EVRİM VE İKTİSAT Dr. Ahmet S. KALIN Charles Darwin (1809-1882) öncesinde “transformation of species” fikri vardı. Büyükbabası Erasmus Darwin, Lamarck, ve dönemin bu konuda çalışan diğer natüralistleri tarafından bilinen bir kavramdı. Orijinal olan evolution yani evrim kavramının, doğal seçilim (natural selection) yolu ile açıklanması idi. Bunu Darwin yaptı. Doğal seçilimin tersi olan görüşe göre her bir türün Tanrı tarafından özellikle kendi çevresine ve hayat tarzına uyacak şekilde yaratılmıştı. Bu yaradılış kabiliyet ve mahareti Tanrı’nın varlığının bir kanıtı olarak öne sürülmekteydi (teleolojik görüş). HMS Beagle ile yaptığı yolculuğun en önemli yanı, evden ayrılırken türlerin yaratılmışlığına ve değişmezliğine inanan Darwin’in yolculuğun sonunda türlerin coğrafi çeşitliliği olgusunu keşfetmiş bir Darwin haline gelmesidir. Öte yandan Adam Sedgwick ile bir yaz boyu yaptığı çalışmada, fosiller üzerinde yapılan yoğun araştırmaların neticesi olarak canlı formlarının gelişimlerinin yüzyıllar içinde olabileceğini öğrenmişti. Aynı şekilde Sir Charles Lyell1’ın “Principles of Geology” isimli üç ciltlik kitabı küçük değişimlerin progresif bir şekilde ve çok geniş bir zaman aralığı içinde kümülatif etkiler yarattığını öğrenmesine ve düşünmesine neden olmuştu. Böylece değişimlerin başlangıçta tesadüfi olduğu, etkileri itibarıyla kümülatif bir nitelik arz ettiği ve zaman içinde sonsuz olduğunu biliyordu ancak bir teoriye ihtiyacı vardı. Robert Thomas Malthus2 isimli bir iktisatçının eserini okudu : “An Essay on the Principles of Population as It Affects the Future Improvement of Society”. Otobiyografisini yazan torunu Nora Barlow’a göre şöyle yazmış Darwin “....hayvanların ve bitkilerin uzun müşahedeler sonucunda elde ettikleri ve her yerde devam edegelen alışkanlıkları yaşam mücadelesini benimseyecek şekilde iyice hazırlanmalarıdır. Bu bir kere daha bu koşullar altında yaşam mücadelesini başaran çeşitlerin korunduğunu, diğerlerinin yok olduğunu bana çarpıcı bir şekilde ifade etmekteydi. Bunun sonucu yeni türlerin oluşmasıydı. İşte tam bu noktada sonunda çalışabileceğim bir teori yakalamıştım.” 1 Lyell, Sir Charles; 1797-1875; İngiliz jeolog. Jeolojinin Prensipleri ve Jeolojinin Elemanları isimli kitapları jeoloji konusunda temel teşkil etmiştir. 2 Malthus, Rober Thomas; 1766-1834; İngiliz demograf ve siyasal ekonomist. 1 Malthus bu küçük ama etkili kitapçıkta şöyle diyordu: “Nüfus, kontrol edilmediği takdirde geometrik oranda artarken gıda üretimi en iyi koşullarda aritmetik oranda artar. Bu nedenle nüfus yaşamaya imkan verecek asgari gıda limitine kadar artabilir. Bunun üzerinde artmaz.” Önemli olan “yaşamaya imkan verecek bir asgari limit” kavramı idi. Nüfus bir limiti geçince yaşam mücadelesi sona eriyordu. Yaşam mücadelesi nüfusun, yani varlıkların temel meselesiydi. Bu anlayışın Darwin’e bir ipucu verdiği fikrinde Charles Gillespie. Steven Jay Gould, “Ever Since Darwin - Reflections in Natural History” kitabında (sevgili Nüzhet kitabın Türkçe’sinin bilimsel danışmanı), 1. bölümde bu ilişkiyi anlatıyor. Aynı kitapta Darwin’in bir başka iktisatçı ile, Karl Marx ile yazıştıklarından söz edilmektedir. Ancak ne Marx “Das Kapital”in 2. cildini Darwin’e adamış, ne de Darwin Down House’daki sayfaları açılmamış imzalı Das Kapital’den anlaşıldığı üzere Marx’ı merak etmişti. Her ikisinin “materyalist” olarak nitelendirilmelerine rağmen aralarında ciddi bir bilimsel alışveriş yok gibidir. 