Gümrük Birliği`nin Türkiye`ye Etkisi

advertisement
GÜMRÜK BİRLİĞ İ’NİN TÜRKİYE EKONOMİSİNE ETKİLERİ
Giriş
1. Gümrük Birliği’nin Tamamlanması ve Kapsamı
2. Gümrük Birliği’nin Türk Dış Ticaretine Etkileri
3. Gümrük Birliği’nin Yabancı Sermaye Üzerindeki Etkileri
4. Gümrük Birliği ve İstihdam
5. Gümrük Birliği ile Kaydedilen Yasal ve Kurumsal Değişiklikler
5.1.
Gümrük Vergileri ve Kotalarının Kaldırılması, AB’nin Gümrük Koduna Uyum
5.2.
Serbest Ticaret Anlaşmaları
5.3.
Ticarette Teknik Engellerin Kaldırılması
5.4.
Fikri Mülkiyet Hakları
5.5.
Rekabet Mevzuatı
5.6.
Kurumsal İşbirliği
6. Gümrük Birliği Çerçevesinde Türkiye ile AB Arasındaki Mali İşbirliği
7. Gümrük Birliği Çerçevesinde Türkiye’nin Kullanabileceği Bir Mekanizma
Sonuç
Kaynakça
Giriş
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile bütünleşme hedefine yönelik ortaklık ilişkisinin önemli bir aşaması olan
Gümrük Birliği, aynı zamanda dışa dönük büyüme politikası çerçevesinde taraf olduğu en geniş
kapsamlı ticari yapılanma olarak 1 Ocak 1996’da tamamlanmıştır.
AB ile Türkiye arasında sanayi malları ve işlenmiş tarım ürünlerinin serbest dolaşımına ilişkin bir
ekonomik entegrasyon modeli olan Gümrük Birliği sürecinde Türkiye, mevzuatını Avrupa Birliği’nin
gümrük ve ticaret politikalarının yanı sıra rekabet ve fikri sınai mülkiyet haklarına ilişkin politikaları
da dahil olmak üzere kapsamlı bir alanda uyumlaştırmak yükümlülüğünü üstlenmiştir. Herhangi bir
gümrük birliği ilişkisinden daha ileri bir entegrasyona karşılık gelen söz konusu uyum çalışmaları
neticesinde, sanayi ve ticareti doğrudan etkileyen önemli yapısal ve kurumsal değişiklikler
oluşmuştur.
10-11 Aralık 1999 tarihlerinde gerçekleştirilen Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin tam üyelik adaylığının
teyit edilmesiyle Türkiye AB ilişkileri ekonomik ve siyasal boyutlarıyla Gümrük Birliği’nin ötesine
geçen bir sürece girmiştir. Söz konusu süreçte Türkiye’nin uyum sağlaması gereken Kopenhag
Kriterleri çerçevesinde işleyen bir piyasa ekonomisi ve rekabet edebilirlik olarak özetlenebilecek
ekonomik kriterlerin karşılanması ve AB müktesebatının üstlenilmesi açısından, Türkiye GB
kapsamında gerçekleştirdiği uyum çalışmaları sayesinde önemli ilerleme kaydetmiş ve tecrübe
kazanmıştır. Ayrıca, uluslararası ticaretin liberalize edilmesini hedefleyen DTÖ’ye taraf olarak
Türkiye’nin üstlendiği yükümlülükler de, Gümrük Birliği ile tamamlanan çalışmalarla öngörülen
süreden önce büyük oranda yerine getirilmiştir.
Gümrük Birliği’nin tamamlanmasını takiben Türkiye ekonomisine etkilerine ilişkin çeşitli eleştiriler
gündeme gelmiştir. Bu eleştirilerin büyük bir bölümü Gümrük Birliği’ni, bir parçası olduğu tam üyelik
sürecinden bağımsız değerlendirerek Türk sanayii ve Türk dış ticareti üzerine olumsuz etkileri
olduğu yönündedir. Ulusal ve uluslararası makro ekonomik değişimler dikkate alınmaksızın
yöneltilen eleştirilerde, Gümrük Birliği tek başına dış ticaret dengesizliğinin kaynağı olarak
gösterilmiştir. Ayrıca, tam üyelik yönündeki önemli bir aşamayı teşkil eden Gümrük Birliği’nin dış
ticaret rakamlarının yanı sıra, üretim süreçleri, kalite altyapısı ve rekabet gücü üzerindeki olumlu
etkileri göz ardı edilmiştir.
Çalışmamızda Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Gümrük Birliği ilişkisi Avrupa Birliği’ne tam üyelik
süreci içerisinde ele alınmakta ve kaydedilen gelişmelerin bu süreçteki yeri irdelenmektedir. Ayrıca
Türkiye’nin Gümrük Birliği ile yerine getirdiği AB mevzuatına uyum çalışmaları Dünya Ticaret Örgütü
üyeliğinden doğan yükümlülükleri çerçevesinde değerlendirilmektedir. Çalışmada genel olarak
Gümrük Birliği ile kaydedilen gelişmeler, ilgili sürece yönelik mevcut eleştirilere cevap oluşturacak
şekilde ortaya koyulmaktadır.
1.
Gümrük Birliği’nin Tamamlanması ve Kapsamı
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ortaklık ilişkisinin temel unsurlarından birini teşkil eden Gümrük
Birliği’nin çerçevesi, esasen 1963 yılında Ankara Anlaşması ile çizilmiş ve 1973 yılında Katma
Protokol ile ayrıntıları belirlenmiştir.
Bilindiği gibi, Türkiye ile AB ortaklığının yasal zeminini oluşturan Ankara Anlaşması; üç aşamalı bir
entegrasyon modeli öngörmüştür. Anlaşmanın yürürlüğe girdiği 1 Aralık 1964 tarihi itibariyle
başlatılan ilk dönem, Toplulukla Türkiye arasındaki ekonomik farklılıkları azaltmaya yönelik “Hazırlık
Dönemi” olarak belirlenmiştir. Bu dönemde Türkiye herhangi bir yükümlülük üstlenmemiştir.
2
Buna karşılık, Topluluk 1971 yılında, bazı petrol ve tekstil ürünleri dışında Türkiye’den ithal ettiği
tüm sanayi mamullerine uyguladığı gümrük vergileri ve miktar kısıtlamalarını tek taraflı olarak
sıfırlamıştır. 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren Katma Protokol ile hazırlık dönemi sona ermiş ve
geçiş döneminin koşulları belirlenmiştir. Buna göre; taraflar arasında sırası ile sanayi ürünleri, tarım
ürünleri ve son olarak kişilerin serbest dolaşımının sağlanması ile Gümrük Birliği’nin tamamlanması
öngörülmüştür. Bu dönemde Türkiye’nin 12-22 yıllık geçiş süresi dahilinde Topluluk’tan ithal ettiği
sanayi ürünlerinde gümrüklerini ortak gümrük tarifesi hadlerine indirmesi hükme bağlanmıştır.
Türkiye 1980’li yıllardan itibaren yatırımların teşvik edilmesi amacıyla yatırım malları ithalatında
gümrüklerini sıfırlamıştır. O dönemde uygulamaya koyulan bu politika doğrultusunda AB’den ithal
edilen yatırım mallarına da gümrük uygulanmamıştır. 6 Mart 1995 tarih ve 1/95 sayılı Ortaklık
Konseyi kararı ile de sanayi mallarında Gümrük Birliği’nin tesis edilmesine ilişkin koşulların
oluştuğuna karar verilmiştir. Gümrük Birliği, 1 Ocak 1996 itibariyle tamamlanarak işlerlik
kazanmıştır.
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, Birliğin malların serbest dolaşımı politikasını tamamlayan İç
Pazar mevzuatı doğrultusunda hazırlanmıştır1. Bu kapsamda, Avrupa Birliği müktesebatının
gümrükler ve dış ticaret politikaları ile birlikte rekabet mevzuatı, teknik mevzuat, fikri mülkiyet
hakları, devlet yardımlarına ilişkin bölümlerini de içeren 1/95 sayılı karar ile geleneksel anlamdaki
bir gümrük birliği ilişkisinden çok daha ileri bir bütünleşme çerçevesi belirlenmiştir.
Aralık 1999’da Türkiye’nin AB tam üyeliği adaylığının teyidi ile birlikte gerek Türkiye’nin gerek
AB’nin yükümlülükleri Gümrük Birliği ilişkisinin de ötesine geçmiştir. Topluluğun Türkiye’den
beklentilerinin yer aldığı Katılım Ortaklığı Belgesi ile bu belgeye karşılık olarak, Türkiye’nin
taahhütlerini ortaya koyduğu Ulusal Program, Gümrük Birliği yükümlülüklerini de içermektedir. Bu
yönde kaydedilen her gelişme, Gümrük Birliği’nin işleyişini kolaylaştırdığı gibi Avrupa Birliği ile tam
entegrasyon sürecinde mesafe katedilmesini sağlamaktadır.
Türkiye’nin dışa yönelik büyüme stratejisi çerçevesinde ve AB tam üyeliği hedefi doğrultusunda
gerçekleştirdiği en kapsamlı ticaret ortaklığı olan Gümrük Birliği aynı zamanda Dünya Ticaret
Örgütü’nün (DTÖ) uluslararası ticarete ilişkin kurallarını temel alan bir yapılanmadır. Bu yönüyle
Gümrük Birliği’ne taraf olan Türkiye’nin gerçekleştirdiği çalışmalar DTÖ üyesi olarak üstlendiği
yükümlülükleriyle de büyük ölçüde uyuşmaktadır.
2.
Gümrük Birliği’nin Türk Dış Ticaretine Etkileri
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği’ni tamamlamasına yönelik eleştiriler Gümrük Birliği’nin
iyi müzakere edilmediği, Türk sanayiinin Avrupa sanayii karşısında rekabet gücünün henüz düşük
olduğu bir dönemde iç piyasada pazar kaybına yol açtığı ve dış ticareti kısıtlayacak şekilde
üstlenilen tek taraflı yükümlülükler ile alternatif dış pazarlara girişine engel teşkil ettiği yönündedir.
Söz konusu eleştirilerde öncelikle Gümrük Birliği’ni 1995 yılında imzalanan herhangi bir ticaret
anlaşması olarak değerlendirme hatasına düşülmekte, Gümrük Birliği sürecinin dayandığı hukuki
çerçeve ve bu süreçte Türkiye’nin hangi koşullarda yer aldığı temel alınmamaktadır.
Esasen Gümrük Birliği, Türkiye’nin AB ile Ortaklık Anlaşması çerçevesinde 1971 yılında tek taraflı
olarak hemen hemen tüm sanayi mallarında AB pazarına gümrüksüz giriş hakkını elde etmesiyle
başlayan bir süreçtir. 1973 Katma Protokol ile Türkiye ekonomisinin, AB ile rekabet edebilir düzeye
gelmesi için 12-22 yıllık geçiş süresi belirlenmiştir.
İç Pazar mevzuatı AB üyesi ülkeler arasındaki ekonomik faaliyetler ile AB’nin diğer ülkelerle olan dış ticaretini ayırarak malların
serbest dolaşımı politikasını gümrük vergileri ile eş etkili tedbirlerin kaldırılmasının ötesinde ticaret, sanayi ve rekabet politikaları ile
bunların hukuki altyapılarına ilişkin düzenlemelerle tamamlayan mevzuattır.
1
3
Bu süre çerçevesinde Türkiye, AB sanayi mallarının Türkiye’ye gümrüksüz girişine yönelik
yükümlülükler üstlenmiştir. 1996 yılında ise sanayi ürünlerinde gümrükleri sıfırlamıştır. Gümrük
Birliği’nin Türk dış ticaretine etkileri değerlendirilirken gözden kaçırılan bir diğer husus da bu sürecin
1996 yılı sonrası gerek Türkiye ekonomisi gerek dünya ekonomilerindeki gelişmelerden bağımsız ele
alınamayacağıdır. Gümrük Birliği Türk dış ticaretindeki değişimleri tek başına belirleyen bir süreç
değildir. Bu çerçevede öncelikle 5 Nisan 1994 tarihinde yaşanan ekonomik kriz ile meydana gelen
devalüasyonun yarattığı sorunların ve 1997 yılında dünya ekonomisinde patlak veren Asya,
ardından Rusya krizlerinin değerlendirmelerde dikkate alınması gerekmektedir. Ayrıca 1998 Mart ayı
itibariyle Türkiye ekonomisinde yaşanan ciddi durgunluğun, 1999 yılında gerçekleştirilen genel
seçimler, Ağustos ve Kasım aylarında yaşanan deprem felaketleriyle sürmesi de, bu dönemde
Türkiye- Avrupa Birliği dış ticaretinin yapısını etkilemiştir. Son olarak Türkiye’nin kronik enflasyon
sorununa çözüm bulmak temel amacıyla 2000 yılında uygulamaya koyulan ekonomik istikrar
programının Kasım 2000, Şubat 2001 tarihlerinde yaşanan krizlerle hedeflerinden sapmasıyla
oluşan istikrarsızlık ve devalüasyon, 2001 yılı ilk yarısındaki dış ticaret rakamlarında belirleyici
olmuştur.
Bu konuda “Gümrük Birliği’nin Türkiye Ekonomisine Etkileri” 2 adlı IKV yayınında varılan sonuçlar da,
makro ekonomik dengelerin Gümrük Birliği’nin işleyişini etkileyeceğini ortaya koymaktadır. Gümrük
Birliği’nin, ekonometrik bir modele dayanarak, ilk dört yıldaki etkilerini değerlendiren çalışma,
sadece gümrük birliği ilişkisinin varolması halinde 1999 sonu itibariyle 30,8 milyon Dolar olarak
belirlenen Gümrük Birliği’nin yıllık refah artışı üzerindeki etkisinin, 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi
Kararı’nın karşılıklı ve iyi niyetle uygulanması, yapısal reformların tamamlanması, yabancı sermaye
ve teknoloji girişinin sağlanmasının yanı sıra makro ekonomik dengelerin iyileşmesi halinde 7,8
milyar Dolara yükseleceğini belirlemektedir.
Gümrük Birliği bu yaklaşım ile değerlendirildiğinde, Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki, 1996 yılı
öncesi ve sonrasına ait dış ticaret rakamlarının da daha sağlıklı analiz edilmesi mümkün olacaktır.
Tablo I:Türkiye’nin Dış Ticareti ve AB’nin Payı
1968
1971
1972
1974
1980
1985
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
İhracat
496
676
885
1,532
2,910
7,958
15,348
18,105
21,636
23,224
26,261
26,974
26,588
27,485
31,186
Genel
Milyon$
İthalat
764
1,171
1,563
3,778
7,909
11,343
29,429
23,270
35,707
43,626
48,559
45,921
40,692
54,149
40,506
Hacim
1,260
1,847
2,448
5,310
10,819
19,301
44,777
41,375
57,343
66,850
74,820
72,895
67,280
81,634
71,692
İhracat
226
329
428
761
1300
3204
7,289
8,269
11,078
11,548
12,248
13,498
14,333
14,352
16,078
Avrupa Birliği
Milyon$
İthalat
Hacim
393
619
582
911
851
1279
1748
2509
2360
3660
3895
7099
10,950
18,239
10,279
18,548
16,760
27,938
23,138
34,686
24,870
37,118
24,075
37,573
21,419
35,752
26,388
40,740
18,059
34,137
Açık
167
253
423
987
1060
691
3,661
2,010
5,782
11,590
12,622
10,577
7,086
12,036
1,981
Avrupa Birliği’nin Payı
(%)
İhracat İthalat Hacim
45,4
51,4
49,1
48,7
49,7
49,3
48,4
54,5
52,2
49,7
46,3
47,2
44,7
29,8
33,8
40,3
34,3
36,7
47,5
37,2
40,7
45,6
44,2
44,8
51,2
47,2
48,7
49,7
53,0
51,9
46,6
51,2
49,6
50,0
52,4
51,5
53,9
52,6
53,1
52,2
48,7
49,9
51,5
44,5
47,6
Kaynak: DTM
2
Gümrük Birliği’nin Türkiye Ekonomisine Etkileri; IKV; Mart 2000; Sayı 159
4
Tablo I’de, Türkiye’nin Gümrük Birliği öncesinde en önemli dış ticaret ortağı olan Avrupa Birliği’nin,
Gümrük Birliği’nin tamamlanmasından sonra da bu niteliğini koruduğu görülmektedir.
