akkâ`nın idarî ve sosyo-ekonomik yapısı (1864-1918)

advertisement
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
TÜRK TARİHİ ANABİLİM DALI
YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
AKKÂ’NIN İDARÎ VE SOSYO-EKONOMİK YAPISI (1864-1918)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ALİ İHSAN AYDIN
İSTANBUL 2013
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
TÜRKİYAT ARAŞTIRMALARI ENSTİTÜSÜ
TÜRK TARİHİ ANABİLİM DALI
YAKINÇAĞ TARİHİ BİLİM DALI
AKKÂ’NIN İDARÎ VE SOSYO-EKONOMİK YAPISI (1864-1918)
YÜKSEK LİSANS TEZİ
ALİ İHSAN AYDIN
TEZ DANIŞMANI: PROF. DR. ZEKERİYA KURŞUN
İSTANBUL 2013
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ................................................................................................................................................... III
ÖZET ....................................................................................................................................................... V
ABSTRACT ........................................................................................................................................... VI
GİRİŞ ...................................................................................................................................................... 1
1.
COĞRAFYA ............................................................................................................................... 1
2.
OSMANLI ÖNCESİ AKKÂ ....................................................................................................... 3
3.
OSMANLI İDARESİNDE AKKÂ: 1864’E KADAR ................................................................ 5
BİRİNCİ BÖLÜM ................................................................................................................................... 9
AKKÂ SANCAĞI’NIN İDARİ YAPISI (1864-1918) ........................................................................... 9
1.
İDARİ TAKSİMAT .................................................................................................................. 10
2.
MUTASARRIFLIK ................................................................................................................... 13
3.
İDARE MECLİSİ ...................................................................................................................... 19
4.
MAHKEMELER ....................................................................................................................... 21
5.
BELEDİYE ............................................................................................................................... 23
6.
DİĞER DAİRELER .................................................................................................................. 24
7.
KAZA VE NAHİYE YÖNETİMİ............................................................................................. 26
İKİNCİ BÖLÜM ................................................................................................................................... 29
AKKÂ SANCAĞI’NIN DEMOGRAFİK VE SOSYAL YAPISI ........................................................ 29
1.
2.
AKKÂ SANCAĞININ DEMOGRAFİK YAPISI .................................................................... 29
1.1.
Akkâ Sancağı’nın Nüfusu.................................................................................................. 29
1.2.
Akkâ Kazası Nüfusu .......................................................................................................... 38
1.3.
Hayfa Kazası Nüfusu ......................................................................................................... 41
1.4.
Safed Kazası Nüfusu ......................................................................................................... 44
1.5.
Taberiye Kazası Nüfusu: ................................................................................................... 47
1.6.
Nasıra Kazası Nüfusu: ....................................................................................................... 50
AKKÂ SANCAĞI’NIN SOSYAL YAPISI .............................................................................. 53
2.1.
Yerleşik Müslüman Ahali.................................................................................................. 53
2.2.
Heterodoks Gruplar ........................................................................................................... 57
2.3.
Hristiyanlar ........................................................................................................................ 61
2.4.
Yahudiler ........................................................................................................................... 65
I
3.
2.5.
Aşiretler/Kabileler ............................................................................................................. 68
2.6.
Muhacirler ......................................................................................................................... 76
EĞİTİM VE SAĞLIK ............................................................................................................... 80
3.1.
Eğitim ................................................................................................................................ 80
3.2.
Salgın Hastalıklar .............................................................................................................. 81
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ............................................................................................................................... 83
AKKÂ SANCAĞI’NIN EKONOMİK YAPISI .................................................................................... 83
1.
BİR LİMAN VE TİCARET KENTİ OLARAK AKKÂ ........................................................... 83
2.
ZİRÂÎ ÜRETİM FAALİYETLERİ ........................................................................................... 88
3.
HAYVANCILIK ....................................................................................................................... 91
SONUÇ ................................................................................................................................................. 94
KAYNAKÇA ........................................................................................................................................ 97
EKLER ................................................................................................................................................ 104
II
ÖNSÖZ
Ülkemizde, Osmanlı tarih yazımı anlayışının bir devamı olarak gelişen usul ile siyasi
tarih alanında oldukça fazla eser verilmiştir. Fakat anlaşılmıştır ki siyasi meselelerin yanında
sosyal ve ekonomik araştırmaların yapılması da çok önemli bir zarurettir. Osmanlının Arap
vilayetlerinin yerel idareleri ve özellikle Filistin bölgesi hakkında Türkçe literatürde yapılmış
olan araştırmalar oldukça yetersizdir. Bu bağlamda biz de kendimize, Akkâ Sancağının İdari
Ve Sosyo-Ekonomik Yapısı 1864-1918 başlıklı çalışmayı yüksek lisans tez konusu olarak
seçtik.
Bu çalışmanın temel hedefi; bölgeyle ilgili yapılan çalışmaların eksikliğini gözeterek,
Akkâ Sancağı’nın ve bu sancağa bağlı olan Hayfa, Nasıra, Safed ve Taberiye kazalarının
geçirmiş olduğu idari değişimleri, çok çeşitli olan sosyal yapısının dinamiklerini ve bölgenin
ekonomik faaliyetlerini incelemek ve anlamaya çalışmaktır. Seçtiğimiz tarih aralığı ise 1864
senesinde uygulanmaya başlanan Vilayet Nizamnamesi ile başlayarak I. Dünya Savaşı
sonucunda bölgenin Osmanlı hakimiyetinden çıkmasına kadardır. Daha önce Akkâ Sancağı’nı
konu alan bazı araştırmalar yapılmıştır. Daha çok yerel kaynaklardan faydalanan Züheyir
Ganâyim Abdullatif Ganâyim’in Liva-i Akkâ Fî Ahdi’t-Tanzîmati’l-Osmaniyye, (Beyrut-1999)
isimli doktora tezi, en yaygın bilinenlerden biridir. Arapça olan bu çalışmada, Başbakanlık
Osmanlı Arşivi vesikalarından faydalanılmamıştır. Ayrıca Akkâ şehrini çalışma konusu yapan
David Kushner, From Eyalet To Sancak: The District Of Acre İn Transition (XIII. Türk Tarih
Kongresi; Kongreye Sunulan Bildiriler, cilt: 3, kısım: 3, Ankara-2002) başlıklı makalesinde,
Akkâ’nın bölgedeki yerine ve özelliklerine değinmiştir. Bizim çalışmamızın ise asıl kaynağını
Başbakanlık Osmanlı Arşivi vesikaları oluşturmaktadır. Bunun yanında Osmanlı Devlet
Salnameleri, Suriye ve Beyrut vilayet salnameleri de çok önemli bilgilerin ilk elden alındığı
kaynaklardır. Yukarıda zikredilen çalışmalardan ayrı olarak Filistin’in demografik yapısını
konu edinmiş olan Amad Alden Dhier’in, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında ve 20. Yüzyılın
Başlarında Filistinde Demografik Yapı ve Nüfus Hareketleri (Marmara Üniversitesi Ortadoğu
ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul-1999) ve Işıl Işık
Bostancı’nın ise Filistin’in 19. Asırdaki idari ve sosyo ekonomik yapısını incelediği XIX.
Yüzyılda Filistin (İdari ve Sosyo-Ekonomik Vaziyet) (Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Elazığ-2006) isimli çalışmaları, Akkâ Sancağı’nın
da içinde bulunduğu bölgenin idari ve sosyal yapısını incelemektedir.
III
Çalışmamızın giriş kısmında Akkâ’nın ismi, coğrafyası ve 1864 senesine kadar tarihi
özet olarak sunulmaya çalışılmıştır. Birinci Bölüm’de 1864-1918 seneleri arasında, Akkâ
Sancağı’nın kuruluşu ile sancak, kaza ve nahiye merkezlerinin idari yapıları ele alınarak
incelenmiştir. İkinci Bölüm’de sancağın demografik yapısı ile ilgili istatistikler bir araya
toplanarak bu istatistiklerin birbirleriyle tutarlılıkları ve ayrıştıkları noktalar tespit edilerek bir
sonuca varılmaya çalışılmış ayrıca sancak dahilinde bulunan tüm topluluklar ayrı ayrı ele
alınarak sancağın sosyal yapısı çıkarılmaya çalışılmıştır. Üçüncü Bölüm’de ise üretim
faaliyetleri ile ticari yapı incelenmeye çalışılmıştır.
Tez konusunun belirlenmesinde ve daha sonraki aşamaların her biri için büyük zaman
harcayan, ayrıca çalışmamın her safhasını dikkatle takip ederek rehberliği ile kritik noktalarda
önemli mesafeler kaydetmemi sağlayan danışman hocam Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’a
minnetlerimi öncelikle belirtmek isterim. Ayrıca tezimin araştırma ve yazım aşamasında
önemli katkılar sağlayan dostum M. Hüseyin Manav’a, tezinin yazma aşamasında olduğu
halde içeriğindeki bilgilerden faydalanmama olanak sağlayan Kevser Terzioğlu’na, Arapça
metin tercümelerinde yardımlarını esirgemeyen Yahya M. M. Almotawaq ve kardeşim
Abdussamed Aydın’a, yardımlarından dolayı IRCICA Kütüphanesi çalışanlarına ve özellikle
aileme teşekkür ediyorum.
Ali İhsan Aydın
IV
ÖZET
Yapmış olduğumuz bu çalışma ile Osmanlı Devleti’nin Filistin bölgesindeki sahil
şehirlerinden biri olan Akkâ’nın, 1864 senesinde uygulamaya koyulan “vilayet sistemi” ile
birlikte sancak oluşunu ve devam eden süreçte ise bu sancağın teşkilatlanma kademelerini
anlamaya çalıştık. İdari yapının yanı sıra, sosyal dokusunun barındırdığı özellikler ile sancak
dahilinde birlikte yaşayan ahalinin ekonomik faaliyetlerdeki etkinliğini incelemek de
araştırmamızın hedeflerinden biriydi.
Akkâ Sancağı’nın 1864 senesinde Suriye Vilayeti’ne bağlı bir sancak haline
getirilmesiyle birlikte burada bir mutasarrıflık teşkilatı kuruldu ve Akkâ merkez kazasından
başka Hayfa, Nasıra, Safed ve Taberiye kazaları da Akkâ Sancağı’na bağlandı. 1888
senesinde ise Akkâ Sancağı’nın bulunduğu bölgede Suriye Vilayeti’nden ayrı olarak Beyrut
Vilayeti’nin kurulmasıyla Akkâ Sancağı, teşkilatı ile birlikte olduğu gibi Beyrut Vilayeti’ne
bağlanmıştır. Taşra teşkilatında yapılan reformların sürekli uygulandığı bir sancak olarak
Akkâ, I. Dünya Savaşı esnasında Osmanlı idaresinden çıkmıştır. Aynı zamanda gelişmiş bir
ticaret ağına sahip olan sancak, bölgenin önemli ihracat-ithalat kapıları olan Akkâ ve Hayfa
limanlarına sahipti. Bölge ticaretinin önemi ve sancak topraklarının Yahudilerce kutsal
sayılması sebebiyle, Hristiyan ve Yahudiler 19. Asrın sonlarından itibaren bu topraklara
yerleşmeye çalışmışlardır.
Anahtar Kelimler: Akkâ, Hayfa, Nasıra, Safed, Taberiye, Suriye Vilayeti, Beyrut Vilayeti.
V
ABSTRACT
With this study we tried to elaborate Akkâ’s -which was one of the sea towns of the
Ottoman State’s Palestinian territorities- being sanjak with provincial system which was put
in to effect in 1864 and during the ongoing process, we tried to figure out the phases of
organization of this sanjak. In addition to the administrative structure, to examine the
influneces in the economic field of the public living within the compass of sanjak with the
feautures which was hosted by the social fabric has been one of the aims of the study.
With the sanjak of Akkâ’s transformation into a sanjak affiliated to Syrian Province in
1864, an organization of lieutenant governor (mutasarrıflık) was established there and farther
than Akkâ the central district, Hayfa, Nasıra, Safed and Taberiye distincts was also affiliated
to the Sanjak of Akkâ. In the year of 1888, with founding of the Beirut Province differing
from the the Syrian Province in the territory within which Sanjak of Akkâ existed, the Sanjak
of Akkâ with its organization was affiliated to the Beirut Province as so. As a sanjak in which
the reforms made in the provincial organization was continuously put into effect Akkâ ceased
to be a part of the Ottoman administration in due course of the World War I. Besides, having
a developed commerce network the sanjak had the Akkâ and Hayfa ports which were the
important export-import points of the region. Christians and Jews had tried to settle down in
this territories as of the end of 19th century on the grounds of the importance of the commerce
of the region and its consecration by the Jews.
Keywords: Acre, Haifa, Nazareth, Safed, Tibarias, Province Of Syria, Province Of Beirut.
VI
GİRİŞ
1. COĞRAFYA
Tarihte,
Akkâ şehrinin ismine
ilk olarak
M.Ö. 15.
Asırdan
sonra
rastlanılmaktadır. Zaman içinde şehre hâkim olan gücün el değiştirmesi ile şehrin ismi
de değişmekteydi. Bu şekilde Akkâ’nın, ilk olarak “Aak”1, “Akka”2, “Akko”3, “Ake”
yahut “Akre” olarak isimlendirildiği tarihi kayıtlarda geçmektedir. Şehre verilen bu
isimlerin telaffuzları birbirlerine yakındır fakat kökenleri ile ilgili olarak, kaynaklarda
herhangi bir bilgiye rastlanılamamaktadır. Büyük İskender’in komutanlarından olan ve
daha sonra Mısır ve civarında krallık kuran I. Ptolemaios Soter, şehri ele geçirdiğinde
buranın ismini, kendi ismine nazaran “Ptolemais” olarak değiştirmiştir.4 Ancak erken
dönemde Müslümanların, şehri fethetmesinden sonra burası için “Akkâ” veya “Akke”
ismini kullandıkları malumdur. Nitekim İbn-i Batûta, seyahatnamesinde, şehri “Akke”
olarak zikretmektedir.5 Orta çağda bir müddet Haçlıların egemenliğinde kalan şehir, St.
Jean Tarikatı’nın karargâhı oldu ve şehre tarikatın adına izafetle St. Jean d’Acre ismi
verildi.6
Osmanlı coğrafyacıları, 15 ve 16. asırlarda çizdikleri haritalarda burayı “Akye
Şehri” olarak göstermektedirler.7 Nitekim Evliya Çelebi de, seyahatnamesinde ayrıntılı
bir şekilde anlattığı şehirden, “Akye” şeklinde bahsetmekte fakat ara ara “Akkâ” ismini
de kullanmaktadır.8 Şehir için, 17. Asırdan sonra Osmanlı literatüründe artık yalnızca
“Akkâ” ismi kullanılmaya başlanmış ve bu durum, Osmanlı sonrasında da Türkçe
literatürde bu şekilde devam etmiştir. Günümüzde ise şehir, İsrailliler tarafından
“Akko”, Araplar tarafından da “Akkâ” olarak isimlendirilmektedir. Şehrin ismi Batı
literatüründe ise “Acre”dir.
Akdeniz’in doğu kıyısında Filistin bölgesinin bir liman şehri olan Akkâ,
günümüzde
İsrail’in
Kuzey
Bölgesi’nde
ve
“Hayfa
Koyu”nun9
kuzeyinde
bulunmaktadır. Akkâ’nın 110 km. kadar kuzeyinde Beyrut, 100 km. kadar güneyinde
1
“Acre-Palestine”, The 1911 Classic Encyclopedia, (Sözkonusu ansiklopedi şu sitede yer almaktadır:
http://www.1911encyclopedia.org/Acre,_Palestine), (ET: 09.01.2013).
2
F. Kınal, “Amarna Arşivindeki Babil Mektupları”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi,
cilt: 23, sayı: 3-4, Akara-1965, s. 189-190; The 1911 Classic Encyclopedia, a.g.m.
3
Kitâb-ı Mukaddes Yani Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd, Hâkimler, 1-31, İstanbul-1885.
4
The 1911 Classic Encyclopedia, a.g.yer.
5
İbn-i Batûta, Seyahatname-i İbn-i Batûta, İstanbul-1333, s. 58.
6
F. Buhl., “Akkâ”, İslam Ansiklopedisi, İstanbul-1978, I, 250.
7
Kemal Özdemir, Osmanlı Deniz Haritaları Ali Macar Reis Atlası, İstanbul-1992, s. 103, 121, 123, 125, 147.
8
Evliya Çelebi, Seyahatname, hzl. Seyit Ali Kahaman-Yücel Dağlı, kitap: 3, İstanbul-1999, s. 66-73.
9
Daha önceleri “Akkâ Koyu” olarak bilinen koy, Hayfa’nın etkinlik kazanmasıyla birlikte “Hayfa Koyu” ismini
almıştır: Feridun Emecen, “Akkâ”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi (DİA), İstanbul-1989, II, s. 265.
1
ise Tel-Aviv şehirleri yer almaktadır. Akkâ, sahip olduğu doğal limanıyla birlikte, uzun
zamanlar bölge ticaretinin merkezi olmuş ve Filistin’in anahtarı olarak bilinmiştir.10 Bu
duruma imkân sağlayan özellik, hal-i hazırda geniş bir sahil düzlüğüne sahip olan
Akkâ’nın, doğusunda bulunan Tabor ve Kermel11 dağlarının arasından, Ürdün (Şeria)
Nehri Mecrası12 ile Şam ve Kudüs gibi önemli merkezlere ulaşımı sağlayan uygun
geçitlere sahip olmasıdır.
Ürdün Nehri, Taberiye ve Lut Gölleri arasında uzanarak, Akkâ’nın doğusunda,
çok verimli bir bölge olan “Merc bin Amir Ovası”nı oluşturur.13 Bu vadi ile Akkâ
arasında bulunan sıradağların etekleri, sahile doğru uzanarak küçük vadiler meydana
getirirler. Böylece bu dağlardan kaynayan sular sahile doğru akarak, araziyi sular ve
verimi arttırırlar.14
Akkâ şehri, Akdenize doğru bir çıkıntı halindedir. Kale ise, tam bu çıkıntıyı
oluşturan burnun ucuna yapılmış olup, surlar biraz daha geriden burayı çevrelemektedir.
Liman da bu burnun korumasındadır ve batı rüzgârına açıktır. Tarihte belirli
dönemlerde çok etkin kullanılan bu liman, rüzgârın sürüklediği kumlar ile dolmaya da
çok müsaitti. Nitekim Osmanlı’nın son dönemlerinde, Kale ve limanın durumları, bir
komisyon tarafından hazırlanan haritada ayrıntılı bir şekilde tasvir edilmiştir.15 Bu
haritada limana yığılan kumların arz ettiği tehlikenin boyutları da gözler önüne
serilmiştir. Limana kumlar biriktiğinde büyük gemiler buraya yanaşamıyor ve açıkta
demirlemek zorunda kalıyorlardı. Bu durumda ise gemilerin şiddetli dalgalar tarafından
dövülme riskleri artıyordu.
Akkâ’nın yaklaşık olarak 5 km. güneyinde bulunan ve Akkâ’ya tâbi bir kazâ
olan Hayfa’nın limanı, buraya göre zikredilen tehlikelerden daha emindi.16 Hayfa
Limanı’nın Akkâ Limanı’na nazaran daha işlevsel oluşu ve demir yolunun da yapılması,
Akkâ’nın anahtar konumunun, 20. Asır başlarından itibaren Hayfa’ya geçmesine neden
olmuştur.
10
The 1911 Classic Encyclopedia, a.g.m.
Akdeniz’e paralel bir biçimde, kuzey-güney yönünde uzanan dağların, Akkâ civarındaki isimleridir: Salname-i
Vilâyet-i Suriye, 13. Def‘a, 1298, s. 190; Bu dağların Batı literatüründeki isimleri “Mount Meron” ve “Samarian
Hills”tir. Ayrıca bölgenin günümüzdeki coğrafi bilgileri için bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/Geography_of_Israel
(ET: 11.01.2013).
12
Şemseddin Sami, Kamusu’l-A‘lâm, İstanbul-1311, c. 4 s. 3165.
13
Salname-i Vilayet-i Beyrut, Def‘a-i Evvel, 1310, s. 329.
14
Şemseddin Sami, a.g.e., s. 3165.
15
Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), HRT.H, 525, 29 Z 1297.
16
Muhammed Kürd Ali, Hıtatü’ş-Şam, cilt: 5, Şam-1927/1346, s. 102.
11
2
2. OSMANLI ÖNCESİ AKKÂ
Akkâ şehrinin, içinde bulunduğu Filistin bölgesi, yazılı kaynaklar ile ulaşılabilen
en erken devirlerde, “Kenan” yahut “Kenan İli” olarak bilinmekteydi. Bu bölgede
kurulmuş olan şehirlerin evveliyatı, çok daha eski zamanlara dayansa da bu şehirler,
tarihte bir devlet himayesi altına, ilk olarak Akad İmparatorluğu eliyle girmişlerdir.
Bölgede Akad hâkimiyeti, M.Ö. 2755 senesinde tesis edilmiş olup bu dönem M.Ö. 2683
senesine kadar devam etmiştir. M.Ö. 2583’den sonra ise, İmparatorluğun zayıflaması ile
birlikte, birçok bölge gibi Kenan İli de Akadların hâkimiyetinden çıkmıştır.17 Bölge
M.Ö. 1520’lerde Mısır hâkimiyeti altına girmiştir.18 Akkâ şehrinin ismine rastlanılan en
erken tarihli metinler de bu döneme aittir. Nitekim şehrin bu tarihlerde Mısır’a tâbi
olduğu, şehrin isminin Mısır Kralı III. Thutmose’nin vergi listelerinde yer almasından
anlaşılmaktadır.19
M.Ö. 1200’lerde Mısır güç kaybına uğramıştır. Bu durumda bağımsız kalan ve
kendilerini geliştiren kıyı kentleri, Fenikelileri buralara çekmiştir. Bu kentlerin başında
Arados, Biblos, Sidon(Sayda), Tiros ve Akka gelmektedir. M.Ö. 1000 senesinden sonra
güçlenmeye başlayan İsrail Devleti, Fenikelilerin ellerindeki bu bölgeye hâkim
olmuştur. Assur İmparatorluğu’nun güçlenmeye başladığı dönemlerde ise, kıyı
kentlerinin tümü, Assurlular tarafından haraca bağlanmıştır. Assurun zayıflaması ile
birlikte ise Mısır, tekrar bölgede hâkimiyet kurmak istemiştir. M.Ö. 6. asırda Babil Kralı
Nabukednazzar’ın Mısır’ı yenmesinin ardından bölgede, Babil hâkimiyeti tesis
edilmiştir. Fakat Babil Devleti Persler eliyle yıkılmış ve bölge, Perslerin egemenliğine
geçmiştir. Büyük İskender’in gelmesiyle birlikte ise Pers egemenliği son bulmuştur.20
Filistin M.Ö. 63 senesinde Romalıların istilasına uğramıştır. Bu dönemde Kudüs
şehri başta olmak üzere bölgede, Yahudi ayaklanmaları meydana gelmiştir. Bu
ayaklanmalar, Romalılar tarafından kanlı bir şekilde bastırılmış ve Yahudiler bölgeden
büyük oranda çıkarılmıştır. M.S 395’te Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasıyla
bölgede, Doğu Roma İmparatorluğu(Bizans)’nun idaresi tesis edilmiştir.21
17
M. Şemseddin Günaltay, Türk Tarihinin İlk Devirlerinden Yakın Şark Elâm Ve Mezopotamya, Ankara-1987, s.
307-308.
18
Ayşe Afetinan, Eski Mısır Tarih Ve Medeniyeti, Ankara-1992, s. 129.
19
Bkz: 1 numaralı dipnot.
20
Hasan Bahar, Eskiçağ Uygarlıkları, Konya-2011, s. 109-110.
21
M. Lutfullah Karaman, “Filistin”, DİA, İstanbul-1996, XIII, s. 90.
3
Filistin bölgesi Müslüman fetihlerine, 634’te Bizans’la yapılan savaşın
Müslümanlar lehine sonuçlanmasının ardından açılmıştır.22 Akkâ ise, Hz. Ömer
zamanında, Şurahbîl b. Hasene kumandasında 636 senesinde fethedilmiştir. Bu süreçte
yapılan savaşlar neticesinde şehir önemli ölçüde tahrip olmuştur. 648’de Müslümanların
ilk deniz seferinin Akkâ Limanı’ndan Kıbrıs üzerine yapılacağının kararlaştırılmasıyla
birlikte Suriye valisi olan Muaviye, Akkâ Limanı’nı yeniden inşa ettirmiş ve Bizans’tan
kalma gemi yapım havuzlarının tekrar kullanılmaya başlanılmasını sağlamıştır. Böylece
Akkâ Tersanesi, İskenderiye Tersanesi’nden sonra, o devrin ikinci büyük tersanesi
haline gelmiş ve buradan birçok deniz seferi başlatılmıştır.23
Emeviler devrinde de önemini yitirmeyen şehir, 10. Asrın ortalarında İhdîşîlerin,
969’dan itibaren ise Fatımîlerin hâkimiyeti altına girmiştir.24 1074(H. 467) senesinde,
Selçuklu emirlerinden Atsız maiyyetinde olan Emir Şöklü, Akkâ’yı ele geçirmişse de,
devam eden mücadeleler esnasında Fatımîler şehre yeniden hâkim olmuşlardır.25 Haçlı
Seferlerinin ilkinde, Kudüs’te bir Krallık kuran haçlılar Akkâ’yı, 1104 senesinde ele
geçirmişler ve önemli limanı sayesinde şehri faal olarak kullanmışlardır. Haçlılara karşı
büyük mücadeleler veren Selâhaddîn Eyyûbî ise burayı, 1187 senesinde Haçlılardan
almıştır.26 1191’de şehir, Üçüncü Haçlı Seferi ile gelen Haçlılara, şiddetli hücumları
neticesinde teslim edilmiştir. Akkâ’nın Haçlılar tarafından ele geçirilmesi, Haçlıların bu
bölgede tutunabilmesine olanak sağlamıştır. Kudüs’te kurulan fakat Kudüs’ün
Müslümanların eline geçmesinin ardından oradan çıkmak zorunda kalan St. Jean
Tarikatı 1229’da Akkâ’ya taşınmış ve Akkâ, bu tarihten itibaren tarikat şövalyelerinin
karargâhı haline gelmiştir.27 Haçlıların kurduğu bu krallık ancak yüz yıl hayatta
kalabilmiştir. 1291’de Memluk sultanı el-Melikü’l-Eşref, Akkâ’yı yaklaşık bir aylık bir
kuşatmanın ardından fethetmiştir.28
22
A.g.m., s. 91.
Feridun Emecen, a.g.m., s. 265.
24
A.g.m., s. 265.
25
Ali Sevim, Suriye ve Filistin Selçukluları Tarihi, Ankara-1983, s. 67, 133.
26
Feridun Emecen, a.g.m., s. 266.
27
A.g.m. s. 266.
28
Işın Demirkent, “Haçlılar”, DİA, İstanbul-1996, XIV, s. 530-542.
23
4
3. OSMANLI İDARESİNDE AKKÂ: 1864’E KADAR
Yavuz Sultan Selim, 1517’de Mısır’ı fethetmesinin ardından, dönüşü esnasında,
Akdeniz’in doğu kıyısını da tamamen Osmanlı İdaresi altında toplamıştır.29 İlhak edilen
bu yerlerle birlikte bölgede, yeni bir idari taksimat yapılmıştır. Buna göre Adana ve
Antep’ten Gazze’ye kadar olan bölge, Şam Eyaleti olarak teşkilatlandırılmıştır.30 Akkâ
bu düzenleme esnasında, Safed Sancağı’na bağlı bir nahiye merkezi yapılmış ve bir
kadının idaresine verilmiştir. Bu dönemde Akkâ’ya bağlı altmış kadar köy bulunmakta
olup merkez nüfusu tahminen 120 kişiden ibaretti. Bu rakam 16. asrın ikinci yarısında
300’lere kadar çıkmıştır. Liman ise bu yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren ticari önemini
sürekli arttırmış ve gelirini 500 akçeden 2000 akçeye yükseltmiştir. Bu dönemde şehrin
çevresinde pamuk üretimi ön planda olduğundan pamuk sanayiî ve ticareti gelişmiştir.31
17. asrın ikinci yarısında şehri ziyaret eden Evliya Çelebi buranın, hâlâ Safed
Sancağı’na bağlı ve yöneticilerinin naib, muhtesib, gümrük emini ve Şam yeniçerisi
serdârından ibaret olduğunu yazmaktadır.32 Yine bu devirde şehrin dizdârı,
nakîbüleşrafı ve dört mezhep kadıları bulunuyordu. Ancak şehrin başka söz sahibi ve
seçkin kimseleri yoktu. Halkının ekseriyetini tüccarlar ve gemiciler oluşturuyordu.
Ayrıca burada birçok devletin elçisi de ikamet etmekteydi. Fakat bu yüzyılda Akkâ pek
mamur bir şehir değildi. Nitekim ufak tefek kârgîr evler dışında Sinan Paşa Camii ve
Hanı ile bir hamamdan ibaret üç önemli yapısı vardı.33
18. asırda ise Şam Eyaleti bölünmüş ve bu bölge iki eyaletten müteşekkil hale
gelmişti. Bu yeni olaşturulan eyaletin ismi Sayada Eyaleti yahut Sayda ve Beyrut
Eyaleti’ydi. Bu yüzyılın ortalarına kadar Akkâ, Sayda valisinin atadığı bir ağa
tarafından yönetildi. Ağanın emrinde, halkın ve ticaretin güvenliğini sağlamak için 16
muhafız vardı. Fakat şehrin atıl vaziyeti devam etmekteydi. Ticaret sınırlı, tarım
yapılabilecek topraklar çoraktı. Diğer taraftan Fransız tüccarlar 1740’larda Akkâ’ya
yerleşmeye
başladılar.
Bölgede sivrilmekte
olan
Benî
Zeydan
Araplarından
Şihaboğulları reisi olan Zahir Ömer, Fransızlarla iyi ilişkiler geliştirmişti. Zahir Ömer
29
Komisyon, Mufassal Osmanlı Tarihi, cilt: 2, İstanbul-1958, s. 771.
İ. Metin Kunt, Sancaktan Eyalete 1550-1650 Arasında Osmanlı Ümerası ve İl İdaresi, İstanbul-1978, s. 129.
31
Feridun Emecen, a.g.m., s. 266.
32
Evliya Çelebi, a.g.e., s. 67.
33
A.g.e., s. 67-69.
30
5
ittifaklar yaparak 1745’te Akkâ’yı ele geçirdi ve ağayı şehirden kovarak burayı kendi
faaliyetleri için bir merkez olarak kullanmaya başladı.34
Akkâ’yı ele geçirmekle yetinmeyen Zahir Ömer, hâkimiyetini genişletmek
düşüncesiyle yeni ittifaklara girişti. Mısır’da Osmanlı’ya isyan etmiş olan Bulutkapan
Ali Bey ve Akdeniz’de dolaşan Rus donanmasının komutanı Aleksi Orlaf, Zahir
Ömer’in ittifak yaptığı kişilerdendi. Zahir Ömer, yaptığı bu ittifaklarla birlikte Sayda
Eyaleti’nin geneline hâkim oldu. Osmanlı hükûmeti 1772’de, Mısırlı Osman Paşa’yı
Zahir Ömer üzerine gönderdi fakat Osman Paşa başarılı olamadı. Bunun üzerine Osman
Paşa Zahir Ömer’le anlaşıp onun, devlete sadık bir vali olarak kabul edilmesine sebep
olduysa da Mısır Valisi Ebu Zeheb Mehmed Bey, İstanbul’dan izin isteyerek 1775’te
Zahir Ömer’in üzerine yürüdü. Kaptan-ı Derya Cezayirli Hasan Paşa’nın da Akkâ
üzerine gönderilmesiyle birlikte Zahir Ömer bertaraf edildi ve bölgede Şihaboğullarının
hâkimiyeti son buldu.35
Bundan sonra, Zahir Ömer’e karşı yapılan mücadelelerde yer almış olan Cezzar
Ahmed, vezirlik rütbesi de verilerek Sayda valiliğine getirildi. Cezzar Ahmed Paşa,
Boşnaklar, Arnavutlar ve Kuzey Afrikalılardan müteşekkil oluşturduğu askeri kuvvet ile
birlikte, bölgedeki âsî urban ve aşiretlerle mücadeleye girişti ve onları sindirdi. Sayda
valiliğinin yanı sıra birkaç defa emîrülhaclık görevi Şam valiliği ile birlikte kendisine
verilen Cezzar Ahmed Paşa, bu görevleri süresince sürekli Akkâ’yı merkez edindi.36
Zahir Ömer ile birlikte Akkâ canlanmaya başlamış, Cezzar Ahmed Paşa ile birlikte ise
Akkâ’nın bu gelişim süreci devam etmiştir. Cezzar Ahmed Paşa, Akkâ’nın bu
gelişimini, görkemli bir cami yaptırarak taçlandırmıştı. Yüzyılın başlarında şehirde bir
cami varken sonlarında ise, yarısı Cezzar Ahmed Paşa tarafından inşa edilmiş olan altı
cami bulunmaktaydı. Bu durum şehir nüfusunun artış hızını gözler önüne sermektedir.
Ayrıca bu devirde camilere ek olarak bir han, bir hamam ve bir de çarşı inşa edilmiş,
yeni meyve bahçeleri oluşturulmuş ve tarımsal faaliyetler gelişerek hız kazanmıştır.37
Cezzar Ahmed Paşa, bölgenin dışarıya açılan kapıları olan Akkâ, Sayda ve
Beyrut’ta, çok gelir getiren pamuk, ipek ve hububat ticaretine hâkim oldu. Ayrıca
bölgede Fransız kolonileri kurulmasına da müsaade ettiyse de, ticarete hâkim olması
34
Amnon Cohen, Palestine In The 18th Century Patterns Of Government And Administration, Jeruselam-1973, s.
119-120, 128-130.
35
Feridun Emecen, “Zahir Ömer”, İA, XIII, s. 455-456.
36
Feridun Emecen, “Cezzâr Ahmed Paşa”, DİA, İstanbul-1993, VII, s. 517.
37
Amnon Cohen, a.g.e., s. 134-135.
6
özellikle Fransızları ürküttü.38 Napolyon’un 1798’de Mısır’ı işgali üzerine, Cezzar
Ahmed Paşa’nın Napolyon’u durdurması için uhdesine Mısır valiliği de verilmişse de,
Paşa’nın çok fazla güçleneceğinden endişe duyulmuş ve bu karardan vazgeçilmişti.
İstanbul’dan 700 Nizam-ı Cedid askeri de Akkâ’ya gönderilmişti.39 Cezzar Ahmed
Paşa, Mısır’ın işgali sebebiyle Akkâ Kalesi’nin tahkimatını kuvvetlendirmiş ve
Hayfa’da bulunan mühimmatı Akkâ’ya nakletmişti.40 Napolyon ise sahil boyunca
ilerleyerek 19 Mart 1799’da Akkâ Kalesi’ni muhasara altına aldı ve hücumlara başladı.
Akkâ savunmasına yardım için gönderilen Osmanlı gemilerinin yanında İngiliz
Donanması’na ait gemiler de vardı. Çatışmaların devam etmesi ve savunmanın başarılı
olması, devletin her tarafında sevince neden olmuş ve bu iştiyakla Akkâ’ya yeni
müdafaa kuvvetleri gönderilmiştir.41 İki aylık bir kuşatmanın ardından çok fazla kayıp
veren ve herhangi bir başarı elde edemeyen Napolyon, 16 Mayıs’ta kuşatmayı
kaldırarak Mısır’a geri çekilmek zorunda kalmış ve bu geri çekilme esnasında Osmanlı
askerleri tarafından Gazze’ye kadar takip edilmiştir.42
Bu başarısından sonra Cezzar Ahmed Paşa’nın ünü artmış ve Vehhâbî
ilerleyişinin önünü almak için Hicaz seraskerliği ve Şam valiliğine getirildiği gibi Mısır
işleri de kendisine bırakılmıştır. Akkâ’dan bu kadar geniş bir coğrafya’yı idare etme
olanağı bulan Cezzar Ahmed Paşa, aynı zamanda oldukça yaşlanmıştı. Nitekim 1804
senesinde Akkâ’da vefat etti.43
Cezzar Ahmed Paşa’nın vefatına kadar Akkâ, bölgenin her bakımdan en önde
gelen şehri idi. Paşa’dan sonra Sayda valiliğine getirilen Süleyman ve Abdullah Paşalar
zamanında bölge, yine Akkâ’dan idare edildi. Fakat etrafta Akkâ aleyhine güçlenen ve
hatta birbiriyle ittifaklar yapan Şam ve Halep gibi şehirler vardı. Bunlardan başka
Lübnan’da birbirleriyle mücadele eden emirler de, bölge için birer karışıklık müsebbibi
idiler. Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın, İstanbul ile arasının açılmasıyla Akkâ valisi
Abdulah Paşa, Mehmed Ali Paşa’nın himayesinden ayrılarak, Mısır ile Suriye
arasındaki ticareti baltalamaya başladı. Bunu bahane eden Mehmed Ali Paşa, oğlu
38
Feridun Emecen, a.g.m., s. 517.
