın ambargonun uygulanmasını denetlemek için kurduğu yaptırımlar komitesi başlangıçta tıbbi malzemelere kimyasal silah imalatında kullanılabilir gerekçesiyle izin vermezken, yiyecek
maddeleri konusunda da oldukça katı davranmıştır. Buda ABD politika gereği olduğunu çok açıktır. Ambargo dışı kalan ürünlerle ilgili olarak komitenin katı uygulamaları gerek komitede gerekse de uluslararası toplumda eleştirilmiştir. Bu yüzden
GK 666 sayılı kararı alarak, ilaç ve belirli yiyecek maddelerinin insani amaçla çalışan uluslararası kuruluşlar tarafından Irak’ta dağıtılması şartıyla ithal edilmesine
izin vermiştir.
Dolayısıyla, Irak’ın zorunlu alımlarını karşılamak için yapacağı petrol dış
satımlarına BM karar verecek, aynı zamanda ABD dünya pazarında petrol fiyatını
belirleyecek 1991’dan 1998 kadar bir veril petrolün fiyatı en az 10 dolara düşmüştür. Bununla beraber bir kısmı Irak’ta görev yapan BM görevlilerinin harcamaları,
Bir kısmı ise Irak’ın ödemesi gereken savaş tazminatının karşılanması için, son
kısımda Irak halkına ilaç ve gıda alımı için ayrılacaktı196.
Irak’ı Kuveyt’ten geri çekildikten sonrası ve bütün BM kararı kabul ederek,
687 sayılı kararla iktisadi kısıtlamalar devam etmekle birlikte yaptırımlar Komitesi’nin çalışma usulü değiştirilmiştir. Irak’a insani amaçlı mal girişleri ve bunların
dağıtımı hızlandırılmıştır. Ayrıca Irak’ın izin verilen ürünleri alabilmesi için komiteye petrol ve diğer ihraç ürünlerini satma izni verilmiştir. Bu durumda Irak halkı
hem kendi hükümetinin hem de GK’nın uygulamalarından zarar görmüştür197.
iv- Irak’ın Silahsızlandırılması
I Körfez savaşı sona ermesiyle Güvenlik Konseyi'nin 687 (1991) sayılı
ateşkes koşullarını düzenleyen kararı aynı zamanda Irak’ı silahsızlanmayla ilgili
belirli yükümlülükler getirilmiştir. Ayrıca balistik füzeler de dâhil kitle imha silahlarının denetimini ve imhasını da öngörmekteydi. Bu imha ve denetim hususi ise
BM Özel Komisyonu (UNSCOM) ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA)
tarafından yürütülecekti198.
196
197
198
ARI, 2004, s. 452.
ÖRNEK, s. 120.
Kararda geçen silahların denetimi ile ilgili hükümde şöyle denilmektedir:
77
7. Irak’ı koşulsuz bir şekilde 17 Haziran 1925 tarihinde imzalanan Savaş Esnasında Kimyasal,
Kimyasal, Zehirli ve diğer Gazların ve Biyolojik Savaş yönetimlerinin kullanılmasını yasaklayan Cenevre Protokolü’nden kaynaklanan yükümlülüklerini tekrar doğrulamaya ve 10 Nisan
1972 tarihli Biyolojik ve Toksin Silahların Üretilmesi, Geliştirilmesi ve Depolanmasını yasaklanması ve bunların yok edilmesine ilişkin sözleşmeyi onaylamaya davet eder;
8.Irak’ın koşulsuz olarak, a)Bütün kimyasal ve biyolojik silahlarını ve stokta aracılarını, tüm
alt sistemlerini ve bileşenlerini ve tüm araştırma, geliştirme, destek ve üretim yeteneklerini;
b)150 kilometreden uzun menzilli tüm balistik füzelerini ve bunların ana parçalarını ve tamir
ve üretim yeteneklerini uluslararası denetim altında yok etmesine, ortadan kaldırmasına veya
zararsız hale getirilmesine karar verir; 9.8.paragrafın uygulanması için aşağıdaki önlemlere karar verir: a) Irak, 15 gün içinde işbu Güvenlik Konseyi kararını 8. Paragrafta sınıflandırılan silahların bir deklarasyonla yerlerini, miktarlarını ve çeşitlerini bildirmeyi ve acil olarak aşağıda
belirtilen alan denetimlerini kabul edecektir; b) Genel sekreter, uygun olan Hükümetlerle görüşerek ve gereken durumlarda Dünya Sağlık Örgütü Genel Başkanı’yla fikir alış verişinde bulunarak Güvenlik Konseyi’nin onayına sunmak üzere işbu kararın alınmasından itibaren 45 gün
içinde aşağıda değinilen eylemlerin söz konusu onaydan sonra 45 gün içinde tamamlanmasına
yönelik olarak bir plan geliştirecektir; i) Irak’ın biyolojik, kimyasal ve füze kapasitelerini
Irak’ın açıklamalarına göre belirlenen ve Komisyon’un kendi başına belirleyeceği yerlerde acil
alan denetimleri yapacak olan Özel Komisyonun kurulması; ii) Irak, Özel Komisyon’un, kamu
güvenliğini de göz önünde bulundurarak, 8 (a). Paragrafta belirtilen silahların ve 9 (b) (i). Paragrafın yok edilmesi, ortadan kaldırılması ve zararsız hale getirilmesi hakkına itaat edecektir
ve 8 (b). Paragrafta belirtilen fırlatma rampaları da dâhil olmak üzere bütün füze kapasitelerinin Irak tarafından yok edilmesi Özel Komisyon’un denetiminde yapılacaktır; 10. Irak, koşulsuz olarak 8 ve 9. Paragraflarda öngörülen maddeleri kullanmayacağını, geliştirmeyeceğini,
yapmayacağını veya elde etmeyeceğini garanti edecektir, Genel Sekreter Güvenlik Konseyi’nin
onayına sunulmak üzere işbu kararın alınmasından itibaren 120 gün içinde, özel Komisyon’la
istişarelerde bulunarak, süregelen denetimin geleceği ve Irak’ın bu paragrafa uyduğunun doğrulanmasına yönelik olarak bir plan geliştirecektir; 11. Irak, 1 Haziran 1968 tarihli Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’nda doğan yükümlülüklerini koşulsuz olarak yeniden kabul etmeye çağırılmaktadır; 12.Irak’ın koşulsuz olarak nükleer silah veya nükleer silahlarda kullanılan materyalleri veya hiçbir alt sistemini veya bileşenlerini geliştirmeyeceğine,
yukarıda belirtilen maddelerin üretimini veya geliştirilmesini kolaylaştırıcı eylemlerde bulunmayacağına, işbu kararın alınmasından sonra 15 gün içinde yukarıda belirtilen tüm maddelerin
yerlerini, miktarlarını ve çeşitlerini belirten bir deklarasyonun hazırlanmasına, uluslararası
Atom Enerjisi Ajansı’nın Genel Sekreter’in 9 (b). Paragrafta belirtilen planında öngördüğü gibi
özel Komisyon’un desteği ve işbirliğiyle Irak’ın tüm nükleer silahlarda kullanılabilen materyallerinin gözetimi ve ortadan kaldırılmasına yönelik gözetimi, gelecekteki denetim ve yukarıda belirtilen tüm materyallerin aşağıda 13. Paragrafta öngörülen görüşmelerle acil alan denetimlerinin yapılmasına ve yok edilme sine, ortadan kaldırılmasına veya zararsız hale getirilmesine ve aşağıda 13. Paragrafta belirtildiği gibi Irak’ın sorumluluklarını yapıp yapmadığının gelecekteki denetim ve doğrulama işlemelerinde belirlenmesine yönelik bir planın hazırlanmasına
karar verir; 13.Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı’ndan, Genel Sekreter aracılığıyla
Genel Sekreter’in 9 (b) paragrafa istinaden hazırladığı plana uygun olarak Irak’ın açıklamaları
ve Komisyon’un kendi öngördüğü yerlerde Özel Komisyon’un yardımı ve işbirliği ile alan denetimleri yapmak, 12. Paragrafta bahsedilen maddelerin yok edilmesi, ortadan kaldırılması veya zararsız hale getirilmesine yönelik olarak Güvenlik Konseyi’nin onayına sunulmak üzere 45
gün içinde bir plan hazırlanması, planın Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmasından sonra
45 gün içinde uygulanmasını, 1 Haziran 1968 tarihli Nükleer Silahların yayılmasını Önleme
Antlaşması’na göre Irak’ın hak ve yükümlülüklerinin belirlenmesi için bir planın hazırlanmasını, Irak’ın yukardaki 12. Paragrafa uyup uymadığının denetlenmesini ve doğrulanmasını,
Irak’ta var olan tüm nükleer aktivitelerin gözlem altına alıp almadığının onaylanması için
Ajans’ın Irak’ta var olan tüm nükleer maddelerin envanterini de içerecek denetimini, Güvenlik
Konseyi’nin onayına sunulmak üzere işbu kararın alınmasının ardından 120 gün içinde hazırlanmasını talep eder; 14.İşbu kararın 8. 9. 10. 11. 12. Ve 13. Paragrafları doğrultusunda Irak tarafından gerçekleştirilecek eylemlerin Orta Doğu’da kitle imha silahlarından arındırılmış bir
bilge kurulması, bütün füzelerin teslim edilmesi ve kimyasal silahların global anlamda yasak-
78
Irak'ın Kuveyt'ten çıkarılması sonrası ABD ortaya atığı önemli problemlerden bir tanesi Irak'ın sahip olduğu KİS’nın yok edilmesi ve yenilerinin üretilmesinin engellenmesiydi. 687 sayılı kararın şartlarından biri balistik füzeler de dâhil
kitle imha silahlarının denetimini ve imhasını öngörmekteydi. Bu silahların imha
ve denetimi işlerini ise BM Özel Komisyonu (UNSCOM) ve Uluslar Arası Atom
Enerjisi Ajansı (IAEA) yürütecekti. Savaştan sonra zayıf düşen Irak, bu kararı 6
Nisan 1991'de kabul ettiğini BM'ye bildirdi199. Ardından 9 Haziran BM Özel Komisyonu KİS’lara ilişkin denetim işlevine başlamıştır. Söz konusu denetim işlevi
oldukça sorunlu olmuş defalarca kesintiye uğramıştır. Daha işin başında Irak'ın
nükleer tesislerini BM gözlemci heyetine açmak istemeyerek ve heyetin istediği
belgeleri vermekten kaçınarak bundan sonra sıkça yaşanacak krizlerden ilkini de
başlatmıştır. Ayrıca Irak'a uygulanmakta olan ambargonun kaldırılması denetçilerin
bu sürecin tamamlanmasına bağlanmıştı 200.
Irak’ın 1980 Yılandan 1991 yılına kadar birkaç kez boğucu, zehirli ve biyolojik silahların İran, Kuveyt savaşında hata kendi halkına karşı kullanması ispatlanmıştır. 1925 Cenevre Sözleşmesi ile 1968 Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nda yer alan yükümlülüklere sadık kalacağını bir kez daha teyit
etmesi istenmiştir. Irak’tan yine 687 sayılı kararla, biyolojik veya zehirli silahların
yapılması ve stoklanmasını yasaklanması yasaklayan ve bunların imha edilmesini
öngören 1972 Cenevre Sözleşmesini onaylanması da istenmiştir201. Ondan dolayı
Irak silahların, saklandığı füzeler, ana parçalar ve üretildiği tesislerin yerlerini belirtmesi için bir liste 15 gün içerisinde BMGS ve IAEA Genel Direktörüne sunulması olmuştur. Ayrıca, Irak’tan bu listede yer alan bütün unsurların duruma göre ya
da sıralamasına göre yok edilmesi istenmiştir202.
UNSCOM ve IAEA Kitle İmha Silahları denetim alanını genişletmek istemiş ama Irak Hükümeti buna izin vermemiş ondan dolayı BMGK’nin daimi üyele-
199
200
201
202
lanması hedeflerinin gerçekleştirilmesine yönelik birer adımı ifade ettiğini belirtir.
S/RES/687/(1991).
İSKENDER, s. 11.
ARI Tayyar, Türkiye, Irak Ve ABD: Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Basra Körfezi’ndeeni
Parametreler, http://trdocs.org/docs/index-36381.html?page=5, (e.t. 01.02.2015), s. 7.
ÖRNEK, s. 121.
ÇAĞIRAN Mehmet Emin, 2003 Savaşı Öncesi Irak’ın Uluslararası Statüsü II. Körfez
Savaşı, Platin Yayınları, Ankara 2006, s. 17.
79
ri, 11 Ekim’de aldığı 715 (1991) sayılı kararla, Irak’ın sahip olduğu kitle imha silahlarını araştıran BM heyetlerinin yetkilerinin kapsamının genişletmesini ve
Irak’ın bu konuda yaptığı engellemelerin kınanmasını ve gerektiğinde güç kullanılmasını öngörmekteydi. Bununla beraber, ABD daha işin başından itibaren
BM’nin Irak’a yönelik aldığı kararların takibinden kendisini sorumlu görmüş ve bu
doğrultuda zaman zaman Irak’a yönelik tehditlerde bulunmuştur. Bu doğrultuda
Bush, Saddam’in, nükleer, biyolojik, kimyasal ve diğer silahların bulunduğu alanları uluslararası denetime açmadığı takdirde ya da BM’nin ateşkes koşullarına uymaması durumunda Irak’a yeni bir saldırının kaçınılmaz olacağını açıklamıştır203.
BM heyeti Irak Hükümeti ile 1992 Temmuzunda yeni bir kriz çıkmıştır.
UNSCOM Tarım Bakanlığı’na girmek istemiş çünkü balistik füzelerin gizlenmekte
olduğundan şüphelenmekteydi. Ancak Irak Hükümeti buna izin vermemiş ayrıca
BM gözlemci heyetinin bakanlığa girmesinin Irak’ın egemenliğine aykırı olduğunu
ileri sürüyordu. ABD, Irak’a yönelik yeni müdahale olasılığını gündeme getirmişti.
En son BM heyetinin Tarım Bakanlığı’na girmesine izin vermesiyle kriz çözülmüştür. Irak’ın BM Daimi Temsilcisi Abdül Emir El-Anbari ile görüşmesinden sonra
bir açıklama yapan UNSCOM Başkanı Rolf Ekeus, ‘’Irak’ın artık komşuları için
bir tehdit oluşturmayacağını‘’ belirterek BM uzmanlarının Irak’taki çalışmaları
sonucunda, aralarında balistik füzelerinde bulunduğu pek çok tehlikeli silahı ortaya
çıkararak imha ettiklerini belirtmiştir. Ekeus,’’ belki birkaç tane kalmıştır, ama
temelde hepsini bulup ortadan kaldırdık. Daha önemlisi, aralarında birçok üretim
tesislerin ve fabrikaların bulunduğu üretim birimleri de incelemelerde saptanarak
tümüyle yok edildi’’ şeklinde bir açıklama yapmıştır204.
Son olarak ABD BM 687 sayılı kararıyla öncülük ettiği kesim olarak,
Irak’ın balistik füzeler, biyolojik kimya silahlarını savaşta kullandığından dolayı
silahsızlandırılması şart olduğu görüşünü öne sürmüştü ve Birleşmiş Milletler’in
yetkili organlarını bu yönde bir karar almaya zorlamışlardır. Yoksa dünya barışını
tehdit eder ölçüde silahlandığı iddiaları lakin doğru olsa bile, Irak’ın silahsızlandı203
204
BSYUNİ, s. 100.
Irak’ın silahsızlandırılması eğer müdahalenin haklı ve kabul edilebilir sebebi sayılacaksa öncelikle silahsızlandırma konusunda başka hangi yöntemlerin esas alınabileceği ve bu konuda nasıl bir uluslararası politikanın izlenmesi gerektiği konusu tartışılmalıydı. ARI, 2004, s. 480.
80
rılmasının askeri müdahale gerekmediği ve işgalden başka yol ve yöntemlerle
mümkün olabilecektir. Dünya barışı ve güvenliği için acil ve yakın bir tehdit oluşturmayan Irak için acil bir müdahalenin uluslararası hukuka göre meşru sayılamayacağı görünmektedir. Bugün uluslararası toplumda geniş bir kesim tarafından savunulan, işgalden bu yana geçen 13. yıl içinde görülen ve yaşanan gelişmelerle de
haklılığı doğrulanmış bir tezdir205.
3- İlgili Kararların Hukuki Değerlendirmesi
Güvenlik Konseyi, kuruluşundan 1990 yılına kadar geçen dönemde, hiçbir
olayda, Irak-Kuveyt olayındaki kadar çok sayıda karar almamıştır. 660, 661, 662,
664, 666, 667, 669, 670, 674 ve 677 sayılı kararlar ile Irak'a karşı kuvvet kullanımına başvurulmadan Kuveyt'i boşaltması sağlanmaya çalışılmıştır206. 1991 yılında
BM 33 üyesi Irak’a yönelik askeri müdahalenin sebebi 2 Ağustos 1990 tarihinde
Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesidir. İlk olarak BMGK, 660 sayılı kararıyla, Irak’tan
kayıtsız şartsız askeri birliklerini Kuveyt’ten çekmesini ve aralarındaki sorunu barışçıl yollarla çözmesini talep etmiştir Irak’ın bu taleplere uymaması üzerine
BMGK öncelikli olarak askeri nitelikte olmayan zorlayıcı önlemlere başvurmuştur207. BMGK’nden 11 karar çıkmış Irak Kuveyt’ten çekilmesi için ancak bu önlemelerin sonuç vermemesi üzerine BMGK, kuvvete başvurmasından önce son fırsatı
1990 yılı Kasım ayında almış olduğu 678 sayılı kararda vermiş, Kuveyt işgaline
son verilmesi konusunda Irak’a 15 Ocak 1991 tarihine kadar süre tanımıştır. Aynı
kararda, öngörülen önlem ve tavsiyelere uyulmaması halinde askeri nitelikte zorlayıcı önlemler dâhil tüm araçları kullanmaları konusunda üye devletlere yetki verilmiştir. Irak’ın ilgili karara uymaması nedeniyle 678 sayılı kararına dayanılarak
yapılan askeri müdahale sonucu Irak’ın Kuveyt’i işgaline son verilmiştir208.
BMGK’nin almış olduğu 678 sayılı kararın hukuksal dayanağını BM Kurucu
Antlaşması’nın, 2/4 ile getirilen kuvvet kullanma yasağı, yeni bir Konsey yetkilendirmesine kadar geçerli olmak üzere, bir kez daha yürürlüğe girmiştir. 39. Maddesine
205
206
207
208
CANİKLİOĞLU, s. 81.
2 Ağustos 1990 tarihi ile 678 sayılı kararın alınmasına kadar geçen dönemde çeşitli kişi ve
kuruluşların olayın barışçı çözüm yolları çerçevesinde sonuçlandırılması amacıyla girişimleri
olmuştur. MAWLOOD, s. 33.
REÇBER, s. 64.
S/RES/678/(1990).
81
belirtilen yetkiler oluşturmaktadır. Yani uluslararası barış ve güvenliğin korunması
ya da yeniden hukuka uyulmasının sağlanmasıdır. Ve aynı zamanda 41 – 42 maddeye dayalı hareket etmişlerdir. Sonuç olarak I körfez savaşı uluslararası hukuk çerçevesinde uyum sağlanmıştır209. John Yoo’ya göre, 678 sayılı karar üye devletlere
Irak’a karşı 660 sayılı kararı uygulatmak için gerekli her türlü aracı kullanma izni
vermiştir210.
Körfez Savaşı boyunca yaşanan kaoslar, ABD emperyalizmi çoğu Kuveyt’ten Basra’ya doğru geri çekilmekte olan çok sayıda Irak’lı asker ve sivili katletmiş ve buna “hindi avı” adını vermiştir. Ondan sonra yaşanan ABD hükmü ve
isteğiyle olmuş çünkü ABD’inin savaş düşüncesi iki kategoriden oluşmaktaydı. İlk
olarak ya güç kullanarak Irak’ı birinci körfez savaşında işgal edebilirdi ve ikincisiyse en büyük silahını kullanarak Irak halkını kıtlıkla hükümete karşı doldurmaktı.
Bundan dolayı Dünya Sağlık Örgütü’ne göre; Ağustos 1990 ile Ağustos 1997 tarihleri arasında BM ambargosuna bağlı sebeplerden dolayı 1,2 milyon Irak’lı çocuk,
açlıktan ve hastalıktan hayatlarını kaybetmişler. Ayrıca, BM’nin eski Irak İnsani
Yardım Koordinatörü olan Dennis Halliday, Edward Said’in haklı olarak “sadist
işlemler” olarak nitelediği şeylerle uğraşmaya katlanmayarak 1998 başlarında görevinden istifa etmişti. Bütün bu örnekler ve aynı zamanda gerçekler, Irak’a karşı
uygulanan yaptırımların gerekçesini geçersiz kılmaya yeterlidir211.
I Körfez Savaşı son verilmesinden sonra, 3 Nisan 1991 tarihinde BMGK tarafından alınan 687 sayılı karar ile sürekli ateşkes sağlanmıştır. Kararın en önemli
noktası, Irak’ın kimyasal, biyolojik ve atom enerjisine dayalı bütün silahlarının
uluslararası gözetim altında imhasının ve Irak’ın silahlanma çabalarının daimi
kontrol altında tutulmasının öngörülmüş olmasıdır. Ancak Irak bu yükümlülüğü
hiçbir zaman tam olarak yerine getirmemiş ve BMGK de çok sayıda kınama karar
alarak bu durumu eleştirmiştir. Ekim 1998’de Irak resmi olarak BM silah denetçileriyle işbirliğini askıya almıştır. ABD yetkilileri, Irak’ın uluslararası silah gözlemcilerine koşulsuz araştırma hakkı tanımaması durumunda, silahlı saldırıyla karşı kar209
210
211
GÖZTEPE, s. 84,85.
YOO John, “International Law and War in Iraq”, AJIL, Vol. 97, Issue 3, July 2003, (e.t.
13.01.2015), p. 563576.
ÖZTÜRK, s. 17.
82
şıya kalabileceğini belirtmişlerdir. Fakat BMGK’nin diğer üyeleri verilmiş olan
hiçbir kararın ABD’ne böyle bir yetkiyi tanımadığı görüşünü savunmuşlardır. Bu
kiriz dönemi BM genel Sekreteri Kofi Annan’ın da çabaları sonucu BM ile Irak
arasında yapılan anlaşma ile aşılmıştır. ABD yetkilileri ilgili anlaşmaya Irak’ın
uymadığı sonucuna varmaları halinde bunun tek taraflı olarak Irak’a saldırmaları
için yeterli olduğunu belirtmişlerdir212.
Bilindiği gibi 687 sayılı karar bazı şartlar Irak devletine getirmiş aynı zamanda tam yetki ve uygulaması GK’e aittir. Görüldüğü gibi ABD ve İngiltere, 687
sayılı kararın uygulamasında kimin yetkili olacağını tartışmaksızın kendilerini yetkili görmüşlerdir. Irak, 687 sayılı kararın gereği kitle imha silahları ve nükleer silahlar konusundaki denetimi engellediğinde kuvvet kullanımı ile karşılaşmıştır.
Burada kuvvet kullanımının uluslararası hukuktaki dayanağı anlaşılamaz niteliktedir213. ABD ve İngiltere’nin görüşlülerine göre, 678 sayılı kararın, ateşkesin şartları
gerçekleştirilinceye kadar geçerliliğini sürdüreceğini ileri sürmektedirler. Bu görüşü kabul etmek mümkün değildir. Çünkü 678 sayılı kararın amacı Irak’ı Kuveyt’ten
çıkarmaktır. Bu amacın gerçekleştirilmesi ile bu kararın uygulama imkânı kalmaz.
Ayrıca uluslararası hukukta kural kuvvet kullanmamadır. İstisna hükümleri dar
yorumlanmalıdır. 678 sayılı kararın geniş yorumlanmaması gerekir214.
C. KÖRFEZ SAVAŞI VE IRAK’IN İŞGALİ ARASINDAKİ DÖNEMDE
IRAK’TA FAALİYET GÖSTEREN BM MİSYONLARI
1. UNIKOM (BM Irak - Kuveyt Askeri Gözlemci Grubu)
BM’nin kuruluş amaçları, ”uluslararası dostça ilişkiler geliştirmek, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda uluslararası işbirliğini sağlamak ve üyelerin dış
politikalarını uyumlaştıran bir merkez olmaktır” şeklinde antlaşma metninde tanım212
213
214
REÇBER, s. 65.
BM Güvenlik Konseyi sürekli üyelerinin ortak karar çerçevesinde hareket etmeleri nadiren
ortaya çıkmıştır. Körfez krizi ve sonrasında ortaya çıkan gelişmeler, sürekli üyelerin ortak karar almalarına sahne olmuştur. Fakat ABD, doğal müttefiki İngiltere’yi de arkasına alarak
UNSCOM yetkilerini tek başına kullanma gibi bir tutum içerisine girmiştir. ABD’nin, Irak’ın
UNSCOM çalışmalarına izin vermemesi halinde kuvvet kullanılması yoluna gideceği görüşü,
Rusya tarafından açıkça kabul edilmediği gibi; Fransa ve Çin öncelikli çözümün diplomatik
yollarda olduğu görüşünü kabul etmişlerdir. Bu nedenle ABD, müdahale görüşünü ertelemek
zorunda kalmıştır. BOZKURT, 2007, s. 168.
ÖZTÜRK, s. 5.
83
lanmıştır ve bu bağlamdaki faaliyetlerini başlıca 6 organı ile yürütmektedir. Bu
organların en önemlisi olan Genel Kurul’un amaçları ve prensipleri ise yine BM
Antlaşmasının içerisinde ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Bu amaçlardan birincisi ve
konumuzla da ilgili olanı, “uluslararası güvenlik ve barışın korunması ile silahsızlanma konularında işbirliğini artırıcı tavsiyelerde bulunmaktır215.
Irak, Kuveyt’ten çıkarıldıktan sonra çözülmesi gereken en önemli konulardan bir tanesi Irak’ın sahip olduğu kitle imha silâhlarının yok edilmesiydi. Bu nedenle, GK aldığı 687 sayılı kararı ateşkes koşullarının yanı sıra balistik füzeler de
dâhil kitle imha silâhlarının denetimini ve imhasını da öngörmekteydi. Bu silâhların imhasını ve denetim işlerini ise BM Özel Komisyonu (UNSCOM) ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) yürütecekti216. Ayrıca aynı kararda BM Özel
Komisyonu göreve başladıktan sonra durumunun altı ayda bir gözden geçirilmesi,
fakat süresinin uzatılması için her seferinde karar alınmasına gerek olmadığı da
hükme bağlanmıştır217.
UNSCOM ve IAEA, 9 Haziran’da kimyasal silahlara ilişkin, 30 Haziran’da
ise nükleer silahlara ilişkin denetim işlevine başlamıştır. Ardından BMGK 17 Haziran’da aldığı 699 sayılı kararla KİS denetçilerin BM’nin 687 sayılı kararı doğrultusunda Irak’ta gözlem faaliyetlerini sürdürme konusunda tam yetkili olduklarını
teyit etmiştir218. 23 Haziran daha işin başında Irak, nükleer tesislerini BM gözlemci
heyetine açmak istemeyerek ve heyetin istediği belgeleri vermekten kaçınarak ilk
kriz başlamıştır. Hatta bu sıralar yeni bir müdahale olasılığı üzerinde bile durulmuştur. Bunun üzerine BM, 15 Ağustos 1991 706 sayılı kararla Irak’a çağrıda bulunarak UNSCOM’un görevine müdahale etmemesini ve 687 sayılı karar doğrultusunda gerekli bilgi ve belgeleri Komisyon’a vermesini istemiştir219.
1992 tarihinde Irak’ta yapılan KİS denetimin sonucunda Irak’ta bulunan
200 yakın KİS tesisi ve ana parçaları ve füzeleri yok edilmiş yani yüzde 95 ortadan
215
216
217
218
219
ÖZGÜR Salih, Soğuk Savaş Ve Sonrası Dönemde Kitle İmha Silahları ve Silahsızlanma
Çabaları, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta 2006, s. 122.
ERKMEN, s. 327.
KÜÇÜKŞAHİN Ahmet, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Baskı, Harp Akademileri Basım Evi,
Ulusal Hakemli Dergi, 4 Sayı, 2008 İstanbul, (e.t. 20.11.2014), s. 165.
S/RES/699/(1991).
ARI, 2004, s. 478.
84
kaldırılmış kalanı da kısa bir zaman içerisinde yok edilecektir. Fakat Irak ile
UNSCOM arasında esas kriz 1996’nın Haziran ayında meydana gelmiştir. Irak’ın
BM heyetine Bağdat yakınındaki bazı tesislere girmesinde sorun çıkarması üzerine
heyet birkaç gün sonra Bağdat’ı terk etmiş, bunun üzerine de ABD uçakları Bağdat’ın 80 km. güneyinde bulunan Hakam tesisini bombalamıştır. Ancak mantıklı
düşünürsek Irak toprağı üç parçaya ayrılmıştı, Şii ve Kürtler bölgesi Saddam Hüseyin’e düşmanlar yani sadece Suni bölgesinde KİS tesisleri kura bilir çünkü sadece
Suniler Saddam’a destek oluyorlardı. Dolayısıyla KİS denetim yerleri beli noktalardan oluşmaktadır220.
