Uploaded by User2582

Malzeme Bilgisi Ders Notları

advertisement
MALZEME BİLİMİNE GİRİŞ
Taş Devri – MÖ 2,5 milyon yıl
Bakır Devri – MÖ 5000
Tunç Devri – MÖ 3500
Demir Devri – MÖ 1000
(KİMYASAL BİLEŞİM VE ATOM YAPISINA GÖRE) MALZEMELER:
Son yüzyılda bilim insanları ve mühendisler alaşımlama, ısıl işlem, sertleştirme,
kaplama gibi çeşitli işlemlerle malzeme özelliklerini büyük ölçüde geliştirmeyi
başarmışlardır. Bunun için malzemelerin içyapılarının ve buna bağlı özelliklerinin
bilinmesi büyük önem taşımaktadır. Doğru işlemlerden geçirilmiş uygun özelliklere
sahip malzemenin doğru yerde kullanılması, imal edilen parçanın fonksiyonunu
uzun süre boyunca, etkin şekilde ve sorunsuz olarak gerçekleştirmesini sağlar.
Böylece kullanım yerine ve amacına en uygun malzemenin belirlenmesi ve
üretilmesi mümkün olmuştur.
Malzeme bilimi, malzemelerin yapıları ile özellikleri arasındaki ilişkinin ortaya
konmasıyla ilgilenir. Böylece, malzemeye yeni/daha iyi özellikler kazandırmak üzere
malzeme yapısının tasarlanması ile ilgilenen malzeme mühendisliğine temel
oluşturur.
MALZEME ÖZELLİKLERİ: Malzemenin dış etkiye verdiği tepkinin ifadesidir.
Dış Etki
Yük (Kuvvet/Moment)
Özellik
Mekanik
Elektriksel Alan
Isı
Manyetik Alan
Işık
Elektriksel
Isıl
Manyetik
Optik
Kimyasal Madde
Korozif
Parametre
Elastisite Modülü, Dayanım, Tokluk,
Sertlik gibi
İletkenlik gibi
İletkenlik, Isı Kapasitesi gibi
Mıknatıslanma gibi
Kırılma İndisi, Yansıtma
Oranı/Geçirgenlik gibi
Kimyasal Reaktiflik gibi
1.
2.
3.
4.
METALLER
SERAMİKLER
POLİMERLER
KOMPOZİTLER
METAL MALZEMELER: Fe, Ti, Al, Mg, Mn, Cr, Ni gibi bir veya birkaç metal ile az
oranda C, O, N gibi ametalden oluşan alaşımlardır. Atomları oldukça düzenli bir
dizilişe sahiptir. Mekanik özellikleri iyi ancak yoğunlukları yüksektir. Isıl ve
elektriksel iletkenlikleri yüksek, bazı metallerin mıknatıslanmaları iyidir. Mekanik
özellikleri sayesinde makina elemanlarında ve yapısal uygulamalarda yaygın şekilde
kullanılırlar.
SERAMİK MALZEMELER: Metal/ametal bileşikleridir. Alümina (alüminyum oksit:
Al2O3), silika (silisyum dioksit: SiO2), silisyum karbür (SiC), silisyum nitrür (Si3N4),
porselen, cam, çimento gibi O, C ve N içerenleri en yaygın türleridir. Seramikler rijit,
dayanıklı ve sert olmakla birlikte en zayıf yanları tokluklarının düşük (gevrek)
olmasıdır. Yalıtkan ve bozulmayan (korozyona dayanıklı) malzemelerdir. Son yıllarda
tok seramikler üretilmiş olup pişirme kapları, kesici takımlar ve motor yataklarında
(piston-silindir) kullanılmaktadır.
POLİMER MALZEMELER: C, H, O, N, Si gibi metal dışı elementlerin organik veya
inorganik bileşikleridir. Aynı kimyasal formüle sahip çok sayıda molekülün zincir
şeklinde bağlanmasıyla oluşurlar. Polietilen (PE), poliamid (PA), polivinilklorür
(PVC), polikarbon (PC), polistiren (PS), silikon, kauçuk gibi örnekleri bulunur.
Mekanik özellikleri zayıf, yoğunlukları düşüktür. Sünektirler, kimyasallardan
etkilenmezler.
KOMPOZİT (KARMA) MALZEMELER: Metal, seramik, polimer yapılı iki veya daha
fazla malzemenin fiziksel olarak bir araya getirilmesi ile elde edilen bileşiklerdir.
Farklı malzemelerin iyi özelliklerini bir araya getirmek amaçlanır. Bu arada bazı
özelliklerin kötüleştiği de göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin; cam elyaf
(lif/fiber) takviyeli polimerlerde camın dayanımı ile polimerin elastikliği, özellikle
ileri teknoloji ürünlerinde kullanılan karbon elyaf takviyeli kompozitlerde yine
karbonun dayanımı öne çıkar.
Malzeme seçimi ve işlemleri ile malzeme özelliklerinin kıyaslanması ile ilgili:
http://www-materials.eng.cam.ac.uk/mpsite/
http://www-materials.eng.cam.ac.uk/mpsite/interactive_charts/default.html
Metal
Seramik
Polimer
Kompozit
Mekanik
Elektriksel
Isıl
Optik
Manyetik
Korozif
İLERİ MALZEMELER: Elektronik, bilgisayar, fiber optik, uçak ve uzay gibi ileri
teknoloji uygulamalarında kullanılmak üzere geliştirilen/iyileştirilen geleneksel veya
yeni malzemeler olup yüksek maliyetlidirler.
- Yarı iletkenler: İletken metal ile yalıtkan seramik/polimer arasında elektriksel
özelliklere sahip malzemelerdir. Entegre baskılı devre kartlarında kullanılırlar.
- Biyo malzemeler: Biyo uyumlu vücuda zarar vermeyen malzemelerdir. Metal,
seramik, polimer, kompozit, yarı iletken esaslı olabilirler.
- Akıllı malzemeler: Mekanik, ısıl, elektriksel ve manyetik olarak ortaya çıkan
değişiklikleri algılayıp belirli tepkiler veren hafızalı malzemelerdir. Örneğin; şekil
hafızalı alaşımlar, mekanik basınca karşılık elektrik alan/potansiyel üreten veya
tersini yapan piezoelektrik seramikler, manyetik etkiyle şekil veya boyut değiştiren
manyetostriktif malzemeler ve elektriksel veya manyetik etkiyle viskozite özellikleri
değişen elektro/manyeto reolojik akışkanlar.
- Nano malzemeler: Nanometre ölçeğinde (10--9 m) yani atomik seviyede
tasarlanmış katalitik dönüştürücü, karbon nanotüp, karbon siyahı parçacık, nano
kompozit, HDD manyetik tanecik, manyetik bant, nano ilaç gibi malzemelerdir.
SORU: LCD/LED/OLED/AMOLED/IPS ekranlar, motor blokları, otomobil kaportaları,
çelik yelekler, bilardo/basketbol/futbol topları, golf sopaları, kanolar,
gemi/yat/uçak/uzay aracı gövdeleri, türbin kanatları, helikopter pervaneleri,
otomobil/F1 lastikleri gibi ürünlerden beklenen özellikleri ve geçmişten günümüze
kullanılan malzemeleri araştırınız.
ATOMİK YAPI VE ATOMLARARASI BAĞ
Atom, birkaç türü birleştiğinde çeşitli molekülleri, bir tek türü ise bir kimyasal öğeyi
oluşturan parçacıktır. Atom, elementlerin özelliklerini taşıyan en küçük yapı birimi
olup çekirdekteki proton(lar) ve nötron(lar) ile yörünge(ler)deki elektron(lar)dan
oluşur.
Elektron Yükü=-1,60x10-19 C
Proton Yükü=+1,60x10-19 C
Nötron Yükü=0
Elektron Kütlesi≈9,11x10-31 kg
Proton Kütlesi≈Nötron Kütlesi≈1,67x10-27 kg
Bir kimyasal elementin atom numarası (Z) çekirdeğindeki proton sayısına eşittir. Bir
elementin proton sayısı yani atom numarası değişmezken nötron sayısı (N)
değişiklik gösterebilir. Bir elementin değişik nötron sayılı atomlarına izotop denir.
Proton ve elektron sayıları eşit olan yani elektrik yükü olmayan atoma nötr atom
denir. İzotopların atom ağırlıkları (A) farklıdır. Elektron kütlesi, diğer atom altı
parçacıkların (proton ve nötron) kütlesinden çok küçük olduğundan genelde A≈Z+N
şeklinde ifade edilir. Bir elementin atom ağırlığı veya bir bileşiğin molekül ağırlığı
genellikle bir molünün (6,023x1023 atom veya molekül) kütlesi cinsinden ifade
edilir. Örneğin, demirin atom ağırlığı 55,85 gr/mol’dür.
ATOM MODELLERİ VE ELEKTRONLAR: Atomik veya atom altı sistemlerde klasik
(Newton) mekanik kullanılamaz. Bunun için kuantum mekaniği geliştirilmiştir.
Kuantum atom modeline göre elektronlar çekirdek etrafında belirli enerji seviyesine
sahip küresel yörüngelerde bulunurlar. Çekirdekten uzaklaştıkça enerji seviyesi
yükselir (işaret dikkate alınmalı). Elektronlar enerji alarak yüksek enerji seviyesine
vererek düşük enerji seviyesine geçebilirler. Örneğin, hidrojen (H) atomunun ilk üç
enerji seviyesi;
Elektronlar da fotonlar gibi hem parçacık hem dalga gibi davrandığından kuantum
mekaniğinin anlaşılması için dalga-mekanik modeli geliştirilmiştir. Bu modelde
yörüngedeki elektronun konumu yörüngeden uzaklaştıkça azalan bir dağılıma ait
olasılık, diğer bir deyişle elektron bulutu ile tanımlanır. Her bir elektronun aşağı
veya yukarı yönlenme özelliğine sahip bir dönme (spin) momenti bulunup dönme
yönü +1/2 ve -1/2 olmak üzere iki değer alabilir.
ATOM YÖRÜNGELERİ:
Ana
Kuantum
Sayısı (n)
1
2
3
4
5
6
7
Yörünge
Adı
K
L
M
N
O
P
R
2. Kuantum
Sayısı (l: alt
yörüngeler)
s
s, p
s, p, d
s, p, d, f
s, p, d, f
s, p, d, f
s, p, d
Örneğin;
H (1): 1s1
O (8): 1s22s22p4
Al (13): 1s22s22p63s23p1
Fe (26): 1s22s22p63s23p63d64s2
Kr (36): 1s22s22p63s23p63d104s24p6
Enerji
Seviye
Sayıları
1
1, 3
1, 3, 5
1, 3, 5, 7
1, 3, 5, 7
1, 3, 5, 7
1, 3, 5
Maksimum Elektron
Sayıları
Yörünge Alt Yörünge
2
2
8
2, 6
18
2, 6, 10
32
2, 6, 10, 14
32
2, 6, 10, 14
32
2, 6, 10, 14
18
2, 6, 10
Bir atomun dolu olmayan yörüngesindeki elektronlara valans elektronları denir.
Atomlar, atom ve molekül kümeleri oluşturmak üzere birbirine bağlanmak için bu
elektronları kullanırlar. Katıların kimyasal ve fiziksel özellikleri de valans
elektronlarına bağlıdır. Neon (Ne), Argon (Ar), Kripton (Kr), Helyum (He) gibi bazı
elementlerin tüm yörüngeleri tamamen dolu olduğundan kimyasal pasif olup kararlı
soygaz olarak adlandırılırlar. Valans yörüngeleri bulunan elementler elektron alarak
negatif yüklü veya elektron vererek pozitif yüklü iyon oluşturur ve kararlı hale
gelirler. Bazı durumlarda s ve p yörüngeleri birleşerek sp hibrid yörüngesini
oluşturur.
PERİYODİK TABLO:
KATILARDA ATOMİK BAĞLAR: Atomlar aralarındaki uzaklığa ( r ) bağlı olarak
birbirlerine değişen çekme kuvveti ( Fç ) ve itme kuvveti ( Fi ) uygularlar. Belirli bir
ro uzaklığında net kuvvet
bulunurlar.
( Fn )  Fi  Fç  0 olur ve atomlar bu konumda dengede
E   Fdr olduğundan
r
r
r



En   Fn dr   Fç dr   Fi dr  Eç  Ei
r  ro için E  Eo olup buna bağ enerjisi denir ve atomlar arasındaki bağı
kopararak onları birbirinden (sonsuz mesafeye) uzaklaştırmak için gerekli enerjidir.
Birçok malzeme özelliği Eo , bağ enerjisi grafiğinin eğri şekline ve bağ tipine bağlıdır.
Örneğin, yüksek bağ enerjisine sahip metaller yüksek ergime sıcaklığına sahiptir. Bir
malzemenin rijitliğinin ifadesi elastisite (Young) modülü de F  r eğrisinin şekline
bağlıdır. Rijit malzemelerde r  ro noktasında eğim dik olur. Isıl genleşme katsayısı
da Eo ile ro arasındaki ilişki ile açıklanır.
KATILARDA ATOMİK BAĞ TÜRLERİ:
- Kimyasal (Birincil): İyonik, Kovalent, Metalik
- Fiziksel (İkincil/Zayıf): van der Waals
İYONİK BAĞ: Metalik element atomlarının valans elektronlarını ametalik element
atomlarına vermesi ile atomlar kararlı hale gelirler. Pozitif (+) yüklü hale gelen
metal iyonu ile negatif (-) yüklü hale gelen ametal iyonu net elektrik yükü ile orantılı
şekilde Coulomb kuvveti ile birbirini çeker. Bu çekme enerjisi ( Eç )   A , itme
r
enerjisi ise ( Ei )  B n şeklinde ifade edilir. Burada; A , B ve n iyonik
r
sabitlerdir.
KOVALENT BAĞ: Komşu iki atom valans elektronlarını ortak kullanarak kararlı hale
gelirler. Paylaşılan elektronların her iki atoma ait olduğu düşünülür. Bir atomda
olabilecek kovalent bağ sayısı valans elektron sayısına bağlı olup sınırlıdır.
Örneğin; magnezyum (Mg) atomunun son yörüngesinde iki, flor (F) atomunun son
yörüngesinde yedi elektron vardır.
Magnezyum florür bileşiği oluşurken, magnezyum atomu son yörüngesindeki iki
elektronunu vererek son yörüngesindeki elektron sayısını sekize tamamlar. Bu iki
elektronun her birini bir flor atomu alır. Flor atomları da son yörüngelerindeki
elektron sayılarını sekize tamamlarlar. Elektron alışverişinden sonra magnezyum
atomu (+2) iyon, flor atomları (–1) iyon haline geçerler. Zıt elektrikle yüklenen
magnezyum ve flor atomları birbirlerini Coulomb kuvveti ile çekerler. Böylece
aralarında iyonik bağ oluşur.
İyonik bağ enerjisi yüksek olup bu nedenle ergime sıcaklığı da yüksektir. İyonik bağlı
malzemeler sert, gevrek ve elektriksel/termal yalıtkandırlar. İyonik bağ yönsüzdür.
Dolayısıyla iki atom farklı yönlerde bağ oluşturabilir.
KBS  8  VES
Burada; KBS , kovalent bağ sayısı ve VES valans elektron sayısıdır.
Kovalent bağ kuvveti güçlü veya zayıf olabilir. Kovalent bağ yönlü olduğundan
atomlar belirli bir yönde bağ oluşturabilirler.
METALİK BAĞ: Metal ve alaşımlarında bulunan bu bağ türünün serbest halde
bulunan (bir atoma bağlı olmayan) valans elektronlarının oluşturduğu bir elektron
bulutunda dağılmış pozitif (+) yüklü iyon çekirdeklerinin elektron bulutu tarafından
bir arada tutulmasıyla oluştuğu düşünülür. Metalik bağlar yönsüz olup güçlü veya
zayıf olabilirler.
VAN DER WAALS BAĞI: Kimyasal bağlara göre zayıf fiziksel bağlar olup iki tane çift
kutuplu atom veya molekülün zıt kutupları arasındaki etkileşimden kaynaklanır.
Yandaki örnekte su molekülünde kuvvetli
kovalent bağlar bulunur. Bu nedenle su
molekülünü parçalamak zordur. Su molekülleri
arasında ise zayıf van der Waals bağları
bulunur. Akışkanlığın sebebi budur.
SORU: Fe+3 ve S-2 iyonlarının elektron dizilişlerini yazınız.
Metalik bağdaki serbest elektronlar metallerin elektriksel ve ısıl iletkenliklerinin
temel nedenidir.
Fe, 3 elektron vermiştir. Öyleyse, Fe+3: 1s22s22p63s23p63d5
S, 2 elektron almıştır. Öyleyse, S-2: 1s22s22p63s23p6
KATILARDA KRİSTAL YAPI
Kristal yapı atomun bir üst seviyesinde incelenen ve atomların katı halde
oluşturduğu düzeni ifade eden birim hücre (kafes) geometrik parametreleri ve
atom dizilimi ile tarif edilen kavramdır. Tek kristalli, çok kristalli ve kristal dışı
yapılar bulunur. Çok sayıda farklı kristal yapı bulunduğundan sınıflandırma
yapmak için kafes geometrik parametreleri denilen a , b ve c kenar uzunlukları ile
 ,  ve  iç açıları cinsinden ifade edilen yedi farklı kristal sistem
tanımlanmıştır.
Kristal Sistem
Kübik
Eksenel İlişki
Hekzagonal
a bc
    90o ,   120o
Tetragonal
a bc
      90o
Rombohedral
(Trigonal)
abc
      90o
Ortorombik
abc
      90o
Monoklinik
abc
    90o  
Triklinik
abc
      90o
abc
Açısal İlişki
      90o
KRİSTAL SİSTEMLER: Kübik, hekzagonal, tetragonal, rombohedral (trigonal),
ortorombik, monoklinik ve triklinik sistemlerdir.
Metallerde görece basit kübik ve hekzagonal kristal yapılar ortaya çıkar.
Metallerde yaygın olarak bulunan üç kristal yapı (YMK: yüzey merkezli kübik,
HMK: hacim merkezli kübik, SPH: sıkı paket hekzagonal) kristal kafes noktaları,
doğrultuları ve düzlemleri açısından ele alınır. Katılaşma sırasında atomlar en
yakın komşu atomlara bağlanırken bütün metaller, çoğu seramikler ve bazı
polimerler belirli bir ölçekte tekrar eden düzenli kristal yapı (kafes) oluşturur.
Kristal yapılar ifade edilirken atomlar belirli çaplara sahip katı küreler şeklinde
düşünülür ve komşu atomlar temas halinde gösterilir. Kristal yapının tekrar eden
en küçük yapıtaşına birim hücre denir.
METALLERDE KRİSTAL YAPI TÜRLERİ: Çoğu metal görece basit YMK, HMK ve SPH
yapıdadır.
Metal
Alüminyum
Krom
Bakır
Demir (α)
Nikel
Titanyum (α)
Çinko
Kristal Yapı
YMK
HMK
YMK
HMK
YMK
SPH
SPH
Atom Yarıçapı [nm]
0,1431
0,1249
0,1278
0,1241
0,1246
0,1445
0,1332
Birim Hücre Geometrisi
YMK: Bütün köşelerinde ve yüzey merkezlerinde birer atom bulunan kübik birim
hücreye sahiptir.
İlk şekilde YMK kristal yapılı üç boyutlu
atom yerleşiminde birim hücre
gösterilmiştir. İkinci şekilde birim
hücrede bulunan atomlar
görülmektedir. Üçüncü şekilde ise
birim hücrenin açık görünmesi için
yalnızca atom merkezlerinin konumu
gösterilmiştir. Burada küpün kenar
uzunluğu ( a ) ile atom yarıçapı ( R )
arasında a  2 R 2 şeklinde bir ilişki
bulunur.
YMK kristal yapıda köşe atomları 8, yüzey merkezi atomları ise 2 hücre tarafından
paylaşılır. Bu nedenle bir hücrede 4 atom bulunur. Koordinasyon sayısı ( KS ), her
atom için en yakın komşuluğunda bulunan (temasta olunan) atom sayısı olup
metallerde aynıdır. YMK için bu değer 12’dir. Atomik dolgu faktörü ( ADF ) ise
birim hücre içindeki atom hacminin birim hücre hacmine oranı olup YMK için 0,74
değerini alır.
HMK: Bütün köşelerinde ve hacim merkezinde birer atom bulunan kübik birim
hücreye sahiptir.
İlk şekilde HMK kristal yapılı üç boyutlu
atom yerleşiminde birim hücre
gösterilmiştir. İkinci şekilde birim
hücrede bulunan atomlar
görülmektedir. Üçüncü şekilde ise
birim hücrenin açık görünmesi için
yalnızca atom merkezlerinin konumu
gösterilmiştir. Burada küpün kenar
uzunluğu ( a ) ile atom yarıçapı ( R )
arasında a  4 R
3
şeklinde bir ilişki
bulunur.
HMK kristal yapıda köşe atomları 8 hücre tarafından paylaşılırken merkezde 1 atom
bulunur. Bu nedenle bir hücrede 2 atom bulunur. Koordinasyon sayısı HMK için
8’dir. Atomik dolgu faktörü ise HMK için 0,68 değerini alır.
SPH: Bütün köşelerinde, alt/üst yüzeylerinde ve yan yüzeylerinin içinde birer atom
bulunan eşkenar altıgen prizma birim hücreye sahiptir. Üç tane tetragonal (ikinci
şekilde karartılmış olarak, üçüncü şekilde ABCDEFGH ile gösterilen) sistemin yan
yüzeylerinin örtüştürülmesiyle elde edilir.
SORU: YMK birim hücre hacmini atom yarıçapı ( R ) cinsinden hesaplayınız.
Birim hücrenin bir yüzeyinin köşegeni 4 R uzunluğunda ve kübik birim hücrenin
kenar uzunluğu a ise,
a2  a2  (4R)2
yazılabilir. Bu durumda,
a  2 2 R olur. Hücre hacmi ise,
V  a3  16 2 R3 olur.
SORU: HMK birim hücre hacmini atom yarıçapı ( R ) cinsinden hesaplayınız.
SORU: YMK yapı için atomsal dolgu faktörünün 0,74 olduğunu gösteriniz.
ADF birim hücredeki atomların hacminin birim hücre hacmine oranıdır. YMK
İlk şekilde SPH kristal yapılı üç boyutlu
atom yerleşiminde birim hücre
gösterilmiştir. İkinci şekilde birim
hücrede bulunan atomlar
görülmektedir. Üçüncü şekilde ise
birim hücrenin açık görünmesi için
yalnızca atom merkezlerinin konumu
gösterilmiştir. Burada küpün kısa kenar
uzunluğu ( a ) ile uzun kenar uzunluğu (
c ) arasında 1,633 şeklinde bir ilişki
bulunur.
birim hücrede 4 atom bulunduğundan atom hacmi,
4
16
4 x  R 3   R 3 olur. Hücre hacmi ise,
3
3
16 2R3 olduğundan,
16 3
R
3
ADF 
 0,74 elde edilir.
16 2 R3
SORU: HMK yapı için atomsal dolgu faktörünün 0,68 olduğunu gösteriniz.
SPH kristal yapıda köşe atomları 6 hücre tarafından, alt/üst yüzeylerin merkezindeki
atomlar ise 2 hücre tarafından paylaşılırken ortada 3 atom bulunur. Bu nedenle bir
hücrede 6 atom bulunur. Koordinasyon sayısı SPH için 12’dir. Atomik dolgu faktörü
ise SPH için 0,74 değerini alır.
SORU: Atom yarıçapı 0,128 nm, kristal yapısı YMK ve atom ağırlığı 63,5 gr/mol olan
bakırın teorik yoğunluğunu hesaplayarak deneysel (gerçek) yoğunluğu ile
karşılaştırınız.
Teorik yoğunluk,

