2006 YILI BAKANLAR KURULU KARARLI TÜRK KAZILARI ANTALYA KAZI ADI : ALANYA KALESİ BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Antalya İli, Alanya İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. M. Oluş ARIK KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Bilinen en eski yazılı arkeolojik veriler, kentin M. Ö. 3. yüzyıla inen bir geçmişi olduğunu ortaya koyar. Roma Çağına ait veriler büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. Bizans döneminde Kalonoros diye bilinen kent, zamanla küçülmüş ve Hisariçi’nden ibaret bir Kastra haline gelmişti. Burası, asıl önemini Selçuklu döneminde, Sultan I. Alâeddin Keykubad tarafından fethinden sonra kazanmıştır. Böylelikle, Doğu Akdeniz’de önemli bir liman ve saray-kent haline dönüşmekle kalmamış; aynı zamanda fatihinin adına nispetle Alâiyye adını alarak uzunca bir süre Selçukluların kışlık başkentliğini de yapmıştır. Bu bağlamda, bir Selçuklu Sultanının adını verdiği ilk ve tek Ortaçağ kentidir. Alanya, bu haliyle, özellikle Ortaçağa ait kentsel öğeleri ve Kızıl Kule, Tersane, Tophane ve Ehmedek gibi anıtsal yapılar ve yapı alanları ile aynı zamanda Türkiye’de en iyi korunabilmiş Selçuklu kentidir. Türkiye’de en iyi korunabilmiş Selçuklu Kenti olarak Alanya’da, Ortaçağ kent estetiğine yön veren imar faaliyetlerini anlamak ve bir Ortaçağ kentinin morfolojisini fizik - bütün olarak ortaya koymak amacıyla ilk çalışmalara Prof. Dr. M. Oluş ARIK başkanlığındaki bir ekip tarafından 1985 yılında yapılan yüzey araştırmalarıyla başlanmış; 1986 yılından itibaren sistemli arkeolojik kazılara geçilmiştir. Kültür Bakanlığı ve Ankara Üniversitesi’nin tahsis ettiği ödeneklerle 1985–1996 yılları arasında sürdürülen I. Dönem Kazılarında, İçkale’nin güney-doğu köşesinde, tarihî kaynaklarda sözü edilen, fakat zamanla ortadan kalkmış; yeri ve mimari özellikleri hakkında hiçbir bilgi bulunmayan Selçuklu Sarayı’nın harabesi bütünüyle ortaya çıkartılmış; planı, strüktürel özellikleri ve inşa tekniği anlaşılmış; diğer taraftan, kazılar sonucunda, bir kısmı Selçuklu dönemi için ünik sayılabilecek çini, fresko, boyalı alçı ve tuğla mozaiklerden oluşan zengin mimari dekor parçaları ile önemli sayıda ve çeşitliliğe sahip farklı tekniklerde ve atölyelerde üretilmiş kullanma seramiği, cam ve madeni parçalar ele geçirilmiştir. Ayrıca ilk kez, I. Alâeddin Keykubad’ın adı, lâkap ve unvanlarının yazılı olduğu yıldız formlu bir duvar çinisi ile aynı Sultana ait kurşun mühürlere de rastlanmıştır. Kaledeki II. Dönem Kazıları ve belgeleme çalışmaları, yine başta Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere zaman zaman Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü, Antalya Valiliği, Alanya Kaymakamlığı ve Alanya Belediyesi gibi kurumların sağladıkları ödeneklerle hâlen İçkale ve dışındaki yapı alanlarında devam etmektedir. KAZI ADI : ARYKANDA BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Antalya İli, Finike İlçesi, Arif Köyü KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Cevdet BAYBURTLUOĞLU KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Antalya İli, Finike İlçesi, Elmalı-Finike Karayolunun tam yarısında Arif Köyü yakınındaki Arykanda ören yerinde kazılar 1971 yılında başlamış ve günümüze dek devam etmiştir. 36 yıl sonunda: hemen hemen hepsi uzman olmayan kişilerce de rahatlıkla anlaşılabilir durumda olmak ve ufak restorasyon ve konservasyon çalışmaları ile sağlama yakın boyutta korunmuş olarak aşağıda sayılan yapılar ortaya çıkarılmıştır. Normal ölçülere göre yarı uzunlukta Stadion, 3500 seyirci kapasiteli Tiyatro; 600 seyirci veya dinleyici alabilecek büyüklükte Odeon (konser salonu); biri ticari amaçlı diğeri resmi işler için kullanılan iki Agora; Bouluterion (halk meclisi binası); Prytaneion (aksakallılar meclisi veya köy odası); biri Gymnasionla bitişik ve çok büyük, biri çok ufak, diğerleri orta büyüklükte altı Hamam binası, Nymphaeum (anıtsal çeşme binası); Sebasteion (İmparatorlara tapınım yapısı); Helios Tapınağı; Traianemum (Traian adına yapılmış Tapınak ve Formu); Latrina (genel tuvalet); biri büyük Bazilika ile daha küçük bir kilise; odalarının tabanları mozaik döşeli üç büyük villa ve çok sayıda alt katları işlik veya kiler olarak kullanılan özel konut; bazıları tapınak planlı yirmi kadar anıt mezar kent içerisindeki kalıntıları oluşturur. Hemen kent dışında Batı Nekropolü bitiminde kaya mezarları ve Aykırtça kaynağının bulunduğu kesimde bir kısmı kaya yüzeyine oyulma, bir kısmı duvar üzerinden giden su yolları görülmeye değer diğer eserlerdir. Ayrıca Arykanda’nın Hıristiyan ahalisinin oturduğu kale görünümlü yerleşim, Arif Köyü’nün Aykırtça veya Aykırıçay Mahallesi ile Çatallar Mahallesi arasında Elmalı-Finike karayolunun güneyinde bulunmaktadır. Burada da en az altı kilise kalıntısı saptanmıştır. KAZI ADI : AZİZ NİKOLAOS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Antalya İli, Demre İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Semiha Yıldız ÖTÜKEN KURUMU/ÜLKESİ : Hacettepe Üniversitesi Myra–Demre Aziz Nikolaus Kilisesi’nin, Likya hakimiyeti döneminden kalma bir Apollon Mabedi üzerine inşa edildiği varsayılmaktadır. 5. yüzyıl – 19. yüzyıla kadar uzanan dönemi kapsamaktadır. Yapı, yüzyıllar içinde sel felaketleri ve M.S. 529 yılındaki büyük depremde ciddi hasar görmüştür. Bu deprem sonrasında Myra toprakla örtülmüş, kilise de alüvyon dolguyla görünmez olmuştur. Kilise’nin 1. Yapı Dönemi, 6. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Yaşanan büyük deprem sonrasında, kentin yeniden kurulması sırasında bu yapı da yeniden inşa edilmiştir. Bu yüzyılda I. Justinyan, dönemin en önemli altın ve gümüş işlemeli kilise eşyalarını Aziz Nikolaos Kilisesi’ne adak olarak vermiştir. Kilise, bu yüzyıldan itibaren hac amaçlı ziyaretlerin yapıldığı bir kültür merkezi haline gelmiştir. Bölge 9. yüzyılın başlarında Harun El Reşit’in orduları tarafından işgal edilir ve bu sırada kilise de hasar görür. Yapı 9. yüzyılda kubbeli Bazilika formunda yeniden inşa edilir. Kuzey Afrika’dan 1034 yılında deniz yolu ile gelen Ziridler’in istilası sonucu yapıda yeniden hasar meydana gelir. Aziz Nikolaus’un 1087 yılında mezarı talan edilerek kemikleri Bari’ye kaçırılır. 11. - 12. yüzyılda kilise’nin kuzey ve güney bölümlerine ek yapılar inşa edilir. 1195 yılında yaşanan sel felaketi sonrasında yapının büyük bölümü alüvyon dolgu ile kaplanır. 1853 yılında Rus Çarı I. Nikola’nın maddi yardımlarıyla kilisenin tavan kısmı ortaya çıkarılır. 19 yüzyıl sonlarında Rus Arkeoloji Enstitüsü’nün çalışmalarıyla kilisenin çatı örtüsü ve galeri katı yenilenmiştir. 1963–64 yıllarında Antalya Arkeoloji Müzesi tarafından doğu ve güney bölümler toprak dolgudan temizlenmiştir. 1989 yılında Kültür Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi’nce başlatılan kazı çalışmaları Prof. Dr. Yıldız ÖTÜKEN tarafından yürütülmekte olup, duvar resimlerinin konservasyonu devam etmektedir. “1989- 2005 Yılı Demre-Myra Aziz Nikolaos Kilisesi Kazısı ve Duvar Resimlerini Koruma-OnarımBelgeleme Çalışmaları”, KST Yayınları, 1990-2006, 111“St. Nicholas Churches in Anatolia and Trace“, Doç.Dr. E. Atalay‘a Armağan Kitabı, İzmir 1991, 123-130. “Demre Aziz Nikolaos Kilisesi Kazısının Ortaçağ Araştırmalarına Katkısı”, Ege Üniversitesi Yıllığı IX (1998), 85-102. “Demre-Myra-Aziz Nikolaos Kilisesi Kazısında Yeni Sonuçlar”, VI. Ortaçağ Türk Dönemi Kazıları ve Araştırmaları Sempozyumu, 8-9 Nisan Kayseri 2002, Erciyes Üni., Kayseri 2002, 585-599. “2003 Yılı Demre-Myra Aziz Nikolaos Kilisesi Kazısı ve Duvar Resimlerini Koruma-Onarım-Belgeleme Çalışmaları”, KST XXVI, 2005, 111--126. KAZI ADI : BADEMAĞACI HÖYÜĞÜ BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Antalya İli, Merkez İlçeye bağlı KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Refik DURU KURUMU/ÜLKESİ : İstanbul Üniversitesi Bademağacı, Antalya'nın 50 km kuzeyinde, Toros Dağları’ndan yaylaya geçit veren Çubuk Beli’nin 4 km. kuzeyinde, Bademağacı Beldesi yakınlarında 9 m. yüksekliğinde, 100 x 200 m. boyutlarında bir höyüktür. Bölgenin en erken Neolitik yerleşmesidir. Ayrıca İlk Tunç-Orta Tunç Çağı yerleşmeleri ve küçük bir kilise bulunmaktadır. Bademağacı'nda en geç yerleşmeler, dört yapı katıyla İlk Tunç Çağı'na aittir. Höyüğün orta kesimlerinde, yalnızca çanak çömlekle bilinen iki yapı katıyla Son Neolitik ya da İlk Kalkolitik Çağ gelmektedir. En erken yerleşmeler ise üç yapı katıyla İlk Neolitik Çağ'a aittir. 1958'de D. FRENCH tarafından bulunan ve J. MELLAART tarafından Kızılkaya adıyla tanıtılan höyüğün [Mellaart 1961b:159], Prof. Dr. Refik DURU'nun araştırmaları sonucu Bademağacı Höyüğü olduğu anlaşılmıştır. 1993 yılında başlayan kazılar, Prof. Dr. Refik DURU başkanlığında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı'nca yürütülmektedir. KAZI ADI : KARAİN MAĞARASI BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Antalya İli, Yeniköy – Yağca Köyü, Çadır KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Işın YALÇINKAYA KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi M. Ö. 350.000 – M. S. 6 yüzyıl bugün için bilinen tarihleridir. Alt tabakalara doğru inildikçe M. Ö. 350. binden daha eski tarihler elde edilecektir. Yapılandırma çalışmaları devam etmektedir. Verilen tarihlerden de anlaşılacağı gibi Karain Mağarası, Alt Paleolitik (Alt Yontmataş Çağı)‘ndan başlayarak Klasik Çağ da dahil olmak üzere çok uzun süre iskan edilmiş ve kullanılmıştır. Yalnız Türkiye çapında değil, dünya çapında öneme sahip ünik bir mağaradır. Tek bir mağara olmaktan çok bir mağara kompleksi özelliğine sahiptir. A, B, C, D, E, F, G adı verilen yedi göze sahiptir. Bugüne kadar bu gözlerden yalnızca E, B ve C gözleri kısmen kazılabilmiştir. Karain Mağarasının esas önemi, Anadolu’nun en karanlık ve dolayısıyla en az bilinen Prehistorik Çağlar bağlamında verdiği bilgi ve verilerde kendisini ortaya koymaktadır. Anadolu kronolojisinin çok uzun süren ve ağır seyreden başlangıcını kurmaya olanak vermektedir. Bilindiği gibi bu çağlarda Avrupa, Amerika ve Asya’nın büyük bir kısmı buzul takkesi altında insan yaşamını engelleyen alanlara sahipken, Türkiye bu takkenin dışında kalmaktaydı ve insanın yaşaması için uygun doğa koşulları sunan imtiyazlı bir coğrafyaya sahipti. Bu durumu kanıtlayan dünyanın en önemli sitlerinden biri de hiç kuşkusuz ki Karain Mağarası’dır. Nitekim söz konusu mağara bir yandan Paleolitik ve Epi-paleolitik çağ boyunca Anadolu’da yaşamış olan insanların yaşam biçimlerinin evrimine ışık tutarken öte yandan verdiği mikro ve makro hayvan kalıntıları, yumuşakça kabukları, odun kömürü örnekleri, bitki tohumları ve polenleri ile Anadolu paleoekolojisinin aydınlatılmasına da büyük katkılar sağlamaktadır. Karain ve çevresindeki mağaralar (Kızılin, Mustanini, Sırtlanini, Çarkini, Öküzini, Koyunini, Güvercinini vb.) 1946–1958 yıllarında Prof. Dr. İ. Kılıç KÖKTEN tarafından tespit edilmiştir. Prof. Dr. I. Kılıç KÖKTEN tarafından 1974 yılına kadar çeşitli aralarla kazılmıştır. 1985 yılında Işın Yalçınkaya başkanlığında, Tübingen Üniversitesinden Profesör Hansjürgen MÜLER-BECK’in katılımıyla kazılar yeniden ele alınmıştır. “E” ve “B” gözlerinde kontrol kazıları yapılmıştır. 1986–1988 yıllarında yalnızca Türklerden oluşan bir ekiple yapılan kazılar 1989 yılından itibaren Liège Üniversitesi, Harvard Üniversitesi, Paris’deki Institut de Paléontologie Humain et de Préhistoire’dan katılan çok sayıda çeşitli alanların uzmanlarından oluşan ekiplerle sürdürülmüş ve sürdürülmektedir. Seçilmiş Kaynakça Yalçınkaya,I., Otte,M., Bar-Yosef,O., Kozlowski,J., Leotard,Jean-Marc., Taşkıran,H., (1992). “Karain 1991. Recherches Paléolithiques En Turquie Du Sud, Rapport Provisoire”, Paleorient, 18,2: 109122. Yalçınkaya,I., Otte,M., Bar-Yosef,O., Kozlowski,J., Leotard,Jean-Marc., Taşkıran,H., (1993). “The Excavations At Karain Cave. Southwestern Turkey: An Interim Report”, The Paleolithic Prehistory Of The Zagros-Taurus, V: 101-117. Otte,M., Yalçınkaya,I., Bar-Yosef,O., Kozlowski,J.,K, Léotard,J-M., Taşkıran,H., Noiret,P., Kartal,M., (1999). “The Anatolian Palaeolithic: Data and Reflections” The Palaeolithic Archaeology of Greece and Adjacent Areas, (Proceedings of the Icopag Conference, Ioannina, September 1994) British School at Athens Studies, Volume 3: 73-85. Otte,M., Yalçınkaya,I., Kozlowski,J., Taşkıran,H., Bar-Yosef,O., (1996) . “Paléolithique ancien de Karain (Turquie)”, Anthropologie et Préhistoire, t.107: 149-156. Otte,M., Yalçınkaya,I., Taşkıran,H., Kozlowski,J.,K., Bar-Yosef,O., Noiret,P., (1995). “The Anatolian Middle Paleolithic: New Research At Karain Cave”, Journal Of Anthropological Research, 51,4: 287299. Otte,M., Yalçınkaya,I., Kozlowski,J., Bar-Yosef,O., Taşkıran,H., Noiret,P., (1995). “Evolution Technique Au Paléolithique Ancien De Karain (Turquie)”, L’Anthropologie, 99,4: 529-561. Otte,M., Yalçınkaya,I., Taşkıran,H., (2003). “Le Paléolithique de Turquie”, Dossiers d’Archeologie, No.281:10-13 KAZI ADI : OLYMPOS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Antalya İli, Kemer İlçesi KAZI BAŞKANI : Doç. Dr. Yelda OCAY UÇKAN KURUMU/ÜLKESİ : Anadolu Üniversitesi Olympos Antik Kenti, Anadolu’nun güney-batısında yer alan ve antik kaynaklarda da Likya olarak sözü geçen bölgede bulunmaktadır. Kentin ortasından geçmekte olan Olympos nehri kenti kuzey-güney yönünde bir anlamda ikiye bölmektedir. Kentin kuzey tarafı deniz kenarında olup, topografik olarak deniz seviyesinden yaklaşık olarak 50 m. yükseklikte yer alan ve Akropol tepesi olarak adlandırılan bölümle başlar. Antik kentin yapıları arasında Kuzey ve Güney Kale, Mozaikli Yapı, Kiliseler, Tapınak, Lykiarkh’ın Mezarı, Liman Anıtsal Mezarları, Liman Bazilikası, Tiyatro, Hamamlar sayılabilir. Antik Likya’nın en önemli liman kentlerinden biri olan Olympos Antik Kenti’nde ilk kazılar 1991–1992 yıllarında Antalya Müzesi Müdürlüğü başkanlığında yapılmıştır. 1999 yılında kentte bir ön araştırma yapılmış, 2003 yılına kadar ise Antalya Müzesi Müdürlüğü başkanlığında ve Prof. Dr. Ebru PARMAN’ın yer aldığı bir ekiple araştırma ve tespit çalışmaları gerçekleştirilmiştir. 2006 yılından itibaren Doç. Dr. Yelda OLCAY UÇKAN başkanlığında kazı çalışmalarına başlanmıştır. Seçilmiş Kaynakça: Atilla,İ.A., “Olympos Mezar Odası Kurtarma Kazıları” Müze Kurtarma Kazıları Semineri, sf.105-128, 1992 Atvur, O. “Olympos Antik Kentin (1991-1992) Çalışmaları”, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Dergisi,Sayı 88, sf. 13 -31 Olcay Uçkan,B.Y., Olympos in thr Middle Ages”, Newsletter of the Society fort he Medieval Meditarrenean, vol.9, 25 – 27, 2005 Olcay Uçkan,B.Y. ve Mergen,Y., “Olympos Antik Kenti Çalışmaları 2004” Anadolu Akdenizi Arkeoloji Haberleri, Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü Yayınları, 2005-3 Antalya, 149-152 Parman,E., Olcay,B.Y, “Olympos’un Ortaçağ Dokusu” III. Uluslarası Likya Sempozyumu, 7-10 Kasım 2005, Antalya (baskıda) KAZI ADI : PATARA BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Antalya İli, Kaş İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Fahri IŞIK KURUMU/ÜLKESİ : Akdeniz Üniversitesi Patara’nın kentsel oluşumu ve gelişimi konusundaki bilgilerimiz salt yer dokusunda ve yüzeyde gözlemlenebilen mimari kalıntılarla sınırlıdır. Kent büyüktür; Doğucasarı Akropol suru ile Alakür sırtındaki batı “suru” arası ve güneyde liman ağzında yükselen Kurşunlutepe ile kuzeyde kente giriş konumundaki Kısık Geçidi arası alan yaklaşık 100 hektar ölçülür. Doğuda Fırnaz Koyu ya da onun kuzey yukarısından geçen Antik su yolu Delikkemer’le sonlanan geniş dağlık alandaki hemen her tepe düzlüğünde yapı kalıntıları vardır; Erentepe’deki en yüksek olanıdır, Ksanthos Vadisi’ne egemen konumuyla da gözetleme işlevli bir “karakol” olmalıdır. Gökdere, Makbara, Yalı, Tavas, Muarönü, Muarkürü, Gemicikönü, Gemicik, Kulaksız ve Gürlen’deki kalıntılar, kent merkezinden uzak olmayan çiftlik yerleşimlerinden kalmadır. Merkezi oluşturan geniş alan, sık bitki örtüsü, bataklık ve kum altındadır; bu doğal doku, kentsel dokuyu gizler. Tepecik Akropolü’ndeki surlar, düzset sekileri ve -biri parçalanmış- iki semerdam lahitli oda mezar ile Doğucasarı surları ve dört kaya mezarı, belki Adatepe kule duvarı dışındaki diğer kalıntılar Roma ve Bizans Dönemi’ndendir; kent, genel mimari dokusuyla tam bir “Romalı” görüntü sergiler. Ve “Romalılık”, bir Likya Birliği ve Likya Eyaleti, olasılıkla da Likya - Pamphylia Eyaleti başkentinde tiyatrosunun Pompeius Tiyatrosu’na, tapınağının ve anıt mezarlarının Roma tapınaklarına, hamamlarının Pompei hamamlarına, Miliarium Lyciae’sinin Augustus’un Miliarium Aureum’una benzetilişine dek işlemiştir. Bu dokunun bir parçası olan kente girişin simgesi Mettius Modestus Onur Takı’nın, Hadrian Granariumu’nun, sütunlu ana caddenin “Romalılığı” da şaşırtmaz. Bu olgu özellikle, “yazı ve dil, kültür ve sanatın kimliğinde belirleyicidir” öngörüsünü de çürütür; çünkü bir “imparatorluk” olmanın gereği Roma, yazılan yazıya ve konuşulan dile karışmamıştır. Hellence ve Latince çift dilli yazıtların varlığı, Patara’nın “eyalet başkenti” olmasının bir gereğidir. Patara’yı, Ksanthos Irmağı’nın getirdiği alüvyonlarla 15.000 yıl kadar öncesinden başlayarak oluşan ve giderek genişleyen delta düzlüğü biçimlendirir. E. Öner’in “günümüzden 3.000 – 2.000 yıl öncesinde” öngördüğü jeomorfolojik araştırma sonuçları; Likya’nın bereketi olan, yüreği olan Ksanthos Vadisi’nin en geç Tunççağ başlangıcında Letoon çizgisine genişlemesine engel sayılmamalıdır. Çünkü Patara, anılan zamanla örtüşen “Erken Demirçağ ve Romaçağı”nda artık doğudan karaya Fırnaz kıyısı üzerindeki dar bir sırtla bağlı, kuzeyi ve batısı bataklıklarla kuşatılmış, zor geçit veren dağlık bir yarımada ucunda bir koy olmamalıdır. Kuzeyini kuşatan eskinin “Eşen Körfezi” de, kentin doğal kapısı önemindeki Kısık Geçidi çevresine dek dolmuş, vadiyle organik bağ o zamanlar kurulmuş olmalıdır; çünkü bu oluşum, kent kuruluşunda da belirleyicidir. Patara Antik Kenti’nde Prof. Dr. Fahri IŞIK başkanlığında kazı çalışmaları devam etmektedir. Ayrıntılı bilgi: http://www.akdeniz.edu.tr/fenedebiyat/arkeo/bproje/patara.htm KAZI ADI : PERGE BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Antalya İli, Merkez İlçe, Aksu Belgesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Haluk ABBASOĞLU KURUMU/ÜLKESİ : İstanbul Üniversitesi Pamphylia Bölgesinin en önemli kentlerinden biri olan Perge, bugünkü Antalya ili Aksu beldesinde yer almaktadır. Perge’de ilk kazılar 1946 yılında Ord. Prof. Dr. Arif Müfid Mansel başkanlığında başlamış, 1967 yılına kadar aralıklarla devam etmiştir. Bu tarihten itibaren İstanbul Üniversitesi adına düzenli bir şekilde sürdürülen kazılara 1973 yılından itibaren İ.Ü.Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr.Jale İNAN başkanlık yapmıştır. Kazılar 1988 yılından itibaren Prof. Dr. Haluk ABBASOĞLU başkanlığında yürütülmektedir. Perge kentinin kuzeyinde, yüksek bir plato üzerinde yer alan Akropolis’in Roma öncesi yerleşimini arkeolojik açıdan aydınlatmak amacıyla Almanya Giessen Üniversitesi Klasik Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. WOLFRAM Martını ile Alman Bilimler Akademisi’nin (Deutsche Forschungsgemeinschaft) desteğiyle 1994 yılında başlanan "Roma Öncesi Perge" adlı ortak projenin ilk sonuçları, 1994–1997 arası çalışmalarını kapsayan “Die Akropolis von Perge” isimli monografik yayınla 2004 yılında bilim dünyasına sunulmuştur. Bu projede bugüne dek elde edilen bulgular Akropolis'de yerleşimin Kalkolitik Çağ'a kadar indiğini ortaya koyarak, bölge ve Anadolu arkeolojisine büyük katkılar sağlamıştır. Akropolis ortak projesine, 1997 sonrası çalışmaların değerlendirildiği yayın çalışmaları için 2004 yılı kazısı sonunda bir süre ara verilmiştir. Son iki yıldaki diğer kazı çalışmaları kentin Batı Nekropolisi ve Sütunlu Caddesi’nde yoğunlaşmıştır. Konut-gömüt ilişkisini araştırmak üzere Batı Nekropolü'nde 1996 yılından beri sistemli araştırmalar, kazı ve onarım çalışmaları devam etmektedir. Şimdiye kadar yapılan çalışmalar sonucu Nekropolis’in çok çeşitli mezar tipleri içerdiği anlaşılmış ve Roma Çağı’na ait anıtsal görüntüsü, yapılan çalışmalar sınırlı bir alanı içerse bile, kendini göstermiştir. Nekropolis tüm buluntuları, genel planı, tek tek lahitleri ve iskeletleriyle ayrı ayrı incelenmektedir. Anıtsal Hellenistik Kuleli avluda sürdürülen çalışmalar kentin Hellenistik Dönem sonrası şehircilik açısından gelişimini saptamayı gerekli kılmıştır. Bu bağlamda kentin kuzey-güney sütunlu caddesinde yapılan kazılarda dükkânlar açığa çıkarılmış ve özenli işçilik gösteren heykel parçaları bulunmuştur. Bunun yanı sıra, kuzey-güney ve doğu-batı doğrultulu sütunlu caddelerin kesiştiği kavşağın biraz güneyinde sürdürülen çalışmalarda, alanın bu kısmının genişletildiği saptanmıştır. Ayrıca onarıma yönelik düzenlemeler, sütun kaldırma (anastylosis) uygulamaları ile küçük eserlerin koruma ve onarımlarına her yıl düzenli olarak devam edilmektedir. Merkezi Paris’de bulunan A.I.E.M.A’nın (Association Internationale pour l’Etude de la Mosaique Antique) önderliğinde başlayan mozaik corpusu çerçevesinde, 2004 yılında başlanılmış mozaiklerin belgelenmesi, çizimi ve onarımına yönelik proje devam etmektedir. Seçilmiş Kaynakça: Abbasoğlu, H.- Martini, W. (eds.), Die Akropolis von Perge, Survey und Sondagen 1994–1997, Band 1, Mainz, Philipp von Zabern, 2003. Abbasoğlu, H. “Zur Geschichte der Ausgrabungen in Perge”, Die Akropolis von Perge, Survey und Sondagen 1994–1997, Band 1, ed. H. Abbasoğlu-W.Martini, Mainz, Philipp von Zabern, 2003, 1– 11. Abbasoğlu, H., “The Founding of Perge and Its Development in the Hellenistic and Roman Periods” Urbanism in Western Asia Minor, Ed.: D. Parrish, Journal of Roman Archaeology, Supplementary Series 45, 2001, 172–188. Abbasoğlu, H., "The Perge Excavations", Istanbul University's Contributions to Archaeology in Turkey, İstanbul, 2001, 211–216. Mansel,A.M., “Ausgrabungen in Pamphylien 1957-1972”, AA 1975, 81-96. Mansel,A.M., “Antalya Bölgesinde (Pamfilya) 1943 Yılı Sonbaharında Yapılan Arkeoloji Gezisine Dair Kısa Rapor”, Belleten 9, sf.:33, 1945, 135-145. Mansel,A.M., Akarca,A. , Pergede Kazılar ve Araştırmalar, Ankara, 1949. KAZI ADI : RHODİAPOLİS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Antalya İli, Kumluca İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Nevzat ÇEVİK KURUMU/ÜLKESİ : Akdeniz Üniversitesi Antalya İli’ne 90 km. uzaklıktaki Kumluca’nın 4 km. kuzey-batı arkasında görülen tepelerdedir. Adından da anlaşıldığı üzere Gagi, Faselis, Korydalla ve Olympos gibi Rodos kolonisidir. Kentin en ünlü siması Opramoas’tır ve en iyi bilinen yapısı da Opramoas anıt mezarıdır. Opramoas anıtının kalıntılar tiyatro sahne binasının üzerinde ve güney alanında yığılıdır. Görünen kalıntılar Roma ve Bizans Dönemine aittir. Hellenistik Dönem tiyatrosu, Stadion, Hamam kompleksi, Hellenistik Sur Kulesi, Kaya mezarları, Aquadukt görülebilen kalıntılar arasındadır. En geç kalıntılar M. Ö. 7. yüzyıla ait olabilirler. Yerleşim bu tarihle birlikte terk edilmiş olmalıdır. 2006 yılında Rhodiapolis antik kentinde Prof. Dr. Nevzat Çevik başkanlığında kazılara başlanmıştır. 2006 sezonunda, Roma Hamamı, Hellenistik Dönem Tiyatrosu, Roma Dönemi Agorası ve iki katlı stoa’sı kazıları gerçekleştirilmiştir. Ayrıca ana caddenin merkezdeki kesiminden bir bölümünde kazılar gerçekleştirilmiş, Opramoas Anıtı ve Sebasteion ile tapınakların çevre düzenlemeleri ve alan kazı-temizlikleri yapılmış. Kentin büyük kısmındaki bitki ve ağaç temizliğiyle yüzey molozları temizliği tamamlanmıştır. Tiyatro ve Hamam’da ön restorasyon çalışmaları yapılmıştır. KAZI ADI : SİDE TİYATROSU BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Antalya İli, Manavgat İlçesi, Side Belgesi KAZI BAŞKANI : Ülkü İZMİRLİGİL KURUMU/ÜLKESİ : Emekli Antalya İli, Manavgat İlçesi, Side Beldesinde yer almaktadır. Antik Tiyatro, Kent Merkezinde, Agora ve Müzenin (M. S. 5. - 6. yüzyıldan kalma Hamam Binası) yanındadır. Roma tiyatroları özellikleri taşımaktadır. İki katlıdır. Birinci kat doğal yükselti üzerine, ikinci kat tonozlu galeriler üzerine yapılmıştır. Şehrin merkezinde ve yarımadanın en dar yerindedir. Cavea’sı yarım daireyi aşan 119 m. çapında bir kavis teşkil etmektedir. 