Dijital Fotoğrafçılığın Temelleri Bölüm 3

advertisement
Dijital Fotoğrafçılığın Temelleri Bölüm 3: Işık ve Renk
Işık, esasında doğrusal dalgalar halinde yayılan elektromanyetik dalgalara verilen addır.
380nm ile 780nm dalga boyları arası gözle görülebilir. Bu nedenle spektrumun bu bölümüne
görünen ışık (visible light) adı verilir. Ancak bilimsel terminolojide gözle görünmeyen dalga
boylarına da ışık denilebilir. Işığın özellikleri, radyo dalgalarından gamma ışınlarına kadar
uzanan elektromanyetikdalganın boyuna göre değişir. Başka bir ifadeyle; ışık, maddenin
fiziksel ve kimyasal yapısında atomik düzeyde meydana gelen bir enerji yayınımıdır.
Elektromanyetik spektrum üzerinde “görünen ışık” dalgaboyu aralığı
Kaynağından çıktıktan sonra hem madde hem dalga özellikleri göstererek tüm yönlerde
ilerler. Dalga özelliği taşıdığı için tüm dalgalar gibi 1) dalgaboyu ve 2) frekans (salınım sıklığı)
özelliklerine sahiptir. Dalgaboyu, bir dalga görüntüsünün tekrarlanan birimleri arasındaki
mesafe, başka bir deyişle, komşu iki dalganın tepe noktaları arasındaki uzaklıktır. Dalgaboyu
genelde Yunanca lamda (λ) ile gösterilir. Dalgaboyu frekans ile ters orantılıdır. Dolayısıyla
dalgaboyu uzadıkça frekans azalır. Işığın yayılma hızı, dalgaboyu ve frekans değerleri
çarpılarak bulunur. Aşağıdaki tabloda görünen ışığın veya renklerin dalgaboyu ve frekans
değer aralıkları görülmektedir. Günışığının frekansı yaklaşık 600 milyardır. Yani kaba bir
ifadeyle
günışığı
Işık
saniyede
600
dalgaboyu
milyar
ve
kez
yanıp
frekans
söner.
aralıkları
Işığın boşlukta yayılma hızı saniyede 300.000 kilometreye yakındır. Işık farklı yoğunlukta
ortamlarda farklı hızlarla ilerler. Bir nesnenin görülebilmesi için ya kendisinin bir ışık kaynağı
olması
ya
da
yüzeyine
çarpan
ışığı
yansıtması
gerekir.
Işığın ve tüm diğer elektromanyetik dalgaların temel olarak üç özelliği vardır: 1) Frekans; 2)
Şiddet;
3)
Polarite.
Frekans, dalgaboyu ile ters orantılıdır ve insan gözü tarafından renk olarak algılanır.
Şiddet, genlik olarak da geçer ve insan gözü tarafından parlaklık olarak algılanır.
Polarite,
titreşim
açısıdır
ki
normalde
insan
gözü
tarafından
algılanmaz.
Işık, pratikte ikiye ayrılır: 1) doğal ışık (günışığı, ayışığı vb.) ve 2) yapay ışık (lamba vb.)
Işık üç ana grupta incelenebilir: 1) direkt ışık, 2) yansıyan ışık ve 3) filtrelenmiş ışık.
Fotoğrafta ışığın dört temel özelliğinden söz edilebilir: 1) parlaklık, 2) yön, 3) renk ve 4)
kontrast.
Işığın
fotoğrafta
dört
temel
fonksiyonu
vardır:
1) konuyu aydınlatır, 2) hacim ve alan derinliğini belirler, 3) psikolojik etkiye neden olan
atmosferi etkiler ve 4) aydınlık ve karanlık bölgeler yardımıyla desenler oluşturur.
Renk
(Işık
Frekansı)
Renk, ışığa ait farklı dalgaboylarının göz retinasına ulaşmasıyla ortaya çıkan bir algılamadır.