M.C. Şehabeddin Tekindağ, “Yeni Kaynak Ve Vesikaların Işığı Altında Bonaparte’in Akkâ Muhâsarası”, Tarih
Dergisi, İstanbul-1965, XV, sayı: 20, s. 3-4.
40
Ahmed Cevdet Paşa, Tarih-i Cevdet, cilt: 7, İstanbul-1288, s. 83.
41
M.C. Şehabeddin Tekindağ, a.g.m., s. 10.
42
Ahmed Cevdet Paşa, a.g.e., s. 91.
43
Feridun Emecen, a.g.m., s. 518.
39
7
İbrahim Paşa’yı Akkâ üzerine gönderdi ve İbrahim Paşa Akkâ’yı, Mayıs 1832’de alarak
kuzeye doğru ilerledi.44
Akdeniz sahilleri de dâhil olmak üzere tüm Suriye’yi ele geçiren İbrahim Paşa,
bu bölgeyi kendi idaresi altında topladı. Bir müddet sonra ise sahil limanlarını, önceden
beri Mehmed Ali Paşa’nın müttefiki olan Emir Beşir Şahab’a bıraktı.45 İbrahim
Paşa’nın Suriye işgali esnasında takip ettiği yönetimsel siyaset başlarda yerli halkı ve
idarecileri memnun ettiyse de sonraları, özellikle İngiltere’nin teveccühünü kazanmak
için gayrimüslimlere yeni haklar tanıması, hatta bazı hususlarda onları, Müslümanlardan
daha imtiyazlı bir hale getirmesi, bazı bölgelerde halk ayaklanmalarına neden oldu.
Mısırın bölgedeki hâkimiyetini zedeleyen bu ayaklanmalar, İbrahim Paşa tarafından
kanla bastırıldı. 15 Temmuz 1840’ta Londra’da İngiltere, Rusya, Avusturya, Prusya ve
Osmanlı Devleti arasında imzalanan anlaşma gereğince İngiltere, Avusturya ve Osmanlı
gemilerinden oluşan ortak donanma harekete geçti ve 10 Eylül’de Beyrut’a asker
çıkarıldı. Bu harekât neticesinde kısa zamanda Sayda, Akkâ ve Hayfa ele geçirildi.
Bölge ahalisinin umumi ayaklanmasının da etkisiyle İbrahim Paşa Mısır’a dönmek
mecburiyetinde kaldı.46
Böylece Akkâ, sekiz yıl süren bir ayrılığın ardından tekrar İstanbul’un idaresi
altına girdi ve bu tarihten, 1864 senesine kadar Sayda vilayetine bağlı bir liva/sancak
statüsünde kaldı. Ayrıca bu devirde Akkâ, merkezden atanan ve şehrin önemine binaen
genellikle mîr-i mîrân rütbesinde olan bir muhafız tarafından idare edildi.47 Akkâ’nın
liva/sancak statüsüne yükseltilmesine karşın önceki prestijli konumunu geri
kazanabilmesi olanaksızdı.48 Çünkü artık Sayda vilayetinin değil, yalnızca Akkâ
sancağının idare merkeziydi.
44
Engin Deniz Akarlı, The Long Peace, London/New York-1993, s. 20-22.
Şinasi Altundağ, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Suriye’de Hâkimiyeti Esnasında Tatbik Ettiği İdare Tarzı”,
Belleten, Ankara-1944, VIII, sayı: 30, s. 232-233.
46
Muhammet Hanefi Kutluoğlu, “İbrahim Paşa, Kavalalı”, DİA, İstanbul-2000, XXI, s. 332.
47
Salname-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, Def‘a: 1, 20, 1263, 1282.
48
David Kushner, “From Eyalet To Sancak: The District Of Acre İn Transition, 1840-1918”, XIII. Türk Tarih
Kongresi; Kongreye Sunulan Bildiriler, cilt: 3, kısım: 3, Ankara-2002, s. 2021.
45
8
BİRİNCİ BÖLÜM
AKKÂ SANCAĞI’NIN İDARİ YAPISI (1864-1918)
II. Mahmud devrinde yapılan düzenlemeler ile taşranın merkez aleyhinde
kazanmış olduğu güç kırılmaya başlanmıştır. Bu dönemde ilk olarak taşrada bir nüfus
sayımı49 ile birlikte idari düzenleme yapılmış fakat bu uygulamadan kısa süre içinde
vazgeçilmiştir.50 Özellikle Tanzimat sonrasında, çeşitli ferman ve talimatnameler
çıkarılarak yerel idare düzenlenmeye çalışılmıştır. Bu düzenlemelerin asıl amacı,
merkezde biriken bürokrasi yükünü mümkün mertebe yerel idarelere yaymak ve aynı
zamanda taşrayı merkeze daha bağımlı hale getirmekti. 51
Osmanlı modern yerel yönetim sisteminin uygulanması açısından ilk önemli
girişim, uluslar arası bir sorun haline de dönüşen Lübnan olayları sonrasında hazırlanan
Cebel-i Lübnan Nizamnamesi’nin uygulanmasıdır.
52
Bunun ardından ikinci bir
uygulama olarak Tuna Vilayeti oluşturulmuş ve bu vilayet için de özel bir nizamname
hazırlanmıştır.53 Bu nizamnamenin hazırlanmasında büyük ölçüde Fransız yerel idare
sistemi olan department uygulaması örnek alınmıştı. Hatta ondan daha fazla
merkeziyetçi bir anlayış taşıyordu.54
Bu iki nizamname ile taşrada modern yönetim sisteminin uygulanabileceği
anlaşılmış ve bu reformları tüm eyaletlerde uygulamak üzere 1864’te Vilayet
Nizamnamesi yayımlanmıştır. Nizamnameye göre o zamana kadar eyalet ismiyle anılan
taşranın en büyük yönetim birimleri vilayete dönüşüyor, vilayetler ise kendi
bünyelerinde livalara taksim ediliyordu. Ayrıca livalar kazalara kazalar ise
kuraya(köylere) bölünüyordu. Oluşturulan yeni vilayetler birer vali, livalar mutasarrıf,
kazalar ise kaymakamların idaresine veriliyordu.55
Bu nizamnameye göre Şam-ı Şerif Eyaleti, Şam şehri merkez olmak üzere
Suriye Vilayeti’ne dönüştürüldü ve bir önceki sene Sayda Eyaleti sınırlarındaki yönetim
49
Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu 1830-1914, İstanbul-2010, muhtelif yerler.
A.g.e., s. 39.
51
Ahmed Cevdet Paşa, Ma‘rûzât, Haz. Yusuf Halaçoğlu, İstanbul-1980, s. 110.
52
İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahallî İdareleri (1840-1880), İstanbul-2000, s. 51; Abdulhamit
Kırmızı, a.g.m., s. 303-304.
53
Tuna Vilayet Nizamnamesi metni için bkz. Takvim-i Vekayi, I. Tertip, sayı: 773, s. 2-5.
54
Engelhardt, Tanzimat, İstanbul-1976, s. 127-128; İlber Ortaylı, “Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde Yerel
Yönetimler”, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, c: 1, İstanbul-1985, s. 237.
55
Nizamname metni için bkz. Düstur, c: 1, İstanbul-1289, s. 608-624.
50
9
birimleri, Suriye Vilayeti’ne bağlandı. Böylece Suriye vilayetine, Akkâ’nın da içlerinde
bulunduğu sekiz sancak bağlanmış oldu.56
1. İDARİ TAKSİMAT
Akkâ şehri, 1840’ta tekrar Osmanlı hükûmetinin idaresi altına girmesiyle birlikte
1864’e kadar Sayda eyaletine bağlı bir liva olarak kalmıştır.57 1864’te oluşturulan yeni
vilayet sistemi içerisinde ise bir mutasarrıflık merkezi olarak teşkilatlanma aşamasına
girmiştir. 1869’da Akkâ Sancağına bağlı Akkâ, Hayfa, Nasıra, Taberiye ve Safed
kazaları ile Şağur ve Sahil-i Akkâ nahiyeleri görülmektedir.58 Sancağa bağlı bulunan
kazalar ve nahiyeler ilk teşekkülden sonra mevcudiyetlerini aynı şekilde devam
ettirememiştir. Sürekli yeni kurumların kurulması ve yönetim anlayışının değişmesi ile
birlikte birçok yerde olduğu gibi Akkâ sancağının idari taksimatında da değişmeler
görülmüştür. 1869 senesinde Suriye vilayetine bağlı olarak yeni kurulan Belka
sancağına, Akkâ sancağı sınırları dâhilindeki bazı kaza ve nahiyeler devredilmiştir.59
Bundan başka 1869’da “Nasıra” ile “Safed” isimleriyle kayıtlı olan kazalar, iki yıl sonra
“Nasıra ve Şefa-Amr Kazası” ile “Safed ve Cebel Kazası” olarak kaydedilmiş, fakat
daha sonra bu durum eski haline dönmüştür.60 1874’te, Suriye vilayetince Belka
sancağında bulunan Cenin nahiyesinin Akkâ sancağına bağlanması kararlaştırılmıştır.
Fakat Cenin ahalisinin ileri gelenlerinin bu duruma itiraz etmeleri61 üzerine bu karar
geri alınmıştır.62
1864 Nizamnamesinde çok kısa bir şekilde bahsedilen nahiye yönetimi 1871
nizamnamesinde etraflı bir şekilde ele alınmıştır.63 1864 teşkilatlanması ile birlikte
merkez kazaya bağlı olarak teşkil edilen Şefa-Amr nahiyesi bir müddet sonra Nasıra
kazasına bağlanmıştır. Fakat 1871’deki vilayet nizamnamesinde nahiye yönetiminin
ayrıntılarına kadar belirlenmesinin ardından bu nahiye, eşkıya saldırılarına da maruz
kalması sebebiyle 1874’te Nasıra kazasından ayrılarak müdürlüğe tahvil edilmiş ve
buraya bir miktar süvari ile piyade yerleştirilmiştir.64
56
Osmanlı Devlet Salnamesi, 1282, s. 73.
A.g.s., 1263, s. 87; Osmanlı Devlet Salnamesi, Def‘a: 19, sene: 1281, s. 73.
58
Suriye Vilayet Salnamesi, 1286, s. 85-90.
59
BOA, A.MKT.MHM, 436/37, 11 Za 1285.
60
A.g.s., 1286, s. 85-90; A.g.s., Def‘a: 3, sene: 1288, s. 78-79.
61
BOA, HR.TO, 551/68, 10 05 1874.
62
A.g.s., 1291, s.90.
63
Düstur, I. Tertip, 1. cilt, İstanbul-1289, s. 636-638.
64
BOA, A.MKT.MHM. 474/96, 16 M 1291.
57
10
1884 senesine gelindiğinde ise Akkâ sancağı merkezinin Hayfa kazasına
taşınması mevzubahis olmuştur. Akkâ’dan otuz kişinin imzası ile Dâhiliye Nezareti’ne
gönderilen bir arîzada Suriye Vilayet Meclisi’nin, Akkâ sancak merkezinin Hayfa’ya
taşınması hususunda aldığı karara itiraz etmişlerdir.65 Neticede yine Akkâ, sancak
merkezi olmaya devam etmiştir.
Fakat diğer taraftan, sancak merkezi yapılmak
istenmesine sebep olan amiller ile Hayfa, gelişmeye devam etmiştir. Hayfa’nın
gelişmesinde etkili olan bu amiler 1908 senesinde, Hayfa’nın sancak merkezi
yapılmasını isteyen Akkâ Mutasarrıflığı’nın sadarete gönderdiği bir yazıda ayrıntılarıyla
açıklanmıştır. Bu yazıda Hayfa’nın, Hicaz demir yolu yapımına başlanmasından itibaren
kara ve deniz taşımacılığında merkezileşmesi, limanının her türlü vapur ve gemiler için
uygun bir yer olması ve bu sebeplerle ecnebi tüccarlar ile konsolosların buraya daha
fazla gelmelerinden dolayı Hayfa’nın önemimin arttığı belirtilmiştir. Bu sebeple burada
uygulanacak siyasetin gayet nazik olması ve bunun da sancak merkezinin Hayfa’ya
taşınması ile mümkün olabileceği savunulmuştur. Fakat bu arîzaya cevap olarak
gönderilen yazıda mutasarrıflığın, usule riayeten vilayete başvurması gerekliliği
belirtilmiş ve bu konu daha sonra bir daha gündeme gelmemiştir.66
İdari anlamda yapılan bu düzenlemeler bir taraftan devam ederken diğer taraftan
ise Suriye vilayetinin sahil kesimlerini, büyük bir vilayetin merkezi durumundaki
Şam’dan idare etmenin güçlükleri düşünülerek, ayrı bir idari birim altında toplamayı
zaruri kılmıştır. Böylece Beyrut Vilayeti, 1888(Rumi 1304) senesi itibariyle tesis
edilmiştir. Merkezi Beyrut şehri olan bu vilayet Beyrut, Akkâ, Belka, Tralusşam ve
Lazkiye sancaklarını ihtiva etmekteydi.67 Bu yeni düzenlemeye göre Akkâ sancağına
bağlı Hayfa, Nasıra, Safed ve Taberiye kazaları ile birlikte Şefa-Amr nahiyesi
bulunmaktadır.68 1864 Nizamnamesi sonrasındaki teşkilatta görülen Akkâ merkez
kazasından, 1871 senesinden itibaren bahsedilmemektedir. Nitekim bu sene, 1864
nizamnamesine göre çok daha tafsilatlı bir şekilde ele alınan yeni nizamname ile
merkez liva mutasarrıflık ve kaymakamlık teşkilatından vazgeçilmiştir.69 Fakat Akkâ
65
BOA, HR.TO., 389/139, 16 11 18884; Dâhiliye Nezareti’ne aynı konuda Abdülmecid Sadi imzasıyla bir başka
ariza daha gönderilmiştir: BOA, HR.TO, 389/142, 17 11 1884.
66
BOA, DH.MKT, 1280/20, 15 B 1326.
67
BOA, MV 30/08, 02 B 1305; BOA, DH.MKT, 1497/88, 16 B 1305.
68
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 178-186.
69
Mustafa Gençoğlu, “1864 ve 1871 Vilâyet Nizamnamelerine Göre Osmanlı Taşra İdaresinde Yeniden Yapılanma”,
Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2(1), s. 36.
11
sancağının 1888’de Beyrut’a bağlanmasıyla birlikte merkez kaza teşkilatı, tekrar sancak
idari birimleri arasına katılmıştır.70
İlk vilayet nizamnamesinin yürürlüğe girmesinden itibaren, Akkâ sancağına
bağlı bir kaza merkezi olarak teşkilatlandırılan Nasıra kazası 1908 senesinde, Kudüs
mutasarrıflığına bağlanmıştır. Fakat Nasıra’nın Akkâ’ya beş saat, Kudüs’e ise üç gün
mesafede olmasından dolayı, Nasıra yöneticileri ve halkı bu uygulamadan muzdarip
olmuşlardır. Gerek muhtarlar ve gerekse ahaliden kimseler, içinde bulundukları bu
müşkil durumu merkeze haber vermişlerdir. Yapılan tahkikatlar neticesinde Nasıra
kazası 1909 senesinde, padişah iradesiyle tekrar Akkâ sancağına bağlanmıştır.71
1914 senesine kadar Akkâ merkezine bağlı yalnızca Şefa-Amr nahiyesini
görmekteyiz. Ancak bu tarihten itibaren “Ramye” karyesi, “Şağur” ismiyle nahiye
olarak teşkilatlandırılmıştır. Bununla birlikte Nasıra kazasında “Safüriye”, Hayfa
kazasında “Eczim”, Taberiye kazasında “Ğur” ile “Şefa” ve Safed kazasında ise
“Cebel” ile “Ca‘ra(?)” nahiyelerinin teşkil edilmeleri kararlaştırılmıştır.72
70
Merkez kaza teşkilatı bu tarihten itibaren çıkarılan Beyrut Vilayet Salnamelerinde tafsilatlı bir şekilde anlatılmıştır.
Yazışmalar için bkz: BOA, DH.MKT, 2668/93, 01 Za 1326; DH.MKT, 2745/80, 29 M 1327; DH. MKT, 2765/75,
20 S 1327; DH.MKT, 2773/52, 29 S 137; DH.MKT, 2817/77, 28 R 1327; İ.DH, 1475/43, 09 C 1327; DH.MKT,
2866/64, 16 C 1327.
72
BOA, DH.İ.UM.EK, 87/27, 25 R 1332.
71
12
Tablo 1.1 Akkâ Sancağının Kaza, Nahiye ve Köyleri73
Birimler
Nahiye İsimleri
Köy Sayısı
Akkâ Merkez
Şefa-Amr, Sahil, Şağur
58
Hayfa
Kayseriye, Eczim
62
Nasıra
Safüriye
53
Taberiye
Ğur, Şefa
38
Safed
Cebel, Ca‘ra(?)
60
Toplam
10
271
Kaynaklar: Salname-i Vilayet-i Suriye, 1291, 1299; Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310,
1318.
2. MUTASARRIFLIK
Osmanlı taşra idaresinde, bazı görevlilere mutasarrıf unvanının verilmesine, ilk
olarak 17 asrın sonlarında rastlanılsa da mutasarrıflık ancak, 1864 nizamnamesi ile
teşekküllü bir kurum haline gelmiştir.74 Bu nizamname, vilayet yönetiminin bir alt
birimini oluşturan sancaklarda, birer mutasarrıflık idaresi kurulması esasını getirmiştir.
Bu kurumun başında olan mutasarrıflar, sancak idaresinin başında yer almaktadırlar.
Bunun yanında hükümetin ve vilayet merkezinin aldığı kararları uygulamakla
yükümlüdürler.75 Mutasarrıflar ayrıca, livalarda kurulan idare meclisine de başkanlık
etmekteydi. Akkâ’da maarif meclisi ve nafia komisyonunun kurulmasının ardından ise
bu iki idari birimin reisliğini de mutasarrıflar yürütmeye başlamışlardır. 76 Mutasarrıflık
merkezinin ayrıca üç önemli görevlisi daha vardı. Bunlar muhasebeci, tahrirat müdürü
ve evkaf müdürüydü. Evkaf müdürü bu görevliler arasına 1884 senesinde dâhil
73
Bilgiler genel olarak 1291 ve 1299 tarihli Suriye vilayet salnameleri ile 1310 ve 1318 tarihli Beyrut Vilayet
salnamelerinden alınmıştır, yukarıda yazılı olan ve salnamelerde isimleri geçmeyen nahiyeler ise daha önce bahsi
geçtiği şekilde “BOA, DH.İ.UM.EK, 87/27, 25 R 1332” numaralı belgeden faydalanılarak tabloya eklenmiştir.
74
Ayrıntılı bilgi için bkz. Ali Fuat Örenç, “Mutasarrıflık”, DİA, İstanbul-2006, XXXI, s.379-381.
75
Düstur, s. 613-614.
76
A.g.s., 1318, s. 278-279.
13
edilmiştir.77
İdari
görevleri
olamamasına
karşın
salnamelerde
mutasarrıflık
hiyerarşisinde gösterilen naib ve müftü de liva idare meclisi üyeleri arasındadır.
Tablo 1.2 Akkâ Sancağı mutasarrıfları
İsim
Rürbe
Sene
1
Abdülhadi Paşa
Mîr-i Mîrân
1865-186778
2
Mehmed Yusuf Bey
Mütemayiz
1867-186979
3
Holo Paşa
Mîr-i Mîrân
1869-1869
4
Rüşdü Efendi
Üla Sanisi
1869-1870
5
Salih Paşa
Mîr-i Mîrân
1870-187180
6
Ahmed Tevfik Bey
Mütemayiz
1871-1873
7
Abdurrahman Paşa
Rumeli
Beylerbeyi
1873-187381
8
Esad Efendi
Salis
1873-187582
9
Feyzi Paşa
Mirliva
1875-1876
10
Mustafa Ziya Efendi
Mütemayiz
1876-188183
11
Ahmed Salih Efendi
Mütemayiz
1881-188484
77
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1301, s. 165.
Bu listede 1 numaradan 6 numaraya kadar olan isimler Beyrut Vilayet Salnamesinde verilmiş olan listeden
alınmıştır, bkz. Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 120.
79
Mehmed Yusuf Beyin Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan biyografisinde, 1869 senesi Nisan ayı itibariyle
dokuz ay boyunca Akkâ mutasarrıflığı görevinde bulunduğu belirtilmektedir: BOA, DH.SAİD, 2/594, 29 Z 1254.
80
Salih Paşa’nın Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan biyografisinde ise 1872-73’de bir seneliğinde Akkâ
mutasarrıflığı görevinde bulunduğu belirtilmektedir: BOA, DH.SAİD, 4/466, 29 Z 1230.
81
BOA, A.MKT.MHM., 460/84, 12 C 1290.
82
8, 9, 13, 14 ve 16. sıradaki isimler yine 1310 tarihli Beyrut Vilayet Salnamesindeki tablodan alınmıştır.
83
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1294, s. 101.
84
A.g.s., 1299, s. 213.
78
14
12
Ziver Paşa
Mîr-i Mîrân
1884-188585
13
Mehmed Yusuf Paşa
Mîr-i Mîrân
1885-1886
14
Ahmed Abaza Paşa
Mîr-i Mîrân
1886-1888
15
16
17
İbrahim Hakkı Paşa
Arif Bey
Sadık Paşa
Rumeli
Beylerbeyi
Ülâ Sanisi
Rumeli
Beylerbeyi
1888-188986
1889-1990
1890-189587
18
Hüseyin Efendi
Üla
1895-189888
19
Muharrem Efendi
Üla
1898-189989
21
Mehmed Cemil Paşa
Rumeli
Beylerbeyi
1899-190190
22
Edib Bey
Üla
1901-190291
23
Hüsnü Efendi
Üla
1902-190492
24
İbrahim Sârım Bey
Üla
1904-190593
23
Ahmed Arifi Bey
Üla
1905-190694
25
Ferid Paşa
Rumeli
Beylerbeyi
1906-190895
85
BOA, İ.DH, 929/73660, 25 Z 1301; A.g.s., 1302, s. 151.
BOA, DH.MKT., 1511/93, 27 N 1305.
87
BOA, İ.DH, 1206/94440, 10 Ca 1308.
88
BOA, BEO, 563/42154, 04 Ş 1312.
89
BOA, İ.DH, 1359/20, 29 C 1316.
90
BOA, İ.DH, 1369/58, 29 B 1317; Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 273.
91
BOA, DH.MKT, 2463/1, 27 Za 1318.
92
BOA, İ.DH, 1393/19, 29 L 1319.
93
BOA, BEO, 2350/176229, 29 Ra 1322.
94
BOA, BEO, 2650/198717, 20 C 1323.
95
BOA, DH. MKT, 1119/67, 06 Ş 1324; Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1324, s. 177.
86
15
26
Mümtaz Bey
-
1908-190996
27
Pertev Bey
-
1909-190997
28
Reşad Bey
-
1909-191298
29
Behcet Bey
-
1912-191299
30
Yusuf Ziya Bey
-
1912-1913100
31
Şakir Efendi
-
1913-?101
32
Fatin Bey
-
?-1916
33
İzzet Bey
-
1916-1917102
34
Fevzi Bey
-
1917-1918103
35
Hakkı Behiç Bey
-
1918104
Kaynaklar: BOA, A.MKT.MHM, BEO, DH,MKT, DH.SAİD, İ.DH, İ.DUİT; Salname-i
Vilayet-i Suriye, 1294,1299; Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310.
Yukarıdaki tablo Suriye ve Beyrut vilayet salnameleri ile Başbakanlık Osmanlı
Arşivi belgelerinden faydalanılarak hazırlanmıştır. Listedeki bazı mutasarrıfların görev
süreleri ile ilgili olarak faydalanılan kaynaklardaki bilgiler tutarlılık arz etmemektedir.
Örneğin listede ilk sırada bulunan Abdülhadi Paşa’nın memuriyet süresi 1865-1867
arası olarak belirtilmiştir. Fakat Sadaret Mektubi Kaleminden Suriye Vilayetine
1868’de gönderilen bir belgede, Akkâ mutasarrıfı Abülhadi Paşa’ya Rumeli
Beylerbeyiliği rütbesinin verildiği bildirilmiştir.105 Ayrıca 1865 tarihli Suriye vilayet
salnamesinde Akkâ mutasarrıfı olarak Mehmed Bey ismi geçmektedir. Bundan başka
96
BOA, BEO, 3384/253796, 02 Ş 1326.
BOA, DH.MKT, 2832/7, 16 Ca 1327.
98
BOA, BEO, 3631/272297, 23 Ş 1327.
99
BOA, BEO, 4000/299978, 19 S 1330.
100
BOA, İ.DH, 1496/60, 29 Z 1330.
101
BOA, BEO, 4186/313927, 19 B 1331.
102
BOA, İ.DUİT, 42/45, 25 S 1335.
103
BAO, İ.DUİT, 42/58, 27 Ca 1335.
104
BOA, İ.DUİT, 65/12, 29 R 1336.
105
BOA, A.MKT.MHM., 421/30, 06 C 1285.
97
16
1871 tarihli Suriye vilayet salnamesinde Akkâ mutasarrıfının Rüşdü Efendi olduğu
belirtilmiş fakat listede bu tarihte Ahmed Tevfik Beyin ismine yer verilmiştir.
Yukarıdaki listede görüldüğü üzere Akkâ mutasarrıfları çok sık değişmiştir.
Belgelerden müşahede edilebildiği kadarıyla özellikle son dönemlerde, bu değişimlerin
birçoğu becayiş usulü ile gerçekleşmiştir. Diğer atamalar ise doğrudan tayin usulü ile
gerçekleşmiştir. Akkâ’nın bu kadar sık değişen mutasarrıfları hakkında İstanbul’a bir
hayli de şikâyet yazısı gönderilmiştir. Bu yazılar mutasarrıfların görevlerindeki
yetersizlikler yahut, onların da içinde bulunduğu yolsuzluklar hakkında olabiliyordu.
Örneğin 1881’de Akkâ mutasarrıfı olan Ahmed Salih Efendinin, idari işlerde yetersiz
kalmasından dolayı onun yerine, bölgenin durumuna vakıf olan ve Arapça bilen Ziver
Paşa getirilmiştir.106 Ayrıca 1894 senesinde gönderilen bir yazıda Akkâ Mutasarrıfı
Sadık Paşa’nın, “Kayseriye Kalesi’nin taşlarını kendi malı gibi sattığı” bildirilmiştir.107
Bu tür ihbar yazıları arasında en dikkate şayan olanı içlerinde yine Akkâ mutasarrıfı
Sadık Paşa ile Hayfa eski kaymakamı Mustafa Efendi, Akkâ müftüsü Ali Efendi, Hayfa
belediye reisi Mustafa ve Hayfa idare meclisi üyesi Necib efendilerin isimlerinin de
geçtiği ihbarnamedir. Akkâ müdde-i umûmi eski müdürü es-Seyyid Mehmed Tevfik,
Belka sancağı eski reji müdürü Said Hakkı Mehmed ve Belka’ya bağlı bir nahiyenin
eski müdürü olan Subhi Efendilerin hazırlayıp gönderdiği ihbar yazısında, özellikle
Filistin bölgesinde Yahudilere toprak satışının yasaklanmasına rağmen 1890’da Hayfa
ve Yafa’da bir miktar arazinin Yahudilere satışının, yukarıda ismi geçen yetkililerin
işbirliği ile gerçekleştiği bildirilmiştir. Bu araziye 140 hane inşa edilerek hanelere
Yahudiler yerleştirilmiş ve dışarıdan gelen Yahudilerin çok eskiden beri bu topraklarda
yaşadıkları fakat unutularak kayıtlara geçirilmedikleri savunularak, bunlar hakkında
sahte belgeler düzenlendiği haber verilmiştir. İhbarnamede yukarıda zikredilen arazi
satışından başka daha birçok arazinin de aynı yolla Yahudilere satıldığı ve yerel
yöneticilerin Yahudilere karşı menfaat hissiyle aşırı derecede müsamahakâr
davrandıkları bildirilmiştir.108
Akkâ sancağı Suriye Vilayetine bağlı bulunduğu esnada Akkâ mutasarrıfları,
Suriye merkez ve Beyrut mutasarrıflarından sonra en yüksek maaşı almaktaydılar. 109
106
Bkz. 95 numaralı dipnot.
BOA, BEO, 373/27905, 05 N 1311; Aynı gerekçelerle diğer birkaç şikâyet için daha bkz. BOA, HR.TO, 388/9, 12
02 1880; BOA, HR.TO, 388/14, 24 02 1880; BOA, HR.TO, 461/82, 26 08 1886; BOA, HR.TO, 391/71, 26 10 1886.
108
BOA, YPRK.AZJ., 27/39, 02 S 1311.
109
Sabahattin Samur, Suriye Vilayeti’nin İdari ve Sosyal Yapısı 1840-1908, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara-1988, s. 51.
107
17
Tüm mutasarrıfların aynı maaşı almamasına rağmen Akkâ mutasarrıfları genel olarak
7000-7.500 kuruş civarında maaş almaktaydılar.110
Mutasarrıflıkların mali işlerini, vilayet defterdarına bağlı olan ve Maliye
Nezareti tarafından atanan muhasebeciler görmekteydi. Muhasebeciler mutasarrıflık
idaresinin ikinci önemli görevlisiydi ve liva idare meclisinin tabii üyelerindendi. Vilayet
nizamnamesi gereğince mutasarrıflıklarda birer mal kalemi ihdas edilecek ve
muhasebeciler de bu kalemin gördüğü hesap işlerinden sorumlu olacaktı.111 Akkâ
muhasebecileri, bu nizamnamenin yürürlüğe girmesiyle birlikte mal kaleminin başında
yer almıştır.112 Fakat 1871 nizamnamesinde mal kalemi hususunda herhangi bir hüküm
bulunmamaktadır. Muhasebeciler bu nizamname sonrasında mal kaleminin başındaki
görevliler olarak hesap işlerini yürütmeye devam etmişler fakat salnamelerde bu kalem
memurları arasında gösterilmemeye başlanmışlardır.113
1864 nizamnamesinde, livaların her türlü yazı işlerinden sorumlu görevliler
olarak tahrirat müdürleri gösterilmektedir. Nizamnameye göre tahrirat müdürlerinin
maiyetinde birer tahrirat kalemi kurulacak ve livanın her türlü resmi yazı işleri burada
görülerek tutulan kayıtlar, yine bu kalem tarafından muhafaza edilecektir.114 Akkâ
mutasarrıflığının kurulmasından, Beyrut vilayetine bağlanmasına kadar tahrirat
müdürleri, tahrirat kaleminin başındaki görevli olarak gösterilmekteyken bu tarihten
itibaren tahrirat müdürleri, kalem dâhilinde çalışan memurlardan biri olarak
gösterilmemektedir. Bu durum, kaleme atanan yeni memurlar ile birlikte kalem
dairelerinin tekâmülü ile alakalıdır. Nitekim bu yeni uygulama ile birlikte tahrirat
müdürünün tahrirat kalemi ile bağı ortadan kaldırılmamış aksine kalem, tahrirat
müdürüne karşı sorumlu hale gelmiştir.115
İdari görevli olmamalarına karşın naibler salnamelerde, mutasarrıflık erkânının
ikinci sırasındaki görevlileri olarak gösterilmektedir.116 1864 nizamnamesinde,
livalardaki hâkimler olan naiblerin görevleri, yalnızca şerî meselelere bakmak ve bu
konularda hükümler vermek olarak belirlenmiştir.117 Naibler mutasarrıflık idare
meclislerinin de tabii üyeleriydi. Bu görevlerinden başka da mutasarrıflık yönetiminde
110
BAO, DH.SAİD, 4/466, 29 Z 1230; BOA, DH.SAİD, 2/594, 29 Z 1254; BOA, A.MKT.MHM, 460/84, 12 C 1290.
Düstur, s. 614.
112
A.g.s., 1282, s. 86; 1288, s. 77.
113
A.g.s., 1291, s. 75.
114
Düstur, s. 614.
115
Bkz. Beyrut Vilayet Salnameleri: 1318, 1324 ve 1326 ilgili bölümler.
116
Her ne kadar vilayet nizamnamelerinde böyle bir sıralama içinde verilmiş olmasa da, salnamelerde mutasarrıflık
hiyerarşisinde mutasarrıflardan sonra zikredilmektedirler.
117
Düstur, s. 615.
111
18
idari bir görevleri bulunmuyordu. 1864’te mutasarrıflıklarda meclis-i deavî-i liva
ismiyle kurulan meclislerin reisliklerini naibler yürütmüştür. Daha sonra bu meclislerin
isimleri ve şekilleri değişikliğe uğramış olsa da naiblerin bu görevleri devam etmiştir.
Ayrıca Akkâ naibleri 1883’te ihdas edilen meclis-i maarif şubesinin de birinci
reisliklerini üstlenmişlerdir. Fakat bu kurumun maarif meclisi olarak yeniden
teşkilatlanması ile birlikte reislik görevini mutasarrıflar ifa etmeye başlamışlardır.118
Mutasarrıflar gibi sıklıkla değiştirilen naibler şeyhülislam tarafından atanmaktaydı. 119
Salnamelerde mutasarrıflık bünyesinde, idari görevi olamamasına karşın naibden
hemen sonra ismi zikredilen görevli müftüdür. 1864 nizamnamesinde liva müftüleri ile
ilgili yalnızca idare meclisi tabii azasından oldukları bilgisi verilmektedir.120 Akkâ’da
1883’te meclis-i maarif şubesi kurulduktan sonra müftü, naibden sonra bu şubenin
ikinci reisliğine getirilmiştir.121 Fakat Akkâ’nın Beyrut’a bağlanmasından sonra bu
şubenin liva maarif meclisine tahvil edilmesiyle birlikte müftü de yeni oluşturulan evkaf
komisyonunun reisliğine getirilmiştir.122 Müftü, Akkâ sancağında, diğer görevlilere
nazaran en istikrarlı görevlidir. Bilhassa idari görevlilerin sıkça değişmesine karşın
Akkâ sancağının 1864’te yeninden teşkilatlanmasından, Akkâ’nın Osmanlı idaresinden
ayrılmasına kadar Akkâ’da yalnızca iki müftü bulunmuştur. Bunlardan birincisi
müderris olan Ali Efendi’dir. Ali Efendi Akkâ’nın Suriye vilayetine bağlı bulunduğu
süre zarfında görevde kalmıştır.123 İzmir payesine sahip olan ikinci müftü ise Akkâ’nın
Beyrut vilayetine bağlı bulunduğu süre içinde görev yapmıştır.124
3. İDARE MECLİSİ
İbrahim Paşa 1832’de Suriye ve Filistin bölgelerini ele geçirdiğinde şehirlerde,
oraların Müslüman ve Hristiyan ileri gelenlerinden müteşekkil karma birer meclis
kurdurmuştu.125 Bu dönemde Akkâ’da kurulmuş olan meclis, 1840’ta Akkâ’nın
Osmanlı idaresine geçmesinin ardından kaldırılarak, Tanzimat’ın uygulanması amacıyla
bir meclis-i kebir ihdas edilmiştir.126 Muhassıllık meclisi olarak da bilinen bu meclisin
vergi toplama yükümlülüğü de bulunmaktaydı. Meclis, muhassıllık kurumunun
118
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1282, 1283, 1300; Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318 ilgili bölümler.
Düstur, s. 615.
120
A.g.e., s. 614.
121
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1300, s. 211.
122
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 278.
123
Bkz. Suriye vilayet salnameleri: 1282-1302.
124
Bkz. Beyrut vilayet salnameleri: 1318-1326.
125
Şinasi Alptekin, a.g.m., s. 233-234.
126
BOA, C.ML., 698/28545, 29 Z 1300.
119
19
kaldırılmasının ardından127
yalnızca idari sorumlulukları bünyesinde barındırarak
mevcudiyetini devam ettirmiştir.
1864 nizamnamesi gereğince idare meclisleri için de yeni kanunlar
vazedilmiştir. Bu yeni sistem gereğince sancaklarda oluşturulan idare meclislerine
mutasarrıflar başkanlık edecek, kaza hâkimi(naib), müftü, gayrimüslim cemaatlerin
reisleri, muhasebeci ve tahrirat müdürü meclisin daimi üyeleri olacaktı. Bunlardan
başka ahalinin seçtiği ikisi Müslüman ve ikisi de gayrimüslim toplam dört üye ile
birlikte meclisin kadrosu tamamlanmış olacaktı.128 Liva idare meclisleri, vilayet idare
meclislerinin alt organları oldukları gibi, kaza ve kendilerine doğrudan bağlı nahiye
meclislerinin de üst organıydılar. Bu meclisler sancak dâhilindeki idarî, malî,
bayındırlık, eğitim, tarım ve ticarete ait işlerin görüşülüp karara bağlanacağı
organlardı.129
Akkâ mutasarrıflığının kuruluşundan Akkâ’nın Osmanlı idaresinden çıkışına
kadar Akkâ idare meclisinin tabii üyelerini mutasarrıf başkanlığında naib, müftü,
muhasebeci ve tahrirat müdürü oluşturmuştur. Fakat bu tabii üyeler arasına bazı
dönemler farklı kimseler de eklenmiş ancak kalıcı olmamışlardır. 1877’de Akkâ idare
meclisi tabii üyeleri arasına evkaf vekili ve Marunî reisi katılmıştır. Evkaf vekilinin
yerini 1879’da defter-i hakanî memuru almışsa da bir sonraki seneden itibaren artık bu
görevli de idare meclisi üyeleri arasında yer almamıştır.130 Marunî reisi ise idare meclisi
üyeliğine yine 1879 senesine kadar devam etmiştir. Bir sonraki sene yalnızca dört tabii
üye ile çalışan meclise 1881’den 1885’e kadar Latin reis-i ruhanisi de tabii üye olarak
katılmıştır.131 Akkâ’nın Beyrut’a bağlanmasından sonra ise idare meclisi tabii üyeleri
arasında
yukarıda
zikredilen
dört
görevli
haricinde
başka
bir
kimseye
rastlanılamamaktadır. Her dönemde meclisin seçilmiş dört azasından ikisini
Müslümanlar ve diğer ikisini ise gayrimüslim ahali oluşturmuştur. Meclisin seçilen
azaları arasında bir defaya mahsus görev yapan da bulunmakta, dokuz sene üst üste
meclis üyesi olan da bulunmaktadır. Yahut birkaç sene mecliste görev yaptıktan sonra
belirli bir aradan sonra tekrar seçili üyeler arasına katılanlar da vardır.
