hikaye 1

advertisement
SELİNA’NIN MACERALARI 1
OKULA GİTMEK İSTEMİYORUM…
Bir zamanlar dünyanın cennet köşelerinden birinde yaşayan, tatlı mı tatlı, sevimli mi sevimli, çok da
akıllı, küçük bir kız varmış. Bu kız o kadar şanslıymış ki! Yaşadığı yerde yemyeşil bir orman, rengârenk
ve çeşit çeşit kuşlar, kaplumbağalar, balkonda bıraktığı yiyeceklerini tırtıklayan gürültücü sincaplar,
kelebek olmak için gün sayan tırtıllar, Bilge baykuş, hiç susmayı bilmeyen geveze ağustos böcekleri ve
oradan oraya telaşla güneşte yer kapmak için koşuşturan kertenkeleler yaşarmış. Hatta şanslı olduğu
günlerde, insanlardan ürken kirpileri ve bazen de mavi kargaları görebilirmiş. Güzellikler bu kadarla
da sınırlı değilmiş. Suları tertemiz, zaman zaman yunusların denizle dansını seyredebildiği, küçücük
balıklarla birlikte yüzebildiği, masmavi bir denizi bile varmış. Her yaz yumurtadan çıkan Caretta’ların
kumlardan geçip, denize ulaşması bir şölen gibi kutlanırmış. Yaşadığı bu güzel köyün tabii ki bir ismi
varmış ama Selina da bir isim vermiş. “Begovil”
O kadar şanslıymış ki tüm bu güzellikleri paylaşabildiği, kendi yaşında dört tane harika dostu da
varmış. Bütün gün diğer çocukların yalnızca hayvanat bahçesinde görebilecekleri hayvanların
peşinden koşar, deniz kabukları toplar, hamaklarda uyur, denizde yüzer, akşamları sahilde oturur,
gökyüzünde kayan yıldızları seyrederek doğa ile iç içe yaşarlarmış. Bu arada anne ve babası da
sevgiyle kızlarının büyümesini seyrederlermiş. Bu şanslı kızın adı ne miymiş?
“Selina”
Zaman hızla akıp geçmiş, Selina için artık okul zamanı gelmiş. Anne ve babası çok
heyecanlılarmış. Selina için alışveriş yapıyor, bütün okul eşyalarını rengârenk ve özenle seçiyorlarmış.
Selina’nın iyi bir eğitim almasının çok önemli olduğunu söyleyip duruyorlarmış... Artık okul zamanı
ailecek şehirdeki yeni evlerinde yaşayacaklarmış. Selina ise hem büyüdüğü hem de okuma, yazma
öğreneceği için çok mutluymuş ama yalnızca yazları Begovil’de yaşayabileceğini düşününce kendini
kötü hissetmiş. Yine de bunu anne ve babasına belli etmemeye kararlıymış. Onları üzmeye hiç niyeti
yokmuş.
Veeeee işte beklenen gün gelmiş. Selina bugün okullu oluyormuş. Ne kadar güçlü görünmeye
çalışsa da sanki biraz sincaplarını, kuşlarını ve altında evcilik oynadığı ağaçlarını özlemiş. Eyvah!
Gözüne galiba toz kaçmış? Evet, evet toz kaçmış, yoksa onun ağladığı filan yokmuş. Baksanıza anne ve
babası onunla ne kadar da gurur duyuyor, okula başladığı için ne kadar da seviniyorlarmış.
Derken ikinci gün, üçüncü gün… Ama bu okul pek de düşündüğü gibi eğlenceli değilmiş. Selina için
okula gitmenin en zor tarafı da neymiş biliyor musunuz? Sabahları erken kalkmak… Uykusunun en
güzel yerinde” zırrrrrrrrrrr” diye çalan saat yok mu? Hani çocukların büyümek için uykuya ihtiyacı
vardı? Eeeeee ne oldu?
Yazı yazarken kolları ağrıyormuş ve arkadaşları da hiç bilmediği değişik oyunlar oynuyorlarmış.
Selina bu oyunlarla hiç ilgilenmediği için kimse de ısrarcı olmuyormuş. Zaten Selina bahçede sürekli
hayaller kuruyormuş. Öğretmeni ders anlatırken bile hayaller kurmaya devam ediyormuş: “
Begovil’de sincap Pompiş ne yapıyor acaba? Bay Solucan bugün de kuşlardan kaçmayı başarmış
mıdır? Peki ya hep yolunu şaşıran kaplumbağa Tostos yemyeşil çimler yerine yine sokaklarda mı
geziyor?” Sürekli bunları düşlüyormuş.
Öğretmeni bir yandan tahtaya çubuklar çiziyor, bir yandan da hayaller kuran Selina’yı gözetliyormuş:
-
- Evet, Selina sen söyle bakalım, tahtada ne görüyorsun?
- Kim? Ben mi?
- Evet, sen. Başka bir Selina var mı?
Aaaa! Ben tahtada Bay solucanı görüyorum, öğretmenim.
