Do*u Siyasal Dü*üncesi

advertisement
Doğu Siyasal Düşüncesi
KISIM-2
Türk-İslam Düşünüşü
• Türk-İslâm Düşüncesi, felsefe, kelâm ve tasavvufa dayanan bir
disiplindir. İslâm coğrafyasında yetişen Arap, Fars veya Türk asıllı
düşünürlerin bu sahalarda ortaya koyduğu dünya görüşleri ve
sistemlerini inceler.
Byzantine
Empire
*
Persian
Empire
•
An Arabian
dynasty
*
An Arabian
dynasty
Hz. Muhammedin ölümünde (632) İslam
644’te İSLAM
732, Hz. Muhammed’ten 100 yıl sonra
• Olaylara sosyolojik açıdan bakıldığında, Arabistan’ın
İslamiyet’ten önceki toplumsal, kültürel ve siyasal yapısı
ve İslam dininin beraberinde getirdiği hızlı değişim göz
önüne alındığında, toplumsal bünyenin böylesine hızlı
gelişen yeni oluşum ve değişimlere uyumu çerçevesinde
sorunların ve gelişmelerin ortaya çıkması doğaldır.
• İslam fütuhatı bu şekilde genişledikçe, muhtelif renk, ırk,
kültür ve inanca mensup kişilerin Müslümanlık dairesine
girmiş olması gibi gelişme ve değişmeler, küçük bir dini
cemaatten büyük bir ümmete, çoğu göçebe kabile düzeni
ve sözlü kültürden daha çok şehirsel bir yapıya dayalı
kitabi kültür ve medeniyete ve imparatorluk düzenine
geçiş, ümmet içerisinde önemli dini, sosyal ve kültürel
değişmelere neden olmuştur.
Türk İslam Sentezi Fikrine Etki eden
Düşünürler
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Mansur,
Farabi,
Miskeveyh
Hayyan
Safa
Gazali
Attar
Tufeyl
Rüşd
Sühreverdi,
Arabi
•
•
•
•
•
•
•
•
Mevlana,
Hacı Bektaşi Veli
Yunus Emre
Fuzuli,
İbn Haldun,
Şehristani
İbn Sina
Bacce
Hallac-ı Mansur (858 – 922),
• Zındıklıkla (Tanrı’ya ve ahrete inanmayan, dinsiz, inançsız, Tanrısızlık inancı)
suçlanması ve uzun süren bir soruşturma neticesinde Abbâsî Halifesi
Muktedir Bi’llâh'ın emriyle idam edilmesiyle meşhur olan spiritüalist yazar
ve mistik şâirdir.
• Herşeyin zıddı ile bilindiği ve ayakta durduğu bu ikilikler evreninde küfüriman diyalektiği de gözardı edilemeyecek bir gerçektir. Öyleyse kimse
kendisini, kabullerini diğer her şeyi dışlayacak bir mutlaklık dairesi içinde
görmemelidir Hallac'a göre. Hallac'a göre Tanrı dahi kulunun sınırlılığını
bilip buna göre ona muamele edecektir.
• Hallac-ı Mansur, 9. yüzyıldan günümüze uzanan zaman içeresinde izleri silinmeyen bir
düşünce adamıdır. Tasavvuf felsefesinde insanın "Tanrılaşma" fikrini ortaya koyan ve
bunu kişiliğinde özdeşleştirme sonucu hayatıyla ödeyen Mansur, kendinden sonra
gelen tasavvufçuları da büyük ölçüde etkilemiştir. Kitab-üt Tavasin eseri ile ünlüdür.
Tavasin, onun zindanda yazdığı bir eserdir.
Farabi (870-950, Şam)
• Farabî ya da Batı′da bilinen adıyla Alpharabius, 8. ve 13. yüzyıllar arasındaki
İslam'ın Altın Çağı'nda yaşamış ünlü filozof ve bilim adamı. Aynı zamanda
gökbilimci, mantıkçı ve müzisyendir. Farabi'nin bu büyük katkısının yanında İkinci
Üstad kabul edilmesinin ana nedeni İbn-i Haldun'a göre onun mantık alanında
yaptığı çalışmalardır.