KRİSTAL KAFES NOKTALARI: Birim hücre içinde bulunan herhangi bir P noktasının
yeri P ( q r s ) şeklinde ifade edilir. Burada; q , r ve s sırasıyla x , y ve z eksenleri
üzerinde a , b ve c ile orantılı uzunluklar olup bire eşit veya birden küçük değerler
alırlar.
nA
bağıntısı ile hesaplanabilir. Burada;
VN
n , birim hücredeki atom sayısı
A , atom ağırlığı
V , birim hücre hacmi
N , Avogadro sayısı (6,023x1023 atom/mol)’dır. Buna göre teorik yoğunluk,

4 x63,5
 8,89 gr/cm3 olup 8,94 gr/cm3 olan gerçek
16 2(1, 28 x108 )3 x6, 023x1023
yoğunluğuna çok yakındır.
POLİMORFİZM VE ALLOTROPİ: Bazı malzemeler birden fazla kristal yapıda
bulunabilirler. Sıcaklığa ve dış basınca bağlı olan bu özelliğe polimorfizm denir.
Element halindeki katılar için bu özelliğe allotropi denir. Örneğin, oda sıcaklığında
HMK yapıda olan saf demir 912 oC’de YMK yapıya dönüşürken başta yoğunluk
olmak üzere fiziksel özellikleri değişir.
KRİSTAL KAFES PARAMETRELERİ: Kristal malzemeler incelenirken birim hücre içinde
belirli bir nokta, doğrultu veya düzlem üzerinde analiz yapmak gerekebilir. Bunun
için bir koordinat sistemi kullanılarak üç rakam veya indisten oluşan tanımlama
notasyonu kullanılır.
Burada; a , x eksenindeki birim hücre boyutunu; b ,
y eksenindeki birim hücre boyutunu; c , z
eksenindeki birim hücre boyutunu;  , y  z
eksenleri arasındaki birim hücre açısını;  , x  z
eksenleri arasındaki birim hücre açısını;  , x  y
eksenleri arasındaki birim hücre açısını ifade eder.
KRİSTAL KAFES DOĞRULTULARI: Bir kristal kafes doğrultusu biri koordinat
sisteminin orijininde bulunan iki nokta arasında çizilen bir vektör ile tanımlanır ve
bu vektör [ u v w ] şeklinde gösterilir. Burada; u , v ve w sırasıyla vektörün x , y
ve z eksenleri üzerindeki indirgenmiş izdüşümleri olup Miller indisleri olarak
adlandırılır. Vektör, doğrultusu değiştirilmeden birim hücre içinde taşınabilir.
İndislerin tamamı uygun bir sayı ile çarpılarak tamsayı olarak ifade edilirler. Negatif
işaretli indisler üstlerinde bir çizgi ile gösterilir (Örneğin, [ 1 2 0 ]). Kristal yapılarda
Miller indisleri farklı (paralel olmayan) bazı doğrultularda atom dizilişleri veya
atomlar arası mesafe aynı olup eşdeğerdirler ve doğrultu ailesi olarak adlandırılırlar.
Örneğin; kübik kristallerde [ 1 0 0 ], [ 1 0 0 ], [ 0 1 0 ], [ 0 1 0 ], [ 0 0 1 ] ve [ 0 0 1 ]
doğrultuları eşdeğer olup  1 0 0  doğrultu ailesini oluştururlar.
KRİSTAL KAFES DÜZLEMLERİ: Kristal kafes düzlemleri üç Miller indisi ile ( h k l )
şeklinde belirtilir. Burada; h , k ve l sırasıyla düzlemin x , y ve z eksenlerine ait
indisleridir. Düzlem orijinden geçiyorsa paralel olarak taşınır. Düzlem en azından bir
ekseni keser. Kesmediği eksenler varsa ilgili eksenlere ait indisler 0 olur. Düzlemin
eksenleri kestiği noktaların orijine uzaklıkları a , b ve c kafes parametreleri
cinsinden belirlenerek çarpmaya göre tersleri alınır. İndislerin tamamı uygun bir
sayı ile çarpılarak tamsayı olarak ifade edilirler. Negatif işaretli indisler üstlerinde
bir çizgi ile gösterilir. Birbirine paralel olan kristal kafes düzlemleri eşdeğer olup
aynı indislerle gösterilir. Aynı atomsal dizilişe sahip eşdeğer düzlemler düzlem ailesi
olarak adlandırılır ve h k l şeklinde gösterilir. Kübik sistemde indislerin sırası ve
işaretinden bağımsız olarak aynı indislere sahip düzlemler eşdeğerdir. Örnek olarak
( 2 4 1 ) ve ( 4 2 1 ) düzlemleri eşdeğerdir.
Kübik kristallerde bir doğrultu kendisi ile aynı indise sahip düzleme diktir.
DOĞRUSAL VE DÜZLEMSEL ATOM YOĞUNLUKLARI: Doğrusal atom yoğunlukları aynı
olan doğrultular ve düzlemsel atom yoğunlukları aynı düzlemler eşdeğerdir.
Doğrusal atom yoğunluğu, merkezleri doğrultu vektörünün üzerinde bulunan atom
sayısının doğrultu vektörü uzunluğuna; düzlemsel atom yoğunluğu ise merkezleri
düzlem üzerinde bulunan atom sayısının düzlem alanına oranı şeklinde ifade edilir.
Buna göre yandaki YMK birim hücrenin
[ 1 1 0 ] doğrultusu ve bir yüzey düzlemi
üzerindeki (örneğin ( 0 0 1 )) atom
yoğunlukları:
1 1 1
2  1 [m1 ]
Doğ. AY110  2
4R
2R
Düz. AY001 
4* 1  1 1
4 
[m2 ]
2
2
(2 2 R) 4 R
Doğrusal ve düzlemsel atom yoğunlukları metallerin plastik olarak şekil
değiştirmesini sağlayan kayma mekanizması açısından önemlidir. Kayma, en yoğun
düzlemlerde ve bu düzlemler üzerindeki en yoğun doğrultularda gerçekleşir.
ADF, YMK ve SPH metalik kristallerde 0,74 iken HMK metalik kristallerde 0,68
değerini alır. Bu nedenle, YMK ve SPH birim hücreye sahip yapılar sıkı paket
kristaller olarak adlandırılır ve sıkı paket düzlemlerin üst üste farklı şekilde
yerleştirilmesi ile elde edilirler.
Kristal yapılarda birim hücrede farklı doğrultularda ve düzlemlerde atom
yoğunluklarının farklı olması malzeme özelliklerinin yöne bağlı olmasına neden olur.
Bu özelliğe anizotropi denir. Kristal yapının simetrisi azaldıkça anizotropi artar.
Örneğin demirin elastisite modülü ( E ); [ 1 0 0 ] doğrultusunda 125 GPa, [ 1 1 0 ]
doğrultusunda 210,5 GPa ve [ 1 1 1 ] doğrultusunda 272,7 GPa değerini alır.
Özellikleri yöne bağlı olmayan malzemelere izotrop denir. Her ne kadar mikro
ölçekte (birim hücrelerde, farklı yönlenmeye sahip tanelerde) anizotropi olsa da,
birçok taneden meydana gelen makroyapı genellikle ortalama özellikler gösteren
izotropik yapıda olur. Ancak haddeleme, ısıl işlem, yönlenmiş katılaşma, fiber
kompozit üretimi gibi imalat işlemleri neticesinde anizotropik yapılar meydana
gelebilir.
SPH yapılarda düzlemler ABABAB… (veya ACACAC…) şeklinde iken YMK yapılarda
ABCABC… şeklindedir.
KATILARDA KRİSTAL YAPI OLUŞUMU: Sıvı eriyiklerde katılaşmanın başlangıcında
çeşitli bölgelerde küçük kristaller çekirdeklenir. Farklı yönlenmelere sahip bu
taneciklere katılaşan diğer atomların eklenmesiyle taneler büyür ve birbirine temas
ederek tane sınırlarını oluştururlar. Kristal yapılı bir katıda tekrar eden atom düzeni
numunenin tamamı boyunca aynı yönde kesintisiz devam ediyorsa tek kristal yapı
meydana gelir. Tek kristaller doğal veya yapay olabilir. Tek kristaller mikro
devrelerde kullanılan yarıiletken teknolojisi gibi modern uygulamalar için önemli
olup geliştirilirler.
Bazı malzemeler katılaşırken düzenli bir atom dizilişi oluşturamadıklarından kristal
dışı (amorf) malzeme olarak adlandırılırlar. Katılaşmada soğuma hızının yüksek
olması da kristal olmayan amorf yapı oluşumuna neden olabilir. Metaller kristal
yapıda katılaşırken, seramikler amorf ya da kristal, polimerler amorf ya da yarı
kristal yapı oluştururlar.
Kristal yapıların incelenmesinde X-Işını Kırınımı (X-RD: X-Ray Diffraction) yöntemi
çok kullanışlıdır. X ışınlarının bir yapıya gönderilerek atomlara çarptırılması ile
atomlardan saçılan ikincil dalgaların girişimi neticesinde dalgalar farklı açılarda
birbirini yok eder veya kuvvetlendirir. Bu şekilde malzemelerin tanımlanmaları,
kafes yapılarının ve parametrelerinin belirlenmesi mümkün olur (Bragg yansıma
denklemi:
n  2dhkl sin  ).
KRİSTAL YAPI KUSURLARI
Kristal yapılar kendilerini belirli bir düzende tekrar eden yapılar olarak
tanımlanmakla birlikte kusursuz değildirler. Malzeme özelliklerini önemli ölçüde
etkileyen çeşitli türdeki kusurlar bazen özellikleri iyileştirmek için kontrollü olarak
eklenirler. Kristal yapı kusuru kavramı atomik ölçekteki kafes düzensizliklerini ifade
eder ve boyutlarına göre 0 Boyutlu (Noktasal), 1 Boyutlu (Çizgisel), 2 Boyutlu
(Yüzeysel) ve 3 Boyutlu (Hacimsel) kusurlar şeklinde sınıflandırılırlar.
Kristali oluşturan atomlardan birinin bulunmaması gereken bir yerde olmasına
arayer atomu denir. Küçük arayer atomları ana yapı içinde hareket edebilirler.
NOKTASAL KUSURLAR: Üç türü bulunur: Atomik boşluk (boşyer), (kendinde) arayer
atomu ve empürite (katışkı) atomu.
Atomik boşluk, atom bulunması gereken kafes noktalarının boş kalmasından
kaynaklanır. Atomik boşluk içermeyen bir malzemenin üretimi mümkün olmayıp
entropinin (düzensizliğin) artışı ilkesi olarak bilinen Termodinamiğin 2. Yasasının bir
gereğidir. Denge durumu için bir malzemede bulunan atomik boşluk sayısı;
Nb  N * e
Q
( b
RT
Kendinde arayer atomu kafeste büyük çarpılmalara neden olduğundan yüksek
enerji gerektirir ve kendiliğinden oluşma olasılığı çok düşüktür.
)
şeklinde ifade edilir. Burada; N , birim hacimdeki toplam kafes noktası (bulunması
gereken atom) sayısı; Qb , bir boşluğun oluşma enerjisi; T , mutlak sıcaklık [ K ]; R
ise Boltzman (Gaz) sabiti olup 1,38*10-23 j / atom * K (8,31 j / mol * K ) veya
8,62*10-5 eV / atom * K değerini alır. Sıcaklık arttıkça boşluk sayısı (oranı) üstel
olarak artar.
Bazen kristal yapıda bulunmaması gereken yabancı katışkı atomları arayer veya
yeralan şeklinde yapıya girebilir. Bu durumda ana yapıya çözen (matris), katışkıya
çözünen ve bileşime ise katı çözelti denir. Katı çözeltiler sıklıkla özel olarak
oluşturulur ve alaşımlama amacıyla kullanılır. Katı çözeltilerde matris atomlarının
kristal yapısı bozulmaz ve çözünen atomlar yapıya homojen olarak dağılırlar.
İki elementten oluşan bir alaşımın yoğunluğu;
ort 
100
(Cm )1 (Cm ) 2

1
2
şeklinde ifade edilir.
ÇİZGİSEL KUSURLAR: Tek boyutlu kusurlar olup kristal yapıdaki bazı atomların
düzene bir miktar aykırı davranmasından kaynaklanırlar. Kenar ve vida
dislokasyonları şeklinde adlandırılırlar. Kenar dislokasyonu, kafes içinde sona eren
ek bir kafes düzleminden kaynaklanır. Vida dislokasyonu ise kafes düzlemi
kendisine dik olan dislokasyon çizgisi etrafında spiral şeklinde ortaya çıkar.
Yeralan çözeltilerinin oluşabilmesi için çözen ve çözünen atom çapları farkının %
15’ten küçük olması gerekir. Arayer çözeltilerinde çözünen atom çapı çözen atom
çapına göre oldukça küçüktür. Bu nedenle çözünen yüzdesi sınırlıdır (Örneğin;
RFe  0,124 nm ve RC  0,071 nm iken karbonun demirde maksimum
çözünürlüğü % 2). İki elementten oluşan bir alaşımdaki elementlerin ağırlık yüzdesi
olarak ifadesi (konsanrasyonu);
m1
m2
*100 ; (Cm ) 2 
*100
m1  m2
m1  m2
(Cm )1 
ve atom yüzdesi olarak ifadesi;
(Cn )1 
nm1
nm 2
*100 ; (Cn ) 2 
*100
nm1  nm 2
nm1  nm 2
olup burada;
nm1 
m1
A1
olup burada;
; nm 2  m2
m,
A2
kütleyi;
nm , mol sayısını ve A , atom ağırlığını ifade eder.
Burgers vektörü, hareket eden dislokasyonun hareket yönünü ve büyüklüğünü
ifade eden karakteristik bir büyüklüktür olup kenar dislokasyonunda dislokasyon
çizgisine dik, vida dislokasyonunda ise paraleldir. Dislokasyonlar pratikte kristal yapı
içinde sadece çok kısa bölümlerde saf kenar ve vida şeklinde ortaya çıkarlar.
Genelde kenar ve vida dislokasyonlarının bileşimi şeklinde karışık dislokasyon
olarak bulunurlar. Dislokasyon hareketi kalıcı (plastik) şekil değişiminin ana
mekanizmasını oluşturur. Kalıcı şekil değişimi için kafesin bir bölümündeki
atomların komşu atomlarla bağlarını koparıp kayma düzlemi boyunca ötelenmesi
gerekir.
-Faz Sınırları: Çok fazlı malzemelerde değişik fazlar arasında faz sınırları meydana
gelir. Fazların kimyasal ve fiziksel özellikleri farklı olup faz sınırları mekanik özellikler
üzerinde önemli etkiye sahiptir.
YÜZEYSEL KUSURLAR: Farklı kristal yapılara ya da yönlenmelere sahip bölgeleri
ayıran dış yüzeyler, tane sınırları, faz sınırları, ikiz sınırları ve dizi hataları gibi
kusurlardır.
-İkiz Sınırları: Kayma kuvvetleri veya tavlama işleminden kaynaklanan ikizlenme
olayı, kristal kafeste bir tane içindeki bir düzlemde atom düzeninin kırılarak ayna
görüntüsü oluşturması olayıdır. Bu olay dislokasyonların hareketini zorlaştırarak
malzeme dayanımını artırır.
-Dış Yüzeyler: kristal yapının sona ermesi doğal bir süreksizliğe neden olur. Dış
yüzey atomları iç atomlara göre daha az kimyasal bağ yaptığı için hem enerjileri
yüksektir, hem de dengesiz (kararsız) bir haldedirler ve enerjilerini düşürmeye
çalışırlar. Sıvılarda yüzey gerilimi ile ifade edilen ve küreselleşme eğilimiyle
sonuçlanan bu olay katılarda yeni kimyasal bağlar oluşturularak gerçekleşir.
-Tane Sınırları: Çok kristalli yapılarda farklı
yönlenmelere sahip taneleri ayıran sınırlar birkaç
atom genişliğinde olup yapıda süreksizliğe neden
olur. Tane sınırları dislokasyonlar ile açıklanabilir.
Kenar dislokasyonları tarafından oluşturulan küçük
açılı tane sınırları eğik sınırlar, vida dislokasyonları
tarafından oluşturulan tane sınırları ise burkulma
sınırları şeklinde ifade edilir. Tane sınırlarında
düzensizlik nedeniyle daha az kimyasal bağ
bulunduğundan enerjisi yüksektir. Büyük açılı tane
sınırlarında enerji daha fazla olduğundan kimyasal
tepkimeye daha kolay girerler. Katışkı atomları
tane sınırlarında yoğunlaşır. Tane sınırlarındaki
kohezif kuvvet; kuvvet eğrisinin maksimum olduğu
noktadaki, atomlar arası bağı koparmak için gerekli
maksimum kuvvet olup dayanım arttırıcı etki
sağlayabilir. Her bir tanede özellikler yöne bağlı
(anizotropik) olmakla birlikte, çok kristalli
malzemelerde çok sayıda tane rastgele
konumlandığından yapının bütünü izotropiktir.
-Dizi Hataları: YMK yapıda ABCABC… dizilişindeki kesintiden kaynaklanan bir
süreksizlik olup enerjisi düşüktür.
HACİMSEL KUSURLAR: Katılarda imalat sırasında ortaya çıkan gözenek, çatlak,
yabancı madde girişi gibi büyük boyutlu kusurlardır.
MİKROSKOBİK MUAYENE: Malzemeleri tanımlamak ve işlem yapmak için içyapılarını
mikro ölçekte incelemek gerekir. Bunun için optik, elektron ve tarama uç
mikroskopları kullanılır.
-Optik Mikroskop: Opak malzemelerin yüzeyleri ışığı yansıtma şekline göre
incelenir. 2000 kata kadar büyütme yapılabilir. İnceleme öncesinde zımparalama,
taşlama, parlatma ve dağlama gibi bir dizi yüzey işlemleri yapılmalıdır.
-Elektron Mikroskobu: İncelemede ışık yerine elektronlar kullanılır. Elektronlar hem
parçacık hem de dalga gibi davrandığından yüksek hızda 3 pikometre (10-12 m) dalga
boylu elektronlar ile çok daha fazla büyütme yapılabilir. Tarama elektron
mikroskopları (SEM: Scanning Electron Microscope) ile parlatma ve dağlama gibi
işlemlere gerek olmaksızın yansıtma tekniği ile yüzey incelenebilir ve 50 bin kata kadar
büyütme yapılabilir. Geçirimli elektron mikroskopları (TEM: Transmission Electron
Microscope) ile içinden geçirme tekniği ile yapının iç kısımları incelenebilir ve 1 milyon
kata kadar büyütme yapılabilir.
-Tarama Uç Mikroskobu (SPM: Scanning Probe Microscope): Işık veya elektron
kullanılmaz. Çok ince bir uç malzeme yüzeyini çok yakından tarayarak topografik
haritasını çıkarır ve 1 milyar kata kadar büyütme yapılabilir.
Yapı
Atom altı parçacık
Atom/İyon çapı
Birim hücre boyutu
Dislokasyon genişliği
2. faz parçacığı
Tane
Gözenek, boşluk, çatlak
Boyut [m]
10-15 ila 10-11
10-10
10-9
10-8 ila 10-7
10-8 ila 10-4
10-8 ila 10-2
10-3 ila 10-1
Mikroskop
SPM
TEM
SEM
OM
Göz
Kapasite [m]
10-10
10-10
10-9
10-7
10-4
SORU: Bakırın 1000 oC’deki atom ağırlığı ve yoğunluğu sırasıyla 63,5 gr/mol ve 8,4
gr/cm3 olup atomsal boşluk oluşması için gerekli enerji 0,9 eV/atom olduğuna göre bu
sıcaklıkta denge durumunda 1 mm3 bakır için atomsal boşluk sayısını hesaplayınız.
Öncelikle 1 mm3 bakırdaki atom sayısı bulunmalıdır.
N
19
N A cu 6, 023*1023 *8, 4

 7,97 *1022 atom 3  7,97*10 atom
cm
mm3
Acu
63,5
Boşluk sayısı ise;
Nb  N * e
(
Qb
RT
)
 7,97 *10 * e
19

