BAŞBAKAN YARDIMCISI SN. ALİ BABACAN’IN TRT HABER’E DAVOS’TA VERDİĞİ ÖZEL RÖPORTAJ (24.01.2014) SUNUCU- İsviçre’nin Davos Kasabası’nda devam eden Dünya Ekonomik Forumunun 44’üncüsü gerçekleştiriliyor bu yıl ve forumda Türkiye’de temsil eden isimlerden birisi de Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan ve kendisi şu anda yayın konuğumuz. Efendim, hoş geldiniz diyorum ben. BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Hoş bulduk, teşekkürler. SUNUCU- Şimdi siz yıllardan beri Davos’a katılan bir isimsiniz. Öncelikle şunu sormak istiyorum ben: Bu yıl Türkiye’ye ilgi nasıl? BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Bu yıl Türkiye oldukça merak edilen bir ülke açıkçası. Özellikle son 5-6 haftadır Türkiye’ye içerisinde yaşananlar ve bunun uluslararası basındaki yer alış şekli bayağı bir Türkiye’yi ilgi odağı haline getirmiş açıkçası. Yani şimdiye kadarki Davos’ların hepsinde böyle çok pozitif ilgiyle karşılanıyorduk ve Türkiye’nin hep başarılarından övgüyle söz ediliyordu. Yıllardır hep başarıyla anılan Türkiye bu son gelişmelerle beraber tabii biraz anıldığı için son birkaç haftadır, bu kadar başarılı bir ülkede şu anda neler oluyor acaba diye tabii bir ilgi, bir merak söz konusu. Biz hem katıldığımız oturumlarda, hem de eskiden beri Davos’ta ya da başka yerde görüştüğümüz pek çok iş adamı, iş kadını ve aynı zamanda siyasetçilerle diyelim, işte onları anlatıyoruz, neler beklenmesi gerektiğini anlatıyoruz, çok yoğun bir temas trafiği devam ediyor. Ama faydalı oluyor, hem bizim açımızdan faydalı oluyor, hem Türkiye’deki gerçekleri daha iyi görmelerine yardımcı olmamız açısından faydalı oluyor. Ayrıca, Avrupa’nın tartışıldığı pek çok oturumda ben konuşmacı olarak davetliyim, Avrupa’nın geleceği dendiğinde mutlaka Türkiye onun bir parçası, rasyonel bakıldığında, aklıselimle bakıldığında buralarda öyle görülüyor açıkçası. Dolayısıyla Avrupa’nın tartışıldığı ortamda da mutlaka Türkiye’nin görüşleri, Türkiye’nin ne söyleyeceği merak konusu. Aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerle ilgili oturumlar var, oturumlarda yine biz görüşlerimizi, beklentilerimizi dillendiriyoruz muhataplarımıza. Yoğun bir ikili temas trafiği de var, çok sayıda bakanla, çok sayıda iş dünyası temsilcileriyle ikili temaslarımız da faydalı oluyor, o ülkelerle aramızdaki ikili ilişkileri şöyle bir gözden geçiriyoruz, varsa sorunlar o 1 sorunların çözümü konusunda yine beraber değerlendirmeler yapıyoruz. Yani nereden bakarsak bakalım faydalı bir görüşme trafiği devam ediyor şu anda. SUNUCU- Efendim, siz de biraz değindiniz aslında, bu 17 Aralık sürecine dair size çok fazla soru yönetildi mi bu görüşmeleriniz, temaslarınız sırasında? Daha ziyade, hangi unsurlar ağırlıktaydı bu sürece ilişkin? BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Şöyle geniş katılımlı oturumlarda açıkçası çok açıktan böyle sorulan bir konu değil, ama herkesin içten içte böyle merak ettiği bir konu. Ağırlıklı olarak bizim çok eskiden beri tanıdığımız, yıllardır temasta olduğumuz siyasi çevreler ve iş çevreleri, onlar özellikle birebir görüşmelerimizde sıkça soruyorlar, neler oluyor diyorlar, neler