15.000 kişi alabilmektedir. Orkestra yarım daireyi aşan bir kavis biçimindedir. Sahne binası üç katlıdır. M. S. 2. yüzyılda yapılmıştır. Geç İmparatorluk döneminde Arena, M. S. 5. - 6. yüzyıllarda Açık Hava Kilisesi olarak kullanılmıştır. 1948 yılından itibaren Ord. Prof. Dr. Arif Müfid MANSEL başkanlığında kazı yapılmıştır. Günümüzde Ülkü İzmirligil başkanlığındaki ekip tarafından kazı çalışmalarına devam edilmektedir. Üst kat tribününde çökmeler olduğu için kullanılmamaktadır. Kültürel içerikli organizasyonlarda yalnızca alt kat tirübünü kullanılmaktadır AYDIN KAZI ADI : KADI KALESİ (ANAIA) BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Aydın İli, Kuşadası İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Zeynep MERCANGÖZ KURUMU/ÜLKESİ : Ege Üniversitesi Kuşadası İlçe merkezinin yaklaşık 8 km. güneyinde yer alan Kadı Kalesi’nin tarihi, çevresini kuşatan Ortaçağ Kalesi ile üzerinde yer aldığı höyükle M. Ö. 3. bine kadar inmektedir. 2002 yılında Bizans sur duvarının güney-batı köşesinde yapılan kazılarda gün ışığına çıkartılan Hitit üslubundaki bronz fırtına tanrısı heykelciği, bölgenin M. Ö. 2. bindeki tarihi için yeni açılımlarda bulunmaya fırsat verecek bir buluntu olarak değerlendirilmektedir. Hellenistik Dönemi nasıl geçirdiği bilinmemesine rağmen, mezar taşları Roma Döneminde burada bir Hera Tapınağı olduğunu işaret etmektedir. Kale, Hıristiyanlığın resmi din olarak kabul edilmesinden sonra piskoposluk merkezi olmuştur. Bizanslılar, Cenevizler, Venedikler, Türkler ve Katalanlar arasında el değiştiren Kale, 1300’lü yılların başında Türklerin eline geçmiştir. 14. yüzyılı Aydınoğulları’nın yönetiminde geçiren Kale, 15. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı yönetimi altına girmiştir Kadı Kalesi’ndeki kazı çalışmalarına 2001 yılında Aydın Müze Müdürlüğü başkanlığında başlanılmıştır. Söz konusu kazılar 2002 yılından bu yana, Bakanlar Kurulu kararı ile Ege Üniversitesi, Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Zeynep MERCANGÖZ başkanlığındaki bir ekip tarafından sürdürülmektedir. Kadı Kalesi kazı çalışmalarının amacı kalenin ortaya çıkarılmasının yanı sıra, açığa çıkarılan kültür varlıklarının konservasyon ve restorasyonlarının gerçekleştirilmesine yöneliktir. KAZI ADI : MAGNESİA BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Aydın İli, Germencik İlçesi, Ortaklar KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Orhan BİNGÖL KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Aydın’ın Germencik ilçesi, Ortaklar beldesine bağlı Tekin köy sınırları içinde, Ortaklar - Söke Karayolu üzerindeki Antik Kent (Menderes Magnesia’sı), Hellenistik Dönem'de en görkemli günlerini yaşamıştır. Kuruluş mitosuna ve Antik kaynaklara göre Magnesia, Thessalia'dan gelen, "Magnet" olarak bilinen ve Anadolu'ya ilk gelen Hellenler arasında sayılan bir kavim tarafından kurulmuştur. Magnetler, Leukippos adındaki efsanevi liderin öncülüğünde ve Apollon’un kehanetiyle bildirildiği şekilde Girit Adası üzerinden Anadolu'ya gelirler. O zaman bir körfez olan bugünkü Bafa Gölü ve Samsun Dağı yöresinde karaya çıkarlar. Sonradan Magnesia adını alacak olan Mandrolytia Kentini, Leukippos'a olan sevgisi nedeniyle kendilerine Kentin kapısını açan kral Mandrolytos'un kızı Leukophryene sayesinde ele geçirirler. Leukophryene, yerel bir tanrıça adı ve Magnesia'nın baş tanrıçası Artemis'in ön adıdır. Lydia kralı Gyges (M. Ö. 680 – 652) tarafından ele geçirildiği, M. Ö. 657'de Kimmerler tarafından tahrip edildiği, Miletos'un yardımlarıyla yeniden inşa edildiği ve M. Ö. 530'larda Persler'in eline geçtiği bilinen bu kentin yeriyse hala bulunamamıştır. “İlk” ya da “Eski” anlamında Palaimagnesia olarak adlandırabileceğimiz bu kent Antik Çağ’da konumu nedeniyle "Magnesia ad Maeandrum" (Menderes Nehri kenarındaki Magnesia) olarak bilinmekteydi. M. Ö. 460'larda Pers Kralı I. Artakserkses'in sürgüne gönderilen Atinalı komutan Themistokles'e verdiği, onun da kendine başkent yaparak ölünceye kadar yaşadığı ve yalnız sikkeleriyle tanınan bu ilk Magnesia'nın M. Ö. 399'da terk edildiği bilinmektedir. Gümüş Dağı (Thorax) yamaçlarında, Arkaik Dönem'den beri orada bulunan Artemis Leukophryene Tapınağı’nın olduğu yerde kurulan ikinci (bugünkü) Magnesia’nın, artık Menderes değil de, onun bir kolu olan Antik Lethaios (Gümüş Çay) kenarında yer almasına karşın eskisi gibi "Magnesia ad Maeandrum" olarak tanımlanması sürdürülmüştür. Kentin taşınmasına neden olarak da, hem Magnetler'in Persler' e karşı daha güvenli, surla çevrili bir kente gereksinim duymaları, hem de Menderes'in alüvyonlarının kenti tehdit eder duruma gelmesi, bataklık ve bunun getirdiği sorunlar gösterilmektedir. İonia’da, Ephesos, Priene, Tralleis üçgeni ortasında, bu kentleri birbirine bağlayan yollar üzerinde önemli bir ticari ve stratejik konuma sahip olan Magnesia, tahıl üretimi ve bugün olduğu gibi inciriyle ünlüydü. Persler tarafından ele geçirilmiş, Makedonya kralı Büyük İskender'e (M. Ö. 336 – 323) kadar onların yönetiminde kalmıştır. Önce Seleukos, daha sonra da Pergamon Krallığı’na bağlı kaldığı yıllar ise kentin en görkemli dönemi olmuştur. Roma İmparatorluğu zamanında Magnesia bağımsız bir kentti ve M. S. 3. yüzyıla ait kent sikkelerinde kendisini Asia'nın (Anadolu'nun) 7. kenti olarak nitelendirmekteydi. Bizans İmparatorluğu dönemindeyse, 12. yüzyıla kadar piskoposluk merkezi olduğu bilinmektedir. Magnesia'da ilk kazı 1842 - 1843'te Fransız hükümeti adına arkeolog ve gezgin Charles Texier (1802 – 1871) tarafından gerçekleştirilmiş, Artemis tapınağı frizlerinin bir bölümü Paris, Louvre müzesine götürülmüştür. Kent hakkındaki asıl bilgilerse 1891 – 1893 arasında Berlin Müzeleri adına Carl Humann tarafından yapılan kazılara dayanmaktadır. Toplam 21 ay süren bu kazılar, Tiyatro, Artemision, Agora, Zeus Tapınağı ve Prytaneion'da yürütülmüş, ortaya çıkarılan heykeller İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne ve Berlin Pergamon Museum’a gönderilmiştir. Son kazılar 1984 yılından bu yana T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı adına Ankara Üniversitesi, Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Orhan Bingöl başkanlığında sürdürülmektedir. Seçilmiş Kaynakça: Humann,C. Kohte,J. Watzınger,C. Magnesia am Mäander. Bericht über die Ergebnisse der Ausgrabungen (1904). Bingöl,O. Zu den neueren Forschungen in Magnesia am Mäander, Hermogenes und die hochhellenistische Architektur, Ed. Hoepfner-Schwandner (1990), 63–68. Bingöl,O. Menderes Magnesiası, Magnesia ad Maeandrum, 1998 (türkçe,ingilizce, almanca) Bingöl, O. Pergamon und Magnesia, IstMitt 54, 2004, 485-489. Bingöl,O. Menderes Magnesiası-Magnesia on the Meander - THEATRON ,Magnesia Ad Maeandrum Monografileri 1 (MMM1), 2005 (türkçe, ingilizce ). Ayrıntılı bilgi için: www.magnesia.org KAZI ADI : NYSA BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Aydın İli, Sultanhisar İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Vedat İDİL KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Karia Bölgesi’nin önemli merkezlerinden biri olan Nysa Antik kenti, Aydın İli, Sultanhisar İlçesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Antik Kent, dik bir boğazın iki yanına kurulmuş olup romantik bir görünüme sahiptir. Arazinin topografik yapısına uygun olarak kentteki yapılar, meydan ve sokaklar tonozlu alt yapılarla desteklenerek inşa edilmiştir. Antik Çağlardaki kentsel planlama açısından mimarideki bu ustalık önemli ve etkileyicidir. Nysa Antik Kenti Athymbra adlı eski bir yerleşmenin yerinde M. Ö. 3. yüzyılın ilk yarısında Suriye Kralı Seleukos’un oğlu I. Antiochos tarafından kurulmuştur. Kentin adının Seleukos ailesinin bir üyesinden gelmiş olabileceği tahmin edilmektedir. Nysa adının, Antik Kentin kurucusu I. Antiochos’un eşinin ismine izafeten olduğu söylenmektedir. Nysa özellikle Anadolu’daki Roma egemenliği döneminde çok gelişmiş ve kültür yönünden de oldukça ilerlemiştir. Ünlü coğrafyacı ve gezgin Amasyalı Strabon (M. Ö. 63 - M. S. 21) Nysa’da eğitim görmüştür. Sultanhisar ilçe merkezinden kuzeye doğru giden yaklaşık 3 km.lik bir asfalt yol bizi doğrudan Nysa antik kentine ulaştırmaktadır. Izgara planlı bu kentte zamanında olasılıkla 40.000 kişinin yaşadığı düşünülmektedir. Nysa’daki diğer başlıca yapı kalıntıları arasında; kent Meclis Binası, Kütüphane, Gymnasium (gençlerin spor ve eğitim yaptığı yer), Stadyum, Agora (pazaryeri), Köprüler, Roma devrine ait Hamamlar ile Bizans kiliseleri bulunmaktadır. Hellenistik devre ait olan surların izleri ise bugün kaybolmuş durumdadır. Kentin Stadyumu ise derenin her iki yamacı üzerine inşa edilmiş olup, 192 x 44 m. ölçüsündedir. Zamanında her iki ucu da kavisli olan Stadyumun oturma yerleri halen sel suları ile tamamen tahrip olmuş durumdadır. Stadyumun batı terasında son yıllarda sarnıcıyla birlikte bir çeşme binası ortaya çıkarılmıştır. Gymnasion'un yaklaşık 150 m. kuzeyinde antik kentin kütüphanesi bulunmaktadır. İki katlı olan bu yapı, Efes'teki ünlü Celsus Kütüphanesi'nden sonra Anadolu'daki en iyi korunmuş ikinci antik devir kütüphanesidir. Yapının okuma salonu 13.40 x 14.80 m.’lik bir alanı içermektedir. Kütüphanede rulolar ya da yazılmış ciltler nişler içerisindeki raflarda duruyordu. Nysa Kütüphanesi M. S. 2. yüzyılın ilk yarısında (İmparator Hadrianus Dönemi’nde) inşa edilmiş olmalıdır. Antik kentin en iyi korunmuş yapılarından biri olan tiyatro 73 x 99 m. ölçüleriyle yaklaşık 10 bin kişilik oturma kapasitesine sahiptir. Tiyatroda son yıllarda yapılan kazı çalışmaları ile oturma sıraları ile sahnenin alt kısmındaki podyumlara ait frizler ortaya çıkarılmıştır. Bu frizlerdeki kabartmalarda Dionysos ile ilgili mitolojik konular işlenmiştir. M. Ö. 50 yıllarında inşa edilmiş olan Nysa tiyatrosunun sahne binası daha sonra M. S. 2. yüzyılda iki kez yenilenmiştir: Hadrianus Dönemi’nde (M. S. 120 – 130) yapılan cephe büyük olasılıkla M. S. 178 depreminde yıkılmıştır. Depremden hemen sonra (M. S. 180 – 200 yılları arasında) sahne binası cephesi üç katlı olarak yeniden inşa edilmiştir. Tiyatronun önünde ise altyapılarla desteklenmiş bir meydan bulunmaktadır. Kuşkusuz bu alan törenlerin yapıldığı bir sahadır. Tiyatronun önündeki bu meydanın altından geçen tonozlarla örtülü olarak yapılmış 150 m. uzunluğundaki bir tünel büyük bir olasılıkla Strabon'un değindiği gizli yeraltı geçididir. Bu tünel aynı zamanda üstteki Mesogis Dağı'ndan akan sular için bir kanal işlevini görüyordu. Nysa antik kentindeki en iyi korunmuş yapı, asfalt yolun doğusunda, aşağıdaki derenin doğu yamacına inşa edilmiş olan Bouleuterion'dur (Kent meclis binası). Yapının yarım daire biçimli 12 oturma sırası ile aralarındaki 5 merdiveni ortaya çıkarılmıştır. Yapı mimarlık süslemelerinin stiline göre M. S. 2. yüzyılın ortasına tarihlenmektedir. Bouleuterion'un yanında ise kentin Agora'sı bulunmaktadır. Bu yapı, 113,5 x 130 m. ölçülerindeki bir alanı kapsar ve dört yanı sütun sırası ile çevrilidir. Nysa'daki diğer yapı kalıntıları ise Köprüler, Roma Devri'ne ait Hamamlar ile Bizans Kiliseleri'dir. Bu Kiliseler büyük bir olasılıkla eski tapınakların üzerine inşa edilmişlerdir. Antik kentin Nekropolü (mezarlık) ise batı yönündedir. Nysa’da ilk kazılar, Walter Von Diest tarafından 1907–1909 yıllarında kentin birçok yapısında gerçekleştirilmiştir. Bu kazıları K. Kourouniotis’in 1920’li yıllardaki çalışmaları izlemiştir. 1990 yılından itibaren antik kentte bilimsel çalışmaları Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Vedat İDİL sürdürmektedir. Ayrıntılı bilgi: http://www.nysaandacharaca.com KAZI ADI : TEPECİK HÖYÜĞÜ BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Aydın İli, Çine İlçesi, Karakollar Köyü KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Sevinç GÜNEL KURUMU/ÜLKESİ : Hacettepe Üniversitesi Aydın ilinin 36 km. güneyinde Büyük Menderes’in (Meander) önemli güney kollarından Çine çayının (Marsyas) uzandığı ovada yer alan Tepecik Höyüğü Batı Anadolu’nun kültürel ve kronolojik gelişimine katkılar sağlayan yeni bir merkez konumundadır. 2004 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın onayı ile Bakanlar Kurulu kazısı olarak Prof. Dr. Sevinç GÜNEL başkanlığında sürdürülen Tepecik Höyüğü kazıları bölgenin tarihöncesi dönemlerine ışık tutacak bir kültür tarihinin varlığını ortaya koymuştur. Çine Çayı’nın doğusunda ovada yer alan höyüğün üzeri ve çevresi ekili arazi ile kaplıdır. Tepecik Höyüğü kuzey-güney doğrultusunda oval bir yapıya sahip olup kuzeyden güneye doğru yüksekliği gittikçe azalan yayvan bir görünümdedir. Höyük üzerinde gerçekleşen tarımsal faaliyetler kültürel kalıntıların tahribatına neden olmuştur. Toprağın sürülmesine bağlı olarak üst seviyelerdeki geç dönem kalıntıları tamamen yok olmuş ve alt seviyelerdeki erken dönem kalıntıların ise her geçen gün tahrip olmasına neden olmuştur. Tarıma dayalı bu tahribatın yanı sıra bölgede gerçekleşen yoğun kaçak kazılar da höyüğün özgün yapısının bozulmasında önemli bir rol oynamıştır. Tepecik Höyüğü’nün bulunduğu coğrafi bölgede kuzey, güney ve güneydoğuya uzanan doğal yol güzergâhları üzerinde olması da bölgelerarası bağlantılarda önemli bir konumda olduğunu göstermektedir. Tepecik Höyüğü’nde kazıların verdiği ilk neticeler, şu ana kadar sadece antik dönemleri ile tanınan Aydın bölgesinin erken dönemlerine ışık tutacak ve bu bölgenin yeterince bilinmeyen Prehistorik dönemlerini aydınlatacak kültürel bir yapının varlığını ortaya koymaktadır. Höyüğü çevreleyen ve kısmen açığa çıkartılabilen savunma duvarı ile ilgili mevcut kanıtlar, M. Ö. 2. bine tarihlenmektedir. Duvarın iç kesimindeki kazı çalışmaları Orta ve Geç Tunç Çağı’na ait bir buluntu grubunu vermiştir. Öte yandan höyüğün batısında savunma duvarı dışında kalan alanda geçekleştirilen kazılarda Kalkolitik Çağ’a uzanan bir yerleşme tespit edilmiştir. Özellikle höyüğün ova seviyesine yakın düzgün bir arazi yapısını oluşturduğu alandaki kazılarda depo işlevine sahip yuvarlak plan veren mimari kalıntı ve duvar uzantıları Orta Kalkolitik Çağ’a ait bir yerleşimin varlığını ortaya koymaktadır. KAZI ADI : TRALLEİS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Aydın İli, Merkez KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Abdullah YAYLALI KURUMU/ÜLKESİ : Adnan Menderes Üniversitesi Bugünkü Aydın İli sınırları içindedir. Efsaneye göre Argoslular ve barbar Trakyalı Tralleislilerce kurulmuştur. Ancak daha önceleri Karialılarca kullanılmış bir kent olmalıdır. M .Ö. 334'te İskender tarafından alınmasından sonra, Hellenistik krallıklar arasında sıkça el değiştirmiştir. Bergama krallık çağında ise yontuculukta zirveye ulaşmış, Bergama Zeus sunağında çalıştıkları bilinen Apollonios ve Tauriskos isimli iki büyük yontu ustasını yetiştirmiştir. Strabon tarafından halkının zenginliği anlatılan kent üzerinde bugün ayakta kalan tek yapı, Aydınlılarca Üçgözler olarak adlandırılan M.S. 2. yüzyılda yapılmış gymnasiona ait kalıntıdır. Nekropol kentin güneyinde modern Aydın'ın üzerinde yer alıyor. Yapılan kazılarda ele geçen yazıtlardan ve antik çağ yazarlarının anlattıklarından, Hellenistik Dönemde Zeus Larasios tapınağı ve buna bağlı Zeus Larasios kültünün varlığı anlaşılmaktadır. Ancak yeri bugün kesin olarak belli değildir. Bunun dışında agora, tiyatro, stadion kentin diğer yapılarındandır. Tralleis Antik Kenti’nde, Aydın Valiliği-İl Kültür Müdürlüğü, Adnan Menderes ÜniversitesiFen-Edebiyat Fakültesi, Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü ve Aydın Belediye Başkanlığı arasında imzalanan “Tralleis Antik Kenti Kazı ve Projesi Veysipaşa Kentsel Sit Koruma Projesi” kapsamında 1996 – 2002 yılları arasında Aydın Müzesi Müdürlüğü başkanlığında ve Yrd. Doç. Dr. Rafet DİNÇ’in bilimsel sorumluluğunda kazı çalışmaları sürdürülmüştür. 2006 yılından itibaren Tralleis Antik Kenti’nde Prof. Dr. Abdullah YAYLALI başkanlığında kazılara başlanmıştır. Ayrıntılı bilgi: http://tralleis.adu.edu.tr/index_tr.htm BALIKESİR KAZI ADI : DASKYLEION BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Balıkesir İli, Bandırma İlçesi, Ergili Köyü KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Tomris BAKIR KURUMU/ÜLKESİ : Ege Üniversitesi 1952 yılında Alman Arkeolog Kurt Bıttel, Ergili Köyündeki Hisartepe'yi Pers Satraplık Merkezi ve yerleşimin yakınında yer alan Milli Parkı (Kuş Cenneti) da satraplığın Paradeisos'u olarak keşfetmiştir. Daskyleion' da ilk kazılar, 40 yıl önce Ord. Prof. Dr. Ekrem AKURGAL tarafından yapılmıştır. 1988 de Prof. Dr. Tomris Bakır yeni kazıları başlatmıştır. Daskyleion'un tarihi M. Ö. 2. bin yılın sonlarında, Troia savaşlarının ardından gelen Aiol Kolonizasyonu ile başlar. M. Ö. 800 den itibaren de burada yaşamış olan Frig'ler hakkında Frig alfabesi ile yazılmış çok sayıda epigrafik buluntu, Frig seramikleri ve Bothros'u da olan bir Kybele Tapınağının temelleri gibi kesin bulgular elde edilmiştir. Böylece Friglerin, Trakya'dan Anadolu'ya Çanakkale Boğazı yoluyla geçtikleri ve bir süre Daskyleion' da yerleşik kaldıkları anlaşılmıştır. Arkaik dönemde başlayan Lydia hakimiyeti Pers'lerin gelişine kadar devam etmiştir. M. Ö. 547’de Pers'lerin Lydia'yı ele geçirmeleri ile Sardis'de bir yönetim merkezi ve Daskyleion'da da bir diğer satraplık merkezi oluşturulmuştur. M. Ö. 547 – 480 yılları arasında Pharnakes, Mitrodates, Megabazos ve Megabates diye bilinen dört satrap Daskyleion'da genel valilik yapmışlardır. Bu döneme ait arkeolojik buluntular arasında, saraylara ait mimari bloklar, Anadolu - Pers stilinde ve üzerlerinde krali yazı olan Aramca yazıtlar taşıyan mezar stelleri, fildişi eserler, dokuma tezgâh ağırlıkları ve 500’ü aşkın sayıda ele geçmiş ve İran'daki büyük şah’ın batıdaki satrapları ile yaptığı yazışmaların kanıtları olan Bulla'lar (mühür baskıları) sayılmalıdır. M. Ö. 480 – 370 yılları Daskyleion' un "Altın Çağını" oluşturur. Görkemli bir "Teras Duvarı", Pers Saray mimarisinin tipik bir örneğidir. M. Ö. 395 yılında Sparta'lı komutan Agesilaos tarafından tüm yerleşim yakılıp, yıkılmıştır. M. Ö. 4. yüzyıl Anadolu'da ve de Daskyleion'da Satrap ayaklanmaları ile karmaşa içinde geçmiştir. Büyük İskender, generali Parmenion'u, Granikos (Biga) savaşının ardından, M. Ö. 334 yılında ele geçirmesi için Daskyleion'a göndermiştir. Makedonya ordusu kenti almış ve yakıp yıkmıştır. Bununla birlikte Daskyleion'da Pers yaşantısı da sona ermiştir. Hellenistik dönem yapıları, satrap saraylarının yıkık blokları kullanılarak inşa edilmişlerdir. Daskyleion'da Roma dönemi çok zayıftır. Buna karşılık Bizans döneminde askeri amaçla kullanılmıştır. Bu nedenle Hisartepe'nin çevresinde güçlü bir Bizans suru yer almaktadır. Daskyleion ve Pers Paradeisos'u (Kuş Cenneti) bugün koruma altına alınmış olup, tüm alan milli parka dönüştürülmüştür. Bandırma'da 2003 yılında faaliyete geçen yeni Arkeoloji Müzesi’nde Pers kültürünü ve Zoroastrian dinini yansıtan ve Daskyleion kazılarında gün ışığına çıkartılmış eserler teşhir edilmektedir. Daskyleion’da 2001 yılından itibaren Zoroastrianizm dinine ait bir açık hava kült alanı ve bu alanın çevresinde Satrap Sarayının temelleri ele geçmeye başlamıştır. Ayrıca Saray Arşivinin de bir bölümü de gün ışığına çıkartılmıştır. Daskyleion halen dünyada kazısı yapılmakta olan yegâne Pers Satraplık Merkezi olması nedeniyle Anadolu eski çağ tarihinin ve arkeoloji biliminin karanlık bir dönemini aydınlatan yeni katkılar sağlamaktadır. Seçilmiş Kaynakça: Bakır,T. “A Phrygian Inscription Found at Daskyleion” Museum 4, 60-61, 1990-1991 Ankara Bakır, T.- Gusmani,R., “Eine neue phrygische Inschrift aus Daskyleion”, Epigraphica Anatolica 18 (1991) 157-164 Bakır,T., “Phryger in Daskyleion” Frigi e Frigio (1997) Roma, 229-239 Bakır,T. (Editör)-Y.Tuna-Nörling, “ Die Attische Keramik”, Daskyleion I (1999) İzmir . Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları. Arkeoloji Dergisi VI, Özel Sayı Bakır,T..,“Daskyleion ( tayaiy drayahya ) Hellespontine Phrygia Bölgesi Akhaemenid Satraplığı :Ekrem Akurgal Anı Kitabı, 2003,Ankara Ayrıntılı bilgi: http://daskyleion.tripod.com KAZI ADI : KYZIKOS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Balıkesir İli, Erdek İlçesi, Düzler Köyü KAZI BAŞKANI : Yrd. Doç. Dr. Nurettin KOÇHAN KURUMU/ÜLKESİ : Atatürk Üniversitesi Kyzikos Antik Kenti Miletliler tarafından kurulmuş olup, Propontis Bölgesi’nin en eski İon kentlerinden biridir. Ord. Prof. Dr. Ekrem AKURGAL tarafından Kyzıkos’ta yapılan araştırmalarda en eski eser olarak bulunan Geç Geometrik Dönem seramik parçalarına göre kent M. Ö. 7. yüzyılın başlarında kurulmuştur. Kyzikos, Helen ve Roma tarihi boyunca çok önemli bir sanat merkezi olmuştur. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin Arkaik Dönem salonunda yer alan bir erkek torsosu ile iki delikanlı arasında dans eden genç kadın kabartması Kyzıkos’ta ele geçmiştir. Aynı müzede Kyzıkos ve çevresinden gelme daha birçok eser vardır. Erdek Açık Hava Müzesi’nde de Kyzikos ve çevresinden ele geçmiş eserler bir araya toplanmıştır. Yoğun bitki örtüsü nedeniyle yer üstünde bulunan kalıntılar gözlerden saklıdır. Bir zamanlar kentin güneybatı bölümünde yer alan büyük Hadrian Tapınağı’ndan günümüze yalnız tonozlu temeller kalmıştır. Ancolalı Cyriacus, 1421’de tapınağın 33 sütunun bütün üst yapısı ile birlikte ayakta görmüş ve gravürlerle tespit etmiştir. Antik kentte, Prof. Dr. Abdullah YAYLALI tarafından 1988 yılında yüzey araştırması yapılmış ve 1989 yılında da kazılara başlanmıştır. Hadrian Tapınağı’nın yapımına M. S. 124 yılında, imparatorun kenti ziyareti sırasında başlanmış, 150 - 155 yılları arasındaki bir depremle büyük bir yıkım olmuş, onarım ya da büyük çapta yapım ise M. S. 167 yılında tamamlanabilmiştir. Mimar Arsistainatos tarafından yapıldığı antik kaynaklardan öğrenilen tapınak Pseudodipteros planındadır. Çalışmalarda sütun çapının yaklaşık 2.60 m. olduğu anlaşılmıştır. İzlenen kalıntılara göre kentin yerleşim alanı kuzeyde Dindymos Dağı (Ayı Dağı), Hamamlı ve Belkıs (Yeniköy) Köyleri, batıda Erdek Körfezi ve Düzler Köyü, güneyde Erdek-Edincik-Bandırma Karayolu, doğuda Aşağıyapıcı Köyü ve Bandırma Körfezi’yle çevrelenmiştir. Kent önceleri, buraya yerleşen “Dolionlar” nedeniyle, “Dolionis” adıyla tanınmıştı. Ton balığı resimli sikkeleriyle ünlenen kent adını, Argonutlar Efsanesi’ndeki anlatımıyla Ktistesi olan “Kyzıkos”tan almıştır. M. Ö. 756 yılındaki kuruluşundan sonra M. Ö. 4. yüzyılda bağımsızlığını elde eder. M. S. 2. yüzyılda diğer Anadolu kentleri gibi Kyzıkos da, şehircilik, mimarlık ve heykeltıraşlık alanındaki yoğun etkiliklere sahne olur. Justinianus’un 17. İmparatorluk yılına rastlayan M. S. 452’de meydana gelen korkunç deprem, siyasi varlığı azalan Kyzıkos’un sonu olur ve kent halkı burayı terk ederek Arteka’ya (Erdek) yerleşir. Kent, doğal limanları ve verimli topraklarıyla Antik Çağ’da yörenin deniz ticaretini elinde tutmuş, zeytincilik, balıkçılık, kozmetik ve şarapçılıkta oldukça ileri bir düzeye erişmişti. Kentte, bugün kısmen de olsa izlenebilen kalıntıların başında, Kyzıkos’u dört yönden çevreleyen sur duvarları gelmektedir. Bazı bölümleri M. Ö. 4. yüzyıla dek inen bu duvarların ayakta kalanlarının çoğu Roma ve Bizans dönemlerindendir. Kent surları dışında üç liman yer almaktadır. Güneyde, bugün sazlık durumundaki Panarmos, Bandırma Körfezi’ne açılan Trakikos ve batıda Erdek Körfezi’ne açılan Khytos Limanları, Bazı duvar kalıntıları dışında limanlara ait önemli izler bugün görülememektedir. Panormos Limanı gerisindeki Hellenistik Apollonis Tapınağı oldukça tahrip olmuş durumdadır. Yüzey araştırmaları sonucunda Kyzikos’ta agora olabilecek üç yapının varlığı anlaşılmıştır. Bunlar, Hadrian Tapınağı’nın kuzeyindeki Hadrian Agorası, güney suruna bitişik aşağı agora ve tiyatronun güneyindeki yukarı agora veya “Devlet Agorası”dır. Kentin kalıntıları izlenebilen bir diğer yapısı da, eski Kleite’nin dere yatağı üzerinde yer alan amphitiyatrodur. Yapı, 170m.lik yerleşim yeri çapıyla Anadolu’daki benzerlerinin en önemlisidir. Çalılıklarla kaplı diğer kalıntılar arasında, tiyatro, Roma Hamamları, Bouleuterion, Prytaneion, Galienus ve Meter Plakine Tapınaklarıdır. Kentin güney surları dışında yapılan küçük sondajda Bizans nekropolüne, Demirkapı içinde, açık alanda ise olasılıkla çömlekçi işliklerine rastlanmıştır. 