Bu algılama, ışığın yüzeylere çarpması ve kısmen soğurulup kısmen yansıması yüzünden
çeşitlilik gösterir. Ortaya çıkan çeşitlilik, renkler ve renk tonları olarak adlandırılır. Tüm dalga
boyları aynı anda retinaya ulaşırsa beyaz, hiç ışık ulaşmazsa siyah algılanır. Kısaca renk ışıktır
denebilir. Çünkü ışığın olmadığı yerde en renkli nesneler bile siyaha dönüşürler veya hiç
görünmezler. “Renk aslında var ama ışık olmadığı için görülemiyor” şeklinde bir ifade kabul
edilemez. Örneğin; beyaz bir bina günışığında beyazdır. Gece kırmızı spotla aydınlatıldığında
kırmızı, mavi spotla aydınlatıldığında mavi görünür. Nesnenin rengi o nesneyi görmemizi
sağlayan
ışıkla
birlikte
değişir.
Doğada algıladığımız tüm renkler ışığın çevremizdeki yüzeylerden yansıması sonucu ortaya
çıkar. Örneğin; portakalın turuncu görünmesinin nedeni yüzeyine çarpan beyaz ışıktaki
turuncu dalga boyu hariç tüm dalgaların absorbe edilmesidir. Portakalın yüzeyi turuncu
dalgaboyunu soğuramaz, yansıtmak zorunda kalır. Dolayısıyla; retinamıza ulaşan bu
dalgaboyu,
portakalı
renkte
turuncu
algılamamıza
neden
olur.
Renk, ışığın psikofiziksel bir etkisidir. Etkileri algılama duygusuna göre 3 bölümde incelenir:
1.
2.
Gelen
Işığı
3.
geçiren
Renkleri
ışığın
veya
yansıtan
algılayan
maddenin
spektrum
veya
organlarımız
yapısı
malzemenin
(göz
molekül
yapısı
ve
beyin)
Renkler 3 temel niteliğe veya karakteristiğe sahiptir: 1) renközü veya krominans; 2)
doygunluk
veya
satürasyon;
3)
Işık
değeri
veya
lüminans.
Renközü (hue): Krominans veya kısaca kroma da denir. Bir renk veya renk tonunun tam
adıdır. Renközü rengin baskın dalga uzunluğunu belirler. Kırmızı, sarı, yeşil, mavi, mor vb.
birer renközüdür. Bir renközü 0°-360° arası açısal bir değerdir. Bazı uygulamalarda 0-100
arası bir değerle de gösterilebilir. Doygunluk (saturation): Satürasyon adı da verilir.
Doygunluk aslında renközünün şiddetini belirtir ki bu da rengin ne kadar canlı olacağını
belirler. Yüksek doygunluk canlı renkler oluştururken, düşük doygunluk rengin gri tonlarına
yaklaşmasına neden olur. Doğrusal bir değerdir; 0-100 arası bir değer ile gösterilir.
Doygunluk (saturation): Satürasyon adı da verilir. Doygunluk aslında renközünün şiddetini
belirtir ki bu da rengin ne kadar canlı olacağını belirler. Yüksek doygunluk canlı renkler
oluştururken, düşük doygunluk rengin gri tonlarına yaklaşmasına neden olur. Doğrusal bir
değerdir; 0-100 arası bir değer ile gösterilir.
Işık değeri (value, luminosity): Luminans ya da kısaca luma dendiği de olur. Rengin içerdiği
aydınlık alanların yani beyazın oranını belirler. Doğrusal bir değerdir; 0-100 arası bir değerle
gösterilir. İnsan kulağı müzikteki bir akoru dinlediğinde notaları rahatlıkla seçebilir. Ancak
gördüğü akor halindeki beyaz ışın içinden farklı frekansları, yani renkleri seçemez. Oysa
renkli filmler belirli bir ışıkta doğru renkleri vermek üzere tasarlanırlar. Renkli film ışık
tayfındaki farklılıklara insan gözünden daha duyarlı olduğundan fotoğrafta doğru renkleri elde
etmek doğru filmi, doğru ışık şiddetinde kullanmak gerekir. Bu nedenle ışığın belirli bir
sınıflandırmaya ve birimlendirilmeye ihtiyacı vardır. İşte bu amaçla hazırlanan cetvele Kelvin
Skalası
Kelvin
adı
verilir.