127
İlber Ortaylı, a.g.e., s. 33, 35, 43.
Düstur, s. 614.
129
İlber Ortaylı, a.g.e., s. 81.
130
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1282, 1279 ilgili bölümler.
131
A.g.s., 1297-1302, ilgili bölümler
128
20
4. MAHKEMELER
Tanzimat ile birlikte idari düzende olduğu kadar adlî düzende de birçok
reformlar yapılmış çeşitli mahkemeler kurulmuştur. Adlî yapıda girişilen reformlara
örnek teşkil eden sistem de yine Fransız menşelidir. Tanzimat ile birlikte taşrada da icra
edilmeye başlanılan mahkeme reformuna, 1864 nizamnamesi ile birlikte yeni bir anlayış
getirilmiştir. Nitekim bu dönemde idare ile adlî işler birbirinden ayrılmış ve
mahkemelerin fonksiyonlarında önemli değişiklikler yapılmıştır. 132
1864 Nizamnamesinde, sancaklardaki iki önemli adlî kurumun işleyişi
hususunda maddeler bulunmaktadır. Bunlardan biri meclis-i temyiz ve diğeri ise ticaret
mahkemeleridir. Sancak merkezinde kurulacak olan meclis-i temyiz, kaza deavî
meclislerinin göremeyeceği davaları görecek yahut buralarda görülen davaların istinaf
mercii olacaktı. Bu meclis sancak hâkiminin(naib) başkanlığında toplanacak ve seçilmiş
olan, üçü Müslüman ve diğer üçü de gayrimüslim olan toplam altı mümeyyiz ile iş
görecekti. Ayrıca bir de devletin atadığı memur bulunacaktı. Meclis-i temyizler,
mahkeme-i şer‘iyylerde, cemaat ve ticaret mahkemelerinde görülen davaların da istinaf
mercii olarak görev yapacaktı.133 Ticaret mahkemeleri 1860’da, ticaret meclislerinden
tahvil edilerek kurulmuş ve ticaret kanunu hükümlerince davalara bakması esası
getirilmişti.134 1864 vilayet nizamnamesi, sancak merkezlerinde bu mahkemelerin
kurulması ve bir reis başkanlığında birkaç aza ile toplanması kuralını getirmiştir.135
Akkâ’nın sancak olarak Suriye Vilayeti’ne bağlanması ile birlikte merkezde bir
meclis-i deavi-i liva ve bir de ticaret mahkemesi kurulmuştur. 1864’te Akkâ meclis-i
deavi teşkilatı, naibin başkanlığında, altı seçilmiş aza ile teşekkül etmiş ve mahkeme
bünyesinde bir de görevli kâtip bulunmuştur. Yine aynı sene ticaret mahkemesi bir reis
başkanlığında iki daimi aza ve dört de geçici aza ile toplanmış, ayrıca bir kâtip de
mahkeme kadrosunda yer almıştır.136
Akkâ meclis-i deavisi devam eden senelerde meslis-i temyiz adını almış137, daha
sonra ise meclis-i temyiz-i hukuk138 ismiyle göreve devam etmiştir. 1880 senesinde bu
meclis Mehkeme-i İbtidaiyye Heyeti ismini alarak hukuk dairesi ve ceza dairesi olmak
132
Ekrem Buğra Ekinci, “Tanzimat Devri Osmanlı Mahkemeleri”, Yeni Türkiye, Ocak-Şubat 2000, sayı: 31, s. 768769.
133
Düstur, s. 616.
134
Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Ekrem Buğra Ekinci, a.g.m., s. 768.
135
Düstur, s. 614.
136
A.g.s., 1282, s. 87.
137
A.g.s., 1288, s. 86.
138
A.g.s., 1295, s. 93.
21
üzere kendi bünyesinde ikiye ayrılmıştır.139 1883’te bu meclis, bünyesindeki daireleri
aynen muhafaza etmek suretiyle Mahkeme-i Bidayet ismini almıştır.140 Mahkeme
teşkilatının devam eden seneler içerisinde daha da belirginleşmesi sürmüş ve Akkâ’nın
Beyrut’a bağlanmasının ardından Mahkeme-i Bidayet Kalemi ismiyle bir daire daha
kurularak zabıt işleri daha da sistemli bir hale getirilmiştir.141 Bu teşkilatlanma süreci
içerisinde mahkeme-i bidayetin, reisliğini naibin yaptığı hukuk dairesi daha da sembolik
bir hale gelerek mümeyyiz sayısı azalmış, işlerin ağırlıklı olarak görüldüğü ceza
dairesinin ise buna bağlı olarak görevli sayısı artmıştır. 1914 senesinde Akkâ Rum
Katolik Metropoliti Grigoryus’un gönderdiği bir telgrafa göre, önceleri Akkâ Bidayet
Mahkemesi’nde iki Müslüman ve iki de gayrimüslim üye bulunurken yapılan bir
düzenlemeden sonra üç Müslüman ve bir gayrimüslim üye seçilip tayin olunmaya
başlandığı haber verilerek bu durumun düzeltilmesi istenmiştir.142 Bu durumun resmi
kaynaklardan takibi çok kolay olmasa da 1906/07 senesine ait olan Beyrut Vilayet
Salnamesi’nden öğrenilebildiği kadarıyla, Akkâ Bidayet Hukuk Mahkemesi ve
Mahkeme-i Bidayet Ceza Dairesi’nde toplam dört adet aza bulunmakta, bunların üçü
isimlerinden anlaşıldığı kadarıyla Müslüman üyeler olup diğer kişi ise Anton Zahlan
isminde bir gayrimüslimdir.143
1864’te yeni kanunlara riayeten Akkâ’da kurulmuş olan ticaret mahkemesi, o
seneden sonra 1880’e kadar salnamelerde yer almamıştır. Bu sene bir reis ve iki daimi
üye ile birlikte görev yapan mahkeme,144 bir sonraki sene kadrosuna dört geçici üye
daha katmıştır.145 1883’te ise bu görevliler arasına bir kâtip ve bir de mukayyit
eklenmiştir.146 Akkâ’nın Beyrut’a bağlanmasından sonra ise ticaret mahkemesi
kaldırılmış ve mahkemenin gördüğü işleri ticaret ve ziraat odası görmeye başlamıştır.147
Salnamelere göre 1874’ten 1880’e kadar, sancak teşkilatında şer‘iyye
mahkemesi de yer almış148 fakat ticaret mahkemesinin tekrar ihdas edildiği bu seneden
sonra salnamelerde şer‘iyye mahkemesine yer verilmemiştir.
139
A.g.s., 1297, s. 190.
A.g.s., 1300, s. 212.
141
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 272.
142
BOA, DH.İD, 192-2/49, 03 N 1332.
143
A.g.s., 1324, s. 178-179.
144
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1297, s. 191.
145
A.g.s., 1298, s. 195.
146
A.g.s., 1300. S. 213.
147
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 277.
148
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1291, s. 75.
140
22
5. BELEDİYE
Klasik dönemde Osmanlı şehirlerinde kadıların üstlendiği beledî hizmetler,
Tanzimat sonrasında belediyelere devredilmeye başlanmıştır. Belediyelerin ilk örneği
olarak 1855’te İstanbul Şehremaneti kurulmuş, ikinci olarak ise Beyoğlu’nda Altıncı
Daire-i Belediye kurulmuştur.149 1864 Nizamnamesi şartlarına göre ise belediye
kurumları taşrada da kurulmaya başlanacaktı. Bu göre “her köy bir belediye dairesi”
sayıldığı halde nizamnamede, köylerden büyük yerleşim yerleri için herhangi bir hüküm
bulunmuyordu.150 Bu yıllarda İzmir, Beyrut, İskenderiye ve Selanik gibi şehirlerin151
yanı sıra Akkâ sancağında da bir belediye ihdas edilmişti.152 Fakat 1864
nizamnamesinin bu konuda ayrıntılı hükümler içermemesinden dolayı bu belediyeler
çalışmalarını, Altıncı Daire-i Belediye için hazırlanan kanuna göre sürdürmekteydi.153
1867’de çıkarılan iki talimatname ile taşrada kurulmuş ve kurulacak olan belediye
meclisleri, merkezden ayrı olarak nizamlara bağlanmıştır.154
Belirlenen bu yeni esaslara göre meclisler bir reis, bir muavin ve altı üye ile
birlikte danışman olarak bir mühendis ile memleket tabibinden mürekkep olacaktı. Bu
yıllarda henüz tüzel bir kişiliğe kavuşmamış olan belediyeler bu talimatnameler ile birer
devlet dairesi şeklinde çalışmaktaydı. Meclise seçilecek üyelerin her biri memleketin
ileri gelenlerinden kimseler olmaları gerekmekteydi. Ayrıca belli bir miktar emlak ve
arazi sahibi olmaları şartı da aranmaktaydı.155 1871 Vilayet Nizamnamesi ile birlikte ise
daha önce çıkarılmış olan belediye talimatnamelerindeki hususlar yeniden ele alınmış
ve taşra belediyeleri vilayet teşkilatı içinde idari bir kurum haline dönüşmüştür.156
1877’de Vilayet Belediye Kanunu adıyla yalnızca belediyelere mahsus bir kanun
çıkarılmış ve taşradaki tüm belediyeler tek bir kanun çatısı altında toplanmıştır. Bu
kanun ile birlikte belediyelerin görevleri önemli ölçüde genişlemiştir.157
Akkâ mutasarrıflığının kurulması ile birlikte oluşturulan Akkâ belediye meclisi
bir reis altı üyeden müteşekkil idi.158 Fakat 1867 de çıkarılan nizamnamede, belediye
149
Tarkan Oktay, “Osmanlı Döneminde Modern Belediye Kurumunun Doğuşu ve Gelişimi”, Selçukludan
Cumhuriyete Şehir Yönetimi, Ed: Erol Özvar-Arif Bilgin, İstanbul-2008, s. 385, 387.
150
İlber Ortaylı, a.g.e., s. 173.
151
Tarkan Oktay, a.g.m., s. 396.
152
A.g.s., 1282, s. 87.
153
Tarkan Oktay, a.g.m, s. 396.
154
Düstur, I. Tertip, cilt: 2, İstanbul-1289, s. 491-497.
155
Düstur, s. 491.
156
İlber Ortaylı, a.g.e., s. 176.
157
Tarık Oktay, a.g.m, s. 397.
158
A.g.s., s. 87; 1865’te Suriye Vilayetine gönderilen bir yazıda buraya tâbi tüm sancaklarda, Tuna Vilayeti’nde
olduğu gibi birer belediye meclisinin kurulduğunun bahsi geçmektedir: BOA, ŞD., 2269/4, 13 Ca 1285.
23
meclislerinde reis haricinde altı üye bulunması hususu net bir şekilde belirtilmiş ise de
bu tarihten üç sene sonra, Akkâ belediye meclisinde üye sayısı ondur. Bir kâtibi bulunan
meclisin müşavir olarak bir de tabibi bulunurken meclis dâhilinde mühendis yer
almamıştır.159 Bu görevliler arasına 1874’te bir sandık emini katılmıştır.160 Akkâ
mutasarrıflığı dairelerinin gelişimi açısından 1880, verimli bir sene olmuştur. Nitekim
daha önce incelenen kurumlarda olduğu gibi belediye kurumunda da bu sene önemli
bazı değişiklikler vukua gelmiştir. Örneğin daha önce mühendisi olmayan belediye
meclisinde bir mühendis, bir kâtip yardımcısı, bir müfettiş ve iki de çavuş göreve
başlamıştır.161 Bu tarihte Akkâ belediye meclisinin reisi Safvet Beydir. Her ne kadar
teşkilattaki değişimin sebebini açıklamaya yetmese de Safvet Bey, şahit olduğu
usulsüzlüklere göz yuman bir kişilik değildi. Nitekim görevde bulunduğu sene içinde
merkeze gönderdiği iki ihbarname ile Akkâ mutasarrıfının mîrî arazileri usulsüzce satışı
hakkında şikâyette bulunmuştur.162 Bu hadiseden çıkarılacağı kadarıyla Safvet Bey
gayretli bir kişiliktir ve muhtemelen belediye teşkilatında yaşanan bu değişiklikler
Safvet Beyin kişisel gayretleri ile alakalıdır. Bir sonraki senenin salnamesine göre
meclisin riyaseti boş gözükmektedir. Ayrıca mühendis, kâtip yardımcısı ve çavuşlardan
birisi de görevlerinden ayrılmıştır.163
1885’te reis haricinde kadrosu dört üyeye düşen meclis, 1901’de yine dört
üyeden müteşekkil olarak iş görmekte idi. Üye sayısındaki bu değişmeye paralel olarak
kâtip, tabip ve müfettiş gibi görevlilerin sayısı yahut mevcudiyetleri de değişkenlik
göstermekte idi. Akkâ’nın Osmanlı idaresinden çıkışına kadar da teşkilattaki bu
belirsizlik ortadan kaldırılamamıştır. Bu durumun sebebi ise mutasarrıflık teşkilatında
kurulmakta olan yeni kurumların, belediyenin üstlenmiş olduğu bazı yükümlülükleri
kendi bünyelerine almakta olmalarıdır. Nitekim üstlenilen yükümlülüklerin değişkenlik
arz ettiği bir teşkilatın kadrosundan süreklilik beklemek doğru olmaz.
6. DİĞER DAİRELER
Akkâ sancağının ihdas edilmesiyle birlikte bu yeni teşkilatın kurum sayısı
oldukça sınırlıydı. İlk zamanlar bu teşkilat meclis-i idare-i liva, meclis-i deavi-i liva,
mal kalemi, tahrirat odası, mahkeme-i ticaret ve belediye meclisinden mürekkep bir
159
A.g.s., 1288, s. 77.
A.g.s., 1291, s. 76.
161
A.g.s., 1297, s. 191.
162
BAO, HR.TO, 388/9, 12 02 1880; BOA, HR.TO, 388/14, 24 02 1880.
163
A.g.s., 1298, s. 190.
160
24
halde idi.164 Teşkilat bu yapısıyla bir müddet hizmet verdikten sonra 1871 Vilayet
Nizamnamesinin ardından, bu nizamnamede belirtilen hususlara uygun olarak
genişlemeye başlamıştır. Bu nizamnamede, bir önceki nizamnamede bahsedilmemiş
olan defter-i hakanî memurları ile nüfus ve emlak memurlarının bulunması gerektiği
bildirilmiş ve görevleri açıklanmıştır.165 1874 Suriye vilayet salnamesinden anlaşılıyor
ki defter-i hakanî memuru iki yardımcısı ve iki de kâtibi ile birlikte166 Akkâ sancağında
göreve başlamıştır. Ayrıca tahrir-i emlak komisyonu167 kurulmuş ve altı görevlisi ile
teşkilatta yerini almıştır. Bunlardan başka aynı senenin teşkilatında liman idaresi de yer
almıştır.168
1880’de mutasarrıflık teşkilatına, beş kişiden oluşan tahsilât memurları da
katılmıştır. Ayrıca yine aynı sene içinde Akkâ mutasarrıflığı dâhilinde bir cemiyet-i
hayriyye teşkil edilmiş, bir reis, on üç üye, bir kâtip ve bir de sandık emini bu teşkilat
içerisinde yerlerini almışlardır. Akkâ mutasarrıflığı teşkilatının gelişimi açısından
verimli olan bu dönemde teşkilata bir telgrafhane katılarak telgraf ve posta memurları169
ile rusûmât memurları da katılmıştır.170 Bir sonraki sene ise Akkâ’da bir meclis-i maarif
şubesi teşkil edilerek birinci reisliğine naib, ikinci reisliğine ise müftü getirilmiştir.
Bunlardan başka meclisin, aralarında tahrirat müdürünün de bulunduğu yedi kişiden
oluşan bir üye heyeti vardı.171 1883’te ilk defa olarak teşkil edilen Ziraat Komisyonu iki
reis, dört üye ve iki kâtip ile teşkilatta yerini almıştır.172 Komisyonun şekli bir sonraki
sene Ticaret ve Ziraat Odası olarak değiştirilmiş, fakat görevlilerindeki değişiklik
yalnızca kâtiplerden birinin çıkarılması olmuştur.173 1885’te mutasarrıflık teşkilatında
birer yeni memur, kâtip ve kâtip yardımcısı göreve başlamış aynı zamanda mutasarrıflık
164
A.g.s., 1282, s. 85-87.
Düstur, I. Tertip, cilt: 1, s. 635.
166
1881’de bu memurlar için Defter-i Hakanî Kalemi ismiyle bir daire tahsis edilmiştir; A.g.s., 1298, s. 194.
167
1880’de bu komisyonun yanında aynı isimle bir de kalem ihdas edilmiş, kalem baş kâtibi aynı zamanda
komisyona da başkanlık etmiştir: A.g.s., 1297, s. 190; Bu teşkilat 1883’ten itibaren ise Emlak Komisyonu ve Emlak
Kalemi isimleri ile yine iki ayrı birim olarak çalışmalarına devam etmiştir: A.g.s., 1300, s. 211; Akka’nın Beyrut’a
bağlanması ile birlikte ise bu iki kurum ile Aşar Kelemi ilga edilmiş ve yerlerine Tahrir-i Vergi Dairesi ihdas
edilmiştir: Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 274.
168
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1291, s. 75-76.
169
BOA, ŞD. 2426/7, 14 Za 1296.
170
A.g.s., 1297, s. 190.
171
A.g.s., 1300, s. 211; Meclisin ismi 1881’de Maarif Şubesi olarak değiştirilmiştir: A.g.s., 1301, s. 166; 1901 tarihli
Beyrut salnamesinde, mutasarrıflık bünyesinde yeni kurulan eğitim kurumları ile maarifin artan önemine binaen,
teşkilatın ismi tekrar maarif meclisi olarak değiştirilmiş ve bu sefer reisliğine mutasarrıf getirilmiştir: Salname-i
Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 278; Fakat bu değişiklik nihai olmamış daha sonrada kurum Maarif Komisyonu ismiyle
çalışmalarına devam etmiştir: A.g.s., 1324, s. 179.
172
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1300, s. 212.
173
A.g.s., 1302, s. 153.
165
25
bünyesine nüfus kalemi de eklenmiştir.174 Fakat kurumun ismi sonraki senelerde nüfus
dairesi175 ve daha sonra ise nüfus idaresi176 olarak değiştirilmiştir.
Duyun-ı Umumiye İdaresi de yine Akkâ’da ilk olarak 1885’te ihdas edilmiştir.177
Bu sene bir memur ve iki kâtip ile mutasarrıflık bünyesine katılan idare, 1909 senesi
itibariyle mutasarrıflık teşkilatından çıkarılmıştır.178 Akkâ’da, mutasarrıflığın Beyrut’a
bağlanmasından sonra kurulan Ziraat Bankası şubesi için bir de meclis ihdas edilmişti.
Bu meclis bir reis haricinde dört üyeden oluşuyordu.179 Ayrıca evkaf idaresi ve evkaf
komisyonu da bu dönemde kurulan birimlerdir. Evkaf idaresi bir müdür ve bir de
tahsildardan müteşekkil iken, müftü riyasetinde toplanan evkaf komisyonunun dört
üyesi bulunmaktaydı.180 Aynı dönemde Akkâ’da bir de polis dairesi kurulmuş olup ilk
zamanlar bu dairede bir komiser, bir nefer ve bir mülazım bulunurken181 daha sonra bu
görevliler arasına polis muavini de eklenmişse de dairedeki görevlilerin sayısı sürekli
değişkenlik arz etmiştir. 182
7. KAZA VE NAHİYE YÖNETİMİ
1864 Nizamnamesi’ne göre her kazaya, oranın idari, mali ve güvenlik işlerine
bakmak üzere devlet tarafından birer kaymakam atanacaktır. Mutasarrıfa karşı sorumlu
olan kaymakam, ayrıca devletin kazadaki muhatabıdır.183 Nizamnamenin Akkâ
sancağındaki uygulanması ile 1864’te, Akkâ mutasarrıflığı dâhilinde ihdas edilen dört
kaza yönetiminin her birine birer kaymakam atanmıştır.184 Kaymakamlar ayrıca her
kazada teşekkül edilecek olan kaza idare meclislerinin riyaseti görevini de
üstleneceklerdi. Bu meclisler kaymakamdan başka kazanın hâkimi(naib), müftü, varsa
gayrimüslim cemaat reisi, kaza kâtibi ve ahaliden seçilmiş üç kişiden müteşekkil
olacaktı.185 Akkâ sancağının kurulmasından itibaren bir süreliğine, kaza idare meclisleri
aynı zamanda, meclis-i idare ve deavi ismiyle deavi meclisleri görevini de yüklenmiştir.
Bu meclisler bir süreliğine, kazalardaki mutasarrıflık kurumu haricindeki tek idari
teşekkül olma özelliğini göstermişlerdir. Nizamnamede idare meclisinin üyeleri
174
A.g.s., s. 152.
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1324, s. 178.
176
A.g.s., 1326, s. 264.
177
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1302, s. 155.
178
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1326, s. 262-266.
179
A.g.s., 1318, s. 277.
180
A.g.s., 1318, 1324, 1326, ilgili bölümler.
181
A.g.s., 1318, s. 280.
182
A.g.s., 1324, 1326, ilgili bölümler.
183
Düstur, s. 616.
184
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1282, s. 88-90.
185
Düstur, s. 617.
175
26
arasında kazanın idari memurları gösterilmişse de, meclislerin birleşik olduğu dönemde,
meclis
reisi
olan
kaymakamlar
haricinde
meclislerde
üye
devlet
memuru
bulunmamıştır.186 Akkâ kazalarındaki meclisler ancak 1874 senesine gelindiğinde
nizamnamede belirtilen şartlara uygun olarak biçimlenmiştir. Buna göre kaza idare
meclisleri ile deavi meclisleri birbirlerinden ayrılmış, riyasetinde yine kaymakamların
bulunduğu idare meclisi naib, müftü, mal müdürü ve tahrirat kâtibinden oluşan daimi
üyeleri ile üçer kişilik seçilmiş üyeden müteşekkil hale gelmişlerdir. Deavi meclisleri de
naibin riyasetinde dört aza ile görevlerine devam etmişlerdir. 187 Bu meclislerin
azalıklarına da sancak merkezlerinde olduğu gibi şehrin ileri gelenleri seçilmekteydi.
1880’de daha önce meclis-i deavi ismiyle iş gören Akkâ sancağındaki kaza
meclislerinin isimleri, mahkeme-i ibtidaiyye olarak değiştirilmişlerdir. Bunların arasında
yalnızca Nasıra kazası deavi meclisinin ismi mahkeme-i bidayet olmuştur.188 Ancak bir
sonraki sene diğer üç kazanın mahkemelerinin ismi mahkeme-i ibtidaiyye iken Safed
kazası mahkemesinin ismi mahkeme-i bidayettir.189 Bu değişikliklerden sonra 1882’de
dört kaza mahkemesinin ismi de mahkeme-i bidayet olarak kaydedilmiştir.190 Kazalarda
bulunan mahkeme meclisi üyeleri yerli halk arasından seçilmekteydi. Fakat bu usulün
mahsurlu görülmesi ve mahkeme heyetinin liyakatli olmasının lüzumu üzerine merkeze
bir yazı yazılarak Akkâ kazaları mahkemelerine üye tayini yapılması istenmiştir. Bu
yazıya cevap olarak, tayin edilen memurlara ödeme yapılmasında güçlük çekileceği
belirtilerek, yerli ahaliden seçimle üye usulünün devamı zarureti bildirilmiştir.191
Akkâ kazalarında ilk belediye meclisleri 1873’te kurulmuştur.192 Bu sene Hayfa
ve Nasıra’da kurulan belediye meclisleri 1878’de Safed193 ve 1879’da ise Taberiye
kazasında kurulmuştur.194 1867’de taşra belediye meclisleri için çıkarılan iki
talimatnamede meclislerde bir reis, bir muavin ve altı üye ile birlikte danışman olarak
bir mühendis ile memleket tabibinin olması esası getirilmişti.195 Akkâ kazalarındaki
belediye meclislerinin üye sayıları kazalara ve yıllara göre üç kişi ile altı kişi arasında
değişmiştir. Genel olarak bu meclisler dâhilinde kâtip, müfettiş ve çavuş gibi
186
A.g.s., 1282-1288, ilgili bölümler.
Bu tarihte Nasıra ve Taberiye kazalarının idare meclislerinde dörder kişilik seçilmiş aza yer almıştır: A.g.s., 1291,
s. 76-79.
188
A.g.s., 1297, s. 194-197.
189
A.g.s., 1298, s. 197-201.
190
A.g.s., 1299, s. 218-221.
191
BOA, DH.İD, 192-1/11, 18 Za 1331.
192
Mahmoud Yazbak, Haifa In The Late Ottoman Period 1864-1914, Leiden-Boston-Köln-1998, s. 76.
193
A.g.s., 1266, s. 93-97.
194
A.g.e., 1297, s. 196.
195
Düstur, I. Tertip, cilt: 2, İstanbul-1289, s. 491.
187
27
görevlilerin bulunmasına karşın mühendis hiç bulunmamış, bir tabib ise 1882-1883
senelerinde Safed belediye meclisi üyesi olmuştur.196
1882’de Hayfa’da bir rusumat müdüriyeti kurulmasına karşın bu daire diğer
kazalarda kurulmamıştır.197 1884’te yine Hayfa kazasında, naibin reisliğinde ve altı
üyeden müteşekkil maarif şubesi kurulmuştur.198 Bir sonraki sene Safed kazasında da
kurulan bu şube,199 Akkâ’nın Beyrut’a bağlanmasından sonra Akkâ genelinde
yaygınlaşmış ve diğer kazalarda da kurulmuştur.200 Bundan başka bu dört kazada da
reisliğini kaymakamların yaptığı ve üye sayısının üç ve dört arasında değiştiği vesait-i
nakliye-i askeriye komisyonu, ticaret ve ziraat odası ve ziraat bankası şubeleri
kurulmuştur. Bunlara ek olarak bir de Hayfa’da duyun-ı umumiye memuriyeti ihdas
edilmiştir.201
Akkâ mutasarrıflığının kurulmasıyla birlikte merkez kazaya bağlanan nahiyeler,
daha önce zikredilmişti.202 Bunlardan ayrı olarak bir de Hayfa kazasına bağlı Kayseriye
nahiyesi bulunmaktadır. Akkâ’nın Beyrut’a bağlanmasından önce nahiye teşkilatı
yalnızca müdür, naib ve bir kâtipten oluşurken bu değişiklikten sonra, riyasetinde
nahiye müdürünün bulunduğu, iki üyeli bir de nahiye meclisi teşkil edilmiştir. Aynı
nahiye teşkilatı Kayseriye için de geçerliğidir.203 1914’te Akkâ’da kurulan diğer
nahiyelerin204 teşkilatları hakkında ise herhangi bir bilgiye sahip değiliz.
İdari teşkilatta nahiyenin bir alt birimi olan muhtarlık teşkilatının Akkâ’da
kurulması, Tanzimat ilanının hemen sonrasına rastlamaktadır. Bu konu ile ilgili
elimizdeki en erken tarihli belge, 1848 senesine aittir. Bu belgede Akkâ ve civarında,
kaza ve köylere nasb olunan muhtarlar için yapılmış olan mühürlerin gönderildiği ve
ayrıca tanzim olunan mahallat defterlerinin de gönderileceği belirtilmiştir.205 Bu tarih
itibariyle taşranın en küçük idari birimi olan muhtarlık, Akkâ Sancağı’ndaki en istikrarlı
kurum olmuştur.
196
A.g.s., 1299, s. 219; A.g.s., 1300, s. 216.
Hayfa Rusumat Müdüriyeti’nin ismi daha sonraki senelere ait olan salnamelerde geçmesine karşın diğer kazalarda
bu dairenin ismine rastlanılamamaktadır. A.g.s., 1299, s. 218.
198
A.g.s., 1301, s. 171.
199
A.g.s., 1302, s. 158.
200
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 297, 304.
201
A.g.s., s. 288-310.
202
Bkz. 71 numaralı dipnot.
203
A.g.s., s. 283, 292.
204
Bkz. 71 numaralı dipnot.
205
BOA, A.DVN.MHM, 6/31-1, 08 L 1264.
197
28
İKİNCİ BÖLÜM
AKKÂ SANCAĞI’NIN DEMOGRAFİK VE SOSYAL YAPISI
Akkâ sancağı, dini ve etnik bakımdan içinde çok çeşitli gurupları barındıran bir
yönetim
birimiydi.
Osmanlı
devleti
hâkimiyetindeki
grupları
tasnif ederken
Müslümanları bir bütün olarak görmekte, her bir gayrimüslim cemaati ise ayrı ayrı
belirtmektedir. Elimizdeki kaynaklara göre Akkâ sancağında Müslümanlar haricinde
Rumlar, Katolikler, Protestanlar,
Latinler, Yahudiler ve Marunîler bulunmaktaydı.
Ayrıca bahsi pek geçmeyen fakat az da olsa Akkâ sancağında yaşadıkları bilinen küçük
bir Ermeni nüfusu da bu topluluklar arasına katmak gerekir. Sancak nüfusunun kahir
ekseriyetini oluşturan Müslümanlar içerisinde ise yerli Araplar, Türkler, Cezayir
göçmenleri ile Bahaîler ve Dürzîler gibi heterodoks gruplar bulunmaktadır. 19. Asrın
sonlarına doğru sancak nüfusunda önemli bir artış gözlenmektedir. Bu hareketliliğin
arkasında Cezayir’in Fransızlar tarafından işgali neticesinde Cezayir’den göç eden
Müslümanların bir bölümünün sancak dâhiline yerleştirilmeye devam edilmesi,
Yahudilerin Filistin’e yerleşme çabaları ve asrın getirmiş olduğu ekonomik ve ticari
hareketliliğe binaen ecnebilerin, özellikle sahil kesimlerinde yerleşmeye başlamaları
gibi sebepler bulunmaktadır. Nüfus kesafetinin bu şekilde artışı aynı zamanda sancağın
kozmopolit yapısının oldukça çeşitlenmesini de beraberinde getirmiştir. Bu değişim,
Akkâ’nın I. Dünya Savaşında Osmanlı idaresinden çıkmasına kadar devam etmiştir.
1. AKKÂ SANCAĞININ DEMOGRAFİK YAPISI
1.1.
Akkâ Sancağı’nın Nüfusu
Sonradan Akkâ sancak sınırları dâhilinde olacak olan bölgenin nüfusu hakkında
tahminlerde bulunan, 19. Asrın ilk yarısına ait çeşitli batı kaynakları vardır. Bu
tahminlere göre Akkâ kazasının bu dönemdeki nüfusu 8,000 ile 10,000 arasında
değişmekte idi. Hayfa kazası 1,000 - 3,000, Safed kazası 5,000 - 7,000, Taberiye kazası
2,000 - 4,000 ve Nasıra kazası ise 1,000 - 3,000, arasında değişen bir nüfus kesafetini
barındırıyordu.206 Bu bilgilere göre Akkâ sancağı dâhilindeki yerleşim bölgelerinin
nüfusu 19. Asrın ilk yarısında tahminen 17,000 ile 27,000 arasında değişkenlik
206
Yehoshua Ben-Arieh, “The Population Of The Large Towns In Palestine During The First Eight Years Of The
Nineteenth Century According To Western Sources”, Studies On Palestine During The Ottoman Period, Jerusalem1975, s. 53-68.
29
göstermiştir. Amerikan konsolosluğu tarafından hazırlanan bir rapora göre ise 1852’de
Akkâ livasındaki kaza ve köylerde bulunan toplam nüfus 36,070 idi.207
Akkâ Sancağı’nın tesisinden sonra sancak genelinin nüfus istatistiklerine ilişkin
ilk resmi rakamlar 1871/72 senesinde, Suriye Vilayet Salnamesi’nde verilen hane
sayılarıdır. Fakat batı kaynakları göz önünde bulundurularak yapılan çalışmalarda, 1860
senesi için bölgedeki yerleşim yerlerinin nüfusları tespit edilmeye çalışılmıştır. Buradan
hareketle Akkâ sancağı henüz kurulduğunda ihtiva ettiği nüfus hakkında ortalama bir
tahminde bulunabiliriz. Yehoshua Ben-Arieh’in yapmış olduğu söz konusu çalışmada,
vilayet nizamnamesi ile Akkâ’ya bağlanacak olan kazaların toplam nüfusu 26,000 kişi
olarak tespit edilmiştir.208 Bu tahmine, Akkâ sancağı dâhilindeki nahiye ve köy
nüfusları dâhil edilmemiştir. Aşağıda ayrıntılarıyla verilecek olan Akkâ Sancağı hane
istatistiklerinde, Akkâ merkez kazası da dâhil olmak üzere toplam beş kazasının hane
oranı, sancak dâhilindeki toplam hane sayısının %47,7’sidir. Kabaca belirtirsek bu
kazaların nüfusları, sancak nüfusunun yarısına tekabül etmektedir. Buna göre 1860
senesi için batılı kaynaklara dayanılarak yapılan söz konusu tahmin göz önüne
alındığında Akkâ sancağının toplam nüfusunu 52,000 kişi olarak vermemiz
mümkündür. Akkâ Sancağı tesis edildiği tarihte ise sancağın toplam nüfusu 50,000 ile
60,000 arasında olduğunu kabul etmemiz mümkündür.
Yukarıda bahsi geçtiği şekilde H. 1288 M. 1871/72 tarihli Suriye Vilayet
Salnamesi’nde Akka Sancağı’nın dâhilindeki toplam hane istatistikleri verilmiştir. Bu
istatistikler bize sancağın kaza, nahiye ve köylerinde bulunan hane sayılarını
ayrıntılarıyla vermektedir. İstatistiklere göre bu tarihte Akkâ Sancağında toplam 14,785
hane bulunmaktadır.209 Hane sayısı üzerinden net nüfus miktarını belirlemek mümkün
değildir. Osmanlı araştırmalarında hanenin ortalama nüfusu genellikle “5” olarak ele
alınsa da bu rakam coğrafi bölgelere göre değişkenlik arzeder. Fakat baz alınan
ortalama katsayıları 3 ile 7 arasındadır.210 Yukarıda Akkâ Sancağı’nın toplam hane
sayısının verildiği tarihten on sene sonrasına ait nüfus sayımında, sancağın toplam
nüfusu 77,198 kişi olarak verilmiştir. Bu rakam göz önüne alındığında, Akkâ Sancağı
hane mevcudu için tahmin edebileceğimiz ortalama katsayı 4,5’tir. 1871/72 senesindeki
hane sayısını bu katsayı ile çarptığımızda, sancağın toplam nüfusunu 66,532 olarak
207
Alexander Schölch, “The Demografic Devolopment Of Palestine 1850-1882”, İnternationel Journal Of Middle
East Studies, vol: 17, no: 4, Nowember-1985, s. 493.
208
Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 68.
209
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1288, s. 237-250.
210
İsmail Hakkı Özkan, “Hane”, DİA, XV, s553-554.
30
bulmaktayız. On sene içindeki nüfus artışını göz ününe alacak olursak tespit ettiğimiz
katsayı, elimizdeki veriler ışığında doğruya yakın bir tahmindir. Buradan hareketle şunu
söyleyebiliriz ki, 1870’lerde Akkâ Sancağı dâhilinde bulunan bir hanede ortalama
olarak 4,5 kişi bulunmakta ve sancağın toplam nüfusu ise 60,000 ile 70,000 bin arasında
idi.
