GELİŞİM PSİKOLOJİSİ PSİKOLOJİNİN TARİHÇESİ, ALT DALLARI VE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ GRUP AYYILDIZ NESLİHAN ELİK ÖZGE ALAŞ BERNA AKGÜN PSİKOLOJİNİN TARİHÇESİ, ALT DALLARI VE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ A)PSİKOLOJİNİN TARİHÇESİ Psikoloji; insan ve hayvan davranışları ve zihinsel süreçleri üzerinde bilimsel yöntemlerle çalışan bir bilimdir. Psikoloji genç bir bilim dalı olmasına rağmen, kökleri ilk insana kadar dayandırılabilir. İlk uygarlıklardan bu tarafa insan yaşamını konu alan temel psikolojik varsayımlar bugünkü insan için de geçerliliğini korumaktadır. Psikoloji on dokuzuncu yüzyıldan önce felsefenin bir dalı gibi düşünülmüştür. Psikolojinin tarihçesini iyi anlamak için bu süreci on dokuzuncu yüzyıl öncesi ve on dokuzuncu yüzyıl sonrası olarak iki evrede incelemek gerekir. ON DOKUZUNCU YÜZYIL ÖNCESİ Felsefe tarihinde ilk filozoflar organizmanın canlılık özelliğini açıklayabilmek için, bedenden ayrı ikinci bir varlık olarak ‘’ruh’’u kabul etmişlerdir. Ruh bazen bir cevher, bir ide olarak bazen de organizmanın bir fonksiyonu olarak düşünülmüştür. Eski çağda ruh insan şeklinde tasavvur edilmiştir. Ruh bedenden ayrı varlığı olan hava ya da ispirto gibi uçucu bir şeydi. Rüya sırasında geçici bir zaman için, ölüm olayında ise bedenden tamamen ayrılıyordu. Bedende bazen birkaç ruhun da olabileceği, iyi ve fena ruhların insanın içine girebileceği ya da onların davranışlarını dışarıdan yönetebileceklerini kabul ediyordu. Bu nedenle akıl hastaları uzun yıllar, kötü ruhların etkisinde olan kişiler olarak görülmüş ve kendilerine fena muamele ve zulüm yapılmıştır. Bu açıklamalar on dokuzuncu yüzyıla kadar devam etmiştir. Ancak hiçbir filozof ruhun görünür yönlerini bildiğini açıklamamış ve görgü ve gözleme dayalı bilgiler vermemiştir. On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde; göz, kulak, dil, burun gibi organlar üzerinde yapılan bu fizyolojik özellikteki deneyler, psikolojinin de laboratuar bilimi hâline gelmesine hizmet etmiştir. ONDOKUZUNCU YÜZYIL VE SONRASI (BİLİMSEL PSİKOLOJİ) İlk psikoloji laboratuarı 1879 da Alman psikoloğu Wilhelm Wundt tarafından Leipzig Üniversitesi’nde kurulmuştur. Bu tarih bilimsel psikolojinin başlangıç tarihidir. Wundt, bilinçli zihinsel süreçleri, renkleri görmenin, belirli bir etkiye tepki göstermenin veya belli duyguları yaşamanın parçalarına ayrılarak, bu parçalar arasındaki dinamik ilişkileri incelemekle anlaşabileceğini vurgulamıştır. Böylece diğer fen bilimleri gibi psikolojinin de bir pozitif bilim olması gerektiğini belirtmiştir. Wundt, içebakış(introspection) adlı felsefeden aldığı bir teknikle zihni süreçleri incelemek istemiştir. Örneğin, müzik dinleyen bir kimseden algıladığı müziği parçalarına ayırmasını ister. Müzik kişi tarafından anlamına, melodisine ve neler çağrıştırdığına göre zihinde analiz edilir. Bu denekler bu tür deney için önceden eğitilirler. Böylece denek sistematik ve açık duyumları hakkında bilgi verir. Wundt aynı zamanda bu tekniğin deneysel yöntemle desteklenmesi gerektiğini belirtir.”Deneysel kendi kendini gözleme” denebilecek Wundt’un yöntemi, bir fiziksel