Globülinler ve Fibröz Proteinler

advertisement
Globülinler ve Fibröz Proteinler
1
Globüler Hemoproteinler
Hemin Yapısı
Hem bir protoporfirin IX ve iki değerli demir ( Fe2+ ) kompleksidir. Demir
porfirin halkasının dört azotuyla bağlanarak hem molekülünün ortasında tutulur.
Hemin Fe2+’i her biri düzlemsel porfirin halkasının ayrı tarafında olan iki tane
daha bağ yapar. Örneğin, miyoglobin ve hemoglobinde bu pozisyonlardan biri
globin molekülünün bir histidin kalıntısının yan zincirine bağlanırken, diğeri ise
oksijen bağlamaya uygun olarak bulunur.
---Methemoglobinin oluşumu: Miyoglobinin ve hemoglobinin hem kısmının
ferik hale ( Fe3+ ) oksidasyonu sırsıyla metmiyoglobin ve methemoglobin
oluşturur. Bu okside proteinler oksijen bağlayamaz, bunun yerine Fe3+ ‘ün altıncı
koordinasyon pozisyonunda su taşırlar.
2
-Methemoglobinin indirgenmesi: Hemoglobin demirinin normal,
rastlantısal oksidasyonu eritrositte var olan NDAH-sitokrom b5 redüktaz
enzimi tarafından düzeltilir. ( yenidoğanların eritrositlerinin methemoglobini
indirgeme kapasitesi erişkinlerdekinin yarısı kadardır. Bu yüzden, yeni
doğanlar methemoglobin- oluşturan bileşiklerin etkilerine daha çok maruz
kalırlar).
— Siyanür zehirlenmesinde methemoglobinin rolü:
Miyoglobinin yapısı ve fonksiyonu
1- α- Heliks içeriği: Miyoglobin, polipeptit zincirlerinin yaklaşık % 80’i
sekiz tane α- heliks olarak katlanıp sıkıca bir araya gelmiş bir moleküldür.
2- Polar ve polar olamyan amino asit kalıntılarının yerleri: Miyoglobin
molekülünün iç kısmı hemen hemen tamamıyla polar olmayan amino asit
kalıntılarından oluşmaktadır.
3- Hem grubunun bağlanması:
3
Hemoglobinin yapısı ve fonksiyonu
1- Hemoglobinin kuaterner yapısı: Hemoglobin terameri iki benzer
dimerden ( α β )1 ve ( α β )2 den meydana gelmiş gibi düşünülebilir.
Dimerin elemanları arasında iyonik ve hidrojen bağları da meydana gelir.
Buna karşılık iki dimer polar bağlarla bağlı olarak biribirine göre hareketli
olabilir. Bu mobil dimerler arasındaki daha zayıf bağlar iki dimerin
deoksihemoglobinde oksihemoglobindekinden farklı pozisyonlarda
bulunmasına neden olur.
a) T formu: Hemoglobinin deoksi formuna ‘T’ veya taut (gergin)
form denir. T formuna iki αβ dimeri polipeptit zincirinin hareketini
sınırlayan bir iyonik ve hidrojen bağları ağı ile bağlanmış
durumdadır. T formu hemoglobinin oksijene ilgisi düşük formudur.
b) R formu: Hemoglobine oksijen bağlanması αβ dimerleri arasındaki
bazı iyonik bağların ve hidrojen bağlarının yıkılmasına neden olur.
Bunun sonucunda polipeptit zincirlerinin daha fazla hareket
özgürlüğüne sahip olduğu ‘R’ veya relaks form denen yapı
meydana gelir. R formu hemoglobinin oksijene ilgisinin yüksek
olduğu formdur.
Oksijenin miyoglobine ve hemoglobine bağlanması
1- Oksijen dissosiasyon eğrisi: Farklı parsiyel oksijen basınçlarında (pO2)
ölçülen Y’lerin grafiğine oksijen dissosiasyon eğrisi denir. Miyoglobin ve
4
hemoglobinin eğrileri önemli farklılıklar gösterir. Bu grafik miyoglobinin
oksijene ilgisinin hemoglobinden daha fazla olduğunu göstermektedir.