• Farabi, Aristo'nun 6 ciltlik temel mantık kitabı Organon'un tüm bölümlerini içeren çeviriler ve
şerhler kaleme aldı ve Organon'u iki bölüm daha ekleyerek 8 kitaba çıkardı. Mantık ifadeleri,
onu ifade etmek için kullanılan dil ve bilgi ile ilişkili olduğu için Farabi'nin mantık dışında dil
felsefesi ve epistemoloji üzerinde de yoğun şekilde durduğu görülür. Farabi'nin diğer bir
çalışma alanı Doğa felsefesi, Metafizik ve Psikoloji olmuştur.
• Doğa anlayışı dönemin Batlamyusçu dünya merkezli görüşüne uygundur. Farabi'nin geliştirdiği
sudûr teorisi ise Neoplatoncu ve İsmaili kökenlere dayanır.
• Bu anlayış daha sonra İbn-i Sina tarafından geliştirildi. Farabi'ye atfedilen kitapların sayısı 100
ile 160 arasındadır
• Farabi’nin el-Vahid ve’l-Vahde İsimli Eseri: Aristotelesçi ve Yeni platoncu felsefe geleneğinin
tesirleri vardır.
FARABİ
İslam dünyasında, din sosyolojisinin
öncüsü ve hazırlayıcısı olarak ilk dikkati
çeken alimlerden biri Farabi’dir.
• Yunan felsefesi ile İslam inançları
arasında bir uzaklaştırma yapmak
istemiştir.
• Bununla birlikte Farabi sosyoloji
konusunda Eflatun’un yolundan
gitmiştir.
• Onun felsefesi ve sosyolojik görüşleri.
uluhiyet, akıl ve nübüvvet
nazariyelerinde toplanmaktadır
FARABİ
• Farabi, toplumu bir organizmaya
benzetmektedir. Farabi’ye göre
cemiyet bir ihtiyaç eseridir.
• İnsanların bir araya gelip, toplum
hayatı yaşamalarından insan dünyası
ve insan toplulukları meydana
çıkmıştır. Yaratılışın gereği, medeni
varlık..
• Toplum halinde yaşama şekiller
1. Büyük toplum: İnsanlık
2. Orta toplumlar: Bir kavmin şekilleri
3. Küçük toplumlar: Köy,şehir
4. Fazıl toplum
5. Fazıl olmayan toplum
FARABİ
1. Fazıl toplum
2. Fazıl olmayan toplum
İle ilgili görüşleri..
• Es-siyasetül Medeniyye ve Araü Ehli’l
Medineti’l Fadıla eserinde toplanmış.
• Bütün insanlığı kuşatmak istiyor, site ve
kast değil, evrensel bir toplum anlayışı
• Devlet başkanı iyi, bilgin,adaletli ve güzel
ahlaklı olursa, o zaman toplum da
faziletli ve iyi olur..
• Hükümdar, «fazilet ve hikmeti şahsında
toplamış ve hırka-i nübüvvet giymiş bir
Eflatun’u ilahidir.
• Ennasü ala dini mulükihim: “İnsanlar
kendi yöneticilerinin dinine tabidir.” HŞ.
• Peygamberlik ve din toplumun
merkezinde.
FARABİ
1. İdeal Toplum: FAZIL VE KAMİL BİR
TOPLUM:
2. Gerçek toplum:Faziletsiz toplum
Faziletsiz toplumun 4 şekli:
1. Bilgisiz toplum: (Hırs,sefahat,istibdat)
2. Kötü toplum: (Fazilet prensibini
bilmeyen, kendini düşüklüklere terk
etmiş)
3. Değişmiş toplum: (İyi iken sonra
değişen)
4. Bozulmuş toplum: Hiçbir hedefi
olmayan
İBN MİSKEVEYH:932-1030
• Farabi’den sonra, din sosyolojisi bakımından
İslam dünyasında dikkati çeken isimlerden biri
İbn Miskeveyh:
• Miskeveyh devrinde iki ana ahlak sistemi mevcuttur.
Biri Farabi’den oluşan akılcı, felsefi ahlak; öteki de
mutasavvıfların ahlakı.
• Miskeveyh, felsefe ve dini birbirinden ayırmaktadır.
Ona göre felsefe akla dayanır; din ise emir ve
yasaklara boyun eğmektir ve tartışma kabul etmez.
Ebu Hayyan: 832, Irak
Hikmet ve din arasında bağ kurmaya çalışan başka bir
düşünür de Ebu Hayyam’dır.
• Ebu Hayyam
‘Her kim felsefe
isterse gözünü dine
çevirmeli ve her
kim din isterse
gözünü felsefeye
çevirmeli’
demiştir.
