| Kanser Tedavi Süreci İle İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar

advertisement
Kanser Tedavi Süreci İle İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar
Açıklama: Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Medikal Onkoloji Anabilim Dalı Uzmanı Dr. Ömer
Diker, 1 – 7 Nisan Kanser Haftası Dolayısıyla, Hastalıkla İlgili Doğru Bilinen Yanlışları Anlattı.
Uzm. Dr. Ömer Diker, Kanser Hastalarının Şeker Kullanmasında Bir Sakınca Olmadığını, Işın
Tedavisi Alan Kişilerin Radyasyon Yaymadığını ve En Önemlisi Tedavi Gören Kişilerin Günlük
Yaşamına Devam Etmesinin Tedavi Sürecinde Hasta Açısından Pozitif Etkileri Olduğunu İfade
Etti.
Kategori: Yakın Doğu Üniversitesi
Eklenme Tarihi: 05 Nisan 2017
Geçerli Tarih: 18 Temmuz 2017 22:22
Site:
URL: http://www.mhajans.com/haber_detay.asp?haberID=14362
Kanser Tedavi Süreci İle İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Medikal
Onkoloji Anabilim Dalı Uzmanı Dr. Ömer Diker, 1 – 7 Nisan Kanser Haftası Dolayısıyla,
Hastalıkla İlgili Doğru Bilinen Yanlışları Anlattı. Uzm. Dr. Ömer Diker, Kanser Hastalarının Şeker
Kullanmasında Bir Sakınca Olmadığını, Işın Tedavisi Alan Kişilerin Radyasyon Yaymadığını ve En
Önemlisi Tedavi Gören Kişilerin Günlük Yaşamına Devam Etmesinin Tedavi Sürecinde Hasta
Açısından Pozitif Etkileri Olduğunu İfade Etti. Uzm. Dr. Ömer Diker; “Mevcut Bilimsel Veriler
Işığında, Kanser Hastalarında Şekerin Kısıtlanması Gerektiğini Söylemek Hiçbir Gerçekliğe Sahip
Olmadığı gibi, Hastalara Zarar Verme Potansiyeline de Sahiptir” Şeker molekülünün, insan
vücudundaki tüm hücrelerin, hatta kanser hücrelerinin de temel enerji kaynağı olduğunu
belirten Uzm. Dr. Ömer Diker, vücudumuza şeker alınmaması durumunda, yağların ve
proteinlerin şekere dönüştürülerek kullanıldığını, dolayısıyla kişilerin şeker alımını tamamen
kısıtlamasının salt kilo kaybı ile sonuçlanacağını ifade etti. “Ketojenik diyet” adı verilen bu diyet
metodunun, vücut geliştirme ile uğraşan kişilerde yağ kaybı sağlamak amacıyla kullanıldığını
söyleyen Uzm. Dr. Ömer Diker, özellikle kanser tanısına sahip bireylerde bu tarz bir diyete
gidilmesinin kas, kilo kaybı ve beslenme yetersizliği ile sonuçlandığını ve hastaların özellikle
aktif tedavi döneminde komplikasyonlara açık hale geldiğini belirterek şöyle devam etti;
“Şekerli gıdalar tüketilmesi ile kanser arasında gösterilmiş bir ilişki söz konusu değildir.
