tarihte türk-ermeni ilişkileri ve ermeni soykırımı iddialarının türkiye

advertisement
i
T.C.
SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ
SOSYAL BĐLĐMLER ENSTĐTÜSÜ
KAMU YÖNETĐMĐ ANABĐLĐM DALI
TARĐHTE TÜRK-ERMENĐ ĐLĐŞKĐLERĐ VE ERMENĐ
SOYKIRIMI ĐDDĐALARININ TÜRKĐYE’NĐN AVRUPA
BĐRLĐĞĐ ÜYELĐK SÜRECĐNE ETKĐLERĐ
YÜKSEK LĐSANS TEZĐ
TEZ DANIŞMANI
DOÇ. DR. Önder KUTLU
HAZIRLAYAN
Muhsin DANGIR
KONYA – 2009
i
T.C.
SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
BĐLĐMSEL ETĐK SAYFASI
Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe
ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik
davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez
yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden
yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.
Öğrencinin Adı Soyadı
(Đmza)
MUHSĐN DANGIR
ii
T.C.
SELÇUK ÜNĐVERSĐTESĐ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü
YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU
…Muhsin Dangır…tarafından hazırlanan Tarihte Türk - Ermeni Đlişkileri ve Ermeni
Soykırımı Đddialarının Türkiye’nin Avrupa Birliği Üyelik Sürecine Etkileri.. başlıklı
bu çalışma ..13../..07../..2009.. tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda
oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi
olarak kabul edilmiştir.
Başkan
Đmza
Üye
Đmza
Üye
Đmza
iii
ÖNSÖZ
Batılı devletlerin Osmanlı Devleti'ni parçalama ve paylaşma politikaları, yani
"Şark Meselesi" veya "Doğu Sorunu"nun bir uzantısı olarak gelişen olaylar zinciri;
"millet-i sadıka" olan Ermenilerin Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanmaları ve
"Birleşik, Bağımsız Ermenistan Devleti" kurmak için kandırılmaları Türk ve Ermeni
tarafları arasında kanlı çatışmalar ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Savaş nedeniyle ortaya çıkan karışıklık ve iç isyanlar neticesinde Türk
tarafının tehcir, Ermeni tarafının ise Soykırım olarak gördüğü zorunlu göç ettirme
olayı gerçekleşmiştir. Ancak, Lozan Antlaşması ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti
bakımından "Ermeniler" ve "Ermeni Yurdu" bir sorun olmaktan çıkmıştır. Fakat
Türklere göre, Ermeniler, özellikle 2. Dünya Savaşı'ndan sonra konuyu
siyasallaştırmak suretiyle tarihi çarpıtmış, Türk diplomatlarına yönelik yeni bir terör
hareketini başlatarak sorunu yeniden dünya kamuoyunun karşısına getirmişlerdir.
Çalışma da Ermeni sorununun ‘soykırım’ gibi bir kavramla beraber
kullanılmasının
hangi
amaçları
olduğu
gösterilmeye
çalışılacaktır.
Ermeni
meselesinin konusu tarih olmasına rağmen hedefleri bugüne yöneliktir, bu sorunu
gündeme getirmekte diğer devletlerin ve Ermenilerin amaçları görmezden gelinemez
niteliktedir. Diğer devletler uluslararası arenada sorunu sürekli canlı tutarak her
konuda Türkiye ile pazarlık yaparlarken, Ermenilerde bu konuyla milli kimliklerine
güç katma ve kendilerine taraf bulma çabasındadırlar. AB yolunda da önün de
önemli bir sorun olarak görülen bu sorun, Türkiye’nin uluslararası arenada prestijine
de
zarar verdiğinden konunun tarihsel ve uluslar arası kriterler açısından da
değerlendirilmesinde fayda görülmüştür.
iv
Bu çalışmanın, Kamu Yönetimi bilimine, tezden yararlanmak isteyen
araştırmacılara ve tüm okuyuculara katkı sağlamasını temenni ederim.
Öncelikle, bu konunun tespiti ve şekillendirilmesi noktasında beni yönlendiren
ve tezin hazırlanması sırasında değerli görüş ve katkılarını benden esirgemeyen,
Selçuk Üniversitesi, Đktisadi ve Đdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü
Öğretim Üyesi, danışman hocam Sayın Doç. Dr. Önder KUTLU’ya en içten
teşekkürlerimi sunuyorum.
Ayrıca, çalışmanın hazırlanması sırasında, fikir paylaşımında bulunduğum
bütün arkadaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim. Tüm hayatım boyunca olduğu gibi,
bu çalışmamda da benden maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen, sevgili Annem
ve Babama şükranlarımı sunuyorum.
v
ĐÇĐNDEKĐLER
Sayfa No
Bilimsel Etik Sayfası ................................................................................................... i
Tez Kabul Formu......................................................................................................... ii
Önsöz ......................................................................................................................... iii
Đçindekiler ...............................................................................................................v
Özet
....................................................................................................................vii
Summary .................................................................................................................ix
Kısaltmalar ..............................................................................................................xi
Giriş
...................................................................................................................1
BĐRĐNCĐ BÖLÜM – TÜRK-ERMENĐ ĐLĐŞKĐLERĐ VE ERMENĐ
TERÖRÜ
......................................................................................................................... 4
1.1. Tarihi Süreçte Türk-Ermeni Đlişkileri ...............................................................4
1.2. Lozan’dan Günümüze Ermeniler .....................................................................10
1.3. Đkinci Dünya Savaşı Sırasındaki Ermeni Faaliyetleri ......................................14
1.4. Asala .................................................................................................................15
1.4.1. Asala’nın Kuruluşu ve Amacı .....................................................................15
1.4.2. Asala’yı Doğuran Ortam ve Süreç ............................................................17
1.4.3. Ermeni Terör Örgütlerinin Son Durumu ....................................................22
1.5. Ermenistan ve Terör ........................................................................................23
1.6. Ermenistan Diasporasının Faaliyetleri .............................................................25
ĐKĐNCĐ BÖLÜM – ULUSLARARASI POLĐTĐKADA ERMENĐ SORUNU .. 27
2.1.Sorunun Siyasalaştırılması ................................................................................27
2.2.Türkiye-Ermenistan Đlişkileri ............................................................................32
2.3.Sorunu Uluslararası Hukuki Bir Mesele Haline Getirme Çabaları ...................33
2.4.Güncel Boyutuyla Ermeni Sorunu ....................................................................37
2.5.Hukuki ve Siyasi Boyutuyla Ermeni Sorunu ....................................................44
2.6.Uluslar arası Đlişkiler Boyutuyla Ermeni Sorunu ..............................................45
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM- ERMENĐ SORUNU ĐLE ĐLGĐLĐ BĐLĐMSEL
FAALĐYETLER ................................................................................................................. 50
3.1. Ermenilerin Bilimsel Faaliyetleri ......................................................................... 50
vi
3.1.1. Ermenilerin Arşiv Çalışmaları ....................................................................... 51
3.1.2. 24 Nisanlar, Sözde Katliam Anıtları...........................................................53
3. 2. Türkiye’nin Bilimsel Faaliyetleri ........................................................................ 55
3.2.1. Arşiv ve Belgesel Çalışmaları ........................................................................ 55
3.2.2. Katliam Mezarları ve Müzeler ...................................................................57
3.3. Ermeni Sorununda Diyalog Çabaları ...............................................................58
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM – SOYKIRIM YASASI BAĞLAMINDA TÜRKĐYE
AB ĐLĐŞKĐLERĐ ................................................................................................................. 62
4.1. Avrupa Parlamentosu Tavsiye Kararı ..............................................................62
4.2. Avrupa Birliği’ne Giriş Sürecinde Soykırım Đddialarının Etkileri ..................64
4.3. Ermeni Sorununda Yeni Stratejiler ..................................................................76
4.4. Uluslararası Đlişkiler, Diplomasi ve Uluslararası Hukuk Boyutu ...................81
4.5. Türkiye AB Đlişkisinde Ermenistan Boyutu.....................................................82
SONUÇ ...................................................................................................................87
KAYNAKÇA..........................................................................................................91
vii
ÖZET
Yüzyıllardır iç içe yaşayan Ermeni ve Türk halkı arasındaki ilişkilerde,
Osmanlı devleti zayıflamaya başlayıp, hemen her konuda Avrupa'nın
müdahalesine maruz kalınca, bir bozulma devri başlamıştır. Batılı ülkeler
Osmanlı devleti'ni bölerek bölgesel çıkarlarına ulaşabilmek için Ermenileri
Türk toplumundan koparmayı hedeflemişlerdir.
Özellikle
Avrupa'nın
bazı
büyük
devletleri
Ermenileri,
Osmanlı
yönetimi'ne karşı teşkilatlandırmışlardır. Böylece ülke içinde ve dışında
teşkilatlanan ve silahlanan Ermeni komiteleri ile Ermeni kiliseleri'nin kışkırtıcı
faaliyetleri sonucunda, Ermeni toplumu yavaş yavaş Türklerden uzaklaşmaya
başlamış, devletin bekasının temini gereği göçe tabi tutulmuştur. Göç
dolayısıyla da devletin elinde olmayan sebeplerden ötürüde kayıplar
vermişlerdir. 1960'lı yılların ikinci yarısından itibaren, çeşitli ülkelerde yerleşik
olan Ermeni grupların, Türkiye aleyhine başlattıkları karalama kampanyaları
ile varlığını hissettiren sözde Ermeni sorunu, 1973'den sonra "Ermeni
Terörizmi"ne dönüşmüştür.
Bu tarihten itibaren Türkiye'ye yönelik Ermeni faaliyetleri, sözde Ermeni
sorununun tüm dünyada tanıtılması, soykırımın tanınması, Türkiye'den
tazminat
alınması
ve
Türkiye'den
toprak
elde
edilmesi
aşamalarını
içermektedir.
Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri açısından değerlendirildiğinde, Ermeni
meselesinin Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde gündeme gelmesini ve
sorunun süreç üzerindeki etkileri ele alınmıştır. Birçok Avrupa ülkesi
parlamentosunda ‘Ermeni soykırımı’ kararları ya da kanunları kabul edilmiş,
Avrupa Birliği kurumları da benzer yönde kararlar almışlardır. Birlik üyesi
bazı devletler, bu konuda kendi iç politikalarındaki tutumlarıyla yetinmemekte,
konuyu Avrupa Birliği düzlemine taşıyarak, sözde Ermeni soykırımını
Türkiye’ye karsı bir koz olarak kullanmakta hatta sözde soykırımının
kabulünü Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin bir ön koşulu haline getirmeye
çalışmaktadırlar. Bütün bunlara rağmen Türkiye süreçle ilgili kararlı
viii
tutumunu devam ettirirken, gerek Ermenistan gerekse AB içindeki diğer
ülkelerle olan diyalogunu arttırarak devam ettirmektedir.
ANAHTAR KELĐMELER
Tarih, Savaş, Ermeni Meselesi, Tehcir, Soykırım, Terör, Diaspora, Dış
Güçler, Avrupa Birliği, Diyalog, Strateji, Müzakere, Katılım
ix
SUMMARY
As soon as the Ottoman Empire weaken and exposed the invention of
European countiries, in the relationship between the Armenian and Turkish
nations which has been lived together for centuries started a corruption period.
Western countiries has targed to seperate Armenian from Turkish nations for
reaching their regional benefit with dividing the Ottoman Empire.
Especially some big countiries of Europe organized Armanian againts the
Ottoman goverment.
Thus, at the end of the Armenian committes that was organized and armed
inside and outside of the country and Armenian churchs provactive activities,
the Armenian nation started to fear slowly from Turks, forced to imigrate for
not to collapse the state. Because of the reasons of not to be initiatives of state
imigration, they give casualities. Armenian groups lived in various countiries so
called Armenian genocide that feel the existance smear campaign againts
Turkey since the second decade of 1960s, became “Armenian Terrorism” after
1973.
Since this date, Armenian activities againts Turkey consist of phase of
gaining the soil, taking compensation from Turkey and recognizing so called
Armenian genocide all the world.
European Union relations are evaluated in terms of turkey, handles the
effects of the Armenian issue towards Turkey’s European Union accession
negotiations. Many parliaments of the European States and European Union
organs have acquiesced ‘Armenian genocide’ resolutions. Some of the European
States carry out the issue to the European Union arena as well as to their
internal affairs and they put Turkey under pressure and force Turkey to accept
the so-called genocide. They also want the acceptation of so-called Armenian
genocide to become a pre-condition for Turkey’s accession. Despite all this
process with Turkey is determined to continue our position, both in Armenia
and other countries with the EU is continuing to increase the dialogue.
x
KEYWORDS
History, War, Armenian Issue, Migration, Genocide, Terror, Diaspora,
External
Forces,
Participation
European
Union,
Dialogue,
Strategy,
Negotiations,
xi
KISALTMALAR
AAA: Armenian Assembly of America (Amerika Ermeni Asamblesi)
AB: Avrupa Birliği
ABD: Amerika Birleşik Devletleri
AET: Avrupa Ekonomik Topluluğu
AGBU: Armenian General Benevolent Union ( Ermeni Genel Hayır Birliği)
AGĐT: Avrupa Güvenlik ve Đşbirliği Teşkilâtı
ANCA: Armenian National Committee of America (Amerika Ulusal Ermeni
Komitesi)
ARS: Armenian Relief Society (Ermeni Yardım Kuruluşu)
ASALA: Armée Arménienne pour la Libération de l’Arménie (Ermenistan’ın
Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu)
AT: Avrupa Topluluğu
CJGA: Comanda des Justiciers du Génocide Arménien(Ermeni Katliâmı
Adalet Komandoları)
DPT: Devlet Planlama Teşkilatı
EUMEDIS: Euro-Mediterranean Information Society (Avrupa Akdeniz Bilgi
Toplum Girişimi
FAA:La Fédération Révolutionnaire Arménienne (Ermeni Đhtilâl Federasyonu)
FJA: La Fédération de la Jeunesse Arménienne(Ermeni Gençlik Federasyonu)
GO: Groupe du 3 Octobre (3 Ekim Grubu)
GJ: Groupe du 9 Juin (9 Haziran Grubu)
G.D: Groupe d’orly (Orly Grubu)
G.S.F: Groupe Septembre France (Fransa Eylül Grubu)
IULA: International Union of Local Authorities (Uluslararası Yerel Yönetimler
Birliği)
MGK: Milli Güvenlik Kurulu
NGO: Non Governmental Organisation
NRA: Nouvelle Résistance Arménien (Yeni Ermeni Mukavemeti)
PELP: Filistin Halk Kurtuluş Cephesi
PKK : Partiye Karkere Kürdistan (Kürdistan Đşçi Partisi)
xii
SSCB: Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
TEBK: Türk-Ermeni Barışma Komisyonu
THY: Türk Hava Yolları
TRT: Türkiye Radyo ve Televizyonu
XGO: Hükümetler Dışı Organizasyon
WALD: World Academy for Local Government and Democracy (Dünya Yerel
Yönetimler Derneği)
1
GĐRĐŞ
Bu çalışma, Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihi süreçteki seyrini ve Türkiye’nin
Avrupa Birliği sürecine nasıl etki ettiğini ortaya koyma amacıyla hazırlanmıştır.
Tarihte bu iki devlet ve millet arasında ortaya çıkan gelişmelerin ve sorunların, farklı
bakış açıları ve önyargılarla değerlendirilmesinden kaynaklanan sorunların
günümüzde de etkisini gösterdiği bilinen bir gerçektir. Bu nedenle bu iki ülke
arasında tarihi süreçte yaşanan gelişmelerin aydınlatılması, günümüzde ortaya çıkan
yanlış anlaşılma, çarptırılma ve inkâr etmelerin önüne geçilmesi açısından yararlı
olacaktır.
Ülkemizde AB’ne üyelik sürecinin gelişimiyle eş zamanlı olarak, Ermeni
Soykırım Đddiaları konusundaki tartışmalarda da bir canlılık dikkati çekiyor.
Toplumsal düzeyde ise Türk toplumu konuyu tartışmaya başladı. Önceleri çoğu kez
üstüne almadığı, görmezden geldiği veya unutmak istediği, yarınlara bıraktığı veya
belirli gruplara havale ettiği bir sorunla artık eskisinden farklı bir şekilde yaşamak,
ve sorundan kurtulmak için konuya daha fazla ilgi duymaya başladı. Tarihi belgeler
ışığında konunun aydınlatılması ve hukuki platforma taşınması bu konuda çok
önemli bir yol olarak dururken, Ermeni tarafının olaya hissi ve subjektif yaklaşması
sorunu çözümsüz kılmaktadır.
Bugünkü güncelliği ile Ermeni sorunu, özellikle 1973 yılından sonra
Türkiye’nin karşılaştığı en önemli dış politika sorunlardan biridir. Türkiye bu sorunu
kendisi bakımından Lozan Antlaşması ile çözmüştür. Fakat Ermeniler, sorunu canlı
tutarak Türkiye’ye karşı bir kamuoyu oluşturmuşlar; terör de dahil olmak üzere, her
türlü fırsatı ve yöntemi kullanarak Türkiye’ye karşı bir mücadele içine girdiler.
Ermenilerin bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve Türk milletini
suçlarken ortaya attıkları iddiaların başında; “1915 yılında tehcir sırasında Osmanlı
Devleti’nin bilinçli ve örgütlü bir biçimde 1.500.000–4.000.000 arasında Ermeni’yi
soy kırımına tâbi tuttuğu” iddiası gelmektedir. Bu iddiadan hareketle Ermeni
propagandasını yürüten kurum ve kuruluşlar; bazı ülkelerin de desteğini alarak,
Türkiye’den, olduğu iddia edilen bu soykırımı kabul etmesini, hayatını yitiren
2
insanlar için tazminat ödemesini ve nihayet, “Batı Ermenistan” olarak haritalarında
gösterdikleri Türk topraklarının kendilerine verilmesini istemektedirler.
Son yıllarda bu iddia genişletilmiş, 1915–1923 yılları arasında bu
soykırımının yapıldığını iddia eder hale gelmişlerdir. Ermenistan ve Ermeni
Diasporası tarafından açık; Batılı belli devletler tarafından da örtülü bir şekilde
desteklenen Ermeniler; zaman içinde dünyaya mal ederek, siyasallaştırdıkları sorunu,
son günlerde hukukileştirmeye çalışmaktadırlar.
Asya ve Avrupa kıtaları arasında köprü konumunda olan Türkiye,
Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan boğazları, Orta Asya, Kafkasya ve Ortadoğu’daki
doğal enerji kaynaklarının kesiştiği noktadaki jeopolitik konumuyla bütün dünyanın
dikkatini çekmektedir. Geçmişte Osmanlı devleti, bugün de Türkiye, bu jeopolitik ve
jeostratejik konumundan dolayı çeşitli entrikaların çevrildiği bir alan olmuştur.
Osmanlı devletini parçalayarak tarih sahnesinden silmek isteyen devletlerin, bu
entrikalarında yüzlerce yıldır Türklerle dostça yaşayan Ermenileri kullandıkları
Türkiye’de yaygın bir kanaattir.
Tarihte olduğu gibi günümüzde de, elinde kesin deliller bulunmadan ve siyasi
mülahazalarla hareket eden devletler Ermeni iddialarına prim vererek sorunu daha da
karmaşık hale getirmektedirler. Gerçekte objektif tarihçilere bırakılması gereken bu
konular, siyasetçilerin elinde tartışılır kararlara gerekçe yapılmaktadır.
Ermenistan ile bir takım siyasi ve ekonomik çıkarlar beraberce hareket eden
belli devletler, yer değiştirme (tehcir) uygulamasını ve 24 Nisan’daki tutuklamaları
bir “soykırım” gibi göstermek için çaba göstermektedirler. Amaçları, iddialarını tüm
dünyaya “tanıtmak”, Türkiye’yi bu iddiaları “tanımak” zorunda bırakmak, soykırım
dolayıyla Türkiye'den "tazminat" ve "toprak" almak ve böylece "Büyük Ermenistan"
rüyasını realize etmek olarak ifade edilebilir. Ortaya koydukları tek taraflı iddia ve
belgelerle dünyanın birçok ülkesinde etkili de olmuşlardır.
Türkiye uzun yıllar bu konuda sessiz kalmış ancak son dönemlerde
Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecini etkilediği için bu konuda çalışmalar yapmaya
başlamıştır. Yerli ve yabancı belgeler kamuoyu ile paylaşarak, Birinci Dünya savaşı
3
sırasında yaşanan olayların bir soykırım olmadığını, bu dönemde Müslümanların da
Ermeniler tarafından katledildiğini belgelemek gayretiyle harekete geçmiştir.
Bu tez çalışmasında, farklı ve mümkün olduğunca tarafsız kaynaklardan
yararlanılarak Türkler ve Ermeniler arasında tarihi süreçte ve günümüzde yaşanan
olayların arka planı ortaya konulmaya çalışılmıştır. Đstenmeyen olayların vuku
bulduğu bu dönemde iki tarafın büyük kayıplar verdiği bir vakıadır. Ancak bu
çalışmada üzerinde ana konu olayların bir soykırım olup olmadığının noktasıdır.
Sorunun Türkiye açısından önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır. Çünkü Türkiye’nin
AB yolunda önüne çıkan engellerden biri de soykırımını parlamentolarında tanıyan
ülkelerin ortaya koyduğu söylemlerdir. Avrupa Birliği yolunda engel teşkil eden ve
dış politika alanında ciddi bir sorun olan bu konunun aydınlatılması için bu çalışma
hazırlanmıştır.
4
BĐRĐNCĐ BÖLÜM
1. TÜRK-ERMENĐ ĐLĐŞKĐLERĐ VE ERMENĐ TERÖRÜ
1.1.
TARĐHĐ SÜREÇTE TÜRK-ERMENĐ ĐLĐŞKĐLERĐ
Ermenilerin, tarih boyunca birçok devletin egemenliği altında yaşadıkları ve
bağlı oldukları devletlere hizmette bulundukları tarihi kaynaklar incelendiğinde
karşımıza çıkmaktadır. Çok farklı uluslar içinde kalmış olmaları Ermenileri sosyal
kültürel, dini ve ekonomik açılardan çeşitli zamanlarda farklı muamelelere maruz
bırakmış, aynı zamanda kendileri de bu ulusların etkisinde kalmışlardır.
Ansiklopedik kaynaklarda, Erivan, Gökçegöl, Nahcıvan, Rumiye gölü kuzeyi
ve Mako bölgesine, yukarı memleket anlamına gelen Armenia, bu yörelerde yaşayan
halka ise Ermeni denildiği yer almaktadır. Ermeni tarihçilerin bir kısmı, M.Ö. 6.
yüzyılda kuzey Suriye ve Kilikya bölgesinde yaşayan Hititlerden olduklarını; bir
diğer kısmı ise Nuh'un oğullarından Hayk'a dayandıklarını söylemektedirler. Bunun
yanında, Ermenistan denilen coğrafyada yerleşen ve bugün Ermeni diye adlandırılan
toplumun, bölgenin kesin olarak neresinde yaşadıkları, sayıları ve aynı yörede ikamet
eden diğer halklara kıyasla nüfus oranları bilinmemektedir. Bazı ermeni tarihçileri
bile kökenleri konusunda fikir birliği içinde olmadıkları görülmektedir.1
Tarihsel olarak bakıldığında, Ermenilerin sırasıyla, Pers, Makedon, Selefkit,
Roma, Part, Sasani, Bizans, Arap ve Türklerin hakimiyeti altında yaşadıkları görülür.
Ermeni derebeyliklerinin bir çoğu, bölgeye hakim olan ve Ermenileri kendi saflarına
çekerek kullanmak isteyen devletler tarafından kurdurulmuştur.2
Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra Ermeniler, Đran’dan ve genel olarak
Doğudan kopma ve Batıya yaklaşmaya gayret etmiş, ancak bu yaklaşma Batıdan
aynı karşılığı bulamamıştır. Bizans ve Roma kilisesi Monofizitliği dini sapkınlık
olarak görmüştür, ayrı bir dini merkezleri bulunan ve monofizit olan Ermeniler bu
1
2
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/ozet/bakis.html
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/ozet/bakis.html
5
kiliseler tarafından başka bir inancın mensubu olarak görülmüş ve bazı Ermeniler
üzerinde şiddetli baskılar uygulanmıştır.3
VII. yüzyıl sonlarından itibaren Anadolu, Bizans hâkimiyetinden çıkarak,
önce Ermenilerin, daha sonra ise X.yüzyılın sonlarına kadar Abbasilerin elinde
kalmıştır. X.yüzyılın sonlarında Anadolu’nun tamamına Bizans yeniden hâkim
olmuştur.4
Selçuklu Türkleri işte böyle bir ortamda XI. yüzyılın ikinci yarısında
Anadolu'ya toplu şekilde gelmeye başlamışlardır. Selçukluların ele geçirmeye
başladıkları Anadolu topraklarında bir başka devlete tâbi durumda dahi bir Ermeni
Prensliği bulunmamaktadır ve Selçukluların karşısındaki güç Bizans'tır. Coğrafi bir
bölge olan Ermenistan’daki hâkimiyetler sürekli olarak değişmiştir, ilk olarak
bölgede Ermeni feodal beylikleri 1045 yılında Bizans tarafında ortadan kaldırılmıştır
ve geriye kalan Ermeni nüfusu ise başka bölgelere sevk edilmişlerdir. Ardından yine
aynı bölge 1071 yılında Selçukluların egemenliğine geçmiştir, Selçuklularında elinde
bir süre kaldıktan sonra, son olarak 1514’ten sonra Osmanlılara intikal etmiştir. 5
Türk felsefesinin Gayrimüslimlere yaklaşımı hoşgörü çerçevesinde olmuştur,
bu hoşgörü Đslam felsefesinden kaynaklanmıştır. Türkler, tarihleri boyunca hoşgörülü
yaklaşımlarını sürdürmüşlerdir ve bunu da fethettikleri bölgelerdeki Gayrimüslim
halk ile onların hak ve hukukunu güvence altına alan zimmet adı verilen bir anlaşma
yaparak göstermişlerdir ve fethedilen yerlerdeki halklara zımni adını vermişlerdir.6
Devlet idaresinde her çeşit göreve atanan Ermenilere 2.Mahmut döneminde
sadakatlerinin bir göstergesi olarak kalpaklarına tuğra7 takılmasına bile müsaade
edilmiştir. Ermeniler V. yy da Eçmiyazin de kurulan Gregoryen kilisesine ve mezhebine
bağlı olmuşlardır. Osmanlı yönetiminde ise, Bursa’nın başkent olmasından (1326) sonra,
Ermenilerin imparatorluk içerisinde ayrı bir cemaat seklinde teşkilatlanmalarına izin
3
Sezgin, M.N, “Ermenilerde Din, Kimlik ve Devlet”, Ankara, 2005, s. 35.
Balcı, G. Türkler Soykırım Yaptı mı? , Truva Yayınları, 3.Baskı, Đstanbul, 2007, s.44
5
Gürün. K , “Ermeni Dosyası”, Đstanbul, Haziran, 2005, s. 45.
6
Kantarcı.Ş. “Tarihi Boyutuyla Ermeni Sorunu”, www.balikesir.edu.tr/ ~ akolbasi / ermeni
sorunu,10.11.2005
7
Đzgi. Ö, “Ermeni Sorununa Genel Bakış”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 2001, sayı:37, s.11
4
6
verilmiştir ve bunlara ek olarak Kütahya’da bulunan ruhani merkezleri Bursa’ya
nakledilmiştir.8
Tarih boyunca Romalılar, Persler ve Bizanslılar tarafından Anadolu’nun bir
yerinden diğerine sürülen, savaşlara itilen ve çoğu kez üçüncü sınıf vatandaş
muamelesi gören Ermeniler, Türklerin Anadolu’ya girişlerinden sonra Türklüğün
adil, insani, hoşgörülü, birleştirici anlayış ve inancından yararlanmışlardır. Bu
ilişkilerin gelişme ve doruğa ulaşma çağı olan 19. Yüzyıl sonlarına kadar süren devir,
“Ermenilerin altın çağı” olmuştur. Osmanlı devletinin çalışan, liyakatli, dürüst ve
becerili her vatandaşına sağladığı imkânlardan gayr-i Müslimler içinde en çok
faydalananlar Ermeniler olmuştur.9
Askerlikten, kısmen de vergiden muaf tutulurken, ticarette, zanaatta,
çiftçilikte ve idari işlerde yükselme fırsatını elde etmişler ve devlete bağlı, milletle
kaynaşmış ve anlaşmış olduklarından dolayı "millet-i sadıka” olarak kabul
edilmişlerdir. Bu çerçevede Türkçe konuşan, ayinlerini bile Türkçe yapan bu
topluluktan devlet kademelerinde önemli görevlere yükselenler, hatta Bayındırlık,
Bahriye,
Hariciye,
Maliye,
Hazine,
Posta-Telgraf,
Darphane
Bakanlıkları,
Müsteşarlıkları yapanlar olmuştur. Hatta Osmanlı devletinin meseleleri üzerinde
Türkçe ve yabancı dillerde eserler de yazmışlardır. Ancak Osmanlı devletinin
zayıflamaya başladığı dönemlerde, hemen her konuda Avrupa’nın müdahalesi baş
gösterince, Türk-Ermeni ilişkilerinde de bir bozulma başlamıştır. Batılıların özellikle
misyoner din adamı kisvesinde, Osmanlı devleti içine soktuğu provokatörlerin
faaliyetleriyle Ermeniler; dini, kültürel, ticari, sosyal ve siyasi açılardan Türk
toplumundan uzaklaştırılmaya çalışıldığı ifade edilmiştir. Böylece, çoğu defa
Türklerin zararlı çıktığı trajik olaylar başlamış, Doğu Anadolu’da başlatılan ve
Đstanbul’a kadar yayılan isyan hareketlerinde binlerce Türk ve Ermeni hayatlarını
kaybetmiştir. 10
Tarihte, 1890'dan sonra imparatorluğun özellikle doğu vilayetlerinde başlayan
Ermeni olayları, 1905'te II. Abdülhamit'e suikast girişimi ile önemli bir ivme
8
Halaçoğlu. Y , “Ermeni Tehciri”, Đstanbul, 0cak 2006, s. 16.
Yıldırım, H, Ermeni Đddiaları ve Gerçekler, Ankara 2000, s. 38
10
Yıldırım, a.g.e. ,s.39
9
7
kazanmış ve sonunda 24 Nisan 1915 tarihinde Ermeni tehcirinin başlamasıyla doruk
noktaya ulaşmıştır. Buna karşılık o dönemde, Ermeni Taşnak ve Hınçak partilerine
bağlı militan gurupların Doğu Anadolu vilayetlerinde I. Dünya Savaşı sırasında Rus
işgal ordularının desteği ile yaptıkları katliamların somut delilleri bugün hala doğu
illerimizde zaman zaman gün ışığına çıkarılmaktadır. Bu bakımdan tehcir olayının o
dönemde Osmanlı'nın cephe gerisi bölgeleri güvenlik altına alması olarak nitelemek,
çok yerinde bir teşhis olacaktır. 1789 Fransız Đhtilali sonunda ortaya çıkan sonuçların
en önemlilerinden biri olan millyetçilik akımı, hiç kuşkusuz, Ermeniler'in o dönemde
bu olaylar içinde yer almaları konusunda önemli ölçüde rol oynamıştır demek yanlış
olmasa gerektir. Böylece 19. yüzyılın son çeyreğinden başlayarak Osmanlı'nın doğu
vilayetlerinin kapsayan bağımsız Ermenistan'ı kurma hayalî peşinde koşanların en
önemli esin kaynaklarından biri de, tartışmasız olarak, Fransız Đhtilali sonunda ortaya
çıkan görüş ve sonuçlar olmuştur.11
"Ermeni
sorunu",
değişik
aşamalardan
geçmekle
birlikte,
Osmanlı
Đmparatorluğu'nun son dönemlerinde ve özellikle Đttihat ve Terakki'nin hükümet
olduğu Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıç yıllarında Ermeni halkının, Türk
hükümeti tarafından Ruslarla işbirliği ve ihanet içinde oldukları gerekçesiyle bir
soykırıma tabii tutulduğunun ileri sürülmesi temeline oturmaktadır. 12
Asıl amaçları ne azınlıkların haklarını korumak, ne de Osmanlı devletinin
ıslahat yapması olmayıp Osmanlı devletinin içinde nüfuzlarını artırmak suretiyle
ellerine şantaj malzemesi geçirmek olarak belirtilmektedir.13
Birinci Dünya Savaşı sırasında ise; Osmanlı askeri olarak düşmanlara karşı
savaşan veya geri hizmetlerde çalışan Ermenilere karşılık, Ermenilerin önemli bir
kısmı düşman kuvvetlerinin yanında Türklere karşı savaşmıştır. Cephe gerisinde de
komitacı Ermeniler kadın, çocuk, yaşlı ayrımı yapmaksızın katliamlara giriştikleri,
yüz binlerce Müslüman’ın hayatına kastettikleri Türk tarihçileri tarafından ileri
sürülmektedir. Devletin bunları yatıştırmak ve durdurmak için aldığı tedbirler
11
Gezgin. S. ,Ermeni soykırım yasası bağlamında Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerinin
değerlendirilmesi, Müdafaa-i Hukuk Dergisi, Şubat 2001, Sayı:31, s.11
12
Göka. E, "Ermeni Sorunu"nun (Gözden Kaçan) Psikolojik Boyutu,www.erolgoka.com.