0,9
8,62*105 *(1000  273)
 2,18*1016
boşluk
mm3
SORU: Ağırlıkça % 97 alüminyum ve % 3 bakırdan oluşan bir alaşımın atom
yüzdesi açısından bileşimi nedir?
Çözüm için alaşımdaki mol sayıları bulunmalıdır. Örneğin, 100 gr alaşım söz
konusu olsun. Bu alaşımda 97 gr alüminyum, 3 gr bakır vardır. Bu durumda;
nmAl 
mAl
nmCu 
mCu
AAl
ACu
 97
 3
26,98
63,55
 3,595 mol
 0, 047 mol
Buna göre atom yüzdeleri;
(Cn ) Al 
nmAl
3,595
*100 
 98, 7
nmAl  nmCu
3,595  0, 047
(Cn )Cu  100  98,7  1,3
PLASTİK DEFORMASYON
Mikro ölçekte plastik deformasyon, uygulanan gerilme etkisiyle çok sayıdaki
atomun kimyasal bağlarını kopararak hareket etmesi ve yeni bağlar kurmasıyla
oluşur. Kristal yapılı katı malzemelerde plastik deformasyon genellikle çizgisel
kusurlar olan kenar ve vida dislokasyonlarının hareketinden kaynaklanan kayma
mekanizmasıyla açıklanır. Bazı metallerde ikizlenme olayı da plastik deformasyonda
etkilidir. Dislokasyonların plastik deformasyondaki önemi kusursuz kristal yapılar
için teorik olarak hesaplanan dayanım değerlerinin gerçekte ölçülen değerlerden
kat be kat yüksek olduğunun görülmesiyle anlaşılmış ve yapı içindeki kusurların,
özellikle de dislokasyonların, şekil değişimini kolaylaştırdığı sonucuna ulaşılmıştır.
Kenar dislokasyonları uygulanan gerilme yönünde, vida dislokasyonları ise
uygulanan gerilmeye dik yönde hareket ederek sonuçta uygulanan gerilme
yönünde bir deformasyon hareketine yol açarlar. Yani her iki dislokasyon hareketi
de aynı plastik deformasyon ile sonuçlanır.
Kristal kafeste plastik yani kalıcı şekil değişimi olması için kafesin bir bölümünün
komşu atomlarla bağlarını koparıp kayma düzlemi boyunca ötelenerek yeni
komşularıyla bağlar kurması gerekir. Bunun için ilgili düzlemdeki tüm atomların
bağlarının aynı anda kopması için gerekli teorik kuvvetler çok büyüktür. Oysa
deneysel olarak bulunan değerler bu teorik kuvvetlerin çok altındadır. Bunun
nedeni dislokasyonların adım adım ilerleyerek çok daha düşük kuvvetlerle kalıcı
şekil değişimini sağlamasıdır.
Dolayısıyla kristal yapılarda şekil değişimi için dislokasyonların varlığı son derece
önemlidir. Dislokasyonların hareketi ile bütün bağların kopmasına gerek olmadan
çok daha düşük yükler ile şekil değişimleri gerçekleşir. Bu hareket bir tırtılın
ilerlemesine benzetilebilir. Metallerde dislokasyonlar katılaşma sırasında, plastik
deformasyon sonucunda veya hızlı soğutmadan kaynaklanan ısıl gerilmeler
nedeniyle oluşur. Malzemedeki dislokasyon yoğunluğu birim hacimdeki toplam
dislokasyon uzunluğu veya bir kesitteki birim alanı kesen dislokasyon sayısı ile ifade
edilir. Buna göre dislokasyon yoğunluğunun birimi mm/mm3 (bir milimetreküpteki
dislokasyon uzunluğu) veya 1/mm2 (bir milimetrekarelik kesiti kesen dislokasyon
sayısı) olur. Kontrollü katılaştırılmış bir metal kristalindeki dislokasyon yoğunluğu
103 mm-2 mertebesindeyken plastik deformasyon sonucu bu değer 1010 mm-2
mertebesine ulaşabilir. Isıl işlem sonucu bu değer 105 mm-2 mertebesine
düşürülebilir. Özel geliştirilmiş tek kristalli yapılarda bu değer 0,1 mm-2
mertebelerine düşürülerek malzemede çok yüksek dayanım elde edilebilir.
Kenar dislokasyonlarının çevresindeki atomlar basma ve çekme gerilmelerinin
etkisine girerler. Dislokasyon civarında ise kayma gerilmeleri oluşur. Vida
dislokasyonlarında ise sadece kayma gerilmeleri söz konusudur.
Dislokasyonlar atom yoğunluğunun yüksek olduğu düzlem ve doğrultularda daha
kolay hareket ederler. Kaymanın gerçekleştiği bu düzlem ve doğrultulara kayma
düzlemi ve kayma doğrultusu, bunların oluşturduğu kombinasyona ise kayma
sistemi denir. Örneğin, YMK kafeste (1 1 1) düzlemindeki  1 1 0  doğrultu ailesinde
kayma gerçekleşir.
Birbirine yakın dislokasyonlarda bulunan gerilmelerden kaynaklanan şekil değişimi
alanlarının etkileşimi sonucu birbirlerini iterek veya çekerek plastik şekil değişimini
sağlarlar. Birbirlerini çeken dislokasyonlar sonuçta bir araya gelerek birbirlerini
sönümlerler.
Yapı
YMK
HMK
SDH
Metallerin Kayma Sistemleri
Kayma
Kayma
Düzlemi
Doğrultusu
Cu, Al, Ni, Ag, Au
(1 1 1)
110
Fe, W, Mo
(1 1 0)
 1 11 
Metal
Kayma
Sistemi Sayısı
12
12
Fe, W
(2 1 1)
 110 
12
Fe, K
(3 2 1)
 110 
24
Cd, Zn, Mg, Ti, Be
(0 0 0 1)
 11 2 0 
3
Ti, Mg, Zr
(1 0 1 0)
 11 2 0 
3
Ti, Mg
(1 0 1 1)
 11 2 0 
6
Yüksek sayıda kayma sistemine sahip olan HMK ve YMK yapılı metaller sünek, az
sayıda kayma sistemine sahip SDH yapılı metaller ise gevrek yapılıdır.
Bir tek kristalde kayma gerilmesi;
   cos  cos 
şeklinde ifade edilir ve bu değer kritik
kayma gerilmesinden büyük ise akma
gerçekleşerek plastik şekil değişimi
meydana gelir.
METALLERDE DAYANIM ARTTIRICI MEKANİZMALAR: Malzeme geliştirilirken yüksek
dayanımın yanında yeterli seviyede süneklik ve tokluk da istenir. Bununla birlikte
genel olarak dayanım ile süneklik ve tokluk ters orantılıdır. Çünkü dayanımı
arttırmak için malzemenin plastik şekil değişimine karşı direncini yükseltmek,
bunun için ise dislokasyon hareketlerini zorlaştırmak gerekir. Plastik şekil
değiştiremeyen malzeme ise en zayıf olduğu yerden hasara uğrayarak üzerindeki
enerjiyi boşaltır. Tek fazlı metallerde dayanım arttırmak için tane inceltme
(küçültme), katı çözelti oluşturma ve pekleştirme mekanizmaları kullanılır.
TANE BOYUTU KÜÇÜLTME: Dislokasyonlar tane sınırlarına ulaştıklarında tanelerin
farklı yönlenmeleri nedeniyle doğrultu değiştirmek zorunda kaldıklarından ve tane
sınırlarında süreksizliklere neden olan boşluklar sebebiyle ilerlemekte
zorlandıklarından dolayı tane sınırlarında dislokasyon birikimi ve buna bağlı olarak
gerilme yığılması meydana gelir. Birim hacim için daha büyük tane sınırı yüzey alanı
bulunduğundan ince taneli malzemelerde yukarıda açıklanan mekanizmalar daha
etkindir ve dayanım daha yüksektir.
Çok kristalli yapılarda ise durum daha karmaşıktır. Çok sayıdaki tanenin farklı
yönlenmeleri nedeniyle kayma hareketi taneden taneye değişir. Diğer bir deyişle
tane sınırları kaymayı zorlaştırır.
Tane boyutu ile dayanım arasındaki ilişki Hall-Petch denklemi ile ifade edilir. Buna
göre malzemenin akma dayanımı;
 ak   o 
ky
d
şeklinde ifade edilir. Burada;  o ve
k y malzemeye özgü sabitler, d ise mm olarak
ortalama tane boyutudur. Tane boyutu küçültme işlemi katılaşma hızının kontrolü
ve ısıl işlem uygulaması ile sağlanır.
KATI ÇÖZELTİ SERTLEŞMESİ: Daha önce yer alan ve ara yer noktasal kusurları olarak
ifade edilen ve ana yapıda katı çözelti oluşturan katışkı atomları ile yapılan
alaşımlama işlemi yapıda sertleşmeye neden olarak dayanımı arttırır. Çözünen
atomun çözelti içindeki oranı arttıkça dayanım artarken süneklik azalır. Alaşımların
daha yüksek dayanıma sahip olmasının nedeni katışkı atomlarının kafes yapısını
çarpıtarak çekme ve basma şekil değişimlerine neden olmasıdır. Bu durum
dislokasyonların hareketini kısıtlayarak şekil değişimini zorlaştırır. Küçük çaplı yer
alan atomları çekme türü, büyük çaplı yer alana atomları ise basma türü şekil
değişimine neden olurlar.
PEKLEŞME (DEFORMASYON SERTLEŞMESİ)
: Pekleşme plastik şekil değiştiren bir
malzemenin şekil değişim miktarıyla
orantılı bir şekilde dayanımının artması
olarak ifade edilir. Diğer bir deyişle, bir
malzeme ne kadar çok plastik şekil
değişimine maruz bırakılırsa dayanımı o
kadar artarken sünekliği de o kadar azalır.
Pekleşmenin gerçekleşmesi için şekil
değişiminin soğuk şartlarda (mutlak erime
sıcaklığının yarısından daha düşük
sıcaklıklarda) olması gerekir. Plastik şekil
değişiminin büyüklüğü % soğuk şekil
değişimi olarak ifade edilebilir.
% _ SŞD  (
Ao  A1
)*100
Ao
Burada; Ao deformasyon öncesi kesit alanını,
alanını ifade eder.
Ara yer atomları da benzer şekilde kafes yapısını bozar ve basma türü şekil
değişimleri oluşturarak dislokasyonları kilitlerler. Katışkı atomları dislokasyon
bölgelerinde bulunan boşluklara yerleşerek hareket etmeleri için gerekli gerilme
değerlerini yükseltir ve dayanım artışı sağlarlar. Ayrıca, yapı içinde bulunan büyük
çaplı yer alan katışkı atomlarının ve ara yer atomlarının plastik şekil değişimi
sırasında daha zor hareket etmesi de dayanım artışı üzerinde etkilidir.
A1 ise deformasyon sonrası kesit
Soğuk şekil değişimi ile
dislokasyonlar birbiriyle çarpışarak
birbirine engel olur ve kilitlenirler.
Dislokasyonlar hareket etmekte
zorlandığından malzemenin
dayanımı yükselir. Plastik şekil
değişimi nedeniyle pekleşen
malzemeler ve tane küçültme ile
dayanımı arttırılan malzemeler
istenildiğinde ısıl işlem uygulanarak
sünekleştirilebilirler. Alaşımlama ile
elde edilen dayanım artışı ise ısıl
işlemden etkilenmez.
Malzemeleri soğuk şekil değişimi öncesindeki özelliklerine ve yapısına döndürmek
için yapılan ısıl işleme tavlama adı verilir. Tavlama ile malzemenin dayanımı
düşerken sünekliği artar. Bu yapısal değişiklik, yüksek sıcaklıkta gerçekleştirilen ve
sonrasında tane büyümesinin olabileceği toparlanma ve yeniden kristalleştirme
denilen işlemlerle sağlanabilir.
Bu sıcaklık malzeme özellikleri ve soğuk şekil değişim miktarına bağlı olup genellikle
malzemenin mutlak ergime sıcaklığının üçte biri ile yarısı arasındadır.
Te
3
 Tyk 
Te
2
Soğuk şekil değişim miktarı arttıkça yeniden kristalleşme hızı artar. Alaşımlarda
yeniden kristalleşme hızı saf metallere göre düşüktür. Bunun nedeni katışkı
atomların işlem sırasında tane sınırlarına yerleşerek tane sınırı ilerlemesini
yavaşlatmasıdır. Bu nedenle alaşımlarda yeniden kristalleştirme sıcaklığı erime
sıcaklığının % 70’ine kadar çıkabilir.
Yeniden kristalleştirme ile soğuk şekil değiştirme etkileri giderildikten sonra
tavlama devam ettirilirse taneler birleşerek ortalama tane boyutu artar. Bunun
sonucunda dislokasyon hareketini zorlaştıran tane sınırı alanı azaldığından dayanım
düşer.
Toparlanma neticesinde tane yapısı değişmezken sıcaklık artışıyla birlikte atomik
yayınma gerçekleşir. Dislokasyonların sayısı bir miktar azalır ve şekil değişim
enerjileri düşer. Böylece sıkışmış dislokasyonlar gevşer ve dislokasyon hareketleri
kolaylaşarak dayanım bir miktar düşer. Yeniden kristalleştirme sonucunda eş
eksenli (homojen/küresel) ince taneli bir yapı oluşur. Yeniden kristalleşme olayı
zamana ve sıcaklığa bağlı olup genellikle yeniden kristalleşmenin bir saatte
gerçekleştiği sıcaklık yeniden kristalleştirme sıcaklığı ( Tyk ) olarak adlandırılır.
METALLERİN MEKANİK ÖZELLİKLERİ
Malzemelerden parça imal edilirken genellikle maruz kaldığı yükler altında aşırı
deformasyona uğrayarak kalıcı şekil değiştirmemesi ve kırılarak hasara uğramaması
amaçlanır. Rijitlik, dayanım, sertlik, tokluk ve süneklik gibi mekanik özellikler temel
tasarım parametreleri olup standartlaşmış laboratuvar deneyleri ile belirlenir.
Ayrıca malzemenin mikroyapısı ile mekanik özellikleri arasındaki ilişkinin bilinmesi
de son derece önemlidir. Metallerin mekanik davranışını belirlemek için çekme,
basma, kayma, burulma, sertlik, tokluk, yorulma, sürünme, aşınma gibi deneyler
statik, dinamik veya darbeli şartlarda gerçekleştirilir.
Gerilme uygulanan kuvvetin birim alana düşen kısmı olup (   F
veya Pascal ( Pa )’dır. Genellikle, pratikte N
mm2
) birimi N 2
A
m
yani MPa daha kullanışlıdır.
Kuvvet kesite dik etkiyor ve boy değişimine neden oluyorsa normal gerilme (  ),
paralel olarak etkiyor ve açı değişimine neden oluyorsa kayma gerilmesi (  ) olarak
adlandırılır. Çekme, basma ve eğilme zorlanmaları normal gerilmelere neden
olurken kesme ve burulma zorlanmaları kayma gerilmelerine yol açar.
GERÇEK VE MÜHENDİSLİK GERİLME VE BİRİM ŞEKİL DEĞİŞİMLERİ: Çekme deneyinde
parça sıfırdan başlayarak artan bir kuvvetin etkisinde uzarken hacim sabitliği gereği
kesitinde daralma olur. Dolayısıyla yükü taşıyan kesit azaldığından gerilme daha
fazla artar. Numune artık yükü taşıyamadığında kuvvet azaltılsa bile gerilme
artmaya devam eder. Bu nedenle çekme deneyinin sonlarında numune kendini
bıraktığında gerçekte gerilme hızla artar ancak mühendislik yaklaşımında kesitin
değişmediği kabulüyle gerilme hesaplandığından bir noktadan sonra kuvvetle
birlikte gerilme de azalır. Gerçek ve mühendislik değerleri arasında
ve
 g  ln(1   m )
 g   m (1   )
şeklinde bağıntılar bulunur. Elastik (geçici) şekil değişiminin
tamamlanarak plastik (kalıcı) şekil değişiminin başladığı gerilme değerine akma
Yükün zamana bağlı olarak değişmediği statik yükleme şartlarında malzemenin
davranışını belirlemek için kullanılan en yaygın yöntem belirli ölçülerdeki bir deney
numunesinin uygulanan eksenel kuvvete karşı sergilediği şekil değişimini (uzama)
veren çekme deneyi ile gerilme-birim şekil değişim (    : stress-strain) eğrisinin
elde edilmesidir.
dayanımı (  ak ;  y : yield strength), gerilmenin en yüksek değerine malzemenin
maksimum çekme dayanımı (  ç ;  uts : ultimate tensile strength), numunenin
hasara uğrayarak koptuğu gerilme değerine ise kopma dayanımı (  k ; r : rupture
strength) denir. Benzer durum birim şekil değişimi hesaplamasında da söz
konusudur. Mühendislik hesaplamalarında   l lo olup boydaki uzamanın ilk
boya oranıdır. Gerçekte ise birim şekil değişimi hesabı   ln(l lo ) bağıntısı ile
yapılır. Tek eksenli çekme/basma deneyinde kuvvet doğrultusunda numune
uzarken/kısalırken kuvvete dik kesitte doğal olarak daralma/genişleme olur. Kuvvet
doğrultusundaki birim şekil değişiminin kuvvete dik doğrultudakine oranına Poisson
oranı ( 
   enine  boyuna ) denir. Metaller için elastik şekil değişiminde değeri 0,3
civarındadır.
Elastik şekil değişim bölgesinde kuvvetle şekil değişimi ya da gerilmeyle birim şekil
değişimi arasında sabit bir oran bulunur. Yani    eğrisi doğrusaldır. Elastik
bölgenin eğimine (  ) Young (elastiklik) modülü ( E ) denir. Bu bağıntı Hooke

Yasası olarak adlandırılır. Elastik şekil değişimi bölgesinde yük ortadan kalktığında
numune ilk şekline geri döner. Bu geri dönüş atomik mertebede gerçekleşen ve
zamana bağlı bir olay olup anelastiklik olarak adlandırılır ve metaller için genellikle
ihmal edilebilir. Ancak viskoelastik olarak adlandırılan bazı polimerlerde anelastik
davranış ihmal edilemeyecek kadar etkindir. Plastik bölgeye geçildiğinde ise şekil
değişiminin yalnızca elastik kısmı geri dönerken plastik kısmı kalıcı şekil değişimi
olarak korunur.
PLASTİK DEFORMASYON: Çoğu metalik malzeme en fazla % 0,5 birim şekil değişimi
miktarına kadar elastik şekil değişimi yapar. Elastik şekil değişimi geçici olup gerilme
ile birim şekil değişimi Hooke kanunu gereği doğru orantılıdır. Bu noktadan sonra
plastik yani kalıcı şekil değişimi başlar ve doğrusal orantı ortadan kalkar. Bu durum
atomik bağlarla açıklanır. Elastik şekil değişiminde atomların komşularıyla yaptıkları
bağlar kopmazken, plastik şekil değişiminde atomlar sahip oldukları bağları koparıp
yeni komşularıyla bağ yaptığından şekil değişimi kalıcıdır. Dolayısıyla plastik şekil
değişimi bölgesinde yük kaldırıldığı anda bağlarını henüz koparmamış atomların
yeniden denge konumuna gelmelerine bağlı olarak elastik şekil değişimi geri
dönerken plastik şekil değişimi kalır. Kristal yapıya sahip katılarda şekil değişimi
dislokasyon hareketine bağlı kayma mekanizması ile gerçekleşirken sıvılarda ve
amorf katılarda plastik deformasyon viskoz akış mekanizması ile gerçekleşir.
Malzemelerin kayma davranışını incelemek için kesme ve burulma deneyleri yapılır.
Kesme durumunda açısal çarpılma, burulma durumunda ise açısal dönme ortaya
çıkar. Bu nedenle birim şekil değişimi açı değişimiyle ölçülür.
Hooke Yasası kayma durumunda da geçerlidir.
Bu durumda, elastik bölgenin eğimi kayma
modülü ( G ) olarak adlandırılır ve kayma
gerilmesinin açısal birim şekil değişimine
oranını temsil eder.
G

Elastiklik ve kayma modülü bir malzemenin elastik şekil değişimine karşı gösterdiği
direnci, yani rijitliği ifade eder. İzotropik malzemeler için elastiklik ve kayma
modülleri arasında Poisson oranına bağlı E  2G(1   ) şeklinde bir ilişki bulunur.
Metaller için elastik şekil değişiminde Poisson oranının değeri 0,3 civarında
olduğundan G 0, 4* E bağıntısı geçerlidir.
Metal
Alüminyum
Pirinç
Bakır
Magnezyum
Nikel
Çelik
Titanyum
Volfram (Tungsten)
E [GPa]
G [GPa]
 []
69
97
110
45
207
207
107
407
25
37
46
17
76
83
45
160
0,33
0,34
0,34
0,29
0,31
0,30
0,34
0,28
Elastiklik modülünün büyüklüğü, atomlar arasında kuvvet dengesinin bulunduğu
ro noktasında eğrinin eğiminin artmasıyla (dikleşmesiyle) açıklanır. Sıcaklık arttıkça
ortamdaki enerji artacağından kimyasal bağlar zayıflar ve elastiklik modülü (rijitlik)
azalır.
SORU: Başlangıç boyu 305 mm ve çapı 30 mm olan dairesel kesitli bir bakır parçaya
276 MPa büyüklüğünde bir çekme gerilmesi uygulanmaktadır. Şekil değişimi
tamamen elastik olduğuna göre boydaki uzamayı, yüke dik doğrultudaki kısalmayı
ve kesit daralmasını hesaplayınız. Şekil değişimini homojen kabul ediniz.
Tablodan bakır için E =110 GPa ve  =0,34 değerleri görülmektedir. Elastik
bölgede;
  E olduğundan   l l   E yazılabilir. Buna göre boydaki uzama;
o
l 
 * lo
 
E
276*305

 0, 765 mm olur.
110000
 enine
olduğundan çaptaki şekil değişimi;
 boyuna
0, 765
 8,5*104 olur. Burada eksi işareti
305
daralmayı ifade eder. Buna göre;
 enine   *  boyuna  0,34*
 enine  d d  8,5*104 olduğundan
d  8,5*104 *30  0, 0256 mm
o
olur. Buna göre son çap 30  0, 0256  29,974 mm olmuştur. Buna göre kesit
daralması;

4
(do 2  d 2 ) 

4
(302  29,9742 )  1, 225 mm2 olmuştur.
SORU: Başlangıç boyu 305 mm ve çapı 30 mm olan dairesel kesitli bir bakır parçaya
276 MPa büyüklüğünde bir basma gerilmesi uygulanmaktadır. Şekil değişimi
tamamen elastik olduğuna göre boydaki kısalmayı, yüke dik doğrultudaki uzamayı
ve kesit genişlemesini hesaplayınız. Şekil değişimini homojen kabul ediniz.
SORU: 10 mm çapındaki silindirik pirinç bir çubuğa eksenel doğrultuda çekme
gerilmesi uygulanacaktır. Şekil değişimi tamamen elastik olduğuna göre çapta
0,0025 mm daralma oluşması için gerekli yükün büyüklüğünü hesaplayınız.
Tablodan pirinç için E =97 GPa ve  =0,34 değerleri görülmektedir. Elastik bölgede;
 enine  d d  0, 002510  2,5*104 olur. Buna göre boydaki uzama;
o
 boyuna  
 enine
2,5*104

 7,35*104 olur. Buna göre gerekli gerilme;

0,34
  E *   97000*7,35*104  71,32 MPa olur. Buna göre gerekli yük (kuvvet);
F  *A  *