oluyor, biz tam anlamakta güçlük çekiyoruz, gazetelerden okuyoruz ama, tam da anlayamıyoruz ne olduğunu diyorlar. Daha çok o çevrelerden, yani eski bildiğimiz, tanıdığımız ve belli bir artık kendini o soruları rahat soracak kadar samimi görenlerden bu tür sorular alıyoruz doğrusu. Tabii oldukça enteresan bir dönem Türkiye’de yaşadığımız ve başka ülkelerde de çok örneği görülmeyen bir dönem. Bizim kendi tarihimizde de çok yaşanmış bir süreç açıkçası. Ama bu demokrasi sınavını, bu hukuk sınavını da ben Türkiye’nin başarıyla geçeceğine inanıyorum. Daha önce farklı zor dönemler de yaşadı Türkiye, bir e-bildiri dönemini yaşadık, arkasından bir kapatma davası yaşadık, yine geçtiğimiz Mayıs-Haziran aylarında Gezi olaylarını yaşadık, şimdi de bunları yaşıyoruz. Bunların her birisi bence önemli sınav, Türkiye’nin demokrasisi açısından, Türkiye’nin hukuk devleti olabilmesi açısından önemli sınavlar, bu sınavları en başarılı şekilde vereceğimize ben inanıyorum. SUNUCU- Türkiye ekonomisine yönelik ne tarz değerlendirmeler vardı efendim? Malum, toplantılar başlamadan önce forumun koordinatörlerinden biri Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ı da foruma davet ettiklerini açıkladı ve Avrupa’yla kıyaslandığında Türk ekonomisi çok daha güçlü gözüküyor şeklinde bir beyanı da olmuştu. Sizin edindiğiniz izlenim ne yönde oldu, Türkiye’ye ilişkin, Türk ekonomisine ilişkin ne düşünülüyor? BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Şimdi şöyle: 2013 yılı Mayıs’tan bu yana, yani Amerikan Merkez Bankası’nın yeni likidite politikasını ilan etmesinden bu yana bütün gelişmekte olan ülkelerde bir piyasa hareketliliği var. Sadece Türkiye’de değil, Hindistan’da, Brezilya’da, Endonezya’da, başka pek çok ülkede Türkiye’dekine benzer hareketler görülüyor, yani faizlerin yükselmesi, kurların yükselmesi, hisse senedi fiyatlarının, borsanın düşmesi sadece bizde değil, pek çok ülkede beraber şekilde yaşanıyor. 2 Dolayısıyla bu dışarıdan olup bitenden Türkiye’nin etkilenmesi bir bakıma çok şaşılması gereken bir konu ve pek çok ülkede de yaşanan bir gerçek. Ama öte yandan bize özel gelişmelerin, yani Türkiye’ye özel bu Gezi gibi, işte son 17 Aralık süreci gibi yaşananların da Türkiye’yi bir miktar daha negatif ayrıştırdığını da kabul etmek lazım. Yatırımcılar iki türlü, böyle birçok kısa vadeli yaklaşanlar var, hemen bugün, yarın ne para kazanabilirim diye bakanlar var, bir de çok uzun vadeli bakanlar var. Bu uzun vadeli yatırımcılara da açıkçası bu olanların hemen hemen hiçbir etkisi yok. Tabii ki izliyorlar, takip ediyorlar ve iyi anlıyor, ben öyle olduğunu burada gözlemliyorum, özellikle büyük yatırımlar yapanlar, belli başlı yatırımcılar gayet iyi fotoğrafı görmüşler, bütün detaylarıyla görmüşler, çok sıhhatli de değerlendirmeler yapıyorlar, ama biraz daha uzaktan ve sadece basından takip edenlerde de farklı algı oluşabiliyor. Türkiye’nin uzun vadeli başarısı konusunda bir şüphe yok açıkçası, yani bundan 3 sen sonra, 5 sene sonra, 10 sene sonra bugünden çok daha güçlü bir Türkiye olacağı konusunda çok genel bir kanaat hakim, o konuda en ufak bir problem yok. Ama kısa vadeli piyasa hareketleri de