İHVAN ES-SAFA: 900’LER
Basra'da 10. yüzyılda ortaya çıkan bir felsefe çığırının taraftarlarına verilen
bir addır. Bir nevî felsefe ansiklopedisi mahiyetindeki risalelerini Almancaya
çeviren Dietrici, bunların adlarının "Hâlis Kardeşler" anlamına geldiğini
söylüyor.
• İslam dünyasında din sosyolojisinin hazırlayıcısı olmak
bakımından İhvan es-Safa’dan yani ilk İslam
ansiklopedilerinden söz açmak gerekir.
• Gayeleri toplumu düzeltecek bir aydınlar ahlakı yaratmaktı.
• Onların Risale’lerinde ahlak, bütün ilimlerin yüksek hedefi ve
insan toplumlarını düzenleyen kanunları veren ilimdir.
• Bu Risale’lerde, onların anlayışları ve ideal bir toplumun esasları
belirlenmeye çalışılmaktadır
İBN SİNA: 980-1037
Din sosyolojisinin öncüsü ve hazırlayıcısı olmak
bakımından İslam aleminde üzerinde durulması gereken
isimlerden biri de İbn Sina’dır.
• İbn Sina’ya göre
toplum, işbirliği
esasına göre kurulmuş
ve bir yönetici
etrafında toplanmış
bulunan zorunlu bir
birliktir ve hedefi
toplumu düzeltmek ve
ruhu
sağlamlaştırmaktır.
Ebü’l-Feth Tâcüddîn ŞEHRİSTANİ: 1153 -ölümü
Şehristanî ya da tam adıyla Ebü’l-Feth Tâcüddîn Muhammed b. Abdülkerîm b. Ahmed eşŞehristânî, Ortaçağ İslam dünyasının meşhur dinler tarihçisidir.
Abbasiler devrinde bütün ilim dallarında kaydedilen büyük gelişmeler, Müslüman
alimlerin başka dinler, toplumlar, kültür ve medeniyetlere açılmalarına imkan
vermiştir.
• Çeşitli İslam fırkaları ve inançlarının yanı sıra muhtelif
dinler ve felsefi mektepler hakkındaki pek çok teferruatlı
bilgiyi de içinde toplamış bulunan el-Milel ve’n-Nihal,
dinler tarihi, kelam, mezhepler tarihi, İslam felsefesi vs gibi
çeşitli ilim dallarının yanı sıra din sosyolojisi bakımından
önemli olan ansiklopedik bir eserdir.
• El-Milel ve’n Nihal’de türlü İslam fırkaları ve çeşitli fikir
cereyanları mensupları dışında Yahudilik, Hıristiyanları ve
onların mezheplerinden de söz edilmektedir.
• Akıl ve iman’ın buluşması:
• Bürhan ve felsefi bilgi, istiareli sembol ve imajlar kullanan vahyi
tek bir hakikat noktasında buluşturan
• İbn Rüşd, insanları üç kategoriye ayrılmaktadır.
a) Geniş Halk Kitleleri
b) Filozoflar
c) Mütekillimun
İbn Rüşd’e göre, geniş kitlelerin dini inançları, vahyin sembolik
yorumları ile karıştırılmamalıdır.
Filozoflar, hakikati ancak onu kavrayabilecek durumda olanlara
anlatmalıdır.
İbn-i Rüşd, müsamahasızlıkla suçladığı kelamcıların, cahil halk
kitlelerini, Kur’an’ın yanlış yorumları ile yanılttıklarını öne
sürüyor.
Gazzâlî (1058 – 1111)
• Büyük Selçuklu Devleti devrinin İslam âlimi, filozofu, mutasavvıfı ve
müderrisiydi.
• Septikti; her şeyden, kendinden bile şüphe ediyordu. Yunan
septikler Protagoras ve Gorgias’ı biliyordu.
• Hakikate, mutlak bilgiye ulaşmaktaki tutkusu onu zaman zaman küfre, zaman zaman
tasavvufa yaklaştırdı.
• Kendi varlığından dahi şüphe ettiği noktada, -tıpkı Descartes gibi ama ondan yaklaşık
500 yıl önce- “Onun varlığı açıktır. İnsanın kendi varlığına dair hiç şüphe yoktur. İrade
ediyorum, demek ki varım” dedi.
