Charles Robert DARWİN

advertisement
CHARLES ROBERT
DARWİN
Gerçek mücadele; ortamda olanaklar
kısıtlanmaya başlayınca ortaya çıkar…
Kadriye Ece ÜNÜVAR
20090302054
DARWİN KİMDİR ?
Charles Robert Darwin 12 Şubat 1809 de İngiltere’nin Shropshire bölgesindeki
Shrewsbury kasabasında TheMount'ta doğmuş bir Biyolog ve doğa tarihçisidir.
Robert ve Susannah Darwin'in beşinci çocuğudur.
Sekiz yaşında annesini kaybeden Darwin başarılı bir hekim olan babası Robert Darwin
ve tanınmış bir doğa bilgini olan dedesi Erasmus Darwin’in gözetiminde entelektüel bir
çevrede yetişmiştir.
Charles Darwin 19 Nisan 1882'de ölmüştür. Ancak nereye gömüleceğinin tartışması
yapıldığı için Darwin 26 Nisan günü öğleden sonra önemli bilim adamlarının gömülü
olduğu Westminster Abbey'ye gömülebilmiştir.
Tabutunu taşıyanlar arasında eski dostu botanikçi Joseph Hooker, yazılarıyla Darwin'i
kendi kuramını yayımlamaya yönelten genç doğabilimci AlfredRussel Wallace ve
ABD'nin İngiltere büyükelçisi James Russell Lowell da vardı. Darwin bu kilisenin
“Bilginler Köşesi” olarak bilinen bölümünde, Sir Isaac Newton'un gömülü olduğu yerin
birkaç metre ötesinde ve astronom Sir John Herschel'in yanı başında yatıyor.
Charles DARWİN ; İnsan dahil tüm canlı türlerinin doğal seçilim yoluyla bir ya da birkaç
ortak atadan geldiğini öne sürmüş ve o günün şartlarına göre bu teoriyi destekleyen pek
çok kanıt sunmuştur.
Darwin'in fikirleri üzerine inşa edilen modern evrim teorisi, bugün biyoloji biliminin temeli
ve birleştirici öğesidir. Evrimin gerçekleştiği gerçeği Charles Darwin'in yaşadığı dönemde,
doğal seçilim teorisinin evrimin ana açıklaması olduğu ise 1930'lu yıllarda bilim dünyası
tarafından kabul görmüştür. Darwin'in orijinal teorileri modern evrimsel biyolojinin temelini
oluşturmakta, hayatın çeşitliliği üzerine birleştirici bir mantıksal açıklama sunmaktadır.
Düşünce tarihinde pek az bilim adamı Darwin ölçüsünde tepki çekmiştir.
Darwin’in Doğal seçilim ve evrim teorisini içine sindiremeyenler onu hiçbir
zaman bağışlamamışlardır. Yaşadığı dönemde “Maymunla akrabalığın anne
tarafından mı yoksa baba tarafından mı?” diye alay dahi geçilmişti.
Günümüzde daha ileri giden,onu bir ‘şarlatan(!)’ dahası ‘şeytan’ diye
karalamak isteyen çevreler mevcuttur.
Bir bilim adamına gösterilen bu tepkinin nedeni neydi? Darwin kimdir ve ne
yapmıştır?
Darwin,küçük yaşında iken de horlanmıştı, hem de babası tarafından;”Seni,
anlaşılan; ava çıkma,köpeklerle eğlenme,fare yakalama dışında hiçbir şey
ilgilendirmiyor. Geleceğin,kendin ve ailen için yüz karası olacaktır!”
Geleceğin yüz karası olacağı söylenen çocuk; biyolojinin anıt yapıtı Türlerin
Kökeni ‘ nin yazarı, tüm çağların sayılı bilim adamlarından biri olur.
Darwin okulda parlak bir öğrenci değildi. Öğretmenleri ona “aptal” gözüyle
bakardı. Oysa bu bakış, yüzeysel bir izlenimi yansıtmaktadır. Sıkıntı Charles’ın
okul programıyla bağdaşmayan kendine özgü ilgilerinden kaynaklanıyordu…
Hayvanlara; özellikle böceklere derin bir ilgisi vardı. Daha çok küçük yaşında onu
saran bu ilgi,ilerde belirginlik kazanan üstün gözlemleme yeteneğinin itici gücüydü.
Üniversiteye babası ve dedesinin isteği üzerine Edinburgh Üniversitesinde Tıp
öğrenimi üzerine başladı. Ancak ilk iki yılı ;Darwin’in dönemde tartışılan tek bir
konuya, “canlıların kökeni”ne ilgi duyması nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanır. Ama
babası umududu kaybetmek istemiyordu, hekim olmak istemeyen oğlunu hiç değilse
din eğitimi almaya ikna etmiş, Edinburgh’dan Cambridge Üniversitesine din eğitimi
almasını sağlamıştır.
Ancak Darwin Cambridge’de aldığı teoloji eğitimini yanı sıra;böcek toplama
etkinliklerini de sürdürmüştür ve oluşturduğu zengin koleksiyonla bilim çevrelerinin
beğenisini kazanmıştır. Bu eğitimin yanında botanik ve jeoloji derslerine da katılmıştır.