Ancak 1993-1995 yıllarında AB’nin toplam dış ticaret hacmindeki ortalama %45 olan payının 19962000 döneminde ortalama %51 düzeyine yükseldiği ortaya çıkmaktadır. Avrupa Birliği gibi güçlü bir
ekonominin ve istikrarlı bir ticaret ortağının dış ticaretinde en önemli paya sahip olması, Türkiye’nin
dünya ekonomisinde meydana gelebilecek sorunlardan da daha az etkilenmesini sağlamaktadır.
Nitekim Asya ve Rusya krizleri sırasında Türkiye’nin ekonomik performansı ile Avrupa Birliği’nin
ihracatımız açısından güvenli istikrarlı bir pazar olmayı sürdürmesi bu hususu destekler niteliktedir.
Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki dış ticaret rakamları değerlendirildiğinde Gümrük Birliği
sonrasında ticaretin, Türkiye’nin AB’ye ihracatında da sürekli bir artış kaydedilmesine rağmen ithalat
lehine bir dağılım gösterdiği saptanmaktadır. Bu durumun temel sebebi, Türkiye’nin tek taraflı
olarak 1971 yılı itibariyle bazı istisnalar dışında sanayi ürünlerinde AB pazarına gümrüksüz giriş
hakkına
sahip
olması,
AB’nin
ise
bu
hakkı
1996
yılında
elde
etmesidir
(1972 ve 1974 yılında AB ile gerçekleştirilen ihracat rakamları dikkate alındığında söz konusu
gümrük muafiyetinin etkisinin %100’ün üzerinde bir artış ile kendisini gösterdiği anlaşılmaktadır).
Öte yandan gerek diğer ülkelerin tecrübeleri gerek ekonomi teorileri Avrupa Birliği gibi çok gelişmiş
bir ekonomi ile Gümrük Birliği’ne gidilmesinin önceden kestirilebilir tek etkisinin dış ticaret açığı
olacağını ortaya koymaktadır. Nitekim ithalat artışının herhangi bir ekonomi için tek başına kötü bir
olgu olarak ele alınması cari işlemeler dengesini oluşturan kalemlerin tümü dikkate alındığında
yapılacak değerlendirmelerde eksik ve hatalı sonuçlar verecektir. Bununla birlikte Türkiye’nin dış
ticaret açığının ne kadarının doğrudan Gümrük Birliği’nden kaynaklandığını belirlemek oldukça
güçtür. Gümrük Birliği öncesi de AB ile dış ticaret açığının yaklaşık olarak Gümrük Birliği sonrası
oluşan dış ticaret açığı oranında olduğu, ayrıca aynı dönemde gerek dünyada gerek Türkiye’de
yaşanan makro ekonomik gelişmelerin de Türk dış ticaretinin yapısını etkilediği göz önünde
bulundurulmalıdır. Bu kapsamda, 1994 yılında Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz ve devalüasyonun
ardından Gümrük Birliği ile uyumlu olmayan ekonomi politikalarının uygulanması, Türk ihraç
ürünlerinin fiyat rekabetini etkilemiş ve ithalat lehine dağılımda rol oynamıştır. Ayrıca 1998 yılında
yaşanan Asya ve Rusya krizleri Avrupa ekonomilerinde durgunluk yaratmıştır. Bu dönemde,
Türkiye’nin AB’ye ihracatının önemli bir bölümünü oluşturan tüketim mallarının AB’deki fiyat ve gelir
hareketlerinden olumsuz etkilenmesi, ihracat gelirlerinin düşük olmasına ve beraberinde dış ticaret
açığının yükselmesine sebep olmuştur 3.
Tablo II: Türkiye’nin Dış Ticaretinin Ülke Gruplarına Göre Dağılımı (milyon Dolar)
İhracat
AB
D.OECD
Türk Cum.
O. Doğu
K. Afrika
D.Ülkeler
İthalat
AB
D.OECD
Türk Cum.
O. Doğu
K. Afrika
D.Ülkeler
3
1993
15 348
7 599
608
605
1 989
597
2 656
29 429
13 875
2 852
344
2 799
381
4 793
1994
18 105
8 635
686
559
2 108
725
3 498
23 270
10 915
1 705
320
2 530
629
3 628
1995
21 636
11 078
841
742
2 132
900
4 031
35 708
16 861
2 547
301
2 687
1 142
7 176
1996
23 224
11 549
784
958
2 245
985
4 610
43 627
23 138
2 851
329
3 243
1 618
7 345
1997
26 261
12 248
750
1 136
2 382
980
6 180
48 559
24 870
3 969
408
2 726
1 813
8 797
1998
26 974
13 498
701
1 078
2 189
1 502
5 226
45 921
24 075
3 936
456
1 943
1 493
8 557
1999
26 589
14 349
719
822
2 204
1 344
4 162
40 687
21 417
2 679
464
1 987
1 404
8 506
2000
27 485
14 401
800
816
2 157
1 072
4 629
54 150
26 456
3 601
635
3 105
2 251
12 757
Avrupa Birliği ve Türkiye; DTM;Ekim 1999; sf: 449
5
Tablo II üzerinde Türkiye’nin Avrupa Birliği dışında ticaret yaptığı diğer ülke ve ülke grupları ile dış
ticareti incelendiğinde Gümrük Birliği sonrası bu ülkelerle gerçekleştirdiği ticarette de belirgin bir
değişiklik olmadığı ve aynı oranlarda istikrarlı bir artış gösterdiği belirlenmektedir. Bu çerçevede
Gümrük Birliği’nin Avrupa Birliği lehine bir ticaret sapması yaratmadığı ve Türkiye’nin diğer dış
ticaret pazarlarında bir kayba yol açmadığı ortaya çıkmaktadır.
Tablo III: Türkiye’nin AB ile Ticaretinin Sektörel Dağılımı (milyon Dolar)
Tarım
Tekstil
ve Demir Çelik
Konfeksiyon
İhr.
İth.
İhr.
İth.
4,150
501
293
1679
5,353
828
505
1,353
5,660 1,379
421
1,852
5,930 1,611
622
2,081
6,464 1,425
703
1,873
6,363 1,318
818
1,466
6,433 1,400
888
943
84, 85 ve 87*. Sanayi
Fasıllar
Ürünleri
İhr.
İth.
İhr.
İth
782
4,375 1,762 3,865
1,239 6,617 2,017 6,773
1,505 10,155 2,109 8,848
1,550 11,751 2,109 9,123
2,083 11,696 2,307 9,011
2,705 10,428 2,562 8,238
2,803 13,612 2,745 9,599
Toplam
İhr.
İth.
İhr.
İth
1994
1,647
185
8,634 10,279
1995
1,965
790
11,078 16,860
1996
1,854
675
11,548 23,138
1997
2,037
512
12,248 24,870
1998
1,941
477
13,498 24,075
1999
1,900
489
14,348 21,416
2000
1,483
474
14,352 26,388
Kaynak: DTM
*84. fasıl: Nükleer Reaktörler, Kazan, Makineli Cihazlar, Aletler, Parçalar; 85.fasıl: Elektrikli Makine ve
Cihazlar, Aksam ve Parçaları; 87. fasıl: Motorlu Kara Taşıtları Traktör, Bisiklet, Motosiklet vb.
Tablo II üzerinde 1996 yılını temel alarak, Türkiye’nin AB ile ticaretinin sektörel dağılımı analiz
edildiğinde ise gerek ihracat gerek ithalatta tarım ürünlerinin payının sanayi ürünleri lehine düşüş
gösterdiği görülmektedir. Ancak sanayi ürünleri ihracatında 1995-2000 arası ortalama %47 ile
düşük teknolojili ve emek yoğun üretime dayanan tekstil ve konfeksiyon sektörünün en önemli
paya sahip olduğu, ithalatta ise yoğun teknoloji gerektiren sanayi ürünlerinin ağırlıklı yer tuttuğu
belirlenmektedir. Teknolojik gelişme ve Ar-Ge çalışmalarına gerekli ölçüde kaynak ayıramayan
Türkiye için bu dağılım, ilk aşamada Türk sanayi ürünlerinin henüz AB ürünleri karşısında düşük
rekabet düzeyini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte Türk firmaları için, ileri teknoloji kullanan AB
firmaları ile rekabet etmek, teknoloji geliştirmeleri ve Ar-Ge faaliyetlerini artırmaları yönünde
harekete geçirici bir etki yaratmaktadır. Bu gelişmeye paralel olarak rekabet hukuku ve
standardizasyon alanlarında yürütülen uyum çalışmalarında kaydedilen ilerlemeler de sanayiciler
üzerinde, ürün kalitesini yükseltmeleri açısından baskı unsuru oluşturmaktadır.
Tablo IV:Türkiye’nin AB ile Ticaretinin Mal Gruplarına Göre Dağılımı (milyon Dolar)
Yatırım
Ara malı
Tüketim malı
İhracat Pay% İthalat Pay İhracat Pay İthalat Pay İhracat Pay% İthalat Pay%
%
%
%
1994 252
2,9
3,209 29,4 2,805
32,5 6,912 63,3 5,577
64,6 795
7,3
1995 318
2,9
4,831 28,7 3,528
31,8 10,539 62,5 7,232
65,3 1,491 8,8
1996 396
3,4
7,388 31,9 3,727
32,3 12,880 55,7 7,425
64,3 2,870 12,4
1997 423
3,5
7,327 29,5 4,105
33,5 14,009 56,3 7,721
63
3,535 14,2
1998 489
3,6
7,182 29,8 4,612
34,2 13,270 55,1 8,397
62,2 3,622 15
1999 631
4,4
6,069 28,3 4,981
34,7 11,823 55,2 8,737
60,9 3,525 16,5
2000 671
4,7
7,337 27,8 5,073
35,3 13,942 52,8 8,511
59,3 5,099 19,3
Kaynak: DTM
Türkiye’nin AB ile ticaretinin ithalat lehine olan yapısı mal gruplarına göre değerlendirildiğinde ise
yatırım mallarının payının 1995-2000 yılları arasında ortalama %29,3, sanayie girdi teşkil eden ara
mallarının payının ortalama %55 ve tüketim mallarının payının ortalama %14,3 olduğu
saptanmaktadır.
6
Yatırım ve ara malı ithalatının tüketim mallarına oranla yüksek paya sahip olması Türkiye’nin yatırım
malları ithalatında gümrüklerini 1980’li yıllardan itibaren yatırımı teşvik kapsamında sıfırlamasıyla
açıklanmaktadır. Buna karşılık AB’den ithal edilen tüketim mallarında gümrükler, 1996 yılında
Gümrük Birliği’nin tamamlanması ile kaldırılmıştır. Tüketim malları ithalatında 1996 yılı itibariyle
yaklaşık %100 oranındaki artışın bu çerçevede değerlendirilmesi gerekmektedir.
Aynı dönemde yatırım ve ara mallarının ithalatında belirgin bir değişiklik olmadığı da dikkate
alınmalıdır. Ayrıca tüketim mallarının ithalatının artışında son yıllarda finans sektörünün düşük faizli
tüketici kredisi stratejisinin etkisi büyüktür. 2000 yılında görülen yüksek orandaki artışta ise, 2000
yılı başı itibariyle uygulamaya koyulan ekonomik istikrar programı neticesinde Türk Lirası’nın döviz
karşısında değer kazanmasıyla doğrudan ilişkisi olduğu açıktır.
Tüketim mallarının ithalattaki payının artışı uzun vadede Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyecek
bir gelişme olmakla birlikte AB’den ithal edilen ürünlerin Türkiye’de nihai tüketicinin ürün kalite ve
standartları ile tüketici hakları konularında bilinçlenmesinde etkili olduğu belirtilmesi gereken bir
husustur. Tüketim malları ithalatının ekonomiye olumsuz etkilerini dengeleyebilecek bir diğer husus
ise lüks tüketim mallarından alınan vergilerin yüksek oluşudur.
Bu kapsamda Türkiye’nin AB’den gerçekleştirdiği ithalatta yatırım ve ara mallarının ağırlıklı yer
tutması, ithalatın Türk sanayiine yönelik girdi sağlayan sağlıklı yapısını ortaya koymaktadır. Yüksek
teknolojiye dayanan yatırım mallarının ithalatı bu ürünlere bağlı üretimde de ileri teknoloji
kullanımını zorunlu kılmakta, firmaları Ar-Ge’ye yönelten bir diğer etken olarak nihai aşamada
üretimin kalitesinde belirleyici rol oynamaktadır. Aynı çerçevede AB’ye gerçekleştirilen ihracatın
yapısı incelendiğinde tüketim mallarının 1996 yılında %64,3 olan payının 2000 yılı itibariyle %59,3’e
gerilediği, buna karşılık yatırım mallarının 1996’da %3,4 olan payının 2000 yılında %4,7’ye, ara
mallarının ise 1996’da %32,3 olan payının 2000 yılında %35,3’e yükseldiği görülmektedir. Söz
konusu dağılım Gümrük Birliği’nin Türk sanayiinde orta vadede daha belirgin olacak bir iyileşme
yarattığını ortaya koymaktadır.
Tablo V: Avrupa Birliği’nin İthalat ve İhracatında Türkiye’nin Yeri (milyon Euro)
1980
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000*
AB
Toplam
İhracat
AB
Toplam
İthalat
AB’nin
Türkiye’ye
İhracatı
AB’nin Toplam
İhracatında
Türkiye’nin Payı %
AB’nin
AB’nin Toplam
Türkiye’den İthalatında
İthalatı
Türkiye’nin Payı %
211,1
390,6
471,4
573,3
627
721,1
730,8
758,3
937,9
280,6
470,2
518,5
545,3
581,1
672,4
709,8
772,1
1026,8
2,0
12,4
9,3
13,4
18,3
22,4
22,1
20,5
1,0
2,6
1,8
2,34
2,92
3,11
3,03
2,71
3,2
1,1
6,8
7,9
9,2
10,2
11,9
13,6
15,5
0,4
1,5
1,5
1,69
1,76
1,77
1,92
1,95
1,7
Kaynak: Eurostat
*Eurostat’ta AB’nin ithalat ve ihracatında Türkiye’nin payı belirtilmişken, ihracat ve ithalat rakamları (milyon Euro) yer almamaktadır.
Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin ihracat ve ithalatındaki yerine ilişkin verileri değerlendirdiğimizde 1993
yılında Birliğin Türkiye’den gerçekleştirdiği ithalatın toplam ithalatına oranı %1,5 iken, 1995 yılı
itibariyle artış gösterdiği ve bu artışın 1996 yılında Gümrük Birliği’nin tamamlanması ile istikrarlı bir
şekilde sürdüğü anlaşılmaktadır. Birliğin gerçekleştirdiği toplam ihracatta Türkiye’nin payı 1993
yılında %1,8 iken 1995’de %2,3 ve 1996’da %2,9’a yükselmiş, bu yükseliş 1998 yılından itibaren
bir düşüşe geçmiştir. Bu düşüşte 1998-1999 yıllarında Asya ve Rusya krizlerinin AB piyasalarında
yarattığı durgunluğun yanı sıra Türkiye’de yaşanan depremin de önemli etkileri olmuştur.
7
Söz konusu oranlarla Avrupa Birliği’nin ithalat yaptığı ülkeler sıralamasında Türkiye, dışa açık bir
ticaret politikası izlemeye başladığı 1980 yılında 48. sırada yer alırken 1993 yılında 18. sıraya ve
Gümrük Birliği sonrası 1996 yılında 12. sıraya yükselmiş, 1999 yılına kadar sıralamada aynı yeri
korumuştur.
AB’nin ihracat yaptığı ülkeler arasında ise Türkiye 1980 yılında 27. sırada yer alırken, 1993 yılında
7. sıraya çıkmış, 1996 yılında 7. sırayı korumuş ve 1999 yılında 6. sıraya yükselmiştir. Bu
sıralamayla AB adayı ülkeler arasında Türkiye’nin, Polonya’dan sonra Birliğin en önemli ticari ortağı
olduğu belirlenmiştir.
3.
Gümrük Birliği’nin Yabancı Sermaye Üzerindeki Etkileri
Avrupa Birliği firmaları için genç ve doymamış iç pazarının yanı sıra Ortadoğu, Karadeniz ve Asya ile
olan bağlantıları Türkiye’yi yatırımlar açısından cazip bir ülke konumuna getirmektedir. Öte yandan
Gümrük Birliği içerisinde yer alan Türkiye, Uzak Doğu ülkeleri, Japonya ve ABD için de dinamik
piyasası, coğrafi konumunun ötesinde AB piyasasına giriş imkanı veren önemli bir pazardır. Bu
niteliklerine rağmen Türkiye’ye gelen yabancı sermaye rakamları değerlendirildiğinde, yatırımların
Gümrük Birliği sonrasında artacağına ilişkin beklentinin gerçekleşmediği belirlenmektedir.
Tablo VI: İzin Verilen Yabancı Sermaye Yatırımları (milyon $)
1993
1188,4
2125,0
55,9
1016
1994
982,9
1487,7
66,20
830
AB Toplam
Genel Toplam
AB/Genel %
Genel Fiili
Giriş
Kaynak: Hazine Müsteşarlığı
1995
1848,4
2938,3
62,91
1127
1996
3272,3
3837,0
85,28
964
1997
1022,4
1678,2
60,92
1032
1998
1065,9
1645,8
64,76
976
1999
1166,3
1700,4
68,59
817
2000
1950,0
3059,0
63,74
1719
2001
1804,6
2738
66,01
3044
İzin verilen yabancı sermaye içerisinde Avrupa Birliği’nin payı Gümrük Birliği sonrası bir artış
göstermemiştir. AB’nin ortalama %65 olan payı, 1996 yılında Fransa’nın bir yatırım projesi ile
%85’lere yükselmiş gibi görünmekle birlikte fiili girişler dikkate alındığında değişmemiştir 4. Toplam
yabancı sermaye izinleri ve fiili giriş rakamları ise, AB ülkeleri dışında üçüncü ülkelerden gelen
yabancı sermayede de önemli bir değişme olmadığı sonucunu vermektedir. Bununla birlikte 1996
yılından itibaren dünyanın en güçlü ekonomik bloğu ile bütünleşen Türkiye’ye, beklenen ölçüde
yabancı sermaye girişinin olmaması, Gümrük Birliği’nin bu hususta ileriye yönelik kazanımlar
yaratmayacağı şeklinde değerlendirilmemelidir. Bu durum öncelikle ekonomik ve siyasi istikrarı
sağlayamamış olan Türkiye’nin yabancı yatırımcıya, güvenli piyasa koşulları sunamamasından
kaynaklanmaktadır.
Siyasi istikrarsızlıklara bağlı olarak ani politika değişikliklerinin yanı sıra makro ekonomik
dengesizlikler, yabancı yatırımcıyı ürkütmektedir. Kronik enflasyon sorunu, yüksek faiz oranları
nedeniyle Türkiye’ye getirilen yabancı sermaye değer kaybetmekte, aynı zamanda yüksek vergiler
de kar oranını azaltmaktadır. Bu ortamda yabancı yatırımcı uzun vadeli iş planı yapamamaktadır.
Hazine Müsteşarlığı’ndan alınan bilgiye göre Türkiye’de bu güne kadar sadece nakit sermaye girişi yabancı sermaye girişine ilişkin
istatistiki veri olarak alınırken, dünyada ayni sermaye, uzun vadeli kredi vb. çok sayıda kalem yabancı sermaye girişi kapsamında
değerlendirilmektedir. Bu yaklaşım Türkiye’de gerek izin verilen, gerek fiili girişi gerçekleşen yabancı sermaye rakamlarının düşük
olmasına neden olmuştur. 2000 yılında ise söz konusu yaklaşım kısmen değiştirilmiş ve uzun vadeli krediler de doğrudan yabancı
sermaye kapsamında değerlendirilmiştir. 2000 yılında İŞ-TİM, Ford ve Toyota gibi büyük enerji ve otomotiv yatırımlarının yanı sıra bu
değişim fiili girişlerinin yüksek olmasını açıklamaktadır.
4
8
Bunlara ek olarak ihale iptallerinin gerçekleşmesi, devlet ihale kanunun şeffaf olmayışı ve Türk yargı
sistemindeki aksaklıkların yanı sıra mevzuatın karmaşıklığı ile sürekli değişimi de yabancı
yatırımcının Türkiye’ye ilişkin kuşkulu yaklaşımını beslemektedir.
Avrupa Birliği firmaları için doymamış piyasaya ve ucuz işgücüne sahip bir ülke özelliği halen geçerli
olmakla birlikte, diğer aday ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’de işgücü maliyetinin yüksek olduğu
ortaya çıkmaktadır.
Enerji maliyetlerinin, özellikle sanayi sektöründe kullanılan elektrik fiyatlarının yüksek olması da
Türkiye’nin, üretim maliyetleri açısından avantajlı bir durumda olmadığını göstermektedir. Öte
yandan AB’ye aday Merkez ve Doğu Avrupa Ülkeleri ile karşılaştırıldığında Türkiye’deki yatırım
teşviklerinin yetersiz kalması ve varolan teşviklerin fiilen uygulanmasında sorunlarla karşılaşılması
da söz konusu ülkelerle yabancı yatırımı çekmek hususunda rekabet edebilirliğini olumsuz
etkilemektedir.
Türkiye’nin yabancı sermayenin girişine ilişkin mevzuatı incelendiğinde seksenli yıllardan itibaren
gerçekleştirilen düzenlemelerle oldukça liberal bir yapı kazandığı belirlenmektedir. Ayrıca varolan
esnek mevzuat Gümrük Birliği kapsamında bazı düzenlemelerle güçlendirilmiştir. 2000 yılı başı
itibariyle yürürlüğe giren 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun bilgi edinmeye ilişkin hükmü, yabancı
yatırımcının gümrük idarelerinden ücretsiz olarak gümrük mevzuatına ilişkin bilgiler, istatistiki
veriler, menşe ve tarife bilgileri alabilmesini mümkün kılmaktadır. Söz konusu hüküm, yabancı
yatırımcının müracaatı halinde, yatırım öncesi piyasa bilgilerine erişerek sağlıklı bir fizibilite çalışması
gerçekleştirebilmesini sağlayacak, altı yıl süreyle gümrük idaresini bağlayan “bağlayıcı tarife bilgisi”
ile üç yıl süreli “bağlayıcı menşe bilgisi” verilmesi hususundadır. Son iki yılda gerçekleştirilen bu
düzenlemelerin etkisini önümüzdeki dönemde değerlendirmek gerekmektedir. Son olarak
uluslararası ticari anlaşmazlıkların bağımsız bir hakem veya hakemler kurulu tarafından
çözümlenmesine ilişkin 1999 yılında kabul edilen ve 2001 yılı Haziran ayında gerekli değişikliklerle
yürürlüğe koyulan Uluslararası Tahkim Yasası, Türkiye’de yabancı sermaye için daha güvenli bir
ortam yaratması açısından son derece önemlidir.
Ancak Türkiye’nin bu gelişmelerle birlikte yabancı sermaye girişini artırmak için kapsamlı bir strateji
belirlemesi gerekmektedir. Bu çerçevede siyasi ve ekonomik istikrarın sağlanması, Türk yargı
sisteminin
etkinleştirilmesi
ve
yabancı
sermaye
teşviklerinin
bir
devlet
politikası
olarak
benimsenmesi temel öncelikler olarak görülmektedir. Vergi mevzuatı başta olmak üzere yasaların
adil, anlaşılması ve uygulaması kolay hale getirilmesi, vergi ve teşvik sisteminin yabancı yatırımcı
açısından haksız rekabet yaratmayacak şekilde düzenlenmesi de diğer önemli hususlardır. Tüm
bunların yanı sıra Türkiye’nin yatırım çekmek için AB adayı diğer ülkelere kıyasla coğrafi
konumundan doğan ayrıcalıkları üzerine yoğunlaşması ve transit ticareti kolaylaştıracak lojistik
hizmetleri geliştirmek yönünde strateji belirlemesi rekabet gücünü artıracaktır. Ayrıca Türkiye’nin
Avrupa Birliği’ne tam üyelik perspektifini uluslararası pazarlarda iyi anlatabilmesi de yabancı
firmaların Türk piyasasına olan güven sorununu aşmasında ve özellikle üçüncü ülkelerin Türkiye’ye
yatırım yapma konusundaki vizyonlarını genişletmesi yönünde etkili olacaktır. Türkiye’nin pek çok
alanda olduğu gibi yabancı sermaye girişine yönelik olarak bir diğer sorunu da tanıtımdır. Bu yönde
mevcut koşulların iyileştirilmesi için çalışmalara hız verilirken, yabancı yatırımcılar için Türkiye’deki
yatırım ortamına ilişkin varolan olumlu özelliklerin de vurgulanarak, kapsamlı tanıtım çalışmalarının
gerçekleştirilmesi Türkiye’ye ilişkin bazı önyargıların aşılmasında etkili olacaktır.
9
4.
Gümrük Birliği ve İstihdam
Gümrük Birliği’ne yönelik mevcut eleştirilerin yoğunlaştığı bir diğer önemli alan istihdamdır. Gümrük
Birliği’nin Türkiye’nin istihdam sorununu daha ciddi bir noktaya getireceği, rekabet gücü düşük
sektörlerde ve özellikle KOBİ’lerde pazar ve üretim kaybına, nihai aşamada ise işsizliğe yol açacağı
yönündeki eleştirilerde, bazı önemli değerlendirmeler göz ardı edilmektedir. Öncelikle Türkiye’deki
işsizlik oranına yönelik sağlıklı verilere ulaşılamazken, mevcut veriler dahilinde işsizliğin hangi
oranda Gümrük Birliği’ne bağlı olduğunu tayin etmek güçtür. Bu çerçevede Gümrük Birliği’nin
istihdama etkileri yönünde yapılan değerlendirmeler varsayımdan öteye geçmemektedir.
Gümrük Birliği belirtildiği gibi tam rekabet koşulları çerçevesinde, işleyen bir serbest piyasa
ekonomisinde belirlenen standartlara uygun, kaliteli üretime yönelik bir yapılanma sunmaktadır. Bu
çerçevede istihdam kaybının olduğu sektörlerde öngörülen kalite düzeyinde üretimin
gerçekleşmediği ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte Gümrük Birliği sonrası Türkiye’nin Avrupa
Birliği’nden gerçekleştirdiği ithalatın yatırım ve ara malları lehine olan dağılımının, orta vadede
sanayinin yapısında üretim kalitesini artırıcı etki yapacağı yukarıda ortaya koyulmuştur. Sanayinin
rekabet gücünü olumlu yönde etkileyecek olan bu değişim istihdam edilen işgücü oranında da rol
oynayacaktır. Bu çerçevede Gümrük Birliği sonrası, rekabet gücü artan ve ihracat imkanı yakalayan
sektörlerde oluşacak istihdam ihtiyacı, diğer sektörlerde oluşan istihdam kaybının dengelenmesine
yardımcı olacaktır.
Bilindiği gibi Gümrük Birliği’nin yabancı yatırımlar üzerindeki olumlu etkileri halihazırda beklenen
düzeyde değildir. Bu durumun temel sebeplerinden biri, Türkiye’deki ekonomik ve siyasi
istikrarsızlıkların iç ve dış yatırımları özendirici bir iklimin oluşmasını engellemesidir. İstikrarın
sağlanması halinde yeni yabancı sermaye mevzuatı, etkin teşvikler ve AB ile büyük ölçüde
uyumlaştırılmış rekabet mevzuatı, yabancı sermaye girişine uygun zemin oluşturacaktır. Türkiye’ye
gelen yabancı sermayenin muhtemel etkilerinden birisi de, istihdamın artışı olacaktır.
Gümrük Birliği çerçevesinde Türkiye ile yürüttüğü ticari işbirliğinin, Avrupa Birliği’ne sunduğu en
önemli avantajın Türkiye’deki büyük ve dinamik pazarın yanı sıra AB sermaye yatırımlarına ucuz
istihdam olanağı yaratması olarak görülmektedir. Ancak Gümrük Birliği’nin tamamlanmasını takiben,
Avrupa Birliği, sendikacılık hareketlerinin baskısı ve Avrupa Sosyal Şartı çerçevesinde ucuz
işgücünün sosyal damping ile haksız rekabete yol açmasından duyduğu endişe ile Türkiye’deki
çalışma normları ve sendikal özgürlükler konuları üzerinde önemle durmuştur. Öte yandan Birliğe
aday MDAÜ’ler ile karşılaştırıldığında yeni süreçte Türkiye’nin ucuz işgücü sunan bir aday ülke
olmadığı da ortaya çıkmaktadır. Son dönemde Türk yatırımcıların da yatırım ve işletme
maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle komşu ülkelere ve hatta Uzak Doğuya yönelmeleri bu saptamayı
doğrulamaktadır.
Bu çerçevede Gümrük Birliği’nin Türk istihdam piyasasında ucuz işgücüne bağlı olarak işsizlik
sorununa çözüm getirebileceği düşüncesi içinde bulunulan koşullarda gerçeği yansıtmamakta, buna
karşılık Gümrük Birliği’nin nitelikli işgücünü teşvik edici bir etkisi olacağı ortaya çıkmaktadır. Nitelikli
işgücü bu aşamada Türkiye’nin Avrupa Birliği karşısında rekabet kapasitesini yükseltebilmesinin ön
koşullarından biri olarak görülmektedir. Uzun yıllar emek yoğun teknolojileri tercih eden Türkiye’nin
ileri teknolojilerle üretim yapan AB şirketleri karşısında rekabet gücünü koruyabilmesi, işgücünü
yüksek teknolojiyi kullanabilir düzeye getirmesine bağlıdır. Bu da öncelikle Türkiye’de iş öncesi
mesleki eğitim sisteminin geliştirilmesi ve yaşam boyu eğitim anlayışının yerleştirilebilmesini
gerektirmektedir..
