Uploaded by User1998

Serif Mardin Turk Sosyoloji ve Sosyoloji

advertisement
Şerif Mardin Okumaları, Do ğu-Batı Yayınları, Ankara 2008, Edt (Ta şkın Takı ş)
Şerif Mardin, Türk Sosyolojisi ve Sosyolojik Teori
Necmettin Doğan*
Tartışmasız yaşayan en önemli Türk sosyologlarından biri olan Şerif Mardin’in teorik serancamı,
Türk sosyoloji tarihi açısından ayrı bir önemi haizdir. Türk Sosyolojisinde işgal ettiği devasa
konum sebebiyle Şerif Mardin hakkında yazılan makalelerin klasik bir örnek olan filin karanlıkta
çok farklı biçimlerde tanımlanmasına benzer sonuçlar doğurması kaçınılmazdır ve belki de
böylesi bir sonuç sosyoloji adına daha verimli olacaktır. Bu makalede Şerif Mardin’in kullandığı
teorik yaklaşımları göz önüne alarak, Türk sosyolojisi adına yaptığı katkıların bir
değerlendirmesini yapmaya çalışacağım. Bu amaç doğrultusunda Şerif Mardin’in kullandığı
teorik çerçeveyi kronolojik bir şekilde ele alacağım.
Şerif Mardin’in kullandığı teorik yaklaşımların ve bir sosyolog olarak öneminin anlaşılması, ilk
olarak onun Türk sosyoloji tarihindeki özgün konumunun tebarüz ettirilmesi ile mümkün
olabilir. Mardin, Türk sosyal bilimlerinin hali pür melalini sürekli değerlendirmiş ve mesleki
hayatının başından beri kullandığı teorik yaklaşımlara ve benimsediği bilimsel duruşa büyük
önem atfetmiştir. Bu sebeple de, Türk sosyal bilimlerinin ve bilimcilerinin başından beri en
önemli sorunlarının ayırdında olan bir sosyolog olarak, bir ömür boyunca ortaya koyduğu eserler
daha da ilgi çekici hale gelmektedir. Mardin’in çalışmalarını değerlendirirken dikkat edilmesi
gereken bir diğer önemli husus ise yoğunlaştığı temel alanlardır. Osmanlı ve Türk toplumsalkültürel yapısı ve Türk düşüncesi alanında ortaya koyduğu çalışmalar, mezkur alanlarda yapılmış
diğer çalışmalar göz önüne alınarak değerlendirilirse, Mardin’in gerçekleştirdiği katkılar daha
aşikar bir şekilde temayüz edecektir. İhmal edilmemesi gereken bir diğer konu ise Mardin’in
kullandığı teorik yaklaşımları “Batı” sosyolojisini göz önüne alınarak değerlendirmek olmalıdır;
zira Mardin sosyolojideki gelişmeleri ve tartışmaları yakından takip etmiş ve kendisini bu
bağlamda sürekli yenilemiş ve beslemiştir. Kullandığı teorik yaklaşımlar bu sebepten dolayı
Batıda cari olan sosyolojik yaklaşımlar ile paralellik arzetmiştir ki, bu da onun yaklaşımlarını
Kantçı manada kritik ederken üçüncü hususun da dikkate alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu
hususu önemli kılan bir başka sebep ise geçtiğimiz yıllarda vefat eden bir diğer önemli sosyolog
Baykan Sezer’in, Türk sosyolojisi hakkındaki eleştirileridir. Sezer’e göre Türk sosyolojisinin en
önemli iki özelliğinden ilki, başlangıçta Türk toplumunun meselelerine çözüm bulmak amacıyla
aktarmacılığı benimseyen sosyologların bir süre sonra bunu bir gelenek haline getirmiş
olmalarıdır. İkincisi ise Türk sosyologlarının Türk tarihini ele alırken de Batı’da üretilen teorileri
Türk tarihine aynen uygulamış olmalarıdır.1 Bu nokta önemlidir, zira Mardin’in mezkur
problemle ilgili çarpıcı bir tecrübesi vardır. En önemli husus ise belki bu noktadan sonra ortaya
çıkıyor; Şerif Mardin’in genel olarak sosyolojik teoriye yaptığı kişisel katkıları.
Türk Sosyolojisi ve Mardin’in Türk Sosyolojisi Eleştirileri
*
1
Berlin Hür Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Doktora Öğrencisi, İstanbul Ticaret Üniversitesi Araştırma Görevlisi
Baykan Sezer, Türk Sosyolojisinin Ana Sorunları, Sosyoloji Dergisi, 3. Dizi, Sayı: 1, 1989-90
Türk sosyolojisinin ilk yıllarında bilindiği gibi, Prens Sabahaddin’in etkisini taşıyan, sosyal
yapıyı cemaatçi yapıdan bireyci yapıya, merkezi anlayıştan ademi merkeziyetçi anlayışa taşımayı
amaç edinen sosyoloji anlayışı ile, Gökalp çizgisindeki sosyolojik yaklaşımlar etkili olmuştur.
Cumhuriyet’in ilanından sonra ise Comte-Durkheim etkisi giderek artmıştır. Mardin de konuyla
ilgili bir makalesinde Türk sosyolojisindeki Demolins-Le Play etkisindeki bireyci sosyolojiyi
periferiye, Comte-Durkheim çizgisinde gelişen sosyolojiyi ise merkeze atfetmektedir.2 Bu biraz
da sosyolojinin uygulama alanını yeni bir toplumsal ve kültürel kimlik, yeni bir rejimin kültürel
ve kurumsal temellerini oluşturma gayreti etrafında bulabilmesinden3 ve dolayısıyla cumhuriyet
ile sosyolojinin içiçe bir hal arzetmesinden kaynaklanmaktadır.4 Zira merkeze tekabül eden
Gökalp sosyolojisi cumhuriyet döneminde ulus bilincini ve modern ulusal kültürü kurma amacını
gütmüştür.5 Gökalp sosyolojisinin Türk sosyolojisinde hakim konuma gelmesi ile yönetici elitler
tarafından şekillendirilen milliyetçi ve solidarist yaklaşımlar öne çıkmış, netice itibariyle 192340 arasında sosyoloji cumhuriyet öncesi dönemdeki önemini kaybetmiştir.6 Bu durumu Kurtuluş
Kayalı çarpıcı bir şekilde ifade etmektedir. Bu sebeple aşağıdaki uzun alıntı eski bir deyişle gayri
kabili içtinap olmaktadır.
“...Çok ağırlıklı olmasa da 1940’lı yıllarda modernist olarak nitelenen entelektüeller, daha doğru ifadeyle liberal
aydınlar, 1948 tarihli Dil-Tarih tasfiyesi konusunda eleştirel bir tutum takınıyorlar. Türk üniversitelerinde özerklik
sorununun o dönemden kaynaklandığı şeklinde bir yorum var. Bu tür bir niteleme de ancak 1960 sonrasında somut
bilim adamlarının Türk düşünce dünyasının gündemine yeniden girmesiyle ortaya çıkmaktadır. Aynı şekilde 1948
yılında yayınlanan Üniversitede Solcu Hocalar Meselesi broşüründe de soruna Osman Turan bir açıklık getirmeye
çalışmıştır. Solcu hocalar konusunda duyarlı olanların Zeki Velidi Togan’ın yirmi yıla yakın süreyle üniversite
dışında bırakılması hususunda eleştirel bir tavır geliştirmediğinden şikayet etmektedir. Aslında bu iki husus ortaya
çıkarıldığı zaman dikkat edilmesi gereken nokta, o dönemde iki farklı konumda bulunan bilim adamlarının geçerli
zihniyetten ne ölçüde aykırı bir yaklaşım sahibi olduklarıdır. Bunların müesses düşünce nizamının hangi ölçüde
dışında durdukları bazı göstergelerle anlaşılabilir. Örneğin burada bahsi geçen insanlardan Osman Turan, 1950’li
yılların başlarında yayınlanan Fuad Köprülü’ye Armağan seçkisinde, Ziya Gökalp’in üç unsurlu sentezinin Türkiye
açısından önemli ve olumlu bir dayanak olarak anlaşılması gereği üzerinde durmuştur. Gene bununla bağdaşır bir
şekilde 1940’lı yılların başlangıcında Niyazi Berkes, Ziya Gökalp’in düşünce adamı olarak önemeni Yurt ve Dünya
dergisinde yayınladığı uzunca bir makaleyle tebarüz ettirdiği gibi 1953 yılında İngilizce yayınlanan makalesinde de
Ziya Gökalp’i Türkiye’nin en önemli düşünürü olarak nitelemiştir. Bir başka biçimde söylemek gerekirse aykırı gibi
görünen tarih anlayışlarının birbirine yaklaşan noktaları bulunmaktadır.7”
Bu hal dışında Türk sosyolojisinde, 1940’lı yıllarda Niyazi Berkes, Behice Boran ve Mediha
Berkes’ten müteşekkil “Ankara Ekolünden” ve H. Z. Ülken, Z. F. Fındıkoğlu ve N. Ş.
