KüreselIsınma mı, YoksaSoğuma mı?

advertisement
NATURELIFE13AA_Layout 1 6/1/12 10:45 AM Page 62
ÇEVRE  İklim Değişikliği
Prof. Dr. Murat Türkeş
TEMA Bilim Kurulu Üyesi ve ÇOMÜ Coğrafya Bölümü
(Fiziki Coğrafya Anabilim Dalı – Klimatoloji ve Meteoroloji) Öğretim Üyesi
Küresel Isınma mı, Yoksa Soğuma mı?
D
ünyamızın iklim sistemi, tüm alan
ve zaman ölçeklerinde
gerçekleşmekte olan doğal iklim
değişikliği ile özellikle son 40-50
yıldan bu yana insan kaynaklı iklim değişikliği
ve onun en önemli ve en kolay algılanabilen
ve saptanabilen sonuçlarından birisi olan
küresel ısınmanın tehdidi altındadır. Küresel
ısınma; sanayi devriminden beri, özellikle fosil
yakıtların yakılması, ormansızlaşma, tarımsal
etkinlikler ve sanayi süreçleri gibi çeşitli insan
etkinlikleri ile atmosfere salınan sera
gazlarının atmosferdeki birikimlerindeki hızlı
artışa bağlı olarak, sehirleşmenin de etkisiyle
doğal sera etkisinin kuvvetlenmesi
sonucunda, yeryüzünde ve atmosferin alt
katmanlarında (alt ve orta troposfer)
saptanan sıcaklık artışı olarak tanımlanabilir.
Tanımdan da anlaşılabileceği gibi, küresel
ısınma, temel olarak insan kaynaklı iklim
değişikliğinin, küresel ölçekte en etkili olan,
en kolay algılanan ve ölçülebilen en
doğrudan sonuçlarından birisidir. Küresel
iklim değişikliğinin, buzulların ve kar-buz
örtüsünün erimesi, alansal ve hacimsel olarak
azalması, deniz seviyesinin yükselmesi,
buharlaşmanın artması ve hidrolojik
döngünün hızlanması gibi öteki önemli
sonuçları ise, küresel ısınmayla bağlantılıdır.
Küresel soğumanın kanıtları var
mıdır?
Bugün için elimizde bir küresel soğumadan
söz edebilecek klimatolojik kanıtlar yoktur.
Ancak, bölgesel olarak, yerkürenin bazı
bölgelerinde görece daha fazla ısınma
eğilimleri gözlenirken, bazı bölgelerinde ise
daha az ısınma hatta zayıf soğuma
eğilimlerinin yaşandığı bilinmektedir. Bir kez
daha vurgulamak gerekirse, bu değişim
biçimlerinin ve eğilimlerinin hiçbirisi, bugün
için küresel ölçekte bir iklimsel soğumanın
varlığını göstermez.
Konuyla ilgili birçok çalışma, yüzey
sıcaklıklarının bugünden daha yüksek olduğu
son buzul çağının sonundan beri uzunlukları
farklı çeşitli sıcak ve soğuk dönemlerin
varlığını vurgulamıştır. Würm buzul çağı
sonrasındaki yaklaşık 10,000 yıllık dönem
(Holosen) incelendiğinde, küresel sıcaklık
kaydının, Pleyistosen’deki buzul ve buzularası
çağlara göre daha sıcak ve çok daha kararlı
bir gidiş gösterdiği saptanmıştır. Bu dönemin
baslıca özelliklerinden birisi, günümüzden
yaklaşık 7,000 - 4,000 yıl önce Holosen
maksimumu (buzul sonrası iklim optimumu)
adı verilen sıcak bir dönemin varlığıdır. Bu
dönemde, Antarktika ve Avrupa’daki yaz
sıcaklıkları günümüzden 2-3 °C daha
yüksekti. Tarihsel çağlara yaklaştıkça,
uzunlukları ve etkileri birbirinden farklı çeşitli
tarihsel iklim değişiklikleri gerçekleşmiştir.
Örneğin, MS 1,000-1,300 yılları arasında
62 ■ NATURELIFE www.naturelifemagazine.com
NATURELIFE13AA_Layout 1 6/1/12 10:45 AM Page 63
oluşan Ortaçağ sıcak dönemi ve MS 14501850 döneminde oluşan küçük buzul çağı,
Kuzey Yarımküre’de özellikle Avrupa’da etkili
olmuştur.
Buzul sonrası optimuma göre daha az etkili
ve daha kısa süreli bir ısınmanın olduğu
Ortaçağ sıcak döneminde (optimumunda),
yaz sıcaklıkları, batı ve orta Avrupa’da
olasılıkla günümüzden 1 °C daha sıcaktı.