4
* d o 2  71,32*

4
*102  5601 N olur.
Bazı metallerde elastik bölgeden plastik bölgeye geçiş belirgin olmaz. Belirgin akma
göstermeyen bu malzemelerde    eğrisinin doğrusallıktan ayrıldığı ilk yer akma
noktası (orantı sınırı) olarak adlandırılır ve genellikle pratikte % 0,2 birim şekil
değişiminden sonra akmanın başladığı kabul edilir. % 0,2 şekil değişiminden elastik
doğruya paralel bir doğru çizilerek    eğrisini kestiği noktadaki gerilme değeri
akma dayanımı olarak alınır.
Eğrinin altında kalan alan da malzeme hakkında önemli bilgiler verir. Akma
noktasından düşey olarak çizilen doğru ile yatay eksenler tarafından belirlenen
üçgensel bölgenin alanı (
Belirgin akma gösteren malzemelerde elastik bölgenin sonunda bağların kopuşuyla
oluşan ani süreksizlik eğride bir kararsızlığa neden olarak akma sınırının açık şekilde
görülmesini sağlar. Bu kararsızlık üst ve alt akma sınırlarına neden olur ve alt akma
sınırını ifade eden ortalama gerilme değeri akma dayanımını verir. Akma dayanımı
malzemenin plastik şekil değişimine direncini ifade eder. Akma noktasından
itibaren mühendislik eğrisinin eğimi azalan bir şekilde artarak maksimum değerine
ulaşır ve düşmeye başlar. Maksimum noktadaki gerilme değeri çekme dayanımı
olarak adlandırılır ve malzemenin taşıyabileceği maksimum gerilmeyi ifade eder.
Gerçek eğride ise gerilme kopmaya kadar artarak devam eder. Maksimum gerilme
değerine kadar numunenin boyu homojen şekilde artarken kesiti homojen şekilde
azalır. Ancak maksimum gerilme değerine ulaşıldığı andan itibaren numunenin
herhangi bir noktasında belirgin bir kesit daralması başlar ve bu kesit zayıflar.
Dolayısıyla şekil değişimi bu kesitte yoğunlaşarak kopma bu kesitte gerçekleşir.
Belirgin kesit daralması olayına boyun verme denir. Boyun verme olayı malzeme
içindeki kusurların öne çıktığı (en zayıf) kesitte meydana gelir.
 ak *  ak
2

 ak 2
2 E ) rezilyans olarak adlandırılır ve
elastik şekil değişiminde absorbe edilen (emilen) enerjiyi ifade eder. Tüm eğrinin
altında kalan alan (   d  ) ise kırılma tokluğu (tokluk) olarak adlandırılır ve hasara
kadar emilen enerjiyi ifade eder.
Kırılma malzeme içindeki çatlakların
ilerlemesi ile oluşan bir durumdur.
Pratikte kusursuz bir parça üretmek
çok maliyetli ve neredeyse imkânsız
olduğundan hasar kaçınılmazdır.
Tokluk çentikli bir numuneye
uygulanan ani bir dinamik yük ile
gerçekleştirilen çentik darbe deneyi ile
belirlenir.
Sıcaklığın düşmesi ile malzemelerin gevrekliği artarak toklukları düşer. Kopma
uzaması % 5’in altında olan malzemeler gevrek olarak kabul edilir. Malzemelerin
süneklik ve dayanım gibi mekanik özellikleri şekil değişim ve ısıl işlem geçmişleri ile
yapılarındaki katışkılara bağlıdır.
Metal
Alüminyum
Bakır
Pirinç
Demir
Nikel
Çelik
Titanyum
Molibden
Akma Dayanımı
[MPa]
35
69
75
130
138
180
450
565
Çekme Dayanımı
[MPa]
90
200
300
262
480
380
520
655
Süneklik (% uzama)
[mm/mm]
40
45
68
45
40
25
25
35
Şekil değişiminde hacim sabit olduğundan Aolo  A1l1 yazılabilir. Bazı metaller için
boyun vermeye kadar olan gerçek
 
davranışı plastik şartlarda
 g  K *( g ) n
şeklinde ifade edilir. Burada; K malzemeye bağlı dayanım (rijitlik) katsayısı
[MPa] ve n ise malzemeye bağlı pekleşme (şekil değişim sertleşmesi) üsteli []
olarak adlandırılır.
Metal
Düşük karbonlu çelik (tavlanmış)
4340 alaşım çeliği (315 oC’de (temperlenmiş)
304 paslanmaz çelik (tavlanmış)
Bakır (tavlanmış)
Bahriye pirinci (tavlanmış)
2024 alüminyum alaşımı (T3 ısıl işlemli)
AZ-31B magnezyum alaşımı (tavlanmış)
n
0,21
0,12
0,44
0,44
0,21
0,17
0,16
K
[MPa]
600
2650
1400
530
585
780
450
Plastik şekil değişimi sonrasında yük kaldırıldığında elastik toparlanma gerçekleşir e
şekil değişiminin elastik kısmı elastik bölgenin eğimine paralel olarak ortadan
kalkar. Aynı numune tekrar yüklenirse toparlanma doğrusu üzerinden tekrar şekil
değiştirir ve dayanım artışı olur.
Basma durumunda boyun verme olayı gerçekleşmediğinden    eğrisinin
maksimumdan geçtiği bir tepe noktası yoktur. Bu nedenle hasara (kopma) kadar
gerilme artar.
SERTLİK ÖLÇME: Sertlik malzemenin bölgesel şekil değişimine gösterdiği direncin bir
ölçüsü olup izafi bir büyüklüktür. Sertlik deneyi malzeme yüzeyine belirli bir yük ve
hızda küçük bir ucun batırılması ile yapılır ve izin derinliği/büyüklüğü ile ölçülür.
Rockwell, Brinell, Vickers ve Knoop gibi türleri bulunur. Vickers ve Knoop
mikrosertlik ölçüm yöntemleri olup uygulanan yük görece düşüktür.
Sertlik ölçümlerinin hassasiyeti yüzeyin düzgünlüğüne bağlıdır. Ayrıca; numune
yeterince kalın, alınan izler arasındaki mesafe ve izlerin kenara uzaklıkları yeterince
fazla olmalıdır. Malzeme sertleştikçe yük artırılmalıdır.
Yöntem
Brinell
Uç
10 mm çaplı
küresel
çelik/WC
Yük [kg]
500~3000
Vickers
Elmas
piramit
0,001~1
Knoop
Elmas
piramit
0,001~1
Rockwell
Elmas koni
60~150
Rockwell
Yüzey
Çelik küre
15~45
Sertlik değerleri uygulanan yük ile oluşan izin boyutlarına bağlı olarak hesaplanır.
2P
BSD 
VSD 
SORU: 1200 d/d ile 18 kW güç ileten bir milin burulmadan kaynaklanan kayma
gerilmeleri açısından emniyetli olabilmesi için emniyet katsayısını 2,5 alarak çapını
belirleyiniz.  ak  500 MPa
 D[ D  D 2  d 2 ]
Burulma gerilmesi ( b ) 
1,854P
d12
KSD 
b 
14, 2P
l2
Sertlik ezilen parça ile ezen uç arasındaki izafi bir kavram olduğundan değişik
yöntemlerle belirlenen sertlik değerleri arasında dönüşüm yapılır.
Sertlik de çekme dayanımı gibi malzemenin plastik şekil değişimine direncinin bir
ifadesi olduğundan aralarında bir ilişki bulunur. Bu ilişki malzemeden malzemeye
farklılık gösterir. Çelikler için yaklaşık olarak  uts [MPa]  3, 45* BSD yazılabilir.
Mb

  em  ak olmalıdır.
Wb
s
M b 9550* P / n *1000 500


 200 MPa olmalıdır. Buna göre;
Wb
 * d 3 /16
2,5
d  15, 40
mm elde edilir. d  16 mm alınabilir.
SORU: Elastiklik modülü 100 GPa olan 250 mm uzunluğundaki pirinç numuneye ait
   eğrisini kullanarak 150 MPa gerilme için uzamayı, akma dayanımını ve 12,8
mm çaplı numunenin taşıyabileceği maksimum yükü hesaplayınız.
İSTATİSTİK ANALİZ: Malzemelerin mekanik özelliklerini belirlemek için yapılan
deney sonuçları numuneye, ortam şartlarına, deney cihazına ve deneyi yapan kişiye
bağlı hatalar nedeniyle kesin değildir. Aynı şartlarda yapılan deney sonuçları
arasında dahi farklılıklar olması kaçınılmazdır. Dolayısıyla en doğru sonuca ulaşmak
için çok sayıda deney yapmak ve istatistik analiz ile ortalama ve standart sapma
hesaplamak gerekir.
EMNİYET: Bir malzemenin mekanik özellikleri bilindiğinde bunlara dayalı olarak
tasarım hesapları e boyutlandırma yapılır. Mukavemet hesapları ile parça
boyutlandırılırken ortam, malzeme ve yük şartlarındaki belirsizliğe; ortaya çıkacak
hasarın maddi/manevi büyüklüğüne ve maliyetine bağlı olarak bir emniyet katsayısı
( s ) kullanılır. Genellikle;
 em   ak s şeklinde bir emniyet gerilmesi belirlenir ve
parçaya gelen gerilme bileşeninin (  ) emniyet gerilmesinden küçük olması istenir.
e 
e
E

150
 1,5*103 olup
100000
 ak   0,2  250 MPa
F   uts *

4
d 2  450*
l   e * lo  1,5*103 *250  0,375 mm
(% 0,2 uzamaya karşılık gelen gerilme değeri)

4
(12,8) 2  57906 N
SORU: Başlangıç çapı 12,8 mm olan silindirik bir numune kopana kadar çekme
deneyine tabi tutulmuştur. Kopma kesit çapı 10,7 mm ve mühendislik kopma
dayanımı 460 MPa olduğuna göre % kesit daralması cinsinden sünekliği ve kopma
anındaki gerçek gerilmeyi hesaplayınız.

(d o2  d12 )
Ao  A1
(12,8) 2  (10, 7) 2
4
% _ KD 
*100 

 30,12
2
 2
Ao
(12,8)
do
4
F   * A  ( k ) m * Ao  460*
( k ) g 

4
(12,8) 2  59193 N
F
59193

658 MPa
A1  (10, 7) 2
4
SORU: 415 MPa gerçek gerilme altında 0,10 gerçek birim şekil değişimine uğrayan
ve mukavemet katsayısı 1035 MPa olan metalik alaşımın pekleşme üstelini
hesaplayınız.
Plastik şekil değişiminde
n
 g  K *( g ) n yazılabilir. Buna göre;
log(415 /1035)
 0,397 elde edilir.
log(0,1)
HASAR
Makina parçaları kalıcı şekil değişimi, aşınma ve kırılma gibi nedenlerle kullanılamaz
hale gelirler. Mühendislik malzemelerinde hasar can kaybı, ekonomik kayıp, işin
tamamlanamaması gibi sorunlara neden olur. Hasarın ana nedeni genellikle tasarım
hatası, yanlış malzeme seçimi, imalat ve kullanım hataları olarak sıralanabilir. Hasar
genellikle kaçınılmaz olduğundan kontrol ve önleyici bakım son derece önemlidir.
Sünek kırılmada ayrılan parçalardan biri çanak, diğeri koni (tepe) şeklinde meydana
gelir. Bunun nedeni sünek kırılma öncesinde büyük miktarda plastik deformasyon
gerçekleşmesi ve bu deformasyonun ana mekanizması olan kayma hareketinin yük
eksenine yaklaşık 45o açıda yönlenmesidir. Bu nedenle sünek kırılmaya çanak koni
kırılması da denir. Sünek kırılma yüzeyleri pürüzlü ve mat bir yapıya sahiptir.
KIRILMA: Basit kırılma, malzemenin erime sıcaklığına göre düşük sıcaklıkta statik
yük altında parçalara ayrılması şeklinde ifade edilir. Kırılma dinamik yük altında
olursa yorulma, yüksek sıcaklıkta olursa sürünme olarak adlandırılır. Kırılma olayı
çatlak oluşumu ve ilerlemesi şeklinde iki safhada oluşur.
Kırılma öncesinde plastik deformasyon fazla ise kırılma sünek, az ise gevrek olarak
adlandırılır.
Gevrek kırılmada fazla plastik deformasyon olmadığından kırılma yüzeyleri
uygulanan gerilmeye dik ve düz olup pürüzsüz ve parlak bir yapıya sahiptir. Gevrek
kırılma ani olarak gerçekleştiğinden öngörülmesi daha zordur.
KIRILMA MEKANİĞİ: Bazen sünek yapılı malzemeler de ani olarak hasara uğrayabilir.
Bu nedenle çatlak oluşum ve ilerleme mekanizmasının iyi anlaşılması gerekir. Geçen
yüzyılda yapılan çalışmalar neticesinde kırılma olayı iyi bir şekilde anlaşılmış ve
matematiksel olarak ifade edilmiştir. Kırılma mekaniği; malzeme özellikleri, gerilme
durumu, çatlak üreten kusurlar ile çatlak ilerleme mekanizması arasında sayısal bir
ilişki kurar. Esas olarak bir parça içindeki mikro boşlukların büyüyerek çatlak
oluşturması ve çatlağın ilerlemesi, malzeme içindeki boşlukların süreksizlik
oluşturması ve bunların çevresinde gerilmelerin yığılmasından (şiddetlenmesi)
kaynaklanır.
KIRILMA TOKLUĞU VE ÇENTİK DARBE DENEYİ: kırılma tokluğu çatlak içeren bir
malzemenin gevrek kırılmaya gösterdiği direncin ifadesi olup birimi MPa m ’dir.
Malzemelerin kırılma davranışını incelemek için yüksek hızlarda darbeli yükler
uygulamak etkili bir yöntemdir. Charpy ve Izod deneyleri malzemelerin darbe
enerjisini (çentik tokluğu) ölçmek için geliştirilmiş ve yaygın kullanıma sahip çentikli
numunelere uygulanan darbe deneyleridir. Bu deneylerde yük belirli bir
yükseklikten sarkaç şeklinde bırakılan ağır bir çekicin numuneye çarptırılması ile
darbeli olarak uygulanır ve numune kırıldıktan sonra çekicin çıktığı yükseklik
ölçülerek bulunan kayıp enerjiden malzemenin darbe enerjisi hesaplanır.
Şekilde çatlağa dik kesitte maksimum gerilme (  maks ) çatlak ucunda meydana gelir.
 o , uygulanan nominal çekme gerilmesi; a , iç çatlağın yarı boyu veya dış
çatlağın boyu, t ise çatlak ucu eğrilik yarıçapıdır.
Burada;
 maks  2 o a 
t
Maksimum gerilmenin nominal gerilmeye oranı çentik katsayısı olup;
Kt 
 maks
 2 a şeklinde ifade edilir.
t
o
Sıcaklık düştükçe malzemelerin gevrek davranış gösterme eğilimi arttığından çoğu
malzeme sıcaklığa bağlı olarak sünek veya gevrek davranış gösterir. Bazı
malzemelerde sünek gevrek geçiş sıcaklığı denen belirli (kritik) bir sıcaklığın altına
inildiğinde absorbe edilebilen darbe enerjisi keskin bir şekilde düşerek gevreklik
aniden artar. Tasarım açısından bu sıcaklığın bilinmesi önemli olduğundan darbe
deneyleri değişik sıcaklıklarda yapılarak sünek gevrek geçiş sıcaklığının belirlenmesi
son derece önemlidir.
Değişken gerilmeler; maksimum gerilme (  maks ), minimum gerilme (  min ),
ortalama gerilme (  ort 
( g 
 maks   min
2
 maks   min
2
), genlik gerilmesi
) ve gerilme oranı ( R 
olduğunda tam değişken,  min
 min
) ile tanımlanır.  ort  0
 m aks
 0 (  ort   g   m aks
2
) olduğunda titreşimli
gerilme durumundan bahsedilir. Statik gerilme durumunda ise
( g
 maks   min   ort
 0 ) olduğu söylenebilir.
YORULMA: Dinamik (değişken) gerilmeler altında malzemenin statik dayanım
sınırlarından daha düşük gerilmelerle hiç belirti göstermeden aniden hasar
oluşmasıdır. Metallerde meydana gelen hasarın yaklaşık % 90’ı yorulmayla
gerçekleşir. Yorulma hasarı zamanla malzeme içindeki kusurların büyümesiyle
meydana gelir. Yorulmada malzeme içinde önce sünek olarak çatlak ilerlemesi
(pürüzlü ve mat yorulma kırılması yüzeyi), yük taşıyan kesit kritik bir değerin altına
düştüğünde ise gevrek olarak ani kırılma (pürüzsüz ve parlak ani kırılma yüzeyi)
meydana gelir.
Malzemelerin yorulma özellikleri yorulma deneyi ile belirlenir. Yorulma deneyinde
deney numunesi malzemenin dayanım sınırının altında farklı büyüklüklerde
çevrimsel değişken gerilmelere maruz bırakılarak hasara neden yük tekrar sayıları
belirlenir ve bu değerler ile Wöhler (S-N) eğrisi denilen yük tekrar sayısı ile gerilme
değeri arasındaki ilişkiyi ifade eden ömür eğrisi çizilir. Yorulmada parçanın emniyetli
olup olmamasından değil, belirli yükleme koşulları altında ne kadar süre hasara
uğramadan fonksiyonunu yerine getirebileceğinden (ömür) bahsedilir. Belirli bir yük
tekrar sayısının üzerine çıkıldığında parça sonsuz ömürlü kabul edilir.
Bir makina parçasının yorulma davranışı malzemeye (mekanik özellikler, içyapı,
kusurlar), gerilme durumuna (ortalama gerilme ve genlik gerilmesi büyüklüğü),
tasarım ve imalat işlemlerine (boyut, talaşlı imalat kalitesi, çentik etkisine neden
olacak süreksizlikler) ve çevresel etkilere (sıcaklık, korozyon) bağlı pek çok
parametreden etkilenir.
SÜRÜNME: Malzemeler yüksek sıcaklık şartlarında çalıştığında statik yükleme
koşullarında olsalar bile dayanım sınırlarının altındaki gerilmelerde plastik şekil
değişimi sonucu yorularak kullanılamaz hale gelip hasara uğrarlar. Metallerde
sürünme olayı genellikle malzemenin mutlak erime sıcaklığının % 40’ı üzerinde
Farklı sıcaklıklar için malzemelerin hasara uğrama süreleri ölçülerek elde edilen
sürünme eğrileri ile malzemelerin sürünme davranışı belirlenir.
meydana gelir. Malzemelerin sürünme davranışları sabit yüksek sıcaklıkta statik
yükleme altında numunedeki birim şekil değişiminin zamana bağlı olarak ölçüldüğü
sürünme deneyi ile belirlenir. Yüksek sıcaklıkta sürünme sonunda hasar 3 evrede
meydana gelir. Birincil sürünmede zamana bağlı olarak sürünme hızı düşerken,
ikincil (kararlı) sürünmede sürünme hızı sabittir. Üçüncül sürünmede malzemenin
zayıflamasıyla sürünme hızlanır ve sonunda hasar meydana gelir.
YAYINMA
Malzeme işlemlerindeki reaksiyon ve süreçlerin çoğu atomik düzeyde kütle
transferine dayalı yayınma (difüzyon) ile gerçekleşir. Bu olay atomların bir kafes
boşluğundan diğerine geçişiyle gerçekleşir.
Tek tip elementten oluşan malzemelerde de atomik yayınma gerçekleşir (kendinde
yayınma). Atomların yayınma hareketini gerçekleştirebilmesi için etrafında boşluk
ve yeterli enerji bulunmalıdır. Enerji ve boşluk sayısı sıcaklığın artışıyla artacağından
yayınma yeteneği de sıcaklıkla artar. Atomlar oda sıcaklığında yaklaşık olarak 1013
frekansında ve 10-3 nm genliğinde titreşir. Sıcaklık ve enerji arttıkça titreşim frekansı
ve genliği büyüyerek bağları koparır ve sıvılaşma olur. Bu olay yayınma
mekanizmasının sıcaklıkla değişimini açıklar. Metallerde yayınma, boşluk ve arayer
yayınma mekanizmaları ile açıklanır.
YAYINMA (FICK) KANUNLARI: Yayınma zamana bağlı olarak gerçekleşen bir olaydır.
Birim zamanda birim kesit alanına dik olarak yayınan kütle miktarı yayınma akısı
olup;
J
M
1 dM
veya diferansiyel formda J 
A*t
A dt
şeklinde ifade edilir. Burada; M , kütle; A , kesit alanı;
t
ise süredir.
Yayınma akısının birimi
kg
m2 s
veya atom
m2 s
olup zamanla değişmediği kabul
edilebiliyorsa kararlı yayınma söz konusudur. Yayınan atomların konsantrasyonu
( C ) olmak üzere, konsantrasyonun mesafeyle değişimi A ve B noktaları arasında
doğrusal ise konsantrasyon gradyeni;
KG 
C C A  CB
dC

ve J   D
x x A  x B
dx
yazılır ve 1. Fick Kanunu denir. Burada; D ,
yayınma katsayısı olup;
D  Do e

Qy
RT
şeklinde ifade edilir. Burada; Do , sıcaklığa
bağlı olmayan malzeme sabiti,
Q y , yayınma
aktivasyon enerjisi; R , gaz (Boltzman) sabiti
ve T ise (Kelvin) mutlak sıcaklıktır.
Gerçekte, yayınma olayı çoğunlukla kararsızdır. Çünkü konsantrasyonun değişmesi
ile yayınma hızı değişir. Bunun için 2. Fick Kanunu;
C 
C
 (D
)
t
x
x
kullanılır. Yayınma katsayısı bileşime (konsantrasyon) bağlı değilse;
C
 2C
D 2
t
x
yazılabilir.
SORU: 700 oC sıcaklıktaki demir plakanın bir tarafı yoğun karbona maruz bırakılırken
diğer tarafına tersi işlem uygulanmıştır. Kararlı yayınma şartlarında karbona maruz
bırakılan yüzeyden 5 ve 10 mm derinlikteki karbon konsantrasyonları sırasıyla 1,2
ve 0,8 kg / m3 ise yayınma akısını hesaplayınız. Bu sıcaklıktaki yayınma katsayısı
3*1011 m2 / s olarak verilmiştir.
Fick’in 1. Kanununa göre;
J  D *
C A  CB
1, 2  0,8
 3*1011 *
 2, 4*109
3
x A  xB
(5  10) *10
kg / m2 s
SORU: Bakırın alüminyumdaki yayınma katsayıları 500 ve 600 oC için sırasıyla
2
o
4,8*1014 ve 5, 3*1013 m / s olarak verilmiştir. 600 C sıcaklıkta 10 saatte
gerçekleşen yayınmanın 500 oC sıcaklıkta kaç saatte olacağını hesaplayınız.
D * t sabit olmalıdır. Öyleyse;
D500 * t500  D600 * t600
t500  D600 * t600 / D500 
5,3*1013 *10
 110, 4 saat
4,8*1014
SORU: Magnezyumun 550 oC sıcaklıkta alüminyum içerisinde yayınma katsayısını
hesaplayınız.
D  Do e

