HIZIR REİS NAM-I DİĞER BARBAROS HAYREDDİN PAŞA Deniz ufkunda bu top sesleri nereden geliyor? Barbaros belki donanmayla seferden geliyor? Adalardan mı, Tunus’tan mı, Cezayir’den mi? Hür ufuklarda donanmış iki yüz pare gemi; Yeni doğmuş ayı gördükleri yerden geliyor... Y.Kemal Beyatlı Tarihin en görkemli imparatorluklarından biri olan Osmanlı Devleti’nin şüphesiz en başarılı yılları tarihçilerin klasik çağ olarak adlandırdıkları XVI. Yüzyıldır. XVI. yüzyıl askeri başarılarla dolu olmasının yanı sıra, önemli kültür ve bilim adamlarının da yetiştiği, eserler verdiği ve Osmanlı’da birçok ilkin gerçekleştiği yıllar olmuştur. Hızır Reis (Barbaros Hayrettin Paşa), İstanbul Deniz Müzesi Koleksiyonu Hızır Reis, korsan kökenli denizci, Cezayir hükümdarı, Cezayir Beylerbeyi ve Kaptan-ı Derya olarak bu yüzyılın en önde gelen kişiliklerinden biriydi. Hızır Reis, Midilli’de doğmuş, Vardar Yenicesi’nde tımarlı sipahi Yakup Ağa’nın beş oğlundan biridir. Yakup Ağa, Midilli’nin Fatih Sultan Mehmet (1451–1481) zamanında Cenevizlilerden alınmasında (Eylül 1462) gönüllü olarak savaşa katılmış ve kendisine Banova Köyü tımar olarak verilmiş ve buraya yerleşmiştir. Yakup Ağa’nın, yaş sırası ile Yusuf, İshak, Oruç, Hızır ve İlyas adında beş oğlu olmuştur. Bunlardan Yusuf küçük yaşta ölmüştür. Hızır Reis’in diğer kardeşleri ile birlikte doğum tarihleri tam olarak belli değildir. Çeşitli iddiaları dikkate alırsak 1466 ile 1476 arasında bir yılda doğmuş olması muhtemeldir. Küçük yaşta ölen Yusuf ve İshak’ın dışında kalan iki kardeşiyle birlikte Hızır Reis’te denizciliğe heves etmiştir. Oruç Reisle birlikte “Barbaros Kardeşler” olarak tanınmışlardır. “Barbaros” adının, kendilerine Avrupalılar tarafından ağabeyi Oruç Reis’in kızıl sakalından dolayı takıldığı iddia edildiği gibi, kelimenin o tarihlerde Türk denizcilerinin de üstlerine “Baba” lakabıyla hitap etmek son zamanlara kadar devam eden bir gelenek olduğu için bu deyimlerin birleşmesinden oluştuğu söylenebilir. Hızır Reis, XVI. Yüzyılın ilk başlarında Midilli’den Selanik, Serez ve Eğriboz’a giderek, ticaret yapmaya başladı. Daha kazançlı olan Suriye ve İskenderiye gibi uzak yerleri seçen ağabeyi Oruç Reis ise, yanında küçük kardeşi İlyas olduğu halde Trablusşam’a gitmek için yola çıkan Oruç Reis, yolda Rodos şövalyelerinin gemilerine rastlayarak şiddetli bir savaşa tutuştu ve kardeşi İlyas şehit olup kendisi de esir düştü ve onu Rodos’a götürdüler. Barbaros Hayrettin Paşa, İstanbul Deniz Müzesi Koleksiyonu Bu haberi öğrenen Hızır Reis ağabeyini kurtarmak için teşebbüse geçti ise de başarılı olamadı. Bir müddet sonra forsa olduğu gemiden kaçmayı başararak esaretten kurtulup Antalya kıyılarına çıkmayı başaran Oruç Reis, II. Beyazıd’ın (1481–1512) oğullarından Antalya Sancakbeyi Şehzade Korkut’un himayesine girdi ve tekrar Midilli’ye yerleşti. 