Bağlanma bölgelerinin yarısının doyurulması için gereken parsiyel
oksijen basıncı (P50) miyoglobin için ortalama 1mmHg ve hemoglobin
için 26 mmHg’dir. [Oksijene ilgi ne kadar fazlaysa (yani, oksijen ne
kadar sıkı bağlanıyorsa) P50 o kadar düşüktür.]
a) Miyoglobin: Miyoglobinin oksijen dissossiasyon eğrisi hiperbolik
şekildedir. Bu miyoglobinin bir oksijen molekülünü geri
dönüşümlü olarak bağladığını gösterir. Bu yüzden, oksijenlenmiş
(MbO2) ve deoksijene (Mb) miyoglobin basit bir denge halindedir.
Sisteme oksijen eklenip çıkarıldıkça denge sağa veya sola doğru kayar.
b) Hemoglobin:
5
Allosterik etkiler
1- Hem- hem etkileşimleri: Sigmoidal oksijen bağlanma eğrisi bir hem
grubunda başlatılan ve hemoglobin molekülündeki diğer hem grupların
ageçen spesifik yapısal değişiklikleri yansıtır. Net etki, hemoglobinin
bağlanan son oksijene ilgisi ilk bağlanan oksijene olandan yaklaşık 300
kat daha fazladır.
a) Oksijenin bağlanması ve ayrılması: Oksijen kooperatif
bağlanması, oksijen parsiyel basıncındaki küçük değişikliklere
cevap olarak hemoglobinin dokulara daha çok oksijen taşımasını
sağlar. Bu etki, akciğer alveollerindeki ve doku kapillerindeki
parsiyel oksijen basıncının (pO2) gösterildiği (Miyoglobin ve
hemoglobinin oksijen dissosiyasyon eğrileri ni gösteren şekilde)
açıklanmıştır.
6
b) Sigmoid O2- dissosiasyon eğrisinin önemi: Oksijen dissosiasyon
eğrisinin akciğerler ve dokular arsında meydana gelen oksijen
konsantrasyonu alanındaki dik eğimi hemoglobinin yüksek pO2’li
bölgelerden düşük pO2’li bölgelere oksijeni etkili olarak taşıyıp
vermesini sağlar. Miyoglobin gibi hiperbolik oksijen dissosiasyon
eğrisi olan bir molekül, oksijen parsiyel basıncının bu alanı içinde
aynı derecede oksijen serbestlenmesi sağlayacaktır. Bunun yerine,
bu oksijen basıncı alanında oksijen için maksimum ilgiye sahip
olacak ve bu yüzden dokulara hiç oksijen bırakmayacaktır.
CO2 bağlanması: Metabolizma sırasında oluşan karbon dioksitin çoğu
suyla birleşerek bikarbonat iyonu olarak taşınır. Ancak, CO2’nin bir
kısma, hemoglobinin yüksüz α amino gruplarına bağlı karbamat olarak
taşınır. Ve şematik olarak aşağıdaki gibi gösterilir.
CO2’nin bağlanması hemoglobinin T (taut) veya deoksi formunu
stabilize ederek oksijene ilgisini azaltır.
CO’in bağlanması: Karbon monoksit (CO) hemoglobinin demirine
sıkıca (fakat geri dönüşümlü olarak) bağlanarak karbonmonoksi
hemoglobin,(HbCO) oluşturur. Karbon monoksit bir veya daha fazla
hem bölgesine bağlanınca hemoglobin relaks konformasyona kayarak
geri kalan hem bölgelerinin oksijeni yüksek ilgiyle bağlanmasına
neden olur.
Bohr etkisi: pH düşürüldüğünde veya hemoglobin yüksek CO2
parsiyel basıncında bulunuyorsa oksijenin hemoglobinden ayrılması
kolaylaşır. Her iki halde de hemoglobinin oksijene ilgisi azalır ve bu
yüzden oksijen dissosiasyon eğrisinde sağa doğru kayma meydana
gelir. Oksijen bağlanmasındaki bu değişikliğe Bohr etkisi denir. Tam
tersine, pH’ın artması veya CO2 konsantrasyonunun azalması oksijene
ilginin artmasına ve oksijen dissosiasyon eğrisinde bir sola kaymaya
neden olur.