Kösemihal’in oluşturduğu “İstanbul Ekolünden” bahsetmek mümkündür. 40’lı yıllarda Berkes
ve Bora köy araştırmaları üzerine yoğunlaşırken8 farklı sosyolojik yaklaşımların etkisinde kalan
Ülken, Fındıkoğlu ve Kösemihal’in çalışmaları, Türk sosyal bilimlerinin bu dönem için “teorik
bir kaygıdan yoksun olarak” tavsif edilmesini engellememiştir.9 Bu anlayış o dönemde Türk
eğitim kurumlarında varlığını tüm kesifliğiyle hissettirmiş ve yapılan sosyal bilim çalışmalarını
biçimlendirmiştir. Şerif Mardin bir çok yazısında pozitivist yüzeyselcilikten şekvacı olmuş ve
Türk sosyolojisinde uzun vadede yeni bir sosyolojik anlayış geliştirme çabasına girmiştir.
2
Şerif Mardin, Some Aspects of Middle Eastern Sociology, Summary of Conference Papers, içinde; Conference On
the State of the Social Sciences in the Middle East, (der)Saha Abdel Koder, Alexandria, 1974
3
Hayati Tüfekçioğlu, Türkiye’de Sosyolojinin İşlevi, s. 142. İçinde; 75. Yılında Türkiye’de Sosyoloji, (der) İsmail
Coşkun, İstanbul, 1991
4
Aynur İlyasoğlu, Türkiye’e Sosyolojinin Gelişmesi ve Sosyoloji Araştırmaları, Cumhuriyet Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi, Cilt; 8, İletişim Yayınları, İstanbul, 1985, s. 2164-2174
5
Doğan Ergun, Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Sosyoloji ve Gelişmesi, Cumhuriyet Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, Cilt: 8, İstanbul, 1985, s. 2160-2163
6
H. B. Kaçmazoğlu, 1940-50 Tarihleri Arasında Türk Sosyolojisi, İÜ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Dergisi, 3. Dizi,
2. Sayı, İstanbul, 1991
7
Kurtuluş Kayalı, Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri, İstanbul, 2001, s. 91
8
Kurtuluş Kayalı, Türk Düşünce Dünyası, Ankara 1988, s. 57
9
a.g.e.,s. 58
Mardin’in daha kapsamlı bir sosyolojik perspektif geliştirme kaygısı, henüz gençlik döneminde
temayüz etmiştir. 1956 yılında Forum Dergisi’nde yayınlanan “Tanzimat ve İlmiyye” başlıklı
makalesi buna iyi bir örnektir. Mardin bu yazısında şu mülahazalarda bulunmuştur.
“Bugünkü davranışımızı, içinde yaşadığımız cemiyetin ve problemlerinin anlaşılmasında yardımı dokunacak en
mühim metodlardan biri şüphesiz ki tarihi metoddur. Bu bakımdan bir çok cemiyet meselemizin halli, Türk tarihinin
aydınlanmasına ve tarihi gerilimlerimizin daha iyi anlaşılmasına bağlıdır. Fakat bu da basit bir vakanüvis görüşü ile
temin edilemez. Oysa şimdiye kadar Osmanlı İmparatorluğu’ndaki siyasi müesseseler hakkında söylenmiş olanlar
bilhassa böyle dar bir çerçeveye sığrıdılmaya çalışılmış ve bundan dolayı bugünkü siyasi davranışımızı izah etmeye
10
yardım edecek verimli faraziyeler ortaya çıkarılamamıştır.”
Yayınladığı yıl büyük ilgi gören Niyazi Berkes’in “Türk Düşününde Batı Sorunu” isimli eseri
hakkında 1976 yılında yazdığı kısa makale, Mardin’in konuyla ilgili hassasiyetinin artarak
devam ettiğini göstermektedir. Mardin’in Türk sosyolojisinde hatırılı sayılır bir etkisi olan
Berkes’e yönelik eleştirileri şu şekildedir;
Niyazi Berkes’e gelince, serzenişi ve suçlu araması aslında Osmanlılarda bulunduğundan şikayet ettiği bir özelliğin
kendi eserlerine yansıması galiba. Tarihe otonomi bağışlamayan, tabii olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun iç yapısal
zaaflarını aramaya yönelmeyen kişi, bir suçlu arayacaktır. Böylece en çok cumhuriyet aydını olmaya çalıştığımız
11
zamanlar halen ne kadar Osmanlı olduğumuz ortaya çıkıyor.”
Mardin Türk sosyolojisi ve sosyal bilimcileri hakkındaki eleştirilerini sonraki yıllarda da devam
ettirmiştir. Bu eleştiriler Mardin’in çalışmalarının farklılığının belirginliştirilmesi bakımından
önemlidir. Daha yakın bir dönemde yazdığı bir başka makalesinde Mardin, Türk sosyal
bilimcilerini genel olarak iki gruba ayırır. Bir yanda laik Türkiye Cumhuriyeti’nin ideolojisini
destekleyenler diğer yanda Türkiye’de eleştirel toplum araştırmalarına öncülük etmiş Marksizan
bilim adamları vardır.12 Mardin bu yazısında, kendilerini cumhuriyeti desteklemekle yükümlü
hisseden aydınların, tarihsel bir geleneğin gölgesinde barındıklarını ileri sürer. Ona göre söz
konusu durum, Osmanlı rejimindeki eski kapıkullarının oynadığı rolün tekrar yaratılmasını akla
getirmektedir ve bilim adamları mikro toplumsal olgulara ve süreçlere bu sebeple pek yer
vermemektedirler.13 Mardin bu makalesinde kendi çalışmalarının bir yönüne de vurgu yapar;
mikro sosyolojik unsurların hesaba katılması. Mardin’in bu vurgusunun kendi çalışmaları
içerisindeki tarihi oldukça ilginç ve ufuk açıcıdır. Fakat burada dikkat edilmesi gereken nokta
Mardin’in teorik çözümlemelerinde evrensellik ideali gütmüş olması, ideolojik kaygılarla inşa
edilmiş söylemlerden uzak durması ve bilimsellik idealine bağlı kalmasıdır.
Mardin’in İlgi Alanlarının Biçimlenmesi
Yukarıda ifade edildiği gibi Mardin, Osmanlı ve Türk tarihiyle 1950’li yılların başlangıcından
itibaren ilgilenmeye başlamış, bu ilgisinin yanında meseleye dair teorik arayışlara da girişmiştir.
Nitekim Forum Dergisi’nde Osmanlı ile ilgili olarak yayınlanan altı makalesinin dışında,
kitaplarina girmeyen, sosyal bilimlerdeki yeni teorik yaklaşımlardan ve yeni çıkan kitaplardan
bahseden makaleleri de vardır. Mardin 1955 yılından itibaren doktora çalışmasıyla da paralellik
arzeden Tanzimat ve Yeni Osmanlılarla ilgili makaleler yazmıştır. Bu noktada tevcih edilecek bir
kaç soru Şerif Mardin’in ilk çalışmalarının bazı özelliklerinin temayüz etmesinde faydalı olabilir.
Şerif Mardin’in Osmanlı toplumsal yapısı ve özellikle Yeni Osmanlılar konusundaki ilgisini ne
beslemektedir? Konuya yakşım biçiminin temel özellikleri nelerdir? Burada ilk akla gelecek olan
10
Şerif Mardin, Tanzimat ve İlmiyye, içinde; Türkiye’de Toplum ve Siyaset, İstanbul, 1997, s. 263
Şerif Mardin, Türk Düşüncesinde Batı Sorunu, içinde; Türk Modernleşmesi, İstanbul, 2000, s. 248
12
Şerif Mardin, Modern Türk Sosyal Bilimleri Üzerine Bazı Düşünceler, içinde;Türkiye’de Modernleşme ve Ulusal
Kimlik, (der) Sibel Bozdoğan-Reşat Kasaba, İstanbul, 1998, s. 54
13
a.g.m. s. 55-57
11
şey belkide, Amerikan üniversitelerinde İkinci Dünya Savaşı sonrasında Orta ve Uzak Doğu
hakkında ortaya çıkan ilgi ve bu ilginin sonucunda ortaya çıkan modernleşme kuramları
olacaktır.
