Altan Heper, Postmodernizm ve Hukuk -Kısa Bir Bakıș-, Hukuk Kuramı, C. 2, S. 2, Mart-Nisan 2015, ss. 1-6. POSTMODERNİZM VE HUKUK –KISA BİR BAKIŞ- Altan Heper* * Yard. Doç. Dr. Dr. Özyeğin Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Tübingen Üniversitesi. Heper/ Postmodernizm ve Hukuk sistemlerinin 1. Postmodernizm nedir? akımlarının tartışılsa da, ikinci dünya savaşından bu yanayı kapsadığını ifade eder. Postmodernliğin bu anlamda modernliğin sonrası, sonrası hatta karşıtı olduğu ifade edilebilir. Tabii ikinci dolu, vaadini hiç gerçeklik zaman veya yerine fenomenlerin heterojenliği büyük anlatılarla ortadan kaldırılamaz (Lyotard’a atfen Mahlmann, 2012: 219). bir dönemde yaşamaktayız. Postmodern anlayışlar her Postmodernistlere göre klasik teorilerde vücut bulan türlü temeldenci felsefeyi (fundementalizmi), bilim teorisi özcülüğe karşı çıkılmalıdır, özcülük bilimin, etiğin, siyasi açısından aklı veya tecrübeyi bilginin kaynağı olarak esas 2008: fantezi iddiasını, bulunamayışlıkları ve kültürel semantikler geçer, çünkü günümüze değin post modern düşünürlerle, post modern (Röhl/Röhl, uydurulmuş, doğruluk yerine, farklılıkların bilinci ve farklı dil oyunlarının birlikte dünya savaşının sonuna kadar belirlediğimizde, o yandan reddeder kafadan geçmiş, çağını aşmış devrini tamamlamış anlayışların modernizmi ve modern dönemi belirlememiz gerekli. başından başarısızlık getiremeyecek niteliktedir. Bunun yerine bu modası post modernizmi ve post modern dönemi anlayabilmek için aydınlanmanın temellendirilmesindeki “büyük anlatı” demek gerekir. Bu anlatılar etkileyici fakat, (sonrası, ötesi) sözcüğü modern dönemin tamamlandığını anlayışları addetmektir terminolojik olarak da gösterilmelidir, bu nedenle bunlara söylemek mümkündür. Postmodern terimindeki “post” alan başarısız (Güriz, 1997: 79 vd.). Postmodernizme göre bu düşünce Postmodernizmin ne zaman başladığı her ne kadar Moderniteyi temellendirilişini yönelimlerin belirli içeriklerini ve metotlarını önemli 6). bulmaktadır, fakat bunlar gerçekte sadece tesadüfi tarihi Postmodernizm kendi anlayışını konstrüktivizm üzerine tespitlerin yansımalarıdır. Postmodern düşünce akımları kurar. Postmodern kavramı bir nevi üst kavramdır, birçok içinde önemli bir isim olan Richard Rorty’e göre her bir türü barındıran, edebiyat, mimarlık, sanat ve insan teorik temel yönlenme, birbirileriyle değiştirilebilecek “final kültürün diğer alanlarında çok farklı fenomenlerle yakınlık languages”dır (Rorty, 1989: 73 vd). içinde bulunmaktadır. Postmodernizmin arkasında da yapısalcılığın (strüktüralizm) bulunduğu söylenebilir. 2. Postmodernizm ve Adalet Bilindiği gibi yapısalcılık 20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan bir disiplinler arası araştırma çizgisi Postmodernist olarak 74 vd.; Yıldırım/Nalbantoğlu, 2003: 101 vd.; Seibert, 2009: 27 transformasyon kuralları açısından inceler. 