1996 saldırısından sonra tekrar Irak hükümeti ile BM arasındaki sorun çözülmüş ve yeni bir kriz 1998 ağustos ayında, denetçilerin geri çekilmesiyle başlamış, müzakere için Bağdat’a bir heyet gitti. Iraklıların böyle ayak sürümelerden ve
kasıtlı provokasyonlardan sabrı taşımıştı artık, KİS denetçilerin, Irak’ın ulusal
egemenliği, güvenliği ve onuruyla doğrudan ilgili alanlara tamamen uygunsuz bir
şekilde girdiklerini düşünüyorlardı. Bu konuların açıklığa kavuşturulmasını istiyorlardı. Richard Butler elinde çok saldırgan bir programla geldi ve BM sözüyle değil
ABD sözüyle kalkıp oturuyordu, dolayısıyla Iraklılarda artık onu muhatap almayacaklarını açıkladılar. Butler’ın artık GK politikasının adil ve objektif bir uygulayıcısı değil, ABD’nin yardakçısı olduğunu düşünüyorlardı. Sonuç olarak Butler özel
Komisyon Başkanı BM kararıyla görevden alınmıştır221.
Irak’la yapılan ateşkesin şartlarının belirlendiği 687 sayılı BM Güvenlik
Konseyi kararıyla Irak ve Kuveyt sınırı boyunca Birleşmiş Milletler gözlem gücü
tarafından denetlenecek askerden arındırılmış bir bölge oluşturulmuştur. Aynı kararda BM Genel Sekreteri’nden söz konusu gücün konuşlandırılması için bir plan
hazırlaması da istenmiştir. Bunun üzerine BM Genel Sekreteri Konseye, 5 Nisan
2001’de bir rapor sunmuş, Güvenlik Konseyi de BM Kurucu Andlaşması’nın VII.
Bölümüne dayanarak 9 Nisan tarihinde aldığı 689 sayılı kararla 300 askeri gözlemciden oluşan BM Irak-Kuveyt Gözleme Misyonu’nu kurmuştur222.
220
221
222
ERKMEN, s. 328.
RİTTER Scott, PİTT William Rivers, Irak’a Savaş, Bush Yönetiminin Bilmenizi İstemediği
Gerçekler, 1 Baskı, Metis Yayınları, 2002 İstanbul, (Çeviren Çiçek ÖZTEK), s. 52.
KÜÇÜKŞAHİN, s. 166.
85
2. UNMOVIC (BM İzleme Değerlendirme ve Denetleme Komisyonu)
1998 yılın olayından sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 17 Aralık
1999’da 1284 sayılı kararıyla UNSCOM’un yerini almak üzere BM İzleme Değerlendirme ve Denetleme Komisyonu UNMOVIC’i kurdu ve 687 sayılı kararın yükümlülüklerini tamamlamak için ancak Irak bu kararı ilk başlarda kabul etmediğini
açıkladı223.
Birleşmiş Milletler’in Genel Sekreter’i Kofi Annan, Komisyon Başkanlığına İsveçli Hans Blix’i getirmiştir. Daha sonra atanan 16 üyeyle UNMOVIC’in kuruluşu tamamlanmıştır. Komisyonda yer alanlar, bilim adamları, mühendisler, analizciler, silah uzamanlar ve operasyon plancıları yer almıştır. Komisyonun finansmanı Irak’ın gıda karşılığı petrol programından karşılanmıştır. UNSCOM’un tersine UNMOVIC’in üyeleri BM çalışanlarıdır. UNSCOM üyelerinin mensubu bulundukları devletten maaşlarını almaları, casusluk skandalının sebepleri arasında sayıldığından UNMOVIC’te farklı bir yol izlenmiştir224.
UNMOVIC göreve başladıktan sonra denetim Başkanı üzerine düşen vazife Güvenlik Konseyi’ne üç ayda bir rapor verme zorunluluğunun bulunmasının
aynı zamanda 1284 sayılı kararın gereği rapor hazırlanırken diğer üyelere de danışılmasını öngörmesi, UNMOVIC üyelerinin sık sık bir araya gelmelerini sağlamıştır225. Aynı kararda hem Irak'ın denetlemelerden duyduğu rahatsızlık dikkate alınmış, yani denetçilerin görevlerini aşmamasına dikkat edilmiş, hem de Irak'a yeni
kurulan bir denetleme grubu olan UNMOVIC’i kabul etmesi ve denetçilerin ülkede
120 gün boyunca sorunsuz çalışmaya devam etmeleri durumunda, yani bu sürenin
takibinde Irak'a uygulanan ekonomik yaptırımların askıya alınacağı bildirilmiştir.
Ayrıca denetlemeler sorunsuz sürdüğü müddetçe, askıda kalma süresinin işlemeye
devam edeceği de belirtilmiştir. Ancak Saddam Hüseyin, ülkesine denetçileri kabul
etmemiştir. Çünkü ambargunun Irak üzerinden kalkmasını istemiştir226. 2002 yılın223
224
225
226
YEŞİLBURSA, s. 1329.
Web Sitesi:http://www.un.org/Depts/unmovic/new/documents/s-2000-292.pdf (e.t.16.03.2015)
Web Sitesi: http://www.un.org/Depts/unmovic/new/documents/resolutions/s-res-1284.pdf
(e.t.16.03.2015)
KİBAROĞLU Mustafa. “Kitle İmha Silahlarının Gelişim Süreci, Yayılmasının Önlenmesine İlişkin Yapılan Çalışmalar ve Geleceğin Güvenlik Tehditleri”, Bilkent Üniversitesi,
UİB, 2023 sayı Dergisi, 2002, (e.t. 03.12.2014), (ss. 1-24), s. 12,13.
86
da Irak, Hassas Bölgelerle ilgili Denetlemeleri protokolü diye bir teklif öne sürmüştü, Irak, gayet anlaşılır bir şekilde, yüzlerce istihbarat görevlisinin Irak içinde
bulunmalarını istemediğini belirtmiştir. Bu teklif GK tarafından kabul edilmiş ve
yürürlükteki kuralların bir parçası haline gelmiştir227. Sonuç olarak hem diplomatik
hem de koalisyon ülkelerin baskıları neticesinde 2002. 1441 sayılı karar çerçevesinde denetçileri kabul etmiştir. Denetçiler Irak’a gönderildi. Görevleri oldukça
hassas alanlarda incelemeler yapmaktı.
1441 sayılı kararda, Irak’ın 687 sayılı kararı ihlal ettiği tasdik edilmiş ve
aynı kararla Irak’a, silahsızlanma hususundaki yükümlülüklerini yerine getirmesi
için katı bir denetleme rejimi “son fırsat” olarak sunulmuştur. Rejimle, UNMOVIC
ve IAEA denetçilerine güçlendirilmiş bir otorite verilmiştir. Kararda Irak’tan yeni
rejimi kabul ettiğini yedi gün içinde açıklaması ve otuz gün içinde de kitle imha
silahları programının bütün yönlerini detaylı bir şekilde ilan etmesi talep edilmiştir.
Ancak kararda, Irak’ın söz konusu rejime uymayı reddetmesi halinde güç kullanılacağından bahsedilmemektedir. Bunun yerine Fransa, Rusya ve Meksika’nın ısrarlı talepleriyle Irak’ın denetleme rejimini maddi bir ihlali ortaya çıktığı takdirde
durumun, GK’nde ele alınmasına ilişkin bir hüküm karar metninde yer almıştır.
Irak, 1441 sayılı kararın gereklerini yerine getireceğini belirtmiş ve 8 Aralık
2002 tarihinde 11.807 sayfalık Irak’ın silahlarıyla ilgili raporunu BM’ye sunmuştur. 27 Ocak’ta Irak’taki çalışmalarını tamamlayan UNMOVIC Başkanı Hans Blix
ve IAEA Başkanı Muhammed El-Baradey, yaptıkları açıklamalarda Irak’taki denetlemelerinin sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmışlardır. Açıklamalarında altı ay
sure zarfı içinde elimizdeki bütün imkânları kullanarak Irak’ın elinde bulunduğuna
inanılan kimyasal ve biyolojik silahlara rastlamadık yönünde bir ifade kullanılmamıştır228.
227
228
Hassas Bölge Denetleme Usulleri, başlıklı bir sözleşme hazırlamıştı. Bu sözleşmeye göre denetçiler Iraklıların hassas kabul ettikleri bir bölgeye geldiklerinde, Irak dört kişiden oluşan bir
ekibi derhal içeriye alacak, bu ekip de gerçekten hassas olup olmadığı belirleyecekti. RİTTER,
s. 53.
UNMOVIC tarafından 120 gün sürecek bir çalışmanın sonunda vereceğe rapora göre belirlenecekken Saddam BM’nin teklifini derhal reddetmiştir. Dünya petrol rezervinin yaklaşık yarısını
elinde bulunduran Irak, Suudi Arabistan ve Kuveyt'in aralarındaki rekabet nedeniyle, özellikle
Suudi Arabistan ve Kuveyt’in ülkesel sorunların ötesinde söz konusu bu ekonomik nedenin de
etkisiyle ambargonun kalkmasını istemediklerini söylemek yanlış olmaz. Çünkü 1998’de 10
87
Mart 2003’te denetçilerini ülkeden çeken UNMOVIC, Irak’ın işgalinin ardından da faaliyetlerine devam etmiştir. Ancak tüm aramalara rağmen hâlâ Irak
Savaşı’nın gerekçesi olarak gösterilen Kitle İmha Silahları’nın izine rastlanamamıştır. 30 Haziran 2003 tarihinde Hans Blix’ten boşalan Komisyon Başkanlığı’na 1
Temmuz 2003 tarihinde Demetrius Perricos atanmıştır. 29 Haziran 2007 tarihinde
ise Güvenlik Konseyi’nin aldığı 1762 sayılı kararla UNMOVIC’in görevi sonlandırılmıştır229.
D. GÜVENLİK KONSEYİ’NİN 1441 SAYILI KARARI
1. Genel Olarak
Uzun tartışmalardan sonra Güvenlik Konseyi, Irak Savaşı tarihinde özel bir
önem taşıyan 1441 sayılı kararı 8 Kasım 2002’de oybirliğiyle kabul etmiştir230.
229
230
dolar olan petrolün varil fiyatı 2000’e gelindiğinde 34 dolara çıkmıştır. Petrol fiyatlarındaki 1
dolarlık bir artışın Suudi Arabistan’ın petrol dış satımında yaklaşık 1 milyar dolarlık bir yükselmeye yol açtığı düşünüldüğünde Suudi Arabistan ve Kuveyt’in özellikle petrol fiyatlarının
düşmesinden endişe duydukları için Irak'a uygulanan yaptırımların kalkmasını ister görünseler
de içtenlikle istediklerini düşünmek gerçekçi bir yaklaşım olmaz. ARI Tayyar, “Irak’a BM
Yaptırımları: Kitlesel İmha Silahlarının Denetimi ve Ambargo”, Avrasya Dosyası (Irak
Özel), C.6, Sa.3, Ankara, 2000, (ss. 1-25), s. 11.
Web Sitesi: http://www.un.org/Depts/unmovic/new/documents/resolutions/s-res-1762.pdf.
(e.t.16.03.2015).
1441 saylıyı kararın tam metni şu şekildedir; 1. Irak’ın ilgili kararlar uyarınca yükümlülüklerini
yerine getirmediğine ve özel olarak Irak’ın BM denetçileri ve IAEA’yla işbirliği yapmakta ve
687 (1991) sayılı kararın 8. Paragrafından 13. Paragrafına kadar olan kısım uyarınca tamamlaması gereken faaliyetlerde başarısız kaldığına karar verir; 2. yukardaki 1. Paragrafı kabul ederken, işbu kararla Irak’ın yapması için, Konsey’in ilgili kararları uyarınca silahsızlanma yükümlülüklerini gerçekleştirmesi için son bir şans verilmesine karar verir ve bundan dolayı 687
(1991) sayılı karar ve Konsey’in bunun tamamlayıcı diğer kararları doğrultusunda tam ve doğrulanmış bir silahsızlanma sürecini amaçlayan arttırılmış bir denetim rejimi oluşturmaya karar
verir; 3. silahsızlanma faaliyetlerinin yerine getirilmesine başlanması için Irak Hükümeti’nin
UNMOVIC, IAEA ve Konsey’e işbu kararın kabul edilmesinden sonra 30 gün içinde kimyasal,
biyolojik ve nükleer silahlarına ilişin programların balistik füzelerin ve bu tür silahların tam
yerleri dâhil olmak üzere uçaklarda kullanılmak üzere tasarlanmış insansız uçaklar ve dağıtım
sistemleri diğer gönderme sistemlerinin parçaları alt bileşenleri depolanmışları ve ilgili materyaller ve malzemeleri silah üretim veya malzemesi ile ilişkisinin olmadığı iddia edilenler dahil
olmak üzere diğer kimyasal, biyolojik ve nükleer programları geliştirme ve üretim kolaylıklarını kesin tam ve eksiksiz olarak bildirilmesini sağlayacağına karar verir; 4. Irak tarafından işbu
karar uyarınca yapılan bildirmede yanlış veya atlanan ifadelerin olması ve Irak’ın herhangi bir
zamanda işbu karara uyması veya uygulanması konusunda işbirliği yapmaması durumunda, işbu karar uyarınca Irak’ın yerine getirmemiş olduğu yükümlülükler belirlenecek ve aşağıdaki
11. Ve 12. Paragraflar doğrultusunda görüşü için Konsey’e rapor edilmesine karar verir; 5.
Irak’ın UNMOVIC ve IAEA’ya yeraltı da dâhil olarak üzere denetlemek istedikleri arşivleri ve
ulaşım araçları acilen engellemeden koşulsuz olarak ve sınırsız ulaşmalarını sağlamasına karar
verir ve UNMOVIC ve IAEA’nın görüşmek istedikleri tüm kişi ve memurlarla UNMOVIC’in
veya IAEA’nın kendi yetkileri çerçevesinde istediği tarzda ve yerde görüşebilmesinin acilen
engellemesinde sınırsız ve özel olarak ulaşmalarının sağlanmasına karar verir ve UNMOVIC
88
ve IAEA’nın kendi sağduyuları çerçevesinde Irak içinde veya dışında görüşmeler yapabilir ve
görüşülen kişilerin ve aile üyelerinin Irak dışında ulaşımlarının kolaylaştırılması, UNMOVIC
ve IAEA’nın özgün sağduyusuna bağlı olarak bu tür görüşmelerde Irak Hükümeti’nin gözlemcilerinin bulunmadığı bir ortamda yapılmasını ve işbu kararın alınmasının ardından 45 günden
fazla olmayacak bir süre içinde denetlemelere yeniden başlaması için UNMOVIC’e talimat verilmesi ve IAEA’dan talep edilmesini ve bundan 60 gün sonra Konsey’i bu konuda bilgilendirmesini kararlaştırır; 6. UNMOVIC Başkanı’nın ve IAEA Başkanı’nın 8 Ekim 2002 tarihinden Irak Hükümeti’nden General El-Sadi’ye gönderilmiş olan ve ekte bulunan mektubu destekler ve mektubun içeriğinin Irak için bağlayıcı olduğuna karar verir; 7. Konsey UNMOVIC ve
IAEA’nın Irak’ta bulunmalarının Irak tarafından uzun bir kesintiyle uğratıldığından hareketle
ve işbu kararda getirilmesi için ve önceki anlaşmalara rağmen, UNMOVIC ve IAEA’nın
Irak’taki çalışmalarını kolaylaştırması amacıyla Irak üzerinde bağlayıcı olarak şekilde aşağıda
belirtilen gözden geçiriliş ve ilave edilmiş yetkileri tesis edeceğine karar verir; UNMOVIC ve
IAEA kendi denetleme ekiplerinin kompozisyonunu belirleyecekler ve bu ekiplerin çok nitelikli ve deneyimli uzmanlardan oluşmasını sağlayacaklar; - tüm UNMOVIC ve IAEA personeli
ve uzmanları görevlilerini yaparken Birleşmiş Milletler’in Ayrıcalıklar ve Bağışıklıkları Sözleşmesi ve IAEA Ayrıcalıklar ve Bağışıklıklar Anlaşmasında öngörülen ayrıcalık ve bağışıklıklardan yararlanacaklardır; - UNMOVIC ve IAEA Irak içinde veya dışında girişlerde, denetleme
alanlarına veya denetleme alanlarından serbest, sınırsız ve acil hareket hakkına ve acil engelleme olmadan koşulsuz ve sınırsız olarak Başkanlık alanları da dâhil olmak üzere herhangi bir
alanı veya binayı 1154 (1998) sayılı kararın hükümlerine rağmen denetleme hakkına sahiptirler; - UNMOVIC ve IAEA Irak’ın şu anda ve önceki kimyasal, biyolojik, nükleer ve balistik
füze programlarıyla ilişkili ve araştırma, geliştirme ve üretim kolaylıklarıyla ilişkili tüm personelinin isimlerinin Irak tarafından sağlanmasını isteme hakkına sahiptir; - UNMOVIC ve
IAEA’nın her türlü güvenliği, yeterli derecedeki Birleşmiş Milletler Güvenlik Görevlilerince
sağlanacaktır; - UNMOVIC ve IAEA bir alanı denetlemek amacıyla o alan denetlenene kadar
hiçbir şeyin değişmemesi için Irak’ın o alandaki yer ve hava hareketlerini askıya alma, ilgili
alanları dondurma çerçevesindeki alanlar ve transit koridorlar dâhil olarak üzere harici bölgeler
oluşturmayı ilan etme hakkına sahiptir; - UNMOVIC ve IAEA, insanlı ve insansız keşif araçları dâhil olmak üzere belirlenmiş ve kanatlı hava taşıtlarını serbest ve sınırsız bir şekilde kullanma ve indirme hakkına sahiptir; - UNMOVIC ve IAEA kendi özgün sağduyuları çerçevesinde tüm yasaklanmış silahları alt sistemlerini bileşenlerini kayıtlarını materyallerini ve ilgili
diğer parçalarını ortadan kaldırma tahrip etme veya zararsız hale getirme hakkına ve bunların
üretilmesine yönelik kolaylıklara veya malzemelere el koyma veya kapatma hakkına sahiptir; UNMOVIC ve IAEA, personeli veya bunların resmi ve kişisel bagajları araştırılmadan denetlemeler için kullanılacak malzemelerin veya materyallerin serbest bir şekilde ithal edilmesi ve
denetlemeler sarısında alınan herhangi bir malzemeyi materyali veya dokümanı ele geçirme ve
ihraç etme hakkına sahiptir; 8. Irak’ın Birleşmiş Milletler veya IAEA’nın herhangi bir temsilcisine veya personeline yönelik düşmanca bir eyleme girişmemesine veya bu doğrultuda tehdit
etmemesine karar verir; 9. Genel Sekreter’den Irak üzerinde bağlayıcı olan işbu kararı acil olarak Irak’a bildirmesini ister; bu bildirimden sonra 7 gün içinde Irak’ın işbu karara tam olarak
uyacağı niyetini onaylamasını talep eder ve Irak’ın UNMOVIC ve IAEA ile hemen koşulsuz
ve aktif olarak işbirliği yapmasını talep eder; 10. Tüm Üye Devletler ’den UNMOVIC ve
IAEA’ya görevlerini yerine getirebilmesi için yasaklanmış programlarla ilgili veya Irak’ın
1998’den beri yasaklanmış materyalleri elde etme girişimlerine ilişkin bilgiler dahil olmak üzere görevlerinin diğer yönleriyle ilgili herhangi bir bilginin sağlanması ve alanların denetlenmesi için kişilerle görüşülmesi için bu görüşmelerin koşulları ve sonuçlarının UNMOVIC ve
IAEA tarafından Konsey’e rapor edilmek üzere toplanması için ve diğer tüm konularda tam
destek vermelerini talep eder; 11. UNMOVIC Başkanı’na ve IAEA Başkanı’na işbu karar çerçevesindeki yükümlülükleri dâhil olmak üzere Irak’ın silahsızlanma yükümlülüklerine uymada
başarısız olması durumunda olduğu gibi Irak’ın denetleme faaliyetlerini herhangi bir şekilde
engellemesi durumunda Güvenlik Konseyi’ne acil olarak haber vermesini emreder; 12. Yukardaki 4 ve 11 paragraflar doğrultusunda bir rapor alınması üzerine durumun değerlendirilmesi
ve uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması amacıyla ilgili Konsey kararlarına tam bir uyumun yerine getirilimesin ihtiyacı için acil olarak toplanmasına karar verir; 13. Bu bağlamada
Konsey’in Irak’ı yükümlülüklerini ihlal etmeye devam etmesi durumunda ciddi sonuçlarla kar-
89
Kararı özetlersek, ilk olarak Irak’ın Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı
(IAEA) ve UNSCOM denetçilerinin işlerini engelleyip, KİS üretme imkânı ve balistik füzelerini imha etmekte başarısız olduğunu belirtmiştir. Bunun yanı sıra Irak,
1991 yılda çıkan 687 sayılı karardaki yükümlülüklerini yerine getirmeyerek maddi
ihlalde bulunmuştur231. İkinci olarak karar, silahsızlandırma projesini tamamlamak
amacıyla yeni bir inceleme komisyonu UNMOVIC’ı kurarak,232 yükümlülüklerini
yerine getirmek için Irak’a son bir fırsat daha tanımıştır. Üçüncüyse 1441 sayılı
kararın 13. paragrafındaki karara uyması sonucunda ciddi yaptırımlarla karşılaşacağı ifadesi en önemli ve bir o kadar da tartışmalı olmuştur233.
ABD, GK'nin bu iki sözcükle amaçladığı ya da kastettiği şeyin, Irak’ın kendisinden beklenen işbirliği ve rapor yükümlülüğünü yerine getirmediği takdirde,
BM adına Irak'a karşı savaş açılabileceği ve ayrıca GK’nin yeni bir kararına gerek
duyulmayacağını savunmuştur. 1441 sayılı kararı incelediğimizde, Irak’ın hangi
tutumu maddi bir ihlal oluşturur; kim bu maddi ihlali belirtme yetkisine sahiptir ve
eğer Irak maddi ihlalde bulunursa ona karşı kuvvet kullanmak için yeni bir karara
gerek var mı gibi sorular karşımıza çıkmaktadır. 1441 sayılı karar, maddi bir ihlalin
nasıl oluşabileceğini açıkça beyan etmiştir. Karar, Irak’ın BM Güvenlik Konseyi’ne, 60. gün içerisinde toplu imha silahlarını geliştirme programlarıyla ve bu si-
231
232
233
şı karşıya kalacağı konusunda defalarca uyardığını tekrar anımsatarak; 14. Konuyu değerlendirmeye devam etmeye karar verir; S/RES/1441/(2002).
ABD yapacağı müdahaleyi 'hukuki' bir zemine oturtmaya çalışıyor. Irak'ın nükleer tesislere sahip olduğunu, şayet önü alınamazsa dünya için büyük bir tehdit oluşturacağını bütün dünyaya
kabul ettirmek istiyor. BM Güvenlik Konseyinden şu sıralar çıkarılacak bir kararla ABD Irak
üzerinde kendi oyununu oynamak istiyor. Bu karara göre Irak ülke içinde tüm tesisleri, Saddam'ın sarayı dâhil ve şüpheli yerleri BM denetim kuruluna açmalı. Ve Irak'ın herhangi bir engellemeye başvurması halinde gerekli askeri müdahalenin yapılması. İSKENDER, s. 9.
17 Aralık 1999’da Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 1284 sayılı kararıyla UNSCOM’un
yerini almak üzere BM İzleme Değerlendirme ve Denetleme Komisyonu UNMOVIC’i kurdu.
Daha bilgi için bkz, S/RES/1284/(1999).
Ayrıca ABD Irak savaşını önleyici meşru müdafaa hakkına da dayandırmaktadır. ABD’nin
Irak savaşına hukuki meşruiyet kazandırmak için Irak’ın KİS’e sahip olması ve EL-kaide örgütü ile bağlantısı bulunması nedeniyle, önleyici meşru müdafaa hakkına dayanarak Saddam Hüseyin rejiminin Amerikan ulusal güvenliği için oluşturduğu tehdidin ortadan kaldırılması gerektiği iddia edilmiştir. Buna göre, BM Şartı’nın 51. Maddesinde doğal bir hak olarak bahsedilen meşru müdafaa hakkının, KİS’e sahip olması nedeniyle diğer ulusların güvenliğine karşı
tehdit oluşturan ve tüm uğraşlara rağmen söz konusu silahları elinde bulundurmaya devam
eden, ayrıca ABD’ye karşı terörist saldırlar düzenleyen ve halen uluslararası terörizmle bağlantısı bulunan Irak’a karşı ileri sürülebileceği savunulmaktadır. LA- MAMURİ Abd Ali Kazım,
AL-MESEUDİ, Besme macid, s. 220.
90
lahların kullanımıyla ilgili oldukça ayrıntılı bilgiler içeren bir rapor göndermesi
gerektiğini öngörmüştür. Ayrıca Irak’tan, UNMOVIC ve IAEA’nin çalışanlarına
her türlü çalışma, seyahat ve hareket özgürlüğünü tanıması, Irak bilim adamlarıyla
görüşülmesi ve her hangi bina hatta başkanlık köşklerine girmesi için tam bir işbirliği içinde kendisine verilen uluslararası yükümlülükleri yerine getirmesi talep
edilmiştir234. Konsey, kararın uygulanabilmesi amacıyla Irak’a atacağı her adım
için bir süre tanımıştır. 1441 sayılı kararda, UNMOVIC ve IAEA’dan kararın çıkmasından sonra 45 gün içinde teftiş işlemlerini başlatmaları ve bundan 60 gün sonra yapılacak araştırmaların sonuçlarını Konsey’de değerlendirilmesi istenmiştir235.
2 ay Irak’ta süren KİS denetim görevi neticesinde UNMOVIC ve IAEA’dan11.807
sayfalık bir silah raporu sunmuş, rapora göre Irak’ta bu süre içinde KİS’lara ilişkin
hiçbir ize rastlamadık ancak bu rapor ABD’yi tatmin etmemiştir236.
2. Kararın Uygulama Takvimi
15 Kasım 2002 tarihine kadar Irak'a 1441 sayılı kararı gözden geçirip kabul
etmesi ve Güvenlik Konseyi’ne kararın gereklerini yerine getireceğine dair bilgi
vermesi için süre tanınmış ve en son kararı kabul etmiştir. 15–18 Kasım 2002 tarihleri arasında UNMOVIC'in Başkanı Hans Blix ve IAEA’nın Müdürü Muhammed
El-Baradai en az 20 kişilik bir uzman heyetiyle Bağdat'a giderek bağlantıları kuracak, çalışma ofislerini, silah denetçilerinin çalışacağı laboratuarları ve kullanacakları yolları belirleyecekti. 25 Kasım 2002'den itibaren yaklaşık 12 kişiden oluşan
234
235
236
Irak Dışişleri Bakanı tarafından Genel Sekreter’e gönderilen 16 Eylül 2002 tarihli mektubun
Irak’ın Konsey kararlarına uyması konusunda devam eden ihmalini tamir etmeye yönelik bir
ilk adım olarak dikkate alarak, UNMOVIC Başkanı ve IAEA Başkanı tarafından Viyana’daki
toplantılarını takiben Irak Hükümeti’nden General El Sadi’ye 8 Ekim 2002 tarihinde gönderilen ve Irak’ta UNMOVIC ve IAEA tarafından denetimlerin yeniden başlaması için önceden
olması zorunlu düzenlemeleri içeren mektubu dikkate alarak ve mektupta belirtilen düzenlemeleri doğrulamayı sağlamak için Irak Hükümeti’nin devam eden hatasına yönelik ciddi kaygılarımızı vurgulayaraktır. Johan Yoo, International Law and War in Iraq, AJIL, Vol. 97, lssue
3, 2003, s. 565 567.
VAROL Ahmet, “ABD'nin Dayattığı BM Kararı’’,
http://www.vahdet.com.tr/isdunya/dosya1/0131.html, (e.t. 12.11.2008.)
1441 sayılı karar uyarınca silah denetçilerinin görevlerini tamamlamasını beklemeden, ABD bu
sureci ihlal eden ve yok sayan bir yaklaşımla BM Güvenlik Konseyine bir muhtıra vermiş ve
saldırıyı başlatmıştır. Irak ile ilgili Silah Denetim Komisyonu (UNMOVIC) Başkanı Hans Blix
basına verdiği 26.3.2003 günlü demeçte; “İlla ki savaş isteyen ABD, kapıyı suratımıza çarptı.
...8 Kasım 2002 tarihli B.M. Güvenlik Konseyi kararı ABD’nin giriştiği savaş için asla meşru
zemin oluşturmaz.” demiştir. Hans Blix, UNMOVIC Şefi, KİS ilgili açıklama,
http://tr.wikipedia.org/wiki/Irak_Sava%C5%9F%C4%B1. 10 Ocak 2003.
91
bir ilk çalışma heyeti Irak'a giderek ön hazırlık ve acil teftişler yapacaklardı. Yani 8
Aralık 2002'de Irak'a tanınmış ilk 30 günlük süre dolmuş olacaktı. Süre kısıtlığı
nedeniyle araştırmayı hızlandırmak zorundaydılar ondan dolayı 23 Aralık 2002'den
itibaren Irak'a, arama operasyonu için 80 – 100 arası müfettiş gönderilmiş ardından
geniş çaplı bir teftiş çalışması başlatılmıştır. UNMOVIC ile IAEA’nın aramayı
başlatmaları için tanınan 45 günlük süre dolmuş olacaktı. 21 Şubat 2003 tarihine
kadar UNMOVIC ile IAEA'nın yaptıkları araştırmalarla ilgili raporlarını hazırlayıp
BM Güvenlik Konseyi’ne sunmaları gerekmekteydi237.