uyarıcının yönünün sistemli olarak değiştirilmesiyle bilinçli farkında olmanın nasıl değiştiğini göstermeye ilişkin olacak şekilde düzenlenmiştir. PSİKOLOJİDE KURAMLAR YAPISALCILIK Amerikan psikolojisinin önde gelenlerinden bir kısmı Wundt’un laboratuarında eğitim görmüşlerdir. Bunlardan biri olan Edward Titchener (1967-1927) laboratuarından aldığı bilgileri Amerika’ ya taşımıştır. Wundt gibi Tithener de psikolojiye uygun konu alanının zihinsel yapılanmalar kapsamında olduğunu belirtir. Bunu ifade için de “yapısalcılık” kavramını kullanır. Yapısalcılık akımına göre; insan zihni çeşitli ögelerden oluşmaktadır. Bilincin bu ögeleri “saf” duyumlardır. Buna göre yapısalcılar psikolojinin konusunun bilinç, amacının ise bilince ait ögeleri belirlemek ve çözümlemek olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bilinç öğelerinin birleşme ve kurallarının incelenmesi için de içebakış dedikleri özel bir yöntem kullanmışlardır. Bu yöntem saf duyumları, yorumdan alınmış olarak algılamak ve bildirmek şeklinde açıklanabilir. Wundt, içebakış yönteminin “deneysel” yöntemle desteklenmesi gerektiğini belirtmektedir. Yapısalcılık bir süre benimsenmiştir. Psikologlar, içebakışın bilinçli, zihinsel süreçlerin doğasını değiştirdiğini ortaya çıkardılar. Güneşin batışı sırasındaki veya bir melodi dinlerken yaşanan duyguların içebakışla analiz edilmesinin kişinin yaşamdan haz almasının engelleyeceği savunulmuştur. Sorun oluşturan diğer bir nokta ise bu teknikle farklı kişiler üzerinde yapılan aynı olay ve deneyimlerin farklı sonuçlar vermiş olmasıdır. Böylece kendisine fazla taraftar bulamayan yapısalcılık,daha pragmatik bir yaklaşım olan fonksiyonelci görüşün gelişmesine neden olmuştur. FONKSİYONALİZM 1904 un başlarında Amerika’ da ortaya çıkmıştır. Bu akıma önceleri başlangıçta John Dewey (1859-1953) ve William James (1842-1910) öncülük etmişlerdir. Sonradan Angell, Woodworth gibi zamanın genç psikologları da bu akıma katılmışlardır. James daha çok çevreye uyum ve zihinsel süreçlerin incelenmesi konusunda eğilim göstermiştir. Bu faydacı ve fonksiyonel özellikten dolayı bu görüş fonksiyonelcilik olarak adlandırılmıştır. James’ in genel psikoloji alanında yazdığı ve fonksiyonel görüşlerinin ağır bastığı “Psikolojinin İlkeleri” adlı kitabı önemli bir kitap olarak değerini hâlâ korumaktadır. Fonksiyonalist görüş, insan ve hayvanların çevreye uyumları konusuna da değindiği için doğal ayıklanma gibi birçok görüşleri Darwin ile paralellik gösterir. Ayrıca James, içsel olaylarında evrim sürecinden geçtiği düşüncesindedir. DAVRANIŞÇILIK Davranışçılık, yirminci yüzyılın başlarında John B.Watson tarafından ortaya atılmıştır. Bir fonksiyonelci olarak eğitim görmesine rağmen, Watson, aklın objektif çalışılamayacağını savunur. Örneğin içebakışın kullanılmasına bilimsellikten uzak olduğunu savunarak karşı çıkar. Watson böylece yeni bir psikoloji yaklaşımı arayışı içerisine girer. Bu psikoloji anlayışında, psikolojinin görevi sadece çevredeki olaylarla insanların bu olaylara karşı nasıl tepki gösterdiğini araştırmaktadır. Watson bu etki-tepki(uyarantepki, UT olarak kısaltır)yaklaşımında psikolojinin