7
a) pH’ı düşüren protonların kaynağı:
b) Bohr etkisinin mekanizması: Bohr etkisi hemoglobinin deoksi
formunun protonlara ilgisinin oksihemoglobinden daha fazla
olduğunu yansıtır. Bu etki N-terminal α-amino grupları ve
deoksihemoglobinde oksihemoglobine göre daha yüksek pKa ları
olan spesifik histidin yan zincirleri tarafından sağlanır. Bu yüzden,
proton konsantrasyonundaki bir artış (pH’da bir azalmaya neden
olarak), bu grupların protonlanmasına (yüklü hale geçmesine) ve
iyonik bağlar (tuz köprüleri) oluşturabilmesine neden olur. Bu
bağlar tercihen hemoglobin deoksi formunu stabilize ederek
oksijene ilgisinde bir azalmaya neden olur.
8
Bohr etkisi şematik olarak aşağıdaki gibi gösterilebilir:
Burada protonlardaki bir artış (veya düşük pO2) (deoksihemoglobini
tercih ederek) dengeyi sağa kaydırırken, pO2 deki bir artış (veya
protonlardaki bir azalma) dengeyi sola doğru kaydırır.
2,3- Bisfosfogliseratın oksijene ilgisi üzerine etkisi: 2,3 Bisfosfogliserat
(2,3-BPG) oksijenin hemoglobine bağlanmasında önemli bir düzenleyicidir.
Konsantrasyonunun kabaca hemoglobine eşit olduğu alyuvarlarda miktarca en
fazla bulunan organik fosfattır. 2,3-BPG glikoliz yolundaki bir ara üründen
sentezlenir.
a) 2,3- BPG’nin deoksihemoglobine bağlanması:
2,3-BPG
deoksihemoglobine baplanıp oksihemoglobine bağlanmayarak hemoglobinin
oksijene ilgisini azaltır. Bu tercihi bağlanma deoksihemoglobinin taut
konformasyonunu stabilize eder.
2,3-BPG’nin bağlanması şematik olarak aşağıdaki gibi gösterilebilir.
9
b)2,3-PBG’nin bağlanma bölgesi: Bir 2,3- BPG molekülü
deoksihemoglobin tetramerinin merkezinde iki β –globin zinciri
tarafından oluşturulan bir cebe bağlanır.
10
c) Oksijen- dissosiasyon eğrisinin kayması: 2,3-BPG ayrıldığı
hemoglobinin oksijene ilgisi yüksektir. Ancak, alyuvarlarda
görüldüğü gibi 2,3-BPG ‘nin varlığı hemoglobinin oksijene
ilgisini anlamlı olarak azaltarak oksijen-dissossiasyon eğrisinin
sağa kaymasına neden olur
d) 2,3- BPG düzeylerinin kronik hipoksi veya anemiye cevabı:
e) Kan transfüzyonunda 2,3-BPG’nin rolü:
11
Minör hemoglobinler
1- Fetal hemoglobin (HbF)
hemoglobindeki gelişime bağlı
değişiklikler
12
a) Gelişim sırasında HbF sentezi
b) 2,3-BPG’nin HbF’e bağlanması: 2,3-BPG hemoglobinin oksijene
ilgisini azalttığı için 2,3-BPG ile HbF arasındaki zayıf etkileşim
HbF’nin oksijene ilgisinin HbA’ya göre daha yüksek olmasını
sağlar. Buna karşılık, eğer hem HbA hemde HbF 2,3-BPG’lerini
kaybederlerse, oksijene ilgileri aynı olur. HbF’in oksijene ilgisinin
yüksek olması oksijenin maternal dolaşımdan plasentaya geçerek
fetusun alyuvarlarına ulaşmasını kolaylaştırır.
