AĐHS Normları ve Uluslararası Hukuk Işığında Ermeni Olaylarını Soykırım Olarak Nitelendiren Yasaların Değerlendirilmesi AĐHS NORMLARI VE ULUSLARARASI HUKUK IŞIĞINDA ERMENĐ OLAYLARINI SOYKIRIM OLARAK NĐTELENDĐREN YASALARIN DEĞERLENDĐRĐLMESĐ(*) Onur Utku SEVĐM Elmalı Cumhuriyet Savcısı Giriş Polonyalı hukukçu Rafael Lemkin tarafından, “Genocide” olarak nitelendirilen soykırım kavramı, Yunanca “millet, ırk veya kavim” anlamına gelen “genos” kelimesi ile Latince’de öldürmek fiili anlamındaki “cacdere” kelimesinden türeyen “cide” (öldürme) ekinin birleştirilmesinden oluşmuştur.(1) Hukuki nitelendirme açısından ise, ilk olarak 1948 yılında kabul edilen “Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinin” 2 nci maddesine göre; ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen fiillerin, soykırım suçunu oluşturduğu kabul edilmiştir.(2) Bu noktada Ermeni soykırım iddialarının hukuki boyutu göz ardı edilmektedir. Oysa, “Soykırım” hukuki bir kavramdır.(3) Đşte bu sebepledir ki; devletlerin, uluslararası arenada konunun hukuki boyutunu görmezden gelerek, tamamı ile politik, diplomatik, ekonomik paradigmalar ve kaygılarla hareket etmesinin, uluslararası hukukun temel prensipleriyle bağdaştığı söylenemez. Kanaatimizce; tarihsel arka planı içerisinde bizatihi tarihçiler tarafından irdelenmesi gerektiğini düşündüğümüz bu olayların, bilimsel ve sosyolojik niteliği tarafımızca değerlendirilmeyecektir. Burada öncelikle; asıl itibarı ile hukuki niteliğinde kuşku bulunmayan kavramın, iddialar nezdinde ve uluslararası ceza hukuku, sözleşmeler ile evrensel hukuk kaideleri çerçevesinde değerlendirilmesi yapılarak, yasal kesinliğe kavuşmadığı halde, olayları yerel yasalar ve parlamento kararları ile, soykırım olarak kabul ederek, aksinin beyan edilmesine ceza öngörülmesi (*) Bu makale AĐHM’nin 17/12/2013 tarihli Perinçek-Đsviçre kararından önce kaleme alınmıştır. (1) John Qugley; (2006), The Genocide Convention An Đnternational Law Analysis, Ashgate Burlington, s. 4 vd.; William Schabas; Genocide in Đnternational Law, s. 29. ( 2 ) Nazan Moroğlu; Hukuki Açıdan Ermeni Soykırımı Đddiaları, http://www. tukd.org.tr (kütüphanesi), 29.04.2011. (3) Gündüz Aktan; Radikal Gazetesi, 14 Temmuz 2003; 01.04.2005 - Hürriyet. 24-25 Eylül. 262 Onur Utku SEVĐM Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 262/278) halinde; AĐHS normları ve temel insan hakları çerçevesinde bireylerin ifade hürriyetinin ne şekilde etkileneceği işlenecektir. Tüm bu sebeplerle makale, Ermeni olaylarının soykırım olduğunu kabul eden yasaları, kapsamı açısından minimal düzeyde bir irdelemeye tabi tutarak, konuyu diğer tüm spekülatif yönlerinden soyutlamak suretiyle objektif bir hukuki bakış açısını ortaya koymayı amaçlamaktadır. I. Uluslararası hukuk ve sözleşmeler açısından soykırım kavramı Soykırım kavramının yer aldığı ilk hukuki nitelik taşıyan belge, BM Genel Kurulunun 1946 Aralık ayında, Nüremberg Mahkemesi sonuçlandıktan kısa bir süre sonra, yaptığı ilk toplantısında aldığı 96 (I) sayılı karardır.(4) Oysa, “soykırım” gelişi güzel kullanılacak bir sözcük olmayıp uluslararası bir suçtur ve bir uluslararası hukuk enstrümanıyla kodifiye edilmiştir. Bu enstrüman ise, 9 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından oybirliğiyle kabul edilen “Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve cezalandırılması Sözleşmesi”dir. (12 Ocak 1951’de yürürlüğe giren Sözleşmeyi Türkiye aynı yıl onaylamıştır. Ermenistan Sözleşmeye taraf ülkeler arasına 1991’de katılmıştır.)(5) Sözleşmenin 2 nci maddesi suçu tanımlamış ve suçun mevcut olması için kanıtlanması gerekli olan objektif ve sübjektif unsurları belirlemiştir. Bir zanlının ve/veya devletin soykırım suçu ile suçlanabilmesi için, yetkili mahkeme tarafından suçun objektif ve sübjektif unsurlarının kanıtlanması ve bilhassa suçun “özel kasıtla” işlendiğinin hiçbir kuşkuya mahal vermeyecek şekilde saptanması gerekir. 1. Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinin 2 nci maddesine göre soykırımın tanımı “Bu Sözleşmede, soykırımının anlamı, aşağıda sayılan fiillerin, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, sırf bu niteliği nedeniyle, kısmen veya tamamen yok etmek kastıyla işlenmesidir. a) Grup üyelerinin öldürülmesi; b) Grup üyelerine ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi; c) Grubun, bütünüyle veya kısmen fiziksel varlığını ortadan kaldıracak yaşam koşullarına tabi tutulması; (4) Gündüz Aktan; Devletler Hukukuna Göre Ermeni Sorunu, http://www.avim.org. (erişim tarihi 11/11/2013). (5) Şükrü Elekdağ; (Nisan-2010), Tarihsel Gerçekler ve Uluslararası Hukuk Işığında Ermeni Soykırım Đddiası, www.ataa.org. (erişim tarihi: 12/11/2013). 263 AĐHS Normları ve Uluslararası Hukuk Işığında Ermeni Olaylarını Soykırım Olarak Nitelendiren Yasaların Değerlendirilmesi d) Grup içinde doğumları engelleyici önlemler alınması; e) Gruba mensup çocukların zorla başka bir gruba nakledilmeleri.“(6) Sözleşmenin 2 nci maddesi kapsamında, soykırım suçunun işlendiğinin kabul edilebilmesi için, suçun maddi ve manevi unsurlarının mevcudiyeti gerekmektedir: a) Soykırım suçunun maddi unsuru Soykırım suçunun mağdurları, milli, etnik, ırki veya dini bir gruba mensup olmalıdır. Bu sayım sınırlıdır. Bu nedenle sosyal, siyasal, ekonomik veya benzer gruplar soykırım suçu ile korunan gruplara dahil değildir. Soykırım suçunu oluşturan fiiller, Soykırım sözleşmesinde ve uluslararası ceza mahkemelerinin statülerinde sınırlı şekilde sayılmıştır. Bunlar grup üyelerini öldürmek, grup üyelerine ciddi bedensel veya zihinsel zararlar vermek, grubun kısmen veya tamamen bedensel tahribine yol açmaya elverişli yaşam şartlarına kasten tabi tutmak, grup içinde doğumlara engel olmaya yönelik tedbirler almak ve gruba ait çocukları bir başka gruba zorla nakletmektir.