gelişmekte olan ülkelerde oluyor. Biz bunun daha önce örneğini 2006’da yaşadık, 2009’da yaşadık ve şimdi de 2014 yılında yaşıyoruz, 2013’de bir miktar ama, azdı, şimdi biraz daha belki fazla yaşıyoruz. Gelişmekte olan ülkelerde bu tür şeyler olabiliyor, ama geçici oluyor, onu özellikle vurgulamak lazım ve bir süre sonra da tekrar işler normaline dönüyor. Önemli olan, ekonominin temellerinin güçlü olması. Bizim güçlü bir kamu finansman yapımız var, güçlü bir bankacılık sistemimiz var, daha önceki dönemlerle mukayese edilmeyecek kadar temellerimiz sağlam. Ama öte yandan da bir serbest kur rejimimiz var, faizler serbestçe piyasada belirleniyor. Hazine’nin borçlanma faizi ne derseniz, tamamen piyasada belirlenen bir rakam. Dolayısıyla bu tür gelişmeleri, özellikle kurdaki hareketleri şokları absorbe etme konusunda da önemli bir mekanizma olarak da kabul etmek lazım. Çünkü eğer kurda bu hareketler olmazsa, bilin ki bir başka yerde çok kalıcı, çok daha büyük bir hasar meydana getirebilir ekonomide. Onun için itidalle yaklaşılması gerektiğini düşünüyorum ve bunların da gelip geçeceğini bilmek gerekir diye düşünüyorum. SUNUCU- Efendim, biraz genel fotoğrafa bakarsak şayet, bu yılki forumun ana teması olarak toplumu yeniden şekillendirmek, dünyayı yeniden şekillendirmek belirlenmiş ve buradaki oturumlarda da ağırlıklı olarak 2008 krizini acaba dünya geride mi bırakıyor sorusuna yanış aranıyor. Ekonomistlerin, akademisyenlerin bazı eleştirileri var, benzer eleştirileri de biz Türkiye’de sizi takip eden gazeteciler sizden de işitmiştik. Özellikle büyüme konusunda çok cesur adımlar atmıyor hükümetler tarzında eleştiriler vardı, yani çok cesur 3 değiller, gerekli adımları atmakta geç kalıyorlar bazen. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Dünya krizi geride bıraktı mı, yoksa hala daha bu konuda ihtiyatlı olmakta fayda mı var? BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Şöyle: Şimdi biz gelişmiş ülkelere bakarsak, ki son kriz özellikle gelişmiş ülkeleri çok vurdu biliyorsunuz, Amerika olsun, Avrupa olsun, Japonya olsun, bu ülkelerin ekonomilerinde bir miktar toparlama var, yani Amerika’da biraz daha güçlü bir toparlama var, Avrupa’da çok zayıf ve kırılgan bir toparlama var, Japonya’daki toparlamayla ilgili de soru işaretleri var, bu ne kadar sürer, devam edebilir mi, edemez mi diye de soru işaretleri var. Dolayısıyla bir yandan sadece büyüme rakamlarına baktığımızda biraz daha iyi bir tablo görünüyor, ama bunun sürdürülebilir olup olmayacağıyla ilgili net bir şey de henüz söylenemiyor. Yani en kötüsü geride kaldı mı dünyadaki kriz açısından diye sorduğunuzda, bunun cevabı henüz net değil, biraz daha bekleyip biraz daha görmek gerekiyor. Özellikle bazı ülkelerin reform yapması gerekiyor, zor reformlar yapmaları gerekiyor. O reform yapma konusunda geciktikleri zaman bu dönüyor dolaşıyor ekonomik performanslarını, ekonomik büyümelerini olumsuz olarak etkiliyor. Aslında büyümeyi herkes ister, yani hükümetler büyüme, istihdam. Yani ben büyüme istemiyorum, istihdam istemiyorum diyen hükümet mümkün değil, bulunmaz. Ama büyümeyi elde etmek için öncelikle doğru şeyleri yapmak lazım ve