1512 Nisan’ında Osmanlı tahtına, sonradan Yavuz adıyla anılacak olan Şehzade Korkut’un ağabeyi Sultan Selim (1512–1520) geçmiştir. Şehzade Korkut’a karşı başlatılan harekât, şehzadenin yakınlarını da tehdit etmeye başlayınca, Barbaros Kardeşler güç durumda kaldılar. Kendilerine emin bir sığınak arayan iki kardeş Tunus’a giderek Sultan Ebu Abdullah Muhammed’den (1493–1525) gemilerini barındırmak için bir liman istediler. Hak yolunda savaşacaklarını, aldıkları ganimetleri Tunus pazarında satacaklarını, bundan Tunusluların da faydalanacağını, Sultana ganimetlerinden beşte biri pay vereceklerini söylediler. Sultanla yaptıkları anlaşma sonucu, Halku’l Va’d (Goletta) limanına yerleştiler. İşte Barbaros Kardeşlerin tarihe geçen ve Akdeniz’i adeta bir Türk gölüne çeviren seferleri böylece başlamış oluyordu. Barbaros Kardeşler, 1512 sonbaharında Cezayir’in 115 km. Batısında olan ve Cenevizlilerin elinde bulunan Serşel’e baskın yaptılar, fakat alamadılar. Daha sonra 1513 baharında çıktıkları seferlerde Cicelli’yi ele geçirdiler. 1514 Baharı’nda yine denize açıldılar, bu sefer Sicilya’nın kuzeyindeki Lipari adaları önünde büyük bir İspanyol kadırgasına rastlayarak usta manevralarla ele geçirdiler. Bu çarpışmalarda Oruç Reis’te yara aldı, daha sonra çıktıkları seferlerde de birçok ganimet ele geçirdiler. Artık kendilerine Yavuz Sultan Selim’den zarar gelmek ihtimali kalmadığından 1515 Baharı’nda doğum yerleri olan Midilli’ye giderek akrabalarıyla buluştular ve sıla özlemi giderdiler. 1516 Baharı başında ağabeyleri İshak’a veda ederek on gemiyle denize açıldılar ve bu seferler sırasında elde ettikleri ganimetlerden ve bu ganimetler içerisinde yer alan çok iyi keresteden yapılmış seren direklerini arkadaşları Piri Reis ile Yavuz Sultan Selim’e göndererek himayesine girdiler. Böylece Osmanlılarında desteğini sağlayan Barbaros Kardeşler, İspanya Kralı Ferdinand’ın ölümünden faydalanarak, İspanyol işgalinden kurtulmak isteyen Cezayir şehrinin yardımına koştular. Bu ise Tunus Sultanını endişeye düşürdü. Cezayir’in ele geçirilmesinden sonra Oruç Reis, Cezayir Sultanı ilan edildi. İspanyollar, Türklerin Kuzey Afrika’daki bu yayılışları üzerine yerli Araplarla da anlaşarak Temes ve Tlemsen şehirlerini ele geçiren Oruç Reis’e karşı harekete geçtiler. 1515 yılında Tlemsen’i geri aldıkları savaşta Oruç Reis şehit düşünce, Cezayir’e tek başına hakim olan Hızır Reis, Osmanlı desteğini daha da güçlendirmek için, güvenilir bir adamını Yavuz Sultan Selim’e gönderdi. Bu olay Tunus Sultanı Ebu Abdullah Muhammed’in (1493– 1525) kuşkularını iyice arttırdı. Kendisi Barbaros Kardeşlerin verdiği beşte bir paylar sayesinde zengin olup onların geliştirdiği ticaret sebebiyle memleket haraplıktan kurtulduğu halde Yavuz’un Tunus’u alacağı korkusuyla bir yandan İspanyollarla gizli münasebetler kurarken bir yandan da Kuzey Afrika Arap emirlerini Hızır Reis’in aleyhine kışkırtmaya başladı. Tlemsen emrine yazdığı mektup Hızır Reis’in eline geçti. Bu mektupta, Kuzey Afrika’da bir tek Türk bırakmamak üzere ortak bir hareket yapılmasını teklif ediyordu. Bu kışkırtmalar sonunda bir ayaklanma çıktıysa da Hızır Reis bunu şiddetle bastırdı. Kuzey Afrika’da olup bitenleri yakından takip etmekte olan Osmanlı Padişahı, “Hızır Reis, Nasrüddindir, Hayrüddindir” diye memnuniyetini ifade eden bir hattı şerif gönderdi. Böylece Cezayir Osmanlı topraklarına katılıyor, Hızır Reis de artık Hayreddin Paşa olarak anılmaya başlıyordu. Barbaros Hızır Hayreddin Paşa, 1520 ile 1529 yılları arasında İspanyolların elinde bulunan küçük bir ada dışında bütün yörenin hakimi oldu. Mevcudu otuzbeş gemiye yükselen filosu ile İtalya’dan başka İspanya sahillerini de tehdit etmeye başladı. Yurtlarından ayrılmak zorunda kalan Endülüs Müslümanlarını gemileriyle Afrika sahillerine taşıdı. Ele geçirilen ganimetleriyle kısa zamanda zenginleşen Cezayir şehri Türklerin Hindistan’ı diye anılmaya başlamıştır. 