14 Şubat 2003’te 1441 sayılı karar doğrultusunda UNMOVIC ve IAEA’nın
ortaklaşa yürüttüğü çalışmalar sonunda Blix ve Baradai ikinci raporlarını BM’ye
sunmuşlardır. Blix, Irak’ın işbirliği konusunda daha istekli olduğunu ve 60 ülkeden
225 görevliden oluşan denetim heyetiyle 300’den fazla tesiste önceden haber vermeden 400’den fazla denetim gerçekleştirdiklerini ve henüz ABD’nin olası Irak
işgalini haklı çıkartacak bir kanıta ulaşılamadığını, son olarak da Powell’ın sunduğu bilgilerin güvenirliğine yönelik de kuşkularını belirtmiştir. El-Baradai ise;
Irak’ta yasaklanmış nükleer faaliyetler olduğu yönünde hiçbir kanıt bulunamadığını, bununla beraber halen bazı konuların araştırıldığını, Irak’taki denetimlerin genişletilmesi ve daha fazla denetçi gönderilmesi gerektiğini ayrıca Irak yönetiminin
kitle imha silahlarının üretiminin ve ticaretinin yasaklanmasını öngören kararının
(14 Şubat’ta Irak bu yönde bir yasanın kabul edildiğini duyurmuştu) da önemli bir
adım olduğunu ifade etmiştir. Asıl bu gelişmeler dünya kamuoyunda Amerikan
karşıtı duyguları ateşlemiştir. Bu gelişmelerin ardından 15 Şubat’ta dünyanın hemen her yerinde geniş çaplı Amerikan karşıtı gösteriler yapılmıştır238.
Kararı kısaca özetleyecek olursak: Irak’a bir haftalık kararın kabul edilmesi
için süre tanınmaktadır. KİS’ları ve nükleer silah programı hakkında BM’e tam
doğru ve eksiksiz bilgi sunması için bir ay süre tanınmaktadır. Irak’ın bu kararı
şartlarını kabul etmesi halinde denetçiler derhal çalışmaya başlayacaktır. Çalışma-
237
238
UN Doc S/RES/1441 (2002), Paragraf. 11–12.
ÖZTÜRK, s. 22.
92
lardan elde ettikleri sonuçları 60 gün içerisinde en geç 21 Şubat 2003 tarihine kadar
ilk raporlarını sunacaklardır. Denetimler başkanlık saraylarını da kapsayacaktır239.
3 - 2003 Irak-Amerika Savaşı ve Uluslararası Hukuk Açısından Değerlendirilmesi
11 Eylül İkiz Kuleler ve Pentagon saldırısından sonra, ABD ve İngiltere'nin
zorlaması ile BM Güvenlik Konseyi, ittifakla 8.11.2002 gün ve 1441 sayılı kararında, ''Irak'ın kitle imha silahlarından arındırılması, aksi durumda ciddi sonuçlarla
karşılaşabileceği'' belirtilmiştir240.
Bu da özelikle 1990 sonrası başlayan uluslararası terörizm ve Kitle İmha Silahları (KİS) gibi yeni tehdit algılamalarının artmasına ve birtakım devletlerin, önleyici meşru müdafaanın yönüne atıf yaparak silahlı kuvvet kullanımlarına yol
açılmıştı ve çabalarının artmasına neden olmuştur. ABD’ye 11 Eylül 2001 tarihinde
gerçekleştirilen terör saldırıları sonucunda Bush Doktrini, uluslararası terörizmi
yok etmek ve radikal unsurlar karşı kazanmak için ilk olarak önleyici eylemde bulunma hakkına dayalı bir strateji geliştirmiştir241.
Bildiğimiz gibi 1991 yılında 661 sayılı kararla Irak ambargo kuruldu yani
ihraç ve ithal sadece BM üyeleri değil aynı zamanda bütün devletler Irak’la ticaret
ve siyasi ilişkiye girmeleri yasaklandı. Dolayısıyla Irak’a insani ihtiyaçlarda BM’in
sıkı bir kontrolünden geçtikten sonra ithal ediliyor ve bunun haricinde her şey yasak konmuştur. ABD Orta doğu büyük hayalini gerçekleştirmesi zamanı gelmiş ve
ilk işi 2001 yılı içinde Irak’ın birkaç yıl içinde atom bombası ve nükleer silâh üretebilme kapasitesine erişeceğine dair haberler ortaya koymuştur. Hatta İngiliz ve
ABD basını daha da ileri giderek Irak’ın kuzeydoğusundaki (Hemrin) bölgesinde
239
240
241
BOZKUT, 2007, s. 179.
NOYAN, Özkan, ABD'nin Irak'a askeri saldırısı sürecinde saldırgan ve müttefiklerinin
hukuki durumu, İzmir - BİA Haber Merkezi, http://bianet.org/bianet/siyaset/17797- (e.t.
01.04..2015). ss. 1-5, s. 4.
ABD yıllardır Körfez bölgesel güvenliğinden daha kalıcı bir rol edinmenin yollarını aramaktadır. Mevcut gerekçeler Irak ile olan anlaşmazlıktan kaynaklansa da, Körfez’de güçlü bir Amerikan kuvveti bulundurma ihtiyacı Saddam Hüseyin rejimi sorununa üstün gelmektedir. Açıkça
görülüyor ki, Amerika’nın Irak’ı işgal planının Saddam Hüseyin ile ya da kitlesel yıkım silahlarıyla hiçbir ilgisi yoktur. Irak’ın işgali zaten olması beklenen bir şeydi, Saddam Hüseyin bahane oldu. Raporda şöyle deniyor: Saddam sahneden çekilse bile, Irak gibi İran da ABD’nin
çıkarlarını tehdit ettiği için Suudi Arabistan ve Kuveyt’teki üsler varlığını sürdürecektir. Rupe,
Irak İşgalinin Perde Arkası, 1 Baskı, yayın Ayhan matbaası, İstanbul 2007, Çev, DABANCALI Buket ve PESEN Alaz, s. 72.
93
iki adet atom bombasının kullanıma hazır hale getirildiğini ileri sürmüştür. Aynı
zamanda çeşitli kaynaklarda çıkan haberlere göre Irak yönetimi, BM silâh denetimcilerinin çıkmasından sonra, kitle imha silâhları üretme çabalarını sürdürmüştür.
Dahası, başta ABD olmak üzere birçok çevre, Irak’ın kitle imha silâhları programı
sorumlusu Hıdır Hamza’nın verdiği bilgilere dayanarak Irak’ın iki üç yıl içerisinde
nükleer silâh üretebileceğini iddia etmiştir242. Yine aynı konuda benzer açıklamalar
2001 yılı içinde de yapılmıştır. Alman istihbarat servisi BND’ye dayanarak yapılan
açıklamalarda Irak’ın üç yıl içinde atom silâhı, 2005’e kadar ise 3000 km menzilli
füzeler üretebilecek duruma gelebileceği iddia edilmiştir. Ancak bütün bu iddiaların ne derecede doğru olduğu anlaşılamamaktadır. Çünkü daha önce de belirttiğimiz gibi Irak’a 1998 yılındaki Çöl Tilkisi Operasyonu’ndan beri silâh denetimi
uygulanmamaktadır. Dolayısıyla denetimi 2007 yılına kadar surmuş ancak KİS
ilgili hiçbir şeyi bulamamışlardı243.
1441 sayılı karar ile Konsey, Irak’ı koşulsuz işbirliğine çağırmış ve 30 gün
içinde elindeki silah sistemlerinin tam listesini BM’ye sunması için son bir şans
vermiştir244. Aksi takdirde ciddi sonuçlara katlanacağını belirtmiştir. Irak’ın 687
sayılı karar ile kendisine istinat ettirilen yükümlülükleri ihlal ettiğinin 1441 sayılı
kararda, bu yükümlülüklerin yerine getirilmesi gerektiği tekrar hatırlatılmış ve 687
sayılı kararın uygulanabilmesi için UNMOVIC ve IAEA yetkililerinin görevlerine
devam etmelerinin önemi vurgulanmıştır245.
ABD BMGK’yı etkilemeye ve girişeceği savaşın hukuki dayanağı konusundaki eleştirileri hafifletmek için GK’dan kararı çıkartmaya çalıştırmıştır. Bir
242
243
244
245
Scott Ritter, 1998’de BM denetleme programı sona erip Irak’tan ayrıldığımda, altyapı ve tesisler yüzde 100 oranında yok edilmişti. Buna şüphe yok. Ellerindeki bütün araçlar ve tesisler yok
edilmiştir. Silah tasarım yıkılmıştı. Üretim donanımı bulunup yok edilmiştir. Uranyum ve plütonyumun zenginleştirilmesi sırasında yayılan gama ışınlarını yerinde izleyebileceğimiz hem
taşıtlardan hem de havadan araçlarımız vardı. Hiçbir şey bulamadık. Irak’ın nükleer silah üretmek için ihtiyaç duyduğu endüstriyel altyapının yok edildiğini kesin olarak söyleyebiliriz. Öyle
de olsa Irak’ın bu imkânı da, malzemeyi de elinde bulundurduğuna dair bir kanıtımız yok. Aslına bakılırsa, eldeki kanıtların büyük bir kısmı Irak’ın gerekli malzemeye sahip olmadığını
gösteriyor. RİTTER, s. 29-30.
ERKMEN, s. 329.
1441 sayılı kararın Irak tarafından kabul edilip denetçilerin göreve başlamasına rağmen, ABD
ve İngiliz uçaklarını bombalama eylemleri devam etmiştir. Bu bombalama eylemlerinin dayanağı tespit etmek çok güçtür. Uluslararası hukukta ortaya çıkan boşlukluların güçlü devletler
lehine işletildiği iddiası bu olayda gerçeklik kazanmaktadır. BOZKUT, 2007, s. 181.
UN Doc S/RES/1441 (2002), Paragraf. 11–12.
94
yandan da Irak’a karşı uluslararası alanda bir siyasal kampanaya yürütmekteydi.
Rusya, Fransa ve Çin gibi daimi üyelerin de savaşa karşı olan ve bunu engellemek
için Irak’ın KİS’in denetimi konusunda GK 2002’de 1441 sayılı kararı BM ile işbirliği içinde hareket etmesini istenmiştir246. Yani bu karlara, Irak’ın KİS’den arındırılması süreci GK’nin kontrolü altında devam etmektedir. Dolayısıyla Irak’ın
yükümlülüklerini ihlal etmesine rağmen bunun henüz kuvvete başvurmayı gerektirmediği, alınmış olan GK kararlarının yerine getirilmesi için kuvvet kullanma
değil, denetim faaliyetlerinin devam etmesi gerektiği belirtilmiştir. Bu nedenle de
1441 sayılı karar Irak’a karşı kuvvet kullanmasına müsaade etmemektedir247.
UNMOVIC ve IAEA KİS denetim ve araştırma sonucunda 1441 sayılı karar gereğince 8 Aralık 2002’de BM’ye yaklaşık 12.000 sayfalık bir silah raporu
sunmuş, ancak bu rapor ABD’yi tatmin etmemiştir248. Bush’un açıklaması, sunulan
raporun doğru bilgiler içermemesi halinde BM kararlarının maddi ihlalinin söz konusunu olduğunu ve bunun da askeri müdahaleye zemin yaratacağını ifade etmesi,
ABD’nin Irak’a müdahalede bulunmaya karar vermiş olduğunu ve bunun için gerekli hukuki zemini yaratmaya çalıştığını göstermektedir249. Ancak Irak’ın silah
denetçilerini ülkesine kabul ederek denetim faaliyetlerine tekrar başlanmasına müsaade etmesi ve gerçekleştirilen denetim faaliyetleri sonucunda IAEA Başkanı Muhammed El-Baradai ve UNMOVIC Şefi Hans Blix’in 2003 Ocağında sundukları
raporlarda KİS’e rastlamadıkları ve denetimler için daha fazla zamana ihtiyaç duyduklarını açıklamışlardır. Aynı raporda Hans Blix’in açıklaması ̏ silah denetimlerinin oldukça olumlu gittiğini, Irak’ın bazı füzeleri imha ettiğini, bu nedenle de kuvvet kullanma yöntemine başvurmak için şu anda erken olduğunu açıklaması, GK
246
247
248
249
ÖRNEK, s. 216.
BOZKUT, 2007, s. 188.
2002’nin Aralık ayında Irak, BM’in kendisine (Güvenlik Konseyi’nin Şart’ın BM Şartı’nın) 7.
Bölümü kapsamında emredici nitelikte önlemler alabileceği hükmü gereğince) bölgedeki nükleer, kimyasal ve biyolojik silahları yok etmesi emrini içeren kararına cevabında 12,000 yakın
sayfalık bir rapor yayınladı. Bu rapor 1991 savaşı öncesi Irak’la uluslararası silah ticareti içerisinde bulunan ABD şirketlerinin de içinde bulunduğu şirketlerin varlığını doğruluyor ve bu ticaretin bu derece yayılmadan önce ABD tarafından düzenlendiğini de ortaya koyuyor. Rapora
göre, sonradan bu işe başlayan firmalar, tasfiye edilmiş olanların sadece bir kısmını oluşturuyor. GENDZIER, s. 1.
Bu noktada başlıca problemin hesapla ilgili olduğuna inanıyorum. Irak kitle imha silahlarının
yüzde 90 – 95’ini yok etti. Tamam, şunu unutmayalım ki, geriye kalan yüzde 5-10’luk kısım
ile de bir tehdit oluşturmaz. Hatta bir silah programı bile oluşturamaz; RİTTER, s. 30.
95
687 sayılı kararı gereğince yürütülen silahların denetimi sürecinin devam ettiği ve
Bağdat yönetiminin söz konusu kararları ihlal etmesinin henüz söz konusu olmadığı anlamına gelmektedir ̋. Dolayısıyla da Irak’a karşı gerçekleştirilmek istenen askeri müdahalenin hukuki zeminden yoksun olduğunu ortaya koymaktadır250.
2002 - 2003 yıları arasında Irak’ın krizin evresinde, hukuken vurgulanması
gereken ilk konu açısından değerlendirirsek, ABD’nin Irak’a karşı kuvvet kullanma
niteliğinde tedbirlere başvurma önerisinin öncelikle Konsey’de, üye devletlerce bir
karar almayı sağlayacak çoğunluktan yoksun kalmasıdır. Bu devletlere, Birleşmiş
Milletler sistemi içinde uluslararası barış ve güvenliğin korunmasında, diğer devletlerden daha büyük bir sorumluluğun verildiği, Çin, Fransa ve Rusya gibi daimi
üyeler de dâhildir251. Uzun zamandır Irak'ı vurmak için bahane arayan Washington
yönetimi sonunda "bölge istikrarı" ve "Irak'ın kitle imha silâhlarından temizlenmesi" gibi hiçte ikna edici olmayan gerekçelerin arkasına sığınarak hepsinden öte
uluslararası hukuku hiçe sayarak gerçekleştirdiği harekâtla Irak'a yine bomba yağdırdı252. Elde etiğimiz sonuca göre, BM Güvenlik Konseyi’nin uluslararası devlet
şiddetini engelleme konusunda başarısızlığı ve ABD’nin düşmanlık beslediği ülkelere karşı ya da politika gereği ayrımcılık yapması, hem BM örgütünün saygınlığına bir kara leke olarak düşmüş, hem de uluslararası hukukun dünyadaki etkinliğine
büyük bir darbe indirmiştir253.
1991' den sonra ikinci kez 20 Mart 2003 Perşembe günü sabaha karşı ABD
uçakları Irak'ı bombalamaya başladı ve ABD Başkanı George W. Bush yaklaşık
altı hafta sonra, 2 Mayıs 2003'te, savaşın sona erdiğini ilan etti254. Irak işgali konusunda BM Antlaşması Sistemi dışında olduğunu ve bu sistemin yapısına karşı söylem ve eylemlerine rağmen, ABD ve İngiltere BM Güvenlik Konseyi kararlarını da
250
251
252
253
254
Bağdat'ın sunduğu 12 bin sayfalık silah bildirimi belgesiyle ilgili görüşlerini Güvenlik Konseyi'ne sunmak için New York'taki BM merkezine bulunan Blix, açıklamasında, ‘‘Irak‘ta yaklaşık 2 aydır bulunuyoruz, ülkede bugüne kadarki en geniş alanda inceleme yapıyoruz ve dumanı
tüten hiçbir silah bulmadık'' dedi. Irak'ın silah bildiriminin yanıtsız birçok büyük soruyu barındırdığını ifade eden Blix, denetçilerin bir hafta içinde daha fazla Iraklı uzmanla görüşme yapacağını
söyledi.
Hans
Blix,
UNMOVIC
Şefi,
KİS
ilgili
açıklama,
http://tr.wikipedia.org/wiki/Irak_Sava%C5%9F%C4%B1. 10 Ocak 2003.
TARHANLI, s. 19.
DEMİRCİOĞLU Beytullah, Dünya Gündeminde Geçen Ay, Altınoluk İnternet arşivi, 1999 Ocak, Sayı: 155, dergi.altinoluk.com, (e.t. 11.01.2015), s. 50.
MESÇİOĞLU, s. 2.
GÖZTEPE, s. 2.
96
müdahalenin meşrulaştırma araçları olarak kullanma yolunu da izlemiştir. Bu durum Duncan’a göre, ABD’nin kendi doktrinine olan güvensizliğinin ifadesidir255.
Bu çerçevede 20 Mart 2003’te ABD ve İngiltere, BM Güvenlik Konseyi’ne gönderdikleri mektupta, 1991’deki ateşkesin temelinin ortadan kalktığı ve 678 sayılı
kararla verilen yetkilendirmeye dayanıldığı açıklanmaktadır. Diğer taraftan ise,
ABD’nin ve uluslararası toplumun meşru müdafaa hakkı çerçevesinde hareket ettiği ileri sürülmektedir256. Ayrıca, GK 1441 sayılı kararının sondan bir önceki paragrafında, Irak’ın, süregelen bir biçimde yükümlülüklerinin ihlali nedeniyle ciddi
sonuçlarla karşılaşacağı konusunda, Irak’a karşı kuvvet kullanma niteliğinde zorlayıcı tedbirlerin de uygulanabilmesi olanağını Konsey tarafından defalarca uyarıldığına dikkat çekilmiştir. Bu paragraf, ABD ve İngiltere tarafından, Irak’a karşı kuvvet kullanma yolunu açan bir diğer yetki dayanağı olarak yorumlanmıştır257.
ABD Irak’a saldırının meşruiyet gerekçeleri konumuz çerçevesinde değerlendirdiğimizde, Irak’ı silahtan arındırmak üzere BM Güvenlik Konseyi’nin verdiği
687 sayılı karar çerçevesinde düzenlendiği” iddia edilen harekâtın arka planındaki
karar, BM Güvenlik Konseyi’nin 678sayılı karar gerçekleşen Körfez Harekâtı sonrasında Irak için almış olduğu 687. 8 Nisan 1991 tarihli karardır. Bu kararla, Irak
ve Kuveyt sınırları arasında silahtan arındırılmış bir bölge tesis edilerek BM gözlemcilerinin bu bölgeyi teftiş etmek üzere gönderilmelerine, Irak’ın bütün kimyasal
ve biyolojik silahları ile uzun menzilli balistik mermilerini imha etmesine, nükleer
silah geliştirmemesine ve Irak’ın silahlarını incelemek üzere özel bir komisyonun
kurulmasına karar verilmiştir. Güvenlik Konseyinin 1441 sayılı kararının Irak’a
karşı bir kuvvet kullanma hakkı doğurup doğurmadığı konusuna gelirsek; devletler
arası ilişkiler düzeyinde kuvvet kullanma yasağının tek istisnası olan meşru müdafaa hakkı ifade eder ki, Güvenlik Konseyi’nin 1441 sayılı kararını ABD ve İngiltere’nin iddia ettiği gibi Irak’a karşı zorlayıcı tedbir niteliğinde kuvvet kullanımını
haklılaştırıcı bir gerekçe saymak hukuken mümkün değildir258.
255
256
257
258
E.J. Duncan, Preventive War and International Law after Iraq, 22 Mayıs 2003,
<http://www.globelaw.com /Iraq/Preventive _war _after_iraq.htm>, (e.t. 07.11.2014).
KESKİN, 2004, s. 13.
TARHANLI, s. 47.
HEKİMOĞLU, s. 88.
97
Oxford, Cambridge ve London School of Economics mensubu 16 Devletler
Hukuku hocasının Guardian Gazetesinin 7 Mart 2003 günlü sayısında yayınlanan
ortak bildirişimine göre; '' Bizler, Devletler Hukuku hocalarıyız. Kamuya açıklanan
bilgiler temel alındığında, Irak'a karşı askeri güç kullanımının Devletler Hukukuna
göre hiç bir haklılığı yoktur. Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, yalnızca iki istisnai
durumda kuvvet kullanmaya izin verir, ''silahlı bir saldırıya cevap veren bireysel ve
kollektif meşru savunma hali'' ve ''barışa tehdit', barışın ihlali ve fiili tehdit durumlarında BM Güvenlik Konseyi tarafından kollektif bir cevap biçiminde güç kullanması etkisinin verilmesi''. Şu anda, meşru savunma için güç kullanma iddiasına hiç
bir dayanak yoktur. Gelecekte yapılacağı öngörülen saldırıya karşı ''önleyici meşru
savunma doktrininin devletler Hukukunda hiç bir dayanağı yoktur259. Mevcut koşullarda, ne Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 1441 sayılı kararı, ne de, evvelce alınmış bir karar, güç kullanımına izin vermektedir260.
Söz konusu yasağın açıkça ifade edildiği BM Antlaşması’nın 2. Maddesinin
4. fıkrasında bir devletin diğerine karşı güç kullanması bir yana, güç kullanma tehdidinde bulunması bile yasaklanmıştır. Yine üye devletler bakımından pozitif bir
yükümlülük olarak aralarındaki uluslararası uyuşmazlıkları uluslararası barışı ve
güvenliği tehlikeye düşürmeyecek şekilde çözmelerini emreden 3. fıkra hükmünü
de bu yasakla birlikte düşünmek gerekir. Dolayısıyla ABD’nin Irak’a müdahalesine
yönelik olarak verilmiş bulunan bir Güvenlik Konseyi kararı mevcut olmadığına ve
Irak’ın da ABD’ye fiili bir saldırısı söz konusu olmadığına göre, ABD’nin Irak’ı
işgali uluslararası hukuk bakımından tartışmasız bir aykırılık örneği ortaya çıkarmaktadır261. Bu durumda BM Sözleşmesinin temel ilkesi olan ''Kuvvet Kullanma
ve Tehdidi Önleme Yasağı’nın yukarıda 51.maddede belirtilen ''meşru savunma'' ve
259
260
261
2002 yılında ilan edilen bu doktrin çerçevesinde, ABD’nin, rakipsiz gücünü ileride tehdit edebilecek potansiyel rakiplere karşılık askeri müdahale hakkına sahip olacağı öngörülmüştür.
Saldırganlığa yer açan bu yeni doktrinin uluslararası ilişkilerde kuvvet kullanımını yasaklayan
BM Adlaşmasına aykırı olduğu açık bir şekilde ortadır. Önleyici kuvvet kullanılmasına izin veren bu strateji küresel bir hiper gücün Uluslararası Hukuk ve BM Antlaşması tarafından kabul
edilen normların kendi çıkarları doğrultusunda çarpıtmasından başka bir şey değildir. AYDIN,
s. 67.
NOYAN, s. 4.
HEKİMOĞLU, s. 77.
98
42.maddede belirtilen ''açıkça askeri güç kullanımına izin verme'' istisnalarının bu
olayda uygulanması hukuken mümkün değildir262.
ABD ve İngiltere, Irak'a planladıkları ve fiilen uygulamaya koydukları askeri saldırı ile BM Sözleşmesinin 2.maddesini ve BM Güvenlik Konseyinin Irak ile
ilgili kararlarını açıkça ihlal etmişler ve uluslararası barış, adalet ve güvenliği tehlikeye düşürmüşlerdir. Bu askeri saldırıya, karadan, havadan, denizden fiili destek
veren veya mali olarak destekleyen ABD ve müttefiki olan ülkeler BM hukukunu
açıkça ihlal etmektedirler263. Amerikan Anayasasına göre Başkan, görevini yasalara uygun olarak yapmakla sorumludur. ABD Federal Suç Kanununa göre, Başkan'ın, Anayasaya aykırı davranması halinde Adalet Bakanı tarafından üç yargıçtan
oluşan bir Bağımsız Kurul'un oluşması ve bir soruşturmanın başlatılması imkân
dâhilindedir. Çünkü BM Sözleşmesini, ABD'de imzalamış ve sözleşme hükümlerine uyacağını taahhüt etmiştir264.
262
263
264
Stanimir; bir başka devletin sahip olduğu nükleer füzeleri yok etmek için meşru müdafaa iddiasında bulunmanın zor olduğunu belirtmektedir. Diğer bir değişle, bu silahları yok etmek için
yapılan askeri eylemleri meşru müdafaa olarak nitelendirmek mümkün değildir. Bu eylemler
meşru müdafaadan ziyade; caydırma ya da misilleme hareketleri olarak değerlendirilebilir.
STANIMIR Alexandrov Self, Defense Against the Use of Force in International Law, Netherlands, Kluwer Law International, 1996, (e.t. 17.12.2014).s. 165. Zira Irak, meşru müdafaa
hakkının başlatılabileceği herhangi bir şey yapmamıştır. Dolayısıyla bir kullanma tehdidi olmaksızın sadece KİS’e sahip olmak hukuksuz bir silahlı saldırı olarak değerlendirilmemektedir. Bir devletin KİS edinmesinin engellenmesi ya da onları yok etmesi istenilse bile, bu silahsızlanma yükümlülüğünün ihlali kendiliğinden bir silahlı saldırı durumu olarak değerlendirilemez. VORK Rene, The Use of Force in the Modern World: Recent Developments and Legal Regulation of the Use of Force, Baltic Defence Review, Vol. 2, No. 10, 2003, ,(e.t.
19.12.2014), s. 44.
NOYAN, s. 3.
Birleşmiş Milletler eski silah denetçisi Scott Ritter’la yapılmış bir söyleşi oluşturuyor. Ritter,
ne savaşa karşı, ne de kapitalizme. Amerikan ordusunda istihbarat subaylığından emekli, eski
bir deniz piyadesi. Londra’da 28 Eylül gösterisine konuşmacı olarak katıldıktan sonra The Guardian gazetesinde 7 Ekim günü yazdığı yazarda şöyle diyor: bir deniz piyadesi olarak, ABD
Anayasası’nı yabancı ve yerli tüm düşmanlardan korumak için yemin ettim. Bu yemini çok
ciddiye alıyor ve bu anayasa için canımı feda etmeyi göze alıyorum. Bunu, asker olduğum süre
boyunca, Çöl Fırtınası Harekâtı’nda aktif görev almak da dâhil olmak üzere kanıtladım. Ben
pasifist değilim, ama Başkan Bush’un Irak’a savaşa gitmesine bu kez karşıyım. Ritter, aslen,
Bush’un ABD Anayasası’nı ihlal ettiğine inandığı için bu savaşa karşı. RİTTER, s. 9.
99
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
̏ IRAKIN ÖZGÜRLEŞTİRİLMESİ OPEEASYONU 2003 ̋
A- Genel Olarak
ABD’nin Irak’a bulunduğu suçlamalarda gerek kitle imha silahları konusunda gerekse terör bağlantısı konusundaki iddialarının boş çıkmasıyla geriye sadece Saddam yönetiminin insan hakları uygulamaları gerekçe göstermekle kalmıştı
ve dolayısıyla II Bush doktrini gereği Irak’ın özgürleştirilmesi gerektiği kalmıştır265. Oysa insan hakları ihlalleri ve demokratikleşme kriteri esas alınmış olsaydı
bu müdahalenin Irak’tan önce bir yığın başka ülkede de söz konusu olması gerekirdi. Kaldı ki gerek operasyon esnasında gerekse operasyonda Irak’ta 250,000 dolayında Iraklı yaşamını yitirmiştir ve yitirmeye de devam etmektedir. Ebu Grureyb
hapishanesi dünya kamuoyuna yansıyanlar ve ABD’nin Irak’ta girişmiş olduğu
diğer politikalar, bu devletin asıl amacı konusundaki kuşkular tamamen haklı çıkarmıştır266.
ABD Başkanı George Bush Ocak 2002’de Kongre konuşmasında; KİS ilişkin bazı ülkeleri şer ekseni olarak nitelendirmiş ve bunların Irak, İran, Suriye ve
Kuzey Kore sahip olduklarını belirterek, artık Amerikan yönetiminin terör örgütle-
265
266
Nitekim ABD’nin “Irak’ın Özgürlüğü” olarak nitelendirdiği Irak harekâtının maksadı şu gerekçelerle açıklanmaya çalışılmıştır; a) Saddam rejimini sona erdirerek Irak’ta demokratik bir
rejime geçilmesini sağlamak, b) Irak’ın kitle imha silahlarını ve dağıtım ağını bulup yok etmek,
dünya çapında kitle imha silahlarının yasa dışı yollardan yayılması ile ilgili istihbarat elde etmek, c) Irak’ta saklanan teröristleri bulmak; diğer ülkelerdeki terörist bağlantıları ortaya çıkarmak, d) Irak’a karşı uygulanan yaptırımları ve ambargoları sona erdirip bir an önce insani
yardım faaliyetlerine başlamak, e) Irak halkına ait olan petrol kuyularının ve diğer kaynakların
güvenliğini sağlamak, f) Irak’ın toprak bütünlüğünü esas alan ve komşularına tehdit oluşturmayacak yeni bir yapılanmaya gitmek. Sonuç olarak ABD’nin Irak’a müdahalesinin nedenlerini siyasal, ekonomik, stratejik ve güvenlik odaklı kaygılar olarak özetleyebiliriz. TÜLEMEZ
Coşkun, Irak’ın Muhtemel Geleceği ve Türkiye’ye Etkileri, Atılım Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2013, s. 14.
ARI, 2004, s. 58.
100
rinden ziyade bunlarla bağlantıları olan hükümetleri hedef alacağını ilan etmiştir.
Aynı yılın 25 Ekim’inde, artık harekete geçme vaktinin geldiği belirtiliyordu267.