doğru işleri yapan ülkelerde de bakıyorsunuz toparlanma daha hızlı gelişiyor. Ama doğrulardan korkan, doğru, gerekli, ama zor adımları atmaktan çekinenlerde de toparlanma bir türlü gerçekleşmiyor. SUNUCU- Peki efendim, bu kapsamda Amerikan Merkez Bankası FED’in tahvil alımında bir azaltmaya gideceğini açıklamasını da özellikle yavaş yavaş Amerikan ekonomisinin toparlanmaya başladığı yönünde de değerlendirebilir miyiz sizce? BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Tabii. Zaten Amerikan Merkez Bankası’nın bu tahvil alımlarını azaltmaya başlayacağını ilan etmesi, kendi ekonomisindeki toparlamanın bir sonu. Biliyorsunuz, kriz boyunca Amerikan Merkez Bankası çok yoğun miktarda likidite sundu piyasaya, yani açıkçası karşılıksız parayı bastı, piyasaya sundu. Ve bunu sadece klasik metotlarla yapmadı, aynı zamanda bizzat piyasaya girip tahvil almak ve ipotekli konut kağıtlarını, mortgage kağıtlarını satın almak suretiyle daha da ekstra piyasaya para sürdü. Bir bakıma piyasada normalde talep olmayacak enstrümanları para bastı ve o parayla aldı koydu bilançosuna. Gerçekten son derece sıra dışı ve olağanüstü uygulamalardı bunlar. Şimdi ekonominin normalleşmesiyle beraber bakıyorsunuz Amerikan Merkez Bankası da daha normale doğru ben döneceğim diyor, yani eskiye, normale döneceğim diyor. 4 Dolayısıyla büyük resme baktığınızda bu çok da kötü bir şey değil. Yani herkes, eyvah, Amerikan Merkez Bankası likiditeyi azaltıyor, ne olacak diye tartışıyor ama, bu normalleşmenin ve krizin artık yavaş yavaş geride kalışının bir sonucu, Amerika açısından söylüyorum, daha henüz Avrupa ve Japonya için çok erken bunları söylemek; ama Amerikan ekonomisi toparlandıkça Amerikan Merkez Bankası da bunu yapacak. Ha, bunun olacağını ben biliyorsunuz ta geçen sene, 2013 yılının ta başlarında söyledim, bu dönem gelecek dedim, buna hep beraber hazır olmalıyız, gelişmekte olan ülkeler özellikle hazır olmalı, çünkü o başladığında bir miktar piyasalarda hareketlilik yaşanacak, zamanına da hazır olan ülkeler daha az etkilenecek, ama hazırlıksız yakalananlar da daha çok etkilenecek diye söylemiştim. Aslında geçen sene başında söylediklerimiz işte son 5-6 aydır gerçekleşiyor, çok şaşırmamak lazım ve bir miktar rahat olmak lazım. Rahat derken aslında bir rehaveti kastetmiyorum, ama olup bitenin beklenen çerçevede, çok da sıra dışı olmadığını vurgulamakta fayda var ve geçici olacağını özellikle görmekte de fayda var. SUNUCU- Bize bir olumsuz etkisi olabilir mi bu kapsamda? BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Tabii, zaten biz de etkilenen ülke grubundayız açıkçası. Bu ne demek? Mesela Amerika’nın kendi borçlanma faizi, Hazinesi’nin borçlanma faizi 1.7’den çıktı yüzde 3’e, yani yüzde 1.7’ydi yüzde 3’e çıktı. Onların kendi borçlanma faizleri yükselince, dolar bazındaki borçlanma faizleri yükselince bütün dünyada dolar faizleri yükseldi, Türkiye’nin de borçlanma faizleri yükseldi. Dolayısıyla oradaki bir hareket tabii pek çok ülkede benzer paralel sonuçları meydana getiriyor açıkçası. SUNUCU- Efendim, şimdi sizi hazır bulmuşken sormazsak olmaz, özellikle 1-2 gündür dövizde bir hareketlilik söz konusu; bunu