konusunun objektif olarak doğrulanabilir olaylarda sınırlandırılmasının gerekliliğini savunmuştur. Davranışçı psikolojiye katkı yapan bilim adamları arasında, Pavlov, Skinner ve Bandura gibi isimler sayılabilir. PSİKO-ANALİTİK YAKLAŞIM Psikolojinin objektif bir bilim olmaya çalıştığı yıllarda, Avusturyalı Doktor Sigmund Freud(1856-1939), insanı ve kişiliğini incelemek ve anlamak için subjektif bir yöntem geliştiriyordu. Freud teorisini duygusal bozuklukları olan insanların tedavisinde elde ettiği yoğun deneyimler üzerine kurar. Sonradan psikanalitik yaklaşım olarak adlandırılan bu görüşler, uzun yıllar psikolojide ilk ve tek görüş olarak kabul edilmiştir. Fakat bilimsel psikoloji açısından ve psikolojinin objektif bir veri kaynağı olduğunu kabul edenler tarafından kabul görmediği zamanlar da olmuştur. Avrupa’ da yaygınlık göstermesine rağmen özellikle Amerikan psikologları arasında beklediği taraftarı bulamamıştır. Bu yaklaşım davranışı; cinsel güdüler, toplumsal baskılar gibi bilinç dışı etkiler açısından da ele almaktadır. Freud’ un çalışmaları davranış bozukluklarının tedavisine yöneliktir. Her bireyin kendi geçmişini inceleyen “vaka çalışması” yöntemini kullanmıştır. İnsanın doğuştan saldırgan olduğuna inanan Freud’ a göre, insan iki temel içgüdünün etkisinde davranmaktadır. Bu temel içgüdüler cinsellik ve saldırganlık olarak belirtilmiştir. Freud’ un özellikle cinsellik konusundaki görüşleri psikoloji dünyası içinde ve dışında büyük tepkilere yol açmasına ve eleştirilmesine rağmen psikoloji üzerinde oldukça etkili olmuştur. Ayrıca Freud çalışmalarında insanın emosyonel (duygusal)yönüne de ağırlık vermiştir. HÜMANİST PSİKOLOJİ Davranışçı ve psikanalitik akımların insan iradesi ve seçme özelliğini ikinci plana atıp insan davranışlarını değişik güçlerle açıklama çabasına karşı çıkan ve insancıl olarak adlandırılan bu görüş, insanın değerini psikolojide tekrar kazanması olarak görülür. Hümanistlere göre insan bulunduğu an içinde değerlendirilmelidir. Hümanistik psikologların en önemlilerinden Abraham Maslow (1908-1970)ve Carl Rogers (1902-1987) insanın seçimi dışında içsel ve dışsal etkilerle psikolojiyi sınırlamanın ve yönlendirmenin doğru olmadığını vurgulamaktadır. Bunun yerine, hümanist psikologlar kişinin özgür seçme yeteneği ve rasyonel seçimler sonucunda hayatını kendisinin şekillendirdiğini inanırlar. Bu yaklaşım insanoğlunun iyi ve güzel için daima eğilim gösterdiğini, kendi potansiyelini ortaya koymak ve gerçekleştirmek için çaba gösterdiğini belirtir. GESTALT PSİKOLOJİSİ Hümanist psikoloji ve açıklamaların çoğu psiko-analitikte olduğu gibi objektif olarak test edilmediği halde, çoğu insan bu görüşe uygun bir eğitim sergilemiştir. Amerika’ da davranışçılığın yayıldığı sıralarda bir grup Alman psikolog insan algı sistemi ve süreci üzerinde önemli araştırmalar yapıyordu. Bunlardan Max Wertheimer(18801943) Wolfgang Köhler (1887-1967) ve Kurt Koffka (1886-1941) yapısalcılık ve davranışçı yaklaşımların görüşlerini paylaşmıyordu. Psikolojik süreçleri parçalara ayırıp bütün hakkında yargıda bulunma yoluna karşı çıktılar. “Bütün onu meydana getiren parçalarından daha