60’lı ve 70’li vd.). Hatta yapısökümcülüğün adaletin kendisi olduğu yıllarda yapısalcılık çok ilgi gören bir sosyal felsefe haline yapısal analizlerini çok söylenmektedir (Derrida’ya atfen Mahlman, 2012: 220). farklı Postmodernist görüşlerin hukuka eleştirileri Jacques perspektiflerden yapmıştır. Bu perspektiflere örnek olarak Derrida’nın “Force of Law: The Mystical Foundation of Marksist perspektif açısından Louis Althusser, psikanalitik açıdan Jacques Lacan, tarihi söylem Authority” adlı kitabında özgün bir şekilde toplanmıştır. formasyonları Derrida’ya göre adalet soyut kurallarda formüle edilemez, açısından Michael Foucault dikkat çekmekteydi. Fakat 70’li yıllarda artan bir şekilde Foucault ve adalet sonsuz, hesabı kitabı olmayan, kurallara direnen, Althusser simetriye yabancı, çok yönlü ve “heterotropik” bir nitelik yapısalcılıkla aralarına mesafe koydu, bir süreç içersinde post yapısalcı oldular, post yapısalcılık da özellikle oynar (Mahlman, 2012: 220, ayrıntılı olarak Yıldırım, 2005: sistemlerdir ve yapısalcılık bu sistemlerin formasyonlarını toplumun içerisinde, yapısökümcülükte (dekonstrüktivizm) adalet önemli bir rol şekillenmiştir ve bu çizginin teorik objeleri yapısal gelmiş, öğretiler taşır. Adaletin yasayla bir bağı da yoktur. post Yapısökümcülüğün temel formunu Friedrich Nietzche’de modernizmde sonuçlandı (Mahlmann, 2012, 219). görmekteyiz. Yapısökümcülük esas itibariyle dilsel bir Felsefi olarak postmodernizm bir akım olarak 70’li yıllarda işlem, bu işlem de cümle ve cümle biçimini esas alan bir önem kazandı. En önemli tezleri modern dönemin büyük yorumdur. Yapısöküm filolojik metin yorumlamalarından sistemleri, örnek olarak aydınlanma, objektif idealizm, ortaya çıkmıştır. Nietzche’nin bir klasik filolog olması da bu Marksizm gibi sosyal ve siyasi düzenleri, uygulamaları, bağlamda tesadüf değildir (Seibert, 2009: 30). Derrida için ahlaki sistemleri, teorik konseptleri meşrulaştıran düşünce de 2 Nietzsche okumalarının sonuç itibarıyla onu Hukuk Kuramı, C. 2, S. 2, Mart-Nisan 2015 yapısökümcülüğe götürdüğünü söylemek mümkündür eleştirir. Bu eleştiri hukuktan ari bir toplum ütopyası (krş. Türkbağ, 2002: 31). bağlamında yapılır. Fakat paradoksal olarak bu da hukuk içerisinde düşünülür. Postmodernistlere göre hukuk iktidarın kaynağı ve aynı zamanda iktidarı meşrulaştırmanın tekniği ve böylece de Derrida’ya göre hukuk esas olarak iki unsur tarafından iktidarı görünmez hale getirmenin tekniğidir. Derrida bunu belirlenir. Birinci unsur yasanın genelliğine bağlı olan daha sonraları “Force of law” olarak adlandırmaktadır kurallaşma, önceden hesaplanabilmesi, görülmesi ve ikinci (Derrida`ya atfen Baer, 2011: 147). Postmodernizm hukuku unsur fiili yürürlük (force) unsurudur. Derrida’ya göre ve hukuki şekillenmelere genel bir eleştiri getirmektedir, bu kendi içinde, a priori “güçle zorlama (enforced) imkanını eleştirinin özü hukukun soyutluğu ve genelliğidir, hukuk içermeyen, yani zorla veya zora dayanarak bir şeyi bu genelliğinde münferit olanı, özel olanı ihmal etmektedir yapmayı, yerine getirmeyi içermeyen hukuk yoktur”. (Mahlmann, 2012: 211). Hatta bu durum insan hakları için Derrida’ya göre hukukun var olması adildir. Derrida’ya de geçerlidir. Anti-semitizm ve toplama kampları insan göre hukuk ve adaletin karşılıklı iki yönlü temsili, çatışması hakları idesi ile ilişkilendirilmektedir. Böyle bir ilişki insan adaletin özelliklerini ortaya çıkartır. Saf adalet kural olmayı soyut olarak görmekte ve özel olanı dışlamaktadır. olmayan, kural olamayan, önceden bilinmeyendir. (Saf) Hukuk sonuç olarak toplumsal, hatta dilsel gücün üstüne, adalet önceden bilinmeyeni hesaba katmayı zorunlu kılar. dışına çıkar. Bu durumda bütün hukuk düzenlerinin bir mit Adalet adaletin zorunlu tecrübelerini ve gerçekleşme olarak kaynağıdır. Derrida`ya