Maturidi ve Eşari mezheplerinin aynı konuda farklı

advertisement
Sorularlarisale.com
.Maturidi ve Eşari mezheplerinin aynı konuda farklı
görüşleri var mı? Varsa, bunlar nelerdir? Hangi mezhep,
hangi konuda ne demiştir? Bediüzzaman bu konularda
tecdid adına onlardan farklı bir yol mu izlemiş, yoksa,
onlara tabi mi olmuştur?
Ehl-i sünnet, itikadi ve inanç noktasından üç mezhep, üç ekol dur.
Birincisi selefi salihin dediğimiz sahabe, tabiin, tebei tabiin dönemini içine alan
ve İslam'ın temelini oluşturan ana omurgadır.
Ehl-i sünnet içindeki bütün ameli ve itikadi mezhepler, bu temel üzerine bina
edilmiştir. Bu dönemde en çok üzerinde durulan husus, itikattan ziyade, ameli
konulardır. Yani amele dair mezheplerin hepsi bu dönemde şekillenmiştir. Bu
dönemde, felsefe ve farklı görüşler daha inkişaf edip bulaşmadığından, iman ve
inanç katışıksız ve safi idi. Herkesin teveccühü, Kur'an'ı anlamaya ve yaşamaya
yönelikti. Bu yüzden, itikadi bir ekol ve mezhep söz konusu değildi. Kur'an ve
Hadislerdeki müteşabih ifadeler üzerinde durmazlar, duranları da şiddetle men
ederlerdi. Ama ameli konularda alabildiğine açık ve geniş idiler.
Bundan sonra İslam toprakları genişleyip farklı medeniyet ve kavimleri içine almaya
başlayınca, o eski safiyet ve Kur'an’a olan teveccüh azalmaya başladı.
Yunanca'dan tercüme edilen felsefeye karşı ilgi duyulmaya başlandı.
Böyle olunca artık itikad ve inanç sorgulanmaya ve eski gelenekler tartışılmaya
açıldı. Farklı ekol ve mezhepler ortaya çıktı. Bu mezhep ve ekoller, felsefeden
beslendiği ve onun usulü ve metodu ile hareket ettiklerinden, İslam aleminde fikri
ve itikadi karmaşayı ve kaosu ateşlediler. Artık, İslam için ya da sahabe çizgisi için,
açık bir tehdit olmaya başladılar.
Kur'an ve Sünnet'te sahabelerin girmediği müteşabih ifadeleri, kendi felsefi
meşreplerine uygun olarak yorumlayıp, yeni inanç sistemleri kurmaya başladılar.
Bunun ilki, Mutezile oldu. Sonra, onu takiben, çok ekol ve mezhepler türedi. Bunlara,
esaslı ve onların anlayacağı dilden karşı bir savunma ve yeni bir tarz ihtiyaç, artık
kaçınılmaz hale geldi. Yeni bir ekol, yeni bir mezhep olmalıydı. Bu mezhep, kök
olarak selefi salihine bağlı, ama usul ve tarzda ise günün ihtiyaçlarına cevap
vermesi gerekiyordu.
page 1 / 3
İşte, durum bu vaziyette iken, Eşari ve Maturidi ekolu doğdu. Eşari ve Maturidi
çağdaştır. Eşari ekolu, Arap aleminde kök saldı. Maturidi ise, daha çok İslam'ın
diğer kavimleri arasında, özellikle de Türkler içinde kök salmıştır.
Eşarilik ve Maturidilik, ikisi de kök olarak selefi salihine bağlıdır. Ehl-i sünnetin bu iki
ekolu de haktır ve İslam aleminin genelince kabul görmüş mezheplaridir. İmam
Eşari, Eşarilik ekolunun kurucusudur. Bu mezhebi kurmadan önce, Mutezile
mezhebinde idi. Mutezile mezhebini kendi içinde sorguladı ve eleştirdi. Eleştirilerine
tatmin edici bir karşılık bulamayınca da terk ederek selefi salihin çizgisine uygun
olan Eşariliği sistemleştirdi ve Mutezile mezhebine karşı cephe aldı.
Böylece, Eşari, onlarla ve onun gibi felsefi kaynaklı diğer mezheplere karşı, Ehl-i
sünneti savundu ve çoğunu da sindirdi ve mağlup etti.
İmam maturidi ise, aynı dönemde ve aynı misyonu, yani Ehl-i sünnet savunmasını
İslam'ın mekezinden uzak olan yerlerde üstlendi ve başarı ile yayıldı. İmam Maturidi
ve Eşari, selefi salihinden farklı olarak, Kur'an ve hadislerdeki müteşabih ifadeleri,
su-i istimal edilmemesi için, Kur'an'a uygun olarak yorumladılar. Ve felsefe kökenli
batıl mezheplerin, bozuk ve batıl usul ve tefsirlerini reddettiler.