1989–1997 yılları arasında Bursa Müze Müdürlüğü başkanlığında ve Prof. Dr. Abdullah YAYLALI’nın katılımı ile Hadrian Tapınağı’nda kazı çalışmaları gerçekleştirilmiştir. 2006 yılında Yrd. Doç. Dr. Nurettin KOÇHAN başkanlığındaki bir ekip tarafından kazı çalışmalarına başlanmıştır. BİTLİS KAZI ADI : AHLAT MEZARLIĞI BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Bitlis İli, Ahlat İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Haluk KARAMAĞARALI KURUMU/ÜLKESİ : Emekli İl merkezine 60 km. mesafede, Van Gölü kıyılarında kurulu bulunan Ahlat ilçesinde çoğu 13. yüzyıldan kalma 14 kümbet, 2 kale, Selçuklu döneminden kalma 5 tarihi mezarlık, Osmanlı döneminden kalma 1 tarihi mezarlık, Yuvadamı köyünün kuzeyinde M.Ö. 2000 ile M.Ö. 1200 yılları arasında kalan döneme ait 4 ayrı mezarlık, Osmanlı döneminden kalma 2 cami, 1 hamam bulunmaktadır. İlçenin en önde gelen tarihi varlığı yaklaşık 200 dönümlük bir alanda kurulu bulunan tarihi "Selçuklu Mezarlığı"dır. Mezarlıkta her biri anıtsal yapı özelliğine sahip Şahideli Şahidesiz sanduka mezarların dışında, Orta Asya Türk Mezar tipleri olan oda tarzı yeraltı mezarları da görülür. Ahlat’da ilk kazılar 1966 yılında başlamıştır. Bakanlar Kurulu’nun kararı ile 1985 yılında Prof. Dr. Haluk KARAMAĞARALI Başkanlığında kazı çalışmalarına devam edilmiştir. 1992 yılına kadar aralıksız sürdürülen kazı çalışmalarına 2000 yılına kadar ara verilmiştir. 2000 yılında tekrar başlanan kazı çalışmaları halen sürdürülmektedir. KAZI ADI : BİTLİS KALESİ BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Bitlis İl Merkezi KAZI BAŞKANI : Doç. Dr. Kadir PEKTAŞ KURUMU/ÜLKESİ : Pamukkale Üniversitesi İl merkezindeki çarşının hemen dik yamacında yer alan Bitlis Kalesi M. Ö. 312 tarihinde Büyük İskender'in emri ile kumandanlarından Leys Bedlis tarafından inşa ettirilmiştir. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yerleşime sahne olmuştur. 2004 yılında Pamukkale Üniversitesi’nden Doç. Dr. Kadir PEKTAŞ başkanlığında kazılara başlanmıştır. Kalenin ortasındaki alanda ilk çalışmalara başlanmış devam edilmiştir. Seçilmiş Kaynakça: MATRAKÇI NASUH, Beyan-ı Menazil-i Sefer-i Irakeyn, (İ.Ü. Kütüphanesi, TY. Nr. 5964, s. 100a, (Nşr. G. Yurdaydın), Ankara , 1976. EVLİYA ÇELEBİ, Seyahatname, IV, (Çev. Zuhuri Danışman), İstanbul, 1970. PEKTAŞ, K., “Geçmişten Günümüze Tarihi Mirası İle Bitlis”, İlgi, Sy.101, İstanbul, 2000, s.3-7. PEKTAŞ, K., “Bitlis ve Çevresinde Ortaçağ ve Sonrası İncelemeleri (1999)”, 18. Araştırma Sonuçları Toplantısı, (22-26 Mayıs 2000-İzmir), I, Ankara, 2001, s.1-16. ZÜLFİKAR, H., "Bitlis Kalesi ve Restorasyonu Sorunu", BETAV, Sy.8, Ankara, 1996, s.13-17, Resim 2. Ayrıntılı bilgi: www.bitliskazisi.com BURSA KAZI ADI : İZNİK ÇİNİ FIRINLARI BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Bursa İli, İznik İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Ara ALTUN KURUMU/ÜLKESİ : İstanbul Üniversitesi 1963 yılında Prof. Dr. Oktay ASLANAPA Başkanlığında başlatılan ve 1969 yılına kadar süren birinci dönem İznik Kazıları; “İznik Çini Fırınları Kazısı” olarak 1981 yılında başlayan ikinci dönem Kazıları ile sürdürülmüştür. 1994 yılında Prof. Dr. Ara ALTUN Başkanlığında yürütülen kazılarda İstanbul Üniversitesi ağırlıklı bir ekip çalışmıştır. Kazılarda Ortaçağ ve Yeniçağ seramiğinin en önemli merkezlerinden olan İznik’de özellikle beyaz frit hamurlu 15. - 17. yüzyıl seramik ve çinisinin Milet işi, Şam işi, Rodos işi gibi dönem özelliklerine göre eski yayınlara girmiş terimlerinin, teknik özelliklerinin ayrıştırılması, fırınlama teknolojisinin irdelenmesi ve en önemlisi bunların Osmanlı çağında İznik üretimi olduklarının kanıtlanması ve bu üretimin Selçuklu çağı seramik teknikleri temeli üzerinde geliştirildiğinin belirlenmesi asıl çalışma konusu olmuştur. İlk dönem kazı ve sondajları İznik'de Osmanlı dönemi çini-seramiğinin devirleri, bezeme teknik ve üslupları ile yoğunluğu hakkında önemli saptamaların yapılmasını sağlamıştır. Milet işi, Haliç işi, Şam işi, Rodos İşi gibi isimlerle tasnif ve tarif edilmeye çalışılan Osmanlı seramik ve çinilerinin asıl ve önemli üretim merkezinin İznik olduğu, bozuk-yanık, üretim firesi çok sayıda buluntu, fırın kalıntıları ve sayılamayacak kadar çok fırın destek malzemesinden anlaşılmıştır. İznik'de Ortaçağ Kazısı geleneğini başlatan bu çalışmalar, yoğunluk, fırınların türleri, malzeme ve teknik bakımından önemli veriler sağlamasının yanında, bezeme teknikleri ve üsluplarına dayalı bir yöntemle Osmanlı çini ve seramiğinin devirlerinin saptanması ve yayınlanmasını, en önemlisi olarak da uluslararası bilim çevrelerinde kabulünü gerçekleştirmiştir. Bakanlar Kurulu kararı ve Kültür Bakanlığı ödeneğine İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin ek katkısı ile ikinci dönem çalışmaları 1981 yılında yeniden başlatılmıştır. 1980 yılında Bursa Müzesi Müdürlüğü’nün İznik Roma Tiyatrosu’nda kurtarma kazısına başlamış olması nedeniyle İznik Çini Fırınları Kazısı adı kullanılmıştır. İlk üç yıl, İznik'te ivme kazanmış olan hızlı yapılaşma ve inşaat faaliyeti göz önüne alınarak boş alanlardaki sondajlara ağırlık verilmiştir. 1983 yılında Belediye Hamamı olarak bilinen II. Murat Hamamı doğusundaki alanda iki sondaj yapılmış, birinci dönem kazılarında aynı alandaki sondaj verileriyle birleştirilince 1984 yılından itibaren bu alanın gridlenerek kazısının gerçekleştirilmesi planlanmıştır. İznik’de çiniciliğin Osmanlı devrinde canlanmaya başladığı kabul edilen II. Murat dönemi hamamı da çalışmalarda röper olmuştur. İkinci dönem çalışmalarında hedeflenen amaç fırınlar, fırınlama teknolojisi ve analizlerde yoğunlaşma, konusunda benzerlerine az rastlanan bir yoğunlukla uğraşan bir kazıda yeni bir yöntem geliştirilmeye yönelik olarak planlanmıştır. Bazı yeni denemelere ışık tutmak, ortalama üçyüz yıllık bir süreye yayılan üretimi daha ayrıntılı dilimlerle incelemek, buna bağlı olarak İznik’te çok zor olduğu bilinmesine karşın stratigrafiyi belirleyebilmek bu amaca uygun çalışmalar şeklinde ele alınmıştır. 1981 – 1988 yılı çalışmaları, tüm ayrıntılarıyla 1989 İznik Yılı nedeniyle Türkçe ve İngilizce büyük boy iki ayrı kitapla topluca yayınlanmış ve incelemeye sunulmuştur. 1989 sonrası sonuçları da aynı düzende ikinci bir cilt olarak baskıya hazırlanmış olup baskı olanakları araştırılmaktadır. İznik çini ve seramiğinin teknolojik değerlendirilmesi için disiplinler arası bir çalışma gerektiği göz önüne alınarak, MTA, Anadolu Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü ile İstanbul Teknik Üniversitesi’nin çalışmalara bilimsel desteği sağlanmıştır. Kandilli grubunun yerinde yaptığı Arkeotektonik incelemenin arkeolojik sonuçları doğrulaması teşvik edici olmuştur. Bunun yanında İTÜ ile işbirliği sonucunda, Devlet Planlama Teşkilatı destekli İTÜ/DPT 49 projesine dahil olunması, çok sayıda laboratuar incelemesinin yapılmasını ve uluslararası kongrelere bildiri şeklinde sunulmasını gerçekleştirmiştir. Sondaj, kazı ve temel hafriyatı denetimleri İznik’de seramik üretiminin kısa süren Selçuklu Dönemi de dahil olmak üzere genel bir çizgide gelişerek sürdürüldüğü yolunda önemli veriler sağlamış ve bunlar yayınlanmıştır. Seçilmiş Kaynakça: Aslanapa, O., Anadolu'da Türk Çini ve Keramik Sanatı/Türkische Fliesen und Keramik inAnatolien, İstanbul 1965. Aslanapa, O.-Ş. Yetkin-A. Altun, İznik Çini Fırınları Kazısı II. Dönem 1981-1989/The Iznik Tile Kiln Excavations (The Second Round :1981-1989), İstanbul 1989. Altun, A.., “İznik Çini ve Seramikleri”, Sadberk Hanım Müzesi Türk Çini ve Seramikleri/“İznik Tiles and Ceramics”, Sadberk Hanım Museum Turkish Tiles and Ceramics, İstanbul 1991, 7-48. Altun, A. (ed.), Osmanlı’da Çini ve Seramik Öyküsü/The Story of Ottoman Tiles and Ceramics, İstanbul tarihsiz. Altun, A. - Demirsar Arlı,B. “Kazılar Işığında İznik Çiniciliği/İznik Pottery Enlightened by Excavations”, Seramik Türkiye, No:2 (Eylül-Aralık), İstanbul 2003, 58-64. Aslanapa O. - Altun, A.- Demirsar Arlı,B., Uluslararası Kazı, Araştırma, Arkeometri Toplantısı Bildirileri (1981-2004). KAZI ADI : İZNİK TİYATROSU BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Bursa İli, İznik İlçesi, Selçuk Mahallesi KAZI BAŞKANI : Yrd. Doç. Dr. Bedri YALMAN KURUMU/ÜLKESİ : Uludağ Üniversitesi İlçenin güney-batısında gölden 400 m. doğuda, surlardan 90 m. kuzeydeki tiyatro, Roma İmparatoru Trajanus (98 – 117)’un emirleri ile eyalet valisi Plinius Caecillius Secunds (62 – 113)’a yaptırılmıştır. Göl seviyesinden 13 m. yükseklikte, Selçuk Mahallesi, Saraybahçe mevkiinde bulunan tiyatro kalıntılarında 1980 yılından bu yana Yrd. Doç. Dr. Bedri YALMAN başkanlığında arkeolojik kazılar yapılmaktadır. Vali Plinius, İmparator Trajanus’a yazdığı mektuplarda 111 – 112 yıllarında yapımına devam edilmekte olan tiyatrodan bahseder. İnşaatın tamamlanabilmesi için 10 milyon sesterzene acilen ihtiyaç olduğunu bildirir. İmparator’un istenilen ödeneği gönderdiği, fakat buna rağmen tiyatronun tamamlanamaması üzerine ilave ödenek istendiği, şehir meclisinin de bazı taleplerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Kuzeybatı Anadolu’nun en görkemli arkeolojik kalıntısı olan tiyatro, uzun yıllar batılı gezginlerin uğrak yeri olmuştur. W. SAHM burasını saray kalıntısına, Domenico Sestini su deposuna, Papadopulos hapishaneye benzetmiş olup ilk kez R. POCOCKE kalıntıların tiyatroya ait olduğunu bildirmiş ve krokisini çizmiştir. A. M. SCHNEİDER 1943 yılında kalıntıları incelemiştir. 7. yüzyıl başlarında İstanbul’u fethetmek için gelen Arap ordularının, surları aşamayarak başarısızlığa uğramaları üzerine, stratejik ve askeri önemi nedeniyle İznik’i almak için uğraşmışlar, fakat III. Leo ile IV. Constantinos tiyatroya ait kesme taşları yerlerinden söktürerek surlara taşıtmış ve böylece surlar için gerekli onarım ve yükseklik gerçekleştirilmiştir. 13. yüzyılda Theodor Laskaris’in sur onarımları ile yeni kilise inşaatlarında, Osmanlı döneminde 14. ve 15. yüzyıllarda birçok kesme taş yeni bazı inşaatlarda kullanılmıştır. Metruk kalan tiyatro kalıntıları üzerine çeşitli evrelerde toprak, moloz ve çöplerin atılması sonucu üzerinde 9,5 m. kalınlığında bir tabaka oluşmuştur. Uzun yıllar şahıs malı olarak kalan, 2. Dünya Savaşı’nda askeri depo olarak kullanılan kalıntıların üzerine tahıl, sebze ve haşhaş ekilmiştir. Kamulaştırılmasından sonra gerçekleştirilen araştırma ve kazılar tiyatro hakkında önemli bilgiler vermektedir. Tiyatro 84 m. doğu-batı, 63 m. kuzey-güney boyutlu düz bir alana inşa edilmesinden dolayı eşine ender rastlanan bir alt yapıya sahiptir. Dışta üst üste iki tonozlu mekân ile yükseltilmiş taşıyıcılar 12 adettir. Bunların dışa bakan ağız kısımları açıktır. KAZI ADI : PAŞALAR BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Bursa İli, Mustafakemalpaşa İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Berna ALPAGUT KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Günümüzden 15 milyon yıl öncesi jeolojik olarak Miyosen döneme tarihlenen Paşalar fosil yatağı, içerdiği 58 adet soyu tükenmiş hayvan türlerinden oluşan ve Anadolu’nun bilinen 12 fauna grubunu en eskisini temsil eden bir konumdadır. Dünyadaki yaştaş fosil yatakları içerisinde, primat takımına ait çok nadir bulunan örneklerin fosillerini içeren bu alan ayrıca yöreye özgü ”Paşalar fili” olarak bilim dünyasındaki yerini alan fil fosilleri ile de ünlenmiştir. Kazı çalışmaları 1983 yılında başlamıştır. Günümüze değin ele geçen fosillerin önemli bir bölümü Bursa Arkeoloji Müzesinde “Bursa’nın doğa tarihinden bir kesit” adlı bölümde kamunun bilgisine açık hale getirilmiştir. 2863 sayılı yasa gereğince, bilimsel çalışmaların yürütülebilmesi için, fosil örnekler Genel Müdürlüğün izni ile Ankara Üniversitesi Dil ve tarih-Coğrafya fakültesine getirilmekte ve her yıl Mayıs ayında yapılan Kazı sonuçları toplantısında bir bildiri ile sunulmaktadır. ÇANAKKALE KAZI ADI : ASSOS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Çanakkale İli, Ayvacık İlçesi KAZI BAŞKANI : Doç. Dr. Nurettin ASLAN KURUMU/ÜLKESİ : Onsekiz Mart Üniversitesi Assos (Behramkale)'un tarihi M.Ö. 2000 yıllarına kadar dayanmaktadır. M.Ö. 1000 yıllarında Lesbos (Midilli) adasından gelenler tarafından Aiol kolonisince kurulduğu bilinmektedir. M.Ö. 6. yüzyılda Lidyalıların ve Perslerin egemenliğine giren Assos, M.Ö. 5. yüzyılda birçok Batı Anadolu kenti gibi Attik Delos (Deniz Birliği)'a üye olmuştur. Büyük İskender'in Asya Seferi ile Makedonya hakimiyetine giren kent, İskender'in ölümünden sonra sırayla; Bergama Krallığı, Roma İmparatorluğu ve Bizans hakimiyetinde kalmış ve I. Murat döneminde Osmanlı toprakları içerisinde yerini almıştır. 235 metre yüksekliğindeki Andezit taslardan oluşan tepe üzerinde kurulan Assos Antik Kenti; Çin Seddi kadar özenle yapılmış, yer yer yüksekliği 20 metreye ulasan 8 kule ile 12 değişik kapının yer aldığı yaklaşık 3200 metrelik surlarla çevrelenmiştir. Assos'da 1881 – 1883 yılları arasında ilk bilimsel kazılar J. T. CLARKE ve F. BACON'dan oluşan Amerikan heyeti tarafından yapılmıştır. Bu kazılarda çıkan eserlerin bir kısmı Louvre ve Boston Müzelerine götürülmüş olup, yurdumuzda kalanlarında bir kısmı İstanbul Arkeoloji müzesinde sergilenmektedir. 1980 yılında Prof. Dr. Ümit SERDAROĞLU başkanlığında yeniden bilimsel kazılar başlamıştır. Prof. Dr. Ümit SERDAROĞLU’nun 2005 yılında vefatından sonra kazı başkanlığına Doç Dr. Nurettin Aslan tarafından devam edilmektedir. KAZI ADI : GÜLPINAR – APOLLO SMINTHEUS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Çanakkale İli, Ayvacık İlçesi, Gülpınar Köyü KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Coşkun ÖZGÜNEL KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Klasik ve Hellenistik Dönem Kutsal Alanıdır. Hellenistik dönem için konusunu Homeros'un İlyada Destanı'ndan alan kabartmaları yanında mimarî tasarım ve stili ile dikkatleri üzerinde toplar. M.Ö. 150 yıllarında Ion stilinde yapılan tapınak, kuzey-batı Anadolu'da, Troas bölgesinde bugün için tek örnektir. Tapınak'ta Hellenistik Dönem Anadolu mimarlığına imzasını atan Mimar Hermogenes'in uyguladığı pseudo-dipteros (yalancı iki sıralı sütun) plân tasarımı kullanılmıştır. Ön ve arka cephelerinde 8, uzun kenarlarında ise 14'er sütun dizisi yer alır. Tapınağın ölçüleri; dar yüzler 23.20 metre, uzun kenarlar ise 41.65 metredir. Alt yapısında üç farklı tür taş kullanılmıştır. Temel, yöreye özgü volkanik tüf taşından yapılmıştır. Üzeri, çevrede çok görülen andezit-bazalt taşı ile kaplıdır. Temel ve 11 basamağın en son kaplaması mermerdir. Mermer bloklarla döşenen kutsal alan, üç odadan oluşur. Bunlar; giriş sırasıyla, pronaos (kutsal ön oda), naos (kutsal oda) ve opisthodomos’tur (arka oda). Naos’ta, Paros’lu heykeltraş Skopas'ın yaptığı ve 110 cm.'lik bacak parçası ele geçen, tanrı Apollon'un heykelinin yer aldığı bilinmektedir. Aleksandria Troas Hellenistik Dönem sikkelerinde görülen ve antik kaynaklarda bahsi geçen tanrı Apollon'un tapınak cephesinde duran, adını aldığı fare-smintheus'a basar biçimde tasvir edildiği sanılan kutsal heykeli olasılıkla 5 metre boyundadır. 1866 İngiliz Mimar R. PULLAN, 1972–1973 yıllarında Çanakkale Müzesi tarafından çalışmalar yapılmıştır. 1980 yılında kazı çalışmaları başlamıştır. Şu anda Prof. Dr. Coşkun ÖZGÜNEL’in başkanlığında kazı çalışmaları devam etmektedir. Bununla birlikte 1988 yılından itibaren restorasyon ve koruma çalışmaları da yapılmaktadır. KAZI ADI : PARION BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Çanakkale İli, Biga İlçesi, Kemer Köyü KAZI BAŞKANI : Doç. Dr. Cevat BAŞARAN KURUMU/ÜLKESİ : Atatürk Üniversitesi M. Ö. 715’de Ionia’lılarca kurulmuş önemli bir liman kenti ve kült merkezidir. Kalıntıları Kemer köyü yakınlarında bulunan Parion M.Ö. 7. yüzyılda bir Miletos ticaret kolonisiydi. Arkaik, Hellenistik ve Roma dönemine ait eserlerin bulunduğu kentte su kemerleri ayakta kalan yapılardandır. Bu kemerlerin yakınında ise nekropol bulunmaktadır. Civarda çok sayıda tümülüs görülmektedir. 1997 yılından itibaren yüzey araştırmaları yapılmıştır. 2005 yılından itibaren ise Prof. Dr. Cevat BAŞARAN başkanlığında kazı çalışmaları gerçekleştirilmektedir. KAZI ADI : YENİBADEMLİ HÖYÜK BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Çanakkale İli, Gökçeada İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Halime HÜRYILMAZ KURUMU/ÜLKESİ : Hacettepe Üniversitesi Çanakkale İli, Gökçeada İlçesi’nde yer alan Yenibademli Höyük, Çınarlı’yı Kale Köy’e bağlayan asfalt yolun solunda ve Büyükdere vadisinin aşağı kesimindedir. Adını Yeni Bademli Köyü’nden alan bu höyük, 120 x 130 m. boyutlarındadır ve ova düzleminden 9 m. yükselmektedir. Erken Bronz Çağı II döneminde iskan edilen Yenibademli, Geç Bronz Çağı’nda da kısa süreli kullanılmıştır. Yedi mimari tabakanın tespit edildiği höyükte, Troia I dönemi ile çağdaş olan buluntular ele geçirilmiştir. Erken Bronz Çağı II döneminde üç yönden savunma suru ile kuşatılan yerleşmeye giriş, güneybatı yönden taş döşeli bir rampa ile sağlanmıştır. İki teras ve tepe düzlüğünden oluşan yerleşim yerinin kuzeyinde tespit edilen 16 m. derinlikte bir körfez doğal bir koruma oluşturmuştur. Doğu-batı yönde uzanan kuzey teras büyük çapta iskan edilmeden bırakılmıştır. Bu terasın yüzeyinde görülen arkeolojik materyaller, tepe düzlüğünden akan topraktan gelmiştir. Söz konusu terasın güneydoğu kesiminde ve kısmen tepe düzlüğünün kuzeydoğu bölümünde kalan çukur kulübe, ana kaya içine oyulmuştur. Çapı 3.65 metre olan ve derinliği 2 metreyi bulan bu barınak tek mekânlı olup, yerleşmenin en erken dönemine işaret etmiştir. Dört evre boyunca kullanılan kulübede Troia I dönemi ile eşzamanlı keramik örneklerinden başka, sucul organizma kabukları ve geyik başına ait kemikler ve boynuzlar bulunmuştur. Yenibademli’nin mimari kalıntıları, taş ve kerpiç malzemeden başka ahşabın da kullanıldığını kanıtlamıştır. Bazı yapı temelleri boyunca belirli aralıklarla kümelenen ufak taşlar veya dikey yerleştirilmiş plaka taşları, ahşap dikmelere kaide veya destek olarak kullanılmıştır. Bugüne kadar ahşap dikmeler bulunamamış olmakla birlikte, bunların yuvaları saptanmıştır. Tavanı alttan destekleyen ahşap dikmeler, bazı yapıların duvar içlerinde de kullanılmıştır. Geçen yıl bir yapının temelinde rastlanılan ahşap dikme deliğinin, 0.90 m. derine indiği anlaşılmıştır. Bu gibi yerlerin dışında, ahşabın kapılarda da kullanıldığını kanıtlayan çok sayıda söve taşı açığa çıkarılmıştır. Erken Bronz Çağı II döneminde, herhangi bir felaket yaşamaksızın terk edilen bu yerleşme, uzun bir zaman diliminden sonra Geç Bronz Çağı’nda Ege’ye veya Karadeniz’e açılan tüccarlar ya da balıkçılar için mevsimlik konaklama yeri olmuştur. Bu döneme ait yüzeyi yalın veya boya bezekli Miken Dönemi kap parçaları ve Girit etkileri yansıtan keramik örnekleri Yenibademli’nin sadece tepe düzlüğünün güneybatı kesiminde bulunmuş, buna karşılık devamlı iskana işaret eden mimari kalıntılar çok yetersiz kalmıştır. 1996 ve 1997 yıllarında Çanakkale Arkeoloji Müzesi başkanlığında ve Doç. Dr. Halime HÜRYILMAZ’ın bilimsel danışmanlığında yürütülen Yenibademli Höyük kazıları, 1998 yılından itibaren Bakanlar Kurulu Kararı ile Doç. Dr. Halime HÜRYILMAZ’ın başkanlığında sürdürülmektedir. 10 yıldan bu yana sürdürülen Yenibademli çalışmaları höyüğün kuzey ve batı teraslarında, ayrıca tepe düzleminde yürütülmüştür. Arkeolojik çalışmalara ilaveten höyük ve yakın çevresinde paleocoğrafya ve jeoarkeolojik araştırmalar da gerçekleştirilmiştir. Arkeolojik kazılar sırasında değişik açmalarda bugüne değin en az altı mimari tabaka belirlenmiştir. Höyük genelinde birçok açmada ilk üç mimari tabaka büyük çapta araştırılmıştır. Dikdörtgen planlı konutların hakim olduğu yerleşmede, taş temel üzerine kerpiç duvarlı yapıların kalıntıları açığa çıkartılmıştır. ÇANKIRI KAZI ADI : ÇORAKYERLER BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Çankırı İli, Fatih Mahallesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Ayla SEVİM KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Çorakyerler Çankırı İli, Fatih Mahallesi’nde yer alan bir omurgalı fosil lokalitesidir. Yaklaşık 7 ile 8 milyon yıl eskiye tarihlendirilen bu lokalite’de sekiz yıldır kazı çalışmaları yürütülmektedir. Oldukça yoğun fosil buluntular veren bu lokalite hem Türkiye hem de Dünya’da eşine az rastlanır bir fosil yatağıdır. Kazı çalışmalarından, günümüze kadar elde edilen fosil buluntular, bu lokalitenin zengin fosil bulgu verdiğini kanıtlamıştır. Alan, 1970’li yıllarda yapılan çalışmalara dayanılarak önce 10 milyon yıl eskiye, daha sonra ele geçen buluntular doğrultusunda faunal korelasyon yapılarak 8 milyon yıl öncesine tarihlendirilmiştir. Son yapılan magnetostratigrafik analizler sonucunda ise lokalitenin jeolojik yaşı 7 – 7,5 milyon yılları arasına tarihlendirilebilmesi için bulgular mevcuttur. Çorakyerler lokalitesinde –Anadolu’da Miyosen dönemin karasal biyokronolojisinin ve paleocoğrafyasının kurulmasında fosil memelilerin coğrafik dağılımları, göç olayları ve in situ evrimleri hayli tartışmalı olsa da- her geçen yıl elde edilen yeni buluntularla daha da zenginleşen fosil faunanın, gerek Anadolu gerekse Avrupa Memeli Neojen biyokronolojisindeki bazı biyostratigrafik problemlerin çözümüne katkıda bulunacağı düşünülmektedir. Anadolu Miyosen dönem biyokronolojisi ve paleocoğrafyasının kurulmasında karşılaşılan bir başka problem ise birbirini takip eden omurgalı fosil topluluklarının yeterli miktarda olmayışıdır; çünkü karasal çökeller genellikle denizellere göre daha az ve birbirinin devamı niteliğinde değildir. Bununla birlikte bu tarz lokaliteler göl ve ırmak kökenli oldukları için ayrı cepler halinde dağınık biçimde oluşmuşlardır. Ayrıca Doğu Akdeniz paleocoğrafyasının kurulmasındaki diğer bir problem de Afrika ve Avrasya kıtalarının, Tetis Denizi’nin farklı jeolojik zamanlarda çekilmesi ve yükselmesine bağlı olarak, bazen ayrı bazen de bağlantılı olmasıdır Bu lokalite 1969–1970 yıllarında MTA ve Alman Linyit Araştırma ekipleri tarafından keşfedilmiştir. Uzun yıllar bu alanda herhangi bir araştırma yapılmamış, 1989 yılında Türkiye Omurgalı Fosil Yatakları Projesi çalışmaları sırasında yeniden gün ışığına çıkartılarak burada yeniden yüzey araştırmalarına başlanmıştır. 1997 yılında ise bu alanda fosil buluntularının yoğunluğunun anlaşılması üzerine Prof. Dr. Ayla SEVİM’in başkanlığında bir ekiple Ankara Üniversitesi ve Çankırı Müzesi Müdürlüğü’nce ortaklaşa kazılara başlanmıştır. 2001 yılında Bakanlar Kurulu Kararlı kazıya dönüştürülmüştür. Çorakyerler kazı çalışmaları halen devam etmektedir. Çorakyerler omurgalı fosil yatağında kazı çalışmalarının başlatılmasındaki temel amaç öncelikle yok olmak üzere olan bir omurgalı Fosil Yatağının acilen kurtarılması, daha sonra da alanın koruma altına alınmasıdır. Daha sonra ele geçecek fosil buluntulardan Geç Miyosen dönemde burada yaşamış olan canlıların faunal çeşitliliği belirlenerek dönemin hayvan göç yolları konusunda bilgi edinmektir. Bunların yanı sıra alanda belirlenen Fauna çeşitliliğinin Dünyada ve Türkiye’deki dağılımı belirlenip bu dönemdeki canlıların sınıflandırmasını yapmaktır. Seçilmiş Kaynakça: Sevim,A. Y. Kiper (2001) “2000 Yılı Çankırı/ Çorakyerler Kazısı”, 23. Kazı Sonuçları Toplantısı (2226 Mayıs, Ankara), TC. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü. Sevim,A ve Pehlevan,C. (2004) “2002 Yılı Çankırı Çorakyerler Kazısı” 25. Kazı Sonuçları Toplantısı 2.Cilt (26-31 Mayıs 2003 ANKARA), Kültür ve Turizm Bakanlığı DÖSİM Basımevi. Sevim,. 