KESK HUKUK, TİS VE ULUSLARARASI İLİŞKİLER SEKRETERİ FATMA ÇETİNTAŞ’IN BASIN AÇIKLAMASI METNİDİR. 25 Mayıs 2016 Son yıllarda sendikal hak ve özgürlükler alanında, çalışma yaşamında yaşanan hak ihlallerini 6 aylık raporlar şeklinde sizlerle paylaşıyorduk. Son altı aylık raporumuzu ise 7 Şubat 2016 tarihinde açıklamış idik. Ancak yaşamın tüm alanlarında olduğu gibi sendikal hak ve özgürlüklere yönelik de hak ihlallerinde ciddi bir artışla birlikte raporlarımızı üçer aylık olarak düzenleme zorunluluğu doğdu. Birazdan ayrıntılarını sizinle paylaşacağımız hak ihlalleri raporumuz bu artışı ve nasıl bir süreçten geçtiğimizi gözler önüne serecek niteliktedir. 17 Şubat 2016 tarihinde yayınlanan Başbakanlık genelgesinin muhalif kamu emekçilerini tasfiye etmeyi amaçladığını daha ilk gün kamuoyu ile paylaşmış, kaygılarımızı belirtmiştik. Gerçekleşen de bu olmuştur. Başbakanlık genelgesi ile birlikte kamu emekçileri içerisinde bir cadı avı başlatılmıştır. AKP faşizmine yönelik en ufak itirazı ve muhalefeti olan emekçiler her türlü baskı ile karşılaşıyorlar. Sistematik bir tasfiye politikası sonrası ise iş güvenceleri ellerinden alınarak işten atılma ile karşı karşıya kalıyorlar. Karanlık dehlizlerde listeler hazırlanıyor, Cumhurbaşkanının “mevzuatı bir yana bırakın” talimatından alınan rahatlıkla her türlü hukuksuzluk işlenebiliyor. Askeri darbe dönemlerinde bile olmayan işlemler hayata geçirilmekte, uluslararası sözleşmeler ve anayasadan doğan haklarımız ciddiye alınmamaktadır. Bunun en somut örneği 29 Aralık 2015 tarihinde Konfederasyonumuzun kararıyla hayata geçirilen grev sonrası açılan soruşturmalardır. Şu ana kadar çoğu eğitim emekçisi olmak üzere en az 16.475 kamu emekçisine greve katıldığı için soruşturma açılmıştır. Diyarbakır 4900, İzmir 3000, Mardin 2600, Van 2000, Batman 1200 üzeri, Adıyaman 499, Siverek 125, Viranşehir 121, Hopa 40 ve G. Antep 475 kişi olmak üzere son 3 ayda bildiğimiz, elimize ulaşan bazı illerdeki rakamlar durumun vahametini göstermektedir. Yakın tarihimizin aynı eylem için bir seferde açılmış en büyük soruşturması ile karşı karşıyayız. Sendikamız EĞİTİM SEN’in hedefe konulduğu bu rakamlardan da net olarak anlaşılmaktadır. Aynı eylemden dolayı daha binlerce kamu emekçisine soruşturma açılacağı söylenmektedir. 1 İlginç bir uygulama da bazı yerlerde 29 Aralık grevine katıldıkları için sendikamız EĞİTİM SEN üyesi olan kimi okul idarecilerinin görevlerinden alınarak başka okullara öğretmen olarak atanmalarıdır. Oysa greve katılımın suç olamayacağına ve soruşturma açılamayacağına dair AİHM de dahil onlarca mahkeme kararı mevcuttur. Ortada bir suç varsa o da siyasi iktidarın idari işlemlerle grev hakkımızı fiilen ortadan kaldırması, yok saymasıdır. Cumhuriyet tarihinin en büyük katliamı 10 Ekim katliamı soruşturmasında gerçek katillerin ve azmettiricilerinin ortaya çıkarılmasında bir arpa boyu yol alamayanlar katliamı kınayan ve iki günlük greve katılım gösteren arkadaşlarımıza yönelik soruşturmalarda da hızlarını kesmediler. Hala birçok arkadaşımız hakkında soruşturmalar açılmakta, adli ve idari cezalar verilmektedir. Katliama ilişkin afişlerimiz çeşitli işyerlerinde toplatılıyor, panolardan indiriliyor ve adli-idari soruşturmalar açılıyor. Ayrıntılarını raporumuzda göreceğiniz üzere 7 Şubat – 7 Mayıs 2016 tarihleri arasında 16.475’i 29 Aralık grevimize yönelik olmak üzere 16.646 arkadaşımız hakkında adli-idari soruşturmalar açılmış, bazı arkadaşlarımıza uyarı ya da kınama cezaları verilmiştir. Açılan soruşturmalar sonucu 23 arkadaşımıza kademe ilerlemesinin durdurulması cezası, 16 arkadaşımıza ise aylıktan kesme ve idari para cezaları verilmiştir. 