büyüktür” yaklaşımından hareketle, akımlarını Gestalt psikolojisi olarak adlandırdılar. Almancada Gestalt kelimesi; bütün, bütünlük, belli bir form veya kalıp anlamlarında kullanılmaktadır. Okuma öğretiminde cümle yönteminin kullanılması Gestalt Ekolü ‘nün elde ettiği bulgulara dayanır. İnsan yaşantılarının ve algılarının parçalarına bölünememe özelliğinden hareketle, Gestalt psikolojisinin özellikle algı ve öğrenme konusundaki açıklamaları günümüzde de kabul görmektedir. Ayrıca Gestalt psikolojin bu bütüncül yaklaşımı başka psikoloji okulları tarafından da kabul edilip uygulandığı görülmektedir. BİLİŞSEL PSİKOLOJİ Bilişsel psikoloji insanı edilgen bir varlık olarak değil, uyarıcıları seçerek algılayan, işleyen anlamlandıran etken bir sistem olarak ele almaktadır. Bireyin zihninde yer alan zihinsel süreçleri inceleyerek dış dünyayı nasıl içselleştirip “iç dünya” olarak temsil ettiğini anlamaya çalışmaktadır. Bilişsel psikoloji, davranışın bir uyarana karşı yapılan herhangi bir tepkiden daha fazla bir durum olduğunu savunur. Örneğin, küçük bir çocuk kendinden yaşlı birinin köpeğin havlamasına korkarak tepki gösterdiğini gözler. Daha sonra o çocuk, arkadaşının yanına köpeğiyle gelmesine korkuyla karşılık verir. Burada olduğu gibi, davranışlarımız birçok bilişsel etkinin altında gerçekleşir. Bunlar arasında yorum, değerlendirme, belleğe işleme ve genelleme yapma gibi bilişsel süreçler vardır. B)PSİKOLOJİDE ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ Psikoloji araştırmalarının amacı belirli bir davranışa açıklama getirme, oluş mekanizması konusunda bilgi verme, hangi şartlarda tekrarlanacağını araştırma ve ne tür tahminler yapılabileceği konusunda yardımcı olabilmektir. Bütün araştırmacılar bu sorulara cevap vermeye çalışsalar da kullandıkları yöntemler farklıdır. Psikologlar araştırmalarını çok değişik yöntemler, teknikler kullanarak yaparlar. Bu yöntemlerin çeşitliliğine rağmen, her bir araştırma konusu özel bir araştırma yöntemini gerektirebilir. Bu seçicilik şu faktörlerden kaynaklanabilir; 1.Ekonomik faktörler, 2.Araştırılacak davranışın laboratuar boyutlarında incelenip incelenilmeyeceği, 3.Araştırıcının ön yargıları, imkânları, beceri ve yeteneği, 4.Araştırma konusunun özel yapısı, 5.Araştırmanın amacı, 6.Mutlak ölçmenin gerçekleşip gerçekleşemeyeceği, 7.Araştırıcının araştırma konusundaki yaklaşımı (pozitivist, relativist vs.) Psikolojide araştırma yöntemleri üçe ayrılır: B.1)Betimsel Yöntemler B.2)Deneysel Yöntemler B.3)İstatistiksel yöntemler 1.BETİMSEL YÖNTEMLER Betimsel yöntemler temelde var olan durumu tasvir etmeye yarayan genelde olaya ve sürece müdahale etmeyen özellik taşımaktadır. Bunlar arasında Gözlem, Klinik yöntem ve Testler sayılabilir. a)Gözlem Gözlem var olan durumun gözlenerek olduğu gibi rapor edilmesidir. Gözlem genelde doğal ve sistematik olarak iki biçimde açıklanabilir; a.1)Doğal Gözlem: Doğal gözlem, olayları kendi tabii şartları içinde müdahale etmeden gözlemektir. Tesadüflere bağlı olarak gerçekleşir ancak fazla zaman aldığı ve kontrol imkânı olmadığı için başlı başına yeterli bir yöntem değildir. a.2)Sistematik Gözlem: Bu yöntemle, davranışlar