• Pek çok kitabı Batılı düşünürler tarafından 12. yüzyıldan önce Latinceye
çevrildi. Bunlardan en önemlisi “el-Munkız Mine’d-Dalâl”dir; Descartes’ın
“Metot Üzerine Konuşmalar” adlı kitabı bu eserle büyük benzerlikler içerir
GAZALİ-önemi
İslam dünyasında din sosyolojisinde gerçek bir öncü
olarak kabul edilebilecek olan alimlerden biri elGazali’dir.
• Gazali’ye göre insanların sosyal
varlık oluşları din, hukuk, siyaset
ve devletin varlığına ihtiyaç
hissettirir. Devletle din arasında
yakın münasebetler
bulunmaktadır.
• Din, insan toplumunun temelini
oluşturur.
• Devlet ise dinin muhafızıdır.
• Bu bakımdan devlet ortadan
giderse veya zayıflarsa dinin
oturduğu temeli koruyan kimse
de kalmayacağından o da zayıflar.
• Gazali, dini tecrübenin
teorik ve pratik
anlatımlarının sosyolojisi
konusuna el atmış ve bu
konuda modern din
sosyolojisine öncülük
etmiş olmaktadır.
• Aynı şekilde Gazali’de yer
alan ve bugünün
sosyolojisinde de önemle
üzerinde durulan bir konu
da din ve iktisat
münasebetidir.
İbn Tufeyl (1106 – 1186)
• Ebu Bekir Muhammed bin Abdal Malik bin Muhammed bin Tufail el Kaisi elEndülüsi, Endülüslü hekim, hukukçu ve filozof. Latin dünyasında Abentofail
olarak da bilinir.
• Nur” yani “aydınlanma” felsefesini anlattığı “Hayy bin Yakzan”da Tufeyl,
vahiyci tanrı anlayışının yerine aklın ve sezginin bildirdiği tanrıyı koydu. 16.
asırda yaşanan Aydınlanma Çağı’ndan yüzyıllar önce aydınlanma felsefesini
anlattı.
• İnsanın merak, keşif, kavrama ve bilgelik evrelerinden sonra hakikate ulaşacağını;
tanrının varlığını bu noktada kalben olduğu kadar aklen de kanıtlayabileceğini savladı.
• Hayy bin Yakzan adlı eseri; Daniel Defoe’nun “Robinson Crusoe”su ve Rousseau’nun
“Emile”i ile büyük benzerlikler taşır.
• Hatta “Robinson Crusoe”da neredeyse yalnızca isimler değiştirilmiştir.
İBN BACCE-İBN TUFEYL
8) Konumuzla ilgili olarak Endülüs’te yetişmiş İslam
filozoflarından da söz açmak gerekir.
• Bunlardan İbn Bacce
ve İbn Tufeyl, dini,
toplum ve insan hayatı
için gerekli görmekle
birlikte, cemiyet
hayatından kaçmayı ve
inzivayı tavsiye
etmeleriyle dikkati
çekmektedir.
İBN BACCE (Ölümü 1138)
• Cemiyet hayatı zorunludur. Ancak, cemiyet hayatı içinde,
fakat cemiyetten uzaklaşma, infirat ve inziva’nın en doğru
yaşayış şekli olduğunu ifade etmektedir.
İBN TUFEYL (1106-1185)
• Hayy b. Yakzan isimli felsefi romanında nazar yolunu tercih etmekte, inzivayı
toplum hayatından üstün tutmaktadır.
• Issız bir ada, ceylanın himayesi ile ilk terbiyesini alan Hayy, kendi aklı ve
müşahedesi ile
• Teknik ve ilmi bir sistem
• Eşi ve benzeri olmayan tek Allah’ı ve ruhun varlığını idraki, insan ruhunun bu
varlık ile temaşası ve hakiki saadeti bilmeyi ve bulmayı anlatmaktadır.
• Komşu adadaki Asal vahiy ile bulmuş…
• Hükümdar Salaman…
• Issız bir adada, tefekkür ve temaşa içinde yaşamanın en uygun bir yaşama
biçimi…
• Diğer halk ise gerçek manadan uzak semboller ve dış görünüşler….
Feridüddin Attar (1136 – 1221)
• Horasanın en önemli dört şehrinden biri olan Nişabur’da 1120’da
doğmuş 1229’da Moğollar tarafından şehid edilmiş şair ve
mutasavvıftır.
• Mevlana’nın üstadıydı. Eserleri Arapçaya, Fransızcaya ve İngilizceye
çevrildi.
