Untitled - Mustafa İsmail Bağdatlı

advertisement
T.C
SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI
YÜKSEK LİSANS TEZİ
DİN HİZMETLERİNDE DİNİ DANIŞMANLIK VE REHBERLİK
DANIŞMAN
Doç. Dr. Habil ŞENTÜRK
HAZIRLAYAN
Feyza KAHVECİOĞLU KARACA
0630206194
ISPARTA-2010
ÖNSÖZ
İnsanlar yaratılış itibariyle hayatının her döneminde inanma ihtiyacı
içerisindedirler. Ve bu inanma ihtiyacı ile birlikte birey dine yönelmektedir.
Çünkü din bireyin yaşamında gerek kişiliğinin oluşmasında, gerek bireyin kendini
gerçekleştirmesinde, gerekse hayatı anlamlandırmasında büyük bir boşluğu
doldurmaktadır.
Bu nedenle dine yönelen birey, zaman ve şartların değişmesi, bireyin
kişilik özellikleri gibi birçok sebeple dini yaşamada çeşitli ve sorunlarla
karşılaşmaktadır. Bu sorunları ve problemleri çözmek için de bir dini danışmana
başvurma ihtiyacı hissetmektedir. Fakat bazen muhatap olduğu dini danışman,
falcılık, büyücülük gibi aslında dinle ilgisi olmayan ve dinin hoş karşılamadığı
alanlarla ilgilenen kişiler olabilmektedir. Bu kişiler bireye dinle alakası olmayan
çözümler getirebilmekte ve haliyle bireyin dini yaşantısı yanlış bir şekilde
şekillenebilmektedir.
Görüldüğü üzere günümüzde sağlıklı bir dini yaşayışta önemli bir yere
sahip olan dini danışmanlık konusunu ele almak istedik.
Çalışmamıza, psikolojik danışma ve rehberlikteki amaçlar ve ilkeler ile
ilgili kısa bilgiler vererek başladık. Yine din, inanma ihtiyacı, din- birey ve dinkişilik ilişkisi ve din hizmetlerinden de kısaca bahsettik.
Birinci bölümde din eğitiminin öneminden, dini danışmanlığa duyulan
ihtiyaçtan, dini danışmanların uyması gereken metot ve prensiplerden, hayatı
anlamlandırmada dini danışmanlığın yeri ve öneminden ve dini danışmanlığı
yapacak olan kişilerde bulunması gereken vasıflardan bahsettik.
İkinci bölümde ise dini danışmanlığın ilk temsilcisi olan Hz Peygamber’in
dini danışmanlık metot ve prensiplerinden bahsettik.
Çalışmam esnasında yaptıkları yardımdan dolayı danışman hocam Habil
Şentürk’e ve Hüseyin Certel, Bilal Sambur hocalarıma teşekkürlerimi arz ederim.
Feyza Kahvecioğlu Karaca
Isparta- 2010
ii
ÖZET
DİN HİZMETLERİNDE DİNİ DANIŞMANLIK VE REHBERLİK
Feyza Kahvecioğlu Karaca
Süleyman Demirel Üniversitesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü
Yüksek Lisans Tezi, 92 Sayfa, Nisan 2010
Danışman: Doç. Dr. Habil ŞENTÜRK
Dini doğru bir şekilde yaşamada büyük bir öneme sahip olan dini
danışmanlık ve rehberlik konusunu ele almak istedik. İslam dininde dini
danışmanlık ve rehberlik olarak konuyu sınırladık.
Çalışmamıza psikolojik danışma ve rehberlik ile ilgili kısa bilgiler vererek
giriş yaptık.
Bireyin yaşamının her evresinde inanma ihtiyacı sebebiyle din eğitimine,
din hizmetlerine, doğru bir dini yaşayış için danışma ihtiyacına, dini
danışmanların uyması gereken ilke ve metotlara, Kuran ve sünnette dini
danışmanlığın yeri ve önemine yer verdik.
Araştırma sonucunda da bireylerin dini doğru bir şekilde yaşama
isteğinden dolayı dini bilgilere ihtiyaç duyduklarında başvurdukları dini
danışmanların yeteri kadar donanımlı olmaları gerektiği, bunun için özellikle Hz.
Peygamber’i örnek almalarının önemini ortaya koyduk.
Sonuç olarak dini doğru bir şekilde yaşayan ve hayatı anlamlandıran
bireylerin, dini danışmanlar ve bu danışmanların uyguladıkları prensip ve metotlar
sayesinde bunu daha kolay başarabileceklerini söyleyebiliriz.
Anahtar Kelimeler: Psikolojik Danışma, Rehberlik, Din Hizmetleri, Dini
Danışma, Dini Danışman
iii
ABSTRACT
RELIGIOUS SERVICES AND QUIDANCE IN THE RELIGIOUS
SERVICES
Feyza Kahvecioglu Karaca
Suleyman Demirel University, Departman of Philosophy and Religion
Master of Arts, 92 Pages, April 2010
Supervising Professor: Doç. Dr. Habil ŞENTÜRK
We desired to search the issue that religious counselling and guidance in
having a great importance to correct a religious life. We limited the subject as a
religious counselling and guidance in İslam. We limited the issue as “Religious
Counselling and Guidance in Islam”.
We started our work with brief information which was related
psychological counseling and guidance.
We search that the issue of, religious education and religious services
because of individuals need theese at every stage of their lifes, counsultation
needs to having correct a religious life, principles and methods which religious
counsellor must comply with and the importance of religious conselling in Quran
and the Sunna.
We considered necessary, religious consellors should take an example by
our Prophet because of the desires of individuals to having correct a religious life
in result of investigation, religious consellors should develop theirselves in case
they don’t apply to magicians and fortune tellers who haven’t any true religious
informations and non competent in his religious conselling
As a result (we found at the end of the search) individuals who put into
religious practices correctly and give meaning to life, will achieve this by means
of counsellors and their rihgt principles and methods.
Key Words: Psychological Counselling, Quidance, Religious Services,
Religious Counsellor, Religious Counselling.
iv
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ ................................................................................................................... ii ÖZET ..................................................................................................................... iii ABSTRACT........................................................................................................... iv İÇİNDEKİLER ....................................................................................................... v GİRİŞ ...................................................................................................................... 1 1. KONU VE PROBLEM ....................................................................................... 2 1.1.Konu İle İlgili Yapılan Çalışmalar ................................................................ 3 2. AMAÇ VE ÖNEM ............................................................................................. 5 3. YÖNTEM ........................................................................................................... 5 4. KAVRAMSAL ÇERÇEVE ................................................................................ 6 4.1. Dinin Anlamı ve Fonksiyonları ................................................................... 6 4.2. Din- Birey ve Kişilik İlişkisi ........................................................................ 7 4.3. Rehberlik ve Psikolojik Danışma................................................................. 8 4.4. İnsani Bir İlişki Olarak Rehberlik ve Psikolojik Danışma......................... 10 4.5. Din Hizmetleri ve Dini Danışmanlık ......................................................... 14
BİRİNCİ BÖLÜM DİN HİZMETLERİ VE DİNİ DANIŞMANLIK
1.DİN HİZMETLERİNDE DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİĞİN YERİ VE
ÖNEMİ ................................................................................................................. 17 1.1.Dini Danışma İhtiyacı ve Dini Hayatta Rehberliğin Önemi ....................... 17 1.2.İnanma İhtiyacı ........................................................................................... 19 1.3.Dini İletişim Şekilleri................................................................................. 21 1.3.1.Allah ile Yarattıkları Arasındaki İletişim ............................................ 22 1.3.2.Yaratılanlar Arası İletişim.................................................................... 23 1.4. Dini Danışma İhtiyacını Doğuran Nedenler .............................................. 23 2.DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİKTE PRENSİP VE İLKELER .................... 25 2.1.Dini Danışmanın Danışan Bireyi Yakından Tanıması................................ 25 v
2.2.Danışmanın Ortamı, Çevreyi ve Kültürel Yapıyı Tanıması: ...................... 27 3. DİNİ DANIŞMANDA BULUNMASI GEREKEN VASIFLAR ..................... 29 3.1. Mesleğinde Ehil Olma ve Meslek Sevgisi: ................................................ 29 3.2. Feraset: ....................................................................................................... 30 3.3. Sevgi ve Şefkat, Af ve Merhamet: ............................................................. 30 3.4. Allah’la Sevgiye Dayalı İlişki Kurma........................................................ 33 3.5. Güzel Ahlâk Sahibi ve Örnek Bir Yaşayışa Sahip Olma ........................... 33 3.6. Vakar: ......................................................................................................... 35 3.7.Tevazu ......................................................................................................... 36 3.8. Sabır ........................................................................................................... 38 3.9. Güven Verme ............................................................................................. 39 4.DİNİ HAYATTA DİNİ DANIŞMANLIĞIN TEMEL İLKELERİ .................. 40 5. BİREYSEL FARKLILIKLAR VE HAYATI ANLAMLANDIRMADA DİNİ
DANIŞMANLIĞIN ROLÜ .................................................................................. 41 5.1. Hayatı Anlama ve Sorgulamada Yoğunlaşma ve Gelişim Dönemleri....... 42 5.1.1. Çocukluk Dönemi ............................................................................... 43 5.1.2. İlk Ergenlik Dönemi ........................................................................... 44 5.1.3. Gençlik Dönemi (Son Ergenlik) ......................................................... 46 5.1.4. Orta Yaş Dönemi ................................................................................ 47 5.1.5. Yaşlılık Dönemi .................................................................................. 47 5.2. Cinsiyet Faktörü ......................................................................................... 50 5.3. Sosyoekonomik Durum ............................................................................. 51 5.4. Kişisel Dindarlık Düzeyi............................................................................ 52 5.5. Danışanın (Muhatabın) İzlenmesi .............................................................. 53
İKİNCİ BÖLÜM HZ. PEYGAMBER ÖRNEĞİNDE DİNİ REHBERLİK VE DANIŞMANLIK
1.İSLÂM’A GÖRE BİREYİN DANIŞMA İHTİYACI ....................................... 56 2.HZ. PEYGAMBER’İN GENEL DANIŞMANLIK PRENSİPLERİ ................. 60 vi
2.1.Zamanı İyi Kullanma ve Anlatım Metodu .................................................. 61 2.2. Bilmediği Konularda Cevap Vermeme ...................................................... 62 2.3. Muhatabın Anlayacağı Tarzda Konuşmak................................................. 63 2.4. Tedricilik Prensibi ...................................................................................... 64 2.5. İkna ve Yönlendirme Prensibi ................................................................... 67 2.6. İyiliği Emretmek ve Kötülükten Sakındırmak ........................................... 69 3.HZ. PEYGAMBER’İN DANIŞMANLIK VE REHBERLİK METOTLARI ... 70 3.1.Çarpıcı Soruyla Muhatabı Hazırlama ......................................................... 71 3.2. İhtiyaca Göre Cevap Verme....................................................................... 73 3.3. Muhatabı Rencide Etmeden Tatlı Dille Uyarma ....................................... 74 3.4. Temsil Metodunu Kullanma ...................................................................... 76 3.5. Tartışma Metodunu Kullanma ................................................................... 78 3.6. Yaparak ve Yaşayarak Öğrenme Metodu .................................................. 81 3.7. Güzel Ahlâk ve Örnek Bir Yaşayışa Sahip Olarak Öğretme Metodu ....... 82
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SONUÇ VE ÖNERİLER ...................................................................................... 85 BİBLİYOGRAFYA .............................................................................................. 87 ÖZGEÇMİŞ .......................................................................................................... 92 vii
KISALTMALAR
age. : Adı geçen eser
agm. : Adı geçen makale
agt.
: Adı geçen tebliğ
AÖF : Açık Öğretim Fakültesi
AÜİF: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
C.
: Cilt
Çev. : Çeviren
DİB : Diyanet İşleri Başkanlığı
Ed.
: Editör
İbn. : Oğul
İHL : İmam Hatip Lisesi
S.
: Sayı
s.
: Sayfa
Ter. : Tercüme
Yay. : Yayınları
viii
GİRİŞ
İnsan yaratılışı itibariyle hayatı boyunca bazen çok, bazen de az ama
sürekli danışmanlığa ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç bireyin doğumuyla birlikte başlar
ve bir ömür boyu devam eder. Birey doğumundan itibaren hayatı tanımaya anne
babasının rehberliğinde devam eder. Bu durum bireyin hayatının ilerleyen
yıllarında, kişiliğini geliştirmesi ile birlikte farklı şekillerde, farklı danışmanlık
hizmetleri alması ile devam eder. Bu bağlamda Mualla Selçuk şu soruyu
sormaktadır:
“Birey olarak her birimiz, her gün yaşadıklarımıza baktığımızda, belki de
rehberlik ve danışmanlık olarak değerlendirilebilecek onlarca psikolojik yardım
ilişkisi yaşadığımızı veya gördüğümüzü hatırlayabiliriz. Orduda subaylarla erler
arasında, okulda öğretmenlerle öğrenciler arasında, camide din görevlileri ile
cami cemaati arasında, sanayide ustalarla çıraklar arasında bu çeşit birçok ilişki
1
yaşanmaktadır. Ama bu yardım ilişkilerinin tamamı rehberlik ilişkisi midir?”1 İşte
biz bu çalışmamızda rehberlik ve psikolojik danışmanlığın ne anlama geldiğini ve
danışmanlığın bir türü olan dini danışmanlık konusunu ele alacağız.
1. KONU VE PROBLEM
İnsan, zaman zaman kaynağı insanın kendi iç dünyasına ya da çevresel
etkenlere dayanan, birçok problem veya olayla karşı karşıya gelir. Bazen bu
problemlere kendi başına çözüm yolu bulurken, bazen de çıkmaza girer ve kendi
problemine çözüm bulabileceğine inandığı başka bir bireyin tavsiyesine ve yol
göstermesine ihtiyaç duyar ve problemini onunla paylaşır. Çoğu zaman bu
paylaşım sonucunda birey karşı taraftan kendisine bir çıkış yolu göstermesini,
danışmanlık yapmasını ister. Çünkü birey bu yol göstermeler sayesinde çevresi ile
sağlıklı bir iletişim, kendi iç dünyası ile de uyumlu, çatışmalardan uzak bir
yaşantıya sahip olur.
Çalışmamıza ilk olarak rehberlik ve psikolojik danışmanlık hakkında kısa
bilgiler vererek başlamak istiyoruz. Daha sonra bireyin, yaşamının çeşitli
evrelerinde aşkın ve yüce bir yaratıcıya ve dini değerlere inanmaya duyduğu
ihtiyaca, bu değerleri hayatına geçirirken danışmanlığa en çok ihtiyaç duyduğu,
tek başına problem çözmede zorlandığı bir alan olan dini danışmanlığa, dini
danışmanların sahip olması gereken özelliklere, uyması gereken metot ve
prensiplere ve dinin ilk danışmanı olan, içinde yaşadığı topluma gerek dini
gerekse dünyevi konularda danışmanlık yapan Hz. Peygamber’den de örnekler
vererek konuya açıklık getirmeğe çalışacağız.
1 Mualla Selçuk, “Din Hizmetlerinde Rehberlik ve Dinî Danışmanlık”, (Ed.) Cemal Tosun, Din Hizmetlerinde İletişim ve
Halkla İlişkiler içinde, Açıköğretim Fak. Yay., Eskişehir 2006, s.128
2
1.1.1. Konu İle İlgili Yapılan Çalışmalar
Dini danışmanlık konusu ile ilgili yapılan çalışmalar az ve yeteri kadar
zenginleşmiş değildir. Halbuki dini danışmanlık konusu son dönemlerde daha çok
gündeme gelmektedir. Zamanın ve teknolojinin ilerlemesi ile birlikte farklı güncel
sorunların ortaya çıkması, danışman konumundaki kişilerin değişen zamanın ve
çağın şartlarına karşın kendilerini yenileyememeleri bu ihtiyacı daha belirgin bir
hale getirmiştir. Bu nedenle dini danışmanlığa duyulan ihtiyaç son dönemlerde
daha çok kendini göstermiştir.
Şimdi yapılan çalışmaları kısaca tanıtalım:
a) Nurullah Altaş ‘Dini Danışmanlığın Teorik Temelleri’ adlı makale
Bu çalışmada, din eğitimi sürecine dini danışmanlığın katkısının olup
olmadığı tartışılmıştır. Ayrıca, örgün eğitimde din eğitimi alan bireylerin bu
eğitimi alırken ve sonrasında hangi problemlerle karşılaştığından, çağın değişmesi
ile birlikte karşılaşılan güncel problemlerin çözümünde dinin sunduğu çözümlerin
nasıl kullanılabileceğinden, örgün eğitim sonrasında dini danışmanlığın
kurumsallaşma yoluyla faaliyet göstermesinden ve İslam dininde danışmanlığın
yeri ve öneminden bahsedilmektedir.2
b) Nurullah Altaş, ‘Hastanelerde Dini Danışmanlık Hizmetleri’ adlı
makale
Bu çalışma, ilk defa 1994 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından gündeme
gelen, Sağlık Bakanlığı ve il müftülüklerinin koordinasyonu ile 1995 yılında
uygulamaya konulan fakat 1996 yılında Danıştay tarafından iptal edilen
hastanelerdeki hastalara yönelik bir nevi manevi destek ve moral hizmeti
niteliğinde yapılan dini danışmanlık hizmetlerini konu edinmektedir. Yine bu
çalışmada, hastanelerde uygulanan bu dini danışmanlık hizmetlerinin niteliğinden,
2
Nurullah Altaş, Dini Danışmanlığın Teorik Temelleri , AÜİF Dergisi, C. 41, Ankara 2000
3
uygulamanın hastaların tedavisindeki katkısından, karşılaşılan aksaklıklardan ve
bu aksaklıkların nedenlerinden bahsedilmektedir.3
c) Üzeyir Ok, ‘Dinsel Danışmanlığın Teorik Çatısı’ adlı yayınlanmamış
yüksek lisans tezi
Bu çalışmada psikolojik danışmanlığın dinsel alanda işlev kazanmasını
sağlama konusu, temeli Hıristiyanlık ve Yahudilik geleneğine dayanan dini
danışmanlık kurumunun İslam geleneğindeki yeri ve önemi, bireysel ve toplumsal
sorunların çözüm aşamasında ve din adamlarının nitelikli eleman haline
gelmesinde dini danışmanlığın katkısı ele alınmıştır. Yine bu çalışmada
dindarların, dini ve ruhsal problemlerini çözmek için din görevlilerine
başvurdukları, bu sebeple dinsel danışmanlığın aslında bireylerin problemlerini
çözmelerinde manevi bir yardım niteliğinde olduğundan, dini danışmanlık
sayesinde toplumdaki ruhsal sorunların çözülmesine katkı sağladığı için bir nevi
toplumsal huzura pozitif yönde katkı sağladığından bahsedilmiştir.4
d) Aytekin Bulut, ‘Din Eğitiminde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık’
adlı kitap
Bu çalışmada din eğitimindeki problemlerin çözümünde, bireylerin
manevi sorunlarının çözülmesinde, bireylerin kendini ve dini anlamlandırmasında
ve dinin doğru bir şekilde anlaşılmasında rehberlik ve danışmanlığın yeri ve
önemi ele alınmıştır. Bu amaca yönelik olarak da ilk olarak rehberlik ve
psikolojik
danışma
hizmetlerinin
tarihi
gelişiminden,
tanımından,
din
eğitimindeki yeri ve önemi ve çeşitlerinden bahsedilmiş ve konu ile ilgili anket
sonuçlarına yer verilmiştir.5
3
Nurullah Altaş, Hastanelerde Dini Danışmanlık Hizmetleri (Türkiye Uygulaması Üzerine Bir
Araştırma), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara Üniversitesi Basımevi, 2000,
C. 39
4
Üzeyir Ok, Dinsel Danışmanlığın Teorik Çatısı, AÜSBE, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,
Ankara 2003
5
Aytekin Bulut, Din Eğitiminde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, Ankara 2002
4
2. AMAÇ VE ÖNEM
İslam dini bireyin bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklı olmasına büyük önem
vermiştir. Çünkü İslam’a göre inanç, sağlıklı bir ruh yapısı ile oluşmalıdır. Bu
nedenle bütün dinlerde olduğu gibi İslam dininde de oldukça önemlidir.
İslam dininde dini danışmanlık, aslında yeni bir alan değildir. İslam
tarihinde bu alanın başlangıç tarihi Hz. Peygamber dönemine dayanmaktadır.
Günümüzde Hz. Peygamber’in rehberlik yönüne işaret eden yeterli çalışmalar
yoktur. Ama O’nun rehberlik yönü gerek vahiy yolu ile bilgilendirilmesi,
tebliğindeki kullandığı dil, eğitim yöntemi açısından ve gerekse onun bir beşer
olması ve insanlarla beşeri ilişkiler kurması açısından bir dini danışmanlık modeli
olarak incelenmesini gerektirmektedir. Böylece günümüz dini danışmanları da
Hz. Peygamber’in danışmanlık metotlarından gerektiğinde günümüze de
uyarlayarak yararlanabileceklerdir.
Bizim bu çalışmamızın amacı, dini hayatta danışma ve rehberliğe duyulan
ihtiyaç, din hizmetlerindeki danışmanlık görevinin gerekliliği, dini danışmanlık
konusunun bir Müslüman’ın hayatındaki yeri ve önemi konularını araştırmak,
rehber olarak görevli olan kişinin takip etmesi gereken metot ve tekniklerin neler
olması gerektiğini Kuran ve sünnetten örnekler vererek açıklamaktır.
3. YÖNTEM
Bu araştırma, teorik çerçevede, değişik bilimsel araştırma yöntemi
kitaplarında genellikle, dokümantasyon metodu veya dokümanter metot6, tanıtıcı
araştırma yöntemi7 olarak adlandırılan metotla yapılmıştır. Bu yöntem, her türlü
doküman veya yazılı belge ve bilginin değerlendirilmesi esasına dayanır.
Dokümantasyon metodu, adını doküman ve kayıtların incelenmesiyle yeni olay ve
ilkelerin öğrenilmesindeki araştırma eylemlerinden almaktadır. Bu araştırma
6
7
Zeki Aslantürk, Araştırma Metod ve Teknikleri, İFAV Yay., İstanbul 1999, s.80-91; Birgül
Karataş, Araştırma Teknikleri, İstanbul 1984, s. 68-81
Halil Seyidoğlu, Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı, Güzem Yay., İstanbul 1997, s.24
5
yöntemi, her akademik alanda yoğun bir biçimde kullanılabildiği gibi, özellikle tarih,
literatür ve dilbilgisi araştırmalarında ve genellikle insan bilimleri alanında önemli bir
bilgi toplama yöntemidir.8
Bu arada bir Kuran Kursu Öğreticisi olarak meslekî hayatımda yaşadığım
tecrübelere ve dini danışmanlıkla ilgili gözlemlere de zaman zaman yer verilmiştir.
4. KAVRAMSAL ÇERÇEVE
4.1. Dinin Anlamı ve Fonksiyonları
Din, kelime olarak bağ, bağlanma, hüküm, yol, boyun eğmek, itaat etmek,
kulluk, örf ve adet gibi manalara gelmektedir.9 Terim olarak da din, “İnanış ve
davranış şekilleriyle, insanlar arası ilişkileri düzenleyen ve insanların iyi işler
yapmasını, barış ve huzur içinde, bir arada yaşamasını sağlayan genel kurallar
bütünüdür.”10 şeklinde tarif edilebilir. Bütün bunlardan sonra biz de dini, şuurlu bir
varlık olarak kişinin kutsala yönelmesi, kâinatın veya varlıkların yaratıcısı olan güce
veya güçlere inanıp boyun eğmesi; sevgi, saygı ve bağlılıklarını sunması; hayatını bu
inanç ve anlayış çerçevesinde disipline etmesidir, şeklinde tarif edebiliriz.
Dinin fonksiyonları deyince dinin, hayatın çeşitli cephelerindeki etki ve
yansımaları göz önüne alınarak dinî inanç, dinî duygu ve dinî düşünce gibi bir
sübjektif yönü; dinî davranışlar gibi bir de objektif yönü üzerinde durulabilir.
Objektif yönü de kişinin inandığı ve bağlandığı Yüce Yaratıcıya sunmuş olduğu
sevgi ve saygı ifadesi olan ibadetler veya dinî ritüellerle, hayatın diğer
cephelerindeki sosyal ve ahlâkî ilişkiler ve davranışlar olarak iki kısımda
incelenebilir.11
8
Karataş, age, s.68
Kur’an’da din kelimesinin kullanılışıyla ilgili olarak bkz. Günay Tümer, “Din”, DİA, IX,
İstanbul 1994, s.312-320
10
Günay Tümer-Abdurrahman Küçük, Dinler Tarihi, Ocak Yay., Ankara 1997, s.7
11
Ünver Günay, konuya din sosyolojisi açısından Dinî Tecrübenin İfade Şekilleri başlığı altında
ayrıntılı ve çok yönlü bir yaklaşımda bulunmuştur. Bkz. Ünver Günay, Din Sosyolojisi, İnsan
Yay., İstanbul 2000, s.213-232
9
6
Kısaca, dinin fonksiyonlarını kişinin bireysel ve sosyal hayatındaki yeri,
önemi, davranışları üzerindeki yönlendirici ve belirleyici etkileri olarak ele
alabiliriz.12
4.2. Din- Birey ve Kişilik İlişkisi
Tarihin ilk dönemlerinden beri bireysel ve toplumsal hayatın temel yapı
taşlarından biri olarak hep var olageldiğini bildiğimiz din, inanan insan açısından
duygu, düşünce, tutum ve davranışların oluşumunda oldukça önemli bir role sahiptir.