nasıl değerlendirmek gerekiyor efendim? BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Şimdi öncelikle Türkiye’de serbest kur rejimi olduğunu tekrar bir vurgulamakta ben fayda görüyorum ve bu kur hareketliliğinin Türkiye’den bir sermaye çıkışıyla alakalı olmadığını da özellikle vurgulamakta fayda görüyorum. Daha çok şirketlerimizden bir kısmı döviz almayı tercih ediyor, çünkü ya döviz borçları var, ya ithalatçı firmalar bunlar, hani kurun bu seviyesini demek ki uygun görüp alıyorlar, böyle bir hareketlilik şu anda döviz piyasamızda var, ama bunun ben geçici olacağını özelikle yine vurgulamak istiyorum. Ve kur konusunda, para politikaları konusunda da buradaki yetkili kulunumuz Merkez Bankası’dır. Dolayısıyla herkes Merkez Bankası’nın söylediklerine ve yaptıklarına bakmalı, onu yakından takip etmeli. Merkez Bankamız haricinde kurla ilgili ya da para politikalarıyla ilgili ya da Merkez Bankası’nın politika faizleriyle ilgili yapılacak hiçbir açıklamanın da hiçbir geçerliliğinin olmadığını da buradan ben tekrar vurgulamakta fayda görüyorum. Bu konunun sorumlu kuruluşu bellidir ve Merkez 5 Bankası bağımsız çalışır, operasyonel bağımsızlığı vardır ve böyle dönemlerde de ne zaman ne yapılması gerektiğini bilen bir ekip vardır orada. Ama şunu bilmek lazım ki; mesela dün, bugün Rusya’da da piyasalar çok çok hareketli, öbür tarafta bakıyorsunuz Arjantin’de de piyasalar çok hareketli, Brezilya’da da çok hareketli. Yani bazen sadece kendi piyasamıza bakıp sadece bunlar bizde var zannediyoruz ama, öyle değil. Özellikle dün ve ondan önceki günkü gelişmelere baktığımızda bunun ağırlıklı olarak dışarı kaynaklı olduğunu da görmek lazım. SUNUCU- Çin… BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Çin’de biraz daha yapısal sorunlar var. Zaten Çin büyüme modelini tamamen şimdi değiştiriyor, farklı bir modele geçiyor ve burada yeni modelin nasıl sonuç vereceği konusunda biraz soru işaretleri var. Ama artık o yüzde 9-10’luk büyümeleri görmeyeceğiz Çin’de, biraz daha yüzde 7-8’lik büyüme oranları meydana gelecek, yani eski o çift haneli rakamlar artık olmayacak. Ama Çin’in bu yeni seçtiği politikalarda, yeni büyüme modelinde olabilecek aksaklıklar da tabii dünya piyasaları açısından önemli olacak, çünkü Çin şu anda dünyanın ikinci büyük ekonomisi artık, biliyorsunuz Japonya’yı geçti ve Amerika’dan sonraki ikinci büyük ekonomi ve dünyanın ikinci büyük ekonomisinde olabilecek gelişmeler de tabii küresel ekonomiyi mutlaka az ya da çok etkileyecektir. Bunların hepsini yakından takip etmemiz lazım. Ama en önemlisi, bizim kendi ev ödevlerimizi yapmamız lazım, yani Türkiye kendi üzerine düşeni, kendi yapısal reformlarını mutlaka zamanlıca yapmalı, bitirmeli ve hem maliye politikalarında, hem para politikalarında da çok çok dikkatli bir çizgi izlemeye devam etmeli. Öte yandan, biliyorsunuz bizim kamu borcumuz milli gelire oranla artık çok çok düşmüş durumda, bütçe açığımız milli gelire oranla çok çok düşmüş durumda. Geçen sene sadece yüzde 1.1’lik bir bütçe açığı verdik, borcumuzun milli gelire oranı yüzde 35’ti geçen sene sonu itibarıyla, hele hele net kamu borcu sadece yüzde 15, yani Amerika’da yüzde 