1859’da “On the Origin of Species by Means of Natural Selection or the Preservation of the Favored Races in the Struggle for Life” yayınlandığında Darwin 1798’de yayınlanan Malthus’un kitapçığından etkilenmişti. Bu tamamen tesadüfi idi. Darwin’in etkilendiği diğer iktisatçı Fleeming Jenkin3 isimli, Edinburg Üniversitesi profesörlerinden olan bir bilim adamı idi, talep ve arz eğrilerini ilk olarak çizen İngiliz’di ve aslen mühendisti. Darwin onun eleştirileri üzerine 6. baskısında kitaba yeni bir bölüm eklemiş ve Lamarck’ın fikirlerini tartışmıştı. Ancak 1776’da Adam Smith4 “Inquiry Into the Nature and Cause of the Wealth of Nations”ı yayınlamıştı ve bu kitapta işlenen fikirlerden biri bireylerin kendi çıkarlarını gözetmeleri halinde bireyin amaçlamadığı bir şekilde, tek tek fertlerin yanısıra, sanki görünmez bir elin bu fertlerin oluşturdukları topluluğun çıkarını da koruduğu fikriydi. Darwin’in kitabındaki yaşam mücadelesi türün kendi çıkarını gözetmesi esasına dayandığı için Adam Smith’in dünyası ile uyumluydu. Ancak Darwin’in Smith’den etkilendiğini gösterir hiç bir kanıt elimizde yok. Oysa işlemek istediğim şey, Darwin’in kitabındaki yaşam mücadelesi fikri ile Bağımsızlık Beyannamesi’nin imzalandığı yılda yayınlanan Adam Smith’in kitabındaki bireylerin kendi çıkarlarını koruması fikrinin hiç farklı olmadığıdır. 3 Jenkin, Henry Charles Fleeming; 1833-1885. Edinburg Üniversitesi Profesörü Karaköy-Tünel arasında da kullanılan türdeki tramvayı tasarlayan kişi. 4 Smith, Adama; 1723-1790. İskoçyalı siyasal ekonomist ve ahlak filozofu. 2 Konuyu genel olarak EVRİM kavramı içinde ele alırsak daha belirgin hale getirebiliriz. Evrim’in tanımlanması girişiminde “change” – değişim-, “order”-sıra ve/veya düzen-, “direction-yön, “progress”-ilerleme, “perfectibility”-mükemmelleştirmetemel alınmaktadır. Kısaca her birine değinelim : En basit şekilde evrim, bir sistemin mevcut hali, onun orijinal halinin devamlı değişmesinin yaklaşık bir sonucudur şeklinde ifade edilebilir. Değişimin vasfı ister devamlı, ister düzenli, ister aralıklı olsun temel unsurdur ve bu, statik sistem görüşünü (teleolojik görüş) evrimci sistem görüşünden ayıran unsurdur. Prensip olarak dünyayı değişmez türlerle bir kerede dolduran teori ile çeşitli zamanlarda dolduran teori arasında fark yoktur; Bunlar normalde statik olan bir sisteme belli güçlerle yapılan özel müdahalelerdir. Oysa evrimde değişime yol açan etmenler sistemi yöneten değişmez yasalar görünümündedir. Buna göre evrim bugünün, tıpkı dün de olduğu gibi istikrarsız olduğunu kabul eder ve değişim doğal sistemlerin ve toplumsal kurumların tek değişmez özelliğidir der. Bu değişimin de mutasyona uğramayan yasaları izlediğini kabul eder. Sıra ve/veya düzene gelince, konu üzerinde Bergson ve Whitehead “kaosun alternatif halleri birbirini takip etmektedir” diye özetlerler; Plus ça change, plus c’est la même chose. Onlara göre bu kaostan yeni bir organizasyon ortaya çıkmalıdır. Evrimde her bir değişme seti bir diğeri kadar makbuldür. Yani evrimin amacı yoktur ve