Hatta pek çok dindar kimse açısından dini tutumlar, merkezi tutumlardır. Bu açıdan
insan davranışlarının geri planındaki çatışma ve engellenmeler, hayatın nasıl daha
anlamlı olacağı ve bireylerin kendilerini nasıl daha iyi gerçekleştirebilecekleri gibi
konular üzerinde duran psikoloji için dini yaşantı son derece önemlidir.13
Birey kendini gerçekleştirme yolunda büyük ölçüde dini değerlerden
yararlanacaktır. Çünkü dini hayatın olumlu olması, bireyin iç huzurunun sağlanması
sağlıklı bir psikolojik yaşantıya ve haliyle bireyin kendini gerçekleştirmesine katkı
sağlar. “Kişinin davranışlarını belirleyen veya yönlendiren tutumların temelinde onun
değerler dünyası, bu değerlerin arka planında da onları oluşturan bir inanç sistemi,
dünya görüşü veya hayat felsefesi vardır. Bu sebeple inançlar, bireyin psikolojik
hayatında çok önemli bir yere sahiptir.”14
Yine “genel olarak inançlar insanın şahsiyetini oluşturan temel yapı taşları
mesabesindedir.”15 Şahsiyetin oluşumundaki dini inançların rolü, çevresel ve
psikolojik faktörlerin rolünden daha fazladır. Şahsiyeti oturmamış bir bireyde
belirsizlik hüküm sürer, daha doğru bir deyişle, kişilik tam olarak oluşmaz ve
12
Habil Şentürk, İslami Hayatın Psikolojik Temelleri, Isparta 2008, s. 12-15
M. Doğan Karaçoşkun, Din Hizmetlerinde Psikolojik Formasyon Yeterliliğinin Önemi ve
İlahiyat Fakültelerindeki Psikoloji Eğitimi Üzerine Görüş ve Öneriler, Türkiye’de Yüksek Din
Eğitimi Sorunları, Yeniden Yapılanması ve Geleceği Sempozyumu içinde, Isparta 2003, s.83- 84
14
Gordon W. Allport, Birey ve Dini, Çev. B. Sambur, Elis Yay., Ankara 2004, s,.139-140
15
David Krech-Richard S. Crutchfield, Sosyal Psikoloji, Çev. E. Güngör, Ötüken Yay., İstanbul
1980, s.181
13
7
oturmaz. İşte bu bakımdan inançlar, bireyde sağlıklı bir kişiliğin oluşmasında önemli
bir yere sahiptir.16
Bütün bunlar gösteriyor ki bireyin kişiliğinin oluşmasında dini inançların
etkisi diğer psikolojik ve çevresel faktörler kadar önemli bir yere sahiptir. Çünkü
birey içinde yaşadığı kültürün ve değerler sisteminin etkileri ile birlikte kişiliğini
oluşturur.
4.3. Rehberlik ve Psikolojik Danışma
Rehberlik; bireyi tanımak, onu kendisine tanıtmak; ayrıca problemlerini
çözmesi, gerçekçi kararlar alması, ilgi ve yeteneklerini geliştirmesi, çevresine
sağlıklı ve dengeli bir uyum sağlaması ve böylece kendini gerçekleştirmesi için
ilgili kişilerce yürütülen yardım hizmetleridir.
Rehberlik ile ilgili çalışmalar 20. yüzyılın başlarında ABD’deki
endüstriyel gelişmelere paralel olarak kişileri belli mesleklere yönlendirmek
amacıyla bir mesleki yardım süreci olarak başlamıştır. Daha sonra bireyin
eğitilebilme yeteneklerinin belirlenmesi, kişinin kendini tanıması olarak
genişleyerek gelişmiştir. Günümüzde ise psikolojik danışmayı da içine alarak
“bireyin kendini ve çevresini tanımasına, sorunlarının kaynağını görebilmesine, iç
çatışmalarını çözerek doğru ve yerinde kararlar almasına yardım etme” faaliyeti
olarak hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.17
Rehberlik faaliyetlerinin 20. yy. da ortaya çıkma sebebi ise, bu yüzyılda
yaşanan, ekonomik ve sosyal hayattaki gelişmeler, milli ve manevi değerlerdeki
sarsıntılar, kuşak çatışmaları, kültür boşluğu ve toplumsal çözülme, mesleklerin
farklılaşması, kadının iş hayatında daha fazla yer almasının getirdiği aile içi
zorluklar ve medyanın birey ve toplumu etkileme gücünün artması çağdaş insanın
16
Hüseyin Peker, Olumlu Şahsiyet Özellikleri ve Din, OMÜİF Dergisi, S.1, Samsun 1986, s.100101
17
Suat Cebeci, “Din Eğitiminde Rehberlik ve Psikolojik Destek”, Avrupa Birliğine Giriş Sürecinde
Türkiye’de Din Eğitimi ve Sorunları Sempozyumu içinde, İstanbul 2002, s. 216
8
rehberlik mesleğine olan ihtiyacını iyice artmasıdır. Bunun yanında, az sayıda da
olsa, bazı insanların hiçbir problemi olmadığı halde, olumlu ruh sağlığına
kavuşmak, iyi halini sürdürmek ya da daha mutlu ve sağlıklı bir hayat geçirmek
için rehberlik talebinde bulunması da rehberliğe olan ihtiyacı arttırmıştır.18
İnsan topluluklarında ise danışmanlık faaliyetlerinin tarihi çok öncelere
kadar gitmektedir. “İnsanın toplu halde yaşamaya başlamasıyla birlikte,
problemlerine ilahi kaynaklı çözüm yolları üreten merkezleri olarak hep başvuru
kaynağı olagelmişlerdir. İlkel kabilelerde halen gözleyebileceğimiz büyücüler ve
şamanlar gibi dini liderler bu fonksiyonu icra ederler. Ne kadar güçlü ve bilinçli
bir din eğitimi sağlanırsa sağlansın bu motiflerin farklı kimlikler altında toplumda
varlığını sürdürmesinin önüne geçilememiştir. Bizim toplumumuzda şamanist
anlayışın tezahürü muskacılarda ve kısmen de din adamlarında ortaya çıkmıştır.
İnsanımız yüzyıllar boyu tasavvufi merkezleri, din adamlarını ve muskacıları
yardım merkezleri yani bir nevi dini danışmanlar olarak algılamış ve onlara
koşmuşlardır.”19
Ülkemizde psikolojik danışma ve rehberlikle ilgili ilk girişimler
1950’lerde başlamış ve bu girişimler ağırlıklı olarak ABD’deki danışma
hareketinden etkilenmiştir. 1953 ve 1955 yıllarında ilk rehberlik merkezlerinin
açılması ile birlikte rehberlik hizmetleri gelişmeye başlamıştır20.
Psikolojik danışma, çeşitli nedenlerle uyum sıkıntısı çeken, kendini
yalnız hisseden, başarısız ve değersiz gören kimselerin, problemlerini işin uzmanı
olan danışmana anlatması, şikayetiyle ilgili olayları bütün çıplaklığıyla ortaya
koyması, savunucu tutumunu bırakıp kendini olduğu gibi tanıtması; buna karşı
18
Mehmet Önal, Peygamberliğin Lüzumu ve Bireysel Rehberlik Yönüyle Hz. Muhammed, Yargı
Yay., Ankara 2008, s. 125- 126
19
Nurullah Altaş, Dini Danışmanlığın Teorik Temelleri, AÜİF Dergisi, C.41, s. 327- 328
20
Binnur Yeşilyaprak, “Türkiye’de Psikolojik Danışma ve Rehberlik Alanının Gelişiminde Türk
Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneğinin Yeri ve Önemi”; Fidan Korkut- Owen, “Psikolojik
Danışma Alanında Meslekleşme ve Psikolojik Danışman Eğitimi: ABD, Avrupa Birliği Ülkeleri
ve Türkiye’deki Durum”, Gelişen Psikolojik Danışma ve Rehberlik içinde, (Ed. Ragıp Özyürek,
Fidan Korkut, Owen, Dean W. Owen), Nobel Yay., Ekim 2007, C. 1, s.22, s. 110
9
problemin halli için neler yapılabileceği ile ilgili danışmanın görüşlerini sunması
şeklinde yapılan bir görüşme tarzıdır.
Psikolojik danışma bireylerin, kişisel, sosyal, eğitimsel ve mesleki
konularda amaçlarını belirleme, karar verme, var olan problemlerini çözme ve
benzeri konularda tarafsız, kişilik haklarına saygılı, güven ve gizliliğe önem veren
eğitimli danışmanlardan yardım aldığı bir gelişim sürecidir.
Psikolojik danışma sırasında danışmanın yaratacağı geliştirici atmosferde
kişi kendini doğru bir biçimde algılamaya başlayacak, bu gelişme onun çevreyi de
doğru bir biçimde algılanmasına yol açacaktır. Böylece, örneğin bilgi verme
servisi tarafından sağlanan bilgileri de doğru bir biçimde algılamaya açık hale
gelecek, hatta bu konuda bilgi edinme çabalarına kendisi de katkıda bulunmaya
başlayacaktır.21
4.4. İnsani Bir İlişki Olarak Rehberlik ve Psikolojik Danışma
Rehberlik bireyin yaşamının bir bölümünde belirli zamanlarda yapılan bir
etkinlik değil, doğumundan ölümüne kadar devam eden ‘yardımcı olma’ ile
‘psikolojik tedavi’ arası bir süreçtir. Çünkü rehberlik tek bir olay ya da işlem
değil, belirli basamakları bulunan ve birbirine dayalı olan bir dizi etkinlikler
zinciridir. Amaç bireyin problemine kalıcı olarak, kaynağından çözüm
bulmasında onu bilgilendirmek ve tek başına hayatta kalmasına yardımcı
olmaktır.
Rehberliğin merkezinde bilinçli bir birey vardır. Esas amaç ise, bireyin
kendisini
tanımasına,
kendini
ifade
etmesine
ve
böylece
kendini
gerçekleştirmesine yardımcı olmaktır. Kendini gerçekleştiren birey de toplumda
sorumluluk alabilecek, bağımsız bir birey olma yolunda ilerler, hem kendisi hem
de başkaları hakkında iyi düşüncelere sahip olur; insanî değerlere saygı duyar,
21
Geniş bilgi için bkz., Yıldız Kuzgun, “Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık”, ÖSYM Yay.
Ankara 1995, s. 6- 7
10
onları benimser ve geliştirir, çevresine kolayca uyum sağlar. Özellikle de ruhsal
açıdan sıkıntıya düşmüş olan kişiler bu sosyalleşme sayesinde ruhi açıdan
problemlerini çözmeye başlar. “Şüphesiz ferdin, başkalarını sevdiği, başkalarının
da kendisini sevdiği bir sosyal grubun üyesi olması ve o sosyal grupla insani
ilişkiler içinde olması, sağlıklı şahsiyetin oluşmasına, nefsinde güven ve
dinginliğin yerleşmesine yardımcı olan önemli etkenlerden birisidir.”22
Örneğin Alfred Adler, ruhi bakımdan hasta olan kişinin topluma girip,
insanlarla iyi ilişkilerde bulunması sayesinde, ruhsal hastalığının iyileştiğini
gözlemlemiştir. Konu ile ilgili olarak şunları söylemiştir: “Hastanın kendi
toplumuna girmesi, toplumun diğer fertleriyle eşit bir pozisyonda bulunup onlara
yardım ve destekte bulunması, iyileşmesini sağlamaktadır.”23
Rehberlik her türlü problemi çözebilen bir faaliyet değildir. Amaç, bireyin
benzer sorunlar karşısında uygun çözüm yolları bulmasına ve yaşamında doğru
tercihler, yorumlar yapmasına yardımcı olur.
Rehberliğin amacına uygun olarak yapılabilmesi için bireyin kendisini
doğru bir şekilde ve rehbere güven duygusu içerisinde ifade edebilmesi için
demokratik bir ortamda yapılması gerekmektedir. Rehberlik bireyin sadece
duygusal yönüyle değil; sosyal, duygusal, zihinsel, mesleki ve eğitsel nitelik
gösteren her türlü gelişim ve kişisel sorunları ile ilgilenir.
Rehberlikte insana ve onun kendine ilişkin konularda karar verme hakkına
saygı esastır. Dinimizde de bu esastır. Nitekim Kuran’da “ Dinde zorlama
yoktur.”24 ayetinde de gördüğümüz gibi rehberin görevi kendi doğrularını
karşısındaki bireye kabul ettirme değil, ona uygun çözümler bulmada yardım
etmektir. Bunu yaparken de karşısındaki bireyin duygu, düşünce ve kararlarına
yanlış olduğunu düşünse bile saygı göstermektir. Rehberlik bir ders ya da
öğrenme konusu değildir. Bu nedenle yargılamaz, ceza vermez. Amaç bireye
22
M. Osman Necati, ‘ Kur’an ve Psikoloji’,Çev. Hayati Aydın, Fecr Yay., Ankara 2004, s. 261
Alfred Adler, ‘Understanding Human’, New York,: Greenberg Publishers, Inc. 1927, s. 239
24
Bakara 2/ 256
23
11
acımak değil, sahip olduğu gücü kullanma ve geliştirme imkânını geliştirmesine
yardımcı olmaktır.
Her birey farklı değerlere sahiptir ve farklı kültürel çevrede yaşamıştır.
Farklı kültürlerde bulunan psikolojik danışmanlar ve danışanlar tarafından ileri
sürülen değerlerle ilgili varsayımlar, kültürel olarak önyargılı yapılan psikolojik
danışmanlıkla sonuçlanmakta ve bu kişileri ruh sağlığı hizmetlerinden
yararlanılamaz duruma getirmektedir.25 İşte rehber ve danışman bunun farkında
olmalı ve bu durumu dikkate almalıdır. Rehber “Kültürel olarak kişisel
farkındalığın ve bireye ait kültürel mirasa gösterilen hassasiyetin, ona verilecek
herhangi bir yardımdan çok daha önemli olduğuna inanmalıdır.”26 Ayrıca
danışman, danışanın sahip olduğu kültürel yapı, inanç ve tutumlar ile ilgili
ayrıntılı ve geniş bilgi birikimine sahip olursa o kültürel yapıya uygun psikolojik
danışma teknik ve metodu seçebilir.
Rehberlik hizmetlerinde süreklilik ve gönüllülük esastır. Yani rehberlik
bireyin yaşamın hemen her evresinde yer alan devamlı bir süreç olduğu için bu
hizmetler bireye dengeli ve sistemli bir şekilde sunulmalıdır. Rehberlik ve
psikolojik danışmada, danışanlar danışmanları “tamamlanmış bir ürün”27 olarak
görmemelidir. Danışmanın da eksik olan yönleri olabilir. Önemli olan danışmanın
bu eksikliği fark ederek en kısa zamanda bu eksikliklerini gidermiş olmasıdır.
Rehber ve danışmanlar alanları ile ilgili yeterli bilgiye sahip olmalıdırlar.
“Danışmanlar, genel olarak bildikleri tek bir kuramın etkisi altında kalarak
danışanlar ile çalışma yerine, geniş bir yelpazedeki psikolojik danışma kuramları
ve uygulamaları hakkında bilgi sahibi olup, danışanları için en uygun olan
psikolojik danışma yaklaşımını ve tekniklerini kullanmaya çalışmalıdır.”28 Çünkü
25
Geniş bilgi için bkz., D.W. Sue, D. Sue, Counseling the Culturally Diverse, Theory and Practice
(4th ed.) New York: Wiley (2003), P. Pedersen, A Handbook for Develoving Multicultural
Awareness (3rd ed.) Alexandria, VA: American Counseling Association, (2000)
26
Gerald Corey, Psikolojik Danışma, Psikoterapi Kuram ve Uygulamaları , Çev. Tuncay Ergene,
Mentis Yay., Ankara 2008, s. 30
27
Corey, age, s. 6
28
Corey, age, s. 7
12
rehberlikte metoda göre kişi yaklaşımı yerine, kişiye göre metodun seçilmesi
asıldır.
Danışman sadece belli metot ve tekniklere bağlı kalmamalı metotta gerekli
değişikliği yapabilmelidir. Konu ile ilgili olarak Gerald Corey şöyle demektedir:
“Tekniklere çok fazla bel bağlamak, psikolojik danışmanlığın mekanik bir şekilde
uygulanmasına yol açar. İdeal olan, psikolojik danışmanların kullandığı
tekniklerin terapötik ilişkide geliştirilmesi ve danışanın farkındalığını artırması
veya yeni bir davranışı deneme olasılıklarını önermesidir.”29
Rehberlikte, danışılan konunun danışmanla danışan arasında gizli kalması
gerekmektedir. “Gizlilik ilkesine ilişkin etik kurallar, psikolojik danışma süreci
içerisinde yaşananların, danışanın bilgisi olmadan,başkaları ile paylaşılmasını
engeller. Gizlilik, danışanın özel hayatının korunmasını ve paylaştığı özel
bilgilerin, danışanın aleyhine kullanılmamasını ön görür.”30 Böylece danışanın
danışmana duyduğu güven artar. Çünkü “danışanın, danışmanına kendisiyle ilgili
özel
bilgilere
ulaşım
hakkı
31
kurulabilmesine bağlıdır.”
vermesi
gizlilik
gerektiren
bir
ilişkinin
Ancak danışılan konu danışana ve çevresindekilere
ciddi zararlar verecek nitelikte bir konu ise gizlilik ilkesi ihlal edilebilir.
Rehberlikte,
danışanın
gereksinimleri
ve
beklentileri,
danışmanın
gereksinimlerinin üzerinde tutulmalıdır. Danışmanların bireysel gereksinimlerinin
tümünün karşılanılmaya çalışılması danışmanlığın etiğine aykırıdır. Önemli olan
danışanın ihtiyaçlarının karşılanması, danışmanlık faaliyeti boyunca konu ile ilgili
danışanların bilgilendirilerek, onaylarının alınmasıdır. “Psikolojik danışmada
danışanları bilgilendirerek onların onayını almak, bu sürecin önemli bir parçası
olan yasal ve etik bir zorunluluktur.”32
29
Corey, age, s. 41
Özgür Erdur Baker, Evrim Çetinkaya,” Etik: Davranışta Kırılma Noktası”, Gelişen Psikolojik
Danışma ve Rehberlik içinde, (Ed. Ragıp Özyürek, Fidan Korkut, Owen, Dean W. Owen), s. 16
31
M. Smith- Bell, W. J. Winslade, Privacy, Confidentialty, and Privilege in Psychoterapeutic
Relationships, America Journal of Orthopsychiatry, 1994, s. 180- 193
32
Corey, age, s. 49
30
13
4.5. Din Hizmetleri ve Dini Danışmanlık
Kişilik gelişimini tamamlamış olsa da bireylerin tek başlarına hareket
etmekte zorlandıkları ve danışmaya ihtiyaç duydukları alanlardan birisi de dindir.
İnsanlar, içinde bulundukları hayata ilişkin bazı sorular sorarlar ve bu soruların
cevaplarının bir kısmını dinde bulurlar. Sorularına cevap buldukları dinin inanç
esaslarını kabullenirler. Psikolojik danışma ve rehberliğin klasik sürecinden
ayrılarak, bu tür insanların problemlerine çözüm getirmeyi hedefleyen dini
danışmanlık uygulamaları bu noktada karşımıza çıkar.33 “Günümüzde din
hizmeti sunumu ile ilgili olarak irşad, tebliğ, nasihat vb gibi bilinen yöntemlerin
dışında yeni ve alternatif bir din hizmeti sunma yöntemi olarak dini danışmanlık
konusu ele alınmaktadır.”34
İnanan bir bireyin faydasına verilen dini danışmanlık ve rehberlik
hizmetleri, bireye manevi bir kazanç sağladığı ve bireyin ruh yapısının
iyileşmesine yardımcı olduğu için din hizmetlerinde önemli bir yere sahiptir.
Nitekim peygamberimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur:
“Her kim, bir Müslüman kardeşinin yardımında bulunur, ihtiyacını
giderirse, Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Her kim bir Müslüman’ın bir
sıkıntısını giderirse, Allah da onun ahirette bir sıkıntısını giderir.”35
Din konusundaki yanlış tutum ve davranışlar toplumun her kesiminde dini
bilgiye ya da dini telkine muhatap olan herkesi kapsamaktadır. O halde dini
danışmanlık hizmetleri bu noktada devreye girmeli ve bu alanda ihtiyaç duyan
herkese hitap etmelidir. Din hizmetleri, sadece bilgi aktarma ve bilgilendirme işi
değil, aynı zamanda bireyin dini duygu, düşünce ve inancını geliştirmesi için
yardımcı bir faaliyettir. Bireyin dini yaşantısında kutsalı kavrama, aşkın varlığa ve
değerlere yönelme konuları, bireyin iç dünyası ve duygusal yönüyle ile ilgili
33
Geniş bilgi için bkz., Altaş, agm, s. 327
Nevzat Yaşar Aşıkoğlu, “Din Hizmetlerinin Sunumunda Alternatif Yöntem: Dini Danışmanlık”,
1. Din Hizmetleri Sempozyumu içinde, Ankara 2008, C.2, s.543
35
Buhari, mezalim, 3; Müslim, birr ve sıla, 58; Ebu Davud, edeb, 46; Nesai, recm, 39; Tirmizi,
hudud, 3
34
14
konular bu faaliyetlerin içindedir. Bu alanda insanı normalin dışına çeken ifrattefrit eğilimleri, aşırı sevgi ve nefrete dayalı inanç ve duygu sapmaları şeklinde
sorunların yaşanması olağandır. İşte bu alanlarda din hizmetleri, dini danışmanlık
ve rehberlik hizmetleri devreye girmektedir.
15
BİRİNCİ BÖLÜM
DİN HİZMETLERİ VE DİNİ DANIŞMANLIK 16
1. DİN HİZMETLERİNDE DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİĞİN
YERİ VE ÖNEMİ
1.1. Dini Danışma İhtiyacı ve Dini Hayatta Rehberliğin Önemi
Son
yıllarda
rehberlik
alanında
kullanılmakta
olan
“danışma
(counselling)” sözcüğü gerek ülkemizde gerekse Batı ülkelerinde başka alanlarda
da kullanılmaya başlanmıştır. Her alanda gözlenen uzmanlaşmanın bir sonucu,
birçok resmî ve ticarî kuruluşlar aslında ‘psikolojik’ olmayan danışma sürecinden
yararlanma ve bu amaçla özel danışmanlar kullanma yoluna girmişlerdir. Öyle ki
birçok kuruluşta sadece yol gösterme görevi yapan birer danışma bürosu ortaya
çıkmıştır. Bu gelişme rehberlikte psikolojik bir süreç olarak yararlanılan danışma
ile öteki alanlarda kullanılan ve psikolojik bir süreç olmayan danışma arasında
karışıklıklara neden olmuştur. Bu karışıklıkları gidermek amacıyla psikolojik bir
süreç olan danışma için ‘psikolojik danışma (psychological counselling)’ sözü son
yıllarda rehberlik alanında daha da yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır.36
İlk bölümde de bahsettiğimiz gibi psikolojik danışma, bireye problemlerini
nasıl çözeceği konusunda öğüt vermekten ya da bireyin ruh sağlığını
iyileştirmekten ibaret bir faaliyet değildir. Çünkü “danışanlara öğüt vermek,
danışanların yerine onların problemini çözmek psikolojik danışmanın işi değildir.
Psikolojik danışmanlar danışanları ile kurdukları içten diyalog aracılığıyla
danışanların iyileşmelerini kolaylaştırırlar.”37 Psikolojik danışma, bireye koyduğu
hedeflere ulaşması, çeşitli konularda sağlıklı kararlar vermesi ve problemleri
çözmesi konusunda yardımcı olmayı amaçlayan bir dizi çabayı da kapsayan süreci
ve işbirliğini ifade eder.
Psikolojik danışmanın bir kolu olan dini danışmanlık ise; bireyin dini
alandaki yaşantısında karşılaştığı problemleri, zamana ve çağa ve bilime uygun,
36
Geniş bilgi için bkz., Muharrem Kepçeoğlu, Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Ankara 1996, s.
3- 4
37
Corey, age, s. 5
17
günün ihtiyaçlarını karşılayacak kapasitede, bireyin çevresine uyum sağlayıp
sosyalleşmesine ve dini veya dini olmayan her alanda kendini gerçekleştirmesini
sağlayan, uzman kişilerce verilen psikolojik yardımlardır.
Günümüzde dini danışmaya olan ihtiyacı gündemde tutan birçok sebep
sayılabilir. Yukarıda da söylediğimiz gibi çağın ilerlemesi ile birlikte her an yeni
güncel dini problemlerin ortaya çıkışı, değişen çağın karşısında geleneksel
yorumdan kopamayan ve sorunlarını çözemeyen dindar bireyler, günümüz din
adamlarının alanlarında yetersiz oluşu, toplumla iletişim kuramaması ve zaman
zaman onların da ruh sağlıklarının bozulması, Üzeyir Ok’un da belirttiği gibi
“dinsel cemaatleşmelerin çok farklı şekillerinde insanların dinin farklı
uygulamaları ile karşılaşmaları ve yeni yapılanmalara intibakları tepki ve sempati
ikilisi arasında bazen sağlıksız bir tercihi gerektirecek boyutta bir probleme
dönüşebilmesi”38 gibi problemler dini danışma ihtiyacını artırmaktadır.
Dini danışmanlık daha çok inanç, ibadet ve ahlakla ilgili problemleri, dini
değerlerle ilgili sorunları çözmeye çalışan bir yardım mesleğidir. Dini danışman,
kendisine getirilen probleme, danışanın kendisi için belirlediği yardım kaynağı
açısından yaklaşır ve danışana yardım eder. Dini danışmanlık teori ve pratikle
birlikte oluşur.39
Dini danışmanlıkta amaç, bireyin dini yaşantısını düzeltmek için öğüt
vermek değil, bireyin dini yaşantısında karşılaştığı sorunları çözmesine ve doğru
kararlar vermesine yardımcı olmak için gerekli olan bilgileri vermek ve böylece
benzer sorunlarla karşılaştığı zaman uygun çözümü bulabilme kabiliyetini
artırmaktır.
Dini danışmanlık sayesinde birey problemlerle, sorunlarla karşılaştığı
zaman gösterdiği tepkileri benzer sorunlar karşısında yeniden gözden geçirip
biçimlendirir ve böylece kendi benliğine ve dine karşı yeni bir tutum geliştirir.
38
Üzeyir Ok, Dinsel Danışmanlığın Teorik Çatısı, AÜSBE, Yayınlanmamış yüksek lisans tezi,
Ankara 2003, s. 2
39
Geniş bilgi için bkz., http://www.sosyalsiyaset.com/documents/yetistirme_yurtlari.htm
18
Eğer birey dinle ilgili olan sorunlarını çözüme ulaştıramazsa, bireyin iç
dünyasında duygu, düşünce ve değerler arasında çatışmalar, haliyle dini değerlere
karşı bir önyargı ve uzaklaşma oluşur. İşte tam burada dini danışma ve rehberlik
devreye girerse bu çatışmaya yapıcı ve kalıcı çözümler getirme imkanı doğar.
Özellikle, yaşadığımız toplumdaki din hizmetlerinde “din eğitimi
açısından ruh sağlığı yerinde, tutarlı, kendini gerçekleştirmiş ve topluma uyumlu
fertler yetiştirmek için, rehberlik ve danışmanlık hizmetlerinden faydalanmak
zorunlu hale gelmiştir.”40 Bunun amacı, bireylerin sağlıklı bir dini yaşantıya sahip
olmaları ve böylece toplumda huzurlu ve kendine güvenen bireyler olmalarına
yardımcı olmaktır. Bu nedenle dini danışmanlık görevini üstlenen kişiler veya
kurumlar, bireylerin dine karşı olumsuz tavır almaması için, dini konularla ilgili
sorunların çözümüne yardımcı olmalıdır.