8
istismar edilmiş ve dış devletlerin tahrik ve vaatleriyle Ermeniler, bin yıl refah içinde
yaşadıkları ülkeyi parçalamaya çalışmışlardır.14
Türkiye’yi derinden rahatsız eden ve doğu sorununu daha da karmaşıklaştıran
Ermeni Sorunu, aslında Rusya’nın Anadolu’ya ilişkin gizli emellerinden ve Rusların
Ermenileri koruma adıyla Türklerin işlerine karışmasından kaynaklanmaktadır. Bu
kuşkusuz ki Rusların geçmişten beri gelen Akdeniz’e inme politikasının bedeli
olarak görülmektedir.15
Tehcire karşı gelenler, Ermeniler üzerinden kurulan oyunları, çıkarları
bozulanlardır. Ama tehcir, idare tarafından aslanlar gibi uygulandı havası verilirken,
aslında tam olarak başarıya ulaşmadığı belgelenmektedir. Rusların savaştırdığı Rus
işgali altındaki Ermenilere dokunulamamış, savaşa devam etmişlerdi. Ermeni ve
Rusların Ortak saldırılarında, Müslüman halkın korku ve dehşeti, bölgeden kaçışları,
Ermeni iftiraları, yaşanılan Rus galibiyetlerini bile gölgesine aldı.16
Anadolu dışında kurulan Hınçak, Taşnak, Ramgavar, Hınçak Đhtilal Komitesi,
Silahlılar Cemiyeti, Ermenistan’a Doğru Cemiyeti, Genç Ermenistan Cemiyeti,
Đttihat ve Halas Cemiyeti ve Karahaç Cemiyeti gibi örgütler, halkı silahlı
ayaklanmaya sevk etmişlerdir. Osmanlı devleti, Birinci Dünya Savaşı içinde, Ermeni
isyanının yoğun olduğu Doğu Anadolu’da, bir yandan cephede Rus ordularıyla ve
Rusların yanında yer almış olan Ermeni kuvvetleriyle savaşmak zorunda kalmıştır.
Diğer yandan da cephe gerisinde Türkleri katleden, Türk köy ve kasabalarını yakıp
yıkan, ordunun ikmal tesislerine ve konvoylarına saldıran Ermeni çeteleri ile
mücadele etmek zorunda kalmıştır. Ayrıca hem cephede hem de cephe gerisinde
savaşmak durumunda bırakılmasına rağmen, 9-10 ay, cephe gerisindeki önemli
tehlikeyi “mahalli tedbirlerle” çözüme ulaştırmaya çalışmıştır. Komitecilerin dışında
özellikle Rus sınırına yakın bölgelerdeki Ermeni halkın da devlete isyan halinde
olduğunu görünce, son çareye başvurmuş ve bölgedeki Ermenilerden sadece isyan
13
Gökdemir. A, “Ermeni Sorunu Üzerine Yorumlar ve Öneriler”, Yeni Türkiye Dergisi, OcakŞubat 2001, sayı:37, s. 72.
14
Yıldırım, a. g. e . , s.40
15
Gaillard. G, Türk-Ermeni Sorunu, Farklı Yönleriyle Ermeni Sorunu,Çev:Nuri Bilgin, Nergiz
Yayınları, Đstanbul,2005,s.1
16
Sert. S, Haçlıların Son Kurbanı Ermeniler 1,Kum Saati Yayınları, Đstanbul 2005,s.342
9
hareketine karışanları savaş bölgesinden alıp, ülkenin emniyetli bölgelerine “sevk ve
iskâna”, o dönemdeki ifadesiyle “tehcir”e tabi tutmuştur. Bu uygulama ile aynı
zamanda her şeyden önce cephe gerisinde iç savaş ortamında bulunan Ermeni halkın
can güvenliği sağlanmıştır. Çünkü Ermenilerin bölgedeki Türklere yaptıkları katliam
ve mezalimin karşılığını Müslüman halk da vermeye başlamıştı. Böylece; Hıristiyan
tebaa dış devletlerin etkisinde daha çok kalacaktı ve toplumda hiçbir ayrım
yapılmayacaktı bu da padişahın tebaası arasında hiçbir ayrım yapmayacağını ilan
etmesiyle apaçık ortaya çıkmış oluyordu.17
Savaş başlamadan önce Osmanlı Devleti'nin yanında yer alacakları vaadinde
bulunan Ermeniler, kısa süre sonra bu vaatlerinden dönmüşlerdir, çünkü bu
toplantıdan önce haziran ayı içerisinde yine Erzurum'da düzenlenen Taşnak
Kongresinde Osmanlı Devleti'ne karsı mücadelenin sürdürülmesi kararlaştırılmıştır.18
Nitekim daha 1914 Temmuz'unda Taşnak komiteleri tarafından silah talebiyle
Rusya'ya gönderilen mektuplar ele geçirilmiştir. Kars'taki Osmanlı Konsolosluğu
(Kars o zaman Rus işgalindedir) Eleskirt Vadisi'ne 400 tüfek sokulduğunu ortaya
çıkarmıştır. Pek çok yerde yapılan aramalarda silahlar bulunduğu belirtilmiştir.19
Rusların Osmanlı Ermenilerine sızmaya çalışması da Eçmiyazin Kilisesi
aracılığıyla olmuş ve 1844'den itibaren Đstanbul Ermeni Patrikhanesindeki ayinlerde
Eçmiyazin Katolikosunun adı anılmaya başlamıştır. Osmanlı Hıristiyanlarının hamisi
olmaya niyetlenen yalnız Rusya değildir. Đngiltere ve Fransa, Osmanlı Ermenilerini
Protestanlık ve Katoliklige kazandırmak amacında olmuşlardır. Bunda başarılı
olmaları üzerine 1830'da Đstanbul da Ermeni Katolik Kilisesi, 1847’de de Protestan
Kilisesi kurulmuştur. Ancak ne bu gelişmeler olup biterken, ne de 1856'da Islahat
Fermanı ilân edilirken bir "Ermeni Sorunu" söz konusu değildir. Bunlar sadece
Ermeni
sorununa
zemin
hazırlamak
için
başlamış
eylemler
olarak
alınmamalıdır.20
17
Şimşir. B, “Ermeni Meselesi (1774–2005)”, Ankara, Ekim 2005, s. 47.
Altındal, A. “Ermeni Terörü ve Soykırım Kavramı”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat
2001, sayı: 37, s. 316
19
Arda, A. “Ermeni Sorunu Hakkında Bir Değerlendirme”, YTD, 2001, sayı: 37, s. 306.
20
Kuran. E. “Başlangıcından Günümüze Ermeni-Türk Đlişkileri”, Yeni Türkiye Dergisi, OcakŞubat 2001, sayı: 37, s. 93.
18
ele
10
Fransa’nın baskısıyla kurulan Katolik cemaati ile Gregoryen Ermeni Kilisesi
ilk olarak parçalanmış, Fransa kendi politikaları için çok önemli olan Ermenilerden
bir grubun da hamiliğini ele geçirmiştir. Bu durum Fransa’nın Ermeniler üzerinde
gün geçtikçe daha fazla etkili olmaları için ilk basamak olmuştur.21
Birinci Dünya Savaşı sırasında bazı Ermenilerin ayaklanarak dış güçler lehine
çalışarak Osmanlıyı parçalama çabasına girişmeleri tehcir olayını doğuran etkenlerin
başında geldiğine yoğun bir kanaat vardır. Bazı tarihçi ve araştırmacılara göre, dış
güçlerin verdiği vaatlere kanarak ülke içinde katliamlara başlayan Ermeniler Doğu
Anadolu’da bir Ermeni devleti kurmak amacında olmuşlardır. Bunun sonucun da da
24 Nisan 1915’te, cephe gerisinde faaliyette bulunan Ermeni komitecilerine yönelik
bir operasyon yapılmış ve vatana ihanet eden 2345 komiteciyi tutuklamıştır. Bu tarihi
Soykırım günü ilan eden Ermeniler Bu olaylar sonucunda tehcir edilmek zorunda
kalan Ermenilerin de Soykırıma uğratıldığını iddia etmektedir.
1915 Ermeni Tehciri sırasında yaşanan üzücü olaylara soykırım etiketi
yapıştırılıp, bir soykırım mitosu haline getirilmesi, gelecekteki sonuçları şimdiden
hesaplanamayacak kadar ciddi bir sorundur.22
1.2. LOZAN’DAN GÜNÜMÜZE ERMENĐLER
Lozan Antlaşması’ndan sonra Avrupa kendi yaralarını sarmaya yönelmiş ve
Ermeni meselesi de küllenmeye bırakılmıştır. Sovyet Ermenistanı’ndaki Ermenilerle
diasporadakiler adına iş gören Taşnaksutyun, Hınçak, Eçmiyazin ayrı ayrı yol
tutmuşlar ve bazen kendi aralarında mücadeleye başlamışlardır. Ancak daha sonraki
mücadele programlarında dört ana konuda birleştikleri görülür;
a) Sovyet Ermeni Cumhuriyeti’nin içerideki rejimden ayrı olarak, ekonomi ve
kültürünü pekiştirmek.
b) Bütün dünyaya dağılmış bulunan Ermenilerin milli duygu, dil, din, kültür
ve amaçlarını yaşatmak ve korumak.
21
Kodaman. B, “Ermeni Meselesi (Tarihi ve Siyasi Bir Değerlendirme)”, Yeni Türkiye Dergisi,
Ocak-Şubat 2001, sayı 37, s. 206.
22
Bilgin. N, Farklı Yönleriyle Ermeni Sorunu, Ermeni Soykırım iddiaları ve Tarihin Đnşası,
Nergiz Yayınları, Đstanbul 2005, s.254
11
c) Avrupa devletlerinde ve Milletler Cemiyeti’nde Ermeni istek ve iddialarını
sürdürmek ve bunun için fırsat kollamak.
d) Ermeni halkı ve göçmenleri için hayır kurumlarının yardımlarını sağlamak:
anasız ve babasız çocukları yetiştirmek, muhtaç ve hasta olanlara gereken yardımı
yapmak.23
Diğer taraftan Avrupa’daki Ermenileri yönlendirecek ortak teşekkülün
Taşnaksutyun olabileceği yaygınlaşırken bundan endişe duyan Ermeniler de
olmuştur. Avrupa’dan artık destek alınamayacağını iddia edip, tamamen Rusya’ya
yönelmeyi isteyenler olduğu gibi, Osmanlı Devleti’ndeki gibi terör hareketlerini
Rusya’da da tekrarlamanın ilkinde olduğu gibi ikincisinde de Ermenilere fayda
sağlamayacağını öne sürenler olmuştur.
Araks ve Sevan arasında küçük bir topluluktur ; ismen bağımsız, fakat
hakikatte Rusya’nın özerk bir vilayeti. Artık ne Doğu Anadolu’da bir Ermeni yurdu,
ne hükümet ve ne de uluslar arası bir Ermeni sorunu yok. Bu sorun daha Lozan’da
tamamen kapanmıştır. Artık Türkiye’nin doğu illerinde Ermeni yok. Bundan sonra
da olmaz. Türkler kapılarını sıkıca kapadılar. Bunu zorlayıp açtırmak için bizde
kuvvet yok. Bir milyona yakın nüfus, Ermeni Cumhuriyeti sınırları içinde. Bir
milyondan fazlası da, dışarıda ve çeşitli yerlere dağılmış bir haldedir. Ermeni
Cumhuriyeti topraklarına dışarıda yaşayan Ermenilerden pek azı gelebilir. Çünkü,
evvela bölge çok dardır; sonra bunlar bulundukları yerlerde ticaret yaparlar,
Ermenistan’da yaşayamazlar. Gerçi bir bakışla şöyle bir sonuca varabiliriz: Dışarıda
yaşayan Ermeniler bizim için yararlı bir unsur sayılamazlar. Bunlar bugünkü durum
sürüp gittikçe Cumhuriyetimizin üvey evladı gibidir. Taşnaksagan komitecilerin,
birlikte çalışmak için esasen ihtilalci Bolşeviklere yanaştıkları ve fakat onlardan
yakınlık görmedikleri dile getirilmektedir. 24
Ermeni Kiliseleri ve Patrikhane; görevleri olan din islerinden ziyade siyasetle
uğraşmıştırlar. Zaman zaman göreve gelen bazı patrikler fanatik Ermeni komitacılara
23
Sakarya, Đ. Belgelerle Ermeni Sorunu, Gnkur. Basımevi, Ankara 1984, 2. Baskı, s. 439-474.
Havhannes. K, Lozan Antlaşması’ndan Günümüze Ermeniler, Zikreden: Azmi Süslü, Türk
Tarihinde Ermeniler, s. 299.
24
12
karsı çıksalar da bunda fazla başarılı olamamışlar ve onların isteklerine razı olmak
zorunda bırakılmış veya istifa etmek zorunda bırakılmışlardır. Bu organizasyonun bu
şekilde devam ettiği bildirilmiştir.25
Osmanlı kuvvetlerinin Çanakkale, Kafkasya ve kanal cephelerinde olduğu bu
dönemde Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde işgal kuvvetlerinin kışkırttığı ve
desteklediği Ermenilerce birçok isyan çıkartılmıştır. Zeytun, Van ve Muş'ta isyanlar
çıkmıştır. Van isyanı, şehrin Ruslar tarafından kolayca işgaline yol açmıştır. Sivil
halka karşı büyük çaplı saldırılar yapılmıştır. Bu saldırılar yalnızca Türkleri hedef
almamış Trabzon civarındaki Rumlar ve Hakkâri çevresindeki Museviler de
Ermeniler tarafından öldürülmüşlerdir denilmektedir. Yapılan saldırılarda birçok
savunmasız sivil hayatını kaybettiği belirtilmektedir.26
Osmanlı Devleti bir taraftan savaşırken, bir taraftan da iç isyanlarla
uğraşmaktadır. Đlk isyan Kahramanmaraş'ın Zeytun kazasında gerçekleşmiştir.
Zeytun Ermenileri, IV. Murat tarafından verildiğini iddia ettikleri ve varlığını
kanıtlayamadıkları bir fermana dayanarak 1774'ten beri vergi vermemektedirler. Bu
sorunu çözmek için gelen Maraş valisi Ömer Paşa, Zeytun Ermenileri tarafından
öldürülünce kasaba 7 ay sürecek bir sıkıyönetime tâbi kılınır. Bu, Ermenilerin
Osmanlı Devleti yönetimine karşı ilk silâhlı isyanı olarak bildirilmiştir.27
Basta Van olmak üzere yurdun pek çok yerinde başlayan Ermeni isyan ve
katliamlarına önlem almak amacıyla Talat Paşanın başlattığı, Hükümet ve
Meclisinde uygun gördüğü yer değiştirme, doğrudan doğruya cephelerin güvenini
sarsacak bölgelerde uygulanmıştır. Bunlardan birincisi, Kafkas ve Đran cephesinin
geri bölgesini oluşturan Erzurum, Van ve Bitlis dolayları; ikincisi ise, Sina cephesi
gerilerini oluşturan Mersin-Đskenderun bölgeleridir. Ermeniler, her iki bölgede de
düşmanla işbirliği yapmış ve onların çıkarma yapmalarını kolaylaştıracak
faaliyetlerde
25
bulunmuşlardır.
Kanun,
Ordu,
bağımsız
kolordu
ve
tümen
Göktepe ve Kızılkaya,“Ermenilerde kilise ve Milliyetçilik iliskisi ve tehcir kanunu” Đdris Bal ve
Mustafa Çufalı (der) , Dünden bugüne Türk-Ermeni iliskileri, Ankara, Haziran 2003, s. 285.
26
Halaçoğlu, Y. Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara,
2001 .
27
T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri, Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslar’da ve Anadolu’da Ermeni
Mezalimi, Yayın No: 23
13
komutanlıklarına, askeri nedenlere dayanarak, casusluk ve hainliklerini hissettikleri
bölge
halkını
tek
tek
veya
toplu
olarak
memleketin
diğer
bölgelerine
gönderebilmeleri ve orada oturtulabilmesi yetkisini verdiği üzerinde durulmuştur.28
Adana olaylarından sonra sıkıyönetim ilan edilmiş, Müslüman ve Ermeni suçluları askeri
divanı harbe sevk edilmiştir.29
61. madde: “Bab-ı ali, ahalisi Ermeni bulunan eyalette ihtiyaca-ı mahalli
yenin icab ettirdiği ıslahatı bile tehir icra ve Ermenilerin huzur ve emniyetlerini
temin etmeği taahhüde eder ve arasına babda ittihaz olunacak tedabiri devletlere
tebliğ edeceğinden, düvel–i müşarünileyhin tadabil – i mezkur enin icrasına nezaret
eylemeklerdir”.30
61. maddeyi Türkçeleştirdiğimizde;
“Bab-ı ali, ahalisi Ermeni olan eyaletlerde mahallin ihtiyacı olan ıslahatı
geciktirmeden icra etmeyi ve Ermenilerin huzur ve emniyetlerini temin etmeyi
taahhüt eder ve kabul edilecek tedbirlerin devletlere tebliğ edileceğinden, ilgili
devletler de adı geçen tedbirlere nezaret edeceklerdir.”
Böylece Ermeniler, Ruslar ve Đngilizler tarafından kullanılmaya başlandığı ve
Đngiltere’nin elinde Rus yayılmacılığına karsı bir ileri karakol vazifesi gördüğü fikri
ortaya çıktığı söylenebilir.
28
Ayışığı, M. “Ermeni Tehciri Konusunda Yeni Perspektifler” www.ermenisorunu.gen.tr/ turkce/
makaleler /ermeni.t. doc, 10/01/2006.
29
Yavuz, N, “Sözde Ermeni Sorununun Gerçek Sebepleri”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak- Şubat
2001, sayı 37, s. 275.278.
30
Şehirli, A. “Osmanlı devletinde ihtilalci ermeni cemiyetlerinin faaliyetleri ve Osmanlı
devletinin aldığı tedbirler”, Đdris Bal ve Mustafa Çufalı (der) , Dünden Bugüne Türk-Ermeni
ilişkileri, Ankara, Haziran 2003, s. 255.
14
1.3. ĐKĐNCĐ DÜNYA SAVAŞI SIRASINDAKĐ
ERMENĐ FAALĐYETLERĐ
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ilk Ermeni Başbakanı Katchaznouni’nin de
ifade ettiği gibi, kabuklarına çekilen Ermeniler, yeni bir dünya savaşı başlarken yeni
talepleri oluşmuştur. Eski destekçilerine mektuplar, telgraflar gönderdikleri,
doğabilecek fırsatlardan yararlanmaya çalıştıkları ileri sürülmüştür. Ermeniler
Lozan’da olduğu gibi II. Dünya Savası’ndan sonra yapılan konferanslarda da
beklentilerine karşılık bulamamışlardır. Fakat sorunu dünya kamuoyuna getirerek en
azından Sovyet Ermenistan’ında Ermenilerle diasporadakiler arasında dayanışmaya
zemin hazırlamıştır. Ermeni tehcirinin 50. yılı olan 1965’te sorun yeniden
alevlenmeye başlamıştır.31
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Henry Truman’a 23 Eylül 1944’te,
Đngiltere Dışişleri Bakanı Mr. Bevin’e 25 Şubat 1946’da Daşnakçılar birer telgraf
göndermişler; Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği, Amerika Birleşik Devletleri
ve Đngiltere Dişişleri Bakanlıkları’na
29 Mart 1946’da birer muhtıra vermişler;
Stalin’e 24 Nisan 1945’te bir telgraf göndermişler ve biri 7 Mayıs, diğeri 13 Haziran
1945’te olmak üzere San Fransisco’daki konferansa iki muhtıra sunmuşlardır. 29
Mayıs 1945’te de Ermeni Göçmenleri Merkez Komitesiyle, Ermeni Göçmenleri
Meclisi Paris’te başkanları A. Çorbaciyan ve H. Samuel imzalarıyla dört büyüklere
birer muhtıra vermişlerdir. 28 Mayıs 1945’te de Mısır’daki Ermeni Cumhuriyeti eski
Başbakanı, Churchill, Stalin ve Truman’a birer telgraf göndermiştir. 6 Eylül 1945’te
ise, Daşnak lideri J. Missokian Londra’daki Beşler Konferansı’na bir muhtıra
vermiştir.32
Yine 1945’in Aralık ayında yeni Ermeni Katalikosu bizzat Moskova’daki
Dışişleri Bakanları Konferansı’na başvurarak, Ermenilerin Birinci Dünya Savaşı
31
Yinanç , R. , “1965’ten Günümüze Ermeni Sorunu”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 2001,
sayı: 37, s. 267.
32
Süslü,A. “Lozan Antlaşması’ndan Günümüze Ermeniler”, Türk Tarihinde Ermeniler, s. 300.
15
sırasında uğradığı haksızlıkların giderilmesini ve diasporadaki Ermenilerin ana
vatana dönmelerinin teminini istemiştir. 33
Ermenilerin
bulundukları
bütün
ülkelerde
yürütülen
bu
faaliyetler,
Tharassian’in ifadesiyle bu “yeni sıçrayış”,34 ve uluslar arası kuruluşlara yapılan yeni
müracaatlar, Sovyet basın-yayın kuruluşlarınca da desteklenmiş ve Rusya’nın 20
yıllığına imzaladığı 17 Aralık 1925 tarihli Türk-Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık
Paktı’nın süresinin sona ermesi üzerine Rusya’nın Boğazlar ve Doğu Anadolu’dan
imtiyazlar ve toprak talebiyle birlikte mütalaa edildiği belirtilmektedir.
1.4. ASALA
1.4.1. ASALA’NIN KURULUŞU VE AMAÇLARI
Örgütün Merkezi, Beyrut/Lübnan olup, Kuruluş Tarihi, 20 Ocak 1975’tir.
Siyasi Görüşü, Hınçak Partisi yanlısı "Marksist-Leninist" doğrultuda idi. Örgütün
Lideri, “Mihran MĐHRANĐAN, Agop HAGOPĐAN” gibi takma isimler de kullanmış
olan Bedros HAVANASSIAN’dır.
20 Ocak 1975 tarihinde Beyrut'taki Dünya
Kiliseler Birliği Bürosu'na yaptığı bombalı saldırı ile adını duyuran ASALA,
kendisini uluslar arası devrim hareketinin bir parçası olarak kabul etmekte, Türkiye
ile müttefiklerini can düşmanı saymakta ve Ermeni davasının ancak, silahlı
mücadeleyle çözümlenebileceği görüşünü savunmaktadır. 35
1960’lı yıllarda ortaya çıkan Kıbrıs Meselesi Ermeniler için iyi bir fırsat
olmuştu. Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etmesi ile Đngiltere’nin yanında yer alan
Amerika, Türkiye’nin Kıbrıs Politikası nedeniyle ilişkileri dondurarak, uyguladığı
siyasette geri adım atmasını istemiştir. Đki ülke arasında gerilen ilişkiler Ermenilerin
için istenilen bir durumdu. Ancak, o döneme kadar bos durmayarak sistemli bir
organize oluşturan Diaspora için, artık harekete geçme zamanı olarak belirtilmişti.
Artık, salt siyaset ve sosyal mantalitelerle uygulamalarla kalmak istemeyen
Ermeniler çalışmalarını şiddetsel boyutlara dökerek, intikam için terör eylemlerinde
33
Süslü, a.g. e. , s.301
Süslü, .a.g. e. , s. 302.
35
Http://www.teror.gen.tr/turkce/yurtdisi/diger/index.html
34
16
bulunmuşlar ve dünya tarihinin IRA’dan (Đrlanda Cumhuriyetçi Ordusu), sonraki
ikinci en büyük terör örgütü olan ASALA’yı ortaya çıkarmışlardır.36
Lübnan merkezli ASALA kısa süre içinde Fransa, Yunanistan, Đtalya, Đsviçre
ve ABD’de de örgütlenerek faaliyet alanını genişletmiştir. ASALA’nın bazı
bildirilerinde geleneksel Ermeni Partilerine şiddetle hücum ettiği, onları sorunların
çözümlenmesi açısından pasif davranmakla suçladığı ve bu yaklaşımı ile özellikle
Taşnak Partisini kastettiği bilinmektedir.37
Ayrıca, Sovyet yanlısı Hınçak Partisi ile ilişkide oldukları sanılan örgütün
militanlarının Filistin Kurtuluş Örgütleri ile iş birliği içinde oldukları ve örgütün
elemanlarının Habbaş Fedayin Grubu’nca eğitildikleri bilinmektedir. Örgüt üyeleri,
uluslar arası terör örgütü olan Japon Kızıl Ordusu, Đtalyan Kızıl Tugayları, EOKB-C,
Kürdistan Đşçi Partisi (PKK), Đrlanda Cumhuriyet Ordusu ve Marksist-Leninist Türk
örgütleriyle iş birliği içerisinde olduklarını çeşitli yollarla kamuoyuna açıklamakta ve
kendilerinin uluslar arası devrim hareketinin ayrılmaz parçası olduklarını ifade
etmektedirler.38
Örgütün amacı şu esaslar üzerinde ifade edilmektedir:
-1915 yılında Türkiye'de meydana geldiğini iddia ettikleri "soykırım
iddialarının’’ Türk Devleti’nce kabul edilmesini sağlamak,
-Türkiye'yi bu sözde soy kırımı nedeni ile tazminat ödemeye zorlamak,
-Türkiye'nin işgal ettiğini iddia ettikleri Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki
toprakların sözde yasal sahiplerine yani Ermenilere iadesini sağlamak ve bu
maksatla;
-Bu topraklar üzerinde bağımsız bir Ermeni devleti kurmak,
36
Şehirli, A. Türkiye’de Bölücü Terör Hareketleri ve Devletin Aldığı Tedbirler, Burak Yayınları,
Đstanbul, 2000, s.214.
37
Kumkale, T. Diaspora Ermenileri’nin Soykırım Yalanları ve Mücadele Yöntemlerimiz,
Pegasus Yayınları, Birinci Baskı, Đstanbul, 2007, s. 51
38
Özkan, Z. Tarihsel Akış Đçerisinde Terörden Politikaya Ermeni Meselesi, Đstanbul, 2001, s.189190
17
-Bu toprakları Ermenistan Cumhuriyeti’ne bağlı bir cumhuriyet haline
getirmek.39
ASALA Ermeni Terör Örgütü, şimdiye kadar Türk temsilciliklerine yönelik
silahlı eylemlerini en çok Fransa'da gerçekleştirmiştir. Lübnan'dan sonra en büyük
hareket üssü olarak bu ülkeyi kullandıkları gözlenmektedir. Bu ülkede hareket
serbestliği bulunan Ermeni militanlar, Fransız yönetiminden ve çeşitli Ermeni
kuruluşlarından almış oldukları büyük destekle rahatlıkla eylem yapabilmektedirler.
Ayrıca bazı devletlerde de faaliyetlerini sürdürdüklerine yönelik görüşler ağırlık
kazanmaktadır.
1.4.2. ASALA'YI DOĞURAN ORTAM VE SÜREÇ
Türk-Ermeni münasebetlerinin kanlı olaylara dönüştüğü 1878 Berlin
Antlaşması’ndan günümüze kadar, yaklaşık 120 yıllık dönemde dört büyük olay
yaşandığı görülmektedir.40
Bunlardan birincisi, hem Ermeniler hem de bazı batılı devletler tarafından
gündeme getirilen “Ermeni meselesi” adı altında Türklere karşı yapıldığı bildirilen
Ermeni katliamları, suikastleri, kundaklamaları, isyan hareketleridir.
Đkincisi, yine Ermenilerce Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarında
yeni hazırlanan “Ermeni katliamı” adıyla pek çok devletle cephelerde savaşan Türk
ve müslüman halka Ermeni çetelerince yapıldığı düşünülen katliamlardır.
Üçüncüsü ise, Lozan Konferansından sonra Ermenilerin eski Osmanlı bakan
ve idarecilerine karşı gerçekleştirdikleri düşünülen cinayetlerdir ki, Talat, Cemal,
Sait Paşalarla, Bahattin Şakir, Cemal Azmi Beylerin öldürülmesiyle sonuçlanmıştır.
Dördüncüsü ise, 1973’ten günümüze kadar Türkiye’deki ve genellikle de
yurtdışındaki Türk temsilcilerine, diplomatlarına karşı sürdürüldüğü belirtilen
olaylardır.
39
40
Http://www.teror.gen.tr/turkce/yurtdisi/diger/index.html
Süslü,a.g.e.,303
18
Türkiye aleyhine çalışan terör grupları içinde Ermeni asıllı olanlar önemli bir
yer tutmaktadır. Bunların en faal olanları ise şunlardır:
- ASALA. (Armée Arménienne pour la Libération de l’Arménie Ermenistan’ın
Kurtuluşu için Ermeni Gizli Ordusu)
- CJGA. (Comanda des Justiciers du Génocide Arménien-Ermeni Katliâmı
Adalet Komandoları)
-
FAA.
(La
Fédération
Révolutionnaire
Arménienne-Ermeni
Đhtilâl
Federasyonu) “
- FJA. (La Fédération de la Jeunesse Arménienne-Ermeni Gençlik
Federasyonu)
- TAŞNAK Partisi
- HINÇAK Partisi
-NRA (Nouvelle Résistance Arménien-Yeni Ermeni Mukavemeti) ,
- GO. (Groupe du 3 Octobre - 3 Ekim Grubu)
- GJ. (Groupe du 9 Juin - 9 Haziran Grubu)
- G.D. (Groupe d’orly - Orly Grubu) “
- G.S.F. (Groupe Septembre France-Fransa Eylül Grubu)…41
Uluslararası terör teşkilatlarıyla iş birliği içinde olduğu belirtilen Ermeni terör
teşkilatları, aynı zamanda Türkiye’yi bölmek, parçalamak için Doğu Anadolu’da ve
yurt dışında faaliyet gösteren PKK ile ilişkileri olduğu üzerinde durulmaktadır.
Bunlar, Türkiye’ye ve Türk insanına yönelik saldırılar geçekleştirirken, aynı
zamanda uyuşturucu madde ve silah kaçakçılığı, kadın ticareti, kara para aklama,
adam kaçırma eylemleri, Türk insanını karalama ve menfaatlerini engelleme
faaliyetleri ve döviz operasyonları yaptıkları bildirilmektedir. Bu işbirliğiyle ilgili
41
Bu ve buna benzer terör teşkilâtları ve faaliyetleri için bakınız: Uluslararası Terörizm ve
Uyuşturucu Madde Kaçakçılığı, Ankara, 1984.
19
olarak burada zikretmeye gerek görmediğimiz binlerce belge, bulgu mevcuttur.42 Şu
kadarını söyleyelim ki, dün Hoybun Indépendance Kürt-Ermeni Terör Teşkilatı
olarak faaliyetleri bilinen bu iş birliği, 15 yıl önce 6 Nisan 1980’de, 1965’teki 24
Nisanları katliam günü olarak anma kararında olduğu gibi, yine Lübnan’ın Sedan
şehrinde ASALA ile PKK arasında imzalanan bir anlaşma ile ASALA Türkiye’deki
terör hareketini Karabağ’a kaydırmış ve yerini PKK terör teşkilatına bırakmıştır.43
Terör eylemleri özellikle yurt dışındaki Türk hedeflerine yönelik olmuştur.
Çoğunlukla Türk diplomatlarını ve Türk Hava Yolları bürolarını hedef alan Ermeni
terörü dâhilinde Türk diplomatlarına karsı ilk suikast, 27 Ocak 1973 tarihinde
ABD’de, T.C. Los Angeles Başkonsolosu (Mehmet Baydar) ve yardımcısına
(Bahadır Demir) karsı islenmiş ve bu kişiler hayatını kaybetmiştir.44Türk
diplomatlarına karsı ikinci Ermeni suikastı 22 Ekim 1975’de Viyana’da ve üçüncüsü
ise 24 Ekim 1975’de Paris’te düzenlenmiştir. Söz konusu iki suikastta Büyükelçi
Danis Tunalıgil, Büyükelçi Đsmail Erez ve şoförü Talip Yener hayatını kaybetmiştir.
Failleri yakalanamayan her iki suikastı da ASALA adlı Ermeni terör örgütü
üstlenmiştir. ASALA Fransızca ve Đngilizce “Ermenistan’ın Kurtuluşu için Gizli
Ermeni Ordusu”nun kısaltmasıdır. Bu suikastlarla birlikte, Türk diplomatlarını, başka
Türkleri ya da Türk şirketlerini hedef alan terör eylemleri çoğalmış ve senelerce
sürmüş, sonuçta çoğunluğu diplomat olmak üzere pek çok Türk hayatını
kaybetmiştir. Türk hedeflerine karsı Ermeni terör eylemlerinin en çok yaşandığı ülke
Fransa olmuştur ve çoğu zaman bu eylemlerin failleri bulunamamıştır.
45
Aynı
zamanda ASALA tarafından öldürülen Türk diplomatlarının ölümünden dolayı
Ermeni toplumu içinde herhangi bir toplu veya münferit, özel veya resmi bir tepki
ifade edilmemiş, kurbanların ailelerine ve Türk milletine başsağlığı dilenmemiştir.
42
Süslü, A, Kürtler ve Sosyal Gelişmeleri, s. 97–98.
Gazeteciler Cemiyeti, Terör Örgütü PKK’nın Gerçek Yüzü, Ankara, 1994, s. 24-26.
44
Koçaş, S. Tarihte Ermeniler ve Türk Ermeni ilişkileri, 4.baskı, Đstanbul, Ağustos 1990, s. 412413, v.d.; Feigl, A Myth of Terror Armenian Exremism, 118-140.
45
Simsir, B. Ermeni Meselesi 1774-2005, 2. baskı., Ankara, Bilgi Yayınevi, Ekim 2005, s. 123
43
20
Ermenilerin de başta olmak üzere terör teşkilatları tarafından Türk milletine,
Türk Devlet adamları ve diplomatlarına yönelik saldırıları kronolojik olarak şu
şekilde sıralayabiliriz: 46
- 1878-1920 Ermeni isyanlar ve Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele
yıllarında düşmanla iş birliği yapan Ermenilerce bir milyondan fazla Türk’ün
katliâmı.
- 1921-1923 Osmanlı Devlet adamlarından Talat, Cemal, Sait Paşalarla,
Bahaeddin Şakir, Cemal Azmi Beylerin şehit edilmeleri.
- 27 Ocak 1973 Santa Barbara, Başkonsolos Bahadır Demir.
- 22. 10.1975 Viyana, Büyük Elçi Daniş Tunalıgil.
- 24. 10.1975 Paris, Büyük Elçi Đsmail Erez, Şoför Talip Yener.
- 16.02.1976 Beyrut, Başkatip Oktar Cirit.
- 09.06.1977 Vatikan, Büyük Elçi Taha Carım.
- 02.06.1978 Madrid, Büyük Elçi eşi Nejla Kuneralp, Emekli Büyük Elçi
Beşir Balcıoğlu.
- 12. 10.1979 Lahey, Büyük Elçi oğlu Ahmet Benler.
- 22.12.1979 Paris, Turizm Müşaviri Yılmaz Çolpan.
- 31.07.1980 Atina, Đdari Ataşe Galip Özmen ile kızı Neslihan Özmen.
