PowerPoint Sunusu

advertisement
ESKİ MISIR ÖLÜ GELENEKLERİ
Düşünce evreninin beşiği kabul edilen Yunanlılar, Thales ya da Euclid'e rağmen yine de
zaman ve saat matematiğini yeterince çözümleyememişlerdi, çok daha farklı bir kültürel
konumda bulunan Mısırlılar'ın pratik çözümü şaşırtıcıdır. Gerçekten de Mısır'ın
Yunan'da olduğu gibi bir matematik felsefesi, düşünürleri yoktu. Astronomik tüm bilgileri
dinsel törenlerle kısıtlıydı ama Mısırlılar, M.Ö. 3000 civarında, güneşin doğuşunu ve
batışını hesaplayarak bir dikilitaşın neresinin günün hangi saatinde ışık alacağını, bir
tapınağın bir yerindeki penceresinden içeri girecek olan güneş ışığı ile bir yazı
şifrelemeyi biliyorlardı. Güneşin dışında, Eski Mısırlılar, gökyüzünün en parlak
cisimlerinden Sirius' un da, yılda bir kez sabah saatinde güneşle aynı konuma geldiğini
de keşfetmişlerdi. Bu astronomik konum, Nil'in taşmasıyla ilgili olarak Nil yılının
başlangıcıydı, Mısırlılar için bu günler Mısır tanrıları Osiris, Horus, Seth, İsis ve Neftis'in
doğum günleriydi. Nil yılı daha da doğrusu Nil Nehri'nin varlığı Mısırlılar için öylesine
önemlidir ki, ölüm ötesiyle ilgili inançları da doğurmuştur.
Osiris bitkiler evreninin tanrısıdır, ölür ve yeniden dirilir ama ayni zamanda da yeraltı
dünyasının da hakimidir, ruhların yazgısına karar veren kurulun başıdır ve salt bu yönüyle
mumyalama ritüellerinin kaynağı olur. Osiris'in erkek kardeşi Seth ile olan kavgası ise YukarıAşağı Mısır ayrımının simgesidir. Böylece Osiris'in sosyal, dinsel ve siyasal üç kimliği ortaya
çıkar, İsis, Osiris'in kız kardeşi ve ayni zamanda da karısıdır, kayın biraderleri olan Seth ve
Typhon 72 ihtilalciyle beraber iyi Kral Osiris'i parçalara ayırıp, Mısır'ın 42 eyaletine bu
parçaları atacaktı. İsis, Seth'in dağıttığı parçaları bulacak ve kız kardeşi Neftis'in yardımıyla
yeniden yaşama döndürecektir. Osiris, bundan sonra yeraltı ülkesinde yaşayacak ve oğlu
Horus öcünü alacaktır. Horus, daima şahinle simgelendi ve firavunların başlarında şahin
arması bulunurdu. Ama firavun aynı zamanda da Mısır'ın ilk kralı ve dünyanın yaratıcısı olan
olan Ra'nın da oğluydu. Osiris ve Ra kültlerinin karışımı burada açıkça görülür. Bir bilim
kurgu öyküsüne benzeyen kısa ama temel girişten sonra Mısır'ın ölüm ve ölüm ötesiyle ilgili
inançlarım daha iyi anlayabiliriz.
OSİRİS
Eski Mısır'da ölüm ve ötesiyle ilgili kaynaklar Piramit ve Tabut yazıtlarıdır, bütün bunlar "Ölüler
Kitabı" denen ölüm, ölüme geçiş ve ölümden sonra yasamla ilgili kuralları ve düzeni anlatan
bütün bir bilgi veya inanç sisteminin parçalarıdırlar. Mısırlılar ölümden sonra yeniden
dirileceklerine inanırlardı, Osiris'in yeniden dogması ve onun kişiliğinde simgelenen KIŞ ve
BAHAR örneklerindeki gibi. İnsan, beden ve ruhtan oluşuyordu, her ikisi de ölümden sonra ebedi
olarak kalabilirdi, yeter ki ölümden sonra insan Osiris'in önünde günahlarını bağışlatsın ve saf
olarak cennette kalabilsin. Osiris, insanin kalbini bir tüy ile tartarak samimiyetini ölçerdi, eğer ölü
insan bu ölçümde basarisiz olursa aç, susuz ve güneşsiz olarak ebediyen mezarında kalırdı.