araştırmacının belirlediği şartlar altında gözlenir. Standart gözlem araçları kullanılır. Böylece doğal gözlemdeki sınırlılıkların çoğu ortadan kalkar. Araştırmacı her davranışı değil, sadece ilgilendiği davranışı gözlemler. Sistematik gözlem belli sınırlar ve kategoriler kullanılarak yapılan gözlemdir. Bu durum benzer araştırmaların yapılmasını ve karşılaştırmasını olanaklı kılmaktadır. b)Testler Testler kişilik özellikleri, genel ve özel yetenekler, ilgi ve tutumlar belli bir konudaki bilgi ya da belli davranış ve özellikleri ölçmek için kullanılan araçlardır. Testler; çeşitli kişilere standart şartlar altında standart sorular sorulmasıdır. Test yönteminin diğer yöntemlerden farkı karşılaştırma imkânı verilmesidir Testlerin geçerli ve güvenilir olması önemli konulardan biridir. Geçerlik; Testin ölçmek istediği özelliği ne derece ölçtüğünü gösteren bir özelliktir. Güvenirlik; Ölçme sonuçlarının hatadan arınıklık derecesini ve testin uygulamadan uygulamaya ne derece tutarlı bir ölçme yaptığını gösteren özelliktir. c)Anket Bireylerin daha önceden belirlenen konulardaki duygu, düşünce ve tutumlarını belirlemek maksadıyla oluşturulmuş sorular listesidir. Birçok sorudan oluşan anketler yazılı olarak cevaplandırılmak üzere kişilere verilir. Genellikle bu yöntemle değişik yerlerde bulunan çok sayıda kişiye ulaşılır. d)Olay İncelemesi Bir kişi, kurum ya da topluluğu ünite olarak ele alıp derinliğine inceleyen bir tekniktir. Okul sistemleri, okul veya dershane içindeki birey ya da grupların üzerinde çalışmak çoğu kere bir olay incelemesi yoluyla yapılmaktadır. Bireyin geçmişi, ailesindeki ve çevresindeki kişilerle ilişkileri, sorunları gibi konularda bireyin kendisinden ve diğer kaynaklardan derinlemesine ve ayrıntılı bilgi toplama yöntemidir. 2. DENEYSEL YÖNTEMLER Bilimde deney yöntemi işlevin yerine getirmekte kullanılan bir yöntemdir. Araştırmacı deney yöntemini kullanırken şartları kontrol edebilme şansı bulunmaktadır. Deney yönteminin daha iyi anlaşılabilmesi için, süreçte kullanılan ‘’değişken’’ kavramını ve versiyonlarını irdelemek gerekir. Değişken: Gözlenebilen ve farklı değerler alabilen özelliklerdir. Cinsiyet, yaş, ağırlık gibi özellikler değişken kavramına birer örnektir. Değişkenler ‘’bağımlı değişken’’ ve ‘’bağımsız değişken’’ ve ’’kontrol değişkeni’’ olmak üzere üçe ayrılır. Bağımsız değişken; Hiçbir şeye bağlı olmadan değiştirilebilen ve bağımlı değişkendeki değişmelere neden olduğu kabul edilen etkendir. Bağımlı değişken; Bağımsız değişkendeki değişmeye bağlı olarak durumu değişikliğe uğrayan özelliktir. Kontrol değişkeni; Bağımlı değişken üzerinde etkide bulunması beklenen, ancak araştırmada ele alınmadığı için kontrol altında tutulması gereken değişkenlerdir. 3.