göre hukuku meşru kılma, ihtimali zayıf tecrübelerini içerir, yani adil ve adil olmayan temellendirme ve hukukun yapılışını oluşturan kuruluş arasındaki kararın hiçbir kural tarafından güvence altına anında veya uygulanışındaki işlem (operasyon) gücün alınmadığı, teminatının bulunmadığı (coup de force) var olmasına bağlıdır, bu işlem performatifdir Adalet hep özele, evrensellik iddiasına, talebine dikkat (eyleyicidir) ve bu yüzden yorumlayıcı güç aslında ne edilmeksizin ötekinin özelliğine yönelir. Adalet sonsuz – adildir ne de adaletsizdir. Bu gücü herhangi bir adalet kural, hesaplama ve karşılama olmaksızın- ötekinin anlayışı ve daha önce konulmuş bir yasa garanti altına özelliğine yönelmelidir. Tekliği inkâr eden, her bir fiil zorba alamaz veya geçersiz addedemez. Meşru kılıcı hiç bir ve haksız olarak nitelendirilebilir, çünkü bu fiil ortalama diskur bir meta dilin kullanılan dilin performatifliğiyle olay ve fiiller için uygun olmasına rağmen, birey için ve (eyleyiciliğiyle) münferit olay için uygun olmayabilir. Adaletin sonsuzluğu veya meta dilin baskın yorumuyla ilişkisinde güvence altına alamaz. anları da içerir. nedeniyle adalet kriterlerden ve kurallardan türetilemez: Hukuk adalet değildir. Postmodernliğin, rölativist konstrüktivizmin bir diğer sonucu, hukuki çoğulculuğun belirli bir teorisidir. Pratik Derrida’ya göre saf adalet bir inançtır ve bu inanç mevcut olarak modern hukuk, özellikle global bakış açısıyla çok bir adalet anlayışının belirli bir kesin bilgisine ait inançtır. sayıda kendini Burada adalet idesinden, sonsuz adalet idesinden yola göstermektedir. Burada dikkat çeken hukukun özel heterojen çıkılır, yani hareket noktası sonsuz adalet idesidir. Hukuk aktörler hukuk olmayan, yani hukuka eşit olmayan bu adalet, bir adalet çevrelerinden hiç birine daha yüksek bir meşruiyet talebidir, yapısökümcülük hareketidir. Bu hareket hukukta nedeniyle öncelik tanınamaz, yapılacak iş var olan çok veya hukuk tarihinde faaliyet halindedir. Bu nedenle sayıda Derrida’nın anladığı anlamda adalet sadece, kuralların, tarafından hukuk hukuk çevreleriyle oluşturulmasıdır. çevreleri arasında Bu koordinasyonu sağlamaktır (Mahlmann, 2012: 211). programların, hesaplamaların üstüne çıkan bir şeyler olduğunda, gerçekleştiğinde söz konusu olur. Derrrida Derrida’nın hukuk ve adalet konusundaki görüşlerine kendi yapısökümcülük anlayışının etik nihilizm olarak tekrar kısaca bakarsak, hukuk ve adalet birbirleriyle, aporie, görülmesini istememektedir. Etik nihilizm yerine geçen bir imkânsızlık ilişkisi içerisinde bulunur ve bu bir felsefi sorun etik olarak karşımıza çıkar. Derrida hukuk eleştirisi yapar ve anlayışın öngörülebilenin hukukun adaleti anlamında bir hukuki adalet anlayışını afirmatif tekniğinin düşüncesi, ötesinde hesaplanabilen, bir angajmanın afirmatif düşüncesi olarak nitelendirilmesi gerektiğini 3 Heper/ Postmodernizm ve Hukuk belirtmektedir. Bu angajman kendisini Derrida’nın adalet geçerlidir. Fakat son aşama olarak bağlayıcılığı olması ve hukuk arasında temel bir çelişme olduğunu ileri sürmesi gereken bir normatif hukuk düzeninden vazgeçilemez. ve bu çatışmada adalet tarafında saf tuttuğunu Hukukun meşruiyet kaynaklarının güçle kaynaşması belirtmesiyle kendini göstermektedir. analitik olarak akla uygun gelmemektedir. Hukuk Derrida hukukun yapı söküme tabi