Batı toplumlarının 19. yüzyılda ulaştığı teknolojik ve kültürel düzeyi temel alan modernleşme
kuramları marksist olmayan bir çok akademisyen tarafından 1950 ile 1960 arasında üçüncü
dünyaya uygulanan, kendi aralarında değişkenlik gösteren kuramsal yaklaşımlardır.
Modernleşme teorileri evrimcilik, yapısal fonksiyanalizm, etkileşimcilik gibi farklı sosyolojik
geleneklerden izler taşımış ve siyasal bilimler, antropoloji, psikoloji, iktisat, sosyoloji ve
coğrafya gibi farklı bilim dalları arasındaki etkileşim ile interdisipliner bir karekter arzetmiştir.14
Modernleşme kuramları temel olarak Batı dışı toplumların nasıl modernleşeceği üzerine
yoğunlaşmıştır. Bir başka ifadeyle modernleşme kuramları toplumların modern ekonomik
gelişme aşamasına ulaşmaları için kültürel ve toplumsal bir değişim sürecine ihtiyaç duydukları
inancına dayanır.15 Modernleşme kuramının ilk dönemine genel olarak bakıldığında, bu
dönemde gelişme sosyologlarının, değişmenin toplumsal kaynaklarına ve kültür-gelişme
ilişkisine dikkat çektikleri, tarihsel birikimleri ne olursa olsun toplumların modernleşme sürecine
dahil olabilecekleri ve bu sürecin yönlendirilebiceği varsayımlarından hareket ettikleri
görülmektedir. Kurama göre gelişme normal seyrinde işlemek durumunda olan bir süreçtir fakat
yönlendirilmeye muhtaçtır. Modernleşme kuramcıları gelişme sürecinin hızlandırılmasının
üzerinde durdukları kadar bu süreci tıkayan unsurlar üzerine de kafa yormuşlardır.16
Mardin’in bazı çalışmalarında Modernleşme kuramlarının izlerini görmek mümkündür. Zira bir
çok makalesinde Mardin, modernleşme kuramlarının etkisinde inşa edilmiş olduğu izlenimini
veren Osmanlı-Türk toplumunun modernleşmesini engelleyen sebepleri bulmak sorunsalı
üzerine yoğunlaşmıştır. Böyle bir çerçeveden kalkıldığında ve özellikle kültürel sosyolojik
analizler söz konusu çerçeve içerisinde kullanıldığında, neticede tam olarak modernleşememiş
Osmanlı-Türk toplumunun toplumsal-kültürel dokusu kaçınılmaz olarak modernleşmenin
önünde bir engel olarak belirmektedir. Zaten erken modernleşme kuramları da böylesi bir sonucu
öngermektedir ve daha sonra modernleşme kuramlarına getirilen yoğun eleştirilerin kaynağı da
bu önermedir.17 Yani mezkur kavramlaştırma aslında a priori olarak Osmanlı-Türk toplumsalkültürel yapısının modernleşmenin önünde engel olduğu kabulunu bünyesinde taşımaktadır. Söz
gelimi Batı literatüründe oldukça önemsenen bir kavram olan “daemon” konseptini kullanarak
Türk aydınının neden entelektüel olamadığını ve bunun kültürel sebeplerini irdeleyen Mardin,
sebep olarak Türk aydınlarında bulunmayan daemonik karakteri gösterir ve aslında Türk
aydınlarının entelektüel olmadıkları daha çok okur-yazar oldukları sonucuna varır.18 Aslında
modernleşme kuramları yoğun eleştiriler sonrası gündemden kalktından sonra yazılan bu
makalenin, Mardin’in daha önceki bazı makalelerinin bir devamı olduğunu söylemek
mümkündür. Bu zincirin belki ilk halkasına örnek olarak da, 1962 yılında yazılan “Osmanlı
İktisadi Düşüncesinin Gelişmesi” isimli önemli makalesi gösterilebilir. Mardin bu makalesini şu
şekilde bitirir; “...Sunduğumuz bu etüdümüzde bahis konusu hakikatın Osmanlı cemiyetinin
strüktürüyle ilgili bir husus olduğunu belirttik. Bu strüktürel unsurun esası Osmanlı cemiyetinin
gazaya yönelmiş bir cemiyet olmasıdır...Ancak bir sosyoloğun yapacağı derin bir etüd bize
asırlarca kültürel çelme takan strüktürel unsurların neler olduğunu tam manasıyla ortaya
14
David Harrison, The Sociology of Modernization and Development, University of Sussex, London and New
York, 1993, s. 2
15
Fahrettin Altun, Modernleşme Kuramı, İstanbul , 2005, s. 13
16
a.g.e., s. 93
17
Yoğun eleştiriler sonrasında modernleşme kuramı geleneğini takip eden bazı teorisyenler farklı modernleşme
deneyimlerinin önemi üzerinde durmuşlar ve kültürel faktörleri modernleşmesinin önünü açıcı yanlarının da
bulanabileceğini dile getirmişlerdir. Bkz. Fahrettin Altun, Modernleşme Kuramı, s. 113
18
Şerif Mardin, Aydınlar Konusunda Ülgener ve Bir İzah Denemesi, içinde; Türkiye’de Din ve Siyaset, İstanbul,
1995, s. 255-265
çıkaracaktır.”19 Modernleşme kuramlarından kalkarak yapılan bir çok incelemenin yoğun
eleştirilerle muhatap olması sonucunda terkedildiği iyi bilinmektedir. Mardin söz konusu
eleştirilerin dışında ve kendi tecrübeleri ışığında -bu sebepten dolayı daha ehemmiyetli hale
gelen- bazı tespitler yapmıştır. Fakat bu tespitleri makalenin sonuna bırakarak, Mardin’in ilgisini
ve teorik yaklaşımlarını biçimlendiren esas unsurlara dikkat çekmek istiyorum.
Esas unsurlara dikkat çekmek gerekir; zira Mardin’in teorik yaklaşımlarını ve alana olan ilgisini
besleyen, modernleşme kuramlarının dışında daha kuvvetli kaynaklar vardır. İlk olarak ifade
edilmesi gereken modernleşme kuramlarının dolaylı olarak Osmanlı-Türk toplumsal yapısı
hakkında ortaya çıkardığı ilgiden çok önce Türkiye’de, Mardin’in ilgilendiği temel alanlar olan
Tanzimat, iktisadi düşünce ve Yeni Osmanlılar üzerine belli bir yoğunlukta tartışma ve
araştırmalar yapıldığıdır. Bunun en temel göstergesi “Tanzimat Yüzüncü Yıldönümü
Münasebetiyle” adı altında yayınlananan önemli derlemedir.20 Yani Mardin’in bu konulara
yoğunlaşmasının temel sebebi Türkiye’de mezkur konular üzerine yapılan tartışmalar ve daha da
önemlisi bu tartışmalardaki teorik bakış eksikliğidir. Mardin daha akademik hayatının başında bu
teorik eksikliği görmüş ve teorik yaklaşımları çalışmalarının ana unsurlarından biri hale
getirmiştir.
Mardin’in yayınlanan ilk iki kitabı bilindiği gibi Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu (1962) ve
Jön Türklerin Siyasi Fikirleri (1964) isimli çalışmalardır. Bu çalışmaların temel özelliği ise birer
siyasi fikir tarihi çalışması olmalarının ötesinde21, bilgi sosyolojisi alanında yapılmış çalışmalar
olmalarıdır. Dolayısıyle söz konusu çalışmaların arka planını besleyen teorik yaklaşımlar,
modernleşme kuramlarından önce bilgi sosyolojisi ve aydın sosyolojisi dallarında ortaya konmuş
olan teorik birikimdir. Mardin’in bu alandaki okumaları daha sonra ideoloji isimli çalışmasına
kaynaklık etmiştir.