2- Hemoglobin A2 (HBA2): HbA2 normal erişkin hemoglobinin doğumdan
yaklaşık 12 hafta sonra ortaya çıkan ve toplam hemoglobinin yaklaşık
%2’sini oluşturan minör bir bileşenidir. İki α- globin ve iki δ – globin
zincirinden meydana gelir.( normal erişkin hemoglobinleri)
3- Hemoglobin A1c: Fizyolojik şartlarda HbA yavaş ve nonenzimatik
olarak glikozillenme derecesi belli bie hekzosun plazma
konsantrasyonlarına bağımlı olacak şekilde glikozillenir. Glikozillenmiş
hemoglobinlerin en sık rastlanan formu HbA1c dır. Glukoz kalıntıları esas
olarak β- globülin zincirlerinin N- terminal valinlerin NH2 gruplarına
bağlı olarak bulunur. HbA1c miktarlarındaki artış diabetes mellitus
hastalarında görülür, çünkü böyle kişilerde HbA alyuvarların 120 günlük
ömründe daha yüksek konsantrasyonlarda glukoz ile temasa geçmektedir.
13
HEMOGLOBİNOPATİLER
A-Globin genlerin organizasyonu
1- α- Geni ailesi
2- β-geni ailesi
3- globin zinciri sentezindeki basamaklar
B-Orak- hücre anemisi (hemoglobin S hastalığı)
Orak- hücre anemisi kalıtsal olarak globin moleküllerinin β-zincirlerinin
sentezini kodlayan (her biri bir ebeveynden gelen) iki mutant geni olan kişilerde
görülen homozigot resesif olarak geçen bir hastalıktır. (mutant β-globin zinciri
βs olarak gösterilir ve meydana gelen αsβ5s hemoglobin, HbS olarak
adlandırılır) bir bebekte oraklaşmaya neden olacak kadar HbS, HbF’in yerine
geçmeden hastalık anlaşılamaz.
14
1- HbS β-zincirlerindeki amino asit değişikliği:Bir HbS molekülündeki iki
normal α-globin zinciri ve altıncı pozisyondaki glutamatın yerine valinin
geçtiği iki mutant β-globin zinciri (βs) bulunur.
2- Oraklaşma doku anoksisine neden olur
3- Oraklaşmayı arttıran faktörler: HbS oranını yükselten(yani ,HbS’in
oksijene ilgisini azaltan ) bütün faktörler ile artar. Yüksek irtifa veya
basınçsız bir uçakta seyahat etmek gibi nedenlere bağlı olarak azalmış
oksijen gerilimi, artmış CO2konsantrasyonu azalmış pH ve eritrositlerde
2,3-BPG konsantrasyonunun artması bu faktörler arasında sayılabilir.
4- Heterozigotluğun olası selektif yararı: Orak-hücre geni açısından
heterozigot olanlar plasmodium falciparum parazitinin neden olduğu
malaria hastalığına daha az yakalanmaktadır.
C-Hemoıglobin C hastalığı
D-Hemoglobin SC hastalığı
E- Thalassemialar
1-α-Thalassemialar : α-globin zincirlerinin sentezinin olmadığı veya
azalmış olduğu bozukluklardır.her bireyin genomunda α-globin geninin dört
kopyası (16. kromozomların her birinde iki tane) bulunduğu için α- globin
zicir eksikliği çeşitli derecelerde görülür. Eğer dört genden biri hatalıysa
birey sessiz taşıyıcı veya α- thalassemia olarak adlandırılır.çünkü hastalığa
ait hiçbir fiziksel bulgu yoktur.
15
16
2- β- thalasemialarda : β- globin zincirlerinin sentezi yok veya azalmışken,
α-globin zinciri sentezi normaldir. α-globin zincirleri dayanıklı tetramerler
oluşturamaz ve çökelerek bu yüzden olgun alyuvar olacak hücrelerin prematüre
ölümüne neden olurlar.
Fibröz Proteinler
Kollagen ve elastin,bağ dokusu, gözün sklera ve korneası ve damar
duvarlarının bileşeni olarak bulunurlar.
a-Kollagen: Kollagen vücutta en fazla miktarda bulunan proteindir. Bu isim
birbiriyle yakın ilişkili, sert ve çözünmez bir protein ailesinden gelmektedir. Bu
moleküller vücutta yaygın olarak bulundukları halde, tipleri ve organizasyonları
kollagenin belli bir organda üstlendiği role bağlıdır. Göz sıvısında olduğu gibi
yapıyı güçlendirecek şekilde jel gibi yayılmıştır. Diğer dokularda kollagen
tendonlarda olduğu gibi büyük kuvvet sağlayacak sıkı paralel demetler halinde
bulunabilir. Gözün korneasında kollagen ışığın çok az bir kırılma ile geçmesini
sağlayacak şekilde istiflenmiştir.