(7) b) Soykırım suçunun manevi unsuru Manevi unsur da, söz konusu fiillerin hedef alınan grup mensuplarına sırf o gruba mensup olmaları nedeniyle “kısmen veya tamamen yok etme kastıyla” yani “özel kasıt” (dolus specialis) ile işlenmesi gereklidir. (Bu şekilde, suçun sübjektif/manevi unsuru oluşmuş olacaktır.)(8) Bu unsur, soykırım eyleminin saptanmasında kilit bir nitelik taşımakta olup, onu diğer adam öldürme fillerinden ayırmaktadır. Bir fiilin soykırım olabilmesi için “belirli bir grubu sırf o gruptan olması nedeniyle katletme kastının mevcudiyeti” gerekmektedir. Örneğin, Brezilya’nın Amazon, Paraguay’ın da Guaki Kızılderililerine karşı soykırımı suçu işlediklerine dair şikayetler 1969 ve 1974’de Birleşmiş Milletlere intikal ettiği zaman, suçluların ve kurbanlarının teşhisinde hiçbir zorlukla karşılaşılmamıştır.(9) Ancak “yok etme kastının mevcudiyeti” kanıtlamadığından anılan devletlerin suçlanmaları mümkün olmamıştır.(10) (6) UYAP Mevzuat Programı, (erişim tarihi 12/11/2013). Faruk Turhan; Soykırım Suçunda Bir Grubu Tamamen veya Kısmen Yok Etme Amacı ve Ermeni Tehcir Olayı, www. hukuk.sdu.edu.tr, (erişim tarihi 11/11/2013). (8) Şükrü Elekdağ; (Nisan-2010), www.ataa.org., (erişim tarihi 12/11/2013). (9) Şükrü Elekdağ; (Nisan-2010), www.ataa.org., (erişim tarihi 12/11/2013). (10) Leo Kuper; (1981), Genocide, Its Political Use in The Twentieth Century, Yale University Press, s. 34. 264 (7) Onur Utku SEVĐM Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 262/278) Uluslararası Ruanda Ceza Mahkemesinin süreklilik arz eden içtihatlarına göre, soykırım suçunda failin, suç tanımında yer alan neticeyi gerçekleştirme gayreti ile hareket etmesi gerekir. Mahkemeye göre, basit adam öldürme suçu ile soykırım suçunu birbirinden ayırmada kullanılabilecek ölçüt, soykırım suçunda özel yok etme amacının gerekliliğidir. Bu “dolus specialis”, soykırım suçu kapsamına giren bütün fiillerde bulunması gerekir ve -kasten öldürmeden farklı olarak- bu özel kastın fiilin işlenmesine başlanmadan önce kararlaştırılmış (failde mevcut) olması gerekir. Uluslararası Yugoslavya Ceza Mahkemesi Jesilic kararında, özel kastın varlığı ile ilgili olarak şu koşulların birlikte bulunması gerektiğini vurgulamıştır. Bunlardan biri, suç fiillerinin, belli bir grubun üyelerine karşı ve özellikle de bu kişilerin belli bir grubun mensubu olması nedeniyle işlenmiş olmasıdır. Böyle bir davranışın temelinde yatan ayrımcı özel kast, soykırım suçunu, Mahkeme Statüsünün 5 inci maddesinin (h) bendi anlamında insanlığa karşı suçlara benzetmektedir. Diğer taraftan fail için önemli olan, tek bir fiilin işlenmesi amacını aşan, nitelik (qualitativ) (grubun üyelerinin büyük bir bölümünü) veya nicelik (quantitativ) (grubun temsilcileri) olarak grubun önemli bir kısmını yok etme amacı olmalıdır. Böyle bir gruba karşı saldırı, fail tarafından, grubun hayatta kalanlarının kaderleriyle bağlantılı olarak görülmelidir. Amerikan hukukunda da soykırım suçu için sadece bilme yeterli görülmemekte, yok etme amacını içeren özel kastın varlığı aranmaktadır.(11) Soykırım suçunda failin, suç tanımında sayılan gruplardan birini yok etmek amacıyla soykırımı oluşturan fiilleri işlemesi gerektiği için, bu suç ancak doğrudan kastla işlenebilir. Bu nedenle fail, grubun kısmen veya tamamen imha olacağını bilerek hareket etmesine rağmen, gurubu yok etmek amacıyla değil de başka bir amaçla, örneğin, sırf askeri amaçla hareket ediyorsa, soykırım suçu oluşmaz. Diğer taraftan grubun yok olacağının fail tarafından bilinmesini yeterli görmek, insanlığa karşı suçlar ile soykırım suçunu birbirinden ayırt etme imkanını ortadan kaldıracaktır. Ancak, failin grubu yok etme amacıyla hareket etmesi yeterli olup, bu amaca ulaşılması gerekli değildir.(12) c) Soykırım suçunda yargılama görev ve yetkisi Sözleşme, soykırım iddialarını kapsayan davalara bakmakla yetkili mahkemeleri de belirlemiştir. Sözleşmenin 6 ncı maddesinde, yetkili mahkemelerin, ya olayın vuku bulduğu ülkenin yetkili mahkemesi, yahut da tarafların üzerinde anlaşacakları yetkili uluslararası ceza mahkemesi olduğu (11) (12) Faruk Turhan; www. hukuk.sdu.edu.tr, (erişim tarihi 11/11/2013). Faruk Turhan; www. hukuk.sdu.edu.tr, (erişim tarihi 11/11/2013). 265 AĐHS Normları ve Uluslararası Hukuk Işığında Ermeni Olaylarını Soykırım Olarak Nitelendiren Yasaların Değerlendirilmesi belirtilmiştir. Ayrıca, Sözleşmenin 9 uncu maddesinde, devletlerin soykırım konusunda aralarında çıkabilecek ihtilafları Uluslararası Adalet Divanına götürebilecekleri öngörülmüştür. Bu bakımdan, bir zanlıya yöneltilen soykırım suçunun, eğer yetkili hukuk mercileri tarafından, objektif ve sübjektif unsurlarının mevcudiyetleri kanıtlanmamış ve suçun özel kasıtla işlendiği saptanmamış ve bu veriler ışığında suçun işlendiği yetkili mahkeme tarafından hükme bağlanmamışsa, böyle bir iddia hiçbir hukuki değeri olmayan bir iftiradan ibaret kalır.