Osiris'in sınavlarından başarıyla geçebilmek için bazı yöntemler uygulanırdı, örneğin mezarlara
yiyecek ve tanrıları sevindirecek tılsımlar konurdu. Ayrıca, balık, yılan, hamamböceği gibi
böcekler rahipler tarafından kutsanarak ölüye yardımcı olurlardı. Ama en önemlisi, "Ölüler
Kitabı"nın satın alınıp mezara konmasıydı. "Ölüler Kitabı", ölüm rahiplerinin yazdıkları dua ve
yöntemlerle, Osiris'i sakinleştirecek ve hatta aldatacak önerilerle doluydu. "Ölüler Kitabı"
örneklerinden yüzlercesi papirüs rulolar halinde mezarlardan çıkarılmıştır ve en eskileri
Piramitler Dönemi'ne aittir, yani M.Ö. 2500'lere. Mısır inançlarına göre tüm bilgiler veya bilim,
bilge tanrı ve yazman Toth tarafından yazılmıştır. Bugün dahi bazı mistik-pagan çevreler, Tarot
Kartları'nın kökeninin Toth kültünden kaynaklandığına inanırlar.
TOTH
Tüm bu yöntemlerin sonucunda ölen bir insan, öteki dünyada yasamak için hak kazanabilir,
günahlarını affettirebilir, istenilen yasama kavuşurdu. İlginçtir tüm Eski Mısır ölüm inançlarında ahlaki
öğütlere pek rastlanmaz, rahipler halkın dinsel törenleriyle uğraşırlar ama genelde onların ahlaki
düzeyi ile uğraşmazlardı. Ölüler Kitabı'nda eğer rahipler çözüm getirdiyse, iyi ve ahlaklı biri olmanın
pek üzerinde durulmaz. Sihir ve büyü Mısır inançlarında çok etkin ve yaygındır, Firavun'un özel
büyücü ve sihirbaz danışmanları vardı, özetle Mısır dini tüm zengin öğelerine rağmen, ahlaki bir
öğreti içermediği veya ruhsal eğitmeyi içeren bir yaklaşımda bulunmadığı için kutsal bir kitaba sahip
değildir, bilindiği kadarıyla dinsel metin olarak ortada sadece "Ölüler Kitabı"nın bölümleri vardır. Ama
"Ölüler Kitabı"ndan örnekleri görmeden önce bir dönem Mısır'ı etkileyen dinsel reformu unutmamak
gerekir. Reformun babası MÖ 14.Yüzyıl'da yaşayan IV.Amenofis 'ti, bu Firavun Moneist bir temeli
olan ve yaratıcı ilah Aton'un dışında tüm tanrıları reddeden yeni bir dini kurdu. IV.Amenofis, tahta
geçtiğinde rahip sınıfının gücünün krallıktan fazla olduğunu ve yönetimi ellerinde tuttuklarını fark etti,
bundan kurtulmak istemişti, bir başka kaynağa göre ise Firavun, bir güneş rahibi olan amcasının
etkisindeydi. önce başkenti Orta Mısır'a Amarna'ya taşıdı, Amarna'ya "Aton'un Ufku" anlamına gelen
"AknetAton" adı verildi, sonra Amon'un büyük rahipliği makamını kaldırdı ardından Teb'de isyan çıktı
ama ordu bastırdı, IV.Amenofis kararlıydı. Yeni dinin esaslarını belirledi ve mistik şiirler yazdırdı,
inancın temelinde yalana karsı gelerek gerçeğe ulaşma düsturu vardı ve Tek Tanrı'ya olan sevgi
derin duygularla anlatılıyordu; mezar taşlarında "Ey biricik Allah senden başkası yoktur." yazıları
bulunmuştur.