Qy
RT
Do  1, 2*104 m2 / s , Qy  131 kJ / mol olarak verilmiştir.
4
 1, 2*10 * e

131000
8,31*(550  273)
 5, 79*1013 m2 / s
FAZ DİYAGRAMLARI
Malzeme özellikleri görmüş oldukları termomekanik işlemlerin sonucunda oluşan
içyapılarına bağlıdır. Faz diyagramları mühendislerin içyapı değişikliği için
uygulayacakları ısıl işlemin tasarımı ve kontrolüne yardımcı olduğundan önemlidir.
Ayrıca alaşımlara ait ergitme, döküm, kristalleşme gibi olaylarla ilgili değerli bilgiler
içerirler.
TEMEL KAVRAMLAR: Bileşen bir alaşımı oluşturan saf metal ve/veya bileşikleri ifade
eder. Örneğin, pirinç alaşımında bileşenler bakır (Cu) ve çinko (Zn)’dir.
Bileşenlerden biri çözen diğeri çözünen olarak da ifade edilebilir. Katı çözeltide
çözünen atomların çözen kafes içinde erişebileceği üst konsantrasyon (doyma)
değeri sıcaklığa bağlı olup buna çözünürlük sınırı denir.
Faz, bir sistemin (malzemenin sahip olduğu özel durum veya kimyasal bileşimden
bağımsız olarak aynı alaşım elementleri tarafından oluşturulan olası alaşımlar,
örneğin Fe-C sistemi) homojen fiziksel ve kimyasal özellikler gösteren parçasıdır. Saf
malzemeler ve katı/sıvı/gaz çözeltiler birer fazdır. Örneğin, çözünürlük sınırı aşılmış
bir şeker-su çözeltisinde şerbet bir faz, katı şeker ise diğer bir faz olarak düşünülür.
bir sistemde iki farklı faz bulunuyorsa, fazlar arasında fiziksel veya kimyasal
özelliklerin ani olarak değiştiği faz sınırları bulunur. Örneğin, buzlu su kimyasal
özellikleri aynı fiziksel özellikleri farklı iki fazlı bir sistemdir.
Faz dengesi bir sisteme ait faz özelliklerinin zamanla değişmediği anlamına gelir.
Örneğin, kapalı kapta 20 oC sıcaklıkta bulunan doymuş bir şeker-su çözeltisinde (%
63 şeker ve % 30 sudan oluşan) şerbet ve katı şeker birlikte bulunur ve sistem
dengededir. Eğer sıcaklık arttırılırsa bir miktar katı şeker daha çözünerek yeni denge
konumuna gelir. Özellikle katı sistemlerde denge haline ulaşma hızı çok yavaş olup
çoğu zaman denge haline ulaşmak mümkün olmayabilir. Isıl işlemlerde çok
karşılaşılan bu tip sistemlere yarı kararlı (meta stabil) sistemler denir.
FAZ DİYAGRAMLARI: Fazların oluşum ve dönüşümünde ana etken enerji içeriği olup
sistemler enerjilerini düşürerek denge haline gelmeye çalışırlar. Burada sıcaklık,
basınç ve kimyasal bileşim temel parametrelerdir. Faz (denge) diyagramları ile bir
sistemde oluşacak fazların türü, bileşimi, miktarı ve içyapılar belirlenebilir. Saf
maddeleri ifade eden tek bileşenli sistemlerde sıcaklık ve basınca bağlı olarak
fiziksel durum değişimleri görülür. Bu diyagramlardaki çizgiler faz sınırlarını ifade
eder.
İkili faz diyagramları alaşımların bulundukları sıcaklıkta ve sahip oldukları kimyasal
bileşimde içyapılarında denge halinde bulunan fazlar, bu fazların mikroyapıya
dağılım oranı ve fazların kimyasal bileşimleri hakkında bilgiler içeren haritalardır.
İKİLİ İZOMORFİK SİSTEMLER: Birbiri içinde tam çözünürlüğe sahip elementlerin
oluşturduğu ikili izomorfik sistemlere ait 1 atm sabit basınçta scaklık ve kimyasal
bileşim değişkenlerine sahip diyagramlar yaygın olup, anlaşılması ve yorumlanması
kolaydır. Her ikisi de YMK kristal yapılı, atom yarıçapları ve elektronegatiflikleri
yakın ve valans özellikleri benzer olduğundan birbirleri içinde tamamen çözünebilen
bakır (Cu) ve nikel (Ni) bu tip diyagramlara iyi bir örnektir. Saf bakırın ergime
sıcaklığı 1085 oC, saf nikelin ergime sıcaklığı ise 1455 oC’dir. Diyagramda % 45 nikel,
% 55 bakır içeren 1270 oC’deki alaşım B noktasıyla gösterilmiş olup katı ve sıvı fazlar
dengededir. Bu noktadan çizilen yatay eş sıcaklık doğrusunun likidüs çizgisini kestiği
noktanın yataydaki izdüşümü (% 37) sıvı fazdaki Ni konsantrasyonunu, solidüs
çizgisini kestiği noktanın yataydaki izdüşümü ise (% 50) katı fazdaki Ni
konsantrasyonunu verir. Diyagramda % 45 nikel, % 55 bakır içeren 1050 oC’deki
alaşım ise sadece katı faz içerir.
Bu diyagramda B noktasına ait eş sıcaklık doğrusunun likidüs çizgisini kestiği
noktanın yatay izdüşümü ( Cs ) sıvı fazdaki Ni konsantrasyonunu, solidüs çizgisini
kestiği noktanın yatay izdüşümü ( C ) katı fazdaki Ni konsantrasyonunu ve B
noktasının yatay izdüşümü ( Co ) ise toplam Ni konsantrasyonunu verir. Buna göre
sıvı fazın ağırlık oranı;
WS 
C  Co
S
 
R  S C  CS
şeklinde, katı (  ) fazın ağırlık oranı ise;
W 
C  CS
R
 o
R  S C  CS
şeklinde hesaplanır.

ve  fazlarından oluşan bir sistemde fazların hacimsel oranları ( V
 V  1
olmak üzere) ise sırasıyla;
V 
W

W W

  
W
ve V 

W


W

şeklinde hesaplanır. Benzer şekilde ağırlık oranları da sırasıyla;
W 
V * 
V * 
ve W 
V *   V * 
V *   V * 
şeklinde hesaplanır.
İzomorfik Cu-Ni alaşımının 1300 oC sıcaklıktan dengeli yani çok yavaş soğutulması
durumunda a noktası tamamen sıvı fazda ağırlıkça % 35 Ni ve % 65 Cu içeren
bileşime sahiptir ve likidüs çizgisine yani b noktasına kadar yapı ve bileşim
değişmez.
Yaklaşık 1260 oC’deki b noktasında ağırlıkça % 46 Ni ve % 54 Cu içeren ilk katı faz
oluşmaya başlar ancak sıvı fazda bileşim yaklaşık % 35 Ni ve % 65 Cu oranını korur.
Devam eden soğumayla birlikte her bir fazın oranı ve bileşimi değişmeye başlar.
1250 oC’deki c noktasında sıvı faz ağırlıkça % 32 Ni ve % 68 Cu içermekte, katı faz ise
ağırlıkça % 43 Ni ve % 57 Cu içermektedir.
Yaklaşık 1220 oC’de katılaşma tamamlanırken son sıvı faz ağırlıkça % 24 Ni ve % 76
Cu bileşimindedir. e noktasında ise tamamen katı faz bulunduğundan bu faz doğal
olarak % 35 Ni ve % 65 Cu içermektedir.
Birbirini sınırlı oranda çözen bileşenlerden oluşan sistemlerin belirli bir bileşimdeki
alaşımları sabit sıcaklıkta katılaşırken ötektik reaksiyon sonucu sıvı faz aynı anda iki
ayrı kata faza dönüşür. Bu duruma ilk örnek bileşenlerinin diğer atomu kendi
kafesine almadığı tam çözünmezlik için verilebilir.
TAM ÇÖZÜNMEZ ÖTEKTİK SİSTEMLER: Düşük sıcaklıklarda iki faz içyapıda ayrı ayrı
bulunur. Diyagrama adını veren ötektik nokta, soğuma sırasında sıvı fazın sabit
sıcaklıkta iki katı faza dönüştüğü noktadır.
A ve B bileşenlerinden oluşan sistemde A ve B birbiri içinde çözünmediğinden
katılaşma her iki bileşen için ayrı ayrı gerçekleşmekte ve fazlar ayrı ayrı
oluşmaktadır. Katılaşmanın tamamlandığı sıcaklık ötektik sıcaklık ve bu bileşim de
ötektik bileşim olarak adlandırılır. Ötektik yapılar ince taneli olup fazlar yan yana
istiflenir ve mekanik özellikleri iyidir.
SINIRLI ÇÖZÜNÜR ÖTEKTİK SİSTEMLER: Alaşımlarda en yaygın görülen durum sınırlı
çözünürlüktür. Her iki bileşen belirli oranlarda diğer bileşen atomlarını kafesi içinde
çözebilir.
Şekilde bakır (Cu) ile gümüş (Ag) alaşımının ötektik faz diyagramı görülmektedir.
Burada  fazı Cu atomunca zengin olup içinde bir miktar Ag atomu
bulunmaktadır.  fazı ise Ag atomunca zengin olup içinde bir miktar Cu atomu
bulunmaktadır.
ÖTEKTOİD SİSTEMLER: Ötektik sistemlere benzer olmakla birlikte ötektoid sıcaklıkta
bir katı çözelti iki ayrı faza ayrışır.
PERİTEKTİK SİSTEMLER: Sabit bir sıcaklıkta biri sıvı olan iki faz reaksiyona girerek
yeni bir katı faz oluşturur.
PERİTEKTOİD SİSTEMLER: Sabit bir sıcaklıkta iki katı faz reaksiyona girerek yeni bir
katı faz oluşturur.
GIBBS FAZ KANUNU: Faz diyagramlarının oluşturulmasında kullanılan esaslar ve
fazların denge durumuna ait prensipler termodinamik kanunlarına dayanır. Gibbs
faz kuralı sistemde dengede bulunan fazların sayısını belirlemekte kullanılır ve
basitçe;
PF CN
şeklinde ifade edilir. Burada; P , sistemde bulunan faz sayısını; F , sistemin
serbestlik derecesini yani dışarıdan kontrol edilebilen değişken sayısını (basınç,
sıcaklık, kimyasal bileşim); C , bileşen sayısını ve N ise kimyasal bileşim dışında
kalan değişkenlerin sayısını ifade eder. İkili izomorfik Cu-Ni sistemi örnek verilecek
olursa, sabit 1 atm basınç söz konusu olduğu için kimyasal bileşim dışında kalan tek
değişken sıcaklık olduğundan P  F  C  1, sistem iki bileşenden oluştuğundan
P  F  2  1  3 , yani F  3  P yazılabilir. Buna göre tek fazlı bölgelerde
alaşımın özelliklerini tanımlayabilmek için 2 (sıcaklık ve kimyasal bileşim), iki fazlı
bölgelerde ise 1 (sıcaklık veya kimyasal bileşim) parametrenin bilinmesi gerekir.
DEMİR KARBON SİSTEMİ: Demir karbon alaşımı olan dökme demir ve çelikler en
yaygın kullanılan mühendislik malzemeleri olması nedeniyle Fe-C faz diyagramı
önem arz etmektedir. Saf demir ısıtıldığında ergimeden önce iki kez kristal yapı
değişikliğine uğrar. Oda sıcaklığında HMK yapılı  demiri (ferrit) iken, 912 oC
üzerine çıkıldığında YMK yapılı  demirine (ostenit) dönüşür. 1394 oC üzerine
çıkıldığında ise HMK yapılı  demirine (ferrit) dönüşerek 1538 oC üzerinde sıvı faza
dönüşür. Bu durum daha önce bahsedildiği üzere allotropi olarak bilinir.
Fe-C faz diyagramı yatay ekseninde karbon oranı (% 100 sementite karşılık gelecek
şekilde) maksimum % 6,67 olarak belirtilir. Yaklaşık % 2’nin altında karbon içeren
sistemler çelik, % 2’nin üzerinde karbon içeren sistemler ise dökme demir olarak
adlandırılır. Çeliklerin içyapısında bulunan karbon uygulamadaki soğuma hızlarında
demir karbür (sementit: Fe3C ) fazında bulunduğundan faz diyagramına demirsementit ( Fe - Fe3C ) diyagramı da denir.
Karbon, demir içinde bir arayer elementi olup  -ferrit,  -ferrit ve  -ostenit
fazlarıyla katı çözeltiler oluşturur. HMK yapılı  -ferrit içinde karbonun
çözünürlüğü oldukça düşük olup 727 oC’de en fazla % 0,022 C çözünür. Ostenit
fazının en fazla C çözünürlüğü ise 1147 oC’de % 2,14 oranındadır. Bu büyük
çözünürlük farkının ana nedeni YMK kafesin HMK kafese göre daha büyük boyutlu
olmasıdır.  -ferrit sadece çok yüksek sıcaklıklarda denge konumunda
bulunduğundan teknik açıdan fazla önem arz etmez. Sementit fazı çok sert ve
gevrek olduğundan çeliklerin dayanımını artıran temel unsurdur. Dökme demirler
uygulamada % 2,14 ile % 4,5 arasında C içerirler.
% 0,022 ile % 0,76 arasında C içeren ve ötektoid noktanın solunda bulunan çelikler
ötektoid altı, % 0,76 ile % 2,14 arasında C içeren ve ötektoid noktanın sağında
bulunan çelikler ötektoid üstü olarak adlandırılır.
SORU: Ağırlıkça % 40 kalay (Sn) ve % 60 kurşun (Pb) içeren bir lehim alaşımının 150
o
C’de hangi fazları içerdiğini belirleyerek fazların bileşimlerini ile kütlesel ve
hacimsel oranlarını hesaplayınız. 150 oC’de kurşunun yoğunluğu 11,23 gr/cm3,
kalayın yoğunluğu 7,24 11,23 gr/cm3 olarak verilmiştir.
Fazların hacimsel oranlarını belirlemek için öncelikle fazların yoğunluklarının
belirlenmesi gerekir.
 
100
100

 10,59 gr / cm3
CSn ( ) CPb ( )
11
89


7, 24 11, 23
 Sn
 Pb
 
100
100

 7, 29 gr / cm3
CSn (  ) CPb (  )
98
2


7, 24 11, 23
 Sn
 Pb
Buna göre fazların hacimsel oranları;
W
0, 67

10,59
V 

 0,58
0, 67 0,33
W W


   10,59 7, 29
W
0,33
7, 29
V 

 0, 42
W
0,
67
0,33
W



   10,59 7, 29

Şekle göre B noktasında  ve  fazları bulunmaktadır. Bağ çizgisinin yatay
eksendeki izdüşümlerine göre  fazının bileşimi % 11 Sn ve % 89 Pb,  fazının
bileşimi ise % 98 Sn ve % 2 Pb şeklindedir.
Fazların kütlesel oranları;
W 
C  C1
C  C

C  C 40  11
98  40

 0,33
 0, 67 ; W  1
C  C 98  11
98  11
FAZ DÖNÜŞÜMLERİ
Metalik malzemelerin dayanım, sertlik, süneklik gibi mekanik özellikleri tane boyu
küçültme, katı çözelti oluşturma ve pekleşme dışında mikroyapı ölçeğinde faz sayısı
ve özellikleri ile oynayarak da (faz dönüşümleri) iyileştirilebilir. Başlangıç fazından
fiziksel/kimyasal ve/veya içyapı olarak farklı en az bir yeni fazın oluştuğu faz
dönüşümleri:
-
-
Faz sayısının ve fazların kimyasal bileşiminin değişmediği basit ve yayınma
esaslı dönüşümler: saf bir metalin katılaşması, allotropik dönüşüm ile
yeniden kristalleşme, tane büyümesi
Faz sayısının ve fazların kimyasal bileşiminin değiştiği yayınma esaslı
dönüşümler: ötektoid reaksiyon
Yarı kararlı faz oluşturan yayınmasız dönüşümler: martenzit dönüşümü
şeklinde sınıflandırılır. Faz dönüşümleri; çekirdeklenme ve büyüme safhalarından
oluşur.
ÇEKİRDEKLENME: Birkaç yüz atomdan oluşan ve büyüyebilme yeteneği bulunan
yeni faza ait parçacıkların oluşması safhasıdır. Çekirdeklenme, önceki fazın içinde ve
yapıya düzgün dağılmış bir şekilde olursa buna homojen çekirdeklenme denir.
Çekirdeklenme; yüzeyler, katışkılar, tane sınırları ve dislokasyonların etrafı gibi yapı
içindeki düzensizlikler çevresinde olursa buna heterojen çekirdeklenme denir.
BÜYÜME: Oluşan parçacıkların belirli bir büyüklüğe ulaşarak kararlı bir çekirdek
haline gelip büyüyerek önceki fazı kısmen veya tamamen yok etmesi safhasıdır.
Büyüme süreci, yeni faza dönüşmüş parçacıklarla karşılaşılan bölgelerde reaksiyon
tamamlanacağından durur.
Daha önce bahsedildiği üzere, içyapı dönüşümleri yayınma esaslı olaylar olup
sıcaklığın yanında zaman da önemli bir parametredir. Yani soğutma hızına bağlı
olarak içyapı farklı dönüşümlere uğrayabilir. Bu nedenle, faz diyagramlarına zaman
boyutunun da eklendiği zaman-sıcaklık dönüşüm diyagramları (TTT: time
temperature transformation) geliştirilmiştir.
Faz dönüşümlerinin zamana bağlı olarak değişimi dönüşümün kinetiği olarak
adlandırılır. Sıcaklığın sabit tutulduğu durumlarda ısıtma süresine bağlı olarak
dönüşümün tamamlanma oranı cinsinden ifade edilir.
FE-C ALAŞIMLARINDA MİKROYAPI VE ÖZELLİK DEĞİŞİMİ: Uygulamada ısıl işleme
bağlı olarak mikro yapı değişiklikleri ve buna bağlı olarak da mekanik özellikler
değişimleri fazların yapı, bileşim ve özellikleri ile ilgilidir. Bu bölümde çelikler için
sabit sıcaklık ve sürekli soğuma durumlarında faz dönüşümleri açıklanacaktır.
-
İzotermal Dönüşüm: Fe-Fe3C faz diyagramında ötektoid reaksiyon;
 (ağ. % 0, 76 C)
 (ağ. % 0, 022 C)  Fe3C (ağ. % 6, 67 C)
şeklindedir. Burada sağ yön soğuma, sol yön ise ısınmayı ifade eder. Ötektoid
reaksiyonda soğuma ile orta karbon konsantrasyonuna sahip kararsız ostenit fazı,
çok düşük karbonlu ferrit ve çok yüksek karbonlu sementite dönüşür. Bu dönüşüm
sonunda oluşan yapı perlit olarak adlandırılır.
Perlitteki ferrit fazının tabaka kalınlığının sementit fazının tabaka kalınlığına oranı
izotermal dönüşümün gerçekleştiği sıcaklığa bağlı olarak değişir. Ötektoid sıcaklığın
hemen altındaki sıcaklıklarda her iki fazda kalın tabakalı olur ve kaba perlit yapı elde
edilir. Reaksiyon sıcaklığının düşürülmesiyle (540 oC civarı) karbonun yayınma hızı
düşerek faz tabakaları incelir ve ince perlit yapı elde edilir.
Ostenitik yapı oluşana kadar ısıtılan Fe-C alaşımları su verme ile çok hızlı bir şekilde
düşük sıcaklıklara soğutulursa tek fazlı ve denge dışı bir yapı olan iğnemsi martenzit
fazı meydana gelir. Bu yapının oluşumunda atomların denge konumlarından farklı
küçük yer değiştirmeler yaparak HMK kristal kafes yapısından HMT (hacim merkezli
tetragonal) yapıya dönüşmeleri etkilidir.
Ostenitin dönüşümünde ferrit fazının sementit içinde iğnemsi veya bağımsız küçük
plakacıklar şeklinde oluşması durumunda oluşan yapı beynit olarak adlandırılır.
Beynit veya perlit yapılı çelik ötektoid dönüşüm sıcaklığının hemen altındaki bir
sıcaklığa ısıtılıp uzun bir süre bekletilirse (örneğin 700 oC’de 24 saat kadar) sferodit
de denilen küresel sementit yapı oluşur.
Soğuma hızının yeterli olmaması durumunda martenzit fazı dönüşememiş ostenit
fazı içinde dağılmış iğnemsi tanecikler şeklinde ortaya çıkar.
-
Sürekli Soğuma Dönüşümü: Ötektoid üstü sıcaklıktaki alaşımı hızlı soğutarak
bu sıcaklıkta tutma işleminin zorluğu izotermal işlemlerin kontrolünü
zorlaştırır. Isıl işlemlerin çoğu izotermal olarak değil sürekli soğuma
durumunda daha uzun bir zaman aralığında gerçekleşir ve zaman sıcaklık
dönüşüm diyagramlarının revize edilmesini gerektirir.
FE-C ALAŞIMLARININ MEKANİK ÖZELLİKLERİ: Isıl işlemler sonucunda ortaya çıkan
kaba/ince perlit, küresel sementit, beynit ve martenzit gibi içyapı bileşenlerinin
alaşımın mekanik özellikleri üzerinde etkisi bulunmaktadır.
-
-
-
-
Perlit: Ferrit ve sementitten oluşan perlit yapısında sementit sert ve gevrek
fazdır. Dolayısıyla yapı içindeki sementit oranının artması çeliği daha sert ve
dayanıklı yaparken süneklik ve tokluğu düşürür. Yapıdaki karbon yani
sementit oranının yanında fazlara ait tabakaların kalınlıkları da mekanik
özellikler üzerinde etkilidir. İnce perlit yapı kaba perlitten daha sert ve
dayanıklı olup süneklik ve tokluğu daha düşüktür. Bunun nedeni faz
sınırlarının da tane sınırları gibi dislokasyon hareketlerini engellemesidir.
250 oC ile 650 oC arasındaki ötektoid altı sıcaklıklarda gerçekleştirilen bu işlem
sonucunda plastik şekil değişimi kabiliyeti arttırılırken iç gerilmeler giderilir.
Böylece, martenzit yapı sürekli ferrit yapı içinde çok ince ve homojen dağılmış
sementit parçacıkları şeklinde dönüşüme uğrayarak hem çok sert ve dayanıklı hem
de oldukça sünek ve tok bir yapı elde edilir. Aynı zamanda HMT kafesin hacminin
atomik dolgu faktörünün değişmesi de martenzit dönüşüm sırasında fiziksel ve
mekanik özellikleri değiştirir.
Mikro yapı
Küresel
sementit
Fazlar
  Fe3C
Kaba perlit
  Fe3C
İnce perlit
  Fe3C
Küresel sementit: Fazların özelliklerinin yanında şekilleri de mekanik
özellikleri etkiler. Sert ve gevrek olan sementit yapı küresel olduğunda
birim hacim başına düşen faz sınırı alanı azaldığından yumuşak ve düşük
dayanımlı bir yapı meydana gelir.
Beynit
  Fe3C
Beynit: Oldukça küçük ferrit fazı içinde çok küçük ve yoğun dağılmış
sementit fazı barındıran daha ince içyapıya sahip beynit fazlı çelikler perlit
yapılı olanlara göre daha sert ve dayanıklı olup aynı zamanda süneklikleri
de iyi seviyededir.
Temperlenmiş
martenzit
  Fe3C
Martenzit: En sert ve gevrek olup neredeyse hiç sünekliği olmayan içyapı
martenzitte ortaya çıkar. Bu durumun asıl nedeni içyapı özelliklerinden
ziyade HMT kafes yapısında kayma sistemi sayısının çok sınırlı olmasıdır.
Ayrıca su verme sırasında oluşan iç gerilmeler yapıyı daha da kırılgan hale
getirir. Bu nedenlerle martenzit yapı uygulamada fazla kullanılmaz.
Martenzit yapıyı daha kullanılabilir hale getirmek için temperleme
(menevişleme) işlemi uygulanır.
Martenzit
HMT tek
faz
Faz düzeni
 içinde nispeten
küçük ve küresel
Bağıl mekanik özellikler
Yumuşak ve sünek
Fe3C
Nispeten kalın ve
birbirini tekrarlayan
 ve Fe3C
tabakaları
Nispeten ince ve
birbirini tekrarlayan
 ve Fe3C
tabakaları
 içinde çok küçük
ve uzamış Fe3C
parçacıkları