- 04.03.1981 Paris, Çalışma Ataşesi Reşat Moralı ve din görevlisi Tecelli Arı.
- 09.06.1981 Cenevre, Sözleşmeli Sekreter Savaş Yergüz.
- 24.09.1981 Paris, Güvenlik Ataşesi Cemal Özen.
- 28.01.1982 Boston, Fahri Başkonsolos Orhan Gündüz.
46
Süslü, A, Lozan Antlaşması’ndan Günümüze Ermeniler, Türk Tarihinde Ermeniler (Temel
Kitap), s. 304
21
- 07.06.1982 Lizbon, Đdari Ataşe Erkut Akbay ve Nadide Akbay.
- 27.08.1982 Ottova, Askeri Ataşe Alb. Atilla Altıkat.
- 09.09.1982 Burgaz, Đdari Ataşe Bora Süelkan.
- 09.03.1983 Belgrad, Büyük Elçi Galip Balkar.
- 14.07.1983 Brüksel, Đdari Ataşe Dursun Aksoy.
- 27.07.1983 Lizbon, Müsteşar eşi Cahide Mıhçıoğlu.
- 28.04.1984 Tahran, Sözleşmeli Sekreter eşi Işık Yönder.
- 20.06.1984 Viyana, Çalışma Ataşesi Erdoğan Özen.
- 19. 11.1984 Viyana, Uluslar Arası Memur Enver Ergun.
- 07.10.1991 Atina Büyükelçiliği Basın Müşaviri Yardımcısı Çetin Görgü.
- 11.12.1993 Bağdat Maslahatgüzarlığı Đdari Ataşesi Çağlar Yücel.
- 04.07.1994 Atina, Türkiye Büyük Elçiliği Müsteşarı Ömer Haluk
Sipahioğlu şehit edilmişlerdir.47
ASALA’nın birtakım terör örgütleriyle ilişkilerinin bulunduğu belli
kaynaklarda yer almaktadır. Sözgelimi, Mart 1978'de Beyrut'tan Birleşmiş Milletler
nezdindeki bütün temsilciliklere postalanan "Ermeni Cumhuriyeti Örgütü" imzalı
mektupta "Ermeni, Kürt, Hatay, Đstanbul ve Kıbrıs" sorunlarına dikkat çekildiği ifade
edilmektedir. Bu da, birtakım karanlık güçlerin, Ermeni tedhiş örgütlerini çeşitli
isimler adı altında beyannameler göndererek, “Kürt sorunu” derken Türkiye'deki
Kürtleri, Đstanbul derken Yunanistan'ın Megoli Đdeasını, Hatay derken Suriye'nin
Hatay'ı Türkiye'den alma idealleri ve Kıbrıs sorunu derken de, Kıbrıs Rumlarını
Ermenilerle birlikte hareket etmeleri ile Türkiye'ye karşı topyekûn mücadele
vermelerini gösterdiği ifade edilmektedir.48
47
48
Süslü, a.g.e. s. 305
Süslü, a. g. e. , s. 306
22
30.11.1980'de Tahran'da dağıtılan “ASALA-PKK Ortak Bildirisi”nde,
"Ermeni, Kürt ve Arap halklarının bölgede emperyalizme ve Türkiye'ye karşı iş
birliği yapmaları gerektiğini" dile getirmişlerdir. 49Bu arada, 1980 yılında Đngiltere'de
kurulmuş bulunan ve çeşitli ülkelerden bağışlar yapılan ASALA'nın yan kuruluşu
olan Siyasi Mahkumları Destekleme Komitesi ise dört prensipte çalışmaktadır.
Bunlar; mahkumlara maddi ve manevi yardım, cemaat içinde propaganda, cemaat
dışında propaganda, ulusal kurtuluş hareketine yardım gibi faaliyetler vardır.
1.4.3. ERMENĐ TERÖR ÖRGÜTLERĐNĐN SON DURUMU
ASALA, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sonrası Yunan gizli servislerinin
organize ve teşviki ile kurulduğu tahmin edilen ve kuruluş aşamasında S.S.C.B
tarafından yönlendirilen ASALA, 20 Ocak 1975 tarihinde Beyrut'ta Dünya Kiliseler
Konseyi Bürosuna yapılan bombalı saldırı eylemi ile adını dünya kamuoyuna
duyurmuştur. ASALA bu eylemlerle yetinmeyerek gerek dünya devletlerinde,
gerekse ülkemizde birçok olaylara neden olmuştur. ASALA'nın kurucusu olan Agop
Agopyan, örgüt içerisinde çıkan nifaktan dolayı istenmeyen adam olarak ilan
edilmiştir. Neticesinde 28 Nisan 1988 günü Atina'nın banliyölerinden Faliron
semtinde maskeli iki şahıs tarafından silahla vurularak öldürülmüştür ve bu da bir iç
hesaplaşma olarak nitelendirilmiştir. ASALA'nın son zamanlarda Lübnan merkezli
olmak üzere, PKK terör örgütü ile yakın ilişkiler içine girerek Türkiye'ye karşı ortak
mücadele etmeyi hedeflediği bilinmektedir. 50
ASALA-MR, ASALA'dan koparak 1983 Eylül ayında Fransa'ya geçen Monta
Melkonian (Meykonyan) ASALA-Halk Hareketinin Askeri Aparatı ASALA-Đhtilalci
Hareketi (ASALA-MR) örgütünü kurduğunu açıklamıştır. Fransa hükümeti ile
bozulan ilişkileri düzeltmek en önemli amaçları olmuştur. Eylemleri Türkiye'de
yapacağı düşünülürken ASALA-MR Kuzey Amerika ve Batı Avrupa kanadını
tamamen kontrolü altına almış, bu bölgedeki militanları kendi safına çekmiştir.
Monta Melkonian 1993'te Dağlık Karabağ'da Azerilerle çarpışırken öldürülmüştür. 51
49
Süslü, a. g. e. , s. 307
Özkan , Z. ,Tarihsel Akış Đçerisinde Terörden Politikaya Ermeni Meselesi, Đstanbul, 2001, s.189
51
Özkan. ,a. g . e. ,s.191
50
23
ASALA-PMLA, ASALA'dan koparak Londra merkezli olarak ASALA Đçin
Halk Hareketi (PMLA-ASALA) adı altında faaliyet göstermiştir, MarksistErmenistan'ın Kurtuluşu Đçin Halkçı Hareket Demokratik Cephesi'ni kuran bu
teröristler, kapitalizme ve genel olarak dünya emperyalizmine karşı savaş vermek
gayesi ile, kendi meselelerini sosyalizme ulaşmada bir vasıta olarak görmüşlerdir.
JCAG, ASALA ve Hınçak Partisi’ne rakip olarak Taşnak Partisi ve bunun ABD
uzantısı Ermeni Devrimci Federasyonu tarafından 1975
yılında Beyrut'ta
kurulmuştur. Örgüt Taşnak Partisinin Askeri Aparatı olarak faaliyet göstermekte
olup, ilk defa 22 Ekim 1975 tarihinde Viyana Büyük Elçimiz Daniş Tunalıgil'in
öldürülmesi olayı ile adını dünya kamuoyuna duyurmuştur. Örgütün amacı, bağımsız
büyük Ermenistan Devleti’ni kurmaktır.52
ARA, Fransa'da kurulmuş olup ilk defa 14 Temmuz tarihinde Brüksel Büyük
Elçiliğimiz Đdari Ateşesi Dursun Aksoy'un öldürülmesi olayını ASALA ve JCAG ile
birlikte üstlenerek adını duyurmuştur. ARA'nın ırkçılığı savunduğu, ASALA'nın
metodlarına ve fikirlerine tamamen karşı olduğu, Taşnak Partisi-Ermeni Soy Kırımı
Adalet Komandoları (JCAG) ve ASALA haricindeki Ermeni terör örgüt ve
kuruluşları tarafından da desteklendiği, teorik ve pratik olarak JCAG'nin paralelinde
hareket ettiği bilinmektedir. 53
1.5. ERMENĐSTAN VE TERÖR
9-10 asır boyunca Türklerle birlikte rahat ve sükun içinde yaşayan ve
Osmanlı Devleti'nde oldukça zengin bir tabakayı meydana getiren Ermenilerin
tutumları; 1877 - 1878 Osmanlı Rus savaşlarında Osmanlıların yenilmesiyle, 3 Mart
1878 tarihinde Ayastefanos Antlaşması ve 13 Temmuz 1878 tarihinde Berlin
Antlaşması imzalanınca değişmiştir. Bu anlaşmalardan sonra Rusya'nın ve bazı
Avrupa Devletleri’nin kışkırtmasıyla Ermeniler süratle örgütlenerek, bağımsız bir
Ermenistan Devleti kurmaya yöneldikleri düşünülmektedir. 54
52
Özkan. ,a. g .e. ,s.192
Özkan, a. g .e. ,s.193
54
Http://www.ermenisorunu.gen.tr. Http://www.teror.gen.tr/turkce/yurtdisi/diger/index.html.
53
24
Rusya, Kafkasya'da çağlardan beri devam eden milli politikası gereği,
Türkiye ile Kafkasya'daki Azerbaycan'ın arasına uydu görevini yürütecek bir Ermeni
Devleti yerleştirerek, irtibatlarını koparmak istemiştir. Bu amaçla, Rusya'nın
Bolşevik Lideri Lenin, 18 Aralık 1917'de tayin ettiği Kafkasya Komiseri Ermeni
asıllı Stepan Şalımyan'a 30 Aralık 1917 tarihli Kararname ile, o sırada Rus işgali
altında bulunan Doğu ve Güney Kafkasya'da Sovyetler Birliği’ne bağlı bir
Ermenistan Devleti kurma yetkisini de vermiştir. 27 Nisan 1920'de Bolşevik
hakimiyetinin tesirinden sonra Güney Kafkasya ve Azerbaycan'da; Gürcistan,
Ermenistan, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ile Nahcivan Özerk Eyaleti
ve Karabağ Özerk Bölgesi kurulmuştur. Ermenistan, kağıt üzerinde sınırları çizilen
bir devlete böylece sahip olmuştur. Milliyetçilik ve yayılmacılık duyguları iyice
kabartılan ve kışkırtılan Ermeniler, Sovyetler Birliği'nin dağılmaya başlamasından
sonra 23 Ağustos 1990 tarihinde bağımsızlıklarını ilan ederek Büyük Ermenistan'ı
kurma hayaliyle komşularına saldırmaya başlamışlardır. 55
Büyük Ermenistan'ı kurma hayalindeki Ermeni bazı örgütlerin, Türkiye'den
tazminat, soy kırımını kabul ve toprak alabilmek amacıyla, 1973–1986 yılları
arasında organize terör faaliyetleri ile yurt dışındaki temsilci ve temsilciliklerimiz ile
yurt içindeki kuruluşlarımıza saldırıda bulundukları ve isteklerinin yerine getirilmesi
için çalıştıkları belirtilmiştir. Ermeni terörü sadece Türklere yönelmiş de değildir.
Ermeni terör eylemelerinin en çok cereyan ettiği ülkeler Fransa, Đsviçre, Đtalya, ve
Lübnan’dır. Yunanistan, Rusya, Portekiz, Kanada, Đspanya, Đngiltere, Almanya,
Danimarka, Belçika, Avusturya, Hollanda, Avustralya, Đran ve Irak gibi ülkelerde de
çeşitli sayıda Ermeni şiddet olayları gerçekleştirilmiştir. 1977–83 arasında Türkiye
sınırları içerisinde 6 Ermeni kökenli şiddet olayı gerçekleşmiştir ve bunlar arasında 7
Ağustos 1982 tarihinde 9 kişinin öldüğü ve 72 kişinin yaralandığı Esenboğa
havaalanına bombalı saldırı da vardır.56
Ermeni terör örgütleri aktif olarak devam ettikleri terör eylemlerine 1986
yılından sonra son verip Ermenilik konusunu uluslar arası platformlara taşımışlardır.
55
Http://www.ermenisorunu.gen.tr. Http://www.teror.gen.tr/turkce/yurtdisi/diger/index.html.
Laçiner, S. “11 Eylül ve Ermeni Terörü”, www.haberbilgi.com/haber/ermeni/sta0111/11eylul.html - 42, 23/02/2006.
56
25
Ayrıca, Güneydoğu Anadolu'da faaliyet gösteren PKK terör örgütüne lojistik ve
militan desteği sağlayarak faaliyetlerine devam ettikleri belirtilmektedir.57
1.6. ERMENĐSTAN DĐASPORASININ FAALĐYETLERĐ
Diaspora sözcüğü ansiklopedilerde sadece Yahudiler için kullanılan bir kavram
olarak yer almaktadır. “Sürgünden sonra Yahudilerin dünyanın her tarafına
yayılması” olarak ifade edilen kavramı Ermenilerin kullanmalarındaki temel sebep,
20. yüzyılın ikinci yarısında, II. Dünya Savası'nda Nazilerin Yahudilere uyguladığı
soykırım
ile
1915’te
Tehcir
sırasında
Ermenilerin
soykırıma
uğradıkları
düşüncelerini özdeşleştirme çabaları yatmaktadır.58
Diasporanın yürüttüğü kimlik politikalarında nihai amaçları, içinde yasadıkları
egemen devletlerin kendilerini asimile etmelerini önlemek ve bu doğrultuda
toprakları üzerindeki uluslarla çatışmaya girmek yerine mağdur edilmiş bir toplum
olarak kendilerini lanse ederek varlıklarını sürdürebilme amacıdır. Bu fikirden yola
çıkan Diaspora, kimliğini belirlemede Ermenistan da yasayan Ermenilere nazaran
daha radikal bir yapıya sahiptir.
Soykırıma dayalı oluşturulan kimlikte, Ermenistan’da yasayan Ermeni halkına
nazaran, Ermeni Diasporası, içinde yasadıkları yabancı devletler sebebiyle daha güç
koşullar altında varlıklarını sürdürmeye çalışmaktadır. Kültürel kimliklerini korumak
amaçlı çıktıkları yolda, devlet-dışı uluslar arası aktörlerden biri haline gelen Ermeni
Diasporası, içinde bulundukları ülkelerin Türkiye ile ilişkilerini etkilemede önemli
bir güce sahiptir.59
6-9 Ocak 1993 tarihlerinde Beyrut'taki iki ayrı kilisede düzenlenen ve Lübnan
Ermeni Ortodoks Başpispokosu, Ermeni parti yetkilileri ile 150 gencin katıldığı
toplantılarda şu ifadelere yer verilmiştir:60
57
http://www.ermenisorunu.gen.tr. http://www.teror.gen.tr/turkce/yurtdisi/diger/index.html.
Koloğlu, O. “Ermeni terör örgütü ASALA hangi şartlarda, nasıl ortaya çıktı? Batı, bu örgüte
ne zamana kadar göz yumdu? iki kutuplu bir dünyanın Soğuk Savaş şartlarında Ermeni Sorunu nasıl
şekillendi?”, Popüler Tarih Dergisi, Nisan 2001, s.68-72.
59
Özdemir, H. “Diaspora Ararat’ı Ararken: Ermeni Kimliği ve Soykırım iddiaları”, ASAMErmeni Araştırmaları; Tarih, Politika, Uluslararası ilişkiler Dergisi, Sayı:14-15, Yaz-Sonbahar 2004,
Ankara, s.75
60
Özkan, a.g.e. ,s.193
58
26
-Şimdilik Türkiye'ye karşı sakin tutum gösterilmesi,
-Ermeni toplumunun gittikçe büyüdüğü ve ekonomik yönden güçlendiği,
-Geliştirilen propaganda faaliyetleri sayesinde, bütün dünyada (sözde) soy
kırımının daha iyi bilindiği,
-Ermenistan devletinin kurulduğu ve atalarının intikamını alacakları, her
geçen gün topraklarının genişlediği,
-Başta ABD olmak üzere, diğer batılı ülkelerin de Karabağ'da sürdürülen
savaşta Ermenileri haklı bulduklarını, bu fırsatı değerlendireceklerini ve Karabağ'da
savaşan Ermeni gençlerine yenilerinin katılacağı,
-Türkiye'de (PKK terör örgütü ile yapılan mücadele kastedilerek) iç savaşın
devam edeceği, ekonominin sıfır noktasına geleceği, vatandaşın baş kaldıracağı,
-Türkiye'nin bölüneceği,
-Türkiye'de Kürt devletinin kurulacağı,
-Ermenilerin Kürtlerle olan ilişkilerini iyi bir şekilde yürütmesi ve Kürtlerin
mücadelelerinin desteklemesi gerektiği,
-Bugün Türklerin elinde olan toprakların yarın Ermenilerin olacağı.
27
ĐKĐNCĐ BÖLÜM
2.ULUSLAR ARASI POLĐTĐKADA ERMENĐ SORUNU
2.1. SORUNUN SĐYASALLAŞTIRILMASI
Türkiye dışındaki Ermenilerin, Lozan Antlaşmasından sonra özellikle ABD,
Fransa, Lübnan ve bazı Güney Amerika ülkelerinde görüldüğü söylenen örgütlenme,
sessiz çalışma ve fırsat kullanma süreci belirli aşamalardan geçerek önemli bir güce
sahip olmuş ve 1964 yılından itibaren uluslararası eylemlere dönüştüğü
gözlemlenmiştir.61
Đkinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan bloklar arası soğuk savaş 1962 Küba
Füzeleri Krizi’nden sonra değişik bir periyoda girmiştir. Dünya ilk kez nükleer bir
savaşa başka bir deyişle yok olmaya bu denli yaklaşmıştır. Bu olay taraflara nükleer
bir savaşın galibinin olmayacağını, barış içinde yaşamanın gerekliliğini ve nükleer
silahların sınırlandırılmasının önemini öğretmiştir. 1962’den sonra başlayan
yumuşama (Detant); bloklar arası tehlikeyi azaltırken; blok içi sürtüşmeleri ve çıkar
çatışmalarını yeniden ön plana çıkarmıştır. Đşte bu dönem, Türkiye'nin şu anda da
devam etmekte olan sorunlarının başlangıcı olarak kabul edilir. Kıbrıs ve TürkYunan uyuşmazlıklarına ilave olarak birçok ülkede Ermeni hareketleri birbiri peşine
sıralanmıştır. “Tehcir”, “Katliamı Anma toplantısı”, “Ermeni Cumhuriyetinin
Kuruluş Yıl Dönümü”, “Parçalanma Yıl Dönümü” gibi nedenlerle diğer radikal
örgütlerin yardım ve iş birliğiyle Ermeni sorunu çıkarma çabasına giriştikleri ve bu
eylemleri Ermeni terörü izlediği yönünde fikirler yaygınlaşmıştır.62
Bu eylemler eylemcilerin yaşadıkları devletlerde siyasi destek de bulmuştur.
Vatandaşların belki de yüzde yüze yakınının dünya haritasında Türkiye'nin yerini
daha göstermeyeceği Uruguay; 1967 yılında “Latin Amerika Parlamentolar
Kongresine” Ermeni sorununun Birleşmiş Milletler Teşkilatına götürülmesi ve
sunulması yönünde önerge verilmiştir.63
61
Uras. E, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, s. 20.
Uras, a. g. e, s.29
63
Uras, a. g. e, s.108.
62
28
Özellikle ABD ve Fransa'da da güncelliğini koruyan “Ermeni Soy Kırımı
Tasarıları” çağdaş demokrasilerdeki en zayıf yanı-yeniden seçilebilme kaygısınıkullanmaktadır. ABD gibi büyük nüfusa sahip bir ülkede başkan, birkaç yüz oy
farkla belirlenebilmekte iken seçim bölgesinde Ermeni nüfus bulunan valinin ya da
senatörün aksi karar almasını beklemek zordur. Nitekim, son başkanlık seçimleriyle
Florida'daki on sekiz bin Ermeni oyun, Ermeni tezi lehinde açıklamalar yapan
George Bush’un başkan seçilmesinde etken olduğu yönünde Florida’daki bazı
Ermeni temsilcilerinin açıklamaları basında yer almıştır.64
Türkiye'ye düşman ve Türkiye'nin parçalanmasını amaçlayan odakların
arasında iş birliği ilişkiler bulunduğunu düşünen çevreler oldukça yaygındır. Bu
çevreler, Ermeni hareketleri, Helenizm, Arabizm ve Kürtçülük hareketleriyle
karşılıklı destek içinde Türkiye'yi zayıflatmayı ve Türk topraklarını parçalamayı
hedeflediği üzerinde durmaktadırlar. Üzerinde durulan konu, Yunanistan açısından
da bilinen nedenlerden dolayı Türkiye'nin zayıflatılması gerekliliği ve bunun için
Ermeni sorunu ve Kürtçülük sorununun sürekli olarak desteklenmesi inancının
varlığı olarak ele alınır.
Batıda Türklere karşı eskiden beri var olan ön yargılı tutumu kullanmanın
yanı sıra, yaşama organlarında yer alan dinsel bakış açısına sahip kitleyi; gerçek
sorunun Hıristiyan-Müslüman çekişmesi olduğuna inandırarak etkilemeye çalışan
Ermenilerin
amacı
nedir?
Yapılan
çalışmalar
neticesinde
birçok
ülke
parlamentosunda ve hattâ Avrupa Parlamentosu’nda gündeme alınan Ermeni tasarısı
yönündeki kararlar neyin habercisidir?
Bu güne kadar gelen Ermeni hareketleri hemen hemen hiç değişmeyen
enstrümanları kullanmıştır. Bunlar;
Türk ve Türkiye düşmanlığını yaymak.
Orta Doğu ve Anadolu'da çıkarları bulunan devletlerin desteğini sağlamak.
Türkiye ile ilgili en küçük anlaşmazlığı olan devletlerle ortak hareket içine
girmek.
64
Milliyet, 12 Kasım 2000.
29
Sorunu ulusal parlamentolar ile uluslar arası platformlarda gündeme
getirmektir.65.
Türkiye’nin sürekli olarak Ermenileri yok ettikleri iddiası sürüp gitmektedir.
Türkiye’de son yıllarda yapılan çalışmalar dahi göz önüne alınmak istenmemektedir.
Ermenistan ve temsilcileri sürekli olarak Soykırım sözünü yinelemekte ısrar
etmektedirler.66
Bu kararlara dayanarak Osmanlı'nın devamı olarak gösterilen Türkiye
Cumhuriyeti'nden "tazminat" talebinde bulunmak ve bununla ilgili uluslar arası
kamuoyu oluşturmak.
Uygun bir fırsat bekleyerek "toprak" talebinde bulunmaktır.67
Türkiye’den taleplerini elde etmeye çalışan ancak bunda muvaffak olamayan
Ermeni terör hareketleri, özellikle yurt dışındaki Türk diplomatlarına yönelmiştir.
Ermeniler nihai anlamda Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi uluslararası
örgütlerle yaşadıkları ülkelerin parlamentolarından “24 Nisan”ı katliâm günü ilân
etmesi için diplomatik adımlar attıkları ifade edilebilir.
Bu teşebbüslerden biri, 1973-1974 yıllarında Birleşmiş Milletlerin bir
raporunun 30. paragrafında “1915 Ermeni katliâmlarının XX. yüzyılın ilk katliâmı
olarak” ilân edilmesi şeklinde yapılmıştır. Türkiye’nin ve birçok devletin böyle bir
karara karşı çıkışları ve kararın kabul edilmemesi karşısında ise, başta
Massachuset’teki Ermeni Araştırmaları Enstitüsü Müdürü ve Armenian Review
Redaktörü Gerard Libaridian olmak üzere birçok Ermeni yazarı ve doğal ASALA
lideri Agop Agopian, bu tür “ılımlı, diplomatik teşebbüslerin başarı sağlamayacağını,
zaten muvaffak da olmadığının görüldüğünü ve Türklerden ve dünyadan bir şeyler
koparmak için terörün şart olduğunu” ifade etmişlerdir.68
65
Uras, a. g. e. s.130.
Arıkan. Z, Cumhuriyet,3 Ekim 2004.
67
Yıldırım. H, Ermeni Đddiaları ve Gerçekler, s.48.
68
Gunter, M. “Aspect Contemporains du Terrorisme Arménien”, Le Terrorisme International
a.g.e.,s. 118-119.
66
30
Benzer karar arayışları Belçika, Fransa parlamentolarında da denenmişse de,
sonuç vermemiştir. Fakat konu, daha çok Amerikan Kongresi’ni işgal etmiştir.
Ermenilerin yaklaşık 600 bin nüfusunun Amerika’da yaşaması, buradaki lobi
faaliyetlerinin güçlü olması ve başta Rum lobisi olmak üzere diğer lobilerden yardım
alması sayesinde bir dizi karar tasarısı denemesi görülmüştür:69
24 Nisan 1984’teki Ermeni iddialarını içeren dört karar tasarısından, 247
sayılı olanı “24 Nisan 1984’ün insanın insana zulmü günü” olarak ilân edilmesini, bu
günün bütün katliâma uğramış olan insanlarca ve özellikle de 1915-1923 yılları
arasında katledilmiş olan 1.5 milyon Ermeni'ye “atfetmeyi” istemiştir. Amerikan
Temsilciler Meclisi’nde 118 kişinin imzasını alan bu karar tasarısı, gerekli 218
imzayı sağlayamamıştır. Temsilciler Meclisinin 171. ve Senatonun 124. sayılı karar
tasarıları, Ermeni katliâmının Türk Hükümetince yapılmış olduğunu, bu tarihi
gerçeğin “Amerika Birleşik Devletleri’nce de kabullenmesinin gerektiğini” gündeme
getirmişlerse de, Meclis’te 99, Senato’da da 22 imzadan fazlasını toplayamamıştır. 70
Bir değişik tasarı, Washington’da bir “Katliâm Müzesi” (Holocouste
Museum) yapımı sırasında masaya getirilmiştir. Müzenin daha çok Đkinci Dünya
Savaşı sırasındaki Yahudi katliâmının anısına açılması planlanmışsa da, Ermeni
lobisinin ve destekçilerinin gayretleriyle Hazırlık Konseyinin 1981 Nisanında oy
birliğiyle aldığı bir kararla, müzenin bir kısmında da “Ermeni katliâmı”nın
sergilenmesi kabul edilmiştir. Müzenin açılışı 1986 için planlanmışsa da, ancak
bundan birkaç yıl sonra açılabilmiştir.71
Amerikan Kongresine yine Ermeniler tarafından 212 sayılı karar tasarısı 24
Nisan 1990’da sunulmuş ve Senatör Robert Dole ve arkadaşlarınca desteklenmiştir.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin yoğun çalışmaları, başta üniversite senatoları, siyasi
partiler, dernekler, ticari, sosyal kuruluşlar, birçok Türk ve Türkiye’deki Ermeni
asıllı vatandaşların yoğun çalışmaları mektup, telgraf kampanyaları, Amerika’daki
yeni Türk lobisinin faaliyetleri ve Cumhuriyetçi Senatör Robert Byrd ve 51 senatör
arkadaşının teşebbüsleri üzerine, Ermeniler ve destekçileri geri adım atmak zorunda
69
Gunter, a.g. e. ,s.120
Gunter, a.g. e. ,s.150
71
Gunter, a.g.e. s. 151–152.
70
31
kalmışlardır. Konu son günlerde önce Amerika Birleşik Devletleri'nde Temsilciler
Meclisine getirilmiş, fakat yönetimin baskısı ile soy kırımı kararının çıkartılması
engellenmiştir. Bu karar tasarısında, soy kırımı iddialarının “1915-1923” arasında
yapıldığı belirtilerek Türk Kurtuluş Savaşı da dahil edildiği bildirilmiştir.72
Ardından, 7 Ekim 2000 tarihinde Fransız Parlamentosuna taşınan benzer bir
tasarı, bütün müdahalelere rağmen engellenememiş ve Fransız Cumhurbaşkanı
tarafından da imzalanarak yürürlüğe girmiştir. Bu ülkelerin dışında, benzer karar alan
veya karar tasarısı parlamentolarının gündemine getirilen ülkeler şunlardır: Arjantin,
Uruguay, Rusya, Kanada, Yunanistan, Lübnan, Belçika, Đtalya, Kıbrıs Rum
Yönetimi, Đsviçre ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi.73
Bütün bu siyasal kararların ve çabaların arkasında çok farklı amaçlar
bulunduğu kuşkusuzdur. Hukuki bakımdan bağlayıcılığı olmayan bu kararların,
uluslar arası camiada etkili olduğu görülmektedir.
Đçinde bulunulan süreç hukuki bir süreç olmaktan çok, siyasal bir süreç ve
Türkiye’ye karşı oynanan bir oyun olarak değerlendiren fikirler mevcuttur.
Gerçekten, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, batı tarafından politik baskı
altına alınarak etkilenmek, denetlenmek, sınanmak, kuşatılmak ve sınırlanmak
(containment) istenmektedir. Oynanan dış politika oyunudur. Mahkemeler ve
parlamentolar eliyle tarih yazılması, yanlış bir yol ve yöntemdir. Asıl amaç,
Türkiye’nin soy kırımı iddiasını kabul etmesini, buna bağlı olarak da tazminat
ödemesini ve hattâ toprak talebinde bulunulmasını sağlamak olarak görülmektedir.74
Bu nedenle, böyle tasarılara karşı, Türkiye'nin daha etkin bir mücadele sürecine
girmesi gerekmektedir.
72
ABD Temsilciler Meclisine sunulan bu tasarı ve bunu engellemek üzere, Başkan Clinton’ın Meclise
gönderdiği 19 Ekim 2000 tarihli mektubun tam metni için bakınız: Tarihten Güncelliğe Ermeni Sorunu, TahlillerBelgeler-Kararlar, Kaynak Yayınları, Đstanbul, 2001, s. 225-234.
73
Tacar, P. “Ermenilere Soy kırımı Yapıldığı Savının Hukuksal ve Ahlaki Açılardan Đncelenmesi”, Türk
Parlamenterler Birliği tarafından düzenlenen Tarihte Türk-Ermeni Đlişkileri Sempozyumu (Ankara, 13-14 Nisan
2001)’na sunulan bildiri metni s. 3, not: 3.
74
Çaycı, S. “Hukuksal Açıdan Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni Ayaklanmaları ve Alınan
Önlemler”, Silahlı Kuvvetler Dergisi Sayı: 369 (Temmuz 2001), s. 36–37.
32
2.2. TÜRKĐYE - ERMENĐSTAN ĐLĐŞKĐLERĐ
Ermenilerin tarihlerinde en büyük zulmü Türklerden değil Bizans'tan
gördükleri bizzat Ermeni tarihçilerce ifade edilmektedir. Bizanslılar Ortodoksluğu
resmi din yaptıktan sonra hem Katoliklerle, hem diğer mezheplerle çalışmaya
girişmiştir. Ermeniler bu dönemde büyük baskı altında kalmışlar. Hattâ Bizans
döneminde kolay kolay Đstanbul'a bezirgan olarak dahi girmemişlerdir. Fakat
Đstanbul'un fethinden sonra bu durum ortadan kalktığı gibi, Rumlardan alınan iki
büyük kilise de (Surp Kavork ve Surp Hireşdagabet) Ermenilere verilmiştir. Daha
önce dayanaktan yakın olduğu belirtilmiş olan soy kırımı iddiasını tarihi bir zemine
oturmak isteyen Ermeni propagandası sadece 1915’te değil tarih boyunca Türklerin
Ermenilere kötü muamele ettiğini empoze etmeye çalışmaktadır. Aksi takdirde 800
yıl Ermenilerle birlikte yaşayan Türklerin durup dururken nasıl olup da Ermenileri
yok etmeye karar verdiğini açıklamak güç olacaktır.75
1. Dünya Savaşı sonunda yenenlerin yenilenlere imzalattığı çok ağır
hükümler içeren antlaşmalar Avrupa'da kin ve öfkeyi artırmış, gerilimi sürekli hale
getirmiştir. Bir antlaşmada var olması gereken iki taraflılık ve karşılıklı irade
uyuşması anlayışının tersine cebir, tehdit ile dikte ettirilen ve adına da “barış”
denilen bu antlaşmalar 2. Dünya Savaşı’nın sebebi olmuştur.
Ermeniler, bir savaş gemisinde Osmanlı Devleti'nin temsilcisine imzalatılan
ve hiçbir zaman yürürlüğe girmeyen Sevr belgesinde yer alan büyük Ermenistan'ın
hayalini kurmakta ve halen Türkiye sınırlarında kalmış olan toprakları "Batı
Ermenistan" olarak nitelemektedir.
Daha önce belirttiğimiz Ermeni hedefleri Ermenistan Cumhuriyetinin
anayasal metinlerinde de yer almaktadır.
23 Ağustos 1990 tarihli Bağımsızlık Bildirisinin 12. maddesinde “Ermenistan
Cumhuriyeti, 1915’te Osmanlı Türkiye’si ve Batı Ermenistan’da gerçekleştirilen soy
kırımının
uluslararası
alanda
kabulünün
sağlanması
yönündeki
çabaları
destekleyecektir” denilmektedir. Đlham kaynağı Sevr Antlaşması olan bu ibarenin,
75
Đlhan, A.,Cumhuriyet, 8 Aralık 2000.
33
Ermenistan Anayasası’na da üstü örtülü olarak girmiş olması enteresandır. Nitekim
1995 tarihli Anayasasında “Bağımsızlık bildirisindeki ulusal hedeflere bağlı
kalınacağı” hüküm altına alınmıştır ifadesi yer almaktadır.76
21 Eylül 1991’de Ermenistan’ın bağımsızlığını kazanması sonrasında
Türkiye, 16 Aralık 1991 tarihinde Ermenistan'ın bağımsızlığını tanımış ve
bağımsızlığının ardından ekonomik güçlüklerle karşılaşan Ermenistan'a insani
yardımda bulunmuştur. Ayrıca Türkiye toprakları üzerinden Ermenistan'a insani
yardım malzemesi göndermek isteyen devlet ve uluslar-üstü aktörlere de olanak
sağlamıştı.77
Uluslararası platformda gündeme getirilen Ermeni iddialarının Ermenistan
Cumhuriyeti’nce nispeten sessizlik içinde izlenmesinin ekonomik, askeri ve siyasi
yetersizliklerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Mahkum bir coğrafya, zengin
olmayan kaynaklar, düşük ticaret hacmi ve Türkiye tarafından Karabağ meselesi
nedeniyle uygulanmakta olan ambargo, Türkiye ile ilişkilerini yumuşatma amaçlı
olduğunu
düşünen
çevreler
mevcuttur.