1.2. İnanma İhtiyacı
İslam inancına göre Allah yaratılmışlar arasındaki en büyük önemi insana
vermiş ve onu yeryüzünde halife olarak tayin etmiştir. Kuran, Allah’ın Hz. Adem
ve onun şahsında bütün insanlığı halife olarak tayin etmesini şu ayette açıkça
belirtmiştir:
“Hani Rabb’in meleklere: ‘Ben yeryüzünde bir halife tayin edeceğim’
dediğinde onlar da: ‘Orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi halife tayin
ediyorsun? Halbuki biz seni hamdinle tesbih ediyor ve takdis ediyoruz’
dediklerinde Allah da ‘Ben sizin bilmediklerinizi bilirim’ dedi.”41
Burada da görüldüğü üzere insanoğlu yeryüzünde bir halife olarak tayin
edilmiş ve görevlendirilmiştir. Bunun anlamı Elmalılı Hamdi Yazır’ın da belirttiği
gibi, “Kendi iradem, kudret ve sıfatımdan ona bazı yetkiler vereceğim, o bana
bağlı olarak, bana vekil olarak yarattıklarım üzerinde bir takım tasarruflara sahip
40
41
Bulut, age, s.40
Bakara, 2/ 30
19
olacak. Benim namıma hükümlerimi yürütüp uygulayacak. O, bu hususta asil
olmayacak, kendi zatı ve şahsı namına asîl olarak hüküm yürütecek değil, ancak
benim bir vekilim, bir kalfam olacak. İradesiyle benim iradelerimi, benim
emirlerimi, benim kanunlarımı uygulamaya memur bulunacak. Sonra onun
arkasından gelenler ve ona halef olarak aynı görevi görecek olanlar bulunacak.”42
Yani burada da görüldüğü üzere insan yeryüzünün halifesidir. Çünkü
Allah insanı akıl, irade gibi diğer yaratılmışlardan üstün kılacak olan birtakım
özelliklerle donatmıştır. Yani İslam, dinler tarihinde akıl ve bilim dini olmasıyla
meşhurdur.43 Ancak “bu akıl, doğal bir insan yeteneği olmasına rağmen, gerçek
potansiyelini, tam olarak vahiyle uygun bir şekilde yönlendirildiğinde
gerçekleşir.”44 Mevlana’nın da ifade ettiği gibi aklın vahiyle birleşince doğru yolu
bulacak nitelikte olması onun yeryüzünün halifesi olmasının bir sebebidir.
“İslam, hiçbir zaman kendisini salt vahyin otoritesine dayandırmamıştır.
Aslında, vahiy, kendisini anlaması ve değerlendirmesi için aklı muhatap almıştır.
İslam vahyinin, aklı kendisine muhatap alması, onun körü körüne inanmayı
onaylamadığı anlamına gelmektedir.”45“Yani insanın yeryüzünün halifesi olması
onun meleklerden farklı olarak hür ve irade sahibi bir varlık olması ile ilgilidir.”46
İşte yeryüzünde halife olarak tayin edilen insan sahip olduğu akıl ve irade
gibi diğer yaratılmışlardan ayrılmasına vesile olan bu mükemmel özelliklerle
inanma ihtiyacı içerisine girer. Hz. Peygamber bu konu ile ilgili şöyle
buyurmuştur:
“Her çocuk fıtrat üzerine doğar. Sonradan anne-babası onu Yahudileştirir,
Hıristiyanlaştırır veya Mecusileştirir.”47
42
M. Hamdi Yazır, ‘Hak Dini Kuran Dili’, Çelik- Şura Yay., İstanbul, C.1, s. 255
Bkz., S. H. Nasr, Science and Civilisation in İslam, İslamic Texts Society, Cambridge 1987
44
Mevlana, Divan-ı Kebir, (Çev. A. Gölpınarlı), Kültür Bakanlığı, Ankara 1992, s. 7
45
Bilâl Sambur, ‘İslam’ın Aktüel Değeri’, Katkı Yayınları, Ankara 2007, s. 79- 80
46
Hüseyin Certel, ‘Kuran’da İnsan’, Tuğra Matbaası, Isparta 2000, s.1- 9
47
Buhari, Cenaiz, 80; Müslim, Kader, 22; Ebu Davut, Sünnet, 17; Tirmizi, Kader, 5
43
20
Burada da görüldüğü üzere insanın doğuştan gelen inanma güdüsü
anlamına gelen fıtrat ile birey, yönelecek ve bağlanacak bir amaca sahip olma
anlamında dinsel bir ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç ile insan aklını devreye sokar ve
kendi konumunu belirlemeye çalışır. Yani, “dindarlık, insan oluşumunun
doğasında tabi olarak temelleri bulunan bir psikolojik motivdir.”48 Bütün bunların
ancak güçlü, kudretli bir yaratıcı tarafından düzenlenip organize edilebileceğini,
başka türlü tatmin edici bir açıklamasının yapılamayacağını kabul etmesi onu
Tanrı’ya inanmaya iter, dine yöneltir.49
Özellikle de günümüzde de psikolojik, sosyolojik, ekonomik vb. birçok
nedenle kendini ruhen baskı altında hisseden bireyler, yeniden kutsal değerlere ve
dine yönelmekte, hayatın anlamını dinin yorumlarında aramaktadırlar. İşte bu
nedenle dini danışmanlar bu yönelişi çok iyi değerlendirmelidirler.50
1.3. Dini İletişim Şekilleri
Dini iletişim en eski iletişim şeklidir. Bu iletişim dini danışmanlığın
temelini oluşturur. Allah, insanlarla olan iletişiminin amacına ulaşması için elçiler
tayin etmiştir. Bu elçiler dinin danışmanlığını yapmışlardır. İnsanlar arası
iletişimde ise bireyler çıkmaza düştükleri konularda birileri ile iletişim kurarak
sorunlarına çare aramışlardır.
Kuran’da iletişim, iki kısım halinde ele alınabilir.
1) Allah’ın yarattıkları ile arasındaki iletişim
2) Yaratılanlar arası iletişim
48
Necati, age, s. 41
Hüseyin Peker, ‘Din Psikolojisi’, Samsun 2000, s. 71
50
Aşıkoğlu, agt, s. 543-544
49
21
1.3.1. Allah ile Yarattıkları Arasındaki İletişim
Bu iletişim şekli Allah ile manevi varlıklar arasındaki iletişim ve Allah ile
insanlar arasındaki iletişim olmak üzere ikiye ayrılır. Her iki iletişim şeklinde de
Allah ya doğrudan ya da bir aracı vasıtasıyla iletişim içerisine girmiştir. Bu
iletişim şekli Kuran’da da belirtilmektedir. Kuran’da geçen bu iletişim şekilleri
daha çok Allah’ın kaynak, hedef kitleyi de meleklerin, cinlerin, şeytanların,
insanların ve cansız varlıkların oluşturduğu bir iletişim şeklidir. Allah ile insanlar
arasındaki vasıtalı iletişim şekillerine en güzel örnek peygamberlerdir. Nitekim
Allah,
peygamberleri
insanlarla
iletişim
kurmak
için
bir
elçi
olarak
göndermiştir.51
Kur’an-ı Kerim, Allah’ın insanlarla iletişimini sağlayan elimizdeki son
metindir. Bu belge, aynı zamanda ilk insandan başlayarak tarih boyunca çeşitli
toplumların insanı insan yapan özelliklerden uzaklaştıklarında nasıl uyarıldıklarını
da kaydeder. Allah’ın bu toplumlarla kurduğu iletişimden bahsetmesindeki amaç,
insanların kendilerine nasıl yabancılaştıkları üzerinde düşünmelerini ve aynı
hataları
tekrarlamamaları
için
öğüt
almalarını
sağlamaktır.
Rehberlik
tanımlarındaki ortak noktalardan hareket ederek vahyin genel özellikleri gözden
geçirildiğinde vahiy-rehberlik ilişkisi daha belirgin hale gelecektir.
Vahiy insana dönük olan bir yardım sürecidir. İnsanın genel yeteneklerini,
ilgilerini, tutumlarını, güçlü ya da zayıf yanlarını bilmesine yardım eder. Bu
şekilde de kendini gerçekleştirerek çevresine dengeli ve sağlıklı bir şekilde uyum
sağlamasına yardım eder. Özellikle de insanın kendine yabacılaştığı zamanlarda
Allah’la iletişime geçerek doğuştan getirdiği özellikleriyle yeniden tanışmasını
sağlar. Burada da görüldüğü gibi vahiy ve rehberlik amaçları itibariyle benzerlik
göstermektedir.52
51
Mustafa Köylü, Psiko- Sosyal Açıdan Dini İletişim, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2002, s.
102- 103
52
Geniş bilgi için bkz. Altaş, agm, s. 329- 333
22
1.3.2. Yaratılanlar Arası İletişim
Bu iletişim de insanların hem çevresi hem de hemcinsleri ile olan
iletişimidir. Bu iletişim şekilleri arasında peygamberlerin diğer insanlarla iletişimi
olan dini iletişim de vardır. Yine insanların din veya dinle ilgili olmayan
konularda bildiklerini başkalarına aktarmaları da bu iletişim şekline girer.
İnsanların birbirleri ile olan iletişimlerine değinen şu ayet konuya açıklık
getirmektedir: “Ey insanlar, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve
birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelerle ayırdık. Allah yanında en
üstün olanınız, günahlardan en çok korkanınızdır. Allah bilendir, her şeyden
haberdar olandır.” 53
Yaratılanlar arası iletişim şeklinin bir çeşidi olan dini iletişim, Hz.
Peygamber’in inananlara dini tebliğ etmesi, onlara dini konularda rehberlik
yapması ve O’nun inananlara örnek olması durumudur.
İslam’a göre, bizzat Hz. Peygamber bir yol gösterici olarak gönderilirken,
bireyin yaşamı boyunca karşısına çıkabilecek dini sorunları çözebilmesi için
Kur’an’a, hadislere, dini kaynaklara ve dini danışmanlara müracaat etmesi
gerekmektedir. İşte danışmanlar ve danışanlar arasındaki bu iletişim yaratılanlar
arasındaki iletişimdir.
1.4. Dini Danışma İhtiyacını Doğuran Nedenler
İnsanoğlu her alanda olduğu gibi dini problemlerini halledebilmek için de
dini danışma ve rehberlik hizmetlerine ihtiyaç duyar. Çünkü her ne kadar kişilik
gelişimini tamamlamış olsa da yaşamında dini değerlere öncelik veren birey bazı
konularda çıkmaza düşüp danışma ihtiyacı hissedebilmektedir.
İnsanın ilk danışmanlık tecrübesi Hz. Âdem ile başlamaktadır. Hz. Âdem
yaratıldıktan sonra Allah ona bütün isimleri öğretmiş ve meleklerin karşısına
53
Hucurat 49/ 13
23
çıkarmıştır54. İşte bu andan itibaren insanoğlu yaşamı boyunca her konuya tam
anlamıyla vakıf olamayacağı için mutlaka danışmanlığa ihtiyaç duymuştur.
Nitekim Kuran’da istişare eden mü’minler şu ayette övülmektedir.
“Rabb’lerinin çağrısına gelirler, namazı kılarlar. İşleri, aralarında
danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.” 55
Dini yaşantıda şekilciliğin hâkim olması, dini bir alışkanlık şeklinde
yaşama, dini kurallara uygun bir şekilde yaşama isteğine rağmen, çağın değişmesi
ile birlikte yeni gelişmeleri ve değişmeleri takip edememe, dinle ilgili çeşitli
uyum ve gelişim sorunlarını da beraberinde getirmiştir. İşte bu problemlerin
çözüme ulaştırılabilmesi için dini danışma ve rehberlik hizmetlerinden
yararlanması gerekecektir.
Hz. Peygamber döneminde dini inancını yaşamak isteyen insanlar dini
sorunlarını çözmede çıkmaza düştüklerinde O’na danışıyorlardı. Fakat Hz.
Peygamberin vefatından sonra her ne kadar sahabe ve âlimler onun yolundan
giderek kendilerini yetiştirmeye gayret gösterseler de toplumların yaşama
biçimlerini, kültürlerini ve dini anlayışlarını derinden etkileyen çok hızlı
değişimlerin yaşanması sebebiyle dini danışma ihtiyacı artarak devam etmiştir.
Gerek sosyal ve ekonomik gelişmeler, gerek bilgi kaynaklarının çoğalması
ve
gerekse
din
anlayışındaki
değişmeler
bu
ihtiyacın
ortaya
çıkışını
hızlandırmıştır.
Toplumlar arası etkileşim ve iletişim artık eskisi gibi değildir. Artık
dünyanın bir ucunda olan bir olay teknolojinin gelişmesi ile birlikte bütün
toplumlar tarafından takip edilebilmekte ve haliyle bir olay bütün toplumları ve
toplumların değerlerini etkileyebilmektedir.
Toplumlardaki bu sosyal gelişmeler, insanların anlayışını ve yaşam
şekillerini kolayca değiştirebilme ve bu değişim ile birlikte yeni problemleri
54
55
Bakara 31/33
Şûrâ 42/ 38
24
ortaya çıkarabilme imkânına sahiptir. Ortaya çıkan bu problemler neticesinde ise
birey, dinin bu problemlerin çözümü ile ilgili yorumunu bilmek istemektedir. İşte
değişen bu yaşam biçimleri her zaman yeni dini sorunları beraberinde getirmekte
böylece dini danışmanlık ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.56
2. DİNİ DANIŞMA VE REHBERLİKTE PRENSİP VE İLKELER
Danışmanlık ve rehberlik demek bireylerle iletişim kurmak demektir.
Öyleyse iyi bir iletişim becerisi, rehberliğin temelini oluşturmaktadır. “Çünkü
gerek vaaz, hutbe gibi irşad hizmetleri, gerekse halktan gelen soruların
cevaplanması sürecinde, muhatapların içinde bulundukları ruh hallerinin, soru ve
davranışlarının gerisindeki faktörlerin bilinmesiyle doğru ve sağlıklı bir yaklaşım
ortaya konulabilir.”
57
Bu yaklaşım sayesinde bireye uygun metot ve prensipler
seçilebilir. Çünkü plan, program, prensip ve metot eğitim sürecinin en önemli
unsurlarındandır. Hedef kitlenin probleminin çözümünde onlara yardım etmek,
gerekli bilgi, beceri ve tutumları etkili bir şekilde kazandırabilmek için
danışmanlık ve rehberlik faaliyetlerinde mutlaka plan, program, prensip ve metot
olmalıdır.
2.1. Dini Danışmanın Danışan Bireyi Yakından Tanıması
Danışman kendisine danışan bireyi yakından tanırsa onun problemlerine
sunacağı çözümleri de ona göre seçer ve onun yapısına uygun çözümler getirir.
Dini
danışmanlıkta,
danışmanlık
hizmetlerinin
gerektiği
gibi
uygulanabilmesi ve olumlu sonuçlar alınabilmesi için öncelikle danışmanın,
danışan kişiyi iyi tanıması gerekmektedir. Bilhassa bireyin çocukluk ve gençlik
dönemlerinde gösterdiği zihni, ruhî ve sosyal yönden gelişim özellikleri iyi
tanınmalıdır. Başka bir deyişle bireyin psikolojik danışma ve rehberlik
56
57
Geniş bilgi için bkz., Aşıkoğlu, agt, s. 544-545
Karacoşkun, agt, s. 84- 85
25
hizmetlerinden yararlanması için, onların tanınması ve danışmaya ihtiyaç
duyduğu konuların iyi tespit edilmesi gerekmektedir.
Özellikle örgün eğitimde danışmanlık yapacak olan kişinin çocukları ve
gençleri iyi tanıması, onların psikolojik bunalım dönemlerindeki problemlerini
çözmelerinde yardımcı olunmasına çok büyük katkı sağlar. Çünkü birey, özellikle
de gençler, çeşitli buhranlı dönemlerinde inandığı dinden destek ve yardım
bekleyişi içine girerler.
Böyle dönemlerde bireyin karşısına çıkacak olan ya da bireyin kendi isteği
ile başvurduğu danışmanın yapacağı rehberlik ve bilgilendirme sayesinde birey,
dine daha sağlıklı bir şekilde yönelebilir. Fakat bu noktada danışmanın
göstereceği yanlış tavır ve bilgilendirme bireyi dinden daha çok uzaklaştırabilir.
Çünkü bireyin bu sorunlu ve hassas döneminde danışman sert ve yanlış
davranışlarda bulunursa birey dinden soğuyabilir.
Bu nedenle danışman rehberlik hizmetinde bulunacağı bireyi çok iyi
tanımalıdır. Böylece o bireyin sorunlarına uygun yaklaşımlarla çözüm yolları
bulabilir. Burada bir gözlemimi sunarak konuya açıklık getirmek istiyorum:
“Bir öğrencim derslerde çok ilgisizdi. İlgisiz olmasıyla birlikte aynı
zamanda da Kur’an öğrenmeye, namaz kılmaya, ezber yapmaya da tepkiliydi.
Sürekli namaz kılmaktan ve başını örtmekten hoşlanmadığını, Kur’an öğrenmenin
gereksiz olduğunu dile getirmekteydi. Bu durumun kaynağını merak ettiğim için
dersin birinde bütün öğrencilerimden ailelerinin özelliklerini tanıtan, aile
ortamında yaşananları anlatan bir kompozisyon yazmalarını istedim. Merakla
önce bu öğrencimin yazdıklarını okudum. Öğrenci burada, babasının çok sert
olduğunu ve dini değerlere aşırı önem verdiğini, küçük yaştan itibaren
çocuklarına namaz ve örtünme konusunda çok baskı yaptığını, hatta ve hatta bazı
zamanlarda şiddete dahi başvurduğunu yazmıştı.”
İşte o anda, öğrencinin niçin dini değerlerle ilgili bu tarz tepkiler verdiğini
anladım. Eğer ben o sırada, öğrenciye sert bir tepkide bulunsaydım, babasının
26
yaptığı aynı hataya düşecek ve onun biraz daha dine ve dini değerlere karşı tavır
almasına sebep olacaktım. Oysa problemin kaynağına inerek, ailesi ile görüşerek
problemi kaynağından çözmek ona daha çok faydalı olacak, din ve dini değerlerle
ilgili önyargılarını silmesini sağlayacaktı.
Danışmanlık görevi yerine getirilirken muhatapla ilgili bazı özellikleri ve
durumları bilmek ona has danışmanlık metodu ve çözüm önerisi bulmada oldukça
etkilidir. Nitekim dinin ilk danışmanı Hz. Peygamber de değişik kişilerin sorduğu
aynı soruya kişinin durumuna, sorulan yere ve zamana göre farklı şekilde cevaplar
vermiştir. Yani O, muhatabın ruhî, kültürel, sosyal ihtiyacını dikkate almıştır.
Muhatapla ilgili bilinmesi gereken durumlar, onun fiziksel gelişimi, aile
durumu, sosyal gelişimi ve uyumu, zihinsel özellikleri, öğrenim hayatı gibi
durumlar ve özellikler olabilir.
2.2. Danışmanın Ortamı, Çevreyi ve Kültürel Yapıyı Tanıması:
Dini danışmanlık ve rehberlikte, ortama göre uygun metot ve tekniklerin
seçilmesi oldukça önemlidir. Danışman danışmanlık yapacağı ortamı iyi tanırsa
daha özel metot ve teknikler geliştirebilir. Danışman öncelikle danışmanlık
yapacağı çevrenin kültürünü iyi tanımalıdır ki kültürün değerlerine uygun metot
ve prensipleri seçebilsin. Corey konu ile ilgili olarak, “…etkili psikolojik
danışmanlar için, kültürel olarak kişisel farkındalık ve bireye ait kültürel mirasa
gösterilen hassasiyet, ona (danışana) verilecek herhangi bir yardımdan çok daha
önemlidir.”58 demektedir.
Burada da görüldüğü üzere danışmanlar, danışanların din, kültürel ve etnik
özelliklerini tanıyıp, bunlara ait önyargılarını durdurmalıdırlar ki etkili ve yararlı
bir danışmanlık yapabilsinler. Danışman ortam ve çevreyle ilgili bilgi sahibi
olmaması sebebiyle ortam ve çevreye uygun metot ve teknikler seçmediği zaman,
danışan bireyin ters tepkisi ile karşılaşabilir ya da danışanda kendisine karşı
58
Corey, age, s. 30
27
oluşan güveni kaybedebilir. Özellikle de danışma konusu din ise bu durumda
danışanın tepkisi danışmandan ziyade dine karşı olur.
Örneğin, kişiliğini tamamlamamış, gelişme çağındaki bazı gençler ahiret,
cennet, cehennem, kaza, kader, ecel gibi konularda yanlış tutum ve davranışlar
sebebiyle çıkmaza düşebilir, bu konuları problem haline getirebilir, zihinsel ve
duygusal problemler yaşayabilirler. İşte bu durumda danışman bireyi, ortamı ve
bireyin değerlerini göz önünde bulundurmalı ve buna uygun bir metot
kullanmalıdır.
Burada konuyla ilgili bir gözlemimi anlatmak istiyorum:
“Bir gün bir öğrencim ağlayarak yanıma geldi ve bana:
- Hocam lütfen bana Arapça öğretir misiniz? dedi.
Ben de,
- Öğretirim. Ama niçin ağlıyorsun? diye sorduğumda, ilginç bir cevap
verdi:
-Hocam ahirette Allah beni hesaba çektiğinde Arapça sorular soracak.
Çünkü Kuran’ı Allah vahiyetti, Kur’an ise Arapça, demek ki Allah’ın lisanı
Arapça. Ama ben Arapça bilmiyorum. Haliyle Allah bana ahirette Arap lisanı ile
hesaba çekecek, ama ben bu dili bilmediğim için cevap veremeyeceğim ve beni
cehenneme atacak. İşte bu yüzden ölmeden önce Arapça öğrenmem gerekir,
dedi.”
Burada görüldüğü üzere birey ahiret ile ilgili lisan konusunu kendisine
problem haline getirmiş ve çıkmaza düşmüş olabilir. Bunun yanı sıra bireyin
ahiret inancı ile ilgili hassas değerleri vardır. İşte dini danışman bu noktada ahiret,
cennet, cehennem ile ilgili sağlıklı bilgiler vererek bireyin dini hayatını sağlıklı
bir temele oturtmalıdır. Bunu yaparken de bireylerin doğru dini tutum ve
davranışlar kazanmaları için bazı tedbirlere başvurmalı ve bu bireylere yol
göstererek kalıcı çözümler üretmelidir.
28
3. DİNİ DANIŞMANDA BULUNMASI GEREKEN VASIFLAR
3.1. Mesleğinde Ehil Olma ve Meslek Sevgisi: Dini danışman yaptığı işi sever ve ondan zevk alırsa mesleğinde daha
başarılı olur, karşılaştığı sorunlara daha farklı ve daha kalıcı çözümler bulabilir.
“Danışmanlar işlerine derinden bağlıdırlar ve yaptıkları işten bir anlam
çıkarabilirler. Yaptıkları işin kölesi olmadıkları gibi aynı zamanda yaptıkları
işlerden dolayı oluşan avantaj ve ödülleri de kabul ederler.”59 Yaptığı işi
sevmeyen kimsenin kendisini geliştirmesi, başarılı olması ve insanlara yararlı
olması mümkün değildir. Hemen her meslekte başarının en önemli etkenlerinden
biri mesleğinde ehil olma ve mesleğini severek yapma durumudur. Hangi
meslekte olursa olsun birey severek ve keyif alarak işini yapıyorsa, mesleğini
sevdiği için daha başarılı olur.
Danışman, her dönemde, ilerleyen zamanın ve çağın şartlarına ayak
uydurabilmelidir. Çünkü karşılaşılan problemler çağın değişmesine paralel olarak
değişime uğrayacaktır. Özellikle “yirmi birinci yüzyılda toplum, psikolojik
danışmanlara daha çok gereksinim duyacaktır. Çünkü küreselleşme, ekonomideki
yapısal değişimler, değişen aile yapısı, çok kültürlülük, bilim ve teknolojinin
yaşam biçimlerine önemli etkileri, birey ve grupların sosyal ve psikolojik
yaşamlarını da etkileyecek ve değişime uyum çabaları psikolojik danışmanlık ve
rehberlik hizmetlerine duyulan gereksinimi arttıracaktır."60
Danışman, zaman zaman kendisine odaklanarak, kendi eksikliklerini
gözden geçirmeli, yanlış yaptığı noktaların farkına varmalı ve bunları düzeltmeye,
bu eksiklikleri gidermeye çalışmalıdır. Yani hiçbir zaman kendisini kusursuz
görmemelidir. Bunun için de gerektiğinde bir rehber ya da uzman kişilerden
yardım alabilmelidir. Fakat bunun yanı sıra danışmanlık faaliyetinde bulunduğu
sırada bu eksiklikleri danışanda da gördüğü zaman ‘nasıl olsa bende de bu
eksiklikler var’ diyerek geçiştirmemeli, bu eksikliği kapatmaya çalışmalıdır. Yani
59
60
Corey, age, 23
Binnur Yeşilyaprak, agm, s. 22
29
bir yandan hem karşısındakine yardım ederken diğer yandan da kendisini
yetiştirmelidir. Çünkü ünlü psikolog Gerald Corey’ın da söylediği gibi “ Bireysel
terapi, terapi vereni de iyileştiren bir araç olabilir.”61
3.2. Feraset:
Dini danışmanlık hizmeti veren kişi, akıllı ve zeki olmanın yanı sıra güçlü
bir karar verme, işitme ve görme yeteneklerine de sahip olmalıdır. Kendisine
danışan bireylerin tüm davranışlarını anında görüp tespit ve teşhis ederek uygun
çözümler bulmaya çalışmalıdır.
Danışmanın pratik zekaya sahip olması onun, danışanın problemini
çözmesine akli melekelerini, doğru basamakları takip ederek ve uygun metotları
seçerek yardım etmesini sağlar. Örneğin ilk olarak problemin tespit edilmesinde
danışanla konuşur ve düşünce ameliyesini kullanarak problemi tespit eder. Daha
sonra konu ile ilgili delilleri toplar ve ortaya bir hipotez koyar. Daha sonra da
hipotezinin doğru olup olmadığını gözlem ve teknikleriyle araştırır.62
3.3. Sevgi ve Şefkat, Af ve Merhamet:
“Şefkat ve merhamet, katı kalpliliği yumuşatan, kin ve adaveti eriten,
nefretin yerine muhabbeti ikame eden, insanları birbirine yaklaştıran ve bağlayan
bir duygudur.”63
“Sevgi fertler arası bağlılık ve sıcak insan ilişkilerinin oluşumunun
temelidir.insanı Rabb’ine bağlayan kuvvetli bir bağ, ibadetlerinde, Allah yoluna
tabi olma ve hukukunu benimsemede samimiyeti intac eden bir duygudur.” 64
61
Corey, age, s. 25
Geniş bilgi için bkz., Necati, age, s. 126- 130
63
Önkal, age, s. 369
64
Necati, age, s. 72
62
30
İnsanlar arası ilişkilerin temel şartı sevgi, şefkat ve karşılıklı saygıdır. Öte
yandan Hz. Peygamber “Ben sizin için çocuğuna karşı şefkatli bir baba
gibiyim.”65 buyurarak ashabına karşı ne kadar şefkatli olduğunu belirtir.