Akkâ sancağının nüfusu hakkında, V. Schwöbel de bir araştırma yapıp
tahminlerde bulunmuştur. Schwöbel’in tahminleri 1870’ler ve 1880’lere ait olmak üzere
iki dönem için geçerlidir. 1870’ler için yapılmış olan tahminler, Osmanlı resmi
kayıtlarının vermiş olduğu rakamlara yakındır. Yapılan bu tahmine göre Akkâ
sancağındaki kaza merkezleri, nahiye ve köylerinin toplam nüfusu bu tarihlerde
73,535’tirr.211 Bu tahmin bizim, Suriye Vilayet Salnamesi’nin vermiş olduğu
istatistiklere dayanarak yukarıda yapmış olduğumuz tahminlerle hemen hemen
örtüşmektedir. Fakat aynı tabloda Schwöbel, Akkâ Sancağı’nın 1880’lerdeki toplam
nüfusunu 139,200 kişi olarak vermektedir. Osmanlı kaynaklarının 1886’daki
istatistiklerini212 göz önüne alacak olursak, Schwöbel’in bu ikinci dönem için vermiş
olduğu tahmin bir hayli yüksektir. Fransız Dışişleri Bakanlığı Arşivi kaynaklarına göre
Akkâ sancağının 1880’deki toplam nüfusu 106,104’dir. Bu arakam 1883’e gelindiğinde
119,076’ya yükselmiştir.213
Akkâ sancağının nüfusu hakkında elimizde, 1880’lerin başından itibaren dini
gruplara göre Osmanlı resmi istatistik rakamları bulunmaktadır. Bu net veriler Osmanlı
genel nüfus sayımlarına ve vilayet salnamelerine dayanmaktadır. Vilayet salnameleri de
genellikle nüfus sayımlarının sonrasında ortaya çıkan rakamları kullanmışlardır. Fakat
unutulmamalıdır ki özellikle de kadınlar ve göçebe aşiretler bu sayımlara tam olarak
dâhil edilememekte ve ortaya çıkan rakam, asıl nüfus sayısının altında olmaktaydı.214
211
V. Schwöbel, “Die Verkehrswege und Ansiedlungen Galiläas in ihrer Abhiängigkeit von den natürlichen
Bedingungen”, Zeitschrift des Deutschen Palästina, cilt: 27, Leipzig-1904, s. III.
212
Tablo 2.1.
213
Alexander Schölch, a.g.m., s. 502.
214
Şemseddin Sami, a.g.e., c. 4, s. 3165.
31
Tablo 2.1 Senelere göre Akkâ Sancağı’nın nüfusu
E
1884-86215
1900/01216
1906/07217
1908/09218
30,288
34,618
30,072
50,815
Müslüman
97,885
K
28,552
34,906
30,798
52,778
E
3,383
3,886
2,943
16,516
Rum
9,648
K
3,114
4,003
3,041
11,900
E
3,660
3,888
2,969
374
Katolik
11,124
K
3,129
3,514
3,498
319
E
229
283
189
292
Protestan
784
K
204
259
204
222
E
876
1,013
729
10
Latin
2,365
K
829
1,013
737
13
E
842
3,208
3,185
31
Yahudi
10,383
K
776
3,634
3,118
30
E
697
730
564
5,768
Marunî
1,684
K
TOPLAM
1914219
619
742
621
4,762
77,198
95,697
82,668
143,830
133,878
215
1881/82-1893 Osmanlı Genel Nüfus Sayımı bkz. Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273; Bahsedilen bu nüfus
sayımının Akkâ sancağında icra edildiği tarih 1884-1886 arasıdır: Mahmoud Yazbak, a.g.e., s. 96.
216
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1318, s. 317.
217
Osmanlı Nüfus Sayımı 1906/7 bkz. Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 342-343.
218
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1326, cetvel; Fakat aynı salnamenin 270. Sayfasında Müslümanların toplamı 71,215,
gayrimüslimlerin toplamı ise 23,125 kişi olarak verilmektedir.
219
1914 Senesi Osmanlı Nüfus İstatistikleri bkz. Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272
32
Kaynaklar: Osmanlı genel nüfus sayımları: 1881/81-1993, 1906, 1914; Salname-i
Vilayet-i Beyrut: 1318, 1326.
Yukarıdaki tabloda ilk sütunda verilen rakamlar, 1881-1893 seneleri arasında,
yaklaşık on sene süren bir sayımın sonucunda ortaya çıkan rakamlardır. Tabloya göre
bu ilk dönemde Akkâ Sancağı’ndaki toplam nüfus 77,198 kişidir. Ülke genelinde on
sene süren bu sayım Akkâ Sancağı’nda 1884-1886 seneleri arasında yapılmıştır. Bu
sayımı yakından takip eden G. Schumacher,220 sayım hakkında bir makale yazmış ve bu
makalede Akkâ Sancağı’nda toplam nüfusu 153,740 kişi olarak vermiştir. 221 Bu rakam
diğer verilerdeki rakamlara göre bir hayli yüksektir. Schumacher, Osmanlı sayım
sonuçlarının tahminden öte bir nitelik taşımadığını belirtmektedir. Ona göre nafia
idaresinin Akkâ Sancağı’nda başlatmış olduğu yol yapım çalışması için bölgedeki 6 ile
60 yaş arasındaki erkeklerin bu işte çalıştırıldığını ve nüfus sayımının bu çalıştırılan
erkekler üzerinden hesaplandığını belirtmektedir. Bu sonuca da her haneden bir kişinin
bu işte çalıştırıldığını hesaba katarak ulaşmıştır. Kendisi ise vermiş olduğu rakama,
çalıştırılan erkeklerin sayısını beş katsayısı ile çarparak ulaşmıştır.222 Hükümet
görevlileri ve askerlerin dâhil edilmediği bu istatistikleri inceleyecek olursak, yol
yapımında çalıştırılan insan sayısının 30,000 civarında olduğunu söyleyebiliriz. Daha
önceki hesaplamalarımızda Akkâ sancağında hane başına 4,5 kişinin düştüğünü
söylemiştik. Burada Schumacher’in, bir hanede 5 kişinin bulunduğu varsayımı
tutarsızdır. Çalıştırıldığı tahmin edilen bu işçi sayısını 4,5 katsayısı ile çarptığımızda
135,000 rakamına ulaşmaktayız. Sayımlarda tüm ahaliye ulaşılamadığını hesaba katsak
bile bu rakam yine de, 1886 senesi Akkâ sancağının toplam nüfusu için bir hayli yüksek
bir rakamdır.
1892/93 senesine ait olan Beyrut Vilayet Salnamesinde ise sancağın toplam
nüfusu 83,609 olarak verilmiştir.223 Yine aynı tarihlerde Akkâ Sancağı nüfusu hakkında
Kamusu’l-A‘lâm’da 84,742 rakamı verilmektedir.224 Bizlere Akkâ Sancağıyla ilgili
önemli bilgiler veren Vital Cuinet ise sancağın 1896’daki nüfusunu 66,975 olarak
vermektedir.225 Bu tahminlerden başka batılı bazı kaynaklara göre Akkâ Sancağı kaza
220
Schumacher aynı zamanda Filistin’de, eski eserleri inceleyen İngiliz Cemiyeti için, Osmanlı Devleti’nin bilgisi
dahilinde arkeolojik çalışmalar yapmaktaydı, bkz. BOA, DH.MKT, 599/23, 18 B 1320.
221
Alexander Schölch, “The Demografic Devolopment of Palestine 1850-1882”, Internationel Journal Of Middle
East Studies, vol: 17, no: 4, Nowember-1985, s. 496.
222
Mahmoud Yazbak, a.g.e., s. 96-97.
223
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 463.
224
Şemseddin Sami, a.g.e., c. 4, s. 3165.
225
Vital Cuinet, Syrie Liban Et Palestine: Géographie Administrative, Statistique, Descriptive Et Raisonnée, Paris1896, s. 93.
33
merkezlerinin 1880’deki toplam nüfusu 32,000’dir.226 Daha önce de yaptığımız gibi
kaza merkezleri haricindeki nüfusu da bu rakama eklersek bu tarihte sancak nüfusunun
tahmini toplamı 65,000 ile 70,000 arasında olacaktır. 1914 senesi Akkâ Sancağı’nın
toplam nüfusu için J.B. Barron’un vermiş olduğu rakam 137,164’tür. Elimizde Akkâ
Sancağı’nın nüfus istatistiklerini veren çok önemli bir kaynağımız daha bulunmaktadır.
Resmi dairelerin kayıtlarını da görme imkânına sahip olan, Mehmed Behçet ve Refik
Temimi isimli iki kişinin, tüm Beyrut vilayetini gezerek hazırladıkları seyahatname
tarzındaki iki ciltlik eseri, bize Akkâ sancağının son zamanlarındaki nüfus istatistiklerini
sunmaktadır. Beyrut Vilayeti isimli bu eserin ilk cildinde Akkâ Sancağı kazalarının
nüfusları ayrıntılarıyla verilmektedir. Bu eserde verilen bilgilere göre, Akkâ Sancağı’nın
1914-15 senesindeki toplam nüfusu 120,394 kişiydi.227
Tabloda ilk sütunda verilen nüfus istatistik rakamlarının tarihi ile ikinci sütunda
verilen 1900 senesine ait rakamların tarihi arasında 14 senelik bir zaman vardır. Bu süre
zarfında Akkâ Sancağı’nın toplam nüfusu %23.96 artmıştır. Gerek bu tarihte ve gerekse
diğerlerinde Müslüman nüfus diğer milletlerin nüfusuna göre hayli fazladır. Bu süreç
içinde sancaktaki Müslüman nüfus 10,684 kişi artmıştır. Bu rakam %18.15’e tekabül
etmektedir. Rumlar %21.40 ile 1391 kişi, Katolikler %9.02 ile 613 kişi, Protestanlar
%25.17 ile 109 kişi, Latinler %18.82 ile 321 kişi, Marunîler ise %12.15 ile 156 kişi artış
göstermiştir. Bu artış oranları bölge hareketliliğine nispeten normal rakamlardır. Verilen
tarihler arasında sancak genelinde nüfus miktarı en fazla artış gösteren grup ise
Yahudilerdir. Yahudiler bu tarihler arasında %322.86 ile 5,224 kişi artış göstermişlerdir.
1914 senesine gelindiğinde Akka Sancak nüfusu 1886’ya göre bir hayli artış
göstermiştir. Buna göre Akkâ Sancağı’nın toplam nüfusu bu seneler arasında %73.42 ile
56,680 kişi artış göstermiştir. Bu artışta kişi sayısı nazarında en hızlı yükselen rakam
Müslüman nüfusuna aittir. Müslümanlar ise %66.35 ile 39,045 kişi artmıştır. Fakat oran
bazında Müslüman nüfusunun artış hızı üçüncü sırada gelmektedir. Belirtilen tarihler
arasında en hızlı artış gösteren, Yahudi nüfusudur. Yahudiler bu hesaplamaya göre
Akkâ Sancağı genelinde, 1886 ile 1914 seneleri arasında %541.71 ile 8,765 kişi
artmıştır. Bu durum, Filistin’e olan Yahudi göçü ve yerleşimini Akkâ örneğinde açıkça
ortaya koymaktadır. Oran bazında Yahudileri %81.06 ile Protestanlar takip etmektedir.
Protestanları Müslümanlar, Müslümanları ise %63.85 ile Katolikler takip etmektedir.
226
227
Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 68.
Mehmed Behçet-Refik Temimi, Beyrut Vilayeti: Cenûb Kısmı, Beyrut-1333, s. 185, 241, 368, 381, 398.
34
Sıralamada saha sonra sırasıyla %48.47 ile Rumlar, %38.70 ile Latinler ve %27.96 ile
de Marunîler gelmektedir.
Grafik 2.1 Akkâ Sancağı 1886 senesi nüfus dağılımı
8.79
0.56
2.2 2.09
1.7
Müslüman
8.41
Rum
Katolik
Protestan
76.21
Latin
Yahudi
Marunî
Kaynak: Tablo 2.1’deki veriler esas alınmıştır.
Akkâ sancağında Müslüman nüfusun oranı diğer gruplara nazaran çok daha fazla
idi. 1886’da Akkâ sancağında gerçekleştirilen Osmanlı nüfus sayımı istatistiklerine göre
sancakta toplam 77,198 kişi bulunmaktadır. Müslümanlar 58,840 kişi ile bu nüfusun
%76.21’ini oluşturmaktadırlar. Bu tarihte diğer gruplar arasında en fazla nüfusa sahip
olanı Katoliklerdir. Katolikler ise 6,789 kişi ile tüm sancak nüfusunun %8.79’unu
oluşturmaktadırlar.
Müslümanların
sayısını
bir
tarafa
koyarsak
diğer
tüm
gayrimüslimler ise 18,358 kişi ile sancak nüfusunun %23.79’unu oluşturmaktadırlar.
Yine aynı tarihte sancak genelinde 39,975 erkek ve 37,223 kadın nüfus bulunmakta idi.
Erkeklerin bu nüfusta oranı %51.78, kadınların ise %48.22’dir.
35
Grafik 2.2 Akkâ Sancağı 1914 senesi nüfus dağılımı
0.65
1.98
8.6
1.4
9.31
Müslüman
8.07
Rum
81.95
Katolik
Protestan
Latin
Yahudi
Kaynak: Tablo 2.1’deki veriler esas alınmıştır.
2.1 numaralı grafikte verilen nüfus istatistikleri ile 2.2 numaralı grafikte verilen
nüfus istatistikleri arasında yaklaşık olarak otuz senelik bir zaman bulunmaktadır. Bu
zaman zarfında bir takım küçük oynamalar haricinde Müslüman ve Yahudi nüfus
oranlarının artışı göze batmaktadır. Bu durumda Müslüman nüfusun oranı %81.95’e,
Yahudi nüfusun oranı ise %8.6’ya yükselmiştir.
36
Grafik 2.3 Akkâ Sancağı nüfus hareket çizelgesi
101000
81000
Müslüman
Kişi Sayısı
Rum
Katolik
61000
Protestan
Latin
41000
Yahudi
Marunî
21000
1000
1886
1900/01
1906/07
1908/09
1914
Kaynak: Tablo 2.1’deki veriler esas alınmıştır.
Akkâ Sancağı kurulduğundan itibaren sancak nüfusu sürekli değişim halinde
olmuş ve bu değişim daha çok nüfusun artışı şeklinde tezahür etmiştir. Nüfusu en fazla
artan grup ise yine en kalabalık olan Müslümanlardır. Müslüman nüfusun artışı, Akkâ
Sancağı’nın teşkil edilişinden 1. Dünya Savaşı yıllarına kadar olan dönemin geneline
bakıldığında normal bir artıştır. Fakat tabloda belirtildiği üzere 1906/07 ve 1908/09
yılları arasındaki artış pek de normal bir artış değildir. Bu farklılığın sebebi, bu iki ayrı
zamana ait olan nüfus verilerinin alındığı kaynaklardır. Tabloda verilen, 1906/07’ye ait
Akkâ Sancağı nüfus verileri, 1906/7 Osmanlı Nüfus sayımı verileridir. Tablodaki
1908/09 senesine ait nüfus verileri ise 1326(M. 1908-09) Beyrut Vilayet
Salnamesi’nden alınmıştır. Bu salnamenin cetvel kısmında Akkâ Sancağı’nın ayrıntılı
nüfus verileri sunulmuş olup sancağın toplam nüfusu 143,830 kişi olarak verilmiştir.
Fakat aynı salnamenin 270. Sayfasında ise sancağın toplam nüfusu 95,340 kişi olarak
verilmektedir. Tablodaki 1908/09 nüfus verileri hesaba katılmazsa sancak dâhilinde
nüfus kesafeti en istikrarlı artış gösteren grup Yahudilerdir. 1886’da 1,618 kişi olan
Yahudilerin sayısı 1914’te 10,383 kişiye yükselmiştir. Tabloda verilen 1908/09
dönemine ait Yahudi nüfusu ise oldukça azdır. Bu sütunda Yahudi nüfusu tüm sancak
genelinde 61 kişi olarak verilmiştir. Bilgilerin alındığı kaynakta sayıları oldukça düşük
37
gösterilen Yahudilere karşın yukarıda belirtildiği üzere Müslüman nüfusu oldukça
yüksek gösterilmiş, ayrıca Rumların 1906/7 döneminde 5,984 kişi olan nüfusları
1908/09 döneminde belirtilen salnamede 28,416 kişi olarak gösterilmiştir.
Tüm bu nüfus istatistik ve tahminlerinde görüldüğü kadarıyla istikrarlı bir
şekilde artış gösteren Akkâ Sancağı’nın nüfusu, 1. Dünya Savaşı yıllarında düşüşe
geçerek önemli oranda azalmıştır. Savaş öncesinde neredeyse 150,000’e ulaşan sancak
nüfusu savaş esnasındaki son verilere göre 120,000’e gerilemiştir.
1.2.
Akkâ Kazası Nüfusu
Akkâ Sancağı’nın merkez kazası olan Akkâ Kazası, sancağın kuzey-batı
kesimde bulunmakta olup güneyinde Hayfa, doğusunda Nasıra ve Taberiye ve kuzeydoğusunda ise Safed kazaları bulunmaktadır. Akkâ Kazası bu kazalar arasında en
kalabalık nüfusa ev sahipliği yapan şehirdir. Akkâ şehrinin demografisi, tarihte her
zaman kozmopolit bir yapı arz etmiştir. Şehrin, 1900’lü yılların başlarına kadar bölgede,
deniz ticaretinin merkezi durumunda olmasının bu çeşitlilikte çok büyük etkisi vardır.
Fakat bu tarihi şehrin surlarla çevrili olması, onu fiziksel bakımdan kemikleştirmiş ve
ancak 19. Asrın sonlarında sur dışında yerleşimin başlamasına kadar şehrin iç nüfusu
çok fazla değişmemişti. Bu tarihlerde Hayfa’nın ticaret ve ekonomide Akkâ’ya rakip bir
şehir haline gelmesi ve akabinde 1. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, şehir nüfusunun
artmasına engel teşkil etmiştir.
Akkâ şehrinin nüfusu 1800’lerin başından, 1864’te Akkâ Sancağı teşkil edilene
kadar 8,000 ile 10,000 arasında değişiklik göstermiştir.228 Akkâ şehrinin nüfusu, sancak
teşkil edildiği tarihte de yaklaşık olarak 10,000 kişiden ibaret olduğu tahmin
edilmektedir. Bu rakamlar yalnızca surlar ile çevrili olan Akkâ şehri içerisinde bulunan
nüfusa ait değildir. Akkâ Sancağı teşkil edilmeden önce de çevrede Akkâ’ya bağlı
bulunan nahiye ve köylerin tahmini nüfusları da bu rakamlara dâhildir. 1852 senesine
ait olan Amerikan konsolos raporuna göre daha sonra Akkâ merkez kazasına dâhil
olacak yerlerin toplam nüfusu 15,604’tür.229 1871/72 tarihli Suriye Vilayet
Salnamesinde verilen istatistiklere göre ise Akkâ kaza merkezinde toplam 723 hane
bulunmaktadır.230 Daha önce yaptığımız hesaplamaların izinden gidecek olursak bu
tarihte Akkâ kaza merkezinde 3,253 kişi bulunduğunu söyleyebiliriz. Aynı tarihte
228
Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 55.
Alexander Schölch, a.g.m., s. 493.
230
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1288, s. 238.
229
38
kazada, mülhakatıyla birlikte ise toplam 3,511 hane bulunmaktaydı. Bu hane sayısına
göre ise kazanın toplam nüfusu 15,799’dur. Bu rakam Akkâ merkez kazası ile birlikte
Sahil ve Şağur nahiyeleri ve onlara bağlı köylerin toplam nüfusudur.
1886’da yapılmış olan nüfus sayım verilerine göre Akkâ Kazansı’nda
Müslümanlar, Rumlar, Katolikler, Yahudiler, Protestanlar ve Latinler birlikte
yaşamaktaydı. Bu sayıma göre kazanın toplam nüfusu 26,610’dur. Bu nüfusun 13,819’u
erkek ve 12,791’i ise kadındır.231 Fakat bu nüfus sayımını takip eden G. Schumacher,
kazanın genelinin nüfusu için 39,560 rakamını vermektedir.232 Tıpkı sancak genelinin
nüfus verilerinde olduğu gibi G. Schumacher’in Akkâ merkez kazası için vermiş olduğu
bu rakam da Osmanlı resmi rakamlarına nazaran hayli yüksektir. 1892/93 senesine
gelindiğinde bu nüfus 27,008’e ulaşmıştır.233 Yine aynı şekilde bünyesinde çok çeşitli
cemaatleri barındıran bu nüfusun 14,036’sı erkek ve 12,971’i ise kadınlardan
oluşmaktadır. Fakat aynı tarihte Kamusu’l-A‘lâm’ın vermiş olduğu bilgilere göre
kazanın toplam nüfusu 20,064 idi. Vital Cuinet’in verdiği istatistiklerde ise bu rakam
daha düşüktür. Cuinet’e göre kazanın 1896’daki toplam nüfusu 14,753’tür.234 Bu
rakamlara Nahiyeler ve köy nüfusları eklenmeksizin kaza merkezinin nüfusu ise 7,825
kişiden ibaretti.235 1914 senesine gelindiğinde Akkâ Kazası’nın toplam nüfusu bir hayli
yükselerek 40,852’ye ulaşmıştır.236 Aynı tarihlerde Akkâ Sancağı’nı gezerek bir eser
kaleme alan Mehmed Beçet ve Refik Temimi’nin eserinde ise bu rakam 41,322’dir.237
231
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273.
Alexander Schölch, a.g.m., 496.
233
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 467.
234
Vital Cuinet, a.g.e., s. 100.
235
Şemseddin Sami, a.g.e., c. 4, s. 3164-3165.
236
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368-369..
237
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 185.
232
39
Tablo 2.2 Senelere göre Akka Kazası’nın nüfusu
1852238
1884/86239
1892/93240
1914241
12,098
20,014
20,064
31,800
Rum
2,914
2,910
3,959
Katolik
3,213
3,117
4,316
Protestan
130
130
332
Latin
216
216
268
Yahudi
123
473
106
Marunî
-
93
67
26,610
27,003
40,848
Müslüman
3,506
TOPLAM
15,604
Kaynaklar: Osmanlı genel nüfus sayımları: 1881/81-1993, 1914; Salname-i Vilayet-i
Beyrut: 1310 ve batılı kaynaklar.
Tablonun ilk sütununda verilen rakamlar Akkâ sancağının teşkil edilmesinden
öncedir fakat nüfus kesafeti bakımından bu tarih ile sancağın teşkil edildiği tarih
arasında pek bir farklılık yoktur. Buna göre 1852’de 15,604 olan kaza nüfusu 1914’te
%161.77 oranında artış göstererek 40,848 kişiye yükselmiştir. Kaza nüfusu içerisinde,
sancakta olduğu gibi yine Müslümanlar kahir ekseriyet ile çoğunluktadır. Tablo
verilerine göre Müslümanlar haricinde diğer cemaatlerin artış durumlarını, veri
yetersizliğinden dolayı 1852’den itibaren başlatamamaktayız. Müslümanlar 1852’de
12,098 kişi iken 1914’te %162.85 oranında 19,702 kişi artış göstererek 31,800’e
ulaşmışlardır. Diğer toplulukların nüfus durumlarını 1852’den itibaren ayrı ayrı
hesaplayabilmiş olsaydık artış oranlarında daha farklı bir sonuç elde edebilirdik fakat bu
mümkün olmadığı için bu hesaplamayı 1886 senesinden itibaren başlatmak
238
Alexander Schölch, a.g.m., s. 493.
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273.
240
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 467.
241
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368-369.
239
40
durumundayız.
Buna
göre
Akkâ
Kazası’nda
1886’dan
1914’e
nüfusları
Müslümanlardan sonra en fazla artış gösteren cemaat Katoliklerdir. Katolikler aynı
zamanda kaza içinde nüfusları en büyük oranda artış gösteren cemaat olma özelliklerini
de korumaktadırlar. Buna göre 1886’da 3,213 kişi olan Katolikler 1914’e gelindiğinde
%34.32 oranında 1,103 kişi artış göstererek 4,316 kişiye yükselmişlerdir. Tabloya göre
kazada nüfusu en düşük olan topluluk Marunîlerdir. Fakat tabloya girmemelerine
rağmen Akkâ Kazası’nda 1914 senesinde 4 kişilik bir de Ermeni topluluğun varlığı
bilinmektedir.242
1.3.
Hayfa Kazası Nüfusu
1864’te Akkâ Sancağı teşkil edildiğinde sancak bünyesinde, yaklaşık olarak 3
bin kişilik nüfusuyla küçük bir kaza merkezi durumunda olan Hayfa, 1. Dünya
Savaşı’na kadar geçen sürede, Akkâ kaza merkezinin aleyhine gelişerek büyümüş ve bu
sürecin sonunda yaklaşık olarak 30,000 kişilik nüfusa malik duruma gelmiştir. Özellikle
18. Asrın sonlarında ve 19. Asrın ilk yarılarında Akkâ’nın bölgedeki yükselişi ve
hâkimiyeti sebebiyle sönük kalan Hayfa’nın nüfusu, 19. Asrın ortalarına kadar ve hatta
büyük ihtimalle Akkâ Sancağı’nın kuruluşuna kadar 3,000 civarında idi.243 Bu idari
taksimat kurulduktan sonra bir müddet daha kaza merkezinin nüfusu düşük seviyelerde
seyretmiştir. 1871/72 Suriye Vilayet Salnamesi’nin verdiği hane sayıları hesaba katılır
ise bu tarihte kaza merkezinde 2,070 kişilik bir nüfustan söz edebiliriz. Fakat aynı
tarihte kaza merkezine bağlı nahiye ve köyler ile birlikte kazanın toplam nüfusu 11,839
kişidir.244
Osmanlı resmi nüfus sayımı verilerine göre Hayfa Kazansı’nın 1886’daki toplam
nüfusu 16,394’tür.245 Bu nüfus içinde Müslümanlar, Rumlar, Katolikler, Yahudiler,
Protestanlar ve Latinler bulunmaktadır. Ayrıca nu nüfusun 8,690’ı erkek ve 7,704’ü ise
kadınlardan oluşmaktadır. Aynı tarihte kazanın toplam nüfusu için G. Schumacher bize
25,325 rakamını vermektedir. Daha önce bahsettiğimiz nedenlerden ötürü bu rakamlar,
Osmanlı resmi rakamlarının hayli üzerindedir. Schumacher’in vermiş olduğu rakamlara
göre Hayfa kazası nüfusunun 21,390’ı Müslüman, 3,250’si Hrsitiyan ve 685’i ise
Yahudidir.246 Bu tarihte yine Schumacher’e göre kaza merkezinin nüfusu 7,165’tir.247
242
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368.
Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 56-57; Alexander Schölch, a.g.m., s. 493.
244
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1288, s. 240-243.
245
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273.
246
Mahmoud Yazbak, a.g.e., s. 96.
247
Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 56.
243
41
1892/93 senesinde Beyrut Vilayet Salnamesi’ne göre kazanın toplam nüfusu
17,536’dır.248 Salnamenin vermiş olduğu bu rakam, 1886 Nüfus sayımı verileriyle
paralellik arz etmektedir. Yine aynı salnamede kazanın 1904/05 tarihindeki nüfusu
20,723, 1909/10’daki nüfusu ise 23,460’tır.249 Kamusu’l-A‘lâm’a göre kazanın
1891’deki toplam nüfusu 25,000’dir. Bu nüfusun 6,000’i kaza merkezinde, diğer
19,000’i ise kazaya bağlı mülhakatta bulunmaktadır.250 Konsolos raporlarına göre 1907
senesinde Hayfa Kazası’nda toplam 15,000 kişi olup bunun 6,500’ü gayrimüslimlerden
oluşmaktadır.251 Bölgenin Osmanlı Hâkimiyetindeki son zamanlarında resmi nüfus
sayım sonuçlarına göre, Hayfa’daki toplam nüfus 30,189’dur.252 Mehmed Behçet ve
Refik Temimi’nin, savaş yıllarında Hayfa’yı da ziyaret etmeleriyle temin ettikleri nüfus
istatistikleri, Osmanlı Nüfus sayımı sonuçlarını doğrular niteliktedir. Buna göre
1915/16’da Hayfa kazasında toplam 30,737 kişi yaşamaktadır.253 Aynı zamanda bu
rakam, Hayfa’nın Osmanlı egemenliğinden çıkışı esnasında, bünyesinde barındırdığı
nüfus miktarını göstermektedir.
248
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 467.
Mahmoud Yazbak, a.g.e., s. 93.
250
Şemseddin Sami, a.g.e., c. 3, s. 2006.
251
Mahmoud Yazbak, a.g.e., s. 103.
252
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368-369.
253
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 241.
249
42
Tablo 2.3 Senelere göre Hayfa Kazası’nın nüfusu
1884/86254
1892/93255
1914256
Müslüman
13,935
14,528
23,417
Rum
452
452
939
Katolik
1,365
1,188
2,903
Protestan
15
15
54
Latin
124
124
250
Marunî
-
177
187
Yahudi
503
1,052
2,439
TOPLAM
16,394
17,536
30,189
Kaynaklar: Osmanlı genel nüfus sayımları: 1881/81-1993, 1914; Salname-i Vilayet-i
Beyrut: 1310.
Yukarıdaki tabloda Hayfa Kazası’nın, mülhakatıyla birlikte yıllara göre toplam
nüfusu verilmiştir. Elimizde, Hayfa kaza merkezinin nüfus tahminine ilişkin 19. Asrın
başlarından beri bazı veriler bulunuyor olsa da bunlar, Akkâ Sancağı teşkil edildikten
sonra Hayfa Kazası’nın sınırları içerisinde kalan nahiye ve köyleri kapsamadığı için
tabloya dâhil edilmemişlerdir. Tabloya göre Hayfa kaza nüfusunun artışı, Hayfa’nın 19.
asrın son seneleri ve 20. Asrın başlarındaki gelişimine paralel bir görünüm arz
etmektedir. 20. Asrın başlarından itibaren Müslüman nüfusun yanında gayrimüslim
nüfus da hızlı bir yükselişe geçmiştir. 1886’da 13,935 kişi olan Müslümanlar 1914’e
gelindiğinde, %68.04 oranında artış göstererek 23,417’ye yükselmiştir. Aynı tarihler
arasında Rumlar ise 452 kişiden %107.74 oranında artış göstererek 939 kişiye
yükselmişlerdir. Yine Katolikler, 1,365 kişi iken %112.67 ile 2,903 kişiye, Protestanlar
254
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273.
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 467.
256
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368-369.
255
43
15 kişi iken %260 ile 54 kişiye, Latinler 124 kişi iken %101.61 ile 250 kişiye ve
Yahudiler ise 503 kişi iken %384.89 ile 2,439 kişiye ulaşmışlardır. 1886’da Hayfa’da
hiç Marunî nüfus bulunmaz iken 1914 senesinde 187 kişi bulunmaktadır. Bu 28 senelik
süreç içerisinde Hayfa Kazası’nda en fazla artış gösteren cemaat Yahudilerdir. Bu
durum da, Yahudilerin 19. asrın sonlarından itibaren bölgeye yerleşme konusundaki
çabaları ile izah edilebilir.
1.4.
Safed Kazası Nüfusu
Akkâ’nın kuzey doğusunda bulunan Safed Kazası, nüfus kesafeti bakımından
sancak dâhilinde üçüncü sıradaki yönetim birimidir. Kurulduğunda tahmini olarak
15,000 civarında olan kaza nüfusu, 1. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde 30,000 kişiye
kadar yükselmişti. Akkâ sancağının diğer kazalarında olduğu gibi Safed Kazası’nda da
sayısal olarak Müslüman nüfusun gayrimüslim nüfusa karşı büyük bir üstünlüğü söz
konusudur.
Safed kaza merkezinin, 19. asrın başlarında neredeyse 8,000’e ulaşan nüfusu,
1837’de meydana gelen şiddetli bir deprem sonucunda 5,000’lere kadar gerilemiştir.
Fakat bu asrın ikinci yarısında tekrar yükselişe geçen kaza nüfusu, 1864’te Akkâ
sancağının kurulmasından hemen öncesinde yaklaşık olarak 6,000’e yükselmiş,257
sancağın kurulmasından yedi sene sonra 1871’de ise, 11,000 civarına ulaşmıştır. Aynı
tarihte kazanın mülhakatıyla birlikte toplam nüfusu ise yaklaşık olarak 18,000’dir.
258
Akkâ Sancağı nüfusu hakkında tahminlerde bulunan Schwöbel’e göre Safed Kazası’nın
1870’lerdeki toplam nüfusu, 9,480’dir. 259 Bu sayı Osmanlı resmi rakamlarının verdiği
sayının oldukça altındadır. 1886’da yapılan Osmanlı nüfus sayımına göre ise kazanın
nüfusu 14,407’dir.260 Bu rakam, daha önce 1871 Suriye Vilayet Salnamesi’ndeki hane
sayılarını 4,5 katsayısı ile çarparak ulaştığımız rakamdan daha düşüktür. O halde 1886
nüfus sayımında verilen Safed kaza nüfusu rakamının yalnızca kaza merkezine ait
olduğunu kabul etmek durumundayız. 1880’li yıllara ait olmak üzere, iki batılı
araştırmadan birisi Safed kazasının toplam nüfusunu 24,615 kişi olarak vermekte,261 bir
diğeri ise bu nüfusu 38,715 kişi262 olarak belirtmektedir. Bunlardan ilki olan Fred M.
Gottheil’in vermiş olduğu rakamlar daha kabul edilebilir rakamlar olsa da yine
257
Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 67.
Bu tarihte çıkarılan Suriye Vilayet Salnamesi’nde kaza merkezindeki hane sayıları verilmiş olup bu rakamlar,
hane sayısının 4,5 katsayısı ile çarpımından elde edilmiştir: Salname-i Vilayet-i Suriye, 1288, s. 247.
259
V. Schwöbel, a.g.m., s. III.
260
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273.
261
Alexander Schölch, a.g.m., s. 500.
262
V. Schwöbel, a.g.m., s. III.
258
44
yüksektirler. Çünkü 1892/93 senesine ait olan Beyrut Vilayet Salnamesi’nde kazanın
toplam nüfusunun 21,313 kişiden oluştuğu bildirilmektedir.263 1891’de kaleme alınan
Kamus’ul-Alam da, kazanın toplam nüfusu için, Beyrut Vilayet Salnamesi’nin vermiş
olduğu rakamı aktarmaktadır.264
Safed Kazası’nın toplam nüfusu 1890’lardan 1904/05’e kadar çok fazla bir artışa
maruz kalmayarak kesafetini genel olarak korumuştur. Buna göre kazanın 1904/05’teki
toplam nüfusu, 22,884’tür. Fakat bu tarihten sonra dört sene içerisinde bir önceki
döneme göre daha fazla artış gösteren kaza nüfusu 1908/09’da 26,113’e yükselmiştir.265
Bu son dönemde yakalamış olduğu kısmi artış hızını sonraki senelerde de koruyan kaza
nüfusu 1914’e gelindiğinde 30,561’e ulaşmıştır.
263
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 468.
Şemseddin Sami, a.g.e., c. 3, s. 2956.
265
Amad Alden Dhier, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında ve 20. Yüzyılın Başlarında Filistinde Demografik Yapı ve Nüfus
Hareketleri, Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul1999, s. 165.
264
45
Tablo 2.4 Senelere göre Safed Kazası’nın nüfusu
1884/86266
1892/93267
1904/05268
1914269
Müslüman
12,882
13,971
18,892
22,481
Rum
218
238
440
326
Katolik
1,114
1,093
1,658
2,049
Protestan
-
-
42
26
Latin
-
-
4
3
Yahudi
193
5,214
4,146
4,644
Marunî
-
797
931
1,032
TOPLAM
14,407
21,313
26,113
30,561
Kaynaklar: Osmanlı genel nüfus sayımları: 1881/81-1993, 1914; Salname-i Vilayet-i
Beyrut: 1310 ve 1322.
Safed Kazası’nın 1886’daki nüfusu, Osmanlı nüfus sayımı verilerine göre
14,407’dir. Bu rakam, 1914 senesine gelindiğinde %112.12 oranında, 16,154 kişi artış
göstererek 30,561’e ulaşmıştır. Kaza nüfusunun, en az mensubu bulunan cemaati
Latinlerdir. Latinleri Protestanlar, Protestanları Rumlar ve Rumları da sırasıyla
Marunîler, Katolikler ve Yahudiler izlemektedir. Kazanın en kalabalık nüfusunu
oluşturan Müslümanlar 1886 senesinde 12,882 kişi iken 1914’e gelindiğinde %74.51
oranında 9,599 kişi artış göstererek 22,481’e yükselmişlerdir. Kişi sayısı bakımından
kaza dâhilinde, Müslümanlar en fazla artış gösteren topluluk olsa da oran bazında en
fazla artış gösteren cemaat Yahudilerdir. Yahudiler 1886’da 193 kişi iken 1914’e
gelindiğinde %2,306.21 oranında 4451 kişi artış göstererek 4,644 kişiye ulaşmışlardır.
Aynı tarihler arasında Katolikler 1,114 kişi iken %83.93 oranında 935 kişilik bir artış
266
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273.
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 468.
268
Amad Alden Dhier, a.g.t., s. 165.
269
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368-369.
267
46
göstererek 2,049 kişiye, Rumlar ise 218 kişi iken %49.54 oranında 108 kişilik artışla
326 kişiye yükselmişlerdir. Kazada 1886 senesinde Protestan, Latin ve Marunî nüfus
bulunmamaktadır. 1914’e gelindiğinde ise Protestanlar 26, Latinler 3 ve Marunîler ise
1,032 kişi olmuşlardır.
1.5.