Keza ABD, teröre yataklık ettiği veya edeceği ve silahsızlanma konusundaki yükümlülüklerini ihlal ettiği ve elindeki KİS’i sorumsuzca kullanacağı gerekçeleri ile
BM Güvenlik Konseyi izni olmaksızın oluşturulacak bir komisyon ile Irak’a karşı
kuvvet kullanabileceğini resmen açıklamıştır268. Ayrıca Bush yönetimi Irak’a savaş
açma konusunu müzakere ederken, gruptaki en milliyetçi kişiler de Ortadoğu için,
Saddam Hüseyin’in alaşağı edilmesini (ki bu bölgenin geçireceği dönüşümdeki ilk
adım olacak) öngören temizlik planlarını savunuyor269.
Irak’a Özgürlük Operasyonu ( Operation Iraqi Freedom) kod adıyla bilinen
Amerikan – İngiliz işgal operasyonu 20 Mart 2003 sabahı başlamıştır. ABD’nin
yaklaşık 200,000 askerine karşılık Irak’ın 435,000 askeri, ABD’nin 429 tankına
karşılık Irak’ın 2600 tankı ve ABD’nin 500 savaş uşağına karşılık Irak’ın elinde
300 savaş uçağı bulunmaktaydı. Ancak ABD’nin savaş teknolojisi ve kapasitesi
bakımından Irak’ın çok daha üstün olmasına karşın Irak’a saldırısına karşı
BMGK’nde uzun süredir tepkilerini ortaya koyan Fransa, Almanya, Rusya ve Çin
gelişmelerden derin endişe duyduklarını belirterek, Irak’a yönelik saldırıların durdurulması çağırısında bulunmakla yetinirken, Belçika’dan yapılan açıklamada da,
ABD’nin hukuk düzeninden ayrıldığı ifade edilmekteydi. Saldırı karşısında ülkelerin ilk tepkileri şöyleydi: Fransa cumhurbaşkanı Chirac, Irak Savaşı’nın gelecek
için ciddi sonuçlar doğuracağını söylemiş ve insani bir felaket yaşanmadan sona
267
268
269
Irak politikası belirginleşecektir. Gelinen son aşamada, ABD, Irak’a BM’nin alacağı GK kararı
doğrultusunda müdahale etmeyi planlamaktadır. ABD’nin nihai amacı, gerçekleşecek bir Irak
müdahalesiyle orta Doğu bölgesine uzun süreli yerleşerek gerek petrolün kontrolü yoluyla
enerji güvenliğini sağlamak, gerekse Israil-Filistin sorununa kalıcı çözüm bulmaktır. Güvenlik
Konseyi’nden ABD’nin Irak’a müdahale etmesine olanak sağlayan bir kararın çıkabilmesi için
Irak’ın BM’nin oluşturduğu silah denetçilerinin hazırlayacağı rapor doğrultusunda değerlendirilmesi önem kazanıyor. UĞRASIZ Bülent, A.B.D.’nin Irak Politikası, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt 5, Sayı:4, 2003, (e.t. 17.11.2014), (ss. 152-156),
s. 156.
BEDEN, s. 70.
Cheney Ağustos’ta yaptığı bir konuşmada yönetimin rejim değişikliğine ilişkin düşüncelerinden bazılarını açıkladı. Hüseyin’in alaşağı edilmesinin bölgeye saymakla bitmez faydalar sağlayacağını ve ABD’nin İsrail-Filistin barışına yönelik girişimlerini son derece olumlu etkileyeceğini öne sürdü. Cheney Dış Savaş Gaziler ulus konvansiyonuna şunları söyledi: En büyük
tehditler ortadan kalktığında, bölgedeki özgürlük düşkünü halklar sürekli barış sağlayabilecek
değerleri savunma şansına sahip olacak. Rupe, s. 152.
101
ermesini dilemiş; ABD yönetimini uluslararası hukuku ihlal etmekle suçlayan Çin
ise, ABD’nin Irak’a karşı başlattığı saldırının derhal durdurulmasını istemişti. Almanya hükümetinin açıklamasında, Irak’a karşı savaşın başladığı haberi federal
hükümette derin endişe ve dehşet uyandırmıştır, denilmekteydi. Rusya Devlet başkanı Putin de ABD’nin Irak operasyonunun büyük bir siyasi hata olduğunu ve derhal durması gerektiğini söylemekle yetinmişti. AB Dönem Başkanı Yunanistan,
Irak sorununun barışçı yollar ve birlik içinde çözülmemesinden üzüntü duyduklarını bildirmiştir270.
Irak özgürleştirme operasyonu Mayıs 2003’te “görevi tamamlanmıştır” ardından hemen kurulan “Geçici Koalisyon Kurulu’nun (GKK) şefi Paul Bremer,
“koalisyon güçlerinin” Irak ekonomisinin yeniden düzenlenmesine ilişkin ayrıntılı
programını acilen açıklamıştı. İlk olarak Irak’ta kamu sektörüne ait 48 sanayi işletmesi hızlı bir şekilde yabancı özel tekellere satılarak özelleştirilmişti. GKK’nın
bir diğer önemli kararı “uluslararası şirketlerin Irak’ta diledikleri sektörde, diledikleri biçimde yatırım yapabilmelerini” sağlayan 39 Sayılı Karar idi. Bu karara göre,
ulus-ötesi şirketler Irak’ta diledikleri sürece faaliyet gösterebilir ve elde ettikleri
karların %100’ünü de hiçbir sınırlama olmaksızın ülke dışına çıkartabilirdi. Böylelikle Irak’ın ulusal sanayini bağımsız ve özgün hedefler doğrultusunda denetlemesi
olanağı ortadan kaldırılmış olmaktaydı.
Sonuç olarak ABD’nin Irak’ı özgürleştirme operasyonu adıyla işgali etmiş
ama ABD’nin niyeti Irak halkının yaşamını daha iyiye götürmek ve demokratik bir
yönetim kurmak değildi. Aslında Irak, ekonomisi ve toplumsal yapısı ile neoliberal
projenin muazzam ölçekte bir saldırısına uğratılmış durumdadır. Irak’ın işgalinin
ardında yatan ana nedenin “petrol rezervlerinin ele geçirilmesi” olduğu sıkça dile
getirilse de, işgal sonrasında Irak’ın ekonomik yapısının top yükün yeniden düzenlenmesine ilişkin tasarımlar ve bir oldubittiye getirilen “şok uygulamalar”, neoliberal projenin aslında bölgeye yönelik çok daha geniş kapsamlı bir planı olduğunu
ortaya koymaktadır271.
270
271
ARI, 2004, s. 59.
ERİNÇ Yeldan, Irak Ekonomisinin Neoliberal İşgali, ne.bilkent.edu.tr, 29 Haziran 2005, (e.t.
07.12.2014) (ss. 1-2).
102
B- ABD’nin Orta Doğu Politikası Bağlamında Irak’ın Önemi
ABD’nin Orta Doğu yönelik politikası 1920’lerde bölgede petrolün varlığının fark edilmesiyle ve buna paralel olarak Amerikan petrol şirketlerinin bölgedeki
petrol ayrıcalıklarından pay kapma yarışına dâhil olmalarıyla beraber başlamıştır.
Ancak ABD’nin bölgeyle askeri bağlantı esas olarak II. Dünya Savaşı sonrası yıllara, yani Soğuk Savaş yıllarına rastlamaktadır. Başkan Eisenhower 1951’de Batı
Asya’nın dünyanın en önemli stratejik bölgesi olduğunu ifade etmekteydi. Yirmi
yıl sonra iktidara gelen Başkan Nixon da, aynı şeyi söylemiştir. Aslında ondan sonra gelen bütün başkanlar bu geleneği sürdürerek bölgenin stratejik ve ekonomik
önemine dikkat çekmiştir272.
Sovyet imparatorluğunun çökmesi ve Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle ortaya
çıkan güç boşluğu yeni Amerikan yönetimi için bir fırsat doğmuş yani ABD’nin
söz konusu amaçlarına dünya liderliği amacını eklemesine ve en temel politika
haline getirmesine yol açmıştır. Artık Amerikan yönetimlerinin öncelikli hedefi
hegemonik bir güç haline gelmek ve bu pozisyonlarını sürdürmek için gerekli finansal, politik, askeri ve coğrafi koşulları yerine getirmektir. Diğer bir ifadeyle
doların dünya ticaretindeki merkezi konumunu ve ABD’nin mali piyasalardaki
egemenliğini sürdürmek ve bunun için olası rakiplerin rekabet edebileceği alanlar272
İkinci Dünya savaşı sonrası, Doğu ve Batı Blokları arasında yaşanan Soğuk Savaş döneminde
terörizm her iki Blok arasında devam eden mücadelenin bir parçası olmuş devlet destekli uluslararası terörizme sık sık başvurulmuştur. Örneğin, Soğuk Savaş sırasında ABD başta olmak
üzere batılı devletler, diğer ülkelerdeki yatırımlarını ve çıkarlarını korumak amacıyla yandaş
hükümetleri desteklemişlerdir. 1960’lı yılların başında ABD Başkanı Kennedy ile birlikte
“devrimci ayaklanmalara” karşı, yandaş hükümetleri desteklemek amacıyla karşı devrimci şiddet ile terör örgütleri kurup, devrimci ayaklanmalara kendi metotlarıyla cevap vermek olarak
tarif edilebilen “karşı-ayaklanma” adı verilen siyasî savaş anlayışı ABD dış politikasının temel
öğelerinden biri olmuştur. Teröre karşı terör uygulama düşüncesinin hâkim olduğu “karşı ayaklanma” da, ordu içinden oluşturulan özel kuvvetler veya paramiliter örgütler kullanılarak devrimci ayaklanmalara karşı gayri-nizami bir savaş yürütülmüş ve bu devletlerde yoğun bir kitle
terörü meydana gelmiştir. Diğer taraftan devam eden oligarşik düzene bir alternatif olarak ortaya çıktığı iddia edilen Komünizmin başlıca temsilcisi SSCB ve Doğu Blokuna mensup diğer
devletler de, bu tür rejimlere karşı mücadele eden isyancı grupları aktif bir şekilde desteklemiş,
silah, eğitim ve danışman temini gibi hususlarda yardımcı olmuştur. SSCB’nin çökmesi ve
Doğu Blokunun dağılmasından sonra ortaya çıkan bilgi ve belgelerden söz konusu ülkelerin
IRA, Japon Kızıl Ordusu ve Baader-Meinhof Çetesi gibi pek çok terörist örgüte destek verdiği
anlaşılmıştır. Örneğin, Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinden sonra Doğu Alman İstihbarat Servisi’nin (STASI), Batı Avrupa’da bulunan solcu grupları gizlice finanse ettiği, teröristlere barınma, istihbarat, eğitim, seyahat ve kimlik belgeleri, plastik cerrahi gibi değişik konularda yardımlarda bulunduğu ortaya çıkmıştır. Bkz. LIVINGSTONE Neil C: Myth & Conspiracy in International Affairs: Terrorism: Conspiracy, Myth and Reality, Fletcher F.
World Aff., Vol. 22, 1998, (e.t. 08.09.2014), s. 7.
103
da avantajlı hale gelmek ve bunu korumak; özellikle petrol üzerindeki denetimi
elinde bulundurarak rakiplerin rekabet güçlerini zayıflamak; hatta onları rekabet
edemez hale getirmek; ayrıca olabildiğince daha geniş bir coğrafyada kontrolü sağlamak; özellikle stratejik noktaları denetim altında bulundurmak; uluslararası siyasal karar organlarında rakiplerine inisiyatif kullandırmamak; bu çerçevede BM’yi
Amerikan çıkarları dışında karar almaz hale getirmek; Amerikan politikaları için
tehdit oluşturan İran ve Suriye gibi ülkeleri terörist devletler olarak niteleyip uluslararası toplumun dışına artarak cezalandırmak; hatta boy hedefi haline getirmek,
tüm bu amaçları gerçekleştirmek için askeri harcamaları olabildiğince arttırmak ve
bu çerçevede dünyanın en büyük askeri gücünü elinde bulundurmaya devam etmektir273.
ABD’nin Irak politikasının amaçları Özellikle petrol zengini Körfez ülkeleri
başta olmak üzere Orta Doğu bölgesinde Irak’ın bölgesel güç olma politikasının
önüne geçmek, Irak’ı kitle imha silahları (KİS) üretmekten alıkoymak, Radikal
İslam’ın etkisinin azaltılmasını, İsrail’in varlığını sürdürmesini, Saddam Hüseyin’i
iktidardan uzaklaştırmak ve Orta doğu bölgesinde ABD müttefiklerinin istikrarının
devamını sağlamaktır274.
ABD’nin Irak politikası sanıldığı gibi sadece Saddam’ı devirmeyi içermiyor. Hiçbir zaman tek boyutlu politika izlemeyen ABD açısından Saddam, gidinceye kadar çeşitli kargaşalara yol açarak ABD’de bölgede diğer sahalarda da avantaj
sağlayan bir lider, belki Saddam bunu bilerek veya isteyerek sağlamıyor, ama çevre
şartlarını belirleyen ABD Saddam’ın attığı her adımdan kar ediyordu. Şu an itiba273
274
Bu bağlamda, ABD’nin Orta Doğu politikasının geçmişten günümüze iki ana temel üzerine
oturduğunu belirtmekte fayda vardır. Bunlardan birincisi petrolün akısını denetleme ve bunun
rakip güçlerin eline geçmesini engellemek bağlamında Orta Doğu’da dost ve müttefik ülkelerle
ilişkilerin geliştirilmesidir. İkincisi ise bölgedeki bu çıkarlarla da bağlantılı olarak Israil’in güvenliğini sağlamadır. AL- MAMURİ Abd Ali Kazım, AL-MESEUDİ, Besme macid, s. 145.
Soğuk Savaş’ın sonuna kadar hatta 2000’li yıllara kadar Orta Doğu’ya yönelik geleneksel
Amerikan Politikasının ana hedefleri, petrolün (ABD denetiminde) düzenli bir şekilde sevkinin
sürekliliğini sağlamak, bölgenin ve bölgedeki petrol kaynaklarının içeriden veya dışarıdan bir
başka gücün kontrolüne girmesini önlemek veya üretici ülkeler üzerinde denetim kurarak petrolün sevkini engellemek veyahut petrolü ve petrol üreticisi ülkeler üzerinde sağladıkları denetimi Batı dünyasına karşı kullanmaya çalışmalarını engellemek; Körfez’deki Amerikan müttefiki olan geleneksel rejimleri iç ve dış tehditlere karşı koruyarak mevcut istikrarı sürdürmek;
İsrail’in güvenliğine, egemenliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik gerekçe ve olası tehditleri
önlemek ve tüm bu amaçları gerçekleştirmek için gerekirse askeri güç kullanmaktı. ARI, 2004,
s. 206.
104
riyle ABD’nin Saddam’ın gitmesinden de kalmasından da büyük avantajları var.
Öte yandan ABD’nin orta doğuda yaşadığı sıkıntı bölgedeki Arap ülkelerinin sınırlarının, bu bölgede daha önce egemen olan İngiltere’nin dizayn ettiği şekilde olması ve bu nedenle ABD’nin bugünkü çıkarları açısından Washington’un beklediği
faydayı sağlayamamasıydı275.
19. yüz yılında ABD büyük hedeflerini gerçekleştirilmesi için önündeki iki
seçenekten birini tercih etmek durumunda kalmıştır. Bunlardan ilki, amaçların tek
tek hayata geçirilmesi ve bütüncül sonuca ulaşmak, diğeri, hedeflerin tamamını
kapsayacak şekilde, farklı ancak birbirine paralel politikalar üreterek bu amaçların
uzun vadede gerçekleşmesi yoluna gitmek. İkinci yolu tercih eden ABD için ünlü
Orta Doğu uzmanı tarihçi (Bernard Lewis), bir formül hazırlamıştır. Lewis, Orta
Doğu ülkelerini; İran ve Irak gibi ülke halkı ABD taraftarı olan anti-Amerikan diktatörlükler; Mısır ve Suudi Arabistan gibi ülke halkı ABD karşıtı, ancak ABD yanlısı olan diktatörlükler; İngiltere ve İsrail gibi hem halkı hem de rejimi ABD’ye
dost olan ülkeler olmak üzere üç kategoriye ayırmıştır. ABD’nin hedeflerine uygun
şekilde bir öncelik sıralaması da bu çerçevede ortaya konulmuştur. Bunlar içerisinde 1950’den beri çok ince bir siyasetle özellikle Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin’i tuzağına düşürmeyi başarmıştı. Dolayısıyla ABD Irak’a verdiği KİS’e hem
savaşa soktu hem de suçlu olarak gösterdi, aynı zamanda Saddam iktidarda kaldığı
sürece büyük bir tehdit unsuru olarak görülmesine yol açmıştır.276 ABD yönetimi,
formül uygulamasına başlamasıyla kendisine karşı olan ilk iki devletin (İran ve
Irak) öncelikli etkisiz hale getirilecek hedefler olması gerektiğine karar vermiştir.
Bu bağlamda, Körfez Savaşı ile birlikte, üç saç ayaklı genel bir politika benimseyerek hedeflerine ulaşmaya çalışmıştır277. “Çifte çevreleme/kuşatma” projesi adı verilen, İran Irak arasında 8 yıl süren savaş içerisinde paralel olarak ABD iki tarafa da
silah desteğinde bulunmuştur. ABD’nin 1990’lı yıllarda Ortadoğu’ya yönelik be275
276
277
ARI Tayyar, Ortadoğu Irak Dedikleri, Irak’a BM Yaptırımları: Kitlesel İmha Silahlarının Denetimi ve Ambargo, www.diplomatikgozlem.com/, 2002 (e.t. 01.02.2015)s. 9.
ÖZKAN, s.233-234.
Bu noktada, Irak’ın Kuveyt’i işgali ve arkasından ABD önderliğindeki müttefik güçlerin Irak’a
saldırması, Ortadoğu’nun dünya politikasındaki stratejik önemli ve Amerika’nın, yenidünya
düzeni çerçevesinde Ortadoğu’ya yeni bir biçim vermek istemek ve tek süper güç olma konusunu kanıtlamaya çalışması göz önüne alındığında, gerçekten dönüm noktası şeklinde, incelenmesi gerekli önemli gelişmelerdir. USLU Nasuh, Körfez Savaşı ve Amerika’nın Politikaları, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi 54-3. 2009, (e.t. 27.03.2015). s. 167.
105
nimsediği bu politika, ilk kez Clinton’ın özel danışmanı Martin Indyk’in 18 Mayıs
1993‟te (Washington Institute for Near East Policy) adlı düşünce kuruluşunda yaptığı bir konuşmada dile getirilmiştir. Söz konusu politika, Soğuk Savaş döneminde
birbirine karşı kullanılan Irak ve İran’ın, birlikte ekonomik ve siyasi olarak sistem
dışına itilmesi ve uluslararası arenada yalnız bırakılması, izole edilmesi amacına
dayanıyordu. Çifte çevreleme politikasının temel öğeleri ise; ABD’nin Körfez devletleriyle geliştireceği işbirliği ile İran ve Irak’ın askeri açıdan çevrelenmesi, ekonomik yaptırımlarla bu iki rejimin davranışlarının değiştirilmesi, müttefiklerle olan
işbirliğinin artırılarak her iki ülkenin de rejimlerinin zayıflatılması olarak sıralanabilirdi278.
Amerika Birleşik Devleti en büyük hedefi dünya hâkimiyetini ele almaktı.
Bugün gerek Cumhuriyetçi Parti’nin gerekse Demokrat Parti’nin iktidarında uluslararası hukuka yönelik tutarlı bir duruşa sahip olmuş ve dünya ticaret, ekonomik
dolar sütunluğu hata dil konusunda da üstünlüğünü korumakta aynı zamanda uluslararası hukuk kurallarını kendi çıkarları için kullanma yönünde yorumlamış ve
uygulamıştır. Bush döneminde Irak’ın Birleşmiş Milletler Sözleşmesinin ihlal edilerek işgal edilmesi aslında bu durumun bir örneğidir279.
ABD, Afganistan’a yönelik müdahalesinden sonra dikkatini Irak diktatörlük olan, İran ile yapmış olduğu savaş sırasında İran kuvvetlerine ve Halep’çe gibi
yerlerde kendi halkına karşı kitle imha silahları kullanmış olan ve halen çevresi için
büyük bir tehdit oluşturduğunu düşündüğü Irak’a yöneltmiştir280. Ayrıca ABD’nin
dış politikası gereği, Irak'ta kendisine yakın bir grubu işbaşına getirmek için çeşitli
muhalif grupları desteklemiştir. Bu muhalif grupları üç kısımda ele alabiliriz: Kürtler, Irak Ulusal Konseyi (INC) yani Sünniler ve Şiiler. Muhalif Kürtler ve Şiiler,
Irak'a yönelik ABD politikasını desteklemekle beraber, Irak'ın diktatör yönetiminin
değişmesini ya da düşürmeyi Iraklılar tarafından sağlanması gerektiğine inanmak-
278
279
280
ERKMEN, s. 105.
HURMİ Ayşe Bahar, Bush ve Obama Karşılaştırması Çerçevesinde Amerikan Dış Politika
Analizi, Alternatif Politika, Cilt: 2, Sayı: 1, 2010,
(e.t. 13.02.2015).
www.alternatifpolitika.com/page/docs/.../Ozet-Ayse_Bahar_Hurmi.pdf , s. 63.
TAŞDEMİR Fatma, Uluslararası Anarşiye Giden Yol: Uluslararası Hukuk Açısından Önleyici Meşru Müdafaa Hakkı, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 2, Sayı: 5, 2006, (e.t.
19.10.2014), (ss. 75-89), s. 76.
106
tadırlar. Bu bağlamda zaman zaman Saddam'ın ABD tarafından devrilerek yerine
ABD yanlısı (kuklası) bir iktidar gelmesine hoş bakmaktadırlar. Günümüzde Irak
Cumhur Başkanı Kürtlere, Başbakan koltuğunda Şiiler oturmaktadır. Ayrıca Irak
halkının bütünlüğünü oluşturan Sünnilere de hiçbir hak tanımamıştır281.
ABD’ye göre, Ortadoğu’da KİS üretebilecek güçte ve ülkeleri için önemli bir
tehdit unsuru olan iki ülkeden biri İran diğeri Irak’tı. Bu yüzden tek tek veya bu iki ülke
birlikte kuşatma altına alınmalı, çevreleme operasyonu ile dünyadan soyutlanmalı ve ardından denetleme yoluyla kontrol altında tutulmalıydı. Kuveyt’in işgali nedeniyle dünya
kamuoyunun tepkisini çeken Irak öne çıkmaktaydı ve Irak’ta bulunan muhalefetçiler
Saddam yönetimini düşürmeye yönelik avantaj elde etmesiyle ABD bu sebeplerden
ötürü izolesi daha kolay olabilirdi. Böylesi bir politikanın başarıya ulaşması neticesinde elde edilebilecek kazanımlar ise, Bu yüzden ABD’nin, Irak’ı tecrit politikası, genel
olarak önce ekonomik ambargo ile yoksullaştırma, ardından siyasal yalnızlığa itilerek güçsüzleştirme ve sonrasında da KİS’in denetimi ve bulunduğu takdirde imhası
yoluyla dış dünyaya düşman gösterme biçiminde üç saç ayağından oluşmuştur.
ABD yeni savaş siyaseti karşı devleti ekonomik açısından çökelmesi dolayısıyla I. Körfez Savaşı’nın başlangıcında alınan ekonomik ambargo, kararlarla
uygulanmaya başlanmıştır. Amaç, fakirleşen halkın iktidarda bulunan Saddam Hüseyin yönetimine karşı tepki göstermesini sağlamaktır. Tüm sefaletin müsebbibi
olarak görülen Saddam yönetimine karşı halkın yoğun bir tepki göstermesi ve
ABD’nin de Irak merkezi hükümetine muhalefet edenlere destek vermesi sonucunda, Irak içindeki muhalif kanadın, herhangi bir ABD askeri müdahalesi mevzubahis
olmaksızın, Saddam iktidarını devirmesi planlanmıştır. Irak halkı, Saddam iktidarını deviremez ise, o zaman Saddam muhalifleri ABD’den destek isteyecektir. Neticede, gerçekleşen bir iktidar değişimi veya Irak’ın işgali senaryosu dünya kamuoyunda meşru hale gelecektir. Anlaşılacağı üzere çevreleme ve soyutlama politikası,
uzun vadede Irak’ın işgali için sadece Saddam’ın varlığını dahi başlı başına bir
neden olarak gösterebilecek şekilde hazırlanmıştır282.
281
282
İSKENDER, s. 8.
BEDEN, s. 67.
107
Dolayısıyla 2003’te ABD ve müttefiklerinin Irak’a saldırmasının öncesinde
ve saldırı sürecinde ABD Körfez Savaşı sonrasında yapılan açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla ABD’nin planı sanılanın aksine karadan askeri bir harekât değildir.
Aksine ABD Irak’ta Saddam Hüseyin ve yakın kadrosunu hedef alan çok teknik bir
bombardıman gerçekleştirecektir. Bu bombardıman sırasında Saddam’ın çok güvendiği Milli Muhafız ordusu dâhil Saddam’ın tüm destekleri ortadan kaldırınca
gerek ordu gerekse sivil kesimlerden muhaliflerin rejime karşı ayaklanmaları desteklenecek, böylelikle Saddam Hüseyin iktidardan indirilecektir. İşte yapılan bu
planın hayata geçirilmesini konuşmak üzere Irak’lı tüm muhalif grupların Londra’da gerçekleştirdikleri “Saddam’ı Devirme Toplantısına” Ürdün Prensi Hasan da
katılıyordu. Prens Hasan’ın bu katılımı Ürdün’deki Haşemi Hanedanı’nın, Irak’ın
geleceğinde aktif rol oynama niyetini tüm dünyaya gösteriyordu283.
Sonuç olarak ABD’nin Ortadoğu politikasında istemediği bir KİS sahibi ülkenin kalmayacak olması, radikal İslam korkusunun sona ermesi, Arap cemiyeti
kurulmaması başka bir ifadeyle diğer Arap ülkeleriyle siyasal bazda kurulacak
dostluk, Ortadoğu petrol kaynaklarından payının sağlanması, dolayısıyla dünya
pazarlarına akışında herhangi bir sorunun çıkmayacak olması şeklinde özetlenebilir. Tüm bunların yanında ABD’yi karşısına alarak İsrail’in varlığına tehdit oluşturabilecek bir güç de kalmayacaktır284.
C- Önleyici Savaşın Gerekçeleri
ABD yapılan 11 Eylül terör saldırısından sonra, terörist ve serseri devletlerden gelebilecek tehdidin ABD için oluşturduğu korkuyu güçlendirdi. Amerikan
yönetimine göre; serseri rejimlerin nükleer silah geliştirme kapasitelerini arttırma
çabaları uluslararası terörizmle birleştiğinde, KİS’in285 terörizmin bir aracı olarak
283
284
285
BOZKURT, 2007, s. 175.
USLU, s. 36.
Bugün için Irak’ın sahip olduğu iddia edilen ve Bush yönetiminin de Irak’a saldırı kararının
asıl mazeret olan KİS’ları tartışması örtbas edilmiştir. Birçok Amerikan yetkilisi de raporlarıyla Bush yönetiminin iddialarını doğrulamak suretiyle hataya düşmüştür. 13 Ocak 2006 tarihinde New York Times’da yayınlanan bir makalede, Irak’da ki KİS’ları için boş yere yapılan bu
arama çalışmalarının, 21. Yy başlarında, en büyük hayal kırıklığını, yaratan olay olarak değerlendirilmesine rağmen, halen Irak saldırısının ısrarcı destekçileri, bu araştırmalardan bir sonuç
çıkacağına inanmaya devam ettiği ifade ediliyor. GENDZIER, s. 1.
108
kullanılması ABD için büyük bir risk oluşturabilir. Bu durumda ortaya çıkan tehdidin oluşturduğu risk ne kadar büyükse eylemsiz kalma riski de o kadar büyüktür286.
ABD’nin 2003 yılında Irak’a gerçekleştirdiği müdahalesinin çeşitli sebepleri vardı. Irak’ın kitle imha silahı elde etme çabasına son vermeyi reddetmesi, zenginleştirilmiş uranyum elde etmeye çalıştığını, Irak rejimi ile terörist gruplar arasında olduğu özelikle El Kaide’yle işbirliği yaptığını iddia edilen bağlar bu çerçevede sayılan nedenlerdi287. Ancak, ABD’nin Irak’ı işgal etmek istemesinin arkasındaki asıl neden tüm Ortadoğu’yu kapsayan bir değişim projesini hayata geçirmekti.
ABD ve İngiltere’nin Irak’a müdahalesi, bu ülkenin ispatlanmış 112 milyar varil
(olası miktarın 200 milyar varil olabileceği hesaplanmaktadır) petrol kaynağı üzerinde doğrudan bir denetim kurma amacını da taşımaktaydı. Yani yeryüzünde bütün ülkelerin petrolü kurusa Irak’taki petrol yatakları 100 yıl sonra tükenir, bugün
286
287
SHUJA Sharif, “The Bush Doctrine and the Emerging New World Order,” National Observer, Issue 59, Summer 2004, (e.t. 17.12.2014), s. 34-35.
ABD’nin Irak İşgali için ortaya attığı hukuki gerekçeler şunlardır;
1.Güvenlik Konseyi’nin 29 Kasım 1990 tarihli 678 sayılı (kuvvet kullanma) kararı ile 3 Nisan
1991 tarihli 687sayılı (ateşkes) kararıyla Mart 2003 tarihindeki operasyona önceden izin verilmiştir. Irak 687 sayılı karar ile birlikte silahsızlanma hükümleri altına girmiştir. Ancak Irak
1990’lar boyunca bu yükümlülüklerini ihlal etmiştir. 8 Kasım 2002’de 1441 sayılı Güvenlik
Konseyi kararı Irak’ın yükümlülüklerini ihlal ettiğini oybirliği ile saptamıştır. Dolayısıyla ihlale son vermek için kuvvet kullanma yetkisi doğmaktadır. Dolayısıyla Irak’a müdahale edilmesi
için ABD yeni bir karara gerek duymamıştır.