2002., “Geç Miyosen’e Ait Bir Omurgalı Fosil Yatağı ÇORAKYERLER”, Mavi Gezegen (Jeoloji, Çevre ve Sağlık), sayı: 6, sayfa:68-71. Sevim,A., Pehlevan,C., Yiğit,A., Gözlük,P., 2005 “2003 Yılı Çankırı/ Çorakyerler Kazısı “26. Kazı Sonuçları Toplantısı (24-28 Mayıs 2004 Konya), Kültür ve Turizm Bakanlığı Dösimm Basımevi. Sevim,A, Begun,D.R., Güleç,E., Geraads,D. & Pehlevan,C. 2001 A new late Miocene hominid from Turkey. Am. J. Phys. Anthropol. (Supplement 32, Annual Meeting İssue) (abstract). Sevim,A., Güleç,E., Pehlevan,C., 2006 “ A New Great Ape from the Upper Miocene of Turkey” Science (yayınlanmak üzere Kabul edildi) ÇORUM KAZI ADI : ALACAHÖYÜK BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Çorum İli, Alacahöyük Beldesi, Köy içi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Aykut ÇINAROĞLU KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Alaca Höyük, Çorum ili, Alaca İlçesi Alaca Höyük Beldesinde, Boğazköy-Hattuşaş’ın 25 km. kuzey-doğusundadır. Atatürk’ün emriyle 1935 yılında Türk Tarih Kurumunun desteği ile başlayan kazı, merhum Remzi Oğuz ARIK başkanlığında başlamış, ilerleyen yıllarda, Hamit Zübeyr KOŞAY ve Mahmut AKOK tarafından yürütülmüştür. 1997 yılında “Bakanlar Kururlu Kararlı” kazılar kapsamına alınan yeni Alaca Höyük kazıları, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Arkeoloji Bölümü, Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Aykut ÇINAROĞLU başkanlığında bir heyet tarafından yürütülmektedir. Alaca Höyük’de binlerce yıl açıkta duran İki Hitit Sfenksi ve bir dizi Hitit kabartması bu ören yerinin yaklaşık 150 yıldır tanınmasına ve Anadolu’ya 19. yüzyıldan bu yana gezmeye gelenlerin uğrak yeri olmasına sebep teşkil etmiştir. Alaca Höyük’den başka hiçbir Hitit şehrinde bulunmayan sfenksler ve kabartmaların süslediği görkemli kapının, yapılan kazılar sonucunda, arkadaki “Mabed-Saray” diye tanımlanan yapıyla bağlantılı olduğu anlaşılmıştır. Alaca Höyük’de, arkeolojik kazılara, 1935 yılında Atatürk’ün emriyle başlanmış ve ilk kazı mevsiminde, M.Ö. 3. binin ilk yarısına ait Hatti prens ve prenseslerin zengin mezarları bulunmuştur. Ünlü “Truva Hazineleri” ile eşimsenen bu buluntular, önceleri, Hitit Dönemi’ne tarihlendirilmiştir. İlk dönem kazılarında ören yerinin 1/10’nunun araştırıldığı tahmin edilmektedir. Ankara Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Turizm Bakanlığı ve Ankara Şehrinin gerçek simgesi olan alem ya da standartlar, Hitit öncesi Hatti krali mezarlarında bulunan ve günümüzde Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenen eserler arasındadır Alaca Höyük’de 2002 yılında yürütülen kazıda, varlığı belirlenen Hitit Çağı anıtsal yapının beş odası saptanmıştır. Bunlardan üç tanesinin kazısı, %90 tamamlanmıştır. Hitit Dönemine ait bu ölçüde korunmuş bir binanın odası ilk kez gün ışığına çıkartılmıştır. Binanın taş duvarlarının tabandan (temel hariç) yüksekliği 2.50 m., üzerindeki kerpiç duvarın korunan bölümü 1.50 m. dir. Odanın kazılan bölümü 7 m. genişliğinde ve 17 m. uzunluğunda olup henüz kapısı ele geçmemiştir. Bu boyutlarda (24 m. x 15 m.) bir Hitit binası ilk kez ortaya çıkartılmış ve Alaca Höyük’de ziyaretçilere, yeni görsel ve kalıcı yapılar sunulmaya başlanmıştır. 2002 ve 2003 yılı kazılarında, Dünyanın en eski barajı olan Hitit Döneminden kalma ve Hitit Kralı IV. Tuthalia tarafından yaptırıldığı bilinen bir baraj da açığa çıkartılmıştır. Taş dolgu setinin tamamı açılan barajın bu set üzerinde üç heykel kaidesi de bulunmuştur. KAZI ADI : ORTAKÖY / ŞAPİNUVA BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Çorum İli, Ortaköy İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Aygül SÜEL KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Ortaköy Hitit şehri, Prof. Dr. Aygül SÜEl ve Dr. Mustafa SÜEL başkanlığında yürütülen yüzey araştırmaları projesi çalışmaları kapsamında keşfedilmiştir. Bu ören yerinde kazı çalışmaları, 1990 yılında Prof. Dr. Aygül SÜEL’in bilimsel başkanlığında kurtarma kazısı olarak başlamıştır. Kazı çalışmaları 1992 yılından bu yana, Ankara Üniversitesi adına bir bilim heyeti tarafından Prof. Dr. Aygül SÜEL ve Dr. Mustafa SÜEL başkanlığında yürütülmektedir. Ortaköy Hitit şehri, Çorum İl merkezinin 53 km. güneydoğusunda bulunan Ortaköy İlçe merkezinin 3 km. güneybatısında yer almaktadır. Şehir, kuzeybatıdan güneydoğu istikametine alçalan bir plato üzerinde kurulmuştur. Şehrin üzerinde kurulduğu bu platonun Hitit çağında dikkatlice teraslanmış olduğu anlaşılmaktadır. Yukarıdaki teraslarda daha çok idari yapıların olduğu gözlenmektedir. Şehir batı yönünde tepelere dayanmaktadır. Bu tepeler üzerinde de dini ve askeri yapılara ait olması muhtemel yaygın mimari izlere rastlanmaktadır. Anadolu’da mevcut tarihi doğal yolların en önemlilerinden biri Kelkit-Yeşilırmak vadisidir. Üst doğu-batı koridoru diyebileceğimiz bu doğal yapı içerisinde, Kafkaslardan gelişen bir ticaret yolu bulunmaktadır. Hitit şehri Şapinuva bu yol üzerinde çok önemli bir noktada yer almaktadır. Doğuda Kafkaslardan akan ticari mallar ile zengin Tokat ve Amasya ovalarının ürünlerinin batıya ve Orta Anadolu’ya ulaşımında kilit bir noktada yer almaktadır. Burası kuzey ve güneyinde geçilmez dağların uzandığı Alaca ovasına açılan bir boğazdır. Hititler bu bölgeye geldiklerinde mevcut köylere yerleşmemişler, platonun üzerindeki araziyi teraslayıp düzelterek bu büyük şehri kurmuşlardır. Tarihi ticaret yolu güneyde bu terasların önünde mevcut derenin kıvrımlarına uyarak uzanan bir Hitit yolu tespit edilmiştir. Şapinuva Hitit şehrinin tarih içindeki önemli yerini belirleyen önemli unsurlardan bir tanesi bu yoldur. Hareketli ve ekonomiyi zenginleştirecek bir trafiğe sahip bu yolun en önemli geçit ve konaklama yerinde bulunan bu şehir, böylece çok önemli özelliğini kazanmış bulunmaktadır. Diğer bir özelliği ise önemli ve vazgeçilmez dini kimliğidir. Hitit dünyasında bir insanın günahlarından temizlenmesinin yolu Şapinuva’da ve Şapinuva’lı rahiplerce hazırlanmış “itkalzi” adı verilen Hurrice yazılmış dini metinleri okumaktır. Bu işlem Şapinuva’ya kutsanmış bir şehir kimliği kazandırmaktadır. Şapinuva’nın en önemli özelliği olan idari özelliği yani bir devletin başkenti olmasıdır. Ayrıca stratejik konumu ile ön plana çıkarak gerek şehir surları gerekse çevresinde yer alan ileri karakollar hassas noktalara yapılan savunma tesisleri ile düzenli bir askeri gücün konuşlandığı garnizon kenti olmuştur. Belgelerden burada ordu komutanlığı bulunduğunu ve Hitit ordusu da zaman zaman uygun iklimi de dikkate alınarak burada konakladığını öğrenmekteyiz. Bugüne kadar yapılan çalışmalar sonucunda şehrin iki ayrı bölgesinde birçok yapı kalıntısı gün ışığına çıkarılmıştır. Tepelerarası adını taşıyan bölgede dört anıtsal yapı açığa çıkarılmıştır. Şehrin hemen hemen en hakim noktasında yer alan ‘A’ binasının ele geçirilen temellerinde kireçtaşı ve kumtaşından büyük bloklar kullanılmıştır. Ana kütlesi 2500 m2 olan yapının kazı çalışmaları devam etmektedir. 1200 m2 lik bir alanda yer alan ‘B’ yapısının temel duvarlarının üzerinde 110 cm. genişliğinde kerpiç duvarlar yükselmekte ve bu kerpiç duvarlarda 3–4 cm kalınlıkta sıvaya rastlanmaktadır. Ayrıca bu yapıda yiyecek ve içecek için kullanılmış çok sayıda büyük küpler yer almaktadır. 'B' yapısı ile 450 m² lik önemli bir diğer yapı olan 'D' yapısı, mevcut kerpiç duvarlarının korunması bakımından çatı altında korumaya alınmıştır. Ayrıca bu yapıların da içinde yer aldığı bölgeyi çeviren sur duvarlarının, açığa çıkarılan 75 metrelik bir bölümü de yine bir çatı ile koruma altına alınmıştır. Bir diğer bölge olan Ağılönü alanında ise, yapılan çalışmalarda çoğu işlik ve dükkân olan, bir kısmı halkın yaşadığı birçok yapı açığa çıkarılmıştır. Bunlardan bir kısmı yine hafif, taşınabilir bir çatı altında koruma altına alınmıştır. Ayrıca, bu bölgede devam eden kazı çalışmaları ile törensel alan olduğu düşünülen çok önemli, büyük bir taş döşeme açığa çıkarılmaktadır. Bugün için, bu çivi yazılı Ortaköy Arşivi, Anadolu'nun Hitit çağına ait keşfedilen, Boğazköy'den sonra ikinci büyük arşividir. Ele geçen 4 bine yakın tablet ve tablet parçaları çeşitli dillerde yazılmış ve çeşitli konuları içermektedir. Bu arşivlerde ele geçen tabletler ve tablet parçaları Hititçe, Hurrice, Hattice, Akatça gibi çeşitli dillerde yazılmıştır. İdari, dini, fal gibi çeşitli konulardaki tabletler, bir kraliyet arşivi ile karşı karşıya olunduğunu göstermektedir. Hitit büyük kralının burada oturması ve devleti buradan idare etmesi, ele geçen bu devlet arşivlerindeki belgelerle çok önemli bilgilere ulaşma şansını kazandırmıştır. Hitit Devletinin başkenti olan Şapinuva, 9 km2 ye yakın büyüklüktedir ve çivi yazılı arşivlerden edinilen bilgilerle, kendi idari bölgesinde yer alan şehirlerle oldukça geniş bir coğrafyaya yayılmaktadır. Ortaköy Hitit şehrinin çağındaki adının Şapinuva olduğu bu tabletler üzerinde yapılan çalışmalarla ortaya çıkarılmıştır. DENİZLİ KAZI ADI : LAODİKEİA BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Denizli İli, Merkez, Eskihisar - Goncalı KAZI BAŞKANI : Doç. Dr. Celal ŞİMŞEK KURUMU/ÜLKESİ : Pamukkale Üniversitesi Denizli İli, Merkez Eskihisar - Goncalı köyleri sınırları içinde kalan Laodikeia Antik Kenti kazı çalışmaları, 2003 yılından bu yana Pamukkale Üniversitesi’nden Doç. Dr. Celal ŞİMŞEK tarafından yürütülmektedir. Phrygia Bölgesi’nin batı ucundaki Laodikeia yerleşimi, Denizli İlinin 6 km. kuzeydoğusunda il merkezine bağlı Eskihisar, Goncalı, Bozburun köyleri sınırları içinde kalmaktadır. Lykos (Çürüksu) Vadisi’nin önemli bir antik kenti olan Laodikeia, Seleukoslar Kralı II. Antiokhos tarafından eşi kraliçe Laodike adına, M.Ö. 3. yüzyılın ortalarında (M.Ö. 261 – 253) kurulmuştur. Antik kaynaklar kenti diğer Laodikeia’lardan ayırt etmek için Laodikeia ad Lycum olarak isimlendirmişlerdir. 4 km² bir alana yayılan ve yüksek bir platform üzerinde yer alan kentin, kuzey doğusunda Lykos (Çürüksu), güneydoğusunda Kapros (Başlı Çay) ve kuzeybatısında Asopos (Gümüş Çay-Goncalı Deresi) ırmakları vardır. Plinius (NH, V.105) alanda, Hellenistik Dönem öncesinde, Diospolis ve Rhoas olarak adlandırılan kutsal bir köyün varlığını bildirmiştir. Kentin güney ve batı tarafında yapılan yüzey araştırmasında, Eski Tunç Çağı’na (M.Ö. 3000) tarihlenebilecek seramik parçaları ve sileks taşından yapılan kesici ve delici aletler ile Klasik Dönem seramik parçaları bulunmuştur. Diğer taraftan Kuzey Nekropolü çalışmalarında M.Ö. 4. yüzyıla ait sikkelerin ele geçmesi de Hellenistik Dönem öncesi yerleşimlerin varlığını desteklemektedir. Laodikeia her dönemde depremler sonucu yıkılmış ve tekrar imar edilmiştir. Antik kent en parlak zamanını M.S. 1. – 3. yüzyıllar arasında yaşamıştır. Kentin zenginliğini geçiş yollarının kavşağında olması, bereketli bölge ve tekstil ticareti sağlamıştır. Hippodomik sistemde kurulan kentte; stadyum, 2 tiyatro, anıtsal kapılar ve caddeler, 4 hamam yapısı, 3 ticari agora, bouleuterion, 2 su dağıtım terminali, 3 anıtsal çeşme yapısı, 2 tapınak, 7 kilise ve dört yana yayılan nekropol alanları görülebilir. Laodikeia antik kenti kazıları; yüzey araştırmaları, Merkezi Hamam, Merkezi Agora, Batı Tiyatrosu, Suriye Caddesi, A Nymphaeum-S. Severus Çeşmesi, Tapınak A, Kuzey Nekropolü ve Boya Atölyesi olmak üzere 9 farklı alanda yapılmaktadır. Kazı çalışmaları ve yapılan araştırmalar, Laodikeia’da kullanılan mermer blokların 18 km. güneyde yer alan Salbakos (Babadağ) Dağının yamaçlarındaki Domuz Deresi ocaklarından getirildiğini, traverten blokların ise kuzeyden 10 km. uzaklıktaki Çökelez Dağı eteklerinden Hierapolis, Tripolis ve çevre ocaklardan getirildiğinin anlaşılmasını sağlamıştır. Ele geçen sikkeler ve diğer buluntular, Laodikeia antik kentinin M.S. 7. yüzyılın ilk yarısında meydana gelen büyük depremle tamamen yıkıldığını, 8 km. mesafeden getirilen Başpınar suyollarının bozulduğunu, ova ortasında tehlikelere açık kent halkını önce Sasani, daha sonra da Arap istilacıların tehdit ettiğini, bunun sonunda suları bol ve kaçmak için dağ yamaçları daha yakın olan Denizli Kaleiçi’ne göç ettiklerini göstermiştir. Türkler 12. yüzyılda bölgeye gelince, Laodikeia adını Ladik olarak değiştirmişlerdir. Laodikeia terk edilişinden itibaren yüzyıllar boyunca sürekli tahrip edilmiştir. Antik kent yapılarına ait mimari blokların 2/3 ü taşınmış ya da tahrip edilmiştir. EDİRNE KAZI ADI : AINOS (ENEZ) BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Edirne İli, Enez İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Sait BAŞARAN KURUMU/ÜLKESİ : İstanbul Üniversitesi Eski çağda Ainos olarak bilinen bugünkü Enez, Kuzey Ege sahilinde Meriç Nehrinin (Eski adı Hebros) denize döküldüğü yerde denizden 25 m. yükseklikte kalker bir yarımada üzerinde kurulmuştur. Akropol tepesi batıda, güney batıda ve Meriç Nehrinin ağzına doğru olan tarafa dik yamaçlarla son bulur. Bundan dolayı surlar bu tarafta çok iyi korunmuştur ve denizden bakıldığında ihtişamlı bir manzara göstermektedir. İlk Çağda Ainos Balkanları, Anadolu ve Ege’ye bağlayan kara, deniz ve nehir yollarının kesiştikleri zorunlu geçiş yolu üzerinde kurulmuş önemli bir liman şehriydi. Heredot, Ainos’un ilk olarak M.Ö. 7. yüzyılda İzmir’in Kuzeyinde yerleşmiş olan Aiollar tarafından bir koloni olarak kurulduğundan söz etmektedir. Ancak, bu tarihten önce Ainos’ta Trakyalı kabilelerin Poltyobria ve Apsinthos adlarıyla kurdukları şehirler veya köy kentler bulunduğunu yine eski çağ yazılı kaynaklarından öğreniyoruz. Ainos, M.Ö. 513 tarihinde Pers Kralı Darius’un İskitler’e karşı yaptığı askeri seferi sırasında Trakya ve Enez kısa bir süre için Pers İmparatorluğunun hâkimiyeti altına girdi. Pers Krallarından Kserkes’in M.Ö. 480 yılında Yunanistan’a yaptığı askeri sefer sırasında Ainos üzerinden Yunanistan’a geçtiği eski çağ tarihçileri tarafından zikredilmektedir. Persler, Atina ve müttefiklerine karşı yenilince (M.Ö. 480 / 479) kent tekrar bağımsızlığına kavuşmuştur. Atina’nın kurduğu Attik – Delos Deniz Birliği’ne uzun süre üye kalan Ainos, M.Ö. 4. yüzyılın ortalarında Makedonya egemenliğine girmiştir. Hellenistik Çağda Mısır’daki Ptolamaios Krallığının hâkimiyeti altında kalan şehir, M.Ö. 190 yılında Romalıların Trakya’yı ele geçirmeleriyle Roma’ya bağlanmıştır. Roma imparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Trakya ve dolayısıyla Ainos, Doğu Roma İmparatorluğuna bağlı olarak gelişimine devam etmiştir. Bizans Çağında bölgenin başkenti olarak çok önemli bir ticaret merkezi konumundaydı. 6. yüzyılda Bizans İmparatoru Justünianus tarafından kuzeyden gelen bazı Slav akımlarına karşı tamir ettirilmiştir. Orta Bizans Döneminde ise (7. yüzyıldan itibaren) İmroz (Gökçe) ve Semadirek adalarını içine alan aşağı Rodop bölgesinin prenslik merkezi olmuştur. Bizans İmparatorluğunun son döneminde ise, Cenevizli Gattelusio ve Doria ailelerinin hakimiyetine girmiştir. Bu ailelerin Enez’deki hakimiyetlerini belgeleyen armalar kalenin duvarlarında halen yer almaktadır. Ainos’u yöneten Palmede 1455 yılında ölünce, kentin idaresinde iç çekişmeyle birlikte Osmanlılara verilmesi gereken haraç, yönetim tarafından verilmemeye başlandı. Bunun üzerine Edirne’de bulunan Fatih Sultan Mehmet ordusuyla birlikte İpsala’ya geldi. Gelibolu’daki Türk donanması da Has Yunus Bey komutasında denizden Ainos’un önlerine gelerek şehri kuşattı. Bu durum karşısında şaşkına dönen halk 1456 yılı Ocak ayının sonunda savaşmadan şehrin anahtarını Osmanlılara teslim etmiştir. 1978 yılından itibaren düzenli kazı ve onarım çalışmaları sürdürülmüştür. Akropolde, Roma caddesinde, Yamaçaltı ve Çakıllık Nekropollerinde, Kral Kızı Bazilikasında, Roma Dönemine ait zengin evde kazı çalışmaları yapılmaktadır. Ayasofya Kilisesi (Fatih Cami), Yamaçaltı Nekropolünde, Osmanlı Dönemi Mezarlığında ve sur duvarlarının çökmekte olduğu yerlerde restorasyon ve koruma çalışmaları yapılmaktadır. Kazı çalışmalarına Prof. Dr. Sait BAŞARAN başkanlık yapmaktadır. ERZİNCAN KAZI ADI : ALTINTEPE BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Erzincan İli, Üzümlü İlçesi, Çadırtepe KAZI BAŞKANI : Doç. Dr. Mehmet KARAOSMANOĞLU KURUMU/ÜLKESİ : Atatürk Üniversitesi Altıntepe, etrafı yüksek dağlarla çevrili geniş ovanın kuzeydoğusunda, Erzincan kent merkezinin yaklaşık 15 km. doğusunda, Erzincan’ı Erzurum’a bağlayan karayolunun hemen kuzeyinde bulunmaktadır. Yakın çevresindeki diğer adatepeler gibi volkanik bir yükselti olan Altıntepe, ova seviyesinden yaklaşık 60 m. yüksekliğindedir. Yoğun olmasa da, Bizans ve Akkoyunlular tarafından kullanılmış olan tepede yapılan kazılar sonucu, bunların hemen altında Urartu Dönemi kalıntılarına rastlanmıştır. Tepe, M.Ö. 9. yüzyılın ortalarından M.Ö. 7. yüzyılın sonlarına kadar başkentleri Van (Tuşpa) olmak üzere tüm Doğu Anadolu’da hüküm süren Urartu uygarlığının egemenlik alanlarının en kuzeybatısındaki uç kalesi özelliğine sahiptir. Ayrıca, Anadolu’yu Asya’ya, Karadeniz’i Mezopotamya’ya bağlayan ticaret yolu üzerinde bulunmasıyla da ayrı bir öneme sahiptir. Arkeoloji dünyasında ilk kez, 1938 yılında bir mezarın kaçak kazılarla açılarak içindeki ölü armağanlarının yağma edilmesiyle tanınmıştır. Aynı yıl, eserlerden küçük bir kısmı Anadolu Medeniyetleri Müzesine getirilmiştir. 1956 yılında bu kez karayolu işçileri tarafından, öncekinin hemen yanındaki ikinci mezar açılarak yağmalanmıştır. Ancak bu mezara ait tek bir armağan bile kurtarılamamıştır. Bunun üzerine, 1959 yılında Türk Tarih Kurumu adına ilk bilimsel kazılar başlatılmıştır. Prof. Dr. Tahsin ÖZGÜÇ başkanlığındaki bu ilk dönem kazı çalışmaları aralıksız on yıl kadar sürmüştür. Ortaya çıkarılan mimari kalıntılar ve küçük buluntular, Doğu Anadolu arkeolojisi adına pek çok ilki ortaya koymuştur. 2003 yılında Doç. Dr. Mehmet KARAOSMANOĞLU başkanlığında başlatılan ve halen devam edilen bu ikinci dönem kazılarında, yeni mimari kalıntıların ve küçük buluntuların ortaya çıkarılmasının yanı sıra, daha önceden bilinen ve çeşitli sebeplerle yok olmaya yüz tutmuş kalıntıların onarılarak korunmasına da ağırlık verilmektedir. Altıntepe’de, 2003 yılında başlatılan kazı çalışmalarında, restorasyon ve onarım çalışmaları da önemli bir yer tutmaktadır. Bu amaçla, gerek arazideki yapılarda, gerekse kazı evine taşınan küçük buluntular üzerinde titiz onarım çalışmaları yapılmaktadır. Her kazı döneminde, elde edilen buluntuların çizim, envanter ve fotoğraflama çalışmaları gerçekleştirilerek yayına hazırlanmaktadır. Apadana’da ele geçen duvar resimlerinin korunmasına ve envanterlenmesine yönelik çalışmalar da bu kapsamda değerlendirilmektedir. Uzman bir ekip eşliğinde gerçekleştirilen total-station ölçüm çalışmalarıyla tepenin tamamının detaylı topografik haritası çıkarılmış, hem tepenin fiziki durumu hem de toprak üstündeki yapıların planları kaydedilmiştir. Daha önceki kalıntıların yanı sıra Tapınak, Kilise ve Apadana’nın kazı ve onarımlardan sonraki durumları da plana aktarılmıştır. İlk dönem kazılarına ait yayınlarda tam olarak yer almayan yapı grupları, bu ölçüm çalışmalarıyla kent planı içinde yerini almıştır. Özellikle yapıları çevreleyen sur duvarlarının plana aktarılması, kent dokusunu kağıt üzerinde büyük ölçüde tamamlamıştır. Altıntepe’nin, mimari kalıntılar ışığında bir yönetim ve dinsel merkez olduğunu söylemek mümkündür. Bu durumda, bu yönetimin tebaasını oluşturan ve buraya dinsel seremonilerini yapmaya gelen halkın yaşadığı alan, tepenin yakın çevresinde olmalıydı. Bu düşünceyle, 2004 kazı sezonundan itibaren, tepenin yakın çevresinde de araştırmalar yapmak gerektiği anlaşılmış, bu amaçla yapılan kısa süreli yüzey araştırmalarıyla, yeni bulgular elde edilmiştir. Tepenin kuzeyinde, Saztepe olarak bilinen tepe üzerinde bu amaçla yapılan araştırma gezisinde çok sayıda seramik buluntuya rastlanmış, ancak herhangi bir mimari kalıntı tespit edilememiştir. Saztepe’nin kuzeyinde, Kaplıcatepe olarak adlandırılan bölgede ise, Altıntepe Urartu yapılarında kullanılan bazalt blokların çıkarıldığı ocak izlerine rastlanmıştır. Buradaki ana kaya üzerine açılan dübel yuvaları ve içlerindeki metal parçaları, yer yer hala görülmektedir. Altıntepe’nin doğusundaki, Küçüktepe olarak bilinen, daha küçük çaptaki bir yerleşim de, seramik buluntular içermektedir. Ancak, tüm bunların tanımlanması, yorumlanması ve tarihlenmesi, kazı ve araştırma çalışmalarının ileriki evrelerinde aydınlatılmaya çalışılacaktır. Seçilmiş Kaynakça: Barnett,R.D.-N. Gökçe, “The Finds of Bronzes at Altıntepe Near Erzincan” Anatolian Studies 3, 1953 Emre,K., “Altıntepe ve Urartu Seramiği” Belleten 31, 1969, 280 vd. Karaosmanoğlu, M. ve diğ., “Altıntepe Kazısı 2003” Kazı Sonuçları Toplantısı 26.I, 2005, 127-138 Klein,J.J., “Urartian Hieroglyphic Inscriptions from Altıntepe” Anatolian Studies 24, 1974 Özgüç,T., “Excavation at Altıntepe” Belleten 25, 1961, 269-290 Özgüç,T., Altıntepe. Mimarlık Anıtları ve Duvar Resimleri (1966) TTK-Ankara Özgüç,T., Altıntepe II. Mezarlar, Depo Binası ve Fildişi Eserler (1969) TTK-Ankara ESKİŞEHİR KAZI ADI : KÜLLÜOBA BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Eskişehir İli, Seyitgazi İlçesi, Yenikent Köyü KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Turan EFE KURUMU/ÜLKESİ : İstanbul Üniversitesi Eskişehir İli, Seyitgazi İlçesi sınırları içinde ve Yenikent Köyü’ne 1300 m. uzaklıkta yer alan Küllüoba Höyüğü’nde Prof. Dr. Turan EFE başkanlığında sürdürülen kazılar onuncu yılını doldurmuş bulunmaktadır. Höyükte en azından Geç Kalkolitik sonlarından (kabaca M.Ö. 4. binyıl ortası) M.Ö. 1800 yıllarına, diğer bir deyişle Orta Tunç Çağı başlarına kadar hemen hemen kesintisiz yerleşildiği anlaşılmaktadır. İlk Tunç Çağı katları içine karışmış az miktardaki malzemeden, höyükteki yerleşimin en azından Erken Kalkolitik döneme kadar indiğini söyleyebilir. Batı açmalarında saptanan en alttaki Geç Kalkolitik katlarda, uzak bölgelerle ilişki kurulmasını sağlayan bol miktarda çanak çömlek ele geçirilmiştir. Bir üstteki İlk Tunç Çağı’na Geçiş dönemi (M.Ö. 3300–3000) yerleşmesi, etrafını zigzag savunma duvarının çevrelediği Demircihüyük’den çok iyi bildiğimiz ‘Anadolu Yerleşim Planı’nın öncüsü olabilecek özellikler içerir. Genel yerleşim planı hakkında daha etraflıca bilgi edinilebilmesi için, daha geniş alanlarda açılması gereken bu evre yerleşmesinin kerpiç duvarları yer yer çatıya kadar korunmuştur. Küllüoba, Eskişehir bölgesi ve tüm batı Anadolu İlk Tunç Çağı kronolojisinin daha sağlıklı saptanmasına önemli katkılarda bulunduğu gibi, aynı zamanda İlk Tunç Çağı’nın ikinci yarısında uzak bölgeler arası ortaya çıkan yoğun ticaretin ulaştığı boyutlar ve batı Anadolu ile Ege dünyasında şehirciliğin gelişimi ile ilgili yeni bir bakış açısı getirmektedir. KAZI ADI : ŞARHÖYÜK / DORYLAİON BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Eskişehir İli, Merkez İlçe KAZI BAŞKANI : Doç. Dr. Taciser SİVAS KURUMU/ÜLKESİ : Anadolu Üniversitesi Antik yazılı kaynaklara göre Eretria’lı Doryleos tarafından kurulmuş olan bir Frigya kentidir. Kent İç Anadolu’nun Marmara Denizi’ne, Ege Kıyılarına ve Akdeniz Bölgesine açılan birinci derecede önemli yolların kavşak noktasındadır. Eski kaynaklarda kaplıcalarıyla ünlü, ticaretle varlığa kavuşmuş bir şehir olarak anımsanmaktadır. Uzun bir zaman yıkık ve terkedilmiş olan Dorylaion yakınında, harabenin güneyinde daha küçük bir yerleşme kurulmuştur. Büyük olasılıkla ünlü İngiliz tarihi coğrafyacısı ve epigraf W.M. RAMSAY’nin de dile getirdiği gibi Dorylaion harabelerine Eskişehir adı verilmiş ve bu ad da o zamandan günümüze kadar uzanmıştır. Bugün Şarhöyük 18 m. yüksekliğinde ve 450 m. çapında olup Orta Anadolu’nun orta büyüklükteki höyüklerinden biridir. Höyükte kazı çalışmalarına ilk kez 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Emekli Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Muhibbe DARGA tarafından başlanmış ve 2004 yılına kadar devam etmiştir. 2005 yılından itibaren kazı başkanlığı görevi Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Doç. Dr. Taciser SİVAS tarafından yürütülmektedir. Seçilmiş Kaynakça: Kara,A., Ay,N., Ayas,E., Darga,M., Sivas,T., Sivas,H., "Characterization of Şarhöyük (Dorylaion) Artifacts from Hittite Period" Key Engineering Materials Vols. 264-268, (2004), s. 2387-2390. Sivas, T., Şarhöyük-Dorylaion Kazılarında Ele geçirilen Megara Kaseleri", I. Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu Bilgiriler Kitabı, Eskişehir, 2001, s. 5-15 Darga,M.ve Sivas,T., "Şarhöyük-Dorylaion Kazıları 1997-1998 Yılı Sonuçları", Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 1, Sayı 2 (2000) s. 97-127 Darga,M. A., Sivas,T. ve Sivas,H.,"2001 Yılı Şarhöyük/Dorylaion Kazısı ve Karatuzla Nekropolü Temizlik Çalışmaları", 24. Kazı Sonuçları Toplantısı, II, (Ankara, 2003) s. 47-59 Darga,M., Starke,F., “Eine Tonbulle mit Hieroglyphen-Luwischem Siegelabdruck aus ŞarhöyükDorylaion, Studia Troica, B.13 (2003), s. 161-164 GAZİANTEP KAZI ADI : ZEUGMA BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Gaziantep İli, Nizip İlçesi KAZI BAŞKANI : Doç. Dr. Kutalmış GÖRKAY KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Kent, Hellenistik Dönem'in önemli bir ticaret merkezidir. Bölgenin Roma İmparatorluğu egemenliğine girmesinden sonra, burada "IV. Lejyon" olarak adlandırılan askeri garnizonun yerleşmesi ile kentin önemi artmıştır. Antakya'dan Çin'e uzanan ipek yolunun Zeugma'dan geçmesi, Samsat'dan ırmak yoluyla ticaret yapılması, IV. Garnizon'nun burada konuşlandırılması sonucunda, tüccarların kente yerleştiği ve Fırat manzaralı teraslara villalarını yapmış oldukları anlaşılmaktadır. Kentte, gelişmiş bir sınır ticareti ve buna bağlı olarak büyük bir gümrük olmalıdır. Büyük İskender'in generallerinden Seleukeia Nikator I M.Ö. 300'de Belkıs/Zeugma'nın ilk yerleşimi olan "Seleukeia Euphrates" kentini kurar. Antik çağın önemli gezgin/tarihçilerinden biri olan Amasyalı Strabon, burasının Kommagene'nin dört önemli kentinden biri olduğunu ve burada ticaretin yapıldığını bildirmektedir. Kent, M.Ö. 64'de Roma İmparatorluğu'nun topraklarına katılır ve adı "geçit", "köprü" anlamına gelen ZEUGMA biçiminde değiştirilir. M.S. 256'da Sasani kralı Şapur, Belkıs/Zeugma'yı ele geçirir, kentte önemli tahribat olur. Bu tarihten itibaren Zeugma bir daha kendini toparlayamaz, Roma dönemindeki görkemine ulaşamaz. Bölge ile birlikte kentte, M.S. 4. yüzyılda, Geç Roma, M.S. 5–6. yüzyıllarda ise Erken Bizans egemenliği görülür. 7. yüzyıldaki Arap akınları sonucunda Belkıs/Zeugma terk edilir. 10–12. yüzyıllar arasında küçük bir Abbasi yerleşimi görülür. 17. yüzyılda Belkıs Köyü kurulur. İlk kazılar 1987 yılında Gaziantep Müzesi Müdürlüğü başkanlığında Kentin Nekropol’ünde yapılmıştır. 1992–1994 yılları arasında Dionysos Villası’nda Müze tarafından kurtarma kazıları devam etmiştir.1993 yılında Avustralya West Üniversitesinden Prof. Dr. D. KENNEDY tarafından Dionysos yakınlarındaki bir villa da kazı çalışması gerçekleştirilmiştir. 1996 yılından itibaren Müze Müdürlüğü başkanlığında Fransa’nın Nantes Üniveristesi’nden Prof. Dr. C. Abadie- REYNAL, İsviçrenin Bern Üniveristesi tarafından Prof. Dr. M. Hartmann ve Dr. M. Spidel tarafından geniş çaplı çalışmalara başlanmıştır. 2000 yılından Müze Müdürlüğü başkanlığında Baraj inşaatı nedeni ile kıyı kesiminde sualtında kalacak alanların kurtarılmasına yönelik geniş kapsamlı çok uluslu acil kurtarma kazıları yapılmıştır.2002 yılından itibaren Prof. Dr. M. HARTMANN tarafından jeofizik çalışmalar ve sondajlar; Prof. Dr. C. Abadie- REYNAL yüzey araştırması ve Zeugma çevresindeki eski yollar; OAU restorasyon ve konservasyon çalışmaları; CCA tarafından R. NARDİ başkanlığında mozaik restorasyon ve konservasyon çalışmaları; Gaziantep Müzesi kıyı kurtarma kazıları, 2003 yılında Prof. Dr. M. HARTMANN tarafından jeofizik çalışmaları ve sondajlar; Gaziantep Müzesi kıyı kurtarma kazıları, Müze Müdürlüğü tarafından Dionysos Villasında temizlik ve kazı çalışmaları, 2004 yılında Müze Müdürlüğü tarafından Danae Villası kazısı ve kıyı boyunca bulunan mozaiklerin çıkarılması, Prof. Dr. M. HARTMANN tarafından jeofizik ve sondajlar çalışmaları, Prof. Dr. C. AbadieREYNAL tarafından Köşk Mevkiinde tiyatro kazısı çalışmaları gerçekleştirilmiştir. 2005 yılında Doç. Dr. Kutalmış GÖRKAY başkanlığında Bakanlar Kurulu Kararlı kazılara başlanmıştır. Ayrıntılı bilgi: http://www.zeugmaweb.com/ HATAY KAZI ADI : AÇANA HÖYÜK BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Hatay İli, Reyhanlı İlçesi KAZI BAŞKANI : Doç. Dr. Aslıhan YENER KURUMU/ÜLKESİ : Mustafa Kemal Üniversitesi Antakya - Reyhaniye asfaltı üzerinde, Tayinat Höyüğü yakınında bulunan Açana Höyük, yaklaşık 750 metre uzunluğunda, 325 metre genişliğinde ve 10 metre yüksekliğindedir. Höyükte bugüne kadar yapılan kazılar sonucunda 16 yapı katı tespit edilmiştir. 1936 – 1949 yılları arasında British Museum adına Prof. Dr. Leonard WOOLLEY başkanlığında yapılan kazılarda Yarım-Lim Sarayı olarak adlandırılan anıtsal yapı, birçok saray yapısı ve tapınaklar açığa çıkartılmıştır. Höyükte, 2000 – 2003 yılları arasında Doç. Dr. K. Aslıhan YENER başkanlığında gerçekleştirilen Hatay Amik Ovası Arkeolojik Yüzey Araştırması kapsamında, kazıya hazırlık amaçlı topografik haritalama çalışmaları, yüzey buluntularının değerlendirilmesi, jeomagnetik rezonans ile höyüğün çevresindeki yerleşimlerin tanınması amaçlı çalışmalar gerçekleştirilmiş, 2003 yılında Hatay Müzesi başkanlığında Doç. Dr. K. Aslıhan YENER’in de katılımıyla gerçekleştirilen kazı çalışmalarında, L. WOOLLEY’in kazı evinin restorasyonu gerçekleştirilmiş, prefabrike kazı evi, depolar, laboratuarlar vb. inşa edilmiştir. 2003 yılında 840 m²’lik alanı kapsayan kazı çalışması gerçekleştirilmiştir. 2004 yılından bu yana Bakanlar Kurulu Kararı ile Bakanlığımız adına Doç. Dr. K. Aslıhan YENER başkanlığında kazı çalışmalarına devam edilmektedir. Kazı programı çerçevesinde, Prof. Dr. L. WOOLEEY’in inşa ettirdiği ve harabe durumunda olan kazı evinin restorasyonuna yönelik olarak hazırlanan restorasyon ve rölöve projeleri Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nca onaylanmıştır. Söz konusu proje kapsamında, turistik işleve sahip sergi salonu, bilet gişeleri, güvenlik odaları, turistik eşya satış birimi oluşturulması düşünülmektedir. Ayrıca, Prof. Dr. L. WOOLLEY Kazısı Saray Yapılarının Restorasyon - Konservasyon ve Koruma Altına Alınması Projesi kapsamında turistik amaçlara uygun olarak önümüzdeki yıllarda sarayların kerpiç duvarlarının sağlamlaştırılması planlanmaktadır. KAZI ADI : ÜÇAĞIZLI MAĞARASI BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Hatay İli, Samandağ İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Erksin GÜLEÇ KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Üst Paleolitik (42 bin yıl)-Epipaleolitik (17 bin yıl) dönemlere tarihlenen ilk modern insanlara ait çok önemli bulgular ve kalıntılar vermektedir. 1990–1991 yıllarında Angela MİNZONİ DEROCHE başkanlığında, 1997–1999 yılları arasında Hatay Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü başkanlığında çalışmalar yapılmıştır. 1999 yılından itibaren Bakanlar Kurulu Kararıyla Prof. Dr. Erksin GÜLEÇ başkanlığında kazı çalışmaları devam etmektedir. MERSİN KAZI ADI : KELENDERİS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Mersin İli, Aydıncık İlçesi, Merkez KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. K. Levent ZOROĞLU KURUMU/ÜLKESİ : Selçuk Üniversitesi Dağlık Kilikya bölgesinin önemli bir liman kenti olan Kelenderis’in kalıntıları, Silifke’nin (Seleukeia) batısında (yaklaşık 80 km.), Anamur’un (Anemurium) doğusunda (50 km.), bugünkü Aydıncık ilçesindedir. Kentin bir bölümünü, en yüksek noktası denizden yaklaşık 20 m. olan bir yarım ada sınırlar. Söz konusu yarım ada aynı zamanda limanın da güney sınırını oluşturur. Burasını Yukarı Kent (Akropolis) olarak tanımlıyoruz. Limanın batısındaki kısmen düz olan alan ise Aşağı Şehir’dir. 1987 yılına gelinceye kadar, Kelenderis’de birkaç küçük kurtarma kazısı dışında herhangi bir bilimsel arkeolojik kazı yapılmamıştır. Ancak bu arada antik kentin mezarlıkları, özellikle 1960’lı yıllarda soyulmuş ve bulunan eserler yurt içindeki ve dışındaki çeşitli müzelere ve özel koleksiyonlara dağılmıştır. Prof. Dr. Levent ZOROĞLU başkanlığındaki ekip tarafından 1987 yılında arkeolojik kazılara başlanmıştır. Çalışmalar öncelikle kentin soyulmuş mezarlıklarında yoğunlaştırılmış, birkaç tane el değmemiş mezar bulunmuş ve bunlara ne kadar zengin ölü armağanları konduğunu saptanmıştır. Ayrıca 1989 yılından itibaren antik kentin yerleşim alanında kazılar yapılarak, kentin bilinmeyen tarihi için önemli veriler elde edilmiştir. Buna göre kentin kalıntıları hem yarımada (akropol) hem de aşağıdaki düzlük alanda (aşağı şehir) yayılmıştır. 18. ve 19. yüzyıl seyyahlarının ve özellikle denizcilerin çeşitli vesilelerle tanıttığı bu kentin güney, batı ve kuzey rüzgarlarından korunan doğal bir limanı bulunmaktadır. Kelenderis yüzyıllar boyunca, zamanımıza kadar yerleşilen kentlerden biri olduğu için, antik çağdan günümüze ulaşan kalıntıların sayısı çok azdır. Hemen sıralamak gerekirse, çeşitli tipte mezarlar, bir hamam, tiyatro, sur ve kule kalıntıları, yer yer yıkılmış bir su kanalı ve birkaç sarnıç kazılar öncesindeki ayakta kalmış kalıntıları oluşturmaktaydı. 1989 yılından itibaren, aşağı şehirde Kelenderis’in yerleşim evreleri ortaya koyulmuştur. Özellikle bu alanda bulunan madenci işliği ve bir zemin mozaiği eşi bulunmaz değerdedir. Hamam, Kelenderis’de ayakta kalabilmiş yapılardan birisidir. Liman kıyı çizgisinin 50 m. kadar batısında bulunduğu için “Liman Hamamı” olarak adlandırılmıştır. Hamamın sadece ılıklık (tepidarium) ve sıcaklık (caldarium) ve külhan bölümleri üst örtüsüz olarak günümüze ulaşmıştır. 1992 yılında bulunan ve M.S. 5. yüzyılın ikinci yarısına tarihlenen zemin mozaiği üzerinde betimlenmiş olan liman hamamı M.S. geç 4. yüzyıl veya erken 5. yüzyıla tarihlenmektedir. Antik kentteki ilk yerleşme doğal kalker zemin üzerine kurulmuş olup, bir yangınla son bulmuştur. Bu tabakada özellikle M.Ö. 7. ve 6. yüzyıllara ait çok sayıda seramik ve birkaç evin duvarına ait temeller ortaya çıkarılmıştır. Bunun üzerinde ise, Klasik, erken Hellenistik ve Roma tabakaları yer almaktadır. Roma tabakası birkaç evreli olup, buradaki yapılardan en ilginç kalıntıyı, büyük bir bölümü ortaya çıkan bir madenci işliği oluşturmaktadır. Eritme ocağı, soğutma havuzu ve bir su kuyusunun yer aldığı yapının ahşap çatısı yassı taşlarla örülmüş olan ayaklar üzerinde durmaktaydı ki, bu günümüzde de, çok sıcak olan iç mekanın ısısını azaltma yönünde geçerli olan plan anlayışına uymaktadır. Sondajdaki diğer bir önemli kalıntı ise, bir liman ve çevresindeki yapıları gösteren bir zemin mozaiğidir. 12 x 3 m ölçülerindeki bu mozaiğin 3 x 3 metrelik ilk bölümünde bir limanın çevresinde yer alan yapılar ve limana henüz girmiş bir yelkenli betimlenmiştir. M.S. 5. yüzyılın sonlarına tarihlenebilecek olan bu zemin mozaiği, belki de Kelenderis ve bu zamana ait yapıları resmetmekteydi. 2005 yılı kazı sezonunda, mozaiğin üzeri geçici bir örtü ile kapatılarak koruma altına alınmıştır. Theatron, limanın yaklaşık 50 m. batısındadır. Kazı çalışmalarından önce tamamen toprakla örtülü durumda olan Theatronun sadece analemna duvarının kalıntıları görülebilmekteydi. Kazı çalışmalarıyla oturma sıraları, sahne ve analemna duvarının dış kısmına bitişik olarak inşa edilmiş olan tonozlu odalar ortaya çıkarılmıştır. 2002 yılında, Liman Mağazalarının restorasyonu sırasında apsis kısmı ortaya çıkan bazilika kalıntısında da çalışmalar devam etmiştir. Yapının orta ve yan nefleri açılmaya başlanmıştır. Bu haliyle söz konusu bazilikanın apsisinin her iki yanında ve apsisi tamamen içine alan çevirme duvarlarının olduğu anlaşılmıştır ki, bu plan şemasına benzeyen örnekler özellikle Dağlık Kilikya'da yoğun olarak M.S. 5. ve 6. yüzyıllarda kullanılmıştır. Bazilikanın varlığı, buradaki geniş alanın agora olduğunun bir başka kanıtı olarak görülmektedir; zira erken Hıristiyanlık döneminde özellikle bu dinin yayılabilmesi bakımından kentin en kalabalık yerini oluşturan agoralara böylesi büyük bazilikaların yapılması yaygın bir durumdur. Kazı çalışmalarının yanı sıra, kazı sezonu içerisinde jeofizik ve sualtı haritalama çalışmalarına da devam edilmektedir. Ayrıntılı bilgi: http://www.kelenderis.org/ KAZI ADI : SOLİ – POMPEİPOLİS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Mersin İli, Mezitli, Viranşehir KAZI BAŞKANI : Doç. Dr. Remzi YAĞCI KURUMU/ÜLKESİ : Dokuz Eylül Üniversitesi Soli/Pompeiopolis Antik Liman Kenti orijinalinde 200, günümüzde 33 tanesi kalmış 350 metre uzunluğunda görkemli sütunlu caddesi ve ona bağlanan limanı 300 m. çapında neolitik döneme dayanan ve Roma Dönemine dek çeşitli kültür katlarından oluşan kentin dip tarihinin açığa çıktığı Soli Höyük ve ona yaslanan Roma Dönemi tiyatrosu, 19. yüzyıl gravürlerinde görülen Hellenistik Dönemin önemli şairlerinden Aratos’un mezarı, su kemerleri, büyük bir hamam yapısına ait kemerli yapılar, kanalizasyon ve yol yapım çalışmalarında açığa çıkarılan nekropol alanları ile günümüze ulaşmıştır. Sütunlu cadde yerel üslupta yapılmış figürlü ve bitkisel bezemeli sütun başlıkları ile 1999 yılından bu yana çıkarılan tanrı ve imparator heykelleri, Soli/Pompeiopolis’in Roma Döneminde önemli bir liman kenti olduğunu göstermektedir. 2006 yılına kadar İmparator heykelleri arasında Hadrianus ve Balbinus tanrı heykelleri arasında ise Dionysos, Asklepios, Hygeia ve Nemesis sayılabilir. Figürlü sütun başlıkları ise Soli/Pompeiopolis plastiğinin bir diğer önemli grubudur. Dört yüzü işlenmiş bu grupta: Satyrler, Jüpiter, Okeanus, Venüs, Diana vb. tanrı betimlemeleri görülmektedir. Yayınlanmış olan bu heykeller halen Mersin Müzesi heykel koleksiyonun en değerli parçaları arasında yer almaktadır. Sütunlu Caddede yapılan kazı çalışmaları restorasyona yöneliktir. Bunun için öncelikle hali hazırdaki ve kazı sırasında çıkartılan bütün mimari parçaların 1/50 ölçekli planı çıkarılmıştır. Soli Höyükte, höyüğün doğu kısmında yapılan yamaç açmaları ile Eski Hitit katlarına değin inilmiştir. Orta Hitit ve İmparatorluk çağları stratigrafik olarak açığa çıkarılmış ve yayınlanmıştır. Höyüğe yaslanan Roma Dönemi tiyatrosu iki aşamalıdır. 19 ve 20. yüzyıldaki kaçak kazılar sonucu özellikle caveası ağır bir tahribat geçirmiştir. Soli Nekropol’ü Milli Egemenlik Caddesinin açılması sırasında tahrip edilmiş, bu alanda 10x10 metrelik bir açmadan çeşitli tiplerde 50 mezar sistemli kazılar ile açığa çıkarılmıştır. Soli/Pompeiopolis Halen 300 dönümlük 1. derece arkeolojik sit olarak korunmakta ve 1999 yılından beri yapılan kazılarla Mersin içinde potansiyel bir turizm merkezi olarak işlev görmektedir. 1998 yılında bütün I. derece arkeolojik sit alanında topografik çalışmalar tamamlandıktan sonra 1999 yılında ilk kazı çalışmaları başlatılmıştır. 2003 yılına değin Mersin Müzesi ile katılımlı olarak, 2004 yılında başlayarak Bakanlar Kurulu Kararıyla Doç Dr. Remzi Yağcı başkanlığında yürütülmektedir. Kazılar, son beş yılda büyük bir ivme kazanmış ve içinde bulunduğu I. derece arkeolojik sit alanının bir ‘Arkeolojik Kültür Parkı’ olarak yeniden çevre düzenlemesinin yapılmasına katkıda bulunacak bir aşamaya gelmiştir. Özellikle Sütunlu Cadde’nin limanla birleştiği doğu ve batı portikolarında yapılan arkeolojik çalışmalar, burada bir restorasyon çalışmasının gerekliliğini ortaya koymaktadır. Arkeolojik çalışması ve restorasyon öncesi yapılması gereken hazırlıkları bitirilen 1000 metrekarelik bu alanda yapılacak bir restorasyon 300 dönümlük sit alanının korunmasında ve aslına uygun değerlendirilmesinde çok büyük katkı sağlayacaktır. Seçilmiş Kaynakça Yağcı 2001, Yağcı,R., "The Importance of Soli in the Archaeology of Cilicia in the 2nd Millenium B.C." La Cilicie: Espaces et Pouvoirs Locaux (2e millenaire av. J.-C.-4e siecle ap. J.-C.) Actes de la Table ronde internationale d'Istanbul, 2-5 novembre 1000 (Varia Anatolica XIII): 159-165 Yağcı 2003a, Yağcı,R., “The Stratigraphy of Cyprus WS II&Mycenaean Cups in Soli Höyük Excavations” Identifying Changes: The Transition from Bronze to Iron Ages in Anatolia and its Neighbouring Regions: Proceedings of the International Workshop Istanbul, November 8-9 2002. Fischer ve diğ., 93-106 Yağcı 2003b, R. Yağcı, "Beyaz Astarlı (White Slip) II Kapları ve İ.Ö. II. Binde Kıbrıs-Soli İlişkileri Adalya VI: 1-19. Antalya. Suna-İnan Kıraç Araştırma Enstitüsü Yayınları Yağcı 2006a Yağcı,R., “Hittites at Soli (Cilicia)” VI Congresso Internazionale Di Ittitologia, Roma 5-9 Settembre 2005 (baskıda). Yağcı 2006b, Yağcı,R., “The Cilicia-Lycia Route in the Eastern Mediterranean Trade of the 2nd Millenium B.C.” III. Uluslararası Likya Sempozyumu, Antalya (baskıda). Yağcı 2006c, Yağcı,R., “Soli(Kilikia) Miken IIIC Kapları” Çoşkun Özgünel’e Armağan Yağcı 2006d, Yağcı,R., “Soli Kilikia’da Bulunan Lotus Bezemeli Amphora parçaları ve Lotus Koklayan Kutsal Fahişe Figürü ” Hayat Erkanal’a Armağan Ayrıntılı bilgi: http://www.solikilikia.8m.com/ İZMİR KAZI ADI : BAYRAKLI / SMYRNA BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : İzmir İli, Merkez, Karşıyaka İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Meral AKURGAL KURUMU/ÜLKESİ : Dokuz Eylül Üniversitesi İzmir Kenti’nin ilk yerleşiminin yer aldığı bir höyüktür. M.Ö. 3. bin ile 300 tarihleri arasında yerleşim görmüştür. M.Ö. 11. yüzyılda bir Aiol kenti olarak kurulmuştur. Ekrem Akurgal’ın Bayraklı Höyüğü üzerinde M.Ö.11.-4. yüzyıl arasına tarihlediği kesintisiz on yerleşme katının verdiği sonuçlar, Smyrna’nın özellikle M.Ö. 7. yüzyıldan başlamak üzere 3 yüzyıl boyunca ticari ve siyasi faaliyetin toplandığı bir merkez, bir Devlet Kent olduğunu ortaya çıkarmıştır. Smyrna, özellikle M.Ö. 650–546 tarihleri arasında Aiolis Bölgesi'nin en büyük ve en önemli yerleşmesidir. Höyüğün doğu ve güney eteklerinde bütünüyle gün ışığına çıkan kent duvarı Smyrna’nın Batı Anadolu'daki kentler içersinde sağlam taş bir surla çevrili şimdilik yegane kent örneği olduğunu ortaya koymaktadır. İlk bilimsel çalışmalar Ord. Prof. Dr. Ekrem AKURGAL ve Prof. Dr. John M. COOK tarafından Türk-İngiliz üyelerden oluşan bir heyet ile 1948–1951 yılları arasında yapılmıştır. Profesör Ekrem AKURGAL Smyrna kazılarını daha sonra 1966–1992 yılları arasında kesintisiz sürdürmüştür. Çalışmalar 1993'ten itibaren Prof. Dr. Meral AKURGAL başkanlığında yürütülmektedir. KAZI ADI : ERYTHRAI BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : İzmir İli, Çeşme İlçesi, Ilıdırı Köyü KAZI BAŞKANI : Yrd. Doç. Dr. Ayşe GÜL AKALIN KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Erythrai’ de arkeolojik araştırma ve kazılara Ord. Prof. Dr. Ekrem AKURGAL tarafından 1965 yılında başlanmıştır. Kazı ve restorasyon çalışmaları 1965 - 1979 yılları arasında devam etmiş ancak kazılar çeşitli nedenlerle yarım kalmıştır. 2003 yılında Prof. Dr. Coşkun ÖZGÜNEL başkanlığındaki bir ekip tarafından söz konusu alanda Bakanlığımız izinleriyle yüzey araştırmalarına başlanmıştır. İzmir’e 60 km. uzaklıktaki Çeşme’nin Ildırı Köyünde bulunan Erythrai Antik Kenti Büyük İskenderin yaptırdığı ve Roma İmparatoru Hadrianus Döneminde de onarım görmüş olup, Anadoludaki en eski Grek tiyatrolarından birine sahiptir. Antik Kentin çevresindeki yerleşim yerlerine merkezlik yaptığı, Doğu Akdeniz, Ege ve Karadeniz’e yönelik önemli ticari faaliyetlerde bulunduğu antik kaynaklarda belirtilmektedir. 2003 yılında başlatılan yüzey araştırmasında önce yerleşimin topografik planı çıkarılmış, yüzeydeki yapılar bu plana işlenerek mimari dokümantasyonları gerçekleştirilmiştir. 2004 yılında arazi çalışmalarında topografik plan tamamlanmış, yapıların ölçümleri yapılarak mimari planları çıkartılmaya başlanmış, araştırılan alanlardaki buluntu ve kalıntılar GPS yardımıyla konumları saptanarak envanter sistemine geçirilmiş, taşınabilir buluntular Çeşme Müzesine teslim edilmiştir. Ayrıca yerleşime ait liman ve buluntuları saptamak üzere sualtı çalışmaları da gerçekleştirilmiştir. 2006 yılından itibaren Yrd. Doç. Dr. Ayşe GÜL AKALIN başkanlığındaki bir ekip kazı çalışmalarına başlanmıştır. KAZI ADI : KLAROS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : İzmir İli, Menderes İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Nuran ŞAHİN KURUMU/ÜLKESİ : Ege Üniversitesi Klaros Bilicilik Merkezi, Antik dünyanın en büyük ve ünlü üç bilicilik (kehanet) merkezinden (Yunanistan’da Delphoi, Anadolu’da Didyma ve Klaros) biridir. Klaros Kutsal Alanı, görkemli tapınağı ve anıtsal kült heykelleri (8,5 m. yükseklik) ile ünik bir kutsal alandır. İlk kazı çalışması 1905 yılında başlamıştır. Daha sonra 1907, 1912–13, 1950–1961, 1988– 1997 yıllarında çalışmalar yapılmıştır. 2001 yılından itibaren de Prof. Dr. Nuran ŞAHİN’in başkanlığı altında kazı çalışmaları yürütülmektedir. Seçilmiş Kaynakça: Şahin,N. Klaros Apolon Klarios Bilicilik Merkezi, Ege yayınları, İstanbul, 1998. Şahin,N., “Nouvelle Fouille de Claros. Les Terres cuites du sondage I” Anatolia Antiqua 1 (1990), 30-38, Lev. I-VI. Cahiers de Claros I, Éditions Recherches sur les Civilisations, Paris, 1992. (N. Şahin'de dahil çok Yazarlı kitap). Cahiers de Claros II, Éditions Recherches sur les Civilisations, Paris, 2002. (N. Şahin'de dahil çok Yazarlı kitap). Şahin,N., “Klaros 2002 Yılı Kazı, restorasyon ve Epigrafi Çalışmaları” 25 Kazı Sonuçları Toplantısı, 2 (2004), 73-86. T. C. Kültür Bakanlığı Dösimm Basımevi. Ankara KAZI ADI : KLAZOMENAİ BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : İzmir İli, Urla İlçesi, İskele Mahallesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Güven BAKIR KURUMU/ÜLKESİ : Ege Üniversitesi Kentte Protogeometrik Dönemden (M.Ö. 11. yüzyıl) Roma Dönemi sonuna kadar (Karantina Adası) yerleşim izleri bulunmaktadır. Klazomenai, M.Ö. 3. binyıldan 12. yüzyıla kadar yerleşime sahne olmuş Limantepe Höyüğü üzerinde ve çevresinde kurulmuştur. Bir İon kenti olan Klazomenai’de yürütülen çalışmalar özellikle Protogeometrik Dönemden M.Ö. 4. yüzyıl sonuna kadar devam eden bir süreci kapsamaktadır. Yukarıda anılan sürece ait yerleşim, mezarlık ve endüstri alanları açığa çıkarılmıştır. Protogeometrik ve Geometrik Döneme ait kalıntılar, İonia’da bugüne dek çok az veriye sahip olduğumuz bu döneme ışık tutmaktadır. Yapılan çalışmalar sonucunda kentin öneminin Arkaik Dönem’de arttığı gözlenmektedir. Bu döneme ait yerleşme alanları ve döneme ait seramik buluntular İonia arkeolojisine büyük katkılarda bulunmaktadır. Kentin aynı döneme ait altı mezarlık alanı tespit edilmiştir. Kısmen kazılmış olan bu nekropolis alanlarından elde edilen veriler Arkaik Dönem seramik kronolojisine ve İonia’daki ölü gömme geleneklerine katkıda bulunmaktadır. 17. yüzyıldan itibaren Avrupalı gezginlerin uğrak yeri olan Klazomenai, kentin adı ile anılan pişmiş toprak lahitlerle tanınmış idi. Araştırıcıların büyük ilgisini çeken bu lahitler üzerine birçok çalışma yapılmıştır. Klazomenai kazıları bu konudaki birçok çalışmayı doğrulayan bazılarını da yalanlayan birçok yeni veriye ulaşmamıza yardımcı olmaktadır. Klazomenai, kentin endüstri faaliyetleri hakkında birçok bilgiye sahip olduğumuz sınırlı sayıdaki İon kentinden birisidir. Kentte tespit edilen zeytinyağı işliği, kullandığı teknoloji bakımından, bugüne dek bilinen benzerleri içerisinde en gelişmiş olanıdır. Bu işlik, önemi giderek artan zeytinyağının tarihine büyük katkılarda bulunmaktadır. 18. ve 19. yüzyıllarda birçok batılı gezginin uğrak yeri olan Klazomenai’deki ilk kazı çalışmaları 1921–1922 yıllarındaki Yunan işgali sırasında G.P. OİKONOMOS tarafından gerçekleştirilmiştir. Oikonomos’un ardından Klazomenai’deki ilk kazı çalışmaları Ege Üniversitesi ve Kültür Bakanlığı tarafından 1979 yılında başlatılmıştır. Prof. Dr. Güven BAKIR başkanlığında kazı çalışmaları devam etmektedir. Ayrıntılı bilgi: http://www.klazomeniaka.com/ KAZI ADI : LİMANTEPE BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : İzmir İli, Urla İlçesi, İskele Mahallesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Hayat ERKANAL KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi İzmir ili, Urla ilçesinin iskele mahallesinde, Karantina adasının karşısında bir yarım ada üzerinde bulunan Limantepe, özellikle Erken Tunç Çağı'nda, yani M.Ö. 3. binde bir metropol görünümündedir. Kent bu çağda 300 m uzunluğunda, kuzey-güney istikametinde uzanan bir iç kaleye sahiptir. Bu iç kalenin girişi 20 m. uzunluğunda kuleler tarafından iki taraftan donatılmıştır. İç kalenin ortasında merkezi otoriteyi temsil eden büyük bir yapı bulunmaktadır. İç kalenin kuzey kesimi arazinin çökmesi nedeniyle deniz altında kalmıştır. Ayrıca iç kaleyle bağlantılı olması gereken 100 m. uzunluğunda, 40 m. genişliğinde bir mendirek de deniz altında tespit edilmiştir. İç kale dışında kalan aşağı şehir, güneyde arazinin yapısına uygun olarak ana karaya doğru bir yelpaze gibi açılmaktadır. Aşağı şehirdeki taş döşeli sokakların iki tarafında büyük olasılıkla zengin tüccarlara ait evler bulunmaktadır. Limantepe M.