12 akademisyenin ise kadroları iade edilmiş olup akademisyenlere yönelik baskılar yaygınlaşarak devam etmektedir. AKP’nin cinsiyetçi ve muhafazakar politikaları çalışma yaşamında da baskılara dönüşerek kendini gösteriyor. Örneğin Adıyaman Valiliği, üye sendikamız BES İl Kadın Sekreteri hakkında Konfederasyonumuz tarafından hazırlanan “8 Mart Kadınların Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü”ne ilişkin okuduğu basın açıklaması metninden dolayı soruşturma başlatmış, ardından sürgün etmiştir. Bu dönemde adli soruşturmalarda da kaygı verici bir artış yaşanmıştır. Demokratik ve meşru sendikal eylem ve etkinliklerimizin neredeyse tümü “devlet güvenliğine tehdit” olarak değerlendirilmekte, soruşturma ve ceza konusu olmaktadır. 102 arkadaşımız bu kapsamda soruşturmaya maruz kalmış, kimisi gözaltına alınmış, kimisi tutuklanmış kimisi hakkında da çeşitli cezalar istenmektedir. Ceza davaları ve soruşturmalarının çoğu Cumhurbaşkanı ve başbakana hakaretten dolayı açılmaktadır. Bu dönemde de bu çerçevedeki davalar artarak devam etmiştir. 37 arkadaşımıza hem adli hem idari soruşturmalar açılmış, çoğunlukla da ikisinden de cezalar verilmiştir. Kimi idareciler ise adli soruşturma beraatla sonuçlanmasına rağmen aynı konuda idari cezalar vererek AKP döneminde bir var olma mücadelesine dönüşen yaranmacılıkta sınır tanımadıklarını ispat etmişlerdir. Burada dikkat çekmek istediğimiz bir husus da Başbakanlık İletişim Merkezi’nin (BİMER) bir ihbar kurumu olarak kullanılması, bazı soruşturmaların, fişlemelerin buraya yapılan ihbarların esas alınarak yapılmasıdır. Hatırlanacağı üzere birkaç yıl öncesine kadar Cemaat ve AKP polisleri isimsiz e-mailleri esas alarak soruşturmalar açıyor, yüzlerce insanı tutukluyor ve yıllarca sürecek davalar başlatıyorlardı. Bu e-maillerin kendileri tarafından gönderildiği, kumpas olduğu bugünlerde bir bir açığa çıkıyor. Şimdi de karşımıza 2 BİMER’e yapılan isimsiz ihbarlar çıkıyor. Anlaşılan “tecrübelerini” bir kez daha konuşturuyorlar! 7 Şubat – 7 Mayıs 2016 tarihleri arasında 82 KESK’li sürgün edilmiştir. Gerçek rakamın bunun çok üzerinde olduğuna inanıyoruz çünkü çoğu sürgün vakalarının bilgisi elimize ulaşmamaktadır. Sürgün edilenlerin çoğu sendikalarımızın şube yöneticileridir. Oysa 4688 sayılı yasaya göre sendika yöneticilerinin üyeleriyle bağının kopmaması ve sendikal örgütlenmenin sağlıklı işlemesi için istekleri dışında görev yerlerinin değiştirilmemesi gerekmektedir. AKP burada da hukuk tanımazlığını sergilemiştir. Şunu net olarak ifade etmek isteriz ki, başta 29 Aralık grevine yönelik açılan soruşturmalar ve sürgünler olmak üzere siyasi iktidar Konfederasyonumuza ve bağlı sendikalarımıza yönelik bir tasfiye süreci başlatmıştır. Soruşturmalar, mobbing, ceza davaları vb. tüm baskı araçları kullanılarak var olan üyelerimiz istifa etmeye zorlanmakta, yeni üye yapmalar engellenmeye çalışılmaktadır. Sadece 3 ayda sendikal faaliyetlerinden dolayı 50 arkadaşımızın işten atılması, 20 arkadaşımızın gözaltına alınması ya da tutuklanması korkunç bir rakamdır. Yasalara ve anayasaya aykırı olarak sendikalarımızın üyelerinin iş güvenceleri ortadan kaldırılmak istenmektedir. İşyerlerinde sendikal ayrımcılık ve sendikal faaliyetlerin engellenmesi ihlallerinde de kaygı verici bir artış yaşanmaktadır. Bu konuda 11 vaka yaşanmış olup ayrımcılığın, üyelerin istifaya zorlanmasının özellikle sendikamız DİVES üyeleri üzerinde yoğunlaşması dikkat çekicidir. Hükümete diyet borcunu ödeme telaşındaki Diyanet İşleri Başkanlığının ve idarecilerinin birçok yerde sendikamızın adını vererek anti propaganda yapmaları, ayrımcı davranmaları sendikamızı ciddi şekilde etkilemektedir. Ayrıca bu dönemde 3 ayrı olayda sendikal materyallerin dağıtımı engellenmiştir. Genel olarak da lojman tahsisi, tayin ve atamalar, görevde yükselmeler başta olmak üzere birçok konuda yandaş sendika lehine çok açık ayrımcılık yapılmaktadır. Özellikle stajyer öğretmelere yönelik “stajyerlik durumlarının yandaş sendikaya geçmeleri halinde daha rahat kaldırılacağı” şeklinde bazı illerde geliştirilen baskı ve yönlendirmeleri her platformda teşhir edeceğimizin ve hukuki yolara başvuracağımızın bilinmesini istiyoruz. Yine yandaş sendikaya geçişi özendirmek ve teşvik etmek için kimi yerel yönetimlerde yasaya aykırı şekilde sosyal denge tazminatlarından yararlanma koşulları ağırlaştırılmaktadır. Sokaklar ve hak arama mücadelesi AKP’nin korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Bu süreçte 2911 sayılı toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet iddiasıyla 5 vaka yaşanmış, 2 etkinliğimiz ise yasaklanarak aynı amaç güdülmüştür. 