• En önemli eseri, hakikat arayışını kuşların dilinden anlattığı 4724
beyitlik “Mantıku’t Tayr”, tasavvuf edebiyatının köşe taşıdır. Hakikate
ulaşma yolunda kemale eren “simurg” yani “otuz kuş”u anlattığı
eserinde, vahdet-i vücud inancını alegorik bir şekilde anlatır.
İbn Rüşd (1126 – 1198)
• Aristo’nun İslam coğrafyasındaki sözcüsü ve yorumlayıcısı olan Rüşd,
yaklaşık 30 yıl boyunca Aristo’nun eserleri üzerinde çalıştı.
Ulaşamadığı “Politika” dışında, filozofun tüm eserlerini Arapçaya
çevirdi. Aklı imandan, bilgiyi vahiyden üstün tuttu. Her şeyin akıl ile
anlaşılabileceğini öne sürdü.
• Düşünceleri, yazdıkları ve çevirdiği kitaplar nedeniyle uzun yıllar
gözetim altında tecrit hayatı yaşadı. İslam felsefesiyle Aristo’nun
mantık kuramını bağdaştırmaya çalıştı. Batı, Aristo’yu onun
şerhlerinden Latinceye çevirip okudu; Aristo’nun o büyük mirasını
onun sayesinde keşfetti. Düşünceleri özellikle Hıristiyan skolastik
gelenekten olan Thomas Aquinas tarafından oldukça benimsendi.
Sühreverdi (1155 – 1191)
• Hallac-ı Mansur’un ve İbn Sina’nın düşüncelerini benimsedi. Tıpkı
diğer düşünürler gibi Anadolu ve Suriye’yi dolaştı; dinleri ve inanışları
inceledi. İşraki (aydınlanma) felsefesinin kurucusuydu. Platon gibi
sezgiciydi.
• Akl-ı Sorh KİTABINDA (Kırmızı Akıl)’da aydınlanmayı, aydınlanmadan
önceki pişmeyi, kâmil olmayı anlattı
İbn Arabi (1165 – 1240)
• İbn Rüşd ile görüştüğünde 17 yaşındaydı. Bilginin yalnızca akıl yoluyla elde
edileceğini savlayan İbn Rüşd’ün düşüncesinde bir noksanlık olduğunu daha o
yaşlarda fark etti.
• İnsan bazı şeyleri sezgi yoluyla, kalbi olarak biliyordu. Akli bilgiler; duyular ve deneyim yoluyla
elde ediliyordu ama bazı bilgiler vardı ki aşkındı, ‘a priori’ydi (doğuştan).
• Yalnızca kendi halkını etkilemekle kalmadı; felsefesi Endülüs’ten Yeni Delhi’ye,
Hicaz’dan Kırım’a geniş bir coğrafyaya yayıldı. “Vahdet-i vücud” öğretisine
inanıyordu.
• Varlığın birliği onun felsefesinde öyle bir hal almıştı ki, Yaradan ile yaratılan arasında
neredeyse fark kalmamıştı. İnsanın tanrının bir parçası olması ve tanrıyla yani özüyle
bütünleşmesini dillendirmesi softalar tarafından küfür olarak görüldü ve çok eleştirildi.
• “Fusus’ül Hikem” yani “Hikmetlerin Özü” eseri ile ünlüdür.
• Bugün İbn Arabi Derneği; Oxford, Sorbonne, Harvard,Stanford ve Cambridge gibi önemli
üniversitelerde tanınmaktadır.
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî:1207-1273
• Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, şâir müslüman düşünce adamı ve mutasavvıf.
Tasavvufta Mevlevî yolunun öncüsüdür.
• Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan
Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur.
• Tanrıya ulaşmak. Hayatın amacı ve var oluşun temeli tanrıdır. İlahi olandan
kopan ve ona dönmeye çalışan hayat evrimi vardır. Bu biyolojik bir
dönüşümden ziyade, ruhsal bir evrimdir. Var oluş algısına ve tanrı bilincine
sahip olmayan insan hayvana benzer. Doğru bilinç insanı ilahi
yapar. Evrensel ruhun, varoluşun çeşitli aşamalarında çalışması hayatın
genel bir görünümüdür.
• Fikirlerinin modern zamanlarda Henri Bergson’u, antik zamanlarda da
Platon’u anımsattığı söylenir. İbn-i Sina ve Farabi de onun “aşk” anlayışına
benzer bir evrensel çekim gücü betimlemişlerdir.