İSTATİSTİKSEL YÖNTEMLER Çoğu kez bir araştırmanın sonuçlarının bilimsel bir değere ulaşması bunların genellikle sayılarla ifade edilmesini gerektirmektedir. Bir araştırma sonucunda elde edilen sayısal verilerin değerlendirilip yorumlanmasında istatistiksel yöntemlere başvurmak gerekir. Psikolojide yaygın olarak kullanılan istatistiksel yöntemlerden biri ‘’ farkların önem derecesi’’ diğeri ise iki değişken arasındaki ilişkiyi inceleyen ‘’korelasyon’’ dur. Farkların önem derecesi: Araştırmada elde edilen iki sayısal değer arasındaki farkın gerçekten önemli olup olmadığını belirlemekte kullanılan istatistiksel teknikleri ifade etmektedir. Korelasyon: İki dizi puan ya da ölçüm arasındaki karşılıklı ilişki anlamına gelir. Başka bir deyişle, elde edilen değerler, özellikle puanlar arasındaki bağıntıyı gösterir. Psikolojide çok kullanılan yöntemlerden biridir. Aralarında bağlantı bulunan iki cins verinin ya da değerin değişme yönleri aynı ise korelasyon pozitif, bu ilişki ters yönde ise bu takdirde korelasyon negatif olur. Test Geliştirme: Test, psikolojik anlamda uyarıcılar listesi şeklinde düşünülmelidir. Testte her soru, bireyde varlığını veya yokluğunu, azlığını veya yetersizliğini kontrol etmek istenilen bir davranışı ortaya çıkarıcı bir uyarıcıdır. Test geliştirme, özellikle öğrencilerin önceden plânlanan bazı hedeflere ulaşıp-ulaşmadıklarını anlamak için yapılan testlerdir. C ) PSİKOLOJİNİN ALT DALLARI Klinik ve Danışmanlık Psikolojisi Dünyada psikologların yarısından çoğu ya klinik ya da danışmanlık alanında çalışmaktadırlar. Her iki grup psikolog, gelişme bozuklukları, ilişki problemleri, mesleki ve eğitim problemleri ve davranış bozuklukları gibi alanlarda çalışırlar. Aralarında ortak yönler olsa da, danışman psikologlar daha az ciddiyet arz eden uyum ve kişilik problemleriyle ilgilenirler. Bir danışman psikolog, lise veya üniversite düzeyinde öğrencilerin veya ergenlerin problemleriyle ilgilenebilir, sosyal ve kişisel uyumlarında danışmanlık yapabilir. Ayrıca mesleki gelişim ve danışmanlık hizmetleri sunabilir. Klinik psikologlar, genellikle hastanelerde, ruh sağlığı kliniklerinde, mahkemelerde, tıp fakültelerinde ve ceza evlerinde çalışma eğilimindedirler. Klinik psikologlarla psikiyatrisler arasında bir rol karmaşası vardır. Klinik psikolog aldığı eğitim bakımından psikiyatristen çok danışman psikologa yakındır. Psikiyatrisler tıp doktorudurlar. Her ikisi de klinik vakalarla uğraşırlar. Fakat, psikiyatrisler hastalıkların muhtemel nedenleri ve teşhis ve tedavileri konusunda klinik psikologlardan farklılık gösterirler. Psikiyatrisler hastalıklarda daha çok organik nedenleri temel alıp ilaçla tedavi yolunu seçerler. Psikologlar sözlü psikoterapi yaparlar. Ayrıca klinik psikologlar ve danışman psikologlar araştırma yapma konusunda daha fazla eğitim almışlardır ve eğilimleri de araştırma yapma yönündedir. Deneysel (Eksperimental) Psikoloji Bütün dallardaki psikologlar, çeşitli deneysel çalışmalar yaparlar. Özellikle laboratuar ortamında çalışan psikologlar deneysel psikolog olarak adlandırılırlar. Psikologların yaklaşık %4 ü kendini deneysel psikolog olarak sınıflandırır ve araştırmayı temel çalışma alanı olarak görür. Deneysel psikologlar, genelde laboratuarı tercih ederler. Çünkü orada istedikleri konu üzerinde istedikleri kontrolü sağlarlar. Örneğin, bir laboratuar ortamında bir psikolog sigara içme ile bunun sinir sistemindeki etkilerini araştırır. Nöropsikoloji Bazen biyopsikoloji veya fizyolojik psikoloji olarak adlandırılan bu psikoloji dalında fizyolojik süreçlerle