Küçük buzul çağında ise, özellikle Kuzey
Yarımkürede dağ buzullarında ve Arktik deniz
buzunda belirgin bir ilerleme gerçekleşti. Bu
dönemde, Kuzey Yarımküre’nin (örn. 17
yüzyılın ikinci yarısında Britanya’da) özellikle
kış mevsimlerinin çok sert geçtiği ve insan
yaşamı ile tarım ve hayvancılık etkinliklerinde
önemli olumsuz etkilerin oluştuğu biliniyor.
Bunlar tarih öncesi ve sonrasını içeren doğal
iklim değişiklikleri ve değişkenliğine ilişkin
örneklerdir. Ancak 19. yüzyılın ortalarından
beri, iklimdeki doğal değişebilirliğe ek olarak,
ilk kez insan etkinliklerinin de iklimi etkilediği
yeni bir döneme girildi. Bu yüzden, yukarıda
açıkladığım gibi, günümüzde iklim değişikliği,
sera gazı birikimlerini artıran insan etkinlikleri
dikkate alınarak da tanımlanabiliyor. Temel
olarak, fosil yakıtların yakılması, sanayi
süreçleri, arazi kullanımı değişiklikleri ve
ormansızlaşma gibi çeşitli insan etkinlikleri
sonucunda, önemli sera gazlarının
atmosferdeki birikimleri sanayi devriminden
beri hızla artmakta ve doğal sera etkisi
kuvvetlenmektedir. Kuvvetlenen sera
etkisinin en önemli ve açık etkisi, yerkürenin
enerji dengesinin üzerinde ek bir pozitif
ışınımsal zorlama oluşturarak, yerküreyi daha
fazla ısıtmasıdır.
Gözlenen iklim değişiklikleri ve
değişkenlikleri nelerdir?
Konu gözlenen iklim değişikliği ve
değişkenliği açısından ele alındığında, 20.
yüzyılda, orta enlem ve kutupsal kar örtüsü,
kutupsal kara ve deniz buzları ile orta
enlemlerin dağ buzulları eriyerek alansal ve
hacimsel olarak azalırken, gel-git ve deniz
seviyesi ölçerlerinin gözlem kayıtlarına göre
küresel ortalama deniz seviyesinin yaklaşık
0.17 m (0.12-0.22 m arasında) yükseldiği ve
okyanusların ısı içeriklerinin arttığı görülür.
Deniz seviyesi yükselmesinin belirlenmesinde
karşılaşılan başlıca belirsizlik, düşey
yerkabuğu hareketlerinin (epirojenik
hareketler) gel-git ve deniz seviyesi
ölçümlerinin üzerindeki etkisidir. Yağışlar
kuzey yarımkürenin orta ve yüksek enlem
bölgelerinde her on yılda yaklaşık yüzde 0.5
ile yüzde 1 arasında artarken, Akdeniz
Havzası’nı da içeren subtropikal kuşak
karalarının önemli bir bölümünde her on
yılda yaklaşık yüzde 3 azaldı. Türkiye’de ise
www.naturelifemagazine.com NATURELIFE ■
63
NATURELIFE13AA_Layout 1 6/1/12 10:45 AM Page 64
ÇEVRE  İklim Değişikliği
özellikle kış toplam yağışlarında ve Akdeniz
yağış rejiminin egemen olduğu bölgelerde
belirgin bir azalma eğilimi, başka bir sözle
‘kuraklaşma’ gözlenmektedir.
Dünyanın birçok bölgesi ile Avrupa ve
Akdeniz havzasına komşu ülkelerin çoğunda
olduğu gibi, Türkiye’nin pek çok kentinde de
özellikle ilkbahar ve yaz mevsimi gece en
düşük hava sıcaklıkları, istatistiksel ve
klimatolojik açıdan önemli bir ısınma eğilimi
göstermektedir. Örneğin, yıllık ortalama
günlük minimum hava sıcaklıklarındaki
ısınma eğilimleri ya da oranları, yüz yılda 0.85.6 °C arasında (°C/yüz yıl) değişirken, uzun
süreli ilkbahar minimum sıcaklıkları, 1.2 ile
4.9 °C/yüz yıl aralığında değişir. Yaz
sıcaklıkları, istasyonların büyük
çoğunluğunda artmıştır. Türkiye’nin yaz
mevsimi gece en düşük hava sıcaklıklarındaki
ısınma, ilkbahar ve sonbahar gece
sıcaklıklarının ısınma oranlarından genel
olarak daha büyüktür. İlkbahar ve yaz gece
sıcaklıklarındaki ısınma oranları ise, ilkbahar
ve yaz gündüz en yüksek hava sıcaklıklarında
bulunanlardan genel olarak daha kuvvetlidir.
Türkiye’nin sıcaklık rejimindeki daha ılıman
ve/ya da daha sıcak iklim koşullarına yönelik
değişiklikler, ilkbahar ve yaz mevsimlerindeki
istatistiksel olarak anlamlı gece ısınması ile
çok yakından ilişkilidir.