Üniversiteden 22 yaşında mezun olan Charles bir kilisede din adamı olmaya pek
sıcak bakmaz. Bir rastlantı Charles’in hayatını değiştirecektir. Botanik hocası
Henslow ona bir gemiden bahseder. Bu gemi; Güney Amerika kıyılarından başlayarak
uzun süreli bir araştırma yapmak için yola çıkacak olan kraliyet gemisi Beagle’dır. Ve
Beagle’a masraflarını kendi karşılamak üzere bir doğa araştırmacısı aranmaktadır.
Büyük uğraşlarla da olsa genç bilim adamı babasını bu iş için ikna edebilmiştir.
•Darwin'i taşıyan Beagle'ın 1831-1836 yılları arasında izlediği rota
1831’de başlayan geziyle; Darwin 5 yıl süren yoğun ve çetin uğraşla, dünyanın henüz
bilinmeyen pek çok kıyı ve adalarında türlere ilişkin fosil ve örnekler toplar; gözlemsel
bilgiler edinir,notlar alır. Doğa onun için tükenmez bi laboratuvardı. Özellikle
Galapagus adalarındaki dev kaplumbağalar ile kuşlar üzerindeki gözlemleri, değişik
çevre koşullarında türlerin nasıl oluştuğu konusunda çeşitli ipuçları sağlamıştı. Kimi
türlerin çevreye uyum sağlayarak hayatını devam ettirdiğini,kimisinin de
uyumsuzlukla yok olup elendiği izlenimi kaçınılmazdı.
Darwin'in seyahatteyken İngiltere'ye yolladığı mektuplar, fosil örnekleri ve
doldurulmuş canlılar, eski öğretmeni Henslow aracılığıyla İngiliz doğabilimcilerine
aktarılıyor, Darwin'in ünü bu sayede gittikçe yayılıyordu.
Beagle 2 Ekim 1836'da İngiltere'ye döndüğünde Darwin saygın bir doğabilimci
olarak tanınmıştı. Darwin, İngiltere'ye ayak bastığında, önce Shrewsbury'ye gidip
akrabalarını ziyaret etti, sonra Cambridge'e gelerek Beagle yolculuğunda topladığı
örneklerin tanımlanıp sınıflandırılması üzerinde çalışmaya başladı. Henslow, bitki
örneklerini tasnif edip isimlendirmede Darwin'e yardımcı oluyordu, fakat hayvan
örnekleri için Darwin'in uzman zoologlara ihtiyacı vardı.
Babasının parasal desteğiyle Londra'ya gidip zoologlarla görüşmeye başlayan
Darwin, Charles Lyell aracılığıyla Richard Owen adında bir biyologla tanıştı. Owen,
Darwin'in getirdiği fosilleri inceleyerek o güne kadar bilinmeyen pek çok soyu
tükenmiş hayvan türü tanımladı. Bu türlerin arasında, tembel hayvan benzeri
büyük memeliler, hipopotam benzeri bir otobur memeli (Toxodon) ve armadillo
benzeri dev bir zırhlı memeli (Gliptodon) da vardı. Bu hayvanlar anatomik olarak,
Darwin'in düşündüğü gibi Afrika hayvanlarına değil, Güney Amerika hayvanlarına
yakındılar.
Darwin, Aralık 1836'da Güney Amerika kıtasının yükseldiğine dair bir bilimsel
makale yazdı, ve Ocak 1837'de Lyell'ın da desteğiyle bu makalesini Londra
Jeoloji Cemiyeti'ne sundu. Aynı gün, Beagle yolculuğunda topladığı kuş ve
memeli örneklerini de Londra Zooloji Cemiyeti'ne sundu. Ornitolog John Gould,
Darwin'in tanımlayamadığı ve değişik türlere ait olduğunu varsaydığı bir grup
kuşun aslında birbirine çok yakın 12 yeni ispinoz türü olduğunu açıkladı.
Darwin Şubat 1837'de Coğrafya Cemiyeti Konseyi'ne seçildi, ve bir ay sonra
Cambridge'den Londra'ya taşındı.
Darwin’in Beagle ile yolculuğu sonrasında
yazdığı kitaplar ;
1 - 1839 Mayıs: (Kaptan P. King, Kaptan R. FitzRoy ile beraber)
Beagle'in Gezisi Sırasında Ziyaret Edilen Ülkelerdeki Jeoloji ve Doğa
Tarihi Araştırmalarının Günlüğü
2 - 1839 Ağustos: (Kendi anlatımı) Beagle’in Gezisi Sırasında Ziyaret
Edilen Ülkelerdeki Jeoloji ve Doğa Tarihi Araştırmalarının Günlüğü.
3 - 1839: Beagle Gezisinin Zoolojisi - 2. Kısım - "Memeliler"
4 - 1840: Beagle Gezisinin Zoolojisi - 1. Kısım - "Memeli Fosiller"
5 - 1841: Beagle Gezisinin Zoolojisi - 3. Kısım - "Kuşlar"
6 - 1842: Beagle Gezisinin Zoolojisi - 4. Kısım - "Balıklar"
7 - 1842 Mayıs: Güney Amerikanın Jeolojik Gözlemleri ? Mercan
Adalarının Yapı ve Dağılımı
8 - 1843: Beagle Gezisinin Zoolojisi - 5. Kısım - "Sürüngenler"
9 - 1844: Güney Amerikanın Jeolojik Gözlemleri - Volkanik Adalar
10 - 1846: Güney Amerikanın Jeolojik Gözlemleri - Güney Amerika
Darwin 12 farklı adadan topladığı ve Mart
1837'de John Gould’un tesbit ettiği
İspinozları hangi adalardan olduğunu not
etmemişti. Darwin, Kaptan FitzRoy'un
notlarını inceleyince, Gould'un tanımladığı
farklı ispinoz türlerinin de farklı adalardan
geldiğini keşfetti. Nisan 1837'ye
gelindiğinde Darwin, anakaradan göç edip
farklı adalara yerleşen kuşların, zaman
içinde bir şekilde değişiklik geçirip farklı
türlere dönüştüklerini anlamıştı.