Mardin’in Çalışmalarında Kullandığı Teorik Yaklaşımlar
Bilgi sosyolojisinin kurucusu olarak Mannheim gösterilir. Mardin’de İdeoloji isimli çalışmasında
Mannheim’ın fikirlerine önemli bir yer ayırarak onun yaklaşımlarının kendi çalışmaları
üzerindeki etkisi hakkında bir ipucu vermektedir. Mannheim bilgi sosyolojisinin kökenlerini
Marx’ta bulur. Bilindiği gibi Marx ideolojilerin, yönetici sınıfların görüşlerini yansıtan,
gerçekliğin ters yüz edilmiş hali olduğunu söyler. İdeolojileri tetkik etmekteki amaç, onlardaki
gerçekliği örten maskeyi kaldırmaktır. Mannheim bunu kabul etmekle beraber, ideolojilerin belli
çevrelerin söylemi oldukları için tek yanlı, kısır ve kısıtlı olduklarını söyler. Ona göre ideolojiler
sadece yönetici sınıfların ortaya koydukları bir söylem değil, aynı zamanda farklı çıkar
gruplarının ve kuşakların düşüncelerini ifade ettikleri kuramsal bir çerçevedir. Mannheim ise
fikir ve varlık ilişkisini bir marksistten daha farklı bir yöntemle inceler. Mannheim’ın 1928
yılında altıncı Alman sosyologları gününde savunduğu tez bilgi sosyolojisinin temel taşlarından
bir tanesi olarak görülmektedir. Mannheim burada sunduğu bildiride külütürel değişim ve
19
Şerif Mardin, Türkiye’de İktisadi Düşüncenin Gelişmesi (1838-1918), içinde; Siyasal ve Sosyal Bilimler,
İstanbul, 1997, s. 55
20
Derlemede Mardin’in esas ilgi alanlarını oluşturan makalelere örnek olarak, Şükrü Baban’ın “Tanzimat ve Para”,
Ömer Celal Saraç’ın “Tanzimat ve Sanayiimiz”, Hilmi Ziya Ülken’in “Tanzimattan Sonra Fikir Hareketleri” ve
İhsan Sungu’nun Tanzimat ve Yeni Osmanlılar” isimli çalışmaları gösterilebilir. Bkz. Tanzimat I- Yüzüncü
Yıldönümü Münasebetiyle, İstanbul, 1940
21
Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu isimli eseri sonuç olarak kuramdan kalkarak yapılmış çok fazla yorum
içermemekte ve bu durum çalışmanın teorik arkaplanını gizlemektedir. Fakat çalışmanın düzenleniş biçiminden,
Mardin’in bilgi-sosyolojisi nokta-i nazarından hareket ettiği rahatlıkla söylenebilir. Jön Türklerin Siyasi Fikirleri
isimli çalışmasında Mardin, bilgi sosyolosi ve aydın sosyolojisi açısından yorumlar yapar fakat bu çalışma da, ister
istemez malzeme ağırlıklı olmuştur zira alanda yapılmış ilk kapsamlı çalışmalardandır. Kitabın yazıldığı dönem
itibariyle ortada Jön Türkler hakkında yeterli çalışma olmaması derin sosyolojik analizlere imkan vermemiştir.
toplumsal grupların gelişimi üzerine yoğunlaşmıştır ve fikirlerin oluşumu ile zaman ve mekanın
bağıntısını vurgulamıştır.22 Mannheim düşüncelerinin pratiğe şu şekilde geçirilebileceğini iddia
eder. (1) Düşüncelerin üretildiği tarihsel dönem ve bu dönem içindeki birey ya da grupların
bulundukları toplumsal durum betimlenir. Böylelikle (2) dönemin şartları ve ruhu açığa
kavuşturulur ve farklı entelektüel grupların ilişkileri ve dünya görüşleri betimlenir. (3) onların
ortaya çıkan tarihsel ve toplumsal şartlara verdikleri cevaplar irdelenir.23 Mannheim’a göre
ideolojiler tetkik edildiğinde sadece sınıfsal yapı değil kültürel, siyasi ve iktisadi elitler, farklı
statü grupları ve tarihsel miras göz önüne alınmalıdır.24 Mardin’in İdeoloji isimli eseri 1976
yılında yayınlanmıştır ve bu kitapta, ilk çalışmaları yayınladıktan sonra gündeme gelen teoriler
ve teorisyenler de konu edilmektedir. Bu nokta da Mardin’in ilk çalışmalarının teorik arka
planının Mannheim’ın yaklaşımları olduğu, söz konusu kitapların konuları ele alış biçimi de göz
önüne alındığında daha aşikar hale gelir.
Mardin’in Türkçe’ye Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu başlığıyla çevrilen “The Genesis of
Young Ottoman Thought” isimli kitabı Stanford Üniversitesi’nde 1958 yılında doktora tezi
olarak sunulmuş “The Young Ottoman Movement: A Study in The Evolution of Turkish
Political Thought in the Nineteent Century”25 isimli çalışmasının bazı değişikliklerle
yayınlanmış halidir. Çalışma basit bir fikir tarihi olmanın ötesinde tarihsel ve bilgi sosyolojik bir
perspektife sahiptir. Bu yanıyla söz konusu çalışma, Yeni Osmanlılar ile ilgili yapılmış daha
önceki çalışmalardan ayrılır. Doktora tezindeki ve tezin kitaplaştırılmış halindeki “ Islamic Law,
The State and Ulema”, “The Islamic Heritage of the Young Ottomans”, “European Influences
and Reform Policy in the Ottoman Empire” başlık bölümler, çalışmanın teorik alt yapısının
Mannheim’dan esinlenerek oluşturulduğunu göstermektedir. Kitaba girmemiş fakat doktora
tezinde yer alan ve Berkes’e yöneltilmiş bir eleştiri vardır. Mardin, N. Kemal’in ilerici biri
olmasına rağmen, şeriata ve İslama yakınlığı sebebiyle Berkes’in hayıflandığını ifade etmektedir.
Mardin bu durumun, Berkes’in Yeni Osmanlıların içinde bulundukları İslami-Osmanlı kültürel
ve tarihsel bağlamı anlayamamasından kaynaklandığını ifade etmiştir26. Bu eleştiri Mardin’in bu
kitaptaki teorik bakış açısını daha aşikar kılar.
Mardin’in ilk dönem çalışmaları olarak tasnif edilebilecek Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu
(1962), Türkiye’de İktisadi Düşüncenin Çağdaşlaşması (1962), Jön Türklerin Siyasi Fikirleri
(1964), Türkiye’de İletişimin Modernleşmesinin Erken Bir Safhası Üzerine Notlar (1960) isimli
çalışmaları kırk küsür yıl sonra kendi alanlarında, sadece malzeme itibariyle bile önemlerini
korumakta ve birer klasik haline gelmiş bulunmaktadırlar. Fakat bu noktada, söz konusu
eserlerin hem Mardin’in modernleşme kuramları ile olan ilişkisi ve oryantalist olarak
değerlendirilebilmiş olması27, hem de Baykan Sezer’in Türk sosyolojisi ve sosyologları
hakkındaki eleştirileri ilgili olarak dile getirilecek tenkitlere yanıt olarak gösterilebelecek önemli
tespitler barındırdıkları da ifade edilmelidir. Mardin’in hassasiyetlerine örnek olarak çok erken
bir tarihte serdedilmiş şu ifadeler gösterilebilir.
22
Richard Kilminster “ Norbert Elias und Karl Mannheim” Naehe und Distanz, içinde; (ed) Karl-Siegbert Rehberg,
Norbert Elias und Menschen Wissenschaften, Frankfurt, 1996, s. 368
23
Karl Mannheim, The problem of Sociology of Knowledge içinde; K. H. Wolf (ed) From Karl Mannheim, New
York, Oxford University Press, 1971, s. 59-115
24
Karl Mannheim, Wissensoziologie, Berlin, 1964, p.567-613
25
Şerif Arif Mardin, The Young Ottoman Movement: A Study in The Evolution of Turkish Political Thought in the
Nineteenth Century, Stanford University, Phd. Thesis, 1958.