(13) Bugüne kadar, yetkili bir uluslararası ceza mahkemesi kararı olmadan hiçbir zanlı soykırımla veya onun kadar ağır bir suç olan insanlığa karşı suçla suçlanmamıştır. Nitekim, Nüremberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemesi, insanlığa karşı suçlarla suçlanan Alman nazilerinin ileri gelenlerini uzun bir mahkeme sürecinden sonra suçlu bulmuş ve bunlardan 22 tanesini ölüme mahkum etmiştir. Keza, Ruanda ve Yugoslavya çatışmaları sırasındaki soykırım zanlıları, Raunda Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından soykırım suçuyla mahkum edilmişlerdir. Her iki mahkeme de, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararıyla kurulmuş bulunan geçici nitelikte mahkemelerdir.(14) II. Ermeni soykırım iddialarının uluslararası hukuk ve sözleşmeler açısından analizi Bu başlık altında; Ermeni iddialarının, soykırım suçunun kanuni unsurlarına uyup uymadığı hususuna değinilmeyecek olup, konunun Uluslararası Hukuk ve Uluslararası Ceza Yargılama Usul Kuralları nezdinde değerlendirilmesi yapılacaktır. Yukarıda da ifade edildiği üzere soykırım kavramının hukuki niteliğini saptama hususunda, müsnet suçun yargılama faaliyet ve yetkisinin Uluslararası Adalet Divanına(UAD) ait olduğu mutlaktır. Ancak UAD, bu yargılama yetkisini temel ve evrensel hukuk ilkelerini esas almak suretiyle kullanmak durumundadır. Bu bağlamda; Uluslararası konvansiyonlar açısından ise, “Kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi temel ve evrensel bir ilke olarak çeşitli şekillerde ortaya konulmuştur. (13) (14) Şükrü Elekdağ; (Nisan-2010), www.ataa.org., (erişim tarihi 12/11/2013). Şükrü Elekdağ; (Nisan-2010), www.ataa.org., (erişim tarihi 12/11/2013). 266 Onur Utku SEVĐM Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 262/278) BM (Birleşmiş Milletler) Genel Kurulunca 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilerek üye devletlerin tümü tarafından imzalanan bildirinin konuya ilişkin 11 (2) maddesi aşağıdaki hükmü ihtiva etmektedir. “Hiç kimse işlendiği sırada ulusal ya da uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem ya da kusurundan dolayı suçlu sayılamaz.” AĐHS’nin (Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi) “Suç ve cezaların kanuniliği” başlıklı 7 nci maddesi ise şöyledir. “Hiç kimse işlendiği zaman milli veya milletlerarası hukuka göre bir suç teşkil etmeyen bir fiil veya ihmalinden dolayı mahkum edilemez.” Keza, B.M. Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 15 inci maddesinde de aynı nitelikte hüküm belirtilmektedir. “Hiç kimse, işlendiği zamanda ulusal ya da uluslararası hukuk bakımından suç sayılmayan bir fiil ya da ihmal yüzünden suçlu sayılamaz.” Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsünün 24 üncü maddesi de aynı hükmü ihtiva etmektedir. “Hiç kimse, bu Statünün yürürlüğe girmesinden önce işlemiş olduğu bir fiilden dolayı cezai açıdan sorumlu tutulamaz.” Uluslararası ceza hukuku sistemi giderek gelişip daha etkin hale geldiğinden, suçta yasallık ilkesi de bu gelişmeye paralel olarak önem kazanmıştır.(15) Nürnberg yargılaması örneğine dayanarak, suçları geçmişe dönük bir şekilde yargılamaya kalkışmak, tehlikeli olduğu kadar, uluslararası hukukun eriştiği hali hazırdaki düzeyine de aykırıdır.( 16 ) Bu sebeple “suç ve cezaların kanuniliği” (Nulla poena sine lege) ilkesi gereğince, soykırım suçunun ihdas edilmesinden evvel 1915 yılında yaşanan olayların geçmişe dönük olarak yargılanabilmesi mümkün değildir. Yine soykırım suçunun tabi olduğu yargılama usul hukuku Roma Statüsünün zaman bakımından uygulama başlıklı 11 inci maddesi de karşıt kavram kanıtı yolu ile başka bir usulü kurala işaret etmektedir. “Mahkeme, ancak bu Statünün yürürlüğe girmesinden sonra işlenen suçlar üzerinde yargı yetkisine sahiptir.” Bu veriler eşliğinde; 1914-1915’te yaşanan olayları hukuken soykırım kategorisine sokamayanlar, insanlık aleyhine işlenen suçlar veya savaş suçları kategorilerine girmesi için de yoğun çaba sarf etmekte ise de, Nüremberg’den önce insanlık aleyhine işlenen suçlardan hukuken söz etmek (15) Şeref Ünal; (2011), Uluslararası Hukuk Açısından Ermeni Sorunu, Türk Tarih Kurumu Basımevi, s. 410. (16) William Schabas; An Đntroduction to the Đnternational Criminal Court, s. 70. 267 AĐHS Normları ve Uluslararası Hukuk Işığında Ermeni Olaylarını Soykırım Olarak Nitelendiren Yasaların Değerlendirilmesi mümkün değildir. Savaş Hukuku ile ilgili düzenlemeler 1907 La Haye Sözleşmeleri ile düzenlenmiş ise de, Osmanlı Devleti bu sözleşmeleri onaylamamıştır. Yedi-sekiz yıl gibi kısa bir dönem içerisinde, bunların örfadet kuralları düzeyine ulaştıklarını söylemek zordur.( 17 ) Nitekim anılan zaman diliminde yürürlükte olmayan yasa kuralına dayanarak, devletin kendi vatandaşlarına karşı muamelelerini uluslararası alanda ele almak dahi mümkün değildir. Diğer yandan, Devletler Hukuku kapsamında; Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Ermenistan arasında 13 Ekim 1921 tarihinde imzalanan Kars sözleşmesinin 15 inci maddesine göre: “ Bağıtlı taraflardan her biri iş bu anlaşmanın imzalanmasından hemen sonra, Kafkas cephesindeki savaş nedeniyle işlenen cinayet ve cürümler için öteki taraf uyrukları yararına tam bir genel af ilan etmeği yükümlenir.”