Skalası
Adını İngiliz fizikçi W. T. Kelvin’den alır. Işığı renk ısısı türünden ölçer. Kelvin Skalasının
başlangıç noktası mutlak sıfır yani -273 derecedir. Bir demir parçasını ısıttığımızda ısının
miktarına bağlı olarak ışık yaymaya başlar. Buradan hareketle 1000 dereceye kadar ısıtılan
demir parçasının yaydığı kırmızımsı ışık için 1273 RK derecesi tanımlaması yapılır. Herhangi
bir ışığın renk ısısı, siyah gövde radyatörü adı verilen ve bir tarafında bir delik bulunan içi boş
metal bir kürenin tanımlanacak ışık ile aynı renge gelene kadar ısıtılıp santigrat cinsinden
ölçülen
derecesine
273
eklenmesiyle
bulunur.
Bulunan
bu
rakam
incelenen
ışığın K derecesidir. Sanat çevrelerinde kırmızı ve komşusu olan renkler sıcak, mavi ve
komşusu olan renkler soğuk diye tanımlanırken fizikçiler Kelvin Skalasında görüleceği üzere
kırmızı grubunu soğuk, mavi grubunu sıcak olarak tanımlarlar. Kelvinmetre konunun genelini
aydınlatan ışıkta bir uygunsuzluk varsa düzeltilmesinde yardımcı olur. Konu içinde oluşmuş
yerel renk sapmalarını düzeltmekte yararlı olmaz.
Işık kaynakları ve K cinsinden renk ısıları
Mavi kuzey göğü örneğindeki gibi Kelvin değerleri yalnızca akkor ışık kaynakları için gerçektir;
diğer kaynakların renkleri benzeştirme yoluyla bulunan değerlerdir. Şöyle ki renk ısısı ışığın
spektrum
yapısı
hakkında
bilgi vermez. Aynı renk ısısına sahip fakat birbirinden farklı beyaz ışıklar vardır ve bu tür
ışıklar renk ısıları aynı olduğu halde spektrumları farklı olduğundan renkli film üzerinde farklı
sonuçlar verirler. Kelvinmetre bu farkı gösteremez; yani beyaz ışığı analiz edemez.
Parlaklık
(Işık
Şiddeti)
Parlaklık, ışığın yoğunluğunun veya şiddetinin ölçüsüdür ve pozometre kullanılarak ölçülür.
Yüksek yoğunluklu aydınlatma nesneleri daha yüksek kontrastlı ve nesnelerin bulundukları
alanı daha derin gösterir. Işık şiddeti azaldıkça bu etki zayıflar. Fotoğrafçı ışığın şiddetini
değiştirmek suretiyle görüntünün kontrastını, alanın derinliğini ve fotoğrafın duyguları
doğrudan etkileyen atmosferini değiştirebilir. Dış mekanlarda yapılan çekimlerde ışık şiddeti
çok yüksek olduğunda nötr yoğunluk (ND) filtresi ası verilen gri bir filtre kullanılarak parlaklık
kontrol altında tutulur. Nötr yoğunluk filtresi renkleri etkilemeden yalnızca ışık şiddetini
azaltır.