Danışman sadece muhataplarını değil kendisini de sevip saymalıdır.
Çünkü Corey’ın da dediği gibi “(danışmanlar) kendi kendilerini değerli bularak
ve dayanıklılıklarını koruyarak yardım edebilirler ve sevebilirler”66
Kur’an muhacir- ensar ilişkisini örnek göstererek insanlar arasında sevgi,
saygı ve uyum sağlamayı, yardımlaşmayı ve dayanışmayı tavsiye etmiştir.67 “Bir
seferinde Ashab Hz. Peygamber’in vaazını dikkatle dinlerken O’nunla görüşmek
isteyen yaşlıca bir zat kalabalık olan Ashab arasından Rasulullah’a yaklaşmaya
gayret ediyordu. Rasulullah’ın sohbetini bölen bu ihtiyara yol açmada biraz ağır
davranan ashabın bu tavrı gözünden kaçmayan Hz. Peygamber, derhal onları ikaz
etti: ‘ Küçüklerimize şefkat, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.’
dedi.”68
Hz. Peygamber’in dini danışmanlığında en çok göze çarpan husus onun
insanlara karşı sevgi, şefkat ve merhametle yaklaşmasıdır. Bu hususta Kuran’ı
Kerim şöyle buyurmuştur: “Size kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki sizin
hüsranınıza üzülüyor. Mutluluğunuzu cidden istiyor, müminler için kalbi rikkatle,
merhametle çarpıyor.”69
Birey danışmana bir konu ile ilgili danıştığı zaman hoş olmayan bir
muamele ile karşılaşırsa onun cesareti kırılır, daha sonra benzer bir problemle
karşılaştığında bu sorunu kendince halletmeye çalışır ve bir uzmana danışmaktan
çekinir.
65
Ebu Davud, Tahare, 4
Corey, age, s. 22
67
Geniş bilgi için bkz., Necati, age, s. 72- 83; Fikret Karaman, Hz. Muhammed (a.s.)’ın Evrensel
Tebliğ Metodu ve İman Aksiyonu, Elazığ 1994,
68
Tirmizi, Birr, 15
69
Tevbe, 9/128
66
31
Ayrıca danışman, şahsına yöneltilen hücum ve hakaretleri, eziyet ve
minnetleri affetmeli, seviyesiz ve cahilce yapılan itiraz, itham, zulüm, cefa ve
isteklere karşı müsamahakâr bir ruhla muamelede bulunmalıdır. Özellikle de
ergenlik döneminde olan bireylere danışmanlık hizmeti verilirken sevgi motifini
kullanmanın önemi büyüktür. Böylece dine karşı tavırlı olan kimselerin dine
yönelmesine de vesile olunmuş olur.
Rasulullah hayatında, bu metodu uygulayarak kendisinin en büyük
düşmanı olan kimselerin, İslam’ın ve kendisinin hararetli bir müdafii haline
gelmesine vesile olmuştur. “Mekke fethinde Rasulullah’ın yaptığı ilk iş, Kâbe’yi
putlardan temizlemek olmuştu. Namaz vakti gelip de Hz. Bilal Kâbe’nin damına
çıkarak ezan okumaya başladığı zaman, bazı diğer Mekkeliler gibi Attab b. Esid
de hiddetle homurdanıyordu: ‘Allah’a şükür ki babam hayatta değil. Hiç olmazsa
şu bayağılığı görmüyor.’ Namazı müteakip yaptıkları bunca eziyet ve
muharebelerden başları eğik hemşerilerine Hz. Peygamber: ‘Bugün, siz, muaheze
edilecek değilsiniz. Gidiniz, hepiniz hürsünüz!’ dediği zaman kalabalık, heyecan,
sevinç, aşk ve bağlılıkla coşuyor, biraz önce hiddetinden patlayan Attab,
herkesten evvel atılarak imanını haykırıyordu. Artık o, öylesine İslam’a bağlı idi
ki Mekke’den ayrılırken Hz. Peygamber, onu Mekke valiliğine layık
görüyordu.”70
Burada da görüldüğü üzere biraz önce İslamiyet’e karşı tepkili olan Attab
b. Esîd, Hz. Peygamber’in şefkat ve merhamet dolu bu davranışının meyvesi
olarak Müslüman oldu.
İşte danışman da Rasulullah’ın bu prensibini örnek alarak şahsi
düşmanlıklarını ve görüş ayrılıklarını bir kenara bırakarak, İslami prensiplerden
taviz vermeden muhatabını işlediği suçlardan ve yanlışlardan dolayı affetmesini
bilmelidir ki muhatabı tarafından güvenilen ve inanılan bir danışman olabilsin.
70
Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, 2. Bsm., Çev: M. Said Mutlu- Salih Tuğ, İstanbul
1966- 1969, C. 1, s. 172
32
3.4. Allah’la Sevgiye Dayalı İlişki Kurma
Bireyde sevgi duygusunun temelinde ve zirvesinde kendisini yaratana,
tanrısına karşı sevgi vardır. Özellikle de dinimizde Allah sevgisi bütün sevgilerin
üzerindedir. İnanan kişi Allah’a karşı duyduğu sevgi sayesinde birçok ruhsal
problemleri aşabilir.
“İman insanda öylesine büyük bir ruhi aktivite meydana getirir ki bu;
insanın kendisi diğer insanlara, yaşam ve evrenle ilgili önemli anlam
değişikliklerine neden olur. İman insan hayatına tüm başka bir anlam kazandırır
ve yeni sorumluluklar yükler.”71
Dini danışmanlıkta danışılan konu din olduğu için danışman kendisine
sorulan sorulara veya çözüm getirmesi gereken problemlere çözüm yolları ararken
Allah’a karşı olan sorumluluk duygusunu unutmadan hareket etmelidir ki hem
bulduğu çözümler dini değerlere ters düşmesin hem de danışanın güvenini
kazanabilsin.
3.5. Güzel Ahlâk Sahibi ve Örnek Bir Yaşayışa Sahip Olma
Ahlâk, ‘Hulk’ kelimesinin çoğuludur. Seciye, din, tabiat, insanın iç
dünyasını (nefsini) ve dış dünyasını ifade eden bir kavramdır.
Ahlâkçılar, insan davranışlarıyla ilgili ahlâkın tanımını genel olarak şöyle
yapmışlardır: “Ahlâk, nefiste (ruhta) köklü bir şekilde yerleşip kendisinden fiil ve
davranışların, tekrar tekrar düşünmeye, zorlamaya ihtiyaç duymadan, kolaylıkla
meydana gelmesi ve istikrar kazanmasına denir.”
72
Tarifte yer alan ve nefiste
köklü bir şekilde yerleşen bu halden, akla ve dine uygun, iyi ve mükemmel fiiller
(himmet, adalet, iffet, cesaret, cömertlik, fedakârlık, vb. gibi şeyler) çıkarsa, buna
‘güzel ahlâk’ denir.
71
72
Necati, age, s. 264
Hüsameddin Erdem, Ahlâk Felsefesi, Hü-Er Yayınları, Konya 2002, s. 13- 14
33
Güzel ahlâk hemen her insanda aranan bir haslettir. İyiye ve güzele giden
yolu gösteren, başkalarını bu yola teşvik eden ya da bu yolda başkalarına
yardımcı olan kişinin, daha inandırıcı olması açısından ilk olarak kendinin güzel
ahlâk sahibi olması gerekir. Güzel ahlâk olarak nitelendirdiğimiz prensipleri
dürüst olmak, başkalarını kendine tercih etmek, doğru bilginin peşinde olmak ve
doğru olanı savunmak, kötüden ve yanlıştan uzak olmak, insanları sevmek ve
onlara yardımcı olmak, empati kurmak gibi tutum ve davranışlar olarak
sıralayabiliriz.
İşte danışman güzel ahlak sahibi olmalıdır ki danışanlarına güven
verebilsin. Güzel ahlak sahibi olan danışman Corey’ın da dediği gibi otantik,
samimi ve dürüsttür. “…(danışman) maskelerin, savunmaların, olduklarından
farklı davranışların ve aldatıcı görüntülerin ardına sığınmaz.”73 Çünkü yine
Corey’a göre “..eğer danışman olarak, mesleki rolümüzün bize verdiği güvenin
ardına sığınarak hareket edersek, danışanlarımız da kendilerini bizden kolayca
saklama yoluna gidebilirler.”74
Böylece danışan problemini rahatça paylaşır ve danışman ile el ele vererek
problemi çözmeye çalışırlar.
Örnek olma prensibine gelecek olursak tebliğ ve danışmanlık görevinde
bulunacak olan kişinin çalışmalarında başarılı olabilmesi için toplumun içinde
temiz bir geçmişe ve örnek bir yaşayışa sahip olması gerekmektedir. Çünkü
danışman karşısındaki kişiden yapmasını istediği hususları kendisi yaşamıyorsa
böyle bir istek içerisinde olmamalıdır. Bu nedenle danışmanın söyledikleri ile
yaşayışı arasında söz- fiil ve ilim- amel uygunluğu olmalıdır.
Nitekim Kuran’da da insanların fiilleriyle sözlerinin aynı olması noktasına
dikkat çekilmiştir:
73
74
Corey, age, s. 23
Corey, age, s.21
34
“Ey
iman
edenler!
Yapmayacağınız
şeyi
niçin
söylüyorsunuz?
Yapmayacağınızı söylemeniz, Allah yanında şiddetli bir buğza sebep olur.”75
Örnek yaşayışın iki temel prensibi vardır. Bunlardan biri güzel ahlak,
diğeri de hareketlerin sözlere uyması, güvenilir olmaktır. “Tutarsız davranışlar
sergileyen, düşük risk alan, kendini gizleyerek ve anlaşılmaz kılarak samimiyetten
uzak hareket ettiğimiz durumlarda, danışanların bu davranışları örnek alma
olasılığı yükselebilir. Buna karşın kendimizi uygun bir şekilde açarak gerçek bir
örnek oluşturursak, danışanlarımız terapiyle ilgili ilişkide daha dürüst davranma
eğilimi içinde olabileceklerdir.”76
“İşte İslam ahlakı, İslam’ın hayata ve insana bakışının bir gereği olarak
iman, ibadet, ahlak ve sosyal hayatın bütün yönleriyle tam bir ilişki ve bütünlük
içerisinde müslümanın olgunlaşma yolunda basamak basamak ilerlemesini ve
halk içinde, Hak’la beraber olmanın sırrını yakalamayı hedef edinmiş bir anlayış
ve yaşama biçimidir. Bu amaca ulaşmak için danışman, hayatını düzenlerken
başkalarına örnek olduğunu düşünerek, davranışlarının ölçüsünü Allah’ın
kitabına, Resulün sünnetine bakarak tespit edecek, ona göre bir yol haritası
oluşturacaktır. Çünkü onun dini bilgilerinin temel kaynağı bunlardır.”77
3.6. Vakar:
Vakar, ağırbaşlılık demektir. Bu durum kişiyi dikkatli, temkinli
davranmaya sevk eder. Ağırbaşlılık bir büyüklenme hali değildir. Aksine ilimden
doğan bir fazilettir. Hz. Ali de (r.a) ilmin vakar ve hilm ile süslenmesi gerektiğini
ifade eder.78
Danışman bazı durumlarda yanlış metot ve teknikler uygulayabilir. Bu
noktada bu ağırbaşlılık ile yanlış yaptığı noktayı kabul etmeli ve en kısa zamanda
75
Saff, 61/ 2-3
Corey, age, s. 22
77
Şentürk, age, s. 97- 98
78
İbn Abdi’l- Berr, ‘Câmi’u Beyâni’l- İlm’, Medine, 1978, C.1, s. 151
76
35
bu yanlışını düzeltmeye çalışmalıdır. Corey’in de söylediği gibi,“… danışmanlar
yanlış yaparlar ve bunları itiraf etmekten kaçınmazlar.”79
O halde danışman da hedefine giderken aceleci, bilgiç bir şekilde
davranmak yerine ağırbaşlı davranmalı, eksik olduğu taraflarını kabul edip,
bunları en kısa zamanda tamamlamaya çalışmalı, hal ve tavırlarından sağlam bir
karakter sahibi olduğunu muhatabına hissettirmelidir ki muhatabı tarafından
sevilen, sayılan ve güvenilen birisi olsun. Böylece danışmanlık yaparken bir
yandan danışanın problemine yardım etmeye çalışırken diğer yandan kendimizi
de geliştirmiş oluruz. Yukarıda da söylediğimiz gibi “bireysel terapi, terapi
vereni de iyileştiren bir araç olabilir.”80
3.7. Tevazu
Tevazu, ilim, makam ve malca kendinden aşağıda olan kimselere karşı
kişinin kendisinde bir üstünlük görmemesidir. O halde danışman da kendisine
danışan bireye karşı üstünlük taslamamalı, onu bu sorunundan dolayı
aşağılamamalı, yanlış yaptığı zaman bu yanlışını kabul etmelidir. Nitekim Allah,
Kuran’ı Kerim’de : “Rahman’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen
kimselerdir.”81 buyurmuştur. Yani yüce Yaratıcı bütün kullarından tevazu sahibi
olmalarını istemiştir. Kaldı ki burada mevzu bahis olan dini danışman ise o da
mesleğinin bir gereği olarak tevazu sahibi bir insan olmalıdır.
Tevazu müslüman için, özellikle de topluma örnek olması sebebiyle dini
danışman için farz, kibir ve gurur da haramdır. Allah buyurur ki:
“Yeryüzünde kibir ile yürüme. Çünkü ne kadar bassan arzı cidden
yaramazsın; boyca da asla dağlara eremezsin.”82
79
Corey, age, s. 23
Corey, age, s. 25
81
Furkan, 25/63
82
İsra, 17/ 37
80
36
“İnsanlardan kibirlenip yüzünü çevirme. Yeryüzünde şımarık da yürüme.
Zira Allah, her kibir taslayanı, kendini beğenip övüneni sevmez.”83
Bu ayetlerde de görüldüğü üzere Allah kibirlenen ve böbürlenenlerden
hiçbir zaman razı olmamıştır. Bunun yanı sıra tevazu sahiplerini de bazı ayetlerde
övmüştür:“O çok esirgeyen Allah’ın has kulları ki onlar, yeryüzünde tevazu ile
yürürler; kendilerine beyinsizler hoşa gitmeyecek laflar attıkları zaman
’Selametle!’ deyip geçerler.”84
Yine birçok hadiste de bu konuya değinilmiştir:
“Cenab-ı Hakk, bana mütevazı olmanızı ve hiç kimsenin diğerine karşı
böbürlenmemesini emretti.”85 “Hz. Aişe’den gelen bir rivayette bir melek
Peygamberimize gelerek Allah’ın selamını bildirmiş ve arzu ederse kendisinin bir
‘hükümdar peygamber’, arzu ederse de bir ‘kul peygamber’ yapılacağını
bildirmiştir. Rasulullah karar vermek için Cebrail’e baktığında Cebrail de:
‘Tevazuyu seç!’ demiştir. Bunun üzerine Rasulullah bir ‘kul peygamber’ olmayı
arzu etmiş ve öylece olmuştur.”86 Yani Hz. Peygamber her vesileyle kendisinin
bir beşer, bir kul olduğunu hatırlatırdı: “Ben Abdullah’ın oğlu Muhammed’im;
Allah’ın kulu ve Rasûlüyüm; Allah’a andolsun ki beni derecemden daha fazla
yükseltmenizi katiyetle istemiyorum.”87
Rasulullah Allah’ın en sevdiği kulu olmasına rağmen her zaman tevazu
içerisinde olmuştur. İsteseydi O, dünyanın her türlü nimetlerine sahip olabilirdi
ama O hiçbir zaman tevazudan ayrılmadı.
İşte dini danışman da her zaman tevazu içerisinde olmalı gerek
muhataplarına gerekse diğer insanlara karşı kibirlenmemelidir. Çünkü danışmanın
tevazu ve alçak gönüllülüğü, muhatabını kendisine yaklaştıracak ve görevinde
başarılı olmasını sağlayacaktır. Kibirli ve gururlu davranması ise muhataplarının
83
Lokman, 31/ 18; Nisa, 4/36; Hadid, 57/ 23
Furkan, 25/63
85
Müslim, Cennet, 64
86
İbnu’l- Cevzî, Vefâ 1-2; s. 438
87
İbnu’l- Cevzî, Vefâ 1-2; s. 435
84
37
sadece kendisinden soğumasına sebep olacak ve danışanda dine karşı yanlış tutum
ve davranışlara sahip olacaktır.
3.8. Sabır
Sabrın birçok anlamı vardır. Sabır Allah’ın emirlerini yerine getirmede
karşılaşılan sıkıntılara göğüs germek, musibetler karşısında üzüntüye düşüp
tedirgin olmamak, güçlüklerin Allah’tan gelen bir imtihan olduğunu düşünerek
katlanmak, kötülük eden, zorluk çıkaranlara karşı fenalık etmek yerine onların
kusurlarını affetmek, yani tahammül göstermektir. Necati, sabrın önemini şöyle
ifade
etmektedir:
“Sabır
ve
azimet,
irade
kuvvetiyle
yakın
bir
bağ
içindedir.bundan dolayı sabırlı adam, aynı zamanda iradesi kuvvetli olan kişidir.
Böyle bir kişi zorluk ve engelle karşılaşsa dahi gücü zayıflamaz, kararlılığından
bir şey kaybetmez. İrade gücüyle büyük işler başarmak, yüksek amaçlar
gerçekleştirmek gayet mümkündür.”88
İşte bu nedenle bir danışman için gerekli olan vasıflardan biri de sabırdır.
Danışman kendisine danışan kişiye tabiri caizse hastası gibi, kendisini de doktor
gibi görmelidir. Zira böylece karşısındaki kişiyi sabırla dinlemesi, onun
yapabileceği her türlü uygunsuz davranışa karşı sabırla davranması ve ona
gereken yardımı yapması mümkündür. Ama burada danışmanın amacı hastasını
iyileştirmek değil, onların iyileşmelerine uygun zemini hazırlayarak iyileşmelerini
kolaylaştırmaktır. Konu ile ilgili olarak Corey şöyle demektedir: “Danışanlara
öğüt vermek, danışanların yerine onların problemlerini çözmek psikolojik
danışmanın işi değildir. Danışmanlar, danışanları ile kurdukları içten diyaloglar
aracılığıyla danışanların iyileşmelerini kolaylaştırırlar.”89
İşte dini alanda danışmanlık yapacak olan rehberin amacı danışana yardım
etmek olduğu için bu işi yaparken karşılaşacağı tepkilere anlayışla ve sabırla
yaklaşmalıdır.
Bir
problemle
karşılaştığı
zaman
soğukkanlı
ve
sakim
davranmalıdır. Aksi takdirde danışan, problemini çözmek yerine dini danışmana
88
89
Necati, age, s. 281
Corey, age, s. 5
38
ve dolayısıyla dine karşı tepki alır ve sorunlarını çözemediği için toplumda ruhsal
açıdan huzursuz, dini açıdan da sıkıntılı bir yaşayışa sahip olan bir birey olur.
Nitekim Hz. Peygamber de İslâm’ı tebliğde çeşitli güçlükler karşısında
sabır ve sebat göstermiştir. Bunun yanı sıra yine Hz. Muhammed (AS)
Müslümanlardan uygun olmayan bir davranış gördüğü zaman karşısındaki kişiyi
kırmadan ve toplum içinde rencide etmeden uygun tepkilerde bulunmuştur.
3.9. Güven Verme
Yapısı itibariyle insan en derin sırlarını dahi güven duyduğu insanlarla
objektif bir şekilde paylaşır. Bu nedenle etkili bir danışmanlık faaliyeti için en
önemli konu danışanın, danışmana karşı güven duymasıdır. Danışmanın, danışan
üzerinde etkili olabilmesi için danışana güven vermesi gerekmektedir ki danışan
kendisini rahatça ifade edebilsin. Danışman, danışanlarına verdiği bu güven
sayesinde onlara rahatça ulaşabilir. Eğer danışman bu güvenin ardına sığınırsa ve
söz- fiil uyumluluğu içinde bulunmazsa danışanlar kendilerini ifade edemez ve
gizler.
Danışmanın, danışanlara ulaşabilmesi ve onlara yardımcı olabilmesinin
yolu içtenlik ve yaşama olan bağlılıktan geçer. Danışman yaşam tarzındaki ve
danışanlarla kurdukları ilişkilerdeki dürüstlükleriyle danışanların problemlerini
çözmelerine destek olur. Danışmana olan güveni sarsacak davranışlar,
danışmanlık olayının objektiflik, problem çözmedeki yardımcılığına engel olur.
Nitekim Hz. Peygamber’in peygamberlik görevi gelmeden önce
‘Muhammedü’l Emîn’ sıfatına sahip olması, O’nun tebliğ görevinde başarılı
olmasına önemli bir katkı sağlamıştır. Konu ile ilgili olarak Corey şunları
söylemektedir: “Danışanlarımıza ulaşmanın yolu, içtenliliğimiz ve yaşama olan
bağlılığımızdan geçmektedir. Yaşama yönelik tercihler yaptığımız, yaşamdan
aldığımız doyumu çevremizle paylaştığımız ve danışanlarımızla kurduğumuz
39
ilişkilerde dürüst olduğumuz durumda, danışanlarımızın kendilerini anlamalarını
sağlar ve kendilerini gerçekleştirmelerini destekleyebiliriz.”90
İşte danışanla sağlıklı iletişim kurmak ve onunla işbirliği yaparak
probleminin çözülmesine yardımcı olmak için danışman ilk önce çevresine güven
veren bir birey olmalıdır.
4. DİNİ HAYATTA DİNİ DANIŞMANLIĞIN TEMEL İLKELERİ
Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri din hizmetlerinin ayrılmaz bir
parçasıdır. Bu hizmetlerin daha başarılı olabilmesi ve amacına ulaşabilmesi için
belli bir düzen ve süreç içerisinde rehberlik uzmanları tarafından yürütülmesi
gerekmektedir.
Dini alanda hem hizmet verecek olan danışmanlar için, hem de bu alanda
danışma ihtiyacı hissedecek olan bireyler için uyulması gereken birtakım ilkeler
vardır. Şimdi bunların bazılarını ele alalım:
1. Dini danışman kendisine danışan bireyin maddi ve manevi her türlü
sorununu çözme gayreti içinde olmalıdır. Bu sorunları çözmek ve gerekli
rehberliği yapabilmek için de gerekli bilgi ve donanıma sahip olmalıdır. Bunun
için de ilk olarak kendilerini değerlendirip eksikliklerinin farkına varmalı, bunları
tespit etmelidir. Corey’ın da dediği gibi, “Psikolojik danışmanların sahip
oldukları değerleri, tutum ve inançları derinlemesine bir şekilde araştırmaları ve
bu şekilde kendi farkındalık düzeylerini arttırmaları gerekmektedir.”91
2. Danışmanın, danışan kişinin çevresini, mümkünse ailesini tanıması ve
gerektiğinde onlarla işbirliği kurması oldukça önemlidir. Çeşitli tanıma ve
araştırma teknikleri ile bireyi tanıyarak onun ihtiyaç duyduğu rehberlik ve
danışmanlık konularını tespit etmelidir.
90
91
Corey, age, s. 21
Corey, age, s. 6
40
3. Dini danışmanlık hizmetleri, rehberlik uygulamaları ile işbirliği ve
yardımlaşma anlayışı içerisinde olmalıdır.
4. Din hizmetlerinde görev yapan kişilerin yeterli donanıma sahip olması
için onlara rehberlik yapılarak bu personelin daha verimli ve uyumlu olması
sağlanmalıdır.
5. BİREYSEL FARKLILIKLAR VE HAYATI
ANLAMLANDIRMADA DİNİ DANIŞMANLIĞIN ROLÜ
İnsan her zaman arayış içinde olan bir varlıktır. Her dönemde, insanın
soruları ve merakları devamlı arayış içerisinde olduğunun bir belirtisidir. Hangi
alanla alakalı olursa olsun, merakını ve ilgisini çeken ne varsa o hep sormuş ve
araştırmıştır. Esasen insan sorduğu ve aradığı şeylere karşı her zaman ilgi
duymuş, ömür boyu onlara hep kendince cevaplar bulmaya çalışmıştır.
Şüphesiz arayış aynı zamanda bir ihtiyacın ifadesidir. İhtiyaç ise
karşılanmak ister. Varlığını emniyet altına alma, koruma, güvenme, dayanma,
sığınma,
teslim
olma,
kabul
görme,
sevilme
gibi
temel
ihtiyaçların
karşılanmasında dini değerlerin önemli tesiri vardır. Birey sıkışınca, ümitsiz
kalınca, çaresizleşince değerlerine sığınmaktadır.92
İşte bu arayış sonucunda bireyler, değer objesi olarak, hayatta bütüncül bir
ilişki talebinde bulunan İslam’ı, değer tecrübelerine göre farklı algılamaktadırlar.
Bir objenin, kişinin ilgi ve dikkatini çekebilmesi için bireyin ihtiyaç anında
bireyde duygusal ve düşünsel doyum oluşturmasıdır. Tecrübe ettiği doyum
derecesine göre birey, o objeyi değerli ya da değersiz görmektedir. Duygu,
düşünce ve davranış düzeylerinde arzu, ihtiyaç ve amaç tatmin edilmeden, değerin
kendisinden söz etmek mümkün değildir. Arzu ve beklentilerimize göre, din
konusundaki düşüncelerimiz ve tutumlarımız, pozitif olabileceği gibi negatif de
olabilmektedir. Dini ihtiyaçların tatmin edilmediği durumlarda bireyin dinle ilgili
92
Geniş bilgi için bkz., Kerim Yavuz, ‘Günümüz Din Eğitimi’, Çukurova Üniv. İlahiyat Fakültesi
Yay., S. 1, Adana 1998, s. 107- 112
41
arzu ve beklentileri pozitif olamamaktadır. Bu algılama biçimi doğal olarak
bireyin dinle ilgili diğer düşünce ve tutumlarını da negatif yönde etkilemektedir.