tutulmasının talihsizlik felsefesine kısa bir bakış zorlamaya yönelik pratik değil, tam tersine tarihi ilerlemenin bir şansı olduğunu yeteneğin hiç bir meşruiyeti yaratamayacağını gösterir. düşünmektedir. Bu konuda şunları ifade etmektedir Örneğin “hukukun dışında veya hukukun ötesinde bir adalet, böyle göstermektedir. bir adalet gibi bir şey varsa, bu yapısöküme tabi tutulamaz. kaynaşması tezi hukuk kültürü açısından hukukun Aynı şekilde, böyle bir şey varsa yap –çözümün kendisi de kuvvetlinin hukuku olması tehlikesini oluşturmaktadır. yap- çözüme tabi tutulamaz. Yapısökümün kendisi Postmodern teorinin en önemli özelliği olan maddi adaletttir”. ahlak meşruiyet teorilerinin reddi ciddiye alındığında ve bu da felsefesine ulaşmaksızın, yapısökümün burada yaptığı postmodernizmin sahip çıktığı başkasına karşı saygıya adalet sorununun kime, nereye yöneldiğini, adresini uygulandığında, belirtmektir. iddiasına karşı hiç bir imkânı kalmamaktadır. Güce dayalı Hazırlanmış, formüle edilmiş bir bunu Rousseau açık seçik Postmodernizmin postmodernizm, bir biçimde hukukun gücün güçle egemenlik egemenliklere karşı postmodernizmin etiğinin bu teorik 3. Postmodernizmin Hukuka Yönelttiği Eleştirilerin Eleştirisi zayıflığı meşruiyet teorilerine karşı ilgisizliğinin zorunlu Postmodernizm hukuk normlarının genelliği ve genel gösterilmesinde geçerliğini eleştirmekle, hukukun genelliğinin liberal bir meşruiyet teorisinin içine girecektir, ama böyle bir imkân zorunlu sonuç olduğunu görmemekte ve anlamamaktadır. postmodern Bu sonuç tam da birey için bireysel özelliklerden bağımsız (Mahlmann, 2012, 223). Postmodern teori böylece çıkmaza olarak özgürlük olanakları sağlamalıdır. Postmodernizm girmektedir. sonucudur. Buna karşılık başkasına istenilen saygının hukukun temel fonksiyonlarını anlamakta problemlerle ısrar teori edilirse, tarafından postmodernizm inkâr bir edilmektedir Postmodern teorilerin hukuk alanındaki diğer bir güçlüğü, karşılaşmakta, münferit hukuki olayların farklılığını ve hukuk özelliklerinin ele alınmasının hukuka yabancı bir şey programlarının postmodern ilkelerden türetilmesinin güçlüğüdür. Postmodern ilkeler metateorik olduğunu ileri sürmektedir. Fakat postmodernizme göre düzeyde tespit edilir ve bu ilkelere siyasi düzlemde durum tam da tersine, her gün hukuk uygulamalarında, rastlayamayız. Postmodern akımın diğer önemli bir mesela mahkemelerde genel ve herkes için geçerli yasalarla güçlüğü hukuk sistemlerinin yapısal olarak modernitenin kendini göstermektedir. Yasaların genel ve herkes için tasavvurlarıyla çok yakın bir ilişkisidir (Elsuni, 2009: 167, genel geçerli olmasının çok önemli ve haklı nedenleri vardır dn. 29). (Mahlmann, 2012: 212) ve bunlar hukukçular için izahtan varestedir. Normatif düzenlerin çeşitliliği, çokluğu hukukun eskiden 4. Postmodernizmin Hukuk Uygulamalarında Ortaya Çıkışı beri meşgul olduğu bir konudur. Bu çokluk günlük Postmodernizm ile birlikte anılan post-demokrasi Fransız yaşamda sistemlerinde siyaset teorisyeni Jacques Rancieré’in yaklaşık yirmi yıl örgütlenmektedir. Bu sistemlerin her bir seviyesinde belirli federalizmin önce gündeme getirdiği bir kavram olarak halen önem bir düzeyde normatif otonomi gerçekleştirilmektedir. taşıyor. Örneğin ABD’de federal devletler veya İsviçre’de kantonlar parlamentoların etkisi çok azalmıştır. Parlamentoların bunun