100 olan rakamlardan bahsediyoruz, Japonya’da yüzde 250’ye ulaşmış rakamlardan bahsediyoruz. Bu konular Türkiye’nin sağlam olduğu konular, yine bankacılık sistemi Türkiye’nin sağlam olduğu bir alan. Ama öte yandan da bir ticaret açığımız var, bir cari açığımız var, bunu da bilmek lazım ve bunu azaltmaya yönelik de kuşkusuz tedbirler almak lazım. O tedbirlerin önemli kısmını zaten aldık, gerekirse ileride ilave tedbirler de her zaman alınabilir. Yani Türkiye’nin gerçeklerini iyi görmemiz ve Türkiye’nin gerçeklerine uygun politikaları üretmemiz ve onları da kararlılıkla uygulamamız lazım. 6 SUNUCU- Efendim, bugün bazı gazetelere baktığımızda bazı köşe yazarlarının, akademisyenlerin bazı savları var, işte deniyor ki, dolar için 2.30 aslında kritik bir seviyedir, bu kırmızı çizgidir döviz açısından, dolar açısından. Bu tarz değerlendirmeler ne kadar sağlıklıdır sizce? BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Şimdi şöyle: Ben kurun seviyesi hakkında 11 yıldır, 11 yılı da geçti hatta, en ufak bir yorumda bulunmuyorum. Çünkü dalgalı kur rejiminde, serbest kur rejiminde kurun seviyesi konusunda birileri bir şey söyleyecekse o da Merkez Bankası, çünkü Merkez Bankası’nın bu konudaki analizleri önemlidir, Merkez Bankası’nın kurla alakalı yaptığı değerlendirmeler önemlidir. Diğer ifade edilen kur seviyeleri tamamen herkesin gönlünden geçen ya da kendisince yaptığı değerlendirmelerdir, dolayısıyla onların herhangi bir sonucu olmaz. Asıl Merkez Bankası nasıl değerlendiriyor ve kendi değerlendirmesine göre ne yapıyor, ne zaman yapıyor, bunlar çok daha belirleyicidir piyasa üzerinde. SUNUCU- Efendim, peki dövizdeki bu hareketlilik sizce reel kesime nasıl yansıyabilir? Bazı açıklamalar vardı, İhracatçılar Meclisi’nden örneğin, hani biz bu tarz dövizdeki hareketliliğin ihracat kesimine, ihracat sektörüne olumlu yansıdığını düşünürüz ama, onlar da yaptıkları açıklamada aslında biz dövizin nasıl bir istikrara kavuştuğunu görürsek bize daha yaralı olur şekilde bir açıklama yapmışlar. Olumsuz etkilenir mi sizce? BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Şöyle: Şimdi bizim dış ticaretle uğraşan firmalarımız için önemli olan konu, dövizin belki seviyesi ama, daha da önemlisi bu hareketlilik, volatilite, yani oynaklık belki daha Türkçe ifadeyle. Şimdi tabii ki ihracat, ithalat yapan firmalarımız, mal alırken, mal satarken, ihracat, ithalat yaparken biraz daha kuru öngörebilmek istiyor. Yani ben bu malı satacağım ama, sattığım zaman aldığım dövizin TL’ye çevirdiğimde karşılığı ne olacak, buna göre ben hesabımı kitabımı yapmayalım diyor. İthalatçı bir firma diyelim ki mal ithal ediyor, o malı içeride satarken nasıl fiyatlandıracak, hangi kura göre fiyatlandıracak? Dolayısıyla dış ticaretle uğraşan firmalarımız daha çok diyorlar ki, ya bizim için kur böyle keşke sabit bir şey olsa, hiç değişmese diyorlar, ama tabii serbest kur rejiminde öyle bir şey mümkün değil. Kaldı ki, Türk Lirası’ndaki oynaklık, yani 1 yılın tümüne bakacak olursak gelişmekte olan ülkelerin içerisinde aslında en az oynaklık gösteren para birimi. Yani bilin ki Türkiye’den daha şiddetli döviz oynaklığı başka ülkelerde oldu, oluyor, yani onun da fakında olmak lazım. Dün mesela Arjantin’in 1 günde para birimi yüzde 15 falan değer kaybetti tek bir günde. Dolayısıyla bu tür gelişmelerin daha şiddetlisinin başka ülkelerde de olduğun görmek lazım. 