T.C SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ DİN HİZMETLERİNDE DİNİ DANIŞMANLIK VE REHBERLİK DANIŞMAN Doç. Dr. Habil ŞENTÜRK HAZIRLAYAN Feyza KAHVECİOĞLU KARACA 0630206194 ISPARTA-2010 ÖNSÖZ İnsanlar yaratılış itibariyle hayatının her döneminde inanma ihtiyacı içerisindedirler. Ve bu inanma ihtiyacı ile birlikte birey dine yönelmektedir. Çünkü din bireyin yaşamında gerek kişiliğinin oluşmasında, gerek bireyin kendini gerçekleştirmesinde, gerekse hayatı anlamlandırmasında büyük bir boşluğu doldurmaktadır. Bu nedenle dine yönelen birey, zaman ve şartların değişmesi, bireyin kişilik özellikleri gibi birçok sebeple dini yaşamada çeşitli ve sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu sorunları ve problemleri çözmek için de bir dini danışmana başvurma ihtiyacı hissetmektedir. Fakat bazen muhatap olduğu dini danışman, falcılık, büyücülük gibi aslında dinle ilgisi olmayan ve dinin hoş karşılamadığı alanlarla ilgilenen kişiler olabilmektedir. Bu kişiler bireye dinle alakası olmayan çözümler getirebilmekte ve haliyle bireyin dini yaşantısı yanlış bir şekilde şekillenebilmektedir. Görüldüğü üzere günümüzde sağlıklı bir dini yaşayışta önemli bir yere sahip olan dini danışmanlık konusunu ele almak istedik. Çalışmamıza, psikolojik danışma ve rehberlikteki amaçlar ve ilkeler ile ilgili kısa bilgiler vererek başladık. Yine din, inanma ihtiyacı, din- birey ve dinkişilik ilişkisi ve din hizmetlerinden de kısaca bahsettik. Birinci bölümde din eğitiminin öneminden, dini danışmanlığa duyulan ihtiyaçtan, dini danışmanların uyması gereken metot ve prensiplerden, hayatı anlamlandırmada dini danışmanlığın yeri ve öneminden ve dini danışmanlığı yapacak olan kişilerde bulunması gereken vasıflardan bahsettik. İkinci bölümde ise dini danışmanlığın ilk temsilcisi olan Hz Peygamber’in dini danışmanlık metot ve prensiplerinden bahsettik. Çalışmam esnasında yaptıkları yardımdan dolayı danışman hocam Habil Şentürk’e ve Hüseyin Certel, Bilal Sambur hocalarıma teşekkürlerimi arz ederim. Feyza Kahvecioğlu Karaca Isparta- 2010 ii ÖZET DİN HİZMETLERİNDE DİNİ DANIŞMANLIK VE REHBERLİK Feyza Kahvecioğlu Karaca Süleyman Demirel Üniversitesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Yüksek Lisans Tezi, 92 Sayfa, Nisan 2010 Danışman: Doç. Dr. Habil ŞENTÜRK Dini doğru bir şekilde yaşamada büyük bir öneme sahip olan dini danışmanlık ve rehberlik konusunu ele almak istedik. İslam dininde dini danışmanlık ve rehberlik olarak konuyu sınırladık. Çalışmamıza psikolojik danışma ve rehberlik ile ilgili kısa bilgiler vererek giriş yaptık. Bireyin yaşamının her evresinde inanma ihtiyacı sebebiyle din eğitimine, din hizmetlerine, doğru bir dini yaşayış için danışma ihtiyacına, dini danışmanların uyması gereken ilke ve metotlara, Kuran ve sünnette dini danışmanlığın yeri ve önemine yer verdik. Araştırma sonucunda da bireylerin dini doğru bir şekilde yaşama isteğinden dolayı dini bilgilere ihtiyaç duyduklarında başvurdukları dini danışmanların yeteri kadar donanımlı olmaları gerektiği, bunun için özellikle Hz. Peygamber’i örnek almalarının önemini ortaya koyduk. Sonuç olarak dini doğru bir şekilde yaşayan ve hayatı anlamlandıran bireylerin, dini danışmanlar ve bu danışmanların uyguladıkları prensip ve metotlar sayesinde bunu daha kolay başarabileceklerini söyleyebiliriz. Anahtar Kelimeler: Psikolojik Danışma, Rehberlik, Din Hizmetleri, Dini Danışma, Dini Danışman iii ABSTRACT RELIGIOUS SERVICES AND QUIDANCE IN THE RELIGIOUS SERVICES Feyza Kahvecioglu Karaca Suleyman Demirel University, Departman of Philosophy and Religion Master of Arts, 92 Pages, April 2010 Supervising Professor: Doç. Dr. Habil ŞENTÜRK We desired to search the issue that religious counselling and guidance in having a great importance to correct a religious life. We limited the subject as a religious counselling and guidance in İslam. We limited the issue as “Religious Counselling and Guidance in Islam”. We started our work with brief information which was related psychological counseling and guidance. We search that the issue of, religious education and religious services because of individuals need theese at every stage of their lifes, counsultation needs to having correct a religious life, principles and methods which religious counsellor must comply with and the importance of religious conselling in Quran and the Sunna. We considered necessary, religious consellors should take an example by our Prophet because of the desires of individuals to having correct a religious life in result of investigation, religious consellors should develop theirselves in case they don’t apply to magicians and fortune tellers who haven’t any true religious informations and non competent in his religious conselling As a result (we found at the end of the search) individuals who put into religious practices correctly and give meaning to life, will achieve this by means of counsellors and their rihgt principles and methods. Key Words: Psychological Counselling, Quidance, Religious Services, Religious Counsellor, Religious Counselling. iv İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ ................................................................................................................... ii ÖZET ..................................................................................................................... iii ABSTRACT........................................................................................................... iv İÇİNDEKİLER ....................................................................................................... v GİRİŞ ...................................................................................................................... 1 1. KONU VE PROBLEM ....................................................................................... 2 1.1.Konu İle İlgili Yapılan Çalışmalar ................................................................ 3 2. AMAÇ VE ÖNEM ............................................................................................. 5 3. YÖNTEM ........................................................................................................... 5 4. KAVRAMSAL ÇERÇEVE ................................................................................ 6 4.1. Dinin Anlamı ve Fonksiyonları ................................................................... 6 4.2. Din- Birey ve Kişilik İlişkisi ........................................................................ 7 4.3. Rehberlik ve Psikolojik Danışma................................................................. 8 4.4. İnsani Bir İlişki Olarak Rehberlik ve Psikolojik Danışma......................... 10 4.5. Din Hizmetleri ve Dini Danışmanlık ......................................................... 14 BİRİNCİ BÖLÜM DİN HİZMETLERİ VE DİNİ DANIŞMANLIK 1.DİN HİZMETLERİNDE DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİĞİN YERİ VE ÖNEMİ ................................................................................................................. 17 1.1.Dini Danışma İhtiyacı ve Dini Hayatta Rehberliğin Önemi ....................... 17 1.2.İnanma İhtiyacı ........................................................................................... 19 1.3.Dini İletişim Şekilleri................................................................................. 21 1.3.1.Allah ile Yarattıkları Arasındaki İletişim ............................................ 22 1.3.2.Yaratılanlar Arası İletişim.................................................................... 23 1.4. Dini Danışma İhtiyacını Doğuran Nedenler .............................................. 23 2.DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİKTE PRENSİP VE İLKELER .................... 25 2.1.Dini Danışmanın Danışan Bireyi Yakından Tanıması................................ 25 v 2.2.Danışmanın Ortamı, Çevreyi ve Kültürel Yapıyı Tanıması: ...................... 27 3. DİNİ DANIŞMANDA BULUNMASI GEREKEN VASIFLAR ..................... 29 3.1. Mesleğinde Ehil Olma ve Meslek Sevgisi: ................................................ 29 3.2. Feraset: ....................................................................................................... 30 3.3. Sevgi ve Şefkat, Af ve Merhamet: ............................................................. 30 3.4. Allah’la Sevgiye Dayalı İlişki Kurma........................................................ 33 3.5. Güzel Ahlâk Sahibi ve Örnek Bir Yaşayışa Sahip Olma ........................... 33 3.6. Vakar: ......................................................................................................... 35 3.7.Tevazu ......................................................................................................... 36 3.8. Sabır ........................................................................................................... 38 3.9. Güven Verme ............................................................................................. 39 4.DİNİ HAYATTA DİNİ DANIŞMANLIĞIN TEMEL İLKELERİ .................. 40 5. BİREYSEL FARKLILIKLAR VE HAYATI ANLAMLANDIRMADA DİNİ DANIŞMANLIĞIN ROLÜ .................................................................................. 41 5.1. Hayatı Anlama ve Sorgulamada Yoğunlaşma ve Gelişim Dönemleri....... 42 5.1.1. Çocukluk Dönemi ............................................................................... 43 5.1.2. İlk Ergenlik Dönemi ........................................................................... 44 5.1.3. Gençlik Dönemi (Son Ergenlik) ......................................................... 46 5.1.4. Orta Yaş Dönemi ................................................................................ 47 5.1.5. Yaşlılık Dönemi .................................................................................. 47 5.2. Cinsiyet Faktörü ......................................................................................... 50 5.3. Sosyoekonomik Durum ............................................................................. 51 5.4. Kişisel Dindarlık Düzeyi............................................................................ 52 5.5. Danışanın (Muhatabın) İzlenmesi .............................................................. 53 İKİNCİ BÖLÜM HZ. PEYGAMBER ÖRNEĞİNDE DİNİ REHBERLİK VE DANIŞMANLIK 1.İSLÂM’A GÖRE BİREYİN DANIŞMA İHTİYACI ....................................... 56 2.HZ. PEYGAMBER’İN GENEL DANIŞMANLIK PRENSİPLERİ ................. 60 vi 2.1.Zamanı İyi Kullanma ve Anlatım Metodu .................................................. 61 2.2. Bilmediği Konularda Cevap Vermeme ...................................................... 62 2.3. Muhatabın Anlayacağı Tarzda Konuşmak................................................. 63 2.4. Tedricilik Prensibi ...................................................................................... 64 2.5. İkna ve Yönlendirme Prensibi ................................................................... 67 2.6. İyiliği Emretmek ve Kötülükten Sakındırmak ........................................... 69 3.HZ. PEYGAMBER’İN DANIŞMANLIK VE REHBERLİK METOTLARI ... 70 3.1.Çarpıcı Soruyla Muhatabı Hazırlama ......................................................... 71 3.2. İhtiyaca Göre Cevap Verme....................................................................... 73 3.3. Muhatabı Rencide Etmeden Tatlı Dille Uyarma ....................................... 74 3.4. Temsil Metodunu Kullanma ...................................................................... 76 3.5. Tartışma Metodunu Kullanma ................................................................... 78 3.6. Yaparak ve Yaşayarak Öğrenme Metodu .................................................. 81 3.7. Güzel Ahlâk ve Örnek Bir Yaşayışa Sahip Olarak Öğretme Metodu ....... 82 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SONUÇ VE ÖNERİLER ...................................................................................... 85 BİBLİYOGRAFYA .............................................................................................. 87 ÖZGEÇMİŞ .......................................................................................................... 92 vii KISALTMALAR age. : Adı geçen eser agm. : Adı geçen makale agt. : Adı geçen tebliğ AÖF : Açık Öğretim Fakültesi AÜİF: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi C. : Cilt Çev. : Çeviren DİB : Diyanet İşleri Başkanlığı Ed. : Editör İbn. : Oğul İHL : İmam Hatip Lisesi S. : Sayı s. : Sayfa Ter. : Tercüme Yay. : Yayınları viii GİRİŞ İnsan yaratılışı itibariyle hayatı boyunca bazen çok, bazen de az ama sürekli danışmanlığa ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç bireyin doğumuyla birlikte başlar ve bir ömür boyu devam eder. Birey doğumundan itibaren hayatı tanımaya anne babasının rehberliğinde devam eder. Bu durum bireyin hayatının ilerleyen yıllarında, kişiliğini geliştirmesi ile birlikte farklı şekillerde, farklı danışmanlık hizmetleri alması ile devam eder. Bu bağlamda Mualla Selçuk şu soruyu sormaktadır: “Birey olarak her birimiz, her gün yaşadıklarımıza baktığımızda, belki de rehberlik ve danışmanlık olarak değerlendirilebilecek onlarca psikolojik yardım ilişkisi yaşadığımızı veya gördüğümüzü hatırlayabiliriz. Orduda subaylarla erler arasında, okulda öğretmenlerle öğrenciler arasında, camide din görevlileri ile cami cemaati arasında, sanayide ustalarla çıraklar arasında bu çeşit birçok ilişki 1 yaşanmaktadır. Ama bu yardım ilişkilerinin tamamı rehberlik ilişkisi midir?”1 İşte biz bu çalışmamızda rehberlik ve psikolojik danışmanlığın ne anlama geldiğini ve danışmanlığın bir türü olan dini danışmanlık konusunu ele alacağız. 1. KONU VE PROBLEM İnsan, zaman zaman kaynağı insanın kendi iç dünyasına ya da çevresel etkenlere dayanan, birçok problem veya olayla karşı karşıya gelir. Bazen bu problemlere kendi başına çözüm yolu bulurken, bazen de çıkmaza girer ve kendi problemine çözüm bulabileceğine inandığı başka bir bireyin tavsiyesine ve yol göstermesine ihtiyaç duyar ve problemini onunla paylaşır. Çoğu zaman bu paylaşım sonucunda birey karşı taraftan kendisine bir çıkış yolu göstermesini, danışmanlık yapmasını ister. Çünkü birey bu yol göstermeler sayesinde çevresi ile sağlıklı bir iletişim, kendi iç dünyası ile de uyumlu, çatışmalardan uzak bir yaşantıya sahip olur. Çalışmamıza ilk olarak rehberlik ve psikolojik danışmanlık hakkında kısa bilgiler vererek başlamak istiyoruz. Daha sonra bireyin, yaşamının çeşitli evrelerinde aşkın ve yüce bir yaratıcıya ve dini değerlere inanmaya duyduğu ihtiyaca, bu değerleri hayatına geçirirken danışmanlığa en çok ihtiyaç duyduğu, tek başına problem çözmede zorlandığı bir alan olan dini danışmanlığa, dini danışmanların sahip olması gereken özelliklere, uyması gereken metot ve prensiplere ve dinin ilk danışmanı olan, içinde yaşadığı topluma gerek dini gerekse dünyevi konularda danışmanlık yapan Hz. Peygamber’den de örnekler vererek konuya açıklık getirmeğe çalışacağız. 1 Mualla Selçuk, “Din Hizmetlerinde Rehberlik ve Dinî Danışmanlık”, (Ed.) Cemal Tosun, Din Hizmetlerinde İletişim ve Halkla İlişkiler içinde, Açıköğretim Fak. Yay., Eskişehir 2006, s.128 2 1.1.1. Konu İle İlgili Yapılan Çalışmalar Dini danışmanlık konusu ile ilgili yapılan çalışmalar az ve yeteri kadar zenginleşmiş değildir. Halbuki dini danışmanlık konusu son dönemlerde daha çok gündeme gelmektedir. Zamanın ve teknolojinin ilerlemesi ile birlikte farklı güncel sorunların ortaya çıkması, danışman konumundaki kişilerin değişen zamanın ve çağın şartlarına karşın kendilerini yenileyememeleri bu ihtiyacı daha belirgin bir hale getirmiştir. Bu nedenle dini danışmanlığa duyulan ihtiyaç son dönemlerde daha çok kendini göstermiştir. Şimdi yapılan çalışmaları kısaca tanıtalım: a) Nurullah Altaş ‘Dini Danışmanlığın Teorik Temelleri’ adlı makale Bu çalışmada, din eğitimi sürecine dini danışmanlığın katkısının olup olmadığı tartışılmıştır. Ayrıca, örgün eğitimde din eğitimi alan bireylerin bu eğitimi alırken ve sonrasında hangi problemlerle karşılaştığından, çağın değişmesi ile birlikte karşılaşılan güncel problemlerin çözümünde dinin sunduğu çözümlerin nasıl kullanılabileceğinden, örgün eğitim sonrasında dini danışmanlığın kurumsallaşma yoluyla faaliyet göstermesinden ve İslam dininde danışmanlığın yeri ve öneminden bahsedilmektedir.2 b) Nurullah Altaş, ‘Hastanelerde Dini Danışmanlık Hizmetleri’ adlı makale Bu çalışma, ilk defa 1994 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından gündeme gelen, Sağlık Bakanlığı ve il müftülüklerinin koordinasyonu ile 1995 yılında uygulamaya konulan fakat 1996 yılında Danıştay tarafından iptal edilen hastanelerdeki hastalara yönelik bir nevi manevi destek ve moral hizmeti niteliğinde yapılan dini danışmanlık hizmetlerini konu edinmektedir. Yine bu çalışmada, hastanelerde uygulanan bu dini danışmanlık hizmetlerinin niteliğinden, 2 Nurullah Altaş, Dini Danışmanlığın Teorik Temelleri , AÜİF Dergisi, C. 41, Ankara 2000 3 uygulamanın hastaların tedavisindeki katkısından, karşılaşılan aksaklıklardan ve bu aksaklıkların nedenlerinden bahsedilmektedir.3 c) Üzeyir Ok, ‘Dinsel Danışmanlığın Teorik Çatısı’ adlı yayınlanmamış yüksek lisans tezi Bu çalışmada psikolojik danışmanlığın dinsel alanda işlev kazanmasını sağlama konusu, temeli Hıristiyanlık ve Yahudilik geleneğine dayanan dini danışmanlık kurumunun İslam geleneğindeki yeri ve önemi, bireysel ve toplumsal sorunların çözüm aşamasında ve din adamlarının nitelikli eleman haline gelmesinde dini danışmanlığın katkısı ele alınmıştır. Yine bu çalışmada dindarların, dini ve ruhsal problemlerini çözmek için din görevlilerine başvurdukları, bu sebeple dinsel danışmanlığın aslında bireylerin problemlerini çözmelerinde manevi bir yardım niteliğinde olduğundan, dini danışmanlık sayesinde toplumdaki ruhsal sorunların çözülmesine katkı sağladığı için bir nevi toplumsal huzura pozitif yönde katkı sağladığından bahsedilmiştir.4 d) Aytekin Bulut, ‘Din Eğitiminde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık’ adlı kitap Bu çalışmada din eğitimindeki problemlerin çözümünde, bireylerin manevi sorunlarının çözülmesinde, bireylerin kendini ve dini anlamlandırmasında ve dinin doğru bir şekilde anlaşılmasında rehberlik ve danışmanlığın yeri ve önemi ele alınmıştır. Bu amaca yönelik olarak da ilk olarak rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin tarihi gelişiminden, tanımından, din eğitimindeki yeri ve önemi ve çeşitlerinden bahsedilmiş ve konu ile ilgili anket sonuçlarına yer verilmiştir.5 3 Nurullah Altaş, Hastanelerde Dini Danışmanlık Hizmetleri (Türkiye Uygulaması Üzerine Bir Araştırma), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara Üniversitesi Basımevi, 2000, C. 39 4 Üzeyir Ok, Dinsel Danışmanlığın Teorik Çatısı, AÜSBE, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2003 5 Aytekin Bulut, Din Eğitiminde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Ankara 2002 4 2. AMAÇ VE ÖNEM İslam dini bireyin bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklı olmasına büyük önem vermiştir. Çünkü İslam’a göre inanç, sağlıklı bir ruh yapısı ile oluşmalıdır. Bu nedenle bütün dinlerde olduğu gibi İslam dininde de oldukça önemlidir. İslam dininde dini danışmanlık, aslında yeni bir alan değildir. İslam tarihinde bu alanın başlangıç tarihi Hz. Peygamber dönemine dayanmaktadır. Günümüzde Hz. Peygamber’in rehberlik yönüne işaret eden yeterli çalışmalar yoktur. Ama O’nun rehberlik yönü gerek vahiy yolu ile bilgilendirilmesi, tebliğindeki kullandığı dil, eğitim yöntemi açısından ve gerekse onun bir beşer olması ve insanlarla beşeri ilişkiler kurması açısından bir dini danışmanlık modeli olarak incelenmesini gerektirmektedir. Böylece günümüz dini danışmanları da Hz. Peygamber’in danışmanlık metotlarından gerektiğinde günümüze de uyarlayarak yararlanabileceklerdir. Bizim bu çalışmamızın amacı, dini hayatta danışma ve rehberliğe duyulan ihtiyaç, din hizmetlerindeki danışmanlık görevinin gerekliliği, dini danışmanlık konusunun bir Müslüman’ın hayatındaki yeri ve önemi konularını araştırmak, rehber olarak görevli olan kişinin takip etmesi gereken metot ve tekniklerin neler olması gerektiğini Kuran ve sünnetten örnekler vererek açıklamaktır. 3. YÖNTEM Bu araştırma, teorik çerçevede, değişik bilimsel araştırma yöntemi kitaplarında genellikle, dokümantasyon metodu veya dokümanter metot6, tanıtıcı araştırma yöntemi7 olarak adlandırılan metotla yapılmıştır. Bu yöntem, her türlü doküman veya yazılı belge ve bilginin değerlendirilmesi esasına dayanır. Dokümantasyon metodu, adını doküman ve kayıtların incelenmesiyle yeni olay ve ilkelerin öğrenilmesindeki araştırma eylemlerinden almaktadır. Bu araştırma 6 7 Zeki Aslantürk, Araştırma Metod ve Teknikleri, İFAV Yay., İstanbul 1999, s.80-91; Birgül Karataş, Araştırma Teknikleri, İstanbul 1984, s. 68-81 Halil Seyidoğlu, Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı, Güzem Yay., İstanbul 1997, s.24 5 yöntemi, her akademik alanda yoğun bir biçimde kullanılabildiği gibi, özellikle tarih, literatür ve dilbilgisi araştırmalarında ve genellikle insan bilimleri alanında önemli bir bilgi toplama yöntemidir.8 Bu arada bir Kuran Kursu Öğreticisi olarak meslekî hayatımda yaşadığım tecrübelere ve dini danışmanlıkla ilgili gözlemlere de zaman zaman yer verilmiştir. 