IV.Amenofis. büyü ve sihri yasakladı, ölümden sonra da tek hakimin Aton olduğuna inanıldı. Yeni
dine inanan, Aton'un büyüklüğü ve tebliğime iman eden kişi, öte dünyada da mutlu olacaktı. Buna
rağmen. IV. Amenofis tanrı oğulluğu sıfatını reddetmedi ve yüzyıllar sonraki Hz İsa'yı anımsatan bir
tür peygamberlik yaklaşımı içindeydi. Ama önemli bir yön daha vardı, kişi Tanrı'ya asla bir ihtiyacını
karşılamak için hitap etmezdi. aksine doğanın güzelliğine ve Yaratıcı'nın iyiliğine heyecan ve aşk
duyan biri olmalıydı, gökten akan ve yaşamın kaynağı olan Nur'a tapılırdı. eşit olarak yayılan
aydınlık adalet kavramını simgelerdi ve bu Nur Gerçeklik Ülkesi'ne bağlıydı, burada da Anadolu
Tasavvufunun bazı çizgileri ister istemez akla gelir. Bir yazıtta söyle denir; "Ey yaşamın başlangıcı
olan Aton, yeryüzünü güzellikle doldurursun, ışığın yarattığın her şeyi aydınlatır ve her şey senin
aşkının bağlarıyla bağlanır, her göz kendi üstünde seni görür, Ey Sen ki, tek ilahsın ve hiçbir
benzerin yoktur, sen dünyayı kalbinin istediği gibi yarattın..." Anlaşılıyor ki, IV.Amenofis Tek tanrı
düşüncesinin simgesi olarak güneşi ve ışınlarını seçmişti. Tapılan bir heykel veya put yoktu. Bu
yeni din, yuvarlak kırmızı bir güneş ve ondan çıkarak yere inen ve uçlarında el şekilleri bulunan
ışınlar olarak simgelendi. Buradan çıkan bir sonuç var...
Tarihçi ve araştırmacı Arthur Weigall'a göre, Hz Musa'nın kavmiyle beraber Mısır'ı terk
etmesi, M.Ö. 1346'da Firavun Tutankamon döneminde olmalıdır. Özgün adıyla "Manethon"
yani Musa, tarihî bir kişiliktir, IV.Amenofis'in din reformu döneminde yaşamış ve bu
düşüncelerden yola çıkmıştır. Buna karşın, IV.Amenofis'in din reformu, Mısır'da
kökleşmemiş; yirmi yıl sürmüş ve ölümünden sonra eski inançlara dönülmüştür ama Tek
tanrı inancı farklı bir yerde, Filistin'de kökleşecek ve başka bir dinin temeli olacaktır. Biz,
yine "Ölüler Kitabı"na dönelim; birçok çağdaş uzmana göre "Ölüler Kitabı", çok büyük ve
çok derin bir sırdır. 1758'de Fransız Cyprianus, derinliğine zor varılan gerçek kutsallığı bu
kitapla tanıdığını belirtirken, bir diğer uzman Lucien; "Mısır dini, bilmecelerle doludur.