Çok kurak ile yarınemli arasındaki iklim
kuşakları, iklimdeki kuvvetli değişimlerin
etkilerine karşı açıktır. Bölgesel yağıştaki kısa
süreli değişimler ve uzun dönemli
dalgalanmalar, kurak ve yarıkurak arazilerin
bilinen bir özelliğidir. Örneğin, Afrika’nın
Sahra Bölgesi’ndeki yağış tutarı, 1960’lı
yıllardan başlayarak önemli ölçüde azalmıştır.
Benzer kurak dönemler son jeolojik devirde
(Kuvaterner) ve tarihsel geçmişte de
oluşmasına karşın, Sahra’daki bu son kurak
dönemin anakarasal ölçekteki bir kuraklığa
daha fazla eğilimli olduğu kaydedilmiştir.
Yağışlardaki uzun süreli azalma eğilimleri ve
belirgin kurak koşullar, özellikle 1970’lerin
başından başlayarak, subtropikal kuşağın ve
Türkiye’yi de içerecek bir biçimde Akdeniz
Havzası’nın önemli bir bölümünde de etkili
olmuştur.
64 ■ NATURELIFE www.naturelifemagazine.com
Mevsimler değişiyor mu?
İklim değişiklikleri, geniş ölçekli, yavaş gelişen
ve etkileri açısından yaygın ve önemli
değişimlere karşılık geldiğine göre, iklim
değişikliklerinin bir bölümünü mevsimlerdeki
değişiklikler ve değişimler oluşturmaktadır.
Mevsimler, iklim değişikliklerine ve
değişkenliklerine bağlı olarak, zaman içinde
daha sıcak ya da daha soğuk ve daha kurak
ya da daha yağışlı ya da birlikte daha sıcak ve
nemli ya da daha soğuk ve kuru vb. olabilir.
Bu arada, iklimin kendi değişkenliğinde
ortaya çıkan değişiklikler de mevsimlerin
çeşitli yönlerden değişmesine neden olabilir.
Konuya ilişkin olarak vurgulanması gereken
bir başka gerçek de, değişenin mevsimlerin
süresinin değil, küresel iklim değişikliği
sonucunda niteliğinin değişmekte oluşudur.
Bunu şöyle açabiliriz; örneğin, Türkiye’de
özellikle gece en düşük (minimum)
sıcaklıklardaki kuvvetli ısınma yüzünden,
gündüz en yüksek (maksimum) sıcaklık ile
gece en düşük sıcaklık arasında fark birçok
bölgede azalmaktadır. Başka bir deyişle, daha
sıcak-ılıman bir sıcaklık rejimine doğru
gidiyoruz. Bu gidiş bize, kışların önümüzdeki
yıllarda daha ılık, yazların ise daha sıcak ve
kurak geçeceğini gösteriyor. Gece en düşük
sıcaklığın artmasına bağlı olarak, donlu gün
sayısında da azalma var. Yazın gece en düşük
sıcaklık arttığı için yazlar daha sıcak geçiyor.
Bu durumda, özellikle büyük kentlerde yoğun
toplu konut alanlarında ve apartmanlarda
yaşayan insanların yaşam niteliği yani iklimsel
rahatlığı (konforu) azalıyor. Başka bir deyişle,
hızlı ve plansız ve yeşil alanlardan yoksun
kentleşmenin oluşturduğu kentsel ısı
adalarının da katkısıyla, küresel ısınmanın
uzun süreli ve geniş alanlı etkisiyle, artık
ilkbahar ve yaz dönemlerinde gecelerimiz
daha sıcak ve rahatsız geçiyor.
Birçok etkisine ve olumsuz sonuçlarına ek
olarak, ister küresel isterse bölgesel ölçekte
olsun, iklim değişikliği ekstrem (aşırı) hava ve
iklim olaylarının sıklığında, şiddetinde, alansal
dağılışında, uzunluğunda ve zamanlamasında
değişiklikler oluşmasına neden olmaktadır.
Örneğin, klimatolojik ve meteorolojik
gözlemlerden elde edilen kanıtlara göre,
1950’lerden beri bazı ekstremlerde özellikle
günlük ekstremlerde ve sıcak hava
dalgalarının sıklığı ve uzunluğunda önemli
değişiklikler ortaya çıktığını göstermektedir.
Bu tür değişiklikler, Türkiye’de de özellikle
1990’lı yıllarla birlikte donlu günlerin
azalması, sıcak günlerin ve gecelerin
sayısının, gece en düşük ve gündüz en yüksek
hava sıcaklıklarının artması, başka bir deyişle
genel olarak sıcak hava dalgalarının sıklığının
ve şiddetinin kuvvetlenmesi şeklinde
kendisini hissettirmektedir.