4. KAVRAMSAL ÇERÇEVE 4.1. Dinin Anlamı ve Fonksiyonları Din, kelime olarak bağ, bağlanma, hüküm, yol, boyun eğmek, itaat etmek, kulluk, örf ve adet gibi manalara gelmektedir.9 Terim olarak da din, “İnanış ve davranış şekilleriyle, insanlar arası ilişkileri düzenleyen ve insanların iyi işler yapmasını, barış ve huzur içinde, bir arada yaşamasını sağlayan genel kurallar bütünüdür.”10 şeklinde tarif edilebilir. Bütün bunlardan sonra biz de dini, şuurlu bir varlık olarak kişinin kutsala yönelmesi, kâinatın veya varlıkların yaratıcısı olan güce veya güçlere inanıp boyun eğmesi; sevgi, saygı ve bağlılıklarını sunması; hayatını bu inanç ve anlayış çerçevesinde disipline etmesidir, şeklinde tarif edebiliriz. Dinin fonksiyonları deyince dinin, hayatın çeşitli cephelerindeki etki ve yansımaları göz önüne alınarak dinî inanç, dinî duygu ve dinî düşünce gibi bir sübjektif yönü; dinî davranışlar gibi bir de objektif yönü üzerinde durulabilir. Objektif yönü de kişinin inandığı ve bağlandığı Yüce Yaratıcıya sunmuş olduğu sevgi ve saygı ifadesi olan ibadetler veya dinî ritüellerle, hayatın diğer cephelerindeki sosyal ve ahlâkî ilişkiler ve davranışlar olarak iki kısımda incelenebilir.11 8 Karataş, age, s.68 Kur’an’da din kelimesinin kullanılışıyla ilgili olarak bkz. Günay Tümer, “Din”, DİA, IX, İstanbul 1994, s.312-320 10 Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ocak Yay., Ankara 1997, s.7 11 Ünver Günay, konuya din sosyolojisi açısından Dinî Tecrübenin İfade Şekilleri başlığı altında ayrıntılı ve çok yönlü bir yaklaşımda bulunmuştur. Bkz. Ünver Günay, Din Sosyolojisi, İnsan Yay., İstanbul 2000, s.213-232 9 6 Kısaca, dinin fonksiyonlarını kişinin bireysel ve sosyal hayatındaki yeri, önemi, davranışları üzerindeki yönlendirici ve belirleyici etkileri olarak ele alabiliriz.12 4.2. Din- Birey ve Kişilik İlişkisi Tarihin ilk dönemlerinden beri bireysel ve toplumsal hayatın temel yapı taşlarından biri olarak hep var olageldiğini bildiğimiz din, inanan insan açısından duygu, düşünce, tutum ve davranışların oluşumunda oldukça önemli bir role sahiptir. Hatta pek çok dindar kimse açısından dini tutumlar, merkezi tutumlardır. Bu açıdan insan davranışlarının geri planındaki çatışma ve engellenmeler, hayatın nasıl daha anlamlı olacağı ve bireylerin kendilerini nasıl daha iyi gerçekleştirebilecekleri gibi konular üzerinde duran psikoloji için dini yaşantı son derece önemlidir.13 Birey kendini gerçekleştirme yolunda büyük ölçüde dini değerlerden yararlanacaktır. Çünkü dini hayatın olumlu olması, bireyin iç huzurunun sağlanması sağlıklı bir psikolojik yaşantıya ve haliyle bireyin kendini gerçekleştirmesine katkı sağlar. “Kişinin davranışlarını belirleyen veya yönlendiren tutumların temelinde onun değerler dünyası, bu değerlerin arka planında da onları oluşturan bir inanç sistemi, dünya görüşü veya hayat felsefesi vardır. Bu sebeple inançlar, bireyin psikolojik hayatında çok önemli bir yere sahiptir.”14 Yine “genel olarak inançlar insanın şahsiyetini oluşturan temel yapı taşları mesabesindedir.”15 Şahsiyetin oluşumundaki dini inançların rolü, çevresel ve psikolojik faktörlerin rolünden daha fazladır. Şahsiyeti oturmamış bir bireyde belirsizlik hüküm sürer, daha doğru bir deyişle, kişilik tam olarak oluşmaz ve 12 Habil Şentürk, İslami Hayatın Psikolojik Temelleri, Isparta 2008, s. 12-15 M. Doğan Karaçoşkun, Din Hizmetlerinde Psikolojik Formasyon Yeterliliğinin Önemi ve İlahiyat Fakültelerindeki Psikoloji Eğitimi Üzerine Görüş ve Öneriler, Türkiye’de Yüksek Din Eğitimi Sorunları, Yeniden Yapılanması ve Geleceği Sempozyumu içinde, Isparta 2003, s.83- 84 14 Gordon W. Allport, Birey ve Dini, Çev. B. Sambur, Elis Yay., Ankara 2004, s,.139-140 15 David Krech-Richard S. Crutchfield, Sosyal Psikoloji, Çev. E. Güngör, Ötüken Yay., İstanbul 1980, s.181 13 7 oturmaz. İşte bu bakımdan inançlar, bireyde sağlıklı bir kişiliğin oluşmasında önemli bir yere sahiptir.16 Bütün bunlar gösteriyor ki bireyin kişiliğinin oluşmasında dini inançların etkisi diğer psikolojik ve çevresel faktörler kadar önemli bir yere sahiptir. Çünkü birey içinde yaşadığı kültürün ve değerler sisteminin etkileri ile birlikte kişiliğini oluşturur. 4.3. Rehberlik ve Psikolojik Danışma Rehberlik; bireyi tanımak, onu kendisine tanıtmak; ayrıca problemlerini çözmesi, gerçekçi kararlar alması, ilgi ve yeteneklerini geliştirmesi, çevresine sağlıklı ve dengeli bir uyum sağlaması ve böylece kendini gerçekleştirmesi için ilgili kişilerce yürütülen yardım hizmetleridir. Rehberlik ile ilgili çalışmalar 20. yüzyılın başlarında ABD’deki endüstriyel gelişmelere paralel olarak kişileri belli mesleklere yönlendirmek amacıyla bir mesleki yardım süreci olarak başlamıştır. Daha sonra bireyin eğitilebilme yeteneklerinin belirlenmesi, kişinin kendini tanıması olarak genişleyerek gelişmiştir. Günümüzde ise psikolojik danışmayı da içine alarak “bireyin kendini ve çevresini tanımasına, sorunlarının kaynağını görebilmesine, iç çatışmalarını çözerek doğru ve yerinde kararlar almasına yardım etme” faaliyeti olarak hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.17 Rehberlik faaliyetlerinin 20. yy. da ortaya çıkma sebebi ise, bu yüzyılda yaşanan, ekonomik ve sosyal hayattaki gelişmeler, milli ve manevi değerlerdeki sarsıntılar, kuşak çatışmaları, kültür boşluğu ve toplumsal çözülme, mesleklerin farklılaşması, kadının iş hayatında daha fazla yer almasının getirdiği aile içi zorluklar ve medyanın birey ve toplumu etkileme gücünün artması çağdaş insanın 16 Hüseyin Peker, Olumlu Şahsiyet Özellikleri ve Din, OMÜİF Dergisi, S.1, Samsun 1986, s.100101 17 Suat Cebeci, “Din Eğitiminde Rehberlik ve Psikolojik Destek”, Avrupa Birliğine Giriş Sürecinde Türkiye’de Din Eğitimi ve Sorunları Sempozyumu içinde, İstanbul 2002, s. 216 8 rehberlik mesleğine olan ihtiyacını iyice artmasıdır. Bunun yanında, az sayıda da olsa, bazı insanların hiçbir problemi olmadığı halde, olumlu ruh sağlığına kavuşmak, iyi halini sürdürmek ya da daha mutlu ve sağlıklı bir hayat geçirmek için rehberlik talebinde bulunması da rehberliğe olan ihtiyacı arttırmıştır.18 İnsan topluluklarında ise danışmanlık faaliyetlerinin tarihi çok öncelere kadar gitmektedir. “İnsanın toplu halde yaşamaya başlamasıyla birlikte, problemlerine ilahi kaynaklı çözüm yolları üreten merkezleri olarak hep başvuru kaynağı olagelmişlerdir. İlkel kabilelerde halen gözleyebileceğimiz büyücüler ve şamanlar gibi dini liderler bu fonksiyonu icra ederler. Ne kadar güçlü ve bilinçli bir din eğitimi sağlanırsa sağlansın bu motiflerin farklı kimlikler altında toplumda varlığını sürdürmesinin önüne geçilememiştir. Bizim toplumumuzda şamanist anlayışın tezahürü muskacılarda ve kısmen de din adamlarında ortaya çıkmıştır. İnsanımız yüzyıllar boyu tasavvufi merkezleri, din adamlarını ve muskacıları yardım merkezleri yani bir nevi dini danışmanlar olarak algılamış ve onlara koşmuşlardır.”19 Ülkemizde psikolojik danışma ve rehberlikle ilgili ilk girişimler 1950’lerde başlamış ve bu girişimler ağırlıklı olarak ABD’deki danışma hareketinden etkilenmiştir. 1953 ve 1955 yıllarında ilk rehberlik merkezlerinin açılması ile birlikte rehberlik hizmetleri gelişmeye başlamıştır20. Psikolojik danışma, çeşitli nedenlerle uyum sıkıntısı çeken, kendini yalnız hisseden, başarısız ve değersiz gören kimselerin, problemlerini işin uzmanı olan danışmana anlatması, şikayetiyle ilgili olayları bütün çıplaklığıyla ortaya koyması, savunucu tutumunu bırakıp kendini olduğu gibi tanıtması; buna karşı 18 Mehmet Önal, Peygamberliğin Lüzumu ve Bireysel Rehberlik Yönüyle Hz. Muhammed, Yargı Yay., Ankara 2008, s. 125- 126 19 Nurullah Altaş, Dini Danışmanlığın Teorik Temelleri, AÜİF Dergisi, C.41, s. 327- 328 20 Binnur Yeşilyaprak, “Türkiye’de Psikolojik Danışma ve Rehberlik Alanının Gelişiminde Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneğinin Yeri ve Önemi”; Fidan Korkut- Owen, “Psikolojik Danışma Alanında Meslekleşme ve Psikolojik Danışman Eğitimi: ABD, Avrupa Birliği Ülkeleri ve Türkiye’deki Durum”, Gelişen Psikolojik Danışma ve Rehberlik içinde, (Ed. Ragıp Özyürek, Fidan Korkut, Owen, Dean W. Owen), Nobel Yay., Ekim 2007, C. 1, s.22, s. 110 9 problemin halli için neler yapılabileceği ile ilgili danışmanın görüşlerini sunması şeklinde yapılan bir görüşme tarzıdır. Psikolojik danışma bireylerin, kişisel, sosyal, eğitimsel ve mesleki konularda amaçlarını belirleme, karar verme, var olan problemlerini çözme ve benzeri konularda tarafsız, kişilik haklarına saygılı, güven ve gizliliğe önem veren eğitimli danışmanlardan yardım aldığı bir gelişim sürecidir. Psikolojik danışma sırasında danışmanın yaratacağı geliştirici atmosferde kişi kendini doğru bir biçimde algılamaya başlayacak, bu gelişme onun çevreyi de doğru bir biçimde algılanmasına yol açacaktır. Böylece, örneğin bilgi verme servisi tarafından sağlanan bilgileri de doğru bir biçimde algılamaya açık hale gelecek, hatta bu konuda bilgi edinme çabalarına kendisi de katkıda bulunmaya başlayacaktır.21 4.4. İnsani Bir İlişki Olarak Rehberlik ve Psikolojik Danışma Rehberlik bireyin yaşamının bir bölümünde belirli zamanlarda yapılan bir etkinlik değil, doğumundan ölümüne kadar devam eden ‘yardımcı olma’ ile ‘psikolojik tedavi’ arası bir süreçtir. Çünkü rehberlik tek bir olay ya da işlem değil, belirli basamakları bulunan ve birbirine dayalı olan bir dizi etkinlikler zinciridir. Amaç bireyin problemine kalıcı olarak, kaynağından çözüm bulmasında onu bilgilendirmek ve tek başına hayatta kalmasına yardımcı olmaktır. Rehberliğin merkezinde bilinçli bir birey vardır. Esas amaç ise, bireyin kendisini tanımasına, kendini ifade etmesine ve böylece kendini gerçekleştirmesine yardımcı olmaktır. Kendini gerçekleştiren birey de toplumda sorumluluk alabilecek, bağımsız bir birey olma yolunda ilerler, hem kendisi hem de başkaları hakkında iyi düşüncelere sahip olur; insanî değerlere saygı duyar, 21 Geniş bilgi için bkz., Yıldız Kuzgun, “Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık”, ÖSYM Yay. Ankara 1995, s. 6- 7 10 onları benimser ve geliştirir, çevresine kolayca uyum sağlar. Özellikle de ruhsal açıdan sıkıntıya düşmüş olan kişiler bu sosyalleşme sayesinde ruhi açıdan problemlerini çözmeye başlar. “Şüphesiz ferdin, başkalarını sevdiği, başkalarının da kendisini sevdiği bir sosyal grubun üyesi olması ve o sosyal grupla insani ilişkiler içinde olması, sağlıklı şahsiyetin oluşmasına, nefsinde güven ve dinginliğin yerleşmesine yardımcı olan önemli etkenlerden birisidir.”22 Örneğin Alfred Adler, ruhi bakımdan hasta olan kişinin topluma girip, insanlarla iyi ilişkilerde bulunması sayesinde, ruhsal hastalığının iyileştiğini gözlemlemiştir. Konu ile ilgili olarak şunları söylemiştir: “Hastanın kendi toplumuna girmesi, toplumun diğer fertleriyle eşit bir pozisyonda bulunup onlara yardım ve destekte bulunması, iyileşmesini sağlamaktadır.”23 Rehberlik her türlü problemi çözebilen bir faaliyet değildir. Amaç, bireyin benzer sorunlar karşısında uygun çözüm yolları bulmasına ve yaşamında doğru tercihler, yorumlar yapmasına yardımcı olur. Rehberliğin amacına uygun olarak yapılabilmesi için bireyin kendisini doğru bir şekilde ve rehbere güven duygusu içerisinde ifade edebilmesi için demokratik bir ortamda yapılması gerekmektedir. Rehberlik bireyin sadece duygusal yönüyle değil; sosyal, duygusal, zihinsel, mesleki ve eğitsel nitelik gösteren her türlü gelişim ve kişisel sorunları ile ilgilenir. Rehberlikte insana ve onun kendine ilişkin konularda karar verme hakkına saygı esastır. Dinimizde de bu esastır. Nitekim Kuran’da “ Dinde zorlama yoktur.”24 ayetinde de gördüğümüz gibi rehberin görevi kendi doğrularını karşısındaki bireye kabul ettirme değil, ona uygun çözümler bulmada yardım etmektir. Bunu yaparken de karşısındaki bireyin duygu, düşünce ve kararlarına yanlış olduğunu düşünse bile saygı göstermektir. Rehberlik bir ders ya da öğrenme konusu değildir. Bu nedenle yargılamaz, ceza vermez. Amaç bireye 22 M. Osman Necati, ‘ Kur’an ve Psikoloji’,Çev. Hayati Aydın, Fecr Yay., Ankara 2004, s. 261 Alfred Adler, ‘Understanding Human’, New York,: Greenberg Publishers, Inc. 1927, s. 239 24 Bakara 2/ 256 23 11 acımak değil, sahip olduğu gücü kullanma ve geliştirme imkânını geliştirmesine yardımcı olmaktır. Her birey farklı değerlere sahiptir ve farklı kültürel çevrede yaşamıştır. Farklı kültürlerde bulunan psikolojik danışmanlar ve danışanlar tarafından ileri sürülen değerlerle ilgili varsayımlar, kültürel olarak önyargılı yapılan psikolojik danışmanlıkla sonuçlanmakta ve bu kişileri ruh sağlığı hizmetlerinden yararlanılamaz duruma getirmektedir.25 İşte rehber ve danışman bunun farkında olmalı ve bu durumu dikkate almalıdır. Rehber “Kültürel olarak kişisel farkındalığın ve bireye ait kültürel mirasa gösterilen hassasiyetin, ona verilecek herhangi bir yardımdan çok daha önemli olduğuna inanmalıdır.”26 Ayrıca danışman, danışanın sahip olduğu kültürel yapı, inanç ve tutumlar ile ilgili ayrıntılı ve geniş bilgi birikimine sahip olursa o kültürel yapıya uygun psikolojik danışma teknik ve metodu seçebilir. Rehberlik hizmetlerinde süreklilik ve gönüllülük esastır. Yani rehberlik bireyin yaşamın hemen her evresinde yer alan devamlı bir süreç olduğu için bu hizmetler bireye dengeli ve sistemli bir şekilde sunulmalıdır. Rehberlik ve psikolojik danışmada, danışanlar danışmanları “tamamlanmış bir ürün”27 olarak görmemelidir. Danışmanın da eksik olan yönleri olabilir. Önemli olan danışmanın bu eksikliği fark ederek en kısa zamanda bu eksikliklerini gidermiş olmasıdır. Rehber ve danışmanlar alanları ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmalıdırlar. “Danışmanlar, genel olarak bildikleri tek bir kuramın etkisi altında kalarak danışanlar ile çalışma yerine, geniş bir yelpazedeki psikolojik danışma kuramları ve uygulamaları hakkında bilgi sahibi olup, danışanları için en uygun olan psikolojik danışma yaklaşımını ve tekniklerini kullanmaya çalışmalıdır.”28 Çünkü 25 Geniş bilgi için bkz., D.W. Sue, D. Sue, Counseling the Culturally Diverse, Theory and Practice (4th ed.) New York: Wiley (2003), P. Pedersen, A Handbook for Develoving Multicultural Awareness (3rd ed.) Alexandria, VA: American Counseling Association, (2000) 26 Gerald Corey, Psikolojik Danışma, Psikoterapi Kuram ve Uygulamaları , Çev. Tuncay Ergene, Mentis Yay., Ankara 2008, s. 30 27 Corey, age, s. 6 28 Corey, age, s. 7 12 rehberlikte metoda göre kişi yaklaşımı yerine, kişiye göre metodun seçilmesi asıldır. Danışman sadece belli metot ve tekniklere bağlı kalmamalı metotta gerekli değişikliği yapabilmelidir. Konu ile ilgili olarak Gerald Corey şöyle demektedir: “Tekniklere çok fazla bel bağlamak, psikolojik danışmanlığın mekanik bir şekilde uygulanmasına yol açar. İdeal olan, psikolojik danışmanların kullandığı tekniklerin terapötik ilişkide geliştirilmesi ve danışanın farkındalığını artırması veya yeni bir davranışı deneme olasılıklarını önermesidir.”29 Rehberlikte, danışılan konunun danışmanla danışan arasında gizli kalması gerekmektedir. “Gizlilik ilkesine ilişkin etik kurallar, psikolojik danışma süreci içerisinde yaşananların, danışanın bilgisi olmadan,başkaları ile paylaşılmasını engeller. Gizlilik, danışanın özel hayatının korunmasını ve paylaştığı özel bilgilerin, danışanın aleyhine kullanılmamasını ön görür.”30 Böylece danışanın danışmana duyduğu güven artar. Çünkü “danışanın, danışmanına kendisiyle ilgili özel bilgilere ulaşım hakkı 31 kurulabilmesine bağlıdır.” vermesi gizlilik gerektiren bir ilişkinin Ancak danışılan konu danışana ve çevresindekilere ciddi zararlar verecek nitelikte bir konu ise gizlilik ilkesi ihlal edilebilir. Rehberlikte, danışanın gereksinimleri ve beklentileri, danışmanın gereksinimlerinin üzerinde tutulmalıdır. Danışmanların bireysel gereksinimlerinin tümünün karşılanılmaya çalışılması danışmanlığın etiğine aykırıdır. Önemli olan danışanın ihtiyaçlarının karşılanması, danışmanlık faaliyeti boyunca konu ile ilgili danışanların bilgilendirilerek, onaylarının alınmasıdır. “Psikolojik danışmada danışanları bilgilendirerek onların onayını almak, bu sürecin önemli bir parçası olan yasal ve etik bir zorunluluktur.”32 29 Corey, age, s. 41 Özgür Erdur Baker, Evrim Çetinkaya,” Etik: Davranışta Kırılma Noktası”, Gelişen Psikolojik Danışma ve Rehberlik içinde, (Ed. Ragıp Özyürek, Fidan Korkut, Owen, Dean W. Owen), s. 16 31 M. Smith- Bell, W. J. Winslade, Privacy, Confidentialty, and Privilege in Psychoterapeutic Relationships, America Journal of Orthopsychiatry, 1994, s. 180- 193 32 Corey, age, s. 49 30 13 4.5. Din Hizmetleri ve Dini Danışmanlık Kişilik gelişimini tamamlamış olsa da bireylerin tek başlarına hareket etmekte zorlandıkları ve danışmaya ihtiyaç duydukları alanlardan birisi de dindir. İnsanlar, içinde bulundukları hayata ilişkin bazı sorular sorarlar ve bu soruların cevaplarının bir kısmını dinde bulurlar. Sorularına cevap buldukları dinin inanç esaslarını kabullenirler. Psikolojik danışma ve rehberliğin klasik sürecinden ayrılarak, bu tür insanların problemlerine çözüm getirmeyi hedefleyen dini danışmanlık uygulamaları bu noktada karşımıza çıkar.33 “Günümüzde din hizmeti sunumu ile ilgili olarak irşad, tebliğ, nasihat vb gibi bilinen yöntemlerin dışında yeni ve alternatif bir din hizmeti sunma yöntemi olarak dini danışmanlık konusu ele alınmaktadır.”34 İnanan bir bireyin faydasına verilen dini danışmanlık ve rehberlik hizmetleri, bireye manevi bir kazanç sağladığı ve bireyin ruh yapısının iyileşmesine yardımcı olduğu için din hizmetlerinde önemli bir yere sahiptir. Nitekim peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Her kim, bir Müslüman kardeşinin yardımında bulunur, ihtiyacını giderirse, Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Her kim bir Müslüman’ın bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun ahirette bir sıkıntısını giderir.”35 Din konusundaki yanlış tutum ve davranışlar toplumun her kesiminde dini bilgiye ya da dini telkine muhatap olan herkesi kapsamaktadır. O halde dini danışmanlık hizmetleri bu noktada devreye girmeli ve bu alanda ihtiyaç duyan herkese hitap etmelidir. Din hizmetleri, sadece bilgi aktarma ve bilgilendirme işi değil, aynı zamanda bireyin dini duygu, düşünce ve inancını geliştirmesi için yardımcı bir faaliyettir. Bireyin dini yaşantısında kutsalı kavrama, aşkın varlığa ve değerlere yönelme konuları, bireyin iç dünyası ve duygusal yönüyle ile ilgili 33 Geniş bilgi için bkz., Altaş, agm, s. 327 Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, “Din Hizmetlerinin Sunumunda Alternatif Yöntem: Dini Danışmanlık”, 1. Din Hizmetleri Sempozyumu içinde, Ankara 2008, C.2, s.543 35 Buhari, mezalim, 3; Müslim, birr ve sıla, 58; Ebu Davud, edeb, 46; Nesai, recm, 39; Tirmizi, hudud, 3 34 14 konular bu faaliyetlerin içindedir. Bu alanda insanı normalin dışına çeken ifrattefrit eğilimleri, aşırı sevgi ve nefrete dayalı inanç ve duygu sapmaları şeklinde sorunların yaşanması olağandır. İşte bu alanlarda din hizmetleri, dini danışmanlık ve rehberlik hizmetleri devreye girmektedir. 