İç mekan çekimlerinde ışık şiddeti fotoğrafı çekilecek nesnenin ışık kaynağının uzaklığına
bağlıdır ve pratik olarak aşağıdaki formülle ifade edilir. Formülün anlamı şudur: Işık şiddeti,
nesnenin
ışık
kaynağına
olan
uzaklığının
karesiyle ters orantılıdır. Yani ışık kaynağının nesneye uzaklığı tam 2 kat artarsa konu
düzlemindeki aydınlanmanın miktarı 1/4 oranında azalır. Işık kaynağının nesneye uzaklığı 3
kat
artarsa
konu
düzlemindeki
aydınlanmanın
miktarı 1/9 oranında azalır.
Işık Şiddeti = 1 / ( Uzaklık ) ^ 2
Bu formül ve karşılamakta olduğu kural yalnızca noktasal ışık kaynaklar için geçerlidir. Ayna
ve metal yüzeyler gibi yansıtıcı unsurların bulunduğu bir iç mekanda bu kural geçerliliğini
yitirmektedir. Ayrıca; floresan gibi çizgisel ışık kaynaklarında ışık şiddeti uzaklık ile doğru
orantılı kabul edilir. Duvarlardan ve tavandan yasıyan ışık bu kuralların hiçbirine bağlı
değildir.
Işığın
Yönü
Düşen ışığın yönü, gölgelerin yerlerini ve de yoğunluklarını belirler. Işık kaynağı fotoğraf
makinesinin
arkasındaysa,
yani ışık doğrudan nesnenin ön yüzeyine vuruyorsa ve nesnenin gölgesi kendi arkasına
düşüyorsa buna cephe ışığı (front lighting) adı verilir. Kontrast diğer aydınlatma yöntemlerine
kıyasla daha düşüktür. En düz ve yassı etkiyi verdiği, alan derinliğini pek fazla hissettirmediği
için yalnızca renkli fotoğraflarda tercih edilir.
Cepheden gelen ışık ve nesnenin arkaya düşen gölgesi
Cephe ışığını yüzde yüz elde etmek olanaksızdır. Çünkü bir nesnenin fotoğrafını çekerken
fotoğrafçının güneşi tamamen arkasına alması mümkün değildir. Normal flaşlar da gerçek
cephe ışığı vermezler. Her durumda; optik eksende biraz kayma olduğundan nesnenin sağında
veya solunda gölge çizgileri oluşacaktır. Ring flaşlar objektifi kuşattığı için daha başarılı sonuç
verirler. Işık kaynağı nesnenin sol veya sağ yanındaysa, yani ışık nesnenin yan yüzeyine
vuruyorsa
ve nesnenin gölgesi diğer yana düşüyorsa buna yanal ışık (side lighting) adı verilir. Kontrastı
ve derinliği artırmak için sıkça kullanılan bir aydınlatma yöntemidir. Aydınlatma yöntemleri
içinde en başarılı sonuçları yanal ışık verir
Yandan gelen ışık ve nesnenin diğer yana düşen gölgesi
Işık kaynağı nesnenin arkasındaysa, ışık nesnenin arka yüzüne vuruyorsa ve nesnenin gölgesi
hiç yoksa veya gölgesi yere düşüyorsa buna ters ışık (back lighting) adı verilir.Kontrastı çok
yüksek olduğundan renkli fotoğraflar için uygun bir yöntem sayılmaz. Alan derinliği yüksek
olduğu için daha inandırıcı mekanlar fotoğraflamada kullanılır.
Nesnenin arkasından gelen ışık ve nesnenin kendi önüne düşen gölgesi
Tüm
aydınlatma
yöntemleri
içinde
en
dramatiketkiye
sahip
olanıdır.
Profesyonel
fotoğrafçılarrenkli fotoğraflarda ters ışık kullanmanınzor olduğunu, ancak başarılı bir biçimde
kullanıldığında
ödüllendirici
sonuçlaralındığını
ifade
ederler.