1837 Temmuz’unda, her zamanki
günlüğünün yanı sıra, türlerin birbirine
dönüşümüyle ilgili fikirlerini yazdığı gizli bir
“B” günlüğü tutmaya başladı ve bu
günlüğün 36. sayfasına ilk kez bir
“değişim” ağacı çizdi.
Araştırmalarına Londra'da devam eden Darwin, türlerin dönüşümü konusunda çok
önemli gelişmeler kaydetti. Thomas Malthus’un An Essay on the Principle of the
Population (Nüfus Prensibi Üzerine Deneme) adlı yazısı Darwin için önemli bir esin
kaynağı oldu.
Malthus bu yazısında insan nüfusunun aslında çok büyük bir hızla (her 25 yılda ikiye
katlanarak) çoğalma potansiyeli olduğunu, ama hastalık, savaşlar ve açlık sayesinde
nüfusun kontrol altında tutulduğunu anlatıyordu. Darwin, aynı prensibin tüm
organizmalara uygulanabileceğini farketti. Tüm canlı türleri, mevcut kaynakların izin
verdiğinden çok daha fazla yavru üretiyor, yavrular arasında "zayıf" olanlar çok
geçmeden ölüyor, "güçlü" olanlar ise hayatta kalarak yeni yavrular meydana getiriyor ve
kendilerini "güçlü" yapan özellikleri yavrularına aktarıyorlardı. Böylece türler nesilden
nesile değişerek çevrelerine daha iyi uyum sağlıyorlardı. Bu teorisini ilk defa 28 Eylül
1838'de günlüğüne yazdı.
Darwin bununla ilgili olarak kendi özyaşam öyküsünde olayı şöyle anlatır;
“Ekim 1938’de (…) eğlence olsun diye Malthus’un Nüfus Üzerine’sini okumaya
başladım. Hayvanların ve bitkilerin davranışlarına ilişkin uzun süreli gözlemlerim beni,
hayatta kalma mücadelesinin anlamını kavramaya hazırlamış olduğundan; birden bire
kafamda, bu koşullar altında uygun değişikliklerin korunma eğilimi gösterip,uygun
olmayanların yok olacağı düşüncesi çıkıverdi. Bu;yeni türlerin ortaya çıkması sonucunu
doğuracaktı.”
Darwin, doğal seçilim fikrinin temelini atmıştı ama şüpheci meslekdaşlarını ikna
etmek için çok çalışması gerektiğinin farkındaydı. Jeoloji Cemiyeti'nin Aralık 1838'deki
toplantısında, evrim fikrini savunan eski hocası Robert Edmund Grant'e nasıl şiddetle
karşı çıkıldığına bizzat şahit olmuştu. Teorisini destekleyecek kanıtlar bulabilmek için
hayvan yetiştiricileri ile görüşmeye ve bitkiler üzerinde deneyler yapmaya devam etti.
Mayıs 1839'da Kaptan FitzRoy'un Beagle raporu yayımlandığında, Darwin'in yazdığı
kısım o kadar beğenildi ki, sonradan başlıbaşına bir kitap olarak basıldı.
1842 başlarında Darwin, Lyell'a fikirlerini açıklayan bir mektup yazdı. Her canlı
türünün kendi başlangıcı olduğunda ısrar eden Lyell, jeoloji alanında müttefiki olan
Darwin'in bunu inkâr etmesine çok üzüldü. Mayıs 1842'de Darwin'in mercan kayalıkları
üzerine yazdığı eser yayımlandı, aynı sıralarda Darwin, doğal seçilim teorisinin bir
"kabataslağını" kâğıda döktü.
Ocak 1844'te fikirlerini botanist arkadaşı Joseph Dalton Hooker'a açan Darwin,
kendisini "bir cinayeti itiraf ediyormuş gibi" hissediyordu ama Hooker Darwin'in teorisini
beğendi. Temmuz'a gelindiğinde, Darwin'in "kabataslağı" 250 sayfalık bir deneme
yazısına dönüşmüştü. Ekim 1844'te anonim olarak yayımlanan ve insan dahil tüm
canlıların ilkel formlardan dönüşerek ortaya çıktığını savunan Vestiges of the Natural
History of Creation (Yaradılışın Doğal Tarihinden İzler) adlı kitap, doğabilimciler
tarafından yerden yere vurulunca Darwin teorisi konusunda ne kadar dikkatli olması
gerektiğini bir kez daha anladı.
"... ama önyargıdan sakınmakta o kadar endişeliydim ki en ufak bir taslağını bile
bir süre yazmamaya karar verdim. Önce 1842'de kendime kurşun kalemle 35
sayfalık çok kısa bir özet yazma hoşnutluğuna izin verdim. Sonra bu 1844 yazında
güzelce kopyalayıp hala da bende duran 250 sayfaya ulaştı."