Bu yönleri ile selef salihinden farklılık arz ederler. Ama kök, gelenek olarak da onlara
tam bağlıdırlar. Eşari ve Maturudilik arasındaki farklar ve fikir ayrılıkları meşhurdur.
İmam Pezdeviye ye göre, bu ayrılıklar tamamen suridir, yani şekilseldir. Hakikatta,
aralarında herhangi bir ayrılık yoktur. Olsa da teferruattadır.
Mesela, Nuh (as)' ın tufanı, Dünyanın genelinde mi, yoksa, bir bölgeye mi aitti, gibi
detay konulardır. Yoksa, asıl ve esasta herhangi bir ihtilafları yoktur. Zaten genel
görüşte bu yöndedir.
Surileğe bir örnek daha vermek gerekirse, Eşariler, lafız olarak kadere, kaza;
kazaya da, kader demişlerdir. Maturdiler ise, kader ve kaza şeklinde ifade
etmişlerdir. Yani, mana ve esas olarak aralarında bir ihtilaf söz konusu değildir.
Günümüzde, bazı ırkçı damardan dolayı, Eşarileri dışlamaya çalışan ilahiyatçılar
varsa da, önem arz etmez. O, onların kuruntuları ve yorumlarıdır.
Ehli sünnet mezhebinin kurulma ve gelişme aşamalarından kurulma aşaması bu
şekil başlar. Ama Fahru Razi, Bakıllani, Gazali, Cürcani, Taftazani gibi İlmi kelam
üstatları sayesinde de en kemal manasına ulaşır. Ve sair batıl mezhepler karşısında
ezici bir üstünlüğe kavuşur.
Mesela, İmam Gazali döneminde, klasik kelam ilmi, zirve yapar. Ve felsefe ağır
darbeler alır. Mantık gibi ilimleri, kelam ilmine dahil eder ve o çağa göre
modernleştirir.
page 2 / 3
Üstad hazretleri, Risale-i Nur ile, İlmi kelama yeni bir tarz, yeni bir usul
getirdiği muhakkaktır. Ama, Ehl-i sünnete de kök ve esas bakımından tam
bağlıdır. Değişen ise, asrın gereksinimleridir.
Bu asır ile o asır arasında çok şey değişmiştir. Bu yüzden, İlmi kelamın da bu asra
hitap etmesi ve bu asrın gereklerine cevap vermesi kaçınılmazdır. Nasıl selefi salihin
döneminin tarzı ile felsefi kökenli mezheplerle mücadele etmek zor olduğundan,
yeni bir sistem kuruldu. Yani eşarilik ve maturudilik ortaya çıktı. Çünkü, asır
başkalaşmış ve şartlar değişmiştir.
Aynen onun gibi, bu zamanın şartları ve tarzları da başkalaştığı ve değiştiği için,
yeni bir soluk ve yeni bir tarz gerekliydi. İşte, Nurlar, bu gereğin bir mahsulü olarak
bize ikram edilmiştir. Klasik kelam ile Risale-i Nur arasında her yönden çok
farklılıklar vardır. En çok da delil ve ispat şeklinde bir fark vardır.
Zira, binlerce yılın birikimi, inkar cerayanı ve hareketi, bu zamanda çok dehşetli bir
şekil alıp, her tarafı istila etmiştir. En keskin ve tesirli sistemi ile saldırmış olan akıl,
fen ve felsefeden aldığı kuvvetle, karşısında mukavemet edecek eski tarz ve
sistemleri yerle bir etmiştir.
Onun için, onun karşısına çıkacak iman hareketi, eski sistemlerden farklı ve daha
keskin ve tesirli olmak gerekliydi. Yoksa, karşı koyamazdı. İşte, Risale-i Nurlar, böyle
bir inkar hareketine karşı, Allah’ın Kur’an'dan bize, Said Nursi vasıtası ile sunduğu
en son ve kuvvetli bir sistemdir. Kur'an'ın, ulvi ve mükemmel bir dersidir. Dehşetli
dinsizlik cerayanına tam bir mukavemettir.
Yani, Risale-i Nurlar, kelam ilminin en son hali ve son sistem, bir
harikasıdır. Ve o şerefli geçmişini, bu zamanda tam temsil eden mükemmel bir
meyvesidir. Nurlar, içerik ve kök bakımından Eşari ve Maturidiye tabi olup, tarz ve
usul yönünden ise bir tecdiddir, sahasında bir yeniliktir.
page 3 / 3
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download