15 BİRİNCİ BÖLÜM DİN HİZMETLERİ VE DİNİ DANIŞMANLIK 16 1. DİN HİZMETLERİNDE DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİĞİN YERİ VE ÖNEMİ 1.1. Dini Danışma İhtiyacı ve Dini Hayatta Rehberliğin Önemi Son yıllarda rehberlik alanında kullanılmakta olan “danışma (counselling)” sözcüğü gerek ülkemizde gerekse Batı ülkelerinde başka alanlarda da kullanılmaya başlanmıştır. Her alanda gözlenen uzmanlaşmanın bir sonucu, birçok resmî ve ticarî kuruluşlar aslında ‘psikolojik’ olmayan danışma sürecinden yararlanma ve bu amaçla özel danışmanlar kullanma yoluna girmişlerdir. Öyle ki birçok kuruluşta sadece yol gösterme görevi yapan birer danışma bürosu ortaya çıkmıştır. Bu gelişme rehberlikte psikolojik bir süreç olarak yararlanılan danışma ile öteki alanlarda kullanılan ve psikolojik bir süreç olmayan danışma arasında karışıklıklara neden olmuştur. Bu karışıklıkları gidermek amacıyla psikolojik bir süreç olan danışma için ‘psikolojik danışma (psychological counselling)’ sözü son yıllarda rehberlik alanında daha da yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.36 İlk bölümde de bahsettiğimiz gibi psikolojik danışma, bireye problemlerini nasıl çözeceği konusunda öğüt vermekten ya da bireyin ruh sağlığını iyileştirmekten ibaret bir faaliyet değildir. Çünkü “danışanlara öğüt vermek, danışanların yerine onların problemini çözmek psikolojik danışmanın işi değildir. Psikolojik danışmanlar danışanları ile kurdukları içten diyalog aracılığıyla danışanların iyileşmelerini kolaylaştırırlar.”37 Psikolojik danışma, bireye koyduğu hedeflere ulaşması, çeşitli konularda sağlıklı kararlar vermesi ve problemleri çözmesi konusunda yardımcı olmayı amaçlayan bir dizi çabayı da kapsayan süreci ve işbirliğini ifade eder. Psikolojik danışmanın bir kolu olan dini danışmanlık ise; bireyin dini alandaki yaşantısında karşılaştığı problemleri, zamana ve çağa ve bilime uygun, 36 Geniş bilgi için bkz., Muharrem Kepçeoğlu, Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Ankara 1996, s. 3- 4 37 Corey, age, s. 5 17 günün ihtiyaçlarını karşılayacak kapasitede, bireyin çevresine uyum sağlayıp sosyalleşmesine ve dini veya dini olmayan her alanda kendini gerçekleştirmesini sağlayan, uzman kişilerce verilen psikolojik yardımlardır. Günümüzde dini danışmaya olan ihtiyacı gündemde tutan birçok sebep sayılabilir. Yukarıda da söylediğimiz gibi çağın ilerlemesi ile birlikte her an yeni güncel dini problemlerin ortaya çıkışı, değişen çağın karşısında geleneksel yorumdan kopamayan ve sorunlarını çözemeyen dindar bireyler, günümüz din adamlarının alanlarında yetersiz oluşu, toplumla iletişim kuramaması ve zaman zaman onların da ruh sağlıklarının bozulması, Üzeyir Ok’un da belirttiği gibi “dinsel cemaatleşmelerin çok farklı şekillerinde insanların dinin farklı uygulamaları ile karşılaşmaları ve yeni yapılanmalara intibakları tepki ve sempati ikilisi arasında bazen sağlıksız bir tercihi gerektirecek boyutta bir probleme dönüşebilmesi”38 gibi problemler dini danışma ihtiyacını artırmaktadır. Dini danışmanlık daha çok inanç, ibadet ve ahlakla ilgili problemleri, dini değerlerle ilgili sorunları çözmeye çalışan bir yardım mesleğidir. Dini danışman, kendisine getirilen probleme, danışanın kendisi için belirlediği yardım kaynağı açısından yaklaşır ve danışana yardım eder. Dini danışmanlık teori ve pratikle birlikte oluşur.39 Dini danışmanlıkta amaç, bireyin dini yaşantısını düzeltmek için öğüt vermek değil, bireyin dini yaşantısında karşılaştığı sorunları çözmesine ve doğru kararlar vermesine yardımcı olmak için gerekli olan bilgileri vermek ve böylece benzer sorunlarla karşılaştığı zaman uygun çözümü bulabilme kabiliyetini artırmaktır. Dini danışmanlık sayesinde birey problemlerle, sorunlarla karşılaştığı zaman gösterdiği tepkileri benzer sorunlar karşısında yeniden gözden geçirip biçimlendirir ve böylece kendi benliğine ve dine karşı yeni bir tutum geliştirir. 38 Üzeyir Ok, Dinsel Danışmanlığın Teorik Çatısı, AÜSBE, Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Ankara 2003, s. 2 39 Geniş bilgi için bkz., http://www.sosyalsiyaset.com/documents/yetistirme_yurtlari.htm 18 Eğer birey dinle ilgili olan sorunlarını çözüme ulaştıramazsa, bireyin iç dünyasında duygu, düşünce ve değerler arasında çatışmalar, haliyle dini değerlere karşı bir önyargı ve uzaklaşma oluşur. İşte tam burada dini danışma ve rehberlik devreye girerse bu çatışmaya yapıcı ve kalıcı çözümler getirme imkanı doğar. Özellikle, yaşadığımız toplumdaki din hizmetlerinde “din eğitimi açısından ruh sağlığı yerinde, tutarlı, kendini gerçekleştirmiş ve topluma uyumlu fertler yetiştirmek için, rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinden faydalanmak zorunlu hale gelmiştir.”40 Bunun amacı, bireylerin sağlıklı bir dini yaşantıya sahip olmaları ve böylece toplumda huzurlu ve kendine güvenen bireyler olmalarına yardımcı olmaktır. Bu nedenle dini danışmanlık görevini üstlenen kişiler veya kurumlar, bireylerin dine karşı olumsuz tavır almaması için, dini konularla ilgili sorunların çözümüne yardımcı olmalıdır. 1.2. İnanma İhtiyacı İslam inancına göre Allah yaratılmışlar arasındaki en büyük önemi insana vermiş ve onu yeryüzünde halife olarak tayin etmiştir. Kuran, Allah’ın Hz. Adem ve onun şahsında bütün insanlığı halife olarak tayin etmesini şu ayette açıkça belirtmiştir: “Hani Rabb’in meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife tayin edeceğim’ dediğinde onlar da: ‘Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi halife tayin ediyorsun? Halbuki biz seni hamdinle tesbih ediyor ve takdis ediyoruz’ dediklerinde Allah da ‘Ben sizin bilmediklerinizi bilirim’ dedi.”41 Burada da görüldüğü üzere insanoğlu yeryüzünde bir halife olarak tayin edilmiş ve görevlendirilmiştir. Bunun anlamı Elmalılı Hamdi Yazır’ın da belirttiği gibi, “Kendi iradem, kudret ve sıfatımdan ona bazı yetkiler vereceğim, o bana bağlı olarak, bana vekil olarak yarattıklarım üzerinde bir takım tasarruflara sahip 40 41 Bulut, age, s.40 Bakara, 2/ 30 19 olacak. Benim namıma hükümlerimi yürütüp uygulayacak. O, bu hususta asil olmayacak, kendi zatı ve şahsı namına asîl olarak hüküm yürütecek değil, ancak benim bir vekilim, bir kalfam olacak. İradesiyle benim iradelerimi, benim emirlerimi, benim kanunlarımı uygulamaya memur bulunacak. Sonra onun arkasından gelenler ve ona halef olarak aynı görevi görecek olanlar bulunacak.”42 Yani burada da görüldüğü üzere insan yeryüzünün halifesidir. Çünkü Allah insanı akıl, irade gibi diğer yaratılmışlardan üstün kılacak olan birtakım özelliklerle donatmıştır. Yani İslam, dinler tarihinde akıl ve bilim dini olmasıyla meşhurdur.43 Ancak “bu akıl, doğal bir insan yeteneği olmasına rağmen, gerçek potansiyelini, tam olarak vahiyle uygun bir şekilde yönlendirildiğinde gerçekleşir.”44 Mevlana’nın da ifade ettiği gibi aklın vahiyle birleşince doğru yolu bulacak nitelikte olması onun yeryüzünün halifesi olmasının bir sebebidir. “İslam, hiçbir zaman kendisini salt vahyin otoritesine dayandırmamıştır. Aslında, vahiy, kendisini anlaması ve değerlendirmesi için aklı muhatap almıştır. İslam vahyinin, aklı kendisine muhatap alması, onun körü körüne inanmayı onaylamadığı anlamına gelmektedir.”45“Yani insanın yeryüzünün halifesi olması onun meleklerden farklı olarak hür ve irade sahibi bir varlık olması ile ilgilidir.”46 İşte yeryüzünde halife olarak tayin edilen insan sahip olduğu akıl ve irade gibi diğer yaratılmışlardan ayrılmasına vesile olan bu mükemmel özelliklerle inanma ihtiyacı içerisine girer. Hz. Peygamber bu konu ile ilgili şöyle buyurmuştur: “Her çocuk fıtrat üzerine doğar. Sonradan anne-babası onu Yahudileştirir, Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir.”47 42 M. Hamdi Yazır, ‘Hak Dini Kuran Dili’, Çelik- Şura Yay., İstanbul, C.1, s. 255 Bkz., S. H. Nasr, Science and Civilisation in İslam, İslamic Texts Society, Cambridge 1987 44 Mevlana, Divan-ı Kebir, (Çev. A. Gölpınarlı), Kültür Bakanlığı, Ankara 1992, s. 7 45 Bilâl Sambur, ‘İslam’ın Aktüel Değeri’, Katkı Yayınları, Ankara 2007, s. 79- 80 46 Hüseyin Certel, ‘Kuran’da İnsan’, Tuğra Matbaası, Isparta 2000, s.1- 9 47 Buhari, Cenaiz, 80; Müslim, Kader, 22; Ebu Davut, Sünnet, 17; Tirmizi, Kader, 5 43 20 Burada da görüldüğü üzere insanın doğuştan gelen inanma güdüsü anlamına gelen fıtrat ile birey, yönelecek ve bağlanacak bir amaca sahip olma anlamında dinsel bir ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç ile insan aklını devreye sokar ve kendi konumunu belirlemeye çalışır. Yani, “dindarlık, insan oluşumunun doğasında tabi olarak temelleri bulunan bir psikolojik motivdir.”48 Bütün bunların ancak güçlü, kudretli bir yaratıcı tarafından düzenlenip organize edilebileceğini, başka türlü tatmin edici bir açıklamasının yapılamayacağını kabul etmesi onu Tanrı’ya inanmaya iter, dine yöneltir.49 Özellikle de günümüzde de psikolojik, sosyolojik, ekonomik vb. birçok nedenle kendini ruhen baskı altında hisseden bireyler, yeniden kutsal değerlere ve dine yönelmekte, hayatın anlamını dinin yorumlarında aramaktadırlar. İşte bu nedenle dini danışmanlar bu yönelişi çok iyi değerlendirmelidirler.50 1.3. Dini İletişim Şekilleri Dini iletişim en eski iletişim şeklidir. Bu iletişim dini danışmanlığın temelini oluşturur. Allah, insanlarla olan iletişiminin amacına ulaşması için elçiler tayin etmiştir. Bu elçiler dinin danışmanlığını yapmışlardır. İnsanlar arası iletişimde ise bireyler çıkmaza düştükleri konularda birileri ile iletişim kurarak sorunlarına çare aramışlardır. Kuran’da iletişim, iki kısım halinde ele alınabilir. 1) Allah’ın yarattıkları ile arasındaki iletişim 2) Yaratılanlar arası iletişim 48 Necati, age, s. 41 Hüseyin Peker, ‘Din Psikolojisi’, Samsun 2000, s. 71 50 Aşıkoğlu, agt, s. 543-544 49 21 1.3.1. Allah ile Yarattıkları Arasındaki İletişim Bu iletişim şekli Allah ile manevi varlıklar arasındaki iletişim ve Allah ile insanlar arasındaki iletişim olmak üzere ikiye ayrılır. Her iki iletişim şeklinde de Allah ya doğrudan ya da bir aracı vasıtasıyla iletişim içerisine girmiştir. Bu iletişim şekli Kuran’da da belirtilmektedir. Kuran’da geçen bu iletişim şekilleri daha çok Allah’ın kaynak, hedef kitleyi de meleklerin, cinlerin, şeytanların, insanların ve cansız varlıkların oluşturduğu bir iletişim şeklidir. Allah ile insanlar arasındaki vasıtalı iletişim şekillerine en güzel örnek peygamberlerdir. Nitekim Allah, peygamberleri insanlarla iletişim kurmak için bir elçi olarak göndermiştir.51 Kur’an-ı Kerim, Allah’ın insanlarla iletişimini sağlayan elimizdeki son metindir. Bu belge, aynı zamanda ilk insandan başlayarak tarih boyunca çeşitli toplumların insanı insan yapan özelliklerden uzaklaştıklarında nasıl uyarıldıklarını da kaydeder. Allah’ın bu toplumlarla kurduğu iletişimden bahsetmesindeki amaç, insanların kendilerine nasıl yabancılaştıkları üzerinde düşünmelerini ve aynı hataları tekrarlamamaları için öğüt almalarını sağlamaktır. Rehberlik tanımlarındaki ortak noktalardan hareket ederek vahyin genel özellikleri gözden geçirildiğinde vahiy-rehberlik ilişkisi daha belirgin hale gelecektir. Vahiy insana dönük olan bir yardım sürecidir. İnsanın genel yeteneklerini, ilgilerini, tutumlarını, güçlü ya da zayıf yanlarını bilmesine yardım eder. Bu şekilde de kendini gerçekleştirerek çevresine dengeli ve sağlıklı bir şekilde uyum sağlamasına yardım eder. Özellikle de insanın kendine yabacılaştığı zamanlarda Allah’la iletişime geçerek doğuştan getirdiği özellikleriyle yeniden tanışmasını sağlar. Burada da görüldüğü gibi vahiy ve rehberlik amaçları itibariyle benzerlik göstermektedir.52 51 Mustafa Köylü, Psiko- Sosyal Açıdan Dini İletişim, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2002, s. 102- 103 52 Geniş bilgi için bkz. Altaş, agm, s. 329- 333 22 1.3.2. Yaratılanlar Arası İletişim Bu iletişim de insanların hem çevresi hem de hemcinsleri ile olan iletişimidir. Bu iletişim şekilleri arasında peygamberlerin diğer insanlarla iletişimi olan dini iletişim de vardır. Yine insanların din veya dinle ilgili olmayan konularda bildiklerini başkalarına aktarmaları da bu iletişim şekline girer. İnsanların birbirleri ile olan iletişimlerine değinen şu ayet konuya açıklık getirmektedir: “Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelerle ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız, günahlardan en çok korkanınızdır. Allah bilendir, her şeyden haberdar olandır.” 53 Yaratılanlar arası iletişim şeklinin bir çeşidi olan dini iletişim, Hz. Peygamber’in inananlara dini tebliğ etmesi, onlara dini konularda rehberlik yapması ve O’nun inananlara örnek olması durumudur. İslam’a göre, bizzat Hz. Peygamber bir yol gösterici olarak gönderilirken, bireyin yaşamı boyunca karşısına çıkabilecek dini sorunları çözebilmesi için Kur’an’a, hadislere, dini kaynaklara ve dini danışmanlara müracaat etmesi gerekmektedir. İşte danışmanlar ve danışanlar arasındaki bu iletişim yaratılanlar arasındaki iletişimdir. 1.4. Dini Danışma İhtiyacını Doğuran Nedenler İnsanoğlu her alanda olduğu gibi dini problemlerini halledebilmek için de dini danışma ve rehberlik hizmetlerine ihtiyaç duyar. Çünkü her ne kadar kişilik gelişimini tamamlamış olsa da yaşamında dini değerlere öncelik veren birey bazı konularda çıkmaza düşüp danışma ihtiyacı hissedebilmektedir. İnsanın ilk danışmanlık tecrübesi Hz. Âdem ile başlamaktadır. Hz. Âdem yaratıldıktan sonra Allah ona bütün isimleri öğretmiş ve meleklerin karşısına 53 Hucurat 49/ 13 23 çıkarmıştır54. İşte bu andan itibaren insanoğlu yaşamı boyunca her konuya tam anlamıyla vakıf olamayacağı için mutlaka danışmanlığa ihtiyaç duymuştur. Nitekim Kuran’da istişare eden mü’minler şu ayette övülmektedir. “Rabb’lerinin çağrısına gelirler, namazı kılarlar. İşleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.” 55 Dini yaşantıda şekilciliğin hâkim olması, dini bir alışkanlık şeklinde yaşama, dini kurallara uygun bir şekilde yaşama isteğine rağmen, çağın değişmesi ile birlikte yeni gelişmeleri ve değişmeleri takip edememe, dinle ilgili çeşitli uyum ve gelişim sorunlarını da beraberinde getirmiştir. İşte bu problemlerin çözüme ulaştırılabilmesi için dini danışma ve rehberlik hizmetlerinden yararlanması gerekecektir. Hz. Peygamber döneminde dini inancını yaşamak isteyen insanlar dini sorunlarını çözmede çıkmaza düştüklerinde O’na danışıyorlardı. Fakat Hz. Peygamberin vefatından sonra her ne kadar sahabe ve âlimler onun yolundan giderek kendilerini yetiştirmeye gayret gösterseler de toplumların yaşama biçimlerini, kültürlerini ve dini anlayışlarını derinden etkileyen çok hızlı değişimlerin yaşanması sebebiyle dini danışma ihtiyacı artarak devam etmiştir. Gerek sosyal ve ekonomik gelişmeler, gerek bilgi kaynaklarının çoğalması ve gerekse din anlayışındaki değişmeler bu ihtiyacın ortaya çıkışını hızlandırmıştır. Toplumlar arası etkileşim ve iletişim artık eskisi gibi değildir. Artık dünyanın bir ucunda olan bir olay teknolojinin gelişmesi ile birlikte bütün toplumlar tarafından takip edilebilmekte ve haliyle bir olay bütün toplumları ve toplumların değerlerini etkileyebilmektedir. Toplumlardaki bu sosyal gelişmeler, insanların anlayışını ve yaşam şekillerini kolayca değiştirebilme ve bu değişim ile birlikte yeni problemleri 54 55 Bakara 31/33 Şûrâ 42/ 38 24 ortaya çıkarabilme imkânına sahiptir. Ortaya çıkan bu problemler neticesinde ise birey, dinin bu problemlerin çözümü ile ilgili yorumunu bilmek istemektedir. İşte değişen bu yaşam biçimleri her zaman yeni dini sorunları beraberinde getirmekte böylece dini danışmanlık ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.56 2. DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİKTE PRENSİP VE İLKELER Danışmanlık ve rehberlik demek bireylerle iletişim kurmak demektir. Öyleyse iyi bir iletişim becerisi, rehberliğin temelini oluşturmaktadır. “Çünkü gerek vaaz, hutbe gibi irşad hizmetleri, gerekse halktan gelen soruların cevaplanması sürecinde, muhatapların içinde bulundukları ruh hallerinin, soru ve davranışlarının gerisindeki faktörlerin bilinmesiyle doğru ve sağlıklı bir yaklaşım ortaya konulabilir.” 57 Bu yaklaşım sayesinde bireye uygun metot ve prensipler seçilebilir. Çünkü plan, program, prensip ve metot eğitim sürecinin en önemli unsurlarındandır. Hedef kitlenin probleminin çözümünde onlara yardım etmek, gerekli bilgi, beceri ve tutumları etkili bir şekilde kazandırabilmek için danışmanlık ve rehberlik faaliyetlerinde mutlaka plan, program, prensip ve metot olmalıdır. 2.1. Dini Danışmanın Danışan Bireyi Yakından Tanıması Danışman kendisine danışan bireyi yakından tanırsa onun problemlerine sunacağı çözümleri de ona göre seçer ve onun yapısına uygun çözümler getirir. Dini danışmanlıkta, danışmanlık hizmetlerinin gerektiği gibi uygulanabilmesi ve olumlu sonuçlar alınabilmesi için öncelikle danışmanın, danışan kişiyi iyi tanıması gerekmektedir. Bilhassa bireyin çocukluk ve gençlik dönemlerinde gösterdiği zihni, ruhî ve sosyal yönden gelişim özellikleri iyi tanınmalıdır. Başka bir deyişle bireyin psikolojik danışma ve rehberlik 56 57 Geniş bilgi için bkz., Aşıkoğlu, agt, s. 544-545 Karacoşkun, agt, s. 84- 85 25 hizmetlerinden yararlanması için, onların tanınması ve danışmaya ihtiyaç duyduğu konuların iyi tespit edilmesi gerekmektedir. Özellikle örgün eğitimde danışmanlık yapacak olan kişinin çocukları ve gençleri iyi tanıması, onların psikolojik bunalım dönemlerindeki problemlerini çözmelerinde yardımcı olunmasına çok büyük katkı sağlar. Çünkü birey, özellikle de gençler, çeşitli buhranlı dönemlerinde inandığı dinden destek ve yardım bekleyişi içine girerler. Böyle dönemlerde bireyin karşısına çıkacak olan ya da bireyin kendi isteği ile başvurduğu danışmanın yapacağı rehberlik ve bilgilendirme sayesinde birey, dine daha sağlıklı bir şekilde yönelebilir. Fakat bu noktada danışmanın göstereceği yanlış tavır ve bilgilendirme bireyi dinden daha çok uzaklaştırabilir. Çünkü bireyin bu sorunlu ve hassas döneminde danışman sert ve yanlış davranışlarda bulunursa birey dinden soğuyabilir. Bu nedenle danışman rehberlik hizmetinde bulunacağı bireyi çok iyi tanımalıdır. Böylece o bireyin sorunlarına uygun yaklaşımlarla çözüm yolları bulabilir. Burada bir gözlemimi sunarak konuya açıklık getirmek istiyorum: “Bir öğrencim derslerde çok ilgisizdi. İlgisiz olmasıyla birlikte aynı zamanda da Kur’an öğrenmeye, namaz kılmaya, ezber yapmaya da tepkiliydi. Sürekli namaz kılmaktan ve başını örtmekten hoşlanmadığını, Kur’an öğrenmenin gereksiz olduğunu dile getirmekteydi. Bu durumun kaynağını merak ettiğim için dersin birinde bütün öğrencilerimden ailelerinin özelliklerini tanıtan, aile ortamında yaşananları anlatan bir kompozisyon yazmalarını istedim. Merakla önce bu öğrencimin yazdıklarını okudum. Öğrenci burada, babasının çok sert olduğunu ve dini değerlere aşırı önem verdiğini, küçük yaştan itibaren çocuklarına namaz ve örtünme konusunda çok baskı yaptığını, hatta ve hatta bazı zamanlarda şiddete dahi başvurduğunu yazmıştı.” İşte o anda, öğrencinin niçin dini değerlerle ilgili bu tarz tepkiler verdiğini anladım. Eğer ben o sırada, öğrenciye sert bir tepkide bulunsaydım, babasının 26 yaptığı aynı hataya düşecek ve onun biraz daha dine ve dini değerlere karşı tavır almasına sebep olacaktım. Oysa problemin kaynağına inerek, ailesi ile görüşerek problemi kaynağından çözmek ona daha çok faydalı olacak, din ve dini değerlerle ilgili önyargılarını silmesini sağlayacaktı. Danışmanlık görevi yerine getirilirken muhatapla ilgili bazı özellikleri ve durumları bilmek ona has danışmanlık metodu ve çözüm önerisi bulmada oldukça etkilidir. Nitekim dinin ilk danışmanı Hz. Peygamber de değişik kişilerin sorduğu aynı soruya kişinin durumuna, sorulan yere ve zamana göre farklı şekilde cevaplar vermiştir. Yani O, muhatabın ruhî, kültürel, sosyal ihtiyacını dikkate almıştır. Muhatapla ilgili bilinmesi gereken durumlar, onun fiziksel gelişimi, aile durumu, sosyal gelişimi ve uyumu, zihinsel özellikleri, öğrenim hayatı gibi durumlar ve özellikler olabilir. 2.2. Danışmanın Ortamı, Çevreyi ve Kültürel Yapıyı Tanıması: Dini danışmanlık ve rehberlikte, ortama göre uygun metot ve tekniklerin seçilmesi oldukça önemlidir. Danışman danışmanlık yapacağı ortamı iyi tanırsa daha özel metot ve teknikler geliştirebilir. Danışman öncelikle danışmanlık yapacağı çevrenin kültürünü iyi tanımalıdır ki kültürün değerlerine uygun metot ve prensipleri seçebilsin. Corey konu ile ilgili olarak, “…etkili psikolojik danışmanlar için, kültürel olarak kişisel farkındalık ve bireye ait kültürel mirasa gösterilen hassasiyet, ona (danışana) verilecek herhangi bir yardımdan çok daha önemlidir.”58 demektedir. Burada da görüldüğü üzere danışmanlar, danışanların din, kültürel ve etnik özelliklerini tanıyıp, bunlara ait önyargılarını durdurmalıdırlar ki etkili ve yararlı bir danışmanlık yapabilsinler. Danışman ortam ve çevreyle ilgili bilgi sahibi olmaması sebebiyle ortam ve çevreye uygun metot ve teknikler seçmediği zaman, danışan bireyin ters tepkisi ile karşılaşabilir ya da danışanda kendisine karşı 58 Corey, age, s. 30 27 oluşan güveni kaybedebilir. Özellikle de danışma konusu din ise bu durumda danışanın tepkisi danışmandan ziyade dine karşı olur. Örneğin, kişiliğini tamamlamamış, gelişme çağındaki bazı gençler ahiret, cennet, cehennem, kaza, kader, ecel gibi konularda yanlış tutum ve davranışlar sebebiyle çıkmaza düşebilir, bu konuları problem haline getirebilir, zihinsel ve duygusal problemler yaşayabilirler. İşte bu durumda danışman bireyi, ortamı ve bireyin değerlerini göz önünde bulundurmalı ve buna uygun bir metot kullanmalıdır. Burada konuyla ilgili bir gözlemimi anlatmak istiyorum: “Bir gün bir öğrencim ağlayarak yanıma geldi ve bana: - Hocam lütfen bana Arapça öğretir misiniz? dedi. Ben de, - Öğretirim. Ama niçin ağlıyorsun? diye sorduğumda, ilginç bir cevap verdi: -Hocam ahirette Allah beni hesaba çektiğinde Arapça sorular soracak. Çünkü Kuran’ı Allah vahiyetti, Kur’an ise Arapça, demek ki Allah’ın lisanı Arapça. Ama ben Arapça bilmiyorum. Haliyle Allah bana ahirette Arap lisanı ile hesaba çekecek, ama ben bu dili bilmediğim için cevap veremeyeceğim ve beni cehenneme atacak. İşte bu yüzden ölmeden önce Arapça öğrenmem gerekir, dedi.” Burada görüldüğü üzere birey ahiret ile ilgili lisan konusunu kendisine problem haline getirmiş ve çıkmaza düşmüş olabilir. Bunun yanı sıra bireyin ahiret inancı ile ilgili hassas değerleri vardır. İşte dini danışman bu noktada ahiret, cennet, cehennem ile ilgili sağlıklı bilgiler vererek bireyin dini hayatını sağlıklı bir temele oturtmalıdır. Bunu yaparken de bireylerin doğru dini tutum ve davranışlar kazanmaları için bazı tedbirlere başvurmalı ve bu bireylere yol göstererek kalıcı çözümler üretmelidir. 