(Not: Sözleşmeye Gürcistan ve Azerbaycan da dahildir.) hükmü karşısında sorunun önceki dönemde çözüldüğü söylenebilir. Yine 24 Temmuz 1923 tarihinde akdedilen Lozan Barış Anlaşmasının 58 inci maddesinde “Bağıtlı Devletler, gerek Türkiye ile Devletlerin, gerek onların uyruklarının (Tüzel kişi dahil), 1 Ağustos 1914 ve (Anlaşmanın yürürlüğe girdiği) 6 Haziran 1924 tarihi arasındaki süre içinde, gerek savaş eylemleri, gerek el koyma, müsadere veya kullanım önlemleri yüzünden doğan kayıp, zarar ve ziyanlar nedeniyle her türlü tazminat taleplerinden, karşılıklı olarak vazgeçerler.” denilmiştir. Ayrıca, Lozan Barış Anlaşmasına, Ek VIII No.lu Genel Affa Đlişkin Açıklama ve Protokol ile “Türkiye uyruklarından ve buna karşılık diğer Bağıtlı Taraflar uyruklarından olup, Türkiye’de kalacak topraklarda 20 Kasım 1922’den önce, siyasi veya askeri nedenlerle bu devletler makamlarınca tutuklananlar, kovuşturulanlar ve hükümlüler genel aftan yararlanacaklardır. Bu nedenlerle verilmiş tüm ceza hükümleri kaldırılacak ve yürütülmekte olan kovuşturmalar durdurulacaktır.” hükmü de eklenmiştir.(18) Bu bağlamda; Devletler Hukuku içinde, bir maddi hukuk ilkesi olan “Ahde Vefa”(Pacta Sunt Servanda), Devletler Genel Hukukunun bir Temel Norm (Jus Cogens) kuralı niteliğinde değerlendirilerek benimsenip uyuşmazlıkların çözümünde kesin ve etkili bir ölçüt olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla, hak ve yükümlülük, yetki ve sorumluluk söz konusu olduğu her durum itibariyle ulusal ya da uluslararası düzeyde olsun, kişiler, kişi grupları, kurumlar ve devletler eylem işlem ve icraatlarında değinilen kuralların gereklerine uygun hareket edip davranmakla mükelleftir. Hak, edim ve ( 17 ) Verda Neslihan Akün; (2008), Uluslararası Hukukta ve Türk Hukukunda Soykırım (Jenocid) Suçu, Türk-Ermeni Đlişkilerinde Yeni Yaklaşımlar, Đstanbul, s. 645. (18) Sadi Çaycı; (2008), Soykırım Hukuku ve Ermeni Tehcirine Uygulanabilirliği, Türk-Ermeni Đlişkilerinde Yeni Yaklaşımlar, Đstanbul, s. 561. 268 Onur Utku SEVĐM Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 262/278) bağlılığın kaynağı hukukî veya akdî olsun, bir başka ifadeyle ister yasadan, isterse sözleşmeden kaynaklansın, ulusal ve uluslararası toplumun tüm birimleri Ahde Vefa (Pakta Sunt Servanda) ilkesine göre davranma gibi bir hukukî ödev altında bulunmaktadır.(19) Netice olarak, tamamı ile olayların iz ve etkisini gidermek maksadıyla, devletlerin (Ermenistan Devleti ve anlaşmaya dahil diğer ülkeler) anılan ilke gereğince, uymayı taahhüt ettikleri sözleşme hükümlerine uymaksızın, konuyu yeniden gündeme getirmeleri oldukça manidar ve düşündürücüdür. Çünkü meselenin halline yönelik akdedilen sözleşmelerin görmezden gelinmesi ile, devletler arası hukukun ve dış politikanın güven anahtarı olan ahde vefa ilkesi adeta çiğnenmiş olmaktadır. Tüm bu sebeplerle, gerek uluslararası hukuk ve ceza yargılama usulü, gerekse devletler hukuku yönünden, 1915 Ermeni olaylarının soykırım suçunu oluşturduğu iddiasının kanıtlanması kanımızca mümkün görünmemektedir. Çünkü önyargı eksenli hukuki bakış açılarının, yukarıda değinilen temel hukuk ilkeleri ile çeliştiği görülmektedir. Bu durum, uluslararası otoritelerin büyük bir çoğunluğu tarafından bilinmesine rağmen, sürekli olarak sübjektif nitelemeler yolu ile iç ve dış siyasetin bir rant malzemesi haline getirilmeye çalışılmaktadır. III. AĐHS normları ve AĐHM kararları ışığında ifade hürriyeti Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa Konseyine üye ülkelerin, demokrasi, barış ve adalet fikirlerine ve bunlar temelinde, toplumumuzda yaşayan insanların haklarına ve temel özgürlüklerine saygıya olan derin inancının en somut ifadesidir.(20) Bu açıdan ifade özgürlüğü ise AĐHS’nin dibacesinde sözü edilen gerçek siyasi demokrasi ve insan haklarına saygı koşullarında, sadece kendi içinde önem taşımakla kalmaz; ayrıca, AĐHS’den kaynaklanan başka hakların da korunması açısından merkezi bir rol oynar. Bağımsız ve tarafsız mahkemelerin koruması altında olan geniş kapsamlı bir ifade özgürlüğü hakkı garanti altına alınmaksızın, ne özgür bir ülkeden, ne de demokrasiden söz edilebilir. Bu, yadsınamayacak bir genel yaklaşımdır.(21) Nitekim AĐHM bir içtihadında “Đfade özgürlüğü demokratik bir toplumun asli temellerindendir, bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin ( 19 ) Naci Doğan; (Eylül-2006), Ulusal ve Uluslararası Hukuk Alanlarına Göre Sözleşme Kavramı, Sözleşme Akdi ve Koşulları, Mevzuat Dergisi, Sayı 105. (20) European Convention on Human Rights – Collected Texts’e göre, Council of Europe, 1994. (21) Jochen Abr. Frowein; “Freedom of Expression under the European Convention of Human Rights”, in Monitor/Inf (97) 3, Council of Europe. 269 AĐHS Normları ve Uluslararası Hukuk Işığında Ermeni Olaylarını Soykırım Olarak Nitelendiren Yasaların Değerlendirilmesi kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından birini oluşturur.” hususunu belirtmiştir.(22) En nihayetinde ifade özgürlüğü hem kendi başına bir haktır, hem de AĐHS tarafından korunan, toplantı özgürlüğü türünden başka hakların da bir unsurudur.(23) 10 uncu madde, iki fıkra temelinde oluşturulmuştur. Đlk fıkra korunacak özgürlükleri tanımlar. Đkincisi ise, bir devletin, ifade özgürlünün kullanılmasına müdahalesinin meşru olacağı durumları sayar. 