Lyell, Borneo'da çalışmakta olan doğabilimci Alfred Russell Wallace'ın yazdığı
bir makaleyi okuduğunda, Darwin'in fikirleriyle benzerlikler gördü ve Darwin'e bir
makale yazması için baskı yapmaya başladı. Darwin Wallace'ı bir tehdit olarak
görmediyse de bir makale yazmaya başladı. Makaleye ayrıntı üzerine ayrıntı
eklemeye başlayınca, makaleyi Doğal Seçilim başlıklı uzun bir kitaba
dönüştürmeye karar verdi. Kitap için Wallace dahil pek çok meslekdaşıyla
yazışıyordu. Aralık 1857'de Wallace insanın kökenine değinip değinmeyeceğini
sorduğunda, ona "önyargılarla çevrili bu konudan" uzak duracağını söyledi.
Haziran 1858'de Darwin kitabını henüz yarılamışken Wallace'dan bir makale
aldı. Wallace bu makalede Darwin'in yıllardır kafasında sakladığı doğal seçilim
fikrini anlatıyordu. Oldukça morali bozulan Darwin, makaleyi arkadaşları Lyell ve
Hooker'a yolladı ve Wallace'ın seçeceği herhangi bir dergide yayımlanmasını rica
etti. Darwin'in doğal seçilim fikrini Wallace'dan çok daha önce düşündüğünü ve
uzun süredir bu konuda ayrıntılı araştırmalar yaptığını bilen arkadaşları, Darwin ve
Wallace'ın makalelerinin 1 Temmuz 1858'de Linneaus Cemiyeti'nde (Linneaean
Society) ortak bir sunumda okunmasına karar verdiler. Darwin, kızıl hummadan
hayatını kaybeden küçük oğlunun cenazesi sebebiyle bu sunuma katılamadı
Teori Linneaus Cemiyeti'nde pek ses
getirmedi. Darwin sonradan Dublin'li bir
profesörden duyduğu tek bir yorumu
hatırlayacaktı: "Teoride yeni olan her şey yanlış,
doğru olan her şey ise eski."
Bunun üzerine Darwin, tüm enerjisini kitabını
bitirmeye verdi, ve On the Origin of Species by
Means of Natural Selection, or The
Preservation of Favoured Races in the Struggle
for Life (Doğal Seçilim ile Türlerin Kökeni, veya
Hayat Mücadelesinde Ayrıcalıklı Irkların
Korunumu Üzerine) 22 Kasım 1859'da ilk defa
kitapçılara dağıtıldı. Kısa sürede büyük
popülerlik kazanan ve ilk baskısı tükenen kitap,
doğal seçilim fikrini ayrıntılı gözlemlere ve
dikkatli mantıksal çıkarımlara dayanarak
savunuyor, bazı olası itirazlara da önceden
cevap veriyordu.
Kitapta insan evrimine doğrudan değinilmiyor,
sadece teorinin "insanın kökeni ve tarihine de
ışık tutabileceği" söyleniyordu.
Giriş kısmında yazdığı bir cümle, Darwin'in teorisini basitçe özetliyordu;
“Her canlı türü, yaşaması mümkün olandan daha fazla birey doğurduğundan, ve bunun
sonucu olarak sık sık tekerrür eden bir hayatta kalma savaşı mevcut olduğundan,
yaşamın karmaşık ve zaman zaman değişen koşullarında kendisine fayda sağlayacak
herhangi bir değişikliğe sahip olan her canlı, hayatta kalmada daha yüksek şansa sahip
olacak ve doğal olarak seçilecektir. Kuvvetli kalıtım prensibi sayesinde, seçilen her cins
kendi yeni ve değişik formunu yayma eğiliminde olacaktır.”
•1869
•1879
Darwin'in kitabı çok büyük bir ilgiyle karşılandı ve geniş çaplı bir tartışma başlattı.
Darwin, kitabının yarattığı tartışmaları yakından takip ediyor, kitap hakkında yayımlanan
eleştirileri, yorumları ve karikatürleri özenle kesip saklıyordu. Kitapta doğrudan yer
almayan "insanın hayvandan geldiği" iddiası, eleştirilerin ana hedefiydi.
İngiltere Kilisesi'ne bağlı nüfuzlu bilimadamları, ki bunlara Darwin'in eski öğretmenleri
Adam Sedgwick ve John Henslow da dahildi, açıkça kitaba karşı tavır aldılarsa da, pek
çok genç doğabilimci kitaba olumlu tepki verdi. 1860'da yedi Anglikan teolog tarafından
yayımlanan Essays and Reviews (Deneme ve Eleştiriler) adlı kitap, Darwin'in teorisini
desteklediği için kiliseden büyük tepki aldı.
Türlerin Kökeni üzerine en meşhur tartışma, Haziran 1860'da British Association for the
Advancement of Science'ın Oxford'daki toplantısında yaşandı. Oxford piskoposu Samuel
Wilberforce Darwin'in kitabını küçümseyen bir konuşma yapınca, karşısında Darwin'in
arkadaşları Joseph Hooker ve Thomas Huxley'i buldu. Huxley Darwin'i o kadar katı bir
biçimde savunuyordu ki, o günden sonra kendisine "Darwin'in buldogu" lakabı takıldı.