Taberiye Kazası Nüfusu:
Akkâ sancağının doğusunda, kendi ismiyle anılan gölün ise güney batı sahilinde
yer alan Taberiye Kazası, Akkâ Sancağı’ndaki diğer kazalara göre en düşük nüfusa
sahip kazadır. Taberiye kaza merkezi, 19. Asrın başlarında 4,000 kişilik bir nüfusa
malik iken Safed Kazası’nda olduğu gibi yıkıcı bir depremin ardından bu nüfusun yarısı
yok olmuş ve geriye 2,000 kişi kalmıştır. Bu nüfus 19. Asrın ikinci yarısına girerken de
pek fazla bir artış göstermemiş olup ancak 2,500’lere kadar yükselebilmiştir.270 Aynı
yıllarda 26 adet köyün bağlı bulunduğu Taberiye’nin, mülhakatıyla birlikte toplam
nüfusu ise ancak 4,212’ye kadar çıkabiliyordu.271
Vilayet Nizamnamesi ile birlikte Akkâ sancağının teşkil edilmesinden kısa bir
zaman sonraya ait olan hane istatistiklerine göre Taberiye kazasında 1871/72 senesinde
toplam 812 hane bulunmaktadır.272 Bu hane istatistiklerinden hareketle, 4,5 katsayısına
göre kazanın toplam nüfusunu 3,654 kişi olarak bulmaktayız. Bu rakam daha önce batılı
kaynaklara göre verdiğimiz kaza nüfusu rakamlarından daha düşüktür. Genel itibarla
batılı kaynakların bu konuda, Osmanlı resmi istatistiklerine nazaran daha yüksek
rakamlar vermeleri göz önüne alınacak olursa, bu durumun nedeni anlaşılabilmektedir.
Fakat 1870’lere ilişkin Taberiye kazasının nüfusu hakkında tahminde bulunan V.
Schwöbel’in vermiş olduğu rakamlar, Osmanlı hane istatistikleri ile tutarlılık arz
etmektedir. Buna göre 1870’lerde Taberiye kazasının nüfusu 4,500’dür. Yine
Schwöbel’e göre kazanın 1880’lerdeki nüfusu 7,460’tır.273 Nitekim Osmanlı nüfus
sayımı sonuçlarına göre Taberiye Kazası’nın 1886’daki nüfusu 6,179’dur.274 Fakat bu
nüfus sayımını takip eden Schumacher ise kaza nüfusu için hayli yüksek bir rakam
vermektedir. Schumacher’e göre 1886’da Taberiye kaza merkezinde 3,640 kişi,
mülhakatıyla birlikte kazanın genelinde ise toplam 13,700 kişi yaşamakta idi.275
270
Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 66.
Alexander Schölch, a.g.m., s. 493.
272
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1288, s. 249-250.
273
V. Schwöbel, a.g.m., s. III.
274
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273.
275
Alexander Schölch, a.g.m., s. 496.
271
47
Schumacher’in kazanın merkez nüfusuna ilişkin vermiş olduğu rakamlar genel itibarla
diğer kaynaklar ile tutarlılık arz etse de,276 kazanın toplam nüfusu için verilen rakamlar
oldukça yüksektir.
Şemseddin Sami, kazanın toplam nüfusunu 1891 senedine 6,752 olarak
vermektedir.277 Bu veriler Beyrut salnamesinde verilmiş olan bilgilerle örtüşmektedir.
Nitekim Beyrut Vilayet Salnamesinde verilen, 1892/93 senesi nüfus istatistiklerinde
Taberiye Kazası’nın nüfusu 6,852 olarak verilmektedir.278 Aynı salnamenin 1994/05
senesi için çıkarılan sayısında ise bu rakam 8,196 olarak verilmektedir.279 Yine Beyrut
Vilayet Salnamesi verilerine göre kaza nüfusunun 1908/09’daki toplam nüfusu ise
9,524’tür.280 19. Asrın sonlarından itibaren yavaş da olsa istikrarlı bir şekilde artış
gösteren kaza nüfusu, 1914 senesine gelindiğinde 12.027’ye ulaşmıştır.281 Bundan bir
sene sonra ise bu rakam 14,788’dir.282
276
Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 66, 68.
Şemseddin Sami, a.g.e., c. 3, s. 2995.
278
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 469.
279
Amad Alden Dhier, a.g.t., s. 172.
280
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1326, s. Cedvel.
281
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368-369.
282
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 381.
277
48
Tablo 2.5 Senelere göre Taberiye Kazası’nın nüfusu
1884/86283
1892/93284
1904/05285
1914286
Müslüman
5,161
4,351
6,029
8,410
Rum
54
54
108
150
Katolik
158
158
193
244
Protestan
-
-
-
5
Latin
7
7
9
24
Yahudi
799
2,282
1,857
3,194
Marunî
-
-
-
-
TOPLAM
6,179
6,852
8,196
12,027
Kaynaklar: Osmanlı genel nüfus sayımları: 1881/81-1993, 1914; Salname-i Vilayet-i
Beyrut: 1310 ve 1322.
Akkâ Sancağı’nın kazaları arasında nüfus çeşitliliği en az olan kaza Taberiye
Kazası’dır. 1864’ten 1. Dünya Savaşı’na kadar, yapılan sayım ve tahminlere göre
Taberiye kazasında Marunî nüfus hiç bulunmamıştır. Bunun yanında kaza dâhilinde
Protestanlar, yalnızca 1914’nüfus sayımında beş kişi olarak görünmektedirler. Yine
tabloya göre Latinlerin sayısı 24’ü geçmemiş, Rumlar ve Katolikler de birkaç yüzden
fazla bir kalabalık teşkil edememişlerdir. Taberiye kazası ahalisi içerisinde en kalabalık
nüfusu teşkil eden topluluk Müslümanlardır. Müslümanları ise Yahudiler izlemektedir.
1886 senesinde 6,179 kişiden müteşekkil olan kaza nüfusu 1914’e gelindiğinde %94.64
oranında 5,848 kişi artış göstererek 12,027 kişiye yükselmiştir. Bu nüfusun içinde yine
aynı tarihler arasında Müslümanların sayısı, başta 5,161 iken %62.91 oranında 3,249
kişi artış göstermiş ve 8,410 kişiye yükselmiştir. Taberiye Kazası’nda Yahudiler,
283
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273.
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 468.
285
Amad Alden Dhier, a.g.t., s. 165.
286
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 368-369.
284
49
Müslümanlardan sonra nüfus kesafeti bakımından ikinci sırada gelmelerine rağmen artış
hızı bakımından ise ilk sıradadırlar. Nitekim 1886’da kaza dâhilinde sadece 799 kişi
olan Yahudiler, 1914’e gelindiğinde ise %299.74 oranında 2,395 kişi artış göstermişler
ve 3,194 kişiye yükselmişlerdir.
1.6.
Nasıra Kazası Nüfusu:
Akkâ Sancağı kazaları arasında son olarak incelediğimiz Nasıra Kazası nüfusu,
19. Asrın başlarında, diğer kazalara göre kesafeti en düşük olanıdır. Nasıra kaza
merkezinin nüfusu 1800’de 1,250 iken, bu asrın yarısında 3,000’lere ve Akkâ
Sancağı’nın tesis edildiği 1864’te ise tahminen 4,500’lere ulaşmıştır.287 1871/72
senesinde verilen kaza hane istatistiklerine göre Nasıra Kazası’nda, mülhakatıyla
birlikte toplam 3,513 hane bulunmaktadır.288 Bu rakamı 4,5 katsayısı ile çarptığımızda
kazanın o seneki nüfusu 15,808 kişi olarak bulunmaktadır. Fakat bu rakam, Nasıra
Kazası’nın kısa bir süreliğine geçici olan nüfusunu belirtmektedir. Nitekim 1871
Vilayetler Nizamnamesi ile birlikte Şefa-Amr nahiyesi Nasıra Kazası’na bağlanmıştı.
Verilen bu istatistiklere, Şefa-Amr nahiyesinin nüfusu da dâhildir. Şefa-Amr 1874
senesinde Nasıra Kazası dâhilinden çıkarıldıktan sonra kazanın toplam hane sayısı
2,546, toplam nüfus sayısı ise tahmini olarak 11,457’ye gerilemiştir. V. Schwöbel’in,
kaza nüfusuna ilişkin vermiş olduğu rakamlar, Suriye Vilayet Salnamesi’nin verdiği
hane istatistiklerinden ulaşılan veriler ile örtüşmektedir. V. Schwöbel’e göre Nasıra
kazasının 1870’lerdeki toplam nüfusu 11,700’dir.289
1886’da yapılmış olan Osmanlı nüfus sayımı, kazanın toplam nüfusuna ilişkin
daha önce çeşitli kaynakların vermiş olduğu rakamları teyit etmekte olup 12,292
rakamını vermektedir.290 Kazanın bir önceki on yılına ilişkin nüfus tahminlerinde
bulunan V. Schwöbel’in, 1880’ler için vermiş olduğu rakam ise 15,145’tir.291 Fakat
1892/93 senesine ait olan Beyrut Vilayet Salnamesi’nin vermiş olduğu bilgiler göz
önüne alınacak olursa, kaza nüfusu 1890’ların başlarında bir miktar düşüş yaşamıştır.
Buna göre kazanın 1892/93’teki toplam nüfusu 12,004’tür.292 Nasıra nüfusunun bu
287
Yehoshua Ben-Arieh, a.g.m., s. 64-65, 68.
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1288, s.
289
V. Schwöbel, a.g.m., s. III.
290
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273.
291
V. Schwöbel, a.g.m., s. III.
292
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 468.
288
50
senelerdeki
düşüşü,
Şemseddin
Sami’nin
Kamusu’l-Alam’ında
da
kendisini
göstermektedir. Şemseddin Sami’ye göre kazanın 1898’deki nüfusu 12,124 kişidir.293
Bir önceki on yıla nazaran, 20. Asrın başlarında tekrar yükselişe geçen kaza
nüfusu 1904/05’te 16,856’ya çıkmıştır.294 1912/13 senesine gelindiğinde 20,248 olan
Nasıra kaza nüfusu, bu seneden sonra 1. Dünya Savaşı’na kadar pek fazla değişmemiş
ve 1915’e gelindiğinde yine 20.000 civarında kalmıştır.295
293
Şemseddin Sami, a.g.e., c. 6, s. 4549.
Amad Alden Dhier, a.g.t., s. 180.
295
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 398.
294
51
Tablo 2.6 Senelere göre Nasıra Kazası’nın nüfusu
1884/86296
1892/93297
1904/05298
1912/13299
1915300
Müslüman
6,848
6,619
9,760
11,777
12,313
Rum
2,859
2,914
3,751
4,274
4,190
Katolik
932
731
944
1,612
1,774
Protestan
288
246
358
367
966
Latin
1,358
1,246
1,713
1,820
1,803
Yahudi
-
-
-
-
-
Marunî
-
249
303
398
403
TOPLAM
12,292
12,004
16,856
12,027
20,792
Kaynaklar: Osmanlı genel nüfus sayımları: 1881/81-1993, 1912/13; Salname-i Vilayet-i
Beyrut: 1310, 1322 ve Mehmed Behçet-Refik Temimi, Beyrut Vilayeti Cenubi Kısmı.
Akkâ Sancağı’nın diğer kazalarına göre toplam nüfusu, tablolarda verilen
tarihler arasında oransal olarak en az artış gösteren kaza Nasıra’dır. Kazanın, 1886
senesinde toplam 12,292 kişilik olan nüfusu, 1915’e gelindiğinde %69.15 oranında
8,500 kişi artış göstererek 20,792’ye ulaşmıştır. Nasıra’nın nüfusu 1886’dan 1904/05’e
kadar istikrarlı bir biçimde artış göstermiştir fakat bu tarihte 16,856 kişi olan kaza
nüfusu 1912/13’te 12,027’ye gerilemiş ve sonra tekrar yükselmiştir. Kaza nüfusunun
yarısından fazlasını Müslümanlar oluşturmaktadır. Kazanın nüfus artış oranında
Protestanlardan sonra ikinci sırada yer alan Müslümanların 1886’da 6,848 kişi olan
nüfusları 1915’e kadar %79.80 oranında 5,465 kişi artarak 12,313’e yükselmiştir.
Kazanın en kalabalık ikinci topluluğu olan Rumlar ise aynı tarihler arasında 2,859’dan
296
Kemal H. Karpat, a.g.e., s. 272-273.
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 468.
298
Amad Alden Dhier, a.g.t., s. 165.
299
Amad Alden Dhier, a.g.t., s. 180.
300
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 398.
297
52
%46.55 oranında artış göstermiş ve 4,190 kişiye, Katolikler 932 kişi iken %47.46
oranında 842 kişi artış göstererek 1774’e, Protestanlar 288 kişi iken %235.41 oranında
678 kişi artış göstererek 966’ya, Latinler 1,358 kişi iken %32.76’lık bir artışla 1,803
kişiye yükselmişlerdir. Marunîler ise kaza dâhilinde, tabloya göre ilk yıllarda mevcut
olmayıp varlıkları 1892’den sonra zikredilmektedir. Zikredildikleri ilk tarihte 249 kişi
olan Marunî nüfus 1915’te 403 kişiye ulaşmıştır. Akkâ Sancağı’nın diğer kazalarında
önemli ölçüde mevcudiyetleri bulunan ve istatistikî olarak kayda değer artışlar gösteren
Yahudi nüfus, söz konusu tarihler arasında Nasıra Kazası’nda bulunmamıştır.
2. AKKÂ SANCAĞI’NIN SOSYAL YAPISI
2.1.
Yerleşik Müslüman Ahali
Nüfus bahsinde görüldüğü üzere Akkâ Sancağı’nın kahir ekseriyetini oluşturan
topluluk Müslümanlardı. Müslümanlar ise Sünniler ve Heterodoks gruplar olmak üzere
ikiye ayrılmaktaydılar.301 Sünnileri yerli Araplar, yönetici ve asker konumundaki
Türkler, Cezayir, Rumeli ve Kafkasya gibi yerlerden göç etmiş olan muhacirler ve
çeşitli tarikat mensubları oluşturmaktadır. Heterodoks gruplar ise Dürziler ve Babîler
idi. Belki buraya üçüncü bir grup olarak aşiretleri eklemek yerinde olacaktır. Aşiretler,
çoğunluğu müslüman olmakla birlikte içlerinde heterodoks ve gayrimüslim grupların da
bulunduğu topluluklar olduklarından ayrı bir başlık altında incelenecektir.
Akkâ Sancağı sınırları dâhilinde bulunan Müslüman ahali buraya ilk olarak,
İslam fetihleri ile birlikte gelmeye başlamış ve buradaki yerleşik halkın da Müslüman
olmalarıyla bu nüfus artmıştır. Osmanlı idaresinin son zamanlarına kadar da bölgedeki
Müslümanlar diğer milletlere nazaran çoğunluğu teşkil etmişlerdir. Bu dönemlerde
bölgenin iktisadi ve ticari üstünlüğünü de elinde bulunduran Müslümanlar, 19. Asrın
sonralarına doğru bölgeye gayrimüslimlerin gelip yerleşmeye başlaması ve özellikle
ticarete hâkim olmalarıyla birlikte ekonomik faaliyet alanlarında güç kaybına
uğramışlardır. Bu durum kendisini özellikle de sahil kesimlerinde göstermiştir. 20.
Asrın başlarında bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar kayıkçılık, balıkçılık ve sebzecilik
gibi işler yapmaktaydılar. Zamanlarının büyük çoğunluğunu kahvelerde geçirmekte ve
bu hareketsizliğin getirisi olarak da derme çatma evlerde ortalama bir hayat
301
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 429.
53
sürmekteydiler.302 1873 Senesinden itibaren üç yıl boyunca Akkâ’da sürgünde bulunan
Bereketzade İsmail Hakkı303, Yad-ı Mâzi adlı eserinde, Akkâ’daki sosyal hayat
hakkında bize ipuçları vermektedir:
Fransızca “Saint Jean D’Acre” benâm olan “Akke” veya “Akkâ” şehri kâmilen sur içinde
bulunduğundan hâneleri pek sık ve birbirine pek mülâsıktır. Surun muhîti yaklaşık yirmi-yirmi
beş dakikada dolaşılabiliyor. Ahalisi 7,825 nüfusdan onbine kadar tahmin olunur. Sokakları
Arabistanın eski şehirlerinde olduğu üzere üç buçuk-dört arşın arzında olarak gayet dar ve
letâfetten ârîdir. Hâneler kârgîrdir. Sefain-i cesîme duhûlüne müsaid limanı var ise müddet-i
medîde tathîr edilmediğinden şimdi derûnunda ancak küçük kayıklar barınabilmektedir. 304
Bu dönemde Akkâ Sancağı’nın sahil kazalarında yaşayıp ticaret yapan ve mülk
sahibi olan çok az sayıda Müslüman bulunmaktaydı. Akkâ’da ticaretle uğraşan
müslümanlardan birkaçına, 19. Asrın son yıllarında taltif için Papa tarafından bazı
nişanlar verilmiştir. Sövalye Saint Gregory nişanı verilen Akkâ tüccarlarından İbrahim
Nasrullah Havrî Efendi305 ve yine aynı nişanla taltif edilen Hayfa tüccarlarından Selim
Nasrullah Efendi bu kişiler arasındadır.306 Yaptıkları ticaret sayesinde Papa tarafından
nişan verilen bu kimselerin, kardeş olmaları ve yabancı koslosluklarda bazı görevleri ifa
etmiş olma ihtimalleri vardır.
Akkâ’nın
önde
gelen
kişileri,
bulundukları
yerlerde
ortaya
çıkan
uygunsuzluklara karşı çeşitli yollara başvurmaktaydılar. Örneğin Akkâ eşrafından Necib
Hakkı, Yusuf Kürd, Mehmed Kamil, Mehmed Salim ve diğer birkaç kişinin daha imzası
bulunan bir telgrafta Akkâ Ziraat Bankası memuru Mahmud Akil Efendinin, nüfuzunu
arttırmak için çeşitli faaliyetlere giriştiği haber verilmektedir.307 Ayrıca daha önce
bahsedildiği gibi, Akkâ müdde-i umûmi eski müdürü es-Seyyid Mehmed Tevfik, Belka
Sancağı eski reji müdürü Said Hakkı Mehmed ve Belka’ya bağlı bir nahiyenin eski
müdürü olan Subhi Efendiler, Akkâ sancağıncaki bazı devlet memurlarının iş birliği
yaparak Yahudilere toprak sattıklarını haber vermişlerdir.308
302
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 259-260, 289-290, 372-373, 388, 405-406; Akkâ sancağı dâhilindeki
Müslümanların hayat koşulları hakkında daha ayrıntılı bilgiler için adı geçen eserin ilgili bölümlerinde daha ayrıntılı
bilgiler bulunmaktadır.
303
Bereketzâde İsmail Hakkı’nın hayatı, eseri ve düşünceleri için bkz. Osman Yiğitoğlu, Bereketzâde İsmail Hakkı
(1851-1918) Ve Anılarına Göre Son Dönem Osmanlı Toplumu, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri-2005.
304
Bereketzade İsmail Hakkı, Yad-ı Mazi, İstanbul-1232, s. 98-99.
305
BOA, BEO, 692/51855, 23 R 1313.
306
BOA, DH.MKT, 393/3, 11 M 1313; BOA, İ.TAL, 82/1313/M-53, 21 M 1313; BOA, BEO, 656/49160, 24 M 1313;
İbrahim Nasrullah Efendi’nin isminin geçriği arşiv vesikası tarafımızca incelenmiş olup Selim Nasrullah Efendinin
isminin geçtiği belgeler, Osmanlı Arşivi tarafından henüz araştırmacıların istifadesine açılmadığı için yalnızca
katalog özetini görmüş bulunmaktayız.
307
BOA, DH.H, 72/10, 11 Za 1331.
308
Bkz. 107 numaralı dipnot.
54
Akkâ’da yalnızca mensub bulunduğu aile nedeniyle hürmet gören ve devlet
tarafından çeşitli haklar tanınan kişiler de vardı. Akkâ sancağı dahilindeki Arabî
Köyünde ikamet eden Yusuf bin Ali, Hz. Ebu Bekir’in sülalesinden gelmekteydi. Yusuf
Bin Ali, çeşitli yerel kurumlar tarafından Hz. Ebu Bekir’in soyundan geldiğinin tasdik
edildiği şehadetnamelere dayanarak devletten askerlik hizmeti ve tekalif-i saireden muaf
olmak için bir arzuhal kaleme almıştır.309 Akkâ’dan bir başka tanınmış kişi de, 1909
Senesinde Meclis-i Mebusan’da bulunan Akkâ mebusu Esad Tevfik Efendidir.310 H.
1324(M. 1906-07) tarihli Beyrut Vilayet Salnamesi’nde Akkâ sancağında bulunan bazı
tanınmış kimselerin isimleri ve rütbeleri verilmiştir:
309
310
BOA, ŞD, 3034/42, 13 Ra 1324.
BOA, ŞD, 3059/36, 22 N 1327.
55
Tablo 2.7 Akkâ ahâlisinden rütbe sahibi olan kişiler
İsimler
Rütbeler
Vilayet Mektûbî Kalemi Mümeyyizi Sânîsi Nusret Efendi
Sâniye
Akkâ Ulemasından Haydar Efendi
Ruus ?
Akkâ Muteberânından Ahmed Nur Efendi
Sâlise
Akkâ Muteberânından Hacı Mustafa Dellâl Efendi
“
Akkâ Belediye Reisi Zeki Beyzun Efendi
“
Nâsıra Mal Müdürü Muavini Tevfik Efendi
“
Akkâ Muteberânından Kâmil Şâmi Efendi
“
Akkâ Muteberânından Hasan Efendi
“
Akkâ Muteberânından Şehâdî Afîfî Efendi
“
Akkâ Muteberânından Kâsım Şakîr Efendi
“
Akkâ Muteberânından Sâlih Şakîr Efendi
“
Kaynak: Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1324, s. 182.
Akkâ Sancağı’nda yaşamış bulunan tanınmış kimse ve ailelerin bilgilerine,
Hayfa Kazası özelinden bahsederek Akkâ sancağı geneline değinen, Mahmoud
Yazbak’ın eserinden ulaşılabilir.311
Sahilden uzak olan bölgelerdeki Müslümanların durumu diğerlerine nazaran
daha iyiydi. Örneğin Nasıra’da toprak sahibi güçlü aileler bulunmaktaydı. Bu ailelerin
güzel konakları ve emirlerinde yüze yakın atlılar vardı. Sahip oldukları geniş
topraklarında ise çok sayıda insan çalıştırmaktaydılar.312
311
312
Mahmoud Yazbak, a.g.e., s. 112-162.
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 405-406.
56
Akkâ
Sancağı
dâhilindeki
tarikatlerin
genellikle
Akkâ
Kazası’nda
yoğunlaştıkları bilinmektedir. Özellikle Şazelî ve Rufaî tarikat mensubları kazada
oldukça fazlaydı. Bu tarikatlere mensub kişiler Pazartesi ve Perşembe geceleri
toplanarak zikir çekerler ve sesleri sokaklardan rahatça duyulurdu. 313 Taberiye
kazasında da Halvetî tarikati mensublarının olduğu bilinmekte olup kazanın Dariseraye
adlı mahallinde, Abdülmelik Efendi isimli bir kişi tarafından Halvetî tekkesi inşa
edilmiş ve devlet de burası için bir miktar tahsisat ayırmıştır.314 Akkâ Sancağı’nda
yaşayan halkın yaygın olarak kullandığı dil Arapçaydı. Arapça dışında başka diller
kullanan Müslümanlar, nüfusun % 1’den daha az bir kısmını oluşturuyordu. Türkçe
konuşan hükümet görevlileri ve askerler, bu % 1’lik kesimin içinde bulunmaktaydı.315
Arapçanın bu kadar baskın olduğu sancakta mutasarrıflık teşkilatında Arap kâtipler de
istihdam edilmiştir.316 Fakat genel bir politika olarak Osmanlı devleti, Arap bölgelerine
gönderdiği diğer üst düzey memurların da ahalinin diline vakıf olanlardan seçilmesine
özen göstermekteydi.
Akkâ kazası ahalisi akşam sefası için sahil boyunca şemmü’l-hevâ dedikleri bir
gezintiye çıkarak, denizin esintili havası ile yaz akşamlarında ferah bir keyif yaşamış
olurlardı. Bunun haricinde sur dışında, şehre yarım saatlik mesafede olan Abdullah Paşa
Bahçesi’ne ve yine şehre iki saat mesafede bulunan limon ve portakal ağaçlarıyla dolu
olan Mezraa denilen yere teferrüc için gidilirdi.317 Akkâ’da teferrüc için gidilen yerler
dışında dini mahiyette ziyaret yerleri de bulunmaktaydı. Bunlar, sur dışında fakat şehre
yakın olan Hz. Salih (a.s.) ile sahabeden Ebu Utbe hazretlerinin makamları idi. 318 Bu
makamlar halk tarafından ziyaret edilmekte olup mamur bir vaziyetteydi. 319
2.2.
Heterodoks Gruplar
2.2.1.
Dürzîler:
1017 senesinde Fatımîliğin içinden çıkarak zaman içinde gittikçe kendine özgü
bir hal alan Dürzîlik’in arka planında “İsmailiyye” anlayışının olduğu bilinmektedir.
Dürzîlik, 408(M. 1017)’de Hâkim Biemrillah’ın ulûhiyetinin ilan edilmesiyle başlamış
313
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 290.
BOA, ŞD, 57/27, 11 R 1322; Tasnif numarası verilen arşiv vesikası, tarafımızca görülmemiş olup verilen bilgiler
katalog özetinden alıntı yapılarak ilave edilmiştir.
315
Justin McCarthy, The Population Of Palestine: Population History And Statistics Of The Late Ottoman Period
And The Mandate, New York – 1990, s. 9.
316
BOA, MVL, 339/16, 24 Ra 1270.
317
Bereketzade İsmail Hakkı, a.g.e., s. 98.
318
Bereketzade İsmail Hakkı, a.g.e., s. 99.
319
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 435.
314
57
fakat Hamza b. Ali’nin, yardımcıları ile bu mezhebi sistematik hale getirmeye
çalışmlası ile birlikte yeni bir mezhep halini almaya başlamıştır.320 Dürzîlk bu
tarihlerden sonra genellikle kuzeyi ve güneyi de dâhil olmak üzere Suriye havalisinde
yaygınlaşmıştı. Tarih boyunca Dürzî toplumu, önde gelen dört büyük aile etrafında
toplanmıştır. Bunlar Tenûhîler, Şihâbîler, Ma‘nîler ve Canbolatlardır. Zaman zaman
birbirleriyle de mücadele halinde olan bu ailelerin mensubları arasında Dürzî
olmayanlar da bulunmaktaydı.321 19. Asrın ikinci yarısından itibaren Lübnan’da,
İngilizlerin desteklediği Dürzîler, Fransızların desteklediği Marûnîler ve Rusların
desteklediği Ortodoks Rumlar arasında karışıklıklar ve çatışmalar meydana gelmeye
başladı. Dürzî ve Marûnî kaymakamlıkları üzerinden yürüyen bu çatışmalar, Osmanlı
hükümetini de son derece rahatsız etmiş ve bu karışıklıkların giderilmesi için devlet
bölgeye, bazı müdahalelerde bulunmuştur. Fakat kesin bir netice alınamayan bu
girişimlerden sonra 1860’da Fuat Paşa bölgeye bir harekât düzenlemiş ve olaylar
durulmuştur. Bölgenin siyasi istikrarı için çareler aranmış, neticede bu amaçla kalıcı bir
çözüm arayışı ile Fuat Paşa’nın başkanlığında İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya ve
Prusya temsilcilerinin katıldığı müzakereler başlamıştır. Müzakereler sonucunda 9
Haziran 1861 tarihinde, Lübnan’daki Dürzî ve Marûnî kaymakamlıkları birleştirilerek
müstakil bir mutasarrıflık tesis edilmiş ve çatışmalar yerini sükûnete bırakmıştır.322
Akkâ Sancağı dâhilinde, 16 adet Dürzî köyü bulunmaktaydı. Bu köylerde
yaşamakta olan Dürzî nüfusu ise 1,250 ile 1500 arasında değişmekteydi.323 Dürzîler,
Akkâ Sancağı’nın Akkâ, Hayfa ve Safed kazaları dâhilinde yaşamaktaydılar. Bölge
olarak ise Sahil, Şağur ve Kermel Dağı mevkiilerinde bulunmaktaydılar. Yerke, Cöls,
Yânûh, Kisra, Sücûr, Asfiyye ve Deryu’l-Kermel bu bölgelerde Dürzîlerin yaşamış
oldukları köylerin isimleridir.324 İbrahim Paşa’nın bölgeye girmesinden sonra vergi ve
askerlik yükü sebebiyle Dürzîler, Mısır yönetiminden hoşnut kalmamış ve bu durumun
dile getirilmesinin ardından gelişen olaylar sonucunda İbrahim Paşa, bazı Dürzî
köylerine girerek düzen sağlamaya çalışmıştır. Bunun ardından bölgedeki Dürzîlerin bir
kısmı, kendilerini daha rahat hissedecekleri Lübnan ve Havran’a göç ettiler. Bazıları ise
bölgedeki dağların yüksek kesimlerine çıkarak
burada sekiz tane köy kurdular.325
Bölgede Osmanlı idaresi yeniden tesis edildiğinde Dürzîler yine yönetimle iyi
320
Ahmet Bağlıoğlu, Orta Doğu Siyasi Tarihinde Dürzîler, Elazığ-2006, s. 9.
Mustafa Öz, “Dürzîlik”, DİA, X, İstanbul-1994, s. 39-48.
322
Ahmet Bağlıoğlu, a.g.e., s. 35-42.
323
BOA, HR.TO, 261/32, 13 Aralık 1883.
324
Züheyir Ganâyim Abdullatif Ganâyim, Liva-i Akkâ Fî Ahdi’t-Tanzîmati’l-Osmaniyye, Beyrut-1999, s. 144.
325
A.g.e., s. 145.
321
58
anlaşamamış ve özellikle Dürzîlerin çok bulunduğu Havran bölgesine doğru göç devam
etmiştir. Örneğin 1895 senesinde Akkâ’da mukim bulunan Dürzî taifesi ve özellikle bu
taifenin şeyhleri Zarîfü’l-Muhammed hakkında jandarma tarafından yapılan teaddiyat
devam ederse buradan göç edecekleri, Hacya Kazası Dürzî reislerinden Mehmed Tahir
Şemsî bey ile Şeyh Hamdi tarafından bildirilmiş ve hükümet, yerel idarecilerden bu
konuda özen göstermelerini istemiştir.326 Dürzîler yalnızca hükümetle değil, 19. Asrın
sonralarına doğru bölgeye yerleşmeye başlayan Yahudilerle de iyi ilişkiler
geliştiremiyordu. Örneğin 1898’de Yahudiler El-Mutille köyüne yerleşmeye başladıktan
sonra buradan ayrılan Dürzîler arasından El-Vehhab ailesi Kermel Dağı’nın tepesinde
bulunan Asfiye köyüne yerleşmişlerdir. Ayrıca yine o bölgeden Şefa-Amr civarında da
göç edenler olmuştur.327
2.2.2.
Bâbîler:
Bâbîlik, İsnâaşeriyye fırkası içinde bulunan ve Şeyhiyye olarak isimlendirilen
tasavvufi hareketin sonucu olarak İran’da ortaya çıkmıştır. Kurucusu, 1819 senesedine
Şiraz’da doğan Mirza Ali Muhammed el-Bâb’dır. Mirza Ali Muhammed 1844’te,
kendisinin Mehdi’ye açılan kapı anlamına gelen bâb olduğunu, aynı sene içinde
Mekke’de ise bizzat beklenen Mehdi olduğunu ileri sürmüştür. Şiraz, Tahran, İsfahan ve
Tebriz’de iddialarını yaymaya çalışan Mirza Ali Muhammed, cemaatinin İran’da
tehlikeli bir hal almaya başlaması sonucu 1850’de Nasırüddin Şah’ın emriyle kurşuna
dizildi. Daha sonra ortaya çıkan Mirza Hüseyin Ali el-Mâzenderânî, Bâbîliğin Bahâilik
adıyla devam etmesini sağlamıştır. Mirza Hüseyin Ali ve etrafındakiler önce 1853’te
Bağdat’a ve ardından 1853’te ise İstanbul’a sürgün edilmişlerdir. İstanbul’da dört ay
kaldıktan sonra ise Edirne’ye gönderilmişlerdir.328 Edirne’de bulunan cemaatin başında
Mirza Hüseyin Ali ve kardeşi Subh-i Ezel Mirza Yahya bulunuyordu. Bir süre sonra bu
iki kardeş arasında anlaşmazlık çıkmış ve 1886’da Bahâîyye olarak isimlendirilen Mirza
Hüseyin Ali ve etrafındakiler Akkâ’ya, Ezeliyye olarak adlandırılan Subh-i Ezel ve
etrafındakiler ise Kıbrıs’a gönderilmişlerdir. Ayrıca birbirlerinin sırlarını ve
hareketlerini takip edip hükümete haber vermeleri için Ezeliyye’den bazıları Akkâ’ya,
Bahâîlerden bazıları ise Kıbrıs’a yerleştirilmişlerdir.329
326
BOA, BEO, 656/49198, 25M 1313.
A.g.e., s. 146.
328
Ethem Ruhi Fığlalı, “Bahâîlik”, DİA, IV, İstanbul-1991, s. 464-466.
329
Bereketzade İsmail Hakkı, a.g.e., s. 113-114; BOA, BEO, 481/36072, 22 Ra 1312.
327
59
Bahâullah Efendi olarak bilinen Mirza Hüseyin Ali, Akkâ’da kirada oturduğu
evde münzevî bir hayat yaşamaktaydı. Bu esnada ise cemaatin işlerini oğlu Abbas
Efendi idare ederdi. Abbas Efendi babasına nazaran siyaset işleriyle daha fazla ilgilenir
ve İran’daki gelişmeleri dikkatle takip ederdi. Abbas Efendi Bâbîliği İslam’ın içinde
tarif eder330 ve Şafiliğe yakın olduğunu belirtirdi. Fakat ayin ve mezheb kaideleri son
derece gizli tutulurdu.331 Bereketzade İsmail Hakkı, Akkâ’da bulunduğu zaman zarfında
Bâbîler ile yakın ilişkiler kurmuş ve onların hayat tarzları hakkında son derece özgün
bilgiler sunmuştur:
Pek çok kere olurdu ki Abbas Efendi haric-i surda vâkî bostanlar içinde iştirâ eylemiş olduğu
bahçede bize ziyafetler verir idi. Birlikte çıkılıp tenezzühler taamlar eyledikten sonra yine
birlikte kaleye avdet olunurdu. Esnâ-yı sohbette etfâl-i cemaat meşâire iderler idi. Şöyle ki
çoçuğun biri ezberden Farisî bir beyt okur, beytin harf-i ravîsi ne ise diğer bir çocuk satıra o
harfden bir beyt bulup mukabele eder, beyt-i sânînin ravîsi her vâkî olursa üçüncü de evveli
böyle bir beyt bulur. Mesela, birinci beytin kafiyesi mim ise diğer çocuk evvelki harfi mim bir
beyt okur. Beyt-i sânînin kafiyesi nun ise üçüncü çocuk evveli nun beyt bulur, böyle böyle bir
yetmiş seksen kadar beyt okunur. ...... Gerek cemaatin gerek etfâl-i cemaatin terbiyeleri
hakîkaten sezâver-i takdîrdir. Biz Akkâ’da iken cemaatin çocuklarına Kuran-ı Kerîm Farisî
tercümeleriyle beraber ta‘lîm edilir, mebâdî-i ulûm gösterilir Fransızca Almanca okutulur
olduğunu gördük. Âhad cemaatten bazıları marangozluk, doğramacılık gibi sanatlar icra
ederler, bir takımı buğday vesâire ticaretiyle meşgul olur. Keşkûl-bedest olarak İran’dan kopup
gelen bazı seyyâhîne Abbas Efendi mikdâr-ı kâfî sermâye verir, isti‘dâd ve kabiliyetine göre
san’at veya ticaretle meşgûl eder, mutâva‘at etmeyenlerini dâire-i cemaatte ta‘dîd etmez idi.332
Fakat Osmanlı hükmümeti nezdinde bir fesat cemiyeti olarak görülen Bâbîlerin
faaliyetleri, devlet tarafından oldukça yakından takip edilmekteydi. Örneğin 1894
senesinde Beyrut Vilayeti’ne gönderilen bir yazıda Bâbîlerin başında bulunan Abbas
Efendi’ye Akkâ mutasarrıfı Sadık Paşa ve memurların müsamaha göstermesi sebebiyle,
Bâbîlerin, 1886’da Akkâ’ya gönderildiklerinde kendilerine çok dikkat edilmeleri
gerekliliği hakkında yazılmış bulunan ve Akkâ hükümet dairesinde muhafaza edilen
fermanı, Akkâ müftüsü Ali Efendinin vasıtasıyla çaldıkları ve tahrip ettikleri bildirilmiş,
ayrıca Akkâ, Hayfa ve Taberiye civarında kanun dışı yollarla edindikleri mülkler için az
vergi verdikleri, ilişki kurdukları yabancıları önemli mahallerde gezdirdikleri ve
yaptırdıkları türbe ve ibadethaneye her sene çokça ziyaretçi gelerek buradaki sandukaya
330
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 271.
Bereketzade İsmail Hakkı, a.g.e., s. 105-106.
332
A.g.e., s. 107-108.