1530’da İspanyolların elindeki Penon şehrini de alması üzerine harekete geçen Andrea Doria komutasındaki İspanyol filosu Osmanlılara ait Koron ve Petras’ı ele geçirdi. Bunun üzerine Yavuz Sultan Selim’in ölümünden sonra tahta geçen Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) donanma komutanlığına getirmek için Barbaros’u İstanbul’a davet etti. Cezayir ve Batı Akdeniz için ayırdığı gemilerden sonra kalan yirmi altı kadırga ile hareket etmeden önce Cezayir’i akrabasından Mahmut Reis’in idaresine bıraktı ve yanında ünlü on sekiz reisle birlikte 27 Aralık 1533 günü donanmasıyla İstanbul’a gelen Barbaros, kışa rağmen kıyılara doluşmuş olan İstanbul halkının alkışları arasında Galata önünde demir attı ve maiyetiyle birlikte İstanbul halkının büyük sevgi gösterileri arasında karaya çıktı. Düzenlenen muhteşem bir zafer alayıyla Topkapı Sarayı’na gitti. Bir gün sonra Padişah tarafından huzura kabul edildi. Padişah, ömrü denizlerde geçmiş, Akdeniz dillerini iyi bilen Paşa’yı 1534’ün Ocak ayında Kaptan-ı Deryalığa getirdi. Barbaros Hayrettin Paşa’nın İstanbul’da Karşılanışı, İstanbul Deniz Müzesi Koleksiyonu 1534’ün Ağustos’unda 80 parça gemi ve 8000 savaşçıdan oluşan donanması ile İstanbul’dan ayrılan Barbaros, İtalya’nın güney sahillerini vurduktan sonra Tunus’a yöneldi. 1538 yılına kadar Adalar Denizi (Ege Denizi) ve Girit açıklarında bulunan Venediklilere ait toplam 28 adayı Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına kattı. Böylece Sakız, Kıbrıs ve Girit Adası dışında Venedik’in Doğu Akdeniz ve Adalar Denizi’ndeki hâkimiyetine son verdi. 1538 yılının kış ve bahar aylarını, Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle İstanbul’da kalarak yeni bir donanma inşası hazırlıklarıyla geçiren Kaptan-ı Derya Barbaros Hızır Hayreddin Paşa, 7 Haziran 1538’te kırk parça kadırga ile ikinci adalar seferine çıktı. Çünkü Andrea Doria’nın kırk kadırga ile Girit sularına geldiği haberi alınmıştı. Barbaros’un denize açıldığını haber alan Andrea Doria, derhal o sulardan ayrılarak İtalya sahillerine gitti. Türk filosu önce İmroz Adasına gitmiş ve evvelce orada batmış olan bir gemiden çıkarılan onyedi topla gemiler takviye edilmişti. Buradan Sporad Adalarına yelken açılmış ve ilk olarak Avrupa korsanlarına yataklık eden Skiatos Adası zapt olunmuştu. İstanbul’da inşası biten doksan gemi ile hint hazinesini İstanbul’a teslim eden Salih Reis komutasındaki yirmi kadırga bu adaya gelerek Barbaros’a katıldılar. Bu sulardaki diğer adalar da teker teker düşmandan temizlendi ve yedi gemi dolusu ganimet ve esir İstanbul’a gönderildi. Preveze Deniz Savaşı, İstanbul Deniz Müzesi Koleksiyonu Daha sonra Girit Adası, yedi gün süreyle her taraftan vurulmuş, karaya çıkan Türk denizcileri adanın içlerine kadar sarkarak bir kısım kaleleri zapt etmişti. Harekât sonunda alınan çok