içinde çok küçük
ve küresel Fe3C
parçacıkları
İğnemsi taneler
Küresel sementit yapıdan
daha sert ve dayanıklı
ancak daha az sünek
Kaba perlitten daha sert
ve dayanıklı ancak daha az
sünek
İnce perlitten daha sert ve
dayanıklı, martenzitten
daha az sert ancak
martenzitten daha sünek
Martenzit kadar olmasa da
sert ve dayanıklı ancak
maertenzitten daha sünek
Çok sert ve gevrek
METALLER VE ALAŞIMLARI
Malzeme seçimiyle ilgili kararlar hem tasarım hem de imalat faaliyetleri açısından
son derece önemlidir. Malzemeler temel olarak metaller, seramikler ve polimerler
ile bunların fiziksel birleşiminden oluşan kompozitler şeklinde 4 sınıfa ayrılırlar.
Metaller ise demir içeriğine göre demir esaslı ve demir dışı şeklinde sınıflandırılırlar.
Demir esaslı alaşımlar demir elementinin ana element olduğu ve diğer metal
alaşımların bulunduğu yaygın kullanılan malzemelerdir. Yaygın kullanılmalarının ana
sebepleri;
-
demirli bileşiklerin yeryüzünde yaygın bulunması,
demirin cevherden ayrıştırılmasının, arıtılmasının, alaşımlandırılmasının ve
imalatının görece ekonomik ve kolay olması,
demir alaşımlarına geniş aralıkta mekanik ve fiziksel özellikler
kazandırılabilmesi
şeklinde sıralanır. Demir esaslı alaşımlarda karşılaşılan en önemli problem korozyon
eğilimlerinin yüksek olmasıdır.
ÇELİKLER: Genellikle % 1 ve altında karbon içeren demir karbon alaşımları olup
başka diğer alaşım elementleri de barındırabilirler. Mekanik özellikleri içerdikleri
karbon oranından önemli ölçüde etkilenir. İçerdikleri karbon oranına göre düşük,
orta ve yüksek karbonlu olarak sınıflandırılabildikleri gibi, ilave alaşım elementlerine
göre basit karbonlu ve alaşımlı olarak da sınıflandırılırlar.
-
Düşük karbonlu çelikler: En yaygın kullanım alanına sahip çeliklerdir.
Ağırlıkça genellikle % 0,25 ve altında karbon içerdikleri için ısıl işlem ile
martenzitik dönüşüme uğramazlar. Mikro yapılarında ferrit ve perlit
bulunduğundan yumuşak, düşük dayanımlı, sünek ve tok özelliktedir.
Dayanımları genellikle soğuk şekillendirme ile iyileştirilir. Talaşlı imalata ve
kaynak işlemine uygun olup imalat maliyetleri düşüktür. Araç gövdelerinde,
parça imalatında, yapılarda, profillerde ve boru imalatında yaygın
kullanılırlar.
HSLA
Basit
Düşük C’lu Çelik
0,45
0,45
1,00
1,00
1,35
1,35
1,60
% diğer
Çekme Dayanımı Akma Dayanımı % Uzama
[MPa]
[MPa]
325
180
28
380
205
25
400
220
23
485
260
21
435
290
21
520
380
23
655
552
15
Min. 0,20 Cu
0,25 Si
Maks. 0,30 Si; Min. 0,20 Cu
0,30 Si; 0,08 V; 0,02 N; 0,03 Nb
0,60 Si; 0,1 V; 0,20 Al; 0,015 N
Orta karbonlu çelikler: Ağırlıkça % 0,25 ila % 0,60 karbon içerirler.
Ostenitleme, su verme ve temperleme ile mekanik özellikleri iyileştirilir.
Mikro yapıları genellikle temperlenmiş martenzittir. Sertleşebilme
kabiliyetleri düşük olduğundan ince kesitli parçalar yüksek soğutma
hızlarında sertleştirilebilir. Krom, nikel ve molibden gibi alaşım elementleri
ilave edilerek ısıl işlem yetenekleri arttırılabilir ve yüksek dayanım ve
süneklik özelliği kazandırılabilir. Ray, ray tekerleği, dişli ve krank mili gibi
yüksek dayanım, aşınma dayanımı ve tokluk gerektiren parçalarda
kullanılırlar.
Orta C’lu
Çelik
10xx
11xx
12xx
13xx
40xx
41xx
43xx
46xx
48xx
51xx
61xx
86xx
92xx
% Mn
0,10
0,20
0,29
0,31
0,28
0,22
0,18
Türü
Basit
C’lu
Düşük
alaşımlı
%C
xx ağırlıkça karbon yüzdesinin 100 katını
ifade eder.
-
1010
1020
A36
A516
A440
A633
A656
%C
% Ni
% Cr
% Mo
-
% Diğer
Uygulama
Araç kaporta, çivi, tel
Boru, yapı çeliği, yapı sacı
Yapı çeliği
Düşük sıcaklık basınçlı kap
Cıvata ve perçinli yapı çeliği
Düşük sıcaklık donanımı
Kamyon kasası, tren vagonu
Yüksek karbonlu çelikler: Ağırlıkça % 0,60 ila % 1,40 karbon içerirler. En sert
ve dayanıklı ancak en az süneklik gösteren çeliklerdir. Su verme ve
temperleme işlemleri uygulanarak kullanılırlar. Krom, vanadyum, tungsten
ve molibden gibi alaşım elementleri ilave edilerek soğuk iş takımları ve kalıp
çelikleri olarak kullanılırlar. Eklenen alaşım elementleri çeliğin yapısındaki
karbonla birleşerek sert ve aşınmaya dayanıklı karbürler oluştururlar. İş
takımları ve kalıpların yanında bıçak, jilet, testere, yay ve yüksek dayanımlı
tel yapımında da kullanılırlar.
Çekme Dayanımı Akma dayanımı % uzama
Uygulama
[MPa]
[MPa]
1040: 605-780
1040: 430-585 1040: 33-19 Krank, cıvata, keski,
çekiç, bıçak, testere
0,08-0,33 S
0,10-0,35 S; 0,04-0,12 P
1,60-1,90 Mn
1,65-2,00
0,70-2,00
3,25-3,75
0,40-0,70
0,80-1,10
0,40-0,90
0,70-1,10
0,50-1,10
0,40-0,60
0,20-0,30
0,15-0,25
0,20-0,30
0,15-0,30
0,20-0,30
0,10-0,15 V
0,15-0,25
1,80-2,20 Si
4063: 786-2380
4063: 710-1770
4340: 980-1960
4340: 895-1570
6150: 815-2170
6150: 745-1860
4063: 24-4 Yay, el aleti
4340: 21-11 Yatak, uçak borusu
6150: 22-7 Mil, piston, dişli
Yüksek
C’lu Çelik
M1
A2
D2
O1
S1
W1
-
%C
% Cr
0,85
1,00
1,50
0,95
0,50
1,10
3,75
5,15
12
0,50
1,40
Maks. 0,15
% Ni
Maks. 0,30
Maks. 0,30
Maks. 0,30
Maks. 0,30
Maks. 0,30
Maks. 0,20
% Mo
8,70
1,15
0,95
Maks. 0,50
Maks. 0,10
Paslanmaz çelikler: Demir esaslı malzemeler korozyona karşı dayanıksız
oldukları için özellikle atmosfere açık ve nemli ortamlarda korozyona ve
paslanmaya karşı korumak için yaygın olarak ağırlıkça minimum % 11 krom
içeren alaşımlar oluşturularak paslanmaz çelikler elde edilir. İlave olarak
nikel ve molibden katılması korozyon direncini daha da arttırır.
Paslanmaz Türü
Çelik
409
Ferritik
% Bileşim
Isıl İşlem
0,08 C; 11 Cr; 1 Mn;
0,50 Ni; 0,75 Ti
0,20 C; 25 Cr; 1,50 Mn
Tavlanmış
Östenitik
0,08 C; 19 Cr; 9 Ni; 2 Mn
Tavlanmış
Tavlanmış
Martenzitik
0,03 C; 17 Cr; 12 Ni;
2,50 Mo; 2 Mn
0,15 C; 12,5 Cr; 1 Mn
446
304
316L
410
440A
17-7PH
0,70 C; 17 Cr; 0,75 Mo;
1 Mn
0,09 C; 17 Cr; 7 Ni; 1 Al;
1 Mn
Tavlanmış
Tavlanmış
Su verilmiş, temperlenmiş
Tavlanmış
Su verilmiş, temperlenmiş
Çökeltme sertleştirilmiş
%W
1,75
0,50
2,25
Maks. 0,15
%V
1,20
0,35
Maks. 1,10
Maks. 0,30
0,25
Maks. 0,10
Uygulama
Matkap ucu, testere, iş takımı
Zımba, kabartma kalıbı
Bıçak, derin çekme kalıbı
Makas bıçağı, kesici takım
Boru kesme takımı, beton matkap ucu
Demirci ve ahşap işleme takımı
DÖKME DEMİRLER: Dökme demirler ağırlıkça % 2,14’ün üzerinde karbon içeren
demir alaşımı olarak tanımlanır. Uygulamada genellikle % 3 ila % 4,3 karbon ve
diğer başka alaşım elementleri içerirler. Yüksek karbon içeriğinden dolayı gevrek
yapıda olduklarından genellikle dökümle imal edilirler. Dökme demirlerde sementit
ayrışarak ferrit ve saf karbon (grafit) şeklinde yapı içinde bulunabilir. Grafit
oluşturma eğilimi yapı içindeki silisyum miktarının artışıyla ve soğuma hızının
düşmesiyle artar.
Çekme Dayanımı Akma Dayanımı % Uzama Uygulama
[MPa]
[MPa]
380
205
20 Egzoz parçası, tarımsal
ilaç tankı
515
275
20 Yüksek sıcaklık vanası,
yanma odası, cam kalıbı
515
205
40 Kimyasal ekipman,
düşük sıcaklık kabı
485
170
40 Kaynaklı parça
485
825
725
1790
1450
275
620
415
1650
1310
20
12
20
5
1-6
Tüfek namlusu, jet
motor parçası
Çatal, bıçak, rulman,
tıbbi alet
Yay, bıçak, basınçlı kap
-
Kır (Gri) dökme demirler: Ağırlıkça % 2,5 ila % 4 karbon ve % 1 ila % 3
silisyum içerir. Ferrit veya perlit matris faz içinde lamel grafitler gömülü
halde bulunur. Kırılan grafitler yapıya gri renk verir. Çok düşük soğuma
hızında ana yapı ferrit, aksi halde perlit olur. Gevrek ve düşük dayanımlı
malzemeler olup perrit yapılı olanın dayanımı görece yüksektir. Döküme
uygun ekonomik malzemelerdir. Grafitin yağlayıcı özelliği aşınma direncini
arttırır. Talaşlı imalata uygundurlar. Grafit lameller titreşim sönümleme
özelliği kazandırır.
-
-
Küresel (Sfero) dökme demirler: Sıvı metale yapılan alaşımlama ile grafit faz
küresel hale getirilerek kır dökme demir gibi imalatı kolay ve çeliğe benzer
mekanik özellikleri olan yapı elde edilir. Mükemmel işlenebilirliğe, iyi
aşınma dayanımına, yüksek dayanım, tokluk ve sünekliğe sahiptirler.
Beyaz dökme demirler: Yüksek soğuma hızı ile tüm karbon yapı içinde
sementit fazında kalır. Yüksek sertliğe, mükemmel aşınma dayanımına
sahip olup talaşlı imalata uygun değildir.
-
-
Kompakt grafitli dökme demirler: Alaşım elementlerinin oranına bağlı
olarak ana yapı içindeki grafitlerin bir kısmı küresel kalanı, lamelli bir yapı
oluşturur. Lamelli grafitler kurtçuk şeklinde olup keskin köşelere sahip
değildir. Küresel grafitlerin oranı % 20’den az olmak üzere arttıkça mekanik
özellikler iyileşir. Böylece özellikle yorulma dayanımı açısından iyi
performans elde edilir.
Temper dökme demirler: Beyaz dökme demir yüksek sıcaklıkta uzun süre
ısıl işleme tabi tutularak sementit içindeki karbon küçük parçacıklar halinde
grafite ayrıştırılır. Lamelli olmayan grafit iyi dayanım ve tokluk sağlar.
DEMİR DIŞI METAL VE ALAŞIMLARI: Demir esaslı malzemeler geniş mekanik
özellikleri, kolay ve ekonomik imalatları nedeniyle mühendislikte çok yaygın
kullanılmakla birlikte yoğunluklarının yüksek, korozyona eğilimli ve görece düşük
elektriksel iletkenlikleri nedeniyle farklı metal malzemeler de mühendislikte
kullanılır. Yaygın kullanılan demir dışı metallerin çeliklerle karşılaştırılması tabloda
verilmiştir.
Metal
Alüminyum
Magnezyum
Berilyum
Bakır
Nikel
Titanyum
Çelik
-
Yoğunluk Çekme Dayanımı
[g/cm3]
[MPa]
2,70
580
1,74
580
1,85
385
8,93
1000
8,90
1200
4,51
1100
7,87
1400
Bağıl Özgül
Dayanım
1,2
1,9
1,2
0,6
0,7
1,2
1
Bağıl Fiyat
Alüminyum ve alaşımları: Çelikten sonra en yaygın kullanılan metal
malzemedir. Hafifliği nedeniyle uçak ve uzay sanayisinde tercih edilir.
Elastiklik modülü 70 GPa olup çeliğe göre 3 kat az rijittir. Özgül dayanımı
çelikten yüksektir. Elektriksel ve ısıl iletkenliği çok iyidir. Sünek gevrek geçiş
sıcaklığı olmadığından soğuk şartlarda aniden gevrekleşmez. Paslanma ve
korozyona dirençlidir. Sertliği ve aşınma dayanımı düşüktür. Yüksek
sıcaklıklarda mekanik özellikleri zayıflar. Çökeltme sertleştirmesi
(yaşlandırma) ile dayanımı arttırılır. Yaşlandırılmış alüminyumun dayanımı
saf alüminyuma göre 30 kat yüksektir. Dövme ve döküm ile imal edilirler.
1xxx
2xxx
3xxx
4xxx
5xxx
6xxx
7xxx
8xxx
Dövme alaşımları
Ticari saf
Yaşlandırılamaz
Al-Cu ve Al-Cu-Li
Yaşlandırılabilir
Al-Mn
Yaşlandırılamaz
Al-Si ve Al-Mg-Si
Mg varsa yaşlandırılabilir
Al-Mg
Yaşlandırılamaz
Al-Mg-Si
Yaşlandırılabilir
Al-Mg-Zn
Yaşlandırılabilir
Al-Li, Sn, Zr veya B Yaşlandırılabilir
1xxx
2xxx
3xxx
4xxx
5xxx
7xxx
8xxx
6
15
3000
7
40
40
1
Döküm alaşımları
Ticari saf
Yaşlandırılamaz
Al-Cu
Yaşlandırılabilir
Al-Si-Cu ve Al-Mg-Si Bazıları yaşlandırılabilir
Al-Si
Yaşlandırılamaz
Al-Mg
Yaşlandırılamaz
Al-Mg-Zn
Yaşlandırılabilir
Al-Sn
Yaşlandırılabilir
Alüminyum malzemelerin ısıl işlem durumları temper kodları ile gösterilir. Örneğin;
2024-T6
F – imal edildiği gibi
O – tavlanmış
H – soğuk şekil verilmiş
W – çözme tavı uygulanmış
T4 – çözme tavı ile doğal yaşlandırılmış
T6 – çözme tavı ile yapay yaşlandırılmış
-
Magnezyum ve alaşımları: Yoğunlukları çok düşük olduğundan hafifliğin
önemli olduğu uygulamalarda tercih edilirler. Rijitlikleri oda sıcaklığında son
derece yüksektir. SDH kafes yapısı nedeniyle gevrek ve şekillendirilmesi zor
olduğundan görece yüksek sıcaklıklarda şekillendirilirler. Atmosferik
korozyonuna dayanıklı, tuzlu su korozyonuna duyarlıdırlar. Yüksek
sıcaklıklarda tutuşma eğilimleri olduğundan yüksek sıcaklıkta imalat ve
kullanımları sorunludur.
-
Bakır ve alaşımları: Yoğunlukları yüksektir. Mükemmel elektriksel ve ısıl
iletkenliğe sahiptirler. Demir dışı metallere göre sertlikleri ile aşınma ve
yorulma dayanımları yüksek olup yaşlandırma ile daha da arttırılabilir. YMK
yapılı olup kolay şekillendirilirler. Yaygın alaşımları; pirinç (Cu-Zn) ve
bronzlardır (Cu-Sn, Cu-Mn, Cu-Al, Cu-Si). Tavlanmış saf bakırın çekme
dayanımı 210 MPa ve % uzaması 60 olup % 2 berilyum içeren alaşımının
yaşlandırılması ile çekme dayanımı 1330 MPa değerine çıkarılabilirken %
uzaması 4’e düşer.
-
Berilyum ve alaşımları: Yoğunluğu çok düşük, rijitliği çelikten yüksektir.
Uzay yapıları gibi rijitlik ve hafifliğin önemli olduğu uygulamalarda tercih
edilirler. Çok pahalı, toksik ve reaktiftirler.
-
Nikel ve alaşımları: Korozyona ve yüksek sıcaklığa dayanıklı olup paslanmaz
çeliklerin ve süper alaşımların ana alaşım elementidirler. YMK yapılı
olduklarından kolay şekillendirilirler. Monel denilen bakır nikel alaşımı çok
iyi korozyon dayanımına sahiptir.
-
Kobalt ve alaşımları: Aşınmaya ve biyolojik sıvılara dayanıklı olduğundan
vücut protezlerinde yaygın kullanılırlar.
-
Titanyum ve alaşımları: Mekanik ve korozif dayanımları yüksek,
yoğunlukları düşüktür. Çeliklere benzer mekanik özellikleri sayesinde rijitlik
ve hafifliğin gerekli olduğu alanlarda tercih edilirler.
-
Çinko ve alaşımları: Korozyon dayanımları yüksek olduğundan özellikle
çeliklerin galvanizle kaplanarak korozyon dayanımının arttırılmasında
yaygın kullanılırlar. Erime sıcaklıkları düşüktür.
-
Kurşun ve alaşımları: Erime sıcaklığı düşük olup oda sıcaklığında yeniden
kristalleşirler. Lehim alaşımının ana elementidirler. Toksik olduğundan
yaygın kullanılmazlar.
-
Refrakter metaller: Molibden, niyobyum, renyum, tantal ve tungsten
(volfram) gibi çok yüksek sıcaklıklarda özelliklerini kaybetmeyen
malzemelerdir.
-
Kıymetli metaller: Altın, gümüş ve platin gibi korozyon dayanımları çok
yüksek malzemelerdir. Altın elektronikte, platin ise egzoz filtrelerinde
kullanılır. Ayrıca değerli olduklarından takı ve süs eşyalarında kullanılırlar.
METALLERİN İMALAT YÖNTEMLERİ VE ISIL İŞLEMLERİ
Cevher olarak elde edilen metaller arındırılıp alaşımlama yapıldıktan sonra bir takım
ısıl işlemler ve imalat yöntemleri ile özellikleri iyileştirilerek hammadde, yarı mamul
veya ürüne dönüştürülürler. İmalat yöntemi seçimi; malzeme, boyut, şekil ve fiyat
gibi faktörlere bağlıdır.
PŞV Yöntemi
Dövme
Şematik Gösterim
Uygulamalar
El aleti, krank mili,
biyel kolu
İMALAT YÖNTEMLERİ: Metaller çeşitli plastik şekil verme, talaşlı imalat, döküm,
kaynak, toz metalürjisi ve geleneksel olmayan (alışılmamış/ileri) imalat yöntemleri
ile değer katılarak ürüne dönüştürülürler.
-
Plastik şekil verme (PŞV): Belirli bir sünekliğe sahip metallere katı halde
uygulanan ve akma dayanımının üzerinde gerilmelere neden olacak
büyüklükte yükler ile şeklinde kalıcı değişiklikler yaparak gerçekleştirilen
imalat yöntemidir. Dövme, haddeleme, ekstrüzyon, çekme, bükme, kesme,
derin çekme gibi türleri bulunur. Plastik şekil verme soğuk (mutlak erime
sıcaklığının % 30’unun altındaki sıcaklıklarda), ılık (yarı sıcak) veya sıcak
(yeniden kristalleşme sıcaklığının üzerinde) şartlarda gerçekleştirilebilir.
Isıtma malzemenin dayanımını düşürüp sünekliğini ve şekillendirilebilirliğini
arttırarak işlemin daha kolay gerçekleşmesini sağlar. Soğuk şekillendirme
pekleşmeye bağlı olarak şekillendirilen malzemede dayanım artışının
yanında daha iyi yüzey kalitesine ve buna bağlı olarak daha yüksek boyut
hassasiyetine olanak sağlar. Dövme işlemi ince olmayan kütlesel parçaları
genellikle sıcak şartlarda basınç uygulayarak basit şekilli parçalar için açık,
karmaşık şekilli parçalar için kapalı kalıplarda sıkıştırarak şekillendirme
işlemidir. En çok kullanılan metal şekillendirme yöntemlerinden olan
haddeleme, metali dönen miller (merdane) arasından iterek geçirip basit
veya karmaşık kesitli profiller elde edecek şekilde inceltme işlemidir.
Ekstrüzyon işlemi metali basma kuvvetleri ile iterek küçük bir kalıp
boşluğundan geçmeye zorlayarak şekillendirme işlemidir. Çekme,
ekstrüzyona benzer şekilde metali küçük bir kalıp boşluğundan geçirme
işlemidir. Ancak basma yerine çekme kuvvetleri uygulanır. Bükme, kesme
ve derin çekme gibi işlemler genellikle düzlemsel saclara uygulanan
şekillendirme işlemleridir. Bükme ve kesme ile düzlemsel saclara 3 boyutlu
şekiller kazandırılır. Bükme işlemi borulara da uygulanır.
Haddeleme
Boru, I/L/T profil,
tren rayı
Ekstrüzyon
Çubuk, boru, tüp,
kesitli profil
PŞV Yöntemi
Çekme
Şematik Gösterim
Uygulamalar
Çubuk, tel, tüp,
boru
Bükme
Gövde sacı
Derin çekme
Kaporta, basınçlı
kap, kutu, tencere
-
Döküm: Ergimiş sıvı metalin istenilen geometrideki boşluğa sahip bir kalıp
içine dökülerek katılaştırılması işlemidir. Katılaşma sırasında parça kalıbın
şeklini alırken katılaşma sonunda bir miktar büzülerek küçülür. Çok büyük
veya karmaşık şekilli parçalar, plastik şekillendirme için yeterli sünekliğe
sahip olmayan malzemeler ve ekonomik sebepler nedeniyle tercih edilen
bir imalat yöntemidir. Kum kalıba, kokil kalıba, strofor (köpük) kalıba
döküm, hassas döküm, basınçlı döküm, sürekli döküm gibi türleri bulunur.