10
5.
5.1.
Gümrük Birliği ile Kaydedilen Yasal ve Kurumsal Değişiklikler
Gümrük Vergileri ve Kotalarının Kaldırılması ve AB Gümrük Kodu’na Uyum
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nda taraflar, 1996 yılında Gümrük Birliği’nin tamamlanmasıyla
sanayi ürünleri ve işlenmiş tarım ürünlerinde gümrüklerin sıfırlanmasını, tarım ürünlerinde serbest
dolaşımın ise Türkiye’nin Topluluğun Ortak Tarım Politikası’na uyum sağlanmasından sonra
gerçekleşmesini hükme bağlamışlardır. Bu doğrultuda Türkiye, 1 Ocak 1996 tarihi itibariyle
öncelikle AB’den ithal ettiği sanayi ürünlerine uyguladığı mevcut tüm gümrük vergileri ve eş etkili
tedbirleri kaldırmış, miktar kısıtlaması uygulamasına son vermiş, ayrıca üçüncü ülkelere karşı Birliğin
Ortak Gümrük Tarifesi’ni uygulamaya başlamıştır. Aynı tarih itibariyle 1/95 sayılı OKK’nın Ek I’inde
listelenen işlenmiş tarım ürünlerinin sanayi ve tarım payları ayrı ayrı hesaplanarak, bir kısım
işlenmiş tarım ürününün sanayi payı hemen sıfırlanmış, kalan ürünlerde ise sanayi paylarının
aşamalı olarak sıfırlanması kararına varılmıştır. Hassas ürünlere ilişkin indirimler ise 2/95 sayılı OKK
çerçevesinde devam etmektedir.
Gümrük Birliği’nin Türkiye ekonomisine etkilerine ilişkin değerlendirmelerde, ilk aşamada gümrük
vergileri ve kotaların kaldırılmasının yaratacağı kamu gelir kaybı üzerinde durulmaktadır. Ancak
1994 yılındaki gümrük gelirleri GSMH’nin %2,31’i iken, 1997’de %2,61’i 5 olması söz konusu
endişelerin gerçekleşmediğini ortaya koymaktadır. Bunun yanı sıra, Gümrük Müsteşarlığı yetkilileri
tarafından 2000 yılında dış ticaret vergilerinin bir önceki yıla göre %134 oranında artış gösterdiği
ifade edilmektedir6. Söz konusu veriler Gümrük Birliği’nin beklenenin aksine bir kamu gelir kaybına
değil, düşük oranda olmakla birlikte gelir artışına yol açtığı sonucunu vermektedir.
Gümrük gelirlerindeki artışın temel sebebi, Türkiye’nin Gümrük Birliği’nden kaynaklanan
yükümlülükleri doğrultusunda gümrük idarelerine yönelik yeniden yapılanma ve modernleşme
çalışmalarıdır. Dış ticaret işlemlerinde kullanılan belgelerin basitleştirilmesi ve tek idari belge olarak
Gümrük beyannamesinin kullanımına geçilmesi, bürokratik işlemlerin azalmasında etken olmuştur.
1993’de başlatılan Gümrük modernizasyonu ve otomasyonuna yönelik pilot uygulamalar ise,
bürokratik işlemlerin yanı sıra gümrük personeli ile gümrükleme giderlerinin de düşmesine neden
olmuştur. Proje ile gümrük teşkilatının yeniden düzenlenmesi ve vergi tahsilatının etkinliğinin
artırılmasıyla daha etkili bir gümrük kontrolü sağlamaya yönelik bilgisayar sisteminin geliştirilmesi
ve uygulanması hedeflenmektedir. Gümrük Teşkilat Kanunu’nda da bazı değişiklikleri gerektiren söz
konusu çalışmaların tamamlanması ile 2001 yılı sonu itibariyle Türkiye’deki tüm gümrük işlemlerinin
%95’i elektronik ortamda yürütülür hale gelecektir. Ayrıca 2001 yılı itibariyle 284 olan gümrük
idaresi sayısının 133’e indirilmiş olmasının da önümüzdeki dönemde gümrük masraflarının
azaltılmasında rol oynaması beklenmektir.
Gümrük Birliği ile sanayi mallarının serbest dolaşımı çerçevesinde gümrük vergilerinin sıfırlanması,
miktar kısıtlamalarının kaldırılması yükümlülüğünü yerine getiren Türkiye, aynı zamanda DTÖ
üyeliğinden doğan mevcut gümrük vergilerinin üçte bir oranında indirilmesi yükümlülüğünü de
kısmen karşılamıştır. Öte yandan, Gümrük idarelerinin modernleştirilmesine yönelik çalışmalar,
büyüyen dış ticaret hacminin gerektirdiği kontrol işlemlerinin de daha etkin yerine getirilmesi ve
gümrük idarelerinin yasa dışı işlemleri tespit ederek engellemesinde belirgin bir iyileşme yaratmıştır.
Süleyman UYAR; «Gümrük Birliği’nin Türkiye Ekonomisi Üzerindeki Etkileri »; DTM Dış Ticaret Sergisi ; Ocak 2001 Sayı : 20 ;
sf :163
6
AB Kapısında Gümrükler ; Dünya Gümrük Günü Etkinlikleri 2001 Edirne Paneli ; T.C. Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Devlet
Bakanı Mehmet Keçeciler’in konuşması ; sf 54
5
11
Gümrük vergileri ile ilgili düzenlemelerin yanı sıra, Topluluğun gümrük konusundaki kanun
yönetmelik ve idari tasarruflarına uyum sağlanmasını hükme bağlayan Ortaklık Konseyi Kararı ile
Türkiye, Birliğin Gümrük Kodunu oluşturan 2913/92 ve 2454/93 sayılı iki tüzüğünü kendi
mevzuatına aktarmayı üstlenmiştir. Dört yıllık bir gecikme sonucunda 5 Şubat 2000 tarihi itibariyle
yürürlüğe giren 4458 sayılı Gümrük Kanunu ile Türkiye bu yükümlülüğünü yerine getirmiş, malların
menşei, gümrük değeri, Gümrük Birliği alanına giriş ve çıkışlar, gümrük işlemlerine ilişkin Topluluk
Gümrük Koduna uyum sağlanmıştır. Kanun çıkıncaya kadar geçen sürede gümrük işlemlerinin
aksamaması için varolan ticaret rejimine getirilen değişiklikler ve de facto uygulamalarla Gümrük
Birliği yürütülebilmiştir.
5.2.
Serbest Ticaret Anlaşmaları
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nın 16. maddesinde belirtildiği gibi 2001 yılına kadar Topluluğun
tercihli ticaret rejimine uyum çerçevesinde Türkiye’nin, AB’nin serbest ticaret anlaşmaları (STA)
imzaladığı üçüncü ülkelerle Serbest Ticaret Anlaşmaları müzakere etmesi gerekmektedir.
Türkiye halihazırda EFTA; İsrail, Makedonya ve 10 MDAÜ ile Serbest Ticaret Anlaşmalarını
yürürlüğe koymuştur. Ayrıca Fas, Tunus, Mısır, Filistin, Hırvatistan, Güney Afrika, Faroe Adaları ile
müzakerelere başlamış, Malta ve Ürdün ile de müzakere hazırlıklarını yürütmektedir.
1980 yılından itibaren ithal ikameci sistemin yerine ihracata dayalı büyüme politikası izleyerek yeni
pazarlar bulma ve ihracatını ürün bazında çeşitlendirme hedefini güden Türkiye için serbest ticaret
anlaşmaları önemli ticari açılımlar yaratmaktadır. Yürütülen müzakerelerin tamamlanması halinde
Türkiye, yaklaşık 40 ülke ve 800 milyona yakın nüfusla dünyanın en büyük serbest ticaret alanı
içerisinde avantajlı koşullarda ticaret yapma imkanına sahip olacaktır.
Ölçek ekonomilerinin oluşmasında STA’lar, maliyetlerin minimize edilmesi ve pazarın büyümesi
yönünde önemli avantajlar sunmaktadır. Serbest ticaret anlaşması imzalanmış üçüncü ülkelerden
daha uygun koşullarda hammadde ve yarı mamul temin edebilecek olan Türk sanayicisi üretim
maliyetlerini düşük tutabilecek, dünya piyasalarında rekabet gücünü artıracaktır. Özellikle
MDAÜ’lerle gerçekleştirdiği serbest ticaret anlaşmaları, Türk Cumhuriyetleri ve Rusya ile olan
ticareti de etkileyecek, söz konusu ülkelerle yakın işbirliği içerisinde olan MDAÜ’lerle, ortak
yatırımlar gerçekleştirmek mümkün olacaktır. Ayrıca Türkiye’nin imzalamış olduğu ve müzakerelerini
sürdürdüğü serbest ticaret anlaşmaları ile elde etmiş olduğu müzakere pratiği de bir diğer önemli
husustur.
Birliğin tercihli ticaret rejimi çerçevesinde Serbest Ticaret anlaşmalarının yanı sıra Türkiye, MDAÜ ve
EFTA ülkeleri ile arasındaki ortak menşe kuralları ve tarifeleri belirleyen Pan Avrupa Menşe
Kümülasyonu Sistemine 1997 yılında dahil olmuştur. Söz konusu ülkeler arasında serbest ticaret
anlaşmaları ile oluşturulan ayrıcalıklı koşulları tamamlayan sistem, Türkiye’nin bu ülkelerle ticaretini
geliştirecektir.
Türkiye’nin Tercihli ticaret rejimi çerçevesinde uyum göstermesi gereken bir diğer yapı ise
Genelleştirilmiş Tercihler Sistemidir. AB’nin 170 gelişme yolundaki ülkeye sanayi mallarında tek
taraflı tavizler tanıdığı Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi’ne uyum çalışmaları kapsamında Türkiye,
2500 üründe söz konusu sistemi tamamen üstlenmeye karar vermiş olduğunu ve bu uygulamanın
2002 yılı ithalat rejimi ile gerçekleştirileceğini son GBOK toplantısında ortaya koymuştur. Bu
uygulama ile söz konusu ülkelere bazı ürünlerde gümrük vergileri sıfırlanacak, bazı ürünlerde ise
indirimli tavizler tanınacaktır.
12
Türkiye’nin bölgesel işbirlikleri çerçevesinde taraf olduğu Ticaret ve Kalkınma Teşkilatı ülkeleri
(EKİT)7 ile Karadeniz Ticaret ve Kalkınma Teşkilatı ülkeleri(KEİ) 8 de AB’nin Genelleştirilmiş Tercihler
Sistemi dahilinde tarife tavizi tanıdığı ülkelerdir. Ayrıca EKİT’e taraf olmasından doğan hak ve
yükümlülükleri 1/95 sayılı OKK’nin 16. maddesine dayanılarak saklı tutulmaktadır.
Serbest Ticaret Anlaşmaları ile ihraç ürünleri ve pazarlarını çeşitlendirecek olan Türkiye, halihazırda
serbest ticaret anlaşması müzakerelerini sürdürdüğü bazı ülkelerle anlaşma koşulları hususunda
sorun yaşamaktadır. Türkiye, söz konusu ülkelerin AB ile gerçekleştirdikleri anlaşma koşullarında,
anlaşma imzalamak istemekte ancak bu konuda uzlaşmaya varılamamaktadır.
Haziran 2001 tarihinde gerçekleştirilen Gümrük Birliği Ortaklık Komitesi (GBOK) toplantısında Türk
tarafı, serbest ticaret anlaşmalarının tamamlanmasına ilişkin sürecin üçüncü ülkelerin irade ve
hazırlık eksikliklerinden kaynaklandığını belirtmiş, AB’nin söz konusu ülke pazarlarında rakipsiz
olarak ticaret yapmasına sebep olan bu durumun çözümlenmesine yönelik Birliğin destek ve
baskısının gerekli olduğunu bildirmiştir. Ayrıca Topluluğun sürdürdüğü serbest ticaret anlaşması
taslak metinlerine, ilgili üçüncü ülkenin Türkiye ile müzakerelere başlaması yönünde bir hüküm
koyulmasının faydalı olacağını belirtmiştir. Kasım 2001’de gerçekleşen son GBOK toplantısında ise
Türk tarafı AB’nin tercihli rejimine uyum sağlanması yönündeki çalışmaların sürdürüldüğü ancak
sürekli gelişme gösteren bir alan olması nedeniyle Türkiye tarafından bir takvim verilmesinin
mümkün olmadığını belirtmiş; Birliğin üçüncü ülkelere yönelik ticaret politikası kapsamında
Türkiye’nin uygun bir sistem çerçevesinde karar mekanizmalarında yer alabilmesinin, görüş ve
önerilerini dile getirebilmesinin önemini yinelemiştir. 26 Haziran 2001 tarihinde gerçekleştirilen 40.
Ortaklık Konseyi Toplantısında ise Türk tarafı, Türkiye’nin STA müzakerelerinde Komisyon’un bir
temsilcisinin bulunması yönündeki taleplerini iletmiştir.
Türkiye, serbest ticaret anlaşmaları ile önemli avantajlar elde etmekle birlikte, söz konusu ülkelerin
Türkiye ile yürütecekleri ticarette AB’nin tanımış olduğu tavizleri tanıma yükümlülüğünü
üstlenmektedir. Bunun yanı sıra üçüncü ülkelerle ancak Gümrük Birliği ile belirlenmiş ortak gümrük
tarifesi dahilinde ticari işbirlikleri gerçekleştirebilmektedir. Belirtilen yönleri ile Gümrük Birliği’nin
Türk dış ticaretine kısıtlamalar getirdiği, Türk dış ticaret politikasının AB politikası çerçevesinde
şekillendirildiği yönünde eleştiriler dile getirilmektedir. Türkiye’nin Gümrük Birliği sonrasında sadece
Avrupa Birliği’nin tercihli ticaret anlaşması imzaladığı ülkelerle anlaşma imzalayabileceği, bu sebeple
özellikle komşuları olan İran, Suriye, Türk Cumhuriyetleri ile Birliğin ortak gümrük tarifeleri dışında
bir gümrük tarifesi uygulayarak ticaret yapamayacağı belirtilmektedir. Öncelikle Ticaret ve Kalkınma
Teşkilatı (EİT) ülkelerinin Suriye dışında sözü edilen ülkeleri büyük ölçüde kapsadığı ve bu
teşkilattan doğan yükümlülüklerinin OKK’nin 16. maddesi çerçevesinde saklı tutulduğunu
vurgulamak gerekmektedir. Öte yandan, söz konusu ülkelerle Gümrük Birliği öncesi ticaretin de
sınırlı olduğu unutulmamalıdır. Belirli bir dış ticaret rejimi bulunmayan ve pek çoğu henüz DTÖ
üyesi olmayan bu ülkeler ile yürütülecek ticaret, riskleri de beraberinde getirecektir. Buna karşılık
Avrupa Birliği’nin ihracata dönük büyüme stratejisi çerçevesinde gerçekleştirdiği serbest ticaret
anlaşmaları GATT’ın 24. maddesi kapsamında uluslararası ticarete getirdiği koşullarla örtüşen
yapılardır. Ayrıca halihazırda Avrupa Birliği’nin serbest ticaret anlaşması imzalamış olduğu ülkelerin
ticari yapıları değerlendirildiğinde MDAÜ ve Akdeniz ülkelerinin büyüyen, dinamik piyasalara sahip
olduğu, EFTA ülkelerinin ise istikrarlı, gelişmiş ülkelerden oluştuğu saptanmaktadır.