miktardaki ganimet ve on beş bin esirde İstanbul’a gönderildi. Buradan Rodos istikametinde bulunan Kerpe Adası’na gidilerek bu ada ve Kaşot adacığı zapt edildi. Daha sonra İstanköy Adası’na gelindi. Oradan Eğriboz’a gidilerek adaların korumasına memur edilen Salih Bey komutasındaki filo ile birleşildi. Beş ay içinde yirmibeş ada zapt eden ve Venedik’in Adalar Denizi ile alakasını tamamıyla kesen Barbaros’un bu son seferi üzerine Papalığın liderliğinde İspanya, Venedik ve Portekiz’in Osmanlılara karşı üç yüz iki parça gemi, 2500 top ve 60.000 askerden oluşturduğu müttefik donanması Amiral Andrea Doria komutasında 22 Eylül’de Korfu Adası’nda toplandı ve oradan taarruz ederek Preveze kalesini kuşattı. Bunun üzerine bir gönüllü filosunu Turgut Reis’in komutasında keşif için gönderen Barbaros, komutasındaki 122 gemi ve 20.000 savaşçıdan oluşan Osmanlı donanmasıyla 23 Eylül’de Preveze’ye gelerek Arta Körfezi’ne girdi. Preveze Kalesi, Arta Körfezi’nin girişine hakim bir kaledir. Adeta bir gölü andıran bu dar körfeze, ne kadar üstün olursa olsun, müttefik filosunun girmesini mümkün görmeyen Andrea Doria, Osmanlı donanmasını dışarıya çekebilmek için 25 Eylül 1538’de bir kısım kuvvetlerini ileri sürdü. Kısa süren bir çatışmadan sonra, bu gemilerin geri dönmesinden sonra, Doria, hem Barbaros’u kendisini takibe zorlamak, hem de muhtemel bir fırtınaya karşı Levkas ve Magenisi adacıkları arasına sığınabilmek için 27 Eylül 1538’de Preveze açıklarına demirledi. Barbaros ise bütün reisleri ile savaş düzenini görüşeceği harp divanını topladı. Harp Divanı’nda bütün reisler, Barbaros’un tabiriyle Turgut Reis gibi en cüretkârları ve Salih Reis gibi en zekileri bile bu kadar üstün düşmanla savaşılamayacağını, düşman çekilip gidene kadar körfezde kalınmasını istediler. Barbaros bu fikre katılmadı, çünkü düşman gemilerinin, sayıca çok ve bazılarının çok büyük olmasına rağmen, kendi gemilerinin çevikliği ve leventlerinin gözü pek oluşuna güvendiği gibi, müttefik filosunun birbirinin dilinden bile anlamayan, aralarında disiplin ve beraberliğin sağlanamadığı personelden kurulu olduğunu da biliyordu. Ona göre, Andrea Doria, donanmasının bir kanadına bile hakim değildi. Türk donanmasının bir diğer üstün tarafı da, toplarının daha uzun menzilli olmasıydı. En ince detaya kadar her şeyi gözden geçiren Barbaros, kararını verdi ve gemilerini Levkas’ın kuzeyinden dolaştırarak, müttefiklerin karşısına çıktı. Gemilerini hilal şeklinde dizdirerek savaş düzeni aldı. Barbaros Hızır Hayreddin Paşa, donanmanın orta kanadında ve başında bulunuyordu. Orta kanatta Sinan Reis, Cafer Reis ve Şaban Reis, Sağ Kanatta Salih Reis, Sol kanatta da Seydi Ali Reis bulunuyordu. Turgut Reis ise arkada ihtiyatta bırakılmıştı. Osmanlı gemilerinin tek hat halinde dizilmesine rağmen, müttefik gemileri arka arkaya üç hat halinde dizilmişlerdi. Ayrıca en büyük gemileri arka arkaya almak gibi yanlış bir taktikle savaşa girmişlerdi. Türk gemileri hep birden ateş edebiliyor, fakat haçlı donanmasının topları kısa menzilli olduğundan hedefine ulaşamıyordu. Haçlı gemilerinde kumanda birliği kalmayınca Barbaros, ihtiyattaki Turgut Reis’e düşmanın arkasını çevirme emrini verdi, iki ateş