Ermeni
hareketinin
hedeflerinin
gerçekleştirilmesinin uzun vadeye bağlı oluşu da Ermenistan’ı yumuşamaya zorlayan
bir başka etken olarak görülmektedir.
2.3. SORUNU ULUSLAR ARASI HUKUKĐ BĐR MESELE
HALĐNE GETĐRME ÇABALARI
Ermeni propagandasının son yıllarda üzerinde yoğunlaştığı alan, yakın
geçmişte siyasallaştırılan “Ermeni Soy kırımı” konusunun hukukileştirilmesi
çabasıdır. Diaspora başta olmak üzere Ermeni propaganda merkezleri, son günlerde
konuyu “devletler hukuku suçları” çerçevesinde ele alarak ve birtakım uluslar arası
hukuk metinlerini ön plana çıkartarak Türkiye’yi bu bakımdan mahkum ettirmeye
çabalamaktadırlar. Hattâ, mesele Yahudilere yönelik Nazi katliamları ile aynı kefeye
konulmaktadır. Aşağıda değerlendireceğimiz 1948 tarihli sözleşme, hiç görülmedik
biçimde 1915 yılına, yani geriye işletilmeye çalışıldığı görülmektedir. 78
76
Çaycı, S. , a.g. m. , s. 39.
Simsir, B. N. ,Ermeni Meselesi 1774-2005, s.393
78
Toklu, V. Uluslararası Đlişkiler, Ankara, 1996, s.3
77
34
9. 12. 1948 tarihli Soy Kırımı (Jenosit) Suçunu Önleme ve Cezalandırma
Sözleşmesi
ile
“soy
kırımının”
(Jenosit)
uluslar
arası
hukuk
açısından
cezalandırılabilirliği sağlanmıştır. Soy kırımı suçunun belirleyici ögesi, ulus, din,
soy, ya da ırk özellikleri üzerine oluşan bir grubun yok edilmesidir.
Sözleşme bu yok etme eylemini;
• Grup üyelerinin öldürülmesi,
• Grup üyelerinin fiziksel ya da ruhsal sağlıklarına ağır zararlar verilmesi,
• Grup üyelerinin fizik varlıklarının ortadan kaldırılmasına neden olacak
koşullar altına konması,
• Grupta doğumlara engel olacak önlemlerin alınması,
• Bir grubun çocuklarının zorla bir başka gruba nakledilmesi şeklinde
saymıştır.79
Sayılan bu eylemler soy kırım suçunun maddi unsurunu oluşturur. Yani soy
kırımı suçunun işlenebilmesi bu eylemlerden birinin ya da bir kaçının
gerçekleştirilmesi durumunda iddia olunabilir. Ancak ceza hukuku teorisi sorumluluk
için söz konusu eylemlerin gerçekleştirilmiş olmasının yanında, fail ile fiil arasında
psişik bir bağın da bulunmasını gerekli kılar. Bu bağ suçun özü olup manevi
unsurunu oluşturduğu düşünülebilir.80
Ceza Kanunu'nun 76. ve 77. maddelerinde soykırım ve insanlığa karsı diğer
suçlar başlığı altında statünün kapsamına giren iki suç iç hukuka girmiştir. Madde 76
da kastın özel hali ele alınmıştır “yok etme kastıyla ifadesiyle” Ayrıca 78. madde de
bu suçların örgütlü halde islenmesi de cezanın ağırlaştırılacağı düzenlenmiştir.
Madde 78 de bu suçun sayısınca içtima hükümleri ele alınmaktadır.81
79
Toklu, a.g.e. , s.4–4.
Toklu, a.g. e. s.4
81
Turhan. F ,www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale/101.doc “Yeni Türk Ceza Kanununda Uluslararası
suçlar”, 05/01/2006, http:// www. avrupa hukuku . com/2005/01/uluslararası-ceza mahkemesikapsamındaki.html, 19/12/2005
80
35
Bir suçun manevi unsuru kasıt ya da ihmal olabilir. Soy kırımı suçunun,
sayılan eylemlerin etnik bir grubu ortadan kaldırmaya yönelmiş olması nedeniyle
ancak özel kasıt ile işlenmesi mümkündür. Doğası gereği soy kırımı suçunun genel
kasıt ya da ihmal ile işlenmesi düşünülemez. 82
Şayet özel kasıt olarak ifade ettiğimiz, bir etnik grubun ortadan kaldırılması
kastı ile eylemler gerçekleştirilmemiş ise bu durumda "soy kırım"dan (Genocide)
değil mesela "öldürme" (Homicide)’den bahsedilebilir. Eylemlere tâbi tutulan insan
sayısının az ya da fazla oluşu soy kırımı suçunun varlığını etkilemez. Önemli olan
eylemlerin hangi amaçla gerçekleştirildiğidir.83
Türkler ve Ermeniler dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir toplumda
görülmeyecek ölçüde iç içe yaşamışlardır. 8 asırlık bu zaman diliminde din, dil ve
kültür farklılıklarına rağmen barış içinde yaşamayı başardılar. Bu yaşantı belirli bir
kültür aktarımına da neden oldu. Bugün Türkiye dışında yaşayan Ermenilerin dahi
isimlerinde Türkçe ekler bulunması bunun sonucu olarak görülmektedir.
Fransız ihtilalinden sonra, patlayan ulusal akımlar 19 ncu yüzyılda Osmanlı
Đmparatorluğu dahilinde bulunan çeşitli ulusların bağımsızlığı ile sonuçlandı.
Ermeniler
özel
durumları
nedeniyle
bağımsızlıklarını
gerçekleştiremediler.
Anadolu’nun her tarafından Türklerle iç içe yaşayabilir oluşları, herhangi bir bölgede
çoğunluk sağlayamamalarına neden oldu. Belirli yerlerde tedhiş eylemlerini giriştiler
ancak Ermeni yurdu denilebilecek bir bölgenin olmayışı bu bölgesel isyanları genel
bir bağımsızlık mücadelesine dönüştüremedi.84
Öldürme eylemlerinin ve ölümlerin soy kırımı olarak nitelenmesi Türk
tarafınca rahatsızlık uyandırmıştır. Çünkü soy kırım kastı bulunmadığını, Ermenilere
karşı öldürme eylemlerine girişenler gasp amacı ile hareket eden eşkıyalar ile Ermeni
saldırılarına maruz kalmış kişilerin kin gütme saikiyle hareket eden yakınları
olduğunu belirtmektedirler. Türklere göre, ölümler bir devlet politikası olarak değil,
bireysel ve kontrol edilmeyen kişilerce gerçekleştirilmiştir ve bu kişiler daha sonra
82
Toklu, a.g.e, s..5
Toklu, a.g.e. ,s.6
84
Soysal, M. Terrorist Attack At Orly, Ankara, 1985, s. 7.
83
36
yargılanmış ve cezalandırılmıştır. Ölenlerden geriye kalan çocukların Müslüman
ailelerce sahiplenilmesi ise aslında 800 yıllık Türk-Ermeni dayanışmasının doğal
sonucu olarak görülmektedir.85
Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni ayaklanmaları ve Osmanlı yönetiminin
aldığı karşı tedbirler incelenirken, Osmanlı Devleti’nin bir dünya savaşının içinde
olduğu, seferberlik ilan edildiği; Ermeni unsurların, casusluk, silahlı ayaklanma,
Türk-Müslüman halkı kıtal, işgal ordularıyla iş birliği suretiyle milli müdafaaya
hıyanet fiillerini işlediği; Osmanlı Devleti’nin, başta devletin bekası olmak üzere,
devletler hukukuna ve hayati ulusal güvenlik ihtiyaçlarına uygun, gerekli ve ölçülü
tedbirleri aldığı ve uygulamaya çalıştığı savunulmaktadır.86
Zorunlu göç esnasında, Ermenilerin zaman zaman gasp ve soygun gibi
eylemlere maruz kaldıkları yukarıda anlatılmıştı. Mahalli Türk-Müslüman halk,
eşkıya ve zaman zaman da bir kısım askerlerce, ayaklanmacı Ermenilere olduğu
kadar, tehcire tâbi olan Ermenilere de (duygusal veya başka insani nedenlerle)
saldırılar, çok sayıda (56.000 civarında) öldürme fiilinin işlendiği de inkar
edilmemektedir. Önemli olan, bunların soy kırımı amacına yönelik değil,
kendiliğinden oluşan ve gelişen insani tepkiler olduğunun görülebilmesidir. Bu
çerçevede mahalli Türk-Müslüman halk, adeta Ermeniler tarafından kendilerine
yapılanlara aynı şekilde mukabelede bulunmuştur. Bu nokta, eylemlerin zararla
karşılık (reprisal) sayılarak mazur görülmesi yahut “onlar da yaptı” (tu quoque)
mazeretine sığınılması bakımından önem taşımamakla birlikte, soy kırımı kastı
bulunmadığını göstermesi bakımından önemlidir. Osmanlı Devleti yaptığı işlemi
sınır dışı etme (deportatiton-expulsion) mahiyetinde değil, Ülke içi nakil olarak
belirtmektedir. (displacement). Devletin bekası ve ülke bütünlüğü gibi hayati
önemdeki ulusal güvenlik ihtiyaçları bu önlemlerin zaruret halini aldığı
bildirilmiştir.87
Bütün bunların yanında, birçok Ermeni’nin Osmanlı Devleti’nin çeşitli
organlarında çalıştığı ve Cumhuriyet döneminde Türklerle Ermeniler arasındaki
85
Soysal, a. g. e. , s. 21.
Soysal, a. g. e. , s.22.
87
Çaycı, a.g.e. , s. 30-31.
86
37
toplumsal yaşantı paylaşımı ve uyumlu ilişkilerin de soykırımı yalanladığı ileri
sürülmektedir. 1970’li yıllarda ise, Türkiye ideolojik ve bölücü terör eylemleri ile
karşı karşıya kalırken ve ASALA tarafından Türkiye’ye yönelik ciddi bir terör
hareketi yürütülürken, Türkiye’deki Gayrimüslim azınlıklardan biri olan Ermeni
toplumunun bu eylemlere karşı sessiz kaldığı savunulmaktadır.
2.4. GÜNCEL BOYUTUYLA ERMENĐ SORUNU
Günümüzde Ermenistan-Türkiye ilişkilerini etkileyen temel faktörler,
soykırım iddiaları, Ermeni diasporası, Karabağ sorunu ve güvenlik sorunudur.88
Sevr Antlaşması'nın öngördüğü ve günümüz Ermenistan'ından başka Doğu
Anadolu topraklarının büyük bir kısmını da içermesi plânlanan büyük Ermenistan
kurulamamıştır. Bunun başlıca nedeni Türk Milli Mücadelesinin Sevr'i uygulanamaz
hale getirmesidir. Diğer yandan Ermeniler giriştikleri savaşta Kazım Karabekir
komutasındaki Türk güçlerine yenilerek 1920 yılı sonunda Gümrü Antlaşması'nı
imzalamışlar ve Sevr'i geçersiz saymış ve iki ülke arasındaki yaklaşık bugünkü
sınırları kabul etmişlerdir. Ermenistan kısa süre sonra Sovyetler Birliği tarafından
ilhak edilmiş ve bağımsız bir devlet olarak ortadan kalkmıştır. Yeni Türk Devleti'nin
uluslar arası yükümlülüklerini saptayan Lozan'da Ermenistan ve Ermenilere dair bir
hüküm bulunmamaktadır. Bu durum Ermeni sorununu hukuken ortadan kaldırmıştır
olarak düşünülebilir.89
Lozan Antlaşması'nı izleyen yaklaşık 20 yıl, Ermenilerden ve Ermenistan'dan
pek söz edilmemiştir. Đkinci Dünya Savaşı'ndan galip çıkmanın yarattığı hırsla Rus
Đmparatorluğu sınırlarını yeniden elde etmeyi amaçlayan Sovyetler Birliği, bir
yandan Doğu Avrupa'da uydu komünist rejimler kurmayı sürdürürken diğer yandan
Türkiye'den Boğazlarının kontrolünü ve Doğu Anadolu'da da Kars ve Ardahan'ın
kendisine bağlanmasını istemiş ve bu talebi Ermenistan ve Gürcistan adına yapmıştır.
Aynı zamanda çeşitli ülkelerde bulanan Ermenilerin Sovyet Ermenistan'ına gelip
yerleşmesi için de bir kampanya açılmıştır. Bu kampanyayla, Ermenistan nüfusunun
88
Bal, Đ. “Türkiye –Ermenistan ilişkileri”, Dünden bugüne Türk-Ermeni ilişkileri, Ankara, Haziran
2003, s. 608.
89
Lütem,Ö. E. , Güncel Boyutuyla Ermeni Sorunu,
http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html
38
yetersizliği dikkate alınarak, Türkiye'den Kars ve Ardahan alındığı taktirde, buraya
yerleştirilecek Ermenilerin bulunması öngörülmüştür. Sovyet talepleri, o zamana
kadar bir tür tarafsızlık politikası izlemiş bulunan Türkiye'yi Batı Bloku ile
işbirliğine götürmüş ve Kore Savaşına katılan Türkiye 1952 yılı Şubat ayında
NATO'ya girmiştir. Hatalarının farkına varan Sovyetler, Stalin'in 1953 Martında
ölümünün ardından Türkiye'ye bir nota vererek Boğazlar üzerindeki iddialarından ve
Ermenistan ve Gürcistan adına ileri sürdüğü taleplerinden vazgeçtiklerini
bildirmişler. Türkiye'nin batının yanında yer almış olmasını değiştirememişlerdir. 90
Böylece Sovyetlerin, Türkiye üzerinde baskı kurmak amacıyla Ermeni
sorununu yeniden gündeme getirme gayretleri bir sonuç vermemiş ancak
Ermenistan'da, Sovyetlerin izin verdiği ölçüde, milliyetçilik akımlarının zaman
içinde yeniden güçlenmesine neden olmuştur. Bu akımlar sayesinde Erivan’da bir
Ermeni soy kırımı anıtı inşa edilmiş ve anıt 1967 yılında büyük bir törenle açılmıştır.
Ermeni şovenizminin hâlâ mevcut olduğunu gösteren bu olay Ermenistan dışındaki
Ermeni toplumunda o zamana kadar pek görülmeyen Türkiye ve Türkler karşıtı
duyguların güçlenmesine yol açmıştır. Yahudi Holokostu'ndan esinlenerek ve
Federal Almanya'nın bu olayda zarar görenlere büyük tazminat ödediği de dikkate
alınarak 1915 sevk ve iskanını bir soy kırım olduğu ileri sürülmeye ve Türkiye de bu
hayali olayın faili olarak suçlanmaya başlamıştır. Bu yolda hayli yoğun propaganda
yapılmışsa da o yıllarda bunların kamuoyunda kayda değer etkisi görülmemiştir.
Ermenilerin bu faaliyetler için yaptıkları harcamaların kaynağı bağışlardır. Soy kırım
iddialarının güçlendirdiği milliyetçilik, Ermeniler arasında esasen yaygın olan bağış
geleneğini daha da arttırmıştır. Günümüzde varlıklı Ermeniler için bağışta bulunmak
bir millî görev olarak kabul edilmiştir.91
SSCB’nin dağılmasından sonra, 23 Eylül 1991’de bağımsızlığını ilan eden
bugünkü
Ermenistan’ın
önemli
devlet
belgelerine
bakıldığında
Türkiye
90
Lütem, Ö. E , a. g. m. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 39.html
91
Lütem, Ö. E ,a. g. m. , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html
39
Cumhuriyetinin toprak bütünlüğüne yönelik tarihi gizli emellerin açıklık kazandığı
görülmektedir.92
Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun siyasi faaliyetlerine gelince,
propaganda faaliyetlerin asılsız Ermeni soy kırımını kamuoyuna duyurma
amaçlamasına karşın siyasî faaliyetlerin birinci amacı bu iddiayı bazı ülkelerin yerel
veya millî meclislerine kabul ettirmektir. Ermeniler kayda değer bir azınlık
oluşturdukları ülkelerde oylarını bölmeyerek azımsanmayacak bir siyasî nüfuz sahibi
olmuşlar ve bunu soy kırım iddialarını o ülkelere kabul ettirmek için kullanmışlardır.
Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun soy kırım kadar önem verdiği bir diğer
konu, bulundukları ülkenin Ermenistan'a yardım yapmasıdır. Bu husus özellikle
ABD için önemlidir. Ermenistan, Rusya ile gayet yakın ilişkiler yürütmesine ve
Güney Kafkaslarda Rus çıkarlarının korunmasına hizmet etmesine rağmen ABD'den,
sanki bu ülkenin yakın bir müttefikiymiş gibi, büyük yardım sağlamış
bulunmaktadır. ABD'nin 2001 yılına kadar Ermenistan'a doğrudan yaptığı
yardımların toplamı 1,4 milyar dolara varmaktadır ki bu Ermenistan'ın yılda 2 milyar
civarında olan millî gelirinin %7'sine tekabül etmektedir. Ermenistan dışındaki
Ermeni toplumu kuruluşlarının Ermenistan'a yaptığı yardımların da bunun dışında
olduğu belirtilmektedir.93
Bu durum özellikle ABD'de görülmektedir. Örneğin, Ermeni saldırıları
sonucunda Azerbaycan topraklarının % 20'sini kaybetmiş ve bir milyon kadar Azeri
de kaçkın (mülteci) durumuna düşmüş iken ABD'nin Azerbaycan'a yapacağı
yardımlar Ermeni lobisi tarafından 1993 yılında yardım mevzuatına getirilen bir
değişiklikle önlendiği görüşü hâkim iken, Amerikan hükümetinin ısrarlı girişimleri
sonucunda bu hükmün uygulaması, 2002'den itibaren birer yıllık sürelere bağlı
olmak kaydıyla, durdurulabilmiştir. Türkiye'ye gelince, Türkiye ve Türkleri soy
kırımla suçlamak amacıyla Kongre'den bir karar çıkartmak için harcanan büyük
çabaların dışında, Bakû-Ceyhan petrol boru hattının inşa edilmesini engellenmeye
92
93
www.onuroymen.com/docs/ONUR%20ÖYMEN%204%5B1%5D.doc –, 02/03/2006.
Lütem, Ö. E ,a.g.m. , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html
40
çalışılması ve ABD tarafından Türkiye'ye tanınmak istenen bazı ticaret kolaylıklarına
karşı çıkılması örnek olarak gösterilebilir.94
Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun gelecekte Türkiye'ye karşı neler
yapabileceklerine
gelince
esas
itibariyle
şimdiki
faaliyet
ve
girişimlerini
sürdüreceklerini düşünmek yanlış olmayacaktır. Soy kırım iddiaları Ermenistan
dışındaki Ermeni toplumunda Ermeni bilincini yaşatabilmek için bir araç olarak
kullanılmıştır. Bu toplumdaki Ermeni kiliseleri cemaatlerinde, siyasi partileri ve
dernekleri ise üyelerinde bir Ermeni bilinci var olduğu taktirde kendi varlıklarını
sürdürebileceklerinden bu kuruluşların soy kırım iddiasından vazgeçmeleri, kendi
çıkarları
bakımından,
mümkün
görülmemektedir.
Diğer
yandan,
yukarıda
değindiğimiz gibi, "Ermeni Soy Kırımı Endüstrisi" için çalışan Ermeni ve Ermeni
olmayan çok sayıdaki kişi de soy kırım iddialarından kazanç sağlamaktadır. Son
olarak Ermeniler Türkiye aleyhinde bazı sonuçlar doğurabileceği ümidiyle de soy
kırım iddialarına önem vermektedirler. Amerika'da Ermeni Milli Komitesi Başkam
Ken Hachikian bu hususla ilgili, "Türkiye'nin soy kırımını tanıması bu ülkeyi
Ermenilere karşı soy kırımı yapan ve bunu uzun zamandan beri inkar eden bir ülke
olarak tanımayacak. Türkiye'nin Ermenistan'a karşı hareket alanını sınırlayacak ve
tazminat ödenmesine ve diğer uygun cezalara kapıyı açacaktır."demektedir.95
Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine aday olması Ermenilere bu üyeliği
Türkiye'nin asılsız soy kırımının tanınması koşuluna bağlama fikrini vermiştir.
Avrupa Birliği üyesi ülkelerden Fransa, Yunanistan ve Belçika bu asılsız soy kırımı
tanımıştır. Halen Ermenilerin Almanya, Đngiltere, Hollanda ve Đsveç'e öncelik
verdikleri ancak henüz başarılı olamadıkları görülmektedir. Türkiye’nin adaylığı
olumlu sonuçlanmadığı sürece Ermenilerin bu ülkeler ve asılsız soy kırımını
tanımamış diğer Avrupa Birliği üyesi ülkeler nezdinde girişimlerini sürdürmeleri
beklenmelidir. Ancak Türkiye’nin Fransa'ya gösterdiği tepkiler, Fransa'yı takip
etmesi muhtemel bazı ülkeleri uyarmıştır. Buna mukabil Türkiye'nin Avrupa
Birliğine üye olmak için son derece istekli davranması bazı ülkelerde Türkiye’nin bu
94
95
Lütem, Ö. E ,a. g. m. , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html
Lütem, Ö. E ,a. g. m. , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html
41
üyelik uğruna Ermeni sorununda taviz vereceği gibi düşüncelere yol açmış olması
olasılığı vardır. 96
Ermenileri bu konuda cesaretlendiren Avrupa Parlamentosunun 1987 yılında
aldığı bir karardır. Bu kararda Avrupa Parlamentosu 1915 olaylarını soy kırım olarak
kabul etmekte ve Türkiye soy kırımı tanımadığı taktirde Avrupa Birliği üyeliğine
alınmayacağı belirtilmektedir. Bu karar 1987 yılında Türkiye'nin tam üyelik için
başvurması üzerine alınmış, üyelik başvurusu bir sonuca bağlanmayınca da
gündemden düşmüştür. Türkiye'ni 1999 yılında adaylığının kabul edilmesinden sonra
Ermeni soy kırımının tanınması konusu gündeme gelmiş ve Avrupa Parlamentosu
2000 yılı Kasım ayında Türkiye'nin adaylığı ile ilgili ilerleme raporu hakkındaki
kararında asılsız soy kırımı tanıması için Türk Hükümetine ve Türkiye Millet
Meclisine çağrıda bulunmuştur. 2001 yılı ilerleme raporunda bu konu yok iken 2002
yılı ayı sonunda kabul edilen Güney Kafkasya Raporu ile ilgili Karar, 1987 yılı
kararına atıfta bulunmakla, Türkiye’nin adaylığı ile asılsız soy kırım arasında tekrar
bağ kurulmuştur. Ermenilerin Avrupa Parlamentosundan her fırsatta bu konuda bir
karar çıkartmaya veya eski kararları teyit ettirmeye çalışacakları ve Türkiye'nin
adaylık statüsü devam ettiği sürece bu yoldaki faaliyetlerinin devam edeceği
görülmektedir.97
Bu konuda bilinmesinde yarar olan başka bir husus da Avrupa
Parlamentosunun bu tür kararlarının tavsiye mahiyetinde olduğu ve o nedenle de ne
Avrupa Birliği üyesi ülkeler hükümetlerini ne de Türkiye'yi bağladığı, buna karşın
Türkiye aleyhine kamuoyu oluşturulmasına yardım ettiğidir. Ancak, Türkiye Avrupa
Birliğine üye olursa bu konudaki antlaşma tasdik için Avrupa Parlamentosuna
gelecektir. Parlamento önceki kararlarını dikkate alarak tasdikten önce Türkiye'nin
asılsız Ermeni soy kırımını tanımasını istemesi olasılığı vardır. O sırada herhangi bir
nedenle Türkiye'nin üyeliğine ihtiyaç duyuluyorsa Parlamentonun bu konuya hiç
değinmeden tasdik işlemini yapması da mümkündür. Türkiye'nin tam üyeliğinin kısa
vadede gerçekleşmesine pek olanak görülmediğinden yukarıda değindiğimiz durum
96
97
Lütem, Ö. E , a.g. m. , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html
Lütem, a.g. m . , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html
42
güncel değildir. Ancak Ermeni sorununun Avrupa Parlamento bağlantısı hatırda
tutulmalıdır.98
Bununla beraber açıklanan belgelerden Ermeni tehcirinin soykırım olmadığı
aşikardır ve tezlerini ispatlamak için Ermenilerce sahte belgeler bile üretildiğinden
bahsedilmiştir.99
Sonuç
olarak
Osmanlı
Đmparatorluğunun
yıkılması
ve
Türkiye
Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla hukuken ve fiilen ortadan kalkmış olan Ermeni
sorununun, bundan yaklaşık 30 yıl önce tekrar canlandığı ve zaman zaman Türkiye
için bir endişe kaynağı olabilecek boyutlara ulaştığı görülmektedir.
Ermeni sorununun kaynağında 1915 sevk ve iskânının aslında bir soy kırım
iddiası olduğu yatmaktadır. Türkiye ve Türklerin insanlığa karşı işlenmiş en büyük
suç olan soy kırım ile itham edilmesi ciddî bir imaj bozulmasına yol açmaktadır.
Oysa, teknik ilerlemeler sonucunda çok küçülmüş olan dünyada sahip olunan imaj,
ticaretten turizme kadar geniş bir alanda etkisini hissettirmekte ve bu nedenle de
ciddî bir önem taşıdığı belirtilmektedir. 100
Siyasî alanda ise Ermeni sorunu Türkiye'nin bazı ülkelerle olan ilişkilerine
olumsuz etki yapmaktadır. Bunların başında Ermenistan gelmektedir. Asılsız soy
kırım iddiaları, başta Karabağ olmak üzere mevcut birçok sorun nedeniyle barış ve
istikrara kavuşamayan Güney Kafkasya için, ek bir yük oluşturmaktadır. Ayrıca
Türkiye'nin asılsız soy kırımını kabul etmiş ülkelerle ilişkilerinde de, bir süre için
olsun, ciddî gerilemelere neden olmaktadır. Nihayet Ermenilerin soy kırım iddialarını
kabul etmediği taktirde, Avrupa Birliğine üye olmaması yolunda Avrupa
Parlamentosunda mevcut eğilimin de ileride Türkiye için olumsuz sonuçlar
doğurması olasılığı mevcuttur.101
Ermeni tehciri olayının bir soy kırım olmadığı hakkında ülkemizde bazı
değerli çalışmaların varlığına rağmen bunların yurt dışında tanıtılması yeterince
98
Lütem, a.g. m. , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html
Ayışığı, M, “Ermeni Tehciri Konusunda Yeni Perspektifler” www. ermenisorunu. gen.tr /turkce
/ makaleler/ermeni.t. doc, 10/01/2006.
100
Lütem, a. g. e. http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html
101
Lütem, a. g. e. http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html
99
43
sağlanamamış ve yabancı ülkelerde gitgide yerleşmekte olan Ermenilerin soy
kırımına uğradığı kanısı değiştirilememiştir. Bu durumun başlıca nedeni Türkiye'de
Ermeni sorununun yaratabileceği tehlikeler hakkındaki bilinçsizliktir. Bu tehlikenin
devamlı olmasına karşın, genellikle ülkemizde siyasî makamların bu sorunla ilgileri
güncelliği ile orantılı olmuştur. Diğer bir deyişle ancak kriz olduğu taktirde bu
sorunla yakından ilgilenilmiş, geçici olarak gündemden düştüğü zamanlarda ise
önemini kaybetmemiş olmasına bakılmaksızın, bu ilgi azalmıştır. Medyanın Ermeni
sorununa yaklaşımı aynen bu şekildedir. Başta üniversiteler olmak üzere bilimsel
çevrelerin de Ermeni sorununa ilgisi sınırlı olmuş ve bu konu az sayıda bilim adamın
uhdesinde kalmıştır. Ancak bu olumsuz tablonun son zamanlarda değişmeye
başladığı görülmektedir. 2001 yılı sonunda, Ermeni sorunu konusunda devlet
daireleri çalışmalarının bir uyum içinde yürütülebilmesini sağlamak üzere bir
"Asılsız Soy Kırım Đddialarıyla Mücadele Koordinasyon Kurulu" kurulmuştur. Diğer
yandan Ermeni sorununun okulların müfredat programına alınması gençlerin bu
konuda bilinçli bir şekilde yetişmeleri sürecini başlatmakla önemli bir eksikliği
gidermiştir. Ermeni sorunu hakkında, üniversitelerde bilimsel çalışmaları özendirmek
ve koordine etmek için de Yüksek Öğretim Kurulu tarafından bir "Türk-Ermeni
Đlişkileri Milli Komitesi" oluşturulmuştur. Üniversite dışında ise özel bir kuruluş olan
Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi 2001 yılı başlarında bir Ermeni Araştırmaları
Enstitüsü kurmuştur. Bu Enstitü "Ermeni Araştırmaları" başlığı altında Türkçe ve
"Review of Armenian Studies" başlığıyla Đngilizce olmak üzere iki dergi çıkarmış ve
Türkiye'de Ermeni sorunu konusunda çalışmalar yapan bilim adamlarının katıldığı
bir "Ermeni Araştırmaları Kongresi" düzenlemiştir. 102
Bütün bu çalışmalar, Ermeni sorununa yaklaşımlarda ciddî bir değişikliği
işaret etmekte ve bu konunun bilimsel olarak araştırılmasını ve öğretilmesini
öngörmektedir. Sorunun kesin olarak çözümüne katkı sağlayacak niteliktedir ve bu
açıdan bakıldığında tatmin edici sonuçlar elde edileceğine olan inanç oldukça
fazladır.
102
Lütem, Ö. E , a.g. m. , http:// www. ermenisorunu. gen.tr/turkce/makaleler / makale 39. html
44
2.5. HUKUKĐ VE SĐYASĐ YÖNÜYLE ERMENĐ SORUNU
Soy kırımı suçu, sınırları soy kırımı sözleşmesi tarafından belirlenmiş hukukî
bir kavramdır.103
"Soy kırımı suçu" kavramı 9.12.1948 tarihli Soy kırımı Suçunu Önleme ve
Cezalandırma Sözleşmesi ile tanımlandı; daha önce böyle bir suç tanımlaması yoktu.
Soy kırımı eylemi, Soy kırımı Sözleşmesini onaylayan tüm ülkelerde suçtur. Türkiye
bu Sözleşmeyi onaylamıştır. Bu nedenle her şeyden önce soy kırımı suçunun tanımı,
unsurları, nasıl oluştuğu ve bu suçun işlenip işlenmediği ile ilgili kararın hangi
mahkeme tarafından verilebileceği hususlarını ele almamız gerekir. Soy kırımı
Sözleşmesinin "Giriş" bölümünde bu suçun savaş veya barış dönemlerinde
işlenebileceği kayıtlıdır. Başka bir deyişle, suçun savaş koşullarında işlenmiş
bulunması, o suçun soy kırımı çerçevesine girmesini engellemez olarak ifade
edilmektedir.104
Sevk Yasasının metninde, sevk sırasında istirahatlarının, can ve mal
güvenliklerinin temini; “göç ödeneği”nden gıdalarının sağlanması; iskan için gerekli
arazi tahsisi, ihtiyaç sahiplerine hükümetçe konut inşası; çiftçilere tohumluk, alet
edevat dağıtılması; geride bıraktıkları değerlerin bedelinin kendilerine ödenmesi; terk
ettikleri gayrı menkullere başkalarının yerleştirilmesi halinde bunların değerinin
saptanıp sahiplerine verilmesi gibi hususlar yer almıştır.105
Ermenilerin iddiasına göre, az sayıda Ermeni çetecisinin ayaklanması bahane
edilerek ülkedeki tüm Ermeniler ittihat ve Terakki Hükümeti tarafından plânlı ve
bilinçli olarak kırıma uğratılmıştır. Ermeniler göre 600.000-700.000 Türklere göre en
az 450.000 Ermeni göçe zorlanmış, bunların büyük çoğunluğu yerine varmıştır.106
Đnsanları, belirli bir gruba mensup bulundukları gerekçesiyle ortadan kaldırma
eylemine bir örnek vermek gerekirse, Đkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'daki
103
Tacar.Y. Pulat, Hukuki ve Siyasi Boyutuyla Ermeni Sorunu, Ermeni Sorunu, Đddialar Gerekleri,
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 39.html
104
Tacar, a.g.m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 39.html
105
Aktan. Gündüz, “Devletler Hukukuna göre Ermeni Meselesine Bakıs”, www.hannoverbk.
de/ermeni/2.doc, 12/02/2006.
106
Türkkaya. Ataöv, “Soykırım mı Değil mi?” http://strateji.cukurova.edu.tr/ERMENI/08.php
45
Yahudilerin sırf Yahudi oldukları için toplu olarak katledilmelerini gösterebiliriz.
Đnsanları bir ırka ya da dinî gruba mensup oldukları gerekçisiyle toptan ya da kısmen
yok etme niyeti bulunmadığı takdirde, o eyleme soy kırımı denilemez: olsa olsa kendileri de suç olan- cinayet veya toplu öldürme terimleri kullanılabilir. Birinci
Dünya savaşı sırasında Ermenilerle Türkler arasında yaşanan olaylar, karşılıklı
katliamlar, belki bu iki ülke için çok büyük kayıplara sebep olmuştur ancak bu hiçbir
zaman sadece Türkler tarafından yapılan bir soykırımı göstermez. Bu Ermenilerin
kendi çıkarları için uydurduğu, ama yalan yanlış söylemlerine kendilerinin de
inanmaya başladığı çok çirkin ancak çıkarları olan bazı ülkelerce destek gören bir
iddiadır. Tarihte birçok soykırıma şahit olunmuştur. Güçlü bazı ülkeler zayıf olan
ülkeleri yada azınlıkları sırf kendi çıkarları uğruna katletmişlerdir. Burada yukarıda
da belirtilen bazı kıstaslar önem arz etmektedir. Türklerin Ermenilere yönelik yapmış
olduğu tehcir uygulaması ise, iç karışıklıklara neden olan ve dış kuvvetlerce
kullanılan Ermenilerin
daha güvenli bölgelere göç ettirilmesidir şeklinde
açıklanabilir. 107
Türk tarafı toplu bir katliamdan söz edilmesinden son derece rahatsız
olmaktadır. Çünkü göç sırasında göç ettirilen Ermenilerin zarar görmemesi için
düzenlemeler yapıldığını ve Savaş şartlarından, hastalıklardan, soğuktan ve eşkıya
baskınları
neticesinde
gerçekleşen
ölümlerin
soykırım
olarak
gösterilmesi
gerçeklerden çok uzak bir varsayımdan ibaret olduğunu ifade etmektedirler.
