sosyal fobi (#85651243) yazar: vakamijin sanılanın aksine çekingenlik veya asosyallik falan değildir. "ne olacak canım yaa hıhıaha?" gibi veya "korkma iyi düşün" veya "insanları umursama" "boşver" gibi aptal saptal tesellilerle çözülecek bir durum değil. bu bir hastalık. en boktan tarafı da insanlara hiçbir şekilde bunu anlatamamak. aslında tarif etmek gerekirse öngöremeyeceği şeyi yapmaktan kaçınma durumudur. burada öngörülemeyen şeyin bir ucunda mutlaka insan tepkisi olmalıdır. hastaneye gittin, sıra numarası aldın. önündeki kimse yok. ama doktor yakmıyor lambayı. tıklatıp girersin. ben giremem. niye giremem? çünkü olacak olayların kestirilebilirliği 0. ve bu olacak olayları öngöremediğim için vereceğim tepkiyi de düşünemiyorum. büyük ihtimalle tepkisiz kalmamla sonuçlanacak. o yüzden sosyofobikler rutini çok severler. bildikleri, sonuçlarını kestirebildikleri işleri yapmaktan büyük zevk alırlar. her işlem otomasyon olsun isterler. daha yırtık olanın öne geçtiği sıra tarzı oluşumlardan nefret ederler. numaratör bir sosyofobik için en güzel icattır. kartımda para yoksa otobüse binip birilerinden istemek yerine gerekirse 3 km yürüyüp kart doldurtup binmeyi tercih ederim. çok zorda kaldıysam da otobüse " fazla kartı olan var mıııı?" diye bağırmak yerinei insanlara tek tek sessizce sormayı tercih ederim. derste herkesin içinde soru soramam. dersin bitmesini bekler, hocanın yanına gidip birebir sorarım soruyu. grup içinde kendini tanıtmalı- sunum tarzı işlerden nefret ederler. insanlarla paylaşılan ortak alana yanlışlıkla zarar vermekten kaçınırlar. cama kafasını dayayarak uyuduktan sonra camda iz kalması, girilen tuvalette bir pislik olması durumunda görevliye burda pislik var demek yerine diğer tuvalete girmek, mağazada bir şeyleri kırmak, misafirlikte bir şeyleri dökmek, otomatik aletleri bozmak vs gibi sakarlıklarda insanlar arkalarından "hey sen bak buraya bozmuşsun aleti" diyecek diye korkarlar. aslında biraz aşağılık kompleksiyle de ilişkili. alacağı reaksiyonların, bunca zaman oluşturdukları narin yüce kimliğe zarar vereceklerini düşünürler. tartışmadan kesinlikle kaçınırlar. çünkü bu tartışmanın nerelere gidebileceği, sonucunda karşısındaki kişiyle olan ilişkisine vereceği hasarı kestiremezler. kötü giden bir tartışma akşam kafa yastığa konulduğunda hayali bir tartışmada üstün gelerek bertaraf eilmeye çalışılacaktır. "keşke şöyle deseydim" gibi düşünceler hayalde tam da öyle denerek gerçekleşir. ağızlarından bir şey kaçıracaklarından korkarlar. verilen bir sır da olabilir veya karşıdaki kişi hakkında gerçek düşüncesini sesli şekilde söylemek. diğer insanları uğraştırmaktan korkarlar. ön kapı açıksa "arka kapıyı açar" mısın demektense en arkadan yürüyüp ön kapıdan inmeyi tercih ederler. siparişte uyduruk bi sos eksikse "sosum nerde" demezler. "sossuz yerim nolcak?" derler. çöpe yarım poğaça atmaktan çekinirler. çöpü toplayan kat görevlisi "adama bak nimeti mundar etmiş" diye düşünecek diye endişelenirler. otobüse yanlışlıkla bir şey dökseler silmeye uğraşırlar. araç kullanmak yerine toplu taşımayı tercih ederim. neden? çünkü araç kullanırken başıma gelecek binbir türlü olasılık var. metroda yok. bin ve in. sinemayı çok severim. çünkü herhangi bir etkileşim yok. girizle-çık aşırı hayalcidirler. zihinleri sürekli bir şeyleri tahmin etmekle uğraştığından antremanlıdır ve olmayacak şeyleri düşünmeye alışmıştır. bu yüzen sık sık hayal kurarlar. hayalleri genelde tanınmak ve toplum tarafından kabul görmek eksenindedir. ünlü olmak, herkesin gözüne girmek, dünyanın en güçlü insanı olmak, dünyayı kurtarmak, tanrı olmak vs. vs. sosyofobi bir kıymık gibi bir hastalık olduğundan kimse tarafından sallanmayan ancak insanın hayatına her saniye kıymık kıymık batan, ilişkilerinde de hep ezilen taraf olmasına sebep olacak "sessiz sakin efendi çocuk" yaa o hastalığıdır. ya da bilmiyorum belki de siz çok arsızsınızdır? bunu hiç düşündünüz mü?