Öte yandan ekonomik ve siyasi bir yapılanma olan Avrupa Birliği ile entegrasyonun önemli bir
aşamasını teşkil eden Gümrük Birliği sadece dış ticaret ortaklığı yaratan koşullar bütünü olarak
değerlendirilmemeli ve Türkiye’nin Gümrük Birliği’nden kazanımları entegrasyonun ekonomik ve
siyasi boyutları çerçevesinde ele alınmalıdır.
7
8
İran, Pakistan, Özbekiztan, Türkmenistan, Azerbaycan, Afkanistan, Kırgızistan, Kazakistan, Tacikistan ve Türkiye
Arnavutluk, Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan, Moldova, Romanya, Rusya, Ukrayna, Yunanistan ve Türkiye
13
Gümrük Birliği taraf olunan bir entegrasyon modelinin yükümlülüğüdür ve gerçekleştirilmesi Avrupa
Birliği’ne tam üye olmanın koşullarındandır. Türkiye’nin içinde yer alabileceği diğer uluslararası
ticaret ortaklıkları AB ile entegrasyon hedefi ile örtüştüğü ölçüde Türkiye’ye yarar sağlayacaktır.
5.3.
Ticarette Teknik Engellerin Kaldırılması
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, taraflar arasındaki ticaretin Gümrük Birliği çerçevesinde
geliştirilebilmesi ve malların serbest dolaşımının tam olarak sağlanabilmesi için Türkiye’nin ticarette
teknik engellerin kaldırılmasına ilişkin AB mevzuatını Türk mevzuatına aktarmasını hükme
bağlamıştır. Son derece kapsamlı olan bu alanda uyum sağlanması gereken mevzuat listesi 2/97
sayılı OKK kararı ile belirlenmiş ve Türkiye’nin 31 Aralık 2000 tarihine kadar standardizasyon,
ölçüm, kalibrasyon, kalite, akreditasyon, test ve belgelendirme alanlarındaki mevzuatını Topluluk
mevzuatına uyumlaştırması gerektiği belirtilmiştir.
Türkiye, teknik mevzuat uyumuna ilişkin olarak yürüttüğü çalışmalarda önemli aşamalar
kaydetmiştir. Öncelikle 1997 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile Avrupa Birliği’nin yeni yaklaşım
direktifleri çerçevesindeki 32 ürün grubuna ilişkin uyumlaştırma çalışmalarını yürütecek kamu
kuruluşlarını tespit etmiştir. Söz konusu ürün gruplarına yönelik AB standartlarına uyumla yükümlü
olan kurum Türk Standartları Enstitüsü’dür (TSE). TSE, 1993 yılından beri yürüttüğü çalışmalar
neticesinde yaklaşık olarak “%80 oranında AB standardını Türk standardı haline getirmiştir”. 9
Avrupa Standart Teşkilatı CEN ve CENELEC’e de bağlı üye olan TSE, Gümrük Birliği sonrasında
yeniden yapılandırılmış ve bünyesinde kalibrasyon, deney, belgelendirme merkezleri
oluşturulmuştur. TSE, yeni yapılanması çerçevesinde ayrıca kalite bilincinin yaygınlaştırılması
yönünde eğitim çalışmaları da yürütmeye başlamıştır.
Standardizasyon işlemlerinin AB ile uyumlu hale getirilmesi çalışmaları kapsamında Türk
Akreditasyon Kurumu da Kasım 1999 itibariyle oluşturulmuştur. Ürünlerin kalite kontrol sistemleri
ve personelin belgelendirilmesi için tüzel ve gerçek kişilerin akreditasyonu ile test ve kalibrasyon
kuruluşlarının akreditasyonunu sağlayacak olan kurum 2001 yılı Ağustos ayından itibaren işlerlik
kazanmış ve başvurulara cevap vermeye başlamıştır.
Uyumlaştırma süreci devam eden teknik mevzuatın etkin bir şekilde uygulanabilmesi için gerekli
hukuki altyapının oluşturulmasına yönelik “Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve
Uygulanmasına dair Çerçeve Kanun” 11 Temmuz 2001 tarihinde yayınlanmış ve 11 Ocak 2002’de
yürürlüğe girmiştir. Çerçeve Kanun’un uygulama, usul ve esaslarını belirleyen beş yönetmelikten
“CE" Uygunluk İşaretinin Ürüne İliştirilmesine ve Kullanılmasına Dair Yönetmelik, Ürünlerin Piyasa
Gözetimi ve Denetimine Dair Yönetmelik ve Uygunluk Değerlendirme Kuruluşları ile Onaylanmış
Kuruluşlara dair Yönetmelik 17. Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Diğer yönetmeliklerin 2002
yılı ikinci yarısında onaylanması beklenmektedir. 29 Kasım 2001 tarihinde gerçekleştirilen GBOK
toplantısında teknik altyapının oluşturulmasının önemi dolayısıyla piyasa gözetimi ve uygunluk
değerlendirme kuruluşlarına ilişkin yönetmeliklerin öncelik taşıdığı, bu yönetmelikler hakkında
üretici ve tüketicilerin bilinçlendirilmesi ve yönetmeliklerin uygulamaya koyulması için 2 yıllık bir
geçiş süresine ihtiyaç duyulduğu belirtilmiştir. 10 Söz konusu kanun ve yönetmeliklerin yürürlüğe
girmesini takiben ilgili kurumlar kendi sorumluluklarında bulunan alanlarda yasal düzenlemeleri
yürürlüğe koyabilecek ve uygulamaya geçilebilmesi için gerekli önlemleri alabilecektir.
Türkiye’nin sürekli değişen AB teknik mevzuatına uyum çalışmaları Gümrük Birliği ile oluşturulan
Ortak Danışma Mekanizması’nın işlerlik kazanamaması nedeniyle AB’den bir teknik yardım
almaksızın tek taraflı olarak yürütülmektedir. Bu alandaki TAIEX desteği ise ancak 2001 yılında
işlemeye başlamış, bu sebeple çalışmalar 2/97 sayılı kararda hükme bağlandığı gibi 2000 yılı
Gümrük Birliği’nin Türkiye Ekonomisine etkileri; İKV 1999 sayı :159 ; sf : 4
10 01-15 Aralık 2001 İKV Bülteni
9
14
sonuna kadar tamamlanamamış, Katılım Ortaklığı Belgesi’nde de Türkiye’nin bu alandaki uyum
çalışmalarının kısa vadede (2001 sonuna kadar) tamamlanması öngörülmüştür.
29 Kasım 2001 tarihli son GBOK toplantısında Türk tarafı 2/97 sayılı OKK çerçevesinde mevcut
durumu ortaya koyan güncelleştirilmiş listeyi Komisyon yetkililerine sunmuştur. 2002 yılı başı
itibariyle yürürlüğe giren Çerçeve Kanun ile yeni yaklaşım direktifleri de dahil olmak üzere teknik
mevzuat uyumu çalışmalarının hız kazanması beklenmektedir.
AB teknik mevzuatına uyum hususu Ulusal Program çerçevesinde kapsamlı bir şekilde ele alınmış,
uyum sağlanması gereken mevzuat listesi genişletilmiştir. Gümrük Birliği’nden doğan ancak
Türkiye’nin adaylık sürecinde edindiği yükümlülükleri kapsamında yer alan teknik mevzuat uyum
çalışmaları Avrupa Birliği ile tam entegrasyonun bir gereği olduğu gibi Türkiye’nin Dünya Ticaret
Örgütü üyeliği çerçevesinde taraf olduğu Ticarette Teknik Engeller Anlaşması’ndan kaynaklanan
yükümlülükleriyle de örtüşmektedir.
Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki malların serbest dolaşımının koşullarından biri olan teknik
mevzuat uyumu ve standardizasyon öncelikle sanayinin üretimini belirli kalite hedefleri dahilinde
planlamasını sağlayacaktır. Üretimin bir plan ve program dahilinde yapılması ile verimliliğin artması
mümkün olacaktır. Üretimde kalite artışı ile Avrupa normlarına yaklaşılması, ürünlerin gerek iç
gerek dış pazarda rekabet gücünün yükselmesi anlamına gelmektedir. Türkiye’de sanayinin
standartlara uygun üretim yapmak için modern bir altyapı kurmasını gerektiren bu değişim, ülkenin
dünya pazarlarındaki prestijini de artıracaktır.
Teknik mevzuat insan, hayvan ve bitki sağlığı ile güvenliğinin korunması hususu gözetilerek
belirlenen önlemler bütünüdür. Bu çerçevede söz konusu ürünlerin ticarete konu olmasının ötesinde
yaşam güvenliği ve kalitesi açısından belirli standartlara uygun üretilmesi çağın gereğidir.
Tüketicinin korunması kavramının yerleşmesinde ve kurumlaşmasında standartlara uyum çok
önemli bir işlevi yerine getirmiştir. Özünde insan olan bir üretim anlayışını benimseyecek sanayici
profilinin oluşması global anlamda çok önemli zihniyet değişikliklerine de zemin hazırlayacaktır.
Kaydedilen gelişmeler Gümrük Birliği sonrası artan ithalat lehine dış ticaret açığının aşılmasında rol
oynayacaktır.11
Son olarak teknik engellerin kaldırılması kapsamında CE işareti uygunluk belgesi vermeye yetkin
kuruluşlara duyulacak talep hizmet sektöründe yeni bir yatırım alanı yaratacaktır. Bu alanda faaliyet
gösteren kuruluşlar Türk sanayiine olduğu kadar, üçüncü ülkelere de hizmet sunma imkanı
yakalayabilecek ve sektörde bir canlılık oluşacaktır.
1/95 sayılı OKK’da teknik mevzuata uyumun yanı sıra, tüketicinin korunmasına ilişkin uyum
çalışmalarına da yer verilmiştir. Türkiye, tüketicinin korunması kanununu 1995 yılında çıkarmış,
AB’nin bu alandaki mevzuatına büyük ölçüde uyum sağlamıştır. Halihazırda İstanbul, Ankara ve
İzmir’de tüketici mahkemeleri de hizmete geçmiş, bu yöndeki kurumsal ve yasal yapı
oluşturulmuştur. 11 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren Çerçeve Kanunu, tüketicinin korunmasına
ilişkin yapının etkinliğini artıracaktır.
5.4.
Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları
Gümrük Birliği’ne konu olan malların tabi olduğu fikri ve sınai haklara ilişkin mevzuatın Avrupa
Topluluğu ile Türkiye’de farklı düzeylerde bulunmasının serbest dolaşıma tarife dışı engel teşkil
etmesi, Türk mevzuatının Avrupa Topluluğu mevzuatına ve bu alandaki uluslararası sözleşmelere
uyumunu gündeme getirmiştir.
11
Bkz Gümrük Birliği’nin Türk Dış Ticaretine Etkileri; sf: 17
15
1/95 sayılı Konsey Kararı çerçevesinde yürütülen çalışmalar neticesinde Türkiye hem endüstriyel
hem sanatsal mülkiyet hakkını kapsayan fikri ve sınai mülkiyet hakkına ilişkin mevzuatını AB
mevzuatına uyumlaştırmayı büyük oranda başarmıştır. Sınai mülkiyet hakları konusunda gerekli
mevzuatı, Gümrük Birliği öncesinde yürürlüğe koymuş ve yarı resmi bir organ olarak Patent
Enstitüsü’nü 1994 yılında kurmuştur. 1995 yılında son derece eski kanunlara dayanan ve
güncelliğini yitiren Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun kapsamı genişletilmiş ve AB mevzuatına
yakınlaştırılmıştır. Ortaklık Konseyi Kararı’nda, belirtilen fikri ve sınai mülkiyet hakkına ilişkin
uluslararası anlaşmaların önemli bir kısmına da taraf olunmuştur. Son olarak 3 Mart 2001 tarihinde
yürürlüğe giren Fikir ve Sanat Eserleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile taraf
olunan uluslararası anlaşmalara uyumlu olarak korsan yayıncılık, fikir ve sanat eser sahiplerinin
manevi haklarının ihlali durumunda uygulanan cezai müeyyideler hususlarında yeni düzenlemeler
getirilmiştir.
Mevzuat açısından önemli ilerlemeler kaydedilmesine rağmen Eylül 1999’da çalışmaları başlatılan
Kültür Bakanlığı’na bağlı ya da bağımsız olması düşünülen fikri mülkiyet haklarına ilişkin
uygulamaları takip edecek bir kurum oluşturulamamıştır. Ayrıca mevzuatta öngörülen fikri ve sınai
mülkiyet haklarına yönelik ihtisas mahkemeleri de kurulmamıştır. Adalet Bakanlığı tarafından
Avrupa Birliği’nden finansal destek beklenerek hazırlanan ve söz konusu mahkemelerin kurulmasını
da içeren “Fikri Mülkiyet Kanunlarının Etkin Olarak Uygulanması” başlıklı proje
gerçekleştirilememiştir. Mevzuata ve uygulamaya yönelik çalışmaların işlerlik kazanabilmesi, ayrıca
fikri ve sınai mülkiyet haklarına ilişkin bilincin oluşmasına yönelik toplumsal eğitime önem verilmesi
gerekmektedir.
Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları alanında gerçekleştirilecek mevzuat uyumu Gümrük Birliği’nin
ötesinde AB ile tam entegrasyonun koşullarındandır. Bu konu, Katılım Ortaklığı Belgesi’nin kısa
vadeli öncelikler bölümünde ele alınmakta ve 2001 yılına kadar uyum çalışmalarının tamamlanması,
özellikle korsan yayınlarla mücadele edilmesi beklenmektedir. Ulusal Program’da ise 12 ihtisas
mahkemesini kapsayan projenin MEDA fonlarından desteklenmesine ilişkin finansman anlaşmasının
imzalandığı, işlerlik kazanması halinde 2001 yılı sonuna kadar tamamlanabileceği belirtilmiştir.
Ayrıca Dünya Fikri Mülkiyet Hakları Organizasyonu, Telif Hakları, İcralar ve Fonogram Anlaşmalarına
2001 yılı içerisinde taraf olunacağı öngörülmüştür. Ulusal Program’da sınai mülkiyet haklarına ilişkin
olarak 1/95 sayılı OKK’dan doğan yükümlülüğü çerçevesinde “Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı
Haklarının Korunması” hakkındaki tasarının kanunlaşmasının hedeflendiği aynı zamanda “Entegre
Devre Topografyalarının Korunması” hakkındaki kanun taslağının TBMM’ye gönderildiği
açıklanmıştır.
Türkiye, Gümrük Birliği’nden doğan yükümlülüğü doğrultusunda fikri mülkiyet haklarına ilişkin,
uluslararası anlaşmalara, bu çerçevede Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması’na
(TRIPs) taraf olarak bu alanda kapsamlı düzenlemeler öngören Dünya Ticaret Örgütü’ne üyelik
çerçevesindeki yükümlülüklerini de yerine getirmiştir.