Kum kalıba dökümde ergimiş metal bir yolluk sistemiyle kumdan hazırlanmış 2
parçalı bir kalıp boşluğuna dökülerek katılaştırılır ve sonra kum kalıp bozularak
katılaşmış parça çıkarılır. Kalıp boşluğu, parça geometrisine sahip bir model kum
kalıplar arasında sıkıştırılarak elde edilir. Kokil kalıba dökümde metal esaslı ve çok
sayıda döküm yapılabilecek kalıcı kalıplar kullanılır. Köpük kalıba dökümde ise
ergimiş metalin dökülmesiyle buharlaşarak kaybolan strofor malzemeden bir model
kullanılır. Plastik enjeksiyonda olduğu gibi ergimiş malzemenin basınçlı bir şekilde
yüksek hızlarda kokil kalıp boşluğuna doldurulduğu basınçlı dökümde genellikle
basit geometriye sahip çok sayıda parça aynı anda dökülür. Ürün boyut
hassasiyetinin yüksek olmasının istendiği durumlarda düşük sıcaklıkta eriyen mum
veya plastik esaslı model etrafına seramik kalıp yapılarak ısı etkisiyle model
eritilerek veya yakılarak uzaklaştırılır ve kalıp boşluğu elde edilir.
Döküm ile pompa ve makina gövdesi, motor bloku, su tesisatı armatürü, flanşlı
boru, dişli, kasnak, vana, türbin kanadı gibi parçalar imal edilir.
Birleştirilen parçalar daha önce soğuk şekil değiştirmiş ise yeniden kristalleşme ve
tane irileşmesi ile dayanım ve tokluk düşer. Soğuma sırasında ortaya çıkan iç
gerilmeler kaynak bölgesini zayıflatır. Yüksek sıcaklıklar bazı çeliklerde kaynak
bölgesinde gevrek ve kırılgan martenzit fazının oluşmasına neden olur. Bu
nedenlerle kaynaklı parçalarda kaynak bölgesi dayanım açısından en zayıf yerdir.
-
-
Kaynak: Asıl itibariyle makina elemanlarının çözülemeyen bağlantı
elemanları grubuna dâhil edilen bir metalürjik birleştirme şekli olup ayrı
ayrı imal edilen 2 veya daha fazla metal parçanın ısı ve/veya basınç etkisiyle
bir araya getirilmesiyle gerçekleştirilen bir imalat yöntemi olarak da
değerlendirilir. Elektrik ark kaynağı, yanıcı gaz kaynağı, punta kaynağı, lazer
kaynağı, plazma kaynağı, sürtünme kaynağı gibi türleri bulunur. Kaynak
bölgeleri dışarıdan enerji verilerek ısıtılır ve ergimiş metaller arasında
atomik yayınma ile birleşme sağlanır. Kaynak bölgesi ve çevresine ısı tesiri
altındaki bölge (ITAB) denilir ve bu bölgede mikroyapı ve özellikler değişir.
Talaşlı imalat: Metallerden kesici takımlar ile talaş kaldırarak işleme
yöntemi olan talaşlı imalatın tornalama, frezeleme, delme, planyalama,
vargelleme, taşlama gibi türleri bulunur. Hızlı ve son derece yaygın bir
imalat yöntemi olup en büyük dezavantajı malzeme kaybına neden
olmasıdır. Tornalamada kesme hareketi parçanın dönmesiyle, ilerleme
hareketi takımın ötelenmesiyle sağlanır. Frezelemede kesme hareketi
takımın dönmesiyle, ilerleme hareketi parçanın ötelenmesiyle olur.
Delmede kesme hareketi takımın dönmesiyle, ilerleme hareketi takımın
ötelenmesiyle gerçekleştirilir. Planyalama ve vargellemede kesme hareketi
doğrusal olup planyalamada parça, vargellemede takım tarafından
gerçekleştirilir. Taşlamada kesme hareketi takım, ilerleme hareketi parça
tarafından yapılır. Genel itibariyle tornalama ve delme silindirik parçalar,
planyalama ve vargelleme prizmatik parçalar, frezeleme ve taşlama ise hem
silindirik hem prizmatik parçalar elde etmek için uygulanır.
Talaşlı İmalat Yöntemi
Tornalama
Şematik Gösterim
Talaşlı İmalat Yöntemi
Planyalama
Frezeleme
Vargelleme
Delme
Taşlama
Şematik Gösterim
-
-
Toz metalürjisi (Sinterleme): Görece yeni bir teknoloji olan toz
metalürjisinde (T/M) çeşitli yöntemlerle mikron boyutlarında üretilen metal
tozlarının çok büyük basınçlar altında kalıplarda sıkıştırılması ve daha sonra
yüksek sıcaklıklarda pişirilerek sinterleme ısıl işlemi uygulanması ile çok
hassas yüzey kalitelerine sahip sert, dayanıklı ve tok parçalar elde edilir.
İşlem esnasında tozlar ısı ve basınç etkisiyle atomik yayınma ile birbirine
kaynar. Bu yöntemde istenildiğinde kendinden yağlamalı yataklarda,
yalıtımlı parçalarda ve filtrelerde olduğu gibi tozlar arasında açık veya kapalı
hava boşlukları bırakılabilir.
Alışılmamış imalat yöntemleri: Son yıllarda geliştirilen yöntemler olup
kullandıkları enerji kaynağına göre mekanik, kimyasal, elektrokimyasal ve
termal şeklinde sınıflandırılırlar. Mekanik yöntemde iş parçasının üzerinden
malzeme işlemek için parçaya su veya hava yoluyla aşındırıcı parçacıklar
gönderilir. Kimyasal yöntemde iş parçasına aşındırıcı kimyasal sıvı
püskürtülür. Kimyasal frezeleme, fotokimyasal işleme, kimyasal parlatma ve
ısıl kimyasal işleme şeklinde 4 ana gruba ayrılır. Elektrokimyasal yöntemde
elektrolitik sıvı içinde aşındırma gerçekleşir. Isıl yöntemde ise çok yüksek
enerjide (buharlaştırıcı) ısı ile işleme yapılır. Isı elde etmek için elektrik
boşalımı, elektron ışını, lazer ışını gibi kaynaklar kullanılır.
ISIL İŞLEMLER: Isıtma ve soğutma işlemleri sırasında metal ve alaşımlarının
içyapılarında meydana gelen değişimler kontrol edilerek mekanik özellikler
iyileştirilebilir. Bu nedenle ticari metal malzemelerin çoğunda ısıl işleme başvurulur.
Metallere uygulanan en yaygın ısıl işlem tavlama olup bu işlemde malzeme yüksek
sıcaklıklarda uzun süre tutulduktan sonra yavaş bir şekilde soğutulur. Böylece iç
gerilmeler giderilirken süneklik ve tokluk arttırılır, dayanım düşürülür ve istenilen
içyapılar elde edilir. Farklı mikro yapılar elde etmek için değişik tavlama
yöntemlerine başvurulur.
-
Yeniden kristalleştirme tavlaması: Bu işlem metal veya alaşımın daha önce
gördüğü soğuk şekil değişiminden kaynaklanan olumsuzlukları gidermek
için yapılır. Soğuk şekil değişimi nedeniyle pekleşen malzeme yeniden
kristalleştirme sıcaklığının (mutlak erime sıcaklığının yarısı) üzerindeki
sıcaklıklara ısıtılarak bir süre bekletilir ve soğutulur. Böylece çatlama
olmadan ve yüksek enerjiye gereksinim olmadan malzemenin plastik şekil
değiştirmesi mümkün olur.
İnce taneli yapının istendiği durumlarda işlem görece düşük sıcaklıklarda ve
kısa süreli yapılmalıdır. Yeniden kristalleştirme sıcaklığının altında yapılan
tavlamalarda malzemede toparlanma gerçekleşir ama yeniden kristalleşme
olmaz. Çok yüksek sıcaklıklarda yapılan tavlama işlemlerinde yüzeyde
paslanma olmaması için koruyucu atmosfer gerekir.
-
Gerilme giderme tavlaması: Talaşlı imalat, homojen malzeme akışı olmayan
plastik şekil verme, üniform olmayan soğumanın olduğu döküm ve kaynak
gibi işlemlerde ve farklı fazların bir arada bulunduğu faz dönüşümleri
sonucunda metal ve alaşımlarda artık iç gerilmeler meydana gelerek hem
parçaların çalışma performansını olumsuz etkiler hem de parçalarda
zamanla deformasyon ve çarpılmalara neden olur. Görece düşük
sıcaklıklara (basit karbonlu çelikler için 550 oC) ısıtılan parçanın bu sıcaklıkta
bir süre tutulması ve ardından havada soğutulması ile yapılan gerilme
giderme tavlaması ile iç gerilmeler ortadan kaldırılır.
-
Normalleştirme tavlaması: Plastik şekil değişimi sonrasında çeliklerde
bulunan perlit ve ferrit/sementit fazları düzensiz, büyük ve farklı boyutlarda
tanelerden oluşur. Normalizasyon tavlaması ile ince perlit taneli ve
homojen dağılımlı bir içyapı elde edilir. Östenitleme de denilen bu ısıl işlem
karbon oranına bağlı olarak östenit fazının başladığı sıcaklığın en az 55 oC
üzerine ısıtılıp yeterince tutulduktan sonra havada soğutulmasıyla
gerçekleştirilir.
-
Tam tavlama: Önemli ölçüde plastik şekil değişimi veya talaşlı imalat
uygulanacak düşük ve orta karbonlu çeliklere uygulanan bu işlemde
ötektoid altı çeliklere tam östenit, ötektoid üstü çeliklere östenit ve
sementit yapı kazandırmak için söz konusu fazların başladığı sıcaklıkların 50
o
C kadar üzerine ısıtılıp, bu sıcaklıkta yeterince tutulduktan sonra fırında
yavaş soğutularak kaba perlit yapı elde edilir. Yumuşatma tavlaması da
denilen bu işlemle yumuşak ve sünek bir yapı elde edilir.
-
Küreselleştirme tavlaması: Orta ve yüksek karbonlu çelikler kaba perlit
yapıda olsalar da talaşlı imalat ve plastik şekil değişimi için hala sert ve
gevrek olabilirler. Bu nedenle yapıdaki sementitin küreselleştirilmesi
gerekir. Küreselleştirme tavlaması birkaç farklı şekilde uygulanabilir.
Bir yöntemde çelik ötektoid sıcaklığın hemen altında ferrit ve sementit
fazlarının bir arada bulunduğu 700 oC civarı bir sıcaklığa ısıtılabilir. Diğer bir
yöntemde çelik ötektoid sıcaklığın hemen üzerinde bir sıcaklığa ısıtılarak
daha sonra fırında yavaş soğutulabilir ya da ötektoid altı bir sıcaklığa
soğutulup bu sıcaklıkta bir süre tutulabilir. Bir diğer yöntemde çelik
ötektoid sıcaklığın 50 oC altı ile 50 oC üzerindeki bir sıcaklık aralığında
çevrimsel ısıtma soğutma işlemine tabi tutulabilir.
-
Sertleştirme: Çeliklerde sertlik ve dayanım arttırmak için martenzit yapının
elde edilmesi gerekir. Bunun için gerekli sıcaklığa ısıtılarak östenitlenen
çelik su, yağ veya havada su verme ile hızlı soğutulur. Su vermeyi takiben
uygulanan temperleme (menevişleme) tavlaması ile çeliğe istenen özellikler
kazandırılır. Temperleme, su verme sonrası gevrekleşen çeliği toklaştırmak
için yüksek sıcaklığa ısıtıp bir süre bu sıcaklıkta tuttuktan sonra hızlı
soğutma ile gerçekleştirilir.
-
Çökelme sertleşmesi: Bazı metal alaşımlarının sertlik ve dayanımı çeşitli ısıl
işlemlerle son derece küçük ve sert ikinci faz parçacıklarının matris faz
içinde homojen şekilde dağıtılması ile arttırılabilir. Bu ikinci faz
parçacıklarına çökelti adı verilir. Alaşımın dayanımı zamanla iyileştiği için bu
işleme yaşlandırma da denir. Yaşlandırma oda sıcaklığında gerçekleşirse
doğal, fırın ortamında daha yavaş gerçekleşirse yapay yaşlandırma olarak
adlandırılır. Çökelme sertleşmesi iki aşamada gerçekleşir. İlk aşama olan
çözeltiye almada, tüm çözünen atomlar tek fazlı bir katı çözelti içinde
dağıtılarak yayınmaya imkân vermeyecek kadar hızlı bir şekilde oda
sıcaklığına soğutularak aşırı doymuş kararsız faz elde edilir. Yaşlandırma
(çökelme) olarak adlandırılan ikinci aşamada alaşım yayınmanın
gerçekleşebileceği bir sıcaklığa ısıtılarak ikinci fazın aşırı doymuş ana faz
içinde homojen bir şekilde ince parçacıklar halinde çökelmesi sağlanır.
Yaşlandırma süresinin artmasıyla alaşımın dayanım ve sertliği belirli bir
süreye kadar artarken daha sonra azalmaya (aşırı yaşlandırma) başlar. Bu
işlem yüksek dayanımlı alüminyum alaşımları (alüminyum-bakır,
magnezyum-alüminyum) başta olmak üzere bakır-berilyum, bakır-kalay ve
bazı demir esaslı alaşımlara uygulanır.
POLİMERLER
Gelişen teknoloji doğrultusunda ahşap, kauçuk, pamuk, yün, deri ve ipek gibi
yüzyıllardır kullanılan doğal polimerlerin yapılarının anlaşılmasıyla birlikte sentetik
polimerler hızla yaygınlaşmış ve ucuz bir şekilde doğal emsallerine göre üstün
özellikleri olan sentetik polimerler üretilmiştir. İnşaat ve elektronikte yaygın kullanılan
polimerler bazı uygulamalarda metal ve ahşabın yerini almıştır. Polimerlerin çoğu
kovalent bağlı hidrokarbon esaslı organik bileşiklerdir. Polimerlerin omurgasını
birbirine zincir şeklinde bağlanmış karbon atomları oluşturur. Polimerlerde molekül
zincirlerinin atomik bir düzen oluşturacak şekilde düzenli paketlenmesiyle kristal yapı
elde edilebilir. Yaygın bilinen pazı polimerler; polietilen (PE), polivinilklorür (PVC),
politetrafloretilen (PTFE), polipropilen (PP), polistiren (PS), polimetilmetakrilat
(PMMA), fenolformaldehit (bakalit), poliamid (PA), polietilenterefitalat (PET) ve
polikarbonat (PC) şeklinde sıralanır. Uzun polimer zincirleri kendini tekrarlayan ve
çoğunlukla monomer olarak adlandırılan birimlerden oluşur. Tüm zincir boyunca
tekrarlayan birimleri aynı olan polimerlere homopolimer, tekrarlayan birimleri 2 veya
daha fazla olan polimerlere kopolimer denir. Modern polimer sentezleme teknikleri
kullanılarak polimerlere farklı molekül yapıları kazandırılabilir. Buna göre polimerler;
lineer, dallanmış, çapraz bağlı ve ağ yapılı (3 boyutlu) şeklinde sınıflandırılır.
Polimerlerin yüksek sıcaklık davranışı molekül yapısına bağlı olarak değişir.
Termoplastik polimerler (PE, PS, PET, PVC) ısıtıldıkça yumuşayarak sıvılaşır ve
soğutulduklarında sertleşirler. Ağ yapılı termoset polimerler (kauçuk, epoksi,
fenolik, bazı polyesterler) ise sertleştirildikten sonra ısıtıldıklarında
yumuşamazlar. Çok ısıtıldıklarında bağ yapıları bozulur ve kullanılamaz hale
gelirler. Termosetler, termoplastiklere göre daha sert ve dayanıklı olup daha iyi
boyutsal kararlılığa sahiptirler.
Polimerlerlerin sentezlenmesi ve bazı durumlarda katkı maddeleri ilavesi ile
dayanım, aşınma dayanımı, tokluk, ısıl kararlılık, rijitlik, bozunabilirlik, renk ve
alevlenme direnci gibi özellikleri değiştirilerek kullanım alanına uygun yapılar elde
edilebilir.
POLİMERLERİN MEKANİK ÖZELLİKLERİ: Elastiklik modülü, akma ve çekme
dayanımı gibi mekanik özellikler metallerde olduğu gibi çekme deneyi ile
belirlenir. Polimerlerin mekanik özellikleri; deformasyon hızı, sıcaklık ve ortamın
kimyasal özelliklerinden önemli ölçüde etkilenir. Polimerlerin    eğrileri
oldukça farklılık gösterir.
Gevrek polimerler neredeyse tamamen elastik şekil değiştirerek hasara uğrar (A),
bazıları metaller gibi elastik akmayı takiben plastik şekil değiştirerek hasara uğrar
(B), elastomerler ise düşük gerilmeler altında büyük elastik (geçici) şekil değişimine
uğrarlar. Polimerlerin yoğunlukları oldukça düşük olup 1-2 gr/cm3 civarındadır.
Çekme ve akma dayanımları metallere göre oldukça düşük olup 10-100 MPa
kadardır. Buna mukabil % uzama değerleri polimer türüne göre 1-1000 arasında
değişir. Polimerlerin    davranışları oda sıcaklığı civarındaki düşük
sıcaklıklardan dahi oldukça etkilenir.
Amorf polimerler düşük sıcaklıklarda cam gibi, yüksek sıcaklıklarda viskoz akışkan
gibi davranır. Camsı geçiş sıcaklığının üzerindeki ara sıcaklıklarda ise kauçukta
olduğu gibi katı viskoelastik davranış gösterir. Viskoelastiklik uygulanan gerilmeye
bağlı olarak şekil değişiminin zamana bağlı şekilde (gecikmeli olarak)
gerçekleşmesini ve tamamen geri dönüşlü olmamasını, yani şekil değişiminin bir
kısmının kalıcı olmasını ifade eder.
POLİMERLERİN ÖZELLİKLERİ VE UYGULAMA ALANLARI: Kullanım alanlarına göre
polimerler; plastikler, elastomerler (kauçuk), elyaflar, kaplamalar, yapıştırıcılar,
köpükler ve filmler şeklinde sınıflandırılırlar. Polimerlerin şekillendirilmesinde pres
kalıplama, enjeksiyon kalıplama, ekstrüzyon, şişirme kalıplama ve döküm gibi
teknikler kullanılır.
-
Plastikler: En geniş polimer grubun oluşturan plastikler termoplastik ve
termoset olarak sınıflandırılırlar. Çok geniş bir özellik yelpazesine
sahiptirler. Çok yüksek ışık geçirgenliğine sahip akrilikler lens ve şeffaf uçak
pencerelerinde, düşük sürtünme katsayılı florokarbonlar (teflon) yataklarda
ve yapışma önleyici kaplamalarda, boyutsal kararlı ve yüksek darbe dirençli
polikarbonatlar koruyucu kasklarda, kimyasak kararlı polipropilenler
paketlemede, ucuz viniller yer kaplamaları ve elektrik yalıtımında, korozif
dayanımı yüksek polyesterler içecek kaplarında, iyi mekanik özelliklere ve
yapışma özelliğine sahip epoksiler koruyucu kaplama ve kompozitlerde,
yüksek sıcaklıklıklarda kararlı fenolikler (bakalit) motor muhafazalarında
kullanılırlar.
-
Elastomerler: Doğal kauçuk pek çok alanda yaygın kullanılmaktadır. Karbon
siyahı ile takviye edilen sentetik elastomer otomobil lastiklerinde kullanılır.
omurga zinciri silisyum ve oksijenden oluşan silikon kauçuk yüksek sıcaklık
ve korozyon dayanımı, biyouyumluluğu gibi özellikleriyle ilgi çekmektedir.
Elastomerler; havalı lastik, ayakkabı tabanı, salmastra, kayış, hortum, conta,
kimyasal koruyucu kaplama, ısı yalıtımı ve gıda makinalarında kullanılırlar.
-
Elyaf polimerler: Lif şeklinde çekilebilen elyaf polimerler mekanik, korozif
ve aşınma dayanımları ile süneklikleri sayesinde tekstilde ve kompozit
malzemelerde kullanılırlar.
-
Kaplamalar: Korozyondan koruma, elektrik yalıtımı ve görünümü iyileştirme
gibi amaçlarla malzemelerin yüzeylerine uygulanan boya, cila, emaye, lak
ve vernik gibi kaplamalar polimer bazlıdır.
-
Yapıştırıcılar: Poliüretan, silikon, epoksi ve benzeri polimer bazlı
yapıştırıcılar metal, seramik, polimer ve kompozit türü malzemeleri
bağlamak için kullanılır. Bağlantı yüzeylerdeki girinti çıkıntılar yoluyla
mekanik veya kimyasal bağlar ile sağlanabilir.
-
Filmler: 25-125 mikron kalınlığında üretilen ince film polimerler gıda ve
ürün paketleme, tekstil gibi alanlarda düşük yoğunluk, esneklik ve iyi
çekme, yırtılma dayanımları sayesinde tercih edilirler.
-
Köpükler: Küçük hava ve gaz boşlukları içeren köpük polimerler paketleme,
otomobil ve mobilya döşemesi ve ısı yalıtımı gibi alanlarda kullanılırlar.