davranış arasındaki ilişkiyi ortaya konmaya çalışılır. Ayrıca bu psikologlar davranışla çeşitli ilaçlar, hormonlar, genler ve beyin süreçleri arasındaki ilişkileri konu edinirler. Eğitim ve Okul Psikolojisi Birçok psikolojik bulgu eğitim alanında kullanılmaktadır. Eğitim psikolojisi öğrenme ve öğretim yöntemlerinin araştırması ve uygulamasını gerçekleştirir. Bu alandaki psikologlar, müfredat programlarını iyileştirip öğrencinin gelişim ve ihtiyaç düzeyine göre uyarlamasını yapma durumundadırlar. Okul psikologları, genelde ilk ve orta dereceli okullarda, özellikle öğrenci, öğretmen ve ana – babalarla, çocukları değerlendirme, duygusal ve akademik problemlerle uğraşma gibi çeşitli alanlarda çalışmalarını sergilerler. Test uygulamaları gerçekleştirirler ( zekâ, ilgi, kişilik gibi...). Ayrıca sınıf ve öğrenci disiplin problemlerinin çözümünde öğretmenlere yardımcı olurlar. Örgüt ve Endüstri Psikolojisi Örgüt ve endüstri psikologları, çalışma ortamlarını işçi ve işverenler açısından maksimum düzeyde üretim yapılabilecek yeterliliğe getirebilmek için çalışır. Bu psikologlar, iş dünyasında çalışırlar veya bu iş alanlarında danışmalık yaparlar. Yaptıkları işler genelde çalışma motivasyonunu ve iş doyumunu arttırma, ikili insan ilişkilerini iyileştirme, verimi yükseltme ve çalışanların karar verme sürecine katkı sağlama boyutunda yoğunlaşır. Meslek içi eğitim programları düzenleme ve işçilerin işe alınmasında seçici değerlendirme yapma gibi görevleri de üstlenirler. İnsan faktörü psikolojisi olarak da adlandırılan bu alan, insanlarla çalıştıkları veya işlettikleri makineler arasında en iyi uyumu sağlama konusunda çalışırlar. Ayrıca bu tür makinelerin çevredeki konumları, insanların duyum ve algı mekanizmaları ile ilişkileri gibi konularda araştırma yaparlar. Gelişim Psikolojisi Bu alanda çalışan psikologlar gelişim süreçlerinde( bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik, yaşlılık) insan davranışlarını etkileyen faktörleri araştırmaya ve anlamaya çalışırlar. Genelde, bu tür psikologlar çalışmalarını herhangi bir gelişim süreci ile sınırlandırırlar. Sosyal Psikoloji Sosyal psikoloji insan üzerinde sosyal yapı, faktör ve süreçlerin etkisini araştırır. Sosyal psikologlar tutum gelişimi ve değişimi, sosyal algı, sosyal uyum, sosyal roller, normlar, ön yargı, kişiler arası ilişkilerde grup süreci konularında çalışmalarını yoğunlaştırırlar. Kişilik Psikolojisi Kişilik psikologları, insanın kendine özgünlüğünü ve insanda kişilik gelişiminin temel yapı taşlarını ve bunların bir bütün içerisinde kişide nasıl gelişip yapılandığını araştırırlar. Ayrıca bu psikologlar, sosyal yönden uyum bozukluğu gösteren kişilik yapılarını bulmaya çalışırlar. Kişilik tiplerinin sınıflandırılması ve bir sosyal yapı içerisinde dağılımı gibi konular da bu psikoloji dalının ilgi alanına girer. KAYNAKÇA **EĞİTİM PSİKOLOJİSİ DOÇ. DR. SALİH UŞUN – YRD. DOÇ. DR. ARZU TAŞDELEN KAÇKAY – YRD. DOÇ. DR. CENGİZ ŞAHİN LİSANS YAYINCILIK - İSTANBUL 2007 **EĞİTİM PSİKOLOJİSİ SIRRIAKBABA – A. AYKUT CEYHAN – ESRA CEYHAN – ZEYNEP CİHANGİR ÇANKAYA – HÜLYA ŞAHİN PEGEM AKADEMİ YAYINLARI – ANKARA 2009 13 Mart 2010 ERZURUM