gelişmeci (progresif) olarak nitelendirilemez. Buna göre evrim ne bir olgu ne de bir teoridir, sadece bilginin bir tür organizasyon tarzıdır. Pozitivist evrim, yaratıcı evrim gibi görüşler de bu anlayışa karşıdır. Yön oldukça önemli ve ilginç. Basit olarak Cartesian bir diyagramda zaman içinde sistemin herhangi bir vasfını ifade edebiliriz. Birbirini takip eden devamlı değişimler lineer gibi geliyor öncelikle. Lineer, ama aşağıya doğru ya da yukarıya doğru da olabilir; O zaman mesela evrimi sosyo-kültürel bakımdan, avcılıktan ziraata, oradan sanayiye diye açıklayabilir miyiz? Galiba bu koordinat sisteminde yer alacak dereceli bir ölçüye ihtiyacımız var : Durkheim işbölümünü, Spencer ise karmaşıklığı öneriyor. Karmaşıklık ölçüsü – complexity- organik ve sosyal evrimde birlikte kullanılabiliyor. “Karmaşıklık” adı yanıltmasın, basitten karmaşığa gitmek demek bilgi içeriğinin artması anlamına gelir. Evrim bu anlamda bilgi birikimi süreci olarak görülüyor. Bu anlayışa göre varsayılan bilgi birikimi, zaman içinde entropinin artması ve böylece evrendeki rastlantısallığın artmasından bahseden termodinamiğin 2. yasasının tersine dönmesidir (reversal). Bu anlayışta sorunlar yok değil : Örneğin bir şeyin, diyelim bir organizmanın bilgi içeriğini tam olarak nasıl ölçeceğiz? Memeliler-bakteriler, 3 omurgalılar-omurgasızlar arasında bilgi birikiminin daha fazla olması beklenenler memeliler ve omurgalılar. Oysa öyle örnekler var ki bakterilerde ve omurgasızlarda olan önemli bir bilgi onlarda yok. Ancak böyle bir evrim anlayışı bizi genişleyen evrene taşıyor ve genişlemenin devamlılığını vurguluyor. Burada 2 önemli durum var : Kararlı hal (steady state) bir tanesi. Bu halde evren mütemadiyen yeni madde yaratarak genişliyor. Diğeri salınım yani osilasyon hali. Burada da döngüsel (cyclic) genişleme ve 5 daralmalar söz konusu maddesel kozmozda. Eğer Cannon ’ın homeostatis kavramı kullanılır ise, değişmeler birbirini telafi edeceğinden (compensation) evrimin kendi kendini devam ettirecek bir istikrara kavuşacağı söylenebilir. İlerleme genellikle değişim ile birlikte ele alınıyor ve Spencer gibileri eşanlamlı alıyorlar. Bir önceki özellikte belirtilen kavramı kullanıp homeostatik olan rasyonal memeli insandır, bu nedenle evrimin ölçüsü insandır diyenler de var. Burada ahlaki unsurlar var gibi, ancak ilerlemenin arkasına gizlenmiş. Mükemmelleştirmeye gelince, biliyoruz ki evrimin mükemmel bir sonu veya hedefi-amacı yok. Ancak bazı sosyal evrim açıklamaları böyle, mesela Marx’ın Leninci yorumu ilerlemeci, mükemmeliyetçi bir evrim. İşçilerin sömürülmesi ile gelişen ilkel kapitalist akümülasyon ve kolonileşme toplumu zenginleştirir. Bunu liberal burjuva demokrasisine yol açan burjuva devrimi izler. Nihayetinde proleter devrimi, proleter demokrasi gelir; ulusal çıkarların sınıf çıkarları karşısında yıkımı, sınıf yapısının dümdüz edilmesi. Bu ütopik bakışta hala iş bölümü vardır ancak sosyal düzenin entropisi minimumdadır. Termodinamik evrim, ki dengeleyici bir teoridir, buna paralellik gösterir ve farklılığın artması, karmaşıklığın artması, bilgi biriktirmenin artması ve entropinin artmasına dayanan organik evrim açıklamasına terstir. Ancak evrimin organik açıklamasına ters. Zira organik açıklama farklılaşmanın