arasında kalan Andrea Doria, çekilme emrini vermekten başka çare bulamadı. Akşam karanlığı basarken, takipten kurtulmak için bütün gemilerin fenerlerini söndürttü, savaş beş saat kadar sürmüş ve düşman gemilerinin 128 tanesi batırılmış, 29’u ise 2775 personeliyle birlikte esir edilmişti. Hiçbir gemisini kaybetmeyen Türk donanmasının kaybı ise 400 şehit ve 800 yaralıdan ibaretti. Barbaros Hızır Hayreddin Paşa, kendisinden iki üç misli üstün bir kuvvete karşı kazandığı ve sonucu itibariyle Akdeniz’i bir Türk gölü haline getiren bu görkemli zaferini, Kanuni Sultan Süleyman’a oğlu Hasan Bey’i göndererek bildirdik Her tarafa fetihnameler yollanıp bütün memlekette şenlikler düzenlendi 1 , ayrıca bundan dolayı Kaptan Paşa haslarına yüz bin akçe zam yapıldı. Preveze zaferinden bir yıl sonra Barbaros’un yardımcısı Hasan ve Turgut Reis, Cattaro ağzında Castelnuvo’yu alarak Venedik’i barışa zorladılar. 1 Günümüzde de 27 Eylül günü Deniz Kuvvetleri Günü olarak kutlanmakta Beşiktaş’taki Barbaros’un Türbesinin bulunduğu meydanda yapılan törenlerde Barbaros’un sancağı çekilmektedir. Beşiktaş’taki Barbaros Anıtı ve Barbaros’un Sancağı Barbaros’un bu başarıları Kanuni Sultan Süleyman’ın teveccühlerini, Türk ve İslam aleminin minnettarlığını Hıristiyan Avrupa’nın da hayranlığını kazandırdı. V.Şarlken onu bütün Kuzey Afrika topraklarının hükümdarı olarak tanımak ve senelik muayyen bir vergi vermek şartı ile Padişaha karşı ihanete teşvik etti, bu teklifin Barbaros tarafından reddi üzerine 1541 yılında 400 parçalık bir müttefik filo ile Cezayir’e taarruz etti ise de Barbaros’un vekili Hasan tarafından perişan edilerek geri çekilmeğe mecbur edildi. 1541 yılında, Fransa Kralı’nın ricası üzerine Kanuni Sultan Süleyman Barbaros’u Batı Akdeniz’e, Fransa’nın düşmanlarına karşı harp etmek için göndermeyi kabul etti. 1543 yılının Mayıs’ında büyük bir filo ile İstanbul’dan hareket eden Barbaros, Temmuzda Marsilya’ya vardı ve büyük bir tezahürat ile karşılandı. Oradan mahiyetine Fransa donanması amirali Duc D’Enghien’i alarak Niş şehrini muhasara ve zapt etti. Bu işte Fransa donanmasından beklenildiği kadar istifade edilemedi. Türk filosunda her şey mevcut ve muntazam iken Fransız filosunda tam bir anarşi hakimdi. Fransa filosundaki bu düzensizlik Barbaros’u Niş’i kurtarmaya gelen Andrea Doria’nın donanması ve Marguis del Vasto’nun ordusu önünden çekilerek Toulon’a gitmeye mecbur etti. 1542 yılının Eylül’ünden başlayarak Toulon şehri, Fransa kralının emri ile Türk gemilerinin ihtiyaçlarının karşılamak için, Barbaros’un idaresine bırakıldı ve 16 Eylül 1543’te Osmanlı ile Fransa arasında imzalanan antlaşma gereğince Fransa; Türk donanmasının masrafları için Barbaros’a 800.000 duka ödedi. Barbaros’un, Toulon’da kaldığı sürece şehre Türk bayrağı çekildiği gibi şehir ve yöresi de o yılın vergisini Türk memurlara verdiler. Türk donanması Toulon’da 8 ay kaldı. Bu müddet içinde Salih Reis’e, Barbaros’un oğlu Hasan Reis kumandasındaki filolar İspanya ve İtalya kıyılarını vurdular. Barbaros, üç yıldır Cenevizliler elinde tutsak bulunan Turgut Reis’i 3000 altın karşılığı kurtardı. 