331
60
secde ettikleri anlatılmış ve bu durumlar için vilayetin önlem alması istenmiştir.333 Bu
tarihten bir sene sonra devletin aldığı bilgilere göre Bâbîler gizli bir şirket de kurmuş,
merkezi Akkâ olduğu tahmin edilen bu şirketin İzmir de dâhil olmak üzere daha birçok
yerde şubeler açarak halkı celb etmeye çalıştıkları ifade edilmiştir.334
Bahâîlerin reisi Mirza Hüseyin Ali 1892’de ölmüş ve yerine, ölümünden önce
halife tayin ettiği oğlu Abbas Efendi geçmiştir. Akkâ’ya sürgün edilip buradan başka bir
yere gitmeleri yasak edilmiş olan Bahâîler, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra serbest
kalmışlar ve hemen sonra Abbas Efendi nüfuzunu genişletmek için Mısır, Avrupa ve
Amerika’ya seyahatler yapmıştır.335 Bu sehayatler sonucu Bâbîler gittikleri yerlerde
müntesibler elde etmişlerdir. Nitekim 1908 tarihli bir belgede Amerika’daki Bâbîlerce
toplanan
yardımlar ile Hayfa’da bir hastane
yapılarak Alman hastanesiyle
birleştirileceği haber alınmış ve bunun engellenmesi istenmiştir.336 Fakat bu durumdan
anlaşıldığı kadarıyla Bâbîler henüz Akkâ’da ikamete mecbur iken çeşitli yollarla
Avrupa ve Amerika’da müntesip edinme faaliyetleri içerisindeydiler ve bu uğraşları
sonucunda gözle görülür faydalar sağlamışlardır.337
2.3.
Hristiyanlar
İslam fetihlerinden önce Filistin bölgesindeki halkın çok büyük bir kısmı
Hrsitiyanlardan oluşmaktaydı. İkiye ayrılan bu Hristiyan nüfusun genel olarak
şehirlerde yaşayan kısmını Rum Ortodokslar, taşrada yaşayan kısmını ise Süryaniler
oluşturmaktaydı. Bu Hristiyan çoğunluk, Arapçanın Müslümanlar ile birlikte bölgede
hâkim olmasından önce Arami dilini konuşmaktaydı. İslam’ın bölgede yayılması ile
birlikte birçok Hristiyan Müslüman olmuş, İslam’ı kabul etmeyen Hristiyanlar ise
bölgenin önemli bir azınlığı olarak mevcudiyetlerini devam ettirmişlerdir.338 Akkâ
Sancağı dâhilinde hem Ortodoks ve hem de Katolik Rumlar bulunmakta idi. Bu her iki
cemaatin de başlarında kendi metropolitleri vardı. Fakat Ortodoks olan Rumlar
bölgedeki en kalabalık Hristiyan cemaatini oluşturmaktaydılar. Rum Ortodokslar Akkâ
Sancağı’nda özellikle Akkâ, Hayfa ve Safed kazalarında yerleşmiş bulunmaktaydılar.339
333
BOA, BEO, 481/36072, 23 Ra 1312.
BOA, DH.MKT, 411/22, 21 S 1311.
335
Ethem Ruhi Fığlalı, a.g.m., s. 466.
336
BAO, BEO, 3339/250391, 20 Ca 1326.
337
Abbas Efendi, gezip dolaştığı yerlerden geldikten sonra kendisine merkez olarak Hayfa’yı seçmiş ve burada
İngilizler lehine yapmış olduğu faaliyetler sebebiyle de İngiliz hükümeti tarafından şövalyelik rütbesiyle
mükafatlandırılmıştır. 1921’deki ölümüyle birlikte ise Hayfa’da Kermel Dağı’nda bulunan Bâb Mirza’nin mezarının
yanına defnedilmiştir: Ethem Ruhi Fığlalı, a.g.m., s. 466.
338
Justin McCarthy, a.g.e., s. 12.
339
A.g.e., s. 12-13.
334
61
Örneğin 1909’da Akkâ ve Hayfa Rum Ortodoks metropoliti Nikandros Efendi idi ve bu
metropolitlik Kudüs patriği hiyerarşisi içinde bulunmaktaydı.340 Akkâ sancağı dâhilinde
bulunan Rum cemaatin kendilerine mahsus kiliseleri de bulunmaktaydı. Örneğin Basa
köyünde 20 hane ve 117 nüfusa sahip bulunan Rum cemaate ait olan kilisenin yeniden
inşaası talep edilmiş ve istek hükümetçe uygun bulunmuştur.341 Yine Cedide köyünde,
10 hane ve 55 nüfusa sahip olan Rum Ortodokslar, yeni bir kilise inşa etmek için izin
istemişler, çıkarılan bir irade ile bu izin kendilerine verilmiştir.342 Osmanlı klasik
devrinde Ortodoks Rumlardan sayılan fakat 1846’da Osmanlı Devleti tarafından farklı
bir hiyerarşiye sahip oldukları kabul edilen Melkitlerden343 bir kısmının da, Akkâ
Sancağı dâhilinde yaşadıkları bilinmektedir.344 Sancak dâhilinde Rum Ortodokslar
haricinde Katolik Rumlar da yaşamakta ve dini işleri, Ortodoks metropoliti tarafından
yürütülmektedir.
Sancak dâhilinde yaşayan Katolik Rum cemaati de ayrı bir metropolitin idaresi
altında idi. Örneğin1906’da Akkâ’daki Katolik Rum Gregoryus Efendi metropolitti.345
Ve aynı zamanda bu Katolik Rumların sancağın birçok yerinde kendilerine mahsus
kiliseleri bulunmakta idi. Dini hayatlarını tam bir özgürlük içinde yaşadıkları gibi, kilise
inşa etmelerine de izin verilmekte idi. Örneğin 1906 senesinde Akkâ Rum Katolik
metropoliti Gregoryus Efendinin Nasıra kazasında bulunan Yafa ve Taran köylerinde
mutasarrıf olduğu iki tarla üzerine birer kilise inşaatı için ruhsat verilmiştir.346
Akkâ sancağı dâhilinde yaşan Hristiyan nüfusun önemli bir mikdarını da
Protestanlar oluşturmaktaydı. Protestanlar, yerli yahut Avrupa’dan gelen göçmenler idi.
Örneğin Safed Kazası’nda, önceleri Latin ve Ortodoks Rum olan bir miktar Hrsitiyan
nüfus, Anglikan Protestanlığı kabul etmiş ve 1871’de kendilerine bir kilise inşaa
etmişlerdir.347 Fakat Protestan nüfusun büyük bölümü Avrupa’dan gelmiştir. 19. Asrın
sonlarında Avrupa’daki siyasi gelişmelerin sonucu olarak Almanların Filistin’e ilgisi
artmış, bu durumun sonucu olarak da I. Dünya Savaşı’na kadar bölgeye çok sayıda
Alman muhacir gelmiş ve koloniler kurmuşlardı. Bölgeye yerleşen Alman Protestanlar,
340
BOA, DH.MKT, 2719/61, 03 M 1327.
BOA, BEO, 889/66606, 24 B 1314.
342
BOA, BEO, 792/59369, 27 Z 1313.
343
Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. Canan Seyfeli, “Osmanlı Devlet Salnamelerinde Rum Melkit Katolik
Patrikliği 1847-1918,”, Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, yıl: 3, sayı: 11.
344
BAO, A.DVN, 135/20.1, 25 S 1275; BOA, HR.MKT, 236/64,17 N 1274.
345
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1324, s. 182.
346
BOA, DH.MKT, 1083/71, 02 R 1324, Bu arşiv vesikası, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nin henüz belgeleri
kullanıcıların istifadesine açmamış olmalarından ötürü tarafımızca görülmemiş olup bilgiler katalog özetinden
alınmıştır.
347
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 407.
341
62
buranın halkı ile iyi geçinmeye gayret ediyorlar ve her türlü sürtüşmeden de uzak
duruyorlardı. Protestan misyonerlik faaliyetleri içinde yer alan Almanlar bu yolla
inançlarını yaymalarının daha kolay olacağını düşünmekteydiler.348 Almanlar bölgeye
ilk kez 1869 senesinde küçük bir grup olarak Hoffman ve Haridi isminde iki kişinin
önderliğinde gelip yerleşmişlerdi. Bu yerleşim için de Sultan Abdülaziz’den izin
almışlardı. Gelen bu ilk grubun Hayfa’ya yerleşmesinden bir sene sonra da 10 Alman
Ailesi daha Hayfa’ya gelmiş ve bu göç dalgası sürekli devam etmiştir. Örneğin
Hayfa’daki bu Alman kolonisinde 1914 senesinde 80 aile bulunmaktaydı. Bu koloninin
belediyeye ait bir de nizamnamesi bulunuyordu. Aynı tarihte kolonide iki dereceli bir
mektep olup çocuk kısmına 50, ve rüşdiye kısmına ise 80 talebe devam etmekteydi.
349
Buradaki Almanlar genel itibarla varlıklı kimselerdi. Hayfa’nın en büyük mağazaları
Almanlara aitti. Ayrıca oteller ve birahaneler işletmelerinin yanında, arabacılık ve
dülgerlik gibi meslekleri de icra edenleri vardı. Kolonide yaşamakta olan Almanlar
dünyada yaşanan hadiselerden haberdar olmak için uluslararası gazetelere de abone
idiler.350 Bereketzade İsmail Hakkı eserinde, Hayfa’daki Alman kolonisi hakkında
neredeyse her türlü bilgiyi ayrıntıları ile şöyle anlatmaktadır:
Hayfa Kasabası’nı dolaştık. Sonra Alman karyesine gittik. Karyenin manzara-i umumiyyesinden
bir ehl-i hırfet ve harâit-i Âramgâhî olduğu nümâyân. Öyle mükellef ve müzeyyen kâşâneler ve
köşkler yok. Fakat cebelden sahile doğru bir istikamet ve renkde iki geçeli inşa edilmiş o küçük
haneler hakikaten dilrubâ. Evlerin önlerinde kendilerine göre çiçek bahçeleri ve arka tarafta her
hanenin hayvanât ve müştemilâtı için mikdâr-ı kâfî havlusu var. Zokakların iki canibinde vâkî
sıra hanelerin yüz yüze mukâbil düşen cihetleri arasında geniş geniş caddeler açılmış olduğu
gibi bunlarla arka taraftan havluları biri birine karşı gelen diğer sıra haneler arasında da on
onbeş zirâ‘ mikdarı yollar var. Köyün sürüleri, ekin ve saman arabaları havlu kapılarının
açıldığı zokakdan işlediğinden köyün caddelerinde fışkı ve bir saman çöpü görülmez. Her
hanenin üst katına çıkıldıkda karşıkı gelen odanın kapısına mukabil duvarına bir Arz-ı Filistin
haritası asılı ve haritanın önündeki sehpâ üzerine de üstü yeşil çöke ile örtülü büyük hacimde
kitap Tevrat ve İncil mevzû‘dur.
Ehli karye hemen umumiyet ile zirâ‘dır. Fakat bir köyün tesisi ve ziynet ve ümranı için mi‘mar,
mühendis, dülger, duvarcı, temirci, marangoz, sirac gibi vücudu zaruri olan hırfet ashabı
bulunduğu gibi tabipleri eczacıları da vardır. Geceleri köy bekçileri etraf-ı karyede nöbet
beklerler. Bunlar tabiat-ı aslıyyelerini muhafaza ediyorlar ve hatırımda kaldığına göre hükûmeti mahalliye ile münasebetleri yalnız a‘şar vermekden ibaret kalıyor.
348
Kevser Terzioğlu, Filistinde Alman Kolonizasyonu 1883-1914, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü, Devam Etmekte Olan Tez, (II. Bölüm).
349
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 248-251.
350
A.g.e., s. 269.
63
Köyün kilisesi, mektebi bir heyet-i ihtiyariye odası ile bir ufak oteli var. Biz orada iken
naklederlerdi ki, Almanya’dan biri buraya hicret edip yerleşmek istese, bu arzusu bir mektupla
muhtar-ı karyeye bildirerek matlubu olan hanenin mektubu ile birlikte gönderdiği harita
mucibince kaça yapılacağını ve arsası ne kadara alınabileceği gibi ahvali isti‘lâm, muhtar da
heyet-i ihtiyariye ile daha huzuru mu‘tâd olanları odaya da‘vet edip harita görüldükten ve
mefâd-ı mektup ma‘lûm oldukdan sonra cereyân eden müzakerenin netice-i hâsılası sahib-i
mektuba cevaben iş‘âr edermiş. Bu cevap o kimsenin işine geldiği takdirde tablî olunan kıymet
ve masârıfın karşılığını poliçe ile göndermesi üzerine derhal arsa iştirâ ve hâne inşâ edilerek
keyfiyet kendisine telgrafla bildirilir, o dahî ailesini müsteshiben Hayfa’ya gelip doğruca
hânesine inermiş.
Muhâcirîn-i merkûme pek çalışkan adamlardır. Kermel taşlıklara ceraskal aletiyle toprak
çıkararak oralara bağ yetiştirmişler. Usûl-i cedîd üzere kendi tarlalarını ekip biçdikten sonra
komşuları bulunan Hayfa ahâli-i asliyesinin mezra‘alarında dahî ücretli çalışırlar. Hayfa ile
Akkâ arasında ve yine Hayfa ile beş altı saat mesâfede bulunan Nasıra beyninde (Kerûse)
işletirler. Zeytin ağacından masalar, çekmeceler ve sâir şeyler yaparlar. Mevlûdü’l-Bahar ile
taharrin olunur. Dakik değirmenleri de inşa etmişler. Biz Akkâ’da iken yüz yüz elliden mütecâviz
hâneleri var idi. Sonraları nüfusları tezâyüd ederek karye pek çok daha tevsî‘ ve terakkî etmiş ve
bir takım karargâhlar arasında müsbeneler(sabun fabrikası) dahî ihdâs olunmuşdur. Avrupa
sabunları şekil ve tarzında olarak orada i‘mâl olunan rengârenk kokulu kokusuz tevâlüd
sabunlarından âhiren İstanbul’da iken râkimü’l-hurûfe Akkâ’da ba‘zı eviddâ-i kadîme
tarafından gönderilmişdi, hakîkaten pek güzel.
Lakin bu adamlar pek tunuk ve pek müte‘âsıbdırlar. Yüzlerinde asla âsâr-ı besâset görülmez, bir
zanâ‘atkâra yaptırdığının bir şeyisi Pazar günü almak îcâb etse dükkânın yanında oturduğu
halde dükkânı açıp o şeyi vermek şöyle dursun, cevap vermeye dahî tenezzül etmez. 351
Misyonerlik amacıyla bölgeye gelen bazı Katolik Fransızlar da Akkâ’da yerleşik
bulunmakta ve kendi dini hiyerarşileri dâhilinde yaşamaktaydılar. Örneğin 1905
senesinde Nasıra’da bulunan Fransız rahiplerinin kullandıkları manastır, mektep ve
hastahane aynı bina dâhilinde bulunmakta olduğundan, hastahanenin bu binadan
ayrılarak yeni yapılacak olan başka bir binaya nakledilmesi ve ayrıca bu yeni yapılan
bina dâhilinde bir de ibadethane yapılması için izin verilmiştir.352 Bu tarihten dört sene
sonrasında Hayfa’da bulunan Fransız rahipleri de manastır, mektep ve hastahane inşası
için izin istemişlerdir.353 Bu bilgilerden de öğrenildiği şekilde Akkâ sancağındaki
Fransızların sayısı Osmanlı son döneminde artış göstermiş ve nüfus kesafetine paralel
olarak bu cemaatin maddi imkanlarının da gayet iyi bir seviyede olduğu bilinmektedir.
351
Bereketzade İsmail Hakkı, a.g.e., s. 133-136.
BOA, BEO, 2606/195385, 20 R 1323.
353
BOA, DH.MUİ, 41-1/32, 25 Za 1327.
352
64
Bölge Hristiyanlarının bir kısmını da, 5. Asırda Ortodoksluktan ayrılan ve kendi
kiliselerini kuran Marunîler oluşturmaktaydı. Genel olarak Lübnan’da yaşayan ve
Fransa’nın himayesi altında olan Marunîlerin küçük bir kısmı da Akkâ Sancağı’nda
yaşamaktaydılar.354 Sancak dâhilinde bulunan kazalardan yalnızca Taberiye’de Marunî
nüfus bulunmamaktadır. Nüfus bahsinde geçtiği üzere diğer kazalarda az çok Marunî
yaşamaktaydı. Genellikle arabacılık ve emsali meslekler ile iştigal olan Marunîler,355
Akkâ Sancağı’nda kalabalık bir nüfusa sahip olmadıkları için dini yaşantılarını
rahatlıkla sürdüremiyorlardı. Örneğin Nasıra Kazası’nda bulunan Marunîler 1770
senesine kadar ayinlerini Latin kilisesinde icra etmişler ancak bu tarihte kendi
kiliselerini inşa edebilmişler ve ayrı bir cemaat halini almışlardır. Buradaki Marunîlerin
1914’teki nüfusları ise yaklaşık olarak 500 kişiden ibaretti.356
Akkâ sancağında tüm bu Hristiyan cemaatlerin yanında bir de, çok az nüfusa
sahip olan Ermeniler bulunmaktaydı. Muhtemelen bu Ermenilerin sayısı 5 ile 10 kişi
arasında değişmekteydi. Örneğin 1914 senesinde Akkâ Kazası’nda dört kişilik bir
Ermeni nüfus bulunmaktaydı.357 Bazı yayın organlarında devlet dairelerinde
Ermenilerin istihdam edilmediği şeklindeki haberler dolayısıyla düzenlenen bir
cetvelde, Akkâ sancağı dahilinde çeşitli görevler üstlenen Ermenilerin isimleri
zikredilmiştir. Bu kişiler Akkâ Karantina Memuru Simon Efendi, Safed Belediye Tabibi
Bağyâ Azeryan Efendi, Parsıhyan ve Safed Müdürü Vanis Efendilerdir.358
Akkâ sancağında bazı cemaatler, kendi ruhânî reisleri tarafından idare
edilmekteydi. Bunların arasında Rum Ortodoks metropoliti, Rum Katolik metropoliti,
Marûnî reisi ve Nirasanta Manastırı reisi bulunmaktaydı. Örneğin 1906 senesinde Rum
Ortodoks Metropolitliği boş olmasına rağmen Rum Katolik Metropolitliğinde
Gregoryus Efendi bulunmakta, ayrıca Havri Levis Efendi Marûnîlerin reisi ve Salvador
Moranet ise Nirasanta Manastırı reisi idi.359
2.4.
Yahudiler
Akkâ Sancağı’nın kapsamış olduğu topraklar çok eski zamanlardan beri
Yahudilere yurt olmuş bir bölgedir. Tarih içinde, Yahudilerin buradan sürülmesinin
354
Marunîler hakkında daha fazla bilgi için bkz. İsmail Taşpınar, “Marûnîler”, DİA, Ankara-2003, XXVIII, s. 71-72;
Engin Deniz Akarlı, a.g.e., muhtelif kısımlar.
355
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 260.
356
A.g.e., s. 407.
357
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 184.
358
BOA, BOA, Y.PRK.DH, 5/50, 23 M 1310.
359
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1324, s. 182.
65
ardından küçük bir Yahudi toplumu Filistin’nde var olmaya devam etmiştir. 15 ve 16.
Asırlarda İspanya’dan gelen bazı Yahudi mülteciler de bu bölgeye yerleşmiştir Ayrıca
kutsal topraklara ziyaret amacıyla gelen Yahudilerden de geri dönmeyerek burada
kalmaya devam edenler de olmuştur. Bunlardan ayrı olarak çeşitli nedenlerle gelenler
de dâhil olmak üzere Yahudiler, Filistin’de Kudüs, Safed, El-Halil ve Taberiye gibi
şehirlere yerleştirilmişlerdi.360 Filistin’de, 19. asrıdaki ilk Yahudi göç dalgasının hemen
öncesinde toplam 24,000 kişilik bir Yahudi nüfusu bulunmaktaydı. 361 Bu nüfusun ise
büyük bir bölümü olarak, 17 ve 18. Asırlar boyunca Filistin’de en fazla Yahudi nüfus
Safed’de bulunmaktaydı.362
19. Asrın sonralarına doğru ise bölgeye özellikle Rusya’dan oldukça fazla
Yahudi göç etmeye başlamış ve bunun için bir dernek dahî kurulmuştur.363 Buraya akın
eden Yahudiler Filistin’e ilk ayak bastıkları yer ise Hayfa’dır. Bu senelerde Hayfa’da
Yahudiler oldukça organize çalışarak buraya gelen herbir Yahudi ailesine 300 ile 420
dönüm arasında arazı verilmekteydi. Bu tür işlerin kurumsal bir kimlik altında yapıldığı
“İsti‘mâr-ı Yahudi” şirketinin Hayfa’da bir şubesi vardı. Bu şirket 1914 senesine kadar
Yahudilere yalnızca Hayfa’da 100,000 dönüm arazi temellük etmiştir.364 Ayrıca
Yahudiler
Hayfa’da
büyük
bir
kısmının
sahibi
oldukları
bir
bankayı
da
işletmekteydiler.365 Hayfa’da Yahudilerin 70 mevcutlu bir anaokulu, 220 mevcutlu iki
Alyans Mektebi ve bir de 150 mevcutlu lise düzeyindeki okulları vardı. 366 Safed kazası
ise önceden beri Yahudiler için bir cazibe merkezi idi. Çünkü Mesihin burada zuhur
edeceğine inanmaktaydılar ve buraya gelen Yahudiler bu kutsal topraklara, ölmek için
gelip yerleşmekteydiler.367 Her çeşit Yahudi grubun gelip yerleştiği Safed, Akkâ
Sancağı’nda Yahudi nüfusun en kalabalık bulunduğu kazadır. Kazada Osmanlı
hakimiyetinin son senelerinde beş bine yakın bir Yahudi nüfus bulunmaktaydı. Bu
itibarla buradaki Yahudiler diğer gayrimüslim guruplara nazaran, nüfus kesafeti
bakımından bir üstünlük elde etmişlerdir. Bu durumun kaçınılmaz bir sonucu olarak da
Yahudiler, Sayda ve Akkâ’da nüfus üstünlüklerini sebep göstererek meclis ve mahkeme
360
Justin McCarthy, a.g.e., s. 13.
Alexander Schölch, “Britain İn The Palastine 1838-1882: The Roots of The Balfour Policy”, Journal of Palestine
Studies, vol: XXII, No: 1, Autumn-1992, s. 52.
362
Justin McCarthy, a.g.e., s. 13.
363
Vahdettin Engin, Pazarlık, İstanbul-2010, s. 23.
364
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 251.
365
A.g.e., s. 163.
366
A.g.e., s. 253.
367
A.g.e., s. 373.
361
66
azalıklarında temsil hakkı istemişlerdir.368 Kazada bu denli bir kalabalığa sahip olan
Yahudilerin hayat tarzları oldukça fakîrâne idi. 1914 senesinde Akkâ Sancağı’nı da
karış karış gezerek ahvaline dair kendi izlenimlerini aktaran Mehmed Behçet ve Refik
Temimi, kazada yaşayan Yahudilerin durumunu şu sözlerle anlatmaktadırlar:
Binâen aleyh, yaşamak için değil ölmek için gelen binlerce kadın erkek ihtiyar Yahudi Safed’in
en kirli bir tabakasını teşkil ederler. Uzun saç ve sakallarıyla kat‘iyyen yıkanmayan sîmâlarının
kirliliği, elbiselerinin kirliliği, yağlı yakalarının-kollarının manzarası, başlarındaki sâldîde
kocaman .... şapkaların hali ve o şapkalar altında arkadan gözüken kirli, yağlı takiyyelerin
manzarası pek elimdir. Bunlar ellerinde bir Tevrat veya bir Telmut sokak başlarında veya
evlerinin kapılarında, basamaklarında her yerinde oturur, okurlar ellerini yıkamazlar. Evlerini
ne temizlerler ne de temizletirler. Süprüntüye, ufûnete ehemmiyet vermezler. Bunların evlerinden
mahallelerinden geçildiği zaman duyulan kokuya, tahammul-i insaniyyetin fevkinde bir kuvvete
ihtiyaç gösterir. Yemek yer üzerlerine silerler. Üzerleri her türlü haşerâtın merkez-i
tabî‘yyesidir. Ve bî şübhe bütün bu düşüklüğün ma‘nâsı zühddür, takvâdır.369
Kalabalık bir Yahudi nüfusun bulunduğu diğer bir kaza ise Taberiye kazası idi.
Taberiye kazasında Avrupa’dan gelen Aşkenaz Yahudileri, Selanik-Bulgaristan ve
Rodos’tan gelen Yahudiler, Arap Yahudileri, Basra ve Kürdistan muhacirleri, İran’dan
gelen Yahudiler ve Kuzey Afrika’dan gelen Yahudiler bulunmaktaydı. Yerli halk bu
yeni gruplardan Selanik-Bulgaristan ve Rodos’tan gelmiş olanlara İstanbuliyye, Basra
ve Kürdistan’dan gelenlere Ekrad ve Kuzey Afrika’dan gelenleri ise Mağribe olarak
isimlendirmişlerdi.370
19. asrın sonlarında Yahudilerin Filistin topraklarına olan rağbeti giderek
artmıştı. Bu durumda Osmanlı Devleti bölgeye Yahudi göçünü yasaklamıştı ve yalnızca
üç aylık olmak üzere Yahudilere, kutsal saydıkları bu bölgeye girme izni veriyordu. 371
Fakat bu durumda da Yahudiler bu topraklara girmenin çeşitli yollarını kovalıyorlardı.
Bu minvalde, yalnızca 1885 senesi zarfında Akkâ Sancağı’na 700 kadar Yahudi göçmen
gelerek yerleşmiş ve bu göçmenler ayrıca Osmanlı tabiyetine de geçmişlerdir.372 Sürekli
Yahudilerin Filistin topraklarına yerleşme çabaları ile ilgili olarak devlete haberler
geliyor ve devlet de bu tür faaliyetlerin önünün kesilmesini yetkili makamlardan
istiyordu. Örneğin 1893 senesinde Filistin’e giren Yahudilerin bir kısmının Akkâ
368
BAO, DH.TMIK.S, 52/29, 14 M 1322.
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 373-374.
370
A.g.e., s. 389.
371
BOA, DH.MKT, 1859/87, 11 M 1309.
372
BAO, DH.MKT, 1846/37, 24 Za 1308.
369
67
Sancağı dâhilindeki Taberiye ve Safed kazalarına ve bir kısmının ise Kudüs’e
yerleşmeye çalıştıkları haber alınmış ve derhal engellenmesi istenmiştir.373
Yahudilerin bu bölgeye yerleşme ve yeni gelecek olan Yahudileri de bu bölgeye
yerleştirme ısrarlarının yanında,374 Osmanlı yerel yöneticileri ve orada toprak sahibi
olanların da birtakım çıkarlar amacıyla bu göçe kolaylık sağladıkları muhakkaktır.
Örneğin 1902 senesinde Aydın Valisi Kamil Paşa ve biraderinin, Akkâ Sancağı’ndaki
arazilerini, başka isimler kullanarak Yahudilere satma teşebbüsleri devlet tarafından
öğrenilmiş ve bu durum kontrol altına alınmıştır.375 Böyle bireysel yapılan kanun dışı
satışların yanında bir de yerel yöneticilerin, Yahudilerin usulsüz arazi temellük etmesine
kolaylık sağladıkları vakalar mevcuttur. Eski Hayfa Kaymakamı Mahmud Efendinin
1888 senesindeki ifadelerine göre, bu tarihten birkaç sene önce dışarıdan gelen
Yahudilerin kaza dâhiline yerleştirilmeleri, Akka Mutasarrıflığı’nın emriyle olmuştur.376
Bu ifadenin verildiği tarihten beş sene sonrasına ait bir belgede Akkâ Mutasarrıflığı
dâhilindeki mutasarrıf, müftü ve belediye reisi gibi görevlilerin, nasıl organize olarak
Yahudileri sancak dâhiline yerleştirdikleri ve Osmanlı vatandaşlığına geçirdikleri
ayrıntılarıyla anlatılmaktadır.377 Devlet kademelerindeki bu üst düzey görevlilerin,
menfaat karşılığında organize çalışarak yürüttükleri, Yahudileri usulsüzce Filistin’e
yerleştirme çabası sonucu Hayfa’nın güneyindeki Zemârin adlı köy, 700 haneli büyük
bir yerleşim yeri haline gelmişti ve buradaki halkın tamamı Yahudi idi.378
2.5.
Aşiretler/Kabileler
Akkâ Sancağı’nın kırsalında, uzun zamandır konargöçer yahut yerleşik aşiretler
bulunmaktaydı. Genel olarak bu aşiretler Akkâ Sancağı dâhilindeki Merc İbn Amir
Vadisi, Celil ve Kermel dağları civarında bulunuyorlardı. Arazinin yapısı ve suyun bu
bölgelerdeki bolluğu, aşiretlerin rahatça yaşaması için uygun ortamı sağlıyordu. Akkâ
373
BOA, BEO, 80/5962, 08 Ra 1310.
Yahudilerin Filistin’e yerleşmeleri hususunda en fazla gayret gösterenlerden birisi Baron Rothschild’dir.
Londra’nın en ünlü ailelerinden birine mensub olan Baron Rothschild, bu uğurda sadrazam ile görüşecek kadar çaba
sarfetmiştir: BOA, Y.PRK.AZJ, 30/37, 24 C 1312; Osmanlı hükümeti de Rothschild’in bu ısrarları karşısında
ziyadesiyle hoşnutsuzluk içerisinde idi. Nitekim Osmanlı hükümeti görevlilerince kaleme alınan bir belgeye göre,
Taberiye kazası dâhilinde Cezayir muhacirlerinin yerleştirildiği birkaç köy arazisinin satış işlemleri, Baron
Rothschild’in yahut başka gayrimüslimlerin eline geçme tehlikesine karşı 20 sene müddetince yasaklanmıştır: BOA,
DH.MKT, 2147/73, 28 B 1316; Ayrıca Emil Frank ve ortakları da Yahudilerin Filistin topraklarına yerleştirilmeleri
için çaba sarfedenlerdendi. Osmanlı Hükümetinin edindiği bilgilere göre bu kişiler 1892 senesinde, Yahudi
mültecileri yerleştirmek gayesiyle Akkâ, Beyrut ve Havran’da 27 ayrı yerde toplam 80 bin dönüm arazi satın
almışlardı: Vahdettin Engin, a.g.e., s. 52.
375
BOA, BEO, 1859/139361, 25 S 1320.
376
BOA, DH.MKT, 1557/87, 18 S 1306.
377
Bkz. 107 numaralı dipnot.
378
Vahdettin Engin, a.g.e., s. 57-57.
374
68
Sancağı dâhilinde yaşayan aşiretler çok büyük ve kalabalık aşiretler değildi.379 1884
senesinde buradaki aşiretlerin toplam nüfusu 4,000 idi. Bu rakam Akkâ çevresindeki
birçok sancak dâhilinde bulunan aşiretlerin sayısından daha fazladır.380
Yukarıda bahsi geçen Celil dağlarının doğusunda Heyb, Şemelne, Siyed,
Mevasi,
Kadiriyye,
Zengariyye,
Delaike,
Semkiyye
ve
Hasaniye
kabileleri
bulunmaktaydı. Bunlardan başka El-Guvarna kabilesi 19. Asrın ortalarında el-Hûlâ
bölgesine
yerleşmişti.
El-Hamedûn
kabilesi
ise
Taberiye
gölü
etrafında
bulunmaktaydılar. Bu kabile Taberiye kazasındaki en büyük kabilelerden biri olup
bölge, herhangi bir saldırı tehdidi altına girdiğinde bu kabile tarafından korunmaktaydı.
Taberiye’da ayrıca göçebe Henadî381 ve Başetova382 kabileleri de bulunmaktaydı. Bu
bölgede yaşayan kabileler hayvancılığın yanı sıra Taberiye gölünde balıkçılık faaliyeti
ile de uğraşmaktaydılar. Ayrıca sazlıklardan temin ettikleri kamışlar da bu kabileler için
bir gelir kaynağı idi.383
Tabur Dağı’nın etrafında ise, imkan bulduğunda ganimet için savaşan ve bu
sebeple sorunlar çıkaran es-Sabîh aşireti bulunmaktaydı. Örneğin bu kabile 1883
senesinde Havran’dan Akkâ’ya gelen erzak kervanına saldırmış ve kervan ticaretini
yürüten aşiretin karşılık vermesi sonucunda taraflar arasındaki çatışmalar çıkmış fakat
idarecilerin devreye girmesiyle sorun daha fazla büyümeden çözülmüştür.
Akkâ
vadilerinde ayrıca Ğazviyye ve Sukûr kabileleri bulunuyordu. Bunların toplam nüfusu
6,500 idi. Sakr kabilesi buradaki en güçlü kabilelerden biriydi. Bu kabile, Taberiye’nin
güneyindeki Ürdün vadisinde yaşamaktaydı. Bu kabile 19. Asırda çok güçlendi ve
bölgeyi koruyan kabile haline geldi. Sukûr kabilelerinin böylesine güçlenmeleri, bazı
aşiretlerin buradan başka yerlere gitmesine neden oldu.384 170 kişilik Seayde Arapları,
200 kişilik Harifat Arapları ve yine 200 kiişilik Mezarîb Arapları, buradan ayrılıp Merc
ibn Amir Ovası’na yerleşen aşiretlerdi.385 Merc İbn Amir Ovası’nda, Akkâ ‘nın en
büyük kabilelerinden olan Türkmenler bulunmaktaydı. Bundan dolayı bu Türk
kabilelerine Merci’t-Türkmen kabileleri denilmekteydi. Bu kabilelerin içinde, Tavatha,
Benîhâ, Benî-Gurava, Avadîn, Şugayrât, Benî-Saidan, Aragman ve Neğneğiyye
379
Züheyir Ganâyim Abdullatif Ganâyim, a.g.e., s.151.
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1302, s. 233.
381
BOA, ŞD, 3094/46, 14 R 1330.
382
BOA, ŞD, 2275/15, 23 S 1303; Burada ve bir önceki dipnotta belirtilen aşiretlerin ismlerinin geçtiği belgelerin,
yalnızca katalog özetlerini görebilmiş bulunmaktayız.
383
Züheyir Ganâyim Abdullatif Ganâyim, a.g.e., s. 151, 160.
384
A.g.e., s. 152, 155.
385
A.g.e., s. 153-154.
380
69
isimlerindeki aşiretler bulunmaktaydılar. Bu aşiretler Ebu Şöşa ve Ebu Zerîg köylerinde
bulunuyorlardı. Toplam 400 haneye sahip olan bu aşiretler, diğerlerinin aksine
bulundukları yerlerde mülk edinebilirlerdi. Akkâ’daki Türkmen aşiretlerinden
Türkmenâtu’s-Sevahilî ismiyle bilinenleri ise Hayfa’nın Keyseriye nahiyesi dâhilinde
bulunmaktaydılar. 386
Akkâ Sancağı’ndaki bedevî aşiretleri hakkında, 1302 (M. 1884-1885) tarihli
Suriye Vilayet Salnamesi’nde bilgiler verilmekte olup Safed Kazası’nda Benî Leheb,
Benî Kadiriyye, Benî Sevâad, Benî Ceramiyye, Benî Mevâs, Benî Havinlât, Benî Kirâd,
Benî Zengeriyye, Benî Tavîtât, Benî Semkiyye, Benî Şeâr ve Benî Hubâr isimli
aşiretlerin, Taberiye kazasında ise Benî Garîgât, Benî Henîh, Benî Dilâbeke, Benî
Şebşeviş, Benî Suhûru’l-Gavş, Benî Hevâra, Benî Hecîrât, Benî Türkmen ve Benî Edhib
isimli aşiretlerin ve ayrıca Benî Henâdî adlı aşiretin ise Şefâ-Amr nahiyesinde
bulunduğu bilgileri verilmektedir.387 Bunun dışında II. Abdulhamid dönemi ve
sonrasında bölgede araştırmalar yapmış olan Oppenheim’in bizlere sunduğu kıymetli bir
liste daha bulunmaktadır ki, önemine binâen aşağıda verilmiştir:
386
387
A.g.e., s. 155-156.
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1302, s. 229-230.
70
Tablo 2.8 Akkâ Kazası’ndaki bedevî aşiretler388
Kabile
Çadır
Reis
Bölge
Misgâl El-Mugays
El-Bassa
50
Nacef Ebû Delle
El-Bassa
10
Esmer El-Mahmûd
El-Bassa
40
Sayısı
El-Aramşe
a) Tebabeşe
b) Kardisin
c) Heneynât
d) Beyt Suveydân
e) Beyt Ebû Sârî
El-Kuleytât
a) El-Kuleytât
b) El-Hureyşât
El-Semniye
a) Atâ‘ate
b) El-Menâsıra
c) El-Karî‘ât
d) El-Fevâ‘ira
Kaynak: Max Freiher Von Oppenheim, Die Beduinen, Hildeshiem – Zürich – New York
– 1983, c. 2, s. 18.
388
Max Freiher Von Oppenheim, Die Beduinen, Hildeshiem – Zürich – New York – 1983, c. 2, s. 18.