26
a.g.ç. s. 10
27
Bülent Özdemir, Şerif Mardin’i Osmanlı tarihini yorumlayan oryantalistler içerisinde zikreder. Bkz. Bülent
Özdemir, Otttoman Reforms And Social Life,Istanbul, 2003, s.32. Özdemir’in Mardin’i oryantalistler içerisinde
zikretmesine, muhtemelen, bu yazıda daha önceki sayfalarda dile getirilen Mardin’in bazı tespitleri kaynaklık
etmiştir. Fakat bunda Özdemir’in, Mardin’in çalışmalarını bütün olarak değerlendirmemesi de önemli rol
oynamıştır.
“Bugüne kadar Osmanlı İmparatorluğu’nda sosyal iletişimin evrimi üzerine yapılan incelemeler ya edebi-tarihi oldu
ya da Türk düşüncesinde Batılı fikirlerin etkisi üzerinde yoğunlaştı. Doğru, Türkiye’deki modernleşme üzerine
yapılan çalışmalarda, bu yaklaşımlar bile ancak son zamanlarda kullanılmaya başlandı; bu nedenle gelecekteki
“Doğu’ya karşı Batı” türünden araştırmalar daha uzun bir müddet gerekli bilgileri vermeye devam edecekler. Bu
bağlamda ortaya çıkan soru, Osmnalı İmparatorluğu’nda Batı’nın etkisinin bir “Doğu kültürü” üzerinedeki kabuğu
kıran Batılı fikirler şeklindeki bu basit kavramla en doğru bir şekilde değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir.
Basit bir neden-sonuç ilişkisiymiş gibi ortaya koyulan ve bilardo oyunundaki gibi topa vurma ve diğerlerini
yerinden etme gibi kaba bir benzetmeden kaynaklanan böyle bir açıklama, asıl gücünü Batılı fikirlere borçlu
olmayan fikirler tarihindeki “yerli” gelişmeleri tamamıyla açıklamaz. Dış baskılardan bağımsız işleyen bu “yerli”
28
değişme makanizmaları Türk entelektüel modernleşme sürecini elinde tutar.”
Görüldüğü üzere Mardin daha 1960 yılında ifade edilen tespitleri ile hem Türk sosyolojisi
içerisinde farklı bir bakışı temsil etmekte, hem de Batı kaynaklı kuramların, Türk toplumsal ve
kültürel yapısına ait süreçleri açıklamakta zaafiyet göstereceğini söyleyerek, modernleşme
kuramlarına ve Batı kaynaklı konseptlerin birebir uygulanması anlayışana mesafe koymaktadır.
Zaten Mardin de farklı eserlerinde, baştan beri konulara Türk kozasından bakan bir fizyoloji
geliştirme amacı güttüğünü ifade etmiştir. Mardin’in çalışmalarını Oryantalizm-Oksidantalizm
bağlamında değerlendiren Alim Arlı da, Mardin’in oryantalist olarak değerlendirilmesinin
mümkün olmadığı tespitini yapmaktadır.29
Mardin’in ikinci dönem çalışmaları ise 1969 yayınlanan Din ve İdeoloji isimi eseri ile başlar.
Mardin’in eserlerinde bu kitapla birlikte büyük bir kuramsal zenginlik göze çarpar.
Mardin’in İkinci Dönem Çalışmalarında Kullanılan Yeni Teoriler
1960’ların sonlarına doğru Batı sosyal bilim çevrelerinde “cultural turn” ile neticelenen yoğun
tartışmalar ortaya çıkmıştır. Bu tartışmalarda hem sosyal bilimlerin modern toplumun doğası gibi
temel problemleri, hem de sosyal bilimlerin yöntemlerine dair sorunlar söz konusu edilmiştir.
Bunlarla bağlantılı olarak sosyal bilimlerin temel kavramlarını yeniden tanımlama ve
şekillendirmeye matuf çabalar temayüz etmiştir. Sosyal bilimlerin kültür, din, bilgi, toplumsal
yapı ve toplumsal davranış gibi temel kavramlarında ki değişiklikler, bu kavramların birbirinden
ayrı ve gerçek birer zatiyet (entität) oldukları; artık sosyolojik ve antropolojik araştırmaların ilk
dönemlerindeki gibi analitik bir inşa ve birbirlerinden ayrı toplumsal etkileşimin birer parçası
olarak düşünülemeyeceği şeklinde somutlaşmıştır. Aynı zamanda kültür ve toplumsal yapı
kavramlarının boyutları arasında bir vurgu kayması belirmiştir. Özellikle yapısal işlevselci
okulun ortaya koyduğu norm ve değer kavramlarında değişiklik olmuştur. Yeni
değerlendirmenin bir versiyonu yapısalcılar ve etnometodologlar arasında kültür kavramının
programatik prensipler veya insan davranışlarının kodları olarak algılanması şeklinde belirir.
Paralel bir şekilde toplumsal yapı kavramı da farklı şekillerde tanımlanmaya başlanmıştır.
Toplumsal yapı ve kurumlar özellikle devlet ve farklı çıkar grupları gerçek ve otonom birer güc
ve aktör olarak mülahaza edilmiştir.30 Clifford Geertz’in çalışmaları ile kültür kavramının
içeriğinde yapılan değişiklik sosyal bilimciler tarafından genel bir kabul görmüştür. Bu tanıma
göre, insanın tarz-ı hayatı olarak ifade edilen, teknolojik ve maddi ürünleri de kapsayan kültür
kavramı yerine, insan tecrübe ve ifadesinin anlamını yansıtan, umum olarak algılanip, elde
edilebilir olan sembolik biçimler tarifi tahkim edilmiştir. Kültür, inançları, ritüelleri, sanatsal
28
Şerif Mardin, Türkiye’de İletişimin Modernleşmesinin Erken bir Safhası Üzerine Bazı Notlar, içinde; Türk
Modernleşmesi, İstanbul, 2000, s.145-146
29
Alim Arlı, Oryantalizm, Oksidantalizm ve Şerif Mardin, İstanbul, 2004, s. 211-213
30
S. N. Eisenstadt, Kultur und Sozial Struktur in der neueren Soziologischen Analyse, Sozial Struktur und Kultur,
(der) Hans Haferkam, Shurkamp Taschenbuch, Frankfurt, 1990, s. 7. Mardin’in de tarihsel aktörlerin, kültürel ve
toplumsal yapıların otonomluğu vurgusunu bir çok eserinde yaptığını belirtelim.
formları, seromonileri, dil, hikaye, masal ve günlük yaşam biçimlerini kapsayan sembolik
araçların manası olarak inşa edilmistir.31
Mardin’in çalışmalarında önemli bir yere sahip olan yapı kavramı da bu değişikliklerden
nasiplenmiştir. “Yapı”, yapısal işlevselcilik, yapısalcılık ve post yapısalcılık ekolleri içeresinde
merkezi bir yer işgal etmiş, fakat terimin taşıdığı muğlaklık da giderilememiştir. Yeni
yaklaşımlarda yapı, toplumsal eylemi sınarlayan ve yönlendiren kaynaklar ile, kültürel
şemalardan müteşekkil ve eylem ile yeniden üretilebilen bir nitelik kazanmıştır. Bu tanım daha
önceki sosyolojik ve antropolojik yaklaşımlardan farklılık barındırır. Yapının artık kültürel bir
fenomen olduğu ve kültürün gündelik hayatın niteliğinden ve kaynaklarının dağılımından neşet
ettiği kabul edilmektedir. Kültür artık, daha çok otonom bir yapı olarak görülmekte ve hem
materyal ve ideal boyutu olan, hem de tarihsel durum içerisinde değerlendirilmesi gereken bir
inşa olarak kabul edilmektedir.32 Kültür ve toplumsal yapı kavramlarındaki bu değişiklikler
toplumsal ilişki ve kültürel yaratıcılığın deterministik, indirgemeci, idealist ve maddeci açıklama
biçimlerine bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Yeni teorik arayışların hedefi, kültürün, sembollerin
farklı tipleri, inşaları, anlamları ve bunların toplumsal yapı; diğer taraftan toplumsal yapının,
kurumlar, organizasyonlar ve toplumsal davranış biçimleri ile olan ilişkilerini anlamaya yönelik
yaklaşımlar geliştirmek olmuş ve bu gaye etrafında interdisipliner arayışların yoğunlaşması söz
konusu olmuştur.
