Düşünemeyen Enformasyon Toplumu (Sosyalleşirken Bireyselleşmek) Toplumlar kendi kültürü, ideolojisi, inancı ve sosyalitesiyle şekillenir. Yaşamlarını da buna göre şekillendirirler.Farklı bir ülkeye gittiğimizde de bunun farkındalığını daha iyi kavrarız. Çünkü; alıştığımız davranışlar örf ve adetler ve insan yüzleri, hatta jest ve mimiklerde ki anlam farklılığı bizi şaşırtır ve yabancılaştırır.Sonrasında da hasret çalar kapıyı ama buna alışmak artık daha kolaylaştı.Eskiden olduğu gibi gurbete gidip yıllarca gelememek, bir fotoğrafla,bir kaç mektupla hasret gidermek hepsi mazide kaldı. Gelişen teknoloji ve ulaşımla birlikte insanlar hem kolay iletişim sağlıyor hem de dünyanın öbür ucuna en kısa zamanda gidiş-dönüş yapabiliyorlar. Gelişen teknoloji ve ulaşım insan hayatı için çok pragmatik ve olumlu bir etki yaratıyor.İnsanlar etkileşimsellikle fiziksel ve mekansal etkiden söz etmek zorunda kalmıyorlar.Kimin hangi coğrafya da hangi mekanda olduğunun bir önemi kalmıyor yani zaman ve mekan iç içe geçmiş oluyor. Her şeyin bir nevi elimizin altında olması, enformasyonun ve bilincin de artmasını, zaman ve mekan ayırt etmeksizin tek elden çok sesliliğin yaratılmasını da sağlamış oluyor. Bu da farklı insanların aynı sanal mekanda etkileşim içinde olmasına olanak sağlıyor. Örneğin: Sosyal paylaşım sitelerinde ki siyasi görüş belirtme, aktivite de bulunma, destek vermek için yorumlar yazma ve üye olma vb... Kısacası; Oturduğumuz yerden birden çok eylemde bulunma işlevi… Hem kendi profilimizi en etkili biçimde yaratma fırsatı buluyoruz hem de bireysel sitelerimizde; kendi doktorumuz, fotoğrafçımız, yazarımız, modacımız oluyoruz. Olmak istediğimiz profili, olması istenilen şekilde sergileyip ‘Ben Buradayım’ diyerek topluma sunuyoruz. Bu da kendimizi tatmin etme ve mutlu etme yolunda bir adım olarak görüyoruz. Hatta mahremiyetimizi sergilemekten hiç de mutsuz olmuyoruz. Tabi bunlar hep olumlu yanları peki ya olumsuz yanlarını hiç düşündük mü? Uzakta olan bireyi görmek yerine kuru mesajla ve telefonla bunu karşılamak mı? Gerçek yaşamın doğada olduğunun farkında olup, teknolojik yaşamdan kopamadığımız için düzene çakılı kalmak mı? İnsanları bize ne kadar yakınlaştırsa da yanımızda ki bir insanla muhabbet etme gereği bile duymamamız mı? Herhangi bir konuda fikrimiz olsa bile bunun doğruluğunu sorgulamadan web sitelerinde yazan bilgiye gözü kapalı inanmamız mı? İşte bunların hepsi belli bir zaman sonra sorgulamamaya, düşünmemeye ve sözlü iletişimden uzaklaşmaya bizi teşvik ediyor. Bu da, bizim nihai olarak gördüğümüz aklın araçsal akıla dönüşmesini açıklar bir durumdur. Sürekli benzer şeyler oluşturmak ve aynı şeyi düşündürmek dışsal özelliklerin daha etkili olmasını da sağlıyor. Yüzeysel davranışlar sergileyen birey, dışarıdan veya fotoğraflardan çok mutlu görünüyor yani birey içten içe tükenme yoluna gidiyor. Burada da yapay bir mutluluktan söz etmiş oluyoruz. Bireyde; doymayan bir tatmin edilme duygusu, hep bir sergileme, özendirme ve aşılama, bir arada bulunma, farkındalık yaratma çabası, kişisel ve toplumsal ilişkileri güçlendirme ve beğendirme isteği… Tüm bu kelimeler sosyal mecralar da sergilediğimiz davranışlar. Yani irrasyonel davranışlar. Bunlar sadece birkaç örnekti. Tabi ki de öğrenelim, öğretelim, araştıralım, beğenelim, beğendirelim, ama farkında olarak yapalım. Bu alanda ki rolümüzü biz belirleyelim. Bu metinden anlaşılmasını ve sorgulanmasını beklediğim: Olumlu ve kusur bulmakta zorlandığımız şeylerin içeriğinde sadece bir tüketici olarak mı görülüyoruz? Sanal dünyada yabancı bireyler miyiz? Bir şeyler üretiyor muyuz? Bilinçli bir tüketici miyiz? Pratikleşirken makineleşmemeye mi gidiyoruz? Sanallık hangi ara hayatımızın vazgeçilmez bir parçası oldu, ya da kolay düşünelim; Sadece mutlu olmak mı istiyoruz? Ne olursa olsun yaratalım, düşleyelim en önemlisi de düşünelim. Seda Ünlü