71
Tablo 2.9 Safed Kazası’ndaki bedevî aşiretler389
Kabile
Reis
Bölge
Çadır
Sayısı
100
Es-Siyâd
Mut‘eb b. Muz‘al
Cubb Yusuf
12
El-Hamedûn
a) El-Rihâyele
İsmâil El-Halîl
Sarı Ali El-Rîhâl
b) Beyt-Ahmed
c) Beyt-Muhammed
El-Numeyrât
El-Muhammedât
El-Suveylât
Kades
Mehmed El-Zâhir
5
İsmâil El-Halîl
9
Ramazan El-Husûn
El-Hayt; Cubb Yusuf
Ramazan El-
El-Vakkas; Cubb
Numeyrât
Yusuf
b) Savvelha
El-Kadîriyye
a) El-Menâsıra
Hamd
389
14
Bahret El-Hayt; Bahre
10
Taberiye
Sâlih El-Avd
10
Halid b. Mu‘cel
20
Halid b. Mu‘cel
19
Sınır Boyu
b) El-Bedârene
c) El-Delâyize
8
Sâlih El-Avd
Muhammed El-
a) Mehâmede
7
Halil Ebû Şelle
3
Ahmed El-Yusuf
5
A.g.e., s. 17.
72
Fâ‘ûr El-Mechûde
2
Meyrûn; Arz El-Hayt
El-Sevâ‘ad
Mahmûd Es-Sâlih
2
Kaynak: Max Freiher Von Oppenheim, Die Beduinen, Hildeshiem – Zürich – New York
– 1983, c. 2, s. 17.
Tablo 2.10 Nasıra Kazası’ndaki bedevî aşiretler390
Kabile
Es-Huseyrât
a) El-Savâleha
Reis
Bölge
Çadır
Sayısı
El-Abûd el-Ramli
El-Abûd el-Ramli
El-Batof
32
b) El-Ğadâyira
Hasan Mustafa El-Câsir
El-Cenâdî
El-Cevâmis
Mahmûd El-Cendâvî
Mehmed Hasan ElAfîfî
40
Safûriye
10
Safûriye: Aylût
20
Muhammed El-Hüseyin
El-Mezârib
a) El-Hanâhane
El-Halef
Yusuf El-Halîl
25
Aylût: Ma‘lûl
Muhammed El-Hüseyin
b) El-Ubeydât
12
El-Halef
c) El-Gurbân
Kâsım El-Garb
2
El-Gazalyin
Hasan El-Kerîm
Nasıra
15
El-Sabarca
Avde El-Ziyâb
Nasıra
15
390
A.g.e., s. 18-19.
73
Kaynak: Max Freiher Von Oppenheim, Die Beduinen, Hildeshiem – Zürich – New York
– 1983, c. 2, s. 18-19.
Tablo 2.11 Taberiye Kazası’ndaki bedevî aşiretler391
Kabile
El-Mevâsî
Reis
Bölge
Sayısı
El-Emîe Mehmed El-Accâc
a) El-Zuhrân
1- El-Tâhât
Çadır
9
Hüseyin El-Tâhâ
6
Ahmed El-Kâsım
8
İbrahim El-Dâlî
16
Kâsım El-Îsât
11
2- El-Kvâseme
3- El-Devâlî
b) El-Îsât
c) El-Avâyede
d) El-Betâtaha
Abdeh El-Nâdir
1- El-Tvâlebe
Sibâne:
Yakûk
20
2- El-Heyâşene
3- El-Merâyeme
Hâlid El-Hammâde
2
4- El-Devâ‘ira
Hamîs El-Mustafa
10
Ahmed El-Mûsâ
14
Mahmûd El-Muhammed
22
El-Emîe Mehmed El-Accâc
2
e) El-Emâra
El-Tallâviye
a) Kavâtane
b) Şenânebe
10
Hamîs El-Kûtânî
El-Guveyr
8
c) Cevâbera
d) Derâveşe
8
8
391
A.g.e., s. 19-21.
74
El-Samâbera
Hüseyin El-Muhammed
El-Guveyr
El-Harânebe
Abdullah Muhammed El-Cum‘a
El-Guveyr
a) El-Gavânim
Abdullah Muhammed El-Cum‘a
8
b) El-Savâleha
Hüseyin Cum‘a
8
Es-Vuheyb
a) El-Devâbeşe
15
Nezzal El-Muhammed
Nezzal El-Muhammed
15
Ali Muhammed El-Fâ‘ûr
15
b) Katbe‘ât
c) Tarâfi
d) Mer‘âvî
e) Hamâyise
f) Hamîde
El-Delâyeke
a) El-Îsâ
Fadîl El-Ahmed
Vâdi ElHamâm
25
Âyed El-Abd
6
Helâl El-Mustafa
7
Zeyd Mahmûd El-Arabî
15
Muhammed El-Hatîb
Muhammed El-Hatîb
12
b) El-Şehâdât
c) El-Muhammed
d) El-Dervîş
El-Havâlid
El-Meşâraka
El-Rakîbât
Hasan Şehâde
Taberiye
5
Mûsâ El-İbrahim
12
Selmân El-Şiblî
6
Muhsin El-Hindî
Ali El-Zeyb
Hasan Bin Abdullah
Taberiye
Sarone
Salmenâre
El-Nakîb
12
20
20
Kaynak: Max Freiher Von Oppenheim, Die Beduinen, Hildeshiem – Zürich – New York
– 1983, c. 2, s. 19-21.
75
2.6.
Muhacirler
19. Asırda, çok zor durumda kalarak vatanlarından ayrılmak zorunda kalan
Osmanlı tebâasının, devlet eliyle yerleştirildiği beş ana iskân bölgesi vardı. Bunlar
Doğu Trakya, Batı Anadolu, Güney Doğu Anadolu, Kuzey Afrika ve Akkâ Sancağı’nın
da içinde bulunduğu Suriye bölgesi idi.392 Bu dönemde yabancı güçlerin tazyikleri
altında kalan Cezayir, Rumeli ve Kafkasya’dan muhacirlerin yerleştirilmelerinin uygun
görüldüğü sancaklardan biri de, geniş tenha ve metruk arazilerin bulunduğu Akkâ
Sancağı idi.393
Osmanlı hükümetinin iradesi dışında gelip yerleşmeye çalışan Yahudi
muhacirler hariç tutulursa Akkâ sancağında tavattun etmiş olan muhacirlerin büyük
bölümünü, 1830’dan itibaren vatanları Fransızlar tarafından işgal edilmeye başlanılan
Cezayirli Müslümanlar oluşturmaktaydı. Fransa 1830’da, çeşitli sebepler ileri sürerek
Cezayir’i işgale başlamış ve buradaki Fransız karşıtı güçler de, Emir Abdülkadir
liderliğinde direnişe geçmişlerdi. Uzun bir dönem direnişlerinde başarı olan
Cezayirliler, 1847 senesinde Emir Abdulkadir’in teslim olmak zorunda kalması sonucu,
vatanlarındaki Fransız işgalinin tamamlanmasına şahit olmuşlardır.394 Cezayirli
Müslümanların bir kısmı bu işgalden sonra, işgalci Fransa’nın da isteği doğrultusunda
Suriye bölgesine göç etmeye başlamışlardı. Fransızların bu göç için Suriye bölgesini
istemesinin nedeni, eskiden beri orada tesis etmiş oldukları nüfuzu, bu Cezayirliler
vasıtası ile daha da derinleştirmek istemeleri idi. Çünkü gelenler, Fransız işgali altındaki
topraklardan, Fransız vatandaşı olarak geliyorlardı. Fakat ilk olarak 1848 senesinde
Suriye’ye ulaşan Cezayirli muhacir gruba, Osmanlı tâbiyetine geçtiklerine dair senet
imzalatıldıktan sonra bu gurup, sahil kesiminden uzak olması ve yabancı nüfuzuna
nisbeten kapalı olması hasebiyle Aclun Sancağı’na yerleştirilmişlerdir.395 Aclun sancağı
bu muhacirlerin yerleştirilmeleri için devlet nezdinde çok uygun bir yerdi. Nitekim
Cezayir’den gelmiş ve Safed kazasının bazı köylerine yerleşmiş bulunan 200 kadar
muhacirin, Aclun sancağına yerleştirilmeleri istenmiş fakat yaptıkları zirâî faaliyetlerin
atıl kalmaması için bu iş tehir edilmiştir.396
392
Kemal H. Karpat, “Avrupalı Egemenliğinde Müslümanların Konumu Çerkeslerin Sürgünü ve Suriye’deki İskanı”
Çerkeslerin Sürgünü, Ankara-1993, s. 77.
393
Nedim İpek, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri 1877-1890, Ankara-1994, s. 212.
394
Ş. Tufan Buzpınar, “Suriye’ye Yerleşen Cezayirli Muhacirlerin Tâbiiyeti Meselesi”, İslâm Araştgırmaları Dergisi,
Sayı: 1, 1997, s. 92.
395
A.g.m., s. 93; BOA, A.MKT.MVL, 12/45, 14 S 1265.
396
BOA, A.MKT, 181/78, 20 R 1265.
76
Osmanlı hükümeti, bir zamanlar kendi vatandaşları olan bu muhacirlerin,
Fransız vesayeti ve vatandaşlığından çıkarak tekrar kendi tâbiyetine geçmesi hususunda
son derece ısrarlı idi. Çünkü muhacirlerin halen Fransız vatandaşlığında kalmalarının,
yalnızca Fransızların menfaatlerine yarayacağı düşünülmekte idi. Bu sebeple
muhacirlerin Osmanlı vatandaşlığını kabul etmeleri için çeşitli yollara başvurmaktaydı.
Bu bağlamda Osmanlı hükümeti, Cezayirden gelen göçmenlerin iki seneden fazla
kalanları kendi vatandaşı olarak göreceğini ve Fransa vatandaşı olmak isteyenlerin ise
iki seneden fazla burada kalamayacağını ilan etti. Neticede 1862’de gelerek Taberiye’ye
yerleşen muhacirlerin 1500’ü Osmanlı tebaası olarak kayıt yaptırdılar ve kullanmakta
oldukları arazilerin mülkiyet hakkı kendilerine verildi.397 Bundan başka Osmanlı
tâbiyetine geçmek için bireysel müraacaatlar da yapılmaktaydı. Örneğin 1895
senesinde, Şefâ-Amr’da yerleşmiş bulunan Cezayir muhacirlerinden Abdulbâki ve
arkadaşları Osmanlı vatandaşlığına geçmek için talepte bulunmuşlar,398 yapılan
yazışmalar neticesinde ise bu talebin kabulü kararlaştırılmıştır.399
İlk olarak Şam ve çevresine gelmiş olan Cezayir muhacirleri daha sonra
bölgedeki uygun olan arazilere yerleştirilmiştir. Örneğin
1868 senesinde Şam’da
bulunan Cezayir muhacirlerinin, bir süreliğine vergilerden ve çocukları da askerlik
hizmetinden muaf tutularak Hayfa Kazası’nda bulunan Kayseriye’ye yerleştirilmeleri
kararlaştırılmıştır.400 Daha önce kısmen Taberiye ve Safed kazalarına yerleşmiş olan
muhacirler 19. Asrın sonlarına doğru Akkâ’ya daha fazla gelmeye beşlamışlardı. Fakat
sürekli bölgeye gelmekte olan bu muhacirlerin yerleştirilmesi için uygun yerler bulmak
her defasında zorlaşmaktaydı. Bunun yanında toplu halde gelmeleri ve barınacak yerleri
olamaması sebebiyle hastalıklara yakalanma riskleri de oldukça fazlaydı. 1888
senesinde Akkâ’ya gelmiş olan ve daha önce gelip Taberiye’ye yerleşen muhacirlerin
yanına gitmek isteyen kadın erkek 148 muhacir, bir cami altında yatıp kalkmakta
olduklarından ve mevsimin sıcak olması, hastalığa yakalanma ihtimallerinin yüksek
olması dolasıyla Taberiye’ye gönderilmek istenmiş401 fakat yapılan yazışmalar
neticesinde Taberiye’ye gönderilmemişler ve bir süre daha Akkâ’da kalmaya devam
etmişlerdir.402 1892 senesinde Akkâ’da Şiare ve Avm köylerine 150 Cezayir göçmeni
397
A.g.m., s. 97.
BOA, HR.HMŞ.İŞO, 183/47, 08 Ş 1313.
399
BOA, HR.HMŞ.İŞO, 184/41, 11 Ca 1314.
400
BOA, A.MKT.MHM, 416/3, 17 R 1285.
401
BOA, DH.MKT, 1530/93, 30 Za 1305.
402
BOA, Y.A.HUS, 215/1, 01 Z 1305, Faydalanılan bu arşiv vesikası, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri tarafından
araştırmacıların istifadesine henüz sunulmadığından, vesikanın yalnızca katalog özetinden faydalanılmıştır.
398
77
yerleştirilmiş ve bunlara da mîrî araziden toprak verilmişti.403 Bahsi geçen bu 150
Cezayir muhaciri muhtemelen bir önceki örnekte anlatılan, zor durumdaki
muhacirlerdir.
Akkâ Sancağı dâhilindeki, yukarıda isimleri zikredilen yerleşim yerlerinden ayrı
olarak bir de Şefâ-Amr nahiyesi, Cezayirli muhacirlerin yerleştirildikleri yerlerdendi.
Burada yerleştirilmiş olan muhacirlere, yardıma muhtaç olmaları sebebiyle yevmiye
bağlanması talep edilmiştir.404 Aynı talep 1891 senesinde yine Şefâ-Amr’a yerleştirilen
100 Cezayir muhaciri için de yapılmıştır.405 Bu talebin ardından bu 100 kişiye geçici
olarak yevmiye bağlanmış fakat bu yevmiyeler kesildikten sonra tekrar uzatılması için
bir başka talep daha yapılmıştır.406
Osmanlı tâbiyetine geçmiş olan Cezayirli muhacirlere bölgeden araziler verilip
buraları mülk edinmeleri sağlanıyordu. Fakat önce bu muhacirlerin tasarrufuna verilen
bu arazilerin, Osmanlı hükümeti iradesi dışında bölgeye gelip yerleşmeye çalışan
özellikle de Yahudi muhacirlerin ellerine geçmeleri engellenmeye çalışılmakta idi. Bu
itibarla 1898 senesinde kaleme alınan bir evrakta, Cezayirli muhacirlere ihsan edilen
Taberiye’deki Se'âra, Kefersit, Avlim ve Sefder
köyleri arazilerinin, diğer
gayrimüslimlerin ellerine geçmeleri ihtimaline karşılık 20 sene müddetince satışı
yasaklanmıştır.407
Cezayir muhacirlerinin yerleşmesi açısında Akkâ sancağındaki arazilerin uygun
olması sonucu, olabildiğince muhacir devlet kontrolünde sancak dâhilinde belirlenen
yerlere yerleştirilmiştir. Fakat bir zamandan sonra artık bu iskân için Akkâ Sancağı’nın
müsait olmamasından dolayı yeni gelen muhacirlerin başka yerlere yönlendirilmeleri
uygun görülmüştü. Bu minvalde 1899 senesinde ilk olarak Beyrut’a gelmiş bulunan ve
buradan da Akkâ sancağında yerleşmek isteyen Cezayir muhacirlerinin, burada
kendileri için uygun yerler bulunmaması sebebiyle İskenderun’a gönderilmelerinin daha
münasip olduğu, yapılan yazışmalarda dile getirilmiştir.408
Akkâ Sancağı’na, Cezayir muhacirlerinin yanı sıra Rumeli ve Kafkasya’dan göç
etmek zorunda kalmış olan müslümanlar da yerleştirilmişlerdir. Rumeli kıyıları ve
İstanbul’da biriken muhacirlerden, Suriye bölgesine gönderilmeleri planlanan 25,000
403
Kemal H. Karpat, a.g.m, s. 80.
BOA, DH.MKT, 1828/33, 04 N 1308.
405
BOA, DH.MKT, 1862/88, 20 M 1309.
406
BOA, DH.MKT, 1898/56, 05 Ca 1309.
407
BOA, DH.MKT, 2147/73, 28 B 1316.
408
BOA, DH.MKT, 2281/79, 04 Ş 1317.
404
78
kişinin bir kısmı da, yine Akkâ sancağına uygun yerlere yerleştirilmişlerdir.409 Rumeli
göçmenlerinin yanı sıra Kafkasya’dan gelmiş olan Çerkesler ve Dağıstanlılardan da
sancak dâhiline yerleştirilmiş olan bir nüfus bulunmaktaydı. Kafkasya’dan gelen bu
muhacirler Safed ve Taberiye kazalarında belirlenen arazilere yerleştirilmişlerdi. 410 Bu
muhacirler genellikle deniz yolu ile önce İstanbul’a gelmekte ve ardından da Akkâ gibi
yerlere gönderilmekteydiler.411
Tablo 2.12 Akkâ Sancağı’ndaki Rumeli ve Kafkas muhacirleri
İskan
Yeri
Rumeli
Muhacir
Hane Sayısı
Çerkes
Muhacir
Erkek
Kadın
Hane
Nüfus
Nüfus
Sayısı
Toplam
Hane
Sayısı
Toplam
Nüfus
Reyhâniye
13
58
91
89
71
180
Kefrigümâ
-
184
241
208
174
449
Gâbe
-
199
251
145
199
396
Toplam
13
441
583
442
444
1,025
Kaynak: Suriye Vilayet Salnamesi, sene: 1302.412
1302( M. 1884-85) senesi Suriye Vilayet Salnamesi’nden derlenen bu tablo bize,
Akkâ sancağındaki muhacirlerin kesafetini vermesi bakımından önemlidir. Fakat tablo,
istatistiklerini vermiş olduğu senenin erken bir döneme ait olması sebebiyle, Akkâ’nın
Osmanlı idaresinde kaldığı son zamanlarda gelip yerleşmiş olan muhacirlerin
istatistiklerini ihtiva etmemektedir. Bu tablodan anlaşıldığı üzere 1884-85 senesinde
Akkâ Sancağı’naki Rumeli ve Kafkas muhacirlerinin toplam sayısı 1,025’tir.
Rumeli’den gelen ve sadece Reyhâniye’de bulunan muhacirlerin toplam nüfusu 180’dir.
409
Nedim İpek, a.g.e., s. 212.
Nedim İperk, İmratorluktan Ulus Devlete Göçler, Trabzon-2006, s. 61.
411
Nedim İperk, a.g.e., s. 66.
412
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1302, s. 234-235.
410
79
Sancakta bulunan Çerkesler ise 845 kişiydiler. Yurtlarından ayrılarak buraya gelip
yerleşmek zorunda kalan erkek muhacir sayısıi kadın muhacir sayısından daha fazla idi.
3. EĞİTİM VE SAĞLIK
3.1.
Eğitim
Akkâ Sancak teşkilatı içerisinde eğitim-öğretim faaliyetlerini takip ve idare etmek
için 1883’te meclis-i maarif şubesi kurulmuş ve sancak naibi bu şubenin birinci
reisliğine, müftü ise ikinci reisliğine getirilmiştir. Beyrut Vilayeti ihdas edilip Akkâ
Sancağı’nın buraya bağlanmasıyla birlikte yapılan düzenlemeler ile teşkilatta da bazı
değşiklikler yapılarak maarif meclisi reisliğini mutasarrıf yürütmeye başlamıştır.413
Mutasarrıfın maarif meclisi reisliğini yürütmeye başlaması, sancaktaki eğitim
durumunun daha da iyileştirilmek istendiğinin göstergesidir. Nitekim özellikle Hayfa’ya
yerleşen Alman ve Musevi topluluklarının açmış oldukları okullardaki eğitim hizmetleri
takdirle karşılanıyor ve Müslüman ahalinin aldığı eğitimin iyi olmadığı biliniyor ve
daha kaliteli eğitim almaları gerektiği savunuluyordu.414
Akkâ Sancağı’nda Akkâ merkez kazası ve Hayfa Kazası’nda olmak üzere toplam iki
tane rüşdiye mektebi bulunmaktaydı. 1884 senesinde Akkâ’daki mektebin 45 öğrencisi
bulunurken Hayfa’daki mektebin 30 öğrencisi bulunmaktaydı.415 Fakat bu tarihten sonra
her iki mektebin öğrenci sayılarında düşüş meydana gelmiştir. 1892 senesinde Akkâ
Kazası’nda bulunan rüşdiye mektebinde okumakta bulunan öğrenci sayısı 25 iken
Hayfa’daki rüşdiye mektebinde kayıtlı olan öğrenci sayısı 20 idi.416 Sancak genelinde
ibtidâî mektepler ise oldukça yaygındı. Her kaza merkezinde ibtidâî mektep olduğu
halde kaza merkezlerine bağlı birçok köyde de bu mekteplerden vardı. 1892 senesi
istatistiklerine göre Akkâ Kazası’ndaki ibtidâî mekteplerde okumakta olan erkek
öğrenci sayısı 355 iken kız öğrenci sayısı 63 idi. Hayfa Kazası’ndaki mekteplerde
kayıtlı olan toplam erkek öğrenci sayısı ise 891 iken aynı istatistiklerde kız öğrencilerin
bahsi geçmemektedir. Safed Kazası’ndaki toplam erkek öğrenci sayısı 338 iken kız
öğrenci sayısı 20 idi. İstatistikte Taberiye Kazası ile ilgili ise yalnızca erkek öğrencilerin
413
414
415
416
Bkz. s. 19.
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s.248.
Salname-i Vilayet-i Suriye, 1302, s. 237.
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, 241-242.
80
bahsi geçmekte ve sayıları 200 olarak verilmektedir.417 Sonuç olarak 1892 senesinde
Akkâ Sancağı genelindeki ibtidâî mekteplerde okumakta olan toplam erkek öğrenci
sayısı 1,784 iken kız öğrenci sayısı ise 83’tür. Bu mekteplerden başka Akkâ
Kasabası’nda bir de 70 öğrencili idâdî mektebi bulunmaktaydı. Kasabada ayrıca
Rumların bir erkek ibtidâîsi ve bir de kız mektebi bulunmakta ve her birinde 60-70
öğrenci öğrenim görmekteydi.418
Yabancılar, misyonerlik amacıyla Hayfa’da kurmuş oldukları okullar ile oldukça
fazla öğrenciye eğitim vermekteydiler. Bu okullar arasında Almanların 150 mevcutlu
Gimnaz(lise)’ı, 240 mevcutlu iki Alyans Mektebi, 70 mevcutlu bir Kinder Garden(ana
okulu)’ı ve iki de ibtidâî mektepleri bulunmaktaydı.419 Safed Kazası’nda da Almanların,
Avusturyalıların ve Alyans Cemiyeti’nin kurup idare ettiği 22 okul bulunmaktaydı ve
bu okullarda öğrenim gören öğrencilerin ekserisi Musevi idi.420
3.2.
Salgın Hastalıklar
Akkâ Sancağı cağrafi konumu sebebiyle yaz aylarında çok sıcak günler
geçirmekteydi. Ayrıca özellikle Akkâ Kasabası’nda insanlar, hanelerin konumu ve
birbirlerine olan sıklığı gibi sebeplerden ötürü aşırı bir rutubete maruz kalmaktaydılar.
Çoğu fakir olan insanların hayat şartlarının kalitesizliği de buna eklendiğinde,
hastalıklar için uygun bir ortam kendiliğinden meydana çıkmış oluyordu. Fakat bu
sebeplerin yanında Akkâ’da hastalıkların türemesi ve yayılması için çok daha etkili bir
sebep bulunmaktaydı. Akkâ kasabasının etrafında bulunan üç bataklık, buranın havasını
tamamiyle hastalıkların türemesi için uygun bir mahal haline getirmektedir. Fakat Akkâ
yakınında Ayne’l-Bakar isimli başka bir bataklık bulunmakta ve insanlar şifa
bulduklarına inandıklarından bu bataklığa girip çıkmaktaydılar. Akkâ’nın kuzeyinde, üç
saat uzaklıktaki Kâberî köyünden getirilen su ise, taş bir yoldan getirilip, gelirken başka
sular ile karıştığı için, içinde mikroplar barındırıyordu. Bu ortamda doğan çocuklar
zayıf ve çelimsiz doğar ve hastalıkalara çok kolay yakalanırlardı. Akkâ Kasabası’nın bu
417
418
419
420
A.g.s., s. 247-248.
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 289.
A.g.e., s. 253.
A.g.e., s. 371.
81
ortamında eskiden beri, Sıtma ve oldukça tehlikeli bir enfeksiyon hastalığı olan
Hummâ-yı Râcia hastalıkları insanların sağlıklarını tehdit etmiştir.421
Bunlardan başka 19. Asrın sonları ve 20. Asrın başlarında Akkâ’da kolera
salgınlarına da sıklıkla rastlanmış ve karantina uygulamalarına gidilmiştir. Örneğin
1892 senesinde iki kadın şiddetli ishal neticesinde vefat etmiş ve bu olaydan sonra altı
kişi daha aynı rahatsızlığa yakalanmıştır. İlk tespitlerde bu hastalığın hümmâ-yı
habîse(sıtma) olduğu ifade edilmişse de422 devam eden tetkikler sonrasında bu
hastalığın kolera olduğu tespit edilmiştir.423 Akkâ Kasabası’ndan başka Taberiye ile
Safed kazalarında ve Şefâ-Amr nahiyesinde de kolera ve bulaşıcı hastalıklarla ilgili
durumlar devlete haber verilmiş, hastalıkların yayılmasının önüne geçilmesi
istenmiştir.424 Zuhurundan sonra yayılarak halk için tahlike arzeden bu hastalıklara karşı
karantina uygulaması425 ve Beyrut’tan gönderilen yetkin tabiblerin durumu yerinde
inceleyip gerekli önlemleri almaları, başvurulan tedbirler arasındadır.426 Ayrıca Akkâ
Kasabası sur içinde şekillenmiş olduğu için, haneler de sıkışık bir vaziyette idi. Bu
durumun hastalıkları arttırdığı gerekçesiyle, surun uygun yerlerine kapılar açılarak
halkın, sur dışına bina yapmalarına müsade edilmiştir.427
421
A.g.e., s. 290-291.
422
BOA, DH.MKT, 1969/72, 08 Z 1309.
BOA, Y.A.HUS, 262/21 05 Z 1309.
424
BOA, A.MKT.MHM, 373/68, 27 N 1283; BOA, DH.MKT, 1905/42, 24 Ca 1309; BOA, A.MKT.MHM, 584/5, 07 S
1320.
425
BOA, A.MKT.MHM, 373/68, 27 N 1283.
426
BOA, Y.A.HUS, 261/21, 05 Z 1309.
427
BOA, DH.MKT, 2692/50, 02 Z 1326; BOA, BEO, 3819/286368, 26 L 1328.
423
82
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
AKKÂ SANCAĞI’NIN EKONOMİK YAPISI
Akkâ Sancağı’nda ticaret, zirâat ve hayvancılık ekonomiyi canlı tutan en ön
önemli uğraş alanlarındandı. Akkâ şehri konumu itibariyle çok eski zamanlardan
itibaren ticari bir merkez haline gelmiş ve bu özelliğiyle de devletler ve milletler burada
bulunmak istemişlerdir. Akkâ, bölge genelinde ve bölgenin dışında üretilen ürünlerin
ihraç edildiği bir limana sahipti. İklimin, coğrafi özelliklerinin ve toprak yapısının da
uygun olmasından dolayı zirâî faaliyetler de oldukça rahat bir şekilde sürmekteydi.
Bunun dışında, daha çok sancak dâhilinde bulunan aşiretlerin meşgul oldukları
hayvancılık ise bir diğer önemli ekonomik uğraş idi. Akkâ Sancağı’nın yerli halkı genel
itibarla bu zikredilen kollarda uğraş sarfetmekte, az bir kısmı da esnaflık yapmaydı.
Fakat 19. Asrın sonlarına doğru bölgeye gelip yerleşmeye başlayan gayri müslimler,
ticaret ve zirâatte oldukları kadar sanayi de ileri bir seviyedeydiler . Ayrıca bazı
fabrikalar da açarak çeşitli üretimler gerçekleştirmekteydiler.
1. BİR LİMAN VE TİCARET KENTİ OLARAK AKKÂ
Akkâ şehrinin doğal bir limana sahip olmasından dolayı, burada liman ticareti
çok eski devirlerden itibaren canlılığını muhafaza etmiştir. Müslümanların Akkâ’yı
fethetmesinden sonra liman ayrı bir önem kazanmış ve donanmanın hareket
noktalarından biri haline gelmiştir. Bununla birlikte yeniden düzenlenen liman bölgede,
İskenderiye Limanı’ndan sonra ikinci büyük liman haline geldi. Haçlı Seferleri
esnasında Akkâ Limanı haçlılar için önemli bir hareket noktası olarak kullanıldı ve 13.
Asır boyunca Haçlıların, bölgede tutunabilmelerine imkan sağladı. Akkâ Osmanlı
idaresine geçtikten sonra liman yine önemini muhafaza etti ve ticaret hacmi de gittikçe
genişledi. 18. Asrın ikinci yarısında ise bu canlılık, Zahir Ömer ile birlikte iyice arttı ve
Akkâ’nın, bölgenin merkezi durumuna gelmesiyle birlikte ticaret de gelişti. Ayrıca
Fransız tüccarlar buraya yerleşmeye başladılar.428 Bu tarihten sonra aynı zamanda
yabancı tüccarların sürekli ikamet ettiği yer haline de gelen Akkâ’nın, bölge ticareti
açısndan önemi daha da arttı.
19. asrın ikinci yarısında Filistin’in kuzeyinde iki önemli liman bulunmaktaydı.
Bunlardan birisi Akkâ Limanı, diğeri ise 20. Asrın başlarında Akkâ Limanı’nı geride
428
Feridun Emecen, “Akkâ”, s. 266.
83
bırakacak olan Hayfa Limanı idi. Bunlardan başka yine sancak dâhilinde Basa ve
Kayseriye gümrükleri de bulunmaktaydı.429 Bölgede üretilen mahsuller bu limanlardan
ihraç edilmekteydi. Bu limanlardan genellikle buğday, arpa, susam ve zeytin yağı ihraç
ediliyordu. Buğday İtalya, Fransa, İngiltere Yunanistan ve Lübnan’a, arpa özellikle
Lübnan ve ayrıca İngiltere ve Fransa’ya, Susam Fransa’ya, zeytin yağı Mısır, Fransa ve
Anadolu’ya, pamuk ise Fransa’ya ihraç edilmekteydi. Akkâ Limanı’ndan yapılan
buğday sevkiyatının büyük bir bölümü ise Havran’dan sağlanmaktaydı.430 Akkâ Limanı,
Havran’dan başka Nablus ve hatta Suriye mahsüllerinin de ihraç noktasıydı.431
Bereketzade İsmail Hakkı, Akkâ’da bulunduğu zamanlarda şahit olduğu şekliyle
limanın işlevselliğini ve yoğunluğunu şu şekilde anlatmaktadır:
Gümrük idaresinin denize nâzır mevki‘i latîf ve gümrükçü Karaferyeli Halîl Efendi merhûm ise
gâyet hoş sohbet bir zât olduğundan ale’l-ekser oraya gidüb bahren gelen yolcularla berren
etrâf ve eknâfdan zeytin yağı, darı, hubûbât, yapağı, susam beyaz darı, bilhassa mevsiminde
Havran’dan buğday yüklü olarak gümrüğün önündeki meydana gelen develeri seyrederdik.
Mezrû‘ât ve sâir mahsûlâtın nakli mevsiminde Akkâ’ya Havran ve sâir cihetden yevmiye bin
kadar deve gelüb çıktığı olur. Ekseriyetle Avrupa sevâhilinden birçok yelkenli veya buharlı cesîm
cesîm vapurlar gelerek şu muhâsıl-ı mütenevvi‘ayı yükledüb götürürler. Ba‘zen sâhilde zehâir ve
mahsûlât yüklemek içün yirmi-otuz sefîne bulunur.432
19. asrın son çeyreğine girildiği söz konusu zamanlarda henüz Hayfa, ticaret ve
ekonomide kendini göstermeye başlamamışken, bölgenin en canlı limanlarından biri
Akkâ Limanı’ydı. Fakat bu tarihten itibaren her sene Akkâ Limanı’nın ihraç hacmi
yavaş yavaş düşmüş, bunun yanında Hayfa Limanı’nın ihracat potansiyelinde ise artış
gözlenmiştir. Akkâ ve Hayfa Alman konsolosluklarının raporlarından derlenen iki tablo
bu durumu bizlere anlatmaktadır:
429
430
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 431.
Alexander Schölch, “The Economic Development Of Palestine 1856-1882”, Journal Of Palestine Studies, Vol:
X, No: 3, Spring 1981, s. 37, 40.
431
432
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 434.
Bereketzâde İsmâil Hakkı, a.g.e., s. 101.
84
Tablo 3.1 Akkâ Limanı’ndan ihraç edilen mahsuller ve miktarları
Buğday(Kile)
Arpa(Kile)
Darı(Kile)
Susam(Okka)
Zeytin Yağı(Okka)
1872
1,500,000
500,000
600,000
2,000,000
1,000,000
1873
400,000
50,000
-
500,000
-
1874
2,000,000
500,000
2,000,000
2,000,000
300,000
1875
3,500,000
600,000
2,500,000
3,000,000
600,000
1876
1,500,000
-
20,000
400,000
200,000
1877
500,000
100,000
400,000
300,000
200,000
1878
1,750,000
-
,
-
-
1879
211,219
-
4,780
-
40,307
1880
260,000
80,000
100,000
800,000
-
Seneler
Kaynak: Alexander Schölch, “The Economic Development Of Palestine 1856-1882”,
Journal Of Palestine Studies, Vol: X, No: 3, Spring 1981, s. 39.
85
Tablo 3.2 Hayfa Limanı’ndan ihraç edilen mahsuller ve miktarları
Buğday(Kile)
Arpa(Kile)
Darı(Kile)
Susam(Okka)
Zeytin Yağı(Okka)
1872
800,000
300,000
350,000
1,500,000
100,000
1873
400,000
100,000
-
500,000
-
1874
800,000
150,000
600,000
1,000,000
50,000
1875
1,000,000
200,000
700,000
2,000,000
30,000
1876
100,000
25,000
150,000
500,000
150,000
1877
80,000
20,000
150,000
200,000
150,000
1878
200,000
100,000
-
-
-
1879
81,320
-
-
-
-
1880
400,000
100,000
150,000
1,500,000
-
Seneler
Kaynak: Alexander Schölch, “The Economic Development Of Palestine 1856-1882”,
Journal Of Palestine Studies, Vol: X, No: 3, Spring 1981, s. 39.
Hayfa’da ithalat ve ihracatın yapıldığı liman 1898’de Alman İmparatorunun ziyareti
esnasında açılmıştır.433 Bu yeniden düzenleme öncesinde normal bir balıkçı iskelesi
halinde olan limanın ticaretteki önemi zamanla artmıştır. Hicaz Demiryolu’nun
yapımından sonra da Hayfa Limanı’nda önemli düzenlemeler yapılmıştır. Fakat devletin
Hayfa’nın gelişmesine verdiği önem Akkâ’lıları tedirgin etmekte ve Akkâ ileri gelenleri
devlete yazıp gönderdikleri arzuhallerde bu tedirginliklerini bildirerek Akkâ için de bazı
taleplerini arz etmekteydiler. Örneğin 1913 senesinde Akkâ Müftüsü İbrahim Efendi ve
ruhani reislerin birlikte gönderdikleri telgrafta; Hayfa’ya yapılacak olan liman
düzenlemesinin daha çok Yahudi ve Alman menfaatlerine yarayacağı savunularak
yapılacak olan masraf Akkâ Limanı için harcanırsa, devletin ve milletin faydasına
433
Mustafa L. Bilge, “Hayfa” DİA, İstanbul-1998, XVII, s. 42.
86
olacağı
belirtilmiştir.434
Hayfa
Limanı’nın
gelişmesi,
aynı
zamanda
Akkâ
Limanı’nından yapılan ticaretin gerilemesine sebep oluyordu. Örneğin 1880’lerde Akkâ
Limanı’nın gümrük gelirleri 4-5 milyon kuruş iken Hayfa Limanı’nın gelirleri ise 100
bin kuruş civarındaydı. 1910’lara doğru gelindiğinde ise Hayfa Limanı’nın gelirleri 5
milyon kuruşu bulmuş, Akkâ Limanı’nın gerlirleri ise 500 bin kuruşa kadar
gerilemişti.435
Osmanlı Devleti’nin son zamanlarında gerçekleştirdiği en önemli proje olan
Hicaz Demiryolu Projesi’nin Akkâ Sancağı’nın yakınından geçmesinin faydaları
görülmekteydi. Fakat demiryolunun Akdeniz ile bağlantısı yoktu. Bu sebeple demiryolu
yapımı için deniz yoluyla gelen malzemeler Beyrut Limanı’nda indiriliyor, buradan da
Fransız demiryolu vasıtasıyla inşaat mahalline taşınıyordu. Nakliye masraflarından
kurtulmak için 1900 senesinde Hicaz Demiryolu Hayfa Şubesinin inşaatına başlandı.436
Küçük aksamalarla birlikte bu hat Eylül 1905’te tamamlandı.437 İnşatın yapımı
esnasında Beyrut’ta, Hicaz Demiryolu’na bağlanacak olan Hayfa hattının inşaat ve
muamelelerine bakmak için bir komisyon teşkil edilmişti. Daha sonra bu komisyonun
işleri Hayfa İnşaat Nezareti’ne devredilmiştir. Ayrıca burada bir de Tesellüm
Komisyonu oluşturuldu. Bu komisyonun görevi de Hayfa İskelesi’ne gelen inşaat
malzemelerinin sayım ve kontrolünü yapmak ve ilgili mahalle göndermekti.438 Hayfa’ya
kadar uzatılan bu demiryolu için lokomotif ve diğer gerekli olan malzemeler
İngiltere’den tedarik edilmiştir.439
Deniryolunun yapılması devleti fazladan nakliye masrafı vermekten kurtardığı
gibi Beyrut’un yük trafiği de Hayfa’ya kaymaya başlamıştı. Bu hat nakliye amacıyla
yapılmasına rağmen yolcu taşımacılığı da yapılmaktaydı. Böylece Hayfa’nın ticaretteki
etkinliği artarak devam etmiştir.