28 3. DİNİ DANIŞMANDA BULUNMASI GEREKEN VASIFLAR 3.1. Mesleğinde Ehil Olma ve Meslek Sevgisi: Dini danışman yaptığı işi sever ve ondan zevk alırsa mesleğinde daha başarılı olur, karşılaştığı sorunlara daha farklı ve daha kalıcı çözümler bulabilir. “Danışmanlar işlerine derinden bağlıdırlar ve yaptıkları işten bir anlam çıkarabilirler. Yaptıkları işin kölesi olmadıkları gibi aynı zamanda yaptıkları işlerden dolayı oluşan avantaj ve ödülleri de kabul ederler.”59 Yaptığı işi sevmeyen kimsenin kendisini geliştirmesi, başarılı olması ve insanlara yararlı olması mümkün değildir. Hemen her meslekte başarının en önemli etkenlerinden biri mesleğinde ehil olma ve mesleğini severek yapma durumudur. Hangi meslekte olursa olsun birey severek ve keyif alarak işini yapıyorsa, mesleğini sevdiği için daha başarılı olur. Danışman, her dönemde, ilerleyen zamanın ve çağın şartlarına ayak uydurabilmelidir. Çünkü karşılaşılan problemler çağın değişmesine paralel olarak değişime uğrayacaktır. Özellikle “yirmi birinci yüzyılda toplum, psikolojik danışmanlara daha çok gereksinim duyacaktır. Çünkü küreselleşme, ekonomideki yapısal değişimler, değişen aile yapısı, çok kültürlülük, bilim ve teknolojinin yaşam biçimlerine önemli etkileri, birey ve grupların sosyal ve psikolojik yaşamlarını da etkileyecek ve değişime uyum çabaları psikolojik danışmanlık ve rehberlik hizmetlerine duyulan gereksinimi arttıracaktır."60 Danışman, zaman zaman kendisine odaklanarak, kendi eksikliklerini gözden geçirmeli, yanlış yaptığı noktaların farkına varmalı ve bunları düzeltmeye, bu eksiklikleri gidermeye çalışmalıdır. Yani hiçbir zaman kendisini kusursuz görmemelidir. Bunun için de gerektiğinde bir rehber ya da uzman kişilerden yardım alabilmelidir. Fakat bunun yanı sıra danışmanlık faaliyetinde bulunduğu sırada bu eksiklikleri danışanda da gördüğü zaman ‘nasıl olsa bende de bu eksiklikler var’ diyerek geçiştirmemeli, bu eksikliği kapatmaya çalışmalıdır. Yani 59 60 Corey, age, 23 Binnur Yeşilyaprak, agm, s. 22 29 bir yandan hem karşısındakine yardım ederken diğer yandan da kendisini yetiştirmelidir. Çünkü ünlü psikolog Gerald Corey’ın da söylediği gibi “ Bireysel terapi, terapi vereni de iyileştiren bir araç olabilir.”61 3.2. Feraset: Dini danışmanlık hizmeti veren kişi, akıllı ve zeki olmanın yanı sıra güçlü bir karar verme, işitme ve görme yeteneklerine de sahip olmalıdır. Kendisine danışan bireylerin tüm davranışlarını anında görüp tespit ve teşhis ederek uygun çözümler bulmaya çalışmalıdır. Danışmanın pratik zekaya sahip olması onun, danışanın problemini çözmesine akli melekelerini, doğru basamakları takip ederek ve uygun metotları seçerek yardım etmesini sağlar. Örneğin ilk olarak problemin tespit edilmesinde danışanla konuşur ve düşünce ameliyesini kullanarak problemi tespit eder. Daha sonra konu ile ilgili delilleri toplar ve ortaya bir hipotez koyar. Daha sonra da hipotezinin doğru olup olmadığını gözlem ve teknikleriyle araştırır.62 3.3. Sevgi ve Şefkat, Af ve Merhamet: “Şefkat ve merhamet, katı kalpliliği yumuşatan, kin ve adaveti eriten, nefretin yerine muhabbeti ikame eden, insanları birbirine yaklaştıran ve bağlayan bir duygudur.”63 “Sevgi fertler arası bağlılık ve sıcak insan ilişkilerinin oluşumunun temelidir.insanı Rabb’ine bağlayan kuvvetli bir bağ, ibadetlerinde, Allah yoluna tabi olma ve hukukunu benimsemede samimiyeti intac eden bir duygudur.” 64 61 Corey, age, s. 25 Geniş bilgi için bkz., Necati, age, s. 126- 130 63 Önkal, age, s. 369 64 Necati, age, s. 72 62 30 İnsanlar arası ilişkilerin temel şartı sevgi, şefkat ve karşılıklı saygıdır. Öte yandan Hz. Peygamber “Ben sizin için çocuğuna karşı şefkatli bir baba gibiyim.”65 buyurarak ashabına karşı ne kadar şefkatli olduğunu belirtir. Danışman sadece muhataplarını değil kendisini de sevip saymalıdır. Çünkü Corey’ın da dediği gibi “(danışmanlar) kendi kendilerini değerli bularak ve dayanıklılıklarını koruyarak yardım edebilirler ve sevebilirler”66 Kur’an muhacir- ensar ilişkisini örnek göstererek insanlar arasında sevgi, saygı ve uyum sağlamayı, yardımlaşmayı ve dayanışmayı tavsiye etmiştir.67 “Bir seferinde Ashab Hz. Peygamber’in vaazını dikkatle dinlerken O’nunla görüşmek isteyen yaşlıca bir zat kalabalık olan Ashab arasından Rasulullah’a yaklaşmaya gayret ediyordu. Rasulullah’ın sohbetini bölen bu ihtiyara yol açmada biraz ağır davranan ashabın bu tavrı gözünden kaçmayan Hz. Peygamber, derhal onları ikaz etti: ‘ Küçüklerimize şefkat, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.’ dedi.”68 Hz. Peygamber’in dini danışmanlığında en çok göze çarpan husus onun insanlara karşı sevgi, şefkat ve merhametle yaklaşmasıdır. Bu hususta Kuran’ı Kerim şöyle buyurmuştur: “Size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki sizin hüsranınıza üzülüyor. Mutluluğunuzu cidden istiyor, müminler için kalbi rikkatle, merhametle çarpıyor.”69 Birey danışmana bir konu ile ilgili danıştığı zaman hoş olmayan bir muamele ile karşılaşırsa onun cesareti kırılır, daha sonra benzer bir problemle karşılaştığında bu sorunu kendince halletmeye çalışır ve bir uzmana danışmaktan çekinir. 65 Ebu Davud, Tahare, 4 Corey, age, s. 22 67 Geniş bilgi için bkz., Necati, age, s. 72- 83; Fikret Karaman, Hz. Muhammed (a.s.)’ın Evrensel Tebliğ Metodu ve İman Aksiyonu, Elazığ 1994, 68 Tirmizi, Birr, 15 69 Tevbe, 9/128 66 31 Ayrıca danışman, şahsına yöneltilen hücum ve hakaretleri, eziyet ve minnetleri affetmeli, seviyesiz ve cahilce yapılan itiraz, itham, zulüm, cefa ve isteklere karşı müsamahakâr bir ruhla muamelede bulunmalıdır. Özellikle de ergenlik döneminde olan bireylere danışmanlık hizmeti verilirken sevgi motifini kullanmanın önemi büyüktür. Böylece dine karşı tavırlı olan kimselerin dine yönelmesine de vesile olunmuş olur. Rasulullah hayatında, bu metodu uygulayarak kendisinin en büyük düşmanı olan kimselerin, İslam’ın ve kendisinin hararetli bir müdafii haline gelmesine vesile olmuştur. “Mekke fethinde Rasulullah’ın yaptığı ilk iş, Kâbe’yi putlardan temizlemek olmuştu. Namaz vakti gelip de Hz. Bilal Kâbe’nin damına çıkarak ezan okumaya başladığı zaman, bazı diğer Mekkeliler gibi Attab b. Esid de hiddetle homurdanıyordu: ‘Allah’a şükür ki babam hayatta değil. Hiç olmazsa şu bayağılığı görmüyor.’ Namazı müteakip yaptıkları bunca eziyet ve muharebelerden başları eğik hemşerilerine Hz. Peygamber: ‘Bugün, siz, muaheze edilecek değilsiniz. Gidiniz, hepiniz hürsünüz!’ dediği zaman kalabalık, heyecan, sevinç, aşk ve bağlılıkla coşuyor, biraz önce hiddetinden patlayan Attab, herkesten evvel atılarak imanını haykırıyordu. Artık o, öylesine İslam’a bağlı idi ki Mekke’den ayrılırken Hz. Peygamber, onu Mekke valiliğine layık görüyordu.”70 Burada da görüldüğü üzere biraz önce İslamiyet’e karşı tepkili olan Attab b. Esîd, Hz. Peygamber’in şefkat ve merhamet dolu bu davranışının meyvesi olarak Müslüman oldu. İşte danışman da Rasulullah’ın bu prensibini örnek alarak şahsi düşmanlıklarını ve görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak, İslami prensiplerden taviz vermeden muhatabını işlediği suçlardan ve yanlışlardan dolayı affetmesini bilmelidir ki muhatabı tarafından güvenilen ve inanılan bir danışman olabilsin. 70 Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, 2. Bsm., Çev: M. Said Mutlu- Salih Tuğ, İstanbul 1966- 1969, C. 1, s. 172 32 3.4. Allah’la Sevgiye Dayalı İlişki Kurma Bireyde sevgi duygusunun temelinde ve zirvesinde kendisini yaratana, tanrısına karşı sevgi vardır. Özellikle de dinimizde Allah sevgisi bütün sevgilerin üzerindedir. İnanan kişi Allah’a karşı duyduğu sevgi sayesinde birçok ruhsal problemleri aşabilir. “İman insanda öylesine büyük bir ruhi aktivite meydana getirir ki bu; insanın kendisi diğer insanlara, yaşam ve evrenle ilgili önemli anlam değişikliklerine neden olur. İman insan hayatına tüm başka bir anlam kazandırır ve yeni sorumluluklar yükler.”71 Dini danışmanlıkta danışılan konu din olduğu için danışman kendisine sorulan sorulara veya çözüm getirmesi gereken problemlere çözüm yolları ararken Allah’a karşı olan sorumluluk duygusunu unutmadan hareket etmelidir ki hem bulduğu çözümler dini değerlere ters düşmesin hem de danışanın güvenini kazanabilsin. 3.5. Güzel Ahlâk Sahibi ve Örnek Bir Yaşayışa Sahip Olma Ahlâk, ‘Hulk’ kelimesinin çoğuludur. Seciye, din, tabiat, insanın iç dünyasını (nefsini) ve dış dünyasını ifade eden bir kavramdır. Ahlâkçılar, insan davranışlarıyla ilgili ahlâkın tanımını genel olarak şöyle yapmışlardır: “Ahlâk, nefiste (ruhta) köklü bir şekilde yerleşip kendisinden fiil ve davranışların, tekrar tekrar düşünmeye, zorlamaya ihtiyaç duymadan, kolaylıkla meydana gelmesi ve istikrar kazanmasına denir.” 72 Tarifte yer alan ve nefiste köklü bir şekilde yerleşen bu halden, akla ve dine uygun, iyi ve mükemmel fiiller (himmet, adalet, iffet, cesaret, cömertlik, fedakârlık, vb. gibi şeyler) çıkarsa, buna ‘güzel ahlâk’ denir. 71 72 Necati, age, s. 264 Hüsameddin Erdem, Ahlâk Felsefesi, Hü-Er Yayınları, Konya 2002, s. 13- 14 33 Güzel ahlâk hemen her insanda aranan bir haslettir. İyiye ve güzele giden yolu gösteren, başkalarını bu yola teşvik eden ya da bu yolda başkalarına yardımcı olan kişinin, daha inandırıcı olması açısından ilk olarak kendinin güzel ahlâk sahibi olması gerekir. Güzel ahlâk olarak nitelendirdiğimiz prensipleri dürüst olmak, başkalarını kendine tercih etmek, doğru bilginin peşinde olmak ve doğru olanı savunmak, kötüden ve yanlıştan uzak olmak, insanları sevmek ve onlara yardımcı olmak, empati kurmak gibi tutum ve davranışlar olarak sıralayabiliriz. İşte danışman güzel ahlak sahibi olmalıdır ki danışanlarına güven verebilsin. Güzel ahlak sahibi olan danışman Corey’ın da dediği gibi otantik, samimi ve dürüsttür. “…(danışman) maskelerin, savunmaların, olduklarından farklı davranışların ve aldatıcı görüntülerin ardına sığınmaz.”73 Çünkü yine Corey’a göre “..eğer danışman olarak, mesleki rolümüzün bize verdiği güvenin ardına sığınarak hareket edersek, danışanlarımız da kendilerini bizden kolayca saklama yoluna gidebilirler.”74 Böylece danışan problemini rahatça paylaşır ve danışman ile el ele vererek problemi çözmeye çalışırlar. Örnek olma prensibine gelecek olursak tebliğ ve danışmanlık görevinde bulunacak olan kişinin çalışmalarında başarılı olabilmesi için toplumun içinde temiz bir geçmişe ve örnek bir yaşayışa sahip olması gerekmektedir. Çünkü danışman karşısındaki kişiden yapmasını istediği hususları kendisi yaşamıyorsa böyle bir istek içerisinde olmamalıdır. Bu nedenle danışmanın söyledikleri ile yaşayışı arasında söz- fiil ve ilim- amel uygunluğu olmalıdır. Nitekim Kuran’da da insanların fiilleriyle sözlerinin aynı olması noktasına dikkat çekilmiştir: 73 74 Corey, age, s. 23 Corey, age, s.21 34 “Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınızı söylemeniz, Allah yanında şiddetli bir buğza sebep olur.”75 Örnek yaşayışın iki temel prensibi vardır. Bunlardan biri güzel ahlak, diğeri de hareketlerin sözlere uyması, güvenilir olmaktır. “Tutarsız davranışlar sergileyen, düşük risk alan, kendini gizleyerek ve anlaşılmaz kılarak samimiyetten uzak hareket ettiğimiz durumlarda, danışanların bu davranışları örnek alma olasılığı yükselebilir. Buna karşın kendimizi uygun bir şekilde açarak gerçek bir örnek oluşturursak, danışanlarımız terapiyle ilgili ilişkide daha dürüst davranma eğilimi içinde olabileceklerdir.”76 “İşte İslam ahlakı, İslam’ın hayata ve insana bakışının bir gereği olarak iman, ibadet, ahlak ve sosyal hayatın bütün yönleriyle tam bir ilişki ve bütünlük içerisinde müslümanın olgunlaşma yolunda basamak basamak ilerlemesini ve halk içinde, Hak’la beraber olmanın sırrını yakalamayı hedef edinmiş bir anlayış ve yaşama biçimidir. Bu amaca ulaşmak için danışman, hayatını düzenlerken başkalarına örnek olduğunu düşünerek, davranışlarının ölçüsünü Allah’ın kitabına, Resulün sünnetine bakarak tespit edecek, ona göre bir yol haritası oluşturacaktır. Çünkü onun dini bilgilerinin temel kaynağı bunlardır.”77 3.6. Vakar: Vakar, ağırbaşlılık demektir. Bu durum kişiyi dikkatli, temkinli davranmaya sevk eder. Ağırbaşlılık bir büyüklenme hali değildir. Aksine ilimden doğan bir fazilettir. Hz. Ali de (r.a) ilmin vakar ve hilm ile süslenmesi gerektiğini ifade eder.78 Danışman bazı durumlarda yanlış metot ve teknikler uygulayabilir. Bu noktada bu ağırbaşlılık ile yanlış yaptığı noktayı kabul etmeli ve en kısa zamanda 75 Saff, 61/ 2-3 Corey, age, s. 22 77 Şentürk, age, s. 97- 98 78 İbn Abdi’l- Berr, ‘Câmi’u Beyâni’l- İlm’, Medine, 1978, C.1, s. 151 76 35 bu yanlışını düzeltmeye çalışmalıdır. Corey’in de söylediği gibi,“… danışmanlar yanlış yaparlar ve bunları itiraf etmekten kaçınmazlar.”79 O halde danışman da hedefine giderken aceleci, bilgiç bir şekilde davranmak yerine ağırbaşlı davranmalı, eksik olduğu taraflarını kabul edip, bunları en kısa zamanda tamamlamaya çalışmalı, hal ve tavırlarından sağlam bir karakter sahibi olduğunu muhatabına hissettirmelidir ki muhatabı tarafından sevilen, sayılan ve güvenilen birisi olsun. Böylece danışmanlık yaparken bir yandan danışanın problemine yardım etmeye çalışırken diğer yandan kendimizi de geliştirmiş oluruz. Yukarıda da söylediğimiz gibi “bireysel terapi, terapi vereni de iyileştiren bir araç olabilir.”80 3.7. Tevazu Tevazu, ilim, makam ve malca kendinden aşağıda olan kimselere karşı kişinin kendisinde bir üstünlük görmemesidir. O halde danışman da kendisine danışan bireye karşı üstünlük taslamamalı, onu bu sorunundan dolayı aşağılamamalı, yanlış yaptığı zaman bu yanlışını kabul etmelidir. Nitekim Allah, Kuran’ı Kerim’de : “Rahman’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir.”81 buyurmuştur. Yani yüce Yaratıcı bütün kullarından tevazu sahibi olmalarını istemiştir. Kaldı ki burada mevzu bahis olan dini danışman ise o da mesleğinin bir gereği olarak tevazu sahibi bir insan olmalıdır. Tevazu müslüman için, özellikle de topluma örnek olması sebebiyle dini danışman için farz, kibir ve gurur da haramdır. Allah buyurur ki: “Yeryüzünde kibir ile yürüme. Çünkü ne kadar bassan arzı cidden yaramazsın; boyca da asla dağlara eremezsin.”82 79 Corey, age, s. 23 Corey, age, s. 25 81 Furkan, 25/63 82 İsra, 17/ 37 80 36 “İnsanlardan kibirlenip yüzünü çevirme. Yeryüzünde şımarık da yürüme. Zira Allah, her kibir taslayanı, kendini beğenip övüneni sevmez.”83 Bu ayetlerde de görüldüğü üzere Allah kibirlenen ve böbürlenenlerden hiçbir zaman razı olmamıştır. Bunun yanı sıra tevazu sahiplerini de bazı ayetlerde övmüştür:“O çok esirgeyen Allah’ın has kulları ki onlar, yeryüzünde tevazu ile yürürler; kendilerine beyinsizler hoşa gitmeyecek laflar attıkları zaman ’Selametle!’ deyip geçerler.”84 Yine birçok hadiste de bu konuya değinilmiştir: “Cenab-ı Hakk, bana mütevazı olmanızı ve hiç kimsenin diğerine karşı böbürlenmemesini emretti.”85 “Hz. Aişe’den gelen bir rivayette bir melek Peygamberimize gelerek Allah’ın selamını bildirmiş ve arzu ederse kendisinin bir ‘hükümdar peygamber’, arzu ederse de bir ‘kul peygamber’ yapılacağını bildirmiştir. Rasulullah karar vermek için Cebrail’e baktığında Cebrail de: ‘Tevazuyu seç!’ demiştir. Bunun üzerine Rasulullah bir ‘kul peygamber’ olmayı arzu etmiş ve öylece olmuştur.”86 Yani Hz. Peygamber her vesileyle kendisinin bir beşer, bir kul olduğunu hatırlatırdı: “Ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im; Allah’ın kulu ve Rasûlüyüm; Allah’a andolsun ki beni derecemden daha fazla yükseltmenizi katiyetle istemiyorum.”87 Rasulullah Allah’ın en sevdiği kulu olmasına rağmen her zaman tevazu içerisinde olmuştur. İsteseydi O, dünyanın her türlü nimetlerine sahip olabilirdi ama O hiçbir zaman tevazudan ayrılmadı. İşte dini danışman da her zaman tevazu içerisinde olmalı gerek muhataplarına gerekse diğer insanlara karşı kibirlenmemelidir. Çünkü danışmanın tevazu ve alçak gönüllülüğü, muhatabını kendisine yaklaştıracak ve görevinde başarılı olmasını sağlayacaktır. Kibirli ve gururlu davranması ise muhataplarının 83 Lokman, 31/ 18; Nisa, 4/36; Hadid, 57/ 23 Furkan, 25/63 85 Müslim, Cennet, 64 86 İbnu’l- Cevzî, Vefâ 1-2; s. 438 87 İbnu’l- Cevzî, Vefâ 1-2; s. 435 84 37 sadece kendisinden soğumasına sebep olacak ve danışanda dine karşı yanlış tutum ve davranışlara sahip olacaktır. 3.8. Sabır Sabrın birçok anlamı vardır. Sabır Allah’ın emirlerini yerine getirmede karşılaşılan sıkıntılara göğüs germek, musibetler karşısında üzüntüye düşüp tedirgin olmamak, güçlüklerin Allah’tan gelen bir imtihan olduğunu düşünerek katlanmak, kötülük eden, zorluk çıkaranlara karşı fenalık etmek yerine onların kusurlarını affetmek, yani tahammül göstermektir. Necati, sabrın önemini şöyle ifade etmektedir: “Sabır ve azimet, irade kuvvetiyle yakın bir bağ içindedir.bundan dolayı sabırlı adam, aynı zamanda iradesi kuvvetli olan kişidir. Böyle bir kişi zorluk ve engelle karşılaşsa dahi gücü zayıflamaz, kararlılığından bir şey kaybetmez. İrade gücüyle büyük işler başarmak, yüksek amaçlar gerçekleştirmek gayet mümkündür.”88 İşte bu nedenle bir danışman için gerekli olan vasıflardan biri de sabırdır. Danışman kendisine danışan kişiye tabiri caizse hastası gibi, kendisini de doktor gibi görmelidir. Zira böylece karşısındaki kişiyi sabırla dinlemesi, onun yapabileceği her türlü uygunsuz davranışa karşı sabırla davranması ve ona gereken yardımı yapması mümkündür. Ama burada danışmanın amacı hastasını iyileştirmek değil, onların iyileşmelerine uygun zemini hazırlayarak iyileşmelerini kolaylaştırmaktır. Konu ile ilgili olarak Corey şöyle demektedir: “Danışanlara öğüt vermek, danışanların yerine onların problemlerini çözmek psikolojik danışmanın işi değildir. Danışmanlar, danışanları ile kurdukları içten diyaloglar aracılığıyla danışanların iyileşmelerini kolaylaştırırlar.”89 İşte dini alanda danışmanlık yapacak olan rehberin amacı danışana yardım etmek olduğu için bu işi yaparken karşılaşacağı tepkilere anlayışla ve sabırla yaklaşmalıdır. Bir problemle karşılaştığı zaman soğukkanlı ve sakim davranmalıdır. Aksi takdirde danışan, problemini çözmek yerine dini danışmana 88 89 Necati, age, s. 281 Corey, age, s. 5 38 ve dolayısıyla dine karşı tepki alır ve sorunlarını çözemediği için toplumda ruhsal açıdan huzursuz, dini açıdan da sıkıntılı bir yaşayışa sahip olan bir birey olur. Nitekim Hz. Peygamber de İslâm’ı tebliğde çeşitli güçlükler karşısında sabır ve sebat göstermiştir. Bunun yanı sıra yine Hz. Muhammed (AS) Müslümanlardan uygun olmayan bir davranış gördüğü zaman karşısındaki kişiyi kırmadan ve toplum içinde rencide etmeden uygun tepkilerde bulunmuştur. 3.9. Güven Verme Yapısı itibariyle insan en derin sırlarını dahi güven duyduğu insanlarla objektif bir şekilde paylaşır. Bu nedenle etkili bir danışmanlık faaliyeti için en önemli konu danışanın, danışmana karşı güven duymasıdır. Danışmanın, danışan üzerinde etkili olabilmesi için danışana güven vermesi gerekmektedir ki danışan kendisini rahatça ifade edebilsin. Danışman, danışanlarına verdiği bu güven sayesinde onlara rahatça ulaşabilir. Eğer danışman bu güvenin ardına sığınırsa ve söz- fiil uyumluluğu içinde bulunmazsa danışanlar kendilerini ifade edemez ve gizler. Danışmanın, danışanlara ulaşabilmesi ve onlara yardımcı olabilmesinin yolu içtenlik ve yaşama olan bağlılıktan geçer. Danışman yaşam tarzındaki ve danışanlarla kurdukları ilişkilerdeki dürüstlükleriyle danışanların problemlerini çözmelerine destek olur. Danışmana olan güveni sarsacak davranışlar, danışmanlık olayının objektiflik, problem çözmedeki yardımcılığına engel olur. Nitekim Hz. Peygamber’in peygamberlik görevi gelmeden önce ‘Muhammedü’l Emîn’ sıfatına sahip olması, O’nun tebliğ görevinde başarılı olmasına önemli bir katkı sağlamıştır. Konu ile ilgili olarak Corey şunları söylemektedir: “Danışanlarımıza ulaşmanın yolu, içtenliliğimiz ve yaşama olan bağlılığımızdan geçmektedir. Yaşama yönelik tercihler yaptığımız, yaşamdan aldığımız doyumu çevremizle paylaştığımız ve danışanlarımızla kurduğumuz 39 ilişkilerde dürüst olduğumuz durumda, danışanlarımızın kendilerini anlamalarını sağlar ve kendilerini gerçekleştirmelerini destekleyebiliriz.”90 İşte danışanla sağlıklı iletişim kurmak ve onunla işbirliği yaparak probleminin çözülmesine yardımcı olmak için danışman ilk önce çevresine güven veren bir birey olmalıdır. 