Fikri ve Sınai mülkiyet hakları konusunda önemli ihlallerin kaydedildiği Türkiye’de uluslararası
normlarda bir fikri mülkiyet hakkı mevzuatının oluşturulması Türk sanatçılarının, buluş sahiplerinin,
yaratıcıların, şirketlerin haklarının korunması ve desteklenmesi, böylelikle uluslararası arenada
rekabet gücü elde edebilmeleri açısından önem taşımaktadır. Ayrıca hem araştırma ve geliştirmeyi
özendirip teknik bilgilerin değerlendirilerek yaygınlaşmasını sağlamakta, hem de teknoloji
transferine imkan vermektedir. Bu alanda yapılacak her düzenleme toplumun kültür ve sanat
hayatını zenginleştirecek, teknik ve sınai atılımlarında geliştirici rol oynayacaktır. 12
12
Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları ;IKV 2000 ; sayı 161 ; sf :75
16
5.5.
Rekabet Mevzuatı
1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı’nda uyum öngörülen bir diğer önemli alan, Rekabet Mevzuatı’dır.
Karar, sanayi mallarının serbest dolaşımı çerçevesinde gümrük tarifelerinin yanı sıra Türkiye’nin AB
ürünlerinin piyasaya girişini engelleyecek ve Türk ürünleriyle rekabetini sınırlayacak ulusal
uygulamaların yeniden düzenlenmesini gerekli kılmaktadır. Türkiye, tüketicinin korunmasını temel
alan ve belirli kurallar çerçevesinde işleyen bir rekabet ortamının oluşturulmasına yönelik Avrupa
Birliği rekabet mevzuatına uyum çalışmalarında ilerleme kaydetmiştir.
Bu alandaki iki önemli yasal düzenleme olan “Rekabetin Korunması Kanunu” 1994 yılında,
“Tüketicinin Korunması Kanunu” 1995 yılında yürürlüğe girmiştir. Söz konusu kanunların
uygulanmasından sorumlu Rekabet Kurumu ise 1997 yılı itibariyle işlerlik kazanmıştır.
Rekabet hukuku kapsamında yer alan, rekabeti bozacak şekilde bazı firmaların veya ürünlerin
üretimini destekleyen devlet yardımlarının kaldırılması hususunda çalışmalar sürdürülmektedir. Bu
alanda öncelikle tekstil ve giyim sektöründeki teşvik sistemi AB ile uyumlaştırılmış, 1995 yılında
“İhracatta Devlet Yardımları” kararı yürürlüğe koyulmuş ve ihracatçılara sağlanan teşvikler kademeli
olarak değiştirilerek genel muafiyetler sistemi benimsenmiştir. Halihazırda devlet yardımlarına ilişkin
olarak AB mevzuatı ile Türk mevzuatı arasında farklılık yaratan temel nokta, devlet yardımlarının
denetlenmesi konusunda Türk Rekabet Kurulu’nun yetkili otorite olarak tanınmamasıdır. Rekabet
Kurulu sadece devlet yardımlarına ilişkin yapılan değişikliklerin rekabet kurallarına uygun olup
olmaması hakkındaki fikirlerini, değişikliği yapan ilgili kurum veya bakanlığa iletebilmektedir.
Türkiye’de rekabeti kısıtlayıcı bir diğer yapı ticari nitelikteki devlet tekelleridir. Tekel kanununda,
Tekel idaresinin alkollü içkilerin dağıtımı ve ithali üzerindeki tekelinin kaldırılması yönünde değişiklik
yapan kanun 20 Ocak 2001 tarihi itibariyle yürürlüğe koyulmuştur. Tütün piyasasındaki tekeli
kaldıracak olan tütün ve tütün mamulleri yasası ise 9 Ocak 2002 tarihi itibariyle Resmi Gazete’de
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
1/95 sayılı OKK, rekabete engel teşkil edecek ticari savunma araçları olarak tanımlanan damping ve
sübvansiyonlara, DTÖ Anlaşması hükümleri çerçevesinde düzenlemeler öngörmektedir. Bu konuda
Türkiye, ilgili mevzuatı, DTÖ’yü kuran Anlaşma ekinde yer alan damping ve sübvansiyona ilişkin
anlaşmalar ve bu konudaki yeni AB Konsey Tüzüklerini dikkate alarak gözden geçirmiştir. Mevcut
Kanunda bu esaslara göre değişiklik yapılmasına ilişkin “İhracatta Haksız Rekabetin Önlenmesi”
Kanun tasarısı Temmuz 1999’da TBMM’den geçmiştir.
Rekabet hukuku alanında 1/95 sayılı OKK kapsamında AB mevzuatına uyum sağlanması hükme
bağlanmış bir diğer konu olan kamu ihaleleri kanununu ise 22 Ocak 2002 tarihli Resmi Gazete’de
yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Kanunun çıkmasına paralel olarak uygulamaları yürütecek ve
şikayetleri çözüme bağlayacak hukuki ve idari bağımsız bir kurumun oluşturulması da gerekecektir.
11 Nisan 2000 tarihinde gerçekleştirilen 39. AB Türkiye Ortaklık Konseyi’nde Gümrük Birliği’nin
hizmetlerin serbestleştirilmesi ve kamu alımları piyasalarının açılması için müzakerelerin başlatılması
kararı alınmıştır. Gümrük Birliği’nin hizmetler ve kamu alımları piyasalarının açılması ile
genişletilmesi yönünde son olarak Şubat 2001 tarihinde gerçekleştirilen müzakerede taraflar
uzlaşmaya varamamıştır.
Gümrük Birliği çerçevesinde Türkiye’nin rekabet hukukuna ilişkin olarak tamamlaması gereken
çalışmalar Katılım Ortaklığı Belgesi’nin kısa ve orta vadeli öncelikleri kapsamında yer almaktadır.
Belgenin kısa vadeli öncelikler bölümünde devlet yardımlarına şeffaflık kazandırılması ve yardımların
düzenli olarak izlenmesini sağlayacak denetim kurumunun belirlenmesine yönelik yasal
değişikliklerin yapılması, orta vadeli öncelikler bölümünde ise bu konudaki uyumun tamamlanması,
ayrıca tekel haklarından yararlanan şirketlere ilişkin mevzuatın uyumlaştırılması yönünde beklentiler
ifade edilmiştir.
17
Bu alanda Ulusal Program’da ise Avrupa Birliği’nde rekabet hukukuna ilişkin yeni gelişmelerin
izlendiği ve paralel düzenlemeler yapmak için çalışmaların sürdürüldüğü belirtilmiştir. Rekabet
Kurumu’nun önümüzdeki dönemde öncelikle araştırma geliştirme, patent, know how, lisans ve
marka anlaşmalarına grup muafiyeti tanıyan teknoloji transferine ilişkin tebliğleri yayınlamayı
hedeflediği bildirilmiştir. Devlet yardımları konusunda yürütülecek çalışmalarda ise AB’den teknik ve
finansal destek alınması gerekliliği ortaya koyulmuştur. Ayrıca devlet yardımlarına ilişkin dağınık
olan idari mekanizmanın yeniden yapılandırılması öngörülmüştür. Bu çerçevede devlet yardımları ve
rekabet politikalarına uyum hususunda Avrupa Birliği Genel Sekreterliği koordinasyonunda bir alt
çalışma grubunun oluşturulduğu ve çalışmalara başlandığı belirtilmiştir.
Son olarak Türkiye’nin devlet yardımları mevzuatını AB’nin coğrafi kalkınmışlık kriterlerine göre
belirlediği bölgesel yardım mevzuat ve tekniklerine (NUTs) uyumlaştırması gerekliliği ortaya
koyulmuştur.
Ulusal Program’da öngörülen düzenlemeler çerçevesinde devlet yardımlarının izlenebilmesi için
gerekli yasal düzenlemenin hazırlanması konusunda bir kanun taslağı hazırlanmış, ilgili kurumların
görüşüne sunulmuştur.13Ancak bu konuda henüz bir ilerleme kaydedilmemiştir.
Rekabet hukuku çerçevesinde Türkiye’nin önündeki en önemli konu olan devlet yardımlarına ilişkin
olarak 1 Haziran 2001 tarihinde gerçekleştirilen GBOK toplantısında da AB tarafının Türkiye’den
devlet yardımlarının gözetimi ve kontrolü ile ilgili bağımsız bir kurumun oluşturulması yönünde
beklentisi dile getirilmiştir.
Türkiye’nin AB rekabet mevzuatına uyum çalışmaları, hedeflerinden biri uluslararası ticarette haksız
rekabetin önlenmesi olan DTÖ’ye üyeliği çerçevesindeki yükümlülüklerini de karşılamaktadır. Bu
çerçevede Türkiye DTÖ’nün Sübvansiyonlar ve Telafi Edici Önlemler Anlaşmasıyla uyumlu Avrupa
Birliği devlet yardımları mevzuatına uyum sağlayarak DTÖ üyeliğinden doğan bir yükümlülüğünü
daha yerine getirmiş olacaktır. Öte yandan Uruguay Round kararları temel alınarak hazırlanan ve
Temmuz 1999’da Mecliste kabul edilen “İhracatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Kanun” AB
mevzuatına uyum yönünde gerçekleştirilecek çalışmalar kapsamındadır. DTÖ’nün Türk sanayiinde
çok önemli bir yer tutan tekstil ürünlerine ilişkin olarak 2005 yılına kadar kotaların aşamalı olarak
kaldırılması, gümrük vergilerinin düşürülmesi, diğer tarife dışı engellerin kaldırılması ile serbest
ticaret düzenine geçiş konusundaki yükümlülükleri ise Gümrük Birliği ile büyük ölçüde
gerçekleştirilmiştir.
Bu çalışmalar çerçevesinde Türkiye, Avrupa ekonomisi ile bütünleşme yönünde almış olduğu
mesafe ile dünya ekonomisi ile de bütünleşme yolunda bir rekabet altyapısı oluşturmuştur. 1980
sonrası korumacı politikalardan sıyrılarak dış rekabete açılmayı seçen Türkiye için rekabet alanında
yerine getirilen yükümlülükler, benimsemiş olduğu dış ticaret politikasının da gereğidir. Gümrük
Birliği bu anlamda rekabet mevzuatına ilişkin Türkiye’nin yürüttüğü çalışmalara ivme kazandırmıştır.
Gümrük Birliği çerçevesinde AB rekabet mevzuatının Türk mevzuatına aktarılmasının yanı sıra
ticarette teknik engellerin kaldırılması ve fikri mülkiyet hakları alanlarında gerçekleştirilen uyum
çalışmaları da, Türkiye ile AB arasında malların serbest dolaşımının tam olarak işleyebilmesi için
piyasada rekabet koşullarının sağlanmasına yöneliktir. Tam rekabet koşullarında gerçekleştirilen
ticaretin dinamik bir piyasa ortamı yaratacağı açıktır. Türk ve AB firmaları arasındaki rekabetin
artması, Türk firmalarının üretim kalitelerini artırmaları, verimliliği artıracak ve maliyetleri azaltacak
yeni teknolojileri hayata geçirmeleri, nitelikli işgücüne yönelik formasyon imkanlarını yaratmaları
sonucunu doğuracaktır. Ancak söz konusu gelişmeler rekabet koşullarına direnebilen ve bu
değişikliklere sermayesinden pay ayırabilen firmalar için söz konusudur.
13
ABGS web sayfası Rekabet ve Devlet Yardımları - Ulusal Programın uygulanmasına ilişkin izleme çizelgesi
18
Türkiye’nin Avrupa Birliği rekabet mevzuatına yönelik çalışmalarının uygulamaya geçilebilmesi için
tüm ekonomik operatörlerce rekabet kültürünün benimsenmesi gerekmektedir. Bir rekabet
politikası ve rekabet kurumuna ilişkin genel bir bilinçlenme sağlanmazsa, rekabet mevzuatının
optimum düzeyde uygulanabilmesi mümkün olmayacaktır.
5.6.
Kurumsal İşbirliği
1/95 sayılı karar, Gümrük Birliği’nin işleyişinin denetimi ve karşılaşılan sorunlara ortak çözümler
oluşturulması hususunda etkin olacak kurumsal işbirliği modelleri oluşturulmasını da hükme
bağlamıştır. Birliğe tam üye olmaksızın Gümrük Birliği’ne dahil olan, bu sebeple ortak pazara ilişkin
karar alma süreci içerisinde bulunmayan Türkiye’nin durumu, söz konusu kurumsal yapılanmayı
zorunlu kılmış, Gümrük Birliği’nin, işleyişini kolaylaştırmak hedefi ile özel komiteler oluşturulmuştur.
Ortaklık Konseyi Kararı’nın uygulanmasından doğacak aksaklıklar hususunda ayda en az bir kere
toplanmak üzere Türkiye, Komisyon ve üye ülkelerin temsilcilerinden oluşan Gümrük Birliği Ortak
Komitesi (GBOK) bu doğrultuda oluşturulan ilk yapılanmadır. Bir tavsiye kurumu olan Komite, bazı
konularda sınırlı olmak üzere, yeni bir mevzuat yaratmayacak ve Topluluk mevzuatında değişiklik
oluşturmayacak teknik nitelikli kararlar alabilmektedir.
GBOK tarafların Gümrük Birliği çerçevesinde karşılaştıkları sorunları ortaya koyabildikleri ve birlikte
çözüm yolları aradıkları uygun bir platform oluşturmuştur. Ancak, Avrupa Birliği bu platformu
başlangıcından
itibaren
çok
iyi
kullanabilmesine
rağmen
Türkiye,
yeterli
ölçüde
faydalanamamaktadır. AB firmaları, Gümrük Birliği’nden doğan haklarının kullanımında karşılaştıkları
sorunları sistemli bir biçimde ve kapsamlı hazırlanmış dosyalarla bu platforma taşımakta ve çözüm
arayışına gitmekte iken, Türk firmaları mekanizmayı etkin bir biçimde kullanamamakta, şikayetler
genellikle yeterli bilgi ve belgeye dayandırılmadan oluşturulan dosyalarla ortaya koyulduğundan
sonuç alınamamaktadır.
Gümrük Birliği ile Türkiye’nin içinde yer alabildiği mekanizmalardan biri de bağımsız komitelerdir.
Gümrük Birliği’nin işleyişi ile doğrudan ilgili alanlardaki Nomanklatür Komitesi, Gümrük Kanunu
Komitesi, Menşe Komitesi, Değerleme Komitesi, Dış Ticaret İstatistikleri Komitesi, Standartlar
Komitesi, İç Pazar Koordinasyon Komitesi, Sübvansiyon ve Tekstil Komiteleri gibi bir çok bağımsız
Komite’nin toplantılarına Türk uzmanlar katılabilmektedir. Söz konusu komitelere Türk
temsilcilerinin katılımı dönem içerisinde etkinlik ve süreklilik kazanmıştır. Bu çerçevede
sübvansiyonlar ve tekstil komitelerinde Türk temsilcileri bazı avantajlar elde etmişlerdir.
Tüm kararların öncelikle söz konusu teknik komitelerde belirlendiği dikkate alınırsa Türkiye’nin
görüş bildirebildiği, ancak oy kullanamadığı bu komitelere katılımı halihazırda, sadece İç Pazar
Koordinasyon Komitesine katılabilen diğer aday ülkelerle karşılaştırıldığında Gümrük Birliği ile
kazandığımız ve iyi değerlendirilmesi gereken bir imkandır. Komite toplantılarına istikrarlı katılım ve
sorunların açık bir şekilde dile getirilmesi karar alma sürecine etki yapabilecektir. 2001 yılı Haziran
ve Kasım aylarında gerçekleşen son GBOK toplantılarında Gümrük Birliği’nin AB içerisinde işleyişini
izlemek ve ilgili kurumsal yapıyı tanımak açısından teknik komitelere katılım üzerinde durulmuş,
Türk temsilcilerinin daha fazla sayıda teknik komitede yer alması hususu dile getirilmiştir.