Böyle bir durumda birey, dini emir ve yasakların değersiz olduğu, dinin bireysel
özgürlüğü engellediği şeklinde olumsuz bir yargıya varabilir. Çünkü bireyde dinin
değeri iç ve dış faktörlerin etkisiyle dine verdiği cevaplardır. Bireyin mesleki,
ailevi, dini, iletişimsel, siyasi, ekonomik ve kültürel olarak nitelediği her şey, dine
aktüel değer biçme sürecini çok yönlü olarak etkilemektedir.93
İşte bireyin bu hayata bakış sürecinde danışmanın görevi oldukça
büyüktür. Çünkü danışmanlık hizmetleri hemen her yaştaki bireyleri kapsayan bir
hizmet türüdür. Fakat burada danışmanlık hizmetlerini yürüten kişilerin dikkat
etmesi gereken bir husus ortaya çıkmaktadır. Bu hizmet türü muhatabın durumuna
göre farklılık arz etmektedir. İşte biz burada bu farklılıkları ele alarak danışmanın,
danışmanlık hizmetini uygulamada kullanması gereken teknik ve metotlara ışık
tutmak istiyoruz.
5.1. Hayatı Anlama ve Sorgulamada Yoğunlaşma ve Gelişim
Dönemleri
Dini hayatın yapılanması ve sorgulanması gelişim dönemlerine göre
farklılık arz etmektedir. Danışman bu farklılığı bilerek, muhatabının gelişim
dönemine uygun metot ve teknikler seçmelidir. Örneğin çocukluk döneminde dini
hayat daha çok aile ve çevreye göre şekillenirken yetişkinlik döneminde dini
hayat artık yavaş yavaş sorgulanmaya ve yeniden yapılanmaya başlamaktadır. Bu
nedenle danışmanlık ihtiyacı da daha çok bu dönemde ortaya çıkmaktadır. İşte biz
burada bu farklılığa değinerek danışmanların uygun metot ve teknikler seçmesine
yardımcı olmak istiyoruz.
93
Bilâl Sambur, age, s. 41- 45
42
5.1.1. Çocukluk Dönemi
Küçük yaşlardan itibaren çocukta dine karşı ilgi ve istek başlar.
Başlangıçta dini kavramların muhtevasını anlayamasa da, onun dualara ve
ibadetlere ilgisi oldukça yüksektir. Bu dönemde yetişkinlerin dini söz, tavır ve
davranışlarını kendisine model olarak alır. Artık dini hayata yavaş yavaş katılım
söz konusudur. Artık çocukta gittikçe gelişen ve tükenmek bilmeyen öğrenme ve
anlama merakı ve özlemi dini alanda da kendisini gösterir.
6- 7 yaşlarından sonra artık yavaş yavaş metafizik olaylara merak başlar.
Her şeyin kaynağını, nedenini, niçinini öğrenmek ister. Yani birey yavaş yavaş
hayatı anlamlandırmaya başlar.
Bu dönemde danışmanlık görevi daha çok anne- babanın üzerindedir.
Çünkü çocukta dini uyanış, yetişkinlerin ilgi, teşvik, destek ve örnek olmalarına
büyük ölçüde bağlıdır. Yani çocuk için dini ilişkilerin modeli anne ve babasıdır.
Her dönemde olduğu gibi özellikle de bu dönemde aile, dini değerlerin
koruyucusudur. Aile çocuğa, dini ile beraber, onun arzu ve özlemlerinin bir bütün
olarak gerçekleştiği, tatmine ulaştığı bir ortam sunmalı ve çocuğa dini değerleri
yaşama açısından savunduğu değerlere ters düşmeyen bir model olmalıdır. Eğer
aile bu dönemde çocuğa sağlıklı bilgilerle yardımcı olursa çocuğun da hayatı
anlamlandırması ve dini yaşaması sağlıklı bir temele oturacaktır. Çocuk aile
bireylerinden aldığı bu bilgileri kendi düşünce ve tecrübeleri ile birleştirerek,
kendine has bir dini anlayış ve yaşayış geliştirmeye yönelecektir.
Bu dönemde çocuğa dini bilgiler, derine inmeden, basit cümle ve
ifadelerle, özellikle onun kendi hayat tecrübesi ve yaşadığı somut olaylar
çerçevesinde, onun zihnini karıştırmayacak ve mantığına aykırı gelmeyecek
şekilde verilmelidir.94
94
Hayati Hökelekli, ‘Din Psikolojisi’, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2005, s. 251- 265; Habil
Şentürk, ‘Eğitim Psikolojisi’, Isparta 2003, s. 53- 59
43
5.1.2. İlk Ergenlik Dönemi
İlk yetişkinlik yıllarını içine alan ve orta yaşa geçişe hazırlığı ifade eden
dönem, dini sorumluluğun başlangıcı olarak da kabul edilen ergenlik dönemi ile
başlar. Çocukluk dönemindeki somut kavramların yerini artık soyut kavramlar
almaya başlar. Bu dönem her açıdan üretkenliğin zirvede olduğu bir döneme
işaret ettiği kadar, stres, hayal kırıklığı, bunalım gibi olumsuz sonuçları da
kendisinde barındıran bir dönemdir. İşte krizlerin doğurduğu engellenme, stres ve
bunalım, cinsiyet güdüsünün doğurduğu çatışmalar, bağımsız bir kişiliğe sahip
olma arzusu gibi problemler doğal olarak bireyi hayatın anlamını yeniden gözden
geçirme ihtiyacı ile yüz yüze getirmektedir. Birey artık bir kimlik arayışı
içerisindedir.95
Bu dönemi dini açıdan ele alırsak, yukarıda da söylediğimiz gibi bu
dönemde artık dini sorumluluk başlar yani ergen artık din nazarında yetişkin
statüsünde olduğu için dinin emir, yasak, görev ve kurallarının bizzat
muhatabıdır.
“Dini
gelişim
içerisinde
olan,
dini
konularda
sürekli
olarak
değerlendirmelerde bulunan bu gencin; sağlıklı, doyurucu ve bilimsel nitelikte
öğrenebileceği bilgilere ihtiyacı vardır. Kendine özgü bir değerler sistemi ve
yaşama tarzı arayışında olan genç, hayatını anlamlandıracak bir inanç ve değerler
şemasına ihtiyaç duymaktadır.” 96
Bu dönemde dini duygu, açık şuur seviyesine doğru gelişmeye başlar ve
şuurlu bir dini uyanış ortaya çıkar. Bu nedenle bu döneme dini uyanış ve gelişim
yaşları olarak bakılabilir. Yukarıda saydığımız bu dönemdeki bireyin krizleri ve
engellenmeleri onu içgüdüsel olarak Allah’a yöneltir. Dini inanç ve değerler bir
anda onun için büyük bir önem kazanır. Artık ölüm, cennet, cehennem, kader ve
Allah gibi soyut kavramlar üzerinde düşünceler ve sorgulamalar başlar. Bu
95
Geniş bilgi için bkz., Abdulkerim Bahadır, İnsanın Anlam Arayışı ve Din, İnsan Yay., İstanbul
2002, s. 67–68
96
Sambur, age, s. 94
44
düşünceler çocukluk dönemindeki gibi somut değil soyut ve manevi bir tarzda
algılanır.
Ergen artık, her duyduğuna inanmak yerine aklını ve tecrübelerini devreye
sokarak bunları kabul veya reddetmektedir. Bunları yaparken de her konuya
olduğu gibi dini konulara da sorgulayıcı ve şüpheci bir şekilde yaklaşmaktadır.
Böylece artık bireyde dini şüphe ve çatışmalar ortaya çıkmaktadır.
Bağımsızlık ve cinsellik gibi duyguların ön plana çıkması ile başlayan
isyankar olma eğilimi ve dini, ahlaki değerlerin çatışması, günlük yaşam ile dini
inanç ve öğretiler arasındaki uzlaşmazlık durumu, din eğitimi yetersizliği
sebebiyle başarısız bir dini sosyalleşme ortaya çıkması, toplumdaki sürekli
değişen değer yargıları, dindarların ve din görevlilerinin bazı tutum ve
davranışları ve dini konularda bilgi eksikliği ve rehbersizlik, bütün bunların yol
açtığı hayatı anlamlandıramama hali ergende dini şüphe ve çatışmaların ve dini
gelişmelerin ortaya çıkmasında oldukça etkilidir.
Ergendeki bu dini bunalımlar, onun fiziki ve ruhi yapısındaki gelişmelerle
birlikte, içinde bulunduğu dini kültür ve geleneğin etkisiyle, ergenin dini
gelişiminde önemli bir yer tutar. Bu safha ergen için hem “dini uyanış ve dine
dönüş” hem de “ dini şüphe ve kararsızlık” dönemi olarak bilinir.
Bu noktada danışmana düşen görev; danışman burada devreye girmeli ve
bu dini hayatın yapılanmasında gerçekçi ve dini değerlere, normlara uygun olarak
yardımda bulunmalı ve bu çatışmaların ortadan kalkmasında bireye yardımda
bulunmalıdır. Danışman bu bireye karşı olabildiğince hoşgörülü ve anlayışlı
olmalıdır. Bireyin güvenini kazanarak ona arkadaşça yaklaşmalı, doğrudan
nasihat vermekten kaçınmalıdır. Yine ergenin ailesi ile irtibata geçerek aile ile
birlikte ergen bireyin problemlerini çözme yoluna gitmelidir.Her konuda olduğu
gibi bu konuda da onlara olabildiğince sağlıklı bilgiler sunulmalıdır ki, ergen hem
45
sağlıklı bir ruhi ve dini gelişme göstersin, hem de bilgi kaynağı olan yetişkinlere
olan güveni sarsılmasın.97
5.1.3. Gençlik Dönemi (Son Ergenlik)
Son ergenlik denilen gençlik döneminde ise, genel olarak dini arayışlar,
bocalamalar, şüphe ve kararsızlıklar yatışır ve bir sonuca ulaşır. Çünkü genç artık,
din konusunda kendi tutumunu tam olarak belirleyebilecek zihni ve duygusal
olgunluğa ulaşmış olur. Birey artık dini anlayış ve kavrayışı bakımından gerekli
gelişmeyi daha önce tamamlamış olduğundan dini uygulamaların da içindedir.
Eğer ilk ergenlik dönemi de dâhil olmak üzere çocukluk döneminden itibaren
sağlıklı bir dini eğitim almış ise artık gençte tenzihi bir Allah inancı oluşmakta ve
mücerret bir Allah anlayışı gelişmiş bulunmaktadır. Namaz, oruç gibi dini
pratikleri edinmiş, dini cemaatin bir üyesi olarak toplumdaki yerini almıştır. Artık
din ile ilgili kesin kararlar ortaya çıkar. İnanç daha belirgin bir anlam ve açıklık
kazanır.98
Dini yaşayışın ve değerlerin daha belirgin hale gelmesi ile birey aynı
değerler, pratikler etrafında bütünleşen bir topluluk içinde bulunarak, içinde
bulunduğu toplumda bir yeri ve statüsü olur. Ve böylece birey kendine güven
duyarak hayatı anlamlandırmada yol almış olur.
İşte bu noktada dini danışman gerek bireyin bu pratiklere katılmasında,
gerek toplum içinde bir yere sahip olmasında gerekse hayatı anlamlandırıp
kendini gerçekleştirmesine yardımcı olur.
97
98
Geniş bilgi için bkz., Neda Armaner, ‘Din Psikolojisine Giriş’, Ankara 1980, C. 1, s. 94-104
Hökelekli, age, s. 280; Armaner, age, I, s. 104-107, Habil Şentürk, Eğitim Psikolojisi, Isparta
2003, s. 64- 65
46
5.1.4. Orta Yaş Dönemi
Orta yaş döneminde ise birey genel olarak hayatın çalkantıları karşısında
büyük ölçüde tecrübe kazanmış, uyumlu ve uzlaşmacı bir yapılanmaya kavuşmuş
durumdadır. Bu dönemdeki sıkıntılar artık biraz hafiflemiştir ve birey hayatla
daha kolay uzlaşabilecek durumdadır.99
Bu dönemdeki kişilerin dini hayatının doğru bir şekilde şekillenmesi biraz
daha kolaydır. Çünkü bu yaştaki bir bireyin hayatı sorgulama düzeyi ilk
yetişkinlik dönemine nazaran daha düşüktür ve bu dönemde daha çok kabullenme
duygusu, manevi duygular, deruni tecrübe elde etme isteği ve daha kuvvetli, daha
sürekli dini tecrübelere sahip olma durumu ön plandadır. Bu durum onun dini
ilgisini, keşf ve müşahedeyi arzulayan bir dini hayata yöneltmektedir.100
Bu dönemdeki bireylere danışman daha çok dinin manevi yönünden
bahsetmelidir. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi bu dönemdeki bireyler
manevi konulara daha çok ilgi duymaktadır. Yine danışman, bireyin problemini
çözmesine yardım ederken bireyin özellikle de manevi yapısını incitmeden,
değerlerine ters düşmeyen çözüm yolları önermelidir.
5.1.5. Yaşlılık Dönemi
Yaşlılık döneminde bir yandan gelişim sürdürülürken diğer yandan
gerileme ve yaklaşmakta olan ölüm duygusu ve yakınlarının ölümleri ile gelen
ayrılık kayıpları, bireyde daha çok ön plandadır. Yaşlı kişi ölüm gerçeği ile iç
içedir. Bu bakımdan yaşlı kimsenin sahip olduğu ve gençlik döneminden getirdiği
dini inançlar daha çok önem taşır. Bu dönem yaşlı insanın var oluşunu ve
ölümünü anlama ihtiyacından kaynaklanır. Artık Allah inancı daha kesin ve
kararlı bir haldedir. Ahiret, cennet, cehennem, hesap, mizan konuları yaşlı bireyin
99
Geniş bilgi için bkz., Bahadır, age, s. 66- 69
Geniş bilgi için bkz., Hökelekli, age, s. 285- 286; ayrıca bkz. Hüseyin Certel, ‘Neden Tasavvuf
(Tasavvufa Yönelişte EtkiliOlan Psiko- Sosyal Faktörler’, Akademik Araştırmalar Yay.,
Erzurum 1998, s. 45- 65
100
47
hayatında daha belirgin konular olur. Geçmişteki günahlardan duyulan üzüntü ve
pişmanlık sebebiyle birey daha çok bağışlatıcı davranışlar, dua ve ibadetlerde
bulunur. Artık dini şüphe, sorgulama, kuşku yoktur. Yani dini duygularda fazla
bir artış yoktur ama ergenlik ve gençlik döneminden gelen dini duygular daha çok
ön plana çıkar.101
Bu dönemde ise danışman, daha çok bireyin ahiret, ölüm, cennet,
cehennem gibi konular ile ilgili sağlıklı ve bireyin korku ve tedirginliğini ortadan
kaldıracak bilgiler verilmelidir. Ölümün yok oluş olmadığını, asıl hayatın ahiret
hayatı olduğu ayet ve hadislerden örnek verilerek anlatılmalıdır.
Örneğin, ‘Ey Kavmim, bu dünya hayatı (kısa) bir geçinmedir. Ahiret ise
ebedî olarak durulacak yerdir.’102, ‘Eğer Allah yolunda öldürülür, ya da
ölürseniz, Allah’ın bağışlaması ve rahmeti, onların topladıkları (dünya malı)
ndan
daha
hayırlıdır.
Ölür
veya
öldürülürseniz,
elbette
Allah’a
götürüleceksiniz.’103 ayetini örnek göstererek ölümün hayatın tamamen yok
olması demek olmadığı anlatılmalı böylece bireyin ölüm korkusu hafifletilmeye
çalışılmalıdır.
Burada konuyu batıda yapılan bir çalışma ile bağlamak istiyoruz. “Güney
Almanya Logoterapi Enstitüsü (Suddeutsche Institut für Logotherapie) müdiresi
Lukas’ın bir araştırması dini anlamlandırmadaki yaş faktörünün önemini ortaya
koymaktadır. Lukas’ın bin kişilik bir grup üzerinde gerçekleştirdiği bir
araştırmasında anlam düzenlemesinin yaş değişkenine göre nasıl geliştiğine dair
bir anlam grafiği ortaya koyulmuştur.
Bu araştırmanın bulgularına göre 15-30 yaşları arasında kişisel anlamlılık,
gittikçe gelişen fakat henüz oluşmakta olan bir karakter sergiler.
Sonradan yetişkinliğe geçiş dönemi ile başlayan bir gelişim aşamasında
yeni bir yapılanma kazanır, gittikçe yükselir ve nihayet 50’li yaşlarda en üst
101
Hökelekli, age, s. 286- 288; Armaner, age, s. 132- 139
Mü’min, 39
103
Al-i İmran, 157- 158
102
48
seviyeye ulaşır. Ancak daha sonraki yıllarda, özellikle 60’lı yaşların sonlarına
doğru, anlamlılık düzeyinde genel bir düşüş ortaya çıkmaktadır. Söz konusu
düşüşün ölçüsünü, yaşlılığın koşulları belirlemektedir.”104
Burada da görüldüğü üzere danışanın gelişim düzeyi, çocukluk ve gençlik
döneminde ise danışman daha pozitif, mantıksal çerçeve içerisinde ve somut
örneklerle çözümler üretmelidir. Yani bu yaşlardaki bireylere üretilen çözümler
akla ve mantığa uygun daha somut bir çerçevede olmalıdır. Fakat bireyin yaş
durumu orta ve ileri yaşlılık döneminde ise üretilen çözümler bireyin daha çok
manevi ve duygusal yapısına uygun olmalıdır.
Konuya kendi gözlemlerimden örnek vermem gerekirse,
“Ben yatılı bir Kur’an Kursunda görev yapmaktayım. Hedef kitlem
ortalama 14 ile 20 yaşları arasındaki bireylerdir. Buradaki bireyler daha çok
tesettür, evlilik, kader gibi güncel dini konulara ilgi duymakta ve bir sorunla
karşılaştıkları zaman sorunun nedenini, niçinini sorgulayarak somut çözümler
istemektedirler.
Bu arada görevim gereği çoğu zaman camilere vaaz amacıyla gidiyorum.
Buradaki bireylerin yaş grupları daha çok orta ve ileri yaş grupları olduğu için ilgi
alanları daha çok ahiret, günah, sevap, cennet, cehennem, Allah rızası gibi uhrevi
konulara yöneliktir. Haliyle buradaki bireylerin manevi duygularına hitap edildiği
zaman daha çok ilgi göstermektedirler.”
Buradan yola çıkarak şunları söyleyebiliriz. Bireyin yaşı ilerledikçe ruhsal
yapısında iyimserlik ön plana çıkar. Olaylara artık olgunlukla ve anlama çabasıyla
yaklaşır. Ve böylece bireyin dini duyguları daha çok ön plana çıkar. Yani yaşı ile
hayatı anlamlandırma ve dini değerlere yaşamında önem verme doğru orantılıdır.
Sonuç olarak bireyin her yaşta hayatı, dini değerlendirmesi, yorumlaması
sonucunda dini esasların, dini açıklamaların kendisini tatmin etmesi, dine ve
dolayısıyla Allah’a bağlanmasına neden olur. Bu nedenle danışman muhatabının
104
Bahadır, age, s. 62-63
49
bulunduğu yaş grubunu ve bu grubun özelliklerini iyi bilerek muhatabına uygun
metodu seçip buna uygun çözümler getirmelidir.
5.2. Cinsiyet Faktörü
Yapılan araştırmalara göre modern sanayi toplumlarında kadınlar,
erkeklere göre daha sık ve yoğun olarak ruhsal hastalıklara yakalanmaktadırlar.
Bunun sebebi ise son dönemlerde kadınların gerek aile içi gerekse sosyal hayatta
görev ve sorumluluklarının artmış olması olarak gösterilebilir. Yine aile içi
huzursuzlukların artması, kadınların aile içinde daha güçsüz bir pozisyonda
bulunması da buna sebep olarak gösterilebilir. “Kadınlar hâlâ, çocuk yetiştirme,
ev işleri ve toplumsal katılım konusundaki sorumluluğun hemen hepsini
omuzlamış durumdadırlar. Karşılaştırılabilir durumlarda, kadınlar erkeklerden çok
daha az ekonomik kazanç elde etmektedirler….Yani kendini ailesi için feda eden
genellikler kadın olmaktadır.”105 Bu nedenle de hayatı ve dini anlamlandırmada
kadınlara oranla erkekler daha çok ön plana çıkmakta ve hayata daha olumlu ve
anlamlı yaklaşmaktadırlar.
Çünkü kadınlar sıkıntı ve ızdıraptan doğan psikolojik rahatsızlıklarla daha
fazla karşılaşmakta, özellikle yetişkinlik döneminde karşı karşıya geldikleri orta
yaş krizi, yalnızlaşma, güçten düşme, vb sorunlara sahip olduklarından dolayı
erkeklere oranla daha fazla zorlu tecrübelerden geçmektedirler.
İşte bu noktada danışman, kadınların aile içi şiddet, eşlerin aralarındaki
sorunlar, maddi problemler gibi iki cinsiyet arasında çıkan sorunları ele alırken,
aile içindeki cinsiyet rolü beklentilerini göz önünde bulundurmalıdır. 106
Bunun yanı sıra toplum içinde gruplara danışmanlık yaparken ise dini
danışman, bayanlara danışmanlıkta bulunurken daha çok onların ruhsal yapılarını
iyileştirecek bir metot takip etmelidir. Örneğin Hz. Peygamber’in hayatından
105
106
Corey, age, s. 476
Geniş bilgi için bkz., Corey, age, 391- 394
50
örnek verirken O’nun baba ve eş rolünden bahsetmek bayanların daha çok ilgisini
çekmektedir. Ayrıca İslam dinin kadına verdiği önemden bahsetmek de
bayanların oldukça dikkatini çekecek ve dine yönelmelerine az da olsa katkı
sağlayacaktır.
Bunun yanı sıra erkek muhataplar daha çok somut ve güncel konulara ilgi
duymaktadırlar. Örneğin, Hz. Peygamber’in siyasi yönü, savaşları vb gibi konular
erkeklerin daha çok ilgisini çekecektir.
5.3. Sosyoekonomik Durum
Yapılan araştırmalara göre hayatı ve dini anlamlandırma düzeyi ile sosyoekonomik düzey arasında doğru orantı vardır. Sosyo-ekonomik düzey yükseldikçe
anlam tecrübesi artarken, sosyo-ekonomik düzey düştükçe anlamlılık düzeyi
zayıflamaktadır. Yani maddi kaygısı olmayan birey hayata daha olumlu
bakabilmekte ve hayatı daha olumlu bir şekilde anlamlandırabilmektedir.
Sahip oldukları azami yaşam standartlarına karşılık alt sosyo-ekonomik
düzeyde bulunan, çoğu asgari ücretle çalışan, üstelik beslenme ve barınma
problemleri ile yüz yüze gelen bireylerin hayata ve dine yeteri kadar anlamlı
bakamamaları, aslında insan psikolojisi açısından beklenen bir sonuçtur. Çünkü
alt gelir seviyesinde bulunan ve çalışmayan, geçim için çaba sarf etmeyen
bireylerin dini şuuru tam olarak yapılanmadığı için bunun faturasını dine-kadere
çıkarabilmektedirler. Bu ruh yapısı ile karamsarlığa düştükleri için hayata ve dine
negatif bakabilmektedirler.
İşte bu nedenle dini danışman her şeyden önce muhataba, örneğin kader ve
tevekkül107 konusunu tam olarak anlatmalı ve böylece dinle çalışma ilişkisinin
olumlu bir açıdan ele alınmasını sağlayarak bireyi çalışmaya teşvik etmelidir.
107
İslam’da kader ve tevekkülün doğru anlaşılmasının önemi konusunda psikolojik bir
değerlendirme için bkz. Habil Şentürk, İslami Hayatın Psikolojik Temelleri, s. 36- 38
51
Danışman, İslam’ın çalışmaya verdiği önemi ve tevekkülün ne anlama
geldiğini doğru bir şekilde anlatmalıdır. Kişinin çalışmadan, gerekli tedbirleri
almadan dini değerlere önem verdiğini söylemesi, her şeyi kadere havale etmesi
onun doğru bir din anlayışına sahip olmadığını gösterir. İslamın her zaman bireyi
çalışmaya teşvik ettiğini, her durumda müslümanın elinden gelen bütün gayreti
göstermesi ve takdiri Allah’tan beklemesi gerektiğini, bütün peygamberlerin
peygamberlik vasfının yanında geçimlerini sağlamak için bir meslekle uğraştığını
anlatmalıdır.
5.4. Kişisel Dindarlık Düzeyi
Burada dindarlığın samimi ve doğru yaşanması büyük önem arz eder.
Bireyin din algısı veya dine yaklaşımı çıkarcı bir ilişkiye dayanıyorsa, ya da
gerçeklerden uzak, hurafelere dayalı, yanlış bir dini yaşam biçimi söz konusu ise
kişi hayatı anlamlandırmada çıkmaza girebilir.
“Dindarlık, anlam arayışında en önemli koşullardan biridir. Yüksek
düzeyde dindarlık ile yüksek düzeyde hayatı anlamlandırma arasında birbirini
destekleyen güçlü bir bağ vardır. Ancak, ne üst düzeyde dindarlık; yüksek
düzeyde anlamlılığın, ne de yüksek düzeyde anlamlılık; yüksek düzeyde
dindarlığın mutlak sebebi veya sonucu olabilir.”108
Burada konuyla ilgili bir gözlemimi anlatmak istiyorum:
“Bir gün batıl inançlara çok önem veren bir arkadaşım bana sınavlarını
geçebilmesi için hangi türbeyi ziyaret etmem gerekiyor diye bir soru sordu. Ben
de öncelikle türbelerde dilek dileme gibi olayların batıl olduğunu, buraların
sadece ziyaret edilmesi ve orada yatan kişiden bir beklentinin olmaması
gerektiğini, duaların sadece Allah’a yapılması ve karşılığının da Allah’tan
beklenilmesi gerektiğini anlattım.”
108
Bahadır, age, s. 79
52
Burada da görüldüğü üzere bireye önce bu olayın batıl olduğu anlatılsaydı,
bu ziyaret mekânlarını ziyaret etmenin gereksiz olduğu düşüncesi oluşacaktı. İşte
bu düşüncenin oluşmasını engellemek için ilk olarak buraların ziyaretinin
önemsiz olmadığı ama buraların sadece ziyaret mekânından ibaret olduğu; ölümü
hatırlamak ve ibret almak için ziyaret edilebileceği, daha sonra da buraların
ziyaretinde dilek, istek vb şeylerin olmaması sadece orada bulunan kişiye dua
edilmesi gerektiğinden bahsedilmelidir. Çünkü bireyin dindarlık düzeyinin düşük
olması sebebiyle danışmanın anlatmak istediklerinden çok farklı ve yanlış
düşüncelere kapılabilir.