Kemik kollageni birbirine açılı olarak düzenlenmiş lifler halinde bulunur.
Kemiğin ilgili osteoblastlarında ve kıkırdağın kondroblastlarında oluşur ve
ekstrasellüer matrikste salgılanır.
Kollagenin yapısı
a-Kollagen tipleri Kollagen molekülleri α-zincirleri adı verilen, birbiri etrafında
bir üçlü heliks halinde sarılarak ip- benzeri bir yapı oluşturan üç polipeptitten
meydana gelir. Üç polipeptit zinciri zincirler arasındaki hidrojen bağlarıyla bir
arada tutulur.α- zincirlerindeki amino asit dizesindeki farklılıklar aynı boyda
17
(ortalama 1000 amino asit uzunlukta) fakat hafifçe farklı özellikleri olan yapısal
birimlerin oluşmasına neden olur. En sık rastlanan kollagen olan
tip I kollagen α1 diye isimlendirilen iki zincir ve α2 diye isimlendirilen bir
zincir içermektedir.
b- Amino asit dizesi:Kollagenin primer yapısı, polipeptit zincirindeki her üç
pozisyondan birinde en küçük amino asit glisinin bulunması açısından değişiktir.
Glisin heliksin üç zincirinin bir araya geldiği kısıtlı alana sığabilmektedir. Glisin
kalıntıları Gly –X-Y olarak tekrarlayan, X’in genellikle prolin olduğu ve Y’in
sıklıkla hiroksiprolin veya hidroksilin olduğu dizenin parçasıdır. Bu yüzden,
molekülün büyük bir kısmı dizesi (-GlyX-Y)333 olarak gösterilebilen bir
politripeptid gibi kabul edilebilir.
c- Üçlü-heliks yapısı:
d- Hidroksiprolin ve hidroksilizin: Kollagen diğer bir çok proteinde
bulunmayan hidroksiprolin ve hidroksilizin içerir. Bu kalıntılar belli prolin ve
lizin kalıntılarının polipeptit zinciri içine yerleştikten sonra hidrosillenmesiyle
oluşur. Bu yüzden hidroksillenme posttranslasyonel modifikasyona bir
örnektir. Hidroksiprolin kollagenin üçlü- heliks yapısının dayanıklılığını
sağlamada önemlidir.
18
e- Glikozillenme: En sık olarak glukoz ve galaktoz üçlü-heliks oluşumundan
önce sıralı olarak polipeptit zincirine bağlanır.
2-Kollagen biyosentezi
a-Pro-α- zincirlerinin oluşumu: Kollagen normalde hücre dışında fonksiyon
gösteren bir çok proteinden biridir. İhraç edilmek üzere sentezlenen çoğu protein
gibi kollagenin olgunlaşmamış polipeptit zincirleri de N- terminal uçlarında özel
bir amino asit dizesi içerirler bu sentezlenen polipeptittin hücreyi terk edeceğini
gösteren bir işaret gibi davranır. İşaret dizesi ribozomların pürtüklü endoplazmik
retikuluma (RER) bağlanmasını kolaylaştırır ve polipeptit zincirini RER’in
sisternalarına girmek üzere yönlendirir. Endoplazmik retikulumda işaret dizesi
hızla ayrılarak pro-α zinciri adı verilen kollagen öncüsünü oluşturur.
b- Hidroksilasyon: Pro-α-zincirleri polipeptitler halen sentezlenirken pürtüklü
endoplazmik retikulumun lümeninde çok sayıda enzimatik basamak ile
işlenirler. –Gly-X-Y- dizesindeki Y- pozisyonunda bulunan prolin ve lizin
kalıntıları oluşturabilir. (bu hidroksilasyon reaksiyonları moleküler oksijen ve
eksikliğinde prolil hidroksilaz ve lizil hidroksilazın fonksiyon gösteremediği C
vitamini (askorbik asit) gibi bir indirgeyici ajan gerektir. Askorbik asit
eksikliğinde ( ve bu yüzden propil ve lizil hidroksilasyonu eksikliğinde),
kollagen lifleri çapraz bağ oluşturamaz ve meydana gelen lifin gerilme kuvvetini
büyük ölçüde azaltır. Sonuç olarak meydana gelen hastalık skorbüt olarak
bilinir.