2.6. ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER BOYUTUYLA ERMENĐ SORUNU
1878 Berlin Anlaşması ile uluslararası alana taşınan Ermeni sorunu her
dönemde büyük güçlerin uluslar arası politikada ilgilendikleri bir konu olmuştur.
Osmanlı döneminde imparatorluğun dağılma süreciyle birlikte, imparatorluk
topraklarında söz sahibi olmak isteyen ve/veya imparatorluğun çöküşünü
hızlandırmak isteyen devletlerin Ermenilere yönelik politikalar oluşturduklarını
görülür. Osmanlı Đmparatorluğu'nun dağılmasından sonra ise Kafkasya politikası ve
107
Tacar. a.g.e. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 39.html
46
dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Ermeniler bağlamında Ermeni sorununun
uluslar arası ilişkilerde yer aldığı söylenebilir.108
Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Ermenilerin kurduktan organizasyonlar
vasıtasıyla bulundukları ülkelerin dış politikasına etki etme çabaları ve özellikle
sadece Ermeni toplumuna özgü olan ve kendilerini parti olarak nitelendiren
organizasyonların uluslar arası alandaki rolleri de Ermeni sorunu bağlamında ele
alınması gerekli konulardır.109
1991 yılında Ermenistan'ın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte Ermeni
sorununun Ermenistan boyutu da gündeme geldi. Ermenistan'ın bağımsızlığı iki
noktada önem taşımaktaydı. Birincisi, bu ülkenin Türkiye ile olan ilişkileri ve bu
ilişkilere Ermeni sorununun etkisi. Đkinci önemli nokta ise Ermenistan'ın diğer
ülkelerde yaşayan Ermeniler ile olan bağı ya da onların Ermenistan dış politikasına
yön verme çabalarıdır. Ermenilerin ABD'deki nüfusu 750.000 kadardır. Kanada'da
50.000 kadar Ermeni yaşamaktadır. Avrupa'da ise Fransa 300.000 kişi ile en fazla
Ermeni'nin yaşadığı ülkedir. Ortadoğu'da 200.000'er kişi ile Ermeni toplumu Đran ve
Lübnan'da yoğunlaşmaktadır. Avustralya'da da Ermeni nüfusu 30.000 kadardır.
Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun toplam sayısı 4-5 milyon civarındadır.
ABD, Fransa ve Ortadoğu'da Ermeni toplumunun varlığı oldukça eski tarihlere kadar
uzanmasına rağmen, Avustralya ve Kanada'da Ermeni yerleşimi daha yenidir.
Özellikle Avustralya'ya Ermeni toplumunun yaygın olarak göçü 1960'lı yıllarda
başlamıştır.110
Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun kurduğu organizasyonlar genel
olarak araştırma kuruluşları, yardım kuruluşları, kültürel ve sportif amaçlı kuruluşlar
olarak sınıflandırılabilir. Bunların yanında hemen her ülkede yukarıda değinilen
kendini politik parti olarak adlandıran Taşnak, Hınçak ve Ramgavar örgütleri
bulunmaktadır. Yine pek çok ülkede Ermeni Ulusal Komitesi adlı organizasyon
vardır. Bu her ülkede o ülkenin adıyla ortaya çıkmaktadır. Örneğin, Amerika Ermeni
108
Kasım. K. , Uluslar arası Đlişkiler Boyutuyla Ermeni Sorunu, Ermeni Sorunu, Đddialar Gerekleri,
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html
109
Kasım, a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html
110
Kasım, a. g. m. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html
47
Ulusal Komitesi (Armenian National Committee of America) ve Avustralya Ermeni
Ulusal Komitesi (Armenian National Committee of Australia) gibi. Bunun yanında
Ermeni Genel Hayır Birliği (Armenian General Benevolent Union-AGBU)'nın pek
çok ülkede şubeleri bulunmaktadır. Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun
organizasyonları faaliyetlerinde soykırım iddialarının ön plâna çıkaran ve
bulunduktan ülkelerin yönetimlerini bu noktada yönlendirmeyi amaçlayan bir çizgiyi
takip etmektedirler. Araştırma merkezleri gerek hükümetler dışı organizasyon (XGO)
gerekse üniversiteler bünyesinde faaliyet gösterenler, soykırım iddialarını içeren
sempozyum, panel ve konferanslar düzenlemektedirler. Ermeni Ulusal Komiteleri
Ermenilerin bulundukları ülkelerin politik yaşamına katılmaları ve Ermeni
toplumunun görüşlerinin medyada yer alması için gerekli çalışmaları yapmaktadırlar.
AGBU gibi yardım kuruluşları ve bazı kültürel amaçlı kuruluşlar dünyanın çeşitli
ülkelerindeki Ermenilerin ekonomik ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak amaçlı
faaliyetleri içerisindedirler. Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaklar), Hınçaklar ve
Ramgavarlar ile Amerika Ermeni Asamblesi (Armenian Assembly of AmericaAAA) ve Ermeni Ulusal Komiteleri tamamen politik alanda yoğunlaşmışlardır.
Amerika Ermeni Asamblesi ve Amerika Ermeni Ulusal Komitesi soy kırım
iddialarının ABD Kongresine taşınmasında itici güç durumundadırlar. Bunlar ayrıca
ABD'deki Ermeni lobisinin de ana unsurlarıdır. Türkiye'ye yönelik ABD
yardımlarının engellenmesi, Türkiye’ye ABD'nin silâh satışının önlenmesi.
Azerbaycan'a ABD yardımının yapılmasının önlenmesi ve Ermenistan'ın her alanda
ABD tarafından desteklenmesi ABD'deki Ermeni lobisinin ana amaçları olarak
belirtilmektedir. 111
Avrupa ülkelerindeki Ermeni organizasyonları da benzer faaliyetlerde
bulunmaktadırlar. Bu ülkelerdeki Ermeni toplumunun organizasyonları için soy
kırım iddiaları ve Ermeni toplumunun bu iddialar çevresinde toplanması kendilerinin
varlık nedenini oluşturmaktadır. Bu durum bir "soy kırım" endüstrisinin oluşmasına
neden olmuştur. Ermeni toplumunun belirli bir konu etrafında birleşip lobi
oluşturması ise bulundukları ülkedeki Ermeni toplumuna politik alanda bir avantaj
sağlamaktadır. Bu özellikle ABD'de görülmektedir. 1991 yılında Ermenistan'ın
111
Kasım, ,a. g. m , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html
48
bağımsızlığıyla birlikte Ermeni sorununda Ermenistan olgusu devreye girdi.
Ermenistan ile yukarıda belirtilen dışarıda yaşayan Ermeni toplumu arasındaki bağ
ve Türkiye ile Ermenistan ilişkilerinin izlediği seyir Ermeni sorununun uluslararası
ilişkiler boyutunu ön plâna çıkardı. Ermenistan'ın bağımsızlığı Türkiye tarafından
tanındı. Ancak iki ülke arasında diplomatik ilişkileri kurulamadı. Diplomatik
ilişkilerin kurulamamasının ön engeller ise Ermenistan'ın soy kırım iddialarını
uluslararası alanda gündeme getirmesi ve Karabağ sorunudur.112
Ermenistan Cumhuriyetini gelecekte büyük Ermenistan'ın bir çekirdeği
olarak değerlendirirken Ermenistan hükümetinin bunun gerçekleşmesine kendisini
adaması gerektiğini ifade etmiş ve Ermenistan Cumhuriyeti'nin hem asılsız Ermeni
''soykırımının” de Ermenistan'ın toprak iddialarının uluslararası toplum tarafından
tanınması için çaba sarf etmesi gerektiği belirtmiştir. Yine Ermeni Devrimci
Federasyonun milletvekili Kars Antlaşmasının Ermenistan tarafından tanınmamasını
isteyen bir konuşma yapmıştır. Ter Petrosyan Türkiye ile ilişkiler konusunda çok
daha radikal bir tutum içerisinde olan Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu ve
bunların partileriyle mücadele etmek zorunda kaldı. Nitekim Ter-Petrosyan ile
Ermeni Devrimci Federasyonu arasındaki mücadele 1994 yılında Devrimci
Federasyonu'nun Ermenistan'daki faaliyetlerinin durdurulmasıyla sonuçlandığı
açıklanmıştır. 113
Ermeni
Devrimci
Federasyonu'nun
faaliyetlerinin
Ermenistan'da
durdurulmasından sonra Ter Petrosyan aleyhine yoğun bir kampanya başlatan bazı
Ermeni toplumu kuruluşları, Ermenistan'ın dış temsilcilikleri önünde Ter Petrosyan
aleyhine gösteriler düzenlemiştir. Sonuçta Ter Petrosyan, istifa etmek zorunda kalmış
ve sonrasında yapılan seçimlerde ise Taşnaklann desteğine sahip ve radikal politik
görüşleriyle bilinen Robert Koçaryan, Ermenistan Devlet Başkanı olmuştur. Ter
Petrosyan döneminde Ermenistan soykırım iddialarını gündeme getirmekten
kaçınırken Koçaryan ile birlikte Ermenistan yönetimi, iddiaları yeniden gündeme
taşımıştır. Türkiye'nin Ermenistan ile normal diplomatik ilişkileri kurmak için ileri
sürdüğü şartlardan biri Ermenistan'ın soykırım iddialarını uluslararası alanda
112
113
Kasım, a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html
Kasım, ,a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html
49
gündemden çıkarmasıdır. Ermenistan ayrıca gerekli yasal düzenlemeleri de
yapmalıdır. Yukarıda belirtildiği gibi Ermenistan anayasasından Ermenistan
Bağımsızlık Bildirgesine yapılan atıf çıkartılmalıdır. Türkiye'nin Ermenistan ile
normal diplomatik ilişkileri kurmak için ileri sürdüğü bir diğer şart ise Karabağ
sorununun çözülmesidir. 114
114
Kasım, a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html
50
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3.
ERMENĐ SORUNU ĐLE ĐLGĐLĐ BĐLĐMSEL FAALĐYETLER
3.1. ERMENĐLERĐN BĐLĐMSEL FAALĐYETLERĐ
Ermenilerin yürüttükleri faaliyetlerin bir parçası da sözde “bilimsel
yayınlarla” Ermeni iddialarını ispat etmek olmuştur. Bu amaçla Ermenistan’da,
Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da birçok kitap, dergi, gazete vasıtasıyla Birinci
Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarındakinden daha yoğun bir şekilde
propagandaya başlamışlardır. “Ermeni katliâmı olduğu, 1.5 milyon (sonradan bu
rakam 2.5 ve 4 milyona çıkarılmıştır) Ermeni'nin Türklerce katledildiği, Doğu
Anadolu ve Çukurova’nın gasp edilmiş Ermeni toprakları olduğu ve bunların
Ermenilere geri verilmesi gerektiği, Ermenilerin haksızlığa uğramış, ellerinden
toprakları, evleri alınmış bir toplum oldukları, dolayısıyla Türklerin gerek bu malmülkleri gerekse öldürüldüğü iddia edilen Ermeniler için tazminat ödemelerinin
gerektiği, Türklerin gaddar zalim bir millet olduğu, Ermeniler gibi Rumların,
Kürtlerin hatta Arapların haklarını ellerinden aldıkları, geçen asırlarda olduğu gibi
güçlenecek olurlarsa, yine dünya’ya hükmetme tehlikesinin bulunduğu, son
zamanlarda ise, Karabağ-Nahcivan gibi toprakların Azeri Türklerine değil de,
Ermenilere ait olduğu, dünya kamuoyunun Türkleri mahkûm etmesi gerektiği” vb.
temalar, bilimsel olduğu öne sürülen, ancak bilimsellikten, belgeden yoksun ve yine
eskisi gibi iftira ve yalanlarla dolu olarak işlenmeye başlandığı savunulmaktadır. 115
“Yalan-yanlış da olsa, devamlı, yoğun propaganda hep etkili olur”
zihniyetinden hareketle binlerce yayın ortaya çıkmış ve Avrupa’da ve Amerika’da
yayımlanan birçok almanak (bibliyografya)ta da kitap ve periyodiklerin tanıtımı
yapılmıştır. Öyle ki, Türkler lehindeki birçok eser bile bu bibliyografya kitaplarında
bazı kelime oyunlarıyla Ermeniler lehindeki eserler gibi gösterilmiştir.116
115
Süslü, A. “Lozan Antlaşması’ndan Günümüze Ermeniler”, Türk Tarihinde Ermeniler (Temel
Kitap), s. 308.
116
Vassilian, H. Armenian American Almanac, California, 1985. Anne Avakian Armenia and Armenians in
Academic Dissertations: A Bibliography, 1974. Richard Hovannissian, The Armenian Literature in Foreign
Languages: A Bibliography, Erevan, 1971. Zikreden: A. Süslü, “Lozan Andlaşması’ndan Günümüze Ermeniler”,
Türk Tarihinde Ermeniler (Temel Kitap), s. 308.
51
Bunların yanı sıra, dün Türkiye kütüphanelerinde yaptıkları gibi, bugün de
dünya kütüphanelerinden Ermeniler aleyhindeki kitap ve periyodikler toplattırmış ve
yenilerin kütüphanelere girişleri şu veya bu şekilde engellenmiştir. Bunun en açık
örneklerini de başta Paris’teki Bibliothèque Nationale olmak üzere bütün dünyadaki
milli kütüphanelerde görmek mümkündür. Bunların yanı sıra, Türkiye’de el altından
ve Ermenilerin yaşadıkları ülkelerde de şu veya bu şekilde Ermenilere ait folklorik,
kültürel, siyasi ve ticari malzemeler, bulgular, belgeler, Avrupa ve Amerika’daki
bazı dernekleri, vakıfları ve bilimsel, ticari kuruluşlar tarafından toplattırılmaya,
müzelerde sergilenmeye başlanmıştır. Bunlardan yine Türklere ait olanlar da,
Rumların yaptıkları gibi, Ermenilerin malıymış gibi sergilenmeye çalışılmıştır.117
3.1.1. ERMENĐLERĐN ARŞĐV ÇALIŞMALARI
Sözde Ermeni soykırımını meselesini Ermeni halkının milli birlik ve
beraberliğinin, dayanışma, işbirliği ve Ermenistan dış politikasının köşe taşı olarak
gören hükümet, iddialarının uluslararası kamu oyu tarafından kabul edilmesi için
verdiği destekle Ermenistan Milli Bilimler Akademisi ve Dünya Ermenileri
Organizasyonu 'Kanıtlar Paketi' hazırlama çalışmalarına başlamıştır. Bu amaçla
Dünya Ermenileri Organizasyonu, Ermenistan Milli Bilimler Akademisi salonunda
6-7 Mayıs 2004 tarihinde 'Ermenistan-Türkiye Đlişkilerinin Normalleşmesinde
Soykırım Faktörü' adlı konferans düzenlemiştir. Dünya Ermenileri Organizasyonu
Başkanı Ara Abramyan düzenlediği basın toplantısında konferansa Ermenistan,
Almanya, Yunanistan, Fransa, Đtalya, ABD, Rusya, Avusturya, Kanada ve
Đsviçre'den "soykırım" konusunda uzman olan kişilerin katılacağını açıklamıştır.
Konferansın başlıca amacı Ermenilerin iddiasını uluslararası hukuk kuralları
çerçevesinde tanımlamak ve dünya kamu oyuna duyurmaktır. Bu amaçla, konferans
sonucunda konunun daha geniş bir şekilde öğrenilmesi için çeşitli ülkelerde bu
konuda uzman olan kişilerden oluşan özel bir komisyonun kurulmasına karar
verilmiştir. Bu komisyon çalışmaları sonucunda elde edilen belgeler ve hukuki
değerlendirmeler Ermenistan'ın sözde soykırımın uluslararası alanda tanıtılması için
resmi belge ve kaynak teşkil edecektir. Bu kaynaklara dayanarak yapılan çalışmalar
117
Vassilian, a. g. e, s. 309
52
sonucunda uluslararası alanda ciddi baskılarla karşılaşan Türkiye'ye sözde
soykırımın kabul ettirilmesi amaçlanmıştır.118
Konu ile ilgili görüşlerini açıklayan tarih Profesörü Andranik Migranyan, bu
konferansın düzenlenmesinin Ermenistan'a uluslararası alanda destek sağlayacağına
inandığını bildirmiştir. Ermeni 'soykırımının' uluslararası alanda tanınmasının,
Türkiye'nin de 'soykırımı' tanıması yönünde ciddi etkisi olacağını ifade eden
Migranyan, Türkiye'den toprak ve tazminat talep edilmesi gerektiğini de
savunmuştur. Ancak bu konuda hem Ermeni diasporası hem de Ermenistan
devletinin değişik görüşleri olduğunu ve henüz ortak paydaya gelinmediğini dile
getiren Migranyan, Devlet Başkanı Robert Koçaryan'ın sözde soykırım konusunda
'Bizim için soykırımın kabul edilmesi önemlidir. Toprak ve tazminat talebi ise
Ermenistan devletinin değil, diasporanın talebidir' şeklinde yaptığı açıklamayı doğru
bulmadığını bildirmiştir.119
Ermenistan ile diplomatik ilişkilerin kurulması için Türkiye'nin ön koşulları
olduğunu ifade eden Migranyan, Ermenistan'ın ise sözde soykırımın Türkiye
tarafından kabul edilmesi politikasının doğru olduğunu bildirmiş, iki ülke arasında
diplomatik ilişkiler kurulduktan, sınır kapısı açıldıktan ve ekonomik ilişkiler
geliştikten sonra bile Ermenistan hükümetinin 'soykırım' propagandası ve
Türkiye'den 'soykırımı' tanıma talebinden bir saniye bile olsun vazgeçmemesi
gerektiğini özellikle vurgulamıştır.
Ermenistan hükümeti sözde soykırımın uluslararası alanda ve Türkiye
tarafından tanınması için çalışmalarına hız verdiği, toprak ve tazminat taleplerine,
1921 Kars Anlaşmasının feshedilmesi için özellikle Rusya ve Avrupa'da yaptığı
propagandaya devam ettiği bir dönemde, Türkiye'de bazı siyasi ve akademik
çevrelerin iki ülke arasında sınır kapısının açılması yönünde görüş bildirmeleri
Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehlikeye sokmaktadır. Migranyan'ın yukarıda ifade
edilen görüşleri, Ermenistan'ın iki ülke arasında ilişkilerin normalleşmesi döneminde
bile sözde soykırım propagandasına devam edeceğini göstermektedir. Bu durumda
118
119
Vassilian, a. g. e, s. 310
Vassilian, a. g. e, s. 311
53
Türkiye'nin sınır kapısını açması ve diplomatik ilişkiler kurması Ermenistan devleti
ve kamu oyu tarafından zafer olarak tanımlanacak ve mücadelelerinin haklı olduğuna
inanacaklardır. Ayrıca bugün iç politikada yaşanan sorunlar nedeni ile ciddi
zorluklarla karşılaşan Koçaryan rejimi, Türkiye'ye karşı baskılarının sonuç verdiğini
ileri sürerek konumunu güçlendirmeye çalışacaktır.120
Ancak, hangi nedenle olursa olsun, Ermenistan hükümetinin ekonomik ve
sosyal sorunları halledememesi, Türkiye'ye karşı düşman tavır takınan Koçaryan
rejiminin zayıflaması, Türkiye'nin yararına olacağı belirtilmektedir.
3.1.2. 24 NĐSANLAR, SÖZDE KATLĐAM ANITLARI
Đkinci Dünya Savaşı sırasındaki sonucu olmayan Ermeni iddiaları, yirmi yıl
sonra 1965’lerde bu defa dini-siyasi-kültürel bir havaya bürünerek tekrar gündeme
getirilmiştir. Dünyanın her tarafındaki Ermeni patrikhane ve kiliseleri, eğitimöğretim kurumları, siyasi kuruluşlar harekete geçmiş ve sözde Ermeni katliâmının
50. Yıl dönümü için bir kulp bulmuşlardır. “24 Nisan 1915 Ermeni Soykırım Günü”
olarak ilân edilmiştir. 1965’ten itibaren de dünyanın her tarafındaki Ermeniler
tarafından anılmaya, klasik iddialar tekrarlanmaya ve tabiî her Ermeni toplantısında
olduğu gibi Türkler karalanmaya devam edilmiştir.121
Bu girişim, Beyrut’taki Antilyas Kilisesi’nde mukim “Çukurova (Kilikya)
Katagikosu” (!) Patrik I. Horen’le, onun Kıbrıs Kilisesi’nden arkadaşı Başpiskopos
Afakaryos tarafından başlatılmıştır. 24 Aralık 1964’te Kıbrıs Dışişleri Bakanı
Kıpriyanu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Kıbrıs konusunda Türkiye’yi ve
Ada Türklerini suçlarken, Ermenilerle yapılan iş birliği sonucu, sözde Ermeni
katliâmının 50. Yıl dönümünün de anılacağını açıklamıştır. Bu, Birinci Dünya Savaşı
ve Milli Mücadele yıllarında Batı Anadolu ve Kıbrıs’taki Rum-Ermeni iş birliğinin
yeniden ve bu defa dini-siyasi olarak uygulamaya konulduğunu göstermektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, Ermeni sorununun bu boyut ile ortaya
çıkarıldığı tarihin, Türkiye-Yunanistan arasındaki Kıbrıs konusundaki gelişmelerin
120
Vassilian, a. g. e, s. 312
Süslü, A. “Lozan Antlaşması’ndan Günümüze Ermeniler”, Türk Tarihinde Ermeniler (Temel
Kitap), s. 301
121
54
tarihi ile denk düşmesidir. Ermeni sorunu, bundan sonra, Türkiye’nin Kıbrıs başta
olmak üzere bütün milli meselelerinde adeta “sıkıştırılmaya” çalışıldığı dönemlerde,
başka sorunlarla birlikte veya tek başına karşısına çıkarılacaktır. Bu mesele
kullanılarak, Türkiye milli meselelerinden taviz vermeye zorlanacaktır.122
Bu iş birliği, Habeşistan’ın başşehri Adisababa’da 17-25 Ocak 1965 tarihinde
Đmparator Haile Selase’nin koruyucu başkanlığında Patrik I. Horen, Başpiskopos
Makaryos ve diğer ruhani ve siyasi liderlerin katılımıyla yapılan toplantıda resmen
ve fiilen ilân edilmiş, 24 Nisanların bundan böyle anılması ve Kıbrıs Rumlarıyla
Türkiye Ermenilerinin ortak mücadele kararı alınmıştır.
Ayrıca, Ermeni Cismani Meclisi, Ermenilerin bundan böyle Türkçe
konuşmaması123 ve aile, dost ve çevrelerinde Türklerin karalanması kararını almış ve
Nisan ve Mart aylarında Beyrut’ta ve Ermenilerin bulunduğu ülkelerde gösteriler,
ayinler, toplantılar yapılmıştır. Böylece 24 Nisanlar, 1965’ten bu yana, yaklaşık otuz
beş yıldır anılmaktadır. 1965 yılındaki bu faaliyetler, hem dünyanın her tarafındaki
Ermenileri bilinçlendirmeye, hem de dünya kamuoyunu etkilemeye yönelik
olmuştur. Ermeni diasporasının özellikle bu meseleye dört elle sarılmasının en
önemli nedeni, yaşadıkları Amerika, Kanada ve Avrupa Birliğine üye ülkelerdeki
üçüncü nesil Ermeni gençlerinin artık bu toplumlar içinde kültürel bakımdan asimile
olmaya başlamaları, yani milli kimliklerini kaybetmeye başlamalarıdır. Ermeni
diasporası, bu anma günlerini ve soykırım yasa tasarılarını, milli kimliklerini
korumak ve canlı tutmak için bir faaliyet alanı olarak kullanmaktadır.
Bu çerçevede diasporanın kullandığı önemli bir konu da; bulundukları
ülkelerde “Ermeni Soykırım Anıtları”nın dikilmesi faaliyetidir. Bu amaçla Lübnan’ın
Beyrut şehrinin Antilyas yöresinin Bikfaya Manastırı’nın yanına 24 Nisan 1968
tarihinde büyük bir törenle Ermeni Katliâm Anıtı dikilmiş, bunu diğerleri takip
etmiştir.124
. Beyrut’taki Eski Katliâm Anıtı.
122
Süslü, a.g. e. ,302
Süslü. a. g. e. 303
124
Sakarya,Đ. Belgelerle Ermeni Sorunu, s. 459.
123
55
. Beyrut Antilyas Katogikosluğu’ndaki Ölüler Anıt-Katedrali.
. Ermenistan’da 1915 Ölüler Anıtı.
. Ermenistan’da Serdarabat Anıtı.
. Sovyet Ermenistanı’nda Sasunlu Davut Heykeli.
. Ermenistan’da Eçmiyazin’de Şehitler Dikilitaşı.
. Amerika Birleşik Devletleri’nin Montebello şehrinde Katliâm Anıtı.
. Amerika Birleşik Devletleri Fresno şehrinde, Talat Paşa’nın
kâtili Sagomon Talyeryan adına yapılan anıt.
. Şam’da Katliâm Anıtı
. Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin Đskenderiye şehrindeki Katliâm Anıtı.
. Fransa’nın Marsilya Şehrindeki Katliâm Anıtı.
. Fransa’nın Paris şehrindeki Ermeni Anıtı.
. Brezilya’nın Sao Paulo şehrindeki Katliâm Anıtı.
. Bulgaristan’ın Filibe şehrindeki Ölüler Anıtı.
. Italya’nın Venedik şehrindeki Katliâm Dikilitaşı yapılmıştır.
3.2. TÜRKĐYE'NĐN BĐLĐMSEL FAALĐYETLERĐ
3.2.1. ARŞĐV VE BELGESEL ÇALIŞMALARI
Türkiye’de Ermeni iddialarına cevap vermek ve tarihi gerçekleri Türk ve
dünya kamuoyuna sunmak üzere, birçok bilimsel faaliyet yapılmıştır. 1980’den
itibaren başta, 200 milyonu aşan belgeleriyle dünyanın en zengin ve en eski arşivi
olan Başbakanlık Arşivi, Cumhuriyet dönemiyle ilgili Cumhurbaşkanlığı Arşivi,
Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi, Cumhuriyet Arşivi ile
üniversite arşivlerinde tasnifler, düzenlemeler, bilgisayar donanımları ve mevzuat
56
değişiklikleri yapılmış ve Ermeniler dahil yerli, yabancı araştırmacıların hizmetine
sunulmuştur. Ayrıca üniversitelerdeki birçok öğretim üyesi, araştırmacılar ve
kuruluşlar konuyla ilgili birçok eser yayımlamışlardır. 1980’den günümüze kadar
başta devletin çeşitli kuruluşları, üniversiteler bilhassa bölge üniversiteleri, Erzurum,
Van, Kars Üniversiteleri’yle birlikte Ankara, Hacettepe, Đstanbul üniversiteleri saha
çalışmaları başlatmışlardır. Bunlar yaklaşık on yıldır sürmektedir. Bu çalışmalara
sadece Üniversiteler değil, aynı zamanda mahalli idareler de katılmışlardır.
Üniversitelerin TRT’yle iş birliği ile sadece teorik değil, aynı zamanda görsel
birtakım faaliyetler de gerçekleştirilmiştir. Mim Kemal Öke’nin “Duvardaki
Kan”ıyla başlayan belgesel filmine, Avusturyalı tarihçi ve film yapımcısı Erich
Feigl’in “Bir Terör Efsanesi” gerek Türkiye içinde, gerekse Türkiye dışında
televizyon kanallarında yayımlandığı gibi, aynı zamanda kitap halinde birkaç dilde
yayımlanmıştır. “Su” ve “Musa Dağı’nda Kırk Gece” belgeseli, Ermenilerin, “Musa
Dağında Kırk Gün”üne bir nazire olmak üzere gösterime girmiştir. Ayrıca, Atatürk
Araştırma Merkezi tarafından 18 dakikalık Türkçe ve diğer dillerde “20. Yüzyılda
Đnsanlık Dramı” isimli CD ve videokaset hazırlanmıştır. Bunların yanı sıra yapılan
bilimsel çalışmalarda başta Başbakanlık Arşivi ve diğer arşivlerdeki mevzuat
değişiklikleri ile bilimsel çalışmalar kolaylaştırılmış ve Ermeni olaylarına yönelik
birtakım çalışmalar, albümler, kitaplar yayımlanmıştır.125
Bazı ülkelerde tarihçilere bırakılması gereken geçmiş olaylar siyasî alana
taşınmakta ve maalesef bilimin objektif sınırları içinde değerlendirilmesi gereken
tarihî olaylar, siyasî çıkarların ve ideolojik tutumların katı önyargılarına kurban
edilmektedir. Örneğin bazı ülkelerde böyle bir yaklaşımla ele alınan Ermeni
sorununun, tarihin asıl kaynaklarına inilerek değerlendirilmesi gerekir. Bu konuda
karar vermeden önce başta Türk arşivleri olmak üzere diğer ülke arşivlerinde
mutlaka araştırma yapılarak objektif bir yaklaşım sergilenmelidir. Aksi hâlde objektif
kaynaklara dayanmayan kanaatler ile sübjektif yaklaşımlar uluslar arasında
küllenmiş düşmanlıkları yeniden canlandırmaktan başka bir işe yaramamaktadır.
125
Süslü, a. g. e. s. 309.
57
Tarihin yanlış yorumlanmasına ve siyasal amaçla kullanılmasına karşı objektif
belgeleri sunmak biz arşivcilerin en önemli görevleri olmalıdır.126
3.2.1. KATLĐAM MEZARLARI VE MÜZELER
Arşiv çalışmalarının yanı sıra saha çalışmaları da, 1986 Temmuzundan
günümüze kadar devam etmektedir. 3’ü Erzurum’da, 2’si Van’da, 2’si Kars’ta olmak
üzere 7 adet toplu mezar açılmıştır ki, bunlara bağlı olarak bilimsel araştırmalar
yapılmış ve canlı şehitler (Gaziler)’le mülâkatlar gerçekleştirilmiştir. Bu faaliyetlerin
önemli bir kısmı da milli ve milletler arası seviyelerde yapılan sempozyumlar
akabinde yapılmış ve yerli yabancı basın-yayın mensuplarının, bilim adamlarının,
halkın ve özellikle nesli tükenmek üzere olan canlı şahitlerin huzurlarında
gerçekleştirilmiştir. Gazilerin göz yaşları içerisinde “kazın burayı, burada benim
akrabamdan şehitler var” dedikleri Van’ın Zeve (Ziviye) köyündeki sekiz köy halkı,
kadın-kız, çoluk-çocuk demeden üç bin şehidin birbirine sarılı iskeletleriyle
karşılaşılmıştır. 1915 Nisan sonlarıyla Mayıs başlarında Ruslarla birlikte gelen
Ermeni çetelerinin Zeve’yle birlikte sekiz köy halkını katlettikleri olayın canlı şâhidi
Đbrahim Sargın’ın ve diğer köylerden gelen yaşlıların ifadesiyle kadın-kız, çoluk
çocuk demeden köyde bulunan toylar (Doğu Anadolu’nun birçok yerinde gerek
damlarda, gerek ev kenarlarında hayvan yiyeceği veya yakacak olarak kullanılan
otlar) yakılarak ve her türlü işkence yapılan insanların birbirine sarılmış vaziyette
iskeletleri çıkmıştır. 127
General Antranik’in verdiği emirle “2 yaşına kadar olan Müslümanların
öldürülmesi” kararlaştırılmıştı. Gerek Kars’ın Anı harabeleri yakınındaki Subatan
Nahiyesindeki, gerekse Erzurum’un Yeşil Yaylası’nda veya Temmuz 1993’de
yapılan kazılarda Hasankale’nin Tımar köyündeki canlı şehitlerin ifadelerinde ve bu
kazılarda anne karnındaki ceninlere varıncaya kadar insanların katledildikleri ibretle
ve dehşetle müşahade edilmiştir. Milletlerarası bir sempozyumun akabinde yapılan
Van Zeve kazısında sadece CNN veya CBS muhabirleri olayı görüntülemekle
kalmamış, ayrıca Yunan televizyon ekipleri, Çin ve Taiwan televizyon ekiplerinin
126
127
Süslü, a. g. e. s. 310.
Süslü, a. g. e, s. 311
58
yanı sıra, Agence France Presse’in, Alman televizyon ekiplerinin ve bilim
adamlarıyla halkın huzurunda olay tescil edilmiş ve bütün dünyaya duyurulmuştur.
Van’da, Erzurum’da veya Kars’ta çıkan iskeletlerde ortak noktalar da tespit
edilmiştir ki, bunlar, katliâmları ve katledilenleri simgeleyen bulgular ve belgelerle
Van Müzesi, Kars Müzesi ve Erzurum Müzesi “Katliâm Bölümleri”nde birer ibret
levhası olarak hâlen sergilenmektedir. Çıkan bulgular içinde o yöre halkının kadın,
kızlarına ait ve genellikle hakik taştan üzerine oyulmuş olan takılarla birlikte, nadiren
para ve altınlar ve kadın süs eşyası görülmektedir.128
Ayrıca, kısmen yanmış Kuran-ı Kerim parçaları, Osmanlıca kitap parçaları ve
tespih taneleri gibi bunların Müslüman olduklarını gösteren arkeolojik bulgular da
çıkmıştır. Ankara, Hacettepe ve Đstanbul üniversitelerindeki antropologlar bu
iskeletleri incelemişler ve bunların Türk insanına ait olduğunu ispat etmişlerdir.