artması, karmaşıklaşma, entropi artmasına dayanıyor. Marx’ın bu yorumunda bunlar yok. Evrimdeki entropi iktisat ile evrim arasındaki ilişkiyi kuruyor. İnsanların hayat mücadelesinde mümkün mertebe az çalışarak varlıklarını sürdürmek istemeleri onların bir canlı türü olarak doğalarında vardır. İşte bu temel noktadan hareketle Adam Smith böyle davranan insanlardan oluşan topluluklarda her bireyin kendisini gözeterek hiç amaçlamadıkları halde görünmez bir elin yardımı ile topluluğun da yararının gözetildiğini söyleyerek iktisadi organizasyonun temelleri artmıştır. 5 Cannon, Walter B.; 1871-1945. Bir sistemin kendi iç dengesini muhafaza etme yeteneğini ifade ettiği homeostatis kavramının mucididir. 4 İnsanın davranış tarzı türlerin davranış tarzına uygun olduğu sürece Adam Smith’in iktisadi organizasyonu yaşamını sürdürecektir. Herbert Spencer6’ın Darwin’i izahta kullandığı “en iyi uyum sağlayanın hayatta kalması” ifadesi Adam Smith’in iktisadi organizasyonunda pazar yerinde alışveriş yapanların amacı idi. Gene entropiden hareketle genişleyen pazaryerinin kararlı hal mi yoksa döngüsel bir hal mi göstereceği, iktisadi büyüme ve gelişme teorilerinin temel meselelerindendir. İktisat teorisinin uğraştığı mesele ihtiyaçlara oranla kıt olan kaynaklar arasında bir intibak – adjustment- sağlamaktır. Bu intibak bugün içinde yaşadığımız dünyada mübadele mekanizması denilen ve uygun olanın hayatta kalması esasına dayalı Darwin tarzı bir sürecin kullanılması suretiyle olmaktadır. Adam Smith’in pazar ve/veya piyasa dediği, daha sonra Samuel Huntington7’ın da kullandığı bu kavram mübadelelerin tamamını ifade etmektedir. Bireyler ister tüketici ister üretici olsunlar, birbirlerinin ihtiyaçlarını karşıladıkları sürece pazardadırlar. Aksi halde pazara gelmezler. Pazara gelmemek veya pazarda olmamak canlının yaşam mücadelesini kaybetmesi halidir. O halde uygun olan bir diğerinin ihtiyacını karşılayandır ve hayatta kalması mübadelenin içinde yer alması veya mübadelenin taraflarından olması ile olur. Tüketici ve üreticilerin mübadele yapmaları için ihtiyaçlar ve bunları karşılayacak kaynaklar hakkında bilgi sahibi olmaları gerekir. Bu bilgilere dayanarak olabildiğince az çalışıp bu çalışma sonucunda kendi ihtiyaçlarını bir başkasının ihtiyacını karşılamak suretiyle temin etmeleri gerekmektedir. Bu temel dürtü mübadele mekanizması denilen intibak sürecinin esasını teşkil etmektedir ve bence Darwin tarzı bir anlayışın da ta kendisidir. Mübadele mekanizması denilen bu intibak süreci canlının davranışında genel kabul gören, doğruluğu tartışılmaz, apaçık bir gerçeğe dayanmış ve çıkarımını buna uygun yapmıştır. Evrim anlayışındaki küçük küçük değişmelerin akümülasyonu ile çok uzun bir zaman içinde evrimleşme anlayışı bir sürecin ifadesidir. Mübadele mekanizmasında bu “süreç” kavramı kullanılmış ancak bu süreç, zaman olarak farklı bir ölçek içinde ele alınmıştır. Mübadele mekanizmasının içerdiği 2 tip süreç vardır. Birincisi tek tek her bir mübadelenin oluşma süreci, diğeri ise 6 7 Spencer, Herbert; 1820-1903. İngiliz felsefeci. Huntington, Samuel P; 1927-. Amerikalı siyaset bilimci. 