Işık kaynağı nesnenin az çok üzerindeyse, ışık doğrudan nesnenin tepesine vuruyorsa ve
nesnenin gölgesi kendi dibine düşüyorsa buna tepe ışığı (top lighting) adı verilir. Tepe ışığı, dış
mekan çekimlerinde öğle vakti elde edilebilir. Deneyimli fotoğrafçılar güneş nispeten
alçaktayken çekim yapmayı tercih ederler. Tüm aydınlatma yöntemleri içinde en fotojenik
etkiye sahip olanıdır.
Tepeden gelen ışık ve nesnenin kendi dibine düşen gölgesi
Işık kaynağı nesnenin az çok altındaysa, ışık nesnenin alt kısımlarına vuruyorsa ve nesne
gövdesi üzerinde gölgeler oluşuyorsa buna alttan ışık (bottom lighting) adı verilir.Alttan ışık
doğada gözlemlenmeyen aydınlatma türü olduğundan fazlasıyla yapay ve zorlama bir görünüm
sergiler. Daha çok abartılı teatral etkiler ve fantastik görüntüler oluşturmak amacıyla
kullanılır. Başarılı bir biçimde kullanmak oldukça zordur.
Alltan gelen ışık ve nesnenin üzerinde oluşan gölgeler
Kontrast
(Karşıtlık)
Kontrast, renk karşıtlığı anlamına gelir. Kontrastbüyük ölçüde nesneyle ışık kaynağı
arasındakiuzaklığa ve ışık kaynağının büyüklüğüne bağlıdır.Işık kaynağı nesneden uzaktaysa ve
yeterince güçlüyse ışınlar paralel hareket eder ve üzerine düştükleri nesnenin yerde veya
başka
nesneler
üzerinde
sert
bir
gölgesini
oluştururlar.
Işık kaynağı nesneye yakınsa veya yeterince güçlü değilse ışınlar farklı açılarla hareket eder
ve üzerine düştükleri nesnenin yerde veya başka nesneler üzerinde yumuşak bir gölgesini
oluştururlar.
Güneş
ışık
kaynağı
sayılır.
Dolayısıyla;
güneşten
gelen ışınların birbirine paralel olması nedeniyle dünya üzerinde oldukça kontrast görüntüler
oluşur. Ancak bulutlu havalarda güneş yalnızca bulutları aydınlatır. Büyük ve geniş bir ışık
kaynağı haline gelen bulutlar yeryüzündeki nesneleri her yönden aydınlattığından ve
yeryüzüne mesafesi az olduğundan daha yumuşak görüntüler oluşmasını sağlarlar.
Üstteki fotoğrafta kontrast zayıf; alttaki fotoğrafta kontrast güçlü
Renk
Kompozisyonu
Doğada gördüğümüz renkler saf değildir. Her renk, ışık tayfındaki tek dalgaboyundan oluşmaz.
Renkler kırmızı, sarı, yeşil, mavi gibi birbirinden farklı renklerin karışımından oluşurlar.Bu 2
olgu
için
farklı
terimler
kullanılır:
1)
renk
ve
Renk beyinde oluşan ve renklendiricinin sebep olduğu özel uyarıcıdır.
2)
renklendirici.
Renklendirici
beyindeki
renk
duygusu
oluşturan
fiziksel unsurdur. Işıkla renklendirici arasındaki ilişkiyi inceleyebilmek için renkli nesnelere
farklı
ışıklar
altında
bakmak
gerekir.
Örneğin; mavi bir nesneye kırmızı filtreylebakıldığında nesne siyah görünür. Çünkü filtrenin
kırmızı boyası beyaz ışığın mavisini soğurur. Siyah beyaz fotoğraflarda, kırmızı filtrenin mavi
göğü karartarak beyaz bulutları öne çıkarmasının nedeni budur. Kırmızı filtre göğün içinden
maviyi soğurarak göğün pozunu beyaz bulutların pozundan daha fazla düşürür. Böylece
negatifte mavi göğün yeri boşalır. Herhangi bir renklendiricinin ışık üzerindeki etkisi ışığın
içindeki
belirli
dalga
boylarını
soğurmak
şeklinde
görülür.