Bugün, iskeletlerden çok ilgi çekici olanlar, raporları ve bulgularıyla birlikte bu
müzelerde sergilenmeye devam edilmektedir.129
3.3. ERMENĐ SORUNUNDA DĐYALOG ÇABALARI
Türk
ve
Ermeni
tarafları
arasında
sivil
diplomasi
örneği
olarak
adlandırılabilecek olan ve tarafların görüşlerini karşılıklı olarak tartışmalarına imkân
tanımak amacıyla bazı girişimler olmaktadır. Đki taraftan gazeteciler belirli aralıklarla
bir araya gelmekte ve sorunlar masaya yatırılmaktadır. Bunun yanında diyalog
açısından en ciddî girişim Türk-Ermeni Barışma Komisyonu'nun kurulmasıdır.130
Türk-Ermeni Barışma Komisyonu (TEBK) 9 Temmuz 2001 tarihinde altı
Türk ve dört Ermeni temsilcinin katılımıyla kurulmuştur. TEBK'nın amaçlan Terms
of Reference adlı belge ile şu şekilde açıklandı: Türkler ve Ermeniler arasında
karşılıklı anlayış ve iyi niyeti geliştirmek. Ermenistan ve Türkiye ilişkilerinin
iyileştirilmesini teşvik etmek: Türk-Ermeni sivil toplum örgütleri ve Ermenistan
dışındaki Ermeni toplumunda mevcut barışma arzusundan yararlanmak ve söz
konusu örgütler arasında temas, diyalog ve işbirliğini desteklemek; doğrudan bazı
128
Süslü, a. g. e. , s. 312
Süslü, a. g. e. , s. 313
130
Kasım. K. , Uluslar arası Đlişkiler Boyutuyla Ermeni Sorunu, Ermeni Sorunu, Đddialar
Gerekleri, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html,
129
59
faaliyetlere girişmek ve diğer kuruluşların projelerinin gerçekleşmesine yardımcı
olmak; hükümetlere sunulmak üzere bazı tavsiyeler geliştirmek; iş dünyası, turizm,
kültür, eğitini, araştırma, çevre, medya ve güven artırıcı önlemler alanında resmî
olmayan işbirliğini desteklemek, talep üzerine, tarihî, psikolojik, hukukî ve diğer
alanlardaki bazı projeler için uzman incelemesi sağlamak. Türk-Ermeni Barışma
Komisyonu'nun Ermeni tarafında özellikle de Ermenistan dışındaki Ermeni
toplumunda değerlendiriliş biçimine baktığımızda bu toplum kesimin diyaloga hiç
hazır olmadığı ve ileri sürdükleri iddiaların araştırılmasını bile istemedikleri
görülür.131
TEBK, üyelerinin resmî görev ve sıfat taşımadığı bir sivil diplomasi
örneğiydi. Komisyon Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunda ve Ermenistan'da
geniş platformda tartışılmış ve değerlendirmeler yapılmıştır. Bazı istisnalar dışında
Ermenilerin TEBK'ya bakışı olumsuz olduğu söylenebilir. Komisyona yönelik en
sert eleştiriler Taşnakların ABD'deki örgütlerinden Ermeni Ulusal Komitesi
(Armenian National Commitı America -ANCA-) ve yine bir Taşnak örgütü olan
Ermeni Devrimci Federasyonu’ndan geldi. Taşnaklar TEBK’yı yabancı güçler
tarafından emredilen, yetkisiz kişilerin katıldığı ve Ermeni millî çıkarlarını
gözetmeyen bir girişim olarak değerlendirdiler. Taşnaklar için asılsız soykırımın
Türkiye tarafından tanınması her türlü görüşmenin ön şartıydı. Taşnaklann temel
kaygısı Barışma Komisyonu'nun faaliyetlerinin asılsız soy kırımın uluslararası
düzeyde tanınması çabalarının önünde engel oluşturması ve Ermeniler arasında
bölünmeye neden olmasıydı. TEBK'nın kurulmasından sonra Ermeniler arasında
tartışmalar incelendiğinde bölünme konusunda Taşnakların endişelerinin yersiz
olmadığını söyleyebiliriz.132
Ermenistan'da Ter-Petrosyan döneminde iktidarda olan Ermeni Ulusal
Hareketi'ne ve Amerika Ermanistan Asamblesi'ne (Armenian Assembly of Americakarşı olan çevreler, Komisyona yönelik sert eleştiriler yaptılar. Bunun nedeni
TEBK'nın Ermeni üyelerinin Ter-Petrosyan döneminde önemli görevlerde bulunmuş
olmalarıdır. Örneğin Komisyon'un üyelerinden Arzumanyan, Ter-Petrosyan dönemi
131
132
Kasım, a. g. m. http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html,
Kasım, a. g. m. ,http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html
60
Dışişleri Bakanlarındandı ve Hovhanisyan aynı dönemde Ermenistan'ın Suriye
Büyükelçisiydi.
ANCA ve Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun örgütleri ABD Dışişleri
Bakanlığını da TEBK'nın kurulmasını teşvik ettiği gerekçesiyle eleştirdiler. ABD
Dışişleri Bakanlığı Barışma Komisyonu'na yönelik desteğini ifade etmişti. Hatta
medyada ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Komisyona maddi destek sağladığı haberleri
çıkmıştı. TEBK'nın Ermeni üyeleri ise ABD hükümetinin maddî desteği hakkında bir
bilgileri olmadığını belirttiler.133
ANCA'nın
tersine
AAA.
Komisyona
açık
destek
verdi.
Barışma
Komisyonu’nun kurulması ABD'deki iki büyük Ermeni örgütü olan ANCA ve AAA
arasındaki rekabeti daha da arttırdı. Barışma Komisyonu ABD'deki iki büyük Ermeni
örgütünün ortak lobi faaliyetlerini etkiledi. Barışma Komisvonu'nun kurulmasının
Ermenilerin asılsız soykırım iddialarını taşıdıkları ülkeler üzerinde de etkisi oldu.
Avrupa Parlamentosu TEBK'nın oluşturduğu diyalog ortamının önemine işaret
ederek Türkiye ile ilgili kararda Ermenilerin asılsız soykırım iddialarına yer vermedi.
Alman Parlamentosu da Ermeni asılsız soykırım iddiaları ile ilgili bir dilekçeyi
görüşmeyi, Türk–Ermeni sivil toplum örgütleri arasında temasların başlamış
olduğuna dikkat çekerek reddetti. TEBK 11 Aralık 2001 de Ermeni temsilcilerin
ortak bir beyanat yayınlayarak komisyondan ayrılmalarıyla dağılmıştır. TEBK iki
toplum arasında diyalog ortamı oluşturmaya yönelik bir girişimdi. Ancak Ermeni
tarafının böyle bir diyaloga hiç hazır olmadığı görüldü. Burada temel sorun
Ermenilerin asılsız soykırım iddiaları ve Ermenistan dışındaki Ermeni örgütlerinin
asılsız soykırımın uluslararası düzeyde tanınmasını temel faaliyet alanı olarak ele
almalarıdır. Komisyon'a karşı Ermenistan dışındaki Ermeni örgütlerinin faaliyetleri
de bu toplumun iyi örgütlendiğini ve sivil toplum örgütlerinin bir baskı aracı olarak
kullanılabileceğini göstermektedir. Türkiye'de de Ermeni iddialarına ve bu iddialar
doğrultusunda Ermenilerin yaptıkları faaliyetlere sivil toplum örgütleri cevap
verebilir. Bunun için öncelikle konu ile ilgili bilgilenmeleri ya da bilgilendirilmelerin
yapılması ve bunları harekete geçirecek mekanizmaların kurulması gerekir.
Türkiye'de TEBK gibi bir oluşum ve faaliyetler hakkında kamuoyu ve sivil toplum
61
örgütlerinin ilgisizliği dikkat çekicidir. Taraflar arasında yeniden Barışma
Komisyonu'nu canlandırma doğrultusunda görüşmeler sürdürülmektedir. Daha
önceki tecrübeden yola çıkan taraflar görüşmeleri gizli yürütme eğilimdedirler.
Konuşulanların hemen kamuoyuna yansıtılması bazı çevrelerin Komisyonu hedef
almasına neden olmuş ve bu durum Komisyonu olumsuz etkilemiştir.134
Ermeni iddialarının Ermenistan dışındaki Ermeni toplumu tarafından çeşitli
ülkelerde gündeme getirilmesi, 1991 yılında Ermenistan'ın bağımsızlığı ile birlikte
Ermenistan'ın da hem Türkiye ile ilişkiler bağlamında hem de Ermenistan'ın
dışarıdaki yurttaşlarıyla bağlantısı ile Ermeni sorununa bir aktör olarak girmesi
sorunun uluslararası ilişkiler boyutunu ön plana çıkardı. Türkiye ile Ermenistan
arasında Ermenistan yönetiminin asılsız soy kırım iddialarını uluslararası alanda
gündeme getirme çabalarından ve Karabağ sorunundan kaynaklanan gerginlik
Ermenistan dışındaki Ermeni toplumunun da devreye girmesiyle diğer ülkeler ile
Türkiye ve Ermenistan'ın ilişkilerini etkileyen bir noktaya geldi. Ermenistan
yönetimi üzerinde özellikle dışarıdaki Ermeni partileri vasıtasıyla söz sahibi olan
Ermeni toplumu Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde olumsuz bir faktördür. Ermenistan
çok taraflı bir politika ile bölgede Rusya'ya olan bağımlılığını azaltabilir. Denize
çıkışı olmayan Ermenistan'ın ekonomik ve politik istikrarı için Türkiye ile normal
diplomatik ilişkileri geliştirmesi gerekir. Ancak Ermenistan'ın mevcut politikası
Türkiye ile normal diplomatik ilişkiler kurmasına engeldir. 135
133
Kasım, a. g. m. ,http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html,
Kasım, a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale 14.html
135
Kasım, a. g. e. s . 9
134
62
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
4. SOYKIRIM YASASI BAĞLAMINDA TÜRKĐYE - AB ĐLĐŞKĐLERĐ
4.1. AVRUPA PARLAMENTOSU TAVSĐYE KARARI
Türkiye oldukça uzun sayılabilecek bir süredir Avrupa Birliği’ne girmek için
mücadele etmektedir. Bunun doğru bir politika olup olmadığı tartışması ayrı bir
konudur ancak Türkiye’nin hemen hemen tüm kurumlarının üzerinde uzlaştıkları
neredeyse tek konu AB’ye girilmesinin gerekliliğidir. Gelişmeler Türkiye’nin her
sorununa AB’ye giriş süreci perspektifinden bakılmasını zorunlu kılmıştır. Avrupa
Birliği ülkeleri ve organları da bu hassas durumu kendi istedikleri doğrultuda sonuna
kadar kullanmaktadırlar. Đlgili ilgisiz her konuda görüş belirtmek ve hatta ülkemizi
denetlemek yetkisini kendilerinde görmektedirler. Avrupa ülke parlamentolarında
kabul edilen sözde Ermeni soykırımının tanınmasına yönelik kanunlar bu çerçevede
değerlendirilebilir. Bu tür uygulamalarla Avrupa Birliğine giriş sürecinde
demokratikleşme, insan hakları, Güneydoğu ve Kıbrıs sorunu gibi önemli sorunlarla
baş etmek zorunda olan Türkiye’nin bir de Ermeni meselesi ile köşeye sıkıştırılmak
istendiği açıktır.136
Ermeni toplumunun görev bildiği bir diğer husus da bulundukları ülkede
Türkiye ve Azerbaycan’ın lehine olabilecek her hareket ve girişimi bunlar
kendilerinin veya Ermenistan’ın aleyhine olmasa bile, karsı çıkmaktır. Ermenistan
dışındaki Ermeni toplumu özellikle ABD’de Türkiye ve Azerbaycan’ın her türlü
çıkarını önlemek, buna karşın Ermenistan’a maddi yardım sağlamak yolundaki
gayretlerini sürdüreceklerdir. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine aday olması
Ermenilere bu üyeliği Türkiye’nin asılsız soy kırımının tanınması koşuluna bağlama
fikrini vermiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliğine üye olmak için son derece istekli
davranması bazı ülkelerde Türkiye’nin bu üyelik uğruna Ermeni sorununda taviz
vereceği gibi düşüncelere yol açmış olması olasılığı vardır.137
136
Sezgin. S, “Ermeni Soykırım Yasası Bağlamında Türkiye Avrupa Birliği Đlişkilerinin
Değerlendirilmesi”, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale14.html
137
Lütem. Ö. E, “Güncel Boyutuyla Ermeni Sorunu”, http:// www.ermenisorunu.gen.tr/turkce
/makaleler/makale39.html
63
Ermenileri AB yoluyla hedeflerine ulaşabilecekleri konusunda ümitlendiren
en önemli olay Avrupa Parlamentosunun 1987 yılında aldığı bir karardır. Türkiye’nin
AB’ye tam üyelik başvurusunda bulunmasından üç ay sonra Avrupa Parlamentosu
“Ermeni Sorununun Siyasi Çözümü” başlıklı bir tavsiye kararı almıştır.138Bu kararda
Avrupa Parlamentosu 1915 olaylarını soy kırım olarak kabul etmekte ve Türkiye soy
kırımı tanımadığı taktirde Avrupa Birliği üyeliğine alınmayacağı belirtilmektedir.
1987 kararıyla birlikte AP ilk kez 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak niteleyen
bir kararı kabul etmiştir. Yukarıda değinildiği üzere, taslak metin hazırlanırken,
Türkiye’deki
arşivlerin
incelenmemesi,
Türkiye’nin
bu
konuda
görüsünün
alınmaması, Ermeni gruplarının gerek taslak metin hazırlanırken, gerek karar
oylanırken Parlamenterlere yönelik baskıları ve tehditleri ve bu doğrultuda kararın
oylanması sırasında AP’de mevcut bulunan parlamenter sayısının azlığı ve ülkesi
içinde çok etkili lobi faaliyetlerinde bulunan bir Ermeni azınlığı barındıran
Fransa’nın AP parlamenterlerinin bu kararın alınmasındaki etkinliği, kararın
objektifliği ve tarafsızlığı konusunda kafalarda soru işaretleri bırakmaktadır.139
AP kararının Ermeni terörüne de değinerek terör eylemlerini kınamasının yanı
sıra Ermeni terörünü düşüncesizlik olarak tanımlaması, buna karsın Ermeni halkının
büyük çoğunluğunun bu eylemleri hoş karşılamadığını söylemesi ve hemen ardından
Türk hükümetlerinin Ermeni sorunu hakkında sert tutum takınmalarının tansiyonu
pek de düşürmeye yardımcı olmadığı seklinde eleştirilmesi ilginçtir. Çünkü Ermeni
terörüne maruz kalan Türk diplomatlarının acı kaybı sonucunda Türk hükümetlerinin
yumuşak bir açıklama yapmalarını beklemek pek de olağan değildir. Ayrıca, tarihte
yasanmış olaylar hakkında iki taraftan sadece birinin iddiaları doğrultusunda karar
taslağı hazırlanması, sadece Ermeni iddiaları ve bakış açısıyla anlatılan taraflı bir
tarihin ‘ispatlanmış’ ve ‘tarihi gerçekler’ olarak kabul edilmesi, AP’nin tarafsızlığı
açısından düşündürücüdür.140
Kararda “Tarihi açıdan ispatlanmış Ermeni soykırımı” ifadesinin kullanılması
sonucu hukuksal bir terim olan ‘soykırım’ hukuki çerçeveden çıkarılarak tarihi bir
çerçeveye oturtulmuştur. Ayrıca, bazı tarihçilerin 1915 olaylarını soykırım olarak
138
Kasım. K, “Ermeni Sorunu ve AB Üyelik Süreci” Journal of Turkish Weekly
http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=72
139
Laçiner, S. Türkler ve Ermeniler, s. 82-86, 97.
64
niteleyen düşüncelerinin ‘tarihi açıdan ispatlanmış’ seklinde ifade edilmesi aksi
yönde düşünen tarihçilerin görüsünün geçersiz sayıldığını göstermektedir.141
Avrupa Parlamentosu, "AB'ye tam üyelik yolunda Türkiye tarafından atılan
adımlar" konulu raporun ilişiğindeki karar tasarısını, Strasbourg'da Genel Kurul'da
oylayarak kabul etti. Sözde soykırım iddialarını karara sokmayı hedefleyen bir
değişiklik önergesi, 213 red oyuna karşı 234 oyla kabul edildi. 93 parlamenter
çekimser kaldı. Türkiye, soykırım iddialarının raporda yer almasını şiddetle protesto
etti.142
Avrupa Parlamentosu kararına giren paragrafta şu ifadeler yer aldı:
"Avrupa Parlamentosu, Türk Hükümeti ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne,
Türk toplumunun önemli bir parçası olan Ermeni azınlığa, özellikle bu azınlığın
modern Türkiye devletinin kurulmasından önce maruz kaldığı soykırımı resmen
kabul ederek yeni bir destek sağlamaları için çağrıda bulunmaktadır"
Türkiye raporu, 90'lı yılların başında BM'nin Bosna'daki barış gücü
FORPRONU’nün komutanlığını yapmış eski bir general olan Hıristiyan Demokrat
Fransız parlamenter Morillon tarafından hazırlandı. Morillon, sözde soykırım
iddialarını içeren değişiklik önergelerinin reddedilmesini istedi, ancak yeteri kadar
etkili olamadı ve 21 oy farkıyla önerge kabul edildi.143
4.2. AB’NE GĐRĐŞ SÜRECĐNDE SOYKIRIM ĐDDĐALARININ
ETKĐLERĐ
AB ve Türkiye’nin dış politikalarında bariz olarak çatışan en önemli
sorunlardan biri, Osmanlı Türkiye’sinde gerçekleştirilmiş olan sözde Ermeni
Soykırımı Đhtilafıdır.144Ermeni sorunu her zaman bir takım güçlerin ilgilendikleri ve
Türkiye üzerine stratejilerini belirlerken kullanmaya çalıştıkları bir konu olmuştur.
140
Laçiner, a.g. e., s.86-88.
Tacar, Pulat, Y. Avrupa Parlamentosunun 1987 Yılında Aldığı ‘Ermeni Sorununa Siyasal Çözüm’
Baslıklı Kararın Öyküsü”, Ermeni Araştırmaları: Üç Aylık Tarih, Politika ve Uluslararası
Đlişkiler Dergisi, Sayı:18, Yaz 2005, s. 60-73.
142
http://www.belgenet.com/arsiv/ab/ap_morillon.html
143
http://www.belgenet.com/arsiv/ab/ap_morillon.html
144
Yenigün. C, Aykaç. , Türkiye ve Avrupa Birliği’nin Dış Politikalarının Analizi, Tüm Yönleriyle
Türkiye AB Đlişkileri, Elif Kitabevi Yayınları,Đstanbul,2001,s.408.
141
65
Sorunun başlangıcını oluşturan Batı kışkırtmacılığı ve Osmanlı Ermenilerini silah
olarak kullanma eğilimi, üslup değiştirilerek devam etmektedir.
Türkiye’nin 1999 yılında adaylığının kabul edilmesinden sonra sözde Ermeni
soykırımının tanınması konusu gündeme gelmiş ve Avrupa Parlamentosu 2000 yılı
Kasım ayında Türkiye’nin adaylığı ile ilgili ilerleme raporu hakkındaki kararında
asılsız soykırımı tanıması için Türk Hükümetine ve Türkiye Millet Meclisine çağrıda
bulunmuştur. 2001 yılı ilerleme raporunda bu konu yok iken 2002 yılı ayı sonunda
kabul edilen Güney Kafkasya Raporu ile ilgili Karar, 1987 yılı kararına atıfta
bulunmakla, Türkiye’nin adaylığı ile asılsız soykırım arasında tekrar bağ
kurulmuştur.145 Ermenilerin Avrupa Parlamentosundan her fırsatta bu konuda bir
karar çıkartmaya veya eski kararları teyit ettirmeye çalışacakları ve Türkiye’nin
adaylık statüsü devam ettiği sürece bu yoldaki faaliyetlerinin devam edeceği
görülmektedir. Müzakerelere başlangıç tarihi olan 3 Ekim 2005 öncesi bu yönde bir
karar Avrupa parlamentosunda yeniden kabul edilmiştir. 146
Bazı hükümet yetkilileri ve milletvekilleri duruma şaşırdıklarını ve bunun
kabul edilemez olduğunu söylemektedirler. Oysaki yukarıda tarihçesi verilen
kararlara ek olarak çıkan yeni istekler bu bağlamda Ermeni soykırımı iddiaları
müzakere başlangıç tarihi öncesi de önümüzde duruyordu. Bu talepler 6 Ekim günü
yayımlanan ilerleme raporlarında yer almıştı. O gün yayımlanan üç belgeden biri
olan ‘Etki Raporu’ hem Ermenistan ile sınırımızın derhal açılması talebini içeriyordu
hem de Ermeni soykırımı iddialarının Türkiye tarafından bütün Ermenileri tatmin
edecek bir tarzda kabullenilmesini istiyordu.147
Avrupa Parlamentosu 17 Aralık 2004 zirvesinden iki gün önce 15 Aralık
2004 tarihinde de bir tavsiye kararı kabul etmiştir ve bu kararda da Türkiye’nin
“soykırımı” tanıması istenmektedir.148
15
Aralık
günü
Türkiye’ye
tarih
verilmesini
isteyen
Avrupa
Parlamentosu’nun çok ağır kararı diğer bir çok hususa ek olarak Ermeni soykırımı
145
LÜTEM, a.g.m. , http:// www.ermenisorunu.gen.tr/turkce /makaleler/makale39.html
http://www.sabah.com.tr/2005/09/28/gnd88.html
147
Ünal. H, “Ne Hallere Düştük”,http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=526
148
Kasım; a.g. m. , http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php?id=72
146
66
iddialarını da içermekteydi. Bu karar 17 Aralık Avrupa Konseyi yani AB zirve
sonuçlarında da yer almıştı. AB zirvesi o kararında Avrupa Parlamentosu’nun almış
olduğu kararı memnuniyetle not etmekteydi.149
Avrupa Parlamentosunun bu tür kararlarının tavsiye mahiyetinde olduğu ve o
nedenle de ne Avrupa Birliği üyesi ülkeler hükümetlerini ne de Türkiye’yi bağladığı,
buna karşın Türkiye aleyhine kamuoyu oluşturulmasına yardım ettiği ileri sürülebilir.
Ancak, Türkiye Avrupa Birliğine üye olursa bu konudaki antlaşma tasdik için
Avrupa Parlamentosuna gelecektir. Parlamento önceki kararlarını dikkate alarak
tasdikten önce Türkiye’nin asılsız Ermeni soy kırımını tanımasını istemesi olasılığı
vardır. Ayrıca bu kararın genel bir kanaat oluşturmasında etkili olduğu gözden
kaçmamalıdır.
AP’nun 27.02.2002 tarihli Güney Kafkasya Raporunda, ``Türkiye`nin AB
adaylığının fırsat bilinmesi ve bu ülkeye baskı yapılması`` önerilirken, Avrupa
Parlamentosunun sözde Ermeni soykırımını tanıyan kararı hatırlatılıyor. Avrupa
Parlamentosu, 1987 tarihli söz konusu kararında sadece sözde soykırım iddialarını
resmen tanımakla kalmamış, Türkiye`ye de aynı tavrı izlemesi çağrısında
bulunmuştu. Raporda şu ifadelere yer veriliyor: ``Soykırımın Avrupa Parlamentosu
ve bazı AB ülkeleri tarafından tanınması, Birinci Dünya Savaşı sonunda Türk
rejiminin bazı sorumluları soykırım nedeniyle ağır cezalara mahkum etmiş olması,
bu sorunun Türkiye tarafından sonuçlandırılması için AB`nin getireceği bir öneriye
temel oluşturabilir. Örneğin, Ermeni soykırımını inceleyecek uluslararası bir
tarihçiler komisyonu oluşturulabilir.``
Raportör, bu ifadelerin altına bir dipnot
düşerek özetle şunları yazıyor:``Ermeni siyasetçiler, soykırımın tanınmasını
istiyorlar. Kemal Atatürk`ün, TBMM`de, 10 Nisan 1921 tarihinde yaptığı
konuşmada, Jön türkler rejiminin, Birinci Dünya Savaşı sırasında, Ermeni halkına
karşı bir soykırım yaptığı sonucuna vardığı hatırlatılıyor. Başkan Robert Koçaryan,
raportörle yaptığı görüşmede, soykırımın tanınmasının Ermenistan tarafından
149
Ünal. H, a. g. m., http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=526
67
istendiğini ancak bunun, Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleştirilmesinde bir önkoşul
olarak öne sürülmediğini söyledi.`` denilmektedir.150
Rapora bağlı karar tasarısında, Türkiye`den, ``Avrupa ile bütünleşme
arzusuna uygun adımlar atması`` isteniyor, Avrupa Parlamentosu`nun sözde
soykırımı tanıyan 1987 kararı hatırlatılıyor ve Türkiye`ye, ``uzlaşma temeli
oluşturma`` çağrısı yapılıyor. Karar tasarısı, çeşitli değişiklik önergelerinin ele
alınmasından sonra, Perşembe günü oylanacak. Bu gece verilen değişiklik önergeleri
arasında, Đngiliz muhafazakâr parlamenter Andrew Nicholas Duff tarafından sunulan
bir öneride, soykırıma ilişkin paragrafın metinden çıkarılması isteniyor. Bu öneride,
Türkiye`nin Ermenistan`a karşı ablukaya son vermesi çağrısı yapılırken, ``Türkiye ve
Ermenistan, tarihi görüş ayrılıklarını gidermek ve kültürel, ekonomik, diplomatik
ilişkilerini geliştirmek için birlikte çalışmaya`` davet ediliyor. Bu değişiklik
önergesinin kabul edilmesi halinde, rapordaki iddialar kalacak, ancak kararda yer
alan soykırım iddiaları düşecek. Duff`ın değişiklik önergesinin kabulü için gerekli oy
sayısının sağlanıp sağlanmayacağına ilişkin görüş farklılıkları ve tartışmalar devam
ediyor. Türkiye`den gelen tepkilerde, 10 Nisan 1921 tarihinde TBMM`nin
toplanmadığı, bir tatil gününün söz konusu olduğu ifade ediliyor ve Avrupa
Parlamentosu`nun bir resmi belgesinde, Ermeni görüşlerine bu kadar ``ciddiyet dışı``
yer verilmesi eleştiriliyor denilmiştir. 151
AP 2004 yılı Đlerleme Raporunda, Türk otoriteleri tarafından Ermenistan
sınırının hala açılmadığı ve söz konusu yetkililerin Ermenistan ile iyi komşuluk
iliksilerini sağlama sansını kaçırdıkları belirtilmiştir. Türk otoritelerinin, Avrupa
Parlamentosu’nun 18 Haziran 1987 tarihli kararında belirtilen Ermeni sorununa
ilişkin çağrısına hala uymadığı vurgulanmıştır. Ayrıca, Kars yakınlarındaki Ani
şehrinin, harap edilmiş Ermeni kiliselerinin tekrar hacılara açılması ve Türk tarihçi
Halil Berktay tarafından ‘soykırım’ ve Ermenistan Devleti ile ilişkilerin yeniden
kurulması üzerine yapılan çarpıcı çalışmanın ileriye yönelik önemli adımları temsil
150
151
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=25643&l=1
http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=25643&l=1
68
ettiği, ancak bu sürecin, Türkiye ve Ermenistan arasındaki sınırın açılarak kendi
mantıki sonucuna ulaştırılması gerektiği söylenmiştir.152
Avrupa Komisyonu 2005 yılı Türkiye ilerleme raporunu 9 Kasım 2005
tarihinde sunmuştur. Komisyon’un 2005 yılı ilerleme raporuna ilişkin Parlamento
kararı ise, Dışişleri Komisyonu’nun rapor üzerinde yaptığı birçok değişiklikten
sonra, 27 Eylül 2006 tarihinde kabul edilmiştir. Avrupa Parlamentosu’nun daha
önceki birçok kararında olduğu gibi, 2006 Türkiye raporunda da, sözde soykırıma
ilişkin ifadeler yer almış ve Türkiye Ermenistan ilişkileri ve iki devlet arasındaki
sınır gibi konulara da yer verilmiştir.153
2006 yılı ilerleme raporunda, daha önceki raporlarda olduğu gibi, TürkiyeErmenistan sınırının kapalı olduğu ve ilişkilerde önemli herhangi bir gelişme
olmadığı kaydedilmiş, iyi komşuluk ve ticari ilişkilerin gelişimi için sınırın
açılmasının önemli olacağı tavsiye edilmiştir. Ayrıca, sınır anlaşmazlıklarına iliksin
“Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkileri konusundaki koşulsuz taahhüdü ile süregelen
sınır anlaşmazlıklarının gerektiğinde Uluslararası Adalet Divanı’nın yargı yetkisi de
dahil olmak üzere, Birleşmiş Milletler Sözleşmesinde yer alan anlaşmazlıkların
barışçıl yollarla çözümlenmesi ilkesine uygun olarak çözümlenmesi yönündeki
yükümlülüğü”nün söz konusu olduğu ve Katılım Ortaklığı Belgesinin kısa vadeli
öncelikleri arasında “tereddütsüz bir şekilde iyi komşuluk ilişkilerine bağlı kalmak;
komsularıyla arasında gerginlik kaynağı olan hususlara çözüm bulmak ve sınır
sorunlarının barışçıl yollardan çözümü sürecini olumsuz yönde etkileyecek her türlü
hareketten kaçınmak” da olduğu vurgulanmıştır.154
Son olarak, 2008 Đlerleme raporunda, Ermenistan’la ilişkilerle ilgili olarak,
Türkiye bu ülkeyle kara sınırını kapalı tutmaya devam ederken, Türkiye
Cumhurbaşkanı Erivan’a ilk kez ve ikili ilişkilerde yeni bir başlangıç için ümit verici
nitelikte bir ziyaret gerçekleştirmiştir denilmektedir. Ayrıca Ermeni ve Türk Dışişleri
152
European Parliament, P6_TA(2004)0096, “Turkey’s Progress Towards Accession”, 15 Aralık
2004, (Çevrimiçi) http://www.europarl.europa.eu/sides/getDoc.do?pubRef =//EP//NONSGML
+TA+ P6- TA-2004-0096+0+DOC+WORD+V0//EN, 16 Mayıs 2007.
153
European Parliament, P6_TA(2006)0381, “Turkey’s Progress Towards Accession”, 27 Eylül 2006,
(Çevrimiçi) http://www.europarl.europa.eu/sides/getDoc.do?pubRef=-//EP//TEXT+TA+P6-TA2006-0381+0+DOC+XML+V0//EN, 20 Mayıs 2007; Lütem, Yaz 2006, s. 9-10.
154
Commission of the European Communities, SEC(2006) 1390, “Turkey 2006 Progress Report”,
Brussels, 8 Kasım 2006, (Çevrimiçi) http://www.mfa.gov.tr/NR/rdonlyres/AB7D8D80-856D400DACDE- C2AE7FC81C82/0/Ilerlemeraporu_en_8Kasim2006.pdf, 30 Mayıs 2007, s. 24, 70
69
Bakanları arasında resmi görüşmeler gerçekleştirildiği vurgulanmaktadır. Türkiye,
Ortak Tarih Komisyonu kurulmasına dair önerisini sürdürmüştür ifadesine yer
verilmiştir. Türkiye, Ağustos ayındaki Rus-Gürcü çatışmasına tepki olarak,
Gürcistan’ın toprak bütünlüğü ve egemenliğinin önemini vurgulamıştır. Türkiye,
aynı zamanda Rusya’yla iletişim kanallarını da açık tutmuştur. Türkiye, çatışmanın
ardından uzlaştırıcı bir rol oynamış ve tüm bölge ülkelerinin temsil edileceği bir
“Kafkasya Đşbirliği ve Đstikrar Platformu” kurulmasını önermiştir denilmiştir.
Türkiye ayrıca, Dağlık Karabağ sorununun çözümünü kolaylaştırıcı çaba göstermeye
başlamıştır. Đlk üçlü toplantı, Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanları
arasında Eylül ayında gerçekleştirilmiştir ifadelerine yer verilerek Türkiye’nin son
dönemde süreçle ilgili ciddi çalışmalar yaptığı ve dia loğu kurma yönünde adımlar
attığı görülmektedir denilmiştir.155
Bugün "Holocaust"un ardından Đkinci Dünya Savaşı sonrası uluslar arası
hukukta "soykırım" kavramına yer verilmesinin bir devamı olarak "soykırım" olduğu
bazı çevrelerce öne sürülen ama geçmişte "mezalim", "mukatele", "kıyım", "kırım"
gibi adlarla anılan olayların hemen ertesinden itibaren "Ermeni sorunu" uluslar arası
alana hem politik hem hukuksal olarak yansımıştır.156
Türk tarafı olaylara tamamen farklı bakmakta, ortada bilinçli bir siyasetin
sonucu olan "soykırım" ya da "kırım" gibi bir tutumun olmadığını, savaşın kaotik
ortamında, Ermenilerin düşman saflarında ve devlet güçlerine karşı silahlı
mücadeleye girişmesi üzerine iki halk arasında adeta "iç savaş" benzeri bir tablo
ortaya çıktığını, zamanın hükümetinin de "tehcir" politikası uygulayarak önlem
aldığını öne sürmektedir. Ermeni olaylarını gerekçe göstererek ve bazı yöneticileri
sorumlu tutarak, olayların hemen ertesinde yapılan yargılamalardan Türk tarafı
aleyhine bir sonuç çıkmamıştır. Gerçekte bu karar AB’de yeni bir politika değildir.
Zaten ABP 1987 yılında da Ermeni Soykırımını kabul eden bir kararı çoktan almıştı.