Dönem:
• 8.yüzyılda Anadolu’da Selçuklu Devletinin sağlamaya çalıştığı otorite,
bir anlamda çeşitli tasavvuf akımlarının buraya yönelme
gerekçelerinden birini oluşturmuştur.
• Anadolu’da medreseler gelişip de kendi ihtiyaçlarını karşılayıncaya
kadar, din bilgini, kadı ve ulema ihtiyacı başta İran ve Horasan olmak
üzere diğer İslam ülkelerinden karşılanmıştı. Bu durum Anadolu’da
şekillenen Müslüman Türk hayatı üzerinde derin etkiler doğurmuştur.
• Bu dönemde Kalenderi, Haydari ve Vefailerin konar-göçer Türkmen aşiretleri
arasındaki faaliyetleri, İslam öncesi inanç motifleriyle zenginleştirilmiş bir çeşit
halk tasavvufunun temelleri atılırken, özellikle şehir merkezinde kökleşmiş
mistik sembolizme felsefi boyut getiren Vahdet-i Vücut düşüncesi de gündelik
hayata giriyordu.
Yunus Emre (1241 – 1320),
• “Miskin Yunus”, “Bizim Yunus”. Tasavvuf ehliydi. “Risaletü’n Nushiyye”
(Nasihatler Kitabı) adlı mesnevisinde; ruh, nefis, kanaat, gazap, sabır,
haset, cimrilik, akıl gibi konulara ilişkin düşüncelerini anlattı.
• Risaletü'n-Nushıyye adlı mesnevisinde, Anadolu'da yeni bir
medeniyetin temellerini atmaya çalışan Türk insanını dıştan içe
döndürerek onun kendi iç dünyasındaki seferini hikaye eder.
• Modern psikolojinin, insanın kendisine dönmesi ve Tanrı ile birleşen bir içben
keşfetmesi şeklinde ifade etmeye çalıştığı fikirler, onun eserinde asırlar önce
halkın anlayacağı bir dille anlatılır.
• Yunus, ihtirası değil kanaatkâr olmayı, kin ve öfkeyi değil, sevgi ve sabrı,
cimrilik ve hasetliği değil, yardımlaşmayı ve cömertliği, başkalarına karşı
üstünlüğü değil, eşitlik ve hoşgörüyü savunur
Hacı Bektaş-ı Veli (1209 – 1271),
• Yesevilik, Melamilik, Batınilik, İsmaililik, Ahilik, Babailik, Mevlevilik,
Kalenderilik gibi dönemin inanç ve anlayışlarını yakından inceledi ve
Bektaşilik inancı ve felsefesini ortaya koydu. Öğretisinin merkezine
hümanizmi yerleştirdi. Tanrıdan korkmayı değil onu sevmeyi öğütledi.
Mutasavvıftı; insanlık, iyilik, adalet, hürriyet, eşitlik ve çalışkanlık üzerine
temellendirdiği felsefesiyle tüm varlıkları kucakladı. “Velayetname” adlı;
hayatını, yaşadığı dönemi ve insan ilişkilerini hikâyeler yoluyla anlattığı
eseri, insanlığa engin nasihatler içerir.
• Velayetname: Velayetname, Hünkar Hacı Bektaş-i Veli'nin dervişleri
tarafından Hünkar'ın ölümünden sonra yazılmış, Hacı Bektaş-ı Veli ile ilgili
anektodların anlatıldığı bir eserdir. Velayetname, edebi bakımdan biyografi
biçimine yakın görülen bir yapıttır.
• Eserin içeriğinde Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminden ayrıntılar ve Hacı
Bektaş-ı Veli'nin Orhan Gazi ile olan münasebetleri de yer almaktadır.
İbn-i Haldun (1332 – 1406)
• Tarih felsefesinin, sosyolojinin ve iktisadın babasıydı. “Mukaddime” ve
“Kitabu’l İber”de dünya tarihini ve geleceğe ilişkin tarihsel teorilerini
anlattı. Osmanlı’nın yükseliş ve çöküşünü adeta betimlediği bu eserler,
Osmanlı paşaları ve ulemaları arasında büyük ilgi gördü.
• Sosyolojinin temel prensiplerini Batılı bilim adamlarından yüzlerce yıl önce
ortaya koydu. Tespitleri ve
öngörüleri; Machiavelli’den Rousseau’ya, Comte’tan Spencer’a pek çok
önemli düşünürün fikirlerini şekillendirdi.