19
20
21
c- Glikozilasyon: Bazı hidroksilizin kalıntıları glukoz veya glikozil –galaktoz
ile glikozillenerek modifiye olurlar.
d- Birleşme ve sekresyon:Hidroksillenme ve glikozillenmeden sonra pro-α
zincirleri propeptidler olarak adlandırılandırılırlar. Prokollagenin oluşumu proα-zincirlerinin C-terminal uzantıları arasındaki zincirler arası disülfit bağlarının
oluşmasıyla başlar. Bu, üç zinciri heliks oluşumuna uygun konuma getirir.
Prokollagen molekülleri Golgi aletine taşınarak burada sekretuar veziküller içine
yerleşirler. Veziküller hücre membranı ile birleşerek protokollagen
moleküllerinin ekstrasellüler alana verilmesini sağlar.
e- Prokollagen moleküllerinin ekstrasellüler parçalanması: Ekstrasellüler
alana salgılanan prokollagen molekülleri terminal propeptitleri ayırıp üçlüheliks kollagen molekülünü serbestleştiren N- ve C- prokollagen peptidazlar ile
parçalanır.
f- Kollagen liflerinin oluşumu:Tek tek kollagen molekülleri spontan olarak
birleşerek lifler oluşturular.bunlar komşu kollagen moleküllerinin her bir
komşusuyla yaklaşık molekülün dörtte üçü uzunluktaki kısımları üst üste
gelecek şekilde, düzenli ve paralel bir yapı oluşturular.
22
g- Çapraz bağ oluşumu: Kollagen moleküllerinin lifsel yapısı lizil oksidaz için
bir substrat gibi davranmalarına neden olur. Bu ekstrasellüler enzim
kollagendeki bazı lizil ve hidroksilizil kalıntılarını oksidatif olarak deamine
eder. Meydana gelen reaktif aldehidler (allizin ve hidroksiallizin) komşu
kollagen moleküllerindeki lizil ve hidroklsilizil kalıntılarıyla birleşerek kovalent
çapraz- bağlar oluştururlar. (bu çapraz -bağlar bağ dokusunun işlerliğiiçin
gereken gerilim kuvvetinin sağlanmasına yarar. Bu yüzden, kollagenin çaprazbağlı lifler oluşturmasını etkileyen herhangi bir mutasyon kollgenin
dayanıklılığını da etkiler.
3-Kollagenin yıkımı: Normal kollagenler yarı ömürleri aylarca olan oldukça
dayanıklı moleküllerdir. Buna karşılık bağ dokusu dinamiktir ve genellikle
büyümeyle veya doku yaralanmasıyla sürekli olarak yenilenmektedir.
Ekstrasellüler matrikste kollagen yıkımı, bütün halindeki kollagen liflerini,
fagosite edilebilen ve lizozomal enzimlerle bileşimlerindeki amino asitlere
23
yıkılabilen küçük parçalara ayıran kollagenazlar ailesi tarafından
gerçekleştirilmektedir.
5- Kollagen hastalıkları: Kollagen lifi sentezindeki basamaklardan
herhangi birindeki bozukluk sonucu kollagenin uygun olarak lifler
oluşturamaması ve böylece dokulara normalde kollagen tarafından
sağlanan gerekli esnekliği verememesine bağlı genetik hastalık meydana
gelir.
a-Ehler –Dantos sendromu: Bu bozukluk kollagen molekülündeki kalıtsal
bozukluklar sonucu meydana gelen bağ dokusu hastalığı cilt ve eklem
gevşekliği ile karakterizedir.
b- Osteogenezis imperfekta: Brittle bone sendromu da denir.
B- Elastin
Sert ve esnemeye dirençli kollagenin aksine elastin lastik benzeri özellikleri olan
bir bağ dokusu proteinidir.