Hayfa’ya uzatılan bu demiryolunun, bir müddet sonra askeri ve ticari önemine
binaen Akkâ’ya da uzatılması görüşülmüştür. 1909 senesinde Sadaret’ten ilgili
nazırlıklara gönderilen ve Akkâ Limanı’nın yeniden düzenlenmesinin de istenildiği
yazıda, Hayfa’da son bulan demiryolunun Akkâ’ya kadar uzatılması için gerekli olan
işlemlerin yapılması istenmiş ve bu konu hakkında talep eden şirketlerle
434
BOA, DH.İD, 6/55, 05 Za 1331.
435
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 243.
436
BOA, İ.HUS, 85/66, 18 B 1318.
437
Ufuk Gülsoy, Kutsal Proje: Ortadoğu’da Osmanlı Demiryolları, İstanbul-2010, s. 51-52.
438
Ufuk Gülsoy, Hicaz Demiryolu, İstanbul-1994, s. 110.
439
BOA, Y.A.RES, 104/17, 11 B 1317.
87
görüşülebileceği bildirilmiştir.440 Bu görüşmelerin ardından hükümet, Rumî 1327(M.
1912-12) senesi bütçesinden bu hattın yapımı için ödenek ayırmıştır.441 Böylece yapımı
kararlaştırılan Hayfa-Akkâ demiryolu I. Dünya Savaşı’ndan hemen önce tamamlanmış
ve bir süredir gerilemeye başlayan Akkâ ticareti, canlanmaya başlamış fakat savaşın
başlamasıyla ticaret hepten durmuştur. Akkâ’nın Hayfa karşısında öneminin azalması
ve daha sonra yapılan bu hat ile birlikte nasıl bir değişimin olduğunu Mehmed BehçetRefik Temimi şu şekilde anlatmaktadır:
Yevmiyeleri altı ve hatta yedi mecidiyeye kadar çıkan hamallar bir bir Hayfa yolunu tutmaya
mecbur kaldılar. Yüz binlerce deve, ester ve sâir hayvanât-ı nakliye eyvâ eden cesîm hanlar bir
birini müte‘âkib kapılarını kapamağa ve ta‘tîl-i işgâl etmeye muztâr kalmıştı. Tâ karûn-ı
kadîmeden ticâret-i bahriyede emekdâr olan Akkâ Limanı’nın ahalisiyle beraber, şu atâlet-i
ticâriyyesini görüb de müteessir olmamak kabil değildir. Harb-ı Hâzıra’dan bir az evvel bütün
Akkâ’lıların dört gözle bekledikleri şimendifer nihayet tarihi şehirlerine muvâselet etmiş birkaç
seneden beri uyuklayıp kalmış olan fa‘âliyet-i ticâriyye biraz uyanır gibi bir halde iken Harb-ı
Umûmî i‘lân ve şimendifer nakliyatı ta‘tîl idilerek hattâ raylar bile söküldü. Yüzleri biraz
gülmeye başlayan Akkâ’lılar şimdi hayât-ı ticâriyye ve servet-i târihiyyelerinden müjde getirecek
olan lokomotif seslerini dört gözle beklemektedirler. 442
2. ZİRÂÎ ÜRETİM FAALİYETLERİ
Akkâ sancağındaki ziraî üretim faaliyetleri, ekonomi içinde çok önemli bir yer
tutmaktaydı. İcra edilen bu ziraî üretim faaliyetleri sonucunda elde edilen mahsulün
büyük bir bölümü, ihraç malzemesi olarak limanlara gönderilmekteydi. Sancağın
genelindeki arazi yapısının çok çeşitli ve bunun yanında iklimin de oldukça elverişli
olmasından dolayı tarımsal üretim, oldukça verimli geçmekteydi. Coğrafyanın ve
iklimin ziraî üretime olan bu katkısı sonucunda ortaya çıkan mahsullerin çeşitliliği de
azımsanmayacak derecede idi. Akkâ Sancağı dâhilinde kalan araziler zirâî üretim için
oldukça elverişli olduğundan eskiden beri bu üretim faaliyetleri bölgenin ekonomisinde
önemli bir yer tutmuştur. Osmanlı klasik devirlerinde de bu ehemmiyete binaen
Akkâ’nın tahrirleri yapılmıştır.443 Bu üretim faaliyetleri sonucunda ise limanın ihracat
hareketliliği her zaman ithalata göre daha yüksek düzeyde seyretmiştir.
440
441
442
443
BOA, BEO, 3522/264111, 05 Ra 1327; BOA, DH.MKT, 2782/14, 09 Ra 1327.
BOA, DH.İD, 4-1/10, 01 S 1329.
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 288-289.
Feridun Emecen, “Akkâ”, s. 266.
88
Akkâ sancak teşkilatında tarım ve zirâî üretimi arttırmak ve kontrol etmek
amacıyla Ticâret ve Zirâat Odası bulunmaktaydı. Akkâ ticaret ve zirâat odası bir reis ve
altı üyeden müteşekkil olup, oda kadrosunda bir de kâtip istihdam olunmuştu. Bundan
başka sancak merkezinde ayrıca Zirâat Bankası şubesi ve meclisi de bulunmaktaydı.
Banka şubesi üç memurla işlerini yürütürken meclis ise bir reis ve dört üyeden
müteşekkildi.444 Sancak haricinde diğer kazalarda ise Zirâat Bankası sandıkları
bulunmaktaydı. Bu sandıklar ise yine birer meclisten ibaretti. Diğer kazalarda
olmamasına rağmen Safed Kazası’nda ayrıca, bir reis ve iki üyeden müteşekkil ticaret
ve zirâat odası da bulunmaktaydı.445
Sancak genelinde kilo bazında en fazla mahsul buğdaydan alınmaktaydı. Bir
senede elde edilen toplam buğday 1,149,224 kilo idi. Üretilen bu buğday için ayrılan
arazi ise 56,100 dönümdü. Buğdaydan sonra ikinci sırada gelen mahsul ise 44,591
dönümden elde edilen 941,800 kilo ile zeytindir.446 Sancak genelinde üretilen mahsul ve
bunların elde edildikleri arazi ölçülerinden, Beyrut Vilayet Salnamesinde ayrıntılı bir
şekilde bahsedilmektedir. Aşağıdaki tabloda ise salnamede verilen bilgiler derlenmiştir:
Tablo 3.3 Akkâ Sancağı genelinde bir senede elde edilen mahsuller
Mahsul
Dönüm
Kilo
Mahsul
Dönüm
Kilo
Buğday
561,000
1,149,224
Bakla
21,450
45,900
Zeytin
44,591
941,800
Mercimek
17,000
36,500
Arpa
167,500
378,000
Nohut
12,600
29,300
Beyaz Darı
46,500
314,000
Yulaf
10,000
20,000
Tütün
2,583
162,333
Bal
3,115 Kovan
6,376
Üzüm
4,973
115,000
Mısır
580
5,800
444
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1324, s. 179.
A.g.s., s. 187, 195, 199.
446
Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 430.
445
89
Burçak
16,500
100,000
Ak Burçak
500
5,000
İncir
3,499
66,000
Pamuk
300
5,000
Susam
19,500
65,000
Fasulye
100
1,000
Patates
950
65,000
Kaynak: Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 430.
Tablodaki bilgilerin alınmış olduğu salnamede, buğdayın üretildiği tarlaların
toplam ölçüsü 56,100 dönüm olarak gösterilmiştir. Fakat kazaların ayrı ayrı bilgilerine
bakıldığında, bu arazilerin toplam ölçüsü çok daha fazla çıkmaktadır. Bu yüzden
salnamede, buğdayların üretilmiş olduğu arazilerin ölçüsü verilirken hata yapılmış
olduğu kabul edilerek yukarıdaki tabloda bu rakam, 561,000 dönüm olarak
gösterilmiştir. Sancak genelinde yukarıdaki tabloda verilen mahsullerden ayrı olarak
kimyon, ağaç kavunu, portakal, soğan ve meyan kökü de çokça üretilen
ürünlerdendir.447 Ayrıca üretilen baldan oldukça fazla bir kısmı, bal mumu yapımı için
kullanılmaktaydı.448
Akkâ kazasında da çeşitlilik bakımından, yukarıdaki tabloda üretimi gösterilen
mahsullerin büyük bir bölümü yetiştirilmektedir. Bu mahsullerden ayrı olarak karpuz ve
badem de kazanın önemli üretim faaliyetleri arasında yerini almıştır.449 Coğrafi
özellikleri bakımından Akkâ Kazası’na benzer olan Hayfa Kazası’nda da hemen hemen
aynı ürünler yetiştirilmekteydi. Fakat arpa, buğday, darı, mısır, susam ve zeytin en fazla
mahsul alınan ürünlerdi.450 Safed ve çevresi zirâî üretim faaliyetleri bakımından çok
uygundu. Şehrin çevresinde zeytin çiftlikleri, tütün ve pamuk tarlaları bulunmaktaydı.
Özellikle Safed’in doğusu, bölgedeki en zengin meyve ve sebze bahçelerinin bulunduğu
köylerden müteşekkildir.451 Nasıra’nın çevresi ise genellikle dağlıktır ve tarım, tepelerin
arasında kalan vadilerde yapılmaktadır. Fakat Taberiye Kazası’ndaki zirâî alanlar ve
toprak yapısı tarıma daha elverişli idi. Taberiye’nin, çok çeşitli yapıdaki topraklarından
447
448
Vital Cuinet, a.g.e., s. 95.
Şemseddin Sami, a.g.e., s. 3165.
449
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 185.
450
A.g.e., s. 254-255.
451
Vital Cuinet, a.g.e., s. 115.
90
her türlü mahsulü, iklimin elverdiği ölçüde almak mümkündü. Bu sebepten de yerli
ahalinin çok az bir kısmı bahçelerinde gübre kullanmaktaydı.452
Akkâ’da zirâî faaliyetler ile uğraşan yerli ahali genellikle üretim makinelerinden
yoksun olarak geleneksel tarzda işlerini yürüten köylüler idi. Örneğin 1914’de Hayfa
ziraat memurunun anlattığına göre, kendilerinde bile bu alet ve edevatlar yoktu. Ayrıca
bu memurlardan, yol parası verilmeksizin her çiftçiyi dolaşarak üretim ile ilgili bilgiler
vermesi isteniyordu fakat bir çiftçiye bu iş için ayrılacak olan süre ise birkaç saat idi.453
Bunun yanında yabancılar ise ziraatte her türlü alet ve edevatı kullanmakta ve buna göre
de üretimi arttırmaktaydılar.454 Örneğin Hayfa’nın güneyindeki Zemârin Köyü’ne
yerleşen Yahudiler köyün etrafında çok geniş arazileri işleyerek tarıma uygun hale
getirmişler bu alanda düzenli bir şekilde zirâî faaleyetlerini sürdürmüşlerdir.455
3. HAYVANCILIK
Akkâ Sancağı’nın coğrafi özellikleri ve zirâî faaliyetlerinin önemine binaen
hayvancılık da ileri bir seviyedeydi. Hayvancılık, zirâî faaliyetlere yardımcı olmasının
yanında taşımacılık ile ticarete de önemli katkılar sunmaktaydı. Bunların yanında bir de
gıda temini için hayvancılık yapılmaktaydı. İnek, koyun ve keçi üretimini kapsayan bu
uğraş, Akkâ Sancağı’nda diğer maksatlarla yapılan hayvancılıktan daha önde
gelmekteydi. Sancak genelinde yetiştirilen hayvanların sayılarına baktığımızda, hangi
uğraş alanının daha fazla rağbet gördüğü kolaylıkla anlaşılmaktadır. H. 1310(M.
1892/93) tarihli Beyrut Vilayet Salnamesi’nde verilen Akkâ Sancağı genelindeki
hayvan sayıları aşağıdaki tablodadır:
452
A.g.e., s. 381.
Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 254.
454
A.g.e., s. 381.
455
Bereketzade İsmail Hakkı, a.g.e., s. 136.
453
91
Tablo 3.2 Akkâ Sancağı genelindeki hayvan sayıları
Cins
Sayı
Çift Öküzü
20,920
Sığır Boğası
576
İnek
10,663
Dana
3,700
Yük ve Binek Beygiri
2,389
Koyun
29,690
Keçi
96,412
Deve
1,201
Merkep
6,200
Kaynak: Salname-i Vilayet-i Beyrut, 1310, s. 430.
Tablodaki bilgilerin alındığı salname ile hemen hemen aynı tarihlerde Akkâ
Sancağı’nda bulunan hayvanların sayılarını veren Cuinet’in bizlere sunduğu istatistikler,
yukarıdaki rakamlardan farklı olsa da bu iki kaynak birbirlerine paralel bilgiler
sunmaktadır.456 Yukarıdaki tabloya göre sancakta en fazla yetiştirilen hayvan keçidir.
Cuinet’in verdiği bilgilere göre de sancakta en fazla 128,000 adet ile keçi
yetiştirilmektedir. Keçileri 34,187 adet ile koyunlar izlemektedir. Bizim vermiş
olduğumuz tabloya göre de koyunlar, sayı itibariyle ikinci sırada gelmektedir. Bu
rakamlara sayıları 10,663 olan inekleri de eklediğimizde rahatlıkla söylenilebilir ki,
Akkâ Sancağı’nda yapılan hayvancılığın çok büyük bir bölümü hayvansal gıdalara
yönelik idi.
Tablodaki veriler dikkate alındığında Akkâ Sancağı’nda yapılan hayvancılığın
ikinci en önemli maksadı, zirâî üretim faaliyetleri idi. Tabloya göre sancak dâhilinde
456
Vital Cuinet, a.g.e., s 95.
92
bulunan çift öküzü sayısı, tüm binek ve yük hayvanları sayısından daha fazladır. Beygir,
deve ve merkepler ile yapılan taşımacılık faaliyetleri ise sancak geneline göre, tarımsal
faaliyetlerden daha sonra gelmekteydi.
Akkâ Sancağı’nın diğer tüm kazalarına bakıldığında bu kazaların her biri,
hayvancılık faaliyetlerinin önemi açısından, sancağın birer özeti gibidir. Kaynaklara
göre rakamlar değişse de hayvan cinslerinin birbirlerine oranları büyük ölçüde aynı
kalmaktadır.457
457
Beyrut Vilayet Salnamesi ve Vital Cuinet dışında bir de Mehmed Behçet ve Refik Temimi, Akkâ sancağının bazı
kazalarındaki hayvan sayılarını vermektedirler: Mehmed Behçet-Refik Temimi, a.g.e., s. 256, 387, 404.
93
SONUÇ
Tanzimat ile birlikte Osmanlı Devleti’nin her kademesinde olduğu gibi taşra
idarelerinde de uygulanmaya başlanan reformlar Akkâ’da da muhtarlık teşkilatı ve
muhassıllık meclisi gibi uygulamalarla kendini göstermişse de pek fayda sağlamamıştı.
Çünkü Akkâ, on senelik Mısır hâkimiyetinden ancak 1840’da çıkabilmişti. Osmanlı
Hükümeti burada kendi düzenini hem vakit kaybetmeden kurmaya çalışmış ve hem de
yeni reformları olabildiğince uygulama yoluna gitmiştir. 1864’te vilayet sistemi
içerisinde Akkâ’nın sancak statüsüne yükseltilmesiyle birlikte burada bir mutasarrıflık
ihdas edilmiş ve mutasarrıfın başkanlığındaki idare meclisi de sancak yönetimin en
temel unsuru haline gelmiştir. İdare meclisinin daimi üyeleri arasında muhasebeci,
evkaf müdürü ve tahrirat müdürü gibi kurum yetkililerinin yanında naib ve müftü de yer
almaktaydı. Ayrıca belediye meclisi de idari düzendeki yenilikler arasında idi.
Mahkemeler de bu reformlardan nasiplenerek ayrı birer teşkilat haline gelmiş ve yine
kendi aralarında ticaret mahkemesi, meclis-i temyiz ve mahkeme-i şer‘iyye olarak
ayrıca sınıflanmıştı. 1864’te Akkâ Sancağı’nda ilk olarak, Vilayet Nizamnamesi’nin
gereği olan kurumlar ihdas edilmiş fakat daha sonraki senelerde ihtiyaca göre bu
kurumlarda değşikliklere gidilmiş yahut yenileri eklenmiştir. Sancak teşkilatındaki bu
değişimlerin yanı sıra kaza ve nahiye teşkilatı da dönemin gereklerine göre ele alınmış
ve reformlar taşra teşkilatının en alt biirmlerine kadar götürülmüştür.
Önceleri Zahir Ömer ve Cezzar Ahmed Paşa gibi güçlü yerel yöneticilerin
merkezi durumunda olan Akkâ, sancak statüsünde, sürekli değişen ve merkeze sıkı
sıkıya bağlı olan mutasarrıflar tarafından idare edilmeye başlanmıştır. Bu idarede
önemli görevler üstlenen memurlar ise merkezden atanmaktaydı. Sancak ve kaza idare
meclisleri sorumluluğu daha fazla memur üzerinde paylaştırırken mahkemeler de her
geçen sene daha fazla tekâmül derecesine gelmekteydi. Akkâ Sancağı, bu şekilde
gelişen kurumsal yapısıyla merkez üzerindeki yazışma yükünü hafifletmekte fakat daha
fazla merkezîleşmekteydi. Böylece reformlardan hâsıl olan maksat yerini bulmaktaydı.
Bu kurumsallaşmanın seyri, yalnızca sancağın merkez ile irtibatı noktasında değil,
ekonomik faaliyetlerin rahatça yürütülmesi ve sosyal yapıda karşılaşılacak sorunların
halli için uygun ortamın sağlanması doğrultusunda devam ediyordu.
Akkâ şehri, 19. Asrın sonlarına kadar bölgedeki en stratejik ve etkili noktalardan
biri idi. Fakat bu tarihlerde gelişen teknoloji ve insan hareketliliğinin artışı, Akkâ’nın
fiziki ortamından, sancak genelinde meydana gelen hareketliliği idare etme işini
94
zorlaştırmaktaydı. Nitekim Akkâ şehrinin etrafı surlarla çevrili olup genişlemeye
elverişli değildi. Hala bir kalebent şehri özelliği taşıyordu. Bu sebeplerden ötürü bölge
ticareti kendisi için, daha iyi bir liman şehri olan Hayfa’yı seçmişti. Hayfa’da yeni bir
iskelenin yapımının ardından artık ithalat ve ihracat iyiden iyiye Hayfa üzerinden
işlemeye başlamıştı. Sancağın idare merkezinin Akkâ’dan Hayfa’ya taşınması da bu
sebeplerden ötürü gündeme gelmiş fakat bu talep uygun görülmemişti. Tam bu sırada
Akkâ limanının elden geçirilerek düzenlenmesi ve demiryolu hattının Hayfa’dan
Akkâ’ya kadar uzatılması istenerek Akkâ’nın eski canlı günlerine dönmesi arzu edilmiş
ve bu kısmen başarılmıştı. Fakat özellikle ecnebi sermaye sahiplerinin Hayfa’da olması
ve I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi, Akkâ’nın yeniden canlı bir merkez haline gelme
hülyalarına son vermiştir.
Daha çok Hayfa üzerinden gelişen ticaret ve yabancıların buralarda nüfuz sahibi
olmak isteme düşünceleri, bölgeye yabancıların yerleşmesindeki amillerdendir.
Yahudilerce kutsal sayılan toprakların da burada bulunması, Rusya ve Avrupa’dan
kaçmak isteyen Yahudilerin buraya gelip yerleşme düşüncelerinde etkili oluyordu.
Fakat Osmanlı Devleti, Yahudilerin bu topraklara yerleşmesini ve mülk edinmelerini
yasaklamıştı. Buna rağmen sancak dâhilindeki toplumlar arasında Yahudiler, inceleme
dönemimizin genelinde nüfusları en fazla artış gösteren gurup olmuştur. Yahudilerin bu
topraklara yerleşmesi ve mülk edinmeleri için kendilerinden başka diğer Avrupalılar da
oldukça gayret sarfetmekteydiler. Osmanlı yerel idarecilerinin de kendilerine göz
yummaları için Yahudiler, rüşvete başvurmaktaydılar. Bu durumdan kendilerine fayda
sağlayarak Yahudilere köyler tahsis eden yöneticiler de vardı. Fakat devlet bu duruma
karşı teyakkuz halinde idi ve gereken önlemleri mümkün olduğunca alıyordu.
Yahudiler, Akkâ sancak yöneticilerini diğer milletlere nazaran daha çok meşgul
etmiş olsa da sancak genelinde birbirinden çok farklı topluluklar yaşamaktaydı.
Müslümanların sünni ve heterodoks grupları, Rumlar, Latinler, Protestanlar ve
Marunîler bu topluluklar arasındadır. Göçebe yahut yerleşik hayat yaşayan bedevîler ve
aşiretler ise Akkâ’nın demografik yapısını daha da çeşitlendirmekteydi.
Gayrimüslimlerin de içinde olduğu Akkâ Sancağı’nın yerli ahalisi, ekonomik
açıdan oldukça sıkıntı içinde olmalarına rağmen buraya gelen yeni ve etkili
gayrimüslimler, ticarette gittikçe daha fazla söz sahibi oluyordu. Yerli ahali eski usulleri
kullanarak ve modern aletlerden yoksun durumda topraklarından mahsul almaya
çalışırken, özellikle Yahudiler, yerleştikleri bölgelerde modern usuller ile zirâî
95
faaliyetlerine devam ediyorlardı. Böylece küçük alanları düzenli bir şekilde kullanarak
verimi arttırıyorlardı. Daha çok aşiretlerin uğraştığı hayvancılık faaliyeti ise genel
itibarla yerli ahali haricinde revaç bulmamıştı. Buradan da anlaşılıyor ki yerli ahali
geleneksel olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışırken yeni gelen ecnebiler ekonomik
uğraş alanlarında her bakımdan etkin olmak istiyorlardı.
Sonuç olarak çok çeşitli bir sosyal yapıya sahip olan Akkâ Sancağı’nda Osmanlı
hükümeti, aldığı tedbirler ile etkinliğini sağlamaya çalışırken düzenin de bozulmaması
için uğraşmıştır. Fakat bu tedbirler Akkâ Sancağı’nda Osmanlı etkinliğinin aleyhine
gelişen durum sonucunda pek de faydalı olamamıştır.
96
KAYNAKÇA
ARŞİV VESİKALARI :
1. Dâhiliye Nezareti Defterleri (DH.D)
-Dahiliye Nezareti Sicill-i Ahvâl Komisyonu Defterleri (DH.SAİD.d).
2. Divân (Beylikçi) Kalemi ve Bağlı Birimlerine Ait Belgeler (A.DVN)
- Nâme-i Hümâyûn Kısmı Belgeleri (A.DVN.NHM)
3. İrâde Tasnifi (İ)
-Dâhiliye (İ.DH).
-Dosya Usulü İrâdeler (İ.DUİT).
-İrâde Taltifat (İ.TAL).
-İrade Husûsî (İ.HUS).
4. Yıldız Tasnifi (Y)
-Yıldız Sadaret Hususî Maruzat Evrakı (Y.A.HUS).
-Yıldız Sadaret Resmî Maruzat Evrakı (Y.A.RES).
-Perakende Evrakı Arzuhal ve Jurnaller (Y.PRK.AZJ).
-Dâhiliye Nezâreti Maruzâtı (Y.PRK.DH).
5. Meclis-i Vâlâ Riyâseti Belgeleri (MVL)
6. Meclis-i Vükelâ Mazbataları (MV)
7. Bâb-ı Âlî Evrak Odası Tasnifi (BEO)
-Bâb-ı Âlî Evrak Odası (BEO).
-Sadaret Mektubi Kalemi (A.MKT).
-Sadaret Mektubi Kalemi Mühimme (A.MKT.MHM).
8. Şûrâ-yi Devlet Evrakı (ŞD)
9. Dâhiliye Nezareti Evrakı (DH)
-Dâhiliye Nezareti Sicill-i Ahvâl İdaresi (DH.SAİD).
-Dâhiliye Nezareti İdâre Kısmı (DH.İD).
97
-İdâre-i Umumiye Belgeleri (DH.İUM).
-Dâhiliye Nezareti Mektubi Kalemi (DH.MKT).
-Dâhiliye Nezareti Muhaberat-ı Umûmîye İdaresi (DH.MUİ).
-Dâhiliye Nezâreti Tesrî-i Muamelât (DH.TMİK.S).
10. Hariciye Nezareti Evrakı (HR)
-Tercüme Odası Belgeleri (HR.TO).
-Hukuk Müşavirliği İştişare Odası Belgeleri (HR.HMŞ.ISO).
11. Haritalar (HRT.H)
SALNAME DÜSTUR VE GAZETELER
1. Düstur, I. Tertip, Dersaadet-1289, I-II.
2. Takvim-i Vekâyi, I. Tertip, sayı: 773.
3. Devlet Salnamesi (Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye) 1263, 1282.
4. Suriye Vilayet Salnamesi (Salnâme-i Vilâyet-i Suriye) 1279 1282, 1283, 1288,
1291, 1294, 1300, 1301, 1302.
5. Beyrut Vilayet Salnamesi (Salnâme-i Vilâyet-i Beyrut) 1310, 1318, 1324, 1326.
SÖZLÜK VE ANSİKLOPEDİLER
BİLGE, L. Mustafa, “Hayfa”, DİA, c. XVII, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul1998, s. 41-43.
BUHL, F, “Akkâ”, İA, c: I, Maarif Vekâleti, Ankara-1940.
DEMİRKENT, Işın, “Haçlılar”, DİA, c. XIV, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
İstanbul-1996, s. 525-545.
EMECEN, Feridun, “Akkâ”, DİA, c. II, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul1989, 265-267.
_______, “Zahir Ömer”, İA, c. XIII, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara-1986.
_______, “Cezzâr Ahmed Paşa”, DİA, c. VII, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
İstanbul-1993, s. 516-518.
98
FIĞLALI, Ethem Ruhi, “Bahâîlik”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul1991, s. 464-468.
KARAMAN, M. Lütfullah, “Filistin”, DİA, c. XIII, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
İstanbul-1996, s. 89-103.
KUTLUOĞLU, Muhammet Hanefi, “İbrahim Paşa, Kavalalı”, DİA, c. XXI, Türkiye
Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul-2000, s. 330-333.
ÖRENÇ, Ali Fuat, “Mutasarrıf”, DİA, c. XXXI, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları,
İstanbul-2006, s. 377-379.
ÖZ, Mustafa, “Dürzîlik”, DİA, c. X, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul-1994, s.
39-48.
ÖZKAN, İsmail Hakkı, “Hane”, DİA, c. XV, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara1997, s. 553-554.
ŞEMSEDDİN SAMİ, Kamusu’l-A‘lâm, c. III, IV, VI, Mihran Matbaası, İstanbul-1308,
1311, 1316.
KAYNAK ESER VEİNCELEMELER
ABDULLATİF GANÂYİM, Züheyir Ganâyim, Liva-i Akkâ Fî Ahdi’t-Tanzîmati’lOsmaniyye, Beyrut-1999
AFETİNAN, Ayşe, Eski Mısır Tarihi Ve Medeniyeti, Türk Tarih Kurumu Yayınları,
Ankara-1992.
AHMED CEVDET PAŞA, Tarih-i Cevdet, c. 7, Matbaa-i Osmaniye, Dersaadet-1299.
_______, Ma‘rûzât, hzl. Yusuf Halaçoğlu, Çağrı Yayınları, İstanbul-1980.
AKARLI, Engin Deniz, The Long Peace: Ottoman Lebanon 1861-1920, The Center For
Lebanese Studies, Berkeley-1993.
ALTUNDAĞ, Şinasi, “Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Suriye’de Hâkimiyeti Esnasında
Tatbik Ettiği İdare Tarzı”, Belleten, c. VIII, sayı: 30, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara-1944, s. 231-243.
BAHAR, Hasan, Eskiçağ Uygarlıkları, Kömen Yayınları, Konya-2011.
99
BAĞLIOĞLU, Ahmet, Orta Doğu Siyasi Tarihinde Dürzîler, Fırat Üniversitesi
Ortadoğu Araştırmaları Merkersi Tarih Şubesi Yayınları, Elazığ-2006.
BEN-ARİEH, Yehoshua, “The Population OfThe Large Towns In Palestine During The
First Eight Years Of The Nineteenth Century According To Western Sources”,
Studies On Palestine During The Ottoman Period, ed. Moshe Ma’oz, The
Magnes Press, Jerusalem-1975, s. 49-69.
CARMEL, Alex, Ottoman Haifa: A History Of Four Centuries Under Turkish Rule, IB
Tauris, London-2011.
COHEN, Amnon, Palestine In The 18th Century Patterns Of Goverment and
Administration, The Magnes Press, Jeruselam-1973.
CUİNET, Vital, Syrie Liban Et Palestine: Géographie Administrative, Statistique,
Descriptive Et Raisonnée, Ernest Leroux, Paris-1896.
DHİER, Amad Alden, 19. Yüzyılın İkinci Yarısında ve 20. Yüzyılın Başlarında
Filistinde Demografik Yapı ve Nüfus Hareketleri, Marmara Üniversitesi
Ortadoğu ve İslam Ülkeleri Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi,
İstanbul-1999.
EKİNCİ, Ekrem Buğra, “Tanzimat Devri Osmanlı Mahkemeleri”, Yeni Türkiye, sayı:
31, Ocak-Şubat 2000, s. 764-773.
ENGELHARDT, Tanzimat, çev. Ayda Düz, Milliyet Yayınları, İstanbul-1976.
ENGİN, Vahdettin, Pazarlık, Yeditepe Yayınevi, İstanbul-2010.
EVLİYA ÇELEBİ, Sehayatname, hzl. Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı, kitap: 3, Yapı
Kredi Yayınları, İstanbul-1999.
GENÇOĞLU, Mustafa, “1864 ve 1871 Vilayet Nizamnamelerine Göre Osmanlı Taşra
İdaresinde Yeniden Yapılanma”, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, c. 2, sayı: 1, Nisan-2011.
GÜLSOY, Ufuk, Hicaz Demiryolu, Eren Yayıncılık, İstanbul-1994.
_______, Kutsal Proje: Ortadoğu’da Osmanlı Demiryolları, Timaş Yayınları, İstanbul2010.
GÜNALTAY, M. Şemseddin, Türk Tarihinin İlk Devirlerinden Yakın Şark Elâm Ve
Mezopotamya, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1982.
100
İBN-İ BATÛTA, Seyahatnâme-i İbn-i Batûta, çev. Mehmed Şerif, Matbaa-i Amire,
İstanbul-1333.
İPEK, Nedim, Rumeli’den Anadolu’ya Türk Göçleri 1877-1890, Türk tarih Kurumu
Yayınları, Ankara-1994.
_______, İmratorluktan Ulus Devlete Göçler, Serander, Trabzon-2006.
KARPAT, Kemal H., Osmanlı Nüfusu 1830-1914, Timaş Yayınları, İstanbul-2010.
_______, “Avrupalı Egemenliğinde Müslümanların Konumu Çerkeslerin Sürgünü ve
Suriye’deki İskanı” Çerkeslerin Sürgünü, Kafdağı Yayınları, Ankara-1993
KINAL, Firuzan, “Amarna Arşivindeki Babil Mektupları”, Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, c. 23, sayı: 3-4, Ankara Üniversitesi Dil ve
Tarih-Coğrafya Fakültesi, Ankara-1965, 171-194.
KIRMIZI, Abdulhamit, “19. Yüzyılda Osmanlı taşra İdaresi”, Selçukludan Cumhuriyete
Şehir Yönetimi, ed. Erol Özvar, Arif Bilgin, Türk Dünyası Belediyeler Birliği,
İstanbul-2008, 299-319.
Kitab-ı Mukaddes Yani Ahd-i Atîk ve Ahd-i Cedîd, “Hâkimler”, Boyacıyan Agop
Basımevi, İstanbul-1885.
KOMİSYON, Mufassal Osmanlı Tarihi, c. 2, İskit Yayınları, İstanbul-1958.
KUNT, I. Metin, Sancaktan Eyalete 1550-1650 Arasında Osmanlı Ümerası ve İl
İdaresi, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları, İstanbul-1978.
KUSHNER, David, “From Eyalet To Sancak: The District Of Acre İn Transition, 18401918”, XIII. Türk Tarih Kongresi; Kongreye Sunulan Bildiriler, c. 3, kısım: 3,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-2002, s. 2021-2028.
MCCARTHY, Justin, The Population Of Palestine: Population History And Statistics
Of The Late Ottoman Period And The Mandate, Colombia Üniversity Press,
New York – 1990
MEHMET BEHÇET-REFİK TEMİMİ, Beyrut Vilayeti: Cenûb Kısmı, Vilayet
Matbaası, Beyrut-1333.
MUHAMMED KÜRD ALİ, Hıtâtü’ş-Şam, c. 5, Mektebü’n-Nuri, Şam-1927/1346.
101
OKTAY, Tarkan, “Osmanlı Döneminde Modern Belediye Kurumunun Doğuşu ve
Gelişimi”, Selçukludan Cumhuriyete Şehir Yönetimi, ed. Erol Özvar, Arife
Bilgin, Türk Dünyası Belediyeler Birliği, İstanbul-2008, s. 379-402.
OPPENHEİM, Max Freiher Von, Die Beduinen, c. II. Georg Olms Verlag, Hildeshiem
– Zürich – New York – 1983.
ORTAYLI, İlber, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840-1880), Türk
Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul-2000.
_______, “Tanzimat ve Meşrutiyet Dönemlerinde Yerel Yönetimler”, Tanzimat’tan
Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi, I, İletişim Yayınları, İstanbul-1985, s.
231-244.
ÖZDEMİR, Kemal, Osmanlı Deniz Haritaları Ali Macar Reis Atlası, Creative
Yayıncılık, İstanbul-1992.Sevim, Ali, Suriye Ve Filistin Selçukluları Tarihi,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-1983.
SCHWÖBEL, V. “Die Verkehrswege und Ansiedlungen Galiläas in ihrer Abhiängigkeit
von den natürlichen Bedingungen”, Zeitschrift des Deutschen Palästina, c. 27,
Leipzig-1904.
SAMUR, Sebahattin, Suriye Vilayeti’nin İdari ve Sosyal Yapısı 1840-1908, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara1988.
SEYFELİ, Canan, “Osmanlı Devlet Salnamelerinde Rum Melkit Katolik Patrikliği
1847-1918,”, Karadeniz Sosyal Bilimler Dergisi, yıl: 3, sayı: 11.
SCHÖLCH, Alexander, “The Demografic Devolopment Of Palestine 1850-1882”,
İnternationel Journal Of Middle East Studies, vol: 17, no: 4, Nowember-1985,
s. 485-505.
_______, “Britain In The Palastine 1838-1882: The Roots Of The Balfour Policy”,
Journal Of Palestine Studies, vol: XXII, No: 1, Autumn-1992, 39-56.
_______, “The Economic Development Of Palestine 1856-1882”, Journal Of Palestine
Studies, Vol: X, No: 3, Spring 1981, s. 35-58.
102
TEKİNDAĞ, M.C. Şehabeddin, “Yeni Kaynak Ve Vesikaların Işığı Altında
Bonaparte’nin Akkâ Muhâsarası”, Tarih Dergisi, c. XV, sayı: 20, İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, İstanbul-1965, s. 1-20.
YAZBAK, Mahmoud, Haifa In The Late Ottoman Period 1864-1914, Brill, LeidenBoston-Köln-1998.
YİĞİTOĞLU, Osman, Bereketzâde İsmail Hakkı (1851-1918) Ve Anılarına Göre Son
Dönem Osmanlı Toplumu, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Kayseri-2005.
ELEKTRONİK KAYNAKLAR
The
1911
Classic
Encyclopedia,
“Acre-Palestine”,
http://www.1911encyclopedia.org/Acre,_Palestine, (ET: 09.01.2013).
103
EKLER
EK: 1
Akkâ Sancağı’nın Konumu
Kaynak: BOA, HRT.H, 875, 22/R, 1333.
104
EK: 2
Akkâ Kalesi ve Koyu
Kaynak: BOA, HRT.H, 525, 29 Z 1297.
105
EK: 3
Akkâ Sancağı, kazaları ve köyleri
Kaynak: BOA, HRT.H, 526, 16 M 1317.
106
EK: 4
Beyrut’un vilayet olması ile birlikte Akkâ’nın Beyrut Vilayet’ine bağlandığını gösteren
karar metni
Kaynak: BOA, MV 30/08, 02 B 1305.
107
EK: 5
Hayfa’daki Alman Kolonisi
Alex Carmel, Ottoman Haifa: A History Of Four Centuries Under Turkish Rule,
London-2011, fotoğraf numarası: 25.
108
Download