• Sosyoloji, siyaset bilimi, tarih, iktisat, eğitim ve hukuk alanlarında önemli
eserler verdi. Eserleri arasında “Mukaddime”; bugün dahi tüm dünyada
siyaset, sosyoloji, tarih ve iktisat alanlarındaki en önemli yapıtlardan biridir.
İBN HALDUN
• Tarih Felsefesi
• ibn Haldun, söylentilere ve aktarmaya dayalı tarihî bilgilere
güvenilemeyeceğini, bu nedenle anlatılan tarihi bilgilerin eleştirilmesi
ve gerçeğe ne derece uyduklarının araştırılması gerektiğini
savunmuştur.
İBN HALDUN
• Neden Sonuç ilişkisi
• İbn Haldun’a göre çeşitli ulusların gelişmelerini aktarmak yeterli
değildir, esasen bu gelişmeye neyin neden olduğunun anlaşılması
gerekmektedir ve bu nedenler, toplumsal olayların incelenip
araştırılması yoluyla ortaya konabilir.
İBN HALDUN
• Nesnellik
• İbn Haldun tarih bilgisini aktaranların çeşitli nedenlerle öznel
davrandıklarını vurgulamış ve gerçek tarih bilgisine ulaşmak için
toplumsal olguların, çeşitli uygarlıkların zaman içindeki değişimlerinin
ve bu değişimlerin nedenlerinin tarafsız bir şekilde gözlenmesi ve
incelenmesi gerektiğini belirtmiştir
İBN HALDUN
• Yeni Bilim --------Sosyoloji
• İbn Haldun, toplumsal gerçekliğin incelenmesi ve toplumsal değişmenin
neden ve sonuçlarının araştırılması konusunda tarihe “Ümran Bilimi”
olarak adlandırdığı bir bilimin yardımcı olacağını belirtir.
• Ümran ilmi?
• Bu yeni bilim insan topluluklarının doğasını, nasıl bir yaşam sürdüklerini
(yerleşik mi göçebe mi olduklarını), bu kavimlerin yaşadıkları ülkeleri nasıl
ele geçirip ellerinde nasıl tuttuklarını, devletlerini nasıl kurup
güçlendirdiklerini, bu devletlerin nasıl çöktüğünü, bu kavimlerin
yaşamlarında ekonomik, bilimsel ve sanatsal Faaliyetlerin zamanla nasıl ve
neden değiştiğini inceleyecektir.
İBN HALDUN
• Yeni Bilim neyi inceler?
• Yeni bilimin toplumsal olayları inceleyip sınıflandıracağını ve toplumsal
değişmeyi inceleyeceğini belirten İbn Haldun, böylece günümüzde
sosyolojinin inceleme alanına giren konuları Ümran Biliminin alanına
dâhil etmektedir.
İBN HALDUN
• Neleri Araştırmıştır?
• İbn Haldun yaşadığı toplumda politika ve ekonomi gibi çeşitli
toplumsal kurumları incelemiş, Farklı toplumsal örgütlenme
biçimlerini karşılaştırmış, siyasal egemenliğin ve otoritenin
kaynaklarını araştırmıştır.
İBN HALDUN
• materyalist sosyolojinin öncüsü mü?
• İnsanların doğal eğilimlerinin ya da yaradılışlarının değil, alışık
oldukları gelenek ve şeylerin ürünü olduğunu savunmuştur.
• İnsan toplumlarında gözlemlenen bu Farklılıklara rağmen, ibn
Haldun’a göre toplumları bazı benzer özellikleri açısından tipleştirmek
mümkündür.
• Göçebe ve yerleşik toplumları da incelemiştir.
İBN HALDUN
Bununla birlikte, toplum meseleleri ve din-toplum
münasebetleri üzerinde İbn Haldun kadar duran bir başka
İslam alimi yoktur denilebilir.
• Dinin sosyal önemi üzerinde
durması, din ve cemiyet
münasebetlerine eğilmesi ve
üstelik de müşahede ve
tecrübeye büyük bir yer
vermiş olması nedeniyle İbn
Haldun’u bugünün modern
ve deneysel din
sosyolojisinin gerçek bir
öncüsü olarak telakki etmek
yerinde olur.
• İbn Haldun’un siyasi nazariyesi ve toplumla ilgili
görüşlerini tecrübelerinden çıkarmıştır.