İşte burada danışmana düşen görev danışmanlık yaptığı kişinin dindarlık
düzeyinin derecesini iyi bilmektir. Danışman öncelikle birey-din ilişkisini doğru
tespit edip ona göre bir yol izlemelidir. Eğer bu ilişki sağlıklı bir tarzda değilse
danışman ilk olarak bu ilişkiyi düzeltme yoluna gitmeli ve bireyin dindarlık
düzeyine uygun bir metot ve üslup seçmelidir.
5.5. Danışanın (Muhatabın) İzlenmesi
Danışmanın danışmanlık görevini yerine getirirken bireyi imkânlar
ölçüsünde izlemeye çalışması danışmanlık hizmetine katkı sağlar. Danışman
özellikle yaygın ve örgün eğitimdeki danışmanlık hizmetlerinde bireylerin
öğrenim gördükleri okullara veya kurslara uyum sağlayıp sağlayamadıklarının
takip
etmeli,
bu
öğrencilerin
uyum sorunlarının
çözülmesi
hususunda
çalışmalarda bulunmalıdır. Örneğin Kur’an kurslarında ya da İlahiyat
Fakültelerinde okuyan bir öğrencinin öğrenim hayatına son vermek istemesi gibi
bir durum ortaya çıkarsa danışman bu öğrenci ile görüşüp bu sorunun nereden
kaynaklandığını tespit edip buna bir çözüm yolu bulmalı, eğer çözüm bulamıyorsa
öğrenciyi başka mercilere yönlendirmelidir.
Eğitim alanının dışında, örneğin dini bir problemle gelen bir bireye çözüm
getirildikten sonra tekrar irtibat kurularak getirilen bu çözümün bireyin hayatında
53
ne derece olumlu katkılar sağladığı takip edilmelidir. Eğer getirilen çözüm olumlu
sonuç verdiyse bundan sonraki hizmetlerde benzer durumlarda benzer çözümler
üretilebilir. Eğer getirilen çözüm sonuç vermemişse yeni çözüm yolları aranabilir.
Danışmanlık hizmetlerinin izleme metotları ile takviye edilmesi bu hizmetleri
daha başarılı hale getirecek, amaca daha çabuk ulaştıracaktır.109
109
Bulut, age, s. 101-102
54
İKİNCİ BÖLÜM
HZ. PEYGAMBER ÖRNEĞİNDE DİNİ REHBERLİK
VE DANIŞMANLIK
55
1. İSLÂM’A GÖRE BİREYİN DANIŞMA İHTİYACI
İslam inancına göre Allah insanı topraktan yaratmış, ona düşünme yetisi,
akıl vermiştir. “İnsanın düşünceye muktedir olması, kendisini ibadetlere ehliyetli
kılmış, ihtiyar ve irade sorumluluğu yüklenmesine sebep olmuştur. İşte bu durum
onu yeryüzünün halifesi kılmıştır.”110 Çünkü Allah insanın yaratılmasını murad
etmiş, yaratılmışların arasında en büyük yeri insana vermiş, ona çeşitli görev ve
sorumluluklar yüklemiştir. Ona yüklediği bu görev ve sorumluluklarla insanı
yeryüzünde halife olarak tayin etmiştir.
Allah’ın insanı vahye muhatap kılmasının ve yeryüzünde halife tayin
etmesinin temeli insanın akıl sahibi, düşünebilme, seçebilme ve karar verebilme
iradesine sahip bir varlık olmasıdır. Nitekim bir çok ayette düşünmenin,
akletmenin insanı inanca götüreceği belirtilmiştir.
“Hiç yeryüzünde gezmediler mi ki düşünecekleri kalpleri, işitecekleri
kulakları olsun. Zira gözler kör olmaz,; fakat göğüslerdeki kalpler kör olur.”
111
,
“ Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.”112
Allah’ın insanı yeryüzünde halife kılmasının temel amacı insanın
yeryüzünde Allah’ın kendi iradesiyle verdiği yetkilerini, aklını ve düşünme
yetisini yine onun rızası doğrultusunda amaca uygun bir şekilde kullanmasıdır.
İnsanın yeryüzünde Allah’ın halifesi görevini üstlenmesi, yeryüzünü imar
ve inşa etmesi, yeryüzünün hâkimi ve yöneticisi hükmünde olması durumu
Kur’an’da belirtilen bir gerçektir.113 Bu durum, insanın yaratılmışlar arasında en
şerefli ve en yüce bir varlık olduğunun, hür bir iradeye ve bunu kullanabilecek bir
fıtrata sahip olduğunun göstergesidir.
110
Necati, age, s.123
Hac, 40
112
Enfal, 22
113
Bakara, 30
111
56
Din duygusu insanın en bariz özelliklerinden bir tanesidir ve fıtridir yani
doğuştan gelir. İnsanın bu düşünce ile kendisini yaratan yüce kudrete yönelmesi
gerekmektedir. Çünkü kâinatta Allah’ın varlığına işaret eden birçok delil vardır.
İslam âlimlerine ve birçok batılı âlimlere göre insanda ezelde Allah’ı tanıma ve
ona kulluk etme eğilimi vardır. Dolayısıyla insandaki din duygusu fıtridir.114
Bireyde doğuştan gelen bir dini inanç yoktur, fakat inanma eğilimi vardır.
Birey zihinsel ve duygusal gelişimini tamamladıktan sonra içinde yaşadığı
çevrenin de etkisiyle bir dini benimser. Birey zamanla bunu aklını ve iradesini
kullanarak inanma şekline dönüştürür. Burada İslam’ın inanç, ibadet ve ahlak
esaslarının akla uygun olması özelliğini düşünürsek aklın doğru kullanımı inancın
İslam’a yönelik olmasını sağlar.115
Fakat çoğu zaman birey, karşılaştığı sorunlara sadece aklını kullanarak bir
çözüm bulamamakta, çıkmaza düşebilmekte, ve kendisini bu çıkmazdan
kurtaracak bir yol göstericiye ihtiyaç duymaktadır. Aslında insan, yaratılışından
itibaren rehberliğe ihtiyaç duyan bir varlıktır. İlk insan olarak yaratılan Hz.
Adem’e Allah’ın tüm isimleri öğretmesi ve meleklerin karşısına bu donanımıyla
çıkarması, Allah’ın ona ilk rehberliğidir. Hz. Adem’in yeryüzünde işlediği ilk
hatadan
duyduğu
pişmanlıktan
dolayı
tevbe
edişinde
de
yaratıcısının
rehberliğinde, ondan aldığı kelimelerle yalvarışı söz konusudur. Öyleyse
insanoğlu, yaratılışından ve dünya tecrübesine ilk başlayışından itibaren danışma
ihtiyacıyla karşı karşıya kalmıştır.
İşte bu ihtiyaçtan dolayı Allah, vahiy aracılığıyla insanlarla bir tür
rehberlik ilişkisi kurmuştur. Allah’ın insanlarla kurduğu iletişim olan vahiy, bir
çeşit rehberlik olarak kabul edilebilir. Kuran’ı Kerim vahyin gayesini “yol
göstermek” olarak açıklamaktadır.
“ Biz, Ona, eğri ve doğru iki yol gösterdik.”116
114
Habil Şentürk, Din Psikolojisi , Isparta 2008, s. 61-66
Geniş bilgi için bkz., Hüseyin Certel, Kuran’da İnsan, Isparta 2000, s.1–21
116
Beled, 90/10
115
57
“ Biz insanoğluna doğru yolu gösterdik, şükretmek veya nankörlük etmek
ona aittir.”117
“Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, göğüslerde olan (sıkıntılar)a şifa
ve inananlara bir yol gösterici ve rahmet gelmiştir.”118
Burada da görüldüğü üzere Kuran ve sünnet inananlara yol göstermek için
gönderilmiştir. Ama yukarıda da bahsedildiği gibi gerek vahyin sona ermesinden
gerekse Hz. Peygamber’in vefatından sonra inananlar bazı durumlarda dini
değerler konusunda çıkmaza girmekte ve çözümünü Kuran ve sünnette
bulamayabilmektedirler. Bu durumda birey bu konuda daha fazla bilgi sahibi olan
dini danışmanlara başvurma ihtiyacı içerisine girmektedirler. Zaten Kuran da
insanın bilmediği bir konu hakkında bilenlere danışması, onlarla istişare etmesi
gerektiğini belirtmiştir:
“Rabb’lerinin çağrısına gelirler, namazı kılarlar. İşleri, aralarında
danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.”119
Allah, Hz. Peygamber’den Ashab’tan rey ehli ile müşavere etmelerini şu
ayette istemiştir: “(Yapacağın) iş (ler) hakkında onlara danış…”120
Kuran, Allah’ın sıkıntılar ve problemler içinde bulunan tüm toplumlarla
iletişim kurduğunu ve tebliğ için bir peygamber gönderdiğini bildirir. Tarih
boyunca kendisine peygamber gönderilmeyen ve uyarılmayan hiçbir topluluk
yoktur.121 Çünkü peygamberler dinin ilk danışmanlarıdır. Onların görevi dini
tebliğ ve o dinin yaşanmasında insanlara rehberlik etmektir. “ Sana, onlara vaat
ettiklerimizin bir kısmını göstersek de, seni öldürsek de görevin tebliğ etmektir.
Hesap görmek bize düşer.”122
117
İnsan, 76/3
Yunus, 57
119
Şura, 38
120
Al-i İmran, 159
121
Fâtır, 24
122
Râd, 40
118
58
Hz. İbrahim, putlara tapan halkına, Hz. Harun, Hz. Musa’nın Sina’daki
kavminin başına, Allah’tan başka ilahlar edinmemeleri hususunda dini rehberlik
yapmıştı. Lokman’ın oğluna yaptığı dini rehberlik de Kuran’da anlatılan
örneklerdendir. Yusuf’un zindanda kendisine rüya tabiri için yaklaşan iki gençle
yaptığı konuşma da bir dini rehberlik faaliyeti olarak değerlendirilebilir. Yine
örneklerden
anlaşıldığı
üzere
buradaki
rehberlik,
insanın
insanlığını
gerçekleştirmesini sağlayan bir yardımdır.123
Yani genel olarak Allah gönderdiği peygamberlerden insanlara rehberlik
etmelerini, onlara irşad ve vaazla doğru yolu göstermelerini istemiştir:
“Onlar, Allah’ın kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara aldırma,
onlara öğüt ver ve onlara kendileri hakkında etkili (beliğ) söz söyle.”124
“Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt, müminlere fayda verir.”125
“Müminler iseniz, böyle bir şeye bir daha dönmeyesiniz diye Allah size
öğüt veriyor.”126
“Bu (Kuran), bütün insanlığa bir açıklamadır, takva sahipleri için de bir
hidayet ve öğüttür.”127
Yukarıdaki ayetler incelendiğinde görülecektir ki, öğüt veren ya Allah, Ya
peygamberlerden biri ya da hak yolda olan bir topluluktur. Buradan da
danışmanlığın, topluma yol göstermenin, vaaz etmenin ne kadar yüce bir meslek
ve üstün bir hizmet olduğu açıkça anlaşılır.128
123
Geniş bilgi için bkz., Mualla Selçuk, agm, s. 130–133
Nisa, 4/ 63
125
Zariyat, 51/ 55
126
Nur, 24/ 17
127
Al-i İmran, 3/ 138
128
Mehmet Faruk Bayraktar, Türkiye’de Vaizlik (Tarihçesi ve Problemleri), İFAV Yay., İstanbul,
s. 42- 43
124
59
2. HZ. PEYGAMBER’İN GENEL DANIŞMANLIK PRENSİPLERİ
Müslüman bir dini danışman için en güzel örnek Hz. Peygamber’dir.
Zaten Allah’ın, peygamberleri insanlar arasından seçmesinin temelinde, insanların
peygamberleri örnek alabilmesi ve peygamberlerin de insanlara rehberlik
etmeleri, onlara Allah’ın emir ve yasaklarını ulaştırmaları içindir. Yani
peygamberler vahyin yaşanır örnekleri, insanlığın hem ilk eğitimcileri hem de ilk
rehberleridir.
Bu
nedenle
Hz.
Peygamber’in
rehberlik
prensiplerinden
yararlanarak, ve bu prensipleri günümüze uyarlayarak, muhataplarımıza uygun
metot ve teknikler seçebiliriz.
Hz. Peygamber dini danışmanlık görevini yerine getirirken birtakım
prensipleri her zaman göz önünde bulundurmuştur. Çünkü her dönemde din her
şeyden evvel akıl ve mantığa uygun, yaşanabilir ve hayata yön verir niteliktedir.
Aksi takdirde din, hayatın dışında kalır.
Biz bu bölümde bu prensipleri ele alarak dinin evrensel ve her çağa uygun
özelliğine dayanarak dini danışmanlık konusuna açıklık getirmek istiyoruz.
Çünkü Hz. Peygamber’in tebliğ metodu ve prensipleri dini danışmanlığın temel
metodu ve prensipleridir.
Hz. Peygamber her fırsatta, çeşitli vesilelerle müminlere danışmanlık
yapmış, vaaz etmiş, öğütler vermiştir.
“ Ebu Riffa şöyle anlatıyor: Peygamber’in yanına vardım, hutbe okuyordu.
Ey Allah’ın Elçisi! Ben yabancı, dinini sormaya gelmiş, dinin ne olduğunu
bilmeyen bir adamım, dedim. Bunun üzerine Rasulullah bana döndü ve hutbesini
keserek yanıma geldi. Ayaklarının demir olduğunu tahmin ettiğim bir sandalyenin
üzerine oturdu ve Allah’ın kendisine öğretmiş olduğu bilgilerden bana da
öğretmeye başladı. Bir müddet sonra kalkıp gitti, hutbesini tamamladı.”129
129
Müslim, Cuma, 15
60
İşte biz burada muallim olarak gönderildiğini beyan eden130 Hz.
Peygamber’in danışmanlıktaki genel prensiplerine değinmek istiyoruz.
2.1. Zamanı İyi Kullanma ve Anlatım Metodu
Gerek danışmanlık konusunda olsun, gerekse eğitim ve öğretim
meselesinde olsun zaman ayarlaması oldukça önemlidir. Bu bakımdan
danışmanlık süresi danışan bireyi sıkacak kadar uzun tutulmamalıdır. Söylenecek
olan sözler, dikkatlerin dağılmayacağı bir süre içerisinde, muhatabın dinlemeye
istekli olup olmadığı da göz önünde bulundurularak kısa ve özlü bir biçimde
söylenilip bitirilmelidir.
Nitekim Hz. Peygamber’in hadislerinin kısa ve özlü oluşunun sebebi de
budur. Az ve öz kelimelerle maksadı anlatmak, yerinde ve zamanında konuşmak
kabiliyeti kendisine verilmiştir. Yani O’nun güzel hitap etme (Cevamiu’l Kelim)
özelliği vardır.
Hz. Peygamber konuşmalarında, sözünün iyice anlaşılması için bazen
konuşmasını yavaşlatır, hatta bazen sözü tekrar tekrar söylerdi. Hz. Aişe
tarafından şöyle nakledilmiştir: “Rasulullah sözlerini, sizlerin yaptığı gibi çabuk
çabuk, arka arkaya ulamazdı.”131
Hz. Peygamber vaaz ve nasihatlerin süresini zamana, şartlara ve
ihtiyaçlara göre ayarlardı. Bir hadiste Hz. Peygamber’in Cuma günü vaazını
bıkkınlığa sebep olmasın diye uzatmadığı nakledilir.132
Abdullah İbn Mesud (RA) şöyle buyuruyor: “Ashabı usanıp sıkılır
düşüncesiyle Resul-i Ekrem (sav) bize her gün değil, arada bir vaaz ve nasihat
ederdi.”133
130
İbn Mace, Mukaddime, 17
Buhari, ilim, 30; menakib, 23; Müslim, fedailus- sahabe, 160
132
Buhari, İlim, 52; Ebu Davud, Salat, 226
133
Buhari, ilim, 11, 12; Müslim, münafikun, 82, 83
131
61
Bunun yanı sıra gerek zihinlerde daha kalıcı olması için gerekse vurgu
yapmak için tekrar metodu hem Hz. Peygamber tarafından, hem de Kuran’da bir
çok yerde kullanılmıştır. Çünkü insanlara bir görüşü tekrar ederek sunmak, o
görüşün daha kolay bir şekilde kabul edilmesini sağlar.
Örneğin, Rahman Suresinde “Öyleyse Rabbinizin nimetlerinden
hangisini yalanlayabilirsiniz” otuz yerde tekrar edilerek vurgulanmıştır. Böylece
bu ayetin, okuyanların ve dinleyenlerin zihninde yer etmesi daha kolay bir hale
gelmiştir. Yine Neml suresinde beş yerde “Allah’la beraber başka ilah var mı?”
ibaresinin tekrar edilmesi tevhid inancının zihinlerde yerleşmesini sağlamıştır.
İşte bu noktada dini danışman da gerek bireysel görüşmelerinde gerekse
toplu hitaplarda muhatapların anlayacağı şekilde, onları kırmadan, sıkmadan,
gerektiğinde samimi ve esprili bir dille, gerektiğinde vurgu yapmak için tekrarları
kullanarak ve zamanını iyi kullanarak hitap etmelidir.
2.2. Bilmediği Konularda Cevap Vermeme
Dini danışman kendisine din ile ilgili gelen sorularda herhangi bir sağlam
bilgiye sahip değilse kendi kafasına göre bilmeden cevap vermemeli, bu sorunun
cevabını gerekli araştırmayı yaptıktan sonra vermelidir. Çünkü dinin belli
konulardaki uygun hükümleri araştırılmadan sorunlara getirilen çözümler ve
verilen cevaplar, inanan kişiye sağlıklı bir yol göstericilik işlevi görmeyecektir.
Bu durum sadece dini konularda değil, dini olmayan hususlarda da
böyledir. Sonuçta böyle yanlış bir tutum, hem danışanı hem de danışmanı zor
duruma düşürür. Tepki almamak veya kınanmamak için verilen yanlış bir cevap,
hele dini bir konuda ise hem danışanın hem de danışmanın manevi dünyasında
ciddi zararlara sebep olur. Nitekim Rasulullah da peygamberlik görevini yerine
getirirken bilmediği konularda konuşmamış, Allah’ın vahyini beklemiş, ancak
vahiy geldikten sonra sorulara gereken cevabı vermiştir. Çünkü bilmediği bir
62
konuda cevap veren insanlar Hz. Peygamber’in de buyurduğu gibi hem sapmış
hem de saptırmış olurlar.134
İşte bu noktada danışmanlar eksik olduğu konularda danışmanlık
yapmamalıdır. Bunun içinde “sahip oldukları değerleri, tutumları, ve inançları
derinlemesine bir şekilde araştırmalı ve bu şekilde kendi farkındalık düzeylerini
artırmalıdırlar.”135
Danışman, danışanda tespit ettiği eksiklikleri uygun bir dille, danışanı
rencide etmeden, utandırmadan söyleyebilmelidir. Aksi takdirde bu durum
danışanın kendini gizlemesine, hayatının ilerleyen zamanlarında danışmana
ihtiyaç duyduğu zaman problemini kendi başına çözmeye çalışmasına,
çözemediği durumlarda da yanlış yollara yönelmesine sebep olur.
2.3. Muhatabın Anlayacağı Tarzda Konuşmak
Gerek Kuran gerekse Hz. Peygamber, tebliğde ferdin bedeni, zihni ve ruhi
durumunu dikkate almıştır.
Hz.
Peygamber
136
söyleyiniz.”
bir
yandan:
“İnsanlara
akılları
ölçüsünde
söz
derken, bir yandan da, karşısındaki kimselerle anlaşmayı temin
edebilmek için onların kullandığı şiveye bile uygun hareket ettiği ve bizzat
konuşmasını buna göre ayarladığı bir gerçektir. “İnsanlara anlayabilecekleri
kadar söz söyleyin, inkar edecekleri, anlayamayacakları sözleri onlara
söylemeyin. Allah ve Rasulü’nü tekzib etmek ister misiniz?”137 hadisi de buna en
güzel örnektir.
“ Bir gün Fezâre oğullarından bir kişi Hz. Peygamber’in huzuruna
gelerek;
134
Buhari, ilim, 35
Corey, age, 6
136
Buhari, İlim, 49
137
Buhari, İlim, 50
135
63
-
Benim karım siyah bir oğlan doğurdu. Karımdan şüpheleniyorum, dedi
ve devamında Efendimizle aralarında şöyle bir konuşma geçti:
-
Senin develerin var mı?
-
Evet, var, Ya Rasülellah.
-
Develerin renkleri nasıldır?
-
Kırmızıdır.
-
İçlerinde boz olanı da var mı?
-
Evet var, Ya Rasülüllah.
-
Pekiyi. O, boz renk bu kırmızı develere nereden karıştı?
-
Soyunun bir damarına çekmiş olacak.
-
Öyleyse senin oğlun da soyunuzdaki birine çekmiş olabilir.”138
Burada da görüldüğü gibi, Rasülüllah problemi sahabenin anlayacağı
örneklerle çözmüştür.
İşte dini danışman da muhatabın anlayabileceği dilden, seviyesine göre
konuşmalı ve uygun çözümler getirmelidir. Aksine karışık ifadelerle çözüm
üretmek hem danışanda dikkate alınmadığı düşüncesini uyandırır, hem de geçerli
bir çözüm olmaz. Danışmanın ürettiği çözümler sadece dilde ve söylemde kalır.
‘Kendini anlatmak isteyenler, muhatabının dili ile konuşur’ felsefesinden
hareketle danışman da, muhatabının kültür ve anlayış seviyesine uygun olarak
konuşmalıdır.139
2.4. Tedricilik Prensibi
Yapısı bakımından insan, sürekli öğrenme arzusu içerisindedir. İnsandaki
akli ve zihni istidatlara göre birey, zamanın akışı içerisinde bilgileri azar azar
138
139
Buhari, talak,26; hudud, 41; Müslim, li’an, 18; Ebu Davud, talak, 28
Geniş bilgi için bkz., Bayraktar, age, 71- 77
64
öğrenebilir ve kazanabilir. Çünkü insan zihni, bilgileri birden almaya elverişli
değildir.
Allah Teala, İslam’ın emir ve yasaklarını bir defada bildirip müminlerin
yükünü ağırlaştırmamıştır. İnsanların çeşitli talepleri, halleri ve ihtiyaçları kendini
gösterdikçe Allah, ayetlerini Hz. Peygamber vasıtasıyla insanlara bildirmiştir.
Yani vahyin gelişinde, İslam’ın tebliğinde ve öğretilmesinde tedricilik esastır.
Çünkü bilgilerin tedricen verilmesi, ferdin kendisinden beklenene ısındırılması ve
alıştırılması bakımından önemlidir.
“Bir gün Necid halkından saçı başı dağınık bir kimse Resûl-i Ekrem’in
huzuruna geldi. İslam’ın ne olduğunu sordu. Rasülüllah:
-
Bir gün, bir gecede beş vakit namaz, buyurdu. Bu kişi:
-
Bu namazlardan başka yapmam gereken bir şey var mı? diye sordu.
Rasülüllah:
-
Hayır, şâyet nafile olarak kılmak istersen kılarsın, bir de Ramazan
orucu var, diye ilave etti. Bu zât yine sordu:
-
Üzerimde bundan başkası da olacak mı? Rasülüllah:
-
Hayır istersen nafile oruç tutabilirsin. Yalnız bir de zekât var.Bu kişi:
-
Yapmam gereken daha başka bir şey var mı? diye sordu.Rasülüllah:
-
Hayır, nafile olarak sadaka vermek istersen verirsin, buyurdu. Bunun
üzerine Necid’li kalkıp giderken:
-
Vallahi bundan ne fazla, ne eksik bir şey yaparım, dedi. Hz. Peygamber
bunun üzerine:
-
Eğer doğru söylüyorsa, kurtuldu gitti, buyurdu.”140
İşte burada da görüldüğü gibi Hz. Peygamber Necid’li kişinin sorusu
üzerine önce namaz emrini bildirmiş sonra o zatın ‘Başka yapmam gereken bir
140
Buhari, iman, 34
65
şey var mı?’ sorularının üzerine diğer emirleri bildirmiştir. Yani Hz. Peygamber
bu zatın aceleci ruh haline uygun bir danışmanlık tarzı uygulamayı münasip
görmüştür.
Yine
Hz.
‘Kolaylaştırınız,
Muhammed
Muaz
zorlaştırmayınız,
b.
Cebel’i
sevindirin,
nefret
Yemen’e
gönderirken,
ettirmeyin…’141
diye
emrederek yeni Müslüman olan, buluğ çağına yaklaşan çocuklar ve günahlarından
tevbe etmiş asilerin İslam’a ısınsınlar diye tedricen emir ve yasaklara uymasını
istemiştir.
Yine bu amaçla Hz. Peygamber Muaz b. Cebel’i Yemen’e gönderirken
ona şunu emretmiştir: “Sen Yahudi ve Hristiyan bir topluma gidiyorsun. İlk önce
onlara Allah’ın birliğinden, Allah’tan başka tanrı olmadığından, Muhammed’in
de O’nun Rasulü olduğundan bahsedersin. Eğer bunu kabul ederlerse, Allah’ın
her gün ve gecede beş vakit namazı farz kıldığını anlatırsın, bunu da kabul
ettikleri takdirde, Allah’ın zenginlerin mallarından alınıp fakirlere verilen zekati
emrettiğini bildirirsin, buna da itirazları olmazsa, bir konuyu özellikle unutma:
Sakın mallarının en iyisini alma, bir de mazlumun bedduasından sakın. Zira onlar
direkt olarak Allah’la ilişki kurarlar.”142
Yani Hz. Peygamber tebliğinde aceleci davranarak bütün emir ve yasakları
bir anda değil, fıtrata uygun bir şekilde, tedricen bildirerek dinin yaşanabilir olma
özelliğini göstermiştir.
Tedricilik prensibinin en açık örneklerinden biri de şüphesiz ki içkinin
yasaklanış şeklidir. Bilindiği gibi cahiliye döneminden kalma alışkanlıklardan biri
içki idi. İçki içme probleminin ortadan kalması için içki bir anda değil tedrici bir
şekilde yasaklanmıştır.