5 mekanizmanın kendi devamı açısından gerekli olan süreçtir. Dolayısıyla, zaman ölçekleri farklı ama benzer süreçlerden söz edilmektedir. Mübadele mekanizması, matematik dille ifade edilmek gerekirse, bir optimizasyondur. Bu optimizasyonun bir maksimizasyonu da içermesi zorunlu değildir. Bu nedenle firmaların kar maksimizasyonu tüketicilerin de fayda maksimizasyonu yaptıkları neo-klasik mikro-ekonomik piyasa modelleri, mübadele mekanizmasının özel bir halini ifade eden modellerdir. Ancak mübadele mekanizması bir maksimizasyonu ifade etmese dahi, matematik diliyle kararlı hal optimizasyonu ve/veya konjonktürel/salınımlı optimizasyon şeklinde olabilir. Bunların her ikisi bakımından da büyüyen (genişleyen) bir optimizasyon da olabilir. Bu vasıfları itibariyle mübadele mekanizması evrimin yönsüzlüğü ile de uyuşmaktadır. Zira mübadele mekanizması kendisini yaşatmak zorundadır. Bu ise sadece optimizasyonun varlığı demektir, yani yönsüzdür. Mübadele mekanizmasına, bu mekanizma dışından bir etki olmadığı sürece bireylerin tüketici ve üretici olarak mübadeleye katılmaları sonucunda elde ettikleri birikimler rastlantısaldır /tesadüfidir. Dışarıdan etki, rastlantısal oluşu ortadan kaldırır ve amaçsallaştırır.Bu açıdan da evrimin yapısı ile mübadele mekanizmasının yapısı arasında bir uyum vardır. Mübadele mekanizması mükemmelliyetçilik veya ilerlemeci olmak bakımından da evrimin yapısına uygundur. Zira etik unsurları bu mekanizmaya yerleştirirseniz sonuç gene bir optimizasyondur. Bu aynı zamanda sıra ve/veya düzen anlayışı açısından da mübadelenin yapısının evrimin yapısına uygunluğunu gösterir. Bunu anlatmak için mübadele sisteminin içine bir ahlak normu koyalım ve incelememizi sürdürelim. Geliri düşük olanların mevcut optimizasyonunu yeterli görmeyip bunların gelirlerini nispeten geliri yüksek olanlardan almak suretiyle arttırarak daha fazla ihtiyaç giderecek yeni bir optimizasyona taşıyalım. Böyle bir düzenlemeyi mübadeleye dışarıdan, mesela siyasi bir süreç kullanmak suretiyle müdahale ederek yapabiliriz. Son 50 yıllık iktisat politikaları tarihinde, bunlar neo-Keynesian, neo-Ricardian politikalar olarak adlandırılan ve popüler isimleriyle sosyal-demokrat uygulamalardır. Neticeleri şöyledir: tasarruf edecekler bu politika uygulamaları sebebiyle elde edeceklerinden daha az gelir elde ettikleri için yapacakları tasarruftan daha azını yaptıklarından, izleyen dönemde kendilerini idame ettirecekleri gelirden daha azını elde ederek diğer ekonomiler (türler) ile rekabet edebilme şanslarını azaltarak küçülmüşlerdir (sayıları azalmıştır). Zaman içinde rekabet şansı azalanlar bu politikaları 6 gevşetmişler ve netice matematik olarak Pareto8 optimumunun yeniden tanımlanmasından başka bir şey olmamıştır. Dikkat edilecek olan husus, mübadelenin içine koyduğumuz ahlak normunun, mübadeleye herhangi bir etkisinin olmamış olmasıdır. Mübadele ve optimizasyon devam etmektedir, sonuçta karşımıza çıkan optimizasyondur, ve her şey optimizasyonun, geliri düşük olanların gelirini geliri nispeten yüksek olanların bir kısmından almak suretiyle yapılmış olmasından ibarettir. İşte burada sözü edilen gelirin bir kısmının verilmesi ve alınması mübadele dışında bir süreç olan siyasi bir süreç ve mesela seçimle yapılmış olabilir. Bu seçimse demokratik veya başka bir türlü olabilir. Bu seçim süreci ve çeşitleri, mübadele ve onun sonucu