• Bu durum, bugünün tecrübi sosyolojisinin de
metodunun temel taşını oluşturmaktadır.
• Zira İbn Haldun, toplumu bir vakıa olarak
görmekte ve onu öteki vakıalar gibi tetkik etmek
gerektiğini ifade etmektedir.
• İbn Haldun’un en büyük
eseri olan ElMukaddime’sine, kendine
tarih ve sosyolojisinin
tarihçesi içerisinde
müstesna bir yer ayırtan
tarih anlayışını anlatarak
başlamıştır.
• İbn Haldun’a göre, tarih,
insana ve içtimai hayatına
taalluk eden büyük ve
geniş bir bilgi disiplinidir.
• Böylece İbn Haldun kendisine kadar gelen ve
hikayeci tarih olarak tarif olunan ananevi tarih
anlayışından ayrılmakta ve yeni bir ilmin
temellerini atmaktadır.
• Bu,yeni ve bağımsız bir ilim olup onun konusu
olan insan medeniyeti ve insan toplumunun
incelenmesidir.
• Böylece tarihin konusunu: insan toplumu ve
medeniyetinin incelenmesi olarak açıklayan ibn
Haldun, A.Comte’tan beş asır önce ‘Sosyoloji’
ilminin mucidi olmaktadır.
• Esasen, sosyal ilimleri ansiklopedik bir tarzda
toplayan bir Genel Sosyolojinin esaslarını
ortaya koyduğu anlaşılan İbn Haldun, bu yeni
bilimin konuları arasında dinin sosyolojik
tetkikini dahil etmeyi de ihmal etmemekte ve
böylece o, gerçek bir din sosyolojisi öncüsü
olduğunu ortaya koymaktadır.
• Coğrafi, iktisadi vs.
faktörlerin sosyal ve dini
hayat üzerinde etkilerde
bulunmaları, toplumu
tıpkı bugünün pek çok
sosyologları gibi sıkı bir
karşılıklı etki-tepkiler
bütünü olarak gören İbn
Haldun’un görüşünün
sadece bir yönünü
oluşturmaktadır.
• İbn Haldun
sosyolojisinde temel
kavramlardan biri olup,
din sosyolojisini de
yakından ilgilendiren bir
konuya, ‘asabiyet’
nazariyesine
götürmektedir.
• Asabiyet’le İbn Haldun,
kan bağı sayesinde
doğan tabii ve uzvi
beraberlik yani nesep
bağının yanısıra din
bağını ve her türlü
manevi bağlılığı kast
etmektedir.
• Özellikle dini bağ bir toplumun birleşip
bütünleşmesinde en etkili rollerden birini oynayan
temel faktör olup, toplumun ve onun idaresini
üzerine almış bulunan idarecilerin sağlam bir şekilde
ayakta kalmalarında büyük rol oynar.
• Bu nedenle dini güçle desteklenen asabiyet bir
toplumun ayakta durabilmesi için bereketli bir enerji
kaynağı gibidir.
• Bu
enerjinin sönmesi toplumun
çökmesi demektir.
• İslam dünyasında ortaya çıkan olaylarla sosyal
faktörler arasında münasebetler kurması ve
nihayet temelinde toplumu aşmakla birlikte,
herhangi bir topluma mal olduğu andan itibaren
sosyal bir olay olarak karşımıza çıkması nedeni
ile din ve toplum arasındaki karşılıklı
münasebetler ve dinin sosyal rolü üzerinde
durması İbn Haldun’a din sosyolojisi ilminin
tarihçesi içerisinde müstesna bir yer
ayırtmaktadır.
Fuzuli (1483 – 1556)
• Ailesi göçebe hayatı bırakıp günümüzdeki Irak bölgesine yerleşmiş
olan Oğuzların Bayat boylarındandır. Fuzûlî; ne kadar kesin bilinmese
de 1483 yılında Akkoyunlular zamanında şimdiki Irak'ta Kerbela veya
Necef'de veya Kerkük iline bağlı Kale semtinde doğduğu tahmin edilir
• En önemli eseri “Leyla ile Mecnun”da kavuşamamak olarak nitelendirdiği aşkı
yazdı. Yüzyıllar sonra Schopenhauer, en önemli eseri “İstenç ve Tasarım
Olarak Dünya”da; Fuzuli’nin aşk dediği şeye “istenç” diyecekti.
Download