Ö. 6. bin yılından itibaren Roma Dönemine kadar sürekli olarak yerleşime sahne olmuştur. Fakat erken dönemleri taban suyu altına kaldığından araştırılamamıştır. M.Ö. 3. bine ait mimari tabakaları tamamen, M.Ö. 2. bine ait tabakaları ise modern tahribat nedeniyle kısmen araştırılabilmiştir. İlk çalışmalar 1979–1981 yılları arasında Kültür Bakanlığı adına yapılmıştır. 1992 yılından itibaren günümüze kadar kesintisiz devam eden kazı çalışmaları ise Kültür Bakanlığı ve Ankara Üniversitesi adına Prof. Dr. Hayat ERKANAL’ın başkanlığında yürütülmektedir. Dünyada sadece 2 örneği bulunan su altı liman kazılarına ise Ankara Üniversitesi ile Hayfa Üniversitesi arasında imzalanan ikili bilimsel işbirliği çerçevesi içinde 2000 yılından bu yana devam edilmektedir. Gerek karada, gerekse su altında yürütülen kazı çalışmaları sonucunda açığa çıkarılan buluntular kentin üretim zenginliğine ve ticari ilişkilerine büyük çapta açıklık getirmiştir. Madencilik gelişmiş yöntemlerle yapılmaktadır. M. Ö. 3. bin yılına tarihlenen Ege'nin en eski altın eseri Limantepe'de açığa çıkmıştır. Yer tezgâhlarında üretilen kumaşlar büyük olasılıkla denizaşırı ülkelere ihraç edilmiştir. Tahıl yanında kültür üzümü, kültür inciri ve zeytin yoğun bir şekilde üretilmekte, bunlardan elde edilen şarap, zeytinyağı gibi ürünler ticari amaçla değerlendirilmektedir. M.Ö. 2. binin 1. yarısına tarihlenen küçük kurşun halkalar aynı büyüklükte ve aynı ağırlıktadır. Bu tür halkalar başka madenlerden de yapılabilmektedir. Bu tür halkalar veya külçeler mal alımında veya iş alımında para olarak kullanılmaktadır. Önasya'nın çeşitli merkezlerinde ve Mısır'da bu tür halkaların veya külçelerin kullanılma amacı yazılı belgelerle veya tasvirli sanat eserleriyle ortaya konmuştur. Limantepe'de de bu tür halkaların bulunmuş olması ekonomik sistemin sağlamlığına işaret etmektedir. Erken Tunç Çağı'nda bölgede tespit edilen diğer merkezler ya köy karakterinde, ya da denizi veya doğal yolları kontrol eden küçük kaleler şeklindedir. Bu durumda Limantepe'nin bölge içinde siyasi otoriteyi temsil eden bir metropol olarak değerlendirilmesi gerekir. Görkemli bir iç kaleye, muntazam planlı bir aşağı şehre ve en önemlisi liman tesislerine sahip olan bu metropolün bir ticaret merkezi olmasını da doğal olarak karşılamak gerekir. Şu ana kadar ele geçen ithal malzeme dikkate alınırsa, Limantepe'nin Ege adaları, Kiklad adaları, Kıta Yunanistan, Girit ve Anadolu'nun iç kısımlarıyla ticari ilişkiler içinde olduğu görülür. Seçilmiş Kaynakça: Erkanal,H., Artzy,M. & Kouka,O., "2002 Yılı Liman Tepe Kazıları" XXV. KST – 2, 2004, p. 165-178. Erkanal,H., "Liman Tepe: Tarih Öncesi Ege Kültürlerine Yeni Bir Işık", COGITO Sayı 28, Summer 2001, p. 304-316. Şahoğlu, V., "Interregional Contacts Around the Aegean During The Early Bronze Age: New Evidence from the Izmir Region" ANADOLU / ANATOLIA, vol. 27, 97-120, 2005. Şahoğlu, V., "The Anatolian Trade Network and the Izmir Region during the Early Bronze Age", Oxford Journal of Archaeology 24 (4), 339-360, 2005. Ayrıntılı bilgi: www.geocities.com/irerp_tr KAZI ADI : METROPOLİS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : İzmir İli, Torbalı İlçesi, Yeniköy KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Recep MERİÇ KURUMU/ÜLKESİ : Dokuz Eylül Üniversitesi Metropolis Antik Kenti, İzmir ili, Torbalı ilçesi sınırları içindeki Yeniköy ve Özbey köyleri arasındaki bir tepenin üzerinde yer almaktadır. Kent, Efes’e 30 km., İzmir’e ise 40 km. uzaklıktadır. Metropolis, oldukça verimli Kaystros (Küçük Menderes) ovasına hakim konumdadır. Metropolis Antik Kenti’nde 1989 yılından beri devam etmekte olan kazılar sonucu tiyatro, bouleuterion (meclis yapısı), stoa (üstü kapalı gezinti yolu), latrina (genel tuvalet), hamamgymnasium kompleksi, atrium’lu ev (ortasında bir avlu ve havuz bulunan konut tipi), aşağı hamam ortaya çıkarılmış ve bu yapıların bir kısmında restorasyon çalışmaları tamamlanmıştır. Özellikle kentin Akropol kısmında yürütülen kazı çalışmaları sırasında Erken ve Orta Tunç Çağı’na ait bazı seramik parçaları ile taş baltalar ve Hitit dönemi ile çağdaş bir mühür ele geçmiştir. Kent asıl gelişmesini M.Ö. 3. yüzyılda göstermiştir. Yoğun bir kentleşme etkinliğinin gözlendiği bu dönemi, Roma dönemi izlemiş ve bu dönemde Roma İmparatorluğu geleneğinde zengin evleri de yapılmaya başlanmıştır. Bizans döneminde Metropolis bir piskoposluk merkezi haline gelmiş, ancak savaşlar ve ekonomik nedenlerden dolayı küçülmeye başlayan kentte bir Bizans Kalesi inşa edilmiştir. 14. yüzyıldan itibaren Aydınoğulları’nın eline geçmesiyle Metropolis, bu beyliğe katılmıştır. Ancak kent eski konumunda daha fazla yaşayamamış ve Torbalı’ya taşınmıştır. Torbalı adı, Metropolis adının yüzyıllar içinde söylenip değişerek günümüze gelmiş biçimidir. Prof. Dr. Recep MERİÇ başkanlığında kazı çalışmaları sürdürülmektedir. KAZI ADI : OLYMPOS (NİF DAĞI) BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : İzmir İli KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Elif TÜL TULUNAY KURUMU/ÜLKESİ : İstanbul Üniversitesi Nif (Olympos Dağı), İzmir (Smyrna) körfezinin doğusundadır; kuzeyinde, Manisa (Sipylos) Dağı ile arasında, Gediz (Hermos) Nehri’nin bir kolu olan Nif (Kryos) Çayı’nın suladığı Kemalpaşa ovası; doğusunda İzmir–Sart (Smyrna-Sardis) yolunu güneye, Küçük Menderes (Kaystros) Vadisine bağlayan ve Nif Dağı’nı Mahmut (Drakon) Dağı-Bozdağlar (Tmolos) silsilesinden ayıran Karabel Geçidi; güneyinde, Torbalı Ovası yer alır. Arazi yapısından dolayı su kaynaklarına, verimli topraklara ve madenlere sahiptir. Çevresindeki ulaşım ağıyla, hem deniz hem de iç kesim ile bağlantılıdır. Ayrıca doğal korunaklıdır. Tüm bu olanaklar nedeniyle yerleşime çok elverişlidir. Bugün, Kemalpaşa, Buca, Torbalı İlçeleri sınırlarının kesiştiği yerde, Klasik ve Hellenistik Dönemlere ait görkemli kale ve mezarlar ile Bizans Dönemine ait yapı kalıntıları vardır. Ayrıca yapılmış olan jeofizik araştırmalar ile yeraltında yapılar belirlenmiş ve yüzeyde M.Ö. 7. yüzyıl keramiği bulunmuştur. Hitit metinlerine göre, Nif Dağı’nın Karabel Anıtı yakınındaki bu doğu kesiminde, M.Ö. 2. binde de Seha ve Mira Ülkelerinin sınırları birleşmekte idi. Nif (Olympos) Dağı’nda Prof. Dr. Elif TÜL TULUNAY başkanlığında 2004 ve 2005 yıllarında yüzey araştırmaları gerçekleştirmiştir. 2006 yılından itibaren aynı ekip tarafından kazı çalışmalarına başlanmıştır. KAZI ADI : PANAZTEPE BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : İzmir İli, Menemen İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Armağan ERKANAL KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Panaztepe, İzmir ili, Menemen ilçe merkezinin 13 km. batısında, Kesikköy ile Maltepe köyleri arasındaki yol üstünde yer almaktadır. Söz konusu ören yeri, Gediz nehrinin güney kenarında; Yeditepeler olarak da anılan kesimin kuzey ucunda bir doğal tepe ve yamaçları üzerinde konumlanmaktadır. Günümüzde denizden 10 km. içeride olan Panaztepe’nin konumu daha çok Gediz Nehrinin getirdiği alüvyal dolguların birikmesi sonucunda karasal alanın körfeze doğru genişlemesiyle açıklanabilir. Bu yerleşimin tarih öncesi dönemlerde İzmir Körfezinin kuzeydoğu kenarında yer aldığı ve bugün Gediz Deltası çevresinde yer alan bir dizi M.Ö. 2. bin merkezine eşit uzaklıkta bir ada yerleşimi olduğu düşünülmektedir. Bölgenin jeomorfolojisine ilişkin yapılan araştırmalar da arkeolojik verileri destekler niteliktedir. 1982 yılında M.Ö. 2. bine ait birtakım kapların ve silahların Manisa Müzesi’nce satın alınması sonucunda Panaztepe arkeoloji dünyasının ilgisini çekmiştir. Yapılan yüzey araştırmaları sonucunda eserlerin Panaztepe’nin eteklerinde yer alan ve kaçak kazılarla soyulmuş tholos mezarlardan getirildiği anlaşılmıştır. 1985 yılında kurtarma kazısı olarak başlatılan kazı çalışmaları daha sonra T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Hacettepe Üniversitesi adına devamlı bilimsel kazı statüsünde sürdürülmektedir. “İzmir Kazı ve Araştırmaları Projesi” (İzmir Region Excavation and Research Project-IRERP) çerçevesinde sürdürülmekte olan Panaztepe kazı ve araştırmaları H.Ü. Arkeoloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Armağan ERKANAL başkanlığında öğretim görevlileri ve öğrencilerden oluşan bir ekip tarafından yürütülmektedir. Ayrıca “Güney Aiolis Yüzey Araştırmaları” adı altında bölgenin antik dönemlerdeki yerleşim dokusunu ortaya koymaya yönelik yüzey araştırmaları da kazı çalışmalarına paralel olarak yürütülmüştür. Panaztepe kazı çalışmaları 1985–2005 yılları arasında, doğu kesimi, akropol alanı, güney ve kuzey kesimlerinde olmak üzere dört ana bölgede gerçekleştirilmiştir. Bugüne kadar yapılan kazı çalışmaları sonucunda elde edilen veriler Panaztepe’nin yalnızca Anadolu’daki diğer komşu kültürlerle değil aynı zamanda Kıta Yunanistan, Girit, Ege Adaları, Mısır ve Doğu Akdeniz gibi çevre kültür bölgeleriyle de köklü ilişkilere sahip olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda Panaztepe gibi M.Ö. 2. bin yılda, bölgesel olarak büyük ve önemli bir merkezi yerleşimde yürütülmekte olan ve çeşitli kurum ve kuruluşlar tarafından maddi olarak desteklenen bu kazı, yüzey araştırması ve disiplinler arası çalışmaların gelecekte Batı Anadolu’nun tarihöncesi dönemlerine ilişkin çeşitli soruların yanıtlanmasında ciddi katkıları olacaktır. Ayrıntılı bilgi: http://www.geocities.com/Athens/Forum/8635/ KAZI ADI : PHOKAIA BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : İzmir İli, Foça İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Ömer ÖZYİĞİT KURUMU/ÜLKESİ : Ege Üniversitesi Foça’daki arkeolojik kazılar üç dönem gösterir. Bilimsel nitelikteki ilk kazıları başlatan Fransız arkeolog Felix SARTİAUX, 1913, 1914 ve 1920 yıllarında üç ayrı yıl çalışmıştır. Bu zamanda çeşitli dönemlere ait buluntular elde edilmiştir. İkinci dönem kazıları Ord. Prof. Dr. Ekrem AKURGAL başkanlığında 1952 yılından 1957 yılına kadar kesintisiz sürdürülmüştür. Kazılar 1970 yılına kadar aralıklarla devam etmiştir. Bu dönem kazıları genellikle yarımada üzerinde yapılmıştır. Bu kazılar sırasında Phokaia’nın Arkaik dönem katmanının bir bölümü (M.Ö. 6. ve 7. yüzyıl yerleşmesi) ile Athena Tapınağı’na ait buluntular ortaya çıkarılmıştır. Uzun bir aradan sonra Foça’daki arkeolojik kazılar 1989 yılında yeniden gündeme gelmiştir. O tarihten bu yana her yıl Phokaia’da arkeolojik kazı çalışmaları sürdürülmektedir. Kazı çalışmaları Prof. Dr. Ömer ÖZYİĞİT başkanlığında devam etmektedir. Son dönem kazıları sırasında, kentin birçok yerinde yapılan çalışmalarda oldukça önemli buluntulara ulaşılmıştır. Kentin tarihinin Erken Tunç Çağı’na kadar gittiği anlaşılmıştır. 1991 yılında Değirmenli Tepe’nin yamacında, daha önce varlığı bilinmeyen antik dönem tiyatrosu ilk kez ortaya çıkarılmıştır. Aynı zamanda bu tiyatronun Anadolu’daki en eski tiyatrolardan biri olduğu anlaşılmıştır. 1992 yılında Herodotos’un sözünü ettiği ünlü surların bir tümülüsün yığını içerisinde olduğu keşfedildi. Yine bu surların uzunluğunun 7 – 8 km. kadar olması, kentin Arkaik dönemde ne denli büyük olduğunu ortaya koymuştur. Son dönem kazıları, eski kazıların sonuçlarının tersine, yarımadanın yerleşim alanı olmadığını, asıl yerleşim alanının anakarada olduğunu kanıtlamıştır. Bu kazılar sırasında Kybele kültünün Phokaia’da çok önemli olduğu daha iyi anlaşılmıştır. Titus Livius’un sözünü ettiği Bakkheion adasının da Athena Tapınağı’nın bulunduğu yarımada olmadığı ve İncir Adası olduğu kanıtlanmıştır. Bunun gibi son dönem kazıları sırasında elde edilen pek çok buluş, Phokaia’nın tarihine ışık tutmuştur. Seçilmiş Kaynakça: Özyiğit,Ö., “The City Walls of Phokaia”, Revue des Études Anciennes, 96, 1994, 77-109. Özyiğit,Ö., “Les Dernières Fouilles de Phocée”, Phocée et La Fondation de Marseille 1995, 47-59. Özyiğit,Ö., “ Les sanctuaires de Phocée à la lumières des dernières fouilles ”, Les Cultes des cités phocéennes, Etudes massaliètes 6, 2000 (avec A. Erdoğan), 11-23. Özyiğit,Ö., Phokaia. DER NEUE PAULY Enzyklopädie der Antike, Band 9 Or-Poi, Stuttgart 2000, pp.940-941. Özyiğit,Ö., “Recent Work at Phokaia in the Light of Akurgal’s Excavations” Anadolu/Anatolia 25,2003, Ankara 2004, 109-127. Ayrıntılı bilgi: http://edebiyat.ege.edu.tr/bolumler/arkeoloji/KlasikWEB/Projeler/phokaia.htm KAYSERİ KAZI ADI : KÜLTEPE / KANİŞ - NEŞA BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Kayseri İli, Karahöyük KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Fikri KULAKOĞLU KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Anadolu’da çivi yazılı belgelerin ilk defa kullanıldığı, M.Ö.20. yüzyılda Ülkemiz Tarihini başlatan merkezdir. İlk Hitit baş şehridir. Assur Ticaret Kolonileri sisteminin merkezidir. Kazılara 1893/1894 yıllarında E. CHANTRE tarafından başlanmıştır. H.WİNCKLER 1906’da kazıları devam ettirmiştir. Uzun bir aradan sonra kazılara 1948’de TTK adına Prof. Dr. Tahsin ÖZGÜÇ başkanlığındaki heyet tarafından başlanmıştır. Günümüzde kazı çalışmaları Höyük ve Aşağı şehirde/Karum’da saray ve özel ikametgahlarda yoğunlaştırılmaktadır. Restorasyona ve korumaya gerekli yapılar her yıl kuru duvar tekniğindeki uygulamalarla korunmaktadır. Prof. Dr. Tahsin ÖZGÜÇ’ün vefatından sonra 2006 yılında Kültepe Kazısı başkanlığı Prof. Dr. Fikri KULAKOĞLU tarafından sürdürülmektedir. KIRKLARELİ KAZI ADI : KIRKLARELİ HÖYÜĞÜ BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Kırklareli İli, Merkez KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN KURUMU/ÜLKESİ : İstanbul Üniversitesi Kırklareli Höyüğü, Neolitik, Kalkolitik, ilk Tunç Çağı, İlk Demir Çağı Dönemlerini kapsamaktadır. Anadolu-Yakın Doğu kültürleri ile Balkan-Avrupa kültürleri arasındaki ilişkiyi ortaya koymaktadır. Anadolu'da ortaya çıkarak gelişen çiftçiliğe dayalı köy yaşantısının (Neolitik) Avrupa'ya aktarımında geçirdiği değişiklik ve yeni doğal çevreye uyumunu kanıtları ile ortaya koymaktadır. Avrupa topraklarında ilk yerleşik köy yaşantısının izlerini vermektedir. Anadolu kökenli çiftçi-köy yaşantısının, Kalkolitik Çağ içinde geçirdiği değişim sürecini göstermekte ve M.Ö. 4800 yılları ile başlayan Anadolu-Güneydoğu Avrupa kültür bölgesinin gelişimini yansıtmaktadır. İlk Tunç Çağında, Güneydoğu Avrupa'dan bilinen tek ve en eski "Anadolu türü kent" yerleşim yeridir. İlk Tunç Çağında, Balkanlarda bilinen tek Anadolu koloni yerleşmesi olma özelliği vardır. Kırklareli tarih öncesi yerleşiminde, bölgedeki diğer yerleşimlerde olduğu gibi, dikey değil, yatay tabakalanma vardır; yerleşim zaman içinde sürekli olarak yer değiştirmiştir. Yerleşim 1980 yılı yüzey araştırmalarında saptanmıştır. Kazı çalışmalarına 1993 yılında başlanmıştır. 1993–1999 yılı çalışmalarında İlk ve Orta Kalkolitik Çağ yerleşimine ağırlık verilmiş ve bu dönemi yeterince temsil eden bir alan kazılmıştır. 1994, 1996–1998 ve 2004 yıllarında İlk Tunç Çağı akropolü, hemen hemen tümü ile açılmıştır. 1998–2004 yılları arasında Neolitik yerleşimde çalışılmıştır. Çalışmaların ağırlığı Neolitik Dönem yerleşimi üzerinde olacaktır. Prof. Dr. Mehmet ÖZDOĞAN başkanlığında kazı çalışmaları devam etmektedir. KONYA KAZI ADI : KUBAD - ABAD BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Konya İli, Beyşehir İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Rüçhan ARIK KURUMU/ÜLKESİ : Onsekiz Mart Üniversitesi Kubad-Abad Saray Külliyesi, planı anlaşılabilecek durumda günümüze gelebilmiş tek Selçuklu Saray yapısıdır. Tarihi kaynaklar ve arkeolojik verilere göre Türkiye Selçuklu Sultanı 1. Alaeddin Keykubad (M.S. 1220–1237) zamanında yapılmıştır. Sonraki Selçuklu Sultanları tarafından da kullanılan saray külliyesi 14. yüzyılın ilk yarısına kadar varlığını korumuştur. Kubad-Abad’da ilk bilimsel kazılar 1965-66 yıllarında Katharina OTTO DORN tarafından yapılmıştır. 1967’de Mehmet ÖNDER’in çalışmasından sonra 1980 yılında Prof. Dr. Rüçhan ARIK tarafından yeniden başlatılan kazı çalışmaları kesintisiz biçimde sürdürülmektedir. Prof. Dr. Rüçhan Arık’ın 1980’den itibaren yürüttüğü çalışmalarda, Külliye’nin bir parçası olan Kız Kalesi’nde ve kıyıdaki Saray Külliyesi bünyesindeki Küçük ve Büyük Saray binalarının çevrelerinde kazılar yapılmıştır. Son yıllarda Saray Külliyesi’nin güney tarafında kazılar yoğunlaştırılmıştır. Küçük Saray’ın çökme tehlikesi gösteren bazı duvar parçaları askıya alınmış, duvarlarda geçici koruma çalışmaları yapılmış; güney Hamamının bir mekanının üzerine geçici nitelikte koruyucu çatı yapılmıştır. KÜTAHYA KAZI ADI : SEYİTÖMER HÖYÜĞÜ BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Kütahya İli, Seyitömer İlçesi KAZI BAŞKANI : Doç. Dr. A. Nejat BİLGEN KURUMU/ÜLKESİ : Dumlupınar Üniversitesi Kütahya İli, Merkez, Seyitömer Höyüğü; 1985 yılında tescil edilerek koruma alanı olarak belirlenmiştir. 1988 yılında tescil kaydının kaldırılması istemi üzerine Koruma Kurulunca konu değerlendirilerek, alanda kurtarma kazısı yapılması gündeme gelmiştir. 1990 yılında, Afyon Müze Müdürlüğü başkanlığında oluşturulan ekiple, höyükte kazı çalışmalarına başlanmıştır. 1991 yılında , TKİ ve Müze Müdürlüğü arasında 4 yıllık bir protokol imzalanarak, 1991, 1992,1993 yılları arasında kazılar sürdürülmüş olup, 1994 yılında SLİ’nin finans sıkıntısı nedeniyle ödenek sağlanamadığından kazı çalışmaları yapılamamıştır. 1995 yılında, çalışmalara devam edilmiştir. İleriki yıllarda, ödenek yetersizliği nedeniyle çalışmalar gerçekleştirilememiştir. Yapılan kazı çalışmaları, sonucu Höyükte Eski Tunç Çağından Roma Dönemine kadar kesintisiz iskan olduğu tespit edilmiş olup, yapılan kazı çalışmalarının höyüğün yalnızca 1/10’u olduğu belirtilmektedir. 2006 yılında Doç. Dr. A. Nejat BİLGEN başkanlığında Bakanlar Kurulu Kararlı Kazılara başlanmıştır. MANİSA KAZI ADI : AİGAİ BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Manisa İli, Merkez İlçe, Köseler Köyü KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Ersin DOĞER KURUMU/ÜLKESİ : Ege Üniversitesi M.Ö. 10.yüzyıl–M.S. 13. yüzyıl arasına tarihlenmektedir. Herodotos’un sözünü ettiği 12 Aiol kentinden birisidir. Hellenistik dönemde Pergamon Krallığı ile Selevkos Krallığı arasındaki rekabetten yararlanarak her iki devletten imar faaliyetleri için önemli yardımlar sağladığı bilinmektedir. 1886 yılında Pergamon kazı heyetinden Carl SCHUCHARDT ve Richard BOHN tarafından yüzey araştırması ve topografik çalışma gerçekleştirilmiş ve 1889 yılında bu araştırmanın sonuçları yayınlanmıştır. Aigai’de ilk kazılar Bakanlar Kurulu’nun Kararı ile 2004 yılında başlatılmıştır. Prof. Dr. Ersin DOĞER tarafından kazı çalışmaları sürdürülmektedir. MUĞLA KAZI ADI : BEÇİN KALESİ BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Muğla İli, Milas İlçesi, Beçin Beldesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Rahmi Hüseyin ÜNAL KURUMU/ÜLKESİ : Emekli 13. yüzyıl sonlarından 1426 yılına kadar varlığını sürdüren Menteşe Beyliği’nin başkenti olan Beçin, bugün tamamen terkedilmiş durumdadır. Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü öğretim üye ve yardımcıları tarafından kazı çalışmaları Prof. Dr. Hüseyin Rahmi ÜNAL başkanlığında sürdürülmektedir. Beçin Kazısı, halen ülkemizde devam eden sayılı birkaç Ortaçağ kazısından biridir. 2000 yılı çalışmaları sırasında ele geçen 60.000 civarında Osmanlı akçesi ve 850’ye yakın Avrupa kökenli sikke, bugüne kadar resmi kazılarda ele geçen en büyük definedir. Bu definenin incelenerek yayına hazırlanması çalışmaları, Türkiye Bilimler Akademisi ile Avusturya Bilimler Akademisi’nin ortaklaşa destekledikleri bir proje çerçevesinde, Türk ve Avusturyalı bilim adamlarınca sürdürülmektedir. Her yıl kazı çalışmaları sırasında, çeşitli metal objeler, sikkeler ve süs eşyaları ele geçirilmektedir. 2002 yılında başlanan ve 2004 yılında sürdürülen Menteşe Mezarlığı kazısında ele geçen çok sayıdaki mezar taşı, 14-15. yüzyıllarda, özellikle Orta ve Batı Anadolu’da örneklerine rastlanan, özel bir forma sahiptir. Beçin kazılarında ele geçen sikkeler ve küçük objeler, Ortaçağ Anadolusunun toplumsal yaşantısına ışık tutmaktadır. Beçin’de, 1972–1982 yılları arasında, Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. M. Oluş ARIK başkanlığında arkeolojik kazılar yapılmıştır. 1995 yılından bu yana, Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü öğretim üye ve yardımcıları ile öğrencilerin katıldığı kazı çalışmaları halen Prof. Dr. Rahmi Hüseyin ÜNAL başkanlığında sürdürülmektedir. Kazı çalışmaları, son birkaç yıllarda Menteşe Mezarlığı ve Seymenlik Zaviyesi’nde yoğunlaştırılmıştır. Daha önceki yıllarda, Büyük Hamam, Orhan Camii, Mültezim Evi, Sofuhane, Zaviye, Hankâh, Kubbeli Çeşme, Bey Konağı, Bey Hamamı ve Orman Tekkesi kazılmış ve temizlenmiş ve tüm yapılarda, kısmî konservasyon işlemleri yapılmıştır. KAZI ADI : BURGAZ BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Muğla İli, Datça İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Numan TUNA KURUMU/ÜLKESİ : Orta Doğu Teknik Üniversitesi Orta Doğu Teknik Üniversitesi Tarihsel Çevre Değerlerini Araştırma Merkezi (ODTÜ TAÇDAM) tarafından proje alanı olarak seçilen Burgaz Antik sit alanı modern Datça’nın 1,5 km. kuzeydoğusunda bulunmaktadır. Gelişme gösteren turizm ve ikincil konut talebi sonucu yok olma tehlikesi karşısında bulunan Burgaz sit alanının belgelenmesi ve korunması için 1993 yılından beri ODTÜ TAÇDAM desteğiyle kazılar sürdürülmektedir. Burgaz Projesi kapsamında antik yerleşim alanının sınırlarının belirlenmesine yönelik olarak bugüne kadar yaklaşık 6000 m2’lik bir alanda kazılar gerçekleştirilmiş, kazı stratejisinin belirlenmesinde intansif yüzey araştırmaları ve arkeojeofizik çalışmalarının sonuçlarından yararlanılmıştır. Elde edilen kazı sonuçları, tarihsel dokunun uzanımı ve yerleşim alanının sınırlarının çizilmesinde arkeo-jeofizik verilerle ilişkilendirilmektedir. 1993 yılından beri yürütülmekte olan Muğla İli, Datça İlçesi, Burgaz ören yerindeki kazı çalışmaları, Orta Doğu Teknik Üniversitesi adına Prof. Dr. Numan TUNA başkanlığında gerçekleştirilmektedir. Burgaz ören yerindeki kazı çalışmaları yoğun olarak konut alanlarında iki sektörde yürütülmektedir. NE (Kuzeydoğu) ve SE (Güneydoğu) sektörlerinde yürütülen çalışmalar sonucunda M.Ö. 4. yüzyıl ve öncesi yerleşimi ile ilgili önemli veriler elde edilmiştir. Bu verilere göre Burgaz yerleşiminin orthogonal bir plana sahip olduğu ve caddelerle sınırlanan insulalar halinde düzenlendiği anlaşılmıştır. Insula boyutları tam olarak ortaya çıkarılamamış olmasına rağmen insula ölçülerinin birbirinden farklı olduğu ve insulalar içinde yer alan evlerin doğrultularının ve boyutlarının değişiklik gösterdiği anlaşılmıştır. Burgaz’da insulaları sınırlayan ana caddelerin genelde büyük dere taşlarından ve sıkıştırılmış kum-çakıldan oluşturulduğu ve zaman içinde yükseltilerek kullanıldığı saptanmıştır. Burgaz evleri avlulu plan tipine sahiptir; odalar bu avlu etrafında yer almaktadır. Evlere caddeden girişlerde avluya doğrudan bağlantı yoktur, genellikle andron ve depo gibi mekanların ilişkili olduğu koridor ile ulaşılır. Bugüne kadar yapılmış olan kazı çalışmaları sonucunda, Burgaz’da en eski buluntuların M.Ö. 8. yüzyıla ait oldukları görülmüştür. Yine bu sonuçlara göre, kentin planlı olarak ilk kez M.Ö. 6.yüzyılda kurulduğu ve M.Ö. 5.yüzyılın ortalarında Arkaik Dönem’in cadde ve mülkiyet izlerinin korunarak orthogonal kent düzeninde yeniden planlandığı anlaşılmıştır. M.Ö. 4.yüzyıl başlarında, 5. yüzyıl yerleşiminde bazı değişiklikler yapılmış, taban dolguları yükseltilmiş ve bazı duvarlar iptal edilip yenileri eklenmiştir. Burgaz’daki yerleşimin son kullanım evresi M.Ö. 4. yüzyılın üçüncü çeyreğine aittir; bu evrede evlerin iç planları büyük ölçüde değiştirilmiş ve bazı evler işlik kullanımına dönüştürülmüştür (metal, dokuma, vb.). Bugüne kadar yürütülen kazılar sonucunda Burgaz’ın M.