Bu tartışmayla ilgili sıkça anlatılan bir hikâyeye göre, Wilberforce Huxley'e
"maymunluğunuz büyükanne tarafından mı geliyor büyükbaba tarafından mı?" diye
sorunca Huxley, "birikimini önyargı ve yalanlara hizmet etmek için kullanan kültürlü bir
insan olmaktansa maymundan gelmeyi tercih edeceğini" söyledi.
Darwin hastalığı sebebiyle bizzat
katılamadığı bu tartışmaları basından
takip ediyor, yazışmalar aracılığıyla
kendisine daha çok destekçi bulmaya
çalışıyordu. Darwin'i kararlı bir biçimde
savunan Thomas Huxley, Charles Lyell ve
Joseph Hooker, Richard Owen
önderliğindeki muhalif grubu bastırmayı
başarınca, 1864'te Darwin'e Kraliyet
Cemiyeti'nin Copley Madalyası verildi.
Kısa zamanda pek çok baskı yapan ve
pek çok dile çevrilen Türlerin Kökeni,
bilimsel konulara yeni yeni merak
duymaya başlayan Avrupa orta sınıfının
en çok okuduğu bilimsel kitaplardan biri
oldu, zamanının sosyal akımlarını
doğrudan veya dolaylı olarak etkiledi, ve
popüler kültürün önemli bir parçası
haline geldi.
• 1871'de Hornet (Eşekarısı) dergisinde
yayımlanmış bir karikatür, Darwin'i
maymun vücuduyla resmediyor.
Türlerin kökeninden 12 yıl sonra insanın kökenine ilişkin görüşleri de “Descent of
Man(İnsanın Türeyişi)" adlı kitabıyla 1871'de iki cilt olarak yayımlandı. Bu kez daha önceki
direniş yoktu. Bu hem çoğu okurun aynı sonucu kendilerinin çıkarmış olması yanında
geçen süre içinde aynı konuda daha az önemli ama pek çok makale ve kitap
yayınlanmasının da etkisi vardır.
Darwin Türlerin Kökeni'nde insanın adını anmaktan çekinmiş, ancak "... İnsanın kökeni
ve tarihine ışık tutulmuş olacaktır." demekle yetinmişti. Ancak İnsanın Türeyişi'nde insan
ve diğer memeliler arasında fiziksel ve fizyolojik açılardan temelde farklılıklar olmadığını
savunmakla yetinmedi, benzerliklerin insanın kültürel ve ahlaki yaşamı için de geçerli
olduğunu gündeme getirdi. Yani ahlak, zeka, yardımseverlik, yurtseverlik vs de biyolojik
yapı gibi kalıtımın parçası olarak görmüştür.
İşte bu husus sonradan Darwin'in haksız olarak suçlanmasına, fikirlerinin
yozlaştırılmasında önemli nokta oluşturulmasına yol açmıştır. Çünkü
Darwin'in ve bazı Darwin'cilerin toplumsal olay ve olguları "en güçlünün
yaşaması”ilkesi içinde yorumlama girişimi insanlığa karşı suçlardan birisi
için bilimsel kılıf oluşturmuştur. "Sosyal Darvincilik" adı verilen bu akım
"madem ki en güçlülerin yaşaması doğa yasasıdır, o halde zayıflar ortadan
kaldırılmalıdır" görüşüyle tarihteki en utanç verici sayfalardan birini
oluşturmuştur. Ancak elbette Darwin ırkçılık, kölecilik, soykırımdan yana
değildir. Onun Beagle Gezisi notları baştan sona insan topluluklarına değer
veren, hoşgörülü bakışlarıyla doludur. Örneğin Darwin; Güney Amerika'da
şahit olduğu kölelik kurumundan hoşlanmıyor, Avrupalı kolonilerin
Avustralya ve Yeni Zelanda'daki yerli halklara verdiği zarardan üzüntü
duyuyordu.
Ve Darwin’in bir diğer kitabı ;
İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi (The Expression of
the Emotions in Man and Animals), ilk kez 1872 yılında
yayımlanmış ve insanlarla hayvanların duygu değişimlerini
inceleyen kitabı.
Beden dili üzerine yapılan ve fotoğrafçılığa dayalı ilk
bilimsel çalışma olarak değerlendirilir. Bilim ve fotoğrafçılık
sanatını birleştiren önemli bir eserdir.
Bu kitabın genel olarak ; insanların ve hayvanların
duygularını ifade ediş şekilleri arasındaki benzerlikleri
ortaya koydu.
Darwin insanların yüz ifadelerini gösteren fotoğrafları
toplamak için tam 3 yıl uğraştı. Ancak kitabından
kullanmak istediği 30 fotoğrafın sadece 11 tanesini elde
edebilmişti. Çocuklar ve akıl hastalarıyla ilgili oldukça
fotoğraf olmasına rağmen, hala yetişkinlerle ilgili yeterince
fotoğraf bulamamıştı. Bu sıkıntılı dönemde Oscar Rejlander
ile karşılaşan Darwin Rejlander’in ona sunduğu 70 fotoğrafı
servet gibi görür ve şunları söyler;
“Şimdi fotoğraflar açısından zenginim,çünkü yıllar
boyunca,çeşitli durumlarda ortaya çıkan, her türlü ifade
fotoğrafları için heyecan duyan Rejlander’i Londra’da
buldum. “
Darwin’in bilinmeyen acak ömrünün son dönemlerinde yayınladığı eserleri;
Darwin’in favori hayvanları olan solucanlar, ünlü doğabilimcinin son kitabının
(Solucanların Faaliyetleri Yoluyla Sebze Gübresi Oluşumu) da kahramanları
olmuş. Çalışma odasındaki saksıların içinde yaşayan bu hayvanarı, her gün yaptığı
farklı deneylerle izleyen Darwin, onlara sırasıyla düdük, fagot ve piyano çalmış.