•
İlk önce inananları içkiden soğutmak ve içkiye karşı nefret ettirmek
için ayet inmiştir:
141
142
Müslim, Cihad, 6
Buhari, Zekat,1; İbn Mace, Zekat,1
66
“Sana şaraptan ve kumardan soruyorlar: De ki: ‘O ikisinde büyük günah
ve insanlara bazı yararlar vardır. Fakat onların günahı, yararından
büyüktür’…”143
•
Daha sonra ise inananları içkiden iyice uzaklaştırmak için, içkili iken
namaz kılmamaları için ayet inmiştir. Bu yasak, günün büyük bir bölümünü
kapsadığı için inananlar içkiden bir adım daha uzaklaşmıştır:
“Ey inananlar, sarhoşken ne dediğinizi bilinceye kadar namaza
yaklaşmayın.”144
•
En son olarak da içki tamamen yasaklanmıştır:
“Ey inananlar, şarap, kumar, dikili taşlar (putlar, üzerine yazılar
yazılmış) şans okları (çekmek ve bunlara göre hareket etmek)i şeytan işi birer
pisliktir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, şarap ve kumar
yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan
alıkoymak istiyor. Artık (bunlardan) vazgeçecek misiniz?”145
İşte bu metot Müslümanların ilk olarak içkiye olan sevgiyi azaltmış daha
sonra bazı kısıtlamalar getirmiş, daha sonra da içkiyi tamamen yasaklamıştır.
Nitekim
bazı
batılı
psikologlar
da
bu
metodu
kendi
terapilerinde
kullanmışlardır.146
2.5. İkna ve Yönlendirme Prensibi
Her insani ilişkide olduğu gibi dini danışmanlıkta da danışman ve danışan
birbirlerine karşı çok insani bir tutum içinde olmalıdırlar. Özellikle danışman,
sözü nazik, saygılı, muhataba değer veren, onun ruhuna ve manevi onuruna ters
düşmeyen bir metot izlemelidir.
143
Bakara, 219
Nisa, 43
145
Maide, 90- 91
146
Bkz., A. Sarnoof., Mednich Hotard R., Polio, Elizabeth F., Loftus, et- Te’allüm ( Trc:
Muhammed İmamüddin İsmail), Necati Beyrut, Darü’ş- Şurûk, 1981, s. 21-22
144
67
Peygamberlerin toplumun içinden, toplumla aynı dili paylaşan insanlar
arasından seçilmesi onların bu prensibi kolayca uygulayabileceğinin bir
göstergesidir. Eğer peygamberler, gönderildiği toplumdan farklı ana dillere sahip
olsa idi o zaman dini tebliğde zorlanabilir hatta görevlerini başarıyla yerine
getiremeyebilirlerdi.
İkna metodu ile ilgili Hz. Peygamber’den şu örneği verebiliriz:
“Ebu Hureyre Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir:
‘Şüphesiz ki Allah şu üç şeyi yapmanıza razı olur. Şu üç şeyi yapmanızdan da
hoşlanmaz. Razı olduğu üç şey:
• O’na ibadet etmek,
• Hiçbir şeyi ortak koşmamak,
• Hep birlikte Allah’ın ipine sarılmak, tefrikaya düşmemeye gayret
etmek.
Hoşlanmadığı üç şey:
• Dedikodu yapmanız,
• Çok soru sormanız,
• Ve malı ziyan etmenizdir.147
Burada Hz. Peygamber hoşa gitmeyen durumları, hoşa giden durumlarla
beraber zikretmiş, ‘bir şeyin kıymeti zıddıyla bilinir’ ilkesine göre, hoşa giden
durumların önemini, hoşa gitmeyen durumlardan bahsederek vurgulamış ve bu üç
emrin yerine getirilmesi hususunda inananları bu yasağa uymaya ikna etmiştir.
Hz. Peygamber emir ve yasakları, ceza ve mükafatlarla motive ederek
insanları ikna yoluna gitmiştir. Bu metot Kuran’da da görülmektedir. Birçok
ayette emirler ve yasakların hemen arkasından ceza ve mükafatlar bildirilerek
insanlar bu emir ve yasaklara uyma konusunda motive edilmiştir. “Kuran,
147
Buhari, İstikraz, 19
68
yalnızca korkutma veya yalnızca teşvike değil, insanların Allah’ın azabından
korkma, rahmet ve sevabı hususunda ise ümitvar olma şeklindeki ikili
durumlarına dayanmaktadır.”148 “İnkâr edenlerin, öyle, şehirlerde gezip
dolaşması seni aldatmasın. Bu az bir geçimdir. Sonra gidecekleri yer
cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası! Fakat Rabb’lerinden korkanlar için,
Allah tarafından ağırlanacaklardır. İyiler için Allah katında bulunan ödüller ise
daha hayırlıdır.”149 ayeti, inanmayanların cezası, inananların mükafatı ile birlikte
zikredilerek insanları Allah’a inanmaya yöneltici niteliktedir.
Destekleyici psikolojik yardım, dikkatli bir ikna, telkin ve teselli yöntemi
ile sunulabilir. Nitekim dinin temel kaynaklarında da bu ikna, telkin ve teselli
yöntemlerinin kullanıldığını görüyoruz. Kuran-ı Kerim, insanların zayıf
yaratıldığını150 onda birtakım beşeri zaafların bulunduğunu151 belirterek, insanın
zaafları sebebiyle çeşitli olaylar ve durumlar karşısında korkuya, üzüntüye,
umutsuzluğa kapılıp sıkıntıya düşebileceğine dikkat çekmekte152, müminlere
psikolojik destek anlamında telkinlerde bulunmaktadır. Çünkü psikolojik sıkıntı
müminlerin inançlarını, dirençlerini ve inandıkları değerlere güvenlerini sarsacak,
onları normal olmayan tutum ve davranışlara sürükleyebilecek tehlikeli bir
durumdur. İnsan bu tehlikeli duruma düşmeye daima açıktır ve bu istidadı
taşımaktadır.153
2.6. İyiliği Emretmek ve Kötülükten Sakındırmak
Dini hükümlerin tebliği yönünden iyiliği emretmek ve kötülükten
sakındırmak oldukça önemlidir. Zaten genel olarak peygamberlerin gönderiliş
sebeplerinden en önemlisi de budur. Hangi din olursa olsun her dinin temel
hükümlerinden biri de iyilik yapmak ve insanları iyiliğe teşvik etmektir. Bunu A.
148
Necati, age, s. 154
Al-i İmrân, 196- 198
150
Nisa, 4/28
151
Enfal, 9/66
152
Maaric, 70/20, 21; Enfal, 9/26
153
Cebeci, agt, s. 218–219
149
69
Schimmel şu şekilde ifade etmiştir: “Ağacın gövdesi, iyilik yapma; dalları
dürüstlük; yaprakları edebe riayet ve nefse hakimiyet; kökleri kelime-i şehadet;
meyveleri marifettir.”154 Burada da ifade edildiği gibi iyilik iman ile birlikte,
inanan her bireyin hayatında bulundurması gereken bir haslettir.
Allah bu görevden başta peygamberler olmak üzere bütün inanan
kimseleri belli oranda sorumlu tutmuştur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle
buyrulmuştur: “O ümmi Peygamber’e uyanlar (var ya), işte o Peygamber, onlara
iyiliği emreder. Onları kötülükten meneder. Onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri
haram kılar…”155
Hz. Peygamberin; hem fiili hem de sözlü uyarılarıyla İslam’ı tebliğ için,
iyiliği emir, kötülükten alıkoyma konusu üzerinde durduğu görülmektedir. Bir
hadisinde şöyle buyurmuştur:
“Sizden bir kimse çirkin bir iş görürse onu eliyle değiştirsin, eğer buna
gücü yetmezse diliyle değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalben nefret etsin. Bu
ise imanın en zayıf derecesidir.”156
Bu nedenle ‘İyiliği emretmek ve kötülükten alıkoymak’ hususunda
danışmanın görevi danışana problem çözümünde doğru ve yanlış hakkında bilgi
vererek danışanın doğruyu seçmesine yardım etmektir. Zaten danışmanlıkta amaç
bireyin doğruyu, iyiyi seçmesine yardım etmektir.
3. HZ. PEYGAMBER’İN DANIŞMANLIK VE REHBERLİK
METOTLARI
Hz. Peygamber danışmanlık görevini yerine getirirken yukarıdaki
prensiplere uygun olarak bazı metotlar uygulamakta idi. Biz burada bu metotları
ele almak istiyoruz. Bu noktada danışmana düşen görev bu metot ve teknikleri
154
A. Schimmel, Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, (Çev. E. Demirli), Kabalcı Yay., İstanbul
2004, s. 15
155
Araf, 7/157
156
Müslim, İman, 20
70
tamamen uygulamak yerine, bunlardan ortama ve çevreye uygun olanları alıp,
zamana ve çağa uyarlayarak, geliştirerek faydalanmaktır.
3.1.Çarpıcı Soruyla Muhatabı Hazırlama
Günlük yaşantısında insanın aklında, merak ettiği konuların cevapları daha
iyi yer almaktadır. Bu nedenle muhatabın konuyu daha iyi anlaması ve muhatabın
aklında konunun daha iyi yerleşmesi için çarpıcı bir soru ile dikkatini konuya
çekmek gerekir. Öğrenme ve öğretme gayesi ile sorulan ve onlara verilen
cevaplar, soranın anlayışını kolaylaştırmak, kavrayışını arttırmak ve hatta ikna
olmasına yardımcı olmak hedefini taşımaktadır. Ancak, sorular sorulur ve
cevaplar verilirken, bıktırıcı olmadan, anlamayı ve giderek ikna etmeyi
kolaylaştırıcı vasıtalardan, örneklerden yararlanmak mümkündür.
İşte bu bahsedilen metot Kuran ve hadislerde sıkça görülen bir metottur.
Hz. Peygamber vaaz ve nasihatte bulunurken muhatapları sıkmamak ve onların
ilgilerini toplamak için onlara sorular yöneltirdi. Örneğin,
“ Rasulullah bir gün sahabeye,
-
‘Size oruçtan, namazdan ve sadakadan daha üstün bir ibadetin ne
olduğunu söyleyeyim mi?’ diye sordu. Sahabe,
-
‘Evet ya Rasulullah, söyle.’ dediler. Rasulullah,
-
‘Araları bozulmuş iki kişiyi barıştırmaktır.’ dedi.”157
Burada Rasulullah fert ve toplum hayatının huzur ve mutluluğunu
sağlayacak önemli bir konuyu açıklamış olmaktadır. Hz. Peygamber sadece
araları bozulmuş iki kişiyi barıştırmanın ne kadar önemli olduğundan bahsetse idi
belki de dinleyenlerin ilgisini bu kadar çekmeyecekti. Ama ‘Namaz, oruç ve
sadakadan daha üstün bir ibadetin ne olduğunu söyleyeyim mi?’ sorusunu sorarak
157
Ebu Davud, edep, 50
71
dinleyicilerin zihninde ‘Acaba namaz, oruç ve sadakadan daha üstün biribadet
nedir?’ merakını uyandırmış ve söyleyeceği sözün önemine işaret etmiş oldu.
İşte dini danışman, danışanlarla ve toplumla ilişkilerinde, muhatapların
zihnini uyanık tutmak için çeşitli sorular veya dikkat çeken ifadeler kullanmalıdır.
Örneğin din eğitimcileri bir topluluğa bir konuyu anlatırken önce bir soru ile
topluluğun dikkatini toplamalı daha sonra konuyu anlatmaya başlamalıdır.
Yine konumuzla ilgili bir başka örnek şudur: “Hz. Peygamber’in veda
hutbesinin bir bölümünde:
- Ey müminler! Bugün hangi gündür?’ diye sordu.
Ashab-ı Kiram, Efendimizin böylesine önemli bir günü bilmemesine
imkân ve ihtimal vermediği için sustular ve bugüne yeni bir isim vereceğini
zannederek beklediler.
Ardından Efendimiz:
- ‘Kurban günü değil mi canım.’diye cevapladı. Ashab:
- ‘Evet’ diye cevap verdi. Daha sonra Hz. Peygamber tekrar:
- ‘Bu ay hangi aydır?’ diye sordu. Ashab yine aynı düşünceyle sustu.
Rasulullah:
- ‘Niye susuyorsunuz, Zilhicce değil mi?’ diye ashabına baktı. Ashab:
- ‘Evet, zilhiccedir.’ dediler. Resul-i Ekrem ashabını daha da şaşırtan bir
soru ile devam etti:
- ‘Bu içinde bulunduğumuz şehir hangi şehirdir?’ dedi. Ashab-ı kiram
farklı bir cevap alacağı düşüncesiyle yine sessiz kaldı. Efendimiz:
- ‘Burası Mekke değil mi?’ dedi. Ashab:
- ‘Evet.’ dedi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem asıl söylemek istediği
sözlerine başladı:
72
- ‘Kanlarınız, mallarınız, ırz ve namuslarınız bu şehir içinde, bu ayda
bugünün haram olduğu gibi, birbirinize haramdır. Muhakkak ki, siz Rabbinize
kavuşacak ve o zaman yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekileceksiniz.
- Ey insanlar! Aklınızı başınıza toplayınız da benden sonra birbirinizin
boynunu vuracak şekilde sapıklığa düşmeyiniz.”158 buyurdu.
Burada da görüldüğü üzere Hz. Peygamber çeşitli sorularla muhatapta
merak uyandırmış ve böylece muhatabın dikkatini konuya çekmiştir.
Danışmanda özellikle grup terapilerinde bu metodu uygulayarak
muhataplarının zihinlerinin canlı kalmasını sağlayarak dikkatleri anlatmak istediği
konu üzerine çekmiş ve amacına ulaşmış olur.
3.2. İhtiyaca Göre Cevap Verme
İnsanların iç dünyaları, emir ve yasaklara karşı tutumları, ihtiyaçları
birbirine göre farklılık arz eder. Bu nedenle insan bazen kendi ruh yapısına uygun
düşmediği hissine kapılarak bazı emir ve yasakları görmezden gelebilirler.
İşte Rasulullah da bireylerin bu içyapısını iyi bildiği için genellikle
karşısındaki bireyin durumuna, ihtiyacına daha elverişli olanı tavsiye ederdi.
“Meselâ bazen bir sahabi gelir, ‘amellerin hayırlısı nedir?’ diye sorardı.
Rasulullah (sav) ona bir cevap verirdi. Başka zaman aynı soruyu soran başka
birine ihtiyaçları birbirinden farklı olduğu için daha farklı bir cevap verirdi. Zira
bunlardan biri hakkında, bir amelin, öteki hakkında da başka bir amelin daha
hayırlı olduğunu bilirdi. Tabi Hz. Peygamber bu uygulamayı yaparken zaman ve
mekânı da hesaba katardı.”159
Ashabdan biri bir gün Hz. Peygambere gelerek:
158
159
Buhari, ilim,9,37; fiten, 8; tevhid;24; edahi,5; megazi,77; hac,132; Müslim, kasame,29, 30
Buhari, Mevakitu’s- Salât, 6
73
‘Müslümanlıkta en hayırlı iş hangisidir?’ diye sorduğunda Hz. Peygamber
‘Açı doyurman, tanıdığın ve tanımadığına selam vermendir?’160 buyurdu. Fakat
başka bir zaman İbn Mesud aynı soruyu sorduğunda, Hz. Peygamber bu sefer
‘Vaktinde kılınan namaz, anne babaya itaat, Allah yolunda cihat.’161 buyurdu.
Burada da görüldüğü üzere Hz. Peygamber aynı soruya muhatabın
ihtiyacına göre ve dine uygun farklı cevaplar vermekte idi. Böylece kişinin ruh
yapısına uygun verilen cevaplarla muhatabın dini yaşamadaki eksik kalan yanları
tamamlamakta idi.162
Danışmanlıkta danışanın problemi, danışanda çatışma yaratan bir konu ile
ilgilidir. Bu nedenle danışmana düşen görev bireyin bu ihtiyaç duyduğu konu
hakkında bilgi vermek ve danışanın sorunu çözmesinde uygun olan çözümleri
tavsiye etmektir.
3.3. Muhatabı Rencide Etmeden Tatlı Dille Uyarma
Sahabe hata yapsa bile Hz. Peygamber hiçbir zaman hiçbir kimseyi
rencide edecek söz, tavır ve davranışlarda bulunmamıştır. Eğer ashaptan biri
yanlış bir harekette bulunursa umumî bir tarzda konuşarak, ‘Bazıları neden böyle
yapıyor?’163 diye uyarır veya hoşnutsuzluğunu gösteren bir tavır takınırdı.
“Hz. Peygamber, Zeynep validemizle evlendiği zaman arkadaşlarına
düğün yemeği vermişti. Ziyafetten sonra sahabeler oturup konuşmaya başladılar.
Vakit hayli ilerlediği halde davetliler kalkıp girmiyordu. Resûl-i Ekrem, ashabının
dağılmasını istediği için kalkıp gidecekmiş gibi davrandı. Fakat kimse bundan bir
şey anlamadı. Rasulullah’ın nezaketi kalkıp gitmelerini söylemeye engel
oluyordu. Bunun üzerine Efendimiz kalkıp dışarı çıktı. Onunla birlikte ashabın bir
kısmı da kalkıp evlerine gittiler. Rasulullah, Hz. Aişe’nin hücresine kadar gidip
160
Buhari, iman, 6
Buhari, Mevâkitu’s-Salât, 5, Edeb,1
162
M. Yaşar Kandemir, Örneklerle İslam Ahlakı, Nesil Yayınları- 2, İstanbul 1980, s.377- 380;
Abdullah Özbek, Bir Eğitimci Olarak Hz. Peygamber, Esra Yay., Konya, s. 131- 135; 147-165
163
Ebû Davud, Edeb, 6
161
74
geri döndü. Baktı ki davetlilerden üç kişi hâlâ oturuyordu. Biraz sonra belki ne
demek istediğini kavrayıp giderler düşüncesiyle tekrar dışarı çıktı. Sonunda onlar
da kalkıp gittiler. Rasulullah bu anlayışsızlığa üzüldüğü halde yine de onları
gücendirecek bir şey söylemedi.”164
Burada da görüldüğü üzere Hz. Peygamber hiçbir zaman kim olursa olsun
muhatabını rencide etmemiş, uyarması gereken durumlarda ise tatlı dille
uyarmıştır.
“Bir gün Kureyş kabilesinden bir genç Hz. Peygamber’in huzuruna
gelerek:
- ‘Ya Rasulullah! Zina etmeme izin ver.’ dedi. Bu uygunsuz istekten sonra
Ashab:
-
‘Sus, sus.’ diye bu genci azarlayıp bağırdılar. Rasulullah ise sakin bir
sesle delikanlıya:
- ‘Yanıma gel otur.’ diye yer gösterdi. Sonra onunla sohbet etmeye
başladı. Ve devam etti:
- ‘Söyle bakayım, bir başkasının senin annenle zina etmesini ister misin?’
Genç:
- ‘Yoluna feda olayım, hayır katiyen istemem.’ dedi. Efendimiz:
- ‘Zaten hiç kimse annelerine böyle yapılmasını istemez.’ dedi ve devam
etti:
- ‘Bir başkasının senin kızınla zina etmesini ister misin?’ Genç:
- ‘Hayır! Uğrunda öleyim ya Rasulullah, razı olmam.’ dedi. Bunun
üzerine Rasul-i Ekrem:
164
Müslim, nikâh, 92, 93
75
-
‘Öyleyse hiç kimse kızlarıyla zina edilmesine razı olmaz’, buyurduktan
sonra kız kardeşi, halası ve teyzesiyle zina edilmesine razı olup olmayacağını
sordu.’ Her defasında genç:
-
‘Yoluna feda olayım, hayır istemem.’ diye cevap veriyordu.
Artık gencin hatasını kavradığını görünce Resul-i Ekrem elini bu gencin
omzuna koyarak:
-
‘Allah’ım bunun günahını affet, kalbini temizle ve uzuvlarını günah
işlemekten koru.’ diye dua etti ve genç böyle şeylerle bir daha ilgilenmedi.”165
Burada da görüldüğü üzere Hz. Peygamber o gence zina için izin istemeye
geldiğinde sert tavır ve davranışlarla karşılık verseydi veya sadece, ‘Zina
haramdır!’ deyip bu isteğe karşı çıksaydı o genç belki de yanlış yola sapacaktı.
Oysa Hz. Peygamber tatlı dili, duası, makul ve ikna edici sözleriyle o genci ikna
ederek kötü yola sapmaktan alıkoydu. O’nun bu şefkat ve merhamet dolu tavrı
davetinde,
danışmanlık
görevinde
son
derece
başarılı
olmasına
katkı
sağlamıştır.166
İşte danışman da, danışana her zaman tatlı dille hitap etmeli, danışanın
eksikliği ne olursa olsun hiçbir zaman bunu muhatabın yüzüne vurmamalıdır.
Çünkü yukarıda da bahsettiğimiz gibi danışman da sevgi, şefkat gibi duyguların
bulunması onun insanların güvenini kazanmasına ve böylece danışanlarla daha
samimi diyaloglar kurup problemlere daha kolay çözümler bulunmasını sağlar.
3.4. Temsil Metodunu Kullanma
Hz. Peygamber konuşmalarında ve kendisine yöneltilen sorulara cevap
verirken konuşmalarının ashabın zihninde daha kalıcı olması ve daha iyi
anlaşılması için misallere yer vermiştir.
165
166
Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 256-257
Geniş bilgi için bkz., Kandemir, age, s. 380- 386; Önkal, age, s.369- 372
76
Örneğin, şu hadis, temsil metodunun en güzel örneğidir:
“Kur’an okuyan müminin misali portakal gibidir ki kokusu güzel, tadı da
hoştur. Kur’an okumayan müminin misali de hurma gibidir. Kokusu yoktur, fakat
tadı lezzetlidir. Kur’an okuyan münafıkların misali, kokusu güzel, fakat tadı acı
olan fesleğen gibidir. Kur’an okumayan münafığın misali ise, kokusu kötü, tadı da
acı olan Ebu Cehil kapuzu gibidir.”167
İşte bu hadiste dört temsil vardır:
1. Kur’an okuyan ve hayatına uygulayan mümin, kokusu ve tadı hoş olan
portakala,
2. Kuran’ı okumayan mümin, tadı hoş ama kokusu olmayan hurmaya,
3. Kuran’ı gösteriş yapmak, insanları aldatmak için okuyan ama imanı
olmayan münafık, kokusu güzel ama tadı acı olan fesleğene,
4. Hem Kuran’ı okumayan, hem de imanı olmayan müşrik kokusu kötü,
tadı da acı olan Ebu Cehil kapuzuna benzetilerek temsil edilmiştir.Böylece
insanların hali somut örneklere benzetilerek dinleyenlerin daha iyi anlaması
sağlanmıştır. Çünkü ameller bir nevi nefislerin meyveleridir.
Yine Hz. Muhammed müminleri Kur’an okumaya teşvik etmek için şöyle
bir benzetme yapmıştır:
“İçinde Kur’an (bilgisi) olmayan kişi, harab olmuş ev gibidir.”168
Burada da görüldüğü üzere Kuran’ı tanımayan ve ona hayatında yer
vermeyen kimsenin hali harap olmuş eve benzetilerek kişinin Kuran’ın emir ve
yasaklarına uygun bir yaşam sürmesi gerektiğinin önemine dikkat çekilmiştir.
167
Buhari, Et’ime, 30; Fedâilü’l-Kuran, 17, 36; Tevhid, 57; Müslim, salatu’l-misafirîn, 243;
Davud, Edeb, 16; Tirmizi, Edeb, 79; Nesai, İman, 32; İbn Mace, Mukaddime, 16; Darimi,
Fedail, 8; Ahmed b. Hanbel, C.4, s. 397- 404- 408.
168
Ahmed b. Hanbel C. 1, s. 223.
77
Böylece O; anlatmak istediği konuyu temsil metodu ile anlatarak konunun
muhatapların zihninde daha kolay anlaşılmasını sağlamıştır.169
Dini danışman da gerek grup görüşmelerinde gerekse danışanla birebir
ilişkilerinde bilgiyi bazen direk söylemek yerine temsil metodunu kullanarak
konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir.
3.5. Tartışma Metodunu Kullanma
Gerek
Kuran’ı
Kerim’de,
gerekse
Hz.
Peygamber’in
vaaz
ve
nasihatlerinde kullanılan danışmanlık metotlarından bir tanesi de tartışma
metodudur. bahsettiğimiz tartışmadan kasıt, bir konuya değişik açılardan
bakabilme gücünün kazandırılmasıdır. Yani istişare etmektir. Ancak tartışma
metodunun uygulanabilmesi için her iki tarafın da konuyla ilgili bilgi sahibi
olması gerekmektedir. Nitekim Kuran’ı Kerim’de bazı ayetlerde bu konuya dikkat
çekilmiştir.170
“Ey Muhammed! Allah’ın yoluna hikmetle ve güzel sözle davet et. Onlarla
en güzel şekilde tartış,”171 ayetiyle de eğitimde ve danışmanlıkta tartışma
metodunun etkili olacağı vurgulanmıştır.
Hz. Muhammed tartışma metodu ile ashabını eğitmeyi hedeflemiştir.
Zaman zaman ashabı ile tartışarak onların eğitimine katkıda bulunmuştur. Tabi bu
tartışma metodu hiçbir zaman körü körüne, delilsiz bir tartışma metodu
olmamıştır. Tartışma anında bilgiye, delile, Kitab’a uygun bir metod
kullanılmıştır. İster ashabıyla olsun, ister müşrik ve Ehli kitap’la olsun, Hz.
Muhammed bu konuya çok önem vermiştir. Mesela putlara tapmayı, atalarından
gördüklerinin söyleyen Mekkelilere Kuran deyimi ile ‘ya atalarınız yanlış yolda
169
Geniş bilgi için bkz., Özbek, age, s. 165- 175; Kandemir, age, s. 397-401
Bkz. Ali İmran, 3/66; Hac,22/3
171
Ankebut, 29/46
170
78
iseler, yine mi onları izleyeceksiniz?’172 diyerek, onları önceden edinmiş oldukları
bilgilerin üzerinde şüpheci bir anlayışla tekrar düşünmeye çağırmıştır.173
Hz. Muhammed’in danışmanlık metoduna baktığımızda zaman zaman bu
metodu kullandığını görürüz. Mesela, “Hz. Muhammed Bedir esirlerine yapılacak
olan muameleyi ashabı ile istişare etmiştir. Rasulullah ashabına:
-
‘Esirler hakkında ne düşünüyorsunuz?’ diye sorar. Hz. Ebu Bekir:
-
‘Ey Allah’ın Rasulü! Şu insanlar amca, akraba ve kardeş
çocuklarıdır. Ben onlardan fidye almayı uygun görüyorum. Onlardan
alınan bu fidye, bizim için bir kuvvet unsuru olur. Umulur ki bir gün Allah,
onlara da hidayet verir ve bize yardımcı olurlar.’ dedi. Hz. Muhammed:
-
‘Sen ne düşünüyorsun Ey Hattab’ın oğlu?’ der. Hz. Ömer:
-
‘Vallahi ben Ebu Bekir’in fikrinde değilim. Fakat bana, falancanın (
Hz. Ömer’in akrabası) boynunu vurmak üzere müsaade etmeni, Ali’ye Akil
İbn Ebi Talib’in; Hamza’ya kardeşin falanın boynunu vurmasına izin
vermeni münasip görüyorum. Ta ki Allah; müşriklere karşı, kalbinizde
müsamaha ve yumuşaklığın bulunmadığını bilsin!...’