Şerif Mardin’in ikinci dönem çalışmalarında da bu tür bir arayış görülmektedir. Mardin bu
arayışını 1969 tarihinde Jön Türklerin Siyasi Fikirleri isimli kitabına yazdığı ikinci önsözde şu
şekilde ifade eder;
“Marksist sosyolojinin düşünce ürünlerinin şekillenmesinde maddi etkenlere öncelik tanıdığını biliyordum. Bu
yaklaşım, bana idealist olarak nitelendirilebilecek kuramlardan daha derli toplu ve akla uygun geliyordu. ABD’de
tutucu kümelerin güç kazandığı bu dönemde, benim gittiğim üniversitede, Marx yanlısı- bazen de dolaylı olarak
Marksist- yaklaşımlar yara almamıştı. Bu sayede Paul Baran gibi Marksist bir iktisatçıyı, Bertram Wolf ve Mary
Wright gibi, abartmasız bir tarihi materyalizmden esinlenmiş tarihçileri inceleme fırsatı bulmuştum. ABD’de
gelişmeye başlayan Çin ve Sovyet devrimleri seminerlerine katılmış, Doğu kavramının Marksistlerce nasıl
değerlendirildiğini öğrenmiştim. Bu yaklaşımların açıklayıcı niteliği insan üzerinde çarpıcı bir etki bırakıyordu.
Ancak hepsinin sonunda, bir açıklanamayan yan kalıyordu: Her şeye rağmen, fikir sistemleri sanki kendi başlarına
özerk olarak tarihte bir iz bırakıyorlardı ki bunun o zaman da geçerli olan Marksizmde izahı yoktu. Önce Yeni
Osmanlıların fikirlerinin nasıl ortaya çıkğını, sonra da programlarını incelemiştim. Fakat şekillenme adını verdiğim
süreç antropologların kültür adını verdikleri sembolik mekanizmanın değişimiyle ilgiliydi ve bu alan sosyolojinin ve
33
sosyalantropolojinin belki en zor konularını içeriyordu”
Bu ifadeler Şerif Mardin’in 1960’lı yılların ortasından itibaren yeni teorik arayışlara girdiğini
gösterir. Yukarıda ifade edilenler, sadece Mardin’in Batı ülkelerinde sosyal bilimler alanında
ortaya çıkan yeni teorik arayışları yakından takip ettiğini göstermekle kalmaz, aynı zaman onun
çalıştığı alanda karşılaştığı sorunları çözecek genel teorik arayışlar içerisinde olduğunu da
gösterir. Mardin’in ilk dönem çalışmalarında karşılaştığı ve daha sonra cevaplarını aramaya
koyulduğu sorular, Osmanlı toplumsal yapısının Yeni Osmanlılar ve Jön Türkler’in fikirlerinin
oluşumundaki rolü, dinin Osmanlı-Türk toplumunda ve toplumsal yapıların üzerindeki etkisi,
Türk modernleşme tarihindeki siyasi-toplumsal hadiselerle Osmanlı-Türk tolumsal-kültürel
yapısı ile olan ilişkisi vs. olarak formüle edilebilir. Interdisipliner teorik arayışlar Mardin’in
çalışmalarına da yansımıştır. İlk olarak 1969’da yayınlanan Mardin’in Din ve İdeoloji kitabı
bunun en açık göstergesidir. Bu çalışmasında Mardin, psikolojik ve antropolojik yöntemleri
31
Ann Swidlers, Culture and Social Action, içinde; The New American Cultural Sociology, (Edit) Philip Smith,
Cambridge University Press, 1998, s. 171
32
William H. Sewell, Culture, Structure, Agency, and Transformation, içinde; The New American Cultural
Sociology, (Edit) Philip Smith, Cambridge University Press, 1998, s. 200
33
Şerif Mardin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri, İstanbul, 2000, s. 8
kendi çalışmalarında kullanmayı bir kazanç olarak addetmiş, Levi Strauss’un yapı ile fikir
arasındaki ilişkiye dair görüşlerinden ve Weber’in metodolojisinden çokça yararlandığını
söylemiştir.34 Mardin’in yukarıda ifade edilen teorilere dayanarak, din, kültür, modernleşme ve
toplumsal yapı üzerine yaptığı araştırmalar, makalenin başında dile getirilen Türk sosyolojisinin
işlevi ve Türk sosyologlarının genel duruşu göz önüne alındığında çok da şaşırtıcı gelmeyecek
olan büyük bir ilgiyle karşılanmıştır.35
İlk olarak 1976 yılında yayınlanan İdeoloji isimli eseri, Mardin’in çalışmalarında etkili olan teori
ve teorisyenler hakkında daha çok bilgi verir. Mardin bu kitapta özellikle Ernst Cassirer ve
Alfred Schutz’un fikirleri üzerinde durur.36 Cassirer’in bağlı olduğu gelenek ve sosyolojiye etkisi
ise Mardin’in ilgi gösterdiği geleneği aslında biraz gizlemektedir. Zira Habermas’ın ifadesiyle
Yeni-Kantçılığın doğa ve kültür bilimlerinin metodolojisi hakkında yaptığı hararetli tartışmalar
unutulmuştur.37 Yeni-Kantçılıktan neşet eden bu metodolojik tartışmalara katılan Cassirer,
sembolik formların mantıki bağlamlarına vurgu yapmış, sembolik anlamların gerçeklikte nasıl
temsil edildiği üzerine tartışmalar yürütmüştür.38 Mardin’in çalışmalarında etkili olan
teorisylenlerden bir diğeri olan Schutz’ün fikirleri üzerinde tesir icra eden temel iki paradigma
vardır. Birincisi anlama ve yorumlamaya dayalı verstehende sosyoloji ikincisi ise
fenomenolojidir. 19. yüzyılda Almanya’da iktisat, dil, felsefe ve sosyoloji alanında geniş bir
tartışmalar zincirinin başlamıştı ve bu tartışmalar içerisinde Dilthey, Windelband ve Rickert’in
J. S. Mill’in pozitivist bilim anlayışına yönelttikleri eleştiriler önemli bir yer tutmaktaydı. Üç
düşünür de, bazı noktalarda farklı fikirlere sahip olmalarına rağmen, sosyal bilimlerin yöntem ve
kapsam itabariyle doğa bilimlerinden farklı olduklarını savunmuşlardır. Dilthey farklılığın içerik
olduğunu söyleyip söz konusu bilimleri “geisteswissenschaften” olarak adlandırmış, insan
zihnini araştıran tarih, hukuk ve iktisat bilimlerinin , fizik ve kimyadan farklı olarak içsel olanla
ilintili olduğu ileri sürmüştür. Ona göre kültürel ve kurumsal fenomenlerin bir sonucu olan geist
için önemli olan tecrübedir ve içsel süreç kendisini farklı biçimlerde ifade eder. Söz konusu ifade
biçimlerini yorumlamak içinse anlama, yani verstehen kavramı türetilir. Dilthey’in ifadeleri ile
anlama sürecini kendi iç deneyimlerimizi diğerinde, onu okuyarak gerçekleştiririz. Anlama
böylece benin başkasında yeniden inşa edilmesidir. ( Das Versthen ist ein Wiedererfindung des
ich im du)39 Max Weber ise Dilthey’den etkilenmiş olmasına rağmen, bazı noktlarda onu
eleştirmekten geri durmamıştır. O geisteswissenschaften yerine kulturwissenschafteı terimini
tercih etmiş ve kültür bilimlerinin görevinin zihni değil, kültür ve kurumsal yapıları incelemek
olduğunu iddia etmiştir. Schutz buraya kadar Weber’le mutabıktır. Anlama sürecini
gerçekleştirirken ideal tiplerin kullanılması gereğine de inanır fakat anlaşılmaya çalışılan
bireysel mananın ortaya çıkarılması noktasında Weber’den farklılaşır, bu noktada fenomenoloji
devreye girer.