Amacı elbette bir konser vermek değil, solucanların duyma yeteneği olup
olmadığını anlamakmış. Titreşime tepki verip vermediklerini anlamak içinse onları
piyanonun üstüne yerleştirmiş.
Charles Robert Darwin’in ölmeden önce yazdığı son makale, Bitkilerde Hareketin
Gücü (The Power of Movement in Plants) isimli çalışmasıdır. Darwin sadece
hayvanlarla değil bilinenin aksine bitkilerle de çalışmış, onlara da ilgi duymuştur.
Darwin neden zor anlaşılmıştır ? /anlaşılamamıştır?
Sorun kuramın mantıksal yapısının karışıklığında olamaz,çünkü doğal seçilimin
özünde basitlik vadır.
1- ) Organizmalar değişir ve değişimler (en azından kısmen)kalıtımla yavru
döllere aktarılır.
2-) Organizmalar hayatta kalabilecek olandan daha fazla yavru yapar.
3-) Ortalama olarak,çevre koşullarına en uygun yönde değişiklik gösteren
yavrular hayatta kalır ve ürer.Böylece yararlı değişiklikler doğal seçilim yoluyla
topluluklarda birikir.
Evrim;şans ve gerekliliğin bir birleşimidir.
Değişiklik düzeyinde şans,seçilimin
işleyişinde gereklilik…
Evrimsel değişimin gereği ise; küçük
mutasyonlardır…
Darwin değişimin bir amacı olmadığını ileri sürmüştür. Bireyler genlerinin gelecek kuşaklarda
temsil edilmesi için mücadele ederler. O kadar! Dünya ahenk ve düzen sergiliyorsa,bu
yalnızca bireylerin kendi çıkarlarını gözetmelerinin bir sonucudur.
Ayrıca Darwin’e göre değişimin belli bir yönü yoktur. Değişim mekanizması mutlaka yüce
varlıklara(!) doğru ilerlemez. Organizmalar yerel çevrelerine daha iyi uyum sağlarlar. O kadar!
Bir asalağın soysuzluğu(!) ,bir ceylanın sekişi kadar kusursuzdur…
Bir olgunun ortaya çıkışında bileşenlerin değişime uğramaları ile ilgili süreç tanımının
felsefi açıdan "evrim" kelimesi ile belirginleşmesi çok eskiye dayanır. Darwin'in "Türlerin
kökeni" adlı eserinde yer alan "Yaşam ağacı", canlı evriminin anlatımında kullandığı mitolojik
bir simgedir ve pek çok inançta yer alırAntik Yunan filozofları, kendi yaratılış mitlerini
oluşturmuşlardır. Anaksimandros , hayvanların şekil değiştirebildiklerini ileri
sürmüştür. Empedocles, hayvanların, önceki hayvanların organlarının birleşiminden
oluştuklarını ileri sürmüştür.
Herhangi bir "sağlam ve doğru" biyolojik altyapısı olmasa da, Aristoteles'ten Konfüçyüs'e
kadar birçok önemli isim evrim kavramı konusunda yazmıştır. Ayrıca, evrim konusunda İbn'i
Haldun ve İbn-i Sina farklı teoriler sunmuşlardır.
19. yüzyılda Lamarck, kazanılan karakterlerin kalıtımına dair bir hipotez öne
sürmüş, fakat yaptığı deneyler bu hipotezin yanlış olduğunu göstermiştir.
Aynı yüzyılda Charles Darwin, Galapagos Adaları'ndaki gözlemlerine dayanarak,
evrimin mekanizmasını doğal seçilimle açıklamıştır. İşte herşey bundan sonra
başlamıştır. Darwin çevreye uyum sağlayan,hayatta kalma ve üreme işlevlerine
hizmet eden karmaşık yapıların bilinçsiz,amaçsız bir süreç sonucu ortaya
çıkabileceğini önerdiği teorik mekanizma ve onu destekleyen verilerle göstermiştir.
Evet,Darwin’den sonra dünya değişti. Ama daha heyecansız daha sıkıcı yada daha
az büyüleyici değil;çünkü doğada amaç bulamıyorsak,onu bizim tanımlamamız
gerekir. Darwin bir ahlak düşmanı değildi. Yalnızca karşısında doğa dururken dini
eğitiminin derin önyargılarıyla yetinmeye yanaşmadı.
Bu sayede “tasarımcı olmadan tasarımın mümkün olmayacağı” prensibine çok
büyük bir darbe indirmiştir. Ancak gerek aldığı dini eğitim, gerekse yaşadığı çevre
nedeniyle hiçbir zaman bunu açıkça dile getirmemiş hatta Darwin, bir yakınına
yazdığı mektupta Evrimcilik ile Tanrıcılığın aslında çelişmediğini iddia etmişti. O
aslında, “yumuşak başlı bir devrimciydi.” Teorisinin felsefi anlamıyla ilgilenmiyordu.
Günümüzde Darwin’in araştırmalarının üzerie çok fazla bilgi eklenmiştir. İnsan
genom projesininde de açıkça gösterildiği gibi,en yakın akrabamız şempanze ve
cüce şempanze bir kademe sonraki yakın akrabamız ise Gorildir.