Ö. 4.yüzyıl sonu itibariyle düzenli yerleşim olarak işlevini yitirdiği anlaşılmıştır. Terk ediliş evresinden sonra bölgede tarımsal faaliyetler yürütülmüş, Hellenistik ve Roma Dönemlerinde depolama amaçlı olarak kullanılmıştır. Terk ediliş evresi ile beraber Burgaz yerleşimi kıyı kesiminde Hellenistik Dönemde genişletilen liman tesisleri hinterlandında depolama ve tarım ürünlerini işleyen düzensiz atölyelere dönüşmüştür. Burgaz örenyerinde çevre düzeni çalışmaları kapsamında NE ve SE konut sektörlerinde kazılan alanların bazı bölümlerinde konservasyon ve üst örtü sistemleri yapılmış, örenyeri levhaları ile ziyaretçilere hazır duruma getirilmiştir. Örenyeri düzenleme çalışmaları önümüzdeki yıllarda konut sektöründe özellikle iyi korunmuş taş döşeli caddelerin bulunduğu kesimler ile şarap işliğinde yoğunlaşacaktır. Ayrıntılı bilgi: http://www.metu.edu.tr/home/wwwmuze/burgaz.html KAZI ADI : KAUNOS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Muğla İli, Köyceğiz İlçesi, Çandır Köyü KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Cengiz IŞIK KURUMU/ÜLKESİ : Başkent Üniversitesi M.Ö. 4. yüzyılın ortalarına kadar kendi adıyla anılan bağımsız bir bölgenin başkenti olan Kaunos’un dip tarihi, arkeolojik verilerin ışığı altında M.Ö. 10. yüzyıla kadar inmektedir, ama daha eskiye gittiğinde de şüphe yoktur. Örendeki arkeolojik kazı ve araştırmalara 1966 yılında, Prof. Dr. Baki ÖĞÜN başkanlığında başlanılmış, 2000 yılından buyana da Prof. Dr. Cengiz IŞIK başkanlığında yürütülmektedir. Zamanında iki limana sahip olan Kaunos, bir teraslar kentidir. Liman Agorası hariç, kentin tüm devlet binaları, oluşturulan suni teraslar üzerine kurulmuştur. Liman Agorası dışındaki araştırmalar, daha çok bu teraslar üzerindeki yapılar üzerine yoğunlaşmıştır. Kuzeyi bir Stoa ile sınırlanan Liman Agorası’nda kazılarla açığa çıkartılan çok sayıdaki heykel ve anıt kaideleri, kentin sosyal ve siyasi yaşamı hakkında çok önemli bilgiler sunmuştur. Agora’nın güneydoğusundaki Çeşme Binası’nın limana bakan duvarının dış yüzüne yazılmış olan yeni “Gümrük Nizamnamesi”, kentin özellikle Roma Dönemi içindeki ekonomisi ve ticaretinin durumu hakkında bizleri bilgilendirmektedir. Hellenistik Stoa’nın hemen arkasında uzanan teras, Kaunos’un birbirlerine komşu tanrıları için Kutsal Alanları olarak seçilmiştir. Alanın doğusunu sınırlandıran yüksek teras üzerindeki Dor düzeninde in antis Tapınak, Soter Tapınağı’dır (M.Ö. 1. yüzyıl). Üç yönden birer Portiko ile çevrilmiş olan tapınak avlusunun içinde, tapınağın aksına teğet olarak M.Ö. 2. yüzyılda inşa edilen “Yuvarlak Yapı”, bir Abathon-Heroon’dur. Bu yapının ve de tapınağın oluşturulan suni bir teras üzerine oturtulmasının nedeni, bugünkü teras yürüme seviyesinin yaklaşık 6 m. aşağısında keşfedilen “Kutsal Taş” tır. Bir Baitylos. Doğrudan anakaya üzerine oturan piramidal formdaki bu monolit, yaklaşık 3,5 metre yüksekliğindedir ve Kaunos’un baş tanrısı Basileus Kaunios’un, M.Ö. 5. yüzyıldan itibaren kutsanan resimsiz tasviridir. Bu alanın batısında kalan düzlük, kuzeyini bir “Ziyafet Binası” nın çerçevelediği tanrı Apollon için ayrılmış kutsal bir alandır. Belgelenmiştir ki, Apollon, kentin baş tanrısı Basileus Kaunos’un ta kendisidir. Üzerine taşınır-taşınmaz her türden adak eşyasının sunu olarak bırakıldığı bu açık hava kutsal alanın hemen batısında, küçük bir temenos daha oluşturulmuştur. Bu kaya temenosunun tam merkezinde yer alan kutsal kaya odası ve içinde bulunan stel formundaki heykelciğe dayanarak söyleyebiliriz ki, bu temenos tanrıça Artemis içindir. Yani Kaunos Kybelesi için. Bunun da batısında, Stoa’dan girilen bir “Kutsal Oda” daha vardır ki, içinde bulunan altara göre bu oda, ”gemicilere iyi yolculuklar, tüccarlara bol kazançlar” dileyen tanrıça Aphrodite Euploia için inşa edilmiştir. Bu tanrıçaya ait daha eskiye uzanan kutsal oda, bu odanın hemen önünde, Stoa yürüme zemininin hemen altında açığa çıkartılmıştır (M.Ö. 5. yüzyıl). Bereketin tanrıçası Demeter adına yapılan tapınma alanı, Küçük Akropolis’in limana bakan yamacı üzerine kurulmuş yüksekçe bir teras üzerinde yer almaktadır. Tapınağa ait bothros içinden gelen malzeme, bu tapınağın daha Klasik Çağlardan beri kullanıldığını belgelemektedir. Kaunos’da kutsanan yabancı tanrılardan yalnızca birini biliyoruz: Serapis. Bu Mısır tanrısının tapınağı, Yukarı Teras’ı kuzey yönde sınırlayan tepenin üzerine kurulmuştur. Güneyini Tiyatro Binası, kuzeyini ise Hamam Binası ve Serapis Tapınağı’nın sınırlandırdığı düzlük, Yukarı Teras olarak isimlendirilmiştir. Bu alan üzerindeki araştırmalar sonrasında gün yüzüne çıkartılan en önemli yapı, kuşku yoktur ki, “Ölçüm Platformu” dur. Vitruvius’un anlattığına göre kentin cadde ve sokaklarının rüzgar yönüne göre doğrulanmasında kullanılan bir sistemin, en önemli noktasıdır bu yuvarlak platform. Ve Kaunos örneği, arkeolojik tek belgesidir bu sistemin. Palaestra olarak da düşünülen bu büyük düzlük, büyük bir ihtimalle İmparator Titus zamanında oluşturulmuştur. Düzlük altında açığa çıkartılan görkemli bir cadde, kenti doğu-batı yönde geçmektedir ve büyük ihtimalle Kentin batı kapısını, M.Ö 3. yüzyıldan itibaren Augustus Dönemi’ne kadar, Kaya Mezarlarının altındaki büyük nekropol alanına bağlamaktadır. 5 Kilisesi ve konseye gönderdiği iki Bişof’u ile öyle anlaşılıyor ki, Hıristiyanlık Dönemi’nde de önemlidir. Kaunos iki isimle anılır: Hagia Kaunos. Bu kiliseler içinde en erkeni ve en önemlisi Palaestra Terası üzerindeki Kubbeli Kilise’dir (480 civarı). Seçilmiş Kaynakça: Öğün,B., Işık,C., Diler, A., Özer,O., Schmaltz,B., Chr. Marek ve Doyran,M., KAUNOS (Kbid) 35 Yılın Araştırma Sonuçları - The Results of 35 Years of Research (1966-2001) 2002 Işık,C., Chr Marek, Das Monument des Protogenes in Kaunos, Asia Minor Studien 26 (1997) Işık,C., "Die Ergebnisse der Ausgrabungen in Kaunos bis zur Entdeckung der Bilingue", Kadmos 37, 1998, 183 vdd. Chr. Marek, Kaunos. Geographie, Geschichte, Inschriften (2006) Schmaltz,B., "Der Rundbau am Theater in Kaunos", AA 1997, 1 vdd. Diler,A.," Account of the Sanctuary Exposed at Caunus City" Asia Minor Studien 16, 1995, 9 vdd. Ayrıntılı bilgi: www.kaunos.org KAZI ADI : KNİDOS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Muğla İli, Datça İlçesi, Yazı Köyü KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Ramazan ÖZGAN KURUMU/ÜLKESİ : Selçuk Üniversitesi Muğla İli, Datça İlçesi sınırları içerisinde bulunan Knidos ören yeri, Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma ve Bizans yerleşimi Güneybatı Anadolu’nun en uç köşesindeki kavşak konumu ile önemli bir kültür ve siyasal merkezdir. Knidoslu Aphrodite, Aslanlı Mezar, Apollon Tapınakları ile antik çağdan itibaren ün kazanan şehir bilimsel ve mimarlık alanlarında da çağının önemli merkezi konumundadır. Knidos’ta ilk olarak, 1851–1853 yılları arasında C. NEWTON başkanlığında İngiliz kazıları çalışmalarına başlamış, bunu 1967–1977 yılları arasında I.C. LOVE başkanlığındaki Amerikan kazıları izlemiştir. 1987 yılından bu yana da, Selçuk Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramazan ÖZGAN başkanlığındaki Türk kazıları devam etmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalarda, Dionysos terası ve stoasına ağırlık verilmiş olup, Kap Krio (ada ve konut bölümü), Yuvarlak Tapınak Terası kısmen açığa çıkartılmıştır. Liman Caddesi de son kazı sezonunda tamamen gün ışığına kavuşmuştur. Society of Dilettanti topluluğu tarafından ilk olarak kazıları yapılmış olan küçük limanın hemen yukarısında Hellenistik Dönemde inşa edilmiş Dionysos tapınağı bulunmaktadır. Geç Antik dönemde tapınağın kuzeydoğu kenarına bir apsis eklenerek, kiliseye çevrilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Tapınağın kuzeydoğusunda yer alan ve 1996 yılından bu yana çalışmalarına ağırlık verilen Dionysos terası ve stoa yapısında önemli bulgular ele geçmiştir. M.Ö. 4. yüzyıla tarihlenen teras duvarlarının önüne inşa edilen stoa yan yana dizilen 4x5 ölçülerinde birbirinin aynı olan 25 odadan oluşmaktadır. 1 ile 1.30 m. yüksekliğe dek sert kireç taşı bloklardan örülen duvar kalınlığı 0,70m’dir. Hellenistik dönemde inşa edildiği düşünülen stoada ele geçen en erken malzeme M.Ö. 3. yüzyıla tarihlenen seramiklerdir, ancak ön cephesinden yaklaşık 5 m. ileride yer alan sütunlu galeri tümüyle ortaya çıkartılmış olup, M.S. 1. ve 2. yüzyılda inşa edildiği anlaşılmıştır. Doğu-batı doğrultusunda uzanan, basamaklı yapısıyla küçük limanla şehrin bağlantısını sağlayan Liman Caddesi son yıllarda yapılan çalışmalarda tamamen ortaya çıkartılmıştır. Dinysos Stoası Sütunlu Galeri, Dinysos Stoası, Mermer Salon ve Korinth Tapınağı’na ilişkin restorasyon projeleri hazırlanmaktadır. Ayrıntılı bilgi: http://fen.selcuk.edu.tr/arkeoloji/knidos.html KAZI ADI : LAGİNA BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Muğla İli, Yatağan İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Ahmet A. TIRPAN KURUMU/ÜLKESİ : Selçuk Üniversitesi Lagina; Muğla ili, Yatağan ilçesi, Turgut Kasabası sınırlarında "Kapıtaş" mevkisindedir. Burada Tanrıça Hekate'ye ait bir kutsal alan ile bu kutsal alanın çevresinde yerleşimler bulunmaktadır. Antik kalıntılar Yatağan-Milas karayolunun 1. km'sinden (Yatağan Termik Santrali yanından) sağa ayrılan yolu takiben 9. kilometrededir. Asfalt yol Hekate kutsal alanına kadar ulaşmaktadır. Burada giriş kapısı (propylon), kutsal alanın etrafını çevreleyen duvar (peribolos), kutsal alan içerisinde üzeri kapalı dinlenme ve gezinti yerleri (stoa), kurbanların kesilip tanrıçaya sunuların yapıldığı yapı (altar) ve içinde tanrıçanın heykelinin yer aldığı tanrıçanın evi (tapınak) ile rahip evleri vardır. Lagina'yı 18. yüzyıldan günümüze kadar pek çok seyyah ve araştırmacı ziyaret etmiştir. Bunlar arasında İlk Türk müzecilerinden birisi olan Osman Hamdi Bey, 1891–1892 yıllarında burada kazılar yapılmış ve o güne kadar bulunan eserleri toparlayarak İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne götürmüştür. Hekate Tapınağı'nın dört yönüne ait kabartmalı friz blokları da bu dönemde toparlanıp İstanbul'a götürülen nadide eserlerdendir. Lagina ve çevresinde, uzun bir aradan sonra 1967–1970 yıllarında Prof. Dr. Yusuf BOYSAL tarafından kazı ve araştırmalar yapılmış ve Lagina'nın en eski seramik buluntusu bu dönemde ele geçmiştir. 1993 yılından günümüze kadar Prof. Dr. Ahmet A. TIRPAN başkanlığında arkeolojik kazı ve restorasyon çalışmaları sürdürülmektedir. Çalışmalar Selçuk ve Pamukkale Üniversitesi'den öğretim üyelerinin kontrolünde farklı üniversitelerden gelen arkeolog, mimar ve epigraf öğretim üyeleri tarafından yürütülmektedir. Burada bilimsel olarak Lagina ve çevresinin tarih, din, kültür ve sanatını belirlemenin dışında, ortaya çıkartılan eserler restorasyonlarla ziyaretçilerin rahatlıkla gezip görebilecekleri bir konuma dönüştürülmektedir. Yapılan araştırmalar Lagina çevresindeki kalıntıların M.Ö 3. bine kadar gittiğini göstermektedir. Laginadaki küçük buluntular ise M.Ö. 8. yüzyıla kadar inmektedir. Hellenistik Dönem öncesinde Lagina Hekate kutsal alanı Koranza kentine bağlı bir dini merkezdi. Stratonikeia antik kenti, M.Ö. 3. yüzyıl başlarında Seleukos krallarından I. Antiochos tarafından kurulmasından sonra bu çevredeki yerleşmeler buraya bağlanmıştır. Kutsal alanda imar faaliyetleri M.Ö. 3. yüzyılda başlamış ve sonraları devam etmiştir. Son çalışmalar Hekate kutsal alanının Bizans devrinde de kullanıldığını ve buraya yeni yapılar inşa edildiğini göstermektedir. Lagina Hekate kutsal alanı Stratonikeia'nın kült yeri, bölgenin de dini merkeziydi. Stratonikeia antik kentine yaklaşık 9,5 km. uzunluğunda, 3–3,5 m. genişliğinde kutsal bir yol (sacra via) ile bağlıydı. Bu yol Stratonikeia antik kentinin kuzeyindeki çift giriş ve arasında bir havuz bulunan gösterişli kapıdan başlayıp, bugünkü Yeşilbağcılar ve Turgut kasabası arazilerinden geçerek, Lagina Hekate kutsal alanındaki yarım yuvarlak girişli ihtişamlı kapıya (propylon) ulaşmaktadır. Zemini taş döşeli ve her iki yanında duvar ile sınırlandırılan yolun kenarlarında mezarlar ile çeşme ve su kuyuları bulunmaktaydı. Bu kutsal yol ve etrafındaki kalıntılar Yeşilbağcılar ve Turgut kasabaları sınırlarında görülebilmektedir. Hekate için Laginada her yıl normal, dört yılda bir de büyük şenlikler düzenlenmekteydi. Törenler belirli bir düzen içerisinde devam ediyordu. Çeşitli oyunlarla birlikte süren anahtar taşıma şenliği sırasında şenlik alayı, tapınak anahtarını Lagina'dan Stratonikeia'ya götürüp geri getiriyordu. Bu hareket hem tapınağın Stratonikeia'ya bağlı olduğunu hem de Hekate'nin yeraltı dünyasının anahtarını elinde tuttuğunu simgelemekteydi. Törenlerde tapınağın anahtarını genç kızlar (kleidophoros) taşımaktaydı. Bu anahtar taşıyıcı kızların yardımcıları ise erkekti. Tören için gelen bütün insanlar propylondan geçerek kutsal alana giriyorlardı. Yalnız törende görevli olanlar doğudaki on basamağı inerek altar yönüne doğru ilerleyip onlar için ayrılan yere durmaktaydılar. Töreni izlemeye gelenler ise propylondan girdikten sonra merdivenlerden inmeden hemen soldaki kapıdan stoaya geçiyorlar ve oradaki basamaklara oturarak törenin başlamasını bekliyorlardı. Kutsal alandaki tüm seremoniler bir kutsal alana yakışır şekilde, o dini havaya uygun olarak devam etmekteydi. Yıllık şenliklerin hepsinde bedava yenilip içilenlerin dışında, halka para da dağıtılıyordu. Laginada yeni bulunan kitabeler; başka şehirden bir vatandaşın Lagina'da oturması ve toprak sahibi olmasının özel bir izne tabi olduğunu ve isteyen her vatandaşın Lagina'da oturamadığını göstermektedir. Hekate kutsal alanının bir diğer farklı yönü de, kutsal alan içerisinde oturan kişilerin bir demosluk hakkına sahip olmasıdır. Hekate adına yapıldığı bilinen tek tapınağın burası olması ve antik dönemin en pahalı mimari düzeni olan korinth nizamının bu yapıda kullanılması da tapınağın önemini göstermektedir. Augustus'un buraya yardım etmesi ve bunun propylonda kapı lentosuna yazılması, bölgede Lagina Hekate kutsal alanının büyük bir öneme ve yaptırım gücüne sahip olduğunu göstermesi için yeterlidir. Lagina Hekate kutsal alanı ve çevresindeki çalışmalar her yıl düzenli olarak devam etmekte ve pek çok eser ortaya çıkartılarak yeni tespitler yapılmaktadır. Laginada mimari elemanlara ilaveten pek çok küçük buluntular ile sağlam ve parçalar halinde heykel ve kabartmalar ele geçmektedir. KAZI ADI : MYNDOS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Muğla İli, Bodrum İlçesi, Gümüşlük KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Mustafa ŞAHİN KURUMU/ÜLKESİ : Uludağ Üniversitesi Muğla İli, Bodrum İlçesi, Gümüşlük Beldesi sınırları içinde kalan Myndos Kenti, yazılı belgelere göre ilk olarak Karia Satrabı Mausolos’un yer göstermesi ve maddi desteği ile kurulmuş ve deniz ticaretinde Doğu Akdeniz’i Batıya bağlayan önemli bir rota üzerinde yer almaktadır. Kentte Miken seramikleriyle birlikte Roma ve Bizans Dönemine ait kalıntılar göze çarpmaktadır. Myndos’ta 2006 yılından itibaren Prof. Dr. Mustafa ŞAHİN başkanlığında kazılara başlanmıştır. Yapılan kazılar ile Karia’nın ilk sahipleri Lelegler hakkında önemli ipuçları elde edilmesi muhtemeldir. Ayrıca, sualtı çalışmaları ile Klasik Dönemden Roma Dönemine kadar deniz ticaretinde önemli bir yere sahip olan Akdeniz ticareti hakkında bilgi edinilmesi amaçlanmaktadır. Ayrıntılı bilgi: http://www20.uludag.edu.tr/~arkeoloji/myndos.htm KAZI ADI : STRATONIKEİA BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Muğla İli, Yatağan İlçesi, Eskihisar KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. M. Çetin ŞAHİN KURUMU/ÜLKESİ : Emekli Antik Stratonikeia kenti, Muğla ili, Yatağan ilçesi, Eskihisar köyünde yer almaktadır. Yatağan-Milas karayolu üzerinde, Yatağan Termik Santrali’nin yaklaşık 4 km. batısındadır. Kent yaklaşık olarak M.Ö. 270 yıllarında, Büyük İskender’in imparatorluğu’nu paylaşmış olan Suriye Krallığı Hanedanı’nın kurucusu Seleukos I’in oğlu Antiokhos I tarafından hem üvey annesi hem de karısı olan kraliçe Stratonike adına kurulmuştır. Ancak Stratonikeia kurulmadan önce de burada Khrysaoris adında bir yerleşme mevcuttu. Bu yerleşme daha sonra İdrias, Stratonikeia kurulduktan sonra da Hiera Kome, Yani Kutsal Köy adını almıştır. Bu yerleşmenin baş tanrısı Zeus Khrysaoreus’tür. Antik kaynaklardan ve yazıtlardan anlaşıldığı üzere, henüz yeri tespit edilememiş olan Zeus Khrysaoreus tapınağı o kadar önem kazanmış ki, hemen hemen bütün Karya kentlerinin üye olduğu Khrysaoreis Konfederasyonu ortak meselelerini görüşmek üzere burada toplanmaya başlamıştır. Bu nedenle, Zeus Khrysaoreus kutsal alanında Karya tarihini aydınlatacak birçok önemli yazıt bulunmaktaydı. 1976 yılında, buradaki tapınağa ait mermer bir blok bulunmuştur. Bu blokta, üstte Karca dilinde, altta Suriye Kralı Seleukos I’e ait Yunanca bir mektup bulunmaktadır. Karca dili henüz çözülemediğinden, burada ele geçecek olan Karca yazıtlar da bu dilin çözülmesine büyük katkıda bulunacaktır. Stratonikeia kentinde, bazıları Seleukos’lar tarafından yaptırılmış, çoğu tamamen mermerden, çok görkemli yapılar bulunmaktaydı. Kentin bir tiyatrosu, meclis binası (bouleuterion), şehrin ocağının sürekli olarak yandığı ve resmi yemeklerin yendiği bir prytaneionu, bir agorası, gençlerin beden eğitimi için iki gymnasiumu, biri kadınlara ait olmak üzere iki hamamı vardı. Yazıtlara göre Zeus Khrysaoreus, Hekate, Sarapis, Demeter, Dioskurlar, Roma İmparatorlarına ait tapınak ve Tiberius Tapınağı kentin bilinen tapınaklarıdır. Bunlardan bazılarının yeri henüz tespit edilememiştir. 1977–2002 yılları arasında şehirde yapılan kazılarda çok az yapı kısmen açığa çıkarılmış olmasına rağmen, birçok heykel, sikke, altından yapılmış süs ve ziynet eşyası ve birçok yazıt bulunmuştur. Buluntular Bodrum, Milas ve Muğla Müzelerinde muhafaza edilmektedir. Kente bağlı, tanrıça Hekate ve Zeus Panamaros’a ait tapınakların yer aldığı Lagina ve Panamara gibi, civarda başka önemli yerleşmeler de vardır. Stratonikeia ve Lagina arasında 10–12 km. uzunluğunda bir kutsal yol ve bu yolun her iki tarafında antik mezarlar bulunmaktaydı. Ne yazık ki bu kutsal yol ve mezarların büyük bir kısmı, gerekli arkeolojik çalışmalar yapıldıktan sonra, Yatağan Termik Santraline kömür sağlamak üzere Güney Ege Linyit İşletmeleri tarafından tahrip edilmiştir. Bu yolun ve mezarların geri kalan kısmı da, mezarların içindeki buluntular alındıktan sonra, kaldırılacaktır. Dünyanın bilinen hiçbir antik kentinde bu kadar uzun bir kutsal yol ve bu kadar görkemli mezarlar bulunmamaktaydı. Şehirdeki kazılara 1977 yılında Prof. Dr. Yusuf BOYSAL başkanlığında başlanmış olup, 2002 yılından itibaren Prof. Dr. Mehmet Çetin ŞAHİN başkanlığında sürdürülmektedir. Bu süre içerisinde bouleuterion, gymnasium, şehir kapısı,anıtsal çeşme ve su deposu, tiyatro ve Augustus tapınağında kazı çalışmaları yapılmıştır.Ancak istimlak sorunu yüzünden adı geçen binaların kazısı bütünüyle tamamlanamamıştır. Her yıl genel temizlik çalışmalarının yanısıra, istimlakı tamamlanmış olan bouleuterion avlusunda kazılar devam etmektedir. Ayrıntılı bilgi: www.stratonikeia.com KAZI ADI : TLOS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Muğla İli, Fethiye İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Havva İŞKAN KURUMU/ÜLKESİ : Akdeniz Üniversitesi Likya Birliğinin 6 büyük kentinden biri ve birliğin "spor merkezi"dir. Uçan kanatlı atı Pegasus ile ünlenen Mitolojik kahraman Bellaforonte'nin yaşadığı kent olarak bilinir. Likya bölgesindeki en eski kent olduğu ve kuruluşunun M.Ö. 2000'lerden önceye dayandığı tespit edilmiştir. Kent akropolünün doğal kayası üzerinde oluşturulan mezarlığı, Likya'nın en güzel ev tipi mezarları ile süslenmiştir. Nekropoldeki kral tipi mezarın ise Bellaforonte'ye adandığı bilinir. Dik yamaçlarla doğal açıdan korunaklı akropol tepesinin çevresi yer yer surlarla desteklenerek sağlamlaştırılmıştır. Akropolün kuzeydoğu yönündeki sur duvarlarıyla kaya mezarları, Likya kültürünün örneklerindendir. Daha çok doğu ve güneydoğu kesiminde izlenen sur kalıntıları ise Roma döneminde inşa edilmiştir. Bizans döneminde birçok yapı, bazı lahitlerin malzemesi kullanılarak onarılmıştır. En üstte devşirme taşlarla yapılan geç dönem yapılar, 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunca görevlendirilmiş bir Bey’in yerleşimine ait duvarlardır. Antik Kentte, 2005 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Prof. Dr. Havva İşkan başkanlığında kazı çalışmalarına başlanmıştır. Nekropol, Hamam ve Stadyum’da çalışmalar gerçekleştirilmiştir. SAMSUN KAZI ADI : İKİZTEPE BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Samsun İli, Bafra İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Önder BİLGİ KURUMU/ÜLKESİ : İstanbul Üniversitesi İkiztepe örenyeri Orta Karadeniz Bölgesinde, Samsun’un 55 km. ve Bafra’nın 7 km. kuzeydoğusunda olup, bugünkü İkiztepe köyünün sınırları içinde yer alır. Deniz seviyesinden yaklaşık 20 m. yükseklikte ve Bafra ovası’nın batısını sınırlayan alçak tepelerden en kuzeydekinin uzantısı üzerinde kurulmuştur. Jeolojik verilere göre, İkiztepe örenyeri, Bafra ovası oluşmadan önce, bir zamanlar Kızılırmak nehrinin Karadeniz’e dökülmüş olduğu noktadaydı. İkiztepe örenyeri 1944 yılında Samsun yakınındaki Dündartepe’de kazı yapan arkeologlar tarafından keşfedilmiştir. İkiztepe’deki ilk sistemli kazılar ise Türk Tarih Kurumu adına merhum Prof. Dr. U. Bahadır ALKIM tarafından 1974 yılında başlatılmıştır. 1981 yılından beri de İkiztepe kazıları Prof. Dr. Önder BİLGİ tarafından yürütülmektedir. Örenyerine İkiztepe denmesine rağmen yerleşme alanı 2 büyük, 2 de küçük tepeden oluşur. 375 m. x 175 m. ebadında 66 dönümlük bir alanı kaplayan değişik büyüklükteki bu tepeler farklı kültür katlarına sahiptir. En büyük ve en yüksek olan I. Tepe Bafra ovasından 29.42 m. yüksekliktedir. Birinci tepenin kuzeyinde yer alan II. Tepe 22.54 m. yüksekliktedir. İkinci tepenin hemen kuzeyinde bulunan III. Tepe ise 12.30 m. ve ikinci tepenin batısındaki IV. Tepe 16.00 m. yüksekliktedir. İkiztepe örenyerinde Geç Kalkolitik Çağdan Eski Hitit devletinin kuruluşuna kadar, yani M.Ö. 4000 yılından M.Ö. 1700 yılına ve M.Ö. 650 yılından M.Ö. 30 yılına kadar kesintisiz yerleşmeler bulunduğu ortaya çıkartılmıştır. Kazılarda taş veya kerpiç temellere veya duvarlara rastlanılmamasından ve tabanlar üzerinde görülen kare veya dikdörtgen plan veren hatıl boşlukları ile dikeç deliklerinden İkiztepe’de yapıların ahşaptan inşa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu yapıların inşasında değişik büyüklükteki, işlenmemiş ağaç gövdeleri (kütükler) kullanılmış ve bunlar içten ve dıştan kil ile sıvanmıştır. Yapıların avlularında büyük fırınlar bulunmuştur. Daha büyük fırınlara, ayrıca, yerleşmenin ortak malı olduğu düşünülen atölye tipi yapılar içinde rastlanmıştır. Seçilmiş Kaynakça: İkiztepe I, Ankara 1988, Birinci ve İkinci Dönem Kazıları (1974-1975). Türk Tarih Kurumu Yayını İkiztepe II, Ankara 2003, Üçüncü, Dördüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci Dönem Kazıları (1976-1980,) Türk Tarih Kurumu Yayını "Metal Objects from İkiztepe-Turkey", Beitrage zur Allgemeinen und Vergleichenden Archaologie 6, Bonn 1984: 31-96 Deutschen Archaologischen Instıtuts Bonn "Metal Objects from İkiztepe-Turkey", Beitrage zur Allgemeinen und Vergleichenden Archaologie 910, Bonn 1990: 119- 219 Deutschen Archaologischen Instıtuts Bonn "İkiztepe'den Ünik Bir Buluntu: Kemik Tarak", Archaeological Essays in Honour of Homo amatus: Güven Arsebük için Armağan Yazılar, İstanbul 2003: 43-44 Ege Yayınları URFA KAZI ADI : HARRAN BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Şanlıurfa İli, Harran İlçesi KAZI BAŞKANI : Dr. Nurettin YARDIMCI KURUMU/ÜLKESİ : Kültür ve Turizm Bakanlığı Harran, Şanlıurfa’nın 44 km. güneydoğusunda, günümüzde de tarihteki ismi ile anılan ve antik çağ kalıntılarının yanı sıra kendine özgü sivil mimarisi ile de ilgi toplayan bir yerdir. Mezopotamya’dan batı ve kuzeybatıya açılan yollar kavşağında olduğundan, Sümerce ve Akaçta seyahat ve kervan anlamına gelen “Harran-u” denmiştir. Ayrıca Asur ile Anadolu’yu birleştiren ticaret yolu üzerinde bulunan Harran, Anadolu ile sıkı ticari ilişkiler yürütmüş olan Asurlu tüccarların uğrak yeri olmuştur. Harran, M.