Konuyu iyice bilmeden ve hatta mistik deneylerden geçmeden asla alay etmemeli veya
küçük görmemeliyiz, tanrıların gerçekten tanrı, köpek başlıların ne olduğunu bilmek için bu
sırları tanımak gerekiyor." diyordu
Ölüler Kitabı"nın anlamını iyi bilen ruh, Evrenin Büyükleri'ne meydan okuyabilirler ve hakimlerin
karşısına korkmadan çıkabilirler. Her ölünün ruhunun tartılışı adli korkunç sınavda savunma
yapabilecekler, Osiris'in önünde yeri öptükten sonra ruhlarını pisliklerden koruyacaklar. Çünkü ruh
hem bir kadının karnından çıkarken, hem de yaşamı süresince kapıldığı tutkular yüzünden
kirlenmiştir ve ruh bedeninin kirlendiğini hisseder. Ancak "Ölüler Kitabı"ndaki dua ve formüller
sayesinde ruh Ra'nın ateşinde tutuşmadan, 42 hakimin önüne çıkmaktan korkmayacaktır. 42
hakimin her birisi, Mısır'ın bir bölgesini ve 42 günahtan birisini temsil ederken ölüyü sorgularlar,
ölü o anda Thoth'un önünde yanlışları itiraf etmelidir, Thoth gizlilerin sahibidir, bilinmeyen bir
nedenle bir şebek olarak resmedilir. Peki ölü ne diyecektir veya nasıl olmalıdır? Thoth ve çakal
kafalı tanrı Anubis teraziyi dikkatle izlerlerken ölü, insanlara karsı günah işlemediğini, mevkilere
saygılı olduğunu, tanrıları kızdıracak bir şey yapmadığını, öldürmediğini ve öldürmek için emir
vermediğini, kimseye acı çektirmediğini. tapınaklardan bir şey çalmadığını. kimsenin toprağını
çalmadığını. hileli tartı kullanmadığını, tanrıların kuşlarını ve kutsal göllerin balıklarını çalmadığını
doğru olarak söyleyecek ve kendini temize çıkaracak.
Tanrıların yazıcısı olan Thoth ve mezarlıktan koruyan Anubis, ölüyü dinledikten sonra teraziye
bakacaklar ve eğer Thoth terazinin iki kefesinin dengede olduğunu yazabilirse kefenin birisinde
ölünün vicdanının ve iradesinin simgesi olan kalbi, diğerinde ise Maat'ın yani gerçeğin tüyü
vardır, yani gerçek tüy kadar hafiftir. O zaman Thoth, ölüler tanrısı Osiris'e dönecek ve ölünün
kalbinin doğru olduğunu ve kalbin tüyden ağır olmadığını söyleyecektir. İşte o zaman ölü,
ebediyen istediği yerlere gidebilir, canlıların arasına,yerin altına, Samanyolu'nun derinliklerine...
artık o bir ölü değildir ,ölümsüzlerle beraberdir,bulunduğu yerde yiyecek tarlaları vardır.incir
ağaçlarının gölgesinde serinliği tadacaktır ve tanrıçaların sütünden içecektir. Bu arada kötülerin
yerini de görecektir, orada kendi iç organlarını yiyen krallar, işkenceci tanrılar, kafaları kesik ama
vücutları olan belleksiz ruhlar vardır". Ama o onlardan uzaktır ve ışık ruhlarının arasında
ebediyen yükselmiştir, İncil'de yazdığı gibi; "..onlar cennette ışık saçan yıldızlar gibi olacaklar"dır.
Yunan uygarlığının temelinde Mısır yatar, tarihte bu kadar etkin iki kültür aktarımı vardır ama
sonraki yüzyıllarda, bunlar Yunan biliminin İslam Dünyası'na, İslam kültürünün ise Batı Avrupa'ya
aktarımıdır. Eski Mısır'da Mezopotamya'da olduğu gibi, Astroloji yoktur, yerinde Astroaltri yani gök
cisimlerinin tanrı kabul edilmesi vardır. Onlar, gök olaylarını dinsel bir çerçeve içinde görüyorlardı.
Ayrıca, göklerde şaşmaz bir düzenin bulunduğuna, görünümler değişse bile temelde bir
kararlılığın bulunduğu inancındaydılar. Ama bu inanç mitoloji ve masallarla örülüydü ve bu
yüzden Mısır astronomisi ayinlerle, dinsel törenlerle iç içeydi. Çok dindardılar, din islerinin
aksamaması için çok özen gösteriyorlar, zamanın akışına anlam veriyorlardı.