1544 Baharında Fransa’nın durumu düzelmiş, Şarlken karadan Kanuni Sultan Süleyman’ın, denizlerden de Türk donanması ile korsanlarının saldırıları sonucu iyice bunalmıştı. Barbaros, bu yıl içinde İspanya kralı ve İtalya topraklarına akınlar yaparak onu Fransız Kralı ile Crespy barışını yapmaya mecbur etti. Bu barıştan sonra Barbaros, Fransız hükümetinden Türk donanmasının İstanbul’a kadar olan masrafı ile Fransız gemilerinde bulunan 400 Türk ve Arap gemicilerini alarak 1544 Nisan’ında Fransız filosunun ve kalenin selam topları ile uğurlanarak Toulon’dan ayrıldı. Genova’nın önünden geçti, Elba Adası’nı yağma edip yıkarak, İtalyanlar elinde tutsak bulunan Sinan Reis’in oğlunu kurtardı. İtalya kıyılarını yağma ederek çok sayıda esir aldı. Bunların bir kısmını Cezayir’e göndererek İstanbul’a 14.000 tutsakla geldi. Onbinlerce İstanbullunun kıyılara düşüp alkış tutmaları arasında limana girdi. Bu Barbaros’un son seferi olmuştu. Şanlı Türk Kaptan-ı Deryası son iki yılını İstanbul’da geçirmiştir. 4 Temmuz 1546’da hastalanarak Beşiktaş’taki konağında ölmüş ve işgal etmekte olduğu iki makamdan Cezayir Beylerbeyiliğine öz oğlu Hasan Paşa, Kaptan-ı Deryalığa’da Sokullu Mehmet Paşa getirildi. Barbaros’un Sancağı; İstanbul Deniz Müzesi Koleksiyonu Ömrü boyunca Kanuni Sultan Süleyman tarafından gördüğü itibar, Barbaros Hızır Hayreddin Paşa’nın yüksek değerinin en büyük tanıklarından biri olmuştur. Zaferlerle dolu savaş hayatında eline hazineler değerinde servet geçtiği halde bunların çoğunu dağıtmıştır. Barbaros Hayreddin Paşa, rahatsızlığının son zamanlarını geçirdiği evinde kendini denizi seyrederken gören dostlarına “Ben öldüğüm zaman beni deniz sesi işitilebilecek bir yere defnediniz” diye belirtmiştir. Onu seven dostları bu isteğini yerine getirmek ve Beşiktaş İlçesinin Boğazı gören ve o zaman Deve Meydanı denilen şimdiki iskele önündeki meydana Mimar Sinan tarafından yapılan türbeye gömülmüştür. Barbaros Hayreddin Paşa, ölümünden sonra türbesine bir türbedar tayin olunmasını ve kabrinde her gece iki kandil yakılmasını, medrese civarında yaptırdığı aşhanede ölümünden sonra talebeye cuma ve pazartesi günleri pilav ve zerde pişirilmesini ve 20 cilt kitabını da medreseye vakfettiğini vasiyet etmiştir. Şimdi deniz kenarındaki bu türbe içerisinde kapı girişinden başlayarak önce Kılıç Ali Paşa’nın yanında yetişen ve 1606–1608 yıllarında Kaptan-ı Deryalık yapan Cafer Paşa, ikinci olarak Barbaros Hızır Hayreddin Paşa, üçüncü sırada onun oğlu Cezayir Beylerbeyi Hasan Paşa ve en arkada da eşi Bala Hatun’un sandukaları, diğer yandan bahçesindeki 25 taş mezar arasında Barbaros’un kızı ve akrabalarının mezarları bulunmaktadır. 2 2 Deniz Magazin Dergisi Temmuz-Ağustos 2002 Sayı 53’de yayınlanmıştır. Sayfa: 100-105. Barbaros Hayrettin Paşa’nın Beşiktaş’taki Türbesi KAYNAKLAR -Gazavat-ı Hayreddin Paşa (Barbaros’un Hayatı ve Savaşları), Hazırlayan: Deniz Müzesi Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Basımevi, Ankara, 1995. —YAKITAL, Emin; “Büyük Amiral Hayrettin Barbaros’un Vasiyetnamesi”,Deniz Mecmuası Sayı:375, İstanbul, 1945 —BAYRAK, M. Orhan; Türkiye Tarihi Yereler Kılavuzu, İstanbul, 1979. —BELACHEMİ, Jean Louis; Barbaros Kardeşler (Çev: Nihal Önol), Milliyet Yayınları, İstanbul, 1997. —İslam Ansiklopedisi