örneğidir. Bu çoğulculuk ilgili insanların kendi etkisi azalırken, lobi gruplarının yasa koyucu üzerinde kaderlerini belirleme yönünde önemli ve istenen, arzulanan büyümektedir. AB düzenlemelerinde çok uluslu şirketlerin bir özgürlüğün ifadesidir. Bu durum geçmişte saygı lobicileri Brüksel’de, ulusal düzeyde yasal düzenlemelerde gösterilmeyen, başkentlerde lobiciler yasa tekliflerini hazırlamaktadır. yerel hukuk farklı düzenleri için özellikle 4 Post demokraside hukuki bağlamda Hukuk Kuramı, C. 2, S. 2, Mart-Nisan 2015 Yatırım yapılacak yerin belirlenmesinde, yatırımcı çekmede aslında doğru ve gerçeğin olmadığı ifadesi doğru ve gerçek demokratik kurallar bir yana bırakılmaktadır. Uluslararası haline getirilmektedir (Erdoğan, 2012: 11). Doğru ve büyük avukatlık büroları yasakoyuculuğa soyunmaktadır, gerçeğin olmadığı önermesi kavramsal olarak çelişkilidir. hükümetler de iktisadi açıdan önemli yasal düzenlemeleri artık ilgili bakanlıkların Eğer hukukçularına gerçekten bir postmodern hukuk teorisinden bahsedilebilirse, bu teorinin iki temel dayanağı olduğu hazırlatmamaktadır. 2000’li yılların başında Amerikan söylenebilir, birincisi esaslı bir anti-temelcilik (anti- avukatlık büroları Amerikan modellerine göre Almanya’da fundementalizm) ve radikal kurguculuk (konstrüktivizm); kamu özel teşebbüs ortaklığı yasasını (Public-Private postmodern teori her iki eğilimi de bilim teorisinden alıp, Partnership) hazırlamıştır. Bu model ülkemize de daha kendi sonra getirilmiştir. Silvio Berlusconi ve diğer batılı metodolojisine –metodolojiden bahsedilebildiği ölçüde- uygulamaktadır. ülkelerde yönetimler kendi memurlarına güvenmedikleri için endüstriden “ödünç memurlar” almaktadır. Alman Postmodern anlayışı tarihi akış içerisinde Wittgenstein’da, Federal Anayasa Mahkemesi Alman milletvekillerinin Kripke’de, sonraları Quine, Davidson, Sellars, Brandom’da Alman halkını yakından ilgilendiren AB mali koruma görüyoruz. Postmodern anlayış Kant yerine Nietsche’yi tedbirlerinde etkisizliğini demokrasinin zafiyeti olarak esas alarak, Foucault, Deleuze, Derida ve Lyotard gibi esas görmektedir (Assheuer, 2012). temsilcilerini Fransa’da çıkartmıştır. Postmodern hukuk teorisi, Kartezyen bilinç felsefesini ve 5. Sonuç klasik hakikat teorilerini reddeder (Krş. Yücel, 2005: Belirsizlik, güvensizlik ve sınırlılık postmodernizmin 281vd.), suje-obje ayrımını, olan ve olması gereken karakteristiğidir. yerelin, düalizmini de inkâr eder. Dünyanın gözlenmesinde, hukuk etnisitelerin korunması postmoderndir. Postmodernizmde Yerel bilgi, uygulamasının gözlenmesinde post modern hukuk teorisi akıl da artık iyi gibi çoğul olmuştur. Evrensel geçerli temel kendisini extern ( harici gözlemci) olarak görür. Zaten bu ilkeler de niteliğiyle de verimli olması beklenemez. Hukukun bulunmaması anlaşmayı olanaksız kılar. Farklı diskur gözlemlenmesinde devletçi, milli bir devletin sağladığı bir türleri olduğundan diskurlar da birbiriyle çözülemeyecek birliğin yok olduğu, hukukun çoğulculaştığını, toplumun bir çatışma içindedir. Sistemler kendi içinde operatif olarak küçücük parçacıklara ayrıldığı, birbirleriyle çatışan içsel kapalı veya sadece enformatif olarak birbirlerine açık rasyonelliklerin, parçacıklarda özgül mantıkların ortaya olduğu için, farklı sistemler içinde iletişim olanaksızdır çıktığı görüşündedir. bulunmamaktadır, yerel