2.ABD, Irak’ın işgalini Bush Doktrini’nde görülen ‘önleyici savaş’ doktrinin ilk uygulaması
olduğunu kabul etmekte ve bunun uluslararası hukuka uygun olduğunu iddia etmektedirler. Bu
görüşe göre “kuvvet kullanma dışındaki alternatif yolların tükenmesi sonucunda kitle imha silahlarını kullanma potansiyeline sahip devletlere karşı önleyici meşru müdafaa hakkını kullanmak ‘doğal meşru müdafaa’ hakkı olarak değerlendirilmelidir.
3.Birleşmiş Milletler Anlaşmasının ‘devletlerin kuvvet kullanmasının yasaklanması’ ilkesinin
devletlerin örfi hukuki ile çelişkili olmasından ve uygulanamamasından dolayı anlamını yitirdiğini savunmaktadır. Anlaşmanın 2.madde 4.fıkranın ortadan kalktığını ve önleyici meşru
müdafaanın uluslararası hukuka aykırı olmadığını savunmaktadır.
ABD, Irak işgali öncesi uluslararası hukuku kendince yorumlamıştır. Oysaki amaç uluslararası
barış ve güvenliğin sağlanması olduğundan, 687 sayılı karar ile bir ihlal durumunda yetkili organ Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyidir. ABD’nin bu bakımdan 2003 işgalinde kendine
görev biçmesi hukuken anlamsızdır. Her ne kadar Saddam Hüseyin’in varlığı ABD’nin endişelerini haklı çıkartmışsa da sadece kitle imha silahlarının varlığı ve silahsızlanma koşulunun ihlali bir işgalin gerekçesi olamaz, bu iddia hukuktan yoksundur. Kaldı ki Mart 2003’de Birleşmiş Milletler silah denetçisi Hans Blix, Irak’ın kendileri ile işbirliği yaptığını ve Irak’ta kitle
imha silahlarının bulunmadığını açıklamıştı. Birleşmiş Milletler Anlaşmasına göre güç kullanma, meşru müdafaa hali ve Birleşmiş Milletler kararlarıyla uygulanan zorlama yolları haricinde
yasaktır. ABD’nin İkinci Vietnam’ı Irak 2500000 Ölü, http://www.kureselbak.org/wpcontent/uploads/2012/03/irakisgalininsonuclari.pdf, (e.t. 14.02.2014).
109
Irak topraklarından hem resmi olarak hem de kaçak olarak her gün çıkarılan milyonlarca veril petrol görünmektedir288.
ABD hükümeti saldırısı öncesinde ısrarla Irak’taki Saddam rejimini kitle imha silahları geliştirmekle itham ederek müttefik ülkelerin güvenliği için acil bir tehdit
unsuru olduğunu ve bir an önce müdahale edilmesi gerektiğini iddia etmekteydi. Bu
nedenle de kendisinin meşru savunma hakkı çerçevesinde hareket ettiğini iddia ederek, Irak saldırısını BM hukuk düzeni içinde gerekçelendirmeye çalışmıştır. Fakat
dünya barışının yeniden tesisi için alınacak silahlı tedbirler, ancak BMGK’nin 39.
maddeye göre bir tehdidin varlığını, barışı ortadan kaldıran bir durumu ya da saldırıyı tespit etmesiyle olanaklıdır289. Kısaca eyer ABD iddiası doğruysa işte o zaman
BMGK tarafından silahlı yaptırıma karar verilmesi durumunda, BM üyesi devletler,
bu kararın uygulanması için askeri birliklerini BM’nin hizmetine sunmakla ve diğer
askeri tedbirlerin uygulanmasına yardımcı olmakla sorumludurlar290.
ABD; 1950’li yıllardan beri Orta doğu ile ilgili izlediği caydırıcılık politikasını terk ettiğinin mesajını da vermekteydi. Ayrıca Bush yönetimi, şer ekseni olarak
adlandırdığı Irak, İran ve Kuzey Kore’yi KİS geliştirmek ve teröre destek olmakla
suçlamıştı. Amerikan yönetiminin; Afganistan’daki El Kaide terör kamplarını yok
etmesi ve terörü destekleyen Taliban rejimini yıkmasının ardından Irak’ta Saddam
Hüseyin rejimini kendisine hedef seçmiştir291.
288
289
290
291
MESÇİOĞLU, s. 17.
ABD ve müttefiklerinin uluslararası barış ve güvenliğin tesisinde örgütsel mekanizmayı yeteri
kadar işlettiği söylenmez. Eğer ortada ciddi bir tehdit varsa kapsamlı bir araştırma ile bu tehditlerin büyüklüğü ve önemi hakkında dikkatli bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu noktada koalisyon güçlerinin harekete geçmeden önce böyle bir denetim ve araştırma sürecini beklediklerini söylemek zordur. Bu durumda, devletlerin kendi oluşturdukları uluslararası hukuki yapının
kurallarına kendileri uymayacaklarsa bu kuralların varlığı anlamsızlaşmaktadır. FOSTER
Charles, “International Law: Another Casualty of the Iraq War?,” Contemporary Review,
Vol. 283, Issue 1651, Aug. 2003, (e.t. 15.12.2014), s.78.
GÖZTEPE, s. 86.
Hukuki açıdan da devletlere bu şekilde bir müdahale hakkının tanınması, özellikle güçsüz devletler bakımından tehlikelidir. Çünkü güçlü devletlerin, güçsüz devletler üzerinde insan haklarını bahane ederek baskı kurmayacağını ve bu suretle kendi ekonomik ve siyasi amaçlarını gerçekleştirmeyeceğini kimse garanti edemez. Yine hukuki bakımdan hangi boyuttaki ve türdeki
insan hakları ihlallerinin insani müdahaleyi haklı kılacağını kesin kurallara bağlamak oldukça
zordur. Böyle bir hakkın tanınması halinde her devletin kendi ekonomik ve siyasi menfaatleri
doğrultusunda insani müdahale adı altında diğer devletlerin iç işlerine müdahale edebilmesinin
önü açılmış olur ve bu da dünya barışının ciddi bir şekilde tehlikeye düşmesi sonucunu doğurabileceği gibi, devletlerin egemen eşitliği ilkesine de aykırılık teşkil eder. DÖNER Ayhan,
110
ABD’ne göre 11 Eylül saldırısında Irak’ın payı olduğundan dolayı askeri
müdahaleyi hızlandıran bir etkisi olduğu söylemektedir. Ancak 11 Eylül saldırıları
ile terörizmin neler başarabileceği görülmüş ve devletlerin buna nasıl karşılık verebilecekleri sorusuna yanıtlar aranmaya başlanmıştır. Bush’un başkanlık ettiği ABD
yönetimi de bu gelişmelere Eylül 2002’de açıklanan Ulusal güvenlik belgesinin
içeriğinde yer alan askeri önleyici müdahale doktrini çerçevesinde karşılık vermeye
çalışmıştır. Bu doktrinin esasını oluşturan önleyici meşru müdafaa hakkına göre;
eğer tehdit çok yakınsa ve bu tehdit devlet gerçekleşmeden önce savunma hareketine başlayabilme hakkına sahiptir. ABD yönetiminin önleyici meşru müdafaa doktrinini kitle imha silahları çerçevesinde değerlendirdiği söylenebilir. Bu doktrine
göre, bir devletin ya da terörist örgütün kitle imha silahlarını ne zaman kullanacağı
bilinemeyeceğinden, ilgili devletlere karşı, herhangi bir silahlı saldırı ya da kuvvet
kullanımı gerçekleşmeden önce de önleyici meşru müdafaa hakkı çerçevesinde
kuvvete başvurulabileceğini iddia edilmektedir292.
Bundan dolayı ABD yönetimi, Irak saldırısı öncesinde Irak'ın nükleer ve
biyolojik silahlara sahip olduğunu, dünya barışını tehdit ettiğini, bu nedenle de
kendisinin meşru savunma hakkı çerçevesinde hareket ettiğini iddia ederek, Irak
saldırısını BM hukuk düzeni içinde gerekçelendirmeye çalışmıştır. Buna ek olarak,
BM Güvenlik Konseyi'nin 1990 ve 1991 yılındaki iki kararı (678 ve 687) ile 1441
sayılı kararının yeterli yasal dayanak sağladığını iddia etmiştir293. ABD’ye göre
Irak güçlü ve tehlikeli bir aday olmuştur. Irak rejimine şimdi müdahale edilip tehdit
olması engellenmezse rejim, gelecekte bir zaman önlenemeyecek bir tehdit haline
gelebilirdi. Eğer ABD’nin Irak’a karşı ileri sürdüğü bu sebepleri hukuken meşru
kabul edilecek olursa ileride Kuzey Kore ve İran’daki rejimlerinde önlenemeyecek
bir tehdit doğuracağı iddiasıyla değiştirilmesi için ABD’ye bir onay verilmiş olacaktır294.
292
293
294
Kuvvet Kullanma Yasağı İnsani Müdahale Açısından II. Körfez Krizi, E- akademi, Temmuz 2003 – sayı 17, (e.t. 02.11.2013), s. 11.
NAGAN, Winston, HAMER, Craig, “The New Bush National Security Doctrine and the
Rule of Law,” Berkley Journal of International Law, Vol. 22, Issue 3, 2004,( e.t.
20.12.2014), s. 425.
GÜZTEPE, s. 86.
BYERS Michael, Soykırımdan Sonkırıma Savaşı Hukuku, (Çev. Hasret Dikici Bilgin),
Detay Yayıncılık, İstanbul 2007, s. 11.
111
Sonuç olarak ABD yönetiminin Önleyici meşru müdafaa altında toplanan
bu gerekçelerin ise uluslararası hukuk açısından bir temelinin bulunduğu görünmemektedir. Bu gerekçeler değerlendirdiğimizde en önemli unsur, Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın ilgili hükümlerine değinilmemiş olmasıdır. Yani bu husus, en
basitinden güçlünün kendi gücüne dayanarak kendi hukukunu yaratması ya da dayatması olarak nitelendirilebilir. Dolayısıyla bu da, devletlerin egemen eşitliği ve
siyasi bağımsızlığı üzerine kurulan Birleşmiş Milletler hukuk düzenin dikkate
alınmaması olarak görünmektedir295.
D- 1441 Sayılı Güvenlik Konseyi Kararı Müdahale İçin bir Gerekçe Sağlar
mı?
Irak KİS ilgili yeniden denetlemek için 8 Kasım 2002 de GK 1441 sayılı kararı almış ve 3 Aralık aynı yılda de BM silah denetçileri Irak’ın en hassas bölgelerini araştırmak için ve ilk defa Saddam Hüseyin’in sarayları da dâhil Irak’ta denetimine başladı. Aynı gün, ABD Başkanı Bush, BM kararı uyarınca elindeki silahların listesini vermesi için Irak’a 8 Aralık 2002’ye kadar süre tanıdığını aksi takdirde
ciddi sonuçlarla karşılaşabilir diye söylemişti. Bu açıklamanın üzerine Irak, 7 Aralık 2002’de ülkesindeki kitle imha silahları hakkındaki 11.807 sayfalık silah bildirim raporunu BM yetkililerine sunmuştu296.
Denetim rejimi işlemeye başladıktan 11 hafta sonra, 14 Şubat 2003’de denetçiler Irak’ta kitle imha silahları olduğuna ilişkin hiçbir kanıta ulaşamadıklarını
fakat sebebi izah edilemeyen pek çok parça ve maddelere rastladıklarını ve daha
fazla zaman gerektiğini belirten raporlarını BM Güvenlik Konseyine sunmuşlardır.
On gün sonra, 24 Şubat 2003’te ABD, İngiltere ve İspanya, Irak’ın 1441 sayılı karar çerçevesinde silahsızlanma konusunda kendisine tanınan son fırsatı değerlendirmede başarısız olduğunu açıklayan bir karar tasarısı sunmuşlar ancak Fransa ve
Rusya ve Çin’in veto edeceklerini açıklamaları üzerine bu karar tasarısını geri
çekmek zorunda kalmışlardır. 28 Şubat 2003’te Beyaz Saray Sözcüsü Ari Fleischer
ABD yönetimin amacının artık Irak’ı basitçe silahsızlandırmak olmadığını amacın
artık “rejim değişikliği” haline geldiğini söylemiştir. Tüm bu gelişmelerin ardından
295
296
REÇBER, s 74.
MESÇİOĞLU, s. 12.
112
ABD, İngiltere, İspanya ve Portekiz’in de desteği ile 20 Mart 2003’de Irak’ta “rejim değişikliği amaçlayan kapsamlı bir operasyon başlatmış ve kısa bir süre içinde
de Irak’ı işgal etmiştir297. İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw da, açıklamasında,
Saddam’ın Güvenlik Konseyi’nin 1441 sayılı kararına uymaması halinde neler olacağı konusunda belirsizlikler bulunmadığını söyleyerek, “Bunun sonucu askeri
harekat geriye tek alternatif olarak kalır” demiştir298. Irak’ı işgal etmelerini meşrulaştırmak için “Irak’a Özgürlük Operasyonu” adı ile uluslararası hukuku katletmeyi
de yeni bir isimlendirme ile yapmışlarıdır299.
Sözü geçen kararın 13. paragrafı en çok tartışmaya yol açan ifadesinde yer
alan BM Güvenlik Konseyi’nin Irak’a yönelik sürekli olarak ihlal ettiği yükümlülükleri nedeniyle ciddi yaptırımlarla karşılaşabileceği yönündeki ifadeler olduğu
söylenebilir. ABD yorumu bu Paragrafta ifade edilen “ciddi yaptırımların ne olduğu açıkça ifade edilmemiş, söz konusu ifadenin de ABD’nin Irak’a yönelik askeri
müdahale ya da kuvvet kullanma gerekçelerinin yolunu açan bir yetki dayanağı
olmaktadır. Ayrıca ABD, BM Güvenlik Konseyi’nin “ciddi yaptırımlar” ifadesiyle
amaçladığı şeyin, Irak’ın kendisinden beklenen işbirliği şartlarını yerine getirmediği takdirde, BM’yi temsilen Irak’a karşı savaş açabileceği ve ayrıca bu konuda ek
bir Güvenlik Konseyi kararına gerek olmadığı şeklinde yorumlamış ve ilgili görüşlerine İngiltere de katılmıştır. Hatta 1441 sayılı kararın BM Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilmesinde, ABD ve İngiltere’nin hiçbir şekilde Irak’a yönelik kuvvet kullanımı konusunda 1441 sayılı kararın kendiliğinden yetki içermediği yönündeki görüşleri etkili olmuştur. Belirtiğimiz gibi ABD’yle aynı görüşü paylaşan İspanya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve İtalya dışındaki diğer BM üyesi
devletler ve dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan ise, 1441 sayılı kararın içerdiği bu ifadelerin hiçbir biçimde bir savaş ilanı ya da uyarısı içermediğini savunmuşlardır. Diğer üye devletler özellikle 1441 sayılı karara ilişkin görüşmeler sırasında açıkça Irak’a karşı kuvvet kullanılabilmesi için yeni bir karar gerektiğini belirtmişlerdir. Fakat ABD ve İngiltere BM Güvenlik Konseyi’nin 1441 sayılı kararı-
297
298
299
TAŞDEMİR, s. 265.
BM-ABD Satrancı, http://www.diplomatikgozlem.com/TR/belge/1-6862/bm-abdsatranci.html, (e.t.24.04.2015).
BOZKURT, 2007, s. 181.
113
nı silahlı zorlama unsurlarını da içerecek şekilde yorumlayarak Irak’a yönelik olarak askeri müdahalede bulunmuşlardır. Bunun sonucunda Irak’ta on binlerce insan
hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır. Irak’ın altyapısı ve kültür varlıkları ciddi bir
şekilde zarar görmüştür.
Nitekim BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden
Fransa, Çin ve Rusya’da 1441 sayılı kararın kuvvet kullanma yönünde bir yetki
içermediğini beyan etmişlerdir300.
Kararla ilgili olarak, ABD’nin BM daimi temsilcisi, John Negroponte, karar
gizli bir saldırı hakkı içermiyor; 687 ve 688 sayılı kararların amacını aşan bir tutum
sergiliyordu. Amaç Irak’ın kitle imha silahlarından arındırılması iken bir anda silahsızlandırmaya dönüşmekteydi. Bu gelişmeler yaşanırken Irak barıştan yana olduğunu ortaya koymak amacıyla çeşitli siyasi manevralar yapmaktadır. BM Silah
Denetçilerinin girmesine izin vererek ABD’nin müdahalesini haklı gösterecek nedenlerden birisini ortadan kaldırmaya çalışmaktadır301.
ABD Irak işgali için BM Güvenlik Konseyinin 1991 yılında aldığı iki kararı
678 ve 687 ile 1441 sayılı kararının yeterli yasal dayanak sağladığını iddia etmiştir.
Bu kararlara bakacak olursak BMGK’nin 1991 yılında 678 sayılı kararı, Irak’ın
Kuveyt’i işgali sonrasında verilmiştir ve Kuveyt hükümetiyle dayanışma içinde
olan tüm BM üyesi devletlere Kuveyt’in işgalden kurtarılması, uluslararası barışın
ve bölgede güvenliğin sağlanması için gerekli bütün tedbirleri alma yetkisi tanımaktadır. Ancak bu karar, BMGK’nin 1991 tarihlinde 687 sayılı kararındaki ateşkes ilanıyla yürürlükten kalkmıştır ve BMGK bu ateşkes ilanını ortadan kaldıran
başka bir kararı da hiçbir zaman almamıştır. 687 sayılı ateşkes kararının en önemli
noktası, Irak’ın kimyasal, biyolojik ve atom enerjisine dayalı bütün silahlarının
uluslararası gözetim altında imhası ve Irak’ın silahlanma çabalarının daimi kontrol
altında tutulmasıydı. Irak bu yükümlülüğünü hiçbir zaman tam olarak yerine getirmemiş ve bu nedenle BM çok sayıda kınama kararı alarak bu durumu eleştirmiştir.
Ekim 1998’de Irak resmi olarak BM silah denetçileriyle işbirliğini dondurmuştur.
Ancak
300
301
Irak’ın
silahsızlanma
ve
BM
silah
denetçileriyle
işbirliği
yapma
ISA Tarık Abdullah, s. 17.
ABD basında Saddam Hüseyin’in BM kararlarına uymayacağı ifade edilmektedir. Örneğin 9
Kasım 2002 tarihli Washington post Gazetesinde Saddam Hüseyin’in BM’in kararına uyması
mümkün değildir. Bu diktatör, silahsızlanmayı kabul edeceğine savaşırken ölmeyi tercih eder,
denilmektedir. BOZKURT, 2007, s. 175- 180.
114
yükümlülüğünü gerçekleştirmemiş olması, 687 sayılı kararın hükümlerini ve etkilerini ortadan kaldırmaz; bunun için BMGK’nin yeni ve bu yönde açık bir kararı gerekmektedir302.
1441 sayılı kararın sonucuna bakacak olursak (UNMOVIC) ve (IAEA)
sunudukları yaklaşık 12 bin sayfalık silah raporunda KİS ilişkin 1980-1988 kadar
birçok sözleşmede biyolojik kimya silahları ABD tarafından Irak devletine satıldığı
görünmektedir. ABD Başkanının, raporun doğru bilgiler içermemesi ve bir önceki
rapordan yeni bir şeyi olmadığı halinde BM kararlarının maddi ihlali ve askeri
müdahaleye zemin hazırlayacağı tehdidi, ABD’nin saldırı için hukuki meşruiyet
temellerini hazırlamakta olduğu görüşünü doğrulamıştır303. ABD ve İngiltere’nin
söylemlerinde askeri müdahalenin kılıfının hazırlandığı görülmektedir. Irak yönetimi, 13 Kasım 2002’de BM silah denetçilerini Irak’a dönmesini ve onların
serbestçe çalışmalarını öngören BM Güvenlik Konseyinin 1441 sayılı kararını
koşulsuz kabul etti ve bunu BM Genel Sekreterine bildirdi304.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi askeri müdahalenin önemli bir gerekçesi
olarak Irak’ın kitle imha silahlarını üretmesi gösterilmiştir. Bu hususun hukuksal
açıdan kanıtlanması gerekmektedir. Bu bağlamda, BM tarafından görevlendirilen
denetçilerin, KİS’nın üretilip üretilmediği konusunda yapacakları incelemeler sonucunda verecekleri raporlar belirleyici olmaktadır. Ayrıca Kitle İmha Silahlarının
bulunması halinde bile, BM’nin herhangi bir üyesinin, bu silahların ilgili devlette
bulunmasını gerekçe göstererek bu devlete silahlı müdahalede bulunması hukuka
uygun olmamaktadır. Kitle İmha Silahlarının üretildiğinin denetçiler tarafından
tespit edilmesi halinde dahi olağan ve uygun olan BM Kurucu Andlaşması’nın
ilgili düzenlemelerinin aşamalı olarak uygulanması olacaktır305.
302
303
304
305
GÖZTEPE, s. 86.
BOZKURT, 2007, s. 4.
Bağdat’ta Tango Sürüyor, http://www.diplomatikgozlem.com/TR/belge/1-6858/bagdattatango-suruyor.html, (e.t.24.04.2015).
REÇBER Kamuran, ‘ABD ve Müttefiklerinin Irak’a Askeri Müdahalesinin Uluslararası
Hukuk Açısından Değerlendirilmesi’, Mustafa Öztürk- Enver Çoban (Ed.) İkinci Ortadoğu
Semineri Dünden Bugüne Irak Bildiriler II 27- 29 Mayıs 2004 Elazığ (Uluslararası katılımlı),
(TC. Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları No:12, 2006), s. 511-512.
115
E- Irak Yönetiminin İnsan Haklarını İhlal Eden Politikaları ve ̏ Irak’ın Özgürleştirilmesi ̋
BM Antlaşmasının 13. 68. 76. 88. Maddelerinde, insan hakları temel özgürlüklerden ve ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda, eğitim, sağlık alanlarda yararlanmasını kolaylaştırmak için önayak olur diye görünmekte ancak, bütün bu bahsedilenler hiçbiri Irak’ta uygulanmadı. ABD’nin dünyayı ̏ işgal pratiği ̋ olarak ta isimlendirebileceğimiz bu süreçte kullanılan temel gerekçe; “müdahale edilen devletlerin insan hakları ihlalleri” olarak sunulmuştur. 19. yüzyıl boyunca sömürgeciliğin
yayılmasında işlev gören bu kavram, 20. Yüzyıl’ın ikinci yarısında oluşturulan
uluslararası hukukun eşit egemen devletler temelinde, toprak bütünlüğü ve siyasal
bağımsızlığa saygı ve kuvvet kullanma yasağını ilkesel olarak kabulü ile bir sure
geri planda kalmış, yeni sömürgeleştirme surecinde müdahale yasağının delinmesinde araçsal bir işlev kazanmıştır306.
I. Körfez Savaşında ittifak kuvvetleri silahlı mücadele içindeki operasyonları için bir kuralın uygulanabilirliğine değinmediler. Bunlar zamanla, aynı kurallara
Irak’ın uymadığını iddia ettiler. GK de Irak’ı sivilleri sivil hayatı korumaya ilişkin
Dördüncü Cenevre Konferansı ilkelerini ciddi şekilde ihlal etmekle suçladı. Yine
de bu hiçbir zaman sorumlu bir otorite tarafından ciddi bir şekilde dile getirilmedi.
Konseyde ve medyada sorular, ittifak kuvvetlerinin Iraklı sivil yerleşim merkezlerin ve hastane ve buna benzer yerleri bombalarken hukukun sınırlamalarını gelişigüzel ve ölçüsüz şekildeki ataklarla ihlal edip etmediği üzerinde yoğunlaştı. İttifakın askeri yöneticileri, sadece askeri merkezlerin hedeflendiğini ama bunların etkilerinin siviller üzerine de ulaştığını belirttiler. Bu zararlı etkiler bazılarının da hatalardan veya yanlış bilgilendirmeden ve kasıtlı olmadan siviller ve sivil yerleşim
merkezlerinin tahribine yol açtı. Daha önemlisi, köprüler, yollar, iletişim ağları gibi
görünmez yapılar üzerine stratejik bombalamalar sırasında meydana gelmesidir307.
306
307
II Dünya Savaşı sırasında, BM’e öncülük etmiş devletler ( ABD, İngiltere, SSCB), Alman ve
Japon siyasi ve askeri liderlerinin saldırgan savaşları ve savaş suçları ve insanlığa karşı işledikleri suçlardan sorumlu oldukları ve savaş sonunda yargılanacakları konusunda anlaşmışlardı. 8
Ağustos 1945’de İngiltere, ABD, Fransa ve SSCB, Londra antlaşmasına bir de uluslararası Askeri Divan Şartı eklendi. CANİKLİOĞLU, s. 82.
Zamanla saldırganlara karşı oluşturulan silahlı kuvvetlerin ( jus in bello ) gerekleriyle tam olarak sınırlandırılmadıkları düşünüldü 1952’de Kore Savışında Amerikan Uluslararası Hukuk
116
Uluslararası kurumlar benzer hatta daha kötü durumlarda farklı tavırlar göstererek ikiyüzlü davranmaktadır. Örneğin Irak’a uygulanan ambargo BMGK’nin
661 sayılı kararıyla Irak Hükümeti ve Saddam rejimini cezalandırmaktan ziyade
Irak halkına zarar verdi, Petrol karşılığı ilaç ve belirli yiyecek maddelerinin insani
amaçla çalışan uluslararası kuruluşlar tarafından Irak’ta dağıtılması şartıyla ithal
edilmesine izin vermiştir. Irak halkı hem kendi hükümetinin hem de GK’nın uygulamalarından zarar görmüştür308.
Irak’a BM yaptırımları özelikle 1991 uygulanan ambargoyu sürdürmenin
gün geldikçe iyice zorlaştığı gerçeği ile karşı karşıya kalınmıştır. Buda ABD Amacı Saddam yönetimini yıpratarak halk tarafından yıkılmasını sağlamak ise ki böyle
bir amacın olduğu da oldukça net olarak görünmektedir. Bu konuda Irak’ta ciddiye
alınabilecek bir gelişme söz konusu değildir309. Artık dünya kamuoyunun genel
kanısı Irak’a uygulanan ambargonun teorik ve hukuksal anlamda bir ambargodan
bekleneni yerine getirmediği gibi masum insanları cezalandırmaya yönelik insani
bir suçun uluslararası bir örgüt tarafından işlenmesi biçimine dönüştüğü noktasında
odaklaşmaktadır. Durum böyle olunca ambargoyu sürdürmenin BM örgütünün
meşruiyetini ve bunu destekleyen büyük güçlerin politikalarının tartışılmasını beraberinde getirmektedir. Bu uygulamayı sürdürenlerin tarih önünde de çok güç durumda kalacakları bir gerçektir. Bu gerçek BM İnsan Hakları Alt Komitesi’nin raporlarında da kısmen dile getirilmekte ve çok sayıda insanın ölümüyle sonuçlanan
bu uygulamanın bir insanlık felaketine dönüşmekte olduğuna dikkat çekilmektedir.
Ambargo uygulamalarının hükümetten çok halka yönelik bir uygulama olmaktan
çıkarılmasının yollarının araştırılması gerektiği üzerinde duranlar ambargonun belli
bir zaman sınırlaması içermesi, sivil halka yönelik olmaktan çıkarılması örneğin
hükümetin ve üst düzey elitlerin dışarıdaki varlıklarının dondurulması ve lüks tüke-
308
309
Derneğinin bir komitesi tarafından, savaş hukuk kurallarının bir saldırgana karşı BM kuvvetlerine tam uygulanabilirliği üzerine bazı görüşler açıkladı. Komite, BM’in kendini savaş hukuku
kurallarıyla tamamen sınırlanmış hissetmeyip, bundan amacına uygun olanlarını seçebileceğini
belirtti. Bunun zıddına, Uluslararası Hukuk Enstitüsü birkaç yıllık çalışma ve tartışmadan sonra
1971’de bir saldırgana karşı bile olsa, BM kuvvetlerinin savaş halinde sivillerin ve sivil hayatın
korunmasına yönelik kuralları da silahlı müdahalelerin insani kuralların tüm gereklerine uymasının gerektiğini belirtti. Bu gereklilik BM için söylenirken tabii ki, saldırgana karşı hareket
eden milli kuvvetlere de eşit şekilde uygulanacaktı. BOZKURT, 2007, s. 138.
S/RES/660/(1990).
ARI, 2002, s. 11.
117
tim mallarının yasaklanması gibi alternatif yöntemlerin geliştirilmesini teklif etmektedir310.
33 ülke birlikte Irak devletine saldırmışlardı sonuç olarak 1991 sonra Irak
elektriksiz, ilaçsız ve yakıtsız bırakılıp açlığa mahkûm edilmekte yani kısaca
Irak’ta bir soykırım uygulanmaktadır. ABD yaptırımlarının Irak’ta doğurduğu insani zararlar ise gittikçe artmaktadır. Karl Mueller, Foreign Affairs dergisinde yayınladığı bir makalede ekonomik yaptırımların artık neredeyse Soğuk Savaş döneminin bütünü kadar zarar ve can kaybına yol açacağını iddia etmiştir. Irak’ta 5 yaş
altı çocuklar kategorisinde yetersiz ilaç ve beslenme sonucu ölüm sayısı yılda 40
000 civarındadır. Daha önemlisi, Denis Halliday’in de belirttiği gibi, yaptırımlar
Irak’ın kültürel ve eğitimsel açılardan yeniden yapılanmasını engellemekte ve çok
uzun sürede düzeltilemeyecek sosyal ve yapısal sorunların doğmasına neden olmaktadır. Bu yaptırımlar BM sözleşmesine aykırıdır. Yani bu anlamda ABD kaynaklı yaptırım politikası sonuçları itibariyle iflas etmiştir. UNICEF’in 1997 yılında
yayınladığı Irak Kadınları ve Çocukları Durum Analizine göre; zatürre, ishal, yetersiz beslenme Irak halkının yaptırımlar nedeniyle içinde bulunduğu durum ayrıca
özel bir anlam doğurmaktadır.311 Birçok ülke halkın sözü edilen yaptırımlar nedeniyle içine düştüğü durum yüzünden ABD yönetimini sorumlu tutmaktadır312.