1- Elastinin yapısı
a) Amino asit bileşimi: Elastin başlıca glisin, alanin ve valin gibi küçük,
nonpolar amino asit kalıntılarından oluşur. Prolin ve lizin açısından da
zengindir.
b) Zincirler arası çapraz bağlar: Elastin lifleri düzensiz bir yapıya sahip
çapraz- bağlı polipeptitlerden oluşan bir üç boyutlu ağ yapı olarak inşa
edilmiştir. Çapraz- bağlar lizin içerir. Örneğin dört lizin yan ziciri (dört
ayrı elastin zincirinden gelip) kovalent olarak birleşerek bir desmosin
çapraz –bağı meydana getirebilir. Bu stres elastikiyetini veren kendi
içinde çok fazla bağları olan, lastiksi bir ağ oluşturur.
24
2- Elastin yıkılımında α1- antitripsin rolü
a_ α1-Antitripsin: Kan ve vücut sıvılarında proteinleri hidroliz ederek
parçalayan proteolitik enzimleri(proteaz veya proteinaz da denir)inhibe
eden α1-antitripsin (α1-AT)isimli bir protein vardır.[inhibitöre ilk başta
tripsin (pankreas) tarafından sentezlenen bir proteolitik enzim) aktivitesini
inhibe ettiği için α1-antitripsin denilmiş. Protein normal plazmada α1globulin bandının %90!dan fazlasını tutar]. α1- AT’nin daha önemli bir
fizyoljik rolü ekstrasellüler alana salgılanarak alveol duvarlarındaki
elastini ve çeşitli dokulardaki diğer yapısal proteinleri yıkan güçlü bir
proteaz olan nötrofil elastazı inhibe etmektedir.
25
b- α1-AT’in kaynağı: Plazmada bulunan α1-AT’in çoğu karaciğer
tarafından sentezlenip salgılanır. Geri kalan ise monositler ve elastazın neden
olduğu lokal doku hasarının önlenmesinde önemli olan alveolar makrofajlar
gibi çeşitli dokularda sentezlenir.
c-α1-AT’in akciğerdeki rolü: Normal akciğerlerde alveolleri aktive olmuş
ve parçalanan nötrofillerden serbestlenen düşük düzeylerde nötrofol elastaza
kronik olarak maruz kalır. Eğer nötrofil elastazın en önemli inhibitörü olan
α1-AT’in etkisiyle önlenemezse, bu protelitik aktivite alveolar duvarlardaki
elastini parçalayabilir. Akciğer dokusu rejenere olamadığı için alveoler
duvarların bağ dokusunun bozulması amfizeme neden olur.
d- α1-AT eksikliğine bağlı olarak amfizem: ABD’de amfizemli hastaların
yaklaşık %2’si hastalığa α1-AT deki kalıtsal bozukluklar nedeniyle
tutulmuştur. Α1-AT genindeki bir çok farklı mutasyonun bu proteinin
eksikliğine neden olduğu bilinmektedir. Fakat klinik olarak en yaygın olanı
tek bir purin bazı mutasyonudur (GAG---AAG, sonuç olarak proteinin
342’inci pozisyonundaki glutamik asit yerine lizin geçer ). Bir kişinin
amfizem için risk altında olması için iki anormal α1-AT alleli taşıması
gerekir.bir normal ve bir hatalı geni olan heterozigotlarda α1AT düzeyleri
alveolleri hasara karşı korumaya yeterlidir. [α1-AT eksikliği olan ve sigara
için kişilerde akciğer hasarı daha hızlı gelişir. Ve bu kişilerde sürvi sigara
içmeyen ve eksikliği olanlara göre daha kötüdür..]
e- α1-AT eksikliğinin tedavisi: Elastaz inhibitörü eksikliği haftalık
intravenöz, α1-AT takviyesiyle düzeltilebilir. α1-AT kandan
akciğerlerediffize olur ve burada akciğer epitel hücrelerini çevreleyen sıvıda
terapötik düzeylere ulaşır. Halen değerlendirilen diğer tedavi yolları oral
olarak veya aerosol sprey gibi inhale edilerek verilen sentetik nötrofil elastaz
inhibitörlerinin kullanımıdır.
C- α-Keratinler
26
Download