evrensel kültür, düşüncenin (Mastronardi, 2007: 195). Postmodernizmin siyasal düzlemde sıkça dile getirilen Postmodernizm suje-obje ayrımını kaldırmaya çalışarak, eleştirileri sorgularak bu çalışmayı noktalamak istiyoruz. özneyi yerinden ederek, insanı insanlığın yarattığı dilsel Acaba yapı içinde hapsetmeye çalışmakta, bunun yanında dilsel emperyalist politikaları meşru kılma, ulus devletleri bölme, yapıyı beyninde taşıyanın beynindeki gerçeğinin dışında parçalama, emperyal hâkimiyetler için toplumu binlerce gerçek olmadığını iddia ederler, bu noktada maddi gerçeği mikro şehir devletlere, cemaatlere, kimliklere bölme, inkâra kadar varırlar (Erdoğan, 2012: 10). Derrida`nın veciz ayrıştırma, sosyal mücadeleleri etkisiz kılma, pazarları anlatımıyla “metnin dışında gerçek yoktur” dizginsiz talan etme, modern milli devletin sosyal ifadesiyle postmodernizm globalleşme döneminde gerçek inkâr edilmekte ve postmodernizm idealizm- kazanımlarını materyalizm çatışmasında nesnelliğin reddi ile koyu etmenin, sınırsız sömürünün ideolojisi midir? Bu yönüyle idealist bir saf tutmaktadır. çoğunlukla vaktiyle solda yer almış, Marksizme yakın Postmodernizm doğrunun ve gerçeğin çoğulluğunu, farklı düşünürlerin sol gösterip sağ vurdukları hiç de masum kültürler, farklı insanlar için farklı doğrular ve gerçeklerden olmayan bir düşünce akımı mıdır? bahsederken, aslında doğru ve gerçeğin terkedilmesini savunmakta, son tahlilde doğru ve gerçek yoktur derken, 5 törpüleme, becerebildiği ölçüde yok Heper/ Postmodernizm ve Hukuk Yıldırım, E. ve H.Ü. Nalbantoğlu (2005) “Adaletin Kurgu Kaynaklar Sökümü Yapılabilir mi? Derrida’nın Bir Savı Üzerine Assheuer, T. (2012). “Die Moderne ist vorbei”, Die Zeit, 31 Çeşitlemeler”, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi, 9: Juli. 96-113. Baer, S. (2011) Rechtssoziologie, Baden-Baden. Yücel, M.T. (2005) Hukuk Felsefesi, Ankara. Elsuni, S. (2009) “Feministische Rechtstheorie” içinde Neue Theorien des Rechts Ed.: S.Buckel, R. Christensen, A. Fischer-Lescano, ss. 157-178. Erdoğan, İ. (2012) “Küresel pazarın küresel ideolojisi: Postmodernizm”, Bilim ve Ütopya, 217: 7-17 Güriz, A. (1997) Feminizm, Postmodernizm ve Hukuk, Ankara. Kronenberger, M. (2009) “Theorien der radikalen Fragmentierung” içinde Neue Theorien des Rechts Ed.: S.Buckel, R. Christensen, A. Fischer-Lescano, ss. 229251. Mahlmann, M. (2012) Rechtsphilosophie und Rechtstheorie, Baden- Baden. Mastronardi, T.F. (2007) “Postmoderne Rechtswissenschaft als Kulturwissenschaft” içinde Werte Pluralismus, Ed.: M. Senn ve D. Paskas, Rechtswissenschaft als Kulturwissenschaft. Ottmann, H. (2012). Geschichte des politischen Denkens, Das 20. Jahrhundert von der Kritischen Theorie bis zur Globalisierung, Frankfurt. Rorty, R. (1989) Irony, Contingency and Solidarity, Cambridge University Press. Röhl, K.F. ve H. C. Röhl (2011). Allegemeine Rechtslehre, Köln. Seibert, R. M. (2009), “Dekonstruktion der Gerechtigkeit. Nietsche und Derida” içinde Neue Theorien des Rechts Ed.: S.Buckel, R. Christensen, A. Fischer-Lescano, ss. 27-50 Türkbağ, A. U. (2002) “İki Soruda Postmodernizm ve Hukuk Yansıması”, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi, 5: 28- 36. Yıldırım, E. (2005) “Adaletin Kurgu Sökümü ve Günümüzdeki Siyasi Anlamı”, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Arkivi, 13: 72-84 6