4. DİNİ HAYATTA DİNİ DANIŞMANLIĞIN TEMEL İLKELERİ Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri din hizmetlerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu hizmetlerin daha başarılı olabilmesi ve amacına ulaşabilmesi için belli bir düzen ve süreç içerisinde rehberlik uzmanları tarafından yürütülmesi gerekmektedir. Dini alanda hem hizmet verecek olan danışmanlar için, hem de bu alanda danışma ihtiyacı hissedecek olan bireyler için uyulması gereken birtakım ilkeler vardır. Şimdi bunların bazılarını ele alalım: 1. Dini danışman kendisine danışan bireyin maddi ve manevi her türlü sorununu çözme gayreti içinde olmalıdır. Bu sorunları çözmek ve gerekli rehberliği yapabilmek için de gerekli bilgi ve donanıma sahip olmalıdır. Bunun için de ilk olarak kendilerini değerlendirip eksikliklerinin farkına varmalı, bunları tespit etmelidir. Corey’ın da dediği gibi, “Psikolojik danışmanların sahip oldukları değerleri, tutum ve inançları derinlemesine bir şekilde araştırmaları ve bu şekilde kendi farkındalık düzeylerini arttırmaları gerekmektedir.”91 2. Danışmanın, danışan kişinin çevresini, mümkünse ailesini tanıması ve gerektiğinde onlarla işbirliği kurması oldukça önemlidir. Çeşitli tanıma ve araştırma teknikleri ile bireyi tanıyarak onun ihtiyaç duyduğu rehberlik ve danışmanlık konularını tespit etmelidir. 90 91 Corey, age, s. 21 Corey, age, s. 6 40 3. Dini danışmanlık hizmetleri, rehberlik uygulamaları ile işbirliği ve yardımlaşma anlayışı içerisinde olmalıdır. 4. Din hizmetlerinde görev yapan kişilerin yeterli donanıma sahip olması için onlara rehberlik yapılarak bu personelin daha verimli ve uyumlu olması sağlanmalıdır. 5. BİREYSEL FARKLILIKLAR VE HAYATI ANLAMLANDIRMADA DİNİ DANIŞMANLIĞIN ROLÜ İnsan her zaman arayış içinde olan bir varlıktır. Her dönemde, insanın soruları ve merakları devamlı arayış içerisinde olduğunun bir belirtisidir. Hangi alanla alakalı olursa olsun, merakını ve ilgisini çeken ne varsa o hep sormuş ve araştırmıştır. Esasen insan sorduğu ve aradığı şeylere karşı her zaman ilgi duymuş, ömür boyu onlara hep kendince cevaplar bulmaya çalışmıştır. Şüphesiz arayış aynı zamanda bir ihtiyacın ifadesidir. İhtiyaç ise karşılanmak ister. Varlığını emniyet altına alma, koruma, güvenme, dayanma, sığınma, teslim olma, kabul görme, sevilme gibi temel ihtiyaçların karşılanmasında dini değerlerin önemli tesiri vardır. Birey sıkışınca, ümitsiz kalınca, çaresizleşince değerlerine sığınmaktadır.92 İşte bu arayış sonucunda bireyler, değer objesi olarak, hayatta bütüncül bir ilişki talebinde bulunan İslam’ı, değer tecrübelerine göre farklı algılamaktadırlar. Bir objenin, kişinin ilgi ve dikkatini çekebilmesi için bireyin ihtiyaç anında bireyde duygusal ve düşünsel doyum oluşturmasıdır. Tecrübe ettiği doyum derecesine göre birey, o objeyi değerli ya da değersiz görmektedir. Duygu, düşünce ve davranış düzeylerinde arzu, ihtiyaç ve amaç tatmin edilmeden, değerin kendisinden söz etmek mümkün değildir. Arzu ve beklentilerimize göre, din konusundaki düşüncelerimiz ve tutumlarımız, pozitif olabileceği gibi negatif de olabilmektedir. Dini ihtiyaçların tatmin edilmediği durumlarda bireyin dinle ilgili 92 Geniş bilgi için bkz., Kerim Yavuz, ‘Günümüz Din Eğitimi’, Çukurova Üniv. İlahiyat Fakültesi Yay., S. 1, Adana 1998, s. 107- 112 41 arzu ve beklentileri pozitif olamamaktadır. Bu algılama biçimi doğal olarak bireyin dinle ilgili diğer düşünce ve tutumlarını da negatif yönde etkilemektedir. Böyle bir durumda birey, dini emir ve yasakların değersiz olduğu, dinin bireysel özgürlüğü engellediği şeklinde olumsuz bir yargıya varabilir. Çünkü bireyde dinin değeri iç ve dış faktörlerin etkisiyle dine verdiği cevaplardır. Bireyin mesleki, ailevi, dini, iletişimsel, siyasi, ekonomik ve kültürel olarak nitelediği her şey, dine aktüel değer biçme sürecini çok yönlü olarak etkilemektedir.93 İşte bireyin bu hayata bakış sürecinde danışmanın görevi oldukça büyüktür. Çünkü danışmanlık hizmetleri hemen her yaştaki bireyleri kapsayan bir hizmet türüdür. Fakat burada danışmanlık hizmetlerini yürüten kişilerin dikkat etmesi gereken bir husus ortaya çıkmaktadır. Bu hizmet türü muhatabın durumuna göre farklılık arz etmektedir. İşte biz burada bu farklılıkları ele alarak danışmanın, danışmanlık hizmetini uygulamada kullanması gereken teknik ve metotlara ışık tutmak istiyoruz. 5.1. Hayatı Anlama ve Sorgulamada Yoğunlaşma ve Gelişim Dönemleri Dini hayatın yapılanması ve sorgulanması gelişim dönemlerine göre farklılık arz etmektedir. Danışman bu farklılığı bilerek, muhatabının gelişim dönemine uygun metot ve teknikler seçmelidir. Örneğin çocukluk döneminde dini hayat daha çok aile ve çevreye göre şekillenirken yetişkinlik döneminde dini hayat artık yavaş yavaş sorgulanmaya ve yeniden yapılanmaya başlamaktadır. Bu nedenle danışmanlık ihtiyacı da daha çok bu dönemde ortaya çıkmaktadır. İşte biz burada bu farklılığa değinerek danışmanların uygun metot ve teknikler seçmesine yardımcı olmak istiyoruz. 93 Bilâl Sambur, age, s. 41- 45 42 5.1.1. Çocukluk Dönemi Küçük yaşlardan itibaren çocukta dine karşı ilgi ve istek başlar. Başlangıçta dini kavramların muhtevasını anlayamasa da, onun dualara ve ibadetlere ilgisi oldukça yüksektir. Bu dönemde yetişkinlerin dini söz, tavır ve davranışlarını kendisine model olarak alır. Artık dini hayata yavaş yavaş katılım söz konusudur. Artık çocukta gittikçe gelişen ve tükenmek bilmeyen öğrenme ve anlama merakı ve özlemi dini alanda da kendisini gösterir. 6- 7 yaşlarından sonra artık yavaş yavaş metafizik olaylara merak başlar. Her şeyin kaynağını, nedenini, niçinini öğrenmek ister. Yani birey yavaş yavaş hayatı anlamlandırmaya başlar. Bu dönemde danışmanlık görevi daha çok anne- babanın üzerindedir. Çünkü çocukta dini uyanış, yetişkinlerin ilgi, teşvik, destek ve örnek olmalarına büyük ölçüde bağlıdır. Yani çocuk için dini ilişkilerin modeli anne ve babasıdır. Her dönemde olduğu gibi özellikle de bu dönemde aile, dini değerlerin koruyucusudur. Aile çocuğa, dini ile beraber, onun arzu ve özlemlerinin bir bütün olarak gerçekleştiği, tatmine ulaştığı bir ortam sunmalı ve çocuğa dini değerleri yaşama açısından savunduğu değerlere ters düşmeyen bir model olmalıdır. Eğer aile bu dönemde çocuğa sağlıklı bilgilerle yardımcı olursa çocuğun da hayatı anlamlandırması ve dini yaşaması sağlıklı bir temele oturacaktır. Çocuk aile bireylerinden aldığı bu bilgileri kendi düşünce ve tecrübeleri ile birleştirerek, kendine has bir dini anlayış ve yaşayış geliştirmeye yönelecektir. Bu dönemde çocuğa dini bilgiler, derine inmeden, basit cümle ve ifadelerle, özellikle onun kendi hayat tecrübesi ve yaşadığı somut olaylar çerçevesinde, onun zihnini karıştırmayacak ve mantığına aykırı gelmeyecek şekilde verilmelidir.94 94 Hayati Hökelekli, ‘Din Psikolojisi’, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2005, s. 251- 265; Habil Şentürk, ‘Eğitim Psikolojisi’, Isparta 2003, s. 53- 59 43 5.1.2. İlk Ergenlik Dönemi İlk yetişkinlik yıllarını içine alan ve orta yaşa geçişe hazırlığı ifade eden dönem, dini sorumluluğun başlangıcı olarak da kabul edilen ergenlik dönemi ile başlar. Çocukluk dönemindeki somut kavramların yerini artık soyut kavramlar almaya başlar. Bu dönem her açıdan üretkenliğin zirvede olduğu bir döneme işaret ettiği kadar, stres, hayal kırıklığı, bunalım gibi olumsuz sonuçları da kendisinde barındıran bir dönemdir. İşte krizlerin doğurduğu engellenme, stres ve bunalım, cinsiyet güdüsünün doğurduğu çatışmalar, bağımsız bir kişiliğe sahip olma arzusu gibi problemler doğal olarak bireyi hayatın anlamını yeniden gözden geçirme ihtiyacı ile yüz yüze getirmektedir. Birey artık bir kimlik arayışı içerisindedir.95 Bu dönemi dini açıdan ele alırsak, yukarıda da söylediğimiz gibi bu dönemde artık dini sorumluluk başlar yani ergen artık din nazarında yetişkin statüsünde olduğu için dinin emir, yasak, görev ve kurallarının bizzat muhatabıdır. “Dini gelişim içerisinde olan, dini konularda sürekli olarak değerlendirmelerde bulunan bu gencin; sağlıklı, doyurucu ve bilimsel nitelikte öğrenebileceği bilgilere ihtiyacı vardır. Kendine özgü bir değerler sistemi ve yaşama tarzı arayışında olan genç, hayatını anlamlandıracak bir inanç ve değerler şemasına ihtiyaç duymaktadır.” 96 Bu dönemde dini duygu, açık şuur seviyesine doğru gelişmeye başlar ve şuurlu bir dini uyanış ortaya çıkar. Bu nedenle bu döneme dini uyanış ve gelişim yaşları olarak bakılabilir. Yukarıda saydığımız bu dönemdeki bireyin krizleri ve engellenmeleri onu içgüdüsel olarak Allah’a yöneltir. Dini inanç ve değerler bir anda onun için büyük bir önem kazanır. Artık ölüm, cennet, cehennem, kader ve Allah gibi soyut kavramlar üzerinde düşünceler ve sorgulamalar başlar. Bu 95 Geniş bilgi için bkz., Abdulkerim Bahadır, İnsanın Anlam Arayışı ve Din, İnsan Yay., İstanbul 2002, s. 67–68 96 Sambur, age, s. 94 44 düşünceler çocukluk dönemindeki gibi somut değil soyut ve manevi bir tarzda algılanır. Ergen artık, her duyduğuna inanmak yerine aklını ve tecrübelerini devreye sokarak bunları kabul veya reddetmektedir. Bunları yaparken de her konuya olduğu gibi dini konulara da sorgulayıcı ve şüpheci bir şekilde yaklaşmaktadır. Böylece artık bireyde dini şüphe ve çatışmalar ortaya çıkmaktadır. Bağımsızlık ve cinsellik gibi duyguların ön plana çıkması ile başlayan isyankar olma eğilimi ve dini, ahlaki değerlerin çatışması, günlük yaşam ile dini inanç ve öğretiler arasındaki uzlaşmazlık durumu, din eğitimi yetersizliği sebebiyle başarısız bir dini sosyalleşme ortaya çıkması, toplumdaki sürekli değişen değer yargıları, dindarların ve din görevlilerinin bazı tutum ve davranışları ve dini konularda bilgi eksikliği ve rehbersizlik, bütün bunların yol açtığı hayatı anlamlandıramama hali ergende dini şüphe ve çatışmaların ve dini gelişmelerin ortaya çıkmasında oldukça etkilidir. Ergendeki bu dini bunalımlar, onun fiziki ve ruhi yapısındaki gelişmelerle birlikte, içinde bulunduğu dini kültür ve geleneğin etkisiyle, ergenin dini gelişiminde önemli bir yer tutar. Bu safha ergen için hem “dini uyanış ve dine dönüş” hem de “ dini şüphe ve kararsızlık” dönemi olarak bilinir. Bu noktada danışmana düşen görev; danışman burada devreye girmeli ve bu dini hayatın yapılanmasında gerçekçi ve dini değerlere, normlara uygun olarak yardımda bulunmalı ve bu çatışmaların ortadan kalkmasında bireye yardımda bulunmalıdır. Danışman bu bireye karşı olabildiğince hoşgörülü ve anlayışlı olmalıdır. Bireyin güvenini kazanarak ona arkadaşça yaklaşmalı, doğrudan nasihat vermekten kaçınmalıdır. Yine ergenin ailesi ile irtibata geçerek aile ile birlikte ergen bireyin problemlerini çözme yoluna gitmelidir.Her konuda olduğu gibi bu konuda da onlara olabildiğince sağlıklı bilgiler sunulmalıdır ki, ergen hem 45 sağlıklı bir ruhi ve dini gelişme göstersin, hem de bilgi kaynağı olan yetişkinlere olan güveni sarsılmasın.97 5.1.3. Gençlik Dönemi (Son Ergenlik) Son ergenlik denilen gençlik döneminde ise, genel olarak dini arayışlar, bocalamalar, şüphe ve kararsızlıklar yatışır ve bir sonuca ulaşır. Çünkü genç artık, din konusunda kendi tutumunu tam olarak belirleyebilecek zihni ve duygusal olgunluğa ulaşmış olur. Birey artık dini anlayış ve kavrayışı bakımından gerekli gelişmeyi daha önce tamamlamış olduğundan dini uygulamaların da içindedir. Eğer ilk ergenlik dönemi de dâhil olmak üzere çocukluk döneminden itibaren sağlıklı bir dini eğitim almış ise artık gençte tenzihi bir Allah inancı oluşmakta ve mücerret bir Allah anlayışı gelişmiş bulunmaktadır. Namaz, oruç gibi dini pratikleri edinmiş, dini cemaatin bir üyesi olarak toplumdaki yerini almıştır. Artık din ile ilgili kesin kararlar ortaya çıkar. İnanç daha belirgin bir anlam ve açıklık kazanır.98 Dini yaşayışın ve değerlerin daha belirgin hale gelmesi ile birey aynı değerler, pratikler etrafında bütünleşen bir topluluk içinde bulunarak, içinde bulunduğu toplumda bir yeri ve statüsü olur. Ve böylece birey kendine güven duyarak hayatı anlamlandırmada yol almış olur. İşte bu noktada dini danışman gerek bireyin bu pratiklere katılmasında, gerek toplum içinde bir yere sahip olmasında gerekse hayatı anlamlandırıp kendini gerçekleştirmesine yardımcı olur. 97 98 Geniş bilgi için bkz., Neda Armaner, ‘Din Psikolojisine Giriş’, Ankara 1980, C. 1, s. 94-104 Hökelekli, age, s. 280; Armaner, age, I, s. 104-107, Habil Şentürk, Eğitim Psikolojisi, Isparta 2003, s. 64- 65 46 5.1.4. Orta Yaş Dönemi Orta yaş döneminde ise birey genel olarak hayatın çalkantıları karşısında büyük ölçüde tecrübe kazanmış, uyumlu ve uzlaşmacı bir yapılanmaya kavuşmuş durumdadır. Bu dönemdeki sıkıntılar artık biraz hafiflemiştir ve birey hayatla daha kolay uzlaşabilecek durumdadır.99 Bu dönemdeki kişilerin dini hayatının doğru bir şekilde şekillenmesi biraz daha kolaydır. Çünkü bu yaştaki bir bireyin hayatı sorgulama düzeyi ilk yetişkinlik dönemine nazaran daha düşüktür ve bu dönemde daha çok kabullenme duygusu, manevi duygular, deruni tecrübe elde etme isteği ve daha kuvvetli, daha sürekli dini tecrübelere sahip olma durumu ön plandadır. Bu durum onun dini ilgisini, keşf ve müşahedeyi arzulayan bir dini hayata yöneltmektedir.100 Bu dönemdeki bireylere danışman daha çok dinin manevi yönünden bahsetmelidir. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi bu dönemdeki bireyler manevi konulara daha çok ilgi duymaktadır. Yine danışman, bireyin problemini çözmesine yardım ederken bireyin özellikle de manevi yapısını incitmeden, değerlerine ters düşmeyen çözüm yolları önermelidir. 5.1.5. Yaşlılık Dönemi Yaşlılık döneminde bir yandan gelişim sürdürülürken diğer yandan gerileme ve yaklaşmakta olan ölüm duygusu ve yakınlarının ölümleri ile gelen ayrılık kayıpları, bireyde daha çok ön plandadır. Yaşlı kişi ölüm gerçeği ile iç içedir. Bu bakımdan yaşlı kimsenin sahip olduğu ve gençlik döneminden getirdiği dini inançlar daha çok önem taşır. Bu dönem yaşlı insanın var oluşunu ve ölümünü anlama ihtiyacından kaynaklanır. Artık Allah inancı daha kesin ve kararlı bir haldedir. Ahiret, cennet, cehennem, hesap, mizan konuları yaşlı bireyin 99 Geniş bilgi için bkz., Bahadır, age, s. 66- 69 Geniş bilgi için bkz., Hökelekli, age, s. 285- 286; ayrıca bkz. Hüseyin Certel, ‘Neden Tasavvuf (Tasavvufa Yönelişte EtkiliOlan Psiko- Sosyal Faktörler’, Akademik Araştırmalar Yay., Erzurum 1998, s. 45- 65 100 47 hayatında daha belirgin konular olur. Geçmişteki günahlardan duyulan üzüntü ve pişmanlık sebebiyle birey daha çok bağışlatıcı davranışlar, dua ve ibadetlerde bulunur. Artık dini şüphe, sorgulama, kuşku yoktur. Yani dini duygularda fazla bir artış yoktur ama ergenlik ve gençlik döneminden gelen dini duygular daha çok ön plana çıkar.101 Bu dönemde ise danışman, daha çok bireyin ahiret, ölüm, cennet, cehennem gibi konular ile ilgili sağlıklı ve bireyin korku ve tedirginliğini ortadan kaldıracak bilgiler verilmelidir. Ölümün yok oluş olmadığını, asıl hayatın ahiret hayatı olduğu ayet ve hadislerden örnek verilerek anlatılmalıdır. Örneğin, ‘Ey Kavmim, bu dünya hayatı (kısa) bir geçinmedir. Ahiret ise ebedî olarak durulacak yerdir.’102, ‘Eğer Allah yolunda öldürülür, ya da ölürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmeti, onların topladıkları (dünya malı) ndan daha hayırlıdır. Ölür veya öldürülürseniz, elbette Allah’a götürüleceksiniz.’103 ayetini örnek göstererek ölümün hayatın tamamen yok olması demek olmadığı anlatılmalı böylece bireyin ölüm korkusu hafifletilmeye çalışılmalıdır. Burada konuyu batıda yapılan bir çalışma ile bağlamak istiyoruz. “Güney Almanya Logoterapi Enstitüsü (Suddeutsche Institut für Logotherapie) müdiresi Lukas’ın bir araştırması dini anlamlandırmadaki yaş faktörünün önemini ortaya koymaktadır. Lukas’ın bin kişilik bir grup üzerinde gerçekleştirdiği bir araştırmasında anlam düzenlemesinin yaş değişkenine göre nasıl geliştiğine dair bir anlam grafiği ortaya koyulmuştur. Bu araştırmanın bulgularına göre 15-30 yaşları arasında kişisel anlamlılık, gittikçe gelişen fakat henüz oluşmakta olan bir karakter sergiler. Sonradan yetişkinliğe geçiş dönemi ile başlayan bir gelişim aşamasında yeni bir yapılanma kazanır, gittikçe yükselir ve nihayet 50’li yaşlarda en üst 101 Hökelekli, age, s. 286- 288; Armaner, age, s. 132- 139 Mü’min, 39 103 Al-i İmran, 157- 158 102 48 seviyeye ulaşır. Ancak daha sonraki yıllarda, özellikle 60’lı yaşların sonlarına doğru, anlamlılık düzeyinde genel bir düşüş ortaya çıkmaktadır. Söz konusu düşüşün ölçüsünü, yaşlılığın koşulları belirlemektedir.”104 Burada da görüldüğü üzere danışanın gelişim düzeyi, çocukluk ve gençlik döneminde ise danışman daha pozitif, mantıksal çerçeve içerisinde ve somut örneklerle çözümler üretmelidir. Yani bu yaşlardaki bireylere üretilen çözümler akla ve mantığa uygun daha somut bir çerçevede olmalıdır. Fakat bireyin yaş durumu orta ve ileri yaşlılık döneminde ise üretilen çözümler bireyin daha çok manevi ve duygusal yapısına uygun olmalıdır. Konuya kendi gözlemlerimden örnek vermem gerekirse, “Ben yatılı bir Kur’an Kursunda görev yapmaktayım. Hedef kitlem ortalama 14 ile 20 yaşları arasındaki bireylerdir. Buradaki bireyler daha çok tesettür, evlilik, kader gibi güncel dini konulara ilgi duymakta ve bir sorunla karşılaştıkları zaman sorunun nedenini, niçinini sorgulayarak somut çözümler istemektedirler. Bu arada görevim gereği çoğu zaman camilere vaaz amacıyla gidiyorum. Buradaki bireylerin yaş grupları daha çok orta ve ileri yaş grupları olduğu için ilgi alanları daha çok ahiret, günah, sevap, cennet, cehennem, Allah rızası gibi uhrevi konulara yöneliktir. Haliyle buradaki bireylerin manevi duygularına hitap edildiği zaman daha çok ilgi göstermektedirler.” Buradan yola çıkarak şunları söyleyebiliriz. Bireyin yaşı ilerledikçe ruhsal yapısında iyimserlik ön plana çıkar. Olaylara artık olgunlukla ve anlama çabasıyla yaklaşır. Ve böylece bireyin dini duyguları daha çok ön plana çıkar. Yani yaşı ile hayatı anlamlandırma ve dini değerlere yaşamında önem verme doğru orantılıdır. Sonuç olarak bireyin her yaşta hayatı, dini değerlendirmesi, yorumlaması sonucunda dini esasların, dini açıklamaların kendisini tatmin etmesi, dine ve dolayısıyla Allah’a bağlanmasına neden olur. Bu nedenle danışman muhatabının 104 Bahadır, age, s. 62-63 49 bulunduğu yaş grubunu ve bu grubun özelliklerini iyi bilerek muhatabına uygun metodu seçip buna uygun çözümler getirmelidir. 5.2. Cinsiyet Faktörü Yapılan araştırmalara göre modern sanayi toplumlarında kadınlar, erkeklere göre daha sık ve yoğun olarak ruhsal hastalıklara yakalanmaktadırlar. Bunun sebebi ise son dönemlerde kadınların gerek aile içi gerekse sosyal hayatta görev ve sorumluluklarının artmış olması olarak gösterilebilir. Yine aile içi huzursuzlukların artması, kadınların aile içinde daha güçsüz bir pozisyonda bulunması da buna sebep olarak gösterilebilir. “Kadınlar hâlâ, çocuk yetiştirme, ev işleri ve toplumsal katılım konusundaki sorumluluğun hemen hepsini omuzlamış durumdadırlar. Karşılaştırılabilir durumlarda, kadınlar erkeklerden çok daha az ekonomik kazanç elde etmektedirler….Yani kendini ailesi için feda eden genellikler kadın olmaktadır.”105 Bu nedenle de hayatı ve dini anlamlandırmada kadınlara oranla erkekler daha çok ön plana çıkmakta ve hayata daha olumlu ve anlamlı yaklaşmaktadırlar. Çünkü kadınlar sıkıntı ve ızdıraptan doğan psikolojik rahatsızlıklarla daha fazla karşılaşmakta, özellikle yetişkinlik döneminde karşı karşıya geldikleri orta yaş krizi, yalnızlaşma, güçten düşme, vb sorunlara sahip olduklarından dolayı erkeklere oranla daha fazla zorlu tecrübelerden geçmektedirler. İşte bu noktada danışman, kadınların aile içi şiddet, eşlerin aralarındaki sorunlar, maddi problemler gibi iki cinsiyet arasında çıkan sorunları ele alırken, aile içindeki cinsiyet rolü beklentilerini göz önünde bulundurmalıdır. 106 Bunun yanı sıra toplum içinde gruplara danışmanlık yaparken ise dini danışman, bayanlara danışmanlıkta bulunurken daha çok onların ruhsal yapılarını iyileştirecek bir metot takip etmelidir. Örneğin Hz. Peygamber’in hayatından 105 106 Corey, age, s. 476 Geniş bilgi için bkz., Corey, age, 391- 394 50 örnek verirken O’nun baba ve eş rolünden bahsetmek bayanların daha çok ilgisini çekmektedir. Ayrıca İslam dinin kadına verdiği önemden bahsetmek de bayanların oldukça dikkatini çekecek ve dine yönelmelerine az da olsa katkı sağlayacaktır. Bunun yanı sıra erkek muhataplar daha çok somut ve güncel konulara ilgi duymaktadırlar. Örneğin, Hz. Peygamber’in siyasi yönü, savaşları vb gibi konular erkeklerin daha çok ilgisini çekecektir. 