2 olayda da etkinliğe saldırılarak arkadaşlarımız darp edilmiş, kimisi gözaltına alınmıştır. Sadece sokaklar değil sosyal medya da AKP’nin “yasak bölge” alanlarından olmaya devam ediyor. Son 3 ayda sosyal medya paylaşımlarından dolayı en az 40 adli ve idari soruşturma açılmış, çeşitli cezalar verilmiştir. AKP trollerine her türlü hakaret, tehdit, şantaj ve yalan serbest ve soruşturmadan muaf iken, AKP aleyhine en ufak eleştiri, düşünce, ifade ve fotoğraf soruşturma ve ceza konusu olabilmektedir. 3 Hukuksal ve meşru zeminde hak olan greve katıldıkları için binlerce eğitim emekçisine soruşturmalar açılıp cezalar verilirken, aynı devlet yüzbinlerce çocuğu eğitim ve öğrenim hakkından, eğitim emekçilerini ise çalışma hakkından yoksun bırakabilmektedir. Sokağa çıkma yasaklarının devam ettiği, hatta kalktığı çoğu çatışma bölgesinde hala okullar kapalı, çocuklarımız ve eğitim emekçilerimiz belirsizlik ve kaygı içerisinde beklemeye devam ediyorlar. Basın üzerinde de büyük bir baskı ve yıldırma politikası güdüldüğünü biliyor, takip ediyoruz. Sözümüz elbette basın emekçilerine değil, AKP’nin faşizan politikaları için PİAR çalışması yürüten ve gerçekler üzerinde karartma uygulayan havuz/yandaş medyayadır. Onlar ne kadar siyasal ve çalışma yaşamındaki baskıları gizleseler de, bizler gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Nitekim bizlerin ve diğer demokrasi güçlerinin çabaları uluslararası kurumlarında gündemine girmeye başlamıştır. Nisan 2016 ortalarında önce Lizbon’da yapılan ITUC Avrupa Bölge Konseyi toplantısında, Türkiye’deki sendikal hakların genişletilmesi için uluslararası çapta 2 yıl sürecek bir kampanyanın başlatılması kararı alınması bunun son örneğidir. Öte yandan ILO da 87 nolu sözleşme kapsamında Türkiye’yi yakından takibe almıştır ve daha ileri adımların atılması gündemlerindedir. Cumhuriyet tarihinin en karanlık yıllarını ülkemize yaşatan AKP’nin parti amblemi olan ampul kötü bir ironi olmanın ötesinde insan aklıyla alay etme açısından siyaset tarihindeki yerini alıyor. Geçen her gün AKP karanlığı hak ve özgürlükler üzerine bir karabasan gibi çöküyor. Korku, kutuplaşma ve kaos stratejisi üzerinden geleceğimiz ipotek altına alınmaya çalışılıyor. Askeri darbeler dönemi AKP darbeleri ile devam ettiriliyor. Modern kölelik yasası, iş güvencemizi ortadan kaldırmaya yönelik hazırlıklar, esnek ve güvencesiz çalışmanın yaygınlaştırılması da darbenin sonuçları olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha çok sömürü ve rant isteyen sermaye kesimi de AKP darbesinin ortağı ve asli bileşeni oluyor. Öte yandan 20 Mayıs darbesi sadece AKP değil, bir devlet darbesi haline dönüştürülerek totaliter başkanlık rejimine doğru son virajlardan biri daha dönülmüş oldu. Ne yazık ki bugünleri bile arayabileceğimiz bir geleceğe doğru yol alıyoruz. Ancak KESK, bağlı sendikaları ve yüzbinlerce üyesi olarak ne geçmişte ne de bugün karanlığa teslim olmadık, olmayacağız. Fiili, meşru ve hukuki mücadelemizi her ne pahasına olursa olsun yükseltecek, tüm ezilenler ve ötekileştirilenlerle birlikte büyük bir dayanışma ağını kuracak, baskıları göğüsleyecek ve püskürteceğiz. Bu vesileyle; AKP faşizmine birlikte karşı koymak ve ortak mücadele etmek dışında bizi aydınlığa çıkaracak bir yol olmadığının bilinciyle, “Laik Eğitim ve Laik Yaşam! İş Güvencemizden Vazgeçmeyeceğiz! Baskı, Sürgün ve İşten Atmalara Karşı Alanlardayız!” şiarı ile 28-29 Mayıs tarihlerinde 9 bölgede gerçekleştireceğimiz mitinge tüm emekçileri ve vatandaşlarımızı davet ediyoruz. Saygılarımızla… 4