Gümrük Birliği’nin işleyişi ile doğrudan ilgili alanlarda yeni mevzuat hazırlamak veya mevcut
mevzuatı değiştirmek için oluşturulan karşılıklı danışma mekanizması bir diğer kurumsal
yapılanmadır. Ancak her iki tarafın da yasa hazırlayıcı birimlerinin yeterli işbirliği geliştirememeleri
sebebiyle etkinlik kazanamamıştır.
19
Haziran ayında gerçekleştirilen GBOK toplantısında Türk tarafınca bu konu da gündeme getirilmiş,
danışma mekanizmasının son derece kapsamlı ve dinamik bir alanda uyum gerektiren Gümrük
Birliği ilişkisi çerçevesinde karşılaşılan teknik sorunların çözümünü kolaylaştıracak bir yapı olması
açısından önemi vurgulanmıştır. Ayrıca sorunların karşılıklı danışma mekanizması içerisinde
halledilmesinin AB ve Türk makamları arasındaki ilişkilerin gelişmesine yardımcı olacağı belirtilmiştir.
Gümrük Birliği’nin yürütülmesini kolaylaştırmak amacıyla işleyen bir diğer yapı da Gümrükler 2000
ve 2002 programlarıdır. Türkiye, Gümrük Birliği çerçevesinde 1996 yılından itibaren katılabildiği
programa 1999 yılı sonunda adaylığının teyit edilmesi ile aday ülke statüsünde katılım hakkını elde
etmiştir. Gümrük idareleri arasında karşılıklı değişim yolu ile idari ve teknik personel eğitimini
öngören Gümrükler 2000 ve 2002 programları kapsamında 1996 yılından itibaren Gümrük
Müsteşarlığı ve gümrük kapılarında görevli belli sayıda idari ve teknik personel, Avrupa ülkelerindeki
muhatap kuruluşlarda, maliyeti AB tarafından karşılanmak üzere staj ve mesleki eğitim imkanı elde
etmişlerdir.
6.
Gümrük Birliği Çerçevesinde Türkiye-AB Mali İşbirliği
Türkiye AB arasındaki ortaklık ilişkisi çerçevesinde Türkiye’nin ekonomik kalkınmasına katkıda
bulunmak ve ortaklık ilişkisinden doğan yükümlülüklerini gerçekleştirebilmesine destek olmak
amacıyla Topluluk mali yardımda bulunmayı taahhüt etmiştir. 1996 yılında tamamlanan Gümrük
Birliği’ne kadar olan dönemde Türkiye’ye yönelik AB kaynaklı mali yardımlar, mali protokoller ile
düzenlenmiş ve Türkiye bu dönemde 1.433 milyon Euro öngörülmesine karşın toplam 833 milyon
Euro tutarında kredi ve hibe kullanılabilmiştir.
Gümrük Birliği’ni tamamlayan 36. Ortaklık Konseyi toplantısında açıklanan Mali İşbirliği
Deklarasyonu ile AB’nin Türkiye’ye yönelik mali yardımları farklı bir yapıda düzenlenmeye
başlanmıştır. Yeni yapılanma ile ekonomik farklılıkların azaltılmasının yanı sıra Türk sanayiinin
Gümrük Birliği’nden kaynaklanan yeni rekabetçi ortama uyumunu kolaylaştırmak ve AB’nin temel
altyapı ağları ile bağlantısını sağlamak hedeflenmiştir. Bu çerçevede 1996 sonrası dönemde
Türkiye’ye, Topluluğun bütçe kaynakları, Yenileştirilmiş Akdeniz Politikası, MEDA Programı, AYB
Kredileri ve makro ekonomik yardım paketi olmak üzere beş farklı kaynaktan toplam 2,246 milyon
Euro tutarındaki hibe ve kredi taahhüt edilmiştir. Türkiye bu yardım paketinden 596,5 milyon Euro
kullanabilmiştir. Söz konusu kaynaklar arasında Topluluğun bütçesinden, doğrudan Gümrük
Birliği’nin uygulanmasına yönelik kullanımı öngörülen ve 1995 yılında Parlamento tarafından
onaylanan 375 milyon Euro, Yunanistan’ın vetosu sebebiyle yürürlüğe girmemiştir. Ayrıca Gümrük
Birliği’nin tamamlanmasını takiben Türkiye ekonomisinin rekabet edebilirliğini artırmaya yönelik
Avrupa Yatırım Bankası’nın taahhüt ettiği 750 milyon Euro da işlerlik kazanmamıştır.
Aralık 1999 tarihinde gerçekleştirilen Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin adaylığının teyit edilmesini
takiben tüm katılım öncesi yardımların tek bir çerçeve altında toplanmasına karar verilmiştir. Bu
doğrultuda 26 Şubat 2001 tarihinde Türkiye’ye sağlanacak yardımların hukuki dayanağını belirleyen
Konsey Tüzüğü onaylanmıştır. 28 Ağustos 2001 tarihinde ise Komisyon, Konsey’e Türkiye’ye yönelik
mali yardımların miktarını belirleyen bir çerçeve tüzük önermiştir. Tüzükte, Türkiye’ye yıllık 177
milyon Euro olmak üzere 2002-2006 yılları arası toplam beş yıl için mali yardımda bulunulması
öngörülmüştür. Bu rakamın Türkiye için Avrupa stratejisi kapsamındaki 15 milyon Euro’luk kısmı
doğrudan Gümrük Birliği’nin güçlendirilmesine ayırılmıştır. Türkiye, Topluluğun aday ülkelere
yönelik yardım mekanizmalarını ademi merkeziyetçi bir yönetime kavuşturmak amacıyla öngördüğü
idari yapıyı 18 Temmuz 2001 tarihinde yayınlanan bir Başbakanlık Genelgesi ile belirlemiştir. 17
Aralık 2001 tarihinde ise Türkiye için katılım öncesi mali yardımın kullanım şeklini ayrıntılı olarak
ortaya koyan tüzük onaylanmıştır.
20
Adaylık sürecinde Türkiye’nin AYB’nin MEDA II kapsamında Avrupa Akdeniz Ortaklığı’na ayırdığı
kredilerden yıllık 210 milyon olmak üzere altı yıl için toplam 1.470 milyon Euro’dan faydalanması
öngörülmektedir. Yeni süreçte ayrıca doğrudan Gümrük Birliği’nin güçlendirilmesi ve
derinleştirilmesi amacıyla Konsey tarafından 4 Aralık 2000 tarihinde onaylanan 450 milyon Euro
tutarındaki bir diğer AYB kredisini de kullanabilecektir.
2001-2004 yılları arasında geçerli olacak kredi için, Avrupa Yatırım Bankası’na Türk kamu ve özel
şirketleri ile Avrupa Birliği arasındaki bağlantıları geliştirecek altyapı yatırımları ve Gümrük Birliği’nin
işleyişini kolaylaştıracak teknik donanımın oluşturulması amaçlı projeler sunulması gerekmektedir.
Halihazırda kamu kesimi tarafından enerji ve ulaşım sektörlerine ilişkin altyapı projeleri
hazırlanmaktadır. Bu konuda Türk özel sektörünün de, özellikle ülkemizin mali kaynak sıkıntısı
içinde olduğu bu dönemde, uygun projeler hazırlayarak, söz konusu krediden faydalanmanın
yollarını araması gerekmektedir.
Gümrük Birliği çerçevesindeki yükümlülükleri doğrultusunda Türkiye, 1996 yılından itibaren çok
kapsamlı bir alanda mevzuat uyumu ve buna bağlı kurumsal yapıyı oluşturma sürecine girmiştir. Bu
değişimi gerçekleştirmek için Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye mali ve teknik yardımda bulunma
taahhüdü yerine getirilmemiş ve Türkiye, Gümrük Birliği’ne ilişkin yükümlülüklerini hiçbir Topluluk
kaynağından yararlanmaksızın geçen beş yıl içerisinde büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Türkiye’nin
bu süreçte gösterdiği kapasite AB tarafınca da dile getirilmiş, bununla birlikte henüz
tamamlanmayan çalışmalar da çeşitli platformlarda vurgulanmıştır. Halihazırda Türkiye’nin Gümrük
Birliği’ne ilişkin uyum çalışmalarını da kapsayan katılım öncesi stratejisine yönelik yıllık 177 Milyon
Euro’yu Ulusal Program’da taahhüt edilen takvim çerçevesinde en etkin şekilde kullanması, ayrıca
geri dönüşümlü AYB kredilerinden de akılcı projelerle faydalanması uyum sürecini kolaylaştırması
açısından çok önemlidir.
7.
Gümrük Birliği Çerçevesinde Türkiye’nin Kullanabileceği Bir Mekanizma
Gümrük Birliği’nin dayandığı Katma Protokol ve 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararı, ortaklık
çerçevesindeki uygulamaların taraflardan birinde ekonomik bir soruna yol açması halinde işlerlik
kazanabilecek mekanizmaları ortaya koymaktadır.
Katma Protokol’ün “Türk Ekonomisi’nin bir sektörü veya dış mali istikrarını tehlikeye düşürecek ciddi
bozukluklar ortaya çıkar veya Türkiye’nin bir bölgesinin ekonomik durumunun bozulması şeklinde
güçlükler belirirse, Türkiye gerekli korunma tedbirlerini alır. Bu tedbirler ve bunların uygulama
usulleri Ortaklık Konseyi’ne geciktirmeksizin bildirilir .” şeklindeki 62. maddesi ve 1/95 sayılı Ortaklık
Konseyi Kararı’nın “...taraflar Katma protokolün 62. maddesiyle belirlenen koruma tedbirleri
mekanizmaları ile usullerinin geçerliliğini koruyacağını teyit ederler ” şeklindeki 63. maddesi Gümrük
Birliği’nin Türkiye ekonomisinde bir zarara sebebiyet vermesi halinde devreye sokulabilecek garanti
noktasını oluşturmaktadır.
1/95 sayılı OKK’nin 64. maddesinde ayrıca koruma tedbirlerinin Gümrük Birliği’nin işleyişine en az
zarar verecek şekilde belirlenmesi ve bir dengesizlik yaratması halinde karşı tarafın da dengeleyici
tedbirler alabileceği ifade edilmiştir. Koruma tedbirleri ve dengeleme tedbirleri konusunda
uzlaşmanın sağlanamaması halinde 1/95 sayılı OKK’nin 61 ve 62. maddelerinde her iki akit taraftan
birer ve taraf olmayan bir diğer ülkeden de bir hakemin atanmasıyla oluşan hakemlik kurulunun
oluşturulabileceğini ve bu kurulun kararının taraflar üzerinde bağlayıcı olacağını ortaya
koyulmaktadır.
Ortaklık Konseyi bünyesinde taraflar arasında Gümrük Birliği’nden kaynaklanan aksaklıklara ilişkin
çözüme yönelik müzakere etme imkanı yaratan söz konusu maddelerin etkin bir şekilde kullanılması
gerekmektedir. Bu çerçevede gerek bu alandaki kamu kuruluşları, gerek sektör temsilci kuruluşları
tarafından Gümrük Birliği’nin ilgili sektöre etkileri üzerine gerçekleştirilecek çalışmalar, Ortaklık
Konseyi Toplantılarında, uygulanacak koruma tedbirlerinin ortaya koyulmasına yardımcı olacak,
Türkiye’nin müzakere gücünü artıracaktır.
21
Sonuç
Gümrük Birliği’nin tamamlanmasını takiben geçen beş yılda, bu sürecin Türkiye ekonomine
etkilerine yönelik çok sayıda çalışma gerçekleştirilmiştir. İlgili çalışmaların bir kısmı 1/95 sayılı
Ortaklık Konseyi Kararı’nı bir ticaret anlaşması gibi ele alarak tam üyelik perspektifi ortaya
koyulmaksızın müzakere edildiği ve bu çerçevede Gümrük Birliği’nin Türkiye ekonomisine zarar
verdiği sonucuna varmaktadır. Bu yaklaşım içerisinde Gümrük Birliği ile Türkiye’nin tek taraflı
tavizler üstlendiği ve ulusal ticaret politikasının Birliğin ticaret politikasına tabi olduğu eleştirileri
yöneltilmektedir. Söz konusu değerlendirmeler yapılırken öncelikle Gümrük Birliği’nin tamamlanması
ile Türk dış ticaretinde Avrupa Birliği lehine ithalat artışı ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin tercihli
ticaret rejimine uyum zorunluluğu temel argüman olarak alınmaktadır. Ayrıca ilk aşamada
Türkiye’nin gümrük duvarlarını sıfırlaması ile belirli bir kamu gelir kaybına maruz kalacağı iddia
edilmekte ve ilerleyen dönemde Avrupa Birliği’nden gelen mallarla rekabet edemeyen firmaların
kapanması ya da pazar kaybına uğraması ile işsizliğin artacağı üzerinde durulmaktadır.
Belirtilen noktalarda yoğunlaşan eleştirilerde, Gümrük Birliği’nin Türkiye ekonomisine etkileri
değerlendirilirken temel alınması gereken iki önemli husus gözden kaçırılmaktadır. Öncelikle
Gümrük Birliği, nihai aşamada Avrupa Birliği ile tam entegrasyon yönünde Ortaklık Anlaşması,
Katma Protokol ve son olarak 1/95 sayılı OKK ile Türkiye’nin üstlendiği bir yükümlülüktür. Gümrük
Birliği süreci 1/95 sayılı Ortaklık Konseyi toplantısı ile başlatılmamış aksine söz konusu toplantıda
Katma Protokol ile başlayan sürecin tamamlanmasına ilişkin bir karar alınmıştır. Bu karar aynı
zamanda Türkiye’nin uygulamada 1971 yılında AB piyasasında sanayi ürünleri ihracatına ilişkin tek
taraflı olarak elde ettiği hakların eşitlenmesi anlamına gelmektedir. Bir başka ifadeyle Gümrük
Birliği’nin etkilerine yönelik değerlendirmelerin Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirdiği 1996
yılından başlatılması, Türkiye’nin 1971 yılından itibaren sanayi ürünlerini sıfır gümrükle AB
ülkelerine ihraç imkanı elde etmesi ve bu imkanın yıllar boyunca yarattığı değişim ile ekonomiye
katkısının göz ardı edilmesi eksik ve yanıltıcı sonuçlar doğurmaktadır.
Bir diğer önemli husus Gümrük Birliği çerçevesinde gerçekleştirilen mevzuat uyumunun, 10-11
Aralık 1999 tarihli Helsinki Zirvesi’nde Avrupa Birliği’ne adaylığı teyit edilen Türkiye’nin, Kopenhag
kriterleri kapsamındakine müktesebat uyum çalışmalarında önemli yol almasını sağlamış olmasıdır.
Gümrük Birliği ile bu alanda kaydedilen mesafe, Türkiye’nin diğer aday ülkelere oranla avantajlı
duruma geçmesi sonucunu doğurmuştur.