5.3. Sosyoekonomik Durum Yapılan araştırmalara göre hayatı ve dini anlamlandırma düzeyi ile sosyoekonomik düzey arasında doğru orantı vardır. Sosyo-ekonomik düzey yükseldikçe anlam tecrübesi artarken, sosyo-ekonomik düzey düştükçe anlamlılık düzeyi zayıflamaktadır. Yani maddi kaygısı olmayan birey hayata daha olumlu bakabilmekte ve hayatı daha olumlu bir şekilde anlamlandırabilmektedir. Sahip oldukları azami yaşam standartlarına karşılık alt sosyo-ekonomik düzeyde bulunan, çoğu asgari ücretle çalışan, üstelik beslenme ve barınma problemleri ile yüz yüze gelen bireylerin hayata ve dine yeteri kadar anlamlı bakamamaları, aslında insan psikolojisi açısından beklenen bir sonuçtur. Çünkü alt gelir seviyesinde bulunan ve çalışmayan, geçim için çaba sarf etmeyen bireylerin dini şuuru tam olarak yapılanmadığı için bunun faturasını dine-kadere çıkarabilmektedirler. Bu ruh yapısı ile karamsarlığa düştükleri için hayata ve dine negatif bakabilmektedirler. İşte bu nedenle dini danışman her şeyden önce muhataba, örneğin kader ve tevekkül107 konusunu tam olarak anlatmalı ve böylece dinle çalışma ilişkisinin olumlu bir açıdan ele alınmasını sağlayarak bireyi çalışmaya teşvik etmelidir. 107 İslam’da kader ve tevekkülün doğru anlaşılmasının önemi konusunda psikolojik bir değerlendirme için bkz. Habil Şentürk, İslami Hayatın Psikolojik Temelleri, s. 36- 38 51 Danışman, İslam’ın çalışmaya verdiği önemi ve tevekkülün ne anlama geldiğini doğru bir şekilde anlatmalıdır. Kişinin çalışmadan, gerekli tedbirleri almadan dini değerlere önem verdiğini söylemesi, her şeyi kadere havale etmesi onun doğru bir din anlayışına sahip olmadığını gösterir. İslamın her zaman bireyi çalışmaya teşvik ettiğini, her durumda müslümanın elinden gelen bütün gayreti göstermesi ve takdiri Allah’tan beklemesi gerektiğini, bütün peygamberlerin peygamberlik vasfının yanında geçimlerini sağlamak için bir meslekle uğraştığını anlatmalıdır. 5.4. Kişisel Dindarlık Düzeyi Burada dindarlığın samimi ve doğru yaşanması büyük önem arz eder. Bireyin din algısı veya dine yaklaşımı çıkarcı bir ilişkiye dayanıyorsa, ya da gerçeklerden uzak, hurafelere dayalı, yanlış bir dini yaşam biçimi söz konusu ise kişi hayatı anlamlandırmada çıkmaza girebilir. “Dindarlık, anlam arayışında en önemli koşullardan biridir. Yüksek düzeyde dindarlık ile yüksek düzeyde hayatı anlamlandırma arasında birbirini destekleyen güçlü bir bağ vardır. Ancak, ne üst düzeyde dindarlık; yüksek düzeyde anlamlılığın, ne de yüksek düzeyde anlamlılık; yüksek düzeyde dindarlığın mutlak sebebi veya sonucu olabilir.”108 Burada konuyla ilgili bir gözlemimi anlatmak istiyorum: “Bir gün batıl inançlara çok önem veren bir arkadaşım bana sınavlarını geçebilmesi için hangi türbeyi ziyaret etmem gerekiyor diye bir soru sordu. Ben de öncelikle türbelerde dilek dileme gibi olayların batıl olduğunu, buraların sadece ziyaret edilmesi ve orada yatan kişiden bir beklentinin olmaması gerektiğini, duaların sadece Allah’a yapılması ve karşılığının da Allah’tan beklenilmesi gerektiğini anlattım.” 108 Bahadır, age, s. 79 52 Burada da görüldüğü üzere bireye önce bu olayın batıl olduğu anlatılsaydı, bu ziyaret mekânlarını ziyaret etmenin gereksiz olduğu düşüncesi oluşacaktı. İşte bu düşüncenin oluşmasını engellemek için ilk olarak buraların ziyaretinin önemsiz olmadığı ama buraların sadece ziyaret mekânından ibaret olduğu; ölümü hatırlamak ve ibret almak için ziyaret edilebileceği, daha sonra da buraların ziyaretinde dilek, istek vb şeylerin olmaması sadece orada bulunan kişiye dua edilmesi gerektiğinden bahsedilmelidir. Çünkü bireyin dindarlık düzeyinin düşük olması sebebiyle danışmanın anlatmak istediklerinden çok farklı ve yanlış düşüncelere kapılabilir. İşte burada danışmana düşen görev danışmanlık yaptığı kişinin dindarlık düzeyinin derecesini iyi bilmektir. Danışman öncelikle birey-din ilişkisini doğru tespit edip ona göre bir yol izlemelidir. Eğer bu ilişki sağlıklı bir tarzda değilse danışman ilk olarak bu ilişkiyi düzeltme yoluna gitmeli ve bireyin dindarlık düzeyine uygun bir metot ve üslup seçmelidir. 5.5. Danışanın (Muhatabın) İzlenmesi Danışmanın danışmanlık görevini yerine getirirken bireyi imkânlar ölçüsünde izlemeye çalışması danışmanlık hizmetine katkı sağlar. Danışman özellikle yaygın ve örgün eğitimdeki danışmanlık hizmetlerinde bireylerin öğrenim gördükleri okullara veya kurslara uyum sağlayıp sağlayamadıklarının takip etmeli, bu öğrencilerin uyum sorunlarının çözülmesi hususunda çalışmalarda bulunmalıdır. Örneğin Kur’an kurslarında ya da İlahiyat Fakültelerinde okuyan bir öğrencinin öğrenim hayatına son vermek istemesi gibi bir durum ortaya çıkarsa danışman bu öğrenci ile görüşüp bu sorunun nereden kaynaklandığını tespit edip buna bir çözüm yolu bulmalı, eğer çözüm bulamıyorsa öğrenciyi başka mercilere yönlendirmelidir. Eğitim alanının dışında, örneğin dini bir problemle gelen bir bireye çözüm getirildikten sonra tekrar irtibat kurularak getirilen bu çözümün bireyin hayatında 53 ne derece olumlu katkılar sağladığı takip edilmelidir. Eğer getirilen çözüm olumlu sonuç verdiyse bundan sonraki hizmetlerde benzer durumlarda benzer çözümler üretilebilir. Eğer getirilen çözüm sonuç vermemişse yeni çözüm yolları aranabilir. Danışmanlık hizmetlerinin izleme metotları ile takviye edilmesi bu hizmetleri daha başarılı hale getirecek, amaca daha çabuk ulaştıracaktır.109 109 Bulut, age, s. 101-102 54 İKİNCİ BÖLÜM HZ. PEYGAMBER ÖRNEĞİNDE DİNİ REHBERLİK VE DANIŞMANLIK 55 1. İSLÂM’A GÖRE BİREYİN DANIŞMA İHTİYACI İslam inancına göre Allah insanı topraktan yaratmış, ona düşünme yetisi, akıl vermiştir. “İnsanın düşünceye muktedir olması, kendisini ibadetlere ehliyetli kılmış, ihtiyar ve irade sorumluluğu yüklenmesine sebep olmuştur. İşte bu durum onu yeryüzünün halifesi kılmıştır.”110 Çünkü Allah insanın yaratılmasını murad etmiş, yaratılmışların arasında en büyük yeri insana vermiş, ona çeşitli görev ve sorumluluklar yüklemiştir. Ona yüklediği bu görev ve sorumluluklarla insanı yeryüzünde halife olarak tayin etmiştir. Allah’ın insanı vahye muhatap kılmasının ve yeryüzünde halife tayin etmesinin temeli insanın akıl sahibi, düşünebilme, seçebilme ve karar verebilme iradesine sahip bir varlık olmasıdır. Nitekim bir çok ayette düşünmenin, akletmenin insanı inanca götüreceği belirtilmiştir. “Hiç yeryüzünde gezmediler mi ki düşünecekleri kalpleri, işitecekleri kulakları olsun. Zira gözler kör olmaz,; fakat göğüslerdeki kalpler kör olur.” 111 , “ Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.”112 Allah’ın insanı yeryüzünde halife kılmasının temel amacı insanın yeryüzünde Allah’ın kendi iradesiyle verdiği yetkilerini, aklını ve düşünme yetisini yine onun rızası doğrultusunda amaca uygun bir şekilde kullanmasıdır. İnsanın yeryüzünde Allah’ın halifesi görevini üstlenmesi, yeryüzünü imar ve inşa etmesi, yeryüzünün hâkimi ve yöneticisi hükmünde olması durumu Kur’an’da belirtilen bir gerçektir.113 Bu durum, insanın yaratılmışlar arasında en şerefli ve en yüce bir varlık olduğunun, hür bir iradeye ve bunu kullanabilecek bir fıtrata sahip olduğunun göstergesidir. 110 Necati, age, s.123 Hac, 40 112 Enfal, 22 113 Bakara, 30 111 56 Din duygusu insanın en bariz özelliklerinden bir tanesidir ve fıtridir yani doğuştan gelir. İnsanın bu düşünce ile kendisini yaratan yüce kudrete yönelmesi gerekmektedir. Çünkü kâinatta Allah’ın varlığına işaret eden birçok delil vardır. İslam âlimlerine ve birçok batılı âlimlere göre insanda ezelde Allah’ı tanıma ve ona kulluk etme eğilimi vardır. Dolayısıyla insandaki din duygusu fıtridir.114 Bireyde doğuştan gelen bir dini inanç yoktur, fakat inanma eğilimi vardır. Birey zihinsel ve duygusal gelişimini tamamladıktan sonra içinde yaşadığı çevrenin de etkisiyle bir dini benimser. Birey zamanla bunu aklını ve iradesini kullanarak inanma şekline dönüştürür. Burada İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak esaslarının akla uygun olması özelliğini düşünürsek aklın doğru kullanımı inancın İslam’a yönelik olmasını sağlar.115 Fakat çoğu zaman birey, karşılaştığı sorunlara sadece aklını kullanarak bir çözüm bulamamakta, çıkmaza düşebilmekte, ve kendisini bu çıkmazdan kurtaracak bir yol göstericiye ihtiyaç duymaktadır. Aslında insan, yaratılışından itibaren rehberliğe ihtiyaç duyan bir varlıktır. İlk insan olarak yaratılan Hz. Adem’e Allah’ın tüm isimleri öğretmesi ve meleklerin karşısına bu donanımıyla çıkarması, Allah’ın ona ilk rehberliğidir. Hz. Adem’in yeryüzünde işlediği ilk hatadan duyduğu pişmanlıktan dolayı tevbe edişinde de yaratıcısının rehberliğinde, ondan aldığı kelimelerle yalvarışı söz konusudur. Öyleyse insanoğlu, yaratılışından ve dünya tecrübesine ilk başlayışından itibaren danışma ihtiyacıyla karşı karşıya kalmıştır. İşte bu ihtiyaçtan dolayı Allah, vahiy aracılığıyla insanlarla bir tür rehberlik ilişkisi kurmuştur. Allah’ın insanlarla kurduğu iletişim olan vahiy, bir çeşit rehberlik olarak kabul edilebilir. Kuran’ı Kerim vahyin gayesini “yol göstermek” olarak açıklamaktadır. “ Biz, Ona, eğri ve doğru iki yol gösterdik.”116 114 Habil Şentürk, Din Psikolojisi , Isparta 2008, s. 61-66 Geniş bilgi için bkz., Hüseyin Certel, Kuran’da İnsan, Isparta 2000, s.1–21 116 Beled, 90/10 115 57 “ Biz insanoğluna doğru yolu gösterdik, şükretmek veya nankörlük etmek ona aittir.”117 “Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, göğüslerde olan (sıkıntılar)a şifa ve inananlara bir yol gösterici ve rahmet gelmiştir.”118 Burada da görüldüğü üzere Kuran ve sünnet inananlara yol göstermek için gönderilmiştir. Ama yukarıda da bahsedildiği gibi gerek vahyin sona ermesinden gerekse Hz. Peygamber’in vefatından sonra inananlar bazı durumlarda dini değerler konusunda çıkmaza girmekte ve çözümünü Kuran ve sünnette bulamayabilmektedirler. Bu durumda birey bu konuda daha fazla bilgi sahibi olan dini danışmanlara başvurma ihtiyacı içerisine girmektedirler. Zaten Kuran da insanın bilmediği bir konu hakkında bilenlere danışması, onlarla istişare etmesi gerektiğini belirtmiştir: “Rabb’lerinin çağrısına gelirler, namazı kılarlar. İşleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.”119 Allah, Hz. Peygamber’den Ashab’tan rey ehli ile müşavere etmelerini şu ayette istemiştir: “(Yapacağın) iş (ler) hakkında onlara danış…”120 Kuran, Allah’ın sıkıntılar ve problemler içinde bulunan tüm toplumlarla iletişim kurduğunu ve tebliğ için bir peygamber gönderdiğini bildirir. Tarih boyunca kendisine peygamber gönderilmeyen ve uyarılmayan hiçbir topluluk yoktur.121 Çünkü peygamberler dinin ilk danışmanlarıdır. Onların görevi dini tebliğ ve o dinin yaşanmasında insanlara rehberlik etmektir. “ Sana, onlara vaat ettiklerimizin bir kısmını göstersek de, seni öldürsek de görevin tebliğ etmektir. Hesap görmek bize düşer.”122 117 İnsan, 76/3 Yunus, 57 119 Şura, 38 120 Al-i İmran, 159 121 Fâtır, 24 122 Râd, 40 118 58 Hz. İbrahim, putlara tapan halkına, Hz. Harun, Hz. Musa’nın Sina’daki kavminin başına, Allah’tan başka ilahlar edinmemeleri hususunda dini rehberlik yapmıştı. Lokman’ın oğluna yaptığı dini rehberlik de Kuran’da anlatılan örneklerdendir. Yusuf’un zindanda kendisine rüya tabiri için yaklaşan iki gençle yaptığı konuşma da bir dini rehberlik faaliyeti olarak değerlendirilebilir. Yine örneklerden anlaşıldığı üzere buradaki rehberlik, insanın insanlığını gerçekleştirmesini sağlayan bir yardımdır.123 Yani genel olarak Allah gönderdiği peygamberlerden insanlara rehberlik etmelerini, onlara irşad ve vaazla doğru yolu göstermelerini istemiştir: “Onlar, Allah’ın kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onlara kendileri hakkında etkili (beliğ) söz söyle.”124 “Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt, müminlere fayda verir.”125 “Müminler iseniz, böyle bir şeye bir daha dönmeyesiniz diye Allah size öğüt veriyor.”126 “Bu (Kuran), bütün insanlığa bir açıklamadır, takva sahipleri için de bir hidayet ve öğüttür.”127 Yukarıdaki ayetler incelendiğinde görülecektir ki, öğüt veren ya Allah, Ya peygamberlerden biri ya da hak yolda olan bir topluluktur. Buradan da danışmanlığın, topluma yol göstermenin, vaaz etmenin ne kadar yüce bir meslek ve üstün bir hizmet olduğu açıkça anlaşılır.128 123 Geniş bilgi için bkz., Mualla Selçuk, agm, s. 130–133 Nisa, 4/ 63 125 Zariyat, 51/ 55 126 Nur, 24/ 17 127 Al-i İmran, 3/ 138 128 Mehmet Faruk Bayraktar, Türkiye’de Vaizlik (Tarihçesi ve Problemleri), İFAV Yay., İstanbul, s. 42- 43 124 59 2. HZ. PEYGAMBER’İN GENEL DANIŞMANLIK PRENSİPLERİ Müslüman bir dini danışman için en güzel örnek Hz. Peygamber’dir. Zaten Allah’ın, peygamberleri insanlar arasından seçmesinin temelinde, insanların peygamberleri örnek alabilmesi ve peygamberlerin de insanlara rehberlik etmeleri, onlara Allah’ın emir ve yasaklarını ulaştırmaları içindir. Yani peygamberler vahyin yaşanır örnekleri, insanlığın hem ilk eğitimcileri hem de ilk rehberleridir. Bu nedenle Hz. Peygamber’in rehberlik prensiplerinden yararlanarak, ve bu prensipleri günümüze uyarlayarak, muhataplarımıza uygun metot ve teknikler seçebiliriz. Hz. Peygamber dini danışmanlık görevini yerine getirirken birtakım prensipleri her zaman göz önünde bulundurmuştur. Çünkü her dönemde din her şeyden evvel akıl ve mantığa uygun, yaşanabilir ve hayata yön verir niteliktedir. Aksi takdirde din, hayatın dışında kalır. Biz bu bölümde bu prensipleri ele alarak dinin evrensel ve her çağa uygun özelliğine dayanarak dini danışmanlık konusuna açıklık getirmek istiyoruz. Çünkü Hz. Peygamber’in tebliğ metodu ve prensipleri dini danışmanlığın temel metodu ve prensipleridir. Hz. Peygamber her fırsatta, çeşitli vesilelerle müminlere danışmanlık yapmış, vaaz etmiş, öğütler vermiştir. “ Ebu Riffa şöyle anlatıyor: Peygamber’in yanına vardım, hutbe okuyordu. Ey Allah’ın Elçisi! Ben yabancı, dinini sormaya gelmiş, dinin ne olduğunu bilmeyen bir adamım, dedim. Bunun üzerine Rasulullah bana döndü ve hutbesini keserek yanıma geldi. Ayaklarının demir olduğunu tahmin ettiğim bir sandalyenin üzerine oturdu ve Allah’ın kendisine öğretmiş olduğu bilgilerden bana da öğretmeye başladı. Bir müddet sonra kalkıp gitti, hutbesini tamamladı.”129 129 Müslim, Cuma, 15 60 İşte biz burada muallim olarak gönderildiğini beyan eden130 Hz. Peygamber’in danışmanlıktaki genel prensiplerine değinmek istiyoruz. 2.1. Zamanı İyi Kullanma ve Anlatım Metodu Gerek danışmanlık konusunda olsun, gerekse eğitim ve öğretim meselesinde olsun zaman ayarlaması oldukça önemlidir. Bu bakımdan danışmanlık süresi danışan bireyi sıkacak kadar uzun tutulmamalıdır. Söylenecek olan sözler, dikkatlerin dağılmayacağı bir süre içerisinde, muhatabın dinlemeye istekli olup olmadığı da göz önünde bulundurularak kısa ve özlü bir biçimde söylenilip bitirilmelidir. Nitekim Hz. Peygamber’in hadislerinin kısa ve özlü oluşunun sebebi de budur. Az ve öz kelimelerle maksadı anlatmak, yerinde ve zamanında konuşmak kabiliyeti kendisine verilmiştir. Yani O’nun güzel hitap etme (Cevamiu’l Kelim) özelliği vardır. Hz. Peygamber konuşmalarında, sözünün iyice anlaşılması için bazen konuşmasını yavaşlatır, hatta bazen sözü tekrar tekrar söylerdi. Hz. Aişe tarafından şöyle nakledilmiştir: “Rasulullah sözlerini, sizlerin yaptığı gibi çabuk çabuk, arka arkaya ulamazdı.”131 Hz. Peygamber vaaz ve nasihatlerin süresini zamana, şartlara ve ihtiyaçlara göre ayarlardı. Bir hadiste Hz. Peygamber’in Cuma günü vaazını bıkkınlığa sebep olmasın diye uzatmadığı nakledilir.132 Abdullah İbn Mesud (RA) şöyle buyuruyor: “Ashabı usanıp sıkılır düşüncesiyle Resul-i Ekrem (sav) bize her gün değil, arada bir vaaz ve nasihat ederdi.”133 130 İbn Mace, Mukaddime, 17 Buhari, ilim, 30; menakib, 23; Müslim, fedailus- sahabe, 160 132 Buhari, İlim, 52; Ebu Davud, Salat, 226 133 Buhari, ilim, 11, 12; Müslim, münafikun, 82, 83 131 61 Bunun yanı sıra gerek zihinlerde daha kalıcı olması için gerekse vurgu yapmak için tekrar metodu hem Hz. Peygamber tarafından, hem de Kuran’da bir çok yerde kullanılmıştır. Çünkü insanlara bir görüşü tekrar ederek sunmak, o görüşün daha kolay bir şekilde kabul edilmesini sağlar. Örneğin, Rahman Suresinde “Öyleyse Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz” otuz yerde tekrar edilerek vurgulanmıştır. Böylece bu ayetin, okuyanların ve dinleyenlerin zihninde yer etmesi daha kolay bir hale gelmiştir. Yine Neml suresinde beş yerde “Allah’la beraber başka ilah var mı?” ibaresinin tekrar edilmesi tevhid inancının zihinlerde yerleşmesini sağlamıştır. İşte bu noktada dini danışman da gerek bireysel görüşmelerinde gerekse toplu hitaplarda muhatapların anlayacağı şekilde, onları kırmadan, sıkmadan, gerektiğinde samimi ve esprili bir dille, gerektiğinde vurgu yapmak için tekrarları kullanarak ve zamanını iyi kullanarak hitap etmelidir. 2.2. Bilmediği Konularda Cevap Vermeme Dini danışman kendisine din ile ilgili gelen sorularda herhangi bir sağlam bilgiye sahip değilse kendi kafasına göre bilmeden cevap vermemeli, bu sorunun cevabını gerekli araştırmayı yaptıktan sonra vermelidir. Çünkü dinin belli konulardaki uygun hükümleri araştırılmadan sorunlara getirilen çözümler ve verilen cevaplar, inanan kişiye sağlıklı bir yol göstericilik işlevi görmeyecektir. Bu durum sadece dini konularda değil, dini olmayan hususlarda da böyledir. Sonuçta böyle yanlış bir tutum, hem danışanı hem de danışmanı zor duruma düşürür. Tepki almamak veya kınanmamak için verilen yanlış bir cevap, hele dini bir konuda ise hem danışanın hem de danışmanın manevi dünyasında ciddi zararlara sebep olur. Nitekim Rasulullah da peygamberlik görevini yerine getirirken bilmediği konularda konuşmamış, Allah’ın vahyini beklemiş, ancak vahiy geldikten sonra sorulara gereken cevabı vermiştir. Çünkü bilmediği bir 62 konuda cevap veren insanlar Hz. Peygamber’in de buyurduğu gibi hem sapmış hem de saptırmış olurlar.134 İşte bu noktada danışmanlar eksik olduğu konularda danışmanlık yapmamalıdır. Bunun içinde “sahip oldukları değerleri, tutumları, ve inançları derinlemesine bir şekilde araştırmalı ve bu şekilde kendi farkındalık düzeylerini artırmalıdırlar.”135 Danışman, danışanda tespit ettiği eksiklikleri uygun bir dille, danışanı rencide etmeden, utandırmadan söyleyebilmelidir. Aksi takdirde bu durum danışanın kendini gizlemesine, hayatının ilerleyen zamanlarında danışmana ihtiyaç duyduğu zaman problemini kendi başına çözmeye çalışmasına, çözemediği durumlarda da yanlış yollara yönelmesine sebep olur. 2.3. Muhatabın Anlayacağı Tarzda Konuşmak Gerek Kuran gerekse Hz. Peygamber, tebliğde ferdin bedeni, zihni ve ruhi durumunu dikkate almıştır. Hz. Peygamber 136 söyleyiniz.” bir yandan: “İnsanlara akılları ölçüsünde söz derken, bir yandan da, karşısındaki kimselerle anlaşmayı temin edebilmek için onların kullandığı şiveye bile uygun hareket ettiği ve bizzat konuşmasını buna göre ayarladığı bir gerçektir. “İnsanlara anlayabilecekleri kadar söz söyleyin, inkar edecekleri, anlayamayacakları sözleri onlara söylemeyin. Allah ve Rasulü’nü tekzib etmek ister misiniz?”137 hadisi de buna en güzel örnektir. “ Bir gün Fezâre oğullarından bir kişi Hz. Peygamber’in huzuruna gelerek; 134 Buhari, ilim, 35 Corey, age, 6 136 Buhari, İlim, 49 137 Buhari, İlim, 50 135 63 - Benim karım siyah bir oğlan doğurdu. Karımdan şüpheleniyorum, dedi ve devamında Efendimizle aralarında şöyle bir konuşma geçti: - Senin develerin var mı? - Evet, var, Ya Rasülellah. - Develerin renkleri nasıldır? - Kırmızıdır. - İçlerinde boz olanı da var mı? - Evet var, Ya Rasülüllah. - Pekiyi. O, boz renk bu kırmızı develere nereden karıştı? - Soyunun bir damarına çekmiş olacak. - Öyleyse senin oğlun da soyunuzdaki birine çekmiş olabilir.”138 Burada da görüldüğü gibi, Rasülüllah problemi sahabenin anlayacağı örneklerle çözmüştür. İşte dini danışman da muhatabın anlayabileceği dilden, seviyesine göre konuşmalı ve uygun çözümler getirmelidir. Aksine karışık ifadelerle çözüm üretmek hem danışanda dikkate alınmadığı düşüncesini uyandırır, hem de geçerli bir çözüm olmaz. Danışmanın ürettiği çözümler sadece dilde ve söylemde kalır. ‘Kendini anlatmak isteyenler, muhatabının dili ile konuşur’ felsefesinden hareketle danışman da, muhatabının kültür ve anlayış seviyesine uygun olarak konuşmalıdır.139 2.4. Tedricilik Prensibi Yapısı bakımından insan, sürekli öğrenme arzusu içerisindedir. İnsandaki akli ve zihni istidatlara göre birey, zamanın akışı içerisinde bilgileri azar azar 138 139 Buhari, talak,26; hudud, 41; Müslim, li’an, 18; Ebu Davud, talak, 28 Geniş bilgi için bkz., Bayraktar, age, 71- 77 64 öğrenebilir ve kazanabilir. Çünkü insan zihni, bilgileri birden almaya elverişli değildir. Allah Teala, İslam’ın emir ve yasaklarını bir defada bildirip müminlerin yükünü ağırlaştırmamıştır. İnsanların çeşitli talepleri, halleri ve ihtiyaçları kendini gösterdikçe Allah, ayetlerini Hz. Peygamber vasıtasıyla insanlara bildirmiştir. Yani vahyin gelişinde, İslam’ın tebliğinde ve öğretilmesinde tedricilik esastır. Çünkü bilgilerin tedricen verilmesi, ferdin kendisinden beklenene ısındırılması ve alıştırılması bakımından önemlidir. “Bir gün Necid halkından saçı başı dağınık bir kimse Resûl-i Ekrem’in huzuruna geldi. İslam’ın ne olduğunu sordu. Rasülüllah: - Bir gün, bir gecede beş vakit namaz, buyurdu. Bu kişi: - Bu namazlardan başka yapmam gereken bir şey var mı? diye sordu. Rasülüllah: - Hayır, şâyet nafile olarak kılmak istersen kılarsın, bir de Ramazan orucu var, diye ilave etti. Bu zât yine sordu: - Üzerimde bundan başkası da olacak