Beslenme ile kanser arasında ilişki ortaya koyulması, binlerce molekülün diyet içerisinde yer
alması nedeniyle oldukça güçtür. Şekerli gıdaların tamamıyle kısıtlanması ve özellikle hasta
bireylerde bunun endişesinin oluşması kişide stresi tetiklemekte, stresin tetiklenmesi ise
kortizol denilen hormonun vücutta artışına neden olmaktadır. Kortizolün bağışıklık baskılayıcı
bir hormon olduğu çok iyi bilinen bir gerçektir. Bağışıklık sisteminin kanser alanındaki önemi,
günümüzde bilim dünyasının en flaş konuları arasında yer almaktadır. Bağışıklık sistemi
üzerinden tümörü vuran tedaviler, akciğer kanseri, idrar kesesi kanseri, böbrek kanseri, cilt
kanserleri gibi kanserlerde devrim niteliğinde yenilikler getirmiş ve getirmeye devam edecek
gibi gözükmektedir”. Uzm. Dr. Ömer Diker; “Geniş İnsan Çalışmaları Olmadan Kanseri
Geriletme Maksadıyla Esrar (Kannabis) Kullanımı Deneysel Olmaktan Öteye Geçemeyecektir”
Esrarın (Kannabis) en az 3000 yıldır bulantı giderici, iştah artırıcı ve ağrı kesici özellikleri
sayesinde medikal amaçlı kullanıldığını ve Dronabinol ile Nabilone’nun ticari olarak elde bulunan
onaylı moleküller olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Ömer Diker, bu moleküllerin klinik
araştırmalarında anlamlı bir kilo artışı yaratmadıkları halde, bireylerin iştahlarının arttığı
yönünde geri bildirimde bulunduklarını belirterek şunları söyledi; “Kannabis içeren bu
moleküllerin anti tümöral etkinlikleri incelendiğinde ise fare çalışmalarında karaciğer tümör
sıklığında azalmaya yol açtıkları, beyin tümörlerinde gerilemeye neden olduğu, bir başka
çalışmada ise akciğer adenokanseri hücre kültürlerinde tümör büyümesini durdurdukları ortaya
koyulmuştur. İnsanlarda ise beyin tümörleri alanında çalışması yürütülmüş ancak sonuçları
halen yayınlanmamıştır. Kanser alanında önerilen tüm tedaviler geniş insan çalışmaları
neticesinde önerilirler. Hücre kültürü ortamı veya fare deneyleri hipotezleri destekler, ancak
insanlardaki başarı hakkında pek fikir vermezler. İnsan vücudu bu alanlara göre çok daha
kompleks yapıdadır. Geliştirilen pek çok molekül hücre kültürleri ve hayvan deneylerinde
başarılı olurken, insan çalışmalarında başarısız olarak bilim tarihindeki yerlerini almaktadır.
Ayrıca kannabisin akciğer kanseri, prostat kanseri, baş-boyun kanserleri, yemek borusu
kanseri, testis kanserlerini artırdığına dair literatürde pek çok çalışma da mevcuttur. Uzm.
Dr.Ömer Diker; “Cerrahi İşlem veya Biyopsi Önerilen Bir Kanser Tipinde Ameliyattan Kaçınmak
Ancak Hastaya Zarar Verir” Pek çok kanser tipinde tümörlü dokunun cerrahi yöntemlerle
çıkarılmasının oldukça standart ve gerekli bir yaklaşım olduğunu söyleyen Uzm. Dr. Ömer
Diker, tümör dokusunun yerinde bırakılmasının, tümörün yayılmasına neden olan su götürmez
bir gerçek olduğunu, tümör tiplerinde cerrahi işlem yapılması veya yapılmamasına dair bilimsel
çalışmaların çok gerilerde kaldığını ve sonuçların cerrahi işlemin yapılmasına dair sonuçlandığını
ifade etti. Biyopsi yapılmasının ise kanserin adını koymada, uygun ilaç seçiminde, hastalığın
gidişini belirlemede ve süreçte karşılaşılabilecek riskleri belirlemede altın standart metot
olduğunu belirten Uzm. Dr. Ömer Diker, cerrahi işlem veya biyopsi önerilen bir kanser tipinde
ameliyattan kaçınmanın ancak hastaya zarar verdiğini ifade etti. Uzm. Dr. Ömer Diker:
“Günümüzde Pek Çok Kanser Alanında Devrim Yaşanmaktadır, Ancak Kanser ile İlgili Tek Bir