Kendi
rengini
mevcut
dalgaboylarının rengine eklemez.Yani renk, yüzeye düşen ışığın renklendirici tarafından
değiştirildikten sonra yansıtılan ve retinaya ulaşan halidir. Örneğin; günışığında yeşil
yaprakların yeşil görünmelerininnedeni klorofilin beyaz ışık içinde bulunan mavi ve kırmızıyı
kuvvetle soğurarak yeşili geri yansıtmasıdır. Bunun gibi kırmızı bir otomobilin boyasındaki
renklendirici, beyaz ışığın içindeki mavi ve yeşil dalgaboylarını soğururarak kırmızıyı yansıtır.
Malzemenin yüzeyindeki atomlar veya pigmentler ışığın içindeki bazı dalga boylarını ya
soğururlar ya yansıtırlar. Yansıyan dalgaboyları renk olarak algılanır. İşte bu durum bir
nesnenin neden yalnızca o nesneyi aydınlatan ışığın içindeki dalgaboylarından birinin veya
birkaçının rengine sahip olabildiğini açıklar.Tersi de doğrudur. Bir nesne kendisini aydınlatan
ışığın içinde bulunmayan bir renge sahip olamaz. Bu yüzden gün ışığında kırmızı görünen bir
nesne
saf
yeşil
ışıkta
siyah
görünür.Çünkü
içinde
kırmızı
dalgaboyları
yoktur.
Ayrıca; günışığında kırmızı dalgaboyları çoğunluktadır. Sonuçta; renk nesneye değil, nesnenin
yüzeyinden yansıyan dalgaboylarına bağlıdır.
Lokal
Parlaklık
Durumu
Örneğin; bir ormanda yürürken etrafa göz gezdiren kişinin gözü baktığı her noktadaki ışık
şiddetine uyum göstermek için kendini ayarlar. Yerde günışığının süzülüp aydınlattığı bir şeye
bakarken gözü oradaki ışık şiddetine göre kendini ayarlar. İris kapanır ve retina duyarlılığı
azaltılır. Göz parlak bir nesneden bir ağaç kovuğuna çevrildiğinde iris açılır ve retina
duyarlılığı artırılarak kontrast olduğundan düşükmüş gibi algılanır.Varolan kontrast bir
pozometreyle ölçülebilse kullanılan fotoğraf filminin kaydetme aralığının çok dışında olduğu
görülürdü.
Parlaklık
Uyumu
İris parlak ışıkta kısılır, loş ışıkta açılır. Retina da ışığa karşı duyarlılığını duruma göre
değiştirir.Retinanın ışık duyarlılığı loş ışıkta artar,parlak ışıkta azalır. Sonuçta; belirli limitler
içinde
loş
ışıkta
da
parlak
ışıkta
da
belirli
bir
görüş
kalitesi
yakalanır.
Karanlık odadan aydınlık bir ortama geçtiğinizde karşılaştığınız durum ve yeni parlaklığa
adapte olma süresi herkesin bildiği birşeydir.Aydınlık bir ortamdan loş bir ortama geçtiğinizde
önce hiçbir şey göremezsiniz. Göz loşluğa alıştıkça karanlık köşeler aydınlanmaya başlar ve bir
süre
sonra
dışarıdakine
yakın
bir
berraklıkta
görmeye
başlarsınız.
Özensiz hazırlanmış bir karanlık odaya girdiğinizde ilk önce farkına varamadığınız sayısız delik
birkaç dakika sonra rahatlıkla görünür olurlar.Parlaklığa uyum, uyum olayının farkına
varmanızı
sağlayacak
kadar
büyük
boyutlarda
gerçekleşir.
Ancak
çoğu
zaman
parlaklıklardakideğişiklikler yavaş yavaş meydana gelir ve göz bu duruma adapte olurken
kişinin kendisi bilinçli olarak bunun fark etmez. Farkına varılması gerekecek kadar büyük ışık
değişmeleri
bile
gerekli
şekilde
algılanamaz.