Veeeee sınıfta bir kahkaha kopmuş. Selina çok utanmış ama aslında bu durum ona da komik
gelmiş. İçinden gülmüş ve bunu Begovil’ e gidince Bay Solucana anlatmalıyım, diye düşünmüş.
Okullar açılalı epeyce olmuş. Son ders zili çalıp da eve geldiğinde, Selina hala biraz üzgünmüş.
Galiba okula gitmek pek de düşündüğü kadar eğlenceli değilmiş. Her gün, her gün okula gitmek de
neymiş! Okulda sincaplar, hamaklar, ağaçlar yokmuş ki! Gerçi bazen Bay Solucan’ı öğretmeni tahtaya
çiziyormuş. Hiii hiii hiii.
Her akşam uyumadan evvel annesi Selina’ya mutlaka bir kitap okurmuş. Bu akşamın kitabı
belliymiş. Pollyanna… Galiba bu kitabı annesi öylesine seçmemiş, vermek istediği bir mesaj varmış.
Romanın sonunda Pollyanna yeniden yürümeye başlamış. Üstelik yürüyemediği günlerde,
bacaklarının değerini anladığı için bundan da çok mutlu olmuş. “Bu Polyanna da amma tuhafmış
.”diye düşünerek uykuya dalmış Selina.
Rüyasında, kendini Begovil’de görmüş. Dostlarıyla koşup, oynuyor, mutluluk dansı yapıyormuş.
Ama o da ne? Sanki yine içini bir hüzün kaplamış. Ne mi olmuş? Eeee bu sefer de çok sevgili
öğretmenini, okulunu ve sınıf arkadaşlarını özlemeye başlamış.
Begovil’in en sevdiği köşesi olan ağaç evine gidip, oturmuş. Okulunu, öğretmenini ve okuldaki
arkadaşlarını düşünmeye başlamış. Dalgın dalgın otururken birden” puffff” diye yanında çok parlak ve
çok güzel bir iyilik meleği belirivermiş.
Selina bir anda oturduğu yerde sıçrayıp ” tak!” diye kafasını ağaç evinin üst dalına çarpıvermiş.
-
-
Ahhh! Sen de nesin acaba? Yeni bir kelebek cinsi misin yoksa? Seni daha önce buralarda hiç
görmemiştim.
Haa haah haa! (Parlak melek neşeyle gülmüş.) Sen kelebeğe benzettiysen senin için bir
kelebek olabilirim. Burada çok üzgün olduğunu görünce seni neşelendirmek için ne
yapabilirim diye merak ettim.
Okula gitmek istemiyorum. Sabahları erken kalkmak, her gün aynı giysiyi giymek bana çok zor
ve sıkıcı geliyor. Hem yazı yazarken kolum da çok ağrıyor.
Pekiyi... Eskiden sadece dört tane arkadaşın varken, şu anda tam yirmi dört tane seni çok
seven arkadaşın olduğunu hiç düşündün mü?
Hım olabilir... Ama onlar benimle hiç oynamıyorlar ki!
Öyle mi? Acaba onlar mı seninle oynamıyor, yoksa sen mi onlarla oynamıyorsun?
Selina bir an düşünmüş. Arkadaşları onu her zaman oyunlarına çağırıyorlarmış ama kendisi
gitmiyormuş. Hatta geçen gün hasta olduğunda annesinin telefonu neredeyse hiç susmamış.
Arkadaşları, öğretmeni hepsi merak içinde onu aramışlar.
-Pekiyi... Artık okuma, yazmayı öğrendiğin için istediğin tüm kitapları okuyabileceğini,
arkadaşlarına, anne ve babana notlar yazabileceğini hiç düşündün mü?
-
Eveeeeettt…
Selina’nın içini bir anda büyük bir mutluluk kaplamış. Okumak istediği bir sürü kitap varmış.
Yazmak istediği bir sürü yazı… Hem artık yollarda gördüğü tüm tabelaları da okuyabilirmiş.
-
Peki ya sevgi dolu öğretmenin?
Aaaa evet.
Öğretmeni de sanki okuldaki koruyucu meleğiymiş. Her zaman ona karşı çok iyi ve
yardımsevermiş. Öğretmenini çok seviyormuş. Hemen iyilik meleğine sarılmış ve ona çok teşekkür
etmiş. Okulu sevmesi için ne kadar da çok sebebi varmış meğer! Tam rüyasının sonuna geldiğinde
“Selinaaaaaa! Günaydın canım!” diyen annesinin sesini duymuş. “Günaydın anneciğim.” diyerek
hemen uyanmış. Sanki odası daha bir güzel görünmüş gözüne. Hem bir an durmuş düşünmüş;
rüyasındaki parlak, iyilik meleği annesine ne kadar da benziyormuş! Artık okula gitmek bir keyif
diye düşünüp, hazırlanmaya başlamış. Aaaa bu arada okul giysisi de kendisine çok yakışıyormuş.
İşte mutlu olmak için bir sebep daha. Şimdi sanki şu tuhaf Polyanna gibi mi oldum ne! diye
düşünüp, kendi kendine kıkırdamış.
(2. bölüm çok yakında.)
İdil ÖZTÜRK BAŞARA
Download