mı? Rasülüllah: - Hayır istersen nafile oruç tutabilirsin. Yalnız bir de zekât var.Bu kişi: - Yapmam gereken daha başka bir şey var mı? diye sordu.Rasülüllah: - Hayır, nafile olarak sadaka vermek istersen verirsin, buyurdu. Bunun üzerine Necid’li kalkıp giderken: - Vallahi bundan ne fazla, ne eksik bir şey yaparım, dedi. Hz. Peygamber bunun üzerine: - Eğer doğru söylüyorsa, kurtuldu gitti, buyurdu.”140 İşte burada da görüldüğü gibi Hz. Peygamber Necid’li kişinin sorusu üzerine önce namaz emrini bildirmiş sonra o zatın ‘Başka yapmam gereken bir 140 Buhari, iman, 34 65 şey var mı?’ sorularının üzerine diğer emirleri bildirmiştir. Yani Hz. Peygamber bu zatın aceleci ruh haline uygun bir danışmanlık tarzı uygulamayı münasip görmüştür. Yine Hz. ‘Kolaylaştırınız, Muhammed Muaz zorlaştırmayınız, b. Cebel’i sevindirin, nefret Yemen’e gönderirken, ettirmeyin…’141 diye emrederek yeni Müslüman olan, buluğ çağına yaklaşan çocuklar ve günahlarından tevbe etmiş asilerin İslam’a ısınsınlar diye tedricen emir ve yasaklara uymasını istemiştir. Yine bu amaçla Hz. Peygamber Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken ona şunu emretmiştir: “Sen Yahudi ve Hristiyan bir topluma gidiyorsun. İlk önce onlara Allah’ın birliğinden, Allah’tan başka tanrı olmadığından, Muhammed’in de O’nun Rasulü olduğundan bahsedersin. Eğer bunu kabul ederlerse, Allah’ın her gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını anlatırsın, bunu da kabul ettikleri takdirde, Allah’ın zenginlerin mallarından alınıp fakirlere verilen zekati emrettiğini bildirirsin, buna da itirazları olmazsa, bir konuyu özellikle unutma: Sakın mallarının en iyisini alma, bir de mazlumun bedduasından sakın. Zira onlar direkt olarak Allah’la ilişki kurarlar.”142 Yani Hz. Peygamber tebliğinde aceleci davranarak bütün emir ve yasakları bir anda değil, fıtrata uygun bir şekilde, tedricen bildirerek dinin yaşanabilir olma özelliğini göstermiştir. Tedricilik prensibinin en açık örneklerinden biri de şüphesiz ki içkinin yasaklanış şeklidir. Bilindiği gibi cahiliye döneminden kalma alışkanlıklardan biri içki idi. İçki içme probleminin ortadan kalması için içki bir anda değil tedrici bir şekilde yasaklanmıştır. • İlk önce inananları içkiden soğutmak ve içkiye karşı nefret ettirmek için ayet inmiştir: 141 142 Müslim, Cihad, 6 Buhari, Zekat,1; İbn Mace, Zekat,1 66 “Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar: De ki: ‘O ikisinde büyük günah ve insanlara bazı yararlar vardır. Fakat onların günahı, yararından büyüktür’…”143 • Daha sonra ise inananları içkiden iyice uzaklaştırmak için, içkili iken namaz kılmamaları için ayet inmiştir. Bu yasak, günün büyük bir bölümünü kapsadığı için inananlar içkiden bir adım daha uzaklaşmıştır: “Ey inananlar, sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.”144 • En son olarak da içki tamamen yasaklanmıştır: “Ey inananlar, şarap, kumar, dikili taşlar (putlar, üzerine yazılar yazılmış) şans okları (çekmek ve bunlara göre hareket etmek)i şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, şarap ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak istiyor. Artık (bunlardan) vazgeçecek misiniz?”145 İşte bu metot Müslümanların ilk olarak içkiye olan sevgiyi azaltmış daha sonra bazı kısıtlamalar getirmiş, daha sonra da içkiyi tamamen yasaklamıştır. Nitekim bazı batılı psikologlar da bu metodu kendi terapilerinde kullanmışlardır.146 2.5. İkna ve Yönlendirme Prensibi Her insani ilişkide olduğu gibi dini danışmanlıkta da danışman ve danışan birbirlerine karşı çok insani bir tutum içinde olmalıdırlar. Özellikle danışman, sözü nazik, saygılı, muhataba değer veren, onun ruhuna ve manevi onuruna ters düşmeyen bir metot izlemelidir. 143 Bakara, 219 Nisa, 43 145 Maide, 90- 91 146 Bkz., A. Sarnoof., Mednich Hotard R., Polio, Elizabeth F., Loftus, et- Te’allüm ( Trc: Muhammed İmamüddin İsmail), Necati Beyrut, Darü’ş- Şurûk, 1981, s. 21-22 144 67 Peygamberlerin toplumun içinden, toplumla aynı dili paylaşan insanlar arasından seçilmesi onların bu prensibi kolayca uygulayabileceğinin bir göstergesidir. Eğer peygamberler, gönderildiği toplumdan farklı ana dillere sahip olsa idi o zaman dini tebliğde zorlanabilir hatta görevlerini başarıyla yerine getiremeyebilirlerdi. İkna metodu ile ilgili Hz. Peygamber’den şu örneği verebiliriz: “Ebu Hureyre Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: ‘Şüphesiz ki Allah şu üç şeyi yapmanıza razı olur. Şu üç şeyi yapmanızdan da hoşlanmaz. Razı olduğu üç şey: • O’na ibadet etmek, • Hiçbir şeyi ortak koşmamak, • Hep birlikte Allah’ın ipine sarılmak, tefrikaya düşmemeye gayret etmek. Hoşlanmadığı üç şey: • Dedikodu yapmanız, • Çok soru sormanız, • Ve malı ziyan etmenizdir.147 Burada Hz. Peygamber hoşa gitmeyen durumları, hoşa giden durumlarla beraber zikretmiş, ‘bir şeyin kıymeti zıddıyla bilinir’ ilkesine göre, hoşa giden durumların önemini, hoşa gitmeyen durumlardan bahsederek vurgulamış ve bu üç emrin yerine getirilmesi hususunda inananları bu yasağa uymaya ikna etmiştir. Hz. Peygamber emir ve yasakları, ceza ve mükafatlarla motive ederek insanları ikna yoluna gitmiştir. Bu metot Kuran’da da görülmektedir. Birçok ayette emirler ve yasakların hemen arkasından ceza ve mükafatlar bildirilerek insanlar bu emir ve yasaklara uyma konusunda motive edilmiştir. “Kuran, 147 Buhari, İstikraz, 19 68 yalnızca korkutma veya yalnızca teşvike değil, insanların Allah’ın azabından korkma, rahmet ve sevabı hususunda ise ümitvar olma şeklindeki ikili durumlarına dayanmaktadır.”148 “İnkâr edenlerin, öyle, şehirlerde gezip dolaşması seni aldatmasın. Bu az bir geçimdir. Sonra gidecekleri yer cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası! Fakat Rabb’lerinden korkanlar için, Allah tarafından ağırlanacaklardır. İyiler için Allah katında bulunan ödüller ise daha hayırlıdır.”149 ayeti, inanmayanların cezası, inananların mükafatı ile birlikte zikredilerek insanları Allah’a inanmaya yöneltici niteliktedir. Destekleyici psikolojik yardım, dikkatli bir ikna, telkin ve teselli yöntemi ile sunulabilir. Nitekim dinin temel kaynaklarında da bu ikna, telkin ve teselli yöntemlerinin kullanıldığını görüyoruz. Kuran-ı Kerim, insanların zayıf yaratıldığını150 onda birtakım beşeri zaafların bulunduğunu151 belirterek, insanın zaafları sebebiyle çeşitli olaylar ve durumlar karşısında korkuya, üzüntüye, umutsuzluğa kapılıp sıkıntıya düşebileceğine dikkat çekmekte152, müminlere psikolojik destek anlamında telkinlerde bulunmaktadır. Çünkü psikolojik sıkıntı müminlerin inançlarını, dirençlerini ve inandıkları değerlere güvenlerini sarsacak, onları normal olmayan tutum ve davranışlara sürükleyebilecek tehlikeli bir durumdur. İnsan bu tehlikeli duruma düşmeye daima açıktır ve bu istidadı taşımaktadır.153 2.6. İyiliği Emretmek ve Kötülükten Sakındırmak Dini hükümlerin tebliği yönünden iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak oldukça önemlidir. Zaten genel olarak peygamberlerin gönderiliş sebeplerinden en önemlisi de budur. Hangi din olursa olsun her dinin temel hükümlerinden biri de iyilik yapmak ve insanları iyiliğe teşvik etmektir. Bunu A. 148 Necati, age, s. 154 Al-i İmrân, 196- 198 150 Nisa, 4/28 151 Enfal, 9/66 152 Maaric, 70/20, 21; Enfal, 9/26 153 Cebeci, agt, s. 218–219 149 69 Schimmel şu şekilde ifade etmiştir: “Ağacın gövdesi, iyilik yapma; dalları dürüstlük; yaprakları edebe riayet ve nefse hakimiyet; kökleri kelime-i şehadet; meyveleri marifettir.”154 Burada da ifade edildiği gibi iyilik iman ile birlikte, inanan her bireyin hayatında bulundurması gereken bir haslettir. Allah bu görevden başta peygamberler olmak üzere bütün inanan kimseleri belli oranda sorumlu tutmuştur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “O ümmi Peygamber’e uyanlar (var ya), işte o Peygamber, onlara iyiliği emreder. Onları kötülükten meneder. Onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar…”155 Hz. Peygamberin; hem fiili hem de sözlü uyarılarıyla İslam’ı tebliğ için, iyiliği emir, kötülükten alıkoyma konusu üzerinde durduğu görülmektedir. Bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Sizden bir kimse çirkin bir iş görürse onu eliyle değiştirsin, eğer buna gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalben nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”156 Bu nedenle ‘İyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak’ hususunda danışmanın görevi danışana problem çözümünde doğru ve yanlış hakkında bilgi vererek danışanın doğruyu seçmesine yardım etmektir. Zaten danışmanlıkta amaç bireyin doğruyu, iyiyi seçmesine yardım etmektir. 3. HZ. PEYGAMBER’İN DANIŞMANLIK VE REHBERLİK METOTLARI Hz. Peygamber danışmanlık görevini yerine getirirken yukarıdaki prensiplere uygun olarak bazı metotlar uygulamakta idi. Biz burada bu metotları ele almak istiyoruz. Bu noktada danışmana düşen görev bu metot ve teknikleri 154 A. Schimmel, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, (Çev. E. Demirli), Kabalcı Yay., İstanbul 2004, s. 15 155 Araf, 7/157 156 Müslim, İman, 20 70 tamamen uygulamak yerine, bunlardan ortama ve çevreye uygun olanları alıp, zamana ve çağa uyarlayarak, geliştirerek faydalanmaktır. 3.1.Çarpıcı Soruyla Muhatabı Hazırlama Günlük yaşantısında insanın aklında, merak ettiği konuların cevapları daha iyi yer almaktadır. Bu nedenle muhatabın konuyu daha iyi anlaması ve muhatabın aklında konunun daha iyi yerleşmesi için çarpıcı bir soru ile dikkatini konuya çekmek gerekir. Öğrenme ve öğretme gayesi ile sorulan ve onlara verilen cevaplar, soranın anlayışını kolaylaştırmak, kavrayışını arttırmak ve hatta ikna olmasına yardımcı olmak hedefini taşımaktadır. Ancak, sorular sorulur ve cevaplar verilirken, bıktırıcı olmadan, anlamayı ve giderek ikna etmeyi kolaylaştırıcı vasıtalardan, örneklerden yararlanmak mümkündür. İşte bu bahsedilen metot Kuran ve hadislerde sıkça görülen bir metottur. Hz. Peygamber vaaz ve nasihatte bulunurken muhatapları sıkmamak ve onların ilgilerini toplamak için onlara sorular yöneltirdi. Örneğin, “ Rasulullah bir gün sahabeye, - ‘Size oruçtan, namazdan ve sadakadan daha üstün bir ibadetin ne olduğunu söyleyeyim mi?’ diye sordu. Sahabe, - ‘Evet ya Rasulullah, söyle.’ dediler. Rasulullah, - ‘Araları bozulmuş iki kişiyi barıştırmaktır.’ dedi.”157 Burada Rasulullah fert ve toplum hayatının huzur ve mutluluğunu sağlayacak önemli bir konuyu açıklamış olmaktadır. Hz. Peygamber sadece araları bozulmuş iki kişiyi barıştırmanın ne kadar önemli olduğundan bahsetse idi belki de dinleyenlerin ilgisini bu kadar çekmeyecekti. Ama ‘Namaz, oruç ve sadakadan daha üstün bir ibadetin ne olduğunu söyleyeyim mi?’ sorusunu sorarak 157 Ebu Davud, edep, 50 71 dinleyicilerin zihninde ‘Acaba namaz, oruç ve sadakadan daha üstün biribadet nedir?’ merakını uyandırmış ve söyleyeceği sözün önemine işaret etmiş oldu. İşte dini danışman, danışanlarla ve toplumla ilişkilerinde, muhatapların zihnini uyanık tutmak için çeşitli sorular veya dikkat çeken ifadeler kullanmalıdır. Örneğin din eğitimcileri bir topluluğa bir konuyu anlatırken önce bir soru ile topluluğun dikkatini toplamalı daha sonra konuyu anlatmaya başlamalıdır. Yine konumuzla ilgili bir başka örnek şudur: “Hz. Peygamber’in veda hutbesinin bir bölümünde: - Ey müminler! Bugün hangi gündür?’ diye sordu. Ashab-ı Kiram, Efendimizin böylesine önemli bir günü bilmemesine imkân ve ihtimal vermediği için sustular ve bugüne yeni bir isim vereceğini zannederek beklediler. Ardından Efendimiz: - ‘Kurban günü değil mi canım.’diye cevapladı. Ashab: - ‘Evet’ diye cevap verdi. Daha sonra Hz. Peygamber tekrar: - ‘Bu ay hangi aydır?’ diye sordu. Ashab yine aynı düşünceyle sustu. Rasulullah: - ‘Niye susuyorsunuz, Zilhicce değil mi?’ diye ashabına baktı. Ashab: - ‘Evet, zilhiccedir.’ dediler. Resul-i Ekrem ashabını daha da şaşırtan bir soru ile devam etti: - ‘Bu içinde bulunduğumuz şehir hangi şehirdir?’ dedi. Ashab-ı kiram farklı bir cevap alacağı düşüncesiyle yine sessiz kaldı. Efendimiz: - ‘Burası Mekke değil mi?’ dedi. Ashab: - ‘Evet.’ dedi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem asıl söylemek istediği sözlerine başladı: 72 - ‘Kanlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız bu şehir içinde, bu ayda bugünün haram olduğu gibi, birbirinize haramdır. Muhakkak ki, siz Rabbinize kavuşacak ve o zaman yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekileceksiniz. - Ey insanlar! Aklınızı başınıza toplayınız da benden sonra birbirinizin boynunu vuracak şekilde sapıklığa düşmeyiniz.”158 buyurdu. Burada da görüldüğü üzere Hz. Peygamber çeşitli sorularla muhatapta merak uyandırmış ve böylece muhatabın dikkatini konuya çekmiştir. Danışmanda özellikle grup terapilerinde bu metodu uygulayarak muhataplarının zihinlerinin canlı kalmasını sağlayarak dikkatleri anlatmak istediği konu üzerine çekmiş ve amacına ulaşmış olur. 3.2. İhtiyaca Göre Cevap Verme İnsanların iç dünyaları, emir ve yasaklara karşı tutumları, ihtiyaçları birbirine göre farklılık arz eder. Bu nedenle insan bazen kendi ruh yapısına uygun düşmediği hissine kapılarak bazı emir ve yasakları görmezden gelebilirler. İşte Rasulullah da bireylerin bu içyapısını iyi bildiği için genellikle karşısındaki bireyin durumuna, ihtiyacına daha elverişli olanı tavsiye ederdi. “Meselâ bazen bir sahabi gelir, ‘amellerin hayırlısı nedir?’ diye sorardı. Rasulullah (sav) ona bir cevap verirdi. Başka zaman aynı soruyu soran başka birine ihtiyaçları birbirinden farklı olduğu için daha farklı bir cevap verirdi. Zira bunlardan biri hakkında, bir amelin, öteki hakkında da başka bir amelin daha hayırlı olduğunu bilirdi. Tabi Hz. Peygamber bu uygulamayı yaparken zaman ve mekânı da hesaba katardı.”159 Ashabdan biri bir gün Hz. Peygambere gelerek: 158 159 Buhari, ilim,9,37; fiten, 8; tevhid;24; edahi,5; megazi,77; hac,132; Müslim, kasame,29, 30 Buhari, Mevakitu’s- Salât, 6 73 ‘Müslümanlıkta en hayırlı iş hangisidir?’ diye sorduğunda Hz. Peygamber ‘Açı doyurman, tanıdığın ve tanımadığına selam vermendir?’160 buyurdu. Fakat başka bir zaman İbn Mesud aynı soruyu sorduğunda, Hz. Peygamber bu sefer ‘Vaktinde kılınan namaz, anne babaya itaat, Allah yolunda cihat.’161 buyurdu. Burada da görüldüğü üzere Hz. Peygamber aynı soruya muhatabın ihtiyacına göre ve dine uygun farklı cevaplar vermekte idi. Böylece kişinin ruh yapısına uygun verilen cevaplarla muhatabın dini yaşamadaki eksik kalan yanları tamamlamakta idi.162 Danışmanlıkta danışanın problemi, danışanda çatışma yaratan bir konu ile ilgilidir. Bu nedenle danışmana düşen görev bireyin bu ihtiyaç duyduğu konu hakkında bilgi vermek ve danışanın sorunu çözmesinde uygun olan çözümleri tavsiye etmektir. 3.3. Muhatabı Rencide Etmeden Tatlı Dille Uyarma Sahabe hata yapsa bile Hz. Peygamber hiçbir zaman hiçbir kimseyi rencide edecek söz, tavır ve davranışlarda bulunmamıştır. Eğer ashaptan biri yanlış bir harekette bulunursa umumî bir tarzda konuşarak, ‘Bazıları neden böyle yapıyor?’163 diye uyarır veya hoşnutsuzluğunu gösteren bir tavır takınırdı. “Hz. Peygamber, Zeynep validemizle evlendiği zaman arkadaşlarına düğün yemeği vermişti. Ziyafetten sonra sahabeler oturup konuşmaya başladılar. Vakit hayli ilerlediği halde davetliler kalkıp girmiyordu. Resûl-i Ekrem, ashabının dağılmasını istediği için kalkıp gidecekmiş gibi davrandı. Fakat kimse bundan bir şey anlamadı. Rasulullah’ın nezaketi kalkıp gitmelerini söylemeye engel oluyordu. Bunun üzerine Efendimiz kalkıp dışarı çıktı. Onunla birlikte ashabın bir kısmı da kalkıp evlerine gittiler. Rasulullah, Hz. Aişe’nin hücresine kadar gidip 160 Buhari, iman, 6 Buhari, Mevâkitu’s-Salât, 5, Edeb,1 162 M. Yaşar Kandemir, Örneklerle İslam Ahlakı, Nesil Yayınları- 2, İstanbul 1980, s.377- 380; Abdullah Özbek, Bir Eğitimci Olarak Hz. Peygamber, Esra Yay., Konya, s. 131- 135; 147-165 163 Ebû Davud, Edeb, 6 161 74 geri döndü. Baktı ki davetlilerden üç kişi hâlâ oturuyordu. Biraz sonra belki ne demek istediğini kavrayıp giderler düşüncesiyle tekrar dışarı çıktı. Sonunda onlar da kalkıp gittiler. Rasulullah bu anlayışsızlığa üzüldüğü halde yine de onları gücendirecek bir şey söylemedi.”164 Burada da görüldüğü üzere Hz. Peygamber hiçbir zaman kim olursa olsun muhatabını rencide etmemiş, uyarması gereken durumlarda ise tatlı dille uyarmıştır. “Bir gün Kureyş kabilesinden bir genç Hz. Peygamber’in huzuruna gelerek: - ‘Ya Rasulullah! Zina etmeme izin ver.’ dedi. Bu uygunsuz istekten sonra Ashab: - ‘Sus, sus.’ diye bu genci azarlayıp bağırdılar. Rasulullah ise sakin bir sesle delikanlıya: - ‘Yanıma gel otur.’ diye yer gösterdi. Sonra onunla sohbet etmeye başladı. Ve devam etti: - ‘Söyle bakayım, bir başkasının senin annenle zina etmesini ister misin?’ Genç: - ‘Yoluna feda olayım, hayır katiyen istemem.’ dedi. Efendimiz: - ‘Zaten hiç kimse annelerine böyle yapılmasını istemez.’ dedi ve devam etti: - ‘Bir başkasının senin kızınla zina etmesini ister misin?’ Genç: - ‘Hayır! Uğrunda öleyim ya Rasulullah, razı olmam.’ dedi. Bunun üzerine Rasul-i Ekrem: 164 Müslim, nikâh, 92, 93 75 - ‘Öyleyse hiç kimse kızlarıyla zina edilmesine razı olmaz’, buyurduktan sonra kız kardeşi, halası ve teyzesiyle zina edilmesine razı olup olmayacağını sordu.’ Her defasında genç: - ‘Yoluna feda olayım, hayır istemem.’ diye cevap veriyordu. Artık gencin hatasını kavradığını görünce Resul-i Ekrem elini bu gencin omzuna koyarak: - ‘Allah’ım bunun günahını affet, kalbini temizle ve uzuvlarını günah işlemekten koru.’ diye dua etti ve genç böyle şeylerle bir daha ilgilenmedi.”165 Burada da görüldüğü üzere Hz. Peygamber o gence zina için izin istemeye geldiğinde sert tavır ve davranışlarla karşılık verseydi veya sadece, ‘Zina haramdır!’ deyip bu isteğe karşı çıksaydı o genç belki de yanlış yola sapacaktı. Oysa Hz. Peygamber tatlı dili, duası, makul ve ikna edici sözleriyle o genci ikna ederek kötü yola sapmaktan alıkoydu. O’nun bu şefkat ve merhamet dolu tavrı davetinde, danışmanlık görevinde son derece başarılı olmasına katkı sağlamıştır.166 İşte danışman da, danışana her zaman tatlı dille hitap etmeli, danışanın eksikliği ne olursa olsun hiçbir zaman bunu muhatabın yüzüne vurmamalıdır. Çünkü yukarıda da bahsettiğimiz gibi danışman da sevgi, şefkat gibi duyguların bulunması onun insanların güvenini kazanmasına ve böylece danışanlarla daha samimi diyaloglar kurup problemlere daha kolay çözümler bulunmasını sağlar. 3.4. Temsil Metodunu Kullanma Hz. Peygamber konuşmalarında ve kendisine yöneltilen sorulara cevap verirken konuşmalarının ashabın zihninde daha kalıcı olması ve daha iyi anlaşılması için misallere yer vermiştir. 165 166 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 256-257 Geniş bilgi için bkz., Kandemir, age, s. 380- 386; Önkal, age, s.369- 372 76 Örneğin, şu hadis, temsil metodunun en güzel örneğidir: “Kur’an okuyan müminin misali portakal gibidir ki kokusu güzel, tadı da hoştur. Kur’an okumayan müminin misali de hurma gibidir. Kokusu yoktur, fakat tadı lezzetlidir. Kur’an okuyan münafıkların misali, kokusu güzel, fakat tadı acı olan fesleğen gibidir. Kur’an okumayan münafığın misali ise, kokusu kötü, tadı da acı olan Ebu Cehil kapuzu gibidir.”167 İşte bu hadiste dört temsil vardır: 1. Kur’an okuyan ve hayatına uygulayan mümin, kokusu ve tadı hoş olan portakala, 2. Kuran’ı okumayan mümin, tadı hoş ama kokusu olmayan hurmaya, 3. Kuran’ı gösteriş yapmak, insanları aldatmak için okuyan ama imanı olmayan münafık, kokusu güzel ama tadı acı olan fesleğene, 4. Hem Kuran’ı okumayan, hem de imanı olmayan müşrik kokusu kötü, tadı da acı olan Ebu Cehil kapuzuna benzetilerek temsil edilmiştir.Böylece insanların hali somut örneklere benzetilerek dinleyenlerin daha iyi anlaması sağlanmıştır. Çünkü ameller bir nevi nefislerin meyveleridir. Yine Hz. Muhammed müminleri Kur’an okumaya teşvik etmek için şöyle bir benzetme yapmıştır: “İçinde Kur’an (bilgisi) olmayan kişi, harab olmuş ev gibidir.”168 Burada da görüldüğü üzere Kuran’ı tanımayan ve ona hayatında yer vermeyen kimsenin hali harap olmuş eve benzetilerek kişinin Kuran’ın emir ve yasaklarına uygun bir yaşam sürmesi gerektiğinin önemine dikkat çekilmiştir. 167 Buhari, Et’ime, 30; Fedâilü’l-Kuran, 17, 36; Tevhid, 57; Müslim, salatu’l-misafirîn, 243; Davud, Edeb, 16; Tirmizi, Edeb, 79; Nesai, İman, 32; İbn Mace, Mukaddime, 16; Darimi, Fedail, 8; Ahmed b. Hanbel, C.4, s. 397- 404- 408. 168 Ahmed b. Hanbel C. 1, s. 223. 77 Böylece O; anlatmak istediği konuyu temsil metodu ile anlatarak konunun muhatapların zihninde daha kolay anlaşılmasını sağlamıştır.169 Dini danışman da gerek grup görüşmelerinde gerekse danışanla birebir ilişkilerinde bilgiyi bazen direk söylemek yerine temsil metodunu kullanarak konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir. 3.5. Tartışma Metodunu Kullanma Gerek Kuran’ı Kerim’de, gerekse Hz. Peygamber’in vaaz ve nasihatlerinde kullanılan danışmanlık metotlarından bir tanesi de tartışma metodudur. bahsettiğimiz tartışmadan kasıt, bir konuya değişik açılardan bakabilme gücünün kazandırılmasıdır. Yani istişare etmektir. Ancak tartışma metodunun uygulanabilmesi için her iki tarafın da konuyla ilgili bilgi sahibi olması gerekmektedir. Nitekim Kuran’ı Kerim’de bazı ayetlerde bu konuya dikkat çekilmiştir.170 “Ey Muhammed! Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel sözle davet et. Onlarla en güzel şekilde tartış,”171 ayetiyle de eğitimde ve danışmanlıkta tartışma metodunun etkili olacağı vurgulanmıştır. Hz. Muhammed tartışma metodu ile ashabını eğitmeyi hedeflemiştir. Zaman zaman ashabı ile tartışarak onların eğitimine katkıda bulunmuştur. Tabi bu tartışma metodu hiçbir zaman körü körüne, delilsiz bir tartışma metodu olmamıştır. Tartışma anında bilgiye, delile, Kitab’a uygun bir metod kullanılmıştır. İster ashabıyla olsun, ister müşrik ve Ehli kitap’la olsun, Hz. Muhammed bu konuya çok önem vermiştir. Mesela putlara tapmayı, atalarından gördüklerinin söyleyen Mekkelilere Kuran deyimi ile ‘ya atalarınız yanlış yolda 169 Geniş bilgi için bkz., Özbek, age, s. 165- 175; Kandemir, age, s. 397-401 Bkz. Ali İmran, 3/66; Hac,22/3 171 Ankebut, 29/46 170 78 iseler, yine mi onları izleyeceksiniz?’172 diyerek, onları önceden edinmiş oldukları bilgilerin üzerinde şüpheci bir anlayışla tekrar düşünmeye çağırmıştır.173 Hz. Muhammed’in danışmanlık metoduna baktığımızda zaman zaman bu metodu kullandığını görürüz. Mesela, “Hz. Muhammed Bedir esirlerine yapılacak olan muameleyi ashabı ile istişare etmiştir. Rasulullah ashabına: - ‘Esirler hakkında ne düşünüyorsunuz?’ diye sorar. Hz. Ebu Bekir: - ‘Ey Allah’ın Rasulü! Şu insanlar amca, akraba ve kardeş çocuklarıdır. Ben onlardan fidye almayı uygun görüyorum. Onlardan alınan bu fidye, bizim için bir kuvvet unsuru olur. Umulur ki bir gün Allah, onlara da hidayet verir ve bize yardımcı olurlar.’ dedi. Hz. Muhammed: - ‘Sen ne düşünüyorsun Ey Hattab’ın oğlu?’ der. Hz. Ömer: - ‘Vallahi ben Ebu Bekir’in fikrinde değilim. Fakat bana, falancanın ( Hz. Ömer’in akrabası) boynunu vurmak üzere müsaade etmeni, Ali’ye Akil İbn Ebi Talib’in; Hamza’ya kardeşin falanın boynunu vurmasına izin vermeni münasip görüyorum. Ta ki Allah; müşriklere karşı, kalbinizde müsamaha ve yumuşaklığın bulunmadığını bilsin!...’ Abdullah İbn Revaha: - ‘Ey Allah’ın Resulü! Sen odunu bol bir vadidesin. Vadiyi ateşle tutuştur, sonra onları oraya at.’ der. Hz. Muhammed ilk önce hiçbirine cevap vermeden kalkıp odasına gider. Dışarıdakilerden bazıları, - ‘Rasulullah Ebu Bekir’in görüşünü uygun buldu.’ der. Bir kısmı da - ‘Ömer’in görüşünü kabul etti’ der. Diğerleri de Abdullah İbn Revaha’nın sözünü uygun bulduğuna dair tahminde bulunurlar. Derken Hz. Muhammed odasından çıkar ve şöyle hitap eder: 172 173 Bakara, 2/180 Geniş bilgi için bkz., Özbek, age, s.175- 185 79 - ‘Şüphesiz Allah, bazı insanların kalbini kaymaktan daha yumuşak hale getirir ve gerçekten Allah, bazı insanların kalbini taştan daha katı hale getirir.’ Ve şöyle devam eder: - ‘Sen Ey Ebu Bekir: ‘ Bana tabi olan şüphesiz bendendir, bana isyan eden ise muhakkak ki sen çok bağışlayıcı ve çok rahmetlisin.’ diyen Hz. İbrahim gibisin.’ - ‘Yine sen Ey Ebu Bekir: ‘ Şayet onlara azab edersen, şüphesiz ki onlar da senin kullarındır. Şayet onları affedersen, muhakkak ki, sen Azim ve Hakim’sin’ diyen Hz. İsa gibisin.’ - ‘Sen de Ey Ömer: ‘Ey Rabbimiz onların mallarını mahvet ve kabirlerini de şiddetle sık ki, çünkü onlar acıklı azabı görmeyince inanmazlar.’ diyen Hz. Musa gibisin.’ - ‘Sen Ya Ömer: ‘ Rabbim, yeryüzünde canlı bir tek kâfir bırakma.’ diyen Hz. Nuh gibisin. der.”174 Burada da görüldüğü üzere ashab Hz. Muhammed’e görüş ve düşüncelerini açıkça belirtmiştir. Hz. Muhammed de bu görüş ve düşünceler arasından en uygun ve en faydalı olanı seçmiştir. Hz. Muhammed ashabına düşünme ve tartışma konusunda büyük serbestlik tanımıştır. Bu sebepten anlamadıklarını rahatça sorabilmişlerdir. Bilhassa tecrübeye dayalı çeşitli iş konularında ‘Siz dünya işlerini daha iyi bilirsiniz.’175 diyerek hür düşünmeyi ve araştırmayı teşvik etmiştir. Danışman da danışmanlık faaliyetlerinde gerek tartışma metodu ile gerekse istişare ile danışanla karşılıklı işbirliği içerisinde olmalıdır. Danışan, görüş ve düşüncelerini rahatça dile getirebildiği bir psikoterapi ortamında danışana daha çok güven duyar ve kendini daha rahat ifade eder. Corey’ın da 174 175 Ahmed b. Hanbel, C.3, s.243 Müslim, Fedâil, 141 80 söylediği gibi “psikolojik danışma, danışman ve danışanın birlikte çözüm üretmelerini içeren bir işbirliği sürecidir. Belki de etkili psikolojik danışmanın önemli özelliklerinden biri de psikolojik danışma ilişkisi içerisinde var olmasıdır.”176 3.6. Yaparak ve Yaşayarak Öğrenme Metodu İnsanın bir şeyi öğrenebilmesi için öğrenme sürecinde aktif olması gerekmektedir. Yani birey tecrübeye dayalı konuları daha iyi kavrar. Nitekim Hz. Peygamber’in de danışmanlık metodu teorikten çok pratiğe dayalıdır. Ashap’ta öğrenme konusunda büyük bir hırsın olması uygulamak ve öğrenmek için Hz. Peygamber’den sürekli bilgi öğrenmek istemelerine sebep olmaktaydı. Bütün bunların yanı sıra İslam dininde namaz, hac gibi uygulamaya yönelik yani pratiğe dayalı ibadetlerin de yer alması bu metodun daha çok kullanılmasına sebep olmaktaydı. Konuya Hz. Peygamber’den örnek verecek olursak: “Ebu Hureyre’nin naklettiğine göre, bir gün Hz. Muhammed Mescidin kenarında otururken adamın biri mescide girer ve namaz kılar. Sonra gelip Hz. Muhammed’e selam verir. Hz. Muhammed bu selama, - ‘Senin üzerine de Allah’ın selamı olsun!’ diye mukabelede bulunur. Ve şöyle devam eder: - ‘Dön namazını (yeni baştan) kıl; çünkü namaz kılmış olmadın’ der. Adam namazı kılar gelir; fakat yine olmadığını belirtir. Üçüncü sefer adam: - ‘Bana öğret Ey Allah’ın Resulü’ der. Hz. Muhammed öğrenme isteği iyice artan bu şahsa şöyle bir açıklama yapar: - ‘Namaza kalktığın zaman tam bir abdest al, sonra kıbleye yönel, tekbir al, sonra Kuran’dan bildiğini oku, sonra tam bir ruku yap, sonra iyice doğrul, 176 Corey, age, s. 5 81 sonra tam bir secde et, sonra otur, sonra bütün namazlarında böyle yap. Böyle yaparsan namazın tamam olur, bir eksiklik yaparsan namazın olmaz.”177 Burada da görüldüğü üzere namaz ibadeti hem teorik hem de pratik bir ibadet olduğu için haliyle öğrenme metodunda pratiğe dayalı bilgi verilmek zorundadır. Bu nedenle Hz. Peygamber bu kişiye namazın kılınış şeklini bizzat yaşayarak öğreterek bu kişinin zihninde daha kalıcı olmasını sağlamıştır.178 Danışman da bazen muhatabına teorik bilgilerden ziyade pratik bilgiler vererek danışanın konuya katılımını ve böylece muhatabın konuyu daha iyi kavramasını sağlamış olur. 3.7. Güzel Ahlâk ve Örnek Bir Yaşayışa Sahip Olarak Öğretme Metodu Öğretme ve öğrenme metotlarından bir tanesi de örnek olarak öğretme metodudur. Hz. Peygamber bazı konularda hiçbir şey söylemeden direk yaşantısı, hal ve hareketleriyle ashabına örnek olarak gereken rehberliği yapmıştır. Hz. Peygamber gerek güzel ahlakta gerekse İslâmî açıdan örnek yaşantıda en önde gelen şahsiyetti. O İslam’ın emrettiği ve nehyettiği prensiplere büyük bir titizlikle riayet eder, şüpheli şeylerden devamlı kaçınır, farzları ve nafileleriyle ibadetlere gereken itinayı gösterirdi. O, her türlü iyi ahlaka sahip, her türlü çirkin davranış ve huylardan uzaktı, sabırlı ve azimliydi. ‘Andolsun Allah’ın elçisinde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmaya inanan ve Allah’ı çok anan kimseler için, (uyulacak) en güzel örnek vardır. (Savaşta sebat, güçlüklere dayanma, azim ve irade, üstün ahlâk hep ondadır)’179 ayetinde de ifade edildiği gibi dini yaşamada en güzel örnek Hz. Peygamber’dir. 177 Buhari, Eyman, 15; Tirmizi, İstizan,4; İbn Mace, İkame, 72 Özbek, age, s. 221–232 179 Ahzab, 23 178 82 Yine Hz. Peygamber,“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”180 buyurmuştur. Yani O eşsiz bir ahlâka sahip olduğu için O’nun rehberlik yönünü bugün devam ettirmeye çalışan dini danışmanlar da O’nun gibi bir ahlâka sahip olmalıdır. Hz. Muhammed’i tebliğinde muvaffak kılan, o zor ve çetin günlerde az da olsa bazı insanların imana girmelerini sağlayan en önemli sebep O’nun örnek yaşayışıdır. Çünkü insanlar fıtrat itibariyle örnek aldıkları kimselerin sözleri ve davranışlarıyla tutarlı olmasını istemekte ve beklemektedirler. Hz. Peygamber ve ashabının fiil ve sözleri birbirini her zaman tasdik etmekte idi. Onların bu durumu İslam’a yapılan fiili ve tatbiki bir davetti. Zaten onların başarısının sırrı da burada gizli idi. Abdullah İbn Mesud bu durumu şu şekilde ifade etmiştir: “Bizden bir adam on ayet öğrendiği zaman, bu ayetlerin manalarını ve bu ayetlere göre nasıl yaşayacaklarını öğrenmeden diğer ayetlere geçmezdi.”181 Danışmanın danışana yapmasını tavsiye ettiği şeyleri kendi hayatında da uyguluyor olması gerekmektedir. Yani danışman, danışan için iyi bir model olmalıdır. Eğer danışmanın söyledikleri ile uyguladıkları birbirine aykırı olursa bu durum danışanın, danışmanına güvensizlik duymasına sebep olur. Ve güvensizlik de danışanın probleminin çözümünde engel olur. ‘Danışman model olduğu için danışana yarar da sağlayabilir zarar da.’182 Sonuç olarak bu metotlar bizzat Hz. Peygamber tarafından kullanılmış ve İslam’ı tebliğ görevi başarılı bir şekilde tamamlanmıştır. Bunun en güzel göstergesi İslam’ın bugüne kadar bozulmadan ulaşmasıdır. İşte bu noktada danışman bu metotlardan danışanın durumuna uygun olanları alıp, zamana ve çağa uyarlayarak, geliştirerek kullanmalı ve kendisini her 180 Muvatta, Hüsnü’l-hulk, 1 A. Kerim Zeydan, İslâm’da Davet ve Tebliğ, Hisar Yay., s. 680 182 Corey, age, s. 22 181 83 an dine ve çağa uygun olarak yenilemelidir ki, görevini yerine getirirken daha çok başarılı olabilsin ve dinin evrensel olma, her çağa uyma özelliğini ortaya koyabilsin. 84 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM SONUÇ VE ÖNERİLER İnsan yaratılışı itibariyle inanma ihtiyacı ve eğilimi içerisindedir. Bu eğilim, aile ve çevre gibi çeşitli faktörlerin etkisi ile dini inanca yönelir. Zaten dünya var olduğundan beri Allah her topluma bir din ve bu dinin rehberi olarak da bir peygamber göndermiştir. Bu dinle birlikte Allah insanlara bir takım görevler yüklemiştir. Din duygusu ve inanma ihtiyacı duygusu bireyin yaşamında çok büyük bir öneme sahiptir. Çünkü din, bireyin gerek kendini gerçekleştirmesinde, olumlu bir kişilik oluşturmasında, gerekse hayatı anlamlandırmasında büyük bir yere ve öneme sahiptir. Bunun yanı sıra bireyde ilk çocukluk döneminden itibaren her an dine ve dini bilgilere, yorumlara karşı bir merak ve ilgi vardır. Küçük yaşlarda somut ve basit kavramlarla dine yönelmeye başlayan birey, ilerleyen zamanlarda ergenlik döneminde somuttan soyuta doğru bir geçiş yaparak dine karşı şüphe, tereddüt ve sorgularla yaklaşarak bir öğrenme eğilimi içerisine girer. Orta yaş döneminde sorgulama yerini söyleneni kabullenmeye bırakır. Birey etrafından, din görevlilerinden edindiği dini bilgileri sorgulamadan kabul ederek uygulamaya çalışır. Yaşlılık döneminde ise birey dine daha çok yönelme gereği duyar. Fakat bazı durumlarda birey, dinle ve dini yaşayışla ilgili gerek zamanın, şartların ve çevrenin sürekli değişim içerisinde olmasından, gerekse bilgi eksikliğinden dolayı bazı sorunlarla karşılaşır. Ve bunlara çözüm bulmak için dini bilen uzmanlara danışma ihtiyacı hisseder. Bazen de, dinle ilgisi olmayan ve dini bilgilere vakıf olmayan falcılara, büyücülere veya cahil kimselere başvurabilmektedir. Haliyle de yanlış davranışlar içine girebilmektedir. 85 Bu durum dini doğru yaşamak isteyen fakat yeterli bilgilere sahip olmayan, sorunlar karşısında çıkmaza düşen bireyler için büyük bir tehlike arz etmektedir. İşte bu noktada işinin ehli olan dini danışman ve rehberlere ihtiyaç duyulmaktadır. Burada sorumluluk daha çok toplumda din hizmetlerini yürüten kurumlara ve buralardan yetişen ve görev yapan danışmanlara düşmektedir. Bizim toplumumuzda bireyler din eğitimini ilk olarak örgün eğitimden, daha sonra da yaygın eğitimden karşılamaktadırlar. Din eğitiminin örgün kısmını üstlenen İlahiyat Fakülteleri ve İmam Hatip Liseleri öncelikle mesleğinde ehil ve dini bilgilere vakıf olan, formasyon sahibi, içinde yaşadığı toplumun kültürüne ve güncel olaylardan haberdar olan dini danışmanlar yetiştirmelidir. Yine din eğitiminin yaygın kısmını üstlenen DİB, Kuran Kursları ve camilerde aynı şekilde mesleğinde ehil, dini bilgilere vakıf, toplumun kültür yapısından ve güncel konulardan haberdar, muhatapların ihtiyaçlarına cevap verecek niteliklere sahip elemanlar görevlendirmelidir. Nitekim ilk dini danışman ve rehber olan, vahiyle bilgilendirilen Hz. Peygamber, İslam’ı tebliğde uyguladığı metot ve prensiplerle İslam’ın bugüne kadar bozulmadan gelmesinde başarı sağladığı için günümüz dini danışmanlarına en önemli örnektir. Sonuç olarak günümüzde dinin evrensellik özelliğini kaybetmeden, yaşanılabilir ve doğru bir dini yaşantı ortaya koyma, çağın sorunlarına dine ve zamana uygun çözümler getirebilme görevini üstlenen dini danışman ve rehberler, bir nevi Peygamber mesleğinin varisleri oldukları için çok mukaddes bir görev üstlenmektedirler. Bu mukaddes mesleği en iyi şekilde yerine getirmek için Hz. Peygamberi de örnek alarak, çağa ve dine uygun gerekli metot ve prensiplerden yararlanmaları gerekir. 86 BİBLİYOGRAFYA ADLER, Alfred, Understanding Human, New York, Greenberg Publishers, Inc. 1927 AHMED İbn Hanbel, (241/ h), Müsned, I-VI, Mısır, 1313/ 1895 ALLPORT, Gordon W. , Birey ve Dini, Çev. B. Sambur, Elis Yay., Ankara 2004 ALTAŞ, Nurullah, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Hastanelerde Dini danışmanlık Hizmetleri (Türkiye Uygulaması Üzerine Bir Araştırma), Ankara 2000, C.39 ALTAŞ, Nurullah, Dini Danışmanlığın Teorik Temelleri, AÜİF Dergisi, C. 41, Ankara 2000 ARMANER, Neda, Din Psikolojisine Giriş, Ankara 1980, C. 1 ASLANTÜRK, Zeki, Araştırma Metod ve Teknikleri, İFAV Yay., İstanbul 1999 AŞIKOĞLU, Nevzat Yaşar, “Din Hizmetlerinin Sunumunda Alternatif Yöntem: Dini Danışmanlık”, 1. Din Hizmetleri Sempozyumu içinde, Ankara 2008, C.2 BAHADIR, Abdülkerim, İnsanın Anlam Arayışı ve Din, İnsan Yayınları, İstanbul 2002 BAYRAKTAR, M. Faruk, İslam Eğitiminde Öğretmen- Öğrenci Münasebetleri, MÜİF Yay., İstanbul 1984 BERSOFF D. N., KOEPPL P., Ethics and Behavior, The Relation Between Ethical Codes and Moral Principles, 1993 BUDAK, Selçuk , Psikoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yay., Ankara 2000 BUHARİ, Ebu Abdullah b. İsmail (256/ 869), Cami’u’s- Sahih, I-VIII, İstanbul 1315/ 1897 BULUT, Aytekin, Din Eğitiminde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Ankara 2002 87 CEBECİ, Suat, “Din Eğitiminde Rehberlik ve Psikolojik Destek”, Avrupa Birliğine Giriş Sürecinde Türkiye’de Din Eğitimi ve Sorunları Sempozyumu içinde, İstanbul 2002 CERTEL, Hüseyin, Kuran’da İnsan, Tuğra Matbaası, Isparta 2000 CERTEL, Hüseyin, Neden Tasavvuf (Tasavvufa Yönelişte Etkili Olan Psiko- Sosyal Faktörler), Akademik Araştırmalar Yay., Erzurum 1998 CORAY, Gerald, Psikolojik Danışma, Psikoterapi Kuram ve Uygulamaları, Çev. Tuncay Ergene, Mentis Yay., Ankara 2008 DAM, Hasan, “Yaygın Din Eğitimine İlişkin Bazı Temel Sorunlar ve Çözüm Önerileri”, Türkiye’de Yüksek Din Eğitimi Sorunları, Yeniden Yapılanması ve Geleceği Sempozyumu içinde, Isparta 2003 EBU DAVUD, Süleyman b. Eş’as es- Sicistani, (275/ 888), es- Sünen, IV; Humus 1394/ 1974 ERDUR, Baker, Özgür, Evrim Çetinkaya, “Etik: Davranışta Kırılma Noktası”, Gelişen Psikolojik Danışma ve Rehberlik içinde, (Ed. Ragıp Özyürek, Fidan Korkut, Owen, Dean W. Owen) EKŞİ, Halil, “Din Eğitimi, Gençlik ve Kişilik”, (Ed.) Hayati Hökelekli, Gençlik Din Ve Değerler Psikolojis i içinde, Dem Yay., İstanbul 2006 ERDEM, Hüsameddin, Ahlâk Felsefesi, Hü-Er Yayınları, Konya 2002 GÖCEN, Gülüşan, “Dini İnanç ve İbadetin Kendini Gerçekleştirme ile İlişkisi’, (Ed.) Hayati Hökelekli, Gençlik Din Ve Değerler Psikolojisi içinde, Dem Yay., İstanbul 2006 GÜNAY, Ünver, Din Sosyolojisi, İnsan Yay., İstanbul 2000 HAMİDULLAH, Muhammed, İslam Peygamberi, 2. Bsm., Çev: M. Said Mutlu- Salih Tuğ, İstanbul 1966- 1969, C. 1 HÖKELEKLİ, Hayati, Din Psikolojisi, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2005 İBN ABDİ’L- BERR, Câmi’u Beyâni’l- İlm, Medine, 1978, C.1 İBN MACE, Sünen, I-II, Kahire, 1372/ 1952 88 KANDEMİR, M. Yaşar, Örneklerle İslâm Ahlâkı, Nesil Yayınları-2, İstanbul 1980 KARAÇOŞKUN, M. Doğan, “Din Hizmetlerinde Psikolojik Formasyon Yeterliliğinin Önemi ve İlahiyat Fakültelerindeki Psikoloji Eğitimi Üzerine Görüş ve Öneriler”, Türkiye’de Yüksek Din Eğitimi Sorunları, Yeniden Yapılanması ve Geleceği Sempozyumu içinde, Isparta 2003 KARAMAN, Fikret, Hz. Muhammed (a.s.)’ın Evrensel Tebliğ Metodu ve İman Aksiyonu, Elazığ 1994 KARATAŞ, Birgül, Araştırma Teknikleri, İstanbul 1984 KEPÇEOĞLU, Muharrem, Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Ankara 1996 KRECH, David - ,CRUTCHFİELD Richard S. , Sosyal Psikoloji, Çev. E. Güngör, Ötüken Yay., İstanbul 1980KUZGUN, Yıldız, Rehberlik ve Psikolojik Danışma, ÖSYM Yay., Ankara 1995 KORKUT Fidan - Owen, “Psikolojik Danışma Alanında Meslekleşme ve Psikolojik Danışman Eğitimi: ABD, Avrupa Birliği Ülkeleri ve Türkiye’deki Durum”, Gelişen Psikolojik Danışma ve Rehberlik içinde, (Ed. Ragıp Özyürek, Fidan Korkut, Owen, Dean W. Owen), Nobel Yay., Ekim 2007, C. 1 KÖYLÜ, Mustafa, Psiko- Sosyal Açıdan Dini İletişim, Ankara Okulu Yay., Ankara 2002 KULA, Naci, “Gençlik Döneminde Kimlik ve Din”, (Ed.) Hayati Hökelekli, Gençlik Din Ve Değerler Psikolojisi içinde, Dem Yay., İstanbul 2006 KUZGUN, Yıldız, “Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık”, ÖSYM Yay. Ankara 1995 KÜÇÜK, Abdurrahman, TÜMER, Günay, Dinler Tarihi, Ocak Yay., Ankara 1997 MALİK b. Enes, Muvatta, I-II, Kahire, 1951 MEHMEDOĞLU, Ali Ulvi, Kişilik ve Din, DEM Yay., İstanbul 2004 MEVLANA, Divan-ı Kebir, (Çev. A. Gölpınarlı), Kültür Bakanlığı, Ankara 1992 MÜNAVÎ, Feyzu’l-Kadîr, IV 89 MÜSLİM, Ebu’l- Hüseyin b. El- Haccac (261/ 874), Camiu’s- Sahih, IVIII, İstanbul 1911 NASR, S. H., Science and Civilisation in İslam, İslamic Texts Society, Cambridge 1987 NECATİ, M. Osman, Kuran ve Psikoloji, (Çev.Hayati Aydın), Fecr Yay., Ankara 2004 OK, Üzeyir, ‘Dinsel Danışmanlığın Teorik Çatısı’, AÜSBE, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2003 ÖNAL, Mehmet, Peygamberliğin Lüzumu ve Bireysel Rehberlik Yönüyle Hz. Muhammed, Yargı Yay., Ankara 2008 ÖNKAL, Ahmet, Rasûlullah’ın İslâm’a Davet metodu, Esra Yay., Konya 1999 ÖZBEK, Abdullah, Bir Eğitimci Olarak Hz. Peygamber, Esra Yayınları, Konya PEDERSEN, P., A Handbook for Develoving Multicultural Awareness (3rd ed.) Alexandria, VA: American Counseling Association, (2000) PEKER Hüseyin, Din Psikolojisi, Samsun 2000 PEKER, Hüseyin, Olumlu Şahsiyet Özellikleri ve Din, OMÜİF Dergisi, S.1, Samsun 1986 SARNOOF A., Mednich Hotard R., Polio, Elizabeth F., Loftus, et- Te’allüm ( Trc: Muhammed İmamüddin İsmail), Necati Beyrut, Darü’ş- Şurûk, 1981 SAMBUR, Bilâl, İslam’ın Aktüel Değeri, Katkı Yayınları, Ankara 2007 SCHİMMEL, A., Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, (Çev. E. Demirli), Kabalcı Yay., İstanbul 2004 SELÇUK, Mualla, “Din Hizmetlerinde Rehberlik ve Dini Danışmanlık", (Ed.) Cemal Tosun, Din Hizmetlerinde İletişim ve Halkla İlişkiler içinde, AÖF Yay., Eskişehir 2006 90 SEYİDOĞLU, Halil, Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı, Güzem Yay., İstanbul 1997 SMİTH, M. - Bell, W. J. Winslade, Privacy, Confidentialty, and Privilege in Psychoterapeutic Relationships, America Journal of Orthopsychiatry SUE, D.W., D. Sue, Counseling the Culturally Diverse, Theory and Practice (4th ed.) New York: Wiley (2003), ŞENTÜRK, Habil, Din Psikolojisi , Isparta 2008 ŞENTÜRK, Habil, Eğitim Psikolojisi, Isparta 2003 ŞENTÜRK, Habil, İslami Hayatın Psikolojik Temelleri, Isparta 2008 TAN, Hasan, Psikolojik Yardım İlişkileri, MEB Yay., İstanbul 1989 TİRMİZİ; Ebu İsa Muhammed b. İsa (279/ 892), Sünen, I-V, Mısır 1965 YAVUZ, Kerim, “Günümüz Din Eğitimi”, Çukurova Üniv. İlahiyat Fakültesi Yay., S. 1 YAZIR, M. Hamdi, Hak Dini Kuran Dili, Çelik- Şura Yay., İstanbul, C.1 YEŞİLYAPRAK, Binnur, “Türkiye’de Psikolojik Danışma ve Rehberlik Alanının Gelişiminde Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneğinin Yeri ve Önemi”, Gelişen Psikolojik Danışma ve Rehberlik içinde, (Ed. Ragıp Özyürek, Fidan Korkut, Owen, Dean W. Owen), Nobel Yay., Ekim 2007, C. 1 ZEYDAN, A. Kerim, İslâm’da Davet ve Tebliğ, Hisar Yay http://www.sosyalsiyaset.com/documents/yetistirme_yurtlari.htm 91 ÖZGEÇMİŞ Kişisel Bilgiler Adı ve Soyadı: Feyza Kahvecioğlu Karaca Doğum Yeri: Isparta Doğum Yılı: 01. 01. 1984 Medeni Hali: Evli Eğitim Durumu: İlkokul: Isparta Fevzipaşa İlkokulu (1991- 1996) Ortaokul ve Lise: Isparta Anadolu İmam Hatip Lisesi (1996-2002) Lisans: Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (20022006) Yabancı Dil: İngilizce İş Durumu: Kuran Kursu Öğreticisi 92