1. Đfade özgürlüğünün korunması – birinci fıkra a) 10 uncu madde, birinci fıkra “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir.” Birinci fıkra, ifade özgürlüğünün üç unsurunu teminat altına alır: - Kanaat sahibi olma özgürlüğü; - Bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğü; - Bilgi ve kanaat açıklama özgürlüğü. Bu özgürlükler serbestçe, kamu otoritelerinin müdahalesi olmaksızın(24) ve ulusal sınırlardan bağımsız olarak kullanılabilmelidir. Söz konusu özgürlük hem bilginin, hem de fikirlerin açıklanması ile ilgili olduğundan, AĐHM tarafından yapılan ayırım bu erken aşamadan itibaren önem kazanır. Bu açıdan bilgi (olgular) ile kanaatler (değer yargıları) arasında açık bir ayırıma giden AĐHM şöyle demiştir: “Olguların varlığı kanıtlanabilir; oysa değer yargılarının doğruluğu kanıta başvurularak ortaya konulamaz. (…) Değer yargıları açısından bunu talep etmek, gerçekleştirilemeyecek bir eylem istemektir; bu, AĐHS’in 10 uncu maddesinin teminat altına aldığı hakkın asli bir bölümü olan fikir özgürlüğünün kendisini ihlâl eder.”(25) Kanaatler, bir olay ya da durum konusunda bir bakış açısını veya kişisel bir değerlendirmeyi dile getirir; bunların doğru ya da yanlış olduklarının kanıtlanması olanaksızdır. Ama kanaatin temelini oluşturan (22) Lingens/Avusturya, 1986; Thoma/Lüksemburg, 2001; Maronek-Slovakya, 2001; Dichand ve diğerleri/Avusturya, 2002. (23) Monica Macovei; Đfade Özgürlüğü-Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu Maddesinin Uygulanmasına Đlişkin Kılavuz, s. 8. (24) Đkinci fıkranın gerekleri dışında. (25) Lingens, 1986; Jerusalem/Avusturya, 2001; Dichand ve Dierleri/Avusturya, 2002. 270 Onur Utku SEVĐM Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 262/278) olguların doğru ya da yanlış olduğunu kanıtlamak mümkündür. Dolayısıyla, doğruluğu denetlenebilir olgu veya verilerin yanı sıra, doğruluğunun kanıtlanması söz konusu olamayacak fikir, eleştiri ve spekülasyonların dile getirilmesi de 10 uncu madde çerçevesinde koruma altına alınmıştır.(26) Đşte bu sebepledir ki; Ermeni olaylarının bir soykırım olmadığı düşüncesinin açıklanması bir kanaat olması itibariyle sözleşmenin koruduğu hak ve güvence kapsamında kabul edilmelidir. Çünkü, söz konusu kanaatin temelini oluşturan olguların aksinin ispatı için, yukarıda da izah edildiği üzere soykırım isnadının hukuki niteliği dikkate alınarak ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından yapılan yargılama neticesinde verilen mahkumiyet kararının varlığı gerekmektedir. Oysa ki yargılama sonucu kesinleşmiş bir mahkumiyet hükmü olmaksızın, tamamiyle siyasi mülahazalar ve kaygılarla alınan parlamento kararlarına dayanarak fikrin temelinde yer alan olguların aksini veya yanlış olduğunu kanıtlamak mümkün olamamaktadır. Nitekim bu yönde; AĐHM [sadece] olumlu karşılanan ya da insanların kayıtsız kalabildiği bilgi ve fikirleri değil, sarsıcı nitelik taşıyan ya da rahatsız eden fikirleri de; demokratik toplumun vazgeçilmez özellikleri olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri bunlardır.(27) 2. Đfade özgürlüğünün kullanımına meşru bir müdahale için üç koşul AĐHS’in 47 nci maddesinin ikinci fıkrasına göre, Âkit Devletlerin herhangi birinde ülkenin yetkili mercileri üç koşulun hepsi birden yerine geldiği takdirde ifade özgürlüğünün kullanımına müdahale edebilirler: - Müdahale (yani “şekil şartı”, “koşul”, “sınırlama” veya “yaptırım”) yasalarda öngörülmüş olmalıdır; - Müdahale, aşağıdaki çıkar veya değerlerden birini veya birkaçını korumaya yönelik olmalıdır; Ulusal güvenlik; toprak bütünlüğü, kamu emniyeti, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın korunması, ahlâk; başkalarının şöhret veya haklarının korunması, gizli tutulması kaydıyla alınmış bilginin açıklanmasının engellenmesi, ve yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması; - Müdahale demokratik bir toplumda gerekli olmalıdır.(28) AĐHS’in 10 uncu maddesinin temel fonksiyonu tüm bireylerin ifade özgürlüğünü muhafaza etmektir. (26) Monica Macovei; s. 14-15. (On Liberty (1859), Penguin Classics, 1985, s. 76. (28) Monica Macovei; s. 54. 271 (27) AĐHS Normları ve Uluslararası Hukuk Işığında Ermeni Olaylarını Soykırım Olarak Nitelendiren Yasaların Değerlendirilmesi Bu sebeple AĐHM ikinci fıkrada olanak tanınan kısıtlamaların mutlak yorumu için kriterler ortaya koymuştur. Sunday Times davasında, AĐHM şöyle demektedir: “Kesin yorum, istisna hükmünde sözü edilenlerin dışında hiçbir kriterin bir kısıtlamaya temel olamayacağı ve bu kriterlerin de kullanılan dilin günlük kullanımını aşan bir tarzda anlaşılmaması gerektiği anlamına gelmektedir. Đstisna hükümleri söz konusu olduğu zaman...kesin yorum ilkesi, hükmün kendisinin geniş anlamından dolayı bazı güçlüklerle karşılaşır Yine de, bu yorum tarzı yetkili mercilere bir dizi açık seçik tarzda tanımlanmış yükümlülükler getirir.”(29) Esas olarak, AĐHM sınırda yer alan herhangi bir vakada bireyin özgürlüğünün, devletin yüksek çıkar iddiası karşısında kayırılması gerektiği yolunda bir hukuki standart ihdas etmiştir.(30) Konumuz açısından örneklendirme yapmak gerekirse; Đsviçre Devletinde Ermeni olayları soykırım olarak kabul edilmekte olup, soykırım yapılmadığı yönünde aksi görüş beyan edildiği bir olayda Lozan Yerel Mahkemesi ve Đsviçre Federal Mahkemesince eylemin suç teşkil ettiğine karar verilmiştir. Kararın hukuki dayanaklarından birincisini, Đsviçre Parlamentosunun (Ulusal Konsey) 16 Aralık 2003 tarihinde Ermeni soykırımı hakkında almış olduğu karar oluşturmaktadır. Kararın ikinci dayanağını ise, Đsviçre Ceza Yasasının mükerrer 261 inci maddesindeki soykırım veya insanlığa karşı bir suçu inkâr eden kişilerin üç yıla kadar hapis veya para cezasıyla cezalandırılacağını öngören hüküm teşkil etmektedir. Ancak maddenin AĐHS 10/2 nci fıkrasında yer alan kriterler doğrultusunda; ifade özgürlüğünün kullanılmasına yapılacak herhangi bir müdahalenin ülkenin yasalarında bir temeli olması gereklidir. Kural olarak, bunun anlamı Parlamento tarafından kabul edilmiş yazılı ve aleni bir yasa olmasıdır.