ABD ve beraberindeki güçlerin 1990’dan itibaren Irak üzerinde kurdukları
sistematik baskının siyasal açıdan önemi, Güvenlik Konseyi’nin giderek surecin
dışında bırakılması, adeta uluslararası hukukun belirlediği çerçeve dışında tek başına hareket etme konusunda ABD’nin dünya kamuoyu önünde tartışmalara rağmen
engellenemez bir eylem pratiği kazanmış olmasıdır313. İngiliz Hükümetinin Amerikan politikasına verdiği desteğin eleştirildiği bir makalede 1997-1999 arası dönem310
311
312
313
KOPPEL Naomi, “UN Report, Sanctions Ineffective”, Associated Press, August 15, 2000
www.globalpolicy.org/security/sanction/iraq1/2000/000815.htm, (e.t. 28.03.2015).
Irak halkın insani durumunu daha kötüye gitmenin bir nedeni de 1991 den beri BM tarafından
Irak’a uygulanan yaptırımlar olmuştur. Uygulanan yaptırımların Irak halkı üzerindeki olumsuz
etkileri böyle bir hareketin doğmasına neden olmuştur. Örneğin, UNICEF’in 1999’da yayınlanan bir raporuna göre beslenme yetersizliği, kaynak eksikliği, altyapının, özellikle su ve atık su
sistemlerinin harap olması sonucu 1990–1998 döneminde yarım milyondan fazla Iraklı çocuk
hayatını kaybetmiştir. MAWLOOD, s. 93.
BACIK Gökhan, Irak’ın Geleceği Üzerine Tartışmalar, Avrasya Dosyası Arap Dünyası
Özel, Cilt: 6 Sayı: 1 Yıl: 2000, s. 86-87.
CANİKLİOĞLU, s. 83.
118
de çoğunluğunu çocukların oluşturduğu 720,000 kişinin öldüğünün tespit edildiği
belirtilmiştir. Tüm bunlara, uygulanan ekonomik yaptırımların sebep olduğunun
iddia edildiği yazıda, açlık, kirli su ve bakımsızlığın yol açtığı hastalıkların ölümlere yol açtığı ileri sürülmektedir314.
Sonuçta BM, Irak halkının başarısızlığa uğratmak üzere yapılandırılmıştır
ve her açıdan bunu yapmayı sürdürüyor. 1991 Körfez Savaşı BM onayıyla ve bu
savaş sırasında ABD silahlı Kuvvetleri’nin BM adına işlediği savaş suçları, Irak
halkına yönelik olarak bugün de devam eden askeri saldırganlık tablolunun temelini oluşturmuştur. Tüm bunlar binlerce sayıda insanın ölümüne yol açmıştır. Bu
ölümlerin kimisi siyasi ve askeri ihmalkârlıktan kaynaklanmış, kimisi de maksatlı
eylemler sonucu gerçekleşmiştir ki bu da soykırım tanımının temel unsurlarından
biridir. BM’nin kurucu üyelerinden birine – 2002’ ye kadar ölümcül bir ambargoyla- tepkisi, 2003 yılındaki yasadışı saldırı ve Bush ile Blair’in birliklerinin askeri ve
ideolojik işgalinin adından da ne yazık ki sürdürülmektedir315.
1945’ten bu yana beş daimi üye tarafından yönlendirilen ve yozlaştırılan
BM güvenlik konseyi, güçlü olanın dar çıkarlarına hizmet etmek için pek çok kez
vahşice kullanılmıştır. BM Antlaşması’nda Konsey’e ilişkin metnin satır aralarını
okuduğumuzda, ikinci dünya ‘muzafferlerinin’ amaçladığının da bu olduğunu görebiliriz. Şöyle ki, söz konusu Irak, Sudan, Somali, Afganistan ya da İran olunca
ambargo silahını devreye sokan BM, İsrail, ABD, Fransa konusunda asla adım atmamış veya Ruanda, Bosna, Kosova’da olduğu gibi ancak iş işten geçtikten sonra
314
315
ABD bugüne kadar 115 ülkeye ambargo uygulamıştır. Ancak hiçbiri Irak'a uygulanan ambargo
kadar kapsamlı ve uzun olmamıştır. Uygulanan ambargo sonucunda Irak'ta çocuk ölüm oranları yükselmiştir. Bunun nedeni ise temel gıda maddelerinin eksikliği ve ilaç yetersizliğidir. Eğitim sistemi de büyük ölçüde bu ambargodan etkilenmiştir. Yani kısaca söylememiz gerekirse
savaş sonrası uluslararası ambargo uygula içtimai ve iktisadi hayatta madden ve manen bir felç
görülür. İSKENDER, 5.
Geçtiğimiz yıl içinde, hareketin tüm eylemleri savaş karşıtı eylemlere dönüştü. Antikapitalist
hareket halini aldı. On yıl önce Irak’a saldırıldığında, beş yıl önce Sırbistan’a saldırdığında kitleselleşmeyen savaş karşıtlığı, bu kez, üstelik daha savaş başlamamışken, İtalya, İspanya, İngiltere’de yüz binlerce insanı defalarca sokağa döktü. Washington’da bile, en zor koşullarda, sokağa 30 bin kişi çıktı. Son olarak, 28 Eylül’de Londra’da yürüyen 400 bin kişi İngiltere tarihinin en büyük gösterisini gerçekleştirdi. Aynı gün, İtalya’nın 50’ye yakın kentinde toplam bir
buçuk milyon kişi Bush’un savaşına karşı etkinliklere katıldı. Hareketin ağırlık merkezi kuzey
Amerika’dan Avrupa’ya kaymış ve sınav üstün başarıyla geçilmişti. RİTTER, s. 8.
119
adım atmıştır. 1992-1995 yıllarında Sırplar Bosnalıları katlederken BM ancak izlemekle yetinmiştir316.
2003 yılında ABD ve koalisyon güçlerinin Irak’a müdahalesi ile doruk noktasına ulaşan Körfez Krizi, uluslararası hukukta kuvvet kullanma yasağı ve bunun
istisnaları ile insani sebeplerle kuvvet kullanılması diğer bir ifadeyle insani müdahale konularını bir kez daha gündemin üst sıralarına taşımıştır. Örneğin 2004 yılında ABD, Sünni direnişin merkezi Felluce’de etkileri itibariyle Hiroşima’yı geçtiği
söylenen bir katliam yaptı. Çok sayıda sivil hayatını kaybetti ve çok sayıda insan
sakat kaldı, genetik yapıları bozuldu. ABD’nin burada kullandığı fosforlu mermiler
ve napalm bombaları uluslararası kamuoyu tarafından açığa çıkartıldı. BBC tarafından ortaya çıkarılan olayda topçu birliklerinin uluslararası yasayı çiğneyerek
yasadışı silahlar kullandığı açıklamaktadır. Ebu-Garip hapishanesinde binlerce masum insanı tutuklamış ve onlara insanlık dışı ya da hayal edemeyeceğiz haysiyetsizlikleri, çektirdiği eziyeti, işkenceyi ve aşağılamak bütün dünya şahit olmuştur
ABD’nin bu yaptıklarına, ancak bir tek asker yani hapishane sorumlusu askeri
mahkemede suçlu bulunmuştur. Sonuç olarak bakıldığında da ABD insani müdahale adı altında gerçekleştirilen faaliyetlerin çoğunun insani kaygılardan çok müdahalede bulunan devletlerin ekonomik ve siyasi menfaatlerine dayandığı görülmektedir317.
ABD ve müttefikleri Irak'a saldırmaya başladıktan sonra 1472 (28 Mart
2003) GK sayılı karar, kararda ABD ve müttefikleri "işgal güçleri" (Occupying
Power) olarak anılmakta ve böylelikle Irak savaşının BM hukuku çerçevesinde
yasal olmadığı hiç olmazsa metin düzeyinde de olsa tekrar vurgulanmaktadır. Bu
316
317
KARTAL Kaya, Uluslararası Hukuk Açısından Ambargo, İnsani ve sosyal araştırmalar merkezi, 2014, www.ihhakademi.com, (e.t. 12.01.2015), ( ss. 1-3), s. 3.
Bir devletin, ülke dışındaki vatandaşlarına karşı insan hakları ihlalleri söz konusu olması halinde, uluslararası hukuk bu devlete diplomatik koruma yollarını kullanma yetkisi vermektedir.
Bu yolla gerçekleştirilen faaliyetler insani müdahale kavramının dışındadır. Araçlar bakımından devletlerin, diğer bir devletin içindeki zor durumda bulunan kişilere ilgili devletin rızasıyla
yardımda bulunabileceği kabul edilmektedir. Ancak, bazı uluslararası olmayan iç çatışma durumlarında, ilgili devletin keyfi olarak yardımı reddetmesi halinde, rızası olmadan da, silahlı
güç kullanımını içermeyen insani yardımların, diğer devletlerin bir görevi olduğu kabul edilmekte ve insani müdahale kavramı dışında görülmektedir. Bu sebeple, insani müdahaleden,
daha çok insan hakları ihlalleri karşısında yabancı bir devletteki halkın korunması yönünde silahlı kuvvet kullanımı” anlaşılmaktadır. Bu da insani müdahale kavramı içinde kuvvet kullanma yasağı ile müdahale yasağı sorunlarının birleşmesine yol açmaktadır. DÖNER, s. 7.
120
kararda özellikle IV sayılı Savaş Zamanında Sivillerin Korunmasına Dair Cenevre
Sözleşmesi’nin 55. maddesi uyarınca sivil halkın savaşın etkilerine karşı korunması, yiyecek ve ilaç ihtiyacının işgal güçlerince garanti altına alınması gerektiği hatırlatılmaktadır318. İşgal güçlerinin savaş sürerken açıkça dile getirmediği savaş
sonrası planlarına karşı BMGK; Irak halkının kendi politik kaderini tayin ve doğal
kaynaklarını kontrol etme hakkını saklı tutmakta ve Irak'ın egemenlik hakkını ve
toprak bütünlüğünü her şeye rağmen tekrar vurgulamaktan geri kalamamaktadır319.
ABD yasal olmayan çeşitli yollarla Irak’ı işgal etikten sonra, aynı zamanda
BM insan hakları Evrensel Beyannamesi’nin 22- 28. Maddelerini kasti olarak ihmal ederek Irak halkının temel insan haklarını bizzat yok etmiştir. BM, 2003 saldırısından önce ve sonra çocukları ve insanları ne koruyabilmiş ne de güvenceye almıştır. Az bulunan dürüst haberlerin gösterdiği gibi, 2005’in ortasında, bu mahkeme İstanbul ‘da oturum yaparken Birleşmiş Milletler Irak’a ABD yaptırımları ve
halkını ihmal etmeyi sürdürüyor320.
Geçmişte insani müdahale kurumunun özellikle güçlü devletler tarafından
kendi ekonomik ve siyasi menfaatleri yönünde kullanılmış olması ve bu tehlikenin
her zaman mevcut bulunması sebepleriyle uluslararası hukuk doktrinindeki genel
eğilim, insani müdahalenin reddi yönündedir. Aynı şekilde UAD da Nikaragua
Davasındaki kararında bir devletin baskı altındaki insanların korunması amacıyla,
diğer bir devlete müdahalede bulunmasının uluslararası hukuka aykırı olduğunu
tespit etmiştir. Buna göre, Uluslararası Adalet Divanı’nca Nikaragua’da ABD’nin
gerçekleştirmiş olduğu askeri faaliyetler kuvvet kullanılması yasağına aykırılık
teşkil etmekte, insani sebeplere dayanılarak bu yasağın ihlal edilemeyeceği “insani
müdahale” yerine “insani yardım” yapılması gereği vurgulanmaktadır.
318
319
320
Birleşmiş Milletler Antlaşmasının 55. Maddesi şu şekildedir: Uluslararasında halkların hak
eşitliği ve kendi yazgılarını kendilerinin belirlemesi ilkesine saygı üzerine kurulmuş barışçı ve
dostça ilişkiler sağlanması için gerekli istikrar ve refah koşullarını yaratmak üzere Birleşmiş
Milletler: a.Yaşama düzeylerinin yükseltilmesini, tam istihdamı, ekonomik ve sosyal alanlarda
ilerleme ve gelişme koşullarını, b.Ekonomik, sosyal alanlarla sağlık alanındaki uluslararası sorunların ve bunlarla bağlı başka sorunların çözümünü, kültür ve eğitim alanlarında uluslararası
işbirliğini ve c.Irk, cinsiyet, dil ya da din ayrımı gözetmeksizin herkesin insan haklarına ve temel özgürlüklerine bütün dünyada etkin bir biçimde saygı gösterilmesini, kolaylaştıracaktır.
KURAN, OKUR, SARIBEYOĞLU, GÜNEL, s. 16 – 17.
GÖZTEPE, s. 88.
GÜRSOY SÖKMEN, s. 309.
121
Sonuç olarak ambargo, uluslararası barış ve güvenliğin gerçek ve fiili bozguncuları tarafından başlı başına bir silah olarak kullanılmaktadır. Bugün yürürlükteki uluslararası hukukta bir devlet içerisinde gerçekleşen insan hakları ihlallerine
yönelik olarak diğer devletlerin insani müdahalede bulunabileceğine ilişkin ne antlaşmalarda ne de uluslararası teamüllerde herhangi bir kural bulunmamaktadır. Ahlaki bakımdan bir devlet içerisindeki ağır ve sistematik insan hakları ihlallerine göz
yumulmaması ve bunlara diğer devletler tarafından müdahale edilmesi gerekliliği
her ne kadar kabul edilebilirse de, bu gibi ahlaki kurallar, uluslararası hukuk düzeni
tarafından kabul edilmediği müddetçe, bir devlet içinde mevcut insan hakları ihlallerine diğer devlet veya devlet gruplarının müdahalesini uluslararası hukuk bakımından meşru hale getirmez321.
F - Irak’a Karşı Kuvvet Kullanımı “Önleyici Meşru Müdafaa” Olabilir mi?
Bilendiği gibi ABD 2003 yılında Irak’ı işgal etmesi ve bu savaşa karşı gerekçe olarak önleyici meşru müdafaa hakkı kullandığı öne sürmüştür. Baktığımız
zaman II. Dünya Savaşı sonrasında BM daimi üyesi ABD’nin de altına imza koyduğu BM Antlaşması’na göre, güç kullanmaya ancak meşru müdafaa veya Güvenlik Konseyi’nin bu konuda yetkilendirmesi durumlarında izin verilmiştir. Ayrıca bu
iki durumdan önce önleyici meşru müdafaaya ilişkin iki farklı yaklaşım mevcuttur.
İlk yaklaşım 51 md açısından meşru müdafaa hakkının söz konusu olması için,
hedef devletin bir silahlı saldırıya maruz kalması gerekir. Bu bağlamada devletlerin
silahlı saldırı gerçekleşmeden önce kuvvet kullanma yetkisi olduğu söylenemez.
İkincisiyse böyle bir hakkın varlığı, olası saldırganın bu konudaki niyetinin açık bir
şekilde varlığı halinde söz konusudur. Kesinliği konusunda şüphe duyulan saldırı
niyetinin varlığına karar verilirken yapılacak hata ise, uluslararası barış ve güvenlik
açısından kabul edilmesi mümkün olmaya pek çok tehlikeyi de beraberinde getirecektir. Meşru müdafaa hakkının esasını da orantılılık ilkesine aykırı olduğu söylenebilir322.
BM sözleşmesinde meşru güç kullanmanın nasıl bir yöntem dâhilinde ve
hangi koşullarda gerçekleştirilebileceği BM Antlaşması’nda ayrıntılarıyla ifade
321
322
DÖNER, s. 10
REÇBER, s. 71-72.
122
edilmiştir. Üstelik bu iki istisnai hal dışında devletlerin aralarındaki uzlaşmazlıkları
çözmek için güç kullanmalarına uluslararası hukuk bakımından kategorik bir yasak
getirilmiştir. Söz konusu yasağın açıkça ifade edildiği BM Antlaşması’nın 2. maddesinin 4. fıkrasında bir devletin diğerine karşı güç kullanması bir yana, güç kullanma tehdidinde bulunması bile yasaklanmıştır. Yine üye devletler bakımından
pozitif bir yükümlülük olarak aralarındaki uluslararası uyuşmazlıkları uluslararası
barışı ve güvenliği tehlikeye düşürmeyecek şekilde çözmelerini emreden 3. fıkra
hükmünü de bu yasakla birlikte düşünmek gerekir. BM Antlaşması’nın kuvvet kullanma ve kuvvet kullanma tehdidi yasağına getirdiği diğer bir önemli istisna Güvenlik Konseyi’nin BM Antlaşmasının VII. Bölümü çerçevesinde alacağı “zorlama
tedbirleri” dir. BM Antlaşması 24 maddeye göre Güvenlik Konseyi uluslararası
barış ve güvenliğin korunmasından başlıca sorumlu olan organdır323. Bu yüzden
barışın tehdidi, bozulması ve saldırı durumunda Güvenlik Konseyi’ne bunu saptama, gerekli tavsiyelerde bulunma, 41. ve 42. Maddeler uyarınca alınacak önlemleri
kararlaştırma yetkisi veren 39. maddenin amacı uluslararası barış ve güvenliğin
korunmasıdır. 41. Madde Güvenlik Konseyi’nin silahlı kuvvet içermeyen ne gibi
önlemler alınması gerektiğini gösteren ve BM üyelerini bunları uygulamaya çağırabileceğini belirten bir maddedir. 42. Madde ise eğer Güvenlik Konseyi 41. Madde önlemlerinin yetersiz kalacağı veya kaldığı kanısına varırsa, hava, deniz veya
kara kuvvetleri aracılığıyla Güvenlik Konseyi’nin gerekli saydığı her türlü girişimde bulunabileceğini göstermektedir324.
11 Eylül sonrası Irak’a yönelik ittifak devletleri tarafından gerçekleştirilen
askeri müdahalenin gerekçesi veya dayanağı olarak bir yandan BM Güvenlik Konseyi kararları, diğer yandan ise Irak’ın Kitle İmha Silahlarına sahip olması ya da
bunları üretme kapasitesi olduğu öngörülüyor ve bu burumun uluslararası barış ve
323
324
Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 24 maddesi tam metni şu şekilde:
1.Birleşmiş Milletler’in üyeleri, örgütün hızlı ve etkili hareket etmesini sağlamak için uluslararası barış ve güvenliği korunmasında başlıca sorumluluğu Güvenlik Konseyi’ne bırakırlar ve
bu sorumluluk gereğince görevlerini yerine getirirken Güvenlik Konseyi’nin kendi adlarına hareket ettiğini kabul ederler. 2. Güvenlik konseyi, bu görevleri yerine getirirken Birleşmiş Milletler’in Amaç ve İlkeleri’ne uygun hareket eder. Bu görevleri yerine getirebilmesi için Güvenlik Konseyi’ne verilmiş belirli yetkiler VI, VII, VIII ve XII. Bölümlerde gösterilmiştir. 3. Güvenlik Konseyi, Genel Kurul’a incelenmek üzere yılık raporlar ve gerektiğinde özel raporlar
sunar. KURAN, OKUR, SARIBEYOĞLU, GÜNEL, s. 11.
MESÇİOĞLU, s. 16.
123
güvenliği tehdit etmesi gösterilmiştir. Özellikle bu gücünü ABD aleyhine kullanabileceği düşünülüyordu ittifak kuran devletlerden olan ABD bahsettiğimiz son gerekçeyi dayanak olarak kullanarak önleyici meşru müdafaa olgusunu uluslararası
kamuoyuna kabul ettirmeye ve Irak’a yönelik gerçekleştirilen askeri müdahaleyi
meşru hale getirmeye çalışmıştır325. Aynı zamanda Bush doktrininde de belirtilen
“haydut devletlerin” elinde kitle imha silahları varsa, bu silahların terörist grupların
eline geçme tehlikesi mevcutsa ve tehdidin büyüklüğü ABD’nin çıkarlarına zarar
verecek kapasitede ise bu devletlere karşı önleyici müdahaleye başvurabiliyordu326.
Dolayısıyla ABD’nin Irak’a müdahalesine yönelik olarak verilmiş bulunan bir Güvenlik Konseyi kararı mevcut olmadığına ve Irak’ın da ABD’ye fiili bir saldırısı
söz konusu olmadığına göre, ABD’nin Irak’ı işgali uluslararası hukuk bakımından
tartışmasız bir aykırılık örneği ortaya çıkarmaktadır ki bu durumda toprakları illegal olarak işgal edilen Irak’ın BM Antlaşması’nın 51. maddesi üzerinden muhtemel
bir meşru müdafaa hakkının doğduğundan bile söz edilebilir327.
Bush yönetimi göre, ABD’nin tek taraflılığı, uluslararası barış ve güvenliği
sağlamada BM gibi örgütlerin etkililiğine şüpheyle bakmaktadır. Ancak uluslararası örgütleri, ABD’nin ulusal güvenlik çıkarları bakımından kuvvet kullanımlarında
bir engel olarak görmektedir. Dolayısıyla, ABD, KİS’in terör faaliyetleriyle birleşmesi halinde ortaya çıkacak zararın saldırıdan sonra değil önce kullanılacak
meşru müdafaa hakkı ile önlenmesinin en mantıklı yol olduğunu düşünmektedir.
Örneğin 11 Eylül terör saldırıları da önleyici meşru müdafaa hakkının kullanılmaması halinde meydana gelebilecek yıkım açısından bir örnek teşkil etmektedir.
Uluslararası barış ve istikrar açısından terör örgütlerinin eylemleri ve planları çok
büyük bir risk ortaya koymaktadır. ABD’ine göre GK’nin 1441 sayılı kararı meşru
müdafaa hakkını saklı tuttuğunu iddia etmektedir. Çünkü karardaki hiçbir ifadenin,
bir ülkeden kaynaklanan tehdide karşı kendisini savunmak için harekete geçen bir
üye devleti kısıtlayamayacağını belirterek meşru müdafaa hakkını saklı tuttuğunu
325
326
327
REÇBER, s. 64.
ABD’nin İkinci Vietnam’ı Irak 2500000 Ölü, http://www.kureselbak.org/wpcontent/uploads/2012/03/irakisgalininsonuclari.pdf, (e.t. 14.02.2014).
HEKİMOĞLU, s. 76 - 77
124
vurguladı. Müdahale sonrasındaysa ABD, Irak’a karşı meşru müdafaanın geleneksel çatısı içinde önleyici orantılı güç kullanımında bulunduğunu iddia etmiştir328.
ABD ve müttefiklerinin Irak’a yönelik askeri müdahalesinin uluslararası
hukuk açısından hukuki dayanağa sahip olması gerekmektedir. Bir uluslararası hukuk süjesinin diğer bir uluslararası hukuk süjesine askeri müdahalede bulunabilmesi için, bu müdahalenin uluslararası hukuk düzenlemeleri gereğince meşru olması
gerekir. Bu konuda BM Kurucu Antlaşması silahlı kuvvet kullanmanın şekli ve
şartlarını açık bir şekilde düzenlemektedir329.
Uluslararası örf ve adet hukuku önleyici meşru müdafaa hakkına başvurmaya imkân vermektedir330. Örneğin John Yoo’ya göre, günümüzdeki yakın tehdit
Irak’ın sahip olduğu KİS’dir. Dolayısıyla bu silahlar önleyiciliğin gereklilik şartını
karşılamaktadır. Ayrıca, Irak’ın bu silahları terörizme destek sağlamak için kullanması da ABD’yi ve müttefiklerini korumak için kuvvet kullanmada yeterli bir
gerekçe sunmaktaydı. Önleyici meşru müdafaanın orantılılığı da KİS’in yok edilmesi ve Irak rejiminin düşmanca niyet ve faaliyetlerinin sona erdirilmesiyle sağlanmaktaydı. Yoo, ̏ KİS, serseri devletlerden terörist guruplara teslim edilmeden bir
328
329
330
KEDİKLİ, s. 96.
Meşru müdafaa hakkı, fiili olarak meydana gelmiş bir saldırı halinde uygulanacaktır. Herhangi
bir saldırının olmaması halinde meşru müdafaa hakkının varlığından söz edilemez. Bu bağlamda önleyici nitelikteki meşru müdafaa hakkı BM Kurucu Antlaşması’nın 51. Maddesi’nin kapsamına girmemektedir. REÇBER, s. 63.
Stratejinin temel noktası oluşturan önleyicilik ile kastedilen düşence; düşman tarafından ilk
kuvvet kullanılması ihtimalinden önce saldırıya uğrayacağını düşünen tarafın askeri güç kullanmasıdır. Ancak bu yönüyle doktrin, BM Şartı’nın yaratığı uluslararası hukuk sistemi açısından çok tartışmalıdır. Çünkü uluslararası örf ve adet hukukunda bile önleyici güce dayalı meşru müdafaa hakkı kullanılmadan önce saldırı tehdidinin çok yakın olması gerekmektedir.
AREND Anthony Clark, International Law and the Preemptive Use of Military Force, The
Washington Quarterly, Vol. 26, lssue 2, Spring 2003, (e.t. 20.12.2014), (ss. 98-103) s. 98.
UGSB’de, düşman saldırısının yeri ve zamanı konusunda belirsizlikler olsa bile, tehdit büyüdükçe eylemsiz kalmanın riski daha da arttıracağını bu yüzden ABD’nin kendisini savunmak
için önleyici bir eylemde bulunmasının bir zorunluluk olduğu belirtilmektedir. UGSB’ye göre,
düşman tek bir politik rejim, kişi, bölge veya ideoloji değildir. Düşman uluslararası terörizm ve
ona bilerek yardım sağlayan ve barındıran rejimlerdir. Uluslararası teröristlerle onu destekleyen rejimler arasında ayrım yapılmayacaktır. Tüm bu nedenlerden dolayı yakın tehdit kavramının gününüz düşmanlarının yetenek ve amaçlarına uyarlanması gerekmektedir. ABD’ ye göre,
uluslararası hukuk devletlere, yakın bir saldırı tehdidi yaratan durumlara karşı kendilerini saldırıdan korumak için savunma eylemlerinde bulunmalarına onay vermektedir. YOST David,
Güvenlik
Stratejileri
ile
ilgili
Tartışmalar,
http://
www.nato.int/docu/review/2003/issue4/turkish/art4.html, (e.t.14.09.2014).
125
müdahale yapılmazsa daha sonra bu silahların saldırılarda ne zaman ve nerde kullanılacağını belirlemenin çok daha zor olacağını düşünmektedir ̋ 331.
Dinstein, önleyici meşru müdafaanın yasal tek gerekçesinin KİS’in imha
edilmesi olabileceğini iddia etmektedir. Bunun dışında bir ülkenin rejiminin değiştirilmesi amacıyla önleyici meşru müdafaa hakkına başvurulamayacağını belirten
Dinstein, ̏ eğer bir rejim uluslararası barış ve güvenliği bir tehdit oluşturuyorsa ancak GK’nın vereceği bir izinle o rejimin değiştirilmesi için kuvvet kullanılabileceğini ifade etmektedir ̋. Dinstein’e göre, GK dışında hiçbir ülke ya da ülke grubu
GK’nın sahip olduğu yetkilerle kendisini donatamaz. Buna göre, Saddam Hüseyin
rejiminin silahsızlandırılması için meşru müdafaa hakkı görülebilir ancak rejimin
değiştirilmesi amacına ulaşmak için bu hakkı kullanmak gerçek değildir. Bununla
birlikte Dinstein rejim değişikliği amacı dışında önleyici meşru müdafaaya başvurmak için saldırının olmasını beklemenin zorunlu olmadığını ve saldırı tehdidinin varlığı halinde tehdidi bertaraf etmek için karşılık verilebileceğini belirtmektedir. Dolayısıyla ABD’nin sadece tahminler, sezgiler ya da korkularla önleyici meşru müdafaanın uygulanamayacağını, önleyiciliğe başvurulacak devletin diğer tarafın kaçınılmaz saldırı girişiminde bulunacağını sağlam delillerle kanıtlanması gerektiğini vurgulamıştır332.
Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 1. maddesinde öngörülen ve taraf devletlere aralarındaki uzlaşmazlıkları barışçıl yollarla çözmeleri yükümlülüğü getiren
düzenlemesi ile yine tarafların görüşme, müzakere, arabuluculuk, hakem ve yargı
kararları gibi barışçıl yolları ihtilaflarının çözümünde kullanmalarını içeren 33.
madde hükmü bakımından da ABD’nin Irak’ı işgalinin uluslararası hukuka aykırı
331
332
YOO, s. 574.
Bu yazarla karşın diğer bir takım yazarlarda ABD ve İngiltere’nin açıkça BM Şartı’na aykırı
olarak güç kullanıldığı görüşünde birleşmektedirler. Öncelikle ABD’nin iddia ettiği önleyici
meşru müdafaa kavramı ile md. 51 deki meşru müdafaaya ilişkin ifade birbirinden farklıdır.
Md. 51 meşru müdafaa hakkının kullanabilmesi için silahlı saldırının olmasını şart koşmaktadır. BM Şartı’nın 2/4. Ve 51. Maddeleri birlikte değerlendirildiğinde başka bir ülkeye saldırmadıkça bir devlete karşı kuvvet kullanılması onaylanmamaktadır. Bunun dışında, ABD’nin
potansiyel tehdidi bertaraf etmeye yönelik ilk saldırı kavramını BM’nin ilkeleri ile bağdaştırmak mümkün değildir. KÖSEBALAN, Hasan, Yeni Amerikan Güvenlik Doktrini ve Uluslararası İlişkiler, 2023 Dergisi, Kasım 2002, (e.t. 21.02.2015), s. 38.