NATURELIFE13AA_Layout 1 6/1/12 10:45 AM Page 65
yarımadasında 3.5 °C olarak görmekteyiz.
Genel olarak 2071-2100 gelecek dönemi
ortalama sıcaklık artışlarını ele aldığımızda,
hem iki farklı modelin çıktısında, hem de iki
farklı sera gazı salım senaryo (A2 ve B1)
çıktılarında gördüğümüz dikkat çekici nokta,
içlerinde Türkiye’nin de bulunduğu kuzeybatı
Afrika, İber Yarımadası gibi bölgelerin en
şiddetli artışların görüldüğü bölgeler arasında
olduğudur. Her iki modelin, iki farklı senaryo
(A2 ve B1) günlük toplam yağış tutarı
çıktılarında 2071-2100 gelecek dönemi için
benzer sonuçlar görülür. Özellikle, her iki
modelin A2 senaryosu toplam yağış
çıktılarında ilk başta göze çarpan, Güney
Avrupa’nın yağış azalmasından en çok
etkilenecek bölge olmasıdır. İki modelin
Öte yandan, aşırı sıcaklardan korunmak
içinse, havalandırma ve iklimlendirme (yazın
soğutma) için elektrik enerjisini daha fazla
kullanacağız ve atmosfere daha fazla sera
gazı göndermiş olacağız. Başka bir deyişle,
kendi yarattığımız kent ikliminin ve küresel
ısınmanın insan sağlığı ve konforu üzerindeki
olumsuz etkisini giderebilmek için, iklimin
değişmesine ve havanın ısınmasına bir kez
daha katkıda bulunmuş olacağız. Başka bir
deyişle, bir kısırdöngü içine gireceğiz, aslında
girdik bile…
Öngörülen iklim değişikliklerinin
boyutları nelerdir?
En gelişmiş iklim modelleri, küresel ortalama
yüzey sıcaklıklarında 1990-2100 dönemi
için, yaklaşık 3 °C’lik en iyi kestirmeyle birlikte
2-4.5 °C arasında bir artış olacağını
öngörüyor. Boğaziçi Üniversitesi Fizik
Bölümü ve Çanakkale Onsekiz Mart
Üniversitesi Coğrafya Bölümü’nce ortaklaşa
gerçekleştirilen yeni iklim model kestirimi
çalışmalarının sonuçlarına göre, örneğin
CCCMA-CGCM3.1 ve CNRM-CM3.1 küresel
modellerinin A2 salım senaryosu çıktılarına
baktığımızda, her iki modelin de 2071-2100
döneminde bugüne göre, yaz mevsiminde
kuzeybatı Afrika, İber Yarımadası ve
Türkiye’de benzer sıcaklık artışları
öngördüğünü görmekteyiz. Bu bölgelerde
özellikle İber Yarımadasında her iki model
sonuçlarında da 7 °C ye kadar varan aşırı
sıcaklık artışlarını görüyoruz. Güney
Avrupa’da CCCMA-CGCM3.1 küresel modeli
A2 salım senaryosu çıktıları 4.5-5 °C arasında
sıcaklık artışı verirken, bu artış CNRM-CM3.1
küresel modeli aynı senaryo çıktılarında 6-6.5
°C olarak görülür. İki modelin A2 senaryosu
çıktılarını kış, ilkbahar ve sonbahar
mevsimleri için karşılaştırdığımızda, benzer
sonuçları görürüz. Bu sonuçlara göre de, yine
kuzeybatı Afrika’da en fazla olmakla birlikte
tüm bölgede 3 ile 5 °C arasında değişen
ortalama sıcaklık artışları beklenir. Küresel
modellerin B1 salım senaryosu çıktılarını
incelediğimizde, yine en fazla artışı yaz
mevsiminde kuzeybatı Afrika ve İber
çıktıları da bu bilgiyi doğrulamaktadır. En
iyimser senaryo (B1) çıktıları da, görece daha
az şiddetli olmak üzere benzer sonuçları
üretir.
Bu sonuçlardan, bütün Akdeniz havzası ve
çevresi ülkelerin gelecekte iklim değişikliğinin
sonuçlarından en çok ve olumsuz düzeyde
etkilenecek bölgeler arasında yer alacağı
anlaşılır. Sıcaklık artışının yanı sıra, bölgenin
gitgide daha da kuraklaşacağı, daha sıcak ve
daha kurak koşulların yaşanacağı
öngörülmüştür. Dolayısıyla, Akdeniz havzası
ve Türkiye’yi içine alan bu geniş bölge,
gelecek insan kaynaklı iklim değişikliğine ve
olası sonuçlarına karşı çok savunmasız ve
açıktır. D
www.naturelifemagazine.com NATURELIFE ■
65
Download