155
http://www.abgs.gov.tr/files/AB_Iliskileri/AdaylikSureci/IlerlemeRaporlari/turkiye_ilerleme_
rap_2008.pdf
156
Göka. E, "Ermeni Sorunu"nun (Gözden Kaçan) Psikolojik Boyutu,
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler
70
AB Parlamentosu bugün Türkiye’nin sözde Ermeni Soykırımını reddetmesinin, AB
yolunda kesin bir engel olduğunu savunmaktadır.157
12 Eylül öncesi dönemde sağ-sol ve etnik çatışmalar biçiminde manüple
edilen toplumsal kargaşa ve karmaşa, daha sonraki dönemlerde çeşitli şekillerde
tırmandırılmaya çalışılmış ve Türk toplumunun adeta bir kronik travmaya
uğratılması için belirli merkezlerden yönlendirmeler ve senaryolar birbiri ardına
sahneye konmuştur.158
Fransa tarafından yürürlülüğe konulan "Fransa 1915 Ermeni soykırımını
resmen tanır" şeklindeki yasanın sonuçları Türkiye açısından incelendiğinde, başka
gelişmeleri de beraberinde getirmesi bakımından önemlidir. Bazı uluslararası ilişkiler
uzmanlarına göre, Türkiye'den tazminat ve toprak talebine kadar varabilecek bu
gelişmeler, aynı zamanda ülkemizin Avrupa Birliği önündeki prestiji açısından arzu
edilmeyen sonuçları da beraberinde getirecektir. Bu aşamada, Fransa geleneksel
olarak özgürlük ve bağımsızlık hareketlerini destekleme, ezilen halklara sahip çıkına
gibi bazı masum bahaneler ardına gizlenemez. Fransız politikacılar, yaklaşan yerel
seçimleri de göz önünde tutarak Ermeni diasporasının isteği doğrultusunda bu yasa
tasarısını kanunlaştırmıştır. Ayrıca Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'ın da
Ermeni seçmenlerin ve diasporanın baskısını üzerinde hissetmediğini söylemenin
çok geçerli olmadığı düşünülmektedir. Son güne kadar bekletilmiş olsa da bu kararı
geri çevirmeyip onaylayacağı çok önceden belli olan Cumhurbaşkanı Chirac'ın bu
tutumu geleneksel Türk Fransız dostluğuna da gölge düşürdüğü yönünde kanaatler
yoğunlaşmıştır.159
Fransız Senatosu 7 Kasım 2000 tarihli oturumunda Sözde Ermeni soykırımı
konusunda tarihi gerçeklere tamamen ters düşen bir kanun teklifini kabul etmiştir.
Son derece talihsiz ve yanlış bir adım oluşturan bu kararı kınıyor ve reddediyoruz.
Kanun
teklifi
daha
sonra
Fransız
Meclisi'nde
ele
alınacaktır.
Bu karar, tarihi gerçeklerin insafsızca çarpıtılması ve bütün bir ulusun dayanaksız
157
Taner. T, 1915 ve Sonrası Türkler ve Ermeniler, 2.Baskı, Đmge Yayınları, Ankara, 2001, s.20.
Gezgin, S. , “Ermeni Soykırım Yasası Bağlamında Türkiye Avrupa
Birliği Đlişkileri”, (Çevrimiçi) http://www.ermenisorunu.gen.tr/, 2 Mayıs 2007.
159
Gezgin. a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/, 2 Mayıs 2007.
158
71
iddialarla karalanması anlamına gelmektedir. Türk Ulusu, tarihinin hiçbir döneminde
soykırım gibi bir insanlık suçu işlememiştir. Bu bakımdan, vicdanımız son derece
rahattır. Türkler, Anadolu'da Ermenilerle tarih boyunca birlikte yaşamıştır,
yaşamaktadır. Ancak, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Đmparatorluğu'nun
doğu bölgelerindeki bazı Ermeni unsurlar, dış güçlerin oyununa gelmiş ve kendi
ülkelerine karşı düşmanla işbirliğine girişmek suretiyle ihanet etmişlerdir. Bununla
da yetinmeyip, çok sayıda insanı katletmişlerdir. Bunun üzerine doğudaki
Ermenilerin savaş bölgesinden başka yerlere nakledilmeleri zorunluluğu doğmuştur.
Bu sırada ağır savaş şartları yanında iklim koşulları, salgın hastalık, kötü beslenme
gibi etkenler tüm yöre halkına zarar vermiştir. Ancak, Ermenilerin büyük kısmı yeni
yerleşim bölgelerine salimen ulaşmıştır. Diğer bir ifadeyle, Ermenilere yönelik ne bir
soykırım, ne de soykırım emri vardır. Bunun aksine yönelik iddialar maksatlıdır.
Ancak, ne var ki, Ermenistan Cumhurbaşkanı Koçaryan, Ermeni diasporalarını
kışkırtarak, çeşitli ülkelerdeki yasama organlarında Türkiye aleyhinde kararlar
çıkartılmasını sağlamaya yönelmiştir.
Koçaryan yönetiminin geniş maddi imkanlara sahip diaspora Ermenileri ile
işbirliği halinde ülkemiz aleyhine yürüttüğü bu politika, Kafkasya'da özlenen barış
ve istikrarın sağlanmasına hizmet etmediği gibi, Ermenistan'ın bölgedeki yalnızlığını
güçlendirmekte, esasen büyük sıkıntılar içinde bulunan Ermenistan halkına zarar
vermektedir. Öte yandan, kökleri 16. yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman ile Birinci
François arasında imzalanan antlaşmaya kadar uzanan Türk-Fransız dostluğu da
böylece dar ve bencil siyasi hesaplara alet edilmiş olmaktadır. Devlet adamlığı ve
parlamenterlik sorumluluk, sağduyu ve gerçekçilik gerektirir. Başka ülkelerin tarih
ve kültürleri konusunda karar almak, başka ulusları yargılamaya kalkmak
milletvekillerinin ve senatörlerin görevi de değildir. Ancak ne yazık ki, bazı dost
ülkelerin Parlamentolarının buna aykırı davranabildiği görülmektedir. Nitekim son
olarak, Türkiye'nin en yakın dostluk ilişkileri içinde olduğu Fransa'nın Senatosu'ndan
böyle bir kararın çıkmış olması Türk Ulusu'nu haklı olarak derinden yaralamıştır,
incitmiştir. Ayrıca, Ermeni terörüne Fransa'da ve diğer ülkelerde şehit verdiğimiz
diplomatlarımızın ve vatandaşlarımızın aziz anısı Türk kamuoyunun hafızasında tüm
canlılığını korurken, bazı Fransız politikacıları kendi küçük oy ve siyasi çıkar
72
hesapları uğruna aldıkları bu kararla büyük bir vebal ve sorumluluk altına
girmişlerdir. Fransız Senatosu'nun bu tutumunun Türk-Fransız ilişkilerine şimdiden
zarar verdiği kuşkusuzdur.
Bu aşamada
Fransa'dan
beklentimiz,
Avrupa Parlamentosu ve ABD
Temsilciler Meclisi örneklerinde olduğu gibi, Fransız Senatosu'nun bu hatasının,
Millet Meclisi tarafından yinelenmeyerek, ilişkilerimize verilmiş olan zararın
yinelenmemesidir. Sözde Ermeni soykırımıyla ilgili bir yasa tasarısının, Fransa
Ulusal Meclisinin 18 Ocak 2001 tarihli gündemine alındığı öğrenilmiştir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi, temsilcisi olmaktan onur duyduğu Türk Ulusunu derinden
yaralayan bu yasa tasarısıyla ilgili olarak aşağıdaki hususları dünya, özellikle de
Fransız kamuoyuna duyurur: Fransa Ulusal Meclisinin gündeminde bulunan yasa
tasarısının, ağırlıklı olarak oy kaygısıyla gündeme getirildiği anlaşılmaktadır. Yasa
tasarısı, tarihin tahrif edilmesine ve önyargılara dayanmaktadır. Bu tasarının
yasalaşması halinde tahrif edilen tarihin yeniden düzeltilmesi ve önyargılardan
arındırılmış nesiller yetiştirilmesi, Fransa'da âdeta, bir suç haline gelecektir. Böyle
bir tasarının kabulü halinde, düşünce ve ifade özgürlüğü, bilimsel araştırma ve
bulguları yayınlama özgürlüğü Fransa için ortadan kalkmış olacaktır. Fransa Meclisi,
Birinci Dünya Savaşıyla ilgili olarak yapılacak araştırmalardan hangi sonuçların
çıkmasının gerekeceğini bir yasayla önceden belirlemiş olacaktır. Bu yasanın
tespitlerinden farklı sonuçlara varmak, yasanın ihlali olacak ve dolayısıyla bir suç
oluşturacaktır.
Tarihçilerin gerçekleri ifade etme özgürlüğü ve çabası, bir Fransız kanunuyla
engellenmiş olacaktır. Türkiye Büyük Millet Meclisi "yurtta sulh, cihanda sulh"
ilkesinin hayata geçirilmesi için hiçbir çabayı esirgememektedir. Bu bağlamda,
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye'nin Fransa'yla ilişkilerinin gelişmesini de
arzulamakta ve bu yolda atılan adımları desteklemektedir. Ancak, bu adımlardan
olumlu sonuç alınması, iyi niyetin karşılıklı olmasına, Fransa Parlamentosunun
benzer bir tutum içine girmesi bağlıdır. Fransa, Birleşmiş Milletler Güvenlik
Konseyinin beş daimî üyesinden biridir. Bu çerçevede, uluslararası barış ve
güvenliğin korunmasından birinci derecede sorumludur. Fransa, aynı zamanda Misk
sürecinin eş başkanlığını da yürütmektedir. Fransa Ulusal Meclisinin böyle bir yasa
73
tasarısını
benimsemesi
halinde,
Fansa
Hükümetinin,
uluslararası
alanda
yükümlendiği görevlerini yerine getirirken, Parlamentosunun kabul ettiği yasalardan
etkileneceği ve tarafsızlık ilkesine bağlı kalmayacağı açıktır. Tarafsız olmayan ve
Güvenilirliğini yitirmiş bir Fransa'nın, gerek Türkiye açısından hayatî önem taşıyan
Kafkasya bölgesinde gerek Türkiye'yi doğrudan ve dolaylı olarak ilgilendiren diğer
uluslararası sorunlarda barışın tesisi, istikrarın sağlanması görüntüsü altında atacağı
her adımın, alacağı her inisiyatifin kuşkuyla karşılanması kaçınılmaz olacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, ulusal parlamentoların, akademik tarih
tartışmalarına taraf olarak katılmalarının, savcı ve yargıç görevi üstlenerek bir ulusun
tarihini karalamalarının, görevleriyle bağdaşmadığı görüşündedir. Bir ulusun t.m
kesimlerinin temsilcisi olan parlamentolar, daha iyi bir dünya yaratılmasına, uluslar
arasında dostluk duygularının pekiştirilmesine yarayacak adımların atılmasına,
nefretin ve ırkçılığın körüklenmesiyle katkıda bulunamazlar. Parlamentolar ancak
dostluğun pekiştirilmesi, hoşgörünün ve karşılıklı anlayışın yaygınlaştırılmasıyla
uluslar arası barışa katkıda bulunabilirler. Fransa Parlamentosundan beklenen de
budur. Nitekim, Fransa Parlamentosu, Cezayir'de vuku bulan acı olayları
değerlendirmeyi reddederek, bu olayların incelenmesini tarihçilere bırakmayı uygun
bulmuştu.
Türk
Milleti,
Fransız
parlamenterlerden
şimdi
aynı
davranışı
beklemektedir.
Tarih, ulusların aralarında nefret yaratmak için kullanılmamalıdır. Bunun
taşıdığı tehlikenin sorumluluğu, tarihi bu amaçla kullananlara aittir. Bu bağlamda,
Fransa Parlamentosunun, nefret duygularıyla beslenmiş kişilerin, gerek Türk
diplomatlarına gerek Fransız vatandaşlarına karşı giriştikleri, anıları halen tazeliğini
koruyan cinayet kampanyasını bir kez daha hatırlamasında sonsuz yarar
görmekteyiz.
Fransa Ulusal Meclisindeki bu girişim, uzun ve onurlu bir geçmişe sahip olan
Türk-Fransız dostluk ilişkilerine ve iki ülke arasındaki örnek işbirliğine gölge
düşürmüştür. Bu gibi girişimler in arkasında, Ermenistan'ın bugünkü yönetiminin
önemli teşvikinin bulunduğu açıktır. Çarpıtılmış bir tarihe saplanıp kalarak nefret ve
şiddet tohumlarını ekmek yerine, Türkiye'ye karşı barışçı ve iyi komşuluk ilişkilerini
74
esas alan politikalara yönelmek, her şeyden önce Ermenistan'ın halkına karşı olan
görevlerindendir.
Ermenistan'ın
ve
Ermeni
halkının
çıkarları,
Türkiye'yle
çatışmaktan değil, iyi ilişkiler kurmaktan geçmektedir.
Fransa Ulusal Meclisi tüm uyarılara rağmen bugün tarih ve insanlık önünde
vahim bir hata içine düşerek Sözde Ermeni soykırımı yasa teklifini kabul etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, Türkiye'yi hiçbir zaman işlemediği soykırım
suçuyla ithama cüret eden ve tarihi gerçekleri hiçe sayan Fransa Parlamentosu'nun bu
kararını şiddetle kınamakta ve bu yasayı bütün sonuçlarıyla reddetmektedir.
Milletimizin infialle karşıladığı bu yasa Türkiye-Fransa ilişkilerine büyük ve kalıcı
zarar verecek ve ilişkilerimizde ciddi bir krize yol açabilecektir. Bu gelişme,
bölgemizdeki barış ve istikrar ortam ve arayışlarına da olumsuz etki yapacaktır.
Bunların sorumluluğu Fransa'ya ait olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Fransa
Hükümeti'ni bu yasayı etkisiz hale getirmek maksadıyla harekete geçmeye bir kez
daha davet etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin Fransa nezdindeki Büyükelçisi
Sayın Sönmez Köksal danışmalar için Ankara'ya çağrılmıştır.
Günümüz açısından ele alındığında, Türkiye 65 milyonluk nüfusu ve içinde
barındırdığı genç potansiyel dolayısıyla Avrupa'nın kapısını zorlayan ve kendisinden
çekinilen bir ülke konumundadır. Avrupa Birliği içinde yer aldığı takdirde dikkat
edilmesi gereken önemli bir güç olma şeklinde algılanan ülkemizin yıpratılması
uluslararası arenada Türkiye'nin rakipleri tarafından tezgâhlanan oyunlar aracılığıyla
gerçekleştirilmektedir. Bu ve buna benzer olayları ülkemiz yaklaşık otuz yıldan bu
yana hiç aksama olmaksızın yaşamış ve halen de yaşamaktadır.160
Kuşkusuz, Ermeni yasa tasarısının kanunlaşması Türkiye'nin Avrupa Birliği
ile olan ilişkilerini olumsuz etkileyecektir. Güneydoğu'daki ayrılıkçı terörizm ve
Kıbrıs sorunu gibi konularda aynı savunma ittifakı içinde yer aldığı ve müttefiki olan
ülkelere bile derdini anlatamayan Türkiye'nin, ileriki günlerde Ermeni soykırım
yasası nedeniyle gerek uluslararası alanda gerekse ikili ilişkilerde önüne her zaman
bir engel konulması muhtemeldir. Şimdi Türkiye'nin daha önceki hatalarına
düşmeden ancak bu hatalardan ders alarak hareket etmesi yönündeki bir planı
160
Gezgin. a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/, 2 Mayıs 2007.
75
yürürlüğe koyması gerekmektedir. Öncelikle dış ilişkilerde bir strateji belirlenmesi
her ülke açısından temel esastır. Hele bu ülke Türkiye gibi jeopolitik ve jeostratejik
bir ülkeyse böylesi bir uygulama kaçınılmazdır.161
Türkiye Morillon Raporu’nun dayanağı olan Andonian Belgelerinin ve Đngiliz
Mavi Kitabının asılsız ve uydurma olduğundan hareketle uluslar arası arenada yoğun
kulis faaliyetleri ile sözde soykırımın diğer Ülkeler tarafından tanınmamasını
sağlamış, fakat Yunan ve Fransız lobilerinin etkisiyle bunu AB’ye kabul
ettirememiştir.162 Eğer Türkiye Ermeni Soykırımını tanırsa, bunun Uluslar arası
arenadaki izdüşümü tazminat ve toprak talebi olarak kendini gösterecektir.163
Batı ülkeleri gelecek yıllarda ortaya koyacakları uluslararası politikaları
stratejik araştırma enstitüleri ya da kurumları vasıtasıyla belirlerler. Bu kuruluşlar
birer üniversite ciddiyetinde ve bilimselliğinde çalışırlar, bilgi toplar, yabancı
ülkelerle ilgili olarak yapılacak çeşitli araştırmalara sponsor olurlar ve araştırmacıları
destekleyerek onları yönlendirirler. Kurumsal olarak böylesi kuruluş ya da enstitülere
sahip olsa da Türkiye'nin, bunların nitelik olarak içini dolduramaması nedeniyle; dış
politika konularında çoğu kez böylesine hazırlıksız yakalandığı olmuştur. Dış
politika, önemli ölçüde tanıtım ve bilgi toplama faaliyetinin yanı sıra lobicilik
uygulamalarının da ortaya konmasını gerekli kılan bir alandır. Aksi takdirde son
gelişmelerde olduğu gibi olaylar bu hızla yayılır ya da gündemi işgal etmeye devam
ederse, gerek Kıbrıs ve Güneydoğu sorunları gerekse Ermeni meselesi hakkında
ülkemizin Avrupa Birliği'ne üyelik sürecinde muhataplarına karşı inandırıcılığını
yitirmesi ve dış politikada destek sağlayamaması söz konusu olacaktır. Bu gelişme
de, özellikle dış politikada, Türkiye'nin böyle meselelerle önünün kesildiği
konusundaki bir düşünce tarzını ister istemez insanın aklına getirmektedir.164
Son tahlilde Ermeni yasa tasarısının kanunlaşması bağlamında denebilir ki,
Türkiye açısından bakıldığında, Avrupa Birliği gibi yaşamsal önemi olan bir oluşum
161
Gezgin. a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/, 2 Mayıs 2007.
Öke, M. K. ,Yüzyılın Kan Davası Ermeni Sorunu 1914–1923, Aksoy Yayıncılık, 5. Baskı,
Đstanbul,2001
163
Öztek, G. Sözde Soykırım Đddiaları Çerçevesinde Ermeni Meselesi ve Türkiye Konferansı,
BSM, Đstanbul,15 Kasım 2001.
164
Gezgin. a.g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/, 2 Mayıs 2007.
162
76
içinde yer almayı kısıtlayacak ya da engelleyecek tüm zorlukların aşılması gerekli
görülmektedir.
Bu
ise,
Türkiye'nin
dış
politika
konusundaki
tutum
ve
uygulamalarının yeniden gözden geçirmesini zorunlu kılmaktadır. Bunun için, artık
bugüne kadar izlenen pasif dış politika terk edilerek, aktif ve insiyatif kullanma
üstünlüğünü ele geçirmiş bir uluslararası politika uygulamasına geçilmelidir.
Unutulmamalıdır ki, "geleceğe yönelik bir planı olmayanlar başkalarının planlarının
parçası olurlar."165
4.3. ERMENĐ SORUNUNDA YENĐ STRATEJĐLER
Ermeniler soykırım iddialarını yoğun bir şekilde uluslararası gündeme 1965
yılından itibaren taşınmaya başlanmıştır. Soykırım iddialarının başlangıcı olarak
görülen 24 Nisan 1915’in 50. yıldönümünde başlayan yaygın propaganda süreci
1973-1985 yılları arasında terör eylemleri boyutuna da taşınmıştır. 2005 yılından
itibaren ise Ermeni soykırım iddialarının 90. yıldönümü dolayısıyla diaspora
merkezli yaygın bir faaliyete girişilmeye başlanmıştır. Bu faaliyetlerin amacı
uluslararası alanda iddiaların kabul edilmesini sağlayıp, Türkiye’nin üzerine daha
yoğun bir baskıya dönüştürmek ve başta AB üyelik süreci olmak üzere Türkiye’nin
önemli dış politika hamlelerinin önüne engel çıkararak Türkiye’nin iddiaları
tanımasını sağlamaktır. Sonraki aşamada ise tazminat talepleri ve hatta bazı
açıklamalara göre toprak talebine giden bir süreci başlatmak istemektedirler.
Türkiye konu ile 1965 yılında ilk defa karşılaşmasına rağmen bu tarihten
günümüze kadar çok önemli bilgi birikimini sağlayacak planlı çalışmalar
yürütülmüştür. Ermeni terör olaylarının artması ve bütün dünyada korumasız dış
temsilciliklerimizin özellikle hedef alınmasına müteakip 1980 yılında, devletin bütün
organları ile birlikte yürütülen bir karşı planlı savunma sistemi oluşturulmuştur. 1983
sonlarına gelindiğinde Ermeni kökenli terör olayları bıçak gibi kesilmiştir. Devletin
kontrol ve koordinasyonunda, Devlet arşivleri açılmıştır, araştırma merkezleri
kurulmuştur, bilimsel toplantılar düzenlenmiştir, örgüt davalarında Türkiye müdahil
olmuştur, kitap ve doküman noksanlığı tamamlanmıştır, karşı psikolojik harekât
165
Gezgin. a.g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/, 2 Mayıs 2007.
77
uygulanmıştır, yabancı ülke yöneticileri doğrudan bilgilendirilmiştir, konuya ilişkin
filmler hazırlanmıştır.166
Soykırım
suçu
1948
BM
Soykırımı
Önleme
ve
Cezalandırma
Sözleşmesi’nde tanımlanmıştır. Buna göre soykırım, bir milli, etnik ya da dinî grubu,
grup niteliğiyle kısmen veya tümüyle yok etmek kastıyla bazı fiillerin işlenmesi
halinde oluşmaktadır. Fiiller suçun maddi (objektif) unsurunu oluştururken, kasıt,
zihni (sübjektif) unsurdur. Bu bileşenlerden ikisinin de bulunması suçun oluşması
için gereklidir. Aynı sözleşmeye göre soykırım suçluları yetkili mahkemelerde
yargılanır. Bundan çıkan sonuç soykırıma ancak yargının karar verebileceğidir. Bu
açıdan ülke parlamentolarının aldıkları kararların hukuki temeli yoktur. Ermeni
diasporası ve Ermenistan, iddiaların ülke parlamentolarında kabul edilmesi için çaba
sarf etmektedirler.
Soykırım vahim bir insanlık suçudur. Bu suçun işlenebilmesi için o milletin
tarihinde bu suça yatkınlık olması gerekir. Bir şahıs için suça yatkınlık nasıl bir
özellik ise, toplumlar için de öyledir. Oysa on iki bin yıllık Türk tarihi incelendiğinde
hiçbir dönemde soykırıma ve asimilasyona rastlanamaz. Aksine temasta bulunan
milletlerle kaynaşma ve hoşgörü çerçevesinde kuvvetli bir dayanışma ile birlikte
yaşama politikası görülür.167
Ermeni sorununda tarihî tartışmaların yanı sıra ve belki de ondan daha ön
planda olan, konunun uluslararası ilişkiler, diplomasi ve uluslararası hukuk
boyutlarıdır. Özellikle Türkiye-AB ilişkilerine yansıyan ise bu boyutlardır. Bu
durumda diaspora içerisinde diyalog kurulabilecek olan gruplarla iletişim kanalları
açık tutulmalı, Türk-Ermeni barışı komisyonu tarzı girişimler desteklenmelidir. Bu
girişimler sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerin öncülüğünde yürütülmelidir.
Türkiye’de ve diğer ülkelerde Ermeni iddialarını destekleyen yayınlar çok
miktarda bulunurken, bu iddiaların doğru olmadığını ifade eden ve konunun farklı
yönlerini analiz eden eserleri uluslararası alanda kitapçılarda ve kütüphanelerde
166
Kumkale, T. Diaspora Ermenileri’nin Soykırım Yalanları ve Mücadele Yöntemlerimiz,
Pegasus Yayınları, Birinci Baskı, Đstanbul, 2007, s. 16
167
Kumkale, a.g.e. ,s. 201
78
bulmak çok güçtür. Bu türden özellikle Đngilizce yayınlar özendirilmeli ve dağıtımı
yapılmalıdır. Bilimsel açıdan konuyu araştırmak isteyen bir akademisyen, hatta bir
diplomat ve politikacı sürekli tek bir bakış açısını içeren yayınlarla karşılaştığında
ister istemez bunlardan etkilenir. Soykırım iddialarının bazı ülkelerin kamuoylarında
kabul görmesinin ana nedeni de tek taraflı bilgilendirmedir. Uluslararası alandaki
konferans ve panellerde de aynı tek taraflı sunumlar dikkat çekmektedir. Bu tür
faaliyetlere katılım önemlidir.
Bilgilendirme noktasında AB ülkelerinde konuyu anlatabilecek bilgi
birikimine sahip Türk lobisi oluşturulmalı, ilgili ülkelerdeki mevcut kuruluşların
daha donanımlı ve aktif olmaları sağlanmalıdır. Türkiye’nin AB üyeliğinin
referanduma sunulacağı Fransa’da, Ermeni lobisi oylamayı soykırım iddiaları
merkezine taşımak isteyecektir. Buna karşı Fransız kamuoyunu bilgilendirmeye
yönelik çalışmaların yapılmaya başlanması gereklidir. Avrupa Parlamentosu’nun
yukarıda değinilen Ermeni sorunu ile ilgili kararı da Avrupa kamuoylarına yönelik
çalışmalarla değiştirilebilir. Türkiye’nin önünde en az 10 yıllık bir süre olduğu
dikkate alındığında iş işten geçmiş değildir.
Soykırım iddialarını araştırmak üzere uluslararası alanda bilimsel bir
komisyon kurulup konunun tüm yönleri (hukuki, tarihî vs.) tartışılıp ortaya
konulabilir. Ermeni soykırımı iddiaları birçok araştırmacı tarafından araştırıldı.
Özellikle son zamanlarda ortaya konulan araştırma çalışmaları Türk tezini
güçlendirmeye başlamıştır. 168
Diasporada özellikle radikal unsurların soykırım iddiaları üzerine ve nefrete
dayalı kimlik oluşturup bunları gelecek nesillere aktarma stratejisinin Ermeniler
açısından da zararlı olduğu anlatılmaya çalışılmalıdır. Radikal grupların Ermenistan
üzerine etkide bulunarak Türkiye-Ermenistan ilişkilerine de zarar verdikleri ve
bundan en çok Ermenistan’ın olumsuz etkilendiği vurgulanmalıdır.
Yüzyıllardır iç içe yaşayan Ermeni ve Türk halkı arasındaki ilişkilerde ,
Osmanlı devleti zayıflamaya başlayıp, hemen her konuda Avrupa'nın müdahalesine
maruz kalınca, bir bozulma devri başlamıştır. Batılı ülkeler Osmanlı devleti'ni
79
bölerek bölgesel çıkarlarına ulaşabilmek için Ermenileri Türk toplumundan
koparmayı hedeflemişlerdir.
SSCB'nin dağılmasından sonra, 23 Eylül 1991'de bağımsızlığını ilan eden
Ermenistan Cumhuriyeti, Türkiye'ye yönelik "sözde soykırım" iddialarını bir devlet
politikası haline getirmiştir. Türk tarihçilere göre Ermeniler, zulme ve haksızlığa
uğramış bir toplum imajı yaratarak, dünya kamuoyunu başta ABD ve Fransa olmak
üzere belli başlı devletleri ve uluslararası kuruluşları, Ermeni davası lehine çekmeye
çalışmaktadır.
Türk tarafı, Ermenilerin amacının soykırım iddialarının kabul ettirilmesi ve
tesciline bağlı olarak, Türkiye'den yüklü bir tazminat almak ve son aşamada ise
Türkiye sınırları içerisinde bulunduğunu iddia ettikleri sözde Ermeni topraklarının
iadesini sağlayarak büyük Ermenistan'ı kurmak yönünde bir siyaset izlemek
olduğunu düşünmektedir.
Soykırım iddiası ile bunun tanınmasını hedefleyen girişimler, özellikle Büyük
Avrupa ülkelerinde yoğunlaşmış ve bu ülkelerde ardı ardına soykırım anıtları
dikilmeye başlanmıştır.
Bugün de, Ermeni soykırımı adı ile bütünleşmiş olarak görünen Ermeni
sorununun; Türkiye'den tazminat almak ve ardından toprak talep etmek ve
Türkiye'ye dost olmayan çevre ülkelerle ittifak kurmak suretiyle ülkemiz aleyhine
faaliyetlerde bulunmak ve Yukarı Karabağ ile Azerbaycan konusunda uzlaşmaz bir
tutum içerisinde olmak gibi boyutlarının olduğu savunulmaktadır.
Sonuç olarak, Ermeni sorunu Türklere göre, Osmanlı döneminde bu
imparatorluğu parçalayarak çıkarlarına ulaşmayı amaçlayan ülkelerce ortaya
çıkarılmış, bugün ise isimleri değişmekle birlikte aynı çıkar çevrelerinin Türkiye
üzerindeki emellerini gerçekleştirmek istemeleri ve bölgede güçlü bir Türkiye arzu
etmemelerinden dolayı, çeşitli yönleriyle birlikte sıcak tutulan sun'i bir sorun olarak
görülmektedir.
168
Balcı, G. Türkler Soykırım Yaptı mı? ,Truva Yayınları, Üçüncü Baskı, Đstanbul, 2007, s.220
80
Türkiye bu meselenin çözümünde çok dikkatli hareket etmelidir. Dünyanın
çeşitli ülke parlamentolarında gündeme getirilen ve bazılarında kabul edilen "soy
kırımı tasarıları"nı, o ülkelerdeki iç siyasetle ilişkilendirmek son derece yanlıştır. Bu,
Türkiye'nin uzun vadede bir strateji belirleyip uygulamasını engellemekte ve devletin
bürokrasisini adeta "atalete" itmektedir. Tasarılar gündemden düşünce mesele sanki
rafa kaldırılmaktadır. Bu konuda alınması gereken tedbirler, uygulamaya koyulması
gereken esaslar ise; 169
1. Devletin bünyesinde; Ermeni propagandasının bugün, birer argüman olarak
kullandığı bazı konuları aydınlatabilmek için; Osmanlı Devleti içindeki Gayrimüslim
unsurdan biri olarak yaşayan Ermenilerin, idarî-hukukî statülerinin ne olduğu,
ekonomik ve demografik durumlarının nasıl olduğu gibi konuların sağlıklı bir şekilde
ortaya konulması açısından, kurumsal olarak sürekli bir teşkilat kurulmalıdır.
2. Kurulacak olan bu teşkilata danışmanlık ve öncelikle de sağlıklı
stratejilerin oluşturulmasında destek sağlayacak bilim adamlarının, politikacıların,
bürokratların
(sivil-asker),
bilgi
destek
harekât
uzmanlarının
katılmaları
sağlanmalıdır.
3. Teşkilat öncelikli olarak uygulanacak olan yakın, orta, uzun vadede elde
edilmesi gereken hedeflere yönelik stratejileri ortaya koymalıdır. Oluşturulan
stratejinin özellikle uzun vadede; Ermeni iddialarının yanlışlığını ve bunların
doğrularını iç ve dış kamuoyuna anlatılması ile Türk milletinin gerçek mağdur
olduğunun belgelerle dünyaya duyurulması ana hedeflerini kapsaması sağlanmalıdır.
4.Yurt dışında veya içinde ortak bir fikir oluşturma maksadıyla yapılacak
bütün faaliyetler bu teşkilat tarafından yürütülmeli, merkezi planlama buna karşın
adem-i merkezi uygulama esas alınmalıdır.
5. Yurt dışında faaliyetler yürütülürken oralarda bulunan Türklerden öncelikli
olarak faydalanılmalı; elçilikler, teşkilatın stratejilerini gerçekleştirecek koordinatör
rolünü üstlenmelidirler. Bu kapsamda; olaylarla ilgili tarihi günler fırsat olarak
169
Özdemir, H. , 1915 Tartışılırken Gözden Kaçırılanlar, Sarem Yayınları, Ankara 2007
81
değerlendirilmeli ve geniş katılımı sağlayacak şekilde bilgilendirme toplantıları
düzenlenmelidir.
4.4. ULUSLARARASI ĐLĐŞKĐLER, DĐPLOMASĐ VE ULUSLARARASI
HUKUK BOYUTU
Ermeni sorununda tarihi tartışmaların yanı sıra ve belki de ondan daha ön
planda olan konunun uluslararası ilişkiler, diplomasi ve uluslararası hukuk
boyutlarıdır. Özellikle Türkiye-AB ilişkilerine yansıyan ise bu boyutlardır.170
• Diaspora içerisinde diyalog kurulabilecek olan gruplarla iletişim kanalları
açık tutulmalı, Türk-Ermeni Barışma Komisyonu tarzı girişimler desteklenmelidir.
Bu girişimler sivil toplum kuruluşları ve üniversitelerin öncülüğünde yürütülmelidir.
• Türkiye’de ve diğer ülkelerde Ermeni iddialarını destekleyen yayınlar çok
miktarda bulunurken, bu iddiaların doğru olmadığını ifade eden ve konunun farklı
yönlerini analiz eden eserleri uluslararası alanda kitapçılarda ve kütüphanelerde
bulmak çok güçtür. Bu türden özellikle Đngilizce yayınlar özendirilmeli ve dağıtımı
yapılmalıdır. Bilimsel açıdan konuyu araştırmak isteyen bir akademisyen, hatta bir
diplomat ve politikacı sürekli tek bir bakış açısını içeren yayınlarla karşılaştığında
ister istemez bunlardan etkilenir. Soykırım iddialarının bazı ülkelerin kamuoylarında
kabul görmesinin ana nedeni de tek taraflı bilgilendirmedir. Uluslararası alandaki
konferans ve panellerde de aynı tek taraflı sunumlar dikkat çekmektedir. Bu tür
faaliyetlere katılım önemlidir.
• Bilgilendirme noktasında AB ülkelerinde konuyu anlatabilecek bilgi
birikimine sahip Türk lobisi oluşturulmalı, ilgili ülkelerdeki mevcut kuruluşların
daha donanımlı ve aktif olmaları sağlanmalıdır. Türkiye’nin AB üyeliğinin
referanduma sunulacağı Fransa’da Ermeni lobisi oylamayı soykırım iddiaları
merkezine taşımak isteyecektir. Buna karşı Fransız kamuoyunu bilgilendirmeye
yönelik
170
çalışmaların
şimdiden
yapılmaya
başlanması
gereklidir.
Kasım. K. , Ermeni Sorunu ve AB Üyelik Süreci, Ermeni Sorunu, Đddialar Gerçekleri,
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce
Avrupa
82
Parlamentosunun yukarıda değinilen Ermeni sorunu ile ilgili kararı da Avrupa
kamuoylarına yönelik çalışmalarla değiştirilebilir.
• Soykırım iddialarını araştırmak üzere uluslararası alanda bilimsel bir
komisyon kurulup konunun tüm yönleri (hukuki, tarihi vs.) tartışılıp ortaya konabilir.
• Diasporada özellikle radikal unsurların soykırım iddiaları üzerine ve nefrete
dayalı kimlik oluşturup bunları gelecek nesillere aktarma stratejisinin Ermeniler
açısından da zararlı olduğu anlatılmaya çalışılmalıdır. Radikal grupların Ermenistan
üzerine etkide bulunarak Türkiye-Ermenistan ilişkilerine de zarar verdikleri ve
bundan en çok Ermenistan’ın olumsuz etkilendiği vurgulanmalıdır.