Fenomenolojinin kurucusu olan Husserl, “Avrupa bilimlerinin krizi ve aşkın fenomenoloji”
isimli eserinde söz konusu krizin bilimin içsel bir sıkıntısı değil, insanın bilime yaklaşımından
neşet eden bir sorun olduğunu söyler. İnsan, bilimin kendi varlığı için ne manaya geldiğini
görememekte ve modern bilim objektif gerçeklik ile ilgilendiğinden mana problemine bir cevap
verememektedir. Bu noktada bir anlama çabası olarak fenomenolojik yöntem ve ünlü lebenswelt
kavramı söz konusu olur.40 Fenomenolojik yöntemin en önemli mesajlarından biri dünyayı
göründüğü gibi kavramamak, olguların ve nesnelerin nasıl bir kültürel ve toplumsal ortam
içerisinde göründüğünü, anlatıldığını ve anlaşıldığını nazarı itibara almaktır. Husserl’e göre
34
Şerif Mardin, Din ve İdeoloji, İstanbul, 1995, s. 7
Ali Bayramoğlu, Şerif Mardin ile Söyleşi, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, İstanbul, 1997, s. 118
36
Bkz. Şerif Mardin, İdeoloji, İstanbul, 2002, s. 12
37
Jurgen Habermas, Zur Logik der Sozialwissenschaften, Frankfurt am Main, 1970, s. 71
38
a.g.e., s. 78
39
Wilhelm Dilthey, Gesammelte Schriften, Stutgart and Göttingen, 1958, s. 191.
40
Der Weg der Philosophie, Wolfgang Röd, München, 1996, s. 432.
35
şeylerin aslında nasıl göründüklerini saptamak, nasıl olduklarını saptamak demektir. Şeyler
oldukları ya da öğretildikleri gibi kabul edilemezler. Onlara bakımışızı belirleyen öğretilmiş
bilgileri sorgulamak gerekir. Bu noktada Husserl’in yaklaşımları ile anlamaya (verstehende)
dayalı sosyoloji arasında yakın bir ilişki vardır fakat aralarındaki farklar da keskindir. Weberci
sosyoloji nedensel açıklamalar getirmeyi ön planda tutar fakat fenomenolojide böyle bir iddia
yoktur. Bunun sonucu olarak da fenomenoloji tarihsel süreci ihmal etme eğilimi taşır. Oysa
tarihsellik yorumlamacı sosyolojinin olmazsa olmazlarındandır. Schutz bu eksiklikleri
fenomenoloji ve yorumlamacı geleneğin sentezini yaparak aşmaya çalışılır.41 Schutz, toplumsal
dünyanın anlamlı yapısına yönelik açıklamalarında, Weber’in daha da geliştirdiği yorumlamacıanlamacı sosyolojik anlayışını temel almıştır. Bu yaklaşıma göre toplumsal ilişkilerin tümü ve
kültürel öğeler toplumsal dünyanın aktörlerinin ilişkileri çerçevesinde oluşur ve onların kökeni
ve manası bireyin eylemlerine bağlanır; böylelikle toplumsal dünyanın temelini oluşturan eylem
tarzının altı çizilir.42 Tüm bu perspektiflerin Mardin’in çalışmalarında önemli rol oynadıkları
açıktır.
Mardin’in ikinci dönem çalışmalarında kullandığı kavramalardan bir tanesi de sivil toplum
kavramıdır. Sivil toplum kavramı 1980 sonrasında, özellikle 12 Eylül askeri müdahelesi
sonrasında, toplumsal insiyatiflerin yukarıdan müdahelerle merkezi otoritenin denetimine
alınması sonucunda, Türkiye’de sisyasal tartışmalar literatüründe önemli bir kavram haline
gelmiştir.43 Kavramın Türkiye’de tartışılır hale gelmesi epey geç bir tarihe rastlamasına rağmen
Mardin bu kavramı kullanmaya 1960’ların sonundan itibaren başlamıştır. 1969’da yayınlanan
“Power, Civil Society and Culture in the Ottoman Empire” isimli makalesinde Mardin, sivil
toplumun Osmanlı İmparatorluğu’nda bulunup bulunmadığını incelemektedir.44 Burada
Mardin’in kullandığı bir diğer önemli kavramsallaştırma olan merkez-çevre kavramı da
kullanılmaktadır. Mardin bu kavramları, yukarıda bahsedilen teorik arkaplana dayanarak
Osmanlı-Türk modernleşme sürecinde ortaya çıkan çatışmaları, değişimleri, dönüşümleri
anlamanın bir aracı olarak kullanmıştır.
Mardin’in teorik arayışları ve Batılı sosyolojik teoriler ve kavramların birebir farklı bağlamlarda
tatbik edilmesi hakkındaki görüşleri, onun sivil toplum kavramı etrafında yaşadığı tecrübe ile
daha aşikar kılınabilinir. Mardin sivil toplum konusuna ilk kez değindiği çalışmasında (1969),
Batı’da tarifi yapılmış sivil toplumun Osmanlı İmparatorluğu’nda olup olmadığını
incelemektedir. Sivil toplum açısından Batı ile Osmanlı, Mardin’e göre tam bir karşıtlık
içerisindedir ve Osmanlı devleti hem Machiavelli, hem de Montesquieu’nun doğu despotizmi ile
Batı feodalizmi arasındaki ayrılığı meydana getiriyor diye gördükleri ara tabakalardan
yoksundur. Hegel’in medeni toplum diye adlandırdığı o temel yapı unsuru, merkezi hükümetten
bağımsız olarak işleyebilen ve mülkiyet haklarına dayanan toplum bütünü Osmanlı’da
görünmemektedir.45 Fakat Mardin bu görüşlerini sonraki senelerde değiştirmiş ve bu bağlamda
hem kendi teorik arayışları hem de Türk sosyolojisi için çok önemli olan şu tespitleri yapmıştır.
...Şöyle, gene Montesquieu ve Hegel. Bu konuyu ilk incelemeye başladığım zaman biraz Montesqueiu, biraz Hegel
biliyordum, sivil toplumun olup olmadığı da benim için önemli bir şeydi. Çümkü bu filozoflar önemli diyorlar.
Diğer taraftan onların modellerine göre sivil toplum vardemiş olmalarının onun varolduğu anlamına gelmediğini
41
Kurt H. Wolf, Fenomenoloji ve Sosyoloji, içinde; Tom Bottomore, Robert Nispet, “Sosyolojik Çözümlemenin
Tarihi” V yayınları, 1990, s. 512.
42
Micheal Hanke, “ Alfred Schütz” Passagen Verlag, 2002, s. 25.
43
Murat Yılmaz, Sivil Toplumun Kısa Tarihi, Yeni Türkiye, Kasım-Aralık 1997, s. 368
44
Şerif Mardin, Power, Civil Society and Culture in the Ottoman Empire, Comparative Studies in Society and
History, 11/13, July 1996, s. 274
45
Şerif Mardin, Din ve İdeoloji, İstanbul, 1995, s. 106-116
gördüm. İnsan şablonu tatbik ettiği zaman çarpık bir şekilde ona benzeyen ama tam olmayan bir şey buluyor. Yani
46
şunu göstermek istedim ki, gene Batı’nın kavramları o kadar geçerli değil.”
Mardin Batılı kavramlara bu yönde bir eleştiri getirdikten sonra sivil toplumla ilgili yazdığı bir
başka makalesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda, iktisadi ve hukuki bir sisteme sahip olan yapılı
ve organize bir cemaatin mevcut olduğunu, Batı’dan farklı olarak çatışmaların, seküler güçlerkilise ekseninde değil, cemaat-devlet ekseninde geliştiğini söylemektedir.47 Konuyu bu şekilde
ortaya koyduktan sonra Mardin, Batılıların Osmanlı toplumsal yapısının detaylarına inmeyerek
hata yaptıklarını ve bu çatışmayı göremediklerini söyler. Ona göre, Batılıların Osmanlı’da
olmadığını söyledikleri kişi hakları şeriatın koruyuculuğunda gelişmiştir. Daha sonra ise Osmanlı
İmparatorluğu’nda bir Doğu despotizmi görenlerin şeriatın garantilediği bir özel mülkiyet alanını
gözden kaçırdıkları oranda, onların tarifine uyan bir sivil toplum dinamiğinin öğelerinin kısmı
mevcudiyeinden bahsedilebileceğini söyler.48 Şerif Mardin daha sonraki çalışmalarında da bu
hassasiyetini devam ettirmiştir.
Şerif Mardin’in çalıştığı alanda karşılaştığı sorunlar ve onca yıllık teorik arayışının sonucunda
ideoloji isimli eseri ortaya çıkmıştır. Bu eserin Türk sosyoloji çevrelerinde, Mardin’in diğer
eserlerinden daha az bir karşılık bulması düşündürücüdür. Kitabın bir bölümünde, ideoloji
kavramı etrafında Batı sosyoloji çevrelerinde yapılan ve yapılmış olan tartışmaların anlatılıyor
olması, bu eserin daha çok bir ders kitabı olarak algılanmasında bir rol olü olabilir. Fakat Mardin
bu kitabında yıllar önce söylediği çok anlamlı bir iş yapmaktadır. “Olaylara Türk kozasından
bakan bir fizyoloji geliştirmek.” Mardin’in bu eseri, Osmanlı-Türk toplumsal yapısı, kültürü ve
tarihini anlamak için çok önemli teorik imkanlar sunmaktadır.