Onlara göre zaman bitimsiz olduğu için, daima yeniden, yeri bastan yaşanıyordu. Günleri uğurlu
veya uğursuz diye ikiye ayırırlardı, her zaman dilimi için sihir formülleri vardı, hareketlerini buna göre
yönlendiriyorlardı. Geceye benzettikleri ölüm sonrasında, ruhların kendilerini düşmanlarından
koruyabilmeleri ve davranışlarını düzenleyebilmeleri için dünyasal görevlerini doğru zamanlarda
yerine getiriyorlardı. Salt bu yüzden mezarlıklarda lahit kapaklarının içlerini köşegensel yıldız
saatleri resimleriyle süslediler.
Mısır, ünlü bir gezginin söylediği gibi anlatılması değil, gezilip görülmesi ve hatta yaşanması
gereken bir yerdir. Giza Piramitlerini, Teb'i. Karnak ve Luksor'u ve de müzelerdeki göz kamaştıran
eserleri yakından görmeden günümüzden binlerce yıl önce yaşamış olan bu insanları anlamak
mümkün olmaz. Belki de böyle bir görsel asamadan sonra, Mısır'ın gizemi, "Ölüler Kitabı"nın
içyüzü ve diğer bilinmeyenler aydınlanabilir.
MUMYALAMA SANATI
•
Mısır inançlarında, ölümden sonra bedenin bozulmadan kalması çok önemlidir, en büyük
korkulan cesetlerin çürümesiydi. Bu nedenle cesetlerin mumyalanması her Mısırlı için ölüm
kadar önemli bir gerçekti, mumyalanamadan çürüyüp bozulan bir ceset durumuna düşmektense
milyon kere ölmeye razıydılar, aksi halde yasama döndüklerinde bedensiz kalacaklar ve ruhları
sonsuza kadar kaybolacaktı. Eski Mısır'ın tüm yaşamında mumyalama son derece önemli bir
sosyal olaydır ve parasal düzeye göre çeşitli mumyalama 'ekonomisi görülür. Ölümden sonra
ceset 70 gün süreyle sodyum hidrokarbonat ve zift karışımında yatırılıyor ve bozulması
önleniyordu. Bu süre firavun gibi önemli kişiler için bir yılı dahi bulabiliyordu, Cesedin tüm kılları
tıraş ediliyor, özel cerrahi araçlarla , burun deliklerinden girilerek beyni parça parça
çıkarılıyordu. Karin bölgesi açılıyor, iç organlar boşaltılıyor sonra yarık dikiliyor veya balmumu
ya da metal bir kapakla örtülüyordu. Metal kapağın üzerine kutsal simgeler ve koruyucu olarak
kapağın üzerinde Horus'un Gözü vardı, iç organların konduğu dört kavanoz veya kabı Horus'un
Gözü koruyordu.Kalp, '"ÖLÜLER KİTABI"nda "gerçek kalbin seninle beraberdir "yazdığı için
yerinde bırakılıyordu.Vücudun içi şarapla yıkanıyor, damarlara özel sıvılar enjekte ediliyor,
karnın içine balmumu,antiseptik yağlar, tarçın,lotus çiçeği tohumları, sedir yağına batırılmış
tamponlar gibi bir çok madde dolduruluyordu.Gözbebeklerinin yerine porselen gözbebekleri
konuyor,. eller,ayaklar ve yüz katranlı keten şeritlerle sarılıyordu.Bu arada kavanozlarda duran
iç organlar hatta bazen erkek cinsel organları da ilaçlanıyordu. Şeritleri sarmadan önce,ölüye
makyaj yapılarak dudaklar,gözkapakları, tırnaklar, avuçlar ve ayak tabanları boyanıyor, burun
delikleri tıkanıyordu.Keten şeritlerin aralarına muskalar,çeşitli çiçekler konduktan sonra vücudun
şeklinin bozulmaması için boşluklara tamponlar doldurularak metrelerce uzunlukta şeritlerle
ceset iyice sarılıyordu. Keten şeritlerin aralarına özel bir zamk sürülüyordu. İşlemler bitince,
üzerinde dünyayı görmesi için göz resmi bulunan bir mask takılıyor ve cenaze yatağına
yatırılarak tabutların yapımı bekleniyordu.
Download