Gümrük Birliği’nin bir başka temel özelliği, bir ekonomik entegrasyon modeli olarak Dünya Ticaret
Örgütü’nün uluslararası ticarete getirdiği kurallar çerçevesinde yapılandırılmış olmasıdır. Türkiye’nin,
Gümrük Birliği sürecinde gerçekleştirdiği her çalışma taraf olduğu Dünya Ticaret Örgütü üyeliğinden
doğan yükümlülükleri ile örtüşmektedir. Ticaretin hızla liberalleştiği global ekonomi ortamında
Gümrük Birliği, Türkiye’nin bu süreçte her halükarda yerine getirmesi gereken uluslararası
standartları yakalamaya yönelik çalışmalara ivme kazandırmıştır. Gümrük Birliği, 1980 yılı itibariyle
ticaret politikasını uluslararası piyasalara açılmak yönünde belirleyen Türkiye için, küresel
entegrasyonun ekonomik koşullarını belirleyen Dünya Ticaret Örgütü üyeliği çerçevesindeki
yükümlülüklerinin çok daha kapsamlı ve kısa sürede yerine getirilmesi anlamına gelmektedir.
Gümrük Birliği ile Türkiye uluslararası piyasalarla bütünleşme yönünde önemli bir sınavı geçmiş,
dünyanın en önemli ekonomik bloklarından biri içerisinde yer almayı başarmıştır.
Öte yandan Gümrük Birliği’nin tamamlandığı 1996 yılından itibaren kaydedilen dış ticaret
rakamlarının AB lehine bir ticaret dengesi yaratmasının, bu durumun Ortaklık Anlaşması ile
belirlenen süreç çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir. Yukarıda belirtildiği gibi Türkiye,
Katma Protokol’ün yürürlüğe girmesi ile 1973 yılında elde ettiği AB piyasasında sanayi mallarının
serbest dolaşım hakkını, AB mallarına ancak 1996 yılında tanımıştır.
22
Söz konusu iki tarih arasında 23 yıllık bir zaman olması dış ticaret rakamlarının dağılımını büyük
ölçüde açıklamaktadır. Ayrıca Gümrük Birliği sonrası geçen dönemde meydana gelen ulusal ve
uluslararası makro ekonomik gelişmelerin Türk dış ticareti üzerinde önemli etkileri olduğu da
dikkate alınmalıdır.
Avrupa Birliği’nin tercihli ticaret politikasına uyum zorunluluğu, eleştirilerde dile getirildiği gibi
Türkiye’nin kendi dış ticaret stratejisi çerçevesinde serbest ticaret anlaşmaları gerçekleştirmesini
engellemektedir. Ancak Avrupa Birliği ile tam entegrasyon sürecinin, Avrupa Birliği’nin kendi iç
modeline uygun olarak ekonomik entegrasyon ile başlatılması Türkiye’nin 1963 Ortaklık
Anlaşması’nda üzerinde ısrarlı olduğu bir tercihtir. Ekonomik entegrasyon çerçevesinde, Birliğin
ticaret politikasına uyum sağlamak gümrük duvarlarının kaldırılmasının doğal sonucudur. Ayrıca,
Avrupa Birliği’nin Dünya Ticaret Örgütü kuralları çerçevesinde, DTÖ bünyesinde yer alan, dinamik
pazarlara sahip ülkelerle gerçekleştirdiği serbest ticaret anlaşmaları, doğru müzakere edildiğinde
Türkiye’nin kaybettiği pazarlar olarak değerlendirilen özelikle güney ve kuzey doğu komşularından
çok daha güvenli pazarlar sunacaktır.
Gümrük Birliği ile Avrupa Birliği ülkelerine gümrük duvarlarını kaldıran Türkiye, beklenenin aksine
bir gelir kaybına uğramamış, hatta belirli oranlarda gelir artışı ile karşılaşmıştır. Gümrük Birliği’nin
işsizliğe yol açacağı hususundaki eleştiriler Türkiye’de istihdam üzerine yeterli araştırma
gerçekleştirilmemesi nedeniyle bilimsel verilere dayanmamaktadır. Ancak süreç tüm boyutları ile
değerlendirildiğinde ancak orta ve uzun vadede yeni pazarlar, yüksek teknolojiye dayanan üretim
ile nitelikli işgücü yaratarak istihdam üzerinde dengeleyici bir etki yapacağını söylemek mümkündür.
Gümrük Birliği ulusal ve uluslararası düzeyde Türk sanayiinin üretim kalitesini nihai tüketicinin
maksimum faydasını ön koşul olarak ele alıp yükseltmesi, böylece rekabet kapasitesini artırması
yönünde gerekli çalışmalara bir çerçeve olmuştur. Bu yönde gerek kamu düzeyinde ilgili kuruluşlara
gerek Türk sanayicisine, çalışmalara bir an önce başlamaları yönünde ivme kazandırmış, üretim
kalitesi ve tüketici memnuniyetinin marjinal karın temel belirleyicisi olduğu yönünde zihniyet
değişikliğine neden olmuştur.
Türkiye’nin, Birliğe adaylığının daha geç teyit edilmesine rağmen Gümrük Birliği ile tam
entegrasyonun ekonomik boyutuna yönelik alanlarında diğer aday ülkelerle kıyaslandığında ileri bir
aşamadan mevzuat uyum çalışmalarına başladığı görülmektedir. Bu durum, AB yetkilileri tarafından
da çeşitli platformlarda ifade edilmiş, müzakerelere başlandıktan sonra Türkiye’nin göreceli olarak
hızlı ilerlemesinin beklendiği dile getirilmiştir. Türkiye’nin Gümrük Birliği süreci ile diğer aday
ülkelerle karşılaştırıldığında kazanmış olduğu bir önemli ayrıcalık da mevzuat uyum çalışmalarının
hazırlık aşamasına ilişkin bir yöntem pratiği edinmiş olmasıdır. Bu çerçevede Türkiye, diğer aday
ülkeler gibi mevzuat hazırlama safhasına ilişkin olarak değil, mevzuatı uygulamaya yönelik bilgiye
ihtiyaç duymaktadır. Ancak 1998 yılından itibaren Avrupa Birliği ile müzakere sürecine geçmiş olan
diğer aday ülkelerin14 önemli ilerlemeler kaydettikleri dikkate alınırsa Türkiye’nin sahip olduğu
ayrıcalıklı durumu hali hazırda koruyamadığı ortaya çıkmaktadır. Müzakere aşamasında olmayan tek
aday ülke olarak Türkiye’nin, Gümrük Birliği sürecinde uyum çalışmalarını gerçekleştirmek yönünde
yakaladığı ivmeyi kaybetmemek için önümüzdeki dönemde çaba göstermesi gerekmektedir.
Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne yönelik gerçekleştirdiği çalışmaları değerlendirirken göz önünde
bulundurulması gereken bir diğer önemli husus da, bu süreçte Avrupa Birliği’nin 1/95 sayılı OKK’den
doğan mali yardım yükümlülüğünü yerine getirmemiş olmasıdır. Türkiye AB mevzuatına uyumun
yanı sıra ilgili kurumlarda gerekli yapısal değişiklikleri gerçekleştirmek için belirli bir mali yükün
altına girmiştir.
14
Polonya Çek Cumhuriyeti Macaristan ve Güney Kıbrıs, Gümrük Birliği’ne ilişkin müzakereleri tamamlamıştır.Bulgaristan ve
Romanya dışında diğer aday ülkeler malların serbest dolaşımına ilişkin müzakere başlığını kapamıştır. Son olarak tüm aday ülkeler
rekabete ilişkin müzakerelere başlamıştır.
23
Bu durum 1/95 sayılı OKK’de öngörülmesine ve söz konusu mali yükün AB’nin mali yardımıyla telafi
edilmesine yönelik hüküm yer almasına rağmen, Yunanistan’ın vetosu ile işletilememiştir. 1996’dan
bu yana geçen beş yıl içerisinde mali yardımlara ilişkin bir gelişme olmaması, 1/95 sayılı Gümrük
Birliği kararında AB’nin taahhütlerinin kesin yaptırımlara bağlanmadığını ortaya koymakta öte
yandan, Türkiye’nin Gümrük Birliği çerçevesinde hangi koşullarda yükümlülüklerini yerine getirdiğini
gözler önüne sermektedir. Gümrük Birliği çerçevesinde karşılaşılan bu ve benzeri aksaklıkların dile
getirilebileceği ve tarafların ortak çözümler üretebileceği kurumlar Gümrük Birliği çerçevesinde
oluşturulmuştur. Türkiye’nin bu yöndeki en önemli eksikliği Gümrük Birliği’ne ilişkin karşılaştığı
aksaklıkları bilimsel ve kapsamlı çalışmalara dayandırarak ilgili kurumlara iletmemesidir. Gümrük
Birliği’nin işleyiş mekanizmalarının daha etkin hale getirilmesine yönelik olarak gerek AB gerek
Türkiye’nin çabaları bu sürece önemli katkılar sağlayacaktır.
1996 yılında tamamlanan ve 1/95 sayılı OKK çerçevesinde yürütülen Gümrük Birliği’ni bir ekonomik
işbirliği modeli olarak el alıp ne Türkiye-AB ilişkileri sürecinden ne de ulusal ve uluslararası
gelişmelerden ayrı değerlendirmek ve bu sürece karşılık gelen tüm ekonomik sorunları Gümrük
Birliği’ne bağlamak mümkün değildir. Gümrük Birliği’nin tamamlanmasını takiben geçen süreçte,
gerek Türkiye ekonomisinde gerek dünya ekonomilerinde önemli gelişmeler yaşanmıştır. Bu
dinamik süreçte Gümrük Birliği’nin ihracat, yabancı yatırımlar, istihdam, üretim hacmi üzerinde
etkiler yaratacak tek değişken, bu kapsamda dış ticaret açığının ve ticari işbirliğinin tek kaynağı
olarak ele alınması bilimsellikten uzak bir değerlendirme olacaktır.
Türkiye, makro ekonomik dengeleri sağlamlaştırdığı, yapısal reformları tamamladığı, yabancı
sermaye ve teknoloji transferini gerçekleştirdiği takdirde Gümrük Birliği ortamından optimum
faydayı sağlayabilecektir. Gümrük Birliği ilişkisi Türkiye’nin çağdaşlaşma yönünde en temel hedefi
olan Avrupa Birliği tam üyeliği yolundaki önemli bir kilometre taşıdır.
Bu noktada Türkiye açısından yapılması gereken, istikrarın sağlanamamasından kaynaklanan
sorunlar ve ard arda yaşanan krizleri Gümrük Birliği ile açıklamak yerine, büyük oranda Gümrük
Birliği nedeniyle AB norm ve standartlarına ulaşma yolunda kaydedilen mesafeyi iyi kullanmak ve
özellikle adaylık süreci çerçevesinde Ulusal Programda yer alan hedeflere en kısa sürede ulaşarak
AB tam üyeliğine doğru hızla ilerlemek olmalıdır.
24
Kaynakça:
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI YAYINLARI; “Gümrük Birliği’nin Türkiye Ekonomisine Etkileri”; no: 159
Mart 2000
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI YAYINLARI; “Türkiye AT 36. Ortaklık Konseyi Toplantısı; 6 Mart 1995”;
Sayı:131
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI YAYINLARI; “Ankara Anlaşması ve Katma Protokol metinleri ve Ekleri”
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI YAYINLARI; “Uluslararası Hizmet Ticareti ve Kamu Alımları Piyasaları;
Türkiye ile Avrupa Birliği arasında Hizmet Ticaretinin ve Kamu Alımları Piyasalarının Karşılıklı Olarak
Serbestleştirilmesi”; No: 165; Mart 2001
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI YAYINLARI; “Gümrük Birliği Çerçevesinde Avrupa Birliği ve Türkiye’de
İşlenmiş Tarım Ürünleri”; no:142; Aralık 1996
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI DERGİSİ; AB’nin Türkiye’ye Yönelik Mali Yardımları;
sf: 27; sayı 147
DIŞ TİCARET DERGİSİ; Süleyman UYAR; “Ekonomik Bütünleşmeler ve Gümrük Birliği Teorisi”; sf:
103; sayı:19
DIŞ TİCARET DERGİSİ; Süleyman UYAR; “Gümrük Birliği’nin Türkiye Ekonomisine Etkileri”; sf: 163;
sayı 20
DTM; “Avrupa Birliği ve Türkiye”; Ekim 1999
İSO; “Avrupa Yolunda Türkiye’nin Dış Ekonomik İlişkileri ve Bölgesel İşbirliği Stratejileri”;4 Temmuz
2000 Çalışma Toplantısı Notları; Nisan 2001
DPT; “Türkiye’nin Dış Ekonomik İlişkileri- Özel İhtisas Komisyonu Raporu”; Ankara 2000
Prof Dr. Haluk KABAALİOĞLU; “A’dan Z’ye Gümrük Birliği”; Toprakbank Yayınları; 1996
Erol MANİSALI; Gümrük Birliği’nin Siyasal ve Ekonomik Bedeli; Ocak 1996
AVRUPA BİRLİĞİ AVRUPA KOMİSYONU TÜRKİYE TEMSİLCİLİĞİ; AB Türkiye Gümrük Birliği; Ankara
2000
Prof Dr. Nusret EKİN; “Küreselleşme ve Gümrük Birliği”; ISO; Yayın no: 1996-32
EUROSTAT; “External and İntra European Union Trade Statistical Yearbook data
1958-1998”
TÜRKİYE-AVRUPA BİRLİĞİ DERNEĞİ İSTANBUL ŞUBESİ; İkinci Yılında Gümrük Birliği Seminer 8-9
Kasım 1997; İstanbul 1998;
Prof. Dr. Atila BAĞRIAÇIK; Yard.Doç. Dr. Suat YAVUZ; Mak. Yük. Müh.
Hikmet ERBIYIK; CE İşareti nedir? Nasıl Uygulanır?; Haziran 1998
25
TC BAŞBAKANLIK GÜMRÜK MNÜSTEŞARLIĞI; Dünya Gümrük Günü Etkinlikleri- 2001; İstanbul,
Ankara, Edirne; Gaziantep
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI 1-15 Nisan 2000; 16-30 Nisan 2001; 16-31 Mart 2001; 1-15 Mayıs
2001; 1-15 Temmuz 2001 Bültenleri
İKTİSADİ KALKINMA VAKFI;1-15 Kasım 2000 Bülteni; Katılım Ortaklığı Belgesi
AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ; Avrupa Birliği Müktesebatına İlişkin Türkiye Ulusal
Programı
AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ; Malların Serbest Dolaşımı; Rekabet ve Devlet Yardımları;
Sanayi Politikaları - Ulusal Programın Uygulanmasına İlişkin izleme Raporları
Cem DUNA; “Gümrük Birliği’nde Sloganı Bırakıp Verilere Bakalım”; 3 Haziran 2001; Hürriyet
Gazetesi
Cem DUNA; “Gümrük Birliği’ne Neden Girdik”; 4 Haziran 2001; Hürriyet Gazetesi
“Türkiye AB İlişkileri
Teknik/WEB1.htm
Kapsamında
Teknik Mevzuat
Uyumu”
http://www.dtm.gov.tr/dts/AB
TC RESMİ GAZETESİ; “Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair
Kanun”Kanun no: 4703; 11 Temmuz 2001; Sayı 24459
Can BAYDAROL; “Gümrük Birliği’ni Yeniden Tartışmak” http://www.ntvmsnbc.com/news/83077.asp
26
Download