Fotoğrafçı çekimin pozunu tahmin yoluyla belirlemeye kalkarsa, yeterince deneyimli olmadığı
sürece ciddi hatalar yapacaktır. Bu nedenle fotoğrafçı pozometre kullanmak zorundadır.
Doğru renk yorumunun ancak yarım stopluk bir tolerans içinde elde edilebildiği renkli dia
çekiminde pozometre kullanımıdaha fazla önem kazanır.,
Anında
Parlaklık
Kontrastı
Açık renkte bir nesne koyu renkteki fon önünde gerçekte olduğundan daha açık renkte
görünür.
Bir
fotoğraftaki
koyu
bölgeler
beyazla yanyana geldiğinde daha koyu algılanır. Renkli fotoğraf etrafındaki beyaz bordürün
yakınındaki renklerin doygunluğu azalmış gibi görünür. Tüm bu olaylar anında kontrastlık
terimiyle açıklanır. Parlak bir nesneye veya alana baktığınızda bu noktanın retinada düştüğü
yer duyarlılığı azaltır. Söz konusu duyarlılık azalması, parlak nesneye çok benzeyen ve
sınırları çok net çizilmiş bir alanda oluşmaz. Bu duyarlılık azalması sonucunda nesne üzerinde
açık tona bitişik olan koyu tonlar olduklarından daha koyu algılanırlar.Eğer bölge koyu bir
gölgeyse bunun yanındaki açık bölge olduğundan daha parlak görünür.Örneğin; orta tonda
camgöbeği bir kağıt kendi başına bakıldığında değişmez bir renge sahipmiş gibi görünür. Oysa
kağıttan alınacak küçük bir kare parça, sarı bir fon önüne konduğunda daha karanlık, koyu
yeşil bir fon önüne konduğunda daha açık görünür.
Parlaklık
Sabitesi
Farkında olmadan nesnelerin gerçek parlaklıklarıyla ilgili kendinizi aldatırsınız. Örneğin;
beyaz bir nesneyi her koşulda beyazmış gibi algılarsınız. Nesne gölgede dursa ve de tonu orta
gri olsa bile bu böyledir. Örnekteki gibi; bilinen birçok nesne ve özellikle insan yüzleri o anda
nesneyi aydınlatan ışığın şiddetine bakılmaksızın belirli bir parlaklığa sahipmiş gibi algılanır.
Parlaklık sabitesi, yani tanıdık nesne ve renkleri o anda algılandıkları gibi değil de
hatırlandıkları parlaklık seviyesi ile görmek eğilimi, homojen olmayan aydınlatmanın
doğurduğu yüksek kontrastlı renkli fotoğrafların temel nedenlerinden biridir. Özellikle iç
mekan çekimlerinde; mekanın renklerine ve parlaklık oranlarına önceden aşina olmak,
oradaki çekimi anında parlaklık değişimlerinin gerektirdiği şekilde algılayamamanıza neden
olur. Böyle durumlarda mutlaka pozometreyleaydınlatma oranını kontrol etmek gerekir.Dijital
Fotoğrafçılık yazı dizimizin bu sayısında çok fazla salt bilgiye yer verdik. Ancak bu bilgilerin
daha sonraki bölümlerde üzerinde duracağımız birçok konu için temel teşkil edeceğini
göreceksiniz. Dizimizin bir sonraki makalesinde sizlere; çekim teknikleri hakkında bilgi
verecek;
pozlamadan
ölçüme,
eşdeğerlik
yasasından
eşdeğerlik
sapmasına,
pozlama sorunlarından alan derinliğine birçok konu hakkında bilgi sahibi olmanızı
sağlayacağız. Bir sonraki sayıda tekrar görüşmek dileğiyle hoşçakalın!
Download