olan optimizasyonu değiştirmemiş ve etkilememişlerdir. Mübadele mekanizmasının zaman açısından yapısının evrimin zaman açısından yapısına uygun olup olmadığı önemli bir tartışmadır. Evrimin zaman ölçeği ile mübadele mekanizmasının zaman ölçeğinin çok farklı olduğunu söylemiştim. Mübadele mekanizmasının çoğu kez 1830’lardan bu yana var olduğu söylense de, gerçekte pazarın varlığından bu yana var olduğunu biliyoruz. Buna rağmen ölçeklerin karşılaştırılması anlamsız duruyor. Mübadelelerin bir süreç olduğunu söylemiştim. Bu süreç de bir zaman ölçeğindedir. Bugün mübadelerle süreçlerinin zaman ölçeği giderek kısalıyor ve anlık hale geliyor. Mübadele mekanizmasının iki sorunu intibak süresi ve dışsallıklardır. İntibak süresi, hem üretici ve tüketicilerin mobilitesi (üretim faktörlerinin mobilitesi, sermaye ve işgücünün serbest dolaşımı), hem de malların mobilitesi ile çözülmeye çalışılmıştır. Zaman zaman bu iki mobiliteyi birlikte ele alan yaklaşımlar da yapılmıştır. Bunlara günümüzde bilgi içeriğinin mobilitesi de eklenmiştir. Evrimin yönü ile ilgili görüşleri özetlerken karmaşıklık konusuna da değinmiştim. Evrim bir görüşe göre kompleksiteyi oluşturmaktadır. Günümüzde olan da bu. Piyasanın veya pazarın genişleyerek dünya ölçüsüne yaklaşması, bilgi içeriğinin çoğalmasına ve bunun bilgisayarlaşma, minyatürleştirme, sayısallaştırma (dijitalizasyon), uydu haberleşmesi, fiber optik ve internet ile iletilerek intibak sürecinin zaman sorunu çözümlenmesine çalışılıyor. Eğer evrimin zaman ölçeği rölatif yani göreceli ise, bu açıdan da bir yapı uygunluğu söz konusu olabilir. Diğer taraftan dışsallıklar sorunu sosyal maliyetlerin ödenmesi meselesidir ki, bu bir sigorta sisteminin oluşmasından başka birşey değildir ve mübadele mekanizması içerisinde bir sigorta sistemi vardır. Bu sigorta sisteminin 8 Pareto, Vilfredo; 1848-1923. İtalyan ekonomist ve filozof. 7 mübadelenin dışında olması gerekliliğine dair hiçbir veri bulunmamaktadır. Hele kamusallığı bana göre amaçsallaştırmadan başka bir şey değildir. Bu sigorta sistemi mübadele mekanizmasına sosyal maliyetlerin ödenmesi için mübadelede bulunacak yeter derecede bireyin üretilmesini sağlayacak piyasa/pazar düzeyinde ünitelerin oluşturulmasına bağlıdır. Bir tür sigorta şirketi kurmak gibi. Bugünkü dünyada piyasa dünya ölçeğindedir, ödeme yapacaklar az gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerdir, üniteler ise uluslararası kurumlardır. Bu, yapıya tümüyle uygun bir görünümdür ancak biz insanlar evrimi kendimizin dışında gördüğümüz için böyle bir görünümü kıyasıya eleştiriyoruz. Bu bir çelişki mi? Sorgulamalıyız diye düşünüyorum ve galiba sorgulamak evrimin hürriyetidir. Tekelleşme üzerinde hiç durmadım. Evrimde tek bir türün hakimiyeti meselesi genellikle ele alınmış birşey değildir. Ben sadece tekelleşmenin mübadele mekanizmasına sırf bu amaçla, dışarıda yapılan bir etki sonucu ortaya çıktığını söylemek cesaretini göstereceğim. Çünkü böyle bir iddia iktisat teorisinde kamu ekonomisi kavramının varlığı ve yokluğuna dair bir tartışmayı başlatmak demektir. Bu tartışmayı başlatanların dünya çapındaki piyasada akıbetleri doğal seçilime göre değil, özel seçilime göre olmuştur. Konuyu tartışma sırasında daha iyi açacağımızı düşünmekteyim. 8