Evrimin anlaşılmasındaki en büyük hata ; “Maymundan mı geldik?” veya
“Maymundan geldiysek bugün maymunlar neden hala var?” sorularının tabanında
yatan mantık hatasına bağlıdır.
İnsanlar ve insansı maymunlar ortak atayı paylaşır. Hem insanlar hem de insansı
maymunlar tamamen modern türlerdir. Evrildiğimiz bir insansı maymundu, ama
şimdi soyu tükenmiş bulunmaktadır. Özellikle bulunan fosillerden;
Australopithecus afarensis türünden dişi bir hominid birey Lucy; bugünkü Etiyopya
sınırları içerisinde yaklaşık 3 milyon yıl önce yaşamıştır. 1974'de bulunan
iskeletinin büyük ölçüde eksiksiz olması insansı maymunların ya da insanların
atası olarak bulunabilen en iyi fosildir.
Lucy’nin
temsili
resmi
Sigmund Freud Darwin’in Evrim Teorisi’nin etkilerini anlatırken şöyle demişti;
“Zamanın içinde insanlık, bilimin ellerinden gelen darbelerle iki kez naif öz sevgisinin
incinmesinin acısını yaşamak zorunda kalmıştır. Birincisi, Dünyanın evrenin merkezinde
olmadığını, akıl almaz büyüklükte bir gezegenler sistemi içinde bir nokta olduğunu
anladığında.. İkincisi, biyolojik araştırmalar özel yaratılmışlık ayrıcalığını elinden alıp
soykütüğünü hayvanlar alemine düşürdüğünde… “
Teori ortaya atıldığından ve pek çok deneyle kanıtlandığından bu yana da aynı yorumlara
neden oldu. İnsanlar ortaya atıldığı günden bu yana bu teoriye ikircikli bir tavırla
yaklaştılar. Bu teori “başka bir şey” söylüyordu. Çok farklı, radikal, yıkıcı bir şey. Onun bu
yıkıcılığından Darwin bile ürkmüştü. Beagle gemisindeki o meşhur yolculuğundan
döndüğünde ve teorisini bitirdiğinde bu yüzden onu yıllar sonra açıkladı. O bile, ürettiği
teoriden korkmuştu. Bu yüzden ürettiği savunduğu teorinin felsefik kısmıyla asla
ilgilenmek istemedi.
“Neden sorusunu sormanıza,emek çekmenize,kafa yormanıza,para harcamanıza
hatta yerinizden kalkmanıza bile gerek yoktur... Adaları araştırmak,denizlerin
dibine inmek,dağların tepesine çıkmak,örnek toplayıp bunları incelemek gereğini
duymazsınız. Bırakın tüm bu külfetin altına aptal evrimciler(!) girsin .Yaratılışcılığa
sığınma... Nasıl olsa sizin düşünmeden biat edecek, sömürülebilecek büyük
kitleleriniz yanınızda,arkanızdalar. Bu kitlelerin gözleri açılmaması gerekir,
ikbalinizin devamı için elinizdeki tüm araçları kullanarak, Darwin’i ve evrim
kavramını kötülemeniz yeterli. “ (Prof.Dr. Ali DEMİRSOY/Hacettepe üniversitesi. )
Bugün bilindiği gibi çeşitliliği yaratan etmenler ;
1-Mutasyon
2-Gen akışı
3-Genetik sürüklenme
4-Rastgele olmayan eş seçimi
ve...
5- Doğal seçilimdir...
Tüm bu negatif tepkilerin Darwin’in çalışmalarına değer verilip ona atıfta da bulunulmuştur;
Darwin'in ismi daha hayatta olduğu dönemde, birçok türe ve coğrafi cisme verildi. Beagl
Kanalı'nin bir bölümünü oluşturan su parçasına Robert FitzRoy tarafından Darwin Boğazı adı
verildi, çünkü yıkılan bir buzul parçasının yarattığı dalga sebebiyle teknelerini kaybederek
ıssız bir yerde mahsur kalma tehlikesinden, Darwin ile birlikte hareket eden iki ya da üç
kişinin zamanında müdahalesiyle kurtulmuşlardı. Ayrıca, Darwin'in 25. doğum günü
anısına, And Dağları'nın bu boğazın yakınlarındaki bir tepesine Mount Darwin adı
verildi.Beagle gemisi 1839'da Avustralya kıyılarını araştırırken, Darwin'in arkadaşıJohn Lort
Stokes'un fark ettiği doğal bir liman, geminin kaptanı John Clements
Wickham tarafından Port Darwin olarak adlandırıldı. Burada 1869'da kurulan
Palmerston isimli yerleşimin adı 1911'de Darwin olarak değiştirildi.
Avustralya'nın Kuzey Toprakları bölgesinin başkenti olan bu şehirde Charles Darwin
Üniversitesi ve Charles Darwin Millî Parkı da bulunur. 1964'te kurulanCambridge Darwin
Koleji'ne ise, biraz da Darwin ailesinin okulun kurulduğu arazinin bir kısmına sahip olması
sebebiyle, ailenin adı verildi. Darwin tarafından Galapagos Adaları'nda bulunan kuş türüyle
alakalı bir grup tür,ispinozgillere değil de, daha çok Amerikan kiraz kuşugiller ya
da tangargillere yakın olmalarına rağmen, Darwin'in ispinozları adıyla tanındı. Bunun sebebi
David Lack'in 1947de bu isimle yayınladığı, bu kuş türünün Darwin'in çalışmalarında büyük
öneme sahip olduğu hakkındaki asılsız efsaneleri körükleyen kitaptı.