Sonuç
Şerif Mardin her şeyden evvel, uzun yıllar önce yaptığı ve bugün birer klasik haline gelmiş bir
çok çalışması ile Türk sosyal bilim tarihinde ayırıcalıklı bir konum elde etmiştir. Bu bağlamda
ilk öne çıkan unsur, Şerif Mardin’in ortaya koyduğu emektir. Fakat Mardin’i Türk sosyolojisi
için anlamlı kılan esas nokta burası değildir. Mardin’in bilimsel ahlaka, bilgiye ve bağımsızlığa
verdiği önem onun çalışmalarının arkasındaki en büyük motivasyon olmuştur. Zaten onu farklı
kılan teorik zenginliğinin arkasında da böylesi bir motivasyon vardır. Türk sosyolojisinin ve
sosyal bilimcilerinin malul oldukları sorunları her zaman önemsemiş olan Mardin, bilimsellikten
ödün vermeyerek yaptığı çalışmalar ile büyük bir boşluğu doldurmuş, kullandığı teorik
zenginlikle Türk sosyal bilimlerinin canlanmasına vesile olmuştur. Zaman zaman Batı kökenli
teorileri ve kavramlaştırmaları Osmalı-Türk toplumsal bağlamına olduğu gibi taşımışsa da, bu
noktada kendisini eleştirmekten kaçınmamış ve en önemlisi de bu elestirilerin akabinde,
aktarmacı bir anlayış benimsemeyip, karşılaştığı problemlerden kalkarak, Osmanlı-Türk
toplumunun yapısına dayanan kavramlaştırma çabasına girmiştir. Türk düşüncesinin gelişmesi
için iyi bir zemin teşkil eden Osmanlı-Türk toplumu ve tarihi bağlamında yapılan tartışmalar,
Şerif Mardin’in çalışmaları ile Türk düşüncesinin gelişimi ve teorik tartışmalar için daha da
elverişli bir hale gelmiştir.
Kaynakça
Altun, Fahrettin (2005) Modernleşme Kuramı, İstanbul
Arlı, Alim (2004) Oryantalizm, Oksidantalizm ve Şerif Mardin, İstanbul
Coşkun, İsmail (1991) 75. Yılında Türkiye’de Sosyoloji, (Derleme), İstanbul.
46
Ali Bayramoğlu ile Söyleşi, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, İstanbul, 1997, s. 150
Şerif Mardin, Türk Toplumunu İnceleme Aracı olarak Sivil Toplum, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, İstanbul,
1997, s. 21
48
a.g.m., s. 28
47
Dilthey, Wilhelm (1958) Gesammelte Schriften, Stutgart and Göttingen
Eisenstadt, S. N (1990) Kultur und Sozial Struktur in der neueren Soziologischen Analyse, Sozial Struktur und
Kultur, (der) Hans Haferkam, Shurkamp Taschenbuch, Frankfurt, 1990
Ergun, Doğan (1985) Türkiye’de Cumhuriyet Döneminde Sosyoloji ve Gelişmesi, Cumhuriyet Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi, İletişim Yayınları, Cilt: 8, İstanbul
Habermas, Jurgen (1970) Zur Logik der Sozialwissenschaften, Frankfurt am Main
Hanke, Micheal Hanke (2002) Alfred Schütz, Passagen Verlag
Harrison David (1993) The Sociology of Modernization and Development, University of Sussex, London and New
York
İlyasoğlu,Aynur (1985) Türkiye’e Sosyolojinin Gelişmesi ve Sosyoloji Araştırmaları, Cumhuriyet Dönemi Türkiye
Ansiklopedisi, Cilt; 8, İletişim Yayınları, İstanbul
Kaçmazoğlu , H. B (1991) 1940-50 Tarihleri Arasında Türk Sosyolojisi, İÜ Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Dergisi, 3.
Dizi, 2. Sayı, İstanbul
Kayalı, Kurtuluş (1988) Türk Düşünce Dünyası, Ankara
Kayalı,Kurtuluş (2001) Türk Düşünce Dünyasında Yol İzleri, İstanbul
Kilminster, Richard (1996) Norbert Elias und Karl Mannheim, Naehe und Distanz, içinde; (ed) Karl-Siegbert
Rehberg, Norbert Elias und Menschen Wissenschaften, Frankfurt.
Kurt H. Wolf, (1990) Fenomenoloji ve Sosyoloji içinde; Tom Bottomore, Robert Nispet, “Sosyolojik
Çözümlemenin Tarihi” V yayınları
Mannheim, Karl (1964) Wissensoziologie, Berlin
Mannheim, Karl (1971) The problem of Sociology of Knowledge içinde; K. H. Wolf (ed) From Karl Mannheim,
New York, Oxford University Press
Mardin , Şerif (1997) Türkiye’de İktisadi Düşüncenin Gelişmesi (1838-1918), içinde; Siyasal ve Sosyal Bilimler,
İstanbul
Mardin Şerif Arif (1958) The Young Ottoman Movement: A Study in The Evolution of Turkish Political Thought in
the Nineteenth Century, Stanford University, Phd. Thesis
Mardin, Şerif (1995) Din ve İdeoloji, İstanbul
Mardin, Şerif (1997) Tanzimat ve İlmiyye, içinde; Türkiye’de Toplum ve Siyaset, İstanbul
Mardin, Şerif (2002) İdeoloji, İstanbul
Mardin, Şerif (1995) Aydınlar Konusunda Ülgener ve Bir İzah Denemesi, içinde; Türkiye’de Din ve Siyaset,
İstanbul
Mardin, Şerif (1997) Ali Bayramoğlu, Şerif Mardin ile Söyleşi, Türkiye’de Toplum ve Siyaset, İstanbul
Mardin, Şerif (1998) Modern Türk Sosyal Bilimleri Üzerine Bazı Düşünceler, içinde;Türkiye’de Modernleşme ve
Ulusal Kimlik, (der) Sibel Bozdoğan-Reşat Kasaba, İstanbul
Mardin, Şerif (2000) Jön Türklerin Siyasi Fikirleri, İstanbul
Mardin, Şerif (2000) Türk Düşüncesinde Batı sorunu, içinde; Türk Modernleşmesi, İstanbul
Mardin, Şerif (2000) Türkiye’de İletişimin Modernleşmesinin Erken bir Safhası Üzerine Bazı Notlar, içinde; Türk
Modernleşmesi, İstanbul
Mardin, Şerif Mardin (1996) Power, Civil Society and Culture in the Ottoman Empire, Comparative Studies in
Society and History, 11/13, July
Mardin, Şerif, (1996) Yeni Osmanlı Düşüncesinin Doğuşu, İstanbul
Mardn, Şerif (1974) Some Aspects of Middle Eastern Sociology, Summary of Conference Papers, içinde;
Conference On the State of the Social Sciences in the Middle East, (der)Saha Abdel Koder, Alexandria.
Özdemir, Bülent (2003) Otttoman Reforms And Social Life,Istanbul
Röd, Wolfgang (1996) Der Weg der Philosophie, Wolfgang Röd, München
Sewell, William H. Sewell (1998) Culture, Structure, Agency, and Transformation, içinde; The New American
Cultural Sociology, (Edit) Philip Smith, Cambridge University Press
Sezer, Baykan (1990) Türk Sosyolojisinin Ana Sorunları, Sosyoloji Dergisi, 3. Dizi, Sayı: 1
Swidlers, Ann Swidlers (1971) Culture and Social Action, içinde; The New American Cultural Sociology, (Edit)
Philip Smith, Cambridge University Press, 1998
Tüfekçioğlu, Hayati (1991) Türkiye’de Sosyolojinin İşlevi; 75. Yılında Türkiye’de Sosyoloji, (der) İsmail Coşkun,
İstanbul.
Yılmaz, Murat (1997) Sivil Toplumun Kısa Tarihi, Yeni Türkiye, Kasım-Aralık
Download