( 31 ) Lakin görüldüğü üzere burada suç tanımı kapsamında; münhasıran böyle bir eylemin açık ve anlaşılır bir biçimde ceza yasasında lafzen belirtilmediği anlaşılmaktadır. Çünkü ceza yasasının, suçun maddi unsurlarını herhangi bir tereddüde mahal bırakmaksızın belirtmesi gerektiğini bildiğimiz bu halde, örneklediğimiz üzere soykırımın inkarı eyleminin cezalandırılabilmesi için, kanaate konu olan soykırım suçunun işlendiğinin hukuken ve hükmen kesinliğe kavuşması gerektiği hususu bir (29) Sunday Times/Birleşik Krallık, 1979. A. Rzeplinski; (1997), “Restrictions to the expression of opinions or disclosure of information on domestic or foreign policy of the state”, Budaşpete, CoE Monitor (97) 3. (31) Monica Macovei;, s. 14, http//www.inhak.adalet.govtr. 272 (30) Onur Utku SEVĐM Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 262/278) kez daha karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple salt sübjektif bir nitelik arz eden herhangi bir parlamento kararına atfen cezai müeyyide uygulanması, evrensel bir hukuk kaidesi olan suçun kanuniliği prensibine de aykırılık oluşturmaktadır. Dolayısıyla ulusal mahkemeler, ifade özgürlüğünün kullanılmasına getirilen kısıtlamanın hukuki zeminini oluşturan yasaların, başka normların, uygulamaların veya içtihadın kalitesini incelemelidir. Önce, alenilik ve ulaşılabilir olma koşullarına bakmalıdırlar. Hukuki hükümlerin veya içtihat hukukunun tahmin edilebilirliğini ve öngörülebilirliğini değerlendirmek daha karmaşık bir iş gibi görünmektedir. Mahkemeler, söz konusu hükmün, eylemlerin yasanın gerekleriyle ilişkilendirilmesine olanak tanıyan, yasaklanmış davranışın alanını ve söz konusu hükmün çiğnenmesinin sonuçlarını açık seçik tanımlayan, yeterince berrak ve kesin ifadelerle ve iyi tanımlanmış kavramlar temelinde kaleme alınıp alınmadığını incelemelidir.(32) Đşte bu sebeple ulusal mahkemelerin kendi içinde çelişik mevzuat ile karşı karşıya kaldığı durumlarda, örneğin yerel otoritelerce kabul edilmiş yasa ve başka türden mevzuat ile federal yasalar ve/veya Anayasa arasında çelişki olduğu takdirde, yargıçlar, ifade özgürlüğünün serbestçe kullanılmasını en iyi tarzda teminat altına alan hukuki hükümleri uygulamalıdırlar. Ayrıca, ülke mevzuatının her bir unsuru AĐHM’nin içtihadı ve ilkeleri ile uyum içinde yorumlanmalı ve uygulanmalı ve açık çelişkilerin var olduğu durumlarda, Avrupa hukuku üstün kabul edilmelidir.(33) Diğer yandan ulusal mahkemeler ifade özgürlüğüne müdahalenin temelinde meşru bir neden olduğuna kanaat getirirse, AĐHM’nin izlediği yöntemi izleyerek, ikinci fıkranın üçüncü koşuluna bakmak ve bu tür bir müdahalenin (AĐHM’nin son derecede gelişkin ilkeleri temelinde) “demokratik bir toplumda gerekli” olup olmadığına karar vermek zorundadır. Bu özgürlüklerin kullanımı, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ...sınırlamalara bağlanabilir. Bu üçüncü koşul çerçevesinde bir karar alabilmek için, ulusal mahkemelerin orantısallık ilkesini uygulamaları gerekir.(34) Orantısallık konusundaki karar, demokratik bir toplumu yöneten ilkelere dayanır. Bir müdahalenin “demokratik bir toplumda gerekli” olduğunun kanıtlanması için, ulusal mahkemeler de, AĐHM de, ifade (32) Monica Macovei; s. 16. Monica Macovei; s. 17. (34) Monica Macovei; s. 20. (33) 273 AĐHS Normları ve Uluslararası Hukuk Işığında Ermeni Olaylarını Soykırım Olarak Nitelendiren Yasaların Değerlendirilmesi özgürlüğünün kullanılması üzerinde o spesifik kısıtlamayı gerektirecek “acil bir sosyal ihtiyacın” varlığı konusunda ikna olmalıdır. Observer ve Guardian/Birleşik Krallık davasında,(35) AĐHM, “10 uncu maddenin ikinci fıkrasında taşıdığı anlam itibariyle, ‘gerekli’ sıfatı, ‘acil bir sosyal ihtiyacın’ varlığını içerir” demiştir. Acil bir sosyal ihtiyacın var olup olmadığını ilk değerlendirecek olan ise, ülke otoriteleridir. Bunu yaparken, AĐHM’nin içtihadına uygun davranmaları gerekir. Ancak hem mevzuatı, hem de mevzuatın uygulanmasına yönelik kararları (bu arada bağımsız mahkemelerin verdikleri kararları da) kapsayan ülkenin takdir payı AĐHM’nin denetimiyle el ele gider. Bu açıdan AĐHM şunu belirtmiştir: “Âkit Devletler böyle bir ihtiyacın var olup olmadığını değerlendirmek bakımından bir takdir payına sahiptir. Ama bu Avrupa düzeyinde, hem mevzuatı, hem de bu mevzuatı uygulayan kararları, hatta bağımsız mahkemelerce verilen kararları da kapsayan bir denetim ile el ele gider.”(36) Bu açıdan karşımıza anayasa hukuku terminolojisine ait olan temel hak ve hürriyetlerde sınırlamanın sınırı ve hakkın özü kavramları çıkmaktadır. Demokrasiler, temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlanıp güvencelere bağlanarak özenle korunduğu rejimlerdir. Kişinin sahip olduğu dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunan kısıtlamalar, nedeni ne olursa olsun, demokratik toplum düzenin gerekleriyle uyum içinde sayılamaz.(37) Bu anlayış içinde özgürlüklerin ne ölçüde kısıtlandığı değil, kısıtlamanın koşulları, nedeni, yöntemi, kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları, hep demokratik toplum kavramı içinde değerlendirilmektedir. Demokratik hukuk düzeninde güdülen amaç ne olursa olsun özgürlük kısıtlamalarının bu rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılması ve belli özgürlüğün kullanılmasını ortadan kaldıracak düzeye vardırmamasıdır.