SERAMİKLER
Seramikler çoğunlukla metal ve metal dışı elementler arasındaki kimyasal bileşikler
olup inorganik malzemelerdir. Atomik bağları tamamen iyonik veya iyonik kovalent
kombinasyonu şeklindedir. Kalıcı şekil değişim mekanizmaları olmadığından çok
sert ve gevrektirler. Genellikle elektrik ve ısıyı iletmezler. Saydam, yarı saydam veya
opak olabilirler. Porselen, tuğla, fayans ve camın dâhil olduğu geleneksel seramikler
ve yeni nesil (ileri) seramikler olarak iki gruba ayrılırlar. Kristal yapılarına göre
seramikler; kristal yapılı seramikler, kristal yapılı olmayan (amorf) camlar ve cam
seramikler şeklinde sınıflandırılırlar. Seramikler en az iki elementten oluşmakla
birlikte bileşen sayısı genellikle daha fazla olduğundan kristal yapıları metallere
göre daha karmaşıktır. Amorf seramikler kendini tekrarlayan düzenli bir içyapıya
sahip değildirler.
CAM SERAMİKLER: Kristal yapılı olmayan (amorf) camlar yüksek sıcaklıkta
uygulanan bir ısıl işlem ile ince taneli çok kristalli bir yapıya dönüştürülebilir.
Çekirdeklenme ve tane büyümesi aşamalarından oluşan bu kristalleşme olayı bir faz
dönüşümü olup zaman sıcaklık dönüşüm (TTT) diyagramları ile ifade edilir. Cam
seramikler camlara göre daha yüksek mekanik dayanım, daha düşük ısıl genleşme
katsayısı (ısıl şok dayanımı), daha yüksek sıcaklıkta çalışma kabiliyeti, yüksek
elektriksel yalıtkanlık ve biyo uyumluluk gibi özellikler le öne çıkar. Saydam veya
opak olabilen cam seramikler; fırın camı, sofra eşyası, pişirme kabı, elektrik yalıtımı,
baskılı devre kartı, ısı değiştiricisi gibi uygulama alanlarına sahiptir.
KİL ÜRÜNLERİ: Kil doğal halde bulunan, ucuz, madenden çıkarıldığı haliyle kullanılan
ve şekillendirilmesi kolay bir malzeme olduğundan seramik hammaddesi olarak
yaygın kullanılır. suyla karıştırılarak kolayca şekillendirilir, nemi alınır ve yüksek
sıcaklıkta pişirilerek mekanik özellikleri iyileştirilir. Tuğla, kiremit, fayans gibi ürünler
yapılarda; porselen ise mutfak eşyalarında kullanılır.
REFRAKTERLER: Çok yüksek sıcaklıklarda ergime ve kimyasal bozunma olmadan
kullanılabilirler. Kimyasal ortamlardan etkilenmemesi ve ısı yalıtımı sağlaması
sayesinde metal rafinasyonu, cam imalatı, metalürjik ısıl işlem ve yüksek enerji
fırınları gibi yüksek sıcaklık ortamlarında yaygın kullanılırlar. Gözenekli yapıya sahip
refrakterler alümina (Al2O3), silika (SiO2) ve magnezya (MgO) başta olmak üzere
çeşitli oksitleri farklı oranlarda içerirler. Gözeneklilik arttıkça mekanik ve korozif
özellikler zayıflarken ısı yalıtım kapasitesi ve ısıl şok direnci artar.
Uygulama alanına göre seramikler; camlar, cam seramikler, kil ürünleri,
refrakterler, aşındırıcılar, çimentolar ve ileri seramikler şeklinde gruplandırılırlar.
CAMLAR: Kap, lens, cam elyaf gibi kullanım alanları ile öne çıkan camlar başta silika
(SiO2) olmak üzere CaO (kireç), Na2O (soda), K2O, Al2O3, B2O3 gibi oksitlerden
meydana gelen amorf inorganik malzemelerdir. Saydam ve kolay üretilen
malzemelerdir.
AŞINDIRICILAR: Aşındırma, taşlama ve kesmede kullanıldıklarından hem sert ve
aşınmaya dayanıklı hem de tok olmaları istenir. Aşındırma sırasındaki izafi harekete
bağlı sürtünme nedeniyle yüksek sıcaklıklar söz konusu olduğundan aynı zamanda
yüksek sıcaklık ve ısıl şok dayanımı da gerekir. Doğal ve yapay elmas aşındırıcı
olarak kullanılmakla birlikte çok pahalıdırlar. Yaygın aşındırıcılar; silisyum karbür,
tungsten karbür, alüminyum oksit ve silika gibi bileşenlerdir. Aşındırıcılar ahşap,
metal, seramik ve polimerlerin taşlama, lepleme ve parlatılmasında kullanılırlar.
ÇİMENTOLAR: çimento olarak kullanılan seramik malzemeler su ile birleştiğinde
hamur kıvamına gelerek daha sonra oda sıcaklığında katılaştıklarından yapı
inşasında yaygın kullanılırlar. Kil ve kireçten oluşan inorganik bileşenlerin öğütülüp
karıştırıldıktan sonra kalsinasyon denilen bir işlemle 1400 oC civarı sıcaklıklarda
pişirilerek fiziksel ve kimyasal yapısının değiştirilmesiyle elde edilen ve klinker
denilen çok ince bir toz haline getirildikten sonra sertleşme sürecini geciktirmek için
içine alçı taşı katılmasıyla elde edilen portland çimento en yaygın kullanılan türüdür.
Suyla sertlik kazandığı için hidrolik çimento da denilen bu malzemeye kum katılarak
elde edilen beton kompozit malzeme olarak da tanımlanır.
İLERİ SERAMİKLER: Yalnızca seramiklerin sahip olduğu bazı eşsiz özellikler yeni
seramiklerin geliştirilmesinin önünü açmıştır. İleri seramikler; fiber optik iletişimde,
mikro elektromekanik sistemlerde (MEMS), bilyalı rulmanlarda ve bazı piezoelektrik
uygulamalarında kullanılmaktadır.
-
-
Fiber optik: çok yüksek saflıktaki silisyumdan yapılan fiber optik kablolar ışık
demetlerinin dağılmasına, yutulmasına ve zayıflamasına neden
olmadıklarından iletişim teknolojilerinde büyük öneme sahiptirler.
-
Seramik rulman bilyaları: Rulmanlı yataklar iki bilezik arasında yuvarlanan
küresel veya silindirik bilyalardan oluşur ve çok küçük temas yüzeylerinde
çok yüksek yükler taşıdıklarından son derece sert, dayanıklı, tok olmaları ve
boyut toleranslarının son derece yüksek olması istenir. Silisyum nitrür
(Si3N4) rijitlikleri sayesinde daha uzun ömre ve hafiflikleri sayesinde daha
yüksek hıza olanak sağladıklarından çelik bilyaların yerine kullanılmaya
başlanmıştır.
-
Piezoelektrikler: Bazı seramik ve polimerler mekanik (boyutsal) şekil
değişimi karşısında elektrik alan veya gerilim oluşur. Benzer şekilde elektrik
alan veya gerilime maruz kaldıklarında da mekanik şekil değişimine
uğrarlar. Bu özellikleri sayesinde bu tip malzemeler mekanik ve elektrik
enerjileri arasında dönüştürücü olarak kullanılırlar. Seramik
piezoelektriklerin ilk kullanım alanı sonar sistemleri olup günümüzde
otomotiv (tekerlek dengeleyici, emniyet kemeri uyarıcı, lastik aşınma
kontrolcüsü, hava yastığı sensörü), bilgisayar (mikrouyarıcı, sabit disk),
sağlık (insülin pompalama, ultrasonik tedavi) gibi sektörlerde otomasyonda
yaygın kullanılmaktadırlar.
MEMS: Silikon yüzey üzerinde çok sayıda elektrik elemanla bütünleşik
olarak bulunan mikroalgılayıcı ve mikrouyarıcılardan oluşan mekanik
cihazların mekanik, ısıl, kimyasal, optik ve manyetik çeşitli değişimleri
algılayarak karar verdikten sonra uyarılar oluşturması esasına dayanan
mikro boyutlu sistemlerdir. Bu sistemler konumlandırma, taşıma,
pompalama, ayarlama ve filtreleme gibi çeşitli işlemleri gerçekleştirirler.
Hava yastıkları, elektronik görüntüleme, veri depolama, kimyasal tespiti
tipik uygulama alanlarıdır.
SERAMİKLERİN ÜRETİMİ VE İŞLENMESİ: Seramikler yüksek ergime sıcaklıkları
nedeniyle döküme, sertlik ve rijitlikleri nedeniyle plastik şekil değişimine uygun
değildirler. Camlar genellikle yüksek sıcaklıklarda akışkan hale getirilerek presleme,
üfleme, eriyikten çekme ve sac/elyaf şekillendirme gibi işlemlerle ürüne
dönüştürülürler. Diğer bir yaygın üretim metodu ise hamur kıvamındaki seramiğin
toz halinde sertleştirilmesi veya dökülerek ürüne dönüştürülmesidir.
-
Camların üretimi ve ısıl işlemi: Cam gibi amorf yapılı malzemeler kristal
yapılı malzemeler gibi belirli bir sıcaklıkta katılaşmaz, soğudukça sürekli bir
şekilde sıvı halden katı (viskoz) hale doğru dönüşürler. Oda sıcaklığındaki
cam akışkanlığı çok düşük sıvı olarak da ifade edilebilir. Bu nedenle,
camların şekillendirilmesinde viskozitenin sıcaklıkla değişimi önemlidir.
Bunun dışında camların dayanımını arttırmak için parça yüzeyinde kalıntı
gerilmeler oluşturmaya dayalı temperleme işlemi de camlara uygulanan bir
ısıl işlemdir. Temperlemede cam yumuşama sıcaklığının altındaki bir
sıcaklığa ısıtıldıktan sonra basınçlı hava veya yağ banyosunda hızlı
soğutulur. Böylece dış yüzeyler katılaştığında iç kısımlar hala yumuşak olur
ve katılaşma sırasında büzülürken dış kısımları kendine doğru çekerek içe
doğru kalıntı basma gerilmeleri oluşturur. Bu gerilmeler malzemedeki
çatlakların ilerlemesine engel olduğundan camın dıştan gelen darbelere
dayanımını arttırır.
-
Camlar bileşenlerinin ergiyeceği yüksek sıcaklıklara ısıtılarak çeşitli
şekillerde katılaştırılarak imal edilirler. Kalın kesitli tabak ve plakalar ısıtılmış
dökme demir kalıplar arasında preslenir. Cam kavanoz, şişe ve ampuller
üfleme ile imal edilir. Çekme yöntemi sabit kesitli levha, çubuk, boru ve lif
gibi sürekli ürünlerin imalatında kullanılır. Camlar yüksek sıcaklıklardan
soğutularak imal edildiklerinden iç ve dış kısımlarında farklı soğuma hızları
ortaya çıktığından ısıl iç gerilmeler meydana gelir. Bu iç gerilmeler
malzemenin dayanımını ve ısıl şok direncini düşürdüğünden istenmeyen bir
durum olup uygun sıcaklıklarda bir süre tutularak yavaşça soğutulmasıyla
tavlanarak giderilmesi gerekir.
Kil ürünlerin üretimi: Kil su ile karıştırıldığında şekillendirilebilen
(hidroplastik) bir malzeme olduğundan toz haline getirilen kil su ilavesiyle
çamur haline getirilerek döküldükten sonra kurutma ve pişirme ile
özellikleri iyileştirilir. Toz presleme de metallere ait bir üretim yöntemi olan
toz metalürjisine benzeyen seramik imalat yöntemidir. Bu yöntemde toz
halindeki seramik az miktarda su veya farklı bir bağlayıcı ile yüksek sıcaklık
ve basınç altında bir kalıp içinde şekillendirilerek sinterlenir. Böylece tozlar
küresel bir şekil alırken boşluk oranı da son derece düşerek yüksek dayanım
ve tokluk elde edilir.
SERAMİKLERİN MEKANİK ÖZELLİKLERİ: Seramikler gevrek malzemeler olup plastik
şekil değişim yetenekleri son derece kısıtlıdır. Hasar genellikle içyapı
süreksizliklerine bağlı olarak çekme gerilmeleriyle meydana gelir. Bu nedenle
seramiklerin çekme dayanımları basma dayanımlarının yanında çok küçüktür
(yaklaşık % 10’u). Seramikler uygulamada basma gerilmelerine maruz kalacak
şekilde kullanılırlar. Seramikler yüksek sıcaklık dayanımları ve ısıl yalıtkanlıkları
sayesinde yüksek sıcaklık fırın ve ocakları ile uzay araçlarının dış yüzeylerinde tercih
edilirler. Yüksek sıcaklık şartlarında genleşmelerine izin verilmediğinde ve hızlı
soğutulduklarında ısıl şoklar nedeniyle hasara uğrarlar. Yüksek sıcaklık şartlarında
metallere benzer şekilde sürünme davranışı gösterirler.
KOMPOZİTLER
Tek bileşenli metal alaşımı, seramik ve polimer malzemelerin sağlayamayacağı
özellikler bu malzemeler uygun oranlarda ve geometrilerde birleştirilerek elde
edilen kompozit malzemeler ile sağlanabilir. Kompozitler; rijitlik, dayanım, kırılma
tokluğu, elektrik iletkenliği, aşınma ve korozyon dayanımı gibi özellikleri iyileştirmek
amacıyla oluşturulur. Kompozitlerde sürekli ana faz matris, takviye ikinci faz ise
saçınmış faz olarak adlandırılır. Matrisin görevi gerilmeyi diğer fazlara iletmek,
takviye fazı ortamdan ve darbelerden korumaktır. Saçınmış fazın görevi ise matris
fazının özelliklerini iyileştirmektir. Matris faz metal, seramik veya polimer esaslı
olarak; saçınmış faz ise parçacık, fiber ve yapısal şeklinde sınıflandırılır.
-
Çelik ve tungsten gibi metaller ve grafen gibi karbon malzemeler de fiber olarak
kullanılırlar. Fiberler belli doğrultuda yönlendirilmiş veya rastgele dağılmış olarak
matris fazda bulunabilir. Belirli bir doğrultuda yönlenmiş fiber içeren kompozitlerde
mekanik özellikler doğrultuya bağlı olarak değişir.
Parçacık takviyeli kompozitler: Matris faz içinde takviye malzemesinin
küçük süreksiz parçacıklar şeklinde dağıldığı kompozit türüdür. Bu
bakımdan aslında metal alaşımları da parçacık takviyeli kompozit olarak
düşünülebilir.
Fiber takviyeli kompozitler profil çekme ve filaman sarma gibi yöntemlerle imal
edilirler.
-
-
Fiber takviyeli kompozitler: Çok iyi dayanım özelliklerine sahip sürekli veya
süreksiz fiberler kompozit malzemeye üstün özellikler kazandırırlar.
Örneğin, cam fiber takviyeli polimer matrisli kompozit malzeme sert cam
faz sayesinde yüksek dayanım elde edilmesini sağlar.
Yapısal (tabakalı) kompozitler: Homojen veya kompozit malzemeler
kullanılarak imal edilen yapısal kompozitler katmanlı tabakalar ve sandviç
paneller şeklindedirler. Katmanlı tabakalar düzlem içi rijitlik sağlarken,
sandviç paneller eğilme dayanımı ve hafiflik özellikleri ile ön plana çıkarlar.
ELEKTRİKSEL MANYETİK KOROZİF ÖZELLİKLER
Malzeme seçiminde mekanik özelliklerin yanında ısıl, elektriksel, manyetik, optik ve
korozif özellikler de son derece önemlidir.
-
-
Elektrik: Elektriksel iletkenlik önemli bir malzeme özelliğidir. Her malzeme
belirli seviyede iletkenliğe sahip olmakla birlikte, metaller valans
elektronlarının serbest hareketi sayesinde oldukça yüksek iletkenliğe
sahiptirler. Metallerde katışkı ve dislokasyon gibi kafes kusurları elektron
hareketlerini zorlaştırarak iletkenliği düşürür. Sıcaklık artışı da elektronların
titreşim frekansını yükselttiğinden hareketini zorlaştırarak iletkenliği
düşürür. Altın, gümüş, bakır ve alüminyum yüksek elektrik iletkenliğine
sahip metallerdir. Elektrik iletkenliği açısından malzemeler iletken,
yarıiletken ve yalıtkan şeklinde sınıflandırılır. Yalıtkanlarda genellikle iyonik
bağ bulunur ve valans yörüngesi dolu olduğu için iletim normal şartlarda
gerçekleşmez. Isı ile dışarıdan enerji vererek iletim sağlanabilir.
Yarıiletkenlerde ise genellikle zayıf kovalent bağlar bulunur ve dışardan
sağlanan az bir enerji ile elektrik iletilir. Elektrik iletkenliği dışında elektrik
yükü depolamakta kullanılan kapasitörlerde kullanılan dielektrik (yalıtkan)
malzemeler nedeniyle dielektrik (yalıtkanlık) katsayısı da önemli bir
elektriksel özelliktir. Bir diğer önemli malzeme özelliği olan piezoelektriklik,
dış yüklerden kaynaklanan şekil değişimi sonucu malzemenin elektrik alan
oluşturması veya elektrik alan oluşumu nedeniyle malzemenin şekil
değiştirmesi olup teknolojik uygulamalarda kullanım alanları bulmaktadır.
Manyetizma: Manyetizma atom yörüngelerinde dönen elektronların
dengesine bağlı bir malzeme özelliği olmakla birlikte, elektrik alandan
bağımsız düşünülemez. Elektrik alanın bulunduğu yerde manyetik alan,
manyetik alanın bulunduğu elektrik alan oluşur. Malzemeler manyetik
alana gösterdikleri tepkilere göre diyamanyetik, paramanyetik,
ferromanyetik ve ferrimanyetik şeklinde sınıflandırılırlar. Diyamanyetik
malzemeler, herhangi bir mıknatıs tarafından, o mıknatısın manyetik alanı
içerisindeyken manyetik alan çizgilerine zıt yönde mıknatıslaştırılmaya
uğrayabilen cıva, altın, bakır, bizmut, elmas, gümüş, kurşun, silikon gibi
maddelerdir.
Paramanyetik malzemeler, herhangi bir mıknatısın manyetik alanı
içerisindeyken o mıktanısın manyetik alan çizgileri ile aynı yönde
mıknatıslanabilen alüminyum, kalsiyum, krom, magnezyum, platin,
tungsten, bakır gibi maddelerdir. Ferromanyetik malzemeler, herhangi bir
mıknatısın manyetik alanı içerisindeyken o mıktanısın manyetik alan
çizgileri ile aynı yönde mıknatıslanabilen demir, kobalt, nikel, çelik gibi
maddelerdir. Ferromanyetik maddeler, kendisini mıknatıslayan etki çok
küçük de olsa mıknatısa çekilirler. Ferrimanyetik malzemeler net bir
mıknatıslanma gösterdiklerinden endüstriyel açıdan değerlidir.
-
Korozyon: Korozyon özellikle metal ve alaşımlarının ortam ile kimyasal
etkileşime girerek özelliklerinin olumsuz yönde etkilenmesine neden olur.
Metaller oksijene elektron vererek yüzeylerinde tufal denen bir oksit
tabakası oluştururlar. Ayrıca sıvı, tuz veya toprak gibi elektrolitik ortamlarda
elektroliz ile elektrokimyasal korozyon gerçekleşir. Bunların dışında, katı
yüzeyler arasında gerçekleşen sürtünme nedeniyle yüzeylerin bozulmasına
adhezif veya abrazif aşınma korozyonu ve akan sıvıların yüzeyleri bozması
ile erozyon veya kavitasyon korozyonu gerçekleşir. Adhezif aşınmada,
birbiriyle temasta olup izafi hareket yapan yüzeyler üzerindeki pürüzlerde
ısı ve basınç etkisiyle oluşan mikrokaynaklar izafi hareketle koparak parça
kaybı olur. Abrazif aşınmada, birbiriyle temas halinde olup izafi hareket
yapan yapan yüzeyler arasına giren sert parçacıklar yüzeyleri çizerek
aşındırır. Erozyon korozyonu, özeelikle korozif ortamlarda hareketli
akışkanların temas ettikleri yüzeyleri aşındırmasından kaynaklanır.
Kavitasyon korozyonu da basınçlı akışkanların bulunduğu ortamlarda düşük
basınç nedeniyle sıvının buharlaşması sonucu oluşan vakum nedeniyle
yüzeylerde çöküntüler oluşmasına neden olur. Korozyondan korunmak için
uygun malzeme seçimi, kurban anot kullanımı, yüzeylerin kaplanması gibi
tedbirler alınabilir.
*BU DERS NOTUNDA KULLANILAN RESİMLER VE FİGÜRLER ÇEŞİTLİ KİTAP VE
İNTERNET KAYNAKLARINDAN ALINTILANIP ÖĞRENCİLERİN FAYDASINA
SUNULMUŞTUR.
Download