126
olduğu görülmektedir. ABD bu yolları etkin bir şekilde kullanmak ve bunun sonuçlarını beklemek yerine, alelacele, doğrudan güç kullanma yolunu tercih etmiştir333.
Yine Dinstein ise, Irak’ın KİS’i imha etmedeki isteksizliğinin yarattığı tehdide karşı, meşru müdafaanın yasal görülebileceğini belirtmektedir. Bir başka deyişle Dinstein, önleyici meşru müdafaanın yasal tek gerekçesinin KİS’in imha
edilmesi olabileceğini iddia etmektedir. Bunun dışında bir ülkenin rejiminin değiştirilmesi amacıyla önleyici meşru müdafaa hakkına başvurulamayacağını belirten
Dinstein, eğer bir rejim uluslararası barış ve güvenliğe bir tehdit oluşturuyorsa Güvenlik Konseyi’nin vereceği bir izinle ancak o rejimin değiştirilmesi için kuvvet
kullanılabileceğini ifade etmektedir334. Dinstein, bu duruma örnek olarak, Konsey’in 940 sayılı kararı ile Haiti’ye karşı bu amaçla eyleme geçilmesini vermiştir.
Dinstein’a göre, Güvenlik Konseyi dışında hiçbir ülke ya da ülke grubu Konsey’in
sahip olduğu yetkilerle kendisini hukuki bir güçle donatamaz. Buna göre, Saddam
Hüseyin rejiminin silahsızlandırılması için meşru müdafaa haklı görülebilir ancak
rejimin değiştirilmesi amacına ulaşmak için bu hakkı kullanmak gerçekçi değildir.
Yazar rejim değişikliği amacı dışında önleyici meşru müdafaaya başvurmak için
saldırının olmasını beklemenin zorunlu olmadığını ve saldırı tehdidinin varlığı halinde tehdidi bertaraf etmek için karşılık verilebileceğini düşünmektedir335.
Bilindiği gibi, 2003 yılında ABD'nin Irak'a karşı müttefikleriyle birlikte giriştiği "haklı savaş" uluslararası hukuk sistemi içinde her türlü yasal dayanaktan
yoksun olmakla birlikte, yapılan bütün suçlamalar ve yaratılan fiili durum karşısın-
333
334
335
HEKİMOĞLU, s. 78.
Oysa BM silah denetçilerinin 2003 Sonbaharındaki savaş öncesi denetimlerini tamamlayabilmeleri mümkün olsaydı, Baş denetçi (Hans Blix)’in Irak’ın silahsızlandırıldığını ve kitle imha
silahlarından arındırıldığını açıklaması da söz konusu olabilecekti. Bu dürümde, ABD’nin
Irak’ı işgali için öne sürdüğü en önemli gerekçenin ortadan kalkmasıyla, muhtemelen söz konusu savaşın yaşanmaması gibi bir sonuç ortaya çıkabilecekti. HEKİMOĞLU, s. 79.
Oysa bir devletin kendi güvenliğine karşı bir tehdit olduğunu düşünmesi halinde sorunu öncelikle BM’nin gündemine getirmeli ve barışçıl çözüm yollarını aramalıdır. BM antlaşmasının
33. maddesinde; barışa karşı bir tehdidin varlığının belirlenmesi ve uluslararası barış ve güvenliğin tekrar temini ya da sürdürülmesi için gerekli önlemlere karar verme ya da tavsiye etme
yetkisini Güvenlik Konseyi’ne vermiştir. Bu nedenle; Güvenlik Konseyi’nin dışında hiçbir
devletin bir tehdide karşı öncelikli önlemler alma yetkisi bulunmamaktadır. Zira Güvenlik
Konseyi, uluslararası toplumun ihtiyaçlarını ve ortak çıkarlarını en iyi değerlendirebilecek kolektif bir organ olarak tasarlanmıştır. FOSTER Charles, “International Law: Another Casualty of the Iraq War?,” Contemporary Review, Vol. 283, Issue 1651, Aug. 2003, (e.t.
15.12.2014), s.76.
127
da BM, uğradığı zararı en aza indirme çabası içindedir. Savaş sonrası, eyer Irak'ta
yeni demokratik meşruluğa sahip ve ülkede ekonomik ve siyasi istikrar sağlansa
bile, ancak devletler topluluğu açısından ortada tartışılması ve iyimser bir umutla,
çözülmesi gereken ciddi bir sorun mevcuttur. Devletler topluluğu, ABD ve müttefiklerinin ne türden bir gerekçeyle olursa olsun, dünyanın herhangi bir ülkesine
karşı girişeceği saldırılara göz mü yumacak, yoksa ABD'nin "haydut" ve "dost"
devletler ayrımının yeni ulusal güvenlik stratejisiyle birlikte dünya barışını tehdit
etmesine karşı yeni önlemler mi geliştirecek336.
ABD’nin Irak’ı işgalini “haklı savaş” gerekçesiyle meşrulaştırmaya çalışan
görüş bakımından da geçerlidir. Öncelikle ifade edilmelidir ki geleneksel olarak
meşru müdafaaya atıfta bulunmak için kullanılan haklı savaş ancak, uluslararası
hukuk bakımından haklı bir nedene dayalı olması durumundadır. Dolayısıyla haklı
bir nedene dayalı olmayan bir haklı savaşın varlığından söz edilemeyeceğine göre,
bu yol ancak, haksız bir saldırganı defetmek ve onun aldığını geri almak için askeri
güç kullanımı durumunda meşruiyete sahip olacaktır337. İşte bu nedenle savunmacı
devletin ulusal ülkesi dışında ve önleyici bir şekilde gerçekleştirilen Irak işgalinin
haklı savaş gerekçesiyle meşrulaştırılması mümkün değildir.
ABD’nin “haklı savaş” için Saddam’ın diktatoryal yönetiminin ve Irak’ın
kendi etnik ve dini topluluklarına yönelik baskısı ABD ve Birleşik Krallık tarafından adı gecen ülkenin işgali ve rejiminin ortadan kaldırılması bakımından onlara ek
meşruiyet sebepleri verdiği öne sürülmüştür. İnsan haklarını korumak gerekçesiyle
başka bir devletin işgalinin de uluslararası hukuk bakımından yine sorunlu olduğunun, bu bağlamda, ifade edilmesi gerekiyor. Dolayısıyla devletlerin egemen eşitliğini esas alan uluslararası hukuk düzeninde bir devletin diğerine kuvvet kullanmasının insan hakları gerekçesine dayandırılması ancak, Güvenlik Konseyi’nin bu
konuda karar alması durumunda mümkün olabilir. Oysa ortada verilmiş böyle bir
336
337
Bu sorunun hiç de yersiz olmadığı, 5 Ekim 2003 günü Filistin-İsrail çatışmasında görüldü. 4
Ekim 2003'te Filistinli bir terörist tarafından İsrail'in Haifa şehrinde bombalı bir intihar saldırısı
düzenlendi ve olayda 19 kişi hayatını kaybetti. Bunun üzerine İsrail 20 yıl aradan sonra ilk defa
Suriye topraklarını bombaladı. İsrail yönetimine göre Suriye, Filistinli teröristleri yetiştirmek
için kurulan kamplara göz yumuyordu. İsrail hükümet sözcüsüne göre, terörizmi destekleyenlerin hiçbir dokunulmazlığı olamaz. İsrail'in politikası, nerede olursa olsun terör örgütlerini yok
etmektir. GÖZTEPE, s. 89,90.
HEKİMOĞLU, s. 80.
128
karar mevcut olmadığına göre, Irak’ın işgaline, uluslararası hukuk bakımından insan haklarına dayanılarak meşruiyet kazandırılması da mümkün olmayacaktır. Kaldı ki Uluslararası Af Örgütü’nün rakamları, ABD ve Birleşik Karalık’ın Irak’ı işgalinden sonra öldürülen sivillerin sayısının korkunç boyutlarda olduğunu ortaya
koymaktadır. Arap Times’ın Irak kaynaklarının hazırladığı rapordaki istatistik bilgilerinin yalnızca başlıklarına dayanarak verdiği sonuç insanlık açısından tüyler
ürperticidir. ABD’nin savaş aktivitesini başlatmasından 2008 yılına kadar geçen
süre zarfında 2500.000 rakamının üzerinde Iraklı sivil ABD güvenlik güçlerince
oldurulmuştur338. Oysa modern insan haklarının temelini de oluşturan BM Antlaşması’nın 55. ve 56. maddeleri, üye devletlere, gerek birlikte gerekse de ayrı ayrı bir
şekilde olmak üzere insan hak ve özgürlüklerine bütün dünyada saygı duyulmasını
kolaylaştırmak için BM ile işbirliğinde bulunma yükümlülüğü getirmişlerdir.
ABD’nin Irak’a demokrasi ve insan hakları getirme iddiasıyla gerçekleşen işgal
nedeniyle ortaya çıkan sivil ölümlerin bu anlamda bir sorumluluğu da ABD’nin
omuzlarına yüklediği açıktır. ABD işgalinin uluslararası hukuk bakımından bu bağlamda bir meşruiyeti mevcut bulunmadığı gibi, aksine yaşanan toplu sivil ölümler
üzerinden adı geçen devletin BM Antlaşması’nın ilgili hükümlerini ihlalden sorumlu tutulması gerekmektedir339.
Irak’a karşı kullanılan askeri gücün önleyici meşru müdafaa kapsamında olduğunu ya da olmadığına bakarsak; Öncelikle ABD’nin iddia ettiği Önleyici meşru
müdafaa kavramı ile 51. maddedeki meşru müdafaaya ilişkin ifade birbirinden
farklıdır. 51. madde meşru müdafaa hakkının kullanılabilmesi için ‘silahlı saldırı-
338
339
Bu rakamların tamamı 2008 yılında Irak Hükümet kaynaklarınca resmi olarak yayınlanmış
rakamlardır:
Bir Milyon evsiz barksız kadın
Dört Milyon yetim çocuk
İki Milyon beş yüz bin Iraklı can kaybı
Sekiz yüz bin kayıp
Üç yüz bin mahkûm. ( ABD bunların sayısı 120.000 olarak ilan etmiştir)
Dört buçuk milyon göçmen (bunlar sığınmacı olarak çeşitli ülkelere dağılmış durumunda dadılar)
Irak’ın kendi topraklarında iki buçuk milyon evsiz, barksız insan
Yetmiş altı bin Iraklı AIDS hastalığına yakalanmış. Bu konuya ilişkin daha bilgi için bkz.
ABD’nin İkinci Vietnam’ı Irak 2500000 Ölü, http://www.kureselbak.org/wpcontent/uploads/2012/03/irakisgalininsonuclari.pdf, (e.t. 14.02.2014).
HEKİMOĞLU, s, 80.
129
nın’ olmasını şart koşmaktadır340. Dolayısıyla Bu Antlaşma’nın hiçbir hükmü, BM
üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, Güvenlik Konseyi
uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, bu
üyenin doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez341.
BM Antlaşmasında 2/4. ve 51. maddeler birlikte değerlendirildiğinde başka
bir ülkeye saldırmadıkça bir devletin saldırıya maruz kalması onaylanmamaktadır.
Bunun dışında, ABD’nin potansiyel tehdidi bertaraf etmeye yönelik ilk saldırı kavramını BM’nin bu açık ilkeleri ile bağdaştırmak mümkün değildir. ABD’nin kendi
kuvvet kullanımını meşrulaştırmak için ileri sürdüğü kanıtlar, BM antlaşmasının
kuvvet kullanma yasağını ve GK’nin uluslararası barış ve güvenliğe ilişkin yetkilerini de aşındırmaktadır. ABD’nin önleyici meşru müdafaa iddiasının kabul görmesi
sonuç olarak ̏ hukukun üzerinde gücün egemen olması anlamına gelmektedir ̋ 342.
BM Kurucu Antlaşması’nın 51. Maddesinin düzenlediği biçimiyle meşru
müdafaa hakkını sınırlandırıp sınırlandırmadığı konusunda doktrinde iki farklı yaklaşım mevcuttur. Önleyici meşru müdafaa hakkı ile ilgili olarak, 51. md bağlamında maddeyi dar yorumlayanlar açısından meşru müdafaa hakkının söz konusu olması için, hedef devletin bir silahlı saldırıya maruz kalması gerekir. Antlaşmaların
yorumlanması konusundaki geleneksel yöntem, antlaşmanın terimlerinin olağan
anlamına uygun olarak anlaşılmasını öngörmektedir.
340
341
342
Bunun en önemli nedeninin ön alma savaşının meşru müdafaanın sınırları dışında olmasıdır.
Bu çerçevede ön alma savaşının BM tarafından kınanmasına örneklerden birisi Irak ile ilgili
olarak verilebilir. 1981 yılında İsrail’in, Irak’taki Osirak adlı nükleer reaktöre yönelik askerî
harekâtını meşru müdafaa değil de ön alma savaşı olarak niteleyen BMGK bunu kınamıştır.
ERKMEN, s. 325.
KURAN, OKUR, SARIBEYOĞLU, GÜNEL, s. 15.
KÖSEBALAN, s. 38.
130
SONUÇ
II Dünya Savaşından sonra büyük devletler bir araya gelip yeni bir hukuk düzeni kurmak ve bu hukukun en önemli amacı da savaşı ortadan kaldırmaktı, yani
uluslararası hukuk, bir devletin başka bir devlete karşı kuvvet kullanmasını ilke olarak yasaklamıştır. Bu yasak mevcut uluslararası hukuk sisteminin temelini oluşturmaktadır. BM Antlaşması md. 2/4’te düzenlenen kuvvet kullanma yasağı, BM üyesi
olan ve olmayan tüm devletler için geçerlidir. BM Antlaşması’nda kuvvet kullanma
yasağı çok geniş bir norm olarak tasarlanmasına rağmen kuvvet kullanımı, uluslararası ilişkilerin bir gerçeği olarak karşımıza çıkmaktadır ve BM Sistemi belli koşullar
altında kuvvet kullanmanın meşruluğunu kabul etmektedir. Bu çerçevede BM Antlaşması’yla kuvvet kullanma yasağına istisnalar getirildiği görülmektedir. Bu istisnaları BM organları kararıyla ve meşru savunma gereği kuvvet kullanımı oluşturur. BM
Güvenlik Konseyi barışı ve güvenliği bozduğu düşündüğü devlete karşı kuvvet kullanılması kararı alabilmektedir.
BM sisteminde dünya barışını koruma görevi BM Antlaşması’nın 24/1 ve 25.
maddeleriyle BM’nin Güvenlik Konseyi’ne verilmiştir. Barışı koruma görevi Konsey’e verilince, kuvvet kullanma tekeli de kural olarak ona verilmiş olmaktadır.
Kuvvet kullanma tekelinin kural olarak BM’de olduğunu gösteren anlaşma hükümleri 33. 39. 41. ve 42. maddelerde yer verilmiştir. Meşru savunmanın kurallarına göre,
BM üyelerinden herhangi birine veya bir kaçına karşı silahlı bir saldırıda bulunulduğunda, Güvenlik Konseyi toplanıp gerekli kararları alıncaya kadar BM üyeleri barışı
ve güvenliği koruyabilmek amacıyla tek başına ya da topluca meşru savunma hakkını
kullanabilirler. Meşru savunma hakkının kullanıldığı hallerde en kısa zamanda üyeler
tarafından alınan tedbirler GK’ne rapor edilecektir. Yine BM Antlaşması’na göre bu
hakkın kullanılması ile Güvenlik Konseyi’nin uluslararası barışı ve güvenliği tesisteki görev ve yetkilerinde herhangi bir azalma meydana gelmeyecektir.
1990 yılında Kuveyt’i işgal eden Irak, ABD öncülüğündeki Koalisyon Güçleri tarafından 1991 yılı başlarında düzenlenen bir operasyonla Kuveyt’ten çıkartılmıştır. Ardından BM, Irak’ın bir daha böylesi bir işgal girişiminde bulunmaması için
Irak’a karşı ambargo uygulama kararı almış, aynı zamanda Irak’ın KİS’den arındırılması için UNSCOM (veya daha sonra UNMOVIC) ile IAEA tarafından denetlen131
mesine karar vermiştir. Denetimler, zaman zaman Saddam rejimi tarafından engellenmek suretiyle sekteye uğratılsa da yaklaşık olarak 11 yıl devam etmiştir. 1992
yılında denetçiler Irak’ın bütün KİS’ını yok etmişler kalan süre zarfında yapılan araştırmalarda, gerçek bir KİS bulunamamış lakin silah yapımında kullanılabilecek teçhizat, kimyasal veya biyolojik materyal veya Ar-Ge laboratuarları tespit edilmiştir.
Elde edilen bu tür bilgiler ise kamuoyuna Irak’ın KİS üretmeye çalıştığı veya eldeki
mevcut silahları bu yönde geliştirmeye dönük faaliyet gösterdiği şeklinde yansıtılmıştır. Öte yandan, denetçilerin verdiği raporlar çerçevesinde, Irak’a uygulanan yaptırımlar hatta zaman zaman düzenlenen askeri operasyonlarla hem KİS üretiminde
kullanılabilecek malzeme ve teçhizatlar hem de üretim yapabilecek potansiyele sahip
tesisler büyük oranda tahrip edilmiştir.
ABD’nin aslında Irak’a karşı 1950 yılından beri eksiksiz hazırlanmış bir planı
bulunmaktadır. Irak’ın uzun süre KİS denetlenmesi ve ambargo uygulaması için
ABD’nin tek bir amacı vardı, Saddam Hüseyni’nin askeri gücünü zayıflatmak ve
kendi halkı tarafından çökeltmesidir. Yani ABD çok az bir maliyet ve askeri kaybına
uğramadan Irak’ı işgal etmesiydi. Irak’ta söz konusu silahların bulunması, onun çevre ülkeleri tehdit edebileceği anlamına gelmekteydi ki bu da ABD’nin neden Saddam
rejiminin devrilmesi gerektiği yönünde ortaya attığı iddiaları güçlendirecekti. 11 Eylül terör saldırısında ABD, Irak elinde KİS bulunması El Kaide’yle bağlantısı olması
dünya güvenliğini tehdit eden unsurların veya hükümetlerin neler yapabileceği düşünceleri ortaya koymuştu. Saddam rejimini de zaten Körfez Savaşı’ndan bu yana bu
tür tehdit oluşturabilecek bir yönetim olarak görülmesini sağlayan ABD’nin, “şer
ekseni” tasnifinin en başlarına Irak’ı koymasının nedeni buydu. Artık geriye tek bir
seçenek kalmıştı, şimdiye kadar uygulanan çifte çevreleme politikası ve bunun en
önemli aşamalarından biri olan KİS denetimleriyle, ayrıca uygulanan yaptırımlarla
zayıflatılan, buna karşın ABD tarafından sürekli desteklenen Irak muhalefetinin Saddam iktidarını bir türlü yıkmayı başaramaması üzerine Bush doktrini daha aktif bir
siyaset izleyerek tehdit unsuru olan güçlerin yok edilmesini, hükümetlerin devrilmesini öngören önleyici savaş doktrini ile gerçekleşecektir. Ancak bu doktrinin gereğinin yapılması için dünya kamuoyunun ikna edilmesi ve desteğinin sağlanması gerekiyordu. KİS bu açıdan ABD ve müttefikleri için önemli bir ikna gerekçesi olabilirdi.
132
Fakat denetçiler, yaptıkları incelemelerde, Irak’ta KİS bulunduğuna ilişkin kesin kanıtlar elde edememişlerdi.
Bu yüzden 2003 Irak Savaşı’nın hemen öncesinde, söz konusu denetçilerin
raporlarından ziyade ABD’nin istihbarat raporları dikkate alınmaya başlanmıştır.
Irak’ta KİS üretildiği ve Saddam rejiminin El-Kaide Terör Örgütü ile bağlantısı olduğu yönünde bilgiler içerdiği belirtilen bu raporların şüpheye yer bırakmayacak
şekilde gerçeği yansıttığı ileri sürülmüştür. Dolayısıyla bu durum, askeri bir müdahale için yeterli kanıtın bulunduğu düşüncesinin oluşmasına yol açmıştır. Saddam iktidarının, Batı ile olan ilişkilerinde ve KİS’in tespitine ilişkin yapılan araştırmalarda
sürekli güçlükler çıkarması da bu kanaatin pekişmesine yol açmıştır. Saddam rejiminin, egemen bir devlet olarak ülkesinin iç işlerine karışılmaması gerektiğinden hareketle ve buna engel olmak amacıyla denetçilere zorluklar çıkarmış olabileceği ihtimali üzerinde durulmadan, önleyici savaş prensibi ile gerek Orta Doğu’nun gerekse
dünyanın güvenliğinin sağlanması gerektiği konusu sürekli basında işlenmeye başlamıştır. Bu çerçevede, gizlenecek bir silahın olmaması durumunda Irak hükümeti bu
tarz güçlüklerin neden çıkarıldığı sorusu dünya kamuoyunun şüpheye düşürüp ve
merak ettiği bir husus olmuştur.
Fakat 2003 Irak’ın ABD’nin işgali altına girmesi Saddam iktidarının devrilmesinden sonra yapılan incelemelerde, Irak’ın savaş sebebi oluşturacak kapasitede
KİS’i olmadığı gibi üretecek tesislerinin de bulunmadığı anlaşılmıştır. Öyle ki, işgal
öncesinden işgalin birinci yıldönümüne kadar geçen süre içerisinde Dünya medyasından yansıyan haberler değerlendirildiğinde görülmektedir ki, Irak’ta KİS olduğuna
dair net bir bilgi somut bir kanıt 2007 yılına kadar elde edilememiş ve en son denetişlerin görevine Irak’ta son verilmiştir. Mevcut veriler, Irak’ın daha çok 1991 yılı öncesi teknolojilere sahip silahları elinde bulundurduğu yönündedir. Oda ABD verdiği
silahlardı. Aynı şekilde El-Kaide ile Saddam iktidarı arasında da bağlantı bulunduğuna dair gerçek bir bilgiye rastlanmamıştır. Üstelik savaş sonrasında, ABD ve İngiliz yönetimleri ile görevli silah denetçileri, öne sürülen gerekçelerin doğruluk payının
asgaride kaldığını ve böylesi bir müdahalenin gerçekleşmesine yanıltıcı raporların
sebep olduğunu açıklamak zorunda kalmışlardır.
133
Netice itibariyle, sadece bu iki sebep göz önünde tutulursa, ABD ve müttefiklerinin kesin kanıt bulunmaksızın tamamen varsayımlar üzerinden ve önleyici savaş
prensibinden hareketle bu müdahaleyi hazırladığı ve bu doğrultuda dünya kamuoyunu etkileyerek destek almayı başardığı, sonuçta ise hedefine ulaştığı söylenebilir.
Konunun tüm yönlerine baktığımızda, ABD’nin Irak’a saldırması uluslararası
hukuka aykırı olduğunu açıkça görülmektedir. Savaş yanlıları tarafından ortaya atılan
iddialar ve kararların yorum şekli, Konseyi’nin amaçlarıyla bağdaşmamaktadır. Nitekim Konsey, 687 sayılı kararı çıkarttığında başka devletlerin kuvvet kullanmaları
için izin vermemiştir. Irak, savaştan hemen önce çıkan 1441 sayılı kararın bariz bir
maddi ihlalinde bulunmamış ve BM ile tam bir iş birliği gerçekleştirmiştir. Irak toprakları hukuken olmasa da, fiilen halen işgal altındadır. Güvenlik Konseyi’nin 1483
sayılı kararı bu durumu belirleyerek işgalci güçlerin bazı hak ve yükümlülükleri olduğunu açıklamıştır. Ancak işgalci güçlerin henüz Irak’ta tam olarak kamu düzenini
ve ülkenin güvenliğini sağlayamadıkları neredeyse her gün patlayan bombalardan
anlaşılmaktadır. İdari görevlerin yerel memurlara devri, kurulan Irak hükümeti ve
onunla imzalanmış geri çekilme ve diğer antlaşmalar işgalciyi yükümlülüklerinden
kurtarmamaktadır. Ancak ABD bu yükümlülüklerinden hiçbir zaman vazgeçmeyip
Irak’ın zenginliğinden faydalanıp halkını da süründürmeye devam etmektedir.
Amerika’nın Irak’a saldırısını haklı kılacak ne bir saldırı ne de yakın ve açık
saldırı tehlikesi söz konusu olmuştur. Amerika Irak’a karşı müdahalesini Güvenlik
Konseyi’nin Kasım 1990 tarihli 678 sayılı ve Nisan 1991 tarihli 687 sayılı kararlarına dayandırmaktadır. Birinci kararın amacı, Irak güçlerini Kuveyt’ten çıkarmaktı;
ikincisininki ise ateşkes ile birlikte Irak’ın silahsızlandırılmasını ve silahlarının denetlenmesini güvence altına almaktı. Kuveyt’in boşaltılmasıyla ve silah denetçilerinin kontrollerini yapmasıyla bu kararlar işlevlerini yerine getirmiştir. Buna ek olarak,
Kasım 2002 tarihli ve 1441 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararında uzun tartışmalardan sonra yer verilen ve Irak’ın silahsızlanma yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve
silah denetçileriyle işbirliğine gitmemesi halinde “ciddi sonuçlarla” karşı karşıya
kalacağına ilişkin hüküm, Amerika ve savaş müttefikleri tarafından şiddet kullanma
hakkının dayanağı olarak gösterilmektedir. Oysa “ciddi sonuç” kavramından doğrudan doğruya bir savaş hali ilanı yorumunu yapmak BM’nin genel yapısı ve kuruluş
134
felsefesiyle bağdaşmadığı gibi, Amerika ve İngiltere’nin işgalden hemen önce ikinci
bir BM Güvenlik Konseyi kararı aldırmaya yönelik çabaları, bu kanıta kendilerinin
de pek inanmadıklarının göstergesi niteliğindedir. Bu sürece bakıldığında uluslararası
hukukun devletler tarafından kendi lehlerine kullanılmaya çalışıldığının görülmesi
mümkündür.
Görüldüğü üzere ABD’nin Irak’ı işgal nedeni, Irak’ın KİS’e sahip olması veya Saddam’ın El-Kaide ile işbirliği yapması değildir. Hatta Saddam’ın diktatör olması ve bu bağlamda Irak’ın demokratikleştirilmesi ya da bildik ifade ile özgürleştirilmesinin olmadığı da görülmüştür. Çünkü, işgalin başından beri yaklaşık 250.000
asker ve sivilin hayatını kaybetmesi (bu rakamın daha fazla olduğu da ileri sürülmektedir), 2004 Mayıs’ında Ebu Gureyb’de Amerikan askerlerinin mahkumlara yaptıklarının ortaya çıkması, bunların dışında Irak’ta direnişi kırmak adına yapılanlar ve binlerce sivilin hayatını kaybetmesi ve Irak’ın tam bir kaos ve belirsizliğe sürüklenmesi,
yani Irak’ın % 83 alanı yaşanacak dürümde değil, eğer ki gerçekten Amerika’nın asıl
amacı açıklandığı gibi ise ortaya çıkan bu tür sonuçlarla büyük oranda çelişmektedir.
Bu yüzden ABD’nin Irak’ta ölen insanlarla veya Irak’a demokrasinin gelip gelmemesi ile ilgilenmediği, asıl amacının küresel liderliğini gerçekleştirmek ya da sürdürmek ve Orta Doğu petrol payını almak olduğu daha akla yatkın görünmektedir.
Irak’ın bölgedeki müttefikleri için bir tehlike olmaktan çıkarılması, ABD’nin bu ülkedeki enerji kaynaklarını denetim altına alması ve bu yolla İran, Türkiye hatta Rusya ve Pakistan’da yani tüm Orta Doğu hata bugün Suriye, Irak, Afrika Kıtasından
Mısır, Libya, Cezayir daha birçok ülkelerde iç savaşla karışı karşıya kalmışlardır ve
hala da çevre bölgelerde nüfuzunu hissettirmeyi amaçladığını söylemek yanlış olmaz. Kısaca ABD yaptıklarına bakarsak 3 dünya savaşını başlattığını söyleyebiliriz.
135
KAYNAKÇA
KİTAPLAR
ARI Tayyar, Irak, İran ve ABD, Önleyici Savaş, Petrol ve Hegemonya, 1.Baskı, Alfa Yayınları,
İstanbul 2004.
ARI Tayyar, Basra Körfezi ve Ortadoğu’da Güç Dengesi (1978 – 1996), 3 Baskı, Alfa Yayınları,
İstanbul 1998.
‫ اﻟﻨﺸﺮ ﻣﺮﻛﺰ ﺣﻤﻮراﺑﻲ‬،‫ اﻷﻣﻢ اﻟﻤﺘﺤﺪة واﻟﺘﻀﺤﯿﺔ ﺑﺎﻷﻣﻦ اﻹﻧﺴﺎﻧﻲ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق‬،‫ﻋﺒﺪ ﻋﻠﻰ ﻛﺎظﻢ اﻟﻤﻌﻤﻮري – ﺑﺴﻤﮫ ﻣﺎﺟﺪ اﻟﻤﺴﻌﻮدي‬
.‫ ﺑﻐﺪاد‬2011 ،‫ﻟﻠﺒﺤﻮث وادراﺳﺎت اﻻﺳﺘﺮاﺗﯿﺠﯿﺔ‬
(AL- MAMURİ Abd Ali Kazım, AL-MESEUDİ, Besme macid, Birleşmiş Milletler Irak’ta Verdiği İnsani Ödünler, Hamurabi Araştırma ve Öğretim Strateji merkez Yayınları, Bağdat,
2011).