Abdullah İbn Revaha:
-
‘Ey Allah’ın Resulü! Sen odunu bol bir vadidesin. Vadiyi ateşle
tutuştur, sonra onları oraya at.’ der. Hz. Muhammed ilk önce hiçbirine
cevap vermeden kalkıp odasına gider. Dışarıdakilerden bazıları,
-
‘Rasulullah Ebu Bekir’in görüşünü uygun buldu.’ der. Bir kısmı da
-
‘Ömer’in görüşünü kabul etti’ der. Diğerleri de Abdullah İbn
Revaha’nın sözünü uygun bulduğuna dair tahminde bulunurlar. Derken
Hz. Muhammed odasından çıkar ve şöyle hitap eder:
172
173
Bakara, 2/180
Geniş bilgi için bkz., Özbek, age, s.175- 185
79
-
‘Şüphesiz Allah, bazı insanların kalbini kaymaktan daha yumuşak hale
getirir ve gerçekten Allah, bazı insanların kalbini taştan daha katı hale
getirir.’
Ve şöyle devam eder:
-
‘Sen Ey Ebu Bekir: ‘ Bana tabi olan şüphesiz bendendir, bana isyan
eden ise muhakkak ki sen çok bağışlayıcı ve çok rahmetlisin.’ diyen Hz.
İbrahim gibisin.’
-
‘Yine sen Ey Ebu Bekir: ‘ Şayet onlara azab edersen, şüphesiz ki onlar
da senin kullarındır. Şayet onları affedersen, muhakkak ki, sen Azim ve
Hakim’sin’ diyen Hz. İsa gibisin.’
-
‘Sen de Ey Ömer: ‘Ey Rabbimiz onların mallarını mahvet ve
kabirlerini de şiddetle sık ki, çünkü onlar acıklı azabı görmeyince
inanmazlar.’ diyen Hz. Musa gibisin.’
-
‘Sen Ya Ömer: ‘ Rabbim, yeryüzünde canlı bir tek kâfir bırakma.’
diyen Hz. Nuh gibisin. der.”174
Burada da görüldüğü üzere ashab Hz. Muhammed’e görüş ve
düşüncelerini açıkça belirtmiştir. Hz. Muhammed de bu görüş ve düşünceler
arasından en uygun ve en faydalı olanı seçmiştir.
Hz. Muhammed ashabına düşünme ve tartışma konusunda büyük
serbestlik tanımıştır. Bu sebepten anlamadıklarını rahatça sorabilmişlerdir.
Bilhassa tecrübeye dayalı çeşitli iş konularında ‘Siz dünya işlerini daha iyi
bilirsiniz.’175 diyerek hür düşünmeyi ve araştırmayı teşvik etmiştir.
Danışman da danışmanlık faaliyetlerinde gerek tartışma metodu ile
gerekse istişare ile danışanla karşılıklı işbirliği içerisinde olmalıdır. Danışan,
görüş ve düşüncelerini rahatça dile getirebildiği bir psikoterapi ortamında
danışana daha çok güven duyar ve kendini daha rahat ifade eder. Corey’ın da
174
175
Ahmed b. Hanbel, C.3, s.243
Müslim, Fedâil, 141
80
söylediği gibi “psikolojik danışma, danışman ve danışanın birlikte çözüm
üretmelerini içeren bir işbirliği sürecidir. Belki de etkili psikolojik danışmanın
önemli özelliklerinden biri de psikolojik danışma ilişkisi içerisinde var
olmasıdır.”176
3.6. Yaparak ve Yaşayarak Öğrenme Metodu
İnsanın bir şeyi öğrenebilmesi için öğrenme sürecinde aktif olması
gerekmektedir. Yani birey tecrübeye dayalı konuları daha iyi kavrar. Nitekim Hz.
Peygamber’in de danışmanlık metodu teorikten çok pratiğe dayalıdır. Ashap’ta
öğrenme konusunda büyük bir hırsın olması uygulamak ve öğrenmek için Hz.
Peygamber’den sürekli bilgi öğrenmek istemelerine sebep olmaktaydı.
Bütün bunların yanı sıra İslam dininde namaz, hac gibi uygulamaya
yönelik yani pratiğe dayalı ibadetlerin de yer alması bu metodun daha çok
kullanılmasına sebep olmaktaydı. Konuya Hz. Peygamber’den örnek verecek
olursak: “Ebu Hureyre’nin naklettiğine göre, bir gün Hz. Muhammed Mescidin
kenarında otururken adamın biri mescide girer ve namaz kılar. Sonra gelip Hz.
Muhammed’e selam verir. Hz. Muhammed bu selama,
- ‘Senin üzerine de Allah’ın selamı olsun!’ diye mukabelede bulunur. Ve
şöyle devam eder:
- ‘Dön namazını (yeni baştan) kıl; çünkü namaz kılmış olmadın’ der.
Adam namazı kılar gelir; fakat yine olmadığını belirtir. Üçüncü sefer
adam:
- ‘Bana öğret Ey Allah’ın Resulü’ der. Hz. Muhammed öğrenme isteği
iyice artan bu şahsa şöyle bir açıklama yapar:
- ‘Namaza kalktığın zaman tam bir abdest al, sonra kıbleye yönel, tekbir
al, sonra Kuran’dan bildiğini oku, sonra tam bir ruku yap, sonra iyice doğrul,
176
Corey, age, s. 5
81
sonra tam bir secde et, sonra otur, sonra bütün namazlarında böyle yap. Böyle
yaparsan namazın tamam olur, bir eksiklik yaparsan namazın olmaz.”177
Burada da görüldüğü üzere namaz ibadeti hem teorik hem de pratik bir
ibadet olduğu için haliyle öğrenme metodunda pratiğe dayalı bilgi verilmek
zorundadır. Bu nedenle Hz. Peygamber bu kişiye namazın kılınış şeklini bizzat
yaşayarak öğreterek bu kişinin zihninde daha kalıcı olmasını sağlamıştır.178
Danışman da bazen muhatabına teorik bilgilerden ziyade pratik bilgiler
vererek danışanın konuya katılımını ve böylece muhatabın konuyu daha iyi
kavramasını sağlamış olur.
3.7. Güzel Ahlâk ve Örnek Bir Yaşayışa Sahip Olarak Öğretme
Metodu
Öğretme ve öğrenme metotlarından bir tanesi de örnek olarak öğretme
metodudur. Hz. Peygamber bazı konularda hiçbir şey söylemeden direk yaşantısı,
hal ve hareketleriyle ashabına örnek olarak gereken rehberliği yapmıştır.
Hz. Peygamber gerek güzel ahlakta gerekse İslâmî açıdan örnek yaşantıda
en önde gelen şahsiyetti. O İslam’ın emrettiği ve nehyettiği prensiplere büyük bir
titizlikle riayet eder, şüpheli şeylerden devamlı kaçınır, farzları ve nafileleriyle
ibadetlere gereken itinayı gösterirdi. O, her türlü iyi ahlaka sahip, her türlü çirkin
davranış ve huylardan uzaktı, sabırlı ve azimliydi.
‘Andolsun Allah’ın elçisinde sizin için, Allah’a ve ahiret gününe
kavuşmaya inanan ve Allah’ı çok anan kimseler için, (uyulacak) en güzel örnek
vardır. (Savaşta sebat, güçlüklere dayanma, azim ve irade, üstün ahlâk hep
ondadır)’179 ayetinde de ifade edildiği gibi dini yaşamada en güzel örnek Hz.
Peygamber’dir.
177
Buhari, Eyman, 15; Tirmizi, İstizan,4; İbn Mace, İkame, 72
Özbek, age, s. 221–232
179
Ahzab, 23
178
82
Yine Hz. Peygamber,“Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.”180
buyurmuştur. Yani O eşsiz bir ahlâka sahip olduğu için O’nun rehberlik yönünü
bugün devam ettirmeye çalışan dini danışmanlar da O’nun gibi bir ahlâka sahip
olmalıdır.
Hz. Muhammed’i tebliğinde muvaffak kılan, o zor ve çetin günlerde az da
olsa bazı insanların imana girmelerini sağlayan en önemli sebep O’nun örnek
yaşayışıdır. Çünkü insanlar fıtrat itibariyle örnek aldıkları kimselerin sözleri ve
davranışlarıyla tutarlı olmasını istemekte ve beklemektedirler.
Hz. Peygamber ve ashabının fiil ve sözleri birbirini her zaman tasdik
etmekte idi. Onların bu durumu İslam’a yapılan fiili ve tatbiki bir davetti. Zaten
onların başarısının sırrı da burada gizli idi.
Abdullah İbn Mesud bu durumu şu şekilde ifade etmiştir:
“Bizden bir adam on ayet öğrendiği zaman, bu ayetlerin manalarını ve bu
ayetlere göre nasıl yaşayacaklarını öğrenmeden diğer ayetlere geçmezdi.”181
Danışmanın danışana yapmasını tavsiye ettiği şeyleri kendi hayatında da
uyguluyor olması gerekmektedir. Yani danışman, danışan için iyi bir model
olmalıdır. Eğer danışmanın söyledikleri ile uyguladıkları birbirine aykırı olursa bu
durum danışanın, danışmanına güvensizlik duymasına sebep olur. Ve güvensizlik
de danışanın probleminin çözümünde engel olur. ‘Danışman model olduğu için
danışana yarar da sağlayabilir zarar da.’182
Sonuç olarak bu metotlar bizzat Hz. Peygamber tarafından kullanılmış ve
İslam’ı tebliğ görevi başarılı bir şekilde tamamlanmıştır. Bunun en güzel
göstergesi İslam’ın bugüne kadar bozulmadan ulaşmasıdır.
İşte bu noktada danışman bu metotlardan danışanın durumuna uygun
olanları alıp, zamana ve çağa uyarlayarak, geliştirerek kullanmalı ve kendisini her
180
Muvatta, Hüsnü’l-hulk, 1
A. Kerim Zeydan, İslâm’da Davet ve Tebliğ, Hisar Yay., s. 680
182
Corey, age, s. 22
181
83
an dine ve çağa uygun olarak yenilemelidir ki, görevini yerine getirirken daha çok
başarılı olabilsin ve dinin evrensel olma, her çağa uyma özelliğini ortaya
koyabilsin.
84
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
SONUÇ VE ÖNERİLER
İnsan yaratılışı itibariyle inanma ihtiyacı ve eğilimi içerisindedir. Bu
eğilim, aile ve çevre gibi çeşitli faktörlerin etkisi ile dini inanca yönelir. Zaten
dünya var olduğundan beri Allah her topluma bir din ve bu dinin rehberi olarak da
bir peygamber göndermiştir. Bu dinle birlikte Allah insanlara bir takım görevler
yüklemiştir.
Din duygusu ve inanma ihtiyacı duygusu bireyin yaşamında çok büyük bir
öneme sahiptir. Çünkü din, bireyin gerek kendini gerçekleştirmesinde, olumlu bir
kişilik oluşturmasında, gerekse hayatı anlamlandırmasında büyük bir yere ve
öneme sahiptir.
Bunun yanı sıra bireyde ilk çocukluk döneminden itibaren her an dine ve
dini bilgilere, yorumlara karşı bir merak ve ilgi vardır. Küçük yaşlarda somut ve
basit kavramlarla dine yönelmeye başlayan birey, ilerleyen zamanlarda ergenlik
döneminde somuttan soyuta doğru bir geçiş yaparak dine karşı şüphe, tereddüt ve
sorgularla yaklaşarak bir öğrenme eğilimi içerisine girer.
Orta yaş döneminde sorgulama yerini söyleneni kabullenmeye bırakır.
Birey etrafından, din görevlilerinden edindiği dini bilgileri sorgulamadan kabul
ederek uygulamaya çalışır.
Yaşlılık döneminde ise birey dine daha çok yönelme gereği duyar.
Fakat bazı durumlarda birey, dinle ve dini yaşayışla ilgili gerek zamanın,
şartların ve çevrenin sürekli değişim içerisinde olmasından, gerekse bilgi
eksikliğinden dolayı bazı sorunlarla karşılaşır. Ve bunlara çözüm bulmak için dini
bilen uzmanlara danışma ihtiyacı hisseder. Bazen de, dinle ilgisi olmayan ve dini
bilgilere
vakıf
olmayan
falcılara,
büyücülere
veya
cahil
kimselere
başvurabilmektedir. Haliyle de yanlış davranışlar içine girebilmektedir.
85
Bu durum dini doğru yaşamak isteyen fakat yeterli bilgilere sahip
olmayan, sorunlar karşısında çıkmaza düşen bireyler için büyük bir tehlike arz
etmektedir. İşte bu noktada işinin ehli olan dini danışman ve rehberlere ihtiyaç
duyulmaktadır.
Burada sorumluluk daha çok toplumda din hizmetlerini yürüten kurumlara
ve buralardan yetişen ve görev yapan danışmanlara düşmektedir.
Bizim toplumumuzda bireyler din eğitimini ilk olarak örgün eğitimden,
daha sonra da yaygın eğitimden karşılamaktadırlar.
Din eğitiminin örgün kısmını üstlenen İlahiyat Fakülteleri ve İmam Hatip
Liseleri öncelikle mesleğinde ehil ve dini bilgilere vakıf olan, formasyon sahibi,
içinde yaşadığı toplumun kültürüne ve güncel olaylardan haberdar olan dini
danışmanlar yetiştirmelidir.
Yine din eğitiminin yaygın kısmını üstlenen DİB, Kuran Kursları ve
camilerde aynı şekilde mesleğinde ehil, dini bilgilere vakıf, toplumun kültür
yapısından ve güncel konulardan haberdar, muhatapların ihtiyaçlarına cevap
verecek niteliklere sahip elemanlar görevlendirmelidir.
Nitekim ilk dini danışman ve rehber olan, vahiyle bilgilendirilen Hz.
Peygamber, İslam’ı tebliğde uyguladığı metot ve prensiplerle İslam’ın bugüne
kadar bozulmadan gelmesinde başarı sağladığı için günümüz dini danışmanlarına
en önemli örnektir.
Sonuç olarak günümüzde dinin evrensellik özelliğini kaybetmeden,
yaşanılabilir ve doğru bir dini yaşantı ortaya koyma, çağın sorunlarına dine ve
zamana uygun çözümler getirebilme görevini üstlenen dini danışman ve rehberler,
bir nevi Peygamber mesleğinin varisleri oldukları için çok mukaddes bir görev
üstlenmektedirler. Bu mukaddes mesleği en iyi şekilde yerine getirmek için Hz.
Peygamberi de örnek alarak, çağa ve dine uygun gerekli metot ve prensiplerden
yararlanmaları gerekir.
86
BİBLİYOGRAFYA
ADLER, Alfred, Understanding Human, New York, Greenberg
Publishers, Inc. 1927
AHMED İbn Hanbel, (241/ h), Müsned, I-VI, Mısır, 1313/ 1895
ALLPORT, Gordon W. , Birey ve Dini, Çev. B. Sambur, Elis Yay.,
Ankara 2004
ALTAŞ, Nurullah, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi,
Hastanelerde Dini danışmanlık Hizmetleri (Türkiye Uygulaması Üzerine Bir
Araştırma), Ankara 2000, C.39
ALTAŞ, Nurullah, Dini Danışmanlığın Teorik Temelleri, AÜİF Dergisi,
C. 41, Ankara 2000
ARMANER, Neda, Din Psikolojisine Giriş, Ankara 1980, C. 1
ASLANTÜRK, Zeki, Araştırma Metod
ve Teknikleri, İFAV Yay.,
İstanbul 1999
AŞIKOĞLU, Nevzat Yaşar, “Din Hizmetlerinin Sunumunda Alternatif
Yöntem: Dini Danışmanlık”,
1. Din Hizmetleri Sempozyumu içinde, Ankara
2008, C.2
BAHADIR, Abdülkerim, İnsanın Anlam Arayışı ve Din, İnsan Yayınları,
İstanbul 2002
BAYRAKTAR, M. Faruk, İslam Eğitiminde Öğretmen- Öğrenci
Münasebetleri, MÜİF Yay., İstanbul 1984
BERSOFF D. N., KOEPPL P., Ethics and Behavior, The Relation Between
Ethical Codes and Moral Principles, 1993
BUDAK, Selçuk , Psikoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yay., Ankara 2000
BUHARİ, Ebu Abdullah b. İsmail (256/ 869), Cami’u’s- Sahih, I-VIII,
İstanbul 1315/ 1897
BULUT, Aytekin, Din Eğitiminde Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık,
Ankara 2002
87
CEBECİ, Suat, “Din Eğitiminde Rehberlik ve Psikolojik Destek”, Avrupa
Birliğine Giriş Sürecinde Türkiye’de Din Eğitimi ve Sorunları Sempozyumu
içinde, İstanbul 2002
CERTEL, Hüseyin, Kuran’da İnsan, Tuğra Matbaası, Isparta 2000
CERTEL, Hüseyin, Neden Tasavvuf (Tasavvufa Yönelişte Etkili Olan
Psiko- Sosyal Faktörler), Akademik Araştırmalar Yay., Erzurum 1998
CORAY,
Gerald,
Psikolojik
Danışma,
Psikoterapi
Kuram
ve
Uygulamaları, Çev. Tuncay Ergene, Mentis Yay., Ankara 2008
DAM, Hasan, “Yaygın Din Eğitimine İlişkin Bazı Temel Sorunlar ve
Çözüm Önerileri”, Türkiye’de Yüksek Din Eğitimi Sorunları, Yeniden
Yapılanması ve Geleceği Sempozyumu içinde, Isparta 2003
EBU DAVUD, Süleyman b. Eş’as es- Sicistani, (275/ 888), es- Sünen, IV; Humus 1394/ 1974
ERDUR, Baker, Özgür, Evrim Çetinkaya, “Etik: Davranışta Kırılma
Noktası”, Gelişen Psikolojik Danışma ve Rehberlik içinde, (Ed. Ragıp Özyürek,
Fidan Korkut, Owen, Dean W. Owen)
EKŞİ, Halil, “Din Eğitimi, Gençlik ve Kişilik”, (Ed.) Hayati Hökelekli,
Gençlik Din Ve Değerler Psikolojis i içinde, Dem Yay., İstanbul 2006
ERDEM, Hüsameddin, Ahlâk Felsefesi, Hü-Er Yayınları, Konya 2002
GÖCEN, Gülüşan, “Dini İnanç ve İbadetin Kendini Gerçekleştirme ile
İlişkisi’, (Ed.) Hayati Hökelekli, Gençlik Din Ve Değerler Psikolojisi içinde, Dem
Yay., İstanbul 2006
GÜNAY, Ünver, Din Sosyolojisi, İnsan Yay., İstanbul 2000
HAMİDULLAH, Muhammed, İslam Peygamberi, 2. Bsm., Çev: M. Said
Mutlu- Salih Tuğ, İstanbul 1966- 1969, C. 1
HÖKELEKLİ, Hayati, Din Psikolojisi, Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara
2005
İBN ABDİ’L- BERR, Câmi’u Beyâni’l- İlm, Medine, 1978, C.1
İBN MACE, Sünen, I-II, Kahire, 1372/ 1952
88
KANDEMİR, M. Yaşar, Örneklerle İslâm Ahlâkı, Nesil Yayınları-2,
İstanbul 1980
KARAÇOŞKUN, M. Doğan, “Din Hizmetlerinde Psikolojik Formasyon
Yeterliliğinin Önemi ve İlahiyat Fakültelerindeki Psikoloji Eğitimi Üzerine Görüş
ve Öneriler”, Türkiye’de Yüksek Din Eğitimi Sorunları, Yeniden Yapılanması ve
Geleceği Sempozyumu içinde, Isparta 2003
KARAMAN, Fikret, Hz. Muhammed (a.s.)’ın Evrensel Tebliğ Metodu ve
İman Aksiyonu, Elazığ 1994
KARATAŞ, Birgül, Araştırma Teknikleri, İstanbul 1984
KEPÇEOĞLU, Muharrem, Psikolojik Danışma ve Rehberlik, Ankara 1996
KRECH, David - ,CRUTCHFİELD Richard S. , Sosyal Psikoloji, Çev. E.
Güngör, Ötüken Yay., İstanbul 1980KUZGUN, Yıldız, Rehberlik ve Psikolojik
Danışma, ÖSYM Yay., Ankara 1995
KORKUT Fidan - Owen, “Psikolojik Danışma Alanında Meslekleşme ve
Psikolojik Danışman Eğitimi: ABD, Avrupa Birliği Ülkeleri ve Türkiye’deki
Durum”, Gelişen Psikolojik Danışma ve Rehberlik içinde, (Ed. Ragıp Özyürek,
Fidan Korkut, Owen, Dean W. Owen), Nobel Yay., Ekim 2007, C. 1
KÖYLÜ, Mustafa, Psiko- Sosyal Açıdan Dini İletişim, Ankara Okulu
Yay., Ankara 2002
KULA, Naci, “Gençlik Döneminde Kimlik ve Din”, (Ed.) Hayati
Hökelekli, Gençlik Din Ve Değerler Psikolojisi içinde, Dem Yay., İstanbul 2006
KUZGUN, Yıldız, “Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık”, ÖSYM Yay.
Ankara 1995
KÜÇÜK, Abdurrahman, TÜMER, Günay, Dinler Tarihi, Ocak Yay.,
Ankara 1997
MALİK b. Enes, Muvatta, I-II, Kahire, 1951
MEHMEDOĞLU, Ali Ulvi, Kişilik ve Din, DEM Yay., İstanbul 2004
MEVLANA, Divan-ı Kebir, (Çev. A. Gölpınarlı), Kültür Bakanlığı,
Ankara 1992
MÜNAVÎ, Feyzu’l-Kadîr, IV
89
MÜSLİM, Ebu’l- Hüseyin b. El- Haccac (261/ 874), Camiu’s- Sahih, IVIII, İstanbul 1911
NASR, S. H., Science and Civilisation in İslam, İslamic Texts Society,
Cambridge 1987
NECATİ, M. Osman, Kuran ve Psikoloji, (Çev.Hayati Aydın), Fecr Yay.,
Ankara 2004
OK, Üzeyir, ‘Dinsel Danışmanlığın Teorik Çatısı’, AÜSBE, Yüksek
Lisans Tezi, Ankara 2003
ÖNAL, Mehmet, Peygamberliğin Lüzumu ve Bireysel Rehberlik Yönüyle
Hz. Muhammed, Yargı Yay., Ankara 2008
ÖNKAL, Ahmet, Rasûlullah’ın İslâm’a Davet metodu, Esra Yay., Konya
1999
ÖZBEK, Abdullah, Bir Eğitimci Olarak Hz. Peygamber, Esra Yayınları,
Konya
PEDERSEN, P., A Handbook for Develoving Multicultural Awareness
(3rd ed.) Alexandria, VA: American Counseling Association, (2000)
PEKER Hüseyin, Din Psikolojisi, Samsun 2000
PEKER, Hüseyin, Olumlu Şahsiyet Özellikleri ve Din, OMÜİF Dergisi,
S.1, Samsun 1986
SARNOOF A., Mednich Hotard R., Polio, Elizabeth F., Loftus,
et-
Te’allüm ( Trc: Muhammed İmamüddin İsmail), Necati Beyrut, Darü’ş- Şurûk,
1981
SAMBUR, Bilâl, İslam’ın Aktüel Değeri, Katkı Yayınları, Ankara 2007
SCHİMMEL, A., Tanrı’nın Yeryüzündeki İşaretleri, (Çev. E. Demirli),
Kabalcı Yay., İstanbul 2004
SELÇUK, Mualla, “Din Hizmetlerinde Rehberlik ve Dini Danışmanlık",
(Ed.) Cemal Tosun, Din Hizmetlerinde İletişim ve Halkla İlişkiler içinde, AÖF
Yay., Eskişehir 2006
90
SEYİDOĞLU, Halil, Bilimsel Araştırma ve Yazma El Kitabı, Güzem
Yay., İstanbul 1997
SMİTH, M. - Bell, W. J. Winslade, Privacy, Confidentialty, and Privilege
in Psychoterapeutic Relationships, America Journal of Orthopsychiatry
SUE, D.W., D. Sue, Counseling the Culturally Diverse, Theory and
Practice (4th ed.) New York: Wiley (2003),
ŞENTÜRK, Habil, Din Psikolojisi , Isparta 2008
ŞENTÜRK, Habil, Eğitim Psikolojisi, Isparta 2003
ŞENTÜRK, Habil, İslami Hayatın Psikolojik Temelleri, Isparta 2008
TAN, Hasan, Psikolojik Yardım İlişkileri, MEB Yay., İstanbul 1989
TİRMİZİ; Ebu İsa Muhammed b. İsa (279/ 892), Sünen, I-V, Mısır 1965
YAVUZ, Kerim, “Günümüz Din Eğitimi”, Çukurova Üniv. İlahiyat
Fakültesi Yay., S. 1
YAZIR, M. Hamdi, Hak Dini Kuran Dili, Çelik- Şura Yay., İstanbul, C.1
YEŞİLYAPRAK, Binnur, “Türkiye’de Psikolojik Danışma ve Rehberlik
Alanının Gelişiminde Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneğinin Yeri ve
Önemi”, Gelişen Psikolojik Danışma ve Rehberlik içinde, (Ed. Ragıp Özyürek,
Fidan Korkut, Owen, Dean W. Owen), Nobel Yay., Ekim 2007, C. 1
ZEYDAN, A. Kerim, İslâm’da Davet ve Tebliğ, Hisar Yay
http://www.sosyalsiyaset.com/documents/yetistirme_yurtlari.htm
91
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Adı ve Soyadı: Feyza Kahvecioğlu Karaca
Doğum Yeri: Isparta
Doğum Yılı: 01. 01. 1984
Medeni Hali: Evli
Eğitim Durumu:
İlkokul: Isparta Fevzipaşa İlkokulu (1991- 1996)
Ortaokul ve Lise: Isparta Anadolu İmam Hatip Lisesi (1996-2002)
Lisans: Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi (20022006)
Yabancı Dil: İngilizce
İş Durumu: Kuran Kursu Öğreticisi
92
Download