(38 ) Đşte, aynı noktada, hiçbir meşru sınırlama sebebi olmaksızın “Ermeni soykırımı yapıldığı ön kabulü ile aksinin beyan edilmesinin doğrudan cezalandırılması” ifade hürriyetinin kullanılmasına getirilen sınırlamanın sınırı aşılarak, hakkın özüne haksız müdahale edilmiş olur. (35) Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, 1995. Lingens/Avusturya, 1986; Janowski/Polonya, 1999; Tamer/Estonya, 1999 vb. (37) Turan Yıldırım; (Eylül-2000), Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması ve Durdurulması, http://www.turkhukuksitesi.com, (erişim tarihi 15:11/2013). ( 38 ) Hamza Yaman; Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlanmasında (Sınırlamanın Sınırı), http://www.politics.ankara.edu.tr., (erişim tarihi 15:11/2013). 274 (36) Onur Utku SEVĐM Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 262/278) Keza Almanya Federal Anayasa Mahkemesi de; mahkemelerin, düşünce özgürlüğü ile ilgili konularda karar verirlerken, kişilerin bu özgürlüğü kullanmaktan kaçınmaları sonucunu doğuracak “tereddüt yaratıcı ya da yıldırıcı” formülasyonlar kullanmamaları gerektiğini söylemektedir. Çünkü düşüncelerin ifade edilmesini tereddüt yaratarak ya da yıldırma etkisiyle zorlaştıran her yaklaşım, siyasal mücadelenin içinde cereyan ettiği özgürlükçü atmosfere zarar verir.(39) IV. Ermeni olaylarını soykırım olarak nitelendiren yasaların ve parlamento kararlarının ifade hürriyetine etkisi Arjantin, Belçika, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Ermenistan, Kanada, Şili, Yunanistan, Đtalya, Litvanya, Lübnan, Hollanda, Polonya, Rusya, Đsveç, Đsviçre, Vatikan, Uruguay, Venezüella ve Amerika Birleşik Devletlerinde ise toplam 41 eyalet (Alaska, Arizona, Arkansas, Kaliforniya, Colorado, Connecticut, Delaware, Florida, Georgia, Güney Carolina, Iaho, Illinois, Kansas, Kentucky, Kuzey Dakota, Kuzey Carolina, Louisiana, Maine, Maryland, Massachusetts, Michigan, Minnesota, Missouri, Montana, Nebraska, Nevada, New Hampshire, New Jersey, New Mexico, New York, Ohio, Oklahoma, Oregon, Pensilvanya, Rhode Island, Tennessee, Utah, Washington, Vermont, Virjinya ve Wisconsin) birbirinden farklı tarihlerde parlamentolarında aldıkları kararlarla Ermeni olaylarını soykırım olarak kabul etmişlerdir. Birleşik Krallığının bir parçası olmasına karşın, Galler de soykırım olarak tanımlamaktadır. Bunun dışında 20 Nisan 2007’de, Bask Parlamentosu soykırım olarak tanımlayan bir deklarasyon yayınladı. 23 Kasım 2007’de ise Güney Amerika Ortak Pazarı olarak adlandırılan ve Arjantin, Brezilya, Uruguay, Paraguay ve Şili ülkelerinin üyesi olduğu Mercosur Parlamentosu da olayları soykırım olarak tanımladı. Yine Avustralya’nın Yeni Güney Galler eyaleti de Ermeni soykırımı olduğunu kabul etmiştir.(40) Son olarak Fransa Millet Meclisi tarafından 22 Aralık’ta, Ermeni soykırımını inkar edenlere ceza verilmesini öngören “ırkçılıkla mücadele ve kanunda öngörülen soykırımların varlığına itirazın cezalandırılması” ile ilgili yasa tasarısını oy çokluğu (Meclis üyelerinin onda biri) ile kabul edilmiş olup, buna göre, soykırımı inkar edenlere bir yıl hapis ve 45 bin avro para cezası verilmesi öngörülmekteydi. Ancak yasanın Fransız Senatosunda kabul edilmesini müteakip, bir grup Fransız Parlamenterin itirazı üzerine yasanın “Anayasa Konseyi” tarafından iptaline karar verilmiştir. ( 39 ) Seher Canikoğlu; Đfade Özgürlüğü Nedir? Eleştiri Hakkı Đle Đlişkisi Nasıl Kurulur?, http://www.bianet.org., (erişim tarihi 15/11/2013). (40) http://www.wikipadia.com. (erişim tarihi 11/11/2013). 275 AĐHS Normları ve Uluslararası Hukuk Işığında Ermeni Olaylarını Soykırım Olarak Nitelendiren Yasaların Değerlendirilmesi Ancak bu ve bunun gibi diğer devletler tarafından yapılan yasal düzenlemeler ile genel itibarı ile “Türklerin 1915-1920 tarihleri arasında soykırım yaptığı” iddiası ön kabul olarak belirtilmiştir ki; ifade hürriyeti hakkı kapsamında bunu söylemleri ile reddeden bireyin cezalandırılması öngörülmüştür. Oysa ki; bu husus siyasi ve diplomatik bir değerlendirmenin ötesinde, herhangi bir yargı kararı ile kesinleşmiş bir hükme dayanmamaktadır. Nitekim, soykırım suçunun işlenip işlenmediği hususunda yetkili yargı mercii, Uluslararası Ceza Mahkemesidir. Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), 1 Temmuz 2002 tarihinde kurulmuş ve 11 Mart 2003 tarihinde çalışmaya başlamış olup, savaş suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçları ve saldırı suçlarına bakan uluslararası bir mahkemedir. Dünya devletlerinin, kendi iç hukuklarındaki hükümranlık ve egemenlik alanının nüvesini teşkil eden ve ceza hukukunun evrensel temelini oluşturan “Kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi, aynı zamanda temel bir insan hakkı prensibidir. Bu nedenledir ki, UAD’in soykırım suçunun sözleşmeden önce de mevcut olan bir suç kavramı olduğuna ilişkin 1951 tarihli istişari görüşünün ceza hukuku açısından bir sonuç doğurması mümkün değildir.