Ö. II. Binde Asur şehrinden sonra en önemli merkezlerden biridir. Harran’daki Sin Tapınağı’nda, Hitit Kralı Şuppiluliuma ile Mitanni Kralı Mativaza arasında Ay Tanrısı Sin ile Güneş Tanrısı Şamaş adına bir anlaşma imzalanmıştır. Harran, hiçbir zaman eski Asur Devri’nden süregelen kült merkezi özelliğini kaybetmemiştir. Hz. İbrahim’in bir süre Harran’da kaldığı, burada evlendiği ve adına bir mescit yapıldığı kaynaklarda geçmektedir. Harran, Hz. Ömer zamanında, M.S. 640 yılında İyaz bin Ganim komutasındaki bir ordu tarafından alınmıştır. Harran, İslam Devri’nde de önemini korumuş ve Emevilerin son halifesi II. Mervan zamanında bir süre başkent olmuştur. En parlak devrini de Eyyubiler zamanında yaşamıştır. Eyyubiler Devri’nde Harran, şehirciliğin sanat ve tekniğin doruk noktasına ulaşmıştır. M.S. 13. yüzyıla kadar kesintisiz iskan edilen Harran şehri, M.S. 1260 yılında Moğollar tarafından işgal edilmiştir, tamamen yakılıp yıkılmıştır. Moğol istilasından sonra eski durumuna dönemeyen Harran, yerini yakınında bulunan Edessa’ya yani bugünkü Şanlıurfa’ya terk etmiştir. Harran ören yerinde çeşitli devirlerden kalma birçok eser mevcuttur. Yaklaşık 4 km.ye varan surları, sur kapıları, şehrin güneydoğusunda yer alan ve iyi korunmuş iç kale, şehir merkezine yakın höyük ve höyüğün kuzey eteğinde inşa edilmiş Ulu Cami ve 33.30 m. yüksekliğindeki minaresi, Harran’ın ihtişamına tanıklık eden ve günümüze kadar ulaşan anıtsal kalıntılarıdır. Harran’da İslam Devri’nde birçok filozof ve bilim adamı yetişmiştir. 9. yüzyılda yaşayan Sabit bin Kurra, Gökbilimci Battani, Fizikçi ve Kimyacı Cabir bin Hayyan bunların başında gelmektedir. Harran şehrini değişik zamanlarda birçok seyyah ve araştırmacı gezmiştir. Şehrin tarihini açıklayan ve Ortaçağdaki ihtişamını anlatan yazılar yazmışlardır. M.S. 1184’de Harran’a gelen Seyyah İbn Cubeyir Harran’ın yemyeşil ve ağaçlık, halkın çok misafirperver olduğunu belirterek, buradaki cami, mescit ve medreselerin görkeminden bahsetmektedir. Harran ve çevresinde 1983 yılından beri, Arkeolog Dr. Nurettin Yardımcı başkanlığında bir ekip tarafından kazı, restorasyon ve araştırma çalışmaları sürdürülmektedir. Bu çalışmalar yerleşmenin önceden M.Ö. 3. bin olarak belirtilen kuruluş tarihinin çok daha eskilere, M.Ö. 6. bine kadar indiğini ortaya koymuştur. Kazılarda elde edilen eserler, Şanlıurfa Müzesi’nde teşhir ve muhafaza edilmektedir. Kentin surlarının uzunluğu yaklaşık 4 km., yüksekliği ise 5 m. dolaylarındadır. Kuzeyde Anadolu Kapısı, doğuda Aslanlı Kapı, Bağdat Kapısı, Musul Kapısı, güneyde Rakka Kapısı ve batıda Halep Kapısı olmak üzere surlar 6 kapı ile dışarı açılmaktadır. Ayrıca surların içinde bir de iç kale yer alır. Harran şehrinin güneydoğusunda, şehrin suruna bitişik olarak inşa edilen iç kale, dikdörtgen planlı olup, köşelerinde kuleleri mevcuttur. İç kale Hititlerden başlamak üzere dört yapı katına sahiptir. İslam Devri’nin önemli eserlerinden olan Ulu Cami veya Cennet Cami, Harran höyüğünün kuzeydoğu eteğinde yer alır. Camii’nin doğu cephesi, mihrabı, şadırvanı ve minarenin büyük bir bölümü korunmuştur. Türkiye’deki en eski cami olan Harran Ulu Camii, Emeviler Devri’nde, Halife II. Mervan tarafından, M.S. 744–750 tarihleri arasında yaptırılmış ve Eyyubiler Dönemi’nde Selahattin Eyyubi tarafından büyük bir onarım görmüştür. 104 x 107 m. Ebatlarında olan Ulu Cami, yapılan kazılar sonucu tamamen açığa çıkarılmıştır. Buradaki mimariyi dar sokaklara açılan bitişik nizamlı ve avluya açılan odaları bulunan dikdörtgen ve kare planlı evler oluşturmaktadır. Kazı çalışmaları sırasında çeşitli devirlere ait eserlerin bulunduğu höyükte ayrıca, M.Ö. 6. bine tarihlenen Halaf Devri’ne ait seramik parçaları, Eski Tunç Çağı’na ait pişmiş topraktan yapılmış çıplak kadın figürini, figürin parçaları, M.Ö. 19. yüzyıla tarihlenen Asur Devri’ne ait bir silindir mühür, II. Bin seramik parçaları ile I. Bin tabakasında, M.Ö. 6. yüzyıla yeni Babil Devri’nde Kral Nabonit Dönemi’ne tarihlenen Sin Mabedi’ne ait çivi yazılı adak kitabeleri bulunmuştur. Höyük’de, İslam Dönemi’ne ait önemli buluntular da elde edilmiştir. Harran surlarının dışında ve güneyinde, Tel İdris Höyük’de 2005 yılında yapılan kazılar sonucu, Harran’ın ilk sakinlerinin yaşadığı düşünülen bu yerleşimde, yoğun olarak Halaf eserleri veren ve 6. bine tarihlenen seramik parçaları ile Halaf Devri’ne ait pişmiş toprak damga mühür ile küçük bir boğa figürini bulunmuştur. Halaf tabakasının altında ise Neolitik Devri çanak-çömleklerine rastlanmıştır. Önümüzdeki yıllarda, burası hakkında daha detaylı bilgiler elde edilebilecektir. Sonuç olarak, Mezopotamya’ya açılan kapı durumundaki Harran’da yapılan kazılar sonucu, Harran’ın M.Ö. 3. bin olarak bilinen yerleşim tarihi, M.Ö. 6. bine inmiştir. Ayrıca, Harran surları dışındaki Tel İdris’de yoğun Halaf seramiğinin bulunması da burada Harran’ın ilk sakinlerinin yaşadığını düşünmüştür. VAN KAZI ADI : AŞAĞI VE YUKARI ANZAF KALELERİ BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Van İli, Merkez İlçe, Dereüstü (Eski Anzaf Köyü) KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Oktay BELLİ KURUMU/ÜLKESİ : İstanbul Üniversitesi M.Ö. 9. yüzyılın son çeyreğinden, M.Ö. 7. yüzyılının sonuna tarihlenmektedir. Doğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük ekonomik ve askeri yönetim merkezidir. Aşağı Kale, karayolunun kuzeyinde Urniye bölgesine giden askeri ve ticari yolu denetlemek üzere Urartu kralı İşpuini (M.Ö. 830–810) tarafından yaptırılmıştır. Aşağı Anzaf Kalesi’nin 900 m. güneyinde yer alan Yukarı Anzaf Kalesi, Urartu Kralı İşpuininin oğlu Menua (M.Ö. 810–786) tarafından kurulmuştur. Yukarı Anzaf Kalesi, Aşağı Anzaf Kalesinden farklı olarak çevresindeki verimli topraklarda yapılan tarımdan elde edilen ürünlerin depolandığı çok önemli bir üretim merkezi olarak kurulmuştur. Her iki kalede surlar, kuleler, atölye, depo, saray yapısı, kitabe bulunmaktadır. 1992 yılından itibaren kazı çalışmaları kesintisiz olarak devam etmektedir. Kazı çalışmalarına Prof. Dr. Oktay BELLİ başkanlık yapmaktadır. KAZI ADI : AYANİS KALESİ BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Van İli, Ağartı Köyü KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Altan ÇİLİNGİROĞLU KURUMU/ÜLKESİ : Ege Üniversitesi M.Ö. 7. yüzyıla tarihlenmektedir. Urartu’nun son kalesidir. Kazılar sonucu elde edilen mimari ve diğer küçük buluntular sayesinde kaleyi tanımlamak mümkün olmuştur. Bulunan çivi yazılı kitabesine göre, kale Argiştinin oğlu Rusa tarafından M.Ö. 645–643 tarihleri arasında yaptırılmıştır. İki sur duvarıyla çevrelenmiş kalenin güneyinde giriş kapısı bulunmaktadır. Burada sur duvarları andezit taşı ile diğer kısımlarda kalker taşıyla örülmüştür. Üst kesimde payeli salon ve tapınak önemli bir yer tutmaktadır. Kapısı batıya bakan rizalitli tapınak diğerleri ile benzer özellikler taşımaktadır. Güney batı kesiminde ise, birbiri ile bağlantı içerisinde küplerin yer aldığı, çok sayıda depo binası bulunmuştur. Kale, mimarisi ve küçük buluntuları yanında, Urartu tarihinin son safhalarını aydınlatması açısından önem taşımaktadır. 1989 yılından beri devam eden ve Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Altan ÇİLİNGİROĞLU'nun başkanlığını yürüttüğü Ayanis Urartu Kalesi kazılarında, kaleyi inşa ettiren Urartu Kralı II. Rusa'ya ait depo mekânları ortaya çıkartılmıştır. Kerpiç kalıntılar ve taş duvarlar restore edilmiştir. Ayrıntılı bilgi: http://edebiyat.ege.edu.tr/bolumler/arkeoloji/Protohistorya/Projeler/Ayanis.htm AKSARAY KAZI ADI : ACEMHÖYÜK BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Aksaray İli, Merkez İlçe KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Aliye ÖZTAN KURUMU/ÜLKESİ : Ankara Üniversitesi Aksaray İli, Merkez ilçeye bağlı Yeşilova Beldesinde yer almaktadır. Çukurova’dan gelen güney-kuzey ve Konya-Kayseri arasında bugün de kullanılan eski ticaret yolunun yakınındaki Assur Ticaret Kolonileri Çağı’nın önemli kentlerinden biridir. 1927 yılında Acemköy adı ile arkeoloji dünyasına tanıtılan ören yerinde Ankara Üniversitesi’nden Nimet ÖZGÜÇ (1962- 1988) tarafından kazılar yapılmıştır. Aliye ÖZTAN (1989- ) başkanlığında kazı çalışmaları sürdürülmektedir. Acemhöyük, 700x 600 m. ölçülerindeki höyük ve onun çevresinde bugünkü Yeşilova Kasabası’nın altında kalan en az 1 km.lik bir alana yayılan Aşağı Şehirden oluşur. Höyük, en az Eski Tunç Çağı’ndan yani M.Ö. 3000 yıllarından itibaren iskan edilmiştir. Kentin en parlak devrinin yaşandığı Assur Ticaret Kolonileri Çağı’nda (M.Ö. 2000- 1700) ise höyükle birlikte Aşağı Şehirde de oturulmuştur. Daha sonra, bir bölümü Klasik- Hellenistik ve Roma Çağlarında da iskan edilmiş yerleşim M.S. 2. yüzyılda tamamen terk edilmiştir. Yavuz Sultan Selim’in, 1514’de Çaldıran seferi sonrasında İran Azerbaycan’ından getirerek buraya yerleştirdiği üç oba bugünkü Yeşilova’yı oluşturmuştur. Eski Tunç Çağında Acemhöyük konutları dikdörtgen veya yamuk planlı, 1–3 odalı kerpiç binalardır. Ölüler yerleşim yeri içine ya da dışındaki mezarlıklara, toprak veya küp mezarlara gömülmüştür. Bu devrin Orta Anadolu karakterli tek renkli ve boyalı çanak çömlekleri çoğunlukla elde, az bir kısmı çömlekçi çarkında biçimlendirilmiştir. Büyük kısmı yerli atölyelerde üretilmiş seramiklerin yanında Mezopotamya ve Suriye ile ilişkileri gösteren kaplar, taş, kemik ve metal eserler ele geçmiştir. Kent M.Ö. 2. binin başında gelişip zenginleşmiştir. Höyük’ deki yükseltilerden üçünde III. katta Assur Ticaret Kolonileri Çağına ait yanmış büyük binalar mevcuttur. Bunlardan güneydeki Sarıkaya Sarayı, kuzeydeki Hatipler Sarayı, batıdaki Yanık Bina olarak adlandırılmıştır. Kuzeybatıda daha alçak olan yükseltide saray mutfakları ve özel konutlar yer almaktadır. İki saray arasında kalan alanda ise kazısı devam etmekte olan bir başka resmi yapı bulunmaktadır. Bugün elimizde zemin katları olan saraylardan Sarıkaya’da 50, Hatipler’de 76 oda bulunmaktadır. Her ikisi de iki katlı olan saraylar yalnız devri için değil plan ve inşaat tekniği bakımından mimarlık tarihi açısından da önemli anıtlardır. Yapıların inşasında sedir, ardıç, karaçam, şimşir, meşe gibi ağaçların kullanıldığı yanmış durumda ele geçen kalıntılardan anlaşılmaktadır. Bu ağaçlar Acemhöyük çevresinin 4000 yıl önceki ekolojisi hakkında da bilgi vermektedir. Bu dönem insanları ölülerini, yerleşim yeri içine evlerin tabanları altına veya şehir dışındaki mezarlara gömmüştür. Bu mezarlıklardan biri Yeşilova’nın girişinde, höyükten kuş uçumu 500 m. uzaklıktaki Enver Arıbaş’ın tarlasındadır. Bu mezarlıkta ölüler yakılarak ya da ceset olarak toprak, küp ve değişik formlardaki kaplara gömülmüştür. Mezarların içine veya dışına pişmiş topraktan kaplar, taş, kemik, fildişi ve metalden yapılmış çeşitli eşyalar hediye olarak bırakılmıştır. Acemhöyük saraylarında bulunan eserler kentin zenginliğini, ticari ve politik ilişkilerini göstermektedir. Bunların içinde büyük bir grup bulla adı verilen kil topaklardır. Çoğu Sarıkaya sarayının iki odasına depolanmış 1400 kadar örneğin büyük bölümü Anadolu özellikli damga mühür baskılıdır. Assur, Babil ve Suriye stillerinde yapılmış olan bazı mühür baskıları, devrin çağdaşı kral ve ailelerine ait mühürlerin baskılarını taşır. Para yerine geçen, değişimde kullanılan bakır ve gümüş külçeler, bunların tartılması için yapılmış taş ağırlık birimleri, çeşitli metallerden süs eşyaları, silahlar, tanrı- tanrıça figürinleri diğer eşyalardır. Madeni eşyaların çoğunun yerli üretim olduğu ele geçen külçelerden, eserlerin dökümünde kullanılan pota ve kalıplardan anlaşılmaktadır. Acemhöyük’de üretilen bir başka grup eşya fildişi eserlerdir. Ham fildişleri, yarı işlenmiş parçalar ve artıklar bunun kanıtlarıdır. Fildişinden yapılmış mobilya parçaları, kutular, çeşitli eşyaları süsleyen aplikler, oyun tahtaları ele geçmiştir. Yerli üretim olan bir başka grup eser kaya kristali ve volkan camından yapılmış vazolar, kadehler, hayvan figürinleri, hayvan biçimli içki kaplarıdır. Çeşitli biçimlerde üretilen seramikler Acemhöyük çömlekçilerinin bu konudaki zevk becerilerini yansıtır. Acemhöyük’ ün son kültür katı ele geçen sikkelere göre M.Ö. 6.- M.S. 2. yüzyıllar arasına aittir. Klasik-Hellenistik-Roma devirlerine ait avlulu evler taş ve kerpiçten inşa edilmiş bir Anadolu yerleşimi halindedir. Bu dönemlerin küçük eserleri arasında yerli ve ithal seramikler, fildişi eşyalar, pişmiş topraktan heykelcikler ve kandiller yer alır. Acemhöyük’ de açığa çıkarılan 5000 den fazla eser, Ankara Anadolu Medeniyetleri, Niğde ve Aksaray Müzelerinde korunmaktadır. KAZI ADI : AŞIKLIHÖYÜK BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Aksaray İli, Gülağaç İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Mihriban ÖZBAŞARAN KURUMU/ÜLKESİ : İstanbul Üniversitesi M.Ö. 9. bin yıl Çanak Çömleksiz Neolitik dönem yerleşmesi Aşıklı Höyük Orta Anadolu bölgesinin Kapadokya kesiminde yer alan en eski köy yerleşmesidir. Şimdiye dek yürütülen kazılarda Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem yerleşmesi, konutları, özel işlevli, toplu kullanıma açık yapıları, ev içlerinde taban altlarındaki ölüleri ile açığa çıkartılmıştır. Buluntular, Aşıklı halkının günlük faaliyetlerinin avcılık, toplayıcılık, dericilik, sepetçilik, taş işçiliği, kerpiç işçiliği gibi çok sayıda ve çeşitlilikte faaliyetler olduğunu göstermektedir. Tüm bu özellikler günümüzden 10 bin yıl öncesinde Kapadokya Bölgesinde yerleşen yüzyıllarca tutuculuğa varan bir anlayışla geleneklerini sürdüren Aşıklı Höyük halkının yaşamını tekrardan kurmamıza imkan sağlamaktadır. 1989 yılında Prof. Dr. Ufuk ESİN başkanlığında başlayan Aşıklı Höyük kazısı 2000 yılına kadar aralıksız sürmüştür. 2000 yılında kazı başkanlığı Prof. Dr. Nur BALKAN-ATLI tarafından yürütülmüştür. Nur-Balkan Atlı Başkanlığında 2001 – 2005 yılları arasında iki kısa kazı faaliyetine ve daha çok yayın hazırlığına yönelik çalışmalar yapılmıştır. 2006 yılından itibaren Doç. Dr. Mihriban ÖZBAŞARAN başkanlığında kazılara devam edilmektedir. BATMAN KAZI ADI : HASANKEYF BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Batman İli, Hasankeyf İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Abdüsselam ULUÇAM KURUMU/ÜLKESİ : Selçuk Üniversitesi Eski Çağlardan Osmanlı Batılılaşma Dönemine kadar sürekli yerleşim alanı olarak kullanılan Hasankeyf’de, her döneme ait pek çok kültür varlığı mevcuttur. “Kaya Kale” anlamına gelen “Hasankeyf”, özellikle kayalara oyulmuş konutları ile dünya literatüründe yerini almıştır. Artuklu döneminde başkent oluşu ve tüm Ortaçağ boyunca bölgede cereyan eden siyasi ve askeri olaylarda önemli roller üstlenmiş, çoğunlukla da sığınma ve konaklama merkezi olarak kullanılmıştır. Hasankeyf’deki arkeolojik kazılar 1985 yılında Mardin Müzesi Müdürlüğü başkanlığında ve Prof. Dr. Oluş ARIK’ın katılımı ile başlamış, bu çalışmalar aralıklarla 2003 yılı sonuna kadar sürmüştür. 2004 yılında Bakanlar Kurulu Kararıyla Prof. Dr. Abdüsselam ULUÇAM başkanlığında ikinci dönem başlamış olup çalışmalara devam edilmektedir. KARABÜK KAZI ADI : HADRİANOUPOLİS BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Karabük İli, Eskipazar İlçesi KAZI BAŞKANI : Yrd. Doç. Dr. Ergün LAFLI KURUMU/ÜLKESİ : Dokuz Eylül Üniversitesi Karabük İli, Eskipazar İlçesi merkezinin 3 km. batısında yer alan Hadrianoupolis bir Paphlagonia kentidir. Kent, Hellenistik, Roma ve Bizans Dönemlerinde iskan görmüş olup, özellikle Erken Bizans Döneminde dinsel açıdan büyük önem kazanarak piskoposluk olmuştur. Kent içinde yer alan Bizans Dönemine ait kilisede Karadeniz Ereğli Müzesi Müdürlüğü başkanlığında 2003 yılında bir kurtarma kazısı gerçekleştirilmiştir. Yapılan kazılar sonucunda, 15x23.5 ebatlarındaki kilisede dört adet kadın, erkek, hayvan ve meyve figürlerinin yer aldığı önemli mozaik ele geçmiştir. Ayrıca, kilisede yer alan Geç Bizans Dönemi mezarları da kazılarak açığa çıkarılmıştır. 2005 yılında Yrd. Doç. Dr. Ergun LAFLI başkanlığında Hadrianoupolis Antik Kenti’nde yüzey araştırması yapılmıştır. 2006 yılından itibaren Yrd. Doç. Dr. Ergun LAFLI başkanlığında kazılara başlanmıştır. Ayrıntılı bilgi: http://www.paphlagonia.com/ KİLİS KAZI ADI : OYLUM HÖYÜK BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Kilis İli, Merkez İlçe KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Engin ÖZGEN KURUMU/ÜLKESİ : Hacettepe Üniversitesi Oylum Höyük, Kilis İli’nde, Kilis–Gaziantep karayolu üzerinde, aynı adı taşıyan köyde yer almaktadır. Oylum Höyük, boyutları itibariyle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük höyüklerinden birdir. Höyük, 460 m. uzunluğunda, 370 m. genişliğindedir. Biri 22 m., diğeri 37 m. yüksekliğinde, bir boyunla birbirine bağlanan iki yükseltiden oluşmaktadır. Oylum Höyük, yüksek Anadolu platosunun bittiği ve Suriye’ye doğru uzanan düzlüklerin başladığı verimli topraklar üzerinde yer almaktadır. Höyüğün batı etekleri boyunca akan ve Kilis Ovası’ndan doğan Akpınar deresi yerleşmeye hayat vermiştir. Höyük, ovadaki alçak bir yükselti üzerine kurulmuştur. Doğu Akdeniz’in bereketli kırmızı toprağına sahip Kilis Ovası’nda bugün bağcılık ve zeytin yetiştiriciliği yapılmaktadır. Kilis, Mezopotamya’dan Filistin’e kadar uzanan Bereketli Hilal’in kuzeybatı ucunda yer almaktadır. Höyüğün, doğu-batı ve kuzey-güney yönlerinde uzanan eski ticaret yolları üzerindeki stratejik konumu merkezi, önemli bir arkeolojik merkez kılmaktadır. Oylum Höyük, çevresindeki uydu yerleşme niteliğindeki birçok höyükle birlikte, başta Tunç Çağları olmak üzere çeşitli dönemler boyunca bölgesel bir merkez konumundadır. Gerek yüzey araştırmaları, gerekse gerçekleştirilen kazılar, höyüğün en azından Geç Kalkolitik Dönem’den itibaren (M.Ö. 3500) kesintisiz olarak yoğun iskan gördüğünü ortaya koymaktadır. Kilis’deki ilk araştırmalar, İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. U. Bahadır ALKIM tarafından 1968 yılında gerçekleştirilmiştir. Alkım, İslahiye çevresinde yürüttüğü çalışmalar sırasında, Kilis Ovası’nda da bir yüzey araştırması yapmıştır. Aynı yıl, İtalyan bir ekip tarafından, daha çok bölgenin tarihi coğrafyası üzerine odaklanan bir yüzey araştırması yapılmıştır. Oylum Höyük’deki arkeolojik çalışmalar, Prof. Dr. Engin ÖZGEN tarafından 1987 ve 1988 yıllarında gerçekleştirilen yüzey araştırması ile başlamıştır. Kazı çalışmaları ise, köylülerce toprak alımı sonucu gerçekleştirilen bilinçsiz tahribatı önlemek ve bölge arkeolojisine katkılarda bulunmak amacıyla 1989 yılında gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmalar günümüze kadar devam etmiştir. Oylum Höyük kazıları, stratejik öneme sahip bu merkezin kuzey Suriye tarihsel haritasındaki yerini almasını sağlamıştır. Kazılar sonucunda belirlenebilen kültürel süreklilik, Kilis Ovası’nın en önemli höyüğü olan ve bu bölgeye hakim konumda bulunan Oylum Höyük’ün 5000 yıldan fazla devam eden geçmişine ait izler ortaya koymuştur. Oylum Höyük binlerce yıl boyunca, doğu ve batı bölgeleri arasındaki ilişkilerde arabuluculuk yapmıştır. Kilis Ovası’nın Akdeniz ve İran Körfezi arasında uzanan, düzlüklerden dağlık platoya geçiş bölgesinde yer alan sınır bölgesi pozisyonu, Oylum Höyük’ün de üstlendiği rolün önemini arttırmış görünmektedir. Geniş kültürel ve politik bölgeler arasında kalan Oylum Höyük, farklı kültürel bölgeler ve siyasi ittifaklar içinde, anlaşmazlıklara neden olan değişken kültürel özellikler sergilemektedir. Kazı çalışmaları sonucunda, Oylum Höyük’de Geç Kalkolitik, Eski Tunç Çağı, Orta Tunç Çağı, Geç Tunç Çağı, Demir Çağı, Roma Dönemi, Helenistik Dönem ve Ortaçağ yerleşmelerine ait mimari kalıntılar ile mezarlar gün ışığına çıkartılmıştır. Bu araştırmalar, Oylum Höyük’ün, çeşitli dönemler boyunca Orta Fırat Bölgesi, Kuzey Suriye, Amik ve İslahiye ovalarındaki çağdaş kültürlerle etkileşim içerisinde olduğunu ortaya koymuştur. Konum olarak Orta Fırat, Sakçegözü-Amuk ve Kuzey Suriye bölgeleri arasında kalması nedeniyle çeşitli dönemler boyunca farklı kültürel etkilerle biçimlenen kültür yapıları ortaya koymuştur. Höyükte ve höyüğün yaklaşık 600 m. güneybatısında yer alan “Bazilika Alanı”ndaki kazılar, Geç Kalkolitik’den Ortaçağ’a kadar devam eden bir yerleşim sürekliliği göstermiştir. Höyükte, farklı alanlarda gerçekleştirilen kazı çalışmaları, Geç Kalkolitik, Tunç ve Demir Çağları’nda yerleşmelerin höyükte oldukça geniş bir alana yayıldığına işaret etmektedir. Çeşitli dönemler boyunca Oylum Höyük’deki şehir yerleşmelerinin, çevresindeki daha küçük uydu yerleşmelerle birlikte bölgesel birer merkez olduğu anlaşılmaktadır. Oylum Höyük, yüksek Anadolu platosunun bittiği ve güneye doğru Suriye düzlüklerinin başladığı bir konumda, doğu-batı ve kuzeygüney yönünde uzanan yollar üzerinde bulunması nedeniyle binlerce yıl boyunca önemli bir yerleşme olmuştur. Özellikle Tunç Çağları’nda önemli bir şehir-devletinin merkezi olduğuna şüphe yoktur. Oylum Höyük’deki kazı çalışmaları, başta Geç Kalkolitik olmak üzere çeşitli dönemler boyunca bölgenin geçmişi ile ilgili bilgilerimizi önemli ölçüde arttırmıştır. Açığa çıkartılan ve 5000 yılı aşkın bir süreyi kapsayan yerleşim tabakalarında belirlenen kültürlerin çevre bölge kültürleri ile ilişkileri sürekli değişkenlik göstermektedir. Çeşitli dönmemler boyunca daha çok doğudaki Orta Fırat Bölgesi ile bir kültürel bütünlük sergilerken, aynı zamanda batıda Amik ve İslahiye ovaları, Filistin ve Çukurova bölgeleri ile de yoğun ilişkiler göstermektedir. Bu durum Oylum Höyük’ün bölgeler arasında kalan stratejik konumu ile ilişkili görünmektedir. Ayrıntılı bilgi için: http://www.dainst.org/index_3012_tr.html http://www.liv.ac.uk/sace/research/projects/oylum/index.htm OSMANİYE KAZI ADI : KARATEPE BAĞLI OLDUĞU İLİ/İLÇESİ/KÖYÜ : Osmaniye İli, Kadirli İlçesi KAZI BAŞKANI : Prof. Dr. Halet ÇAMBEL KURUMU/ÜLKESİ : Emekli M.Ö. 8. yüzyıl, Geç Hitit Çağında, kendisini Adana Ovası hükümdarı olarak tanıtan Asativatas tarafından, kuzeydeki vahşi kavimlere karşı bir sınır kalesi olarak kurulmuş, Asativadaya diye adlandırılmıştır. Kalenin batısında, güney ovalardan Orta Anadolu yaylasına geçit veren bir kervan yolu, doğusunda Ceyhan Irmağı (Pyramos), bugün ise Aslantaş baraj gölü yer almaktadır. Yüksek kulelerle donatılmış T-biçimli anıtsal iki kapı binası kale içine açılıyordu. İki kule arasından, üstü açık bir geçitten sonra bir eşiğin arkasında bazalttan mil yatakları içinde dönen anıtsal ahşap bir kapı aşılarak bir sahanlığa, bunun yanında iki yan odaya, gene sahanlıktan da kale içine giriliyordu. Güneybatı kapı binasının iç tarafındaki kutsal alanda çifte boğa kaidesi üstünde Fırtına Tanrısı'nın boy heykeli yer alıyordu. Kapı binalarının iç duvarları bazalt bloklara işlenmiş aslanlar, sfenksler, yazıtlar ile günün inanç ve yaşayışını sergileyen kabartmalardan oluşan duvar kaplamaları ile donatılmıştır. Bugüne kadar bilinen Fenike ve Hiyelogrif (Luvca) yazı sistemlerindeki en uzun çift dilli metin birer kere her iki kapı binasına; Fenikece 3. bir örneği de kutsal heykel üzerine işlenmiştir. Böylelikle, Fenike metninin okunabilmesi sayesinde, henüz tam anlamıyla çözümlenmemiş olan, Anadolu'da M.Ö.2.bin yılının başlarına kadar geri giden hiyerogliflerin nihai çözümüne olanak sağlayan bir anahtar ele geçmiş oldu. İşte bu yüzdendir ki Karatepe-Aslantaş yazıtları Mısır hiyerogliflerinin okunmasını sağlayan ünlü Rosetta taşına benzetilmiş, uluslararası bir üne kavuşmuştur. M.Ö. 2. bin yılda Anadolu'ya hakim olan, başkenti bugünkü Boğazköy (tarihsel Hattuşaş) olan Hitit İmparatorluğu M.Ö. 1200 yıllarında "deniz kavimleri" baskını sonucunda parçalanıp dağıldıktan sonra, Torosların güneyinde Malatya, Sakçagözü, Maraş, Kargamış, Zincirli gibi bazı krallıklar kurulmuş, bunlar daha sonra, çeşitli aşamalarda Asurluların eline geçmiş yağmalanmışlardır. Asativatas'ın hükümdarlığı işte bu döneme rastlar. Kurduğu kale de büyük olasılıkla Asurlular tarafından M.Ö. 720 sıralarında Salmanasar V, ya da M.Ö. 680 yıllarında Asarhaddon tarafından yakılıp yıkılmış ve terkedilmiştir. Kazı çalışmaları 1947’ de başlamıştır. Restorasyon ve çevre düzenleme çalışmaları yapılmaktadır. Büyük taş eserlerin tümleme ve restorasyonu, brüt beton çatı ve binanın konservasyon işleri ile tesislerin sürekli bakım ve onarımları yapılmaktadır.