1992'de Darwin, Michael H. Hart’ın tarihteki en etkileyici 100 kişi listesinde 16.
sırada yer aldı.BBC tarafından desteklenen ve halka açık düzenlenen En Büyük
100 Britanyalı oylamasında ise 4. oldu.Bank of England'ın çıkardığı
10 poundluk banknotların üzerindeki Charles Dickens resmi 2001'de Darwin'in
resmiyle değiştirildi. Bankanın bu kararında, Darwin'in etkileyici ve gür sakalının
(sahte para basımını zorlaştıracağı için) etkili olduğu söylendi. Linnean Society
of London, Darwin'in başarıları anısına 1908'den bu yana Darwin-Wallace
Madalyası adı altında bir ödül vermektedir.
Evrimin mizahi bir kutlaması olarak her yıl, "kendilerini yok ederek gen
havuzumuzu iyileştiren" kişilere Darwin Ödülü verilmektedir. Ayrıca 1909
yılından beri Darwin'in doğum günü olan 12 Şubat günü, Darwin Günü olarak
kutlanmaktadır.
Darwin'in iki yüzüncü doğum yılı ve Türlerin Kökeni'nin yüz ellinci yayınlanış yıl
dönümü sebebiyle 2009'da tüm dünyada çeşitli etkinlikler ve yayınlar
planlandı. New York'taki Amerikan Doğa Tarihi Müzesi’nde 2006'da açılan
ve Kuzey Amerika'nın çeşitli kentlerinde tekrarlanan "Darwin" sergisi, Birleşik
Krallık geneline yayılmış olan Darwin200 etkinlik programı çerçevesinde 14
Kasım 2008 - 19 Nisan 2009 tarihleri arasında Londra Doğa Tarihi Müzesi'nde
açık kaldı.
Cambridge Üniversitesi'nde Temmuz 2009'da bir festival
düzenlenecektir. Darwin'in doğum yerinde ise, yıl boyunca sürecek
etkinliklerden oluşan "Darwin's Shrewsbury 2009 Festival" hazırlandı.
Birleşik Krallık'ta, üzerinde 1809 DARWIN 2009 yazısıyla çevrelenmiş
ve bir maymunla yüz yüze duran Darwin portesi olan, kenarında ise
"ON THE ORIGIN OF SPECIES 1859 (TÜRLERİN KÖKENİ 1859)" yazısı
bulunan İki Pound'luk özel anma parası basıldı.
Koleksiyoner sürümleri belirli bir
ücret karşılığında dağıtılan para,
yıl boyunca bankalardan ve
postanelerden, üzerindeki değer
karşılığında temin edilebildi.
Eylül 2008'de İngiltere Kilisesi, Darwin'in 200. doğum yılının bir fırsat
olduğunu söyleyerek, "Seni yanlış anladığımız, sana karşı gösterdiğimiz ilk
tepkide hatalı oluşumuz ve bu sebeple başkalarının da seni yanlış anlamasına
yol açtığımız için..." sözleriyle Darwin'den özür diledi.
Türkiye'de ise TÜBİTAK'ın aylık yayınladığı Bilim ve Teknik dergisinin 2009
Darwin Yılı sebebiyle hazırladığı Mart 2009 kapağı ve Darwin ile ilgili 15 sayfa,
sansüre uğrayıp içeriği değiştirildi ve Bilim ve Teknik dergisinin Genel Yayın
Yönetmeni Dr. Çiğdem Atakuman görevinden alınmakla tehdit edilerek kapak
fotoğrafı değiştirilmeye zorlandı!
Darwin; 19. yüzyılın ünlü jeolog’u Charles Lyell’den etkilenmiştir. Ancak
Charles Lyell de Darwin’in görüşlerini benimsemiş ve savunmuştur.
Bununla birlikte Charles Darwin’den etkilenip onun görüşlerini savunan
diğer bilim adamları ise;
-Thomas Henry Huxley(biyolog-anatomist)
-George john Romanes(evrimsel biyolog-fizyolog)
-Joseph Hooker(botanist)
-Richard Owen (zoolog)
-Richard Dawkins(etolojist-evrimsel biyolog)
Ne olursa olsun, Darwin ile uzlaşmaya varmak zorundayız. Bunu
yapabilmek için de kendimizi onun yerine koyabilmeli; onun düşüncelerini
ve bunların etkilerini anlamak zorundayız.
Bütün destekleyici kanıtlarına rağmen; diğer bilimsel teoriler gibi evrim
teorisi de ispatlanmış ve doğruluğu kesin olarak gösterilmiş bir teori
değildir.
Yakın gelecekte elde edilecek araştırma bulgularının birikerek bizi evrim
teorisinden vazgeçip yerine başka bir teoriyi benimsemeye sevketmesi
ihtimal dahilindedir.
Bu yüzden, evrim teorisini dogmatik olarak savunmaktansa, şuanda var
olanların en iyi açıklaması olduğu için savunmak,daha iyi bir açıklama
ortalya çıktığında da evrim teorisini terk etmeye hazır olmak gerekir...
Download