(41) Bu sebeple; şayet kanunun yürürlüğe girmesinden sonra anılan düzenlemeye aykırı olarak bireyin salt düşüncelerini ifade etmek suretiyle müsnet suçu işlediği kabul edilirse; Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesinin 6 ncı maddesinde ifade edilen ve bireyler için evrensel hukuk kaidesi olarak kabul edilen “Masumiyet Karinesi” kavramı da zarar görecektir. Çünkü, AĐHS’in 6/2 nci fıkrasında “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.” hükmü belirtilmesine rağmen; henüz kanıtlanamamış, sabit görülmemiş şüpheli bir durumun aksini ifade eden bireyin eyleminin, bizatihi suçun maddi unsurunu teşkil etmesi sebebi ile; -ermeni olaylarını soykırım olarak nitelendirip, aksini ifade etmeyi cezalandıran- madde, lafzı ve ruhu itibarı ile “Masumiyet Karinesi” kavramı ile çelişmektedir. Diğer bir deyişle, anılan düzenlemeler, bireyin nesnel ölçütlerle yansız yargılanmasını amaç edinen “Masumiyet Karinesini” işlevsiz kılmaktadır. Bu açıdan Osmanlı Devletinin soykırım suçunu işlediği hukuken sabit olmadığından; ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken, şüpheli veya belirsiz bu durumun aksini ifade eden bireyin de cezalandırılması asla düşünülmemelidir. (41) Şeref Ünal; s. 410. 276 Onur Utku SEVĐM Adalet Dergisi, Yıl:2014, Sayı:48, (s. 262/278) Sonuç Yıllarca Türk ve dünya kamuoyunu meşgul etmiş bu soruna ilişkin olarak, uluslararası arenadaki tüm meşru çabalara rağmen, tezlerimizin kabulü tam manası ile sağlanamamıştır. Bu sorunun cevabını asıl olarak, bir kısım devletlerin kendi dış politik çıkarları uğruna evrensel hukukun temel prensiplerini ve uluslararası sözleşmeleri nasıl görmezden geldikleri ile açıklamak mümkündür. Çünkü 1915 yılında yaşanan olayların, bir kısım devletlerce “Soykırım suçu” olarak kabul edilmesi veya ettirilmesi, yalnızca öznel değerlendirmelerin sonucu değil, aynı zamanda bölgesinde yükselen bir güç olma yolunda ilerleyen Türkiye Cumhuriyeti Devletinin önüne set çekme ve bölgesel etkinliğini kırma amacına dönük olduğu gerçeğinden kaynaklanmaktadır. En nihayetinde, gerek ulusal, gerekse uluslararası mevzuat, sözleşme, normlar ile koruma altına alınan temel bir insan hakkı niteliğindeki ifade hürriyeti, içeriği itibarı ile bireylerin doğuştan kazandığı özgürlüğün dış dünyada somutlaşmasıdır. Bu sebeple yasal kesinliği bulunmayan, tamamı ile şüpheli ve sübjektif bir durumun aksini, diğer bir deyişle soykırım işlenmediğini, beyan etmenin cezalandırılması, temel hak ve hürriyetlerde var olan hakkın özünü yok etmekle eş değerdir. Demokrasilerin birincil amacı, bireyi özgürleştirmek olduğundan, adeta bir söylem ve eylem çelişkisi içerisinde, bireyin bu temel hak ve özgürlüğünü çiğnemek, aynı zamanda hukuk devleti ilkesi ile de bağdaşmamaktadır. Bu sebeple çalışma, yalnızca ermeni olaylarını soykırım olarak nitelendiren savlara bir cevap niteliğinde olmayıp, aynı zamanda bir hukukçu olarak inandığımız yüksek adalet hissinin tesiri ile de kaleme alınmıştır. Çünkü en az iç hukuk kadar önemsediğimiz ve değer verdiğimiz uluslararası hukuk; salt siyasetten, her türlü rant, çekişme ve çıkardan ari olarak işletildiği zaman, gerçek bir küresel adalet tecelli etmiş olacaktır. Aksi halde bir kısım devletlerin, sırf kendi hegemonya alanlarını genişletmek uğruna, bu temel insan hakkını-ifade hürriyetini- feda etmeleri halinde, kanaatimizce en az gerçekleştiği ileri sürülen soykırım suçu kadar, bir başka insanlık suçu da işlenmiş olacaktır. 277 AĐHS Normları ve Uluslararası Hukuk Işığında Ermeni Olaylarını Soykırım Olarak Nitelendiren Yasaların Değerlendirilmesi KAYNAKÇA Akün, Verda Neslihan; (2008), Uluslararası Hukukta ve Türk Hukukunda Soykırım (Jenocid) Suçu, Türk-Ermeni Đlişkilerinde Yeni Yaklaşımlar, Đstanbul. Aktan, Gündüz; Radikal Gazetesi, 14.07.2003; 01.04.2005 - Hürriyet. 24-25 Eylül. Aktan, Gündüz; “Devletler Hukukuna Göre Ermeni Sorunu”, http://www.avim.org. A. Rzeplinski, (1997), “Restrictions to the expression of opinions or disclosure of information on domestic or foreign policy of the state”, Budaşpete, CoE Monitor (97) 3. Canikoğlu, Seher; Đfade Özgürlüğü Nedir?Eleştiri Hakkı Đle Đlişkisi Nasıl Kurulur?, http://www.bianet.org. Çaycı, Sadi; (2008), Soykırım Hukuku ve Ermeni Tehcirine Uygulanabilirliği, TürkErmeni Đlişkilerinde Yeni Yaklaşımlar, Đstanbul. Doğan, Naci; (Eylül-2006), Ulusal ve Uluslararası Hukuk Alanlarına Göre Sözleşme Kavramı, Sözleşme Akdi ve Koşulları, Mevzuat Dergisi, Sayı 105, European Convention on Human Rights – Collected Texts’e Giri, Council of Europe. Elekdağ, Şükrü; (Nisan-2010), Tarihsel Gerçekler ve Uluslararası Hukuk Işığında Ermeni Soykırım Đddiası, www.ataa.org. Jochen Abr. Frowein, “Freedom of Expression under the European Convention of Human Rights”, in Monitor/Inf (97) 3, Council of Europe. Kuper, Leo; Genocide, Its Political Use in The Twentieth Century, Yale University Pres. 1981. s. 34 Lingens-Avusturya, 1986; Thoma-Lüksemburg, 2001; MaronekSlovakya, 2001; Dichand ve diğerleri/Avusturya, 2002 vb. Macovei, Monica; Đfade Özgürlüğü-Avrupa Đnsan Hakları Sözleşmesinin 10 uncu Maddesinin Uygulanmasına Đlişkin Kılavuz. Moroğlu, Nazan; Hukuki Açıdan Ermeni Soykırımı Đddiaları, http://www.tukd.org.tr Kütüphanesi. (erişim tarihi 29.04.2011). Qugley, John; (2006), The Genocide Convention An Đnternational Law Analysis, Ashgate Burlington. Schabas, William Genocide in Đnternational Law. Schabas, William; An Đntroduction to the Đnternational Criminal Court. Turhan, Faruk; Soykırım Suçunda Bir Grubu Tamamen veya Kısmen Yok Etme Amacı ve Ermeni Tehcir Olayı, www. hukuk.sdu.edu.tr. Uyap Mevzuat Programı, Sürüm 10.00. Ünal, Şeref; Uluslararası Hukuk Açısından Ermeni Sorunu, Türk Tarih Kurumu Basımevi. Yıldırım, Turan; (Eylül-2000), Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlandırılması ve Durdurulması, http://www.turkhukuksitesi.com. Yaman, Hamza; Temel Hak ve Özgürlüklerin Sınırlanmasında (Sınırlamanın Sınırı), http://www.politics.ankara.edu.tr. http://www.wikipadia.com. 278