4.5. TÜRKĐYE-AB ĐLĐŞKĐSĐNDE ERMENĐSTAN BOYUTU
Ermenistan 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiş, Türkiye, Ermenistan’ın
bağımsızlığını tanımış ancak iki ülke arasında normal diplomatik ilişkiler
kurulamamıştır. Avrupa Komisyonu’nun 6 Ekim 2004 tarihli Đlerleme Raporunda
Türkiye’nin Ermenistan ile diplomatik ilişki kurması ve kara sınırını açması
istenmektedir. Konuya 15 Aralık 2004 tarihli Avrupa Parlamentosu kararında da
değinilmektedir. 17 Aralık 2004 tarihli Avrupa Birliği Konseyi’nin Brüksel
Zirvesi’nde kabul ettiği sonuç bildirgesinin 20. paragrafında ise Avrupa Konseyi, iyi
komşuluk ilişkilerine kaçınılmaz olarak bağlı kalmanın gerekliliğine vurgu yaparak,
Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini iyileştirmesini istemektedir. AB ile üyelik
müzakerelerinde dış ilişkiler bölümünde herhangi bir üye ülke Ermenistan ile
ilişkiler konusunu Türkiye’nin önüne getirilmesi muhtemeldir. Bilindiği gibi
müzakere edilecek 31 konu başlığının her biri hakkında görüşmelerin başlaması ve
tamamlanmasında AB üyesi ülkelerin kabulü gereklidir.171
Türkiye’nin AB üyelik sürecinde karşısına çıkan konulardan birisi de Ermeni
sorunudur. Ancak Türkiye-AB ilişkilerinde bir de Ermenistan boyutu karşımıza
çıkmaktadır. Bilindiği gibi Ermenistan 1991 yılında bağımsızlığını ilan etmiş,
Türkiye, Ermenistan’ın bağımsızlığını tanımış ancak iki ülke arasında normal
diplomatik ilişkiler kurulamamıştır. Avrupa Komisyonu’nun 6 Ekim 2004 tarihli
171
Kasım. ,a. g . m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce
83
ilerleme Raporunda Türkiye’nin Ermenistan ile diplomatik ilişki kurması ve kara
sınırını açması istenmektedir. Konuya 15 Aralık 2004 tarihli Avrupa Parlamentosu
kararında da değinilmektedir.17 Aralık 2004 tarihli Avrupa Birliği Konseyi’nin
Brüksel Zirvesi’nde Kabul ettiği sonuç bildirgesinin 20.paragrafında ise Avrupa
Konseyi iyi komşuluk kaçınılmaz olarak bağlı kalmanın gerekliliğine vurgu yaparak,
Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini iyileştirmesini istemektedir. AB ile üyelik
müzakerelerinde dış ilişkiler bölümünde herhangi bir üye ülke Ermenistan ile
ilişkiler konusunu Türkiye’nin önüne getirilebilir. Ermeni Soykırım iddialarını kabul
etmenin AB’ne giriş için ön şart olması yönünde Ermeni çabaları engellenmesi ve
konunun uluslar arası hukuk alanını da tartışılma ihtimaline karşı hazırlık yapılması
konusunda fikirler vardır.172
Türkiye dahil olmak üzere diğer ülkelerde sözde Ermeni iddialarını
destekleyen çok sayıda asılsız yayınlar bulunurken, bu iddiaların doğru olmadığını
ifade eden ve konunun gerçek yüzünü analiz eden eserleri uluslar arası alanda
kitapçılarda ve kütüphanelerde bulmak çok güçtür. Bu türden özellikle Đngilizce
yayınlar özendirilmeli ve dağıtımı yapılmalıdır. Soykırım iddialarının bazı ülkelerin
kamuoylarında kabul görmelerinin asıl nedeni tek taraflı bilgilendirilmeleridir.
Uluslar arası alandaki konferans ve panellerde bulunularak bunun önüne geçilmelidir
denilmektedir.173
Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının önünde
üç engel bulunmaktadır. Bunlar: Ermenistan yönetiminin soykırım iddialarının
uluslararası alanda tanınması için gösterdiği çabalar, Ermenistan Bağımsızlık
Bildirgesinde ifadesini bulan ve bir kısım Türkiye topraklarını Batı Ermenistan
olarak gösteren Türkiye’nin toprak bütünlüğünün ve Türkiye-Ermenistan sınırının
Ermenistan tarafından tanınmaması anlamını taşıyan ifadeler ve Dağlık Karabağ
sorunudur. 23 Ağustos 1990 tarihinde yayınlanan Ermenistan Bağımsızlık
Bildirgesinin 11. maddesi “Ermenistan Cumhuriyeti, Osmanlı Türkiyesi ve Batı
Ermenistan’da gerçekleştirilen 1915 soykırımının uluslararası düzeyde tanınması
çabalarını destekleyecektir.” demektedir. Bağımsızlık Bildirgesine 1995 yılında
172
173
Kasım. ,a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce
Özkan. Z, Tarihsel Akış Đçerisinde Terörden Politikaya Ermeni Meselesi, Đstanbul,2001 s.251
84
kabul
edilen
Ermenistan
Anayasasında
da
atıf
vardır.
Yine
Ermenistan
Parlamentosunda zaman zaman Türkiye-Ermenistan sınırını düzenleyen 1921 Kars
Antlaşmasının tanınmaması gerektiği şeklinde konuşmalar yapılmaktadır.174
Ermenistan’ın 1992 yılında o zamanki adıyla Avrupa Güvenlik ve Đşbirliği
Konferansına-AGĐK- (1994 yılında Avrupa Güvenlik ve Đşbirliği Teşkilatı-AGĐTolarak
değiştirilmiştir.)
üyeliği
ile
sınırların
değişmezliğini
kabul
ettiği
düşünüldüğünde Bağımsızlık Bildirgesindeki Batı Ermenistan ifadesi ve 1921 Kars
Antlaşmasının sorgulanması Ermenistan’ın uluslararası yükümlülükleriyle de
çelişmektedir. Ermenistan bağımsızlığını kazandıktan sonra Türkiye ile iyi komşuluk
ilişkileri, sınırların dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğü gibi hususları kapsayan bir
deklarasyonu imzalamayı reddetmiştir. Ermenistan’ın ilk Devlet Başkanı TerPetrosyan döneminde Ermenistan yönetimi daha ılımlı bir politika izlemeye çalışmış,
soykırım iddialarını uluslararası alanda gündeme getirmemeye çalışmış ve içeride
radikal unsurlarla mücadele etmiştir. Ancak Ter-Petrosyan, diasporanın Ermenistan
üzerindeki etkisi sebebiyle uygulamada başarılı olamamıştır. Ter-Petrosyan’ın
başarısızlığının diğer nedeni Karabağ sorununa çözüm konusunda yeterince cesaretli
olmamasıydı. Sonuçta Ermeni kuvvetler Azerbaycan’ın topraklarının % 20 sini işgal
ettiler. Halen sürmekte olan uluslararası hukuka aykırı bu durum Türkiye-Ermenistan
ilişkilerini de olumsuz etkilemiştir. Türkiye, Ermenistan’dan AGĐT içerisindeki
yükümlülüklerini yerine getirmek için adım atmasını istemektedir. Ter-Petrosyan’ın
istifasından sonra ise Taşnakların desteğiyle Koçaryan Ermenistan Devlet Başkanı
olmuş ve diasporanın Ermenistan üzerindeki etkisi daha da artmıştır. Diaspora
Ermenistan’da da faaliyet gösteren diaspora partileri aracılığıyla Ermenistan’a kendi
gündemini empoze etmekte ve Ermenistan’ın gerçekçi olmayan bir dış politika
izlemesine neden olduğu belirtilmektedir.175
Türkiye-AB üyelik sürecinde Ermenistan ile ilişkilerin mevcut durumunun
değiştirilmesi konusunda müzakereler sırasında taleple karşılaşabilecektir. Bu
174
175
Kasım. a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce
Kasım. a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce
85
nedenle Ermenistan ile ilişkilerde Türkiye’nin nasıl bir politika izlemesi gerektiğine
ilişkin bazı parametreleri ortaya konmalıdır.176
• Öncelikle iki ülke arasındaki ilişkilerin düzeltilmesinin tek taraflı bir
hareketle olamayacağı vurgulanmalıdır. Soykırım iddialarının yanı sıra belki de
diplomatik ilişkiler açısından en önemli konu Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesinde
yer alan ve Ermenistan Anayasasının da atıfta bulunduğu Batı Ermenistan ifadesidir.
Bir ülkenin toprak bütünlüğünü tanımadan onunla normal diplomatik ilişki kurmayı
istemek gerçekçi değildir. Ermenistan’ın Türkiye ile iyi komşuluk ilişkileri, sınırların
dokunulmazlığı ve toprak bütünlüğüne saygıyı içeren bir deklarasyonu imzalayıp
bunun gereğini yapması gerekir. Eğer bir AB üyesi ülke başka bir AB üyesi ülkeden,
örneğin Fransa, Đspanya’dan toprak talep etse ve bir kısım Đspanya topraklarını Batı
Fransa olarak adlandırsa her halde Đspanya-Fransa ilişkileri bugünkü gibi olmazdı.
• Ermenistan bağımsız bir ülke olarak uluslararası topluma katıldığı günden
itibaren Kafkasya’daki bölgesel istikrarsızlığın bir parçası olmuştur. Azerbaycan
topraklarının işgali ve Karabağ’daki “Dağlık Karabağ” Cumhuriyeti olarak
adlandırılan yapının varlığı Ermenistan’ın desteğiyle sürmektedir. Ermenistan’ın
sorunun çözümü için adım atması için bölge ülkeleri, AB ve ABD tarafından baskıda
bulunulması gerekir. 1994 yılında taraflar arasında ateşkesin imzalanmasından sonra
10 yılı aşkın bir süredir soruna çözüm bulunamamıştır. Ermenistan ile Rusya
arasındaki özel ilişkiler ve Ermenistan’ın gerek askeri gerekse ekonomik açıdan
Rusya’ya bağımlılığı dikkate alındığında, Ermenistan’ı Karabağ konusunda adım
atmaya zorlayabilecek en etkili ülkenin Rusya olduğu söylenebilir. Gerek gelişen
Türkiye-Rusya ilişkileri çerçevesinde Türkiye, gerekse AB Rusya’dan bu konuda
Ermenistan üzerindeki etkisini kullanmasını sürekli istemelidirler.
• Ermenistan herhangi bir adım atmadan Ermenistan ile ilişkilerin
normalleştirilmesi ve sınır kapısının açılması Türkiye’nin toprak bütünlüğünü
sorgulayan ve soykırım iddialarını gündeme getirmekten kaçınmayan (Nitekim 2001
yılında Fransa parlamentosunda alınan kararda Koçaryan yönetiminin çabaları etkili
olmuştur.) ve kendinden önceki Ter-Petrosyan iktidarı dönemine göre Türkiye’ye
176
Kasım. a. g. m. , http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce
86
karşı radikal bir politika izleyen Koçaryan’a ve Ermenistan’daki radikal gruplara
hizmet edecektir. Bu durumda Koçaryan ve onun destekçileri, Ter-Petrosyan’ın
Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesi amacına Ter-Petrosyan’ın tersine Türkiye’ye
karşı sertlik yanlısı bir politika izleyerek ulaşmış olduklarını belirtip, bunu iç
politikalarında da başarı olarak sunabileceklerdir. Ermenistan’da daha ılımlı bir
yönetimin işbaşına gelmesi de Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin gelişmesine katkıda
bulunacaktır.
• Türkiye ile ilişkileri normalleştirmek Ermenistan’ın politik ve ekonomik
çıkarlarının gereğidir. Türkiye, Ermenistan’ın Batıya açılan kapısıdır. Kara sınırının
açılmasından en fazla faydalanacak olan Ermenistan dır. Ermenistan’ın toplam
ticaret hacmi ve ekonomik kapasitesi dikkate alındığında Türkiye için dikkate değer
bir pazar ve ekonomik partner olamaz. Ermenistan’ın toplam ticaret hacmi 1 milyar
dolar civarındadır. Türkiye ile Ermenistan arasında Gürcistan yoluyla yapılan
ticaretin hacmi 35-40 milyon dolar ve Đran yoluyla yapılan ticaretin hacmi ise 30-35
milyon dolar kadardır. Toplam 70 milyon dolarlık bir ticaret hacmi vardır. Kara
sınırının açılması halinde bunun bir miktar artabileceği düşünülse de Ermenistan
ticari açıdan Türkiye için önemli bir pazar değildir. Türkiye ile ilişkileri çok iyi olan
ve nüfusu Ermenistan’ın iki katından fazla olan Azerbaycan ile olan ticaret bile 300
milyon dolar seviyesindedir. Yine nüfusu Ermenistan’ın yaklaşık iki katı olan
Gürcistan ile ticaret bile açık olan sınır kapılarına rağmen 300 milyon dolarlar
civarında kalmaktadır.
• Ermenistan’ın Türkiye ile olan problemlerinin çözümü için adım atabilmesi
için öncelikle diasporanın radikal kesimlerinin baskısından kurtulması gerekir.
Türkiye’de gerek resmi gerekse özel kanallardan Ermenistan’daki ılımlı çevreler
desteklenebilir. Bu çevreler Türk-Ermeni barışma Komisyonu tarzı oluşturulacak
diyalog amaçlı çalışmalara entegre edilmelidir.
87
SONUÇ
Altmışı aşkın senedir Ermeni asıllı bilim adamları büyük bir azim, ısrar ve
durak bilmez çabalarla Doğu Anadolu’nun Ermenilerin hakiki anayurdu olduğu,
Türk’lerin bu bölgeyi esas sahiplerinden aldıkları ve sistematik katliamlarla onları
buralardan kovmaya çalıştıklarını, nihai olarak da 1915’te planlı bir soykırım
uyguladıklarını iddia etmektedirler. Türk Aydınları ise 1980 yılından itibaren sessiz
kalmanın ciddi problemler yaratacağı ve sonucunun ciddi olaylara mal olacağı
anlaşılınca, kayda değer çalışmalar yapmaya başlamışlardır. Đlmi verilere rağmen
bazı devletler ve devletlerarası kuruluşlar Türk tezini reddedip, çaptırılmış, asılsız
Ermeni iddialarına angaje olmaktadırlar. Kendisini sözde Ermeni sorununa muhtaç
görenleri, katı yaklaşımdan uzaklaştırılıp, bu sorunu çözmek için şu hususlar
yapılmalıdır.
Diaspora içerisinde diyalog kurulabilecek olan gruplarla iletişim kanalları
açık tutulmalıdır. Ermeni Soykırım iddialarını kabul etmenin AB’ne giriş için ön şart
olması yönünde Ermeni çabaları engellenmeli ve konunun uluslar arası hukuk alanını
da tartışılma ihtimaline karşı hazırlık yapılmalıdır.
Bilgilendirme noktasında AB ülkelerinde konuyu detaylı ve ikna edebilecek
yeteneğe, bilgi birikimine sahip Türk lobisi oluşturulmalıdır.
Rusya ile iyi ilişkiler kurarak ve AB’nin Rusya’dan bu konuda etkisini
göstermesi sürekli olarak istenmelidir.
Ermeni sorununu tarihsel boyutunun irdelenmesi ile değil, kendini bu soruna
kilitleyen bir tarafın “sosyo-psikolojik” fobilerinin aşılması ile çözülebilecektir.
Çözüm Türklerin tarihiyle yüzleşmesinde değil, kendini bu soruna tutsak kılan bazı
Ermeni çevrelerinin kendileriyle yüzleşip bizlerle barışabilmesindedir.
Ermeni meselesi diye bilinen ve hala belli aralıklarla gündemimizi işgal eden
bu olaylar zinciri Ermenilerin istekleri ve beklentileri doğrultusunda gelişmiş bir
olaydır. Bu bağlamda Ermenilerin Avrupa devletleri ile ilişkilerinde Ermeniler hiçbir
zaman belirleyici taraf olamamakla birlikte Avrupa devletlerinin siyasi bir piyonu
olmaktan ileriye de gidememişlerdir. Bu ilişkilerin Avrupa Devletlerine çıkarlar
88
sağladığı bir gerçektir. Fakat olaya Ermeniler açısından baktığımızda onlara
sağladığı yarar konusunda somut bir şey görmemiz mümkün değildir. Aksine bu
ilişkiler uzun vadede düşündüğümüzde Ermenilere zarar verdiğini görmemiz
mümkündür. Bu ilişkiler neticesinde Ermeniler arasında değişik mezhepler yayılmış
ve bu mezheplere bağlı oluşan cemaatlerle Ermeniler parçalanmışlardır. Ayrıca
Avrupa Devletlerinin kışkırtması ile meydana gelen isyanlar sonucu Ermenilerin
Devletle arası açılmış, yüzyıllar boyunca bir birleri ile huzur içinde Müslümanlarla
aralarının açılmasına ve karşılıklı can kaybının olmasına neden olmuştur.
Ermenilerin
yaşadıkları bölgelerdeki huzurlarının kaçmasında birinci
derecede etkili olan Avrupa Devletlerinin kışkırtmaları olmuştur. Ermenileri Osmanlı
yönetiminden ve baskılarından kurtarmak ve onlara bağımsızlık vermek hedefi ile
yola çıkan Avrupa Devletleri bölgedeki çıkarları sona erince Ermenileri kendi
hallerine bırakmışlardır Diğer bir söylemle Ermeni Sorunu Avrupa Devletleri Đçin bir
Đnsanlık bir bağımsızlık meselesi değil bir sömürgecilik meselesidir.
Türkiye uzunca bir süre Ermeni sorununu görmezden geldikten sonra
konunun ağırlıklı olarak “tarih boyutu”na odaklanmıştır. Buna göre arşiv belgelerini
ortaya koymak ve bazı olayları açıklığa kavuşturmak yeterli olacaktır. Bu çabaların
önemli olduğu muhakkaktır. Türkiye tarih konusundaki çalışmalarını arttırarak
devam ettirmelidir. Ancak asıl sorun tarihsel olmaktan çok siyasal ve sosyolojiktir.
Ermeni sorunu bir “tehcir” sorunu değildir. Doğrudur, Ermeni tarafının kullandığı
argümanlarda hep “tarih” vardır. Ancak hedefler bugüne ilişkindir. Amaç yaklaşık
bir asır önce olmuş olduğu iddia edilen olayları bir efsane haline getirerek bir Ermeni
ulusal kimliği oluşturmak, bu sayede Ermeni milletinin varlığını ve birliğini
sürdürebilmektir. Bu bağlamda Ermeni sorunu özellikle diaspora Ermenileri için bir
var olma davasıdır. Eğer sorun çözülürse birçok kurum ve kişi varlığını
sürdüremeyecektir. Bu nedenle sorunun çözülmesini istemeyen geniş bir kitlenin
varlığından söz etmek mümkündür.
Konunun ikinci boyutu ise uluslararası ilişkiler ve bu ilişkiler ağında güç
mücadelesi ile ilgilidir. Uzun süre konuyu ihmal eden Türkiye, Ermeni sorununun
ulusal güvenliği açısından “zayıf bir halka” haline gelmesine dolaylı da olsa katkıda
89
bulunmuştur. Böylece, Türkiye karşısında pazarlık kozu arayan hemen her ülke
“Ermeni kartı”na başvurmaktadır. Özellikle Ermeni diasporasının güçlü olduğu
ülkelerde bu durum sıradan bir hal halini almaktadır.
Avrupa Birliğine giriş sürecinde demokratikleşme, insan hakları, Güneydoğu
ve Kıbrıs sorunu gibi önemli sorunlarla baş etmek zorunda olan Türkiye'nin bir de
Ermeni meselesi ile köşeye sıkıştırılmak istendiğini düşünenlerin sayısı oldukça
fazladır. Bu açıdan ele alındığında Avrupa Birliği'ne üyelik müzakerelerinde karşı
tarafın önümüze koyacağı kozlara bir başkasının daha eklendiğini söyleyebilmek için
çok da uzak görüşlü olmaya gerek yoktur. Burada yapılması gereken AB’ye üyelik
için bu etkinin ortadan kaldırılması ve gerçeklerin ortaya konulmasıdır. Tarafsız bir
Avrupa Birliği konuyla ilgili çalışmaları incelediğinde tarihi süreçte yaşanan
gelişmelerin bir Soykırım olmadığının farkına varacaktır. Bu konuda Türkiye’nin
yapması gereken ülke içindeki azınlık haklarını tarihte olduğu gibi günümüzde de
koruduğunu göstermektir. Avrupa Birliği, Türkiye’nin AB’ye katacaklarının farkına
varmaya başlamıştır.
Türkiye’nin büyüyen ekonomisi ve genç nüfusu ile gelecekte Avrupa
Birliği’nin en aranılan üyesi olacağı aşikârdır. Türkiye, AB yolunda uyum kriterlerini
yerine getirmek için yoğun çaba sarf etmektedir. Ekonomik istikrar paketlerinin
uygulanmasına
devam
edilmektedir.
Türkiye
ekonomisi
büyümeye
devam
etmektedir. Son dönemde meydana gelen küresel krizden en az etkilenen ülkelerden
biri olması da bunun en açık göstergesidir. Bazı ülkeler tarafından Türkiye aleyhine
yapılan çalışmalar da artık destek görmemeye başlamıştır. Burada önemli olan Türk
halkının da tarihini bilmesi ve uluslar arası arenada tarihine sahip çıkmanın öneminin
bilincinde olmasıdır.
Son söz olarak denebilir ki, Ermeni sorunu dünden çok bugünün sorunudur.
Sorunun tarihte yatan kökleri reddedilemezse de, tarihsel kökenlerinden çok nispeten
daha güncel olan köklerinin çok daha önemli olduğu söylenebilir. Bu bağlamda
Türkiye tarih alanındaki çalışmalarını hızlandırmalı, AB’ye üyelik sürecinde
önümüze engel olarak çıkarılan ve bazı ülkelerin çıkarına sonuçlandırılmak istenen
tarihi çelişkilerin aydınlatılmasında öncü olmalıdır. Tarih boyunca yaşanılan acıların
90
tekrar yaşanmaması için Türkiye son dönemde çok önemli atılımlar yapmıştır.
Ermenistan’la diyoloğun güçlendirilmesine yönelik atılan diplomatik adımlar ve Orta
Asya’da barışın sağlanması yönündeki çabaları bütün dünyaca takdir edilmiştir.
91
KAYNAKÇA
AKTAN,Gündüz, “Devletler Hukukuna göre Ermeni Meselesine Bakış”,
www.hannoverbk. de/ermeni/2.doc, 12/02/2006.
ALTINDAL, Aytunç , “Ermeni Terörü ve Soykırım Kavramı”, Yeni
Türkiye Dergisi, Ocak- Subat 2001, sayı 37.
AKTAR, Yücel, “Enver ve Cemal Paşalarla Osmanlı Valileri, imzalı
Belgeler, Soykırım Terimlerini Çürütüyor”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Subat
2001, sayı 37.
ARDA, Ahmet, “Ermeni Sorunu Hakkında Bir Değerlendirme”, Yeni
Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 2001, sayı 37.
ARIKAN, Zeki, Cumhuriyet, 3 Ekim 2004.
AYIŞIĞI, Metin, “Ermeni Tehciri Konusunda Yeni Perspektifler”
www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/ermeni_t.doc, 10/01/2006
BABACAN, Hasan, “Ermeni Tehcirini Hazırlayan Faktörler ve Tehcir”,
Dünden bugüne Türk-Ermeni ilişkileri, Nobel yayıncılık, Ankara Haziran,2003.
BAL, Đdris, “Türkiye –Ermenistan ilişkileri”, Dünden bugüne Türk-Ermeni
ilişkileri, Ankara, Haziran 2003
BALCI, Gökhan, Türkler Soykırım Yaptı mı? , Truva Yayınları, 3.Baskı,
Đstanbul, 2007
BĐLGĐN, Nuri, Farklı Yönleriyle Ermeni Sorunu, Ermeni Soykırım
iddiaları ve Tarihin Đnşası, Nergis Yayınları, Đstanbul 2005
ÇAYCI, Sadi, “Hukuksal Açıdan Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeni
Ayaklanmaları ve Alınan Önlemler”, Silahlı Kuvvetler Dergisi Sayı: 369, Temmuz
2001
DABAFYAN, L. Panos, Son Havadis Gazetesi, 2, 4, 6 Mayıs 1979.
92
GAĐLLARD, G, Türk-Ermeni Sorunu, Farklı Yönleriyle Ermeni Sorunu,
Nergiz Yayınları, Đstanbul,2005
GEZGĐN, Suat : “Ermeni Soykırım Yasası Bağlamında Türkiye Avrupa
Birliği Đlişkileri”, (Çevrimiçi)http://www.ermenisorunu.gen.tr/, 2 Mayıs 2007.
GÖKA, Erol, "Ermeni Sorunu"nun (Gözden Kaçan) Psikolojik Boyutu,
http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler
GÖKDEMĐR , Ayvaz “Ermeni Sorunu Üzerine Yorumlar ve Öneriler”,
Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Subat 2001
GÖKTEPE, Cihat, ve KIZILKAYA, Oktay, Ermenilerde kilise ve
Milliyetçilik iliskisi ve tehcir kanunu, Dünden bugüne Türk-Ermeni iliskileri,
Ankara, Haziran 2003
GÜRÜN, Kamuran , “Ermeni Dosyası”, 5. Baskı, Rüstem Yayınevi,
Đstanbul, Haziran, 2005
HALAÇOĞLU, Yusuf , “Ermeni Tehciri”, Đstanbul, 0cak 2006
HALAÇOĞLU, Yusuf, Ermeni Tehcirine Dair Gerçekler (1915), Türk
Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 2001
HAVHANNES, Katchaznouni, Lozan Antlaşması’ndan Günümüze
Ermeniler, Zikreden: Azmi Süslü, Türk Tarihinde Ermeniler,
Http://www.abgs.gov.tr/index.php?p=25643&l=1
Http://www.belgenet.com/arsiv/ab/ap_morillon.html
Http://www.teror.gen.tr/turkce/yurtdisi/diger/index.html
Http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/ozet/bakis.html
ĐLHAN, Atilla, Cumhuriyet, 8 Aralık 2000.
ĐZGĐ, Ömer, “Ermeni Sorununa Genel Bakış”, Yeni Türkiye Dergisi,
Ocak-Şubat, 2001
93
KALUSTYAN, Şinark, Son Havadis Gazetesi, 8 Ocak 1970.
KANTARCI, Şenol, “Tarihi Boyutuyla Ermeni Sorunu”,
www.balikesir.edu.tr/ ~ akolbasi / ermeni sorunu,10.11.2005
KASIM, Kamer, Uluslar arası Đlişkiler Boyutuyla Ermeni Sorunu,
Ermeni Sorunu, Đddialar Gerekleri, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce
KASIM, Kamer, “Ermeni Sorunu ve AB Üyelik Süreci” Journal of Turkish
Weekly, http://www.turkishweekly.net/turkce/makale.php
KOÇAŞ, M. Sadi : Tarihte Ermeniler ve Türk Ermeni ilişkileri, 4.baskı,
Đstanbul, Kastaş A.S. Yayınları, Ağustos 1990.
KODAMAN, Bayram, “Ermeni Meselesi (Tarihi ve Siyasi Bir
Değerlendirme)”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 2001
KOLOĞLU, Orhan, “Ermeni Terör Örgütü ASALA Hangi Şartlarda,
Nasıl Ortaya Çıktı? Batı, Bu Örgüte Ne Zamana Kadar Göz Yumdu? Đki
Kutuplu Bir Dünyanın Soğuk Savaş Şartlarında Ermeni Sorunu Nasıl Şekillendi?”,
Popüler Tarih Dergisi, Nisan 2001, s. 68- 72.
KUMKALE, Tahir, Tamer, Diaspora Ermenileri’nin Soykırım Yalanları
ve Mücadele Yöntemlerimiz, Pegasus Yayınları, Birinci Baskı, Đstanbul, 2007
KURAN, Ercüment, “Başlangıcından Günümüze Ermeni-Türk ilişkileri”,
Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 2001
LAÇĐNER, Sedat, “11 Eylül ve Ermeni Terörü”,
www.haberbilgi.com/haber/ermeni/sta-0111/11eylul.html - 42, 23/02/2006
LÜTEM, Ö. E, Güncel Boyutuyla Ermeni Sorunu, Ermeni Sorunu,
Đddialar Gerekleri, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale
ÖKE, M. Kemal, Yüzyılın Kan Davası Ermeni Sorunu 1914–1923, Aksoy
Yayıncılık, 5. Baskı, Đstanbul,2001
94
ÖZDEMĐR, Haluk, “Diaspora Ararat’ı Ararken: Ermeni Kimliği ve
Soykırım iddiaları”, ASAM- Ermeni Araştırmaları; Tarih, Politika, Uluslararası
ilişkiler Dergisi, Sayı:14-15, Ankara, 2004
ÖZDEMĐR, Hikmet.
1915 Tartışılırken Gözden Kaçırılanlar, Sarem
Yayınları, Ankara 2007
ÖZTEK, G. Sözde Soykırım Đddiaları Çerçevesinde Ermeni Meselesi ve
Türkiye Konferansı, BSM, Đstanbul,15 Kasım 2001
ÖZKAN, Z. Tarihsel Akış Đçerisinde Terörden Politikaya Ermeni
Meselesi, Đstanbul, 2001
SAKARYA, Đhsan, Belgelerle Ermeni Sorunu,
www.metin2.tv/kitap-ozetleri/14642-belgelerle-ermeni-sorunu
SELVĐ, Haluk, “Birinci Dünya Savası Sırasında Doğu Anadolu’da
Ermeni Politikaları”,
www.satemer.sakarya.edu.tr/pdf/birincidunyasavasiermpolitikalari.pdf,
12/01/2006.
SERT, Selahattin, Haçlıların Son Kurbanı Ermeniler 1,Kum Saati
Yayınları, Đstanbul, 2005
SEZGĐN, Niyazi, Mahmut, Ermenilerde Din, Kimlik ve Devlet, Platin
Yayınevi, Ankara, 2005.
SEZGĐN, Suat, “Ermeni Soykırım Yasası Bağlamında Türkiye Avrupa
Birliği Đlişkilerinin Değerlendirilmesi”, Müdafaa-i Hukuk Dergisi, Şubat
2001,http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler
SOYSAL, Mümtaz. Terrorist Attack At Orly, Ankara, 1985
SÜSLÜ, Azmi. “Lozan Antlaşması’ndan Günümüze Ermeniler”, Türk
Tarihinde Ermeniler, Kars Kafkas Üniversitesi Yayını, Ankara 1995
95
SÜSLÜ, Azmi, Gazeteciler Cemiyeti, Terör Örgütü PKK’nın Gerçek
Yüzü, Ankara, 1994
ŞEHĐRLĐ, Atila, “Osmanlı Devletinde ihtilalci Ermeni cemiyetlerinin
faaliyetleri ve Osmanlı Devletinin aldığı tedbirler”, Dünden Bugüne Türk-Ermeni
ilişkileri, Nobel Yayıncılık, Ankara, Haziran, 2003.
ŞEHĐRLĐ, Atila, Türkiye’de Bölücü Terör Hareketleri ve Devletin Aldığı
Tedbirler, Burak Yayınları, Đstanbul, 2000, s.214.
ŞĐMŞĐR, Bilal, “Ermeni Meselesi (1774–2005)”, Ankara, Ekim 2005
T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri, Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslarda ve
Anadolu’da Ermeni Mezalimi, Yayın No: 23
TACAR, Y. Pulat, “Ermenilere Soy kırımı Yapıldığı Savının Hukuksal ve
Ahlaki Açılardan Đncelenmesi”, Türk Parlamenterler Birliği tarafından düzenlenen
Tarihte Türk-Ermeni Đlişkileri Sempozyumu, Ankara, 13-14 Nisan 2001
TACAR, Y. Pulat, Hukuki ve Siyasi Boyutuyla Ermeni Sorunu, Ermeni
Sorunu, Đddialar Gerekleri, http://www.ermenisorunu.gen.tr/turkce/makaleler/makale
39.html
TACAR, Y. Pulat, “Avrupa Parlamentosunun 1987 Yılında Aldığı
‘Ermeni Sorununa Siyasal Çözüm’ Baslıklı Kararın Öyküsü”, Ermeni
Araştırmaları: Üç Aylık Tarih, Politika ve Uluslararası Đlişkiler Dergisi, Sayı:18, Yaz
2005, s. 60- 73.
TANER, Timur, 1915 ve Sonrası Türkler ve Ermeniler, 2.Baskı, Đmge
Yayınları, Ankara, 2001
TOKLU, Vefa, Uluslararası Đlişkiler, Đmaj Yayınevi, Ankara, 2006
TURHAN, Faruk, www.ceza-bb.adalet.gov.tr/makale/101.doc “Yeni Türk
Ceza Kanununda Uluslararası suçlar”, 05 /01/ 2006, http :// www. Avrupa
hukuku. com/2005/01/uluslar arası-ceza mahkemesi-kapsamındaki.html, 19/12/2005.
96
TÜRKKAYA, Ataöv, “Soykırım mı Değil mi?
http://strateji.cukurova.edu.tr/ ERMENI / 08.php, 09/03/2006.
URAS, Esat, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2.Baskı, Belge
Yayınları, Đstanbul,1987
ÜNAL, H, “Ne Hallere Düştük,
http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=526
YAVUZ, Nuri, “Sözde Ermeni Sorununun Gerçek Sebepleri” ,Yeni
Türkiye Dergisi, Ocak- Şubat 2001, sayı 37.
YENĐGÜN, Cüneyt, Türkiye ve Avrupa Birliği’nin Dış Politikalarının
Analizi, Tüm Yönleriyle Türkiye AB Đlişkileri, Elif Kitabevi Yayınları,
Đstanbul,2001
YILDIRIM. H, Ermeni Đddiaları ve Gerçekler, Can Yayınları, Ankara,
2000
YĐNANÇ, Refet, “Geçmişten Günümüze Ermeni Sorunu”, Yeni Türkiye
Dergisi, Ocak- Şubat 2001, Sayı 37.
Download