Çareden Söz Etmek Mümkün Değildir” Pek çok farklı türe sahip ve çok kompleks
mekanizmaların devrede olduğu bir hastalık olan kanserin, tek bir ilaç ile çözüleceğini
düşünmenin son derece hayalci bir yaklaşım olduğunu belirten Uzm. Dr. Ömer Diker sözlerine
şöyle devam etti; “Bir an için biz sıradan insanların sözüm ona “kanserin çaresi” isimli ilaca
erişemediğimizi kabul edelim. Steve Jobs, David Bowie gibi son derece varlıklı ve ünlü kişiler
neden bu ilaca erişemediler? Bir ilacın kanser alanında etkili olup olmadığını bilmek için mutlaka
insan çalışması yapılmalıdır. Bu tek bir kişinin yapabileceği bir şey değildir. Hatırı sayılır insanın
görev aldığı ve pek çok insanın tedavi edildiği bu ilacın günümüz global dünyasında hala ortaya
çıkmamış olması enteresan değil midir? Komplo teorileri üretmek, bilim üretmekten çok daha
kolay ve maliyetsizdir. Günümüzde pek çok kanser alanında devrim yaşanmaktadır ancak tek
bir çareden söz etmek mümkün değildir.” Kanser Hastalarının Günlük Yaşamlarına Devam
Etmeleri Tedavi Sürecine Pozitif Yönde Etki Ediyor Kanser hastalarının kemoterapi aldıkları
dönemde, kan değerlerinde (beyaz küre değerlerinde) düşüklük olması durumunda maske
kullanımından fayda gördüklerini belirten Uzm. Dr. Ömer Diker, bu kullanımın hekim
yönlendirmesiyle olması gerektiğini, kontrolleri yapılmış, kan değerleri normal olan veya kan
iğnesi kullanmış bireylerde maske kullanımına gerek olmadığını ifade etti. Tedavi alan kanser
hastalarında herhangi bir sosyal kısıtlamaya gitmenin de yersiz olduğunu söyleyen Uzm. Dr.
Ömer Diker, kişilerin normal günlük yaşamlarına devam etmesi ile sosyal açıdan kendilerini
daha iyi hissedeceklerini, bunun da tedavilerini daha iyi tolere etmelerine yardımcı olacağını
ifade etti. Kanser Hastalığı Bulaşıcı Değildir Kanser hastalığının hiçbir bulaşıcı özelliğe sahip
olmadığını da söyleyen Uzm. Dr. Ömer Diker, çevredeki insanların bazı bakteriyel ve viral
enfeksiyonlarda olduğu gibi, yakın temas, kan yolu, dokunma, cinsel yolla kanser olmasının söz
konusu olamadığını ifade etti. Işın Tedavisi (Radyoterapi) Alan Kişiler Çevreye Radyasyon
Yaymıyor Işın tedavisi (radyoterapi) alan hastaların diğer hastalardan uzak durma endişesinin,
özellikle tiroid hastalıklarında kullanılan ve insanlar arasında atom tedavisi olarak bilinen I131
tedavisi ile karıştırılmasından ileri geldiğini vurgulayan Uzm. Dr. Ömer Diker, ışın tedavisi alan
kişilerin çevreye radyasyon yaymadığını ve etrafındaki insanlara zarar vermediğini de belirtti.
Bu tip tedavilerde radyasyonu yayanın sadece tedavi veren alet olduğunu ve hastanın direk
olarak radyasyona maruz kaldığını söyleyen Uzm. Dr. Ömer Diker, atom tedavilerinde ise
kaynağın kendisinin direk insan vücuduna verildiğinden, çevreye yayılmasının söz konusu
olabileceğini, bu gibi durumlarda ise Nükleer Tıp uzmanlarının zaten gerekli önlemleri aldığını
ifade etti. -- Göstermiş olduğunuz alakadan ötürü teşekkür eder, iyi çalışmalar dileriz... Haberin
metni ektedir. Video görüntüsünü aşağıdaki ftp adresinden alabilirsiniz... ftp.tv.neu.edu.tr
kullanıcı adı :ydutv Şifre: ydutv9090 Hüseyin TURAN Yakın Doğu Üniversitesi Basın ve Halkla
İlişkiler Müdürlüğü Yakın Doğu Bulvarı, PK: 99138, Mersin 10 Lefkoşa, KKTC / www.neu.edu.tr
twitter / @yduhaber facebook: https://www.facebook.com/YakinDoguTv?ref=hl Tel:00 90 223
64 64 / 208 Tel:00 90 680 20 45 Fax:00 90 680 20 45
Download