7 Küresel ekonomide dalgalanmalar olduğu zaman, çalkantılar olduğu zaman bunu Türkiye’de biz az ya da çok hissedeceğiz, bu kaçınılmaz bir şey. Önemli olan, bu dalgalanmanın, çalkantıların Türkiye ekonomisi üzerinde kalıcı bir hasar oluşturmaması, kalıcı bir etki oluşturmaması; ki bu konuda da zaten atmış olduğumuz adımlar önemli ölçüde ekonomimizi koruyor. Nedir? Örneğin devletin net anlamda bir döviz borcu yok artık, bankalarımızın döviz borcuyla döviz alacağı dengeli, halkımızın bankalara borcu hepsi Türk Lirası cinsinden, dolayısıyla bunlar zaten zamanında alınan önemli tedbirler ki hani kur inseçıksa dahi bilançolarda bir tahribat olmasın diye. Ama öte yandan, reel sektörümüzün bir miktar döviz borcu var, onlar da o döviz borçlarını makul bir şekilde yöneteceklerdir. 2006’da, 2009’da, o kurun yine hareketli olduğu dönemlerde Türk reel sektörü başarılı bir şekilde bunu yönetmeyi başardı, bu dönemde de ben yönetebileceklerini kuvvetle inanıyorum. SUNUCU- Efendim, son olarak da şunu sormak istiyorum ben: 17 Aralık sürecinin ekonomiye etkisine dair zaman zaman siz rakamlar da veriyorsunuz Borsa İstanbul’daki hisse senetlerinin değer kaybına ilişkin, son durumu nasıl değerlendirebiliriz, ekonomimizi çok olumsuz etkiledi mi acaba yaşananlar? BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Şöyle: Ekonomi üzerindeki etkileri tabii farklı farklı ölçülebilir. Bizim baktığımız göstergelerden bir tanesi, halka açık şirketlerimizin toplam değeri, yani Borsa İstanbul’da hisse senedi alınıp satılan şirketlerimizin toplam değeri. Bu toplam değere de ben son birkaç gündür bakmadım ama, en son geçen hafta Cuma akşamı itibarıyla baktığımızda yaklaşık 50 milyar dolara yakın bir değer kaybı söz konusuydu. Ama bu değer kaybı daha çok işte yerli-yabancı yatırımcıların birbirleriyle yaptığı alış verişe baktığımızdaki bir değer kaybı, yoksa Türkiye’den bir sermaye çıkışı, hisse senetleri piyasasından çıkıp da tamamen parasını Türkiye dışına götürme gibi hareketi de yabancı yatırımcılarda dahi görmedik. Tabii riskler oldukça ya da risk algılaması yükseldikçe mutlaka bir risk primi oluşuyor, o risk primini biz faizlerde görüyoruz, risk primini kurda görüyoruz, yine risk primini daha düşük varlık değerleri, özellikle hisse senedi piyasasında görüyoruz, bunlar da belki doğal sonuçları. Ama siyasi alanda riskler azaldıkça, siyasi alanda problemler azaldıkça bunun piyasalar üzerindeki etkisi de kuşkusuz alacaktır. SUNUCU- Efendim, forum kapsamında birçok oturuma katılıyorsunuz konuşmacı olarak, hem ikili görüşmelerimiz, çok teşekkür ediyoruz bize de zaman ayırdınız, yayınımıza konuk oldunuz, çok çok teşekkürler. BAŞBAKAN YARDIMCISI ALİ BABACAN- Ben teşekkür ediyorum, sağ olun. 8 SUNUCU- Evet, Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan yayın konuğumuzdu, gündeki gelişmeleri ilişkin oldukça önemli açıklamalar yaptı kendisi. Sözü tekrar Ankara’ya bırakalım. ----- / ----- 9