.2005 ،‫ ﺟﺎﻣﻌﺔ ﺑﻐﺪاد‬،‫ ﻣﻨﺸﻮرات ﻣﺮﻛﺰ ﻟﻠﺪراﺳﺎت اﻟﺪوﻟﯿﺔ‬،‫ اﻟﻌﻘﻮﺑﺎت اﻟﺪوﻟﯿﺔ ﻋﻠﻰ اﻟﻌﺮاق‬،‫ﺗﻮﻓﯿﻖ ﻓﺎرس اﻟﻌﻮدات‬
(AL-AUDAT Tofik Farıs, Irak’ Uluslararası Hukuk Cezası, Uluslararası Eğitim Merkez Yayını,
Bağdat Üniversitesi, 2005).
،‫ ﻣﻄﺒﻊ ﺷﮭﺎب‬،‫ اﻟﺴﯿﺎﺳﺔ اﻟﺨﺎرﺟﯿﺔ اﻷﻣﺮﯾﻜﯿﺔ اﻟﻤﻌﺎﺻﺮة ﺧﯿﺎرات وﺗﺤﺪﯾﺎت وأﻧﺘﮭﺎﻛﺎت‬،‫ زﯾﻨﺔ ﻛﻤﺎل‬،‫ﻋﺒﺪاﻟﻐﻔﻮر ﻛﺮﯾﻢ ﻋﻠﻲ ﻏﻔﻮر‬
.2011 ،‫أرﺑﯿﻞ‬
(Abdul-Gafur Kerim Ali Gafur, Zine Kemal, ABD Çağdaş Dış Politikası Seçenekleri Zorlukları
İhlalleri, Şahab Yayınları, Erbil, 2012).
BOZKURT Enver, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı, 3 Baskı Asil Yayın, Ankara 2007.
BOZKURT Enver, Uluslararası Sisteminde Hukukta Kuvvet Kullanımı, Körfez Krizi Örneği Ve
Irak’ın Durumu ABD’ye 11 Eylül 2001 Terörist Saldırı, 1 Baskı Nobel Yayın, Ankara
2003.
BYERS Michael, Soykırımdan Son Kırıma Savaş Hukuku, Çev. Hasret Dikici Bilgin, Detay
Yayıncılık, İstanbul 2007.
ÇAĞIRAN Mehmet Emin, 2003 Savaşı Öncesi Irak’ın Uluslararası Statüsü II. Körfez Savaşı,
Platin Yayınları, Ankara 2006.
GÜRSOY SÖKMEN Müge, Irak Dünya Mahkemesi nihai İstanbul oturum 2005, 1.Basım, Metis yayınları, İstanbul 2006.
GÜNEL Reşat Volkan, Milletlerarası Hukuk, 7 baskı, Beta yayıncılık, İstanbul 2014.
2003 ،‫ اﻟﻘﺎھﺮة‬،‫ ﻧﺸﺮ دار اﻟﺸﺮق‬،‫ اﻹﻣﺒﺮاطﻮرﯾﺔ واﻹﻏﺎزة ﻋﻠﻰ اﻟﻌﺮاق‬،‫ﻣﺤﻤﺪ ﺣﺴﻨﯿﻦ ھﯿﻜﻞ‬
(HEİKEL Muhammed Hüsneyin, İmparatorluk ve Irak’a Hava saldırısı, Dar AL-Şark Yayınları,
Kahire 2003).
KURAN Selami, OKUR Derya Aydın, SARIBEYOĞLU Meltem, GÜNEL Reşat Volkan, Uluslararası Hukuk Temel Metinleri, 3 Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014.
136
ÖRNEK Serdar, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı: 1991 ve 2003 Irak Harekâtları, 1
Baskı, Seçkin Yayınları, 2013.
ÖZKAN Tuncay, Bush ve Saddam’ın Gölgesinde Entrikalar Savaşı, Alfa Basım Yayınları, İstanbul, 2003.
ÖZCAN Mesut, Sorunlu Miras Irak, Küre yayınları, 3 Baskı, Aksaray İstanbul, 2003.
PAZARCI Hüseyin, Uluslararası Hukuk, Ders Kitabı, 9 Baskı, Yayın Turhan Kitabevi, Ankara
2010.
Rupe, Irak İşgalinin Perde Arkası, 1 Baskı, yayın Ayhan matbaası, İstanbul 2007, Çev, DABANCALI Buket ve PESEN Alaz.
RİTTER Scott, PİTT William Rivers, Irak’a Savaş, Bush Yönetiminin Bilmenizi İstemediği
Gerçekler, 1 Baskı, Metis Yayınları, 2002 İstanbul, Çeviren Çiçek Öztek.
MAKALELER – DERGİLER
ARAL Berdal, “Asimetrik Saldırı Savaşları, Siyaset ve Uluslararası Hukuk”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 14, 2007, (e.t. 22.02.2015).
ARI Tayyar, “Irak’a BM Yaptırımları: Kitlesel İmha Silahlarının Denetimi ve Ambargo”,
Avrasya Dosyası (Irak Özel), C.6, Sa.3, Ankara, 2000.
ARI Tayyar, Ortadoğu Irak Dedikleri, Irak’a BM Yaptırımları: Kitlesel İmha Silahlarının
Denetimi ve Ambargo, www.diplomatikgozlem.com/, 2002. (e.t. 01.02.2015).
AZRAK Ülkü, Irak Savaşı ve Uluslararası Hukukun Yenilgisi, Maltepe Üniversitesi Hukuk
fakültesi Dergisi, 2003,(e.t. 23.02.2015).
ARIBOĞAN Deniz Ülke, “Uluslararası Barış ve Güvenliğin Sağlamasında Bir Araç Olarak
Birleşmiş Milletler ve Temel Sorunları” Avrasya Dosyası, BM Özel, 2002, Cilt:8, Sayı:
1, ss. 128-148.
AREND Anthony Clark, International Law and the Preemptive Use of Military Force, The
Washington Quarterly, Vol. 16, lssue 2, Spring 2003, (e.t. 20.12.2014), (ss. 98-103).
BUĞRA AYDIN Ahmet, “Uluslararası Hukukta Önleyici ve Öngörücü Meşru Müdafaa Hakkı”, Genç Hukukçular Hukuk Okumaları, 2014, (e.t. 16.09.2014), (ss. 51-64), s. 53.
www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/makaleler/birikimlerIV/146.pdf.
BOZKURT Enver, “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin Irak İle İlgili Kararlarının Değerlendirilmesi”, Stradigma Dergisi, 2003, Sayı:11, s.,
http://www.stradigma.com/turkce/aralik2003/index.html, (e.t. 19. 11. 2014),
.2003 ،151 ‫ اﻟﻌﺪد‬،‫ ﻣﺠﻠﺔ اﻟﺴﯿﺎﺳﯿﺔ اﻟﺪوﻟﯿﺔ‬،‫ ﻣﺸﺮوﻋﯿﺔ اﺳﺘﺨﺪام اﻟﻘﻮة‬،‫ اﻟﺤﺮب اﻷﻣﯿﺮﻛﯿﺔ ﻓﻲ اﻟﻌﺮاق‬،‫ﺷﺮﯾﻒ ﺑﺴﯿﻮﻧﻰ‬
(BSYUNİ Şerif, Amerika Savaşı Irak’ta, Kuvvet Kullanma Meşruiyeti, Uluslararası Siyasi Dergisi, S. 151, 2003.)
BODUR Kadriye, Irak'ın İşgali ve Uluslararası Hukuk, Bilim, Eğitim ve Düşünce Dergisi, Haziran 2004, Cilt 4, Sayı 2, (e.t. 06.08.2014), ss. 1.
137
BEDEN Aydın, Türk Basınına Göre, 2003 Irak Savaşı’nın Temel nedenleri Hakkında Bir Değerlendirme ( Kitle İmha Silahları ve El-Kaide Bağlantısı), History Studies, ABD ve
Büyük Ortadoğu İlişkileri Özel Sayısı, 2011, (e.t. 04.04.2015), (ss. 65-80).
BACIK Gökhan, Irak’ın Geleceği Üzerine Tartışmalar, Avrasya Dosyası Arap Dünyası Özel,
Cilt: 6 Sayı: 1 Yıl: 2000.
BATIR Kerem, Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Amerikan müdahaleciliği Ve Uluslararası Hukuk, Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesi, Yönetim Bilimleri Dergisi (9: 1) 2011, (e.t.
12.10.2014), (ss, 119-134).
CANİKLİOĞLU Meltem Dikmen, Ulusal Ve Uluslararası Hukuk Işığında Türkiye’nin 2003
Tezkere Serüvenine İlişkin Görüşler-Düşünceler, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt: 9, Sayı 2, 2007, (e.t. 05.08.2014), ss. 26-98.
ÇETİNSAYA Gökhan, Irak’ta Yeni Dönem, Ortadoğu ve Türkiye, SETA Irak Dosyası, Ankara,
2006, (e.t. 23.02.2015).
DEMİRCİOĞLU Beytullah, Dünya Gündeminde Geçen Ay, Altınoluk İnternet arşivi, 1999 Ocak, Sayı: 155, Sayfa: 050, dergi.altinoluk.com. (e.t. 11.01.2015).
DEMİR Sertif, Irak ve Suriye Krizlerinin Karşılaştırmalı Analizi: Nedenler, Gelişmeler, Sonuçlar ve Türkiye Üzerine Etkileri, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, 2012, (e.t.
05.12.2015), (ss. 51-64).
DINSTEIN Yoram, , War, Aggression and Self-Defence, Fourth Edition, New York: Cambridge
University Press, 2005, (e.t. 08.10.2014).
DÖNER Ayhan, Kuvvet Kullanma Yasağı İnsani Müdahale Açısından II. Körfez Krizi, e –
akademi Dergisi, Temmuz 2003 – sayı 17, (e.t. 02.11.2013).
OKUR Mehmet Akif, Körfez Savaşı ve Irak’ın İşgali Arasındaki Dönemde Irak’ta Faaliyet
Gösteren BM Misyonları, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Haziran 2008 Yıl 4 Sayı 7, (e.t.
19.11.2014).
ORALLI Levent Ersin, Uluslararası Hukukta Ve BM Sisteminde Askeri Müdahale Olgusu,
Tesam Akademi Dergisi, Gazi Üniversitesi. Ankara 2008, (e.t. 16.10.2014), (ss. 102-127).
EREKER A. Fulya, İlkçağlardan Günümüze Haklı Savaş Kavramı, uluslararası İlişkiler Dergisi,
Cilt 1, Sayı 3, Güz 2004, (e.t. 16.10.2014),
ERKMEN Serhat, ABD ve İngiltere’nin Irak Karşısındaki Kuvvet Kullanımlarının Değerlendirilmesi, Avrasya Dosyası Birleşmiş Milletler Özel Sayısı, Cilt: 8 Sayı:1 Yıl 2002, (e.t.
11.02.2015).
FOSTER Charles, “International Law: Another Casualty of the Iraq War?,” Contemporary
Review, Vol. 283, Issue 1651, Aug. 2003, (e.t. 15.12.2014), s.76-78.
GÖZTEPE Ece, “Amerika’nın İkinci Irak Müdahalesinin Uluslararası Hukuk ve Türkiye’nin
Bu Savaşa Katılımının Türk Anayasa Hukuku Açısından Bir Değerlendirmesi ya da
“Haklı Savaş’ın Haksızlığı Üzerine”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt:58, Sayı:2,
2003, (e.t. 05.08.2014), ss. 79-103.
GENDZIER Lrene, Demokrasi Hile ve Silah Ticareti: ABD, Irak ve Kitle İmha Silahları, web
site, www.merip.org, Mart 2006, yayınlanan makalenin Türkçe çevirisidir, (e.t.
04.04.2015), ss. 1-4.
138
GÜRBÜZ M. Vedat, Petrol Politikaları ve Orta Doğu: “Global Politikaların Bölgesel Yansımaları ve Irak Savaşı”, Avrasya Dosyası Enerji Özel Cilt: 9 Sayı: 1 Yıl: 2003, (e.t.
11.02.2015), (ss. 133-168)
17 :‫ رﻗﻢ اﻟﺼﻔﺤﺔ‬1050 ‫ رﻗﻢ اﻟﻌﺪد‬،‫ ﻣﺸﺮوﻋﯿﺔ ﺣﺮب اﻣﺮﯾﻜﺎ ﻋﻠﻰ اﻟﻌﺮاق ﻣﻦ ﻣﻨﻈﻮر اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻟﺪوﻟﻰ‬،‫طﺎرق ﻋﺒﺪﷲ ﻋﯿﺴﻰ اﻟﻤﺠﺎھﺪ‬
(ISA Tarık Abdullah, “Uluslararası Hukuk Açısından Irak Savaşı’nın Meşruiyeti’’, 26 Eylül
Gazetesi,
2009,
Sayı
1050,
s.
17
http://www.26sep.net/newsweekarticle.php?lng=arabic&sid=2859, (e.t. 12.11.2014)
HEKİMOĞLU M. Merdan, ABD’nin Irak İşgaline Uluslararası Hukuk Açısından Eleştirel Bir
Bakış, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt: 9, Sayı: 34, ss.61-86, 2013, (e.t. 05.08.2014)
HURMİ Ayşe Bahar, “ Bush ve Obama Karşılaştırması Çerçevesinde Amerikan Dış Politika
Analizi”, Alternatif Politika, Cilt: 2, Sayı: 1, 2010, (e.t. 13.02.2015).
www.alternatifpolitika.com/page/docs/.../Ozet-Ayse_Bahar_Hurmi.pdf
KILINÇ Ramazan, Soğuk Savaş Sonrasında Basra Körfezinde Güvenlik, Avrasya Dosyası –
Arap Dünyası Özel Cilt: 6 Sayılı: 1 Yıl: 2000, (e.t. 11.02.2015), (ss. 6-27),
KÖSEBALAN, Hasan, Yeni Amerikan Güvenlik Doktrini ve Uluslararası İlişkiler, 2023 Dergisi, Kasım 2002, (e.t. 21.02.2015).
KİBAROĞLU Mustafa. “Kitle İmha Silahlarının Gelişim Süreci, Yayılmasının Önlenmesine
İlişkin Yapılan Çalışmalar ve Geleceğin Güvenlik Tehditleri”, Bilkent Üniversitesi,
UİB, 2023 sayı Dergisi, 2002, (e.t. 03.12.2014), ss. 1-24.
KÜÇÜKŞAHİN Ahmet, Güvenlik Stratejileri Dergisi, Baskı Harp Akademileri Basım Evi, Ulusal
Hakemli Dergi, 4 Sayı, 2008 İstanbul, (e.t. 20.11.2014).
KESKİN Funda, Irak Savaşı ve Uluslararası Hukuk, Hukuk ve Adalet, Sayı Dargisi:1, OcakŞubat-Mart 2004, (e.t. 24.01.2015).
KESKİN Funda, BM ve Kuvvet Kullanma, Avrasya Dosyası Birleşmiş Milletler Özel Sayısı, Cilt:
8 Sayı:1 Yıl 2002, (e.t. 24.01.2015).
LIVINGSTONE Neil C: Myth & Conspiracy in International Affairs: Terrorism: Conspiracy,
Myth and Reality, Fletcher F. World Aff., Vol. 22, 1998, (e.t. 08.09.2014).
ÖZTÜRK Mehmet, Körfez Savaşı’ndan (1990-91) 11 Eylül Sürecine ABD’nin Irak Politikası
Ve Bunun Türk-Amerikan İlişkilerine Etkileri, Akademik Bakış Dergisi, Sayı 19, 2010,
(e.t. 13.11.2014).
MOLLA Alptekin, Soğuk Savaş Sonrası Körfez Krizleri ve Türkiye – ABD – NATO İlişkileri,
Balıkesir Üniversitesi, Bandırma İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler
Bölümü, (e.t. 02.12.2014), 29-45.
MESÇİOĞLU Merve, Kuvvet Kullanma Yasağı Ve ABD’nin 2003 Irak Müdahalesi, Akademik
perspektif Dergisi, Ankara, 2013, (e.t. 19.10.2014).
NAGAN, Winston, HAMER, Craig, “The New Bush National Security Doctrine and the Rule of
Law,” Berkley Journal of International Law, Vol. 22, Issue 3, 2004,( e.t. 20.12.2014),
s.375-438.
139
NOYAN, Özkan, ABD'nin Irak'a askeri saldırısı sürecinde saldırgan ve müttefiklerinin hukuki durumu, İzmir - BİA Haber Merkezi, http://bianet.org/bianet/siyaset/17797- (e.t.
01.04..2015). ss. 1-5
REÇBER Kamuran, ‘ABD ve Müttefiklerinin Irak’a Askeri Müdahalesinin Uluslararası Hukuk Açısından Değerlendirilmesi’, Mustafa Öztürk- Enver Çoban (Ed.) İkinci Ortadoğu
Semineri Dünden Bugüne Irak Bildiriler II 27- 29 Mayıs 2004 Elazığ (Uluslararası katılımlı), (TC. Fırat Üniversitesi Ortadoğu Araştırmaları Merkezi Yayınları No:12, 2006),
REÇBER Sercan, Irak’a Yönelik Askeri Müdahalenin Uluslararası Hukuk Açısından Geçerliliği, Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi, Cilt 4, No: 13 ss.55-75, 2008, (e.t.
03.07.2014).
REİN Müllerson, Self-Defense in the Contemporary World, Law and Force in the New International Order, L.F. Damrosch ve D.J. Scheffer (der.), Boulder, Westview, 1991, (e.t.
17.12.2014).
STANIMIR Alexandrov Self, Defense Against the Use of Force in International Law, Netherlands, Kluwer Law International, 1996, (e.t. 17.12.2014).
SHUJA Sharif, “The Bush Doctrine and the Emerging New World Order,” National Observer,
Issue 59, Summer 2004, (e.t. 17.12.2014), s. 34-35.
TOSUN Fatih, Uluslararası Hukuk’ta Kuvvet Kullanma ve Karışma kavramlarının Değişen
Anlamı, dergipark.ulakbim.gov.tr/guvenlikstrtj/article/viewFile/.../5000092166, (e.t.
16.10.2014), ss. 89-118.
TAŞDEMİR Fatma, “ Uluslararası Anarşiye Giden Yol: Uluslararası Hukuk Açısından Önleyici Meşru Müdafaa Hakkı”, Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi, Cilt 2, Sayı: 5, 2006,
(e.t. 19.10.2014), ss. 75-89.
TARHANLI Turgut, Kuvvet Kullanma, Meşruiyet Ve Hukuk, Anayasa Yargısı Dergisi, Cilt:20,
2005, ss.17,18, <http://www. anayasa.gov.tr/anyarg20/ttarhanli.pdf>, (e.t. 15.01.2015).
TOPAL Ahmet Hamdi, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma, Atatürk Üniversitesi Açık öğretim Fakültesi, Bölüm 8, (e.t. 30.11.2014), 1-18.
UĞRASIZ Bülent, A.B.D.’nin Irak Politikası, Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, Cilt 5, Sayı: 4, 2003, (e.t. 17.11.2014), 152-156.
USLU Nasuh, Körfez Savaşı ve Amerika’nın Politikaları, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi sayı 3.
2009. www.politics.ankara.edu.tr/dergi/pdf/54/3/Nasuh-USLU.pdf, (e.t. 27.03.2015).
VAROL Ahmet, “ABD'nin Dayattığı BM Kararı’’,
http://www.vahdet.com.tr/isdunya/dosya1/0131.html, (e.t. 12.11.2008.)
VORK Rene, The Use of Force in the Modern World: Recent Developments and Legal Regulation of the Use of Force, Baltic Defence Review, Vol. 2, No. 10, 2003,(e.t. 19.12.2014),
(ss. 27-44).
YAYLA Mehmet, Uluslararası Hukukta Siber Saldırılara Karşı Kuvvet Kullanma, TBB Dergisi, 2013, (e.t. 30.11.2014), (ss. 199-220).
YOO John, “International Law and War in Iraq”, AJIL, Vol. 97, Issue 3, July 2003, (e.t.
13.01.2015), (p. 563-576).
140
YEŞİLBURSA Behçet Kemal, Geçmişten Günümüze Irak meselesi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, 2011. Bolu, (e.t. 12.10.2.14), (ss. 1316-1346).
TEZLER
KEDİKLİ Umut, BM ANTLASMASI’NDA MESRU MÜDAFAA HAKKI, Yüksek Lisans Tezi,
Ankara Üniversitesi, Ankara 2005.
MAWLOOD J. Farid, Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanımı Ve Irak Savaşı, Yüksek Lisans
Tezi, Ankara Üniversitesi, Ankara 2009,
ÖZGÜR Salih, Soğuk Savaş Ve Sonrası Dönemde Kitle İmha Silahları ve Silahsızlanma Çabaları, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta 2006.
TOPAL Ahmet Hamdi, Uluslararası Hukukta Devlet Destekli Terörizme Karşı Kuvvet Kullanma, Doktora Tezi, Ankara 2004, (e.t. 30.11.2014).
TÜLEMEZ Coşkun, Irak’ın Muhtemel Geleceği ve Türkiye’ye Etkileri, Atılım Üniversitesi,
Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2013.
İNTERNET
ARI Tayyar, Türkiye, Irak Ve ABD: Soğuk Savaş Sonrası Dönemde Basra Körfezi’nde Yeni
Parametreler, http://trdocs.org/docs/index-36381.html?page=5. 2013, (e.t. 01.02.2015).
ARI Tayyar, Irak’a BM Yaptırımları: Kitlesel İmha Silahlarının Denetimi ve Ambargo,
Web Sitesi: http:// www.tayyarari.com, 2013, (e.t. 01.02.2015), ss. 1-11.
ZOR Ali Osman, Savaş Suçluları’nın Hesabı Bozuldu, www.adimlardegisi.com/savassuclularinin-hesabi-bozuldu, (e.t. 02.11.2014).
(ALTIN Hanan, Körfez Savaşı "Çöl Fırtınası" 1991, https://tr.instela.com/korfez-savasi, (e.t.
01.02-2014),( ss. 1-8.)
2014-2-1 ،1991«‫ ﺣﺮب اﻟﺨﻠﯿﺞ اﻟﺜﺎﻧﯿﺔ »ﻋﺎﺻﻔﺔ اﻟﺼﺤﺮاء‬،‫ﺣﻨﺎن اﻟﺬھﺐ‬
ABD’nin Çekilmesinin Ardından Irak Politikasının Bölgesel, Küresel Etkileri ve Türkiye’ye
Yansımaları, ORSAM Rapor No: 77, 2011, s.13, http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/
Yazilar/Dosyalar/2011127 _orsamreportt_77_tr.pdf, (e.t.01.02.2015).
ABD’nin İkinci Vietnam’ı Irak 2500000 Ölü, http://www.kureselbak.org/wpcontent/uploads/2012/03/irakisgalininsonuclari.pdf, (e.t. 14.02.2014).
‫ ﻓﻲ اﻓﺘﺘﺎح اﻟﺪورة اﻟﻌﺎدﯾﺔ ﻟﻠﺠﻤﻌﯿﺔ اﻟﻌﺎﻣﺔ اﻷﻣﻢ‬،2002/11/12 ‫ ﺟﻮرج ﺑﻮش ﺑﺘﺎرﯾﺦ‬،‫ﻟﻤﺰﯾﺪ ﻣﻦ اﻟﺘﻔﺼﯿﻞ ﻛﻠﻤﺔ اﻟﺮﺋﯿﺲ اﻷﻣﯿﺮﻛﻲ‬
.‫اﻟﻤﺘﺤﺪة‬
(BM’nin olağan toplantısının açılışında ABD’nin Bush Cumhur Başkanı 12.11.2002 tarihi konuşmasındaki ayrıntılar), (e.t.24.04.2015).
Bağdat’ta Tango Sürüyor, http://www.diplomatikgozlem.com/TR/belge/1-6858/bagdatta-tangosuruyor.html, (e.t.24.04.2015).
BM-ABD Satrancı, http://www.diplomatikgozlem.com/TR/belge/1-6862/bm-abd-satranci.html,
(e.t.24.04.2015).
141
CHOMSKY Noam: “Amerikan Müdahaleciliği-Haydut Devletler’’,(Çev. Taylan DOĞAN ve
Barış ZAREN), www.karakutu.com/models.php=a rticle&side=2525, (e.t.
01.07.2014).
Ortadoğu Irak Dedikleri, 2002, www.diplomatikgozlem.com/TR,3222/irak-irakdedikleri.html.(e.t.20.10.2014).
YOST David, Güvenlik Stratejileri ile ilgili Tartışmalar, http://
www.nato.int/docu/review/2003/issue4/turkish/art4.html, (e.t.14.09.2014).
DALAY Nilüfer Uğur, ABD’nin İkinci Vietnam’ı: Irak, Küresel BAK Barış ve Adalet Koalisyonu, 2014, www.Kureselbak.org, (e.t. 19.11.2014), (ss. 1-31).
E.J. Duncan, Preventive War and International Law after Iraq, 22 Mayıs 2003,
<http://www.globelaw.com /Iraq/Preventive _war _after_iraq.htm>, (e.t. 07.11.2014).
ERİNÇ Yeldan, Irak Ekonomisinin Neoliberal İşgali, ne.bilkent.edu.tr, Haziran 2005, (e.t.
07.12.2014), (ss. 1-2, 29) Haziran 2005.
İSKENDER Hasan, IRAK DOSYASI, - 2002 - http://www.patikalar.net. (e.t. 03.10.2014), 1-12.
Limitation of Employment of Force for Recovery of Contract Debts (Hague, II); October 18,
1907, (http://avalon.law.yale.edu/20th_century/hague072.asp). (e.t. 11.01.2015).
Hans Blix, UNMOVIC Şefi, KİS ilgili açıklama,
http://tr.wikipedia.org/wiki/Irak_Sava%C5%9F%C4%B1. 10 Ocak 2003.
KARTAL Kaya, Uluslararası Hukuk Açısından Ambargo, İnsani ve sosyal araştırmalar merkezi,
2014, www.ihhakademi.com, (e.t. 12.01.2015), (ss. 1-3), s. 3.
KOPPEL Naomi, “UN Report, Sanctions Ineffective”, Associated Press, August 15, 2000
www.globalpolicy.org/security/sanction/iraq1/2000/000815.htm, (e.t. 28.03.2015).
Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanılması Meşru Müdafaa, ABD’nin Terör Karşıtı Politikalarında Meşruiyet. www. ugurbulbul.av.tr, (e.t. 22.11.2014).
‫ أرﺷﯿﻒ ﺷﺆون اﻟﻘﺎﻧﻮﻧﻰ‬،‫ ﺑﺤﺚ اﺳﺘﺨﺪام اﻟﻘﻮة ﻓﻲ ظﻞ اﻟﻘﺎﻧﻮن اﻟﺪوﻟﻲ‬Uluslararası Hukuk Açısından Kuvvet
Kullanma araştırması www.startimes.com/f.aspx?t=13460691 2008, (e.t. 24.02.2015).
Web Sitesi: http://www.un.org/Depts/unmovic/new/documents/resolutions/s-res-1762.pdf. (e.t.
16.03.2015).
Web Sitesi: http://www.un.org/Depts/unmovic/new/documents/s-2000-292.pdf. (e.t. 16.03.2015).
KAYANK: BİRLEŞMİŞ MİLLETLERİN RESMİ
SİTESİNDEN (http://www.un.org.)
UN Doc SC Res 660, S/RES/660, 1990
UN Doc SC Res 661, S/RES/661, 1990
UN Doc SC Res 662, S/RES/662, 1990
UN Doc SC Res 664, S/RES/664, 1990
142
UN Doc SC Res 665, S/RES/665, 1990
UN Doc SC Res 678, S/RES/678, 1990.
UN Doc SC Res 686, S/RES/686, 1991.
UN Doc SC Res 687, S/RES/687, 1991.
UN Doc SC Res 688, S/RES/688, 1991.
UN Doc SC Res 699, S/RES/699, 1991.
UN Doc SC Res 670, S/RES/670, 1991.
UN Doc SC Res 706 S/RES/706, 1991.
UN Doc SC Res 715, S/RES/715, 1991.
UN Doc SC Res 692, S/RES/692, 1991.
UN Doc SC Res 949, S/RES/949, 1994.
UN Doc SC Res 986, S/RES/986, 1995.
UN Doc SC Res 1111, S/RES/1111, 1997.
UN Doc SC Res 1060, S/RES/1060, 1996.
UN Doc SC Res 1051, S/RES/1051, 1996.
UN Doc SC Res 1115, S/RES/1115, 1997.
UN Doc SC Res 1134, S/RES/1134, 1997.
UN Doc SC Res 1137, S/RES/1137, 1997
UN Doc SC Res 1143, S/RES/1143, 1997.
UN Doc SC Res 1153, S/RES/1153, 1998
UN Doc SC Res 1154, S/RES/1154, 1998
UN Doc SC Res 1149, S/RES/1149, 1998
UN Doc SC Res 1205, S/RES/1134, 1998
UN Doc SC Res 1210, S/RES/1210, 1998
UN Doc SC Res 1284, S/RES/1284, 1999
UN Doc SC Res 1441, S/RES/1441, 2002
UN Doc SC Res 1483, S/RES/1483, 2003
143
T. C.
SELÇUK ÜNİVERSİTESİ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
ÖZGEÇMİŞ
Adı Soyadı:
ARAM WRYA NURALDIN NURALDIN
Doğum Yeri:
Erbil / Irak
Doğum Tarihi:
11.04.1986
Medeni Durumu:
Evli
Öğrenim Durumu
Derece:
Okulun Adı:
İlköğretim:
Irak / Erbil - Zaniyari İlköğretim Okulu
Ortaöğretim:
Irak / Erbil – Kerkük Ortaöğretim Okulu
Lise:
Irak / Erbil - Kerkük Lise Okulu
Lisans.
Irak / Erbil - Cihan Üniversitesi
Yüksek Lisans.
Türkiye / Konya - Selçuk Üniversitesi
Becerileri